22 Kasım 2018

YAZILAR


ihramcızâde hacı ismail hakkı altuntaş ile ilgili görsel sonucu

YAZILAR 
"Allah'ım gönlümdekini hakkıma hayırlı eyle, hakkımdakini gönlüme razı eyle" Hz. Aliyy kerremallâhü vecheh ve radıya'llâhu anh 
2016 İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı ALTUNTAŞ
2 İSBN: Dizgi : H. İsmail Hakkı Altuntaş Kapak : Baskı- Cilt : 2017
3 Yazılar 3 ب س م للا الر ح م ن الر ح يم الحمد هلل رب العالمين والصالة والسالم على رسولنا محمد وعلى اله وصحبه وسلم اجمعين İnternetteki sitemiz da 2016 yılarında okuyucularımızla paylaştığım yazılardan bir kısmıdır. Yazılarda sıra gözetilmedi. Değişik konular peş peşe yazıldı. Bu şekilde okuyan açısından fazla sıkıntı oluşturmayacağı düşünüldü. Tevfik ve inayet Allah Teâlâ dandır. Başlangıç: Bitiş : İhramcızâde İsmail Hakkı ALTUNTAŞ Esenler /İstanbul
4 4 Yazılar Öznelliğim ve Tanrı, bir beyin için ikisi çok fazla. Gate Gate paragate parasamgate bodhi svaha Gitti gitti öteye gitti tümüyle öteye gitti yaşasın uyandı! -- Gitmeden uyananlar arıyorum, var "Tekamül hayatın yasasıdır. Sayı evrenin yasasıdır. Birlik'te Tanrı'nın yasasıdır." Pythagoras'a addedilen bir söz "Her parıltılı nesne altın değildir" İngiliz atasözü "Aşağılanmış bir kadının öfkesi cehennem ateşlerinden kızgındır" "Kötülük düşüncenin ve kalbin isteği ile yapılır." Dion Kaynak ne kadar yakınsa su o kadar temizdir. İlk ilkeleri keşfetmek için pınarın başına gitmeliyiz. Bombasıyla kendini havaya uçuran doğaötesel yalnız terörist figürü on dokuzuncu yüzyıl sonunda Rusya'da ortaya çıktı... El Kaide şiddetinin gerçek kaynağının Kuran'a özgü şehitlik anlayışından çok Batı'ya özgü birey geleneğiyle ve ele geçirilmesi olanaksız ideal bir dünya uğruna karamsar bir başkaldırıyla ilgisi vardır. Olivier Roy Sınırsız özgürlükten çıkarak sınırsız despotluğa vardım. Dostoyevski'nin Cinler adlı romanından Şigalyev'in sözleri Kaliteli ipekten bir giysi, saklamaya birebirdir İçinde gizlenen kendini beğenmiş eşeği. Anlayabilmek için sadece Tanrı nın bildiği gerçeği Kumaşların zarafetinden öteye bakmak, Derinin bile altına sızıp orada aramak, Engelleri aşıp, içeride ne olduğunu keşfetmek gerekir. Pırıltı ve şaşaaya aldanma sen, Gerçek, gözün gördüğünün ötesinde bir yerdedir. Sor bir yol, Hak nedir? Doğru nedir? Gerçek nedir?' Sadece domuzlar hiç soru sormadan pislikle beslenir Equal of the Sun/ ANITA AMIRREZVANI Ey kullarını ezen zorba, Bu daha ne kadar böyle sürer ki? Sen ki, otoriteden anladığın bu; insanları ezmendense, ölmen çok daha iyi. Sâdi Şirazî
5 Yazılar 5 insan hayatının başkentidir karnı. Korkacak bir şey yoktur zira boşalıyorsa Ama açılmamak üzere kapanıyorsa Pekâlâ, yürek yaşadığına kahredecek, Ve kapanmamak üzere açık kalıyorsa Dünya ahvalinden el etek çektirecektir. Sâdi Şirazî Şu gerçeği kanıtlamıştır ki, hassas derisi saydam görünse de dışında içini saran onulmaz öfkeye dair en ufak bir ipucu vermez dışına. Nice kalem efendileri genelde şiirlerde ustalaşıp yükseldiğinden, O, en büyük kubbeleri aşan yüksek mertebelere layıktır. Bu bir erkek midir? Kadın mı yoksa? İkisi de midir biraz acaba? Üçüncü bir cinsten öğrenecek çok şeyimiz var kanımca. Bugünden ebediyete kadar bir isimde olacak anahtar: Bu isim de, Payam Cevahir-i Şiraz olacak, payidar. Equal of the Sun/ ANITA AMIRREZVANI Benim soylu efendilerim, daha önce hiç görülmedi Bugün haçımızda olan kadar korkunç bir kral, Fakirlerden çaldıklarını har vurup harman savuran, Hükümdarlığı katliam, kargaşa, matem ve savaş olan. Herhangi bir geçmiş hükümdarlık dönemi duyulmamıştır Bu kadar kötücül ve bunca acıya vesile olan. Böyle birinin tohumunu tahtta görmek istemeyiz Ve sonra, yüzümüzü yalnızca Tanrıya döneriz. "Şehname den" Matem salyasıyla örme örümcekler gibi ağlarını, Attığın düğüm ve çekmeler hep heder olur. Bu matemi sana bahçeden Tanrı ya yolla ağıtlarını Ve bir daha da hiç bahsetme ondan, ne olur. Zira, sessiz kaldığında Tanrı nın kelamı senin sözün, Ağları örmekten vazgeçtiğinde de örücün O olur. "Mevlâna Rumî" Nice yürekten şiirler yazılmıştır kim bilir, Anneler, babalar, kız evlatlar ve oğullar işin. Ailesinde böyle hâzinelere sahip olanlar bilir Hayat boyu mutlulukla kutsananlardır onlar her daim Lâkin hayatta başka hediyeler de aynı kıymette olabilir. Tıpkı senin ve Cevahir in arasındaki dostluk gibi, Bazen kişisel bağlar kan bağından bile öte gelişir, Gözümüzün feri kadar kıymetli hale gelir. Söyle bana: Şendeki sevginin bu bitimsiz membaı nereden gelir? Öğrendiğin bir şey midir, yoksa Tanrı katından sana bir hediye midir? Ne bir melek senden daha itinalı ve gerçek, Ne de bir yoldaş senin kadar yürekten sevilmiştir. Güneş Gibiydi-Equal of the Sun/ ANITA AMIRREZVANI
6 6 Yazılar İyileşme ve şifalanma inanç ve nasip işidir Biz onlara zulmetmeyiz. Onlar kendi kendilerine zulmederler Ku ran-ı Kerim Biz unuttuk ama, Toprak; Anabilgisayardır. Bir müşkülünüz varsa, o na gidin. O halleder O halde durum böyle iken hastalıklarımızın enerjilerini niçin toprağa sağaltmıyoruz. Toprağa yüzükoyun yatarız. Avuç içi ve parmaklarımızı toprağa koyarız. Başımızı yan çevirip şöyle söylemeliyiz. Şimdi üzerimde bulunan ve bana ait olmayan, hastalık yapan tüm parazit enerjiler toprağa aksın gitsin. Hamdolsun Allah ım. Bu olumlama cümlesiyle birlikte ilk beş dakika içinde ellerimizden nabız atışına benzeyen bir atış toprağa doğru hissedilmeye başlar. Yaklaşık 20 dakika bekledikten sonra sırtüstü döner ve yine aynı olumlama cümlesini söyleriz. Sonra sağ tarafımızı, sonra sol tarafımızı. Nasıl rahatladığınıza siz de şaşıracaksınız. Eski uygarlıkların kalıntılarında madde bedenler ölmüştür. Ancak; orada yaşanan olaylar ve yaşayan insanların niyetleri, düşünce replikleri halen o bölgenin taşına toprağına sirayet edip, siklonlanmışlardır. Onlar, o kayıtlar canlıdırlar. Orada, düşünce ve enerji boyutunda bulunmakta ve yaşamaktadırlar. Bizim iyi ayarlanmış bir düşünce Frekansı ile onları yakalayıp, kripto etmemiz, hatta onlardan da öte başka boyut ve frekanslara ulaşabilmemiz mümkündür. Böyle yerlerde yapılan her meditasyon ve dip çalışması bir yerleşik anıyı ya da yaşanmış olay ve düşünceleri uyandırıp, onu aktif hale getirebilir. Tanrı, kendilerine yardım eden insanlara yardım eder. Euripides Havarîler: Biz Allah yolunun yardımcılarıyız, Allah'a inandık, şahit ol ki bizler Müslümanlarız cevabını verdiler." (Âl-i İmrân, 3/52) "insan yeni okyanusları keşfedemez, ta ki kıyıyı gözden kaçırmayı göze alıncaya kadar. -ANONİM- "içinizdeki güçle ne kadar çok ilişki kurarsanız hayatınızın her alanında o kadar özgür olursunuz." -LOUISE L. HAY Hazreti Osman der ki; "Allah gerçekleştirmeyeceği hayali kurdurtmaz. " Siz mesela ne yapmak isterdiniz? 'insanı sadece en yakınındaki yok eder. Ruh hep aynı yaştadır, dünya hayatında yaşlanan ya da eskiyen bedendir. Nasıl bir arabayı kullanırsın ya da bir eşyayı zamanla eskir, beden de onun gibidir. Beden ruhun kullandığı eşyadır. Ama bu eşya Allah tarafından verilen çok güzel ve çok kutsal bir eşyadır. Kullanırken dikkat etmek gerekir. "İnsanı sadece en yakınındaki yok eder... Ali Aşiroğlu " Tayfun Şahin-Mehdi «Geri peri ola, ger melek, ger ins Kendü cinsine meyleder her cins» ibn Kemal-Tevârih-i Âl-i Osman
7 Yazılar 7 «Bir şeyin tabu olması için anlaşılması değil, anlaşılmaması şarttır». Kemal Tahir-Yorgun Savaşçı Kabe nin içinde Kıble aranmaz Okuyun kendi kitabınızı.. ( Bahr-ı Harabe nin bazı söz ve yazıları, Ertan TÜRKMEN tarafından bu kitapta toplanmıştır) A raf vadisinde safi bir gönül gördü gözlerim Arama ey harabi gönlüm, sendedir hislerim, Yanmak, sönmek ve kül olmakmış cevherim, Gel gör ey Gönül.. Vuruldum bir Türkmen e Bahr-ı Harabe There is we in laughter, you and I in tears Metin Üstündağ Kahkahada 'biz' var, 'Sen' ve 'ben' gözyaşları içinde Aydınlığı bulmanız dileğiyle... Bir sabah gözünü açarsın, bir bakarsın ki hiç bir şey eskisi gibi değildir. Yaşadığın onca yıldan geriye hiç bir şey kalmamış, hayatın başka yollara girmiş, değer verdiklerin değerini yitirmiş, dost olan, dost görünen, arkandan konuşan, dolu atıp boş tutan, kuru sıkan belli etmiştir kendini... Yeniden doğuşu yaşayan benliğinde kararlar beyninde uçuşup hedefi bulduğunda, geriye sadece sen kalmış, aydınlanmanın dibine vurmuşsundur... Ne yaşadığın şehir kalmıştır geride, ne harcanan yıllar... İçine yani kürkçü dükkânına dönme vaktidir. Daha bir umutlu, daha bir ayakta, daha bir mutlu. Keşkeleri, belkileri, değersizleri geride bırakıp hayatın getirisine eyvallah ederek bakarsın geleceğe umutla, yine yeni yeniden diyerek bir cümleye sığınırsın. Hayal ettiğin kadardır her şey... Bekir IŞILCA Kur an ın tamamı tek bir sûre, hatta tek bir âyettir Fahreddin er-râzî (ö. 606/1209) Hz. Muhammed salla llâhu aleyhi ve sellem, maharetli bir doktor gibi, Kur an da terkibi ile hasta kalpleri tedavi eden ilaçların toplamından ibarettir. Râzî, c. XVII, s. 121 Teenni Allah tan, acele şeytandandır el-beyhakî, el-câmi u li Şu abi l-îmân, bölüm 33, hadis no: 4058, c. VI, s. 211
8 8 Yazılar Henüz dünyada belli bir son bildiren hiçbir şey olmadığı gibi, dünyanın en son sözü de, dünya üzerine en son söz de henüz söylenmiş değildir; dünya açık uçlu, bütünüyle de özgürdür, her şey hala gelecekte yatıyor, hep de gelecekte yatacak. Dostoyevski Sahip oldukların sana bir tuzaktır Rock kültürü Okurlarımın beni merak etmesinin okurlarıma da bana da yararı yok. Sanatta önemli olan işin kendisidir, işçi değil. Ayrıca kendimi tarif etmem pek mümkün değil. Mezar taşında bir yazanlar yeterli olabilir, yani doğum ve ölüm yılı beni tarif için kafidir, çünkü aradaki tire kadarım. Hakan Günday «Halk şeytanın farkına varmaz, hatta yakasına yapışsa bile.» Goethe Ney-i bezm-i gamem ey mah ne bulsan yele ver; Oda yanmış kuru cismimde hevadan gayrı Ben bu gam meclisinde Ey ay yüzlü, ey sevgili, bu ateşlerde yanmış kuru bedenimde aşktan başka ne bulursan yele ver gitsin Bir üfleyiş ile yok olacak benliğinden Son üfleyişten evvel sıyrılabilene aşk olsun Sen de Hakkın Ben de Hakkın O da Hakkın Bu da Hakkın Ne ki Hakkın değil! Hakk da olmayan bâtıl ise o da Hakkın! Bunları düşünemeyen gafil ise gafil de Hakk ın! İmdi Gel Ya Hak diyelim, Hakk bizde, biz Hakk ta olalım Derviş olan sâdık olur, sâdık olan aşkı bulur, aşık olan maşuku bulur. Mâşuk Hak olduğuna göre Aşk demek Hakk demektir, Hakk demek aşk demektir. Hakk bir aşk da birdir. Ey davasız davalılar! Davamız Hakk, Aşkımız Hakk,
9 Yazılar 9 meşkimiz Hakk, Ya Hakk Ya Hakk Ya Hakk Huu medet Allah eyvallah "Dünya da büyük bir olayın büyük bir planın yapıldığını ve bizim de bu planda sadık bir uşak olarak hizmet edebildiğimizi görmeyen kördür. Churchill Siz, beni hor gören büyük adamlar! Nerden beslendi politikanız, Dünyayı yönettiğiniz sürece? Hançer yaralarından ve cinayetlerden! Charles de Coster, Ulenspiegel Kutsal sözcüklerin tohumunu ektim yeryüzüne. Çok geçmeden kötülükler silinecek Savaşçılar ölecek Taşlar toprak olacak; Çok geçmeden anlı şanlı krallar Kuru güz yaprakları gibi savrulacak: Her tufanda, binlerce Nuh gemisi şu sözlerimi yankılatacak: Ekilen tohumlar Ürün verecek. "Dinle Küçük Adam" Kitabından Baktıkça bakıyorsunuz kendinize Yetişir! Bu da hiç konuşmayan adam yapıyor sizi Edip Cansever, Amerikan Bilardosuyla Penguen Kerbela'dan yıllar sonra bir Kufe'li İmam Cafer'e gelir ve sorar: Ey İmam! İhramlı iken bir sineği ezersem, onun kanı Haccı bozar mı? İmam sesini yükselterek : Be utanmaz! Hüseyin'in kanını dökerken çekinmediniz de çıkmış benden sineğin kanının hükmünü mü soruyorsun. Yıkıl karşımdan! No man is an island, entire of itself; every man is a piece of the continent, a part of the main... JOHNDONNE Hiç kim se bir ada değildir, kendi başına; herkes bir parçasıdır anakaranın, asıl olanın bir parçası Aşk Bir Günah Olabilir mi?
10 10 Yazılar I m Right, You re Wrong, Go To Hell Ben Doğruyum, Sen Yanlışsın, Haydi Doğru Cehenneme Prof. Dr. Bernard Lewis Aynaların içi insanlarla dolu. Görünmez insanlar bizi görürler. Her işe, Fazullah-ı Hurufi'nin şu rubaisi ile başlamayı uğur sayarlardı : iyilerdir aşk mutfağında kesilenler kötülerden zayıflardan kesmezler aşık sadık isen bil ölümden kaçmış kesilmeyen herkes murdardır. Fazlullah "YA RABBÎ! BİZE SIĞINACAK BİR MAĞARA DAHİ BIRAKMADILAR" Biz neye ve kime sığınalım? (İçlerinden biri şöyle demişti:) Mademki siz, onlardan ve Allah'tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz sizin için rahmetini yaysın ve işinizi rast getirip kolaylaştırsın. (18, Kehf/16) Kâfirler topluluğundan başkası Allah ın rahmetinden ümit kesmez. (12,Yusuf/87) Sizden hiç biriniz Allah a karşı hüsnü zan beslemeksizin ölmesin. (Müslim, Ebu Davud) Allah sizlerin intikamını alacaktır. Hz. Mevlâna Birleşikti benim ruhumla seninkisi başlangıçta senin görünüşün ve sırrın benim görünüşüm ve sırrımdı onlar. "Benimki ve seninki" demek boşunadır artık Çünkü ne ben vardır ne sen benimle sen arasında Kaynak: Eva de Vitray Meyerovitch İslâm"ın Güleryüzü çev: Cemal Aydın VII. baskı İstanbul Şimdiye kadar söylediğim sözlerden vazgeçtim. Çünkü kalpte parlayan ince manaları anlatmaya yeteri kadar söz bulmak mümkün olmadığı gibi, o maksatla söylenen sözlerde de mânâ yoktur. Hakim Senai Gerçek bir düşte değil, birçok düştedir. PIER PAOLO PASOLINI/Binbir Gece Masalları Hiç bir şey bilmeyen, biç bir şeyi sevemez. Hiç bir şey yapamayan, hiç bir şey anlamaz, Hiç bir şey anlamayan, değersizdir» Oysa anlayan kişi aym zamanda sever farkına varır, görür... Bir şeyin aslında, ne kadar bilgi varsa daha fazla sevgi vardır... Tüm yemişlerin böğürtlenlerle aym zamanda olgunlaştığını düşleyen kişi, üzümlere ilişkin bir şey bilmiyor demektir.
11 Yazılar 11 PARACELSUS Gözlerin işi bitti, şimdi gidip yürek gücünle hallet içinde hapsolmuş imajları; azdıran sensin onları: ama hâlâ ne olduklarını bilmiyorsun. Rainer Maria RILKE, Wendung çev. Nurçay Türkoğlu " Nasıl ki tiryak. engerek yılanından elde ediliyorsa, derdimin panzehi rini de hastalığımın köklerinden çıkarmak isterim." ROBER BURTON, 1621 Hipokondri: kişinin sürekli, kendi sağlığı konusunda kaygılanması ve iyileşmezliği yolunda düştüğü saplantılı ruh halini anlatır. "Aşktan başka hiçbir yerde sığınak bulamazsın" gelecekte bir zaman birileri bizi anımsayacak 7. yy. Yunan şairi Sappho Uyumak kendine dönmektir. Eski Çin Atasözü nota bene: iyice dikkat et Yüksekler maymunlara olsun. Maymun tırmandıkça da, mabadi görünür. Dr. Önal: Evlilikte saadetin bestesi "O.,.benim sultanım!.. Ben onun kulu!.. Ben onun Şahı!.. O bana bende!.. Ne şah var...ne bir bende!.. Biz iki can yaşıyoruz...bir tende!.." Hiçlik noktasından, Shakespeare basit bir karıncadan ne daha büyük, ne daha kalıcıdır. Her şeyin hiçliği, her şeyden onun öcünü alır. Gökler sonsuz güzelliklerini gözlerinin önüne sermek için seni çağırıyor ve çevrende dönüyor. Öyleyken senin gözün hâlâ yere bakıyor. -DANTE Fransız Dauphin i Lewis, İspanyol sevgilisi Blanche şunları söylüyor İtiraf etmeliyim ki onun gözünün bebeğinde Kendi aksimi bulduğum bugüne kadar Sevgi nedir anlayamamıştım O'nu Bilmedikleri Halde Tanrı'ya Ulaşmış Olmaları Büyük Bir Mucizeydi. Beni okuyan,...münhasıran sûfilerin tasavvufunu da okumalıdır.
12 12 Yazılar Arthur Schopenhauer Namuslu olmak, ne zor şeymiş meğer? Bir gün Almanların pabucunu yalayan, ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika`ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir. Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi? Sabahattin Ali Halka gerçeği sunarsan işleri karıştırırsın. Çünkü onu tartışmak isteyeceklerdir. Halk tartışmaya başladığında problemlerle karşılaşırsın. Gerçeği vermek yerine hayali yeterli olacaktır Bir Erkeğe Muhtaç Olmadığını İdrak Eden Bir Kadından Daha Şahane Bir Şey Var mıdır? Bir erkeğe muhtaç olmadığını idrak eden bir kadından daha şahane bir şey yoktur. Bütün evrende, kurtuluşunun bir erkek kanalı ile olmayacağını keşfden bir kadından daha muhteşem bir şey yoktur. Amacım, bu sözlerle erkekleri aşağılamak değil, daha çok hepinizi, sizi tereddüde düşüren her ne ise açıkça söylemeniz için teşvik etmek istiyorum. "Artık mazeretim yok. Ben kendi kişiliğimin sahibiyim. Bunu yapacağım" deyin. Tiranların Son Valsi kitabından Bir şeyden şikayetimiz, Tanrı'dan şikayetimiz demektir. Çünkü var olan her şey Tanrı'dadır "Türkler, içlerinden çok akıllı biri çıktığı zaman, bizden çok Tanrı'ya yaraşır diyerek, tutup asıyorlar..." Bir Arap Gezgini Göğün her yerde mavi olduğunu anlamak için dünyayı dolaşmanız gerekmez. Goethe Bir kez geçer, bir insan bir karşı'ya, Ondan sonra artık her-şey karşı'dır. Silver Birch şöyle diyor: "Nerede olursanız olun, bilgiyi sunun... Bazen bilgi reddedilecektir; sizlerle alay edecekler, güleceklerdir. Bunlara önem vermeyin ve sakın alınmayın. Henüz hazır olmayanlar, ister istemez bunları kabul etmezler. Ama siz yine de görevinizi yapmış olursunuz'
13 Yazılar 13 Ey yumuşamaz taş! Daha ne zamana kadar demiri bileyeceksin; ama kendin keskin olmayacaksın? İmam Gazzâli Newton un Westminister Manastırındaki mezarına Wordsworth ün şu mısraları kazınmıştır: «Düşüncenin yabancı denizlerinde seyahat etti. Tek başına!» Büyük düşüncelerin özelliğidir bu : daima yalnızdırlar. Einstein da demişti ki: «Eğitime inanmıyorum. Kendi modelin yine kendin olmalısın : İşte bu dehşet vericidir.» İnsanlara günahları vardı dediler hayvanlara hayvandır dediler Sıra bitkiler de ne diyorlar sessizlerin tek sahibi Allah'sa susuyor mu, seyrediyor mu bekliyor mu bitkiler kadar masum olan canlı var mı "Allah zalimlerden intikamını elbet alacaktır." "Zeytine ve incire yemin olsun" Tin'den «Herşey olasıdır, ölümsüzlük bile. Gün gelecek insanlar, atalarının, ölümün kaçınılmaz olduğu görüşünün dehşet verici gölgesi ardında ve kendilerinin haberi olmadan binlerce nesil boyunca yaşadığını öğrenecekler.» Raymond Abellio «Le Courrier d İmmortalite» «Ölülerin uyanacağı saat yaklaşıyor, bunlara kendilerini yaşıyor sananlar da dahildir.» Bir Nazi Marşı Bir maymunun bizi hayal edememesi gibi biz de insanüstü yaratıkları ve ölümsüzleri hayalimizde canlandırmıyoruz. Einstein kendisine yapılan bütün suçlama ve hakaretlerden sonra son günlerinde : «Eğer dünyaya yeniden gelseydim bir muslukçu olurdum ve hiç kimsenin beni teşhis etmesine izin vermezdim» demişti. Acaba dışardan gelip aramızda muslukçuluk yapan kaç ziyaretçi var acaba? Adso: Arınmışlıkta sizi korkutan nedir? William : Acele. Umberto Eco; Gülün Adı HANGİ ORUÇ
14 14 Yazılar Meryem Ana'nın yaşadığı toplumda ORUÇ, (BAÇAG) yalnızca gün boyu yemekten içmekten kesilerek değil, gün boyu hiç kimse ile konuşmamak biçiminde tutuluyordu. Oruçlu kişi dilini yok sayıyordu. Deyim yerindeyse, 'dilini yutuyor'du. Meryemoğlu Isa da: "Kişiyi kirleten ağzından girenler değil, ağzından çıkanlardır," demiş. Bu da onun ağızdan çıkan sözlere, dile verdiği önemi gösteriyor. Ağızdan çıkan sözcükler, kişinin kirlenmesine neden olabiliyor "Ol Bağırsak Tangrı'nın Adıyla!.." 'Yaratgan, türütgen, bağırsak Tangrı" "Bismillahirrahmanirrahiym" "Ey büyüğü küçülten, küçüğü büyüten Allahım! Bu bendekini küçült!" Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz. Epikür * Ölümden korkmak anlamlıdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm vardır, ölüm geldiğinde ise artık biz varız. * DELİLİĞE ÖVGÜ*, YENİDEN VE HEP Gerçek bilgelik, deliliktir. Erasmus "Deli" olabilmek öyle pek kolay olmasa gerek. Çünkü deli dediğin, maddi-manevi zarara uğramayı göze alarak, hatta umursamayarak, otosansür uygulamadan doğru bildiğini alenen söyleyen, görüşlerini açıkça savunan, bunları yazan, çizen, türküleştiren ya da fiziki eyleme döken, inandığı doğruların kavgası veren kişidir. İçinde bulunduğu toplumun ve çağın baskın normlarının dışında, hatta ötesinde normları savunan ve bu bağlamda dizgenin bekası için bir tehdit unsuru olan, bu yüzden de dizge tarafından, işsizlik, sessizlik suikastı, mikro ve makro boyutta sosyal yalıtılma, hapis, sürgün, manevi veya fiziki linç ile cezalandırılıp edilginleştirilmek istenen kişidir deli. Tabi buraya kadar ki deli tanımlamasında, doğuştan zeka engeli olan ya da sonradan psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle bilinci, mantıksal çözümleme yetisinden yoksun kalmış insanların kast edilmediğinin altını çizmek isterim. Deli diyorduk, evet, örneğin Che Guevara: Akıllı işi midir, mis gibi doktorluk mesleğini ve memleketini bırakıp Küba'da ve diğer ülkelerde devrim örgütlemek, Küba'daki devrim sonrası bakan olmuşken, makamı falan bırakıp başka bir ülkede devrimi örgütlemeye çalıştığı sırada vurulup ölmek. İşte size bir zır deli. Bugün de, Che'nin benzeri bir başka zır deli dolanıyor yeryüzünde, Güney Meksika dağlarından dünyanın kalbine sarkarak, silahımız diye tanımladığı sözcükleri insan onuruna örgütleyerek, kocaman kalbiyle: Subcomandante Marcos. O da Che gibi doktorluğu bırakıp dağlara çıkmış devrim yapacağım, hatta dünyadaki tüm ezilen, sömürülen, horlanan ve yok sayılanların, yani tüm ötekilerin dili olacağım diye. Buyurun size çağımızın en tipik zır delisi. Bir başka örnek de Nazım Hikmet: Mis gibi, Falik Rıfkı Atay'ın elçiliğinde, Mustafa Kemal'in teklifi üzerine, CHP'ye çağrılmışken ve pekçok şair! gibi milletvekili, hatta kültür bakanı olma yolu açılmışken, sen git komünist şair olmaya devam et, hapislerde çürü, pisi pisine 13 sene
15 Yazılar 15 içerde yat, sonra ülkeden kaçmak zorunda kal ve gurbette memleket hasretiyle kavrula kavrula öl. Alın size dünyaca ünlü deli bir başka deli... Bu isimlere daha pek çokları eklenebilir dünya tarihine alnının akıyla geçmiş. Yani demem o ki, "deli" gibi zor ve onurlu bir sıfatı yüklenmek için bunun hakkını verebilmek gerek, hatta yerine göre canınızı dahi bu yolda. Bizi gören sanır deli/ Usludan yeğdir delimiz Muhyi Serkan Engin Aralık 2010 ANU > HAN-SÜMER HAN AN U da başka bir olgu daha gözlüyoruz. Bir zamanlar yöneticiler için kullanılan bu kelime aslında özünü korumuş olarak kadınlar için kullanılıyor ve ses tanım olarak eski kadın yöneticiler için kullanılmış olduğu da açıkça ortaya çıkıyor da diyebiliriz. Bugün herhangi bir kadına Ayşe Fatma Hanım derken, Ya da karımıza Hanım diye seslenirken güncel lisanda anlamını yitirmiş şekilde ama eski özüyle tanrıçam diye hitap ediyoruz bilincimiz farkında olmayıp sadece kelimeyi o çok eskilerden beri taşıyarak. Tabii bir de artık a sesini uzatmadan söyler hale gelmişiz. Oysa öz telaffuzu Hân ım şeklinde. İran da hâlâ öyle söyleniyor. Bizim eski Osmanlıcada da olduğu gibi. Aynı bilinçsizliği de bugün güncel lisanda Hanımım diye kadınımızı, eşimizi takdim ederken yapıyor ve farkında olmadan iki kere benim benim diyoruz ımım derken SAAT Bir bakacaksın üç Bir bakacaksın hiç...özdemir Asaf Seni bulmaktan önce aramak isterim Seni sevmekten önce anlamak isterim Seni bir yaşam bitirmek değil de, Sana hep hep yeniden başlamak isterim... Özdemir Asaf aşk bile dolduramaz bazı aşıkların yerini diye övgü, diye sana, diye haziran heves uykuduysa ruh çıplak gezer gazel bundan, keder bundan, sır bundan Haydar Ergülen "Sessiz Savaşlar İçin Sessiz Silahlar" Sessiz savaş, uluslararası elitler [BILDERBERG GRUBU] tarafından 1954 yılında yapılan toplantılarında sessizce ilan edildi. "Bana, bir ulusun parası üzerinde kontrol yetkisi verilirse, o ulusun yasa yapıcıları hiç önemli değil." Mayer Amschel Rothschild Roshaniyalılar kendileri için Mezhep de derler. Yeni üyeler yeminle başlayarak Mezhep e sadakatlerini ilan ederler ve şöyle derler: "Daima sessizliğimi koruyacağım, sadakatim sarsılmayacak ve Mezhep e itaat edeceğim. Bizim gizli
16 16 Yazılar işaretimizle kendisini tanımlamayan bütün insanları avlamak caizdir." Ey Özgürlük! Henüz değil, gözlerini huzurla kapatma Düşmanının asla uyumadığını aklından çıkartma! Bryant Şeytanın zaferi için gereken tek şey, iyi adamların hiçbir şey yapmamasıdır. Edmund Burke, "gerçekler bazen öldürücüdür!.. Ahmet Süreyya Emin buyurdu: "Can yakma hanuman söndürme, maneviyat oyuncak değildir ha" Hz.Mevlana Celâleddini Rumî Mesnevi: Azizanı Hakk'tan gayrı diye bakıp bilenler bu bakış ve biliş kendilerinde İblisten kalma bir mirastır. Hz.Mevlana Celâlettini Rumi buyurur, "Senin eline Hz. Ali nin zülfikarı düşerse ne yapabilirsin, onu kullanacak Hz.Ali kerremallâhü vecheh ve radıya'llâhu anhnin bileği nerede? Hz. Nuhun gemisi eline geçerse ne yaparsın? Hz. Nuh gibi bir gemici nerede? Evliyanın ilmi eline geçerse ne yaparsın? Onların ilâhî ahlak ve sıfatı nerede? Bir sözle ucûb ve kibrinden geç ey kıh kişi." Hz.Süreyya Divanı: "Vücud-u mukaddesin mabudu yoktur." Bunun izahı şudur : Ruh-u İzafiye yani Muhit-i Nur-u Muhammede, "Vücudu Mukaddes" veya "Vücudu Akdesü'l Mukaddes" denir, ki bikülli Cenab-ı Hakk'ta mahvdır. Vücudu, sıfatı ve efali feyizleri (kemâlât mertebelerinde) bikülli Cenab-ı Hakk'a muzaftır. Abdulkadiri Geylani Hazretleri, Cenâb-ı Muhammed için,"habibî ve imamî" yani "habibim ve imamım." buyurur. Cümle enbiya ve evliyanın imamı, Hz. Muhammed Mustafa Sultanıdır, ayniyyeti ilâhiyeye sahihtir. Bunun izahı şudur : Ruh-u İzafiye yani Muhit-i Nur-u Muhammede, "Vücudu Mukaddes" veya "Vücudu Akdesü'l Mukaddes" denir, ki bikülli Cenab-ı Hakk'ta mahvdır. Vücudu, sıfatı ve efali feyizleri (kemâlât mertebelerinde) bikülli Cenab-ı Hakk'a muzaftır. "Allah verdiğini geri almaz; o büyüklüğe yakışmaz. İlâhî tearüfte kuldan görünen kemâl hakikatta Hakk'ındır. Bir kere de Hz.Süreyya mürşitleri için şu bilgiyi vermisti: "Bekrül Cezbi'ye intisabımın ilk senesi idi, kendisine dedim, Şeyhim, Allahın tuhaf işlerine hayret ederim, mesela hasta bir adamı senelerce yatakta biçare bırakır; kendisi ve bakanları nice elem ve zahmet çekerler ve sonra o hastayı öldürür; hemen öldürse de bu eziyetler olmasa ne olurdu?" Hz.Mürşidi, "Neden böyle yapıyorsun? Allah'a sor. Bakalım ne cevap verecek" der. Hz.Süreyya mürşidine, "nasıl sorayım?" diye sual edince, Hz.Bekr, "Gözünü yum, dediğini Allah'a içinden sor" der. Hz.Süreyya gözünü yumup sorunca sadrında şu beyanı duyar, "İcraatımı beğenmiyorsan mülkümden dışarı çık."
17 Yazılar 17 Gülerek gözünü açar ve duyduğunu şeyhine söyler. Şeyhi de, "Elbette Allahın mülkünden dışarı çıkamayız, O bizi sarmıştır" der. Hakk, bir açıdan halktır. İbret alınız! Diğer bir açıdan ise halk değildir. Düşününüz! Benim dediğim şeyi anlayan kimsenin basîreti, yanılmaz. Benim dediğimi ancak basarı olan kimse bilebilir. İster birleştir (cem et), ister ayır (fark et). Hakîkat (ayn), tektir ve o çoktur. O, terk etmez ve bırakmaz İbnü l-arabî, Fusûsu l-hikem Mevlânâ ile aynı semâ meclisinde bulunan Irakî onun övgüsüne mazhar olmuştun Nitekim Irâkî de onun hakkında "Hiç kimse Mevlânâ'yı gereği gibi anlayamadı. O, bu dünyaya garip olarak geldi, garip olarak gitti. demiştir. Dünyaya geldi, bize bir iki gün yüzünü gösterdi Fakat öyle çabuk gitti ki kim olduğunu bile bilemedim Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri (çev. Tahsin Yazıcı), İstanbul: Kabalcı, 2006, s Hayat ve ölüm dilin elindedir. Onunla dost olan meyvesini yer. Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Rızık bakımından üstün kılınanlar (kendilerine bol rızık verilenler) ellerinin altında bulunanlara kendi rızıklarından (kendileriyle eşit seviyeye gelecek derecede) vermezler. Hâlbuki bunda hepsi eşittir (ellerinin altında bulunanların rızkı sadece onlara emanet edilmiştir). Yoksa Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar? Nahl; 71 * kader bizi cammışız gibi kırıyor, ve parçalarımız bir daha hiç birleşmiyor." Eğer ölüp gidenlere hükmüm yetseydi ve insanları değiştirebilseydim, Bazı erkeklere kadın, bazı kadınlara erkek derdim. ebu'l-a'la el-ma'arri Kadir gecesi aydınlık bir gecedir: Sıcak değildir, soğuk değildir, bulutsuz ve yağmursuzdur. O gece rüzgâr da olmaz. O gecede (şeytanlar) yıldızla kovalanmaz. Güneşin şuasız doğması o günün barız belirlilerindendir! Hz. Rasûlu'llâh salla llâhu aleyhi ve sellem öfkelendiklerinde, Ali den başkası yanına yaklaşamazdı. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. TEZER ÖZLÜ "Oturur bir gece yarısı, bir adamın bir kadına yazdığı şiir olursun O şiir öyle güzel olmuştur ki içinde ruh bulursun. Ahh o adamlar iyi ki âşık olmuşlar.
18 18 Yazılar Ahh o kadınlar aşk'a ne çok yakışmışlar " Cemal Süreya Bir kökü Doğu da biri Batı da Kader öyle çizmiş o tam ortada O şimdi bir dünyanın eşiğindedir Bütün ilimlerin beşiğindedir. Kul Ozan mısrana sığar mı Meriç? Kemal-i Cemil dir ya heptir ya hiç. (Fırat Kızıltuğ dan aktaran Yazan 1998: ) KİMBİLİR KAÇ KİŞİ SENİ SEVDİ Kimbilir kaç kişi senin zarif hallerini sevdi Kaç kişi güzelliğini sevdi Belki gerçek aşkla; belki değil Ama bir tek kişi seni sevdi. Bir tek kişi değişen yüzündeki hüznü sevdi. William Butler Yeats Prof. Hans-Peter Dürr: ''Madde her ne ise, maddeden yapılmamıştır.'' Kulaklar her zaman ruha giriş kapısı olarak görülmüştür. Tout cherche tout, sansbut, sans trêve, sans repos Her şey her şeyi arıyor, amaçsız, sonu olmadan, durmaksızın. Hugo "Sadece gözlerle değil ruhla görmeyi öğreneceğiz." "Bedenimizden çıkıp ruhumuzla cana geleceğiz." Gözü görmez, kulağı işitmez canı, anadan yeni doğmuş boynu bağlı bir kurbanlık kuzu gibi dara çekeceğiz. "Eline, beline, diline sağlam olacak mısın?", "Gelme, gelme! Dönme, dönme! Gelenin malı, dönenin canı." Sev, seni sevdim diyem can-ı azizi can ile Hem sevmek, hem sevilmektir veren ruha gıda... "Sevmek, daima sevmek! Karşımızdakinden hiçbir şey beklemeksizin, daima kendimizden vermek, esef etmemek, pişman olmamak, sevmek, daima sevmek!" Ger, ben ben isem, nesin sen ey yar.. Ver, sen sen isen, neyim ben-i zar.. FUZULİ Kimi aşka vermiş değer Kimisi boynunu eğer
19 Yazılar 19 Kimisi atlas libas giyer Şükür bize aba düştü (Kul Yusuf) Yok ise kalbinde muhabbet sevi Yıkıktır kalbinde Allah'ın evi Özünden haberi olmayan devi Salıver yabana yorulsun gitsin (Budala) Gel gönül mülküne bir nazar eyle Muhabbet arzeder hallerimiz var Ayn-i cemde bugün aşk-ı yâr ile Hakka doğru gider yollarımız var (Derun Abdal) Kadılar müftüler fetva yazarsa İşte kement işte boynum asarsa İşte hançer işte kellem keserse Dönen dönsün ben dönmezem pirimden (Pir Sultan Abdal) Bu dünyada sen çok yaşlar yaşarsın Bilip dört kitabın dersin açarsın Her harfine binbir mana verirsin Yine bir mürşide varmadan olmaz (Pir Sultan Abdal) Atatürk'ün çok az bilinen henüz 23 yaşında iken 1905 yılında Türklük adına kendisinin yazdığı siir "Gafil, hangi üç asır, hangi on asır Tuna ezelden Türk diyarıdır. Bilinen tarihler söylememiş bunu Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak, Dinleyin sesini doğan tarihin, Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin. Asya'nın ortasında Oğuz oğulları, Avrupa'nın Alpleri'nde Oğuz torunları Doğudan çıkan biz Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz Türk sadece bir milletin adı değil, Türk bütün adamların birliğidir. Ey birbirine diş bileyen yığınlar, Ey yığın yığın insan gafletleri Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde, Hakikat nerede?" "Eskiden, yelkenli gemiler okyanuslarda sefer yaparken zor durumda kaldıklarını bildirmek için şişeye mesaj koyup denize atarlarmış, sonunda birisi bulup yardım çağırır umuduyla. Sanatın bu rolü üstlenmesi isteniyor. Pek çok sanatçı birbiriyle güç, para ve itibar için mücadele ediyor - ama son
20 20 Yazılar tahlilde her şey dönüp dolaşıp şuna geliyor: Denize bir şişe atacaksınız, birisi de onu bulacak." Iannis Xenakis YERÇEKİMLİ KARANFİL Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce. Edip CANSEVER Ya Âli! Allah'ı Ben ve Sen Bildik Ya Âli! Beni Allah ve Sen bildi Ya Âli! Seni Allah ve Ben bildik Anı daimde bizde buna itikat ettik ve bildik. içindeyim nasılsa içimdesin nasılsa içindeyim nasılsa. yine... içindeyim nasılsa içimdesin nasılsa içindeyim nasılsa yine... bu aşk... bu aşk... sonu yokmuş nasılsa ölüm de yok nasılsa içindeyim nasılsa yine... sonu yokmuş nasılsa ölüm de yok nasılsa içindeyim nasılsa yine...
21 Yazılar 21 bu aşk... bu aşk... 'This Is Love' After all in your soul After all in my heart After all in your soul Again There is no end after all There is no death after all After all in your soul Again This is love 9 İhtimal Düşündüğünüz, Söylemek istediğiniz, Söylediğinizi sandığınız, Söylediğiniz, Karşınızdakinin duymak istediği, Duyduğu, Anlamak istediği, Anladığını sandığı, Anladığı.. arasında farklar vardır Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal var. Sylviane Herpin Birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin. Nazım Hikmet YOK Bu nasıl memleket bu nasıl dünya Gamı defetmeye meyhaneler yok Bu nasıl yaşamak bu nasıl hülya Sakiler elinden peymâneler yok * Kanarya terketmiş boştur kafesi Bülbülün goncadan geçmiş hevesi Kesilmiş gelmiyor baykuşun sesi Gidip eğlenecek viraneler yok * Yetti Zülal artık etme ah u zar Bulamazsın bir münasip şivekar
22 22 Yazılar Bari Sahralarla olsam kafadar Hani Mecnun gibi divaneler yok.. Âşık Zülâli 'Ben sizden de değilim, diğerlerinden de.' Ben, ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan, dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım. 'Ben hâlâ şiir okuyanlardanım.' 'Ben ölürken vatanını yahut dinini değil, sevgiliyi düşünecek olanlardanım. Masum Çetin Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız kim karar verebilir birbirine dokunan taş ve su hakkında, kimin kimi ayakta tuttuğuna, ve günün aslında kumdan, tuzdan ve ışıktan oluşmadığına? Boşlukları doldurduğumuzda belirecek hayatın anlamı, taşı ve suyu doğru yorumladığımızda, bir yarı öbür yarıyı anlayacak: olgunluk bize yaban meyvesi gibidir; gevşek ağızlarımıza dokunan zehir! Kim sana verdiklerimi, senden aldıklarımı çözebilir? Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız, hayalleri dik tutmak gerekir. Birhan Keskin, Kim Bağışlayacak Beni s.63 Olgunluk Fotoğraf: Mary Ellen Mark, Gypsy Camp, Barcelona Ben hangi kelimeye açsam ağzımı Ben hangi kelimeyi nereye koysam Bir sonbahar konaklar sesimde. Birhan Keskin, Kim Bağışlayacak Beni s.168 Hüzünlü Gezinti Güvertesi Dilin, sözün, kelâmın temelleri ya «hazf»tır, yani ölümdür, ya da «sükûn»dur. İbn-i Arabî, El-Fütûhatül-Mekkiye. The time is out of joint Çığrından çıkmış bir zaman bu William Shakespeare Fransız Yönetmen Laurence Attali nin, Senegal de geçen ve üç öyküden oluşan Love Trilogy (Aşk Üçlemesi) filminden. Biz hepimiz zamanın duvarcılarıyız, gölgeleri kovar ve yağmuru göbeğimizde toplarız; herkes kendi evini saatlerle inşa eder, herkes kovanını zamanla kurar ve balını zamanla toplar, ateşi canlandırmak için zamanı sidik torbalarında getiririz. Milorad Pavic Kalbi Aliyy olan kaç kişi kaldı Kahramanlık ve sevgide aşkına sadık Kaç kişi kaldı Ehl-i Beyt'e kurban olan Şimdi hani dediğim bey erenler
23 Yazılar 23 Dünya benim diyenler Ecel aldı yer gizledi Fâni dünya kime kaldı Gelimli gidimli dünya Ahir son ucu ölümlü dünya Dede Korkut Felsefemdir kitab-ı imanım ; Taparım kendi ruhumun sesine; Secde eder hakikatim her an. Kalbimin kutsal ateşine! Neyzen Bazı insanlar, bazı insanlara şifadır." Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder." Ne zaman dilsiz bir hüzün kaplasa içimizi.. Ne zaman en uzak olsa, en yakınımız.. Şarkı söyler yüreğimiz.. Kederli bir şarkı. --- Portekizli besteci Francisco Lacerda ( ) dan Cançao Triste- Kederli Şarkı.. Soprana Lia Altovila seslendiriyor.. Kime arz-ı hâl edem sen var iken ey serv-i nâz Çâresiz derd-i dile sensin tabîb-i çâre-sâz Pâdişâhım bâb-ı ihsânından isterim atâ Nâ-ümîd-i lutfun olmam eylerim her dem niyâz Dostluğun devlet yeter bana iki âlemde ger Cümle âlem olsalar düşmânım etmem ihtirâz Eşiğin Kâ bem hem kıblem cemâlindir senin Secde-gâhımdır kaşın mihrâbı eylerim namâz Bu Hulûsî âsitânında zelîl bir bendedir Bendene ihsânını ister çok eyle ister az Herkesi herşeyi seviyorum Her zerremden akıyor sevginin ateşi Ancak sizi bir başka seviyorum Mansur un Hakkı gibi can veriyorum * Hz. Ali kerremallâhü vecheh ve radıya'llâhu anh Ben Allah ı her istediğimi vermemesinden tanıdım Birisi Hz. Ali ye geldi ve O kadar dertliyim ki sıkıntıdan ölüyorum. dedi. Hz. Ali; İki soru soracağım, cevabını verip dermanını bulacaksın. dedi. Adam; Sor Ya Ali dedi. Hz. Ali; Dünyaya geldiğin zaman bu dert seninle birlikte mi dünyaya geldi? Adam; Hayır. Hz. Ali; Dünyadan
24 24 Yazılar giderken bu dert seninle birlikte olacak mı? Adam; Hayır dedi. Hz. Ali son olarak şöyle buyurdu; Seninle birlikte gelmeyen ve giderken de seninle birlikte olmayacak olan bir dert, senin bu kadar zamanını almamalı. Sabırlı ol. Yer yüzündekilere çok ümit bağlamaktansa yüzünü Âlemlerin Rabbine çevir. Ah! şu gönlüm. Bir sevebilmeyi öğrense. Aynaya bakarcasına, Sebebsizce. Başka bir şey istemem, Herşeyin içinde olduğu, sırra erince. s.gul Sır da biziz ayna da bakan da bakılan da biziz mantık almıyor, hz.cebrail misal daha fazla aklımız gidemiyor ama umalım bu sırrı gönlümüz kabul buyursun ve mutmain olsun fal Geldik gidiyoruz bildiğimiz bilmediğimiz erenler kapısında ol öl ile beraberdir İ Mutluluk veren zaman! Biz oturuyorken sen ve ben Bir ruh ve iki şekille, sen ve ben Her şeyi hızlandırır parfüm, kuşların şarkısı, Biz bahçeye girerken sen ve ben Acele eder göğün bütün yıldızları bizi görmeye Ve biz gösteririz onlara kendi ayımızı sen ve ben Sözler olmadan sen ve ben, olmadan biz sen ve ben Sevinçte bitişiğiz, sen ve ben Şeker çiğner cennetin papağanları o yerde Biz otururken, tatlı tatlı gülerken, sen ve ben Sen ve ben gariptir birlikte Bu kuytu köşede, ayrıdırlar binlerce mil ötede Birbirini görmeye, sen ve ben Bir şekil bu tozun içinde, diğeri o ülkede Orada hiç bitmeyen tatlı cennette, sen ve ben Saadet zamanı; avluya oturmuşuz, sen ve ben Endamımız çift, ruhumuz tek, sen ve ben Bulandıran palavralardan âzâde, gamsız bir keyif, sen ve ben Sen ve ben, ne sen varsın, ne de ben, bir olmuşuz aşk elinden Mevlana'nın Dîvân-ı Kebîr eserinden... Noktanın çizgiye kavuştugu yerde Küçük bir karınca kalemin kağıt üstüne birşey yazdığını gördü. Gitti,bu sırrı öbür karıncalara söyledi,o kalem kağıda şaşılacak şeyler yazdı.
25 Yazılar 25 Feslegen gibi,susam gibi,gül gibi acayip şeyler yaptı dedi.karıncanın biri O sanatı yapan parmaklarıdır..bu kalem iş görmekte esas değil fer dir.üçüncü karınca İş ne parmaktan ne de kalemden geliyor dedi.iş asıl koldan geliyor,çünkü zayıf parmaklar onun zorlaması ile kalemi tutuyor ve yazdırıyor,bu konuşmalar uzadı gitti karınca beyine kadar ulaştı.onun biraz anlayışı var ve zeki idi. Dedi ki, Bu hüneri suretten,görünüşten bilmeyin.çünkü uyuyan yahut ölen bir kişinin böyle şeylerden haberi yoktur. Suret,görünüş elbiseye,asaya benzer.cansızdır,akılsızdır,oynamaz,hareket etmez.allahın lütfu ve ihsanı olmayınca bu aklın bu gönlün cansız kalacaklarından karınca beyinin haberi yoktu Allah bir An için olsun,akıldan yardımını kesecek olsa her şeye eren akıl, aptalliklar etmeye başlar. Sevdiğin yerlerde anıların kalır, Ettiğin sözlerin evrende yankıları... Güvendiğin kişilerde umutların kalır, Aldanış ve aldatışlarda saf çocukluk yıllarının hasreti... Vicdan azabının omuzlarında yükü kalır, Duaların ise ruhunda engin huzuru, hafifliği... Bazen AŞK çok büyüktür, İnsan aciz kalır, Yol'un meşakkati, kendini bulması ardından suskunluğun çığlığı... Herbir Ruh aynı Öz'ü ama farkındalığı kadar ışığını taşır, yolumuz kısa ama bir o kadar uzun farkındalığın farkında olabilmek s.gul Ve bilir misin? Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması.. Ben, deyip susması Sen. deyip ağlamaklı olması *Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî Senin aşkına düşeli gözlerimden çok kan damladı. Canım tenimde çok inledi. Ey Cihanın canı sen halâ anlamadın mı halimden? Çarh seni bahane ederek bana ne kadar sürtündü? Mevlana rubai/1543/ Çarh: Felek Matilde ye Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman, çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat. Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın, ateş de pay alır kendine soğuktan. Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni, sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak bir yolculuğa yeniden başlamak için: bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.
26 26 Yazılar Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni. Sevgimin iki canı var seni sevmeye. Bu yüzden sevmezken seviyorum seni ve bu yüzden severken seviyorum seni. Pablo NERUDA ( ) Matilda'ye Sone söylemesenizde ne yapayım desenizde üzülmeyin biz hayatıma razıyız ne yapacaksın böyle olması gerekiyor denen ne çok şeyimiz var bizi bize bırakmayan yine ruhumuzda özgürüz. Orayı Rahman ikimize bıraktı çocuklar gibi oyun oynar aşıklar gibi severiz birbirimizi Günah bizim kime ne biz bizi kırmayız kimseyede sızdırmayız gizli defterden Her planı bozan en büyük plan yapan ErRahman var
27 Yazılar 27 İÇİNDEKİLER Pazarımı Arıyorum 33 Amerikan Güzeli (1999)-American Beauty 34 "Amerikan Güzeli" Neden Hala İzlenebiliyor? American Beauty Hakkında Mutlaka Bilinmesi Gereken 15 Detay! 39 American Beauty (1999): Oyun Oynamayı Bırakan İnsan 39 Film Analizi: American Beauty 39 Makedonya daki Tarikatler, Silsileleri, Maneviyat Büyüklerinin Hayatları Ve Hizmetleri 53 Kadın Ve Dışarısı 61 El Hombre De Las Mil Caras (2016) 64 Brimstone /Cehennem (2016)/ Amaldiçoada 70 Assassin's Creed (2016) Suikastçı İnancı 75 A Dark Song (2016) 95 King Arthur: Legend Of The Sword/ Kral Arthur: Kılıç Efsanesi (2017) 117 John Wick: Chapter Unutmabeni Çiçeği M 121 Alive Inside (2014) 123 O Şiirler 128 Kilise Babalarından 129 Anlar 131 Mutlu Olmak İçin Değil, Mutlu İnsanların Arasında Yaşamak İçin Mücadele Edin 132 Cola Sırrını Mı Açıklayacak Mı? 134 Sohbetin Kazası Olmaz 136 Namazın Kazası Olur-Huzurun Kazası Olmaz Atatürk ün Türkiye ye Getirdiği Musevi Bilim Adamları 138 Maskeli Boyacı Mervlî Hâkim 143 Yontu Odası 147 Platonik Aşk Kalbin Dostu 149 Hangisi Rıza 151 İnsanların Kanalizasyonu 154 Tasavvufi Ders Tarifesi 155 Aşkına Şehid Olanlar- Iı 157 (Şair Seyrediyor... ) 160
28 28 Yazılar Etrafınızda Olduğu Halde Gözümüzden Kaçan Önemli Bir Husus 163 Bir Yanım Öbür Yanıma Düşman * Hangi 169 Hayvanların Çoğu Çok Zekidir. 171 Kınayan Da Kınanacaksa -İncel Ama Koparma 174 Morgan: A Suitable Case For Treatment (1966) [Tedavi İçin-Uygun Bir Durum] 176 Ben Her Şeyi Biliyorum -Slavoj Zizek 189 Derek Jarman'ın Sadece Mavi Ekrandan Oluşan Mavi Adlı Bir Filmi Var Da Gagauz Atasözleri Ve Deyimleri 201 Rüyaların Dili 233 Problem Çözücü Rüyalar İnsanın Gizli Güçlerini Ortaya Çıkarıcı Rüyalar Haberci Rüyalar Sağlık Koruyucu Rüyalar İnsanı Üst Benliğine Yükselten Rüyalar İnsana Serüvenler Sunan Rüyalar Geçmiş Yaşamları Gösteren Rüyalar Eğitici Rüyalar Günlük Endişelerden, Korkulardan Kaynaklanan Rüyalar İhtiyaçları Gösteren Rüyalar Öte Alemle İlişki Rüyalar Anlamsız Rüyalar Rüyaların Da Yasaları Vardır Rüya Yorum Yasaları Rüya Türleri Geçmişten Günümüze Rüyalar Sigmund Freud Carl Gustav Jung Erich Fromm Yorumlar Hoşlanma, Sevgi Ve Âşk Arasındaki Farklar 244 Âşk Nedir? Aşkın Ömrü Aşkın Disiplini Ben Doğru İnsan Mıyım? Aşktaki Başarı
29 Yazılar 29 Aşkta Kadın Erkek Farkı Nitelikli Aşkın Özellikleri Gerçek Âşk Aşkın Kimyası İyi Âşıklar Aşkın Yaşı Âşk Ve Cinsellik Âşk Ve Güzellik Aşkın Tek Doğru Sonu, Evlilik Ya Da Hüsran Mıdır? Aşkın Coğrafyası Aşkın Matematiği Aşkın Tuzakları Aşksız Yaşamak Aşkın Önüne Takılan Engeller Aşka Zarar Veren Şeyler Sevginin Genetik Yönü Sevme Kapasitesi Sevginin Ölçüsü Sevginin İfadesi Erişim: Abd de Bir Askeri Okulda Ders Olarak Anlatılan Horoz Ve Tilki Hikâyesi! 255 O Wheel Why Do You Wail? 258 Dolap Niçin İnilersin O Poet I Have A Word For You (Aşık Sana Bir Sözüm Var) Austerity İs İn The Head (Dervişlik Baştadır) Güneşin Kalbine Göre Yapın Ayarlamaları 262 Şerde Ki Hayır 263 İçinde Çık İçine Bak 265 Son Diktatör: Reklam! 268 Eski Beyne Satış Yapmak! Beynin Yapısı Ve Optik Algılama Satış Olasılığı = Sıkıntı X İddia X Kazanç X (Eski Beyin) Bilinçaltı (Sublımınal) Reklam Uygulamaları Bilinçaltı Mesajların Kullanıldığı Mecralar
30 30 Yazılar İllüzyonlar Ve Visüel Yeterlilik Kör Nokta / Olanı Görmemek, Olmayanı Görmek Bilinç Ve Bilinçaltı Bilinçaltı Müzik Uygulamaları - Backmaskıng Sonuç Kaynaklar Baudrillard, Jean (1997). Tüketim Toplumu. Ayrıntı Yayınları, İstanbul Baudrillard, Jean (1998). Simulakrlar Ve Simulasyon. Doğubatı Yayınları, İstanbul Kaç Yüzümüz Var 280 Vaveyla / Çığlık- Namık Kemal 282 Hikmetlerden 285 İnsanlar Kadir Gecesini Arıyorlar 286 Ben Bir Kuş Olsam Uçsam 287 Sembolik Sayılar 288 Hayırsız Ada Ve Kurbanları 292 İstanbul Köpekleri Hayırsız Ada ya Niçin Gönderildi? Ömer Aymalı/ Tarih Dosyası/ Dünya Bülteni Gözyaşlarınıza Hakim Olamayacağınız Gerçek Bir Sürgün: 18 Maddede Hayırsız Ada Katliamı 295 Fitre (Fıtır Sadakası) Üzerindeki Sinsi Oyun 298 Haber Ek Okuma Öfkeyle Dans 303 Öfkeyi Yenmedeki Püf Nokta Gelecek İçin Önsezi 307 Boşluğa Gelmeden 309 Ramtha- Tiranların Son Valsi Adlı Kitabından Alıntılar 310 Örtünmek, Soyunmak, Giyinmek 317 İşfe' Lenâ Yevmel-Arasâtî Vel-Mîzân 320 Uyku İmparatorluğu 321 Gittiğimiz Yolun Sonu Şimdiden Görünüyor 331 Işık Tutacak Metinler 334 Daniel Aleyhisselâmın Kehanetleri Peygamber Diline Dair Hayata Az Bir Değişiklik Vermede Latte Etikisi 341 Bilinçli Rüyalar Ve Rüya Yoga sı 343 Acı Ama Bir Gerçeği Var 359
31 Yazılar 31 Kaderden Anlayana 360 Amerikan Yerlisinin Duası 360 Native American Prayer Bütün Kardeşlerime Seslenen Çılgın Bir Şiir Ters Giden Bir Şey Yoktur Olması Gereken Vardır Derdi Olan Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Mağaralar 365 Murphy'nin Kanunları (Murphy's Laws) 376 Murphy Kanunları Murphy İyimser Bir İnsandı...! Murphy'nin İş Kanunları Murphy'nin Savaş Kanunları Murphy' Nin Evlilik Yasaları Genel Kurallar Savaş Aşk Rüyadan 388 Ne Gülün Rengini Sevdim Ne De Bülbül Sesini 389 Aynı Şeyi Söylüyorlar 390 Dylan Thomas 392 Derman Arardım Derdime 400 Özdemir Erdoğan - Gurbet 400 Urfanın Etrafı Dumanlı Dağlar Bir Şarkısın Sen Muhammed Şahin Korkmaz 400 Semiramis Pekkan - Bana Yalan Söylediler 401 Ayla Dikmen Anlamazdın 401 Tanju Okan Hasret 401 Sevmedi İstanbul İkimizi 402 Nil Burak - Yalnızım Ben 403 The Science Of Interstellar (2014) Belgesel 405 Geçmişi Mi, Geleceği Mi Değiştirmeli 415 Alâeddin Mescidi Ve Tekkesi 417 İstanbullu Salih Nazım Efendi 420 İstanbullu Salih Nazım Efendi Iı. Bilgi 420 Hayrullah Taceddin Efendi Tahsili Postnişînliği
32 32 Yazılar Mûsıkîşinâslığı Hakka Yürüyüşü Şahsiyeti Ve Husûsiyetleri Bestelenen Nutuklarından Seçmeler Besteleri Erzurumlu Kemani Haydar Telhüner'in Hayatı Ve Eserleri 427 Eserleri Hable Con Ella/ Konuş Onunla (2002) 437 Özet Filmden Cern den Şok Bulgu; Aslında Evren Yok! 444 Gerçek Ol Madığımızın Kanıtları 444 Batı Yahudileri Hala Kullanıyor Mu? Dünya Savaşını Hitler Çıkarmadı Dünya Savaşı Gerçekleri Yahudi Meselesi Bu Savaş Oyunu İçinde Önemli Bir Meseledir Hz. Ömer'in Adaleti Basra Valisi'nden Daha Üstündür Şâir-İ Mâder-Zâd İsmail Safa 453 Bir Sabî Lisânından Mürebbîsine Hitaben Rubâî: Anarım İsmini, Ağlar Yanarım, Sızlanırım 467 Rızık Sırrı 468 Kabul Olan Duanın Öncesi Okunacak Dua 470 Konets Vechnosti (1987) Sonsuzluğun Sonu 472 Hazreti İsa Aleyhisselâma Açık Mektup 493 Önsöz Hazret-İ İsâ ya Açik Mektup Hazret-İ İsâ nın Yanıtı Zorunlu Bir Yanıt
33 Yazılar 33 PAZARIMI ARIYORUM Ali İmran Suresi 92. ayet şerhi "Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir. Yukarıda okumuş olduğumuz satırlar Al i İmran suresi 92. ayetinin meali, Merhum Elmalılı bu satırlarla çevirmiş Allah Teâlâ 'nın sözlerini Şimdi gelin ayetin dehlizlerinde kısa bir gezintiye çıkalım ama bazen bu bir saat bir sene gibi gelir farklı boyutlarda, interstellar 'da bunu görmemiş miydik Neyse bu başka bir bahsin konusu. Öncelikle ilk satıra bakalım Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça Sevdiğimiz şeyleri söyle bir düşünelim hiç tereddütsüz ilk akla gelen, sizin de zihinlerinizde gezinen kelimeler madde ve maddenin yansıttıkları ilk bakışta zahiren görülen budur. Elbet avamın/normal insanın gördüğü. Gelin biz biraz nefes alalım ve derinlere inmeye cesaret edelim unutulmamalı ki inciler derinlerde olur! Cevabini aradığımız soru, insanın ilk olarak sevdiği şey nedir? Tam da bu noktada imdadımıza İmam Gazali yetişiyor. " İnsanın ilk olarak sevdiği şey kendisidir " diyor, İmam Gazali Tekrar tekrar okudunuz değil mi? Gazali 'nin sözlerini, nasıl okumayalım bedenlerine tapan bizleri, nasıl irkiltmesin bu sözler! "İnsanın ilk olarak sevdiği şey kendisidir. Ne demişti bize güzelliği sonsuz olan "sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz " daha ne bekliyorsun ey meczup... soyun, çıkar libasını kirli ve solgun soyun ki ışıldayasın al ayaklarının altına yokmuş gibi harca kendini ey meczup üç kuruşluk pul gibi pazarda sat kendini... Yazan: M. A. Çoşkun
34 34 Yazılar AMERİKAN GÜZELİ (1999)-American Beauty Süre: 122 dk Yönetmen:Sam Mendes Senaryo: Alan Ball Ülke: ABD Tür: Dram, Romantik Vizyon Tarihi:18 Şubat 2000 (Türkiye) Dil: İngilizce Müzik: Thomas Newman Web Sitesi:DreamWorks Kelimeler: karasevdaya tutulma, dostluk, fast food restorant, Nam-ı Diğer: American Beauty Oyuncular: Kevin Spacey, Annette Bening, Thora Birch, Wes Bentley, Mena Suvari, Hakkında AMERICAN BEAUTY (Amerikan Güzeli) Prof. Dr. Cengiz TUĞLU *Popüler psikiyatri dergisi'nde yayınlanmıştır. Dünyada yaşanan karışıklıklar düşünüldüğünde Amerikan sözcüğü ilk etapta hiçte olumlu çağrışımlar akla getirmiyor. Ancak yine de bu kültüre ait oldukça iyi ürünlerle karşılaşmak insanı hem şaşırtıyor hem de memnun ediyor. Amerikan Güzeli de bunlardan biri. Film Amerikan ailesini içeriden ele alırken modern çekirdek aile yapısına da güçlü eleştiriler getiriyor. Filmin önemli bir önyargı doğurabilecek bir diğer yönü beş Oscarlı bir film oluşu! Oscar ödül dağıtımının planlama ve politikası nedeniyle oluşabilecek olumsuz düşünceler filmi izlemeye devam ettikçe hızla dağılıyor. Filmin Konusu Büyük, güzel bahçeli bir evde karısı ve kızı ile birlikte yaşayan Lester Burnham ın (K. Spacey) başı derttedir. Uzun yıllardan beri çalıştığı işyerinde patronu onu işten çıkarmaya çalışmaktadır. Bu yetmezmiş gibi yüksek beklentilerini karşılamadığını düşünen karısı onunla hiç ilgilenmemekte, ergenlik döneminin ortasında olan kızı ise ondan nefret etmektedir. Hırslı bir emlak satıcısı olan karısı Carolyn (A. Benning) kendi kurduğu mükemmeliyetçi bir dünyada yaşamaktadır. Kızı Jane (T. Birch) ise apatetik her ergen gibi yeterince desteklenmediğini, anlaşılmadığını düşünmekte ve ailesinden nefret etmekte, öte yandan pekte bir kusuru olmamasına rağmen nasıl estetik operasyon yaptırabileceğinin planlarını kurmaktadır. Kızının da üyesi olduğu okul kız amigo takımının gösterisini izlemeye gittiğinde Lester ın sıkıntılı yaşamında önemli bir değişim başlar. Bu gösteride karşılaştığı kızının da arkadaşı olan Angela Hayes e (M. Suvari) duyduğu ilgi pek çok şeyin başlangıcı olur. Spor yapmaya başlar. Patronunun yıllardır çalıştığı işinden onu çıkarmaya çalıştığı noktada biraz da şantajı kullanarak yüklü bir tazminatla ayrılıp daha hafif bir iş bulur ve gençliğinden beri hep hayalini kurduğu o kırmızı spor arabayı alır. Bu arada
35 Yazılar 35 yaşadıkları bölgeye yeni bir komşu taşınır. Aşırı homofobik ve rijid albay, depresif karısı ve meraklı, sürekli çevreyi kamerayla kayıt eden oğulları Ricky Fitts in (W. Bentley) üyelerini oluşturduğu bu ailenin de katılması ile olayların akışı giderek hızlanır. Filmin Yapım Öyküsü Filmin senaristi Alan Ball bir poşetin rüzgarda sanki yüzermişçesine yaptığı akıştan (danstan?) etkilenerek bu filmi kaleme aldığını belirtmektedir. Filmde de kendine yer bulmuş bu etkileyici sahne birazda savrulan yaşamlara bir gönderme gibi. Yönetmen Sam Mendes ise aslında tiyatro kökenli bir isim. Aynı zamanda ilk sinema filmi olan bu filmi çekmesi için Steven Spielberg tarafından desteklenmiş, iyide olmuş. Mendes ilk filminin orijinal senaryosunun başlangıç ve bitiş sahneleri de dahil olmak üzere bazı sahnelerini değiştirmekten geri durmamış, örneğin senaryonun ilk halinde filmin başında ve sonunda Ricky ve Jane i Lester cinayeti ile suçlanmaları nedeniyle hapishanede görüntülenmesi sonradan filmin kurgusuna hiç yansıtılmamış. Daha sonra bir soundtrack albüm olarakta piyasa çıkan müzikler ise Thomas Newman tarafından hazırlanmış ve filmin dinamik yapısına çok şey katıyor. Gülün Adı Filmin adı Amerikan Güzeli. Ama bu isim neden verilmiş, yada Başka bir anlamı var mı? diye sorulacak olursa bunun yanıtı evet. Aslında Amerikan Güzeli bir gül çeşidi. Bolca arzı endam eden güller ve gül yaprağı sağanakları filmin adıyla bir bütünlük oluşturuyor. Öte yandan filmin adını Amerikan Güzeli diye olduğu gibi çevirip bırakmak biraz yön saptırmıyor da değil. Çünkü amerikanvari yaşamın aksayan yönlerine, saçma taraflarına, dışarıda çok güzel görünürken içeride farklı olana gönderme yapan ironik bir seçim aslında Amerikan Güzeli. Orta yaş krizi Orta yaşları kapsayan evrede benliğin en önemli işlevi üretme, yaratıcılık ve ortaya çıkan ürünlere sevgiyle bağlanabilmedir. Buradaki üretim sadece çocuklar değildir kuşkusuz. Sanatsal, bilimsel olan her üretim, toplumsal alana kalıcı katkılar gibi pek çok şey buna dahil olabilir. İstedikleri doğrultusunda yaşamını sürdürmek ve gerçekleştirmekte önemli bir yaşam amacı olsa gerek. Kişide bunların olmadığı, olamayacağı bir durağanlık ortamında debelendiği hissi gelişmeye başlarsa kriz var demektir. Lester da bunları fark etmeye başladığı anda gençliğini geri ister, yaşamın güzelliklerine yeniden odaklanmaya başlar ve yaşamını istedikleri doğrultusunda yaşama çabasına girer. Psikopatolojiye beş kala ve psikopatolojiyi beş geçe Filmde de anahtar konulardan birini homofobi oluşturuyor. Yani, eşcinsellerden ve herhangi bir şekilde eşcinsel sanılmaktan, bunun sonuçlarından bir hayli korkma hali denebilecek bir durum. Öte yandan filmde oldukça kısa bir süre görünen eşcinsel çiftin aynı zamanda filmde neredeyse tek mutlu aile özelliği göstermesi de dikkat çekiyor. Lester in kızı Jane ise fırtınalı bir dönem yaşamaktadır. Ergenliğin nöronal budanma süreçlerinin ortalarında yol almaya çalışan Jane hem kendi bedenini algılayışı hem de kişiler arası ilişkilerde ciddi savrulmalar yaşamaktadır. Bozulmuş beden algısı nedeniyle fırsatını bulsa gözünü kırpmadan estetik operasyon geçirme kararlılığı olan Jane, Sıradan olmaktansa ölmeyi seçen, sürekli yalanlarla ilgi odağı olmaya çalışan Angela, uyuşturucu kullanan Ricky nin içindeki şiddeti ve karmaşık duygularını kontrol edemeyen babası,
36 36 Yazılar olasılıkla içinde olduğu depresyon nedeniyle girdiği katatonik hal nedeniyle ortalarda öylece duran annesi psikopatoloji sınırlarının her iki tarafına salınan örneklerin ilk akla gelenlerini oluşturuyor. Bugün geriye kalan yaşamınızın ilk ( ve belki son) günü ne yapardınız? Film Amerikan aile yaşamı örneğinden hareketle modern aile yapısına, ondaki iletişim eksikliğine, hoşgörüsüzlüğe ve tüm içi boşaltılmış yaşamlara ciddi bir eleştiri getiriyor. Televizyon karşısında sohbetsiz geçen saatler, bir araya gelmenin aracı akşam yemeklerinde daha da yoğunlaşan yalnızlık duygusu hepsi aslında dışarıya karşı durumu kurtaran ancak içerideki fırtına öncesi sessizliğin alametleri olarak filmde yer bulmuş sahneler. Sistemin parçası olmayı, hatta devamını sağlayan bu durumların farkına varıldığında ne yapmalı? Çözümlerin bireyler tarafından istekleri ve değerleri doğrultusunda üretilmesi yani bizzat kendileri tarafından üretilmesi vurgulanmayı hak eden bir yön sanırım. Lester ise statü çemberinden çıkmayı önemser ve sahip olduğu işi bırakarak bir hamburgercide yarım günlük bir iş bulur. Böylece kendine daha fazla zaman ayıracak, bugüne kadar ertelediği istekleri ve arzuları (vücut geliştirme, spor araba alma, cinsel yaşamına yeni heyecanlar katma vs) doğrultusunda yaşayacaktır. Bedel ödeme göze alındığında pek çok şey yapılabilir. Soru neyin ne kadar istenildiği ve hangi sonuçların göze aldığı ile ilgilidir. Alternatif okumalar Olması gerektiği için değil de istedikleri doğrultusunda yaşamına yön verebilmek çok önemli bir yaşam ideali. Peki ama sisteme, sorgulanmamış gelenekselliğe ve çürümeye başkaldırı bu mudur? Lester patronuna şantaj yapıyor, aldığı yüklü tazminatla çok istediği spor otomobile kavuşuyor, vücut geliştirme ile ilgilenerek kızının arkadaşına kendini beğendirmek istiyor. O güzel otomobile sahip olmak, toplumdaki fiziksel açıdan nasıl olunması gerektiğine ilişkin değerler (adaleli, sportif bir erkek olma yada kadınlar için ideal ölçüler) ayrıksı yada sıra dışı olmaktan çok genel geçer bir perspektifi yansıtmıyor mu? Uyuşturucu kullanmak, kızı Jane in hem kullanıcı hem de satıcı gençle kaçma planları yapması hepsi aslında sistemin ve belki çemberin içinde oluşa işaret etmiyor mu? Öte yandan pek çok haklı gerekçe ortaya sunulabilir gibi görünse de tüm bunların aslında sistemi destekleyen yabancılaşmalar olduğu gerçeği değişmiyor. Ya alternatif okumalardan bir başkası olarak Başından beri küçük bir kızı arzulayan, kendi kızını bir yönüyle ihmal eden, uyuşturucu kullanan, sorumluluklarından kaçan adam aslında diğer film karakterlerine göre en ahlaklı, merhametli ve iyi birisidir e karşı ne demeli? Herhalde alternatif okumanın sonu yok da iyi bir yanıt. Son söz Soru basit aslında: Ne istiyorum? yada tersinden sorularsa İstemediğim ne?. Soru basitte yanıtlar hiçte o kadar kolay değil. Ancak soru belli ise yanıtı aramak ve bu yanıtı hayata geçirmek için uğraşmak görece daha kolay, en azından kuramsal olarak. Bir yönüyle buna mecburuz da. Çünkü meşhur Bugün geriye kalan yaşamınızın ilk günü repliği bizi uyarıyor, fırsatlar ve yukarıdaki soruya verdiğimiz yanıtlar doğrultusunda. İstediğimiz nedir ve bunun için neler yapıyoruz? Burada ve şimdinin ne kadar hakkını veriyoruz?
37 Uğruna pek çok fedakarlık yaptığımız değerler gerçekten bizim değerlerimiz mi? Yazılar 37 Eğer değilse belki şimdi, belki sonra ama mutlaka öncelikle kendimize vermemiz gereken bir hesap var. Bu yanıtları aramak ve bulduğumuz yanıtları hayata geçirmeye çalışmak, kendimizi ait hissettiğimiz çevre ile yada daha önemlisi kendimizle barışık olabilme, Benlik bütünlüğüne ulaşabilme serüveninde bu tek çıkar yol. "AMERİKAN GÜZELİ" NEDEN HALA İZLENEBİLİYOR? Yazan: ULAŞ BAŞAR GEZGİN Amerikan Güzeli ( American Beauty ) filmi, 1999 yapımı olmasına karşın, bugün hâlâ ilgiyle izlenebiliyor (IMDB de ilk 60 film arasında ). Peki neden? Filmin kalıcılığını sağlayan biçimsel özellikler ve diğer öğeler neler? Bu yazıda, bu soruya yanıt vermeye çalışacağız. Öncelikle, Amerikan Güzeli, bir kancayla açılıyor. Kanca, bir anlatıda, dikkat çekmek üzere yer alan açılışlara karşılık geliyor. Açılışlar için, anlatıcıların elinde birkaç seçenek var. Bunlardan biri, klasik romanlarda olduğu gibi, betimlemeyle başlamak. Şunun gibi: Yılın ilk karı düşmüştü toprağa. Çatılar beyaza bürünürken, karda süreğen ayak izleri dikkat çekiyordu. Bacalar, artık, eskisi gibi tütmese de, beklenmedik bir olaya gebe gibiydi hava. Buna benzer açılışlar, Hollywood sinemasında pek fazla kullanılmasa da, yine de, kimi vurdulu kırdılı filmlerde, açılış, böyle yumuşak ve sıkıcı olabiliyor. Olabiliyor, çünkü izleyici, oyunculara göre, az sonra tansiyonun yükseleceğini tahmin edebiliyor. Filmde, Jean Claude Van Damme varsa, illa ki dövüşür. Filmlerin ilk andan başlayarak dorukta olması, nadirdir; ancak, anlatı, dikkat çekmek için, olay ortasında başlatılabilir. Bir eşkonuşma ile de başlayabilir anlatı. Böylece, bizde merak uyandırır; neler oluyor dedirtir, kendini izletir. Amerikan Güzeli nde öldür onu konuşması, bir kancadır. Bize, şimdi ne olacak? dedirtiyor. Yalnızca, kanca işlevi görmekle kalmıyor; aynı zamanda, filmin olay örgüsünü tek cümleyle özetlemiş oluyor: Orta yaşlı adamın genç kızlara olan tutkusu, başına ne işler açacaktır; belki de öldürülecektir. Böylece, filmin dramatik çatışması, ta başından belli. Kancanın görüntü kalitesi düşük bir kameradan verilmesi, geçmişteki bir cinayete dayanan bir gerilim filmi havası vermiyor değil. Ayrıca, anlatıcı, başkahramanı öldürmeyerek, izleyiciyi ters köşeye yatırıyor. Filmde, başkahramanın ağzından felsefi yorumlar çıktığında, panoramik bakışın kullanıldığını görüyoruz. İnsansız bir biçimde mahalleyi görüyoruz. Film, bu anlarda, adeta başka bir işle uğraşmayıp yalnızca söylenenlere odaklanmamızı istiyor. Bu tarzın, filmin çoğunun iki evde geçmesi ve bu açıdan bir mahalle filmi olmasıyla ilgili olduğu belli. Filmde, herşeyi (öleceğini bile) bilen 1. tekil anlatıdan, herşeyi bilmeyen 1. tekile ve 3. tekile başarılı geçişler var. 3 aile görüyoruz: Ana aile, albayın ailesi ve eşcinsel aile. İlk iki aile, bir hayli sorunlu iken; eşcinsel aile, sorunsuz olarak gösteriliyor. İlk iki ailede, çocuk yetiştirme türleri açısından, iki farklı öğe görüyoruz: Ana ailede, umarsamaz anne-babalık sözkonusu. Çocuk, örnek bir baba istiyor; daha fazla disiplin istiyor. Albayın ailesinde ise, yetkeci bir
38 38 Yazılar anlayış sözkonusu. Albayın çocuğu da, daha fazla özgürlük istiyor. İki çocuğun da özlediği, kendilerine ilgi gösteren ama sınırlara da saygı gösteren bir aile. Film, psikanaliz açısından da, genel psikoloji açısından da, yorumlamaya açık noktalarla dolu. Albayın oğlunun iki yıl akıl hastanesinde tutulması ve ortalama sarışının gözünden, sorunlu, hatta sapık olarak görülmesi, bir psikiyatri eleştirisi olarak değerlendirilebilir. Kurumsal otoriterlik, aile-okul-akıl hastanesi-hapishane vb. çemberinde, gençleri boğuyor. Onlara tek kalan, bu kurumlardan kaçıp kendi hayatını kurma düşü. Bu normları temsil eden ortalama sarışının sıradan olmama takıntısı, aslında narsisist bir çaba olarak okunabilir. Ana ailedeki kadının emlakçı olması, bir raslantı olmasa gerek. Bu kadın, disiplinciliği açısından, albayla benzerlikler taşıyor. Kanepe takıntısı ve özellikle de akşam yemeğindeki tekdüze düzeni, onun kontrolcü kişiliğini ele veriyor. Anakahraman da, umarsamazlık açısından, albayın eşiyle benzeşiyor. Albayın oğlunun sürekli film çekmesi, belki de, kendisine odaklanamamasının bir gerekçesi olabilir; çünkü o, çıkıp gidene dek, ikili bir kişilik sergiliyor: Kamusal benliğiyle, bir yandan, yetkeci babasını aynalarken; özel benliğinde, özgürlük için yanıp tutuşuyor. Filmde, neredeyse hiç bir kadının olumlu olarak betimlenmemesi, feminist bir bakışla eleştirilebilir. Öte yandan, film, ortalama erkek izleyicinin başkahramanla özdeşlik kurması üzerinden ilgi görüyor. Başkahraman, kötü durumunu olumluya çevirirken; özdeşlik kurulabilecek iyi insan modeli, yavaş yavaş albayın oğluna kayıyor. Filmin sonu, sürprizli; bir yandan da, kendini gerçekleştirmiş anakahramanın öldürülmesi, karamsar bir iletiye sahip: Kendini aşmaya çalışırsan, öldürülürsün. Bari ağır yaralanıp sonradan iyileşseydi... Öte yandan, katilin eşcinsel bir albay olması, yetkeciliğin bir eleştirisi olarak değerlendirilebilir. Bu film, bir Türk filmi olsaydı, belki de, militarizm adına protesto edilecekti. Sonra ne olmuş olabilir bu filmde? Katil albay, intihar mı eder, hapse mi girer yoksa kaçar mı, bilemeyiz. Fakat albay, filmin açık arayla en kötü kahramanı. Film üzerinde çokça psikanalitik yorum yapılabilirse de (özellikle savunma mekanizmaları), ana aksının otorite karşıtlığı olduğu söylenebilir. Böylece, film, Dövüş Klübü, Matrix ve Otomatik Portakal gibi bir kült film olma yolunda önemli bir engeli kaldırmış oluyor. İşte sorumuzun yanıtı: Amerikan Güzeli, tam da bu nedenlerle hâlâ izlenebiliyor. Yorumlar Orta sınıf Amarikan ailesinin çöküşünü ele alırken, sosyolojik bir dolu da tespitte bulunuyor. Aslında Amarikan Güzeli 21 yy. genel ahlak kuralları, tüketimin yarattığı sahte imajlar, çekirdek ailenin temel imkansız nosyonu üzerine, ince keyifli ele alınmış çok hoş bir film. Bir Amerika aile yapısından ziyade günümüz dünyasına ve aile yapısına dair iyi bir film. Oyuncu performansları şahaneydi bu yüzden sadece Kevin Spacey`i övmem yanlış olur. Replikler ise bambaşka. Son diyeceğim ise vay işte Amerikalılar böyle,
39 Yazılar 39 ahlaksızlar vs. diyenler kafalarını bir nebze de olsa kumdan çıkarsınlar şöyle bir sağa sola baksınlar. Mutsuzluk temalı ve mutsuzluğu aynı evin içinde yaşayan insanların; zaman içinde birbirlerini birer eşya gibi görmesi, diyalog kurmanın empatinin yok olması, aynı evin içinde birbirinden kopmalar ve sonunda mutluluğu dışarda arama çabası.. Ve bir babanın kendi evladına ailesine kurduğu saçma disiplin ve ceza uygulamalarıyla asla veremediği sevgisi.. Aileler içinde ki yaşanan mutsuzluğa ayna tutan, başarılı iyi bir film Amerikan Güzeli, sadece bir aile dramı değil ayrıca o ailenin nasıl parçalandığını tüm yönüyle aktarabilen bir film. Aldığı ödülleri hak ediyor, oyunculara zaten diyecek bir laf yok. Genel bakımda bir kaç yerde sıkılabilirsiniz fakat geri kalan kısımların nasıl geçtiğini anlamazsınız. Bana değişik geliyor bu film, bu filme benzer çok film bulamazsınız. O farklılığı tüm izleyenlerin anladığını sanıyorum, ve izleyecekler de memnun kalıcaklardır. EK OKUMALAR AMERİCAN BEAUTY HAKKINDA MUTLAKA BİLİNMESİ GEREKEN 15 DETAY! AMERİCAN BEAUTY (1999): OYUN OYNAMAYI BIRAKAN İNSAN FİLM ANALİZİ: AMERİCAN BEAUTY Filmden Örnek bir babaya ihtiyacım var. Eve ne zaman kız arkadaş getirsem külotuna boşalan bir abazaya değil. Tam bir zavallı. Biri sefaletine son vermeli. Onu öldüreyim mi? Evet. Adım Lester Burnham. Burası benim mahallem. Benim sokağım. Benim hayatım. 42 yaşımdayım. Bir yıidan kısa bir sürede ölmüş olacağım. Elbette, bunu daha bilmiyorum. Bir bakıma, zaten ölüyüm.
40 40 Yazılar Bana bakin. Duşta kendimi tatmin ediyorum. Günümün en keyifli anı olacak. Sonrası hep yokuş aşağı. Kızım Jane. Tek çocuğumuz. Göğüs Büyütme Janie tipik bir yeni yetme. Öfkeli, güvensiz, huzursuz. Keşke, hepsi geçecek diyebilseydim. Ama yalan söylemek istemiyorum. Tatlım, amacın itici görünmek mi? Evet. Karım ve kızımın gözünde her zaman kaybetmeye mahkum biriyim. Ve haklılar. Bir şey kaybettim. Ne olduğundan tam emin değilim ama kendimi hep böyle uyuşmuş hissetmediğimi biliyorum. Ama farkında mısınız? Tekrardan kazanmak için asla geç değildir. Giderleri azaltma gereğimizi anladığından eminim. Elbette. Sıkışık bir dönem. Nakit kurtarmaya bakmalısınız. Kazanmak için harcamak şart. Kesinlikle. Flournoy'un şirketin kredi kartını o fahişeye kullanıp, kadının üç ay Iüks otelde kalışı gibi. - Şu kanıtlanmamış dedikodu. -50 bin dolar. Bir yıllık maaş. Birileri kovulacak.
41 Sırf Craig kadınlara para yedirdiği için. Yazılar 41 Sakin ol! Daha kimse kovulmuyor. Bu yüzden herkesten işe katkılarını açıklayan iş tanımlarını istiyoruz. Böylece yönetim kimin değerli - Kimin gidici olduğuna bakacak. İş hayatı böyle. Bu dergiye 14 yıidır yazıyorum. Sen geleli bir ay oldu mu? Ben iyi adamlardan biriyim. Sana karşı dürüst olmaya çalışıyorum. İşini kurtarmak için tek şansın bu. Başka çaren yok. Yaz. Sence garip ve faşistçe değil mi? Belki, ama işsiz kalmak istemezsin herhalde. Ruhumuzu şeytana satıp onun için çalışalım, Anne, hep bu asansör müziğini dinlemek zorunda miyiz? Değiliz. Benim gibi besleyici ve lezzetli yemekler hazırladığında ne istersen dinleyebilirsin. Okul nasıidı? İyiydi. Sadece iyi mi? Hayır baba. Muhteşemdi. Bugün işimde olanları bilmek ister misin? Bir verim uzmanı aldılar. Brad adında, dost canlısı biri. Ne mükemmel değil mi? Birini kovmak istediklerinde, haklı bir bahane bulmakla görevli çünkü açıkça söyleyemiyorlar. Bu fazla dürüst olurdu.
42 42 Yazılar Şimdi bizden - Umurunda değil ha? Ne bekliyordun? Günün kötü geçti diye birdenbire en iyi arkadaşım olamazsın. Yani gerçeği gör. Aylardır benimle doğru dürüst konuşmadın bile. Ne? Sen yıiın annesi misin? Ona bir işçiymiş gibi davranıyorsun. Ne? Biliyorsun, her zaman sana gelmemi beklemen gerekmiyor. Harika. Yani şimdi suç benim mi? Öyle demedim. Kimsenin suçu değil. Janie, ne oldu? Eskiden dosttuk. Bu akşam ailem geliyor. Bana ilgi göstermeye çalışıyorlar. İğrenç. Bundan nefret ederim. Pislikler. Neden kendi hayatları ile uğraşmıyorlar ki? Bizi istediği ne belli? Söyledi mi? Elbette hayır. Onun için önemini bilmemizi istemez. Çok çalıştı. Eminim bozulacak. Ve TV 'de James Bond filmlerini kaçırıyorum.
43 Bu önemli. Yazılar 43 Jane'le aranızda büyük bir uzaklaşma seziyorum. Uzaklaşma mı? Benden nefret ediyor. Sadece dik kafalı. Senden de nefret ediyor. Babamın bu akşamki garip davranışı için üzgünüm. Sorun değil. Erkeklerin beni arzulamasına alışkınım. Daha 12 yaşımda başladı. Ailemle yemeğe giderdim. Her Perşembe akşamı, Red Lobster'a. Bütün erkekler bana bakardı. Ne düşündüklerini bilirdim. Okulda oğlanların mastürbasyon yaparken beni düşündüğü gibi. İğrenç. Hoşuma giderdi. Hala da gidiyor. Tanımadığım insanlar bana bakıp, becermek istiyorlarsa gerçekten manken olma şansım var demek ve bu harika. Çünkü hayatta en berbat şey, sıradan biri olmaktır. Bence başaracaksın. Biliyorum. Çünkü olması gereken her şey, er ya da geç, oluyor. Kesinlikle. Dünyada ne yenilikler var baba? ÜIke dosdoğru cehenneme gidiyor. Tekerleklerin, ne mal olduklarını hep gözünüze sokmaları şart mı? NasıI bu kadar utanmaz olabilirler? Konu bu zaten.
44 44 Yazılar Utanılacak bir şey olduğunu düşünmüyorlar. Ama utanılacak bir şey. Evet, haklısın. Annenmişim gibi yatıştırma beni. Açık konuşmamı bağışlayın efendim. Ama üstlerine kusmak istiyorum. Ben de öyle evlat. Evet, ben de öyle. Pantolonunu indirip gösterdi. "Bay Mutlu'ya merhaba" der gibi. İğrenç. İğrenç değildi. Hatta şirindi. Yani onunla yaptın mı? Tabii yaptım. Ünlü bir fotoğrafçı. Elle için devamlı çekim yapıyor. Onu reddetmem aptallık olurdu. Tam bir fahişesin. Gerçek hayat böyle. Sen bilemezsin çünkü nazlı bir zengin kızısın. Sen de öylesin. Bir kez 17'de resmin çıktı ve çok şişmandın. Lanet Christy Turlington gibi davranmaktan vazgeç. Sürtük! Güvensizliklerinin acısını benden çıkartmalarından bıktım. Tanrım. Dün gece beni videoya kaydeden sapık bu. O'mu? Olamaz. Tam çatlaktır. Tanıyor musun?
45 9. sınıfta aynı yemek vardiyasındaydık. Yazılar 45 Hep garip laflar ederdi. Ve bir gün aniden gitti, ortalıktan kayboldu. Sonra Connie Cardullo, onu akıi hastanesine yatırdıklarını söyledi. Neden? Ne yapmış? Ne demek istiyorsun? Yani garip şeyler söylüyor diye insanı oraya kapatmazlar. Seni pis yosma. Ona aşıksın. Ne? Lütfen. Onu koruyorsun. Seviyorsun. Ondan 10 bin bebek yapmak istiyorsun. Kapa çeneni. Adim Ricky. Yan eve taşındım. Biliyorum. Dün gece beni filme çektiğin, çok rahatsız edici anı hatırlıyorum. Korkutmak istemedim. Senin ilginç biri olduğunu düşündüm. Sağol. Şu sıra bir sapığın takıntısı olmaya ihtiyacım yok. TakıntıIı değilim. Sadece meraklıyım. Acayip biri. Hem neden bir İncil satıcısı gibi giyiniyor? Kendine çok güveniyor gibi Gerçek olamaz. Ona inanamıyorum. Yani dönüp bana bir kez bile bakmadı.
46 46 Yazılar Efendim? Uçar mısınız? Kafam biraz iyi olmasa bunu asla söylemezdim ama sana hayranım. Şirketin yerel emlakçıların Rolls-Royce'u ve kişisel satış rekorun insanın gözünü korkutuyor. Seninle oturup beynini incelemek çok hoşuma giderdi. Eğer sen de isteseydin. Biliyor musun? Teknik olarak rakiplerinden biri sayıiırım ama seninle aynı ligde olduğumu söyleyerek boşuna övünmem. değilim. Çok isterim. - Gerçekten mi? - Kesinlikle. Sekreterimi ara ve bir öğle yemeği ayarlamasını söyle. Bunu yapacağım. Sağol. Sanırım kahramanım oldun. İşini böyle bırakıvermek seni hiç rahatsız etmiyor mu? Ama sanırım bu yaşta 16 mı? On sekiz. Bu sadece göstermelik. Başka gelir kaynaklarım var. Ama saygın bir işi olan örnek genç sanırsa, babam daha az karışıyor. - Aman tanrım. - Nedir o? Yan evdeki sapık. Jane, ya sana tutulduysa? Duvarları senin resimlerinle kaplıysa ve çevresinde kuru kafalar varsa? Kahretsin. Eminim kayıt yapıyor.
47 Gerçekten mi? Yazılar 47 "Görevim temelde nefretimi maskelemekten ibaret yetkili pisliklere olan nefretimi. Ve günde en az bir kez tuvalete kapanıp mastürbasyon yaparak cehenneme bu kadar yakın olmayan bir hayatın fantezilerini kurmak. " AnlaşıIan kendini kurtarmak gibi bir çaban yok. Brad, 14 yıi boyunca reklam endüstrisinin fahişeliğini yaptım. Tek kurtuluş yolum şirkete saldırmak. Neyse, yönetim bugün ayrıimanı istiyor. Yönetim benim için ne tür bir tazminat düşünüyor? Hele baş editörün şirket parasıyla kadın satın alma olayı varken? Sanırım maliyenin ilgisini çeker. Çünkü teknik olarak sahtekarlık. Eminim bazı müşteri ve rakiplerimiz de öğrenmek ister. Craig'in karısını saymak gereksiz. Ne istiyorsun? Bir yıllık maaş ve sigorta. Bu asla olmayacak. Bir de cinsel taciz şikayeti eklememe ne dersin? Kime karşı? Sana karşı. İşimi kurtarabilmem için beni yalamana izin vermemi istemediğini kanıtlayabilir misin? Sen sapık bir pisliksin. Hayır. Sadece kaybedecek bir şeyi kalmayan, sıradan bir adamım. Yeni evini sevdin mi? Evet. Eski sahipleri sokak kedilerini beslerdi. Kediler hep ayak altındaydı ve bu annemi deli ediyordu. Kızdı, ağaçlarını kesti. Bu bir cenaze mi? Hiç tanıdığın biri öldü mü?
48 48 Yazılar hayır. Ya senin? hayır. Ama donarak ölen evsiz bir kadın görmüştüm. Kaldırımda öylece yatıyordu. Çok üzgün görünüyordu. O evsiz kadını kasete çektim. Bunu neden yaptın? Çünkü inanıimaz bir şeydi. İnanıImaz olan ne? Öyle bir şey gördüğünde sanki Tanrı sana bakar. Bir an için. Dikkatliysen, sen de bakabilirsin. Ve ne görürsün? Güzellik. Çektiğim en güzel şeyi görmek ister misin? Kar yağışına dakikalar kalan günlerden biriydi. Hava elektrik yüklüydü. Neredeyse duyabiliyordun. Tamam mı? Ve bu torba oradaydı. Benimle dans ediyordu oynamam için yalvaran küçük bir çocuk gibi. 15 dakika için. İşte o gün fark ettim her şeyin ardında hayat vardı ve iyilik dolu, inanıimaz bir güç. Korkmak için hiç bir neden olmadığına inanmamı istiyordu. Hem de hiç. Video, zavallı bir bahane, biliyorum. Ama hatırlamama yardım ediyor. Hatırlamaya ihtiyacım var. Bazen öyle çok güzellik var ki dünyada. Dayanamayacağımı hissediyorum. Ve kalbim içine kapanacak.
49 Yazılar 49 Birayı kanepeye dökeceksin. Ne olur? Sadece bir kanepe. İtalyan ipeği kaplı 4000 dolarlık bir mobilya. Sadece bir kanepe değil! Sadece bir kanepe. Hayatımız değil. Sadece eşya. Ve senin için yaşamaktan önemli oluyor. Tatlım, bu çıigınlık. Sana yardım etmeye çalışıyorum. Yapma. Kendimi seyretmek garip. Görünüşümden hoşlanmıyorum. Güzelliğini bilmemen inanıimaz. Oturup bu boku dinlemeyeceğim. Bu nasıi bir duygu? Güzel. Kendini çıplak hissetmiyor musun? Çıplağım. Ne demek istediğimi biliyorsun. Bana hastaneden bahset. 15 yaşındayken babam beni esrar içerken yakaladı. Kafayı yedi ve askeri okula göndermeye karar verdi. Sana onun düzen ve disiplin saplantısından bahsetmiştim. Tabii kovuldum. Babamla müthiş bir kavga ettik. Bana vurdu. Ertesi gün okulda bir çocuk saç tıraşımla dalga geçti. Birden kendimi kaybettim. Onu öldürmek istedim. ÖIdürürdüm de elimden almasalardı.
50 50 Yazılar Babam o zaman hastaneye yatırdı. Beni ilaçlarla uyuşturup, iki yıi orada bıraktılar. Ondan gerçekten nefret ediyor olmalısın. Kötü bir adam değil. Babam yapsa nefret ederdim. Dur biraz. Babamdan zaten nefret ediyorum. Neden? Tam pislik. Arkadaşım Angela'ya tutkun ve bu iğrenç bir şey. Sana mı tutkun olsaydı? İğrenç. hayır. Ama bana onun yarısı kadar değer verseydi hiç fena olmazdı. Biliyorum, babamı zararsız sanıyorsun ama yanıiıyorsun. Bende psikolojik hasar yaratıyor. NasıI? Benim de düzene ihtiyacım var. Biraz lanet disipline. Çok ciddiyim. Bana nasıi zarar vermez ki? Örnek bir babaya ihtiyacım var. Eve ne zaman kız arkadaş getirsem külotuna boşalan bir abazaya değil. Tam bir zavallı. Biri sefaletine son vermeli. Onu öldürmemi ister misin? Evet. Yapar mısın? Sana pahalıya patlar. 10 yaşımdan beri çocuk bakıyorum. Neredeyse 3000 dolarım var. Göğüslerimi büyütmek için saklıyordum. Ama Biliyorsun bu güzel bir şey değil.
51 Babanı öldürmesi için birini kiralamak. Yazılar 51 Sanırım pek iyi bir kız değilim, değil mi? Ciddi olmadığımı biliyorsun tabii. Elbette. Birbirimizi bulduğumuz için ne kadar şanslıyız, farkında mısın? Hani şu posterler vardır: "Bugün hayatınızın geri kalanının ilk günü" diye yazar. Her gün için doğru bu. Biri hariç: ÖIdüğünüz gün. Hayır, kesinlikle anlıyorum. BaşarıIı olmak için insan sürekli başarıiı bir imaj sergilemeli. Senin için her şeyin daha iyi olmasını isterdim. Babama iyi bak. Sorunları bulup bizi korkutma güçlerini yok etmek. "Ben-Merkezci Hayat"ın sırrı bu. Yaptıklarınızın sorumluluğunu kabullenip, çözümleri bularak sürekli kurban olma kısır döngüsünden kurtulursunuz. Kurban olmayı seçmişseniz kurbansınızdır. Bence artık arkadaş kalamayız. Seks konusunda fazla katısın. Babamla yatma, tamam mı? Kendini iyi hissetmek için kullandığın biri. Git kendini becer, sapık! Kes sesini kaltak! O bir manyak! Ben de öyleyim! Hep manyak kalacağız ve kimseye benzemeyeceğiz! Ve sen asla manyak olamayacaksın çünkü fazla kusursuzsun! En azından çirkin değilim. Evet, çirkinsin. Ve sıkıcısın. Ve tamamen sıradansın. Ve bunu biliyorsun. Sen nasıisın?
52 52 Yazılar Biri bunu bana sormayalı o kadar uzun zaman oldu ki. Harikayım. Aman tanrım. ÖImeden önceki son saniyede tüm hayatın gözünün önünden geçermiş. Her şeyden önce o bir saniye, saniye falan değil. Bir zaman okyanusu gibi, sonsuza dek uzayıp gidiyor. Benim için, izci kampında sırt üstü uzanıp kayan yıidızları seyretmekti sokağımızdaki ağaçların sarı yapraklarıydı büyükannemin elleri ve parşömene benzeyen derisiydi ve kuzenim Tony'nin gıcır gıcır Firebird'ünü ilk görüşümdü. Ve Janie. Ve Janie. Ve Carolyn. Sanırım başıma gelen şey için fena halde kızabilirdim ama dünyada bunca güzellik varken kızgın kalmak oldukça zor. Bazen hepsini bir anda görüyormuşum gibi geliyor ve bu çok fazla. Kalbim, patlamaya hazır bir balon gibi doluyor. Sonra sakinleşmeyi hatırlıyorum tutunmaya çalışmaktan vazgeçmeyi. O zaman yağmur gibi üstümden akıp geçiyor. Ve sonsuz bir minnet duyuyorum küçük, aptal hayatımın her bir anı için. Eminim neden bahsettiğim hakkında hiçbir fikriniz yok. Ama merak etmeyin. Bir gün anlayacaksınız.
53 Yazılar 53 MAKEDONYA DAKİ TARİKATLER, SİLSİLELERİ, MANEVİYAT BÜYÜKLERİNİN HAYATLARI VE HİZMETLERİ Eyüp Salih, Özel Dosyalar Osmanlılar Balkanlara yerleşmeden önce İslam adına gönülleri feth eden tasavvuf erbabı onlarla birlikte de bu topraklara gelerek yol kavşaklarında kurdukları tekke ve zaviyelerde yaptıkları faaliyetlerle insanların sevgisini kazanmışlardır. Osmanlı döneminde, Balkanlarda farklı tarikatlara mensup olan tekkelerin kuruluşuyla tasavvufi düşünce ve yaşayış kendine yer bulmuştur. Zamanında çok sayıda var olan tekke ve zaviyelerden bugün Makedonya da ayakta kalanların sayısı azdır. Evliya Çelebi Balkan seyahati esnasında Üsküp ten söz ederken yirmi tekkenin var olduğunu yazmaktadır. Bunlar arasında önceden bir paşanın konağı olan bir ev Melek Ahmet Paşa tarafından Mevlevi tekkesi olarak kullanılmıştır. Ondokuzuncu yüzyılın başlarında Konya da Mevlevi asitanesinde türbedar olan Hüseyin Dede Üsküp Mevlevihanesine postnişin olarak gönderilmiştir. Vefatından sonra yerine yine Konya dan Mustafa Dede ile Abdülbaki Dede de aynı görev için gönderilmiştirler yılında tekkenin postnişini olan Abdülfettah Efendi nin ölümünden sonra tekke de İlbasanlı Niyazi Efendi kırk yıl şeyhlik yapmıştır. Ölümünden sonra 1890 yılında oğlu Ali Efendi bu görevi yerine getirmiştir. Tekke nin son Şeyhi Hakkı Efendi nin İstanbul a göç etmesiyle 1955 yılında bu tekke yıktırılmıştır. Makedonya da Üsküp ten başka Manastır, İştip, Köprülü ve Eğri Palanka da Mevlevi zaviyelerinin var olduğu bilinmektedir. Onbeşinci yüzyılın sonu ve onaltıncı yüzyılın başlarında Lütfullah Üsküp lünün Üsküp ün Vodno dağında tekkesini kurarak Nakşibendî tarikatını Makedonya ya yaymıştır. Manevi yolculuğa Molla İlahi de başlayan daha sonra Emir Buhari nin yanında tamamlayarak irşat faliyetlerini sürdürmüştür.
54 54 Yazılar Onsekizinci yüzyılın ikinci yarısında Makedonya nın doğusunda bulunan Koçine (Koçani) şehrinde Şeyh Mehmet Efendi tarafından bir Nakşibendî tekkesi kurulmuştur. Şeyh Mehmet ten sonra yerine büyük ağabeyinin oğlu Şeyh Hüssam (ö.1835) göreve devam etmiştir. Babadan oğula devam eden şeyhlik makamında son şeyh olan Şeyh Hasan ın 1933 yılında Türkiye ye göç etmesi ile bu şehirde Nakşibendîlik de son bulmuştur. İştip te ise Aziz Baba tarafından bir Nakşibendî tekkesi kurulmuştur. Aslında 1826 yılında Bektaşi tekkelerinin kapatılmasından sonra Aziz Baba Bektaşilikten Nakşibendîliğe geçmiş ve onun ailesinden gelen şeyhler tarafından yönetilmiştir yılında kapatılan tekke 1974 yılında vekil Niyazi Ahmetov tarafından yeniden açılmış ve faaliyetine devam etmiştir. Kalkandelen de de ondokuzuncu yüzyılda bir Bektaşi tekkesi Nakşibendî Tekkesine dönüştürülmüştür. Şeyh Mustafa (ö.1885) tarafından kurulan bu tekke 1920 yılına kadar faaliyet göstermişse de bu tekkeden eser kalmamıştır. Köprülü (Veles) şehrinde 1880 yılında Yahya Baba tarafında bir Nakşibendi Tekkesi kurulmuştur. Tekke Balkan savaşlarında yıkılmış fakat Yahya Baba nın medfun olduğu türbe halen ziyaret edilmektedir. Kadiri Tarikatına mensub tekkelere bir göz attığımızda onsekizinci yüzyılda Şeyh Acemzade Ahmet Efendi nin önderliğinde Üsküp te bir Kadiri Tekkesinin var olduğu bilinmektedir. Aslında Sinani Tarikatına mensup Kara Mustafa veya halk arasında Dükancik Tekkesi Kadiri Tekkesi olarak kulanılmıştır. Bu tekke de Şeyh Kasım, Şeyh İlyas, Şeyh Said ve Şeyh Mesud Kadiriliğin devamını sağlamışlardır. Tekke 1954 yılında yıkılmıştır. Üsküp te ikinci bir Kadiri tekkesi Haci Kazım Emin tekkesi olarak bilinmektedir yılına kadar çalışan tekkede Şeyh Selim Kadiri zikrini icra etmiştir. Kumanova ya yakın Sopot köyünde bir Kadiri Tekkesi de varmış. Bugün tekkeden bir kalıntı olmasa da bu tekkede şeyhlik yapan Şeyh Daut, Şeyh Kadri ve Şeyh Numan a ait bir türbe
55 Yazılar 55 bulunmaktadır. Üsküp ülema meclisinin 1939 yılındaki raporuna dayanarak Ohri de bir Kadiri tekkesinden söz edilse de, bu tekkeden bir kalıntı bulunmamaktadır. Debre şehrinde yıllarında Şeyh Hamza tarafından bir Kadiri Tekkesi inşa edilmiştir. Ondan sonra posta Şeyh Nuri, Şeyh Kadri, Şeyh Kerim, Şeyh Hüseyin ve Şeyh Şaban oturmuştur. Bugün bu tekke bulunmamaktadır. Ondokuzuncu yüzyılda Rifai Tekkelerinin varlığı Üsküp, Köprülü, Manastır, Valandova ve Koçani de görülmektedir. Bunlardan en önemlisi ve en çok faliyette olan 1817 yılında Şeyh Mehmet b. İsmail tarafından Üsküp te kurulan Rifai Tekkesidir. Üsküp e gelen Şeyh Seyyid Haci Hatifi ile tanıştıktan sonra Rifai tarikatına giren Mehmet Efendi şeyhlik icazetnamesini de almıştır. Kalkandelen e bağlı Grupçin köyünde dünyaya gelmiş olan Mehmet Efendi küçük yaşta Üsküp e gelmiş ve orada medrese eğitimini de tamamlamıştır yılında vefatından sonra yerine oğlu Şeyh Sadeddin gelmiştir. Şair ve âlim bir kişiliğe sahip olan Şeyh Sadeddin 1852 yılında vefat edince yerine oğlu Mehmet Bakir postnişin olmuştur. Mehmet Bakir in 1896 yılında vefat etmesiyle Şeyh Sadeddin Sırrı bu görevi devam ettirmiştir yılında Türkiye ye göç ederek yerine Şeyh İbrahim Mürteza yı bırakmıştır. Şeyh in 1929 yılında vefat etmesiyle Şeyh Ahmet,ondan sonra da Şeyh Mustafa Fazıl tekkeyi yönetmişlerdir yılında İstanbul a göç eden Şeyh Mustafa Fazıl, yerine dervişi Necip Ağa yı bırakmıştır. O da 1957 yılında Türkiye ye göç edince Şeyh İbrahim Mürteza nın oğlu şeyh Haydar Efendi tekke yi 1987 yılına kadar yani vefatına kadar yönetmiştir. Ondan sonra yerine oğlu şeyh Erol geçmiştir. Onun vefatiyle oğlu Şeyh Mürteza Efendi tekkede hizmet etmektedir. Manastır da ondokuzuncu yüzyılda üç Rifai tekkesi açılmıştır. Mısırlı Şeyh Abdullah tarafından yılları arasında kurulan Lokanta Tekkesinin var olduğu bilinmektedir. Şeyh Abdullah tan sonra Şeyh Mehmet, Şeyh Eşref ve Şeyh Ahmet posta oturmuşlardır. Manastır ın taşrasında Şeyh Nazmi Efendi tarafından 1859 yılında bir Rifai Tekkesinin kurulduğu bilinmektedir. Daha doğrusu arkadaşı Şeyh Sırrı ile birlikte bu tekkeyi kurmuşlardır. Şeyh Sırrı İstanbul a döndüğü için görevi Şeyh Nazmi Efendi yürütmüştür. Onun vefatından sonra Şeyh Mehmet, Şeyh Âdem, Şeyh Mehmet, Şeyh Hacı Bedreddin, Şeyh Ali Riza ve Şeyh Yahya Efendi vazife görmüştürler. Üsküp Rifai tekkesini kuran Şeyh Mehmet in torunu, yani Şeyh Sadeddin in oğlu olan Şeyh Bedreddin, ağabeyi Şeyh Mehmet Bakir den hilafet aldıktan sonra Manastır da üçüncü Rifai Tekkesini kurmuştur. Şeyh Bedreddin den sonra tekkede Şeyh Vefki, Şeyh Ahmet ve Şeyh Yahya postnişinlik yapmıştırlar. Bazı araştırmacıların yazılarında Rifai tarikatına ait Debre de Şeyh Nureddin Tekkesinden, Valandova ya bağlı Yürükhane köyünde ve Köprülü ye ait Karaslar köyünde Rifai tekkelerinden, İştip te Gani Baba ve Hasan Babaların kurdukları tekkelerden söz edilmektedir. Sa di lerin ise yalınız Üsküp te ondokuzuncu yılda muhacir olarak Kosova dan gelen Vefa Baba nın kurduğu bir tekke vardır. Vefa Baba dan sonra posta Şeyh Mehmed Ali, Şeyh Muharrem, Şeyh Şaban, Şeyh Rifat ve Şeyh Ali Riza oturmuşlardır. Makedonya da ondokuzuncu yüzyılın yarısında Seyyid Muhammed Nur ul Arabi nin şahsında üçüncü devre Melamiliği yayılmıştır. Aslen Mısırlı olan ve derin islam ve tasavvuf kültürüne sahip Nur ul Arabî 1813 yılında doğmuştur.
56 56 Yazılar Seyyid Muhammed Nur üstadı Hasan el Kuveysni nin emriyle 1829 yılında Rumeliye doğru yola çıkar. Sereze (Yunanistan) gelerek medresede bir süre müderrislik yapar yılında da Koçana (Makedonya) medresesinde müderrisliğe devam eder. Belli dönemlerde Koçana ve Üsküp te kaldıktan sonra Manastır da da ikamet etmiştir yılında hacca gittikten sonra 1849 yılında İstanbul a gider yılında Prizren de bulunduğu dönemde Melamiliği açıklar. Birkaç kez İstanbul a ve hacca giden Muhammed Nur, 1885 yılında son hac dönüşünden sonra Ustrumca da kalır. 12 Mart 1887 yılında vefat etmiştir. Ustrumca da Seyyid Muhammed Nur ul Arabî nin oturduğu ev tekke olarak kullanılmıştır. Vefatından sonra da orada defnedilerek türbe inşa edilmiştir. Yerine halifesi Haci Faik Bey şeyhlik makamına gelmiştir. Muhammed Nur un evlad edindiği Hacı Valde, Hacı Faik Beyin vefatından sonra görevi devr almıştır. Belli bir süre faliyetsiz kaldıktan sonra şimdi Ramiz Efendi tarafından Melamilik devam etmektedir. İkinci tekkede de Seyyidin oğlu Şerif Efendi şeyhlik yapmıştır. Onun vefatından sonra Haci Abiş Efendi şeyh olmuş fakat onun zamanında bu tekke kapatılmıştır. Ustrumcada ki iki tekkeden başka Doyran da, Dedeli köyünde, Köprülü de, Vranofça da, Kavadar da, İştip te ve Manastır da da Melami tekkeleri varlığını sürdürmüştür. Üsküp te Melami tekkesini Seyyid Muhammed Nur un damadı ve halifesi Abdürrahim Fedai Efendi kurmuş ve ilk şeyhi olmuştur. Ondan sonra oğlu Hacı Kamil Efendi posta geçmiştir. Onun yerine de oğlu Hakkı Efendi şeyh olmuştur yılında tekkenin yıkımından sonra dervişler Hacı Müzaffer tarafında Melamiliği devam etmişlerdir. Bektaşilik diğer Balkan ülkelerinde olduğu gibi Makedonya da da onyedinci yüzyılın ikinci yarısından sonra tekkelerin kurulmasıyla yayılmağa başlamıştır. Bektaşi tekkeleri arasında en etkili ve yapı olarak en görkemli olanı Kalkandelen de bulunan Harabati Baba tekkesidir. Bu tekkeyi Sersem Ali Dede (ö.h. 977) inşa etmiştir. Ondokuz yıl posnişinlik yaptıktan sonra Bektaşiliği yaymak için gelen Harabati Baba (ö.h.1027) onun yerine oturmuştur. Bu sebeple tekke iki isimle anılmaktadır. Harabati Baba ve Sersem Ali Dede Tekkesi. Harabati Baba dan sonra postnişinliğe Malatyalı Mehmet Baba tayin edilmiştir. Hicri 1199 yılında vefatından sonra Sivaslı Hüseyin Baba posta oturmuştur. Hicri 1200 yılında vefatından sonra ise sırasıyla Kalkandelenli Hacı Hasan Baba (ö.h.1204). Kalkandelenli Sadık Baba (ö.h.1205), Peroylu Mahremi Baba (ö.h. 1237), Debreli Ali Baba (ö.h.1248), Kalkandelen li Muharrem Baba (ö.h.1249), Köprülü lü Ali Can Baba (ö.h.1250), Sünetçizade Köprülü lü Emin Baba (ö.h. 1298), Servi li İbrahim Mehmet Meyli Baba (ö.h.1300), El Hacc Melek Ahmed Baba (ö.h.1304), Debreli Hamit Baba (ö.h.1328), Kalkandelenli Haci Hamza Baba (ö.m.1947), Kazim Bakali Baba (ö.1983), Kalkandelenli Tayyar Baba (ö.m.1984 ), Kalkandelen li Tahir Emin Baba. Bugün Edmond Tahir Baba hizmet etmektedir. Kalkandelende ki Harabati Baba Tekkesinden başka Kalkandelen e yakın Poroy köyünde Yaver Baba ve Şipkovitsa köyünde Koyun Baba Tekkeleri faliyet göstermiştir. Üsküp te Mustafa Baba ve Süleyman Baba Bektaşi Tekkeleri de kurulmuştur. Manastır da Hüseyin Baba, İştip te Hamza Baba, Köprülü de Hacı Baba, Kırçova da Muharrem Baba,
57 Yazılar 57 Makedonski Brod ta Hıdır Baba, Debre de Ali Paşa Tekkeleri çalışmıştır. Pirlepe nin Kanatlar köyünde Dikmen Baba Tekkesi Bektaşiliği ayakta tutmaktadır. Ondördüncü yüzyılda kurulan Halvetiye tarikatı en çok kol ve şubeye sahip olan tarikattır. Makedonya da Halvetilik Sinani, Karabaş ve Hayati kolları olarak faliyet gösterdiği bilinmektedir. Halvetiliğin Sinanilik kolunu incelediğimizde Üsküpte iki tekke nin varlığı tespit edilmektedir. Ümmi Sinan veya diğer ismiyle Veliyüddin Vardar Sinani Tekkesi, Vardar nehri kıyısında onaltıncı yüzyılın sonlarında İbrahim Ümmi Sinan müridlerinden Abdülhadi el Vardari tarafından kurulmuştur. Ondan sonra Veli Dede posta oturmuştur yılında tekkenin şeyhliğine Şeyh Abdülfettah gelmiştir yılında Muhyiddin Halife ve ondan sonra Abdülgafur Halife Şeyh olmuştur. Tekkenin son Şeyhi Hafız Ömer Mehmet Efendi 1912 yılına kadar şeyhlik yapmıştır ve ondan sonra Türkiye ye göç ederek 1954 yılında vefat etmiştir. Üsküp te ikinci Sinani Tekkesi İplikçi Hasan Efendi tekkesidir. İplikçi Hasan Efendi de İbrahim Ümmi Sinanın halifelerinden Nasuh Efendi nin ve Veli Dede nin mürididir. Onyedinci yüzyılın başlarında kurulan tekkede İplikçi Hasan Efendi den sonra posta şu şeyhler oturmuştur: Şeyh Derviş Efendi, Şeyh Şit Efendi, Şeyh Terzili Ali Efendi, Şeyh İbrahim Bukagili, Haci Abbas Baba, Şeyh İbrahim, Şeyh Bahaeddin, Şeyh Halid, Şeyh İbrahim, Şeyh Abbas ve Şeyh Kadri Efendi. Halveti Karabaşi Tekkesi, Üsküp te Şeyh Salih Baba tarafından kurulmuştur. Prizren Saraçhane Halveti Tekkesinden icazetli olan Şeyh Salih Baba onsekizinci yüzyılda Üsküp te Vardar nehrinin sağ kıyısında tekkesini kurmuştur. Şeyh Salih bir dönem İstanbul da kaldıktan sonra var olan tekkeyi genişletmiştir. Şeyh Salih in vefatinden sonra posta Şeyh Behlül, Şeyh Arif, Şeyh Daut, Şeyh Süleyman, Şeyh Süleyman, Şeyh İbrahim, Şeyh Haydar posta oturmuşturlar (Şeyh İbrahim ve Şeyh Haydar Halveti tarikatı icazetinin dışında Rifai tarikatından da icazetliydiler). İkinci Karabaş Tekkesi, Zincirli Tekke olarak anılmaktadır. Şeyh Âdem Baba nın kurduğu bu tekkede onun vefatından sonra Şeyh Süleyman, Şeyh Ebu Bekir, Şeyh Osman, Şeyh Ali, Şeyh Mustafa Kenzi ve Şeyh Mehmet Ferit tarafından hizmet edilmiştir. Köprülü de Şeyh Mehmet baba tarafından Derbent Dergâhı kurulmuştur. Demir kapı yakınında bulunan Koşarka köyünde yaşadıkları zaman Halveti Şeyhi Şeyh Mustafa babadan hilafet almıştır. Şeyh Mustafa baba ise Leskovsa lı Aziz Şeyh Hüseyin babanın halifesidir. Şeyh Mehmet babanın 1754 yılında vefatından sonra posta oğlu Şeyh Osman baba oturmuştur. O da Koşarkalı Şeyh Mustafa babadan hilafet almıştır. Şeyh Osman babanın 1804 yılında vefatından sonra, Şeyh Mustafa babanın oğlu Şeyh Mahmut babadan hilafet olarak oğlu Şeyh İbrahim baba 1844 yılına kadar posta oturmuştur. Şeyh İbrahim babadan sonra 1856 yılına kadar büyük oğlu Şeyh Nureddin baba, ondan sonra da küçük oğlu Şeyh Süleyman baba 1862 yılına kadar pota oturmuştur. Şeyh Süleyman baba hilafeti Prizren in Saraçhane Halveti Şeyhi Cemali babadan almıştır. Şeyh Süleyman babanın vefatında oğlu şehzade İsmail sekiz yaşındaymış. Prizrene gönderilerek onsekiz yaşına kadar ders alarak hizmet ettikten sonra Şeyh Abidin babadan hilafet alır ve Derbent dergâhında 1912 yılına kadar 40 yıl posta oturmuştur. Şeyh İsmail babanın Hakk ın rahmetine kavuşmasından sonra Prizren Halveti dergahı potnişini Şeyh Ali Alaeddin babadan hilafet alarak oğlu Şeyh Ahmet baba 1950 yılına kadar posnişinlik yapmıştır. Onun yerine ise oğlu Şeyh Ali Alâeddin
58 58 Yazılar Saraçhane dergâhı Şeyhi Hasan babadan hilafet alarak posta oturmuştur yılında Türkiyeye göç ederek 1996 yılında hakkın rahmetine kavuşmuştur. NOT: Prizrende ki Saraçhane Halveti tekkesini kuran Pir Osman baba Serezli Pir Eşşeyh Hüseyin effendi den icazet almıştır. Tekkede var olan secereye göre ve silsileye göre Ramazaniye koluna dolayısıyla Ahmediyye şubesine dayanmaktadır. Şimdiye kadar yazılan ve yayınlanan eserlerde ise Halveti Karabaşi olarak gösterilmektedir. Bu vesileyle Makedonyadaki bazı Halveti tekkelerin posnişinleri Prizren tekkesinden hilafet almakla Karabaşiyye olduklarını kabul etmektedirler. Acizane yaptığım araştırmalara göre ise Halvetiyyenin Cemaliyye kolundan Şabani Veli hz. tarafından Şabaniyye kolu ve ondan da Karabaşi Veliden Karabaşiyye kolu ve ondan da Nasuhiyye, Bekriyye, Arifiyye ve Hüseyniyye kolları kurulmuştur. Halvetilierde ikinci Pir kabul edilen Seyyid Yahya Şirvaniden sonra Halveti tarikatı dört ana şubeye ayrılmıştır. Ruşeniyye, Cemaliyye, Ahmediyye ve Şemsiye. Şeyh Ahmed Şemseddin tarafından kurulan Ahmediyye den ise dört kol ortaya çıkmıştır. Diğerleri arası Şeyh Ramazan Mahfi efendi ye nisbet edilen Ramazaniyye kolundan da Hayatiyye kolu açılmıştır. Hayatiyye kolunun kurucusu Pir Mehmet Hayati Hazretleri Buhara da doğmuştur. Eğitimini Buhara da başlatıp Edirne de devam etmiş ve Sereze varmıştır. Orada Pir Hüseyin Efendi de manevi eğitimini tamamlamış ve icazetini almıştır. Serez den ayrılan Pir Mehmet Hayati önce Kırçova ya uğramış ve son durağı Ohri olmuştur. Ohri de pek hoş karşılanmayan Hayati Hazretleri İstanbul dan aldığı müsadeyle, merkezde bulunan Zeynel Abedin Paşa camisinin bitişiğinde tekkesini de kurmuştur. İlk günlerde Pir Hayati ye garip baksalar da yavaş yavaş onun etrafında intisap edenlerin sayısı artmaya başlamıştır. Gönüllerinde ki tevhid inancını zikrullahla kuvvetlendirmek için telkin etmesi sonucunda zikir halkasının genişletmesini sağlamıştır. Ona gönül verenlere salatüselamı, istigfarı ve zikrullahı dillerinden eksik etmemelerini tavsiye etmiştir. Zamanın müftüsü olan Ali Efendi nin oğlu Osman ı bir kızıyla evlendirerek damat edinmiştir. Diğer kızı ise genç yaşta vefat etmiştir. Ohri Hayati Halveti Tekkesi Ramazanilik şubesinin Hayatiye kolunun asitanesi olmuştur. Bir tasavvufi merkezi olmanın yanı sıra Ohri nin ve etrafta ki şehirlerin sosyal ve kültürel hayatında da oldukça etkili olmuştur. Pir Mehmet Hayati nin Ohri ye gelişine dair kesin tarih bilinmese de, vefat yılı hicri 1180, miladi olduğu bilinmektedir. Vefaatından sonra asitane postuna damadı ve halifesi Şeyh Osman Efendi oturmuştur. Hac yolculuğunda bulunurken Küstendil e yakın bir yerde pusudan açılan ateş sonucunda şehit edilmiştir. Şeyh Osman Efendi den sonra görevi Şeyh Abdülkerim Efendi almıştır ve posta sırasıyla Şeyh Abdülhadi Efendi, Şeyh Mehmet Efendi, Şeyh İsmail Hakkı Efendi, Şeyh Zekeriyya Efendi, Şeyh Tahir Efendi, Şeyh Mustafa Efendi, Şeyh Yahya Efendi, Şeyh Abdülkadri Efendi oturmuştur. Ohri Hayati Halveti Tekkesi, Pir Hayati Hazretlerinin bıraktığı usul ve erkân dâhilinde Şeyh Osman Efendi önderliğinde hizmet vermeğe devam etmektedir. NOT: Şeyh Abdülkerim Efendinin dört oğlu vardır. Şeyh Mürteza Efendi, Şeyh Abdülhadi Efendi, Şeyh Abdüsselam Efendi ve Şeyh Mustafa Efendi. Dört oğlu hilafet almıştır ancak yalınız Şeyh Abdülhadi Efendi postnişin olmuştur Pir Mehmet Hayati hazretlerinin seceresi şöyledir : Hz. Muhammed Mustafa salla llâhu aleyhi ve sellem., Hz. Ali kerremallâhü vecheh ve radıya'llâhu anh., Hasani Basri, Habibi Acemi, Davudi Tai, Marufi Kerhi, Sırri Sekati, Cüneydi
59 Yazılar 59 Bagdadi, Mümşad Dineveri, Muhammed Dineveri, Kadi Vecihuddin, Ebu Necib Sühreverdi, Kutbeddin Ebheri, Rukneddin Sincani, Şehabeddin Tebrizi, Cemaleddin Testeri, İbrahim Zahid Geylani, Ahi Muhammed Halveti, Pir Ömer Halveti, Ahi Mirim Halveti, İzeddin Halveti, Sadreddin el Hiyavi, Seyyid Yahya Şirvani, Pir Muhammed Erzincani, İbrahim Kamil Kayseri, Alaeddin Uşaki, Ahmed Efendi Yiğit Başi, Haci Karamani Efendi, Kasım Efendi, Muhyi Efendi Karahisari, Ramadan Efendi Karahisari, Ali Efendi Rumi, İbrahim Efendi ibni Ali Rumi, Ali Efendi Rumi,Fadil Ali Efendi Rumi, Pir Eşşeyh Hüseyin Efendi, El Hacc Mehmed Pir Hayati efendi Rumi. Serez den yola çıkan Pir Mehmet Hayati ilk önce Kırçova ya uğramıştır. Burada çok güzel karşılanan Pir Hayati kısa bir zaman kaldıktan sonra Ohri ye gelmiştir. Kırçova da iken kaldığı İshak Bey Camii, hilafet verdiği Şeyh Ahmet Fitos Efendi tarafından Hayati Baba tekkesi olarak Hayatiliğin usul ve erkânına uygun hizmet vermeye başlamıştır. Şeyhin vefatından sonra Şeyh Ahmet Katana Efendi, Şeyh Ömer Efendi, Şeyh Ali Efendi, Şeyh Mahmud Efendi, Şeyh Bayram Efendi, Şeyh Musatafa Efendi, Şeyh Mehmet Abedin Efendi, Şeyh Halim Emru Efendi, Şeyh Yusuf Efendi, Şeyh Mustafa Efendi, Şeyh Ali Efendi, Şeyh Mustafa Efendi, Şeyh İbrahim Efendi postnişinlik yapmıştırlar. Şimdi de bu görevi Şeyh Ali Fuat Efendi yürütmektedir. Kırçova da Hayati Halveti koluna bağlı ikinci tekke de Çulli Baba tarafından kurulan ve onun ismiyle anılan Çulli Baba Tekkesidir. Çulli Baba zengin birisi olamasına rağmen her şeyden vazgeçip tasavvuf yoluna girmiş ve Pir Mehmet Hayati Kırçova ya gelerek ona hilafet vermiştir. Hiç kimseden yardım almadan kendi varidatıyla tekkeyi inşa eden Çulli Baba nın vefatından sonra tekke 70 yıl şeyhsiz kalmıştır. Bu dönemden sonra Şeyh Mustafa Efendi, Şeyh Muhyiddin Efendi, Şeyh Mustafa Efendi, Şeyh Mahmut Hayreddin Efendi, Şeyh Adem Sefauddin Efendi son zamanlara kadar tekkede hizmet görmüşlerdir. Şu anda ise tekkede bütün ibadet ve zikirler gerçekleşirken posta kimse oturmamaktadır, yani tekkede Şeyhlik görevinde kimse yoktur. Kırçova da Hayati Halveti koluna ait üçüncü tekke Pir Mehmet Hayati nin Halifesi ve damadı olan Şeyh Osman Efendi zamanında Şeyh Selim tarafından kurulmuştur ve tekke Şeyh Selim Tekkesi olarak anılmaktadır. Şeyh Selim den sonra şeyhlik görevini Şeyh Abdülkerim Efendi, Şeyh Mehmet Efendi, Şeyh Ahmet Efendi, Şeyh Osman Efendi, Şeyh Selim Efendi, Şeyh İbrahim Efendi, Şeyh Necip Efendi devam etmişlerdir. Şeyh Necip in Türkiye ye göç etmesiyle tekkede bir dönem durgunluk yaşanmıştır. Son zamanlarda tekkenin yeniden inşaatıyla tekke yine canlanmıştır. Şu anda hizmet Vekil (Yarım Halife) Ruşit Kolça Efendi tarafından yürütülmektedir. Kırçova da bulunan bu tekkelerden başka bir Hayati Halveti Tekkesi de Kırçova ya yakın Zayas köyünde bulunmaktadır. Şeyh Selim tarafından kurulan bu tekkede vefatından sonra Şeyh Mustafa ve Şeyh Ali Şeyhlik yapmışlardır yılında Şeyh Ali nin vefatıyla tekkede Hayati koluna ait tasavvufi hizmet de durmuştur. Usturga da Asitane Şeyhi Şeyh Osman Efendinin izni ile Derviş Hasan bin Feyzullah Hasan Baba 1770 yılında tekkesini kurmuştur. Vefatından sonra Şeyh olmayan Şeyhzade olarak Kadri Efendi görev yapmıştır. Ondan sonra Şeyh Arif Efendi, Şeyh Rifat Efendi, vekil (Yarım Halife) Mustafa Efendi, Vekil (Yarım Halife )Kemal Efendi, Şeyh Arif Efendi posta
60 60 Yazılar oturmuşlardır. Bugün Hasan Baba Tekkesinde posta oturan Şeyh Arif Efendi Hayati kolunu devam ettirmektedir. İştipte Yukarı Tekke Ohri de Asitane Şeyhi Şeyh Osman Efendinin Abdi Babaya Hilafet vermekle kurulmuştur. Şeyh Abdi Babadan sonra torunu Şeyh Mustafa Efendi posta oturmuştur. Vefatından sonra sırasıyla Şeyh Hüseyin Efendi, Şeyh Mehmet Efendi ve Şeyh İbrahim Efendi Hayati Halveti Tekkesinde hizmet etmiştirler. İştip in Yukarı Tekkesinde otuzdokuz yıl şeyhlik yapan Şeyh İbrahim Efendi 1959 yılında göç ederek İzmirde yerleşmiştir. Orada da göreve devam ederek 45 yıl posnişinlikten sonra 1967 yılında vefat etmiştir. Ohri, Kırçova, Usturga ve İştipten başka Manastır, Ergiri, İlbasan, Tirana, Bilişte gibi şehirlerde de Hayati koluna ait tekkeler açılmıştır. EYÜP SALİH, Ohri- Makedonya Araştırmacı Gazeteci, 30 Nisan 2010 Erişim:
61 Yazılar 61 KADIN VE DIŞARISI Batı toplumu, Yahudi-Hristiyan geleneğinin ürünüdür. Eskiçağdan beri, kadının ait olduğu yer konusunda verilen mesaj açıktır: "Erkek, karısının pazar yerine gitmesini engelleyerek ona sahip çıkmalıdır, çünkü pazar yerine çıkan her kadının başına eninde sonunda felaket gelir." Mısırlı Philo (İÖ 20 İS 70), Yahudi kadınlara ortalıkta görünmemeleri için getirelen kısıtlamaları şöyle anlatır: "Kadınlar eve kapatılmışlardır, dış kapılara yaklaşmaları bile yasaktır. İffetlerini koruma uğruna en yakın erkek akrabalarının bakışlarından bile kaçan genç kızlar ise en dipteki odalarda yaşarlar." Evli kadınların ilişkiye girebilecekleri kişiler, ev halkıyla sınırlandırılmış, evlenmemiş kadınlara ise daha da çok sınırlama getirilmiştir: "Kadınlara, dışarı çıkarak yanlış yola sapmamaları için evde yaşamak uygun düşer. Kadınlığa tam erişenlerce dış kapı, genç kızlarca orta kapı sınır alınır." Tapınağa gitmek zorunluluğu dışında kadınlar, sokakta başıboş gezenler gibi kendilerini diğer erkeklerin gözleri önüne seremezlerdi. Tapmağa bile, çarşı kalabalıkken değil, halkın çoğu evlerine döndüğünde gitmeye özen gösterirlerdi. Erkeğin erdeminin en büyük ölçüsü, karışım özellikle toplumsal etkinliklerinde denetlemekti. Haham Meir (İS 150 dolayı) şöyle der: "Erkeklerin yemek yeme tarzları farklı olduğu gibi, karılarına davranışları da farklıdır. Kimi erkek, içine sinek düştüğünde, kadehini bir yana koyar, içmez. Bu, dışarı çıkarken karısını eve kilitleyen Yahuda oğlu Papus un yaptığına benzer. Başka bir erkek, kadehine sinek düştüğünde sineği tutup atar, o kadehten içer. Bu, birçok erkeğin, kanlarının erkek kardeşleriyle ya da akrabalarıyla konuşmasına aldırmamasına benzer. Başka bir erkek, çorbasına sinek düştüğünde, onu ezerek yer. Bu, karısının, başını örtmeden sokağa çıktığını gören kötü erkeğin yaptığına benzer... Böyle birini boşamak dinsel görevdir." Filistin de Hristiyanlığın ilk ortaya çıktığı yıllarda evli olmayan kadınlar, eve kapatılırlardı. Evli kadınlar ise toplum içine çok az çıkarlardı. Dışarı çıkma riskini göze aldıklarında, başlarını ve yüzlerini örtmelilerdi. İS 1. yüzyılda, Filistinli Yahudilerde bir tür harem yaşamı vardı. İskenderiyeli Yahudilerde ise haremin koşulları daha ağırdı. Bir Yahudi kadın sokağa çıktığında tek gözünü açıkta bırakır, başım ve bütün yüzünü örterdi. Başını örtmeden sokağa çıkmak öylesine utanç vericiydi ki, boşanmaya neden olur, hatta kimi hahamlar, bu durumda boşanmayı farz kabul ederlerdi. Yahudi kadınların yalnızca sokağa çıkmaları kısıtlanmakla kalmaz, genelde onlarla olabildiğince az konuşulur, söylediklerine az kulak verilirdi: "Kadınlarla çok konuşan erkek, tüm kötülükleri üstüne çeker, töreyi gözardı eder." Haham Hista (İS 300 dolayı) daha da ileri gider. "Bir erkek, kızkardeşi, dahası karısı bile olsa sokakta kadınla konuşmamalıdır. Çünkü herkes, erkeğin kadın akrabalarım tanımaz" der. Slav Yahudilerinde kadım doğum yaparken kötü ruhlardan korumak için yatak odasının duvarlarına kömür ya da güherçile ile daireler çizmek gelenektir. Kuşkusuz birçok toplumda
62 62 Yazılar gebelik, "eve kapanma" kabul edilir. Hemen hemen her toplumda annelik, eve kapanmayı gerektirmiştir. Ya, babalık? İlkel toplumlarda erkek lohusalığı geleneği vardır. Yeni doğmuş çocuğun babası, belirli bir süre yatağında yatar, yalnızca salık verilen yemekleri yer, avcılık gibi ağır işler yapmaktan sakınır. Yeni doğum yapmış anne ise günlük işlerini sürdürür. Bu geleneğin kökenleri farklıdır. Dinsel bir yoruma göre erkek lohusalığı, ilk günahın anımsanmasıdır; odaya kapanma ve keyif veren şeylerden kaçınma kuralları ise derin pişmanlığın göstergeleridir. Daha materyalist bir açıklamaya göre ise, erkek lohusalığı anaerkillikten babaerkilliğe geçişi belirtir. Varolan "annelik hakkına" karşıt olarak doğumda babanın önemini vurgular. Baba, daha önceleri salt anneye ait olan çocuk üzerindeki hakkı ele geçirmek için eve kapanma deneyiminden geçmeye öykünür. Tüm açıldığıyla bildiğimiz tek şey, en liberal kadınların bile yıllarca dört duvar arasında yaşamalarına karşılık erkeğin geçici bir süre, yalnızca birkaç saatliğine ya da en çok birkaç günlüğüne eve kapandığıdır. Kuşkusuz, eski İbranilerden günümüze büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Yasalar ve gelenekler köklü değişimlere uğramıştır. Gene de bunlar, insanlık tarihinin içimize işlemiş, kopmaz parçalarıdır. Tarihin gücünü anlamak için "ırk bilinçsizliği" ya da "filogene tik tartışmalar" gibi kavramlara başvurmamıza gerek yoktur. Aydın ve liberal çağımızda bile, Yahudilikteki inançların ve ilkelerin büyük bir bölümüne göre kadınlar hahamlığa atanamazlar. Saflıkları sorunu hâlâ gündemdedir. Bu acımasız dengesizliklerin yalnızca Jung un ortaya attıklarından belleklerde kalan izler olduğuna inananların dikkatini 1982 de New York ta Ortodoks Yahudilerin evlilik göreneklerinin ve kuşkusuz kendi inançlarının kurbanı olan yüzbini aşkın kadın grubuna çekeriz. Bu kadınlar, yasal olarak boşanmışlarsa da kocalarından ayrılamamışlardır. Çünkü, Ortodoks Yahudilerde boşanma dilekçesini verebilen, boşayabilen yalnızca erkektir. Erkek onaylamazsa kadın yeniden evlenemez, dahası bir erkekle arkadaşlık bile edemez. Kadın erkeğin kararını ve kaprisini bekleye dursun, toplumdan dışlanır. Böyle kadına agunah, yedeğe alınmış eş denir. Agora, çarşıya Yunan dilinde verilen addır. Burası, topluluğun siyasal, toplumsal ve tecimsel odağı, çiftçilerin perakende satış yapmak için ürünlerini getirdikleri, iş adamlarının müşterileriyle ve arkadaşlarıyla bir araya geldikleri, halk meclisinin toplandığı, duvarlarla çevrilmiş, olabildiğince açık bir alandır. Bugün bizim kullandığımız agorafobi (açık alan korkusu) sözcüğü ile işte bu çarşıya gönderme yapılmaktadır. Güvenli olduğu varsayılan evin dışına, sokağa çıkıldığında duyulan o sıkıntı verici kaygının adıdır. Amerika Birleşik Devletleri nde beş milyon ile yirmi milyon arasında kişinin agorafobisi vardır. Bu sayının yüzde 80 i kadın, büyük çoğunluğu ise evli kadındır. Yunanlılar döneminde "saygın" kadınlar, topluma açık yerlerden uzak tutulurdu; yalnızca fahişeler sokakta dolaşırlardı. Burada, toplumsal etkinlik alanına girmesi eskiden yasa ve gelenekle yasaklanmış, şimdi ise bu alana girince duyduğu kaygı yüzünden kendisine fobik tanısı konulan kadın paradoksuyla karşılaşıyoruz.
63 Yazılar 63 Bugün, toplumsal yaşama katılmaya istekli kadın, birçok düş kırıklığını, toplumsal ve ruhsal cezaları, fırsat eşitsizliklerini göze almak zorunda kalır. Geleneksel açıdan kadın özel yaşamın bir parçasıydı; agora, hiçbir zaman kadının ayak basmasına ya da huzur içinde bulunmasına göz yumulmuş bir yer olmamıştır. Kültürümüz kadınlara birçok sınırlama getirmiştir. Bütün kadınlar, kendilerini algılarlarken şöyle ya da böyle bu sınırlamalarla koşullanmışlardır. Şok ve panik, sokakta aslanlarla, şiddetli fırtınalarla, arkadan saldıran soyguncularla karşılaşmaktan görünürde çok daha az tehlikeli durumlarda başgösterebilir. Sh:9-12 Kaynak: Agorafobi/ Eviyle Evli Kadınlar, Robert Seidenberg Karen De Crow, Çeviren: Nur Nirven,1988, İstanbul
64 64 Yazılar EL HOMBRE DE LAS MİL CARAS (2016) 123 dk Yönetmen: Alberto Rodríguez Senaryo: Rafael Cobos, Alberto Rodríguez Tür: Biyografi, Gerilim Vizyon Tarihi:17 Eylül 2016 Müzik: Julio de la Rosa Oyuncular:Marta Etura, José Coronado, Eduard Fernández, Luis Callejo, Jimmy Shaw Özet Francisco Paesa, işadamıdır, İsviçreli bir bankerdir, uluslararası silah kaçakçısıdır, zamparadır, jigolodur, diplomattır, hırsızdır, gizli ajandır; aslında bir casustur. İspanyol Devleti tarafından ihanete uğrayınca ülkesini terk etmek zorunda kalır. Yıllar sonra geri döndüğünde her şeyini kaybetmiş bir adamdır ve şans eseri karşısına kendisine ihanet eden devletten intikâm alma fırsatı çıkar. İspanyol tarihinin en hayret uyandırıcı olaylarından birini perdeye aktaran Rodriguez, bir ülkeyi, yöneticilerini ve güvenlik güçlerini sirkteki aptallara çeviren dolandırıcıları ve koşulları ustalıkla ele alırken hikaye anlatımı, tempo, gerilim ve entrikaya dair bütün sırları iyi bildiğini açıkça gösteriyor. Filmden Bu, gerçek bir hikâye. Ve tüm gerçek hikâyeler gibi birkaç tane yalan içeriyor. Bu bir yalancının hikâyesi. Tüm ülkeyi kandıran adamın hikâyesi. Kimse zenginleşmek ucuzdur demedi. Biz de bir şey getirdik. Bir dosya. -Ne dosyası?
65 -Ne dosyası değil, kimin dosyası. Yazılar 65 Birini araştıran iyi bir dosya her zaman kötüdür. Ve bu dosya her şeyin sahteliğini kanıtladı. Yıl dönümümüzü nereden biliyorsun? Benim işim bu. Bu Paco'nun en iyi özelliklerindendi. İnsanlar hakkında hep fazlasını bilmek. Ona güveniyor musun? Başka şansımız yok. Kölenin kölesi. Kölenin kölesinin kölesi. İnsanlar hakkımda yalan söylüyor. Bana El Mundo ile bir röportaj ayarla. Çok şey biliyorum ve kanıtlayabilirim. Peşimden gelirlerse ben de onlara giderim. Hükümet, muhalefet kraliyet ailesi. Kimse güvende değil. Sizce zaten yeterince düşmanınız yok mu? Bunu listeye eklememelisiniz. Güvenli değil. Lütfen dediğimi yapın. Bu durumda 1 Mayıs'ta yayınlamalısınız. İnsanlar tatilde daha çok gazete okur. Bu küpeler çok güzelmiş. Balıkçıllar.
66 66 Yazılar Yunanlar güzellik, bilgelik ve eşitliği temsil ettiğini söylerdi. Daha iyisini seçemezdi. Burayı imzalayın. 24 saat sonra Luis Roldán parayı Paco'nun hesabına aktardı ve para bundan sonra Dünya'yı iki kez turladı. Madrid'den Cenevre'ye. CENEVRE -Merhaba. -Merhaba. Para transferi yapacağım. Cenevre'den Singapur'a. SİNGAPUR Oradan Frankfurt'a. Frankfurt'tan Londra'ya. LONDRA Londra'dan, tekrar Singapur'a. Buna "helikopter sürmek" denir. Parayı yok etmek gibi bir şeydir. TRANSFER ONAYLANDI Politikaya gireceğimi söylediğimde bana şunu demişti: "Luis oğlum, beladan uzak dur." Ben de safça şöyle cevap verdim: "Hadi ama baba! İspanya Fransa gibi olmalı. Almanya, İngiltere gibi. Demokrasi. Neden farklı olsun ki?" Ve cevap verdi: "Çünkü burada yaşayan insanlar İspanyollar." ETA ve GAL olaylarında bu oldu ve bir daha olsun istemiyor. Yani anlaşmadan önce onun davalarının düşürülmesini ve yargıçların başka bir eğlence bulmasını istiyor. Onu rahat bırakın ve sorunsuz bir şekilde İspanya'ya dönmesine izin verin.
67 Bunu nasıl yapabilirim ki? Yazılar 67 Siz Adalet Bakanı'sınız. Adalet ya da İçişleri olsun. Hükümetin en güçlü bakanlığı cumhurbaşkanı olmak isteyendir. Mossad'da bir arkadaşım var. Onunla konuşurum. Şimdilik İsrail Elçiliği'nden karşıya geç. Fransa'daki en güvenli yerdir. Orkide peygamber devesi, taklit ustasıdır. Bu türdeki hayvanlar bu orkidelerin arasına saklanmazlar. Bunun yerine bu çiçeklerin görünüşüne adapte olup onlarla aynı rengi ve şekli alırlar. Ayrıca orkidelerin taçyapraklarını da taklit ederler ve tamamen durgunken, böcekler onları fark edemezler. Direkt tuzağa düşerler. Aniden ne olduğunu fark ettim. Evrim oyununda genel olarak kazananlar, özel yeteneği olanlardır. Luis Roldán, İspanya'nın en çok aranan suçlusu. Beş kıtada görülmüştü ama Paris'i hiç terk etmedi. Yaptığım yanlıştı. Ben suçlu değilim.
68 68 Yazılar Ülkem için birçok iyi şey yaptım. Bir ailem var. Bana böyle davranamazlar. Sadece herkesin yaptığını yaptım. Teslim olmayacağım. Tüm ülkenin alay konusu oldum. Beni yaşatmazlar. Emin misin? Ne yaparsan yap ama paranın taşınmasına onay ver. Singapur güvenli değil. Gidip kendimiz çekmeli ve başka bir hesaba koymalıyız ki elektronik iz kalmasın. Yapacak birini tanıyorum. Tamamen güvendiğim biri. Eğer teslim olmayacaksan, kaybolmalısın. Ve bu kimseyi bir daha görmeyeceksin demek. Ne karını ne aileni ne de çocuğunu. Geçmişten hiçbir şey taşımayan bir hayat. Tek yol bu. Ve yalnız olmak nasıldır bilirsin. İstediğin bu mu? Eğer buysa, yapılabilir. Öncelikle, insanlar seni ölü sanmalı. Seni aramalarını durdurmanın tek yolu bu. Seni ölü gösterebilirim. Seni Asya'nın güneydoğusundaki sessiz bir ülkeye yabancı pasaportuyla sokarım.
69 Huzur içinde yaşayacağın bir yere. Yazılar 69 Avukatınla konuşur ve sana her ay para gönderirim. Ne kadar gerekirse. Sana inanmıyorum. Bence öğrenmek istemezsin. O dosyalarda bir şey olmadığını biliyorsun. Seni yasalardan koruyamaz. Hayatını hapiste geçirmek istemiyorsan, ne yapacağını biliyorsun: Kaybol. Ve ikimiz de bu ne demek biliyoruz: Artık Gloria yok. Artık İspanya yok. Eskisinden bir şey taşımayan yeni bir hayat. Kaybol, Paco. Başında söylediğim gibi. Bu, tüm ülkeyi kandıran adamın hikâyesi.
70 70 Yazılar BRİMSTONE /Cehennem (2016)/ Amaldiçoada Sevmiyorum kuzu postuna bürünmüş kurtları 148 dk Yönetmen: Martin Koolhoven Senaryo: Martin Koolhoven Ülke: Hollanda, Fransa, Almanya, Belçika, İsveç, İngiltere, ABD Tür: Gerilim, Western Vizyon Tarihi:21 Temmuz 2017 (Türkiye) Dil: İngilizce, Hollandaca Müzik: Junkie XL Nam-ı Diğer: Amaldiçoada Oyuncular: Dakota Fanning, Guy Pearce, Kit Harington, Carice van Houten, Paul Anderson Özet Hesap günü yaklaşıyor Brimstone (Cehennem), yeryüzündeki cehennemin acımasız zulmüne karşı güçlü bir kadınlık ve direniş hikayesini anlatıyor izleyicilere. İşlemediği bir suçun sanığı olan Liz, ailesini hırslı ve intikam almak isteyen pederden korumak zorundadır. Peder kürsüye çıktığı andan itibaren Liz ve ailesi büyük tehlike altına girecektir. Bu filmi ölmeden önce izleyin derim. Dindarların din istismarını görünce kat kat üzüleceksiniz. Söyleyecek laf bulmayacağınız bir film. Olmaz bu dersiniz. Fakat oluyor demek ki:. Filmden Geriye kalan sadece hatıralardır. Kimi gerçek kimi sahte. Onu çok iyi hatırlıyorum. En azından öyle sanıyorum.
71 O bir savaşçıydı. Yazılar 71 Geçen yüzyılda, hayatta kalmak için öyle olmak zorundaydınız. "Size kuzu postunda yaklaşan sahte peygamberlerden sakının." "İçlerinde onlar, yırtıcı kurtlardır." Peygamber, sizi ve ailenizi bu kurtlardan koruyan tek çobandır. Ve ben de onun köpeğiyim. Koyunlar yoldan sapınca, onları tekrar doğru yola sokan çoban köpeği. Ve aranızdan bazılarınız yoldan saptı, değil mi? Ne düşünüyorsunuz? Tanrı'nın size nazik davranacağını mı? Şunu açıkça ifade edeyim: "Hak edenler, cehennemi boylar." Size cehennemi anlatabilirim. Alevlerini Izdırabını Eminim ki sizler nasıl bir şey olduğunu tahayyül etmeye çalışmışsınızdır. Çok fenadır. Hesap günü, geliyor. Bu senin hatan değil. Tanrı verir, ve yine Tanrı alır. Bu Tanrı değildi. Peder yüzünden oldu. Peder mi? Liz Peder, Tanrı'nın adamı. Olmayan şeyler hayal ediyorsun. Bebek sağ salim doğsaydı bunların hiçbiri olmazdı. Ama Liz'in yapabileceği bir şey yoktu. Kimin yaşayıp, kimin öleceğine o karar verdi. Bu karar sadece ve sadece Tanrı'ya aittir. Bu seçimi neden O'na bırakmadı? Belki de gidip onu getirmeliyim.
72 72 Yazılar Oradasın, biliyorum. Ve biliyorum ki beni duyabiliyorsun. Dilin olmayabilir ama kulaklarında bir sorun yok. Neden kalbinde şüpheler yeşeriyor? Nedir seni rahatsız eden? Geceleri nasıl uyuyorsun? Bir katil olmak nasıl hissettiriyor? Neden buradayım biliyor musun? Seni cezalandırmak için buradayım. Bu aileyi seviyor musun? Kızına baktım. Neredeyse genç bir kadın olmuş. Demek buradaymışsın. Ben gitmek zorundayım. Lütfen kalbinde Nathan'a karşı bir kin besleme. Çocuk kaybetmek, bir bedenin üstesinden gelebileceği en zor şeydir. Ben de şimdi karınıza aynı şeyi anlatıyordum. Bütün dünya, güzel şehrimiz Bismuth u Sodom ve Gomore'ye benzetebilir. Ama burada kurallar konuşur. Müşterisini vuran bir fahişenin cezasız kalmasına izin yoktur. Kardeşim, Cehennem'i, çalışkan maden işçileri hak ettikleri rahatı bulabilsinler diye işletmekte. Bu yüzden öyle kalmalı. Öyle de kalacak! Bu size bir ibret olsun! Hadi ama artık Bir maden kasabasının organize bir eğlence yerine ihtiyacı vardır. Ben de müşterilerimin burada güvende olduklarını bilmeliyim. Bu yüzden kardeşim Zeke'i Bismuth'a getirdim. O bu kasabanın hak ettiğinden daha iyi bir şeriftir. Cehennem'deki herkes bir kızın, müşteriyi tırmalamaktan fazlasını yaparsa cezalandırılacağını bilir. Diyeceğim, Sally başına geleceği biliyordu.
73 Ama adam onu boğmaya çalıştı. Yazılar 73 Evet Biliyorum ve bu beni de üzüyor. Yardımcı olması için Tanrı'ya dua edeceğim. Bir eş olarak, görevlerin var. "Kadının bedeni kendisine değil, kocasına aittir." Lütfen benimle gel. Bu gece olmaz. Bana başka bir seçenek bırakmadın. Buraya neden geldiğimizi biliyoruz. Burası Tanrı'nın ülkesidir. Tanrı lütfunu bu yeni ve güzel ülkenin üzerine yağdırdı. Bu "bizim çıkışımız"dı. Tepeye kurulan bu şehirde, Hristiyanlığın saf bir formunu oluşturacağız. Eski dilimizi ardımızda bırakacağımız konusunda anlaşmamış mıydık? Burada her şeyi daha iyi yapacağımıza yemin etmemiş miydik? Yeni Dünya, bizi eski dünyanın günahlarından kurtaracak. Bizler, insanlığın parlayan umuduyuz. Burası Vadedilmiş Topraklar. Ve buraya gelerek, bizler O'nun seçilmiş kulları olduk. Agatha Hepimize, çağrıyı nasıl aldığını anlatabilir misin? O muazzam ışık belirdiğinde evde patates soyuyordum. O ışığın içinde, beyaz kanatları olan çok güzel genç bir adam gördüm. "Melek misin?" diye sordum. Genç adam da başını salladı ve gülümsedi. Arie Tanıklığının hikayesini bizimle paylaşabilir misin? Bana da aşağı yukarı aynı şeyler oldu. Ama erkek değildi. Bana görünen, çok güzel genç bir kadındı. Gördünüz mü? Bizler seçilmiş kullarız. Böyle bir ziyaret herkese nasip olmaz. Onu hak etmelisiniz.
74 74 Yazılar Hayat ilerledikçe suretler bulanıklaşır. Geriye sadece hatıralar kalır. Onu çok iyi hatırlıyorum. O bir savaşçıydı. Her daim kontrolü elinde tutan. Birçok kere, kendini suya bırakırken ne düşündüğünü merak ettim. Beni düşündüğünü düşünmek hoşuma gidiyor. Büyüyüp güçleneceğimi bildiğini düşünmek hoşuma gidiyor. Onu çok iyi hatırlıyorum. En azından öyle sanıyorum. Bana sanki hep benimle kalmış gibi geliyor. Beni gözetip kolluyormuş gibi. Hey, hadi bakalım Bırak onu elinden. Anne?
75 ASSASSİN'S CREED (2016) SUİKASTÇI İNANCI 115 dk Yazılar 75 Yönetmen: Justin Kurzel Senaryo: Michael Lesslie, Adam Cooper, Bill Collage Ülke: İngiltere, Fransa, Hong Kong, ABD, Tayvan, Malta Tür: Aksiyon, Macera, Fantastik Vizyon Tarihi:23 Aralık 2016 (Türkiye) Dil: İngilizce, İspanyolca Müzik: Jed Kurzel Kelimeler:artefakt, barmen, suikastçı, devamı... Nam-ı Diğer: Assassin's Creed: The IMAX Experience Oyuncular: Michael Fassbender, Marion Cotillard, Jeremy Irons, Brendan Gleeson, Charlotte Rampling Özet Ölüme mahkum edilmiş bir suçlu olan Callum Lynch (Michael Fassbender), Abstergo Industries adında çok zengin bir şirket tarafından ele geçirilir. Şirketin büyük yatırım yaptığı Animus Projesi, kişilerin atalarından kalan ve genlerine işlenmiş hatıra ve yeteneklerini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Callum Lynch, 15. yüzyıl İspanyol Engizisyonu döneminde Suikastçiler adıyla bilinen bir örgütlenmenin üyesi olan Aguilar de Nerha'nın akrabası olduğunu öğrenir ve onun hatıralarıyla yeniden yüzleştirilir. Bu esnada atasının olağanüstü yetenekleriyle donanan Lynch, Suikastçiler'in o dönemki en büyük düşmanı olan Tapınakçılar'ın günümüzdeki temsilcileriyle mücadele etmeye hazır hale gelecektir Filmden: Asırlar boyunca, Tapınak Şövalyeleri efsanevi Cennet Elması'nı aradılar. Elma'nın sadece insanlığın ilk başkaldırışının tohumlarını içermediğini ayrıca özgür iradenin anahtarı olduğuna da inanıyorlardı. Bu kutsal emaneti bulup, sırrını çözerlerse tüm düşünce özgürlüğünü kontrol altına alacak bir güce sahip olacaklardı. Önlerindeki tek engel ise Suikastçılar adındaki topluluktu ENDÜLÜS, İSPANYA,
76 76 Yazılar 1492 Engizisyon, İspanya'yı tamamen Tapınak Şövalyeleri'ne teslim etti. Sultan Muhammed ve halkı halen Granada'da direniyor. Ancak oğlu, yani prens esir edilmiş durumda Sultan, şehri ve Cennet Elması'nı teslim edecek. Sen, Aguilar de Nerha topluluğumuzda özgürlük için savaşacağına şerefin üzerine yemin ediyor musun? İnsanoğlunu Tapınak Şövalyeleri'nin zorbalıklarına karşı koruyup kollayacağına yemin ediyor musun? - Ediyorum. Elma onların eline geçerse Tapınak Şövalyeleri yollarına çıkan her şeyi yok eder. Karşı çıkmak, karşı koymak, düşüncemize göre hakkımızdır. Burada bulunanların hayatını kurtarmak için canını feda edeceğine dair bana yemin et. Yemin ediyorum, Üstat. Bizim hayatlarımız hiçbir şeydir. Elma ise her şeydir. Kartal'ın ruhu, gelecekte bize göz kulak olacak. Diğer insanların körü körüne hakikatın peşinde koştuğu yerde unutma ki, hiçbir şey doğru değildir. Diğer insanların ahlak ya da kanunla sınırlandırıldığı yerde unutma ki, her şey mübahtır. Aydınlığa hizmet için karanlıkta çalışırız. Bizler Suikastçı'yız. SUİKASTÇI İNANCI CALIFORNIA, MEKSİKA, 1986 Siktir be. Anne? Baba? Kanın sana ait değil, Cal. Bizi buldular. Gölgelerde yaşa. Git! Git hemen! 30 YIL SONRA HUNTSVILLE HAPİSHANESİ TEKSAS, ABD Ruhumu kurtarmak için buradasın. Öyle sayılır.
77 Ben Bugünün doğum günün olduğunu öğrendim. Yazılar 77 Öyle. Parti yeni başlıyor. Otur. Beni geriyorsun. Tanrım günahlarımı bağışla ki tertemiz olayım. Yeniden. Pek İncil adamı sayılmazsın, değil mi? Bilinmelidir ki Callum Lynch birinci derece cinayetten suçlu bulunmuş ve bugün, yani 21 Ekim 2016 günü idamla cezalandırılacaktır. Mahkum son konuşmasını yapacak mı? Babama söyleyin, onunla cehennemde görüşeceğiz. Adım Dr. Sophia Rikkin. Dün akşam saat 18:00'da idam edildin ve öldüğün açıklandı. Şimdiye dek, dünyada seni tanıyan ve değer verenler için artık sen yoksun. Oturman iyi olur. - Gözlerim - Şu an hissettiklerin son derece normal ve rahatsız edici. Cal. Sana yardım etmek için buradayım. Sen de bana yardım etmek için buradasın. Bırakın gitsin. Ona dokunmayın. Devam et. Yap hadi. Atla. Burada mahkum değilsin, Cal. Seni korumak için buradayım. Beni dinlersen, her şey anlamlı hale gelecek. Bana güvenmelisin. Neredeyim ben? Kendini insanoğlunu mükemmelleştirmeye adamış gizli bir kuruluş olan Abstergo Vakfı'nın Madrid'teki rehabilitasyon binasındasın.
78 78 Yazılar Senin yardımınla, şiddeti yok etmek için yeni yollara öncülük edebiliriz. Ben hallediyordum. - Babanız adamın içeri girmesini istiyor. - O benim hastam. Bu da benim programım. Animus'u hazırlayın. - Bıçaklar hazır mı? - Burada. - Kökenlerini doğruladık mı? - Aguilar'a aitler. Onun mezarından aldık. Bunlar nedir? Son hazırlıklar tamamlansın. Bağlanım noktamız, Endülüs, Her şeyi kaydedin. Kol hazır. Bu nedir? Özür dilerim, Cal, bu şekilde yapmayı sevmiyorum. Yapma o zaman. Epidural'ı takın. - Benden ne istiyorsun? - Geçmişini. Beni dikkatle dinle, Cal. Animus'a giriyorsun. Gördüğün, duyduğun, hissettiğin şeyler 500 yıl önce ölen başka birisine ait anılardır. Bekle biraz. Olanları değiştiremezsin, Cal. Tarayıcıyı bağlayın. Durum nedir? DNA zinciri taranıyor. Zaman yapısı aranıyor. İlk anı eşleşmesi kenetlendi. DNA eşleşmesi tanımlandı.
79 Anıda dur, Cal. Yazılar 79 Senkronizasyonu başlat. Onu bulduk. Aguilar'ı bulduk. Senkronizasyon sağlandı. İşte. Bağlanımı başlatın. Görevimiz çocuk. Bu prens. Çocuğu saklayan aile hangisi? Yalnızca bendim. Çocuğun burada olduğunu kimse bilmiyordu. Ailesini asın, adama da izletin. Tüm köyü yakın. Granada Prensi'nin esaretiyle, babası yani Sultan kafirlerin son güvenli bölgesi olan isyancı şehrini teslim edecek. Tanrı, onun sapkın halkını cezalandıracak. Nihayet İspanya, Tapınak Şövalyeleri'nin egemenliğine girecek. Anıdan ayrılma, Cal. Aguilar! Çocuk, Aguilar! Çocuk! Aguilar, çocuk! Çıkarın! Rehabilitasyonu başlatın. Sistem kontrolünü çalıştırın ve onun durumunu kaydedin. İyi iş çıkardın, Cal. Geçmişe baktığımızda dünya tarihindeki şiddetin tarihçesi çok açıktır. Geçen yıl antisosyal davranışların ekonomik etkisi 9 Trilyon Dolar'dı. İnanıyoruz ki, günümüzdeki saldırganlık düzeyinin deneyimi insanlığı makul bir yola ulaştıramaz. Şimdi tüm bu masrafların başka bir yere harcandığını düşünün Bağlanım iyi mi geçti?
80 80 Yazılar Lynch aradığımız kişi. Doğrudan Aguilar'ın soyundan geliyor. İlk kez her şey netti. Hayal ettiğimiz şey nedir? Daha barışçıl bir dünya. - Bakıyorum da yine benim sözlerimi aşırmışsın. - En iyi laf edenden çaldım. - Eser ne durumda? - Elma. Ona ulaşabiliriz. Orada ne oldu? Neden onu anıdan çıkarttın? Çıkarmak zorundaydım. Sağlığını korumalıyız. Güvenini kazanmalıyız. Biliyorum ki bu işte bize, o yol gösterecek. - Onu zorla. - Animus'un işleyişi böyle olmaz. İşte oldu. Teşekkür ederim. 1917'de Rutherford atomu parçaladı. 1953'de Watson ve Crick ikili sarmalı buldu. 2016'da kızım şiddetin tedavisini buluyor. Hep benden daha parlak biriydin. Geç kaldım. Kıdemliler'e rapor vermeliyim. Francisco Rizi'nin Büyük Engizisyonu Savaş, dini takibat ve Peder Torquemada veya tarikatımızdan birinin Cennet Elması'nı bulmaya en çok yaklaştığı zamandı. - Nasılsın dostum? - İyiyim. - Ekselansları.
81 Yazılar 81 - Gelecek haftaki Kıdemliler toplatısında senin Abstergo projenin sonlandırılması için oylama yapacağız. Sana verdiğimiz yıllık 3 Milyar'ı başka yerlere harcamamız daha iyi olur. - 3 Milyar alınacak sonuca göre - Biz kazandık. İnsanlar artık insan haklarını değil, kendi hayat standartlarını önemsiyor. Modern dünya özgürlük gibi düşünceleri geride bıraktı. İtaat etmekten memnunlar. Özgür irade var olduğu sürece tehdit de artacaktır. Asırlardır dinle, politikayla şimdi ise tüketicilikle karşıt düşünceyi bertaraf etmeye çalıştık. Bilim yolunu denemenin vakti gelmedi mi? Kızım sonuca hiç olmadığımız kadar yakın. Güzel kızın nasıl? Elma'nın koruyucularının izini buldu. - Nerede? - Endülüs, Soy ne durumda? - Tüm kan bağlarının soyu tükenmiş. Biri hariç. Geçmişinin izini 500 yıl öncesine, Suikastçılar Kardeşliği'ne kadar sürdük. Sanrılar, "sızma etkisi" dediğimiz şeyden dolayı oluşuyor. Bağlanımının görüntüleri senin günümüzdeki görüşüne yansıyor. Bana müsaade edersen, bunları nasıl kontrol edeceğini öğretebilirim. Gelmeyin. Ben hallederim. - Öyle olsun. - Ne o? Makine ne iş? Genetik hafıza. Animus'u kullanarak bizi biz yapan kişilerin hayatlarını tekrar yaşayabiliriz. Orada gördüklerim, gerçek gibiydi. Öyleydi zaten. - Bir bakıma.
82 82 Yazılar - Benim tepemi attırma! Artık farklı hissediyorum. - Bu saldırganlık neden? - Ben saldırgan biriyim. - Burası nasıl bir hapishane böyle? - Burası hapishane değil, Cal. İşbirliği yaparsan daha çok şey öğrenirsin. Bırak beni. Acıktım. Benimle gel. LYNCH 1979-GÜNÜMÜZ - Nedir bu? - Hakkındaki her şeyi biliyorum, Cal. CALLUM LYNCH İÇİN ENDİŞELER ARTIYOR LYNCH ÖLMELİ Tıbbi verilerin, psikolojik profilin, MAO-A geni dönüşümlerin. Koruyucu aileni biliyorum. Gençlik evini biliyorum. Sen kalıtım ile suç arasında bağ olduğunun yaşayan kanıtısın. - Beni nasıl buldunuz? - Biz Aguilar'ı bulduk. Tutuklandığında senin DNA'n onunkiyle eşleşti. - Aguilar da kim? - Senin atan. Ailesi Suikastçı'ydı. Tapınak Şövalyeleri olan Torquemada ve gördüğün kara şövalye Ojeda tarafından yakılarak öldürüldüler. Aguilar, Suikastçılar'ın gayesinin peşinden gitti. - Dışarıya çok çıkar mısın? - Senden daha çok. Peki ya buradaki diğerleri? Onlarda mı deney faresi? Onlar da Suikastçı, ataları gibi katiller. Senin gibi, Cal.
83 Hepsi şiddete meyilli doğumlar. Yazılar 83 Katil demek. - Bir adam öldürdün. - Pezevenkti. Tekrar öldürür müsün? Mutlu aileymiş. Annen çok gururlanmıştır. Bunu bilemem. Bir Suikastçı tarafından öldürüldü. Tıpkı annen gibi. Başın sağ olsun. Annemi benim ihtiyar öldürdü. Peki bu konuda ne hissediyorsun? Onu öldürmek istiyorum. Ya bunun hayatımızın geri kalanında bizi etkilemesine izin veririz ya da bu konuda bir şeyler yaparız. Sen şiddete yöneldin, ben ise bilime. O Cennet Elması'dır, Cal. Onun var olduğuna inanıyorum. İncil bize, insanlığın ilk başkaldırısının tohumlarına sahip olduğunu söyler. Ama bazılarımız Tanrı'nın ya da bazı kadim uygarlıkların, insanların neden şiddet dolu olduğuna yönelik bize bıraktıkları bir harita olduğuna inanır. Aguilar, Elma'ya sahip olan son kişiydi. Onu nereye sakladığını bulmak için sana ihtiyacımız var. - Tedavi için burada olduğumu sanmıştım. - Şiddet bir hastalıktır. Tıpkı kanser gibi. Ve kanserde olduğu gibi, bir gün bu hastalığı da kontrol etmeyi umuyoruz. - Beni hayatta tutan şey şiddettir. - Resmî olarak, sen ölüsün. Açım. Bana ne olacak? Önce araştırmam tamamlanacak, o zaman seni burada tutmak için sebep kalmayacak.
84 84 Yazılar - Hayatıma geri mi döneceğim? - Daha da iyisi. Yeni bir hayatın olacak. Acıkmıştın. Onun kim olduğunu, ne olduğunu bilmiyorsun. O tehlikeli biri. Ona biraz daha zaman tanı, Emir. Adam damarlarındaki asil kanı kanıtlayabilir belki. Buraya oturmaz mısınız, efendim? Açık büfemiz var, ama tavuğu tavsiye ederiz. Size ne getireyim, Sayın Lynch? Açık büfemiz var ama tavuğu tavsiye ederiz. - Biftek alacağım. - Öncüye bir biftek. Sen kimsin? Bana Moussa derler. Ama ismim Baptiste. Şu an itibariyle 200 yıldır ölüyüm. Zehirleyen büyücüyüm. Kendi halinde biriyim işte. Seni izliyorlar. Kim olduğunu görmeyi bekliyorlar, öncü. Henüz onunla tanışmadın mı? Henüz onunla tanışmadın mı? Bizler Elma'nın son koruyucularıyız, dostum. Yanlış şıkkı seçersen, hepimizi sonsuzluğa yollarsın. Bu sana ait. - Bununla onlara doğru yolu göstereceksin. - Hayır, onu yiyeceğim. Ne oluyor lan? Animus'a geri dönmeli. Hemen. - Tekrar girmeden önce zamana ihtiyacı var.
85 - Zamanımız yok. Yazılar 85 Neden? Adamın hayatını riske atmayacağım. Öyleyse bunu yapacak başka birini bulurum. - Ayağa kalk, sert çocuk. - Ben deliyim. Ben deliyim. Yalnız hissetmekten deliyim. Onu tekrar sokuyorlar. Bize ihanet etmeden önce onu durdurmalıyız. Tarihi 6'ya ayarla. Durumu kötüleşirse çıkar. - Babanız - Babamın dedikleri umurumda değil. Dünyada ben ne yaptım ki? - Cal, beni dinle. - Denemekten deliyim - Beni dinle. Aguilar'a odaklanmak zorundasın. - Ağlamaktan deliyim Senkronizasyonu terk etmen tehlikeli olabilir. Seni sevmekten deliyim. Yakında Granada'ya ilerleyecekler. Sultan Muhammed güçsüz. Prensi kurtarmak için Elma'yı teslim edip İnanç'a ihanet edecektir. Sevgi bizi güçsüz kılar. İnanç'ın kurtuluşu için kendi canımı memnuniyetle feda ederim. Bugün ölürsem, benim için gözyaşı dökme. Tanrımız konuştu. Ve dedi ki: "Eğer birisi bana sadık kalmıyorsa o kişi ateşe atılıp yakılmalı! " Onlarca yıl dini anlaşmazlıklarla lime lime edilmiş bu dünyada yaşadınız. Tanrı'ya ve Engizisyon'a şükürler olsun ki yakında bu hastalığı arındıracağız! Karşınızdaki bu günahkârlar kutsal savaşımızdaki son kafir kale olan Granada'nın kafir Prensi'ni korumanın peşinde koştular.
86 86 Yazılar Ve bugün, Kral ve Kraliçemiz'in huzurlarında Tanrımız'ın kutsal ateşi ile yıkanıp arınacağımıza yemin ederim! Bakın Tanrı'nın isteği bu! Üstadınızın yanışını izleyeceksiniz, sonra da yavaşça öleceksiniz. Gelecek için sena nasip et. Bize değil. Senkronize oluyor. Kahrolası kafirler! Kaçmalarına izin vermeyin! Atla. Senkronizasyon bozuldu. İndirin onu! Doktor çağırın! Tamam. Yok bir şey. Cal, benimle kal. Cal. Dur Yok bir şey. Acele edin! Tamam. Tamam. Bana bak. Bana bak. Bacaklarımı hissedemiyorum. Geçici felç oldular. Kötü haber ne? Bu olay nörolojik parçalanmaya sebep oldu ama bunun üstesinden geldik. Bu seferlik. Burada öleceğim, değil mi? Hayır. Hür iradenle oraya girersen ölmeyeceksin. Bunu yapamam. Evet, yapabilirsin.
87 Elma. Yazılar 87 Onu bulabilecek tek kişi sensin. Acıya son verebiliriz, Cal. Herkes için. - Bunu nereden buldunuz? - Babam, annenin öldürüldüğü yerden kurtardı. - Ve korumak için buraya getirdi. - Korumak mı? - Çalmışsınız. - Annenin kolyesi. Senin almanı istedim. - Baban neden oradaydı? - Anneni korumak için. - Kimden? - Kendi halkından. - Bunun seninle ne ilgisi var? Suikastçılar ve Tapınak Şövalyeleri asırlardır savaşıyor. Niyetim bu durumu değiştirmek. Doğru ya, aklımdan çıkmış. Saldırganlıkla mücadele için buradayız. Sanırım yöntemlerini sevmiyorum. - Ben bir bilim insanıyım. - Şiddeti tedavi etmek için buradayım. Peki seni kim tedavi edecek? Resmen canavarı besliyoruz. Onu daha da güçlendiriyoruz. Ben Dr. Rikkin. Alan. Abstergo'daki işlerle ilgileniyorum. - Sizin ailede bir şeyleri elinde tutmak seviliyor, değil mi? - Evet. Sana rahatsızlık verdiysek özür dilerim. - Yapabileceğim bir şey var mı?
88 88 Yazılar - Beni bırakmaya ne dersin? Bu yapamayacağım bir şey. Anlaşma yapmak için buradayım. Bizim Elma'ya ihtiyacımız var. Ve senden onu bizim için bulmanı istiyoruz. Animus'tayken senkronizasyonu bozuyorsun. Bunu yapmanı istemiyoruz. Beni makineye geri mi gönderiyorsunuz? Hayır, görmemiz gereken şeyi zaten bize gösterdin. Öyleyse bizi serbest mi bırakacaksınız? Yeni gelen elemandan ne elde etmeyi umuyorsunuz? Hepimizin çıkarına olacak bir şey. Senin de, Moussa. Onlara ne yaptınız? Bağlanıma kendi iradenle girmediğin vakit olacak olan bu. Bunu bildin mi? Suikastçı bıçağı. Bu, babanın annenin canını alırken kullandığı bıçak. Baban burada, biliyor muydun? Annenin ölümü, Cal. Bir çocuk böyle bir şeyi görmemeli. - Bu yaptığın yanlış. - Bana başka seçenek bırakmadın. Oraya kendi özgür iradesiyle girmeli, bana böyle söyledin. - Pazarlık etmek durumundaydım. - Yönlendirmeyi mi kastediyorsun? Kıdemliler'e Elma'nın Londra'ya kadar elimizde olacağı teminatı verdim. Yani iki günümüz var. O ne geçmişini, ne de babasını öğrenmek istemiyor. İkisini de yok etmek istiyor. Bizim işimiz canavar yaratmak değil. Biz ne canavar yarattık, ne de onları yok ettik. Biz sadece onları, kendi acımasız inançlarına terk ettik.
89 - Tam annenin oğlusun. Yazılar 89 - Ne demek bu? Damarlarında akan kan sana ait değil. İnanç'a ait. Annen bunun farkındaydı. İnanç yaşasın diye annen öldü. Bana tam olarak nasıl olduğunu hatırlatsana! Gördüğün şeyi ben yaptım. Onu öldürdün. Hayatı o makine tarafından çalınmadan önce ben aldım. İnsan görevinin yüceliği ile büyür. Seni de öldürmeliydim. Yapamadım. İşte. Al şunu. 30 yıl önce yapamadığın şeyi yap. Artık bu senin elinde, Cal. İstedikleri şey bu. Dök kanımı. Ama Animus'a girme. Neden? Elma, özgür iradenin genetik kodunu kontrol eder. Bunu bizi yok etmek için kullanacaklar. Onu bulacağım. Ve onların seni ve İnanç'ını yok edişlerini izleyeceğim. İnanç'ı öldüremezsin. O senin kanında var. Elma her şeydir. Annen onu korumak için öldü. Başka çaresi yoktu. Benimse var. İnanç'ı öldüreceksin! Beni Animus'a götürün.
90 90 Yazılar Beni içeri sokun. Animus'u hazırlayın. Gönüllü bağlanım. Suikastçılar adının nereden geldiğini biliyor musun? Arapça "Haşhaşi" kelimesinden gelir. Toplumdan dışlanmış kişilerdi. Hırsızlar, soğuk kanlı katillerdi hepsi. İnsanlar onlarla alay ederdi. Asiler, aptallar, uyuşturucu bağımlıları derlerdi. Ama bilgeydiler. Bu namlarını kullanıp, ilkelerine bağlı kalarak en güçlü düşmanlarının bile ötesinde saklandılar. İşte bu yüzden onlara hayranlık duyarım. Ama sen onlardan biri değilsin. Değil mi? Hadi öğrenelim. Bağlanım başlıyor. Bu hayatımın işi. O benim hayatım. İnanç için. Hayatlarımız önemsiz. Önemli olan arkamızda bıraktığımız izdir. Sultan. Elma'yı teslim et. Suikastçı koruyucularınız artık yok. İnanç'ın işi bitti. Oğlumu verin. İşte insanlığın ilk itaatsizliğinin tohumu olan özgür irade burada yatıyor. Cennet Elması için teşekkürler. Dünya yeni bir çağa girecek. İnsanlığın tüm muhalif halklarının Tapınak Şövalyeleri'nin egemenliğine boyun eğip mutlak bir itaat gösterecekleri bir sulh çağına. Elma.
91 Ona ver. Yazılar 91 Hemen. İnanç için. Şimdi! Beni bağışla. Artık bitti! Suikastçı! İnanç atlayışı. Neredeyiz? Askeri bir limana benziyor. Kadiz, Palos de la Frontera. Suikastçılar bunun yüzünden öldü. Bunu hayatın pahasına koru. Ben İnanç'ın dostuyum. Bunu mezarına götür. Söz veriyorum. Ne dedi? Çevirisini yapın. Güneşin parıltısını takip ederek, bu eski dünyayı geride bırakacağım. Bu Christopher Columbus. Gömüldüğü yer neresi? Ondan geriye kalanlar İspanya'ya gönderilmiş. Mezarı Sevilla Katedrali'nde. Onu bulduk. Yıldız oyuncular, bir baksanıza. Seçin birini. Herhangi birini. - Müşterek odada ihlal var. - Animus'u mühürleyin. Bu bir anı mı? Hayır. Gelin bakalım! - Nakliye aracı?
92 92 Yazılar - Hazır bekliyor. Animus'u koruyun. Tesisi arındırın. Öncelikle sizi buradan çıkarmalıyım. - Hayır! - Gitmeliyiz, Sophia. Hayır! Hayır! Kapıyı tutun! Yalnız değilsin, Cal. Hiç yalnız olmadın. - Bekleyemeyiz, koruyucu. - Hadi. ANIMUS A KAPISI Şimdi ne olacak, öncü? Savaşacağız. Ekselansları. Övgüyü baban alacak. Diğer insanların körü körüne hakikatın peşinde koştuğu yerde unutma ki - Hiçbir şey doğru değildir. Diğer insanların ahlak ya da kanunla sınırlandırıldığı yerde unutma ki - Her şey mübahtır. Aydınlığa hizmet için karanlıkta çalışırız. Bizler Suikastçı'yız. Ama ikimiz de onu bulanın kim olduğunu biliyoruz. Senin vaktin de gelecek, çocuğum. ULU TAPINAK ŞÖVALYELERİ MERKEZ BİNASI LONDRA Bunun için sana Nobel Barış Ödülü verecekler. Konuşmanı yazmaya başlasan iyi olur. - Senin konuşmanı okudum. - Ve? Özgür iradeyi yok edersek, Suikastçılar'ı da yok etmiş oluruz. Toplumu asırlarca tehdit eden bir kanseri. En iyi çalışmam değil, ama ana fikri anlatıyor. Biz çözüm arıyorduk.
93 Sen sorunu ortadan kaldırdın. Yazılar 93 Benim programım sayesinde Toplum ilk kez bir düzene girdi. - Bunun sorumlusu benim. - Sorumlu zaten sendin. Çalışmamız Kıdemliler'e ait. Bu onların en başarılı dönemi. - Bana yalan söyledin. - Kalbinde ilk olarak bilim insanı ikinci olarak Tapınak Şövalyesi olduğunu hep biliyordum. Son çalışman oldukça etkileyiciydi ama o çalışma bizim, insanlığın kurtarılamayacağı inancımızı da doğruladı. Her şeyi düşünmüşsün. Pek değil. Konuşmam. Senin zarif başlangıçlarından biriyle iş görür. Artık, ölüm ben oldum dünyaların yok edicisi. Bunu kullanabileceğimden emin değilim. Bu gece büyük bir zevkle takdim edeceğim kişi kadim tarikatımızın geleceğinin mimarıdır. Huzurlarınızda, Abstergo Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Alan Rikkin. Elmanın geri alınmasıyla birlikte insanlık içgüdülerinin tamamlanmış genetik haritası artık tasarrufumuzda bulunuyor. Bağımsızlığa karşı gelen herhangi bir direniş veya isyan dürtüsü ezilecektir. Sürecimizin ilerleyişine karşı gelen herhangi bir eğilim artık yok edilecektir. Yapmam gereken tek şey çığlık atmak. Sana yardım etmek için buradayım. Sen de bana yardım etmek için buradasın. Artık sana yardım edemem. Tüm o muhteşem planlarına ne oldu? Şiddeti tedavi etme, saldırganlıkla mücadele. Gerçekleşmeyecekler. Bunu sen başlattın, Sophie. Öylece çekip gidemezsin. Bundan sonra ne olacağını ikimiz de biliyoruz.
94 94 Yazılar Her şey yaşamaya layık değildir. Bunu yapamam. Evet, yapabilirsin. Kendimiz için değil ama gelecek için sena etmeliyiz. Suikastçı İnancı'ndan arındırılmış bir gelecek! Hanımefendiler ve beyefendiler, huzurlarınızda Cennet Elması. Buna ben sebep oldum. Kıdemliler adına o eseri geri alacağım. Lynch, senin icabına ben bakacağım. Kendimiz için değil, ama gelecek için sena etmeliyiz.
95 A DARK SONG (2016) 100 dk Yazılar 95 Yönetmen: Liam Gavin Senaryo: Liam Gavin Ülke: İrlanda, İngiltere Tür: Dram, Korku Vizyon Tarihi:02 Nisan 2017 (ABD) Dil: İngilizce Müzik: Ray Harman Oyuncular: Catherine Walker, Steve Oram, Mark Huberman, Susan Loughnane Özet Çocuğunu genç yaşta kaybeden bir anne tüm umudunu yitirdiğinde çılgınca şeyler yapabilir. Solomon adlı bir adamla birlikte Kabbalah inancına mensup insanların yapabildiği büyülere umut bağlayan çaresiz kadının tek arzusu oğluyla son bir kez konuşabilmektir. Solomon'la birlikte medeniyetten uzak bir evde büyülerin hazırlık aşamalarına başlayan kadını ve Solomon'u tahmin ettiklerinden çok daha fazlası beklemektedir! Londra Film Festivali'nde gösterilen tek korku filmi olan A Dark Song eleştirmenlerden olumlu tepkiler almış bir yapım Filmden Yüceler Yücesinin+ sığınağında gizlenen, Mutlak Güce Sahip Olanın gölgesinde barınır. Yehova ya derim ki, Sen benim sığınağım, hisarımsın, Tanrım, ben Sana güvenirim. Mezmur 91 Ya büyü? Abramelin. Bundan bahsetmemiştin. Hayır. Şimdiye kadar 3 kere yaptım. Aşk için. Aşk için. Birini seviyorum, artık beni sevmiyorlar. Sonuç? Sonuç derken? Yapacak mısın?
96 96 Yazılar Abramelin yalnızca aşık olmaya zorlar. Pastayı dekore ederken zorlanmak gibi bir şey. Bu adamı seviyorum. Unut onu gitsin, git buluşma sitesinden ya da başka bir yerden birini bul. Çocuğum öldü. Onu kaybettim. Benden alındı ve bu benim hatamdı. Onun sesini tekrar duymak istiyorum. Onunla konuşmam gerekiyor. Ölmüş çocuğunla mı konuşacaksın? Belki sabahları kalkmam için bir nedenim olmuş olur. Neden yalan söyledin. Belki bu çok ağır gelir diye düşündüm. Bu doğru mu? Bu çok önemli. Ve ne kadar tehlikeli olduğunu? Biliyorum. Ciddi bir risk aldığımızı. Bu saçma bir astral seyahat veya çivi yazısı okumak gibi bir şey değil. Burada gerçekten var olan şeylerle oynuyoruz. Gerçek melekler, gerçek şeytanlar. Bunu biliyorum. İnternette vajinalar hakkında ne yazdığını okudun mu? Yalnızca zihinle alakalıdır. Bu siz kadınların koruyucu belleğidir. Psychobabble bollocks. Günlerce uyumayacaksın, hızlı geri atma ayinleri, ritual seks Hep sınırda kalacaksın. Bütün bunlar için hazır mısın? Hazırım. Kabbalah'ı okudum.
97 Bunun Sephiroth'la ilgili olduğunu bilmiyor musun? Yazılar 97 Çünkü, çünkü değil İnternetteki zırvalıkları anlatıyorsun. Hayır, bu gnosticism. Kabbalah'ı okuduğumu söylemiştim. Orada yalnızca okursun. Görürsün. Kabbalah'ta Tanrıyı bulursun. Bizim yaptığımız çok daha karanlık bir şey. "Tuz, kireç taşı, boya, boya fırçası, üç inç "beş inç, bant, beyaz maske bandı yeşil maske bandı, ışık, mumlar. " Yiyecek. Dört aylık yemek yeter mi? En az altı ay, belki sekiz. Bir kere başlarsak, bir daha ayrılamayız. Zor bir yaşam sürüyorum. Alkolü kötüye kullanırım. Oruç tutmalıyım. Yalnızca başlamadan önce vücudumdan atmam gerekiyor. Oruç? Evet bazen öyle söylerim. Korkularım için bir alternatif. Ona, psikiyatri hastanesine gittiğinden bahsettin mi? Ben iyiyim. - Savunmasızsın - Hayır, değilim. Beni iyileştirmek için hiçbir şey yapmadılar. Ben kendim yapıyorum. - Bu şey karanlık. Ya yine Şimdi inanmaya başladın mı? Ben Tanrıya inanıyorum. Bunun ne ifade etmesi gerekiyor?
98 98 Yazılar Bu Tanrısal bir şey mi? Hepsini bir bütün olarak düşün. Sen olsan ne yapardın? Bunu değil. Bunların hepsinden kurtulmak istemenin yanlış bir şeyi yok. Çocuklar seni özledi, seni görmek istiyorlar. Eve gel. Seninle ilgileniriz. Benimle ilgilenir misin? Bakıcım mısın? O şekilde değil. Senin evinle benim evimin farkını gördün mü? - Soph. - İki çocuğun var. Kahretsin iki sağlıklı çocuğun. Bende boşluk. Ve söylesene Tanrı nerede? İyiliği nerede? Sophia Bunu yapacağım. - Hiç farketmez - Üzgünüm. Doğru veya yanlış olmasının bir önemi yok. Benden uzak duracaksın. Uzak dur. Anlaşıldı mı? Almanca konuşabiliyor musun? Kendimi idare edebilecek kadar. Yarım gerçeğin tamamı yalandır. Yalan söylemedim. Almanca biliyorum. Buna ben sebep olmadım. Bu yaptığımızda her şeyin bir sonucu oluacak.
99 Buna ben sebep olmadım. Yazılar 99 Bu olabildiğince doğru olmalı. Yalnızca niyetinle değil, yaptıklarınla da Çok yanlış gidebilir. Yolumuza mutlaka bir şeyler çıkacak. Almancan konusunda sana yardım edeceğim. Yalnızca söylemen gerekenlere. Denize açılmadan önce yarın bir yürüyüşe çık. Burayı tekrar görebilmen aylar sürecek. Tamam. Bu, vazgeçmek için son şansın. Çemberi bir kere tamamladığımda çağırış bitene kadar kimse ayrılamaz. Ne yemek için, ne acil yardım için, ne hiçbir şey için Mühürle. Zehirli mantar. Beni duyuyor musun? Bunu al. Ritüeli yap. Koruyucu meleğinle konuş. Çocuğunla konuş. Güzel. Ne işe yarayacak? Ritüele hazır olarak temizlenecek, fiziksel olarak temizleneceksin. Çok mu korkunç olacak? Evet. Daire bir paradokstur. Başlangıcı yok, sonu yok ama bir sınırı var. Her bir çember içerisinde dört temel safha vardır. Daireyi kutsuyoruz, geçidi sihirli sözcüklerle açıyoruz, ve giriyoruz. Beş daire, beş element, beş alem. Abramelin aslında bir yolculuktur. Bu ufak bir metafor ama şimdilik işe yarayacak.
100 100 Yazılar Bu daire, Etki alemi. Ağaç elementi, teknemizi dünyadan ayrılırken saldırılara karşı güvence altına alıyoruz. Bu daire, müzik alemi. Yolculuğumuzu boşluğa doğru itiyoruz. Ateş elementi. Karanlık. Sonsuzluk, içine doğru gittiğimiz yer. Gerçeklik. Toprak, metal, su. Döngü. Bu ortadaki daire, isimsiz. Burası meleğini göreceğin yer. Sen kendi istediğini, bende kendi istediğimi soracağım. Benim meleğim ne zaman görünecek? Melekleri her dairede çağırıyoruz Ancak her daire değiştirdiğimizde etki daha da büyür. Bu dünya diğerleriyle iç içe geçecek ve diğerleri bizi duyacak. Melek ne zaman görünecek? İlk çağırıştan sonra her an görünebilir. Çoğu zaman dördüncü veya beşinci dairede. Üçgen ilahi düzeni temsil eder. Bir bütün yalnızca üçe bölünebilir. Odağının artacağı yer burası. Kızgınlığından vazgeç. Bu dünya ölümün olduğu dünya. acı gerçek. Kare formu iki numaralı dörtlü kareyi mükemmel bir sayı temsil eder. Bu oda arzuların, alçaklıkların. Gücünü burada kazanacaksın. Kır. Bu ifade ne işe yarar? Geçişi sağlar. Neyin geçişini sağlar? Nesnelere yada yüklemine tabi olan her şeyin.
101 Güzel, şimdi sembollere yoğunlaş. Yazılar 101 Kütlesini hisset, hareketsizdir. Soğukluğunu hisset, Durgundur. Tuvalete mi gittin? Konuşmadan. Önümüzdeki iki gün boyunca evi dünyadan ayıracağım. Daireyi terk edemezsin. Ne yemek, ne de su. Sana verdiğim taşa odaklan. İçine dal. Ağrıyı ve rahatsızlığını unut. Üçüncü günün sabahı yemek ve su için ara vereceğiz. Sonra diğer iki odada da aynı şeyleri yapacağız. Altı gün. Sözcüklere ben başlayacağım. "Ve tüm günahlarımdan arınabilirim." "Ve beni saflaştır ve hafiflet "Işığım şimdi burada olabilir "Bana rehberlik eder, beni korur "Ve tüm suçlarımdan arınabilirim. " Günahlar temizlenebilir. "Ve beni saflaştır ve hafiflet. Saflaştır ve hafiflet. "Beni koru. Beni koru. "Işığım şimdi burada olabilir "Işığım şimdi burada olabilir "Bana rehberlik et. "Beni koru. Beni koru. Beni koru.
102 102 Yazılar "Ve tüm günahlarımdan arınabilirim. "Ve beni saf yap ve hafiflet. Saflaştır ve hafiflet. Beni saflaştır ve hafiflet. Yağıyor. Dışarısı bizi ilgilendirmiyor. Köpeği duydun mu? Köpek? Evet geceleri havlayan bir köpek var. Hayır. Belki. Başladığını ne zaman bilebiliriz? Ne demek istedin? Gerçekleştiğini nasıl anlayacağız? İşe yaradığını? Nasıl yaramadığı Ben köpeği düşünüyordum. - Herhangi bir yerden kilometrelerce uzağız. - Köpek mi? Kahretsin. Başladı. - Ne? - Bu işaretti. Eşzamanlılık, başladığını gösteren bir işarettir. Bu kadar mı? Böyle başlar. Sadece evin penceresine çarpan bir kuştu. Siyah bir kuş. Göremiyorum. Siyahtı. siyah. Daireleri yerleştirmek büyük ustalık gerektirir.
103 Her biri haftalar sürer. Yazılar 103 Diğer tüm ritüeller seninle ilgili. Bilincini değiştirecek. Ayinle bütünleşeceksin. Saflaşacak. Bana bak. Bana bak. Bu gerçek. Bana odaklan. Uyumam lazım. Henüz değil. Bu ritüelin bir parçası. Affedilmek istemiyorum. Başladığımızda sana ne söyledim? Başka şeyler yaparız demiştin. Bunu geçebilir miyiz? Evet ama zorlu bir yol gerektirir. Affedilmek istemiyorum. Bir yol biliyorum. İç. Ama. Kan fedakarlığı. Bunu sen seçtin. Hastalıklar var. Hepatitler - Kendi kanımı içebilir miyim? - Hayır! İç şunu! Bak pıhtılaşmaya başladı. Güzel, yut. Sakın çıkarma. Öyle bekle. Çıkarma! İç.
104 104 Yazılar Kan fedakarlığı, sen seçtin. Ama içtim. Hayır! İç! Bak pıhtılaşmaya başladı! Neden seni rahatsız eden sorular soruyorsun? Aslında biraz ontolojik bir konudur. Ne demek istediğimi anladın. Hayır diyeceğim. Kimsenin canını yakmaya çalışmıyoruz. ama karanlık şeyler yapıyoruz. Kara büyü yapar mıydın? Gideceğiniz yerin bir anlamı olmazsa yaptığınız şeylerin de olmaz. Hiç gördün mü? Bir şeyler gördüm Tanrılar, şeytanlar Ve ölüler, onlar lanetliler. Çoğumuz lanetlendik biliyorsun. Hiç seni korkutan bir şey gördün mü? Beni hepsi korkutuyor. Amaç bu mu? Hayır, amaç bilmek. Sadece bilmek. Mimarlık ve kollarını dağa tırmanarak görmek. - Güç? - Bilim. Yeter kes şunu. Yatma zamanı. Çok geçmeden sende göreceksin. Sonra anlayacaksın. Herhangi bir sebepten dolayı çantamı karıştırmadın değil mi? Hayır. Bir şeyler eksik. Bulamıyorum Eşyalarını karıştırmadım. Döneceğim. Duyuyorum.
105 O ne? Yazılar 105 Uyarılıyoruz. Muhtemelen ne olduğumuzu henüz bilmiyorlar. Emin misin? Olabilir. O da ne? Daireyi mühürlememiz gerekiyor. Ki bu biraz zaman alacak. O gerçek miydi? Bu andan itibaren her şeyin doğru olduğundan emin olmalıyız. Sahilde yalnız başımayım. Her şey ölmüş. Ailemin ve arkadaşlarımın cesetlerinin arasından geçerek bir köye doğru ilerliyorum. Köşeyi dönüyorum ve ayakta bekleyen garip bir kadın görüyorum. Oğlum Jack'in elinden tutuyor. Yüzünü göremiyorum. Dönüyor ve uyanıyorum. Bunları düşündüğün için böyle şeyler görüyorsun. Bunların bu yaptığımızla alakası yok. Rüyalar zihinle ilgilidir. Ve mimarinin bir parçasıdır. Demek istediğim gerçek rüyalar dejavular ve zaman atlamaları Şu anda hangi gerçek rüyayı gördüğümü bilmek ister misin? Bir scooterım var. Neyin var? Evet, bir scooterım var. Rüyam bu. Bu kadar şeyin içinde bu aklıma geldi. Yok artık. Sana söylemiştim, Bunu yapmak zorundayız. Evet. Ritüelin gerçekleşmesini istiyoruz. Şimdi bundan vazgeçecek değilsin, değil mi?
106 106 Yazılar - Hayır. - Güzel. Diğer odaya geçmemiz gerekiyor mu? Hayır, burada yapabiliriz. Saçlarını yıka. - Benim - Çabuk ol. Giydiğin t-shirtü değiş ve makyaj yap. Makyaj? Bende bir erkeğim. Kendine bak. - Kitaplarına ihtiyacın yok mu? - Hayır. Ama bu bir parçası Sen nasıl yapıldığını biliyor musun? - Hayır. - Güzel, sus o zaman! - Özür dilerim. - Özür dilerim, Bay Solomon. Özür dilerim, Bay Solomon. Kotunu çıkart. Şimdi de t-shirtünü, yavaşça. Ellerini pantolonunun içine koy. Biliyorsun, başlıyor. Tamam. hepsini çıkart. Tamam arkanı dön ve eğil. Diz diz çök. Diz çök! Göster. Ah, kahretsin. Ah! kahretsin. Kıyafetlerini giyin Bu seks büyüsü değil. Seks büyüsü değil, kahrolası ritüel. Arınmalısın.
107 Aklımda yaparım. Yazılar 107 Seni pislik. Benimle öyle konuşamazsın. Senin için ne yaptığımı unutma! Siktir git! Sen kendin alırsın, Ben aç değilim. Bunu sana söylemiştim değil mi? İşe yaraması için gerekli. Bu ikiden, üçüncü geçiş. Bu döngü, Sana en başta söylemiştim. - Onu bir daha yapmayacağım. - Ama başka şansın yok. Var. O saçmalığı yapmıyorum. Saçmalık değil! Keşke olsaydı. Bir daha yapmayacağım. Ben gidiyorum. Hayır, hayır, hayır! Sakın kapıyı açma! Çizgiyi geçme, ayvayı yeriz. Çizgiyi geçersen, sonsuza kadar burada sıkışırız. Lütfen yapma. Henüz bilmiyorsun. Ama hiçbir şey olmayacak. Olmalı! Bunu hissedebilirsin. Söz veriyorum. Çocuğunla konuşmanı sağlayacağım. Sana Sana söz veriyorum. Yapsan iyi olur. Yapsan çok iyi olur. Bak. Üflenmiş mi? Hayır. Bu o.
108 108 Yazılar Sana söylemiştim. Hissedebiliyorum. Neredeyse olacak. Zorlamaya devam etmeliyiz. Yedinci daireyi mühürle. Sonra her şey belli olur. Dünya yalnızca bilimden ibaret değil, değil mi? Bunu kanıtlamak için burada değil misin? Bilmem, muhtemelen. Bilim çok az şeyi açıklar. Neyin ne olduğunu. Din, büyü her şeyin, bütün gizemi açıklar. Doğru parçayı bulamıyorum. 12. tekneden sonra karanlığın içindeyiz. Bu gece ne var? Neden kendin yapmıyorsun. Ne dedin sen? İşe yaramıyor diyorum! Peki Zekice, tam senin tarzın. Salaksın, faydasız aptal bir adamsın. "Faydasız, aptal adam." Bunu sevdim. Akıl küpü konuştu Neden işe yaramıyor? Bilmiyorum! Bence senin yüzünden. Ne demek istiyorsun? Bana, bunu neden yaptığınının gerçek sebebini söylemediğini düşünüyorum. Sadece hissedebiliyorum. Sana gerçeği söyledim. Bana bak. Bu çok gülünç. Hepsi saçmalık. Bana bak. Bana her şeyi anlattın mı? - Evet.
109 - Seni orospu! Seni salak orospu! Orospu! Söyle çabuk. Yazılar 109 İntikam istiyorum. 7 yaşındaki çocuğum aptal bir ritüelde öldürüldü. Bana yalan söyledin. Seni salak inek. Bunu söyleseydim yine de yapar mıydın? Evet! Dürüst olmana ihtiyacım yok. Kararlı olmana ihtiyacım var. Sen salaksın. Bunu benim için mi yapıyorsun? Pisliğin tekisin! Foseptiksin! Bitiriyor muyuz? Bitiremeyiz! Ah, kahretsin. Bütün bu, bu, siktiğimin şeyleri Çekil gözümün önünden seni orospu. Kalk. Yapmamız gereken şeyler var. İçki mi içtin? Ritüeli yapmak zorundayız. Yenilenmen gerekiyor. Sabaha kadar bekleyemez mi? Hayır, şimdi yapıyoruz. Uzun sürmez. Suyun içinde ayakta dur. Soğuk Onun ruhunu güçlendir. Horace, orpheus, baal, Christ. Onun ruhunu güçlendir. Onun ruhunu güçlendir. Horace, orpheus, baal, Christ. Seni üç kere suyun içine batıracağım. - Sabaha kadar bekleyemez mi? - Bunu yapmamız gerekiyor. "Bu ruhu al ve yenisini getir.
110 110 Yazılar "Bu ruhu temizle ve değerli kıl. Onun boşluğa erişmesine izin ver. Artık o kadın gibi olma. Yeniden doğdun. Ayini tekrar yoluna koymam için bunu yapmam gerekiyordu. Artık tüm dikkatini ritüele vermen gerekiyor. Tam bir puştsun. Beni neredeyse öldürüyordun. Sınırı daha yeni geçtin. Ebediyete dokundun, sonzuluğa Hiçbir sikime dokunmadım. Doğru yolda ilerliyoruz. İntikamını alacaksın, her şey ona işaret ediyor. Olması için bir şeyler yap! Buna ihtiyacım var. Kahretsin! Bence ritüelin başladığının kanıtı. Bedeli oldu. Canını yakmanın bedelini ödedim. Kahrolası koruyucu meleğindi. Bununla ne yapacağız? Hiç bandajın var mı? Dolapta. Git, git, viskiyi getir. Kahretsin. Tek bunlar var. Bu işe yarar, işe yarar. Bununla ne yapmamız gerekiyor? Bıçak temiz miydi? - Bilmiyorum. - Öyle umalım. Sadece çek gitsin. - Çek! - Ne? Çek şu siktiğiminin bıçağını! Kahretsin. - Oh! - Kahretsin.
111 Tamam. Yazılar 111 Evet. Ne yapmalıyım? Sadece, sadece, sadece biraz süre ver. Evet, çocuğunu kaybetmiştin, anlat. Bakım merkezinden almışlar. Şimdi içerde mi? Oh, Tanrım. Hiç kimseyi bulamadılar. Siz anneler ve çocuklarınız. Üç yıl önceydi. Dosya kapandı, unutuldu. Ve şu burada benimlesin. Düşündüğünden daha az garip. Bunu ilk kez yaptığım. kişi sen değilsin. Beni tanımıyorsun. Tamam, şimdi dikiş atmanın tam zamanı. Ne? Sadece, sadece, sadece viskiyi yaraya dök. Tamam. - İyi mi? - Evet. Siktir. Yap gitsin. Keşke öğrenseydim. Siktir et, beyin ameliyatı yapmıyorsun. Bana şimdi ne istediğini anlatacak mısın? - Görünmezlik. - Görünmezlik? Evet, düşündüğün gibi değil. Sadece ortalıktan yok olmak istiyorum. Geri kalan yaşantışımı dünya dışında tamamlamak istiyorum.
112 112 Yazılar Seni bekliyordum. Büyük sesten önce biraz sessizlik istedim. Sadece hemen öyle aklından geçeni veya başka bir şey yapıştırma. Artık arkadaş değiliz, bunu biliyorsun. Olaylar gerçekleşmeye başladı. Sana intikamını vereceğim, söz veriyorum. İntikamını istediğinde ne olacağını düşünüyorsun? Onlara korkunç bir ölüm ve lanetlenmeleri. Bununla bir alakam olduğunu düşünmüyorsun değil mi? Ergenlerin büyü merakı. Kahrolası ergenler. Başka şeylerde isteyebilirsin. Bilirsin kişisel şeyler. Dönüşümler. Bunu kendi yöntemimle yapacağım. Peki, her şekilde lanetlendiler zaten. Biz çift değil miyiz? Ben senin gibi değilim. Tıpkı benim gibisin. Belki daha kötüsü. Senin gibi değilim. Bak neredesin? Nasıl oldun? Evet, İyiyim. Belkide durmalıyız. Hayır, duramayız. Ama sen iyi görünmüyorsun. Kahretsin iyiyim. Elektrikler yok. Mumlarımız var. Sadece Sadece şunu bitirelim yeter. Uh. Eğer başaramazsak, nerede olduğumuzu göreceğiz.
113 Üçü 9. Yazılar 113 çizgide. yoksa 12 miydi? Hangisi, Bay Solomon? 9. Evet, Ben, ben, ben bence 9. Anneciğim. Anneciğim. Anneciğim lütfen orada mısın? Beni duyabiliyor musun? Yardım et. Buradayım. Hemen buradayım. Seni duyabiliyorum. Bu sen değilsin. Öyleyim. Ne olduğunu bilmiyorsun. Henüz anlamıyorsun. Bu sen değilsin, Jack. Sessiz olmam gerekiyor, burada köpek var. Orada köpek yok. Evet var. Sende duyuyorsun. Her gece duyuyorsun. Hemen kapının önünde. Lütfen sessiz ol, bizi duyabilir. Neredeyiz? Evimizdeyiz. ülkemizde Galler'de. Seni özledim anneciğim. Seni çok özledim. Sen beni özledin mi? Evet. Anne sana ihtiyacım var.
114 114 Yazılar Kapıyı aç. Biliyorum o sen değilsin. Anneciğim., lütfen, Burada bir şey var. Kapıyı aç. Hayır. Anneciğim, o burada, burada. Burada benimle. Anneciğim lütfen, lütfen. Burada, burada benimle birlikte. Ben şimdi gidiyorum, Jack. Anneciğim! Anneciğim! Burada, burada O kapıyı açmayacağım! Burada benimle birlikte. Anneciğim, çok korkunç. Kapıyı aç! Kapıyı aç! Senin çocuğun değil. Biliyorum. Ama onun sesini duydum. Kelimeler ses gibidir. Öfkemizin bedeli bu. Kabul et, korkma! Sadece sen ve ben varız. Zavallı biz. Git gide soğuklaşıyor. Neredeyse Mart oldu. Belkide Mayıs'tayız. Hayır Bence Mart'tayız. Bir şeyler yemek ister misin? Hayır, hayır. Aç değilim. Yatağa gitmek ister misin? Hayır. Hayır, devam et. O gücü istiyorum. Başka yolu yok.
115 - İyi misin? Yazılar Ee evet, evet. Tamam. Hizmetkarım. Savaşçıyım. - Öylesin. - Evet. Ben.. Ben düşmanlarımı yerle bir ettim. Hepsini yendim. Şeytanlar benden korkuyor. Kız kardeşimi özledim. Tanrım. Tanrı şimdi burada mı? Sophia Ben Hadi. Kahretsin. Burada biri olmalı. Burada biri olmalı. Burada biri olmalı. Hayır. Hayır! Anneciğim kapıyı aç. Hayır. Neden burada değildin? Beni 03:30'da alacağını söylemiştin. Üzgünüm. Üzgünüm. O adamla görüştün mü? Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Seni her gün özlüyorum. Sen benim bütün dünyamsın. Çok üzgünüm.
116 116 Yazılar Bana seni affedip affetmediğimi sordun mu? Hayır. Seni öldürenleri bulacağım. Onların hepsini yakalayacağım. Onlar benim katilim değil. Ben sadece korkarsın diye oğlunun sesini kullanan bir şeyim. Biliyorum. Özür dilerim, çok özür dilerim, özür dilerim. Çok çok üzgünüm. Çok güzelsin. Özür dilerim. Özür dilerim. İstediğim tek şey İstediğim tek şey Affedilmek için güç istiyorum.
117 KİNG ARTHUR: LEGEND OF THE SWORD/ Kral Arthur: Kılıç Efsanesi (2017) 126 dk Yazılar 117 Yönetmen: Guy Ritchie Senaryo: Joby Harold, Guy Ritchie, Lionel Wigram Ülke: ABD Tür: Aksiyon, Macera, Dram Vizyon Tarihi:12 Mayıs 2017 (Türkiye) Dil: İngilizce Müzik: Daniel Pemberton Kelimeler:kurgusal savaş, folklor, epik fantezi, devamı... Nam-ı Diğer: Knights of the Roundtable: King Arthur Oyuncular: Charlie Hunnam, Astrid Bergès-Frisbey, Jude Law, Djimon Hounsou, Eric Bana Özet Arthur henüz çocukken babası öldürüldüğünde, amcası Vortigern tahta geçer. Doğuştan kazanılan bu hakkı kendisinden çalınan ve kim olduğuna dair hiçbir fikri olmayan Arthur ise şehrin arka sokaklarında, ekmeğini taştan çıkaran biridir. Ancak bir kez kılıcını taştan çektiğinde, bütün hayatı alt üst olur ve hoşuna gitse de gitmese de gerçek mirasına sahip çıkmak zorunda kalacaktır. Yönetmenliğini Guy Ritchie'nin üstlendiği filmin senaryosu ise Joby Harold'a ait. Charlie Hunnam'ın Kral Arthur'u canlandırdığı filmde ayrıca Jude Law, Djimon Hounsou ve Eric Bana da yer alıyor. Filmden Yüzyıllar boyunca insanlarla büyücüler yan yana barış içinde yaşadı. Büyücü Mordred yükselene ve karanlık hırsını insanlara çevirene kadar. Senin için gelmiş olabilirler ama giderken benim kalıcı etkim altında ayrılacaklar. Hatta benden nefret edebilirler. Korktukları müddetçe nefret etmeleri sorun değil. İnsanların senden korkması, gerçekten korkması bir insanın haiz olacağı dünyanın en sarhoş edici hissidir. Kelimelerle ifade edilemeyecek bir güç damarlarında gezer ve benliğine tamamen hâkim olur. Zehrin olduğu yerde çare vardır. Her ne bedel ödediysen, tahmin ettiğinden daha ağır olacak.
118 118 Yazılar Artık kaçmana gerek yok. Gözünü kaçırmana gerek yok. Kılıç senindir oğlum. Al. Hırsımın nereden geldiğini öğrenmek istemiştin. Senin sayende. Senin yüzünden o kerhaneye düştüm. Senin yüzünden sokaklarda büyüdüm. Senin sayende şu anda buradayım. Beni sen yarattın. Bunun için sana teşekkür ederim. Şeytanı anlaşılır kılıyorsun.
119 JOHN WİCK: CHAPTER 2 Oyuncular Keanu Reeves,Riccardo Scamarcio,Ian McShane Filmden Yazılar 119 Kurallar Kurallar olmasa hayvanlar gibi yaşarız Hayvan kabul ediyor musunuz? Talih Cesurdan Yanadır Şeytanı sırtından bıçakladın. Onu, bıraktığı bir hayata tekrar girmeye zorladın. Rahibin tapınağını kundakladın. Yerle bir ettin. Artık mühürden de kurtulduğuna göre, ne yapacak dersin? Diğer bir hayatı görmüş ve benimsemişti. Ama sen, Senyör D'Antonio bunu onun elinden aldın. Zaten dönmüştü. Aşkı için dönmüştü, senin için değil. Bana borcu vardı. Bu benim hakkımdı. Şimdi tekrar geliyor. Sana bunu yapmamanı söylemişti. Seni uyarmıştı. Sen bir şeyleri görürsün, bir şeyler de seni görür.
120 120 Yazılar Haklı sebeplerle senden talep edeceğim... Hiçbir şey. Benden hiçbir şey talep edemezsiniz, Bay D'Antonio. Bu krallık sadece bana aittir. İyi. Fırsatın varken krallığının tadını çıkart o zaman. Siz de ayrıcalıklarının tadını çıkartın, bayım. Hayatının bir değeri yok artık O zaman neden ölmedim. Çünkü ben öyle talimat verdim.
121 Yazılar 121 UNUTMABENİ ÇİÇEĞİ m Unutmabeni (Unutma beni olarak da yazılır), bilimsel ismi ile Myosotis (Yunanca: "fare kulağı") olan bir çiçekli bitki cinsidir. Boraginaceae familyasından olan cinsin bilimsel adı Yunanca "fare kulağı" anlamına gelir ki bu isim çiçeğin yapraklarının şekline atıfta bulunur. Yaygın ismi olan Unutma Beni isminin kökeni çiçeğin Fransızcada yaygın bir şekilde ne m'oubliez pas (Türkçesi: "Beni unutma" veya "Unutma beni") deyişiyle anılmasıdır ki Fransızcadan bu kullanım İngilizceye de geçmiş ve Orta Çağ'dan beri çiçek İngilizcede de "unutma beni" anlamına gelen Forget-me-not olarak anılmaktadır. Birçok başka dilde de çiçeğe benzeri isimler verilmiştir. Özellikle bahçelerde yetiştirilen, kültive edilmiş formlarında birkaç renk birden görülebilir. Mavinin dışında yaygın Unutmabeni renkleri beyaz ve pembedir. Yaklaşık elli tür barındıran cins oldukça çeşitlidir. Türlerin büyük bir kısmı küçük (yaklaşık 1 cm veya daha küçük çapta) ve yassı 5 mavi taçyaprağa sahip çiçekler açarlar. Baharda açan çiçeklerde renk çeşitliliği sıklıkla görülebilir; genel olan mavi rengin dışında beyaz ve pembe renkler de sıklıkla görülebilir. Gölgeyi tercih eden bitki bahçelerde oldukça yaygındır ve kültive edilmiş olanları sıklıkla birkaç renkte çiçek açarlar. Dağılımı Oldukça geniş bir alana dağılmış olan cinsin birçok çeşidi Yeni Zelanda'ya özgüyken, birkaç Avrupa türü mevcuttur. Çiçeğin bazı türleri, özellikle de Myosotis sylvatica, Avrupa, Asya ve Amerika'daki ılıman bölgelere götürülmüştür ve buralarda da görülebilir. ABD'de Myosotis alpestris Alaska eyaletinin resmi çiçeğidir. Kültürde Ve Folklorde Önemi Çiçek hakkında birçok farklı efsane vardır ve efsanelerin çoğunda çiçeğin ismi bir şekilde açıklanır. Örneğin bir Alman efsanesine göre, Tanrı tüm çiçekleri adlandırdığında, adlandırılmamış ufak bir çiçek bağırır: "Unutma beni, Ey Tanrım!" Tanrı yanıtlar "Bu senin adın olacak." Bir başka efsanede ise Âdem ile Havva cenneti terk ederken çiçek haykırır: "Beni unutmayın!" Bunların dışında sıklıkla tekrarlanan bir başka efsane ise Orta Çağ'da geçmektedir. Bu Alman efsanesine göre Tuna Nehri kıyısında yürüyüşe çıkmış bir şövalye ve sevgilisi, nehir kenarında sulara kapılıp gitmek üzere olan bir mavi çiçek görürler. Sevgilisinin çiçeği arzu etmesi üzerine çiçeği almaya çalışan fakat bu sırada nehrin sularına kapılan şövalye son bir hamleyle çiçeği sevgilisine doğru atar ve "Vergissmeinnicht!" yani "Unutma beni!" diye haykırır. Birçok başka efsanede de yer alan çiçek edebiyatta da kendisine önemli bir yer bulmuştur; birkaç Grimm kardeşler masalında adı geçen çiçek ayrıca birçok şiirde de konu
122 122 Yazılar edilmiş, birçok edebiyatçı tarafından övülmüş, örneğin Goethe bu çiçek için "en canlı çiçek, zariflerin en zarifi" demiştir. Ayrıca IV. Henry bu çiçeği 1398'deki sürgünü sırasında amblemi yapmış ve bir sonraki yıl İngiltere'ye döndükten sonra da amblemi olarak kullanmaya devam etmiştir.
123 ALİVE INSİDE (2014) Yazılar dk Yönetmen: Michael Rossato-Bennett Senaryo: Michael Rossato-Bennett Ülke: ABD Tür: Belgesel, News Vizyon Tarihi:01 Aralık 2014 (Hollanda) Dil: İngilizce Müzik: Itaal Shur Nam-ı Diğer: Personal Song Oyuncular: Dan Cohen, Louise Dueno, Nell Hardie, Norman Hardie, Bobby McFerrin Özet: Alive Inside film konusu; A Story Of Music And Memory [Müzik ve Hafıza Örgütü]'nün kurucusu Dan Cohen, müziğin hafıza kaybını engellemekteki yeteneğini göstermek için kırılmış bir sağlık sistemi ile mücadele etmektedir. Başlığıyla tanımlanan ve sanırım ipod'un desteğiyle hazırlanmış olan, müziğin alzheimer hastaları üzerindeki etkileri ve hastaların tepkilerini araştıran belgesel projesi. Müziğin sağlık üzerindeki etkilerini gözler önüne seren belgeseli keyifle izleyeceksiniz. Filmden İnsanlara göstermek istediği onun gördükleri... Bunama gösteren yaşlılara sevdikleri müzikleri gösterdiğinde tam olarak ne olduğu Dr. Oliver: Müzik duygudan ayrılamaz. Böylelikle sadece fiziksel bir uyarıcı değildir. Eğer hepsini çalıştırabiliyorsa Kişiyi çağırabilir Beyinlerinin farklı bölgelerinde hatıralar ve duygular onunla uyum sağlar. Müzik için I. Kant'ın bir tabiri vardır "Canlandıran Sanat,"
124 124 Yazılar Ve Henry canlandı, Yaşama tekrar döndü. Bunaklığı hala devam ediyor mu? yada müzik bir şekilde bunu değiştirebildi mi? Henry? Evet? Mike: Müzik seni nasıl etkiliyor? Bana aşkı, romantizmi hissettiriyor. Şimdiye odaklan, Şarkı söyleyerek dünyada olduğunun farkındasın. Burada çok güzel müziklerin var, Güzel, Oh, çok güzel. ve hayalimdeki aşk orkestrası. Tanrı bana geldi, ve kutsadı. Kutsal bir adamım, bana bu şarkıları verdi. Seninle buluştum... Bi bakayım... Amerikada beş milyon Bunama hastası var. 10 milyon insan hayatlarının büyük bir bölümünü onlara yardım etmek için ayırıyor. Bakımevindeki bir milyon insan hayatla bağlarını koparmış. Sacks: Beynin müzik hatırlama ve müzikle cevap vermeye dahil olan kısımları, Alzheimer hastalığında veya diğer bunamalarda karşılık verme çok fazla etkilenmez... Müzikal hatıraların bu kadar güçlü olmasının bir nedeni, müziğin başta beynimize girişi ile ilgili bir şeydir. Müzik beyinde daha fazla bölümünü uyaranlara göre daha çok aktive etme kabiliyeti var. Müzik beynin diğer amaçlar için geliştirilmiş kısımlarını kullanan kültürel bir buluş gibi gözüküyor. sadece işitsel bölümler değil, görsel bölümler, duygusal bölümler, ve alt seviyede, beyincik -- koordinasyon için gerekli tüm temel parçalar. Biz gençken, müzik hareket ve duygularımıza kendisini kaydeder. Neyseki, bunlar beynin Alzheimer'ın dokunduğu son kısımlardır.
125 Sıkışmış. Yazılar 125 Çok az seçenek, gelecek için küçücük bir umut, içlerinden akan ilaçları kontrol dahi edememek, akıllarının uyum sağlayamaması sürpriz mi? İnsanlar gözlerini kapatıp içlerine giderek daha çok kapanıyor. Dışardaki dünya çok korkunç olduğunda, içim dengemi dengemi korumaya çalışıyorum. Ama, bir süre sonra, insanlar yaşayan ölülere dönüşür. Bitkisel hayata geçerler ve böyle olması gerekmez. Hayır. Tom: Ben - Müzik dinleyebilirim. Hepimizin içinde müziğin olduğunu biliyorum ve travma gibi hastalıklar, savaşlardan kaynaklanan şeylerde, müzik bizi korur. Ve bazı insanlarda buna erişmenin yolunu buldum. Böylelikle, bu gerçekten yardımcı oluyor o şarkıyı bulduğunuzda o acıdan kurtulmalarını sağlayan, tekrar şarkı söyleyebiliyorlar. Samite bir gönüllü ve vücüdunuzdan giden ruhu hangi müzikle geri getirebileceğinizi biliyor... Travmaya girmiş olan ruhu Tamamen boğulduğum bir durumdaydım. Kongodaydım. Bu insanlar o adamın müzik getirdiğini söylediler - Müziğin iyileştirici gücü - Çok zor bir durumdu çünkü 150 kadar kadın tecavüz yüzünden kötü durumdaydı... Hayal edebileceğiniz en kötü suiistimallere uğramışlardı. Biraz esin kaynağım olduğunu, düşünüyorum, çünkü flütü aldım ve çok üzgün bir melodi çaldım ve melodi, bu kadınların maruz kaldıklarını bildiğim acıdan geldi. Ve çalmayı bitirdiğimde bazı kadınların gözlerinden akan yaşları gördüm. Ve bir sonraki durağımızın daha mutlu bir şarkı olduğunu biliyordum. Bu yüzden başladım... Ve kısa bir sürede ufak hareketlenmeler oldu, alkışlamaya başladılar. Üç saat geçmesine rağmen biz hala şarkı söylüyorduk. Ve birbirimize bağlıydık. Hepimiz tek vücut. Herkes şarkı söylüyor. Bakımevlerine gittiğimde, bu harika hikayeyi hatırlıyorlardı, Ancak müzikle her zaman kendilerini ifade edebileceklerini söylüyorlar, Ve o insanları hatırlatan şey tekrar mutlu olma şanslarının olduğudur.
126 126 Yazılar Steve: Benim hayatımda müziğin her zaman büyük bir yeri var. Gençken, trampet çalardım, org çaldım, ve piyano... 70'lerin başında üniversiteye gittiğimde, evliliğime kadar sürdürdüğüm devasa albüm koleksiyonum vardı Buraya geldiğimde, bütün müziklerimi kaybettim... Dünyam bu tesise dönüştü. Naomi: bu hücre hapsi. Ve her insan dışarıdan uyarılmaya ihtiyaç duyar, bebeklerden yaşlı insanlara kadar. Bu yüzden müzik bu kadar önemli. İnsanların bildiği müziği bulursanız, teşvik ve iletişim olur ve insanlar içlerine çekilmezler. Steve: Ve aniden... Bana kapatıldığını düşündüğüm manzaralar açıldı. Bir anda sizi olduğunuz yerde vuran müzik ve aniden gözyaşlarınıza hakim olamıyorsunuz, yakaladınız mı? Müzik bu güce sahip. Ben beş yaşındayken uzak bir mesafede bir müzik duyduğumu hatırlıyorum. Müziğe doğru emeklemeye başladım. "Paganinin Rapsodi Teması"ydı Anlıyorsun ya, Müziğe doğru giderken yerde emekleyerek ve ağlayarak. Müzik hepimize dokunuyor. İçimizde ne kadar derin çalışıyor? Müzikle olan ilişkimiz ne zaman başlıyor? 22. günde, tek bir hücre hayatı dürtüyor. İlk vuruş yakınındaki bütün hücreleri uyandırır ve inanılmaz şekilde hepsi biraraya gelir. Bu atan hücreler bölünür ve kalbinizi oluşturur. Ve biraraya gelme arzusu bütün hayatımıza yön veriyor gibi görünmekte. İnanılmaz bir şekilde, altı aylık gelişimden sonra, Beyin zarı düşünceleri destekleyebiliyor. Evet, Oh, uğurböcekleri çok tatlı. Araştırmacılar yenidoğan bebeklerini seslerini inceledi ve ağlayışlarında annelerinin konuşma şekillerini yansıtan şekilleri keşfettiler. Biliyorum, ve sen getirmek istiyorsun. Bu demek oluyor ki daha doğmadan önce şarkı söylemeyi başka bir insandan öğreniyoruz. Ağlıyorum.
127 Neden? Yazılar 127 Üzgün müsün? Bilmiyorum. Burada olan herkesi seviyorum. Grubum -- Bu benim grubum. - Senin grubun mu? Evet? Bizim için şarkı söylemen seni mutlu ediyor mu? Evet. Marylou müzik dinlerken kendini harika hissediyor - Yaşam içinden akıyor. Ve bu hepimiz için geçerli... Müzik aç kalan bir şeyi doyuruyor, binlerce yıldır sürdürdüğümüz bir şeyi, Beyinlerimiz, Müzik istiyor. - En güvenli olduğumuz yerde bizi uyandırıyor... Birlikte olduğumuz ve kendimiz olduğumuz bir konserde olan güvenlik. Ve onu duyunca sana neler oluyor? İyi hissediyorum. Bir kız arkadaşım varmış gibi, Ve onunla kalmak istiyorum. Ve bu yüzden beraber olmamız gerekiyor ve küçük bir iyilikle -- Unutulmaya yüz tutan yerlere gitmemiz oraya hayatı sokmamız gerekiyor. Ve birlikte...
128 128 Yazılar O ŞİİRLER O şiirleri Çocuğa yazsaydım Sevinirdi, alkışlardı O şiirleri Ağaca yazsaydım Sevinirdi, çiçek açardı O şiirleri Kuşa yazsaydım Sevinirdi, kanat çırpardı O şiirleri Taşa yazsaydım çatlardı Sana yazdım Sen ne yaptın Okumadın Mustafa Uzelli / 66 yaşında. Denizli'de yaşıyor.
129 KİLİSE BABALARINDAN Yazılar 129 DİYOGNETUS (Diyognetus a Mektup) (II. yüzyılın sonu) (Diyognetus a Mektup tan, 5-6) Paskalya 5.Çarşamba Onlar "vücutlarında" yaşıyor, oysa vücutlarına göre değil. Yaşamlarını yeryüzünde sürdürürler, oysa uyrukları gökyüzüne aittir. Onlar, ne yerleşim alanı, ne dil, ne de yaşam alışkanlıkları ile diğer insanlardan ayrılmazlar. Nitekim, özel kentlerde yaşamıyorlar, acayip bir dil kullanmıyorlar, kendilerine özgü bir yaşam şekli sürdürmüyorlar. Öğretileri, yenilikleri seven insanlar tarafından derin düşünce ve araştırma yolu ile keşfedilmemiştir. Bazıları gibi de insanın türettiği felsefenin savunucusu değillerdir. Yunan veya barbar kentlerde, rasgele otururlar ve giysilerinde, gıdalarında ve yaşamlarında o yerin törelerini izlerler; fakat amaçlan şahane ve herkesin kabullendiği görüşle inanılmaz bir yaşam şeklidir. Kendi vatanlarında otururlar; ama yabancılar gibi; yasalara bağlı vatandaşların tüm faaliyetlerine katılır, tüm zorunlulukları kabul ederler; fakat geçici konuklar gibi. Her yabancı ülke vatanlarıdır ve her vatan onlar için yabancı bir ülkedir. Diğerleri gibi evlenirler; fakat çocuklarını sokağa atmazlar. Sofralarını paylaşırlar, yatakları değil. Vücutlarında yaşarlar, oysa vücutlarına göre değil. Yaşamlarını yeryüzünde sürdürürler, oysa uyrukları gökyüzüne aittir. Yasalara itaat ederler, yaşam şekilleri ise yasalardan üstündür. Herkesi severler ve herkesin zulmüne uğrarlar. Tanınmazlar fakat yargılanırlar. Ölüme gönderilirler ve böylece yaşamı alırlar. Yoksuldurlar, fakat birçoklarını zengin ederler. Her şeyden yoksundurlar, fakat her şeyi fazlasıyla bulurlar.
130 130 Yazılar Hor görülürler ve bunda şanlarını elde ederler. Ünleri saldırıya uğrar ve bu ara adaletleri vurgulanır. Hakarete uğrarlar, kendileri ise takdis ederler, onlara namussuzca davranılır, karşılığında saygı gösterirler. İyilik yapmalarına rağmen suçlu gibi cezalandırılırlar ve cezalandırıldıklarında yaşamı elde etmiş gibi mutlu olurlar. Yahudiler onlarla savaşırlar, yabancıymış gibi ve putperestler onlara eziyet ederler. Oysa onlardan nefret edenler, bu düşmanlıklarının nedenini açıklayamıyorlar. Tek bir ifade ile vücutta ruh ne ise dünyada Onlar aynı şeydir. Ruh, vücudun her uzvunda bulunur ve Onlar dünyanın her kentine dağılmış haldeler. Ruh vücutta konaklıyor, oysa vücuttan türemiyor. Onlar da bu dünyada konaklıyorlar, fakat bu dünyaya ait değiller. Görünmeyen ruh, görünen vücudun içine kapatıldığı gibi Onlar da görünürde dünyada yaşamaktalar; oysa ki, Tanrı ya gerçek tapınmaları görünmezdir. Hiçbir haksızlığa hedef olmamasına karşın vücut nefretle saldırıp, ruha savaş ilan etmektedir. Çünkü ruh duyumsal zevklerden haz duymasını engelliyor; aynı şekilde dünya, onlardan hiçbir hakaret görmemesine karşın salt kötülüğe karşı geldikleri için Onlardan nefret etmektedir. Nasıl ki ruh nefret konusu olmakla birlikte vücuda ve uzuvları seviyorsa, aynı şekilde Onlar onlardan nefret edenleri severler. Ruh vücudun içine kapatılmıştır; oysa o bu vücudu desteklemektedir. Onlar da bir hapis örneği, dünyanın içine tutukludurlar; oysa ki, dünyayı taşıyan onlardır. Nasıl ki ölümsüz ruh ölümlü bir çadırda yaşıyorsa, aynı şekilde Onlar bozulabilen şeyler arasında yolculuk eden yolcular gibidirler ve gökyüzünün bozulmazlığını beklemekteler. Gıdalarda ve içkilerde eziyet gören ruh, daha iyi olur. Eziyetlerle karşılaşan Onlar da her geçen gün ile çoğalırlar. Tanrı onları öylesine soylu bir yere yerleştirdi ki, orayı terk etmeleri uygun düşmez. Erişim: Not: Veli kullar her dinde aynı konumdadırlar.
131 ANLAR Yazılar 131 Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya, İkincisinde, daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar, Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. O kadar temiz olmazdım. Daha çok riske girerdim daha çok seyahat eder, Daha fazla güneşin doğuşunu seyreder, Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehir aşardım. Görmediğim birçok yerlere gider Daha çok dondurma, daha az bezelye yerdim. Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine. Hayatın her anını gerçek ve üretken yaşayan insanlardandım Elbette mutlu anlarım oldu Ama yalnız mutlu anlarım olmasına çalışırdım Farkında mısınız bilmem; yaşam budur zaten. Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın, şimdiyi yakalayın Termometresini, bir şişe suyunu, Şemsiyesini ve paraşütünü almadan, Dışarıya çıkmayan insanlardandım. Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım. Eğer yeniden başlayabilseydim, İlkbaharda ayakkabılarımı fırlatır atardım. Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, Çocuklarla oynardım, Bir şansım olsaydı eğer. Ama işte seksenbeşindeyim ve biliyorum ki Ölüyorum... Jorge Luis BORGES
132 132 Yazılar MUTLU OLMAK İÇİN DEĞİL, MUTLU İNSANLARIN ARASINDA YAŞAMAK İÇİN MÜCADELE EDİN "Küllü hürmet bilgiliye olmalı İster başköşede, isterse kapı eşiğinde otursun." Yusuf Has Hacip Hayatı, kimin için yaşıyoruz? Kendimiz için mi, yoksa başkaları için mi? Hepimizin cevabı içimizde olsa da, bir bilge demiş ki: Ben hayat boyu kendimi mutlu etmek için değil, mutlu insanların arasında yaşamak için mücadele ettim Biz de sizin her zaman hepimizin mutlu bir ortamda yaşamanızı, diliyoruz. Bu hayat bana zor geliyor, diyenler için bir çözüm vardır. O da dostunu bulmasıdır. Dostu ise, meyhanede, puthanede veya camide bulmak mümkün değildir. Dost yüreğin içine akan bir ateş menbaıdır ki, onu daha çok ağlarken ümidin kaybolduğu yerde bulursunuz. Ümitsiz anlarımızda Kalbimiz olarak isimlendirdiğimiz yumruk büyüklüğündeki et parçası göğüste: Ümidini kaybetme!, Ümidini kaybetme! diye gece gündüz büyük bir kudretle çarparken bazen bir sessizliğe bürünür. Zannederiz ki durdu İşte o duruşun olduğu yer, dostun bulunduğu yerdir. O anı kollayın Sevgili dostumuzu bulmuşuz ve onunla konuşmaya başlamışızdır. Hem de bir fısıltı ile Tanrı, fısıltı ile konuşur diyenler var. Evet dost ile konuşmada fısıltı iledir. Duyulmasını istemediğimiz çok şeyimizi sırf onunla konuşuruz. İngiliz düşünürü Bacon dostluğun/dostun önemi hakkında demiş ki: Her insan kendi evladıyla sadece bir baba olarak konuşabilir. Karısıyla ise sadece bir koca olarak konuşabilir. Güvenilir dostun yeri ise bambaşkadır. Onunla her şeyi konuşabilirsin Seçtiğiniz bir dostunuz bu sırrınızdır Sırr u Sır
133 Eğer birisi Yazılar 133 Hangi insanı bahtiyar olarak kabil edersiniz? diye sorarsa, o zaman: Hayatta kendi yerini bulan insanı bahtiyar sayarım diye cevap verirdim diyen bilgenin durumunda olmak istiyorsanız, dostu bulmak yolunu kendinize kolaylaştırın. Son olarak dost ile uzun yol arkadaşlığı da istiyorsanız, bildiğinizi onun bildiğine fazla yüklemeyin. Dostun bildiği zaten sizin bildiğinizdir. Dosttan ayrı gayrınız yoktur. Sormak gerekir. Peki, mutlu musunuz? Bir bilge demiş ki; Mutlu olmak farklı, mutlu olduğunu bilmek farklı bir şey, yani ikisi iki farklı olgudur Ne yazık ki, bazı insanlar boğazına kadar mutluluğa batmış olmalarına rağmen kendilerini mutsuz sayarlar. Öyleyse: mutlu olmaya bakın. Üstat Necip Fazıl, diyor ki; Fazla ciddiye almayın şu hayatı, Nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız.. Bu dünyadan canlı çıkmayacağımıza göre dostlarımızı incitmeyelim ve incinmeyelim. Derleme: İhramcızâde İsmail Hakkı
134 134 Yazılar COLA SIRRINI MI AÇIKLAYACAK MI? Gündeme bakınca yıllardır anti propagandası yapılarak satışları arttırılan coca lın sırrını açıklama zamanı geldiğini söylemek ihtiyacı duydum. Evet Birşeyler miadını doldurduğunda onu kaybetmek ve itibarsızlaştırmak kurtarmak için tedbirler alınması küresel sermayenin birinci amacıdır. Yine üzerinde günlerce polemik yapılacak yine bir husus bulundu. Sonunda bir formül açıklanır. Sus pus olunur. Sonra sorulur, bunca zaman bu neden sır diye saklandı şu bu var diye Bu konuya verilecek en güzel izah, yani Dünyayı yönetenlerin taktikleri hakkında Aytunç ALTINDAL Beyin bizlere aktardığı şu bilgilerdir İnsan dünyayı yönetendir. Hayvanın yöneticilik vasfı yoktur. Peki yönetmek ve yönetilmekteki kıstas nedir? Bunda esas olan bilenler, bilmeyenleri yönetmekle hükümlü kılınmış olasıdır. Ancak Bilen Yöneticiler çıkar çizgisinde olunca sorunlar çıkmaktadır. Tarihin geçmişinden gelen yönetenlerden en güçlü olanlar okült örgütlerdir. Bunların yönetimdeki etkinlikleri ve dünya yöneticilerini fark etmekte zor olmaktadır. Gizliliğin içinde olan okült yönetenleri bilebilmek için gizli ilimlere ulaşan bilgiye sahip olmak ve onların kendi aralarında kullandığı takvimi bilmek gerekir. Onların takvimi 360 gün üzerinedir. Bu nedenle onların bize göre gaybî kendilerine göre huzûrî bilgileri bugün itibarıyla 2500 gün öncedendir. Onların bu bilme özellikleri ile yönetilen dünya üzerinde hâkimiyet kurmaktadırlar. Dünyayı yönetenlerdeki hâkimiyette bir ayrıcalık var mı diye düşündüğümüzde, onlar için devletlerin esası ve varlıkları üzerinde üst tasarımcılar diye adlandırılırlar. Bu hâkimiyet her zaman bir şekilde kendilerini yok eder gibi, görünerek bir diğer guruba intikal ettirilir. Dünyada olaylar bahsedilen takvim esasına göre 36 yıllık periyotlar ile 108 yıllık zaman çevresinde doğudan batıya dönüşümlü olarak devreder. Her otuzaltı yılda insanlar bir önceki yılın inkarı ve çelişkisi ile uğraştırılırken üst tasarımcılar yönetilen bilmeyenlere hâkim olurlar. Günümüz itibarıyla yönetenler, 19 yüzyılın izimleri iken, gelecek yüzyılı kuantum ve teknoloji terorileri bilgileri ile mücehhez olanlar yönetecektir, denilebilir. Yöneten üst tasarımcılar koydukları kuralları tespit eder. Yönetilen insanlara bildirdikleri kavramlar da kozmik âlemde pek değer taşımayanlardır. Her 36 yılda değişim tekrar eder. (1989 baz aldığımızda enigma oprasyonlarının bu yüzyıl için başlangıç kabul edilmektedir. ) eski bilgiler paçavraya dönüştürülmekte ve yeni bilgiler ile insan bilgilikleri sarsıntıya uğratılmaktadır. İşte bu sebeple bazı kimselerin önceden bildikleri komplo türüne varacak kadar
135 Yazılar 135 olan bu bilgiler ve olaylar 2500 gün önceden tasarlanmış ve uygulamaya sokulmuş planın aksiyon şeklidir. Kavramlar, bilgiler üst tasarımcılar elinde oyuncak gibidir. Bu şekilde oluşan gelecek zaman zuhuratı, daha önceden yönetilenlere kehanet ve öngürü gibi sunulması ve ön aşamada kastî bilgi sızdırılması ile mümkün olmaktadır. Neticede bu tür bilgiler toplumda tatmin sağlama yanında bir korku imparatorluğu da oluşturulmaktadır. Bu korku yönetilen gurubta tahliye, tasfiye ve mankurtlaşmayı sağlamaktadır. Düne kadar Deccal olan TV nin günümüzde irşad kanalına dönüşünü nasıl sağlandıysa, Colanın da meyve suyuna dönüşünü kutlama ve kanıksama zamanı gelmiştir. Hayırlı olsun demekten başka bir sözümüz yok. Burada asıl söylenmesi gereken düşüncelerimizde ve hayatımızda açık kapıları kapatmayalım. Çünkü eskiden kızdığımız bazı şeyler, bugün artık olağan olabiliyorsa demek ki, değişim hayatın bir gerçeği. Yukarıda dediğim gibi yakın bir vakitte cola sırrını açıklayınca ha.. buymuş demek ki diyeceğimiz günler yakın görünüyor. Ayrıca yeni bir meşrubat türüne doğru, dünya adım atacakta diyelim Böyleyken böyle İhramcızâde İsmail Hakkı
136 136 Yazılar SOHBETİN KAZASI OLMAZ İhramcızâde M. Kâzım Toprak Efendi anlatmıştır. Sene 1945 yılından evvel idi. Bir Cuma günü, cuma namazından sonra eve gittik. Evde kiler de hamama gitmişlerdi. Efendim Hazretleri, Gardaşım! Semaveri yak ta, bir çay içelim buyurmaları üzerine, bir kova (20 litre) su alan semaveri doldurup yaktım. Çayı demledim. Kömürün mor alevi geçtikten sonra semaveri büyük odada Efendimin minderine yakın bir yere koy dum. Efendim dolaptan bir kitap işaret etti, kitabı da getirip rahlesine koydum. Sonradan an ladım ki, bu kitap Hâfız Divanı imiş. Efendim kitaptan okuyup anlatırken bende boşalan bardağımızı dolduruyordum. Semaverden çaydanlığa su almak için musluğunu çevirdiğimde bir iki damla su aktıktan sonra kesildi. Musluğun önüne kireç geldiğini zannettim. Semaverin üst kapağını açtığımda su kalmadığını gördüm. Bu hali gören Efendim cebinden saati çıkarıp bakarak, Gardaşım! Kerahet vakti gelmiş. Biz ikindi namazını da kılamadık dedikten sonra buyurdular ki, Gardaşım! Namazın kazası olur, lakin sohbetin kazası olmaz. Anlatılan menkıbede, sohbet nedeniyle oluşan huzur ile namazın kerahet vaktine kadar tehir edildiği açıkça ifade edilmiştir. Sohbetin uzamasında iradenin hangi meyanda olduğu açık değildir. Ömrü boyunca İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi hiçbir namaz vaktini geçirmediği gibi, beş vakit namazını harici bir engel olmadığı müddetçe cemaatle kılmıştır. Hakk'a yürümesine neden olan son hastalığı da, sabah namazına imamın camiyi geç açması nedeniyle üşüdüğünden olmuştur. Bu meşhur kelam sohbetin ehemmiyetine işaret edilmek için kullanılmaktadır. Yoksa hiçbir sohbet namazdan üstün olamaz. Bu arada gafletle kılınan namazın da bir değer ifade etmediğine remz vardır. Bilindiği üzere pirânda şeriatın emrine muhalif bir hareket, hiçbir vakit görülmedi. İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi ise sürekli "Şeriatı gözetin" emrini ikazda bulunurdu. İkinci bir hikmet ise bir ihbarı hakikidir ki; büyükler kalben ve halen dâimi Hakkın huzurunda bulunduklarıdır. Yani onların bütün vakitleri namaz kılıyor gibidir. Bu nedenle onlar için bu söz sıkıntı oluşturmazken, avama bunu söylemek yakışık almaz ve hatayı gerektirir. Yine buna benzer: Ahmet Âmiş kuddise sırruhu'l-âlî Efendi buyurdular ki: Haydi oğlum! Ben abdest bozayım. Ben abdest almam, bozarım Yani daimi abdestliyim, demektedir. Hulasa: bu sözü avam söyleyemez. Bu tür sözler ehlullâha münasip bir sözlerdir. Maksad ise sohbetin ehemmiyetini ikazdır Ek okuma NAMAZIN KAZASI OLUR-HUZURUN KAZASI OLMAZ Onuncu Bölüm Gizli sadakadan sordular. Şems buyurdu ki,
137 Yazılar 137 İhlâs ve ihlâsı korumak düşüncesine daldığın için, verilen sadakanın lezzetinden haberin olmaz, yani, bundan daha iyi olsaydı diye eseflenmekle meşgul olmandan dolayı lezzetini bilmezsin. Bayezîd kaddese llâhü sırrahu l azîz Hacca ekseriya yaya giderdi. Yetmiş defa hac etmişti. Bir gün, hac yolunda halkın sudan ötürü çok âciz bir durumda bulunduklarını ve susuzluktan helak olduklarını gördü. Hacıların başında toplandıkları ve sıkıştıkları bir su kuyusunun yanında bir köpek gördü. Köpek Ebu Yezid'e baktı. Kendisine: "Bu köpek için su bul" diye ilham geldi. Onlar: "Arı duru ve makbul bir haccı kim bir içim suya satın alır?" diye bağırdılar. Kimse buna yanaşmadı. Bunun üzerine Beş defa yaya olarak makbul haccı, altı haccı, nihayet yetmiş haccı, bir içim suya kim satın alır" diye artırma yaptılar. Biri, Bayezid'in hatırı için ben veririm, diye bağırdı. Bunun üzerine Bayezid, "Aferin bana! Bir köpek için yetmiş yaya haccı bir içim suya sattım" dedi. Suyu kaba doldurup köpeğin önüne koyunca, köpek yüzünü çevirdi, suyu içmedi. Bunun üzerine Bayezid yüzükoyun yere kapanıp tövbe etti ve kendine: "Sen Allah Teâlâ için şunu yaptın, bunu yaptım diyorsun, (hâlbuki) senin yaptığını köpeğin bile kabul etmediğini görüyorsun" diye bir nida geldi. Bayezid: "Tövbe ettim, artık (böyle) düşünmem" diye bir feryat kopardı. Bunun üzerine köpek hemen başını suya sokup içmeğe başladı. Şiir: "Sen, yüz şefaat dilemek, yüz defa ağlayıp sızlamak pahasına ayağını öpeceğim bir kişisin, fakat sen bırakmazsın." Hulâsa, yüzünü bir taşa veya nakışlı bir duvara çevirip taşa tapanı kötülüyorsun. (Hâlbuki) sen de yüzünü bir duvara çeviriyorsun. O halde bu, Hz. Rasûlu'llâh salla llâhu aleyhi ve sellemin söylediği bir remizdir. Fakat sen anlamıyorsun. Nihayet Kâbe dünyanın ortasındadır. Onun etrafında halka olan dünyanın hepsi yüzünü ona çevirir. Bu Kâbe yi ortadan kaldırınca onlar, birbirinin kalblerine secde ederler. Onun secdesi bunun; bunun secdesi de onun gönlüne karşıdır. Buyurdu ki: Bir an düşünmek, altmış sene ibadet etmekten daha hayırlıdır. Bu düşünmekten maksat, sâdık dervişin huzurudur; çünkü o ibadette hiçbir riya yoktur. Şüphesiz, o, huzursuz (yapılan) zahirî ibadetten daha iyidir. Namazın kazası vardır, huzurun kazası yoktur. Bazı fakirler namazı terk ettiler ve: "Kalb huzuru ve Fatiha olmadan namaz olmaz" dediler. Onların yanında kitabın Fatiha'sı o huzurdur. Öyle bir huzur ki Cebrail bile gelse tokat yer. Cebrail daha Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin yanına ulaşmamıştı. Rasûlüllah ona: "Gel" dedi. Fakat o: "Bir parmak daha yaklaşırsam yanacağım" dedi. Sh: Kaynak: Ahmet Eflâki, ARİFLERİN MENKIBELERİ, (Manakib el - Arifin), I, Çeviren: Tahsin Vazıcı, Hürriyet Yayınları, Ağustos, 1973, İstanbul Prof.
138 138 Yazılar ATATÜRK ÜN TÜRKİYE YE GETİRDİĞİ MUSEVİ BİLİM ADAMLARI Avrupa daki Nazi zulmünden kurtarılarak Türkiye ye getirilen ve Türk Üniversitelerinde yıllarca ders verip modern Türkiye Cumhuriyeti nin kilometre taşlarından biri olan bilim adamlarıdır. Atatürk ün bilime verdiği değerin en önemli göstergelerinden biri de bu bilim adamlarına verilen maaştır. Türkiye de bir profesör 150 lira aylık alırken, yabancı profesöre lira aylık verildi. bu miktar, milletvekili maaşlarının üç katıydı. Yoksul bütçeye karşın bu denli yüksek ücret ödenmesi, o günkü yöneticilerin bilime ve aydınlanmaya verdikleri önemin bir göstergesiydi. İşte o dönem nazilerden çekindikleri için Medeni Avrupa tarafından kabul edilmeyen, ingiltere ve Fransa nın vizeleri yok bahanesiyle geri çevirdiği, ABD nin kabul etmediği, lakin Atatürk ün talimatıyla kahraman Türk bürokratları tarafından her birinin ayrı birer filmi çekilecek hikayelerle Türkiye ye getirilen, Türk Milleti nin eğitimi için Türk üniversitelerinde, müzelerinde, hastanelerinde, laboratuvarlarında çalışan bilim adamlarımız; Andreas Schwarz: Hukuk Profesörü. Karl Strupp: Hukuk Profesörü. Wilhelm Röpke: Ekonomist. Dankwart Rüstow: İktisat Profesörü. Gerhard Kessler: Ekonomist. Umberto Ricci: İktisatçı. Fritz Neumark: Hesap, Vergi Uzmanı. Fritz Arndt: Kimya Profesörü. Erich Frank: İnsülini Bulan Profesör. Hans Reichenbach: Mantık-Felsefe Profesörü. Curt Kosswig: Zoolog. Wilhelm Liepman: Dünyaca Ünlü Jinekolog. Benno Landsberge: Asurolog, Sümerolog-Tarihçi.
139 Georg Rohde: Filoloji Profesörü. Yazılar 139 Alfred Heilbronn: Botanikçi. Richard Von Mises: Matematik Profesörü. Clemens Holzmeister: Mimar.(Tbmm Binası) Bruno Taut: Mimar. Ernst E. Hirsch: Hukuk Profesörü. Rudolf Belling: Heykeltraş. Alfred İsaac: İktisat Profesörü. Herbert Louis: Coğrafya Profesörü. Erich Auerbach: Filolog. Traugott Fuchs: Filolog. Karl Steuerwald: Filolog. Karl Menges: Filolog. Clemens Möller: Filolog. Felix Haurowitz: Kimya Profesörü. Hubert Melzig: Filolog. Philip Schwartz: Tıp Profesörü. Rudolf Nissen: Tıp Profesörü. Wilhelm Salomon-Calvi: Jeolog Harry Dember: Fizik Profesörü. Paul Hindemith: Besteci-Müzisyen. Eduard Zuckmayer: Müzisyen. Gustov Oelsner: Şehir Plancısı, Mimar. Alfred Marchionin: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi nin Kurucusu.
140 140 Yazılar Joseph Igersheimer: Profesör, Göz Mütehassısı. Carl Ebert: Opera Sanatçısı. Profesör. Kurt Bittel: Arkeolog. Hans Güstav: Arkeolog. Alfred Kantorowicz: İstanbul Dişçilik Fakültesi nin Kurucusu Profesör. Leo Spitzer: Edebiyat Profesörü. Erwin Freundlich: Astronomi Profesörü. Ernst Von Aster: Felsefe Tarihçisi Profesör. Wilhelm Peters: Psikolog Profesör. Gustov Güterbock: Hititoloji Profesörü. Ernst Rudolf Reuter: Şehir Plancısı-Mimar.(Daha Sonra Batı Berlin in İlk Belediye Başkanı) Walter Ruben: Arkeolog-Tarihçi. Wolfram Eberhard: Sinolog. Annemarie Gabain: Sinolog. Ne yazık ki bu bilim insanlarının pek çoğu 1950 li yıllarda Demokrat Parti nin sağladığı fevkalade demokratik ortamdan ötürü Türkiye yi terk etmişler, yine Almanya başta olmak üzere başka memleketlerde faaliyetlerine devam etmek zorunda kalmışlardır. işte çağdaş Türkiye Cumhuriyeti nin yaratıcısı Atatürk ün her ayrıntısını en ince noktasına kadar düşünerek bina ettiği Türkiye Cumhuriyeti, ve günümüzde Marmaray kazılarında çıkan tarihi eserlere çanak çömlek diyenlerin yönettiği Türkiye Cumhuriyeti ne acı Son olarak T.C Başbakanlık arşivinde bulunan Atatürk ün Prof. Albert Einstein nezdinde Musevi bilim adamlarını Türkiye ye davet edişinin ardından, Albert Einstein in cevabı olan mektupların görselleri ile yazıyı fazla uzatmadan noktalayalım ve birkaç dakika da olsa sizleri dün ün Türkiyesi ile bugün ün Türkiyesi ni mukayese etmeyle başbaşa bırakalım Albert Einstein in Başvekil ismet inönü ye mektubu;(mektup Başbakan ismet Paşa ve devlet kanalıyla Atatürk e gönderilmişti.)
141 alıntı Yazılar 141 Ben sadık hizmetkarınız Prof. Albert Einstein! Almanya dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarını Türkiye de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum alıntı İşte o mektubun Türkçe tercümesi ve orijinal hali: Ekselansları, OZE Dünya Birliği nin Şeref Başkanı olarak, Almanya dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya da halen yürürlükte olan yasalar nedeni ile mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler. Ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda müracaat arasından seçilmişlerdir. Bu ilim adamları, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde bir yıl boyunca hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler. Bu başvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği ümidimi ifade etmek cüretini buluyorum. Ekselanslarının sadık hizmetkarı olmaktan şeref duyan, Prof. Albert Einstein mektubun tercüme edilmiş hali; Buna benzer bir hamleyi 19. yüzyılda ikinci Abdülhamid Han yapmış, Pastour ü Türkiye ye davet etmişti. İşte İkinci Abdülhamid han ile Atatürk arasında geçen süreçte üç kıtaya yayılmış Osmanlı imparatorluğu parçalanmış, Abdülhamid Han ın izinden giden Mustafa Kemal ise Anadolu nun küllerinden yeni bir millet yaratmayı başarmıştır
142 142 Yazılar
143 MASKELİ BOYACI MERVLÎ HÂKİM Yazılar 143 Angelica Ocampo'ya Yanılmıyorsam, Horasan ın Peçeli (ya da, sözcüğü sözcüğüne, Maskeli) Peygamberi Mokanna yla ilgili başlıca bilgi kaynaklarının sayısı dördü geçmez: a) el-balazuri'nin derlediği Halifeler Tarihi nin bazı bölümleri; b) Abbasîlerin vakanüvisi İbn Ebî Tahir Tayfur un kaleme aldığı Dev in Elkitabı ya da Düzeltmeler ve Gözden Geçirmeler Kitabı; c) Peygamber'in kutsal kitabı olan Siyah Gül ya da Gizli Gül deki ürkünç sapkınlıkların çürütülmesini içeren Gülün Yok Edilmesi adlı Arapça elyazması; ve d) Trans-Hazar Demiryolu için yapılan kazılar sırasında mühendis Andrusov tarafından günışığına çıkarılan ve güçlükle okunabilen bazı sikkeler. Bugün Tahran daki Sikke Koleksiyonu nda bulunan bu sikkelerin üzerinde, Gülün Yok Edilmesi'nin ana bölümlerini özetleyen ya da düzelten bazı Farsça beyitler yer almaktadır. Gül ün aslı kayıptır; çünkü l899 da bulunan ve Morgenlandisches Archiv tarafından çarçabuk yayımlanan elyazmasının düzmece olduğunu, önce Horn, sonra da Sir Percy Sykes açıklamıştır. Peygamber, Batı daki ününü, Thomas Moore'un, İrlandalı bir yurtseverin aşırı duygusallığıyla yüklü, bitmek bilmeyen bir şiirine borçludur. Kızıl Boya Çağının ve ülkesinin insanları tarafından sonradan Peçeli Peygamber diye anılacak olan Hâkim denen adam, Hicrî 120 yılında (İS 736) Türkistan da doğdu. Bağları, bahçeleri, otlakları alabildiğine uzanıp giden çöle hüzünle bakan eski Merv kentiydi yurdu. Kentlilerin soluğunu kesen, siyah üzüm salkımlarının üzerini külrengi bir örtüyle örten toz bulutları ortalığı kaplamamışsa, öğle vakti, göz kamaştırıcı bir beyaza keserdi Merv kenti. Hâkim, bu bezgin kentte büyüdü. Amcalarından birinin, onu, o zamanlar kâfirlerin, sahtekârların, hilebazların sanatı olan yün boyama işine çırak olarak aldığını biliyoruz. O kâfir, sahtekâr ve hilebazların, sonradan, Hâkim in sıra saygı tanımaz hayatının ilk alçaklıklarının esin kaynağı olacaklarını da. Gülün Yok Edilmesi nin ünlü sayfalarından birinde, Hâkim in şu sözleri aktarılır: Yüzüm altın suyuna batmıştır, ama ben boyalarımı karıp demlendirdim, ikinci gece taranmamış yünü boyaya bastırdım, üçüncü gece işlenmiş yüne boyayı emdirdim. Adaların hükümdarları hâlâ bu kızıl kumaş için birbirlerini yer dururlar. Diyeceğim, gençlik çağımda, Allah ın işine kanştım, O nun yarattığı gerçek renklere hile karıştırarak günaha girdim. Melek, koçun kaplanla aynı renkte olmadığını söylemişti; Şeytan da, Yüce Allah ın koçla kaplanın aynı renkte olmalarını istediğini, her şeye kadir Yüce Allah ın benim ustalığımdan ve boya sırlarımdan yararlandığını. Ama artık, Meleğin de, Şeytanın da hakikatten saptıklarını ve bütün renklerin iğrenç olduğunu biliyorum. Hicri 146 yılında, Hâkim, Merv den kayboldu. Kazanları ve boya fıçılan, bir Şiraz kılıcı ve bir tunç aynayla birlikte, paramparça bulundu. Boğa 158 yılının Şaban ayı sonlarıydı, çölde hava dupduruydu; birtakım adamlar, Merv yolu üzerindeki bir kervansarayın kapısının önüne oturmuş, akşam göğüne bakıyor, benliği
144 144 Yazılar dizginleme ve oruç tutma dönemini başlatacak olan Ramazan ayının hilâlini gözlüyorlardı. Bunlar köleler, dilenciler, at tacirleri, deve hırsızları ve kasaplardı. Yere çömelip birbirlerine sokulmuş, işareti bekliyorlardı ağırbaşlılıkla. Gözleri günbatımındaydı ve günbatımı kum rengindeydi. lşıl ışıl titreşen çölün (ki güneşi yakıp kavurur, ayı ürpertip dondurur) öte ucundan, dev gibi görünen üç karaltının yaklaştığını gördüler. insandılar, ama ortadakinin başı boğa başıydı. İyice yaklaştıklarında, anlaşıldı ki, ortadaki adamın yüzü bir maskeyle örtülü, yoldaşlarıysa kördü. Kervansarayın kapısının önünde oturanlardan biri (Binbir Gece Masalları nda olduğu gibi) kerametinin sırrını açıklamasını istedi adamdan. Maskeli adam da dedi ki: Onlar kör, çünkü benim yüzüme baktılar. Pars Abbasilerin vakanüvisinin kayıtlarına bakılırsa, çölden gelen adam (sesinde benzersiz bir yumuşaklık vardı, belki de o yabanıl maskeden hiç beklenmediği için öyle geliyordu insana), kervancılara, nedamet ayını başlatacak işareti beklediklerini bildiğini, ama kendisinin çok daha büyük bir işaretin vaizi, ömür boyu nedamet ve şehadetin vaizi olduğunu söyledi. Kendisini Osman ın oğlu Hâkim diye tanıttıktan sonra, Hicrî 146 yılında evine bir adamın girdiğini, abdest alıp namaz kıldıktan sonra bir palayla kafasını kesip Cennet'e götürdüğünü anlattı. Yabancının (vahiy meleği Cebrail'di bu) sağ elinde tuttuğu Hâkim in kellesi Cennet in en yüce katına, Allah'ın huzuruna çıkarılmış, Allah da onu peygamberlikle görevlendirmişti; ona öyle eski sözcükler öğretmişti ki, o sözcükleri söyleyenin ağzı yanardı; yüzünü öyle bir nurla aydınlatmıştı ki, ölümlü gözler bakmaya dayanamazdı. İşte yüzüne bu yüzden maske takıyordu. Yeryüzündeki insanların tümü yeni yasaya bağlılıklarını açıkladıklarında, Yüz onlara açılacak ve meleklerin çoktan tapınmakta oldukları Yüz e insanlar da açıktan açığa tapınabileceklerdi. Hâkim, görevini açıkladıktan sonra, onları kutsal savaşa, cihada ve şehitlik mertebesine erişmeye çağırdı. Köleler, dilenciler, at tacirleri, deve hırsızları ve kasaplar, Hâkim in çağrısına kulak asmadılar. Biri, Büyücü! diye bağırdı; bir başkasının, Düzenbaz! diye haykırdığı duyuldu. İçlerinden birinin yanında bir pars vardı; belki de, İranlı avcıların yetiştirdiği cinsten, acımasız, ipek gibi parlak bir hayvan. Nasıl olduysa oldu, pars birden zincirlerini koparıverdi. Maskeli peygamber ve iki yoldaşı dışında, herkes birbirini çiğneyerek kaçıştı, çil yavrusu gibi dağıldı. Hep birlikte geri döndüklerinde bir de baktılar, peygamber hayvanın gözlerini kör etmiş. Parsın pınl pınl parıldayan ölü gözlerini görünce, Hâkim'in önünde secdeye geldiler, onun doğaüstü güçlerini kabul ettiler. Peçeli Peygamber Abbasî halifelerinin vakanüvisi, Horasan'da Peçeli Hâkim in namının yürümesini yazarken pek o kadar istekli görünmüyor. En ünlü kabile reislerinin başarısızlığa uğrayıp çarmıha gerilmesiyle büyük acılara boğulan Horasanlılar, Nur Yüzlü'nün öğretilerine umarsızca bir coşkuyla sarıldılar, armağan olarak kanlarını döküp altınlarını sundular. (Hâkim, artık o yabanıl maskesini çıkarıp atmış, yüzünü değerli taşlarla bezeli dört kat beyaz ipekten bir peçeyle örter olmuştu. Ülkeye hükmeden Ben-i Abbas hanedanını simgeleyen renk siyahtı; Hâkim ise Koruyucu Peçesi, sancakları ve sarıkları için tam karşıt rengi, beyazı seçmişti.) Sefer iyi başladı. Hiç kuşku yok ki, Düzeltmeler Kitabı'na bakarsanız, Halife'nin ordularının
145 Yazılar 145 her yerde muzaffer olduklarını görürsünüz; ama dikkatli okur, her zaferden sonra komutanların görevden alındıklarını, en ele geçirilmez sanılan kalelerin terk edildiğini gözden kaçırmayacak, işin aslını kestirebilecektir. 161 yılının Recep ayı sonunda şanlı Nişabur kenti demir kapılarını Maskeli ye açtı; 162 yılının başlarında Nişabur'u Esterâbad kenti izledi. Hâkim'in askerî etkinliği (tıpkı ondan daha talihli bir peygamberin de yaptığı gibi), savaşın en şiddetli anında, kızıla çalan bir devenin sırtında Allah katına yükselerek ince bir sesle dua etmekten öteye gitmiyordu. Oklar sağından solundan ıslık çalarak geçiyor, bir teki bile gövdesine değmiyordu. Tehlikeye meydan okuyordu sanki. Bir gece tiksinç cüzzamlılar sarayının çevresinde toplandığında, onları içeri aldırttı, bir bir öptü, gümüş ve altın dağıttı. Yönetimle ilgili gündelik işleri altı yedi sofu yürütüyordu. Huzur içinde derin düşüncelere dalan Peygamber, kutsal gövdesinin gereksinimlerini karşılayabilmek için ellerinden geleni yapan yüz on dört kör kadından oluşan bir harem kurmuştu. Tiksinç Aynalar Ne denli boşboğaz ya da tehlikeli olurlarsa olsunlar, söyledikleri sözler dinsel inançlara bağlı kaldığı sürece, İslâmiyet Allah'la bir mahremiyeti paylaşanları hoşgörür. Peygamber'in kendisine kalsa, belki de bu hoşgörüyü hor görmezdi; ama müritleri, elde ettiği zaferler ve Halife'nin -Muhammed el-mehdî idi- gizlisiz saklısız açığa vurulan öfkesi en sonunda onun sapkınlığa saplanmasına yol açtı. Yok oluşuna yol açan bu aykırıgeliş, eski irfaniyye inanışlarının izlerine rastlanan kişisel bir inancın öğretilerini belirlemesini de sağladı aynı zamanda. Hâkim'e göre, evrenin yaratılışının kaynağında tanrının tayfı yatmaktaydı. Bu tanrı o denli görkemliydi ki, nereden geldiği belli değildi; ne adı vardı, ne de yüzü. Değişmez bir tanrıydı, ama suretinin düşürdüğü dokuz gölge aracılığıyla tenezzül buyurup evreni yaratmış, bir ilk cennet kurmuş, bakıp gözetmişti. Yaradan'ın bu ilk hükümdarlığından, kendi melekleri, güçleri ve tahtlarıyla bir ikincisi meydana gelmiş; bunlar da, ilkinin bakışımlı bir aynası olan bir alt cennet kurmuşlardı. Bu ikinci cennetin yansısı bir üçüncüsüne, üçüncünün yansısı bir dördüncüye vurmuş, 999'a kadar böyle gitmişti. En alt cennetin tanrısı, bizleri yönetendi, gölgelerin gölgelerinin gölgesiydi ve tanrısallığının ondalığı sıfıra yakındı. Yaşadığımız dünya bir yanılgı, gülünç bir yansılamaydı. Aynalar ve tanrılık, bu gülünç yansılamayı çoğaltıp doğruladıkları için, birer iğrençlikten başka bir şey değildi. Bilgeliklerin en yücesi, kendini tümüyle vermekti. Bu bilgeliğe erişmenin de iki yolu vardı (Peygamber seçimi serbest bırakıyordu): Ya dünya nimetlerinden el etek çekecektin ya da sefahate dalacaktın; ya teni tümden yadsıyacaktın ya da tene aşın düşkünlük gösterecektin. Hâkim'in kişisel cennet ve cehennemi de az umutsuz değildi: Kelâm ı inkâr edenler, Peçe yi ve Yüz ü tanımayanlar (diye lânet okur Gizli Gül de) kendilerini dehşetengiz bir cehennemde bulacaklardır: Yolunu şaşınnış her ruh, 999 alev hükümdarlığında; ve her hükümdarlıkta 999 alev dağında; ve her dağda 999 alev kalesinde; ve her kalede 999 alev odasında; ve her odada 999 alev yatağında yanacak; ve her yatakta kendi yüzüne ve kendi sesine bürünmüş alevlerin 999 çeşidinde ebediyete kadar azap çekecektir." Bunu, günümüze ulaşmış bir başka âyet de doğrulamaktaydı:
146 146 Yazılar Bu hayatta tek bir bedende azap çekersin; ama ölüp de günahlarının cezasını çekerken sonsuz sayıda bedende azap çekersin. Cennet'se o kadar açık seçik değildi: Orada karanlık sonsuzdur, taş çeşmeler ve havuzlar vardır ve bu Cennet teki mutluluk dünya nimetlerinden elini eteğini çekmenin, özlünden geçmenin ve uykuda olduklarını bilenlerin mutluluğudur. Yüz Hicret'in yüz altmış üçüncü (ve Nur Yüzlü nün beşinci) yılında, Hâkim, Semnan'da Halife'nin ordusunca kuşatıldı. Erzaktan ve şehitten yana hiç sıkıntı çekilmedi; iyilik meleklerinin vâki olması pek yakındı. İşte tam o sırada, ortalığa korku salan bir söylenti dolaştı kalenin içinde. Haremde zina yapmış bir kadın, haremağaları tarafından boğulurken, Peygamberin sağ elinin yüzük parmağının olmadığını ve bütün tırnaklarının dökülmüş olduğunu haykırmıştı. Söylenti müminler arasında hemen yayıldı. Hâkim, cemaatinin ortasında, bir yükseltinin üstüne çıkmış, kendisine zafer ihsan eylemesi ya da özel bir işaret göndermesi için Allah a dua ediyordu. Bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmurdan sakınıyormuşçasına başlarını öne eğmiş iki kolağası, yanına yaklaşıp Peçe yi çekti aldı. O saat herkesin tüyleri ürperdi. Resul ün mukaddes yüzü, o cennetlik yüz gerçekten de beyazdı, ama bu beyazlık miskin illetine yakalananların yüzlerinde görülen beyazlıktı. Şişkin yumrularla kaplı korkunç yüzü görenler maske sandılar. Kaşları yoktu; sağ gözkapağının altı, büzülüp buruşmuş yanağının üstüne sarkmıştı; iri bir yumru topağı dudaklarını yiyip bitirmişti; burnu dümdüz olmuş, insan burnundan çok aslan burnuna benzemişti. Hakim, sesini yükselterek, son bir hileye başvurmaya yeltendi. Bağışlanmaz günahlarınız yüzünden, yüzümdeki nuru göremiyorsunuz, diyecek oldu. Kolağaları, oralı olmadılar, kargılarıyla delik deşik ettiler Hâkim'i.
147 Yazılar 147 Sh:61-68 YONTU ODASI Kaynağı Arabistan a uzanan bu masalın yazarı belli değil. Ama masalda anlatılanlara bakılırsa, yazarının Müslüman bir İspanyol olduğu kestirilebilir: Evvel zaman içinde, Endülüs hükümdarlığında bir kent varmış. Hükümdarlar, adına kimilerinin Lebtit, kimilerinin Ceuta, kimilerinin de Jaen dedikleri bu kentte otururlarmış. Kentin sağlam kalesinin demir kapılarından ne içeri girilir, ne de dışarı çıkılırmış, kapılar hep kilitli tutulunnuş. Ölen hükümdarın yerine tahta çıkan her yeni hükümdar, kapılara kendi elleriyle yeni bir kilit takmış. Sonunda kilitlerin sayısı yirmi dördü bulmuş; her hükümdara bir kilit düşüyormuş. Gel zaman git zaman, hükümdarlığın başına hanedandan olmayan biri geçmiş; tahtı zorla ele geçiren bu kötü yürekli adam, kapıya yeni bir kilit takmaya yanaşmamış, yirmi dört eski kilidi açıp kalenin içinde neler olduğunu görmeyi koymuş kafasına. Vezir ve emirler eski kilitleri açmaması için yalvar yakar olmuşlar; demir anahtarlığı gizlemişler, yeni bir kilit takınanın yirmi dört kilidi açmaktan daha kolay olduğunu söylemişlerse de dinletememişler. Hükümdar, nuh diyor peygamber demiyormuş: Bu kalenin içinde neler olduğunu görmek istiyorum. Bu kez, toplayabildikleri bütün zenginlikleri hükümdarın önüne sermişler: Sürü sürü hayvanlar, Hıristiyan putları, gümüşler, altınlar. Gene de razı edememişler. Hükümdar sağ eliyle (sonsuza dek yansın!) bir bir söküp çıkarmış kilitleri içeri girince bir de ne görsünler, kalenin içi Arap suretleriyle dolu değil mi! Tez ayaklı develerin ve atların sırtında, uçları omuzlarından aşağı uzanan sarıkları, kuşaklarından sarkan palaları, ellerinde uzun kargılar, madenden ve ağaçtan oyulmuş Araplar. Suretlerin hepsi de yontuymuş ve gölgeleri yere vuruyormuş. Atların ön ayakları şaha kalkmışçasına yere değmemesine karşın, güçlü kuvvetli küheylanlar devrilip yıkılmıyormuş. Bu usta ellerden çıkma yontuların kıpırtısız duruşlar ve müthiş suskunluğu hükümdarın yüreğine korku salmış; hepsi de aynı yöne - batıya- bakıyormuş, ağızlarından tek bir söz çıkmıyor, tek bir boru sesi duyulmuyormuş. Bunlar ilk odadakilermiş. İkinci odada, Davud oğlu Süleyman -ikisi de huzur içinde yatsın!- için yapılmış oyma bir masa görmüşler. Masa, yekpare zümrütten oyulmuşmuş. Herkes bilir ki, zümrüdün rengi yeşildir ve fırtınalar dindirmek, sahibinin namusunu korumak, kanlı ishali gidermek ve cinleri kovmak, düşmanlara karşı üstünlük sağlamak ve doğumları kolaylaştırmak gibi gizli hünerleri vardır; gerçek, ama tarifsiz hünerlerdir bunlar. Üçüncü odada, iki kitap bulmuşlar. İlk kitap siyahmış ve madenlerin özelliklerini, tılsımların nasıl kullanılacağını, günlerin gezegenlere değgin yasalarını, zehirlerin ve pan-zehirlerin nasıl hazırlanacağını açıklıyormuş. Öteki kitapsa beyazmış, ama harflerinin açık seçik okunabilmesine karşın, öğretisini hiç kimse çözememiş. Dördüncü odada yeryüzünün tekmil hükümdarlıklarını ve kentlerini ve denizlerini ve kalelerini ve tehlikelerini gerçek adları ve doğru biçimleriyle gösteren bir dünya haritası bulmuşlar. Beşinci odada, Davud oğlu Süleyman -ikisi de huzur içinde yatsın! - için yapılmış yuvarlak bir aynaya rastlamışlar. Değişik madenlerden yapılmış olan bu paha biçilmez aynaya her kim
148 148 Yazılar bakarsa, Adem babamızdan tutun da Kıyamet Borusu nu duyacaklara kadar tüm atalarının ve oğullarının yüzlerini görürmüş. Altıncı odada, tek bir damlası üç bin dirhem gümüşü üç bin dirhem saf altına dönüştürmeye yetecek bir iksir bulmuşlar. Yedinci oda boş görünüyormuş. O kadar uzun bir odaymış ki, en usta okçular bile kapının ağzından karşı duvara ok yetirememişler. Duvarda uğursuz bir yazıt kazılıymış. Hükümdar yazıtı okumuş ve anlamış. Şöyle diyormuş: Hangi kendini bilmez bu kalenin kapısını açacak olursa, buradaki yontulara tıpatıp benzeyen canlı savaşçılar hükümdarlığı ele geçireceklerdir. Bütün bunlar, Hicret'in seksen dokuzuncu yılında olmuş. Daha on iki ay geçmeden, Tarık bin Ziyad kaleyi ele geçirmiş, hükümdar bozguna uğratmış, kadınlarını ve çocuklarını köle olarak satmış, ülkeyi baştan başa yakıp yıkmış. Araplar, incir ağaçlarıyla ve sulak çayırlarla kaplı, susuzluk nedir bilinmeyen Endülüs hükümdarlığına işte böyle egemen olmuşlar. Hazinelere gelince, denir ki, Tarık bin Ziyad onları efendisi halife hazretlerine göndermiş; halife de hazineleri bir piramidin içine saklamış. Binbir Gece Masallan ndan, 271 ve 272 Sh:85-87 Kaynak: JORGE LUIS BORGES, Alçaklığın Evrensel Tarihi, Historia Universal de la infamia (1935), ÇEVİREN: Celâl ÜSTER, ll. BASKI 2011, Istanbul
149 PLATONİK AŞK KALBİN DOSTU Yazılar 149 Prof. Dr. Bingür SÖNMEZ Kardiyovasküler Cerrahi Memorial Şişli Hastanesi Memorial Hastanesi Kalp Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, bypass hastalarına, kalp sağlıkları için önerilerde bulundu. Hayatımızda bazı günler, gerçek aşkın olduğu kadar kimileri için platonik, kimileri için de karşılıksız aşkların da hatırlandığı bir günlerdir. Platonik aşk, sanıldığı gibi kalbi yormaz. Aksine kalbi rahatlatır. Ancak reddedilen aşk yani kırılmış olan bir kalp, adrenalin deşarjına neden olduğundan kalbimizi de beynimizi de rahatsız eder. Aşık olmak kalbe iyi gelir. Bypass olan herkese aşık olmak serbest ama ölçüsünü kaçırmamak şartı ile. Bypass ameliyatı olanlara önerim, öncelikle eşlerine aşık olmaları ve eşlerine aşklarını tazelemeleri. Kalp sanıldığı gibi bir tane değil Tanrı vücudunuz için önemli olan bütün organlarımız çift yaratmıştır. Akciğer, böbrek, göz gibi Acaba tanrı bu kadar önemli bir organımızı neden tek yaratmıştır? Ama kalp sanıldığı gibi tek organ değildir. Bir tanesi bedenimizde olan, bizim için çalışan, dakikada 5-7 lt kan pompalayan, bizi ayakta tutan, fiziksel yaşamımızı sağlayan kalbimizdir. İkincisini ise tanrı karşı cinsten birine vermiştir ve Gidip arayın bulun demiştir. İşte tanrının bizim için bağışladığı ikinci kalbi arayıp bulmamız için fırsat günleri. İkinci kalp her zaman birinci kalbi tamamlayandır. Eğer ikinci kalp huzursuz, hırçın ve stres dolu ise sizin kalbiniz de stres dolu olacaktır. Stres dolu olan bir kalp sağlıklı çalışamaz, çabuk yorulur ve hastalıklara açık olur. O nedenle siz ikinci kalp iseniz, birinci kalbi üzmeyin ve onun mutlu olması için çaba gösterin. Bu her iki cins için de geçerli. Bir başkasının ikinci kalbini taşıyorsanız, o size tanrının bir emanetidir ve ona çok iyi bakın. Aşık olmak kalbe iyi gelir ama Kalp, aşkı hissettiğinde vücutta endorfin hormonu salgılanır. Endorfin, keyif ve mutluluk veren bir hormondur. Vücuttaki tüm organlar bundan olumlu etkilenir. Bu nedenle başarılı bir aşk hayatı kalp sağlığı için çok önemlidir. Mutlu yaşayabilmek için sağlıklı bir aşk hayatına ihtiyaç vardır. Bypass ameliyatından sonra insanların ömrünün uzadığı, yaşam standartlarının yükseldiği bugün bilimsel olarak ispatlanmıştır. Bypass hastalarının âşık olmaları onların onarılmış kalpleri için de çok yararlı olacaktır. Ama bunun mutlaka bir ölçü çerçevesinde olması gerekir. Bypass ameliyatı olmuş hastalar öncelikle eşlerine, sonra da çocukları, işleri ve ülkelerine aşık olmalıdır. Bu seviyedeki aşk, kalp sağlığına olumlu etki yapar. Ameliyat sonrasındaki erken dönemde yaşanan depressif dönemde eşlerin biri birlerine daha sıkı
150 150 Yazılar sarılmaları, sağlıklı olan kalbin diğerini kucaklamasını bekliyorum (elbette ameliyat yerini acıtmadan) Aşkın dozu kaçarsa Koroner kalp hastası olup bypass ameliyatı olan erkek hastaların birçoğunun cinsel ilişki sırasında ölmekten korktuğu için kalp ameliyatını olmaya karar verdiklerini biliyoruz. Bu korku ile ameliyat olduktan sonra da kalbinin emanet olduğunu düşünüp, aynı sıkıntı ve korkuyu yaşayan hastalarımız olduğu gibi, ben artık biyonik adam oldum diyerek eşini bir kenara itip geçmişte yapamadığı kadar aşk yaşamak isteyen hastalarız da olmuştur.. Bypaslılarımıza aşk ve beraberinde gelen cinsel ilişkinin dozunu kaçırmamalarını öneriyoruz. Bazı hastalarımız da bilinçaltında yatan nedenleri ise ameliyattan sonra çok kısa bir hayatlarının olduğunu düşünerek kendilerine bir ömür belirmekte ve bu dünyada ne yaparlarsa yanlarına kar kalacağına inanmaktadırlar. Sağlam aile bağları bu tür sorunları kolayca çözmektedir. Platonik aşk kalp için yararlı Platonik aşk ayrı bir mutluluktur. Platonik âşıkta sevgiliye kavuşma yoktur. Dolayısı ile ikinci kalbimi ararken bir yanlışlık yapma riski olmadığı gibi kötü sonuçlanan fiziksel aşkımda görülen hayal kırıklığı yaşanmaz. Biz bu halk ozanlarında görürüz. Hep hayal ettikleri sevgiliyi düşünerek, hissederek, yaşarlar ama sevgiliye kavuşmak için özel bir çaba sarf etmezler. Mutluluk hormonları (Endorfin) her zaman yüksek olduğu için platonik aşk alışkanlık yapabilir. Belki de gerçek aşk platonik olan aşktır, çünkü hiçbir zaman ölmez. Evli olanların eşlerine verecekleri en güzel hediye, aşklarını tazelemektir. Güzel ve karşılıklı bir aşk, sağlam bir ilişki ve mutlu bir evlilik kalbin en iyi ilacıdır. Ve hayatınız boyunca, size emanet edilen ikinci kalbe çok iyi bakın ki, sizin kalbiniz de sağlıklı olsun. Erişim: Not: Yazıdaki 14 Şubat sevgililer günü, bütün seneyi kapsayacak şekle çevrilerek sunulmuştur.
151 Yazılar 151 HANGİSİ RIZA Rıza; talebi yüksek tutmak daha öteye gözü koymak, o bulunan hale razı olmak değildir. Biliriz ki; bulunduğumuz hal en yüksek değil belki geçilmesi gereken haldir. Hz. Rasûlu'llâh salla llâhu aleyhi ve sellem biliyordu ki, her makamdan daha yüksek makam var. İlimden daha yüksek ilim var. Allah'ın bildiği gibi Allah'ı bilemediği için: "Ya rabbi Seni bilemedik" derdi. Yoksa bu kelam, Allah'ı bilmediğini göstermezdi. Sırası geldi âleme: "Allah'ı en iyi tanıyanınız benim" dedi. "En çok korkanınız benim" dedi ama sonra: "Ya rabbi senden hakkıyla korkamadık" da dedi. Yani Onun hakkından kastı; bizzat Allah'ın Allah'ı bilmesi. İşte bu kula mümkün değil. Ama kul için daha ötelere, daha ötelere varmak mümkün. Razı olmak demek yani o anki halinden razı olmak değil; bilakis "Allah'ın Allahlığından razı olmaktır. Bu farklı bir şeydir. Bu anlaşıldı. Şimdi, iki tane çocuğunuz olduğunu düşünün. İkisi de seni kendilerinden razı etmeye uğraşıyor. Birisi senin kendisinden razı olmanı istediği için otur dediğin zaman oturuyor, kalk dediğin zaman kalkıyor ve bunun dışında da hiç bir şey yapmıyor, seni razı edecek ya. Diğeri de sen otur demeden bazen oturuyor, kalk demeden kalkıyor. Ama bütün bunlar seni razı etmek için, kendini feda ediyor. Onun rızası seni kendisinden razı etmek için değil. Belki senin menfaatini düşünüyor. Yani bu oğlan fark etti ki; senin menfaatin orda onun oturmasını değil, kalkmasını gerektiriyor ama sen oturmasını emretmişsin. O kalkıyor. Aradaki inceliği anlamış oldunuz. O kalkıyor. Yani bu oğlanın tavrı şudur; senin kendisinden razı olmanı beklemeden o senden razı. Ama ötekinde; senin kendisinden razı olmanı bekliyor ki aksi takdirde senden razı değil. İnceliği anlaşıldı.
152 152 Yazılar Ruhu feda etmek budur Nefsi feda etmekten daha ötedir. Evet, Allah, nefsini feda edenlere cenneti vaad etti; ruhunu feda edenlere de... Ancak biz hem ruh ve nefsini feda eden ince çizgi üzerinde olanlara hasret duyuyoruz. Onlar bu inceliğin merkezindedirler. Bunlar çok az kişilerdir. Ey zahid dışına takıldığın çok yerde harabat ehli yol bulmuş giderken; sen hala o mu bu mu doğru olacakta oy alınıyorsun. Gel sözü tut. Gelimli gidimli dünyadan eğrilerin ve doğruların kaybolduğu âleme doğru seyre çık. Bu yolculukta tek sermayen kendinin iyiler yanında olduğunu bilmendir. Yaptığın her iyilik çok zaman hatalıda olsa sen sınıfını orada seç. Kalaycı Babanın dediği gibi nefsini fedâ eden Rabialardan daha cömerdi var mı dünyada kaç tane nefsin ateşini söndürdüler, dermiş. Sus, sus ki sana anlatmaya başlasınlar. Hakk ilmine bu âlem bir nüsha imiş ancak, Ol nüshada bu Âdem bir nokta imiş ancak. Ol noktanın içinde gizli nice bin deryâ, Bu âlem o deryâdan bir katre imiş ancak. Âdemliğini her kim bulduysa odur Âdem, Yoksa görünen sûret bir gölge imiş ancak. Bu zevki yeler herkes bulmaz veli her nâkes Eren anâ Âdemde bir fırka imiş ancak. Kim ol deme buldu yol vasl oldu Niyâzî ol, Nâcî denilen fırka bu zümre imiş ancak. Mef ûlü Mefâ îlün Mef ûlü Mefâ îlün,
153 Yazılar 153 Âdemde olan esrâr bu demde imiş ancak. "B. Şahin'den iktibas"
154 154 Yazılar İNSANLARIN KANALİZASYONU Komplo teorileri üretmek bir ayrıcalıktır. Son zamanlarda milletimiz içerisinde bu kabiliyette olan insanlar/insan pek kalmadı. Az zaman önce bir Aytunç Altındal vardı. O muhterem insan milleti peşinden sürükler ve sayesinde birileri de bilirmiş endamıyla bir şeyleri peşinen yuvarlardı. Şimdi ki var olanlar için laf etmeye gerek yok Hikâye bile yazamıyorlar. Sözü buradan insanların kanalize edildiği ve duyguların matematiksel çarpılmasına gelelim. Bir insanın karnı doyarsa, mecburen boşalma ihtiyacı vardır. Bu bir ihtiyaçtır. Bir genç ve faal zihin patlamaya hazır bir bomba haline getirdiyse şartlar, muhakkak bir çevresel eyleme doğru yönelme ihtiyacı duyacağı kesindir. O zaman onu yapmalı, kontrollü patlatmasına yardım etmeli ancak uzaktan uzağa tatmin olmasını sağlamalı. Hem zarardan ve hem de mazrur olmadan Nasıl yapmalı? Dindar bir genç düşünün. Onu din için oluşan eksiklilere müdahale yapma kuvvetini zayıflatmak için, iç sorunların önüne set çekerek, dış devletlerdeki olaylara çevirmek gibi.. bu şekilde o zihnini boşaltarak, bir şeyler yaptım dünyaya sesimi duyurdum diyerek orgazma ulaştırılır. Bu kontrollü boşalmalar ile huzur bulurlar. Öyle ki gerçekten bir şey yapmış gibi Yapılan bir şey yoktur. Olan şey iç patlamayı uzak diyarlara sürükleyerek birikmiş gazı almış olunur.günümüzde insanların uzağı görüp yakına bakmayışlarının nedeni bu yapılan özel komite çalışmaların semeresidir. Sen söyle sen işit kabilinden, sürekli gündemin gerisinden gittiğimiz bir hayat içinde birileri düşüncelerimizi kontrol edecek ve biz onların düşünmesini istediği şeyleri düşünmeye mecbur kalacağız/kalıyoruz. Ne yazık ki milletimiz birilerinin düşünmesini istediği şeyleri düşünmeye mecbur oluşunu, bir noksanlığına mı saymalı, yoksa cahillik, saflık gibi çeşitli nedenlere mi bağlamalıyız? Bu konuda en iyi cevap, birilerinin her attığı yongayı alıp yakmak yerine kendimizi yetiştirmek için çok okumak ve akıl dâne geçinenlerin özel hayatlarındaki sosyal refah sevilerini iyi bilmemiz gerekiyor. Fakirlik edebiyatı yapan dindarın kâşanede oturuşuna müspet bir çözüm üretmek yerine onun bu tezat durumuna izah getirmesini sorgulamalıyız. Binlerle ifade edilen dolar karşılığı köşe yazıları ile geçinen herzevekillerin, market raflarında 500 bin baskısı yapılan kitapların, dernek katkılı seminerlerde anlatılanların doğruluğuna şüpheci yaklaşmak vazifemiz olmalıdır. Bize de uyumak/uymak düşünce; birileri bizi çok kandırıyor; ve kanalizasyonda bir çok insan ideal adına bulaşık fikirleri ile dünyayı kurtardığını sanarak boşalıyor ancak kurtuluş böyle değil gibi görünüyor İhramcızâde İsmail Hakkı
155 Yazılar 155 TASAVVUFİ DERS TARİFESİ M. Nuri Sayı kuddise sırruhu'l-âlî Malûm olduğu üzere göğüs boşluğunda manevi organlarımız vardır. Hepsine birden Letâif-i hamse Beş duyu denir. Birincisi kalptir: Yani sol göğsümüzün üç parmak altında bulunmaktadır. Kozalak şeklinde bir et parçasıdır. Türkçede buna yürek denir. Kesildiğinde içinden kanla su çıkar. İçerisinde gönül denilen Manevi bir makam vardır. Adem Peygamberin manevi makamıdır. Anasır-ı Erbaadan Nefis'dir. Cenâb-ı Hakk Adem'e ruh verdiğinde Cennet-i Âla'ya koydu. Adem Peygambere şöyle tebliğde bulundu. "Ya Adem Bütün Cennet nimetleri size mubahtır. Sadece Buğday meyvesine yaklaşmayın ve yemeyin" Adem Peygamber emre muhalefetten dolayı Cennetten uzaklaştırıldı. 300 sene ağladı. 300 sene sonra kendisine İlhamı İlâhi olarak niyazda bulundu. Daha evvel Cennet-i Âla'da Hatem-i Nebiyyinin vasfını görmüştü "Yarabbi! Habibin Muhammed salla llâhu aleyhi ve sellem hürmetine, kızı Fatıma aleyhisselâm hürmetine ve Seyyidüş şüheda Hasan-Hüseyin aleyhimesselâm hürmetine İmam-ı Ali kerremallâhü vecheh ve radıya'llâhu anh hürmetine beni affet" dedi ve daha çok ağladı. Cenab-ı Hakk ilticacını kabul ederek, "Ya Âdem geç kaldın, geç kaldın daha evvel bu ricada bulunsaydın hemen affederdim. Nefsin için değil Neslin için de isteseydin affederdim" buyurdu. Yine ilham-ı ilahi olarak " Arabistan topraklarına git ve Hz. Havva ile Görüş" buyurdu. Hz.Adem Arabistanda Hz.Havva validemizle görüştü. Cebrail aleyhisselâm nikahlarını kaydı Hz Havva validemizle birleştiler. Bu birleşmenin neticesi Âdem nesli çokaldı. Anasır-1 erbaâda Nefisti, nuruda Sarı idi. Letâif-i Hamseden İkincisi; Ruh, sağ göğsümüzün altında manevi bir makamdır. Bu mübarek makara Nuh ve İbrahim peygamberin manevi makamıdır. Anasır-ı Erbaâdan ateşdir. Nuru da kırmızıdır.
156 156 Yazılar Nuh aleyhisselâmın gemisine binenler tufandan kurtulmuşlardır, inanmayanlar dışarda kalıp helak olmuşlardır. İbrahim aleyhisselâmı ateşe atmışlardır. Nemrut cezalandırmak maksadıyla ateşe İbrahim aleyhisselâm'ı atmıştır. Ateşi, Cenâbı Hakk, İbrahim aleyhisselâma gülistan etmiştir. O yüce peygamberin inancının nurunu ateşin yakmaya gücü yetmemiştir. Nar' ın nuru yakmağa gücü yetmez. Bizde göğsümüzdeki manevi varlıklarımızı Cenabı Hakk'ın nuru ile ve inancı ile tezyin edersek, Cenâb-ı Hakk bizleri de yakmayacaktır. Hadis-i Kudsi de buyruluyor ki; Cennetin yolu Cehennemin üzerinden geçecek. Müslümanlar Allah rızası için birbirlerini sevdikleri için sırat köprüsünde karşılaşacaklar, manevi sohbete devam edecekler, cenneti unutacaklar, hatta cehennemden bir nida işitilecek. "Ey mümin çabuk geç senin nurun benim narımı söndürüyor Cehenneme düşülse bile müminlerin nuru cehennemi söndürecek. Letaif-i Hamseden üçüncüsü Sır; Sol göğsümüzün üstündedir. Hz. Musa aleyhisselâmın manevi makamıdır. Anasır-ı Erbaadan su dur. Nur'da beyazdır. Musa aleyhisselâm'a Firavun son derece zulüm ve eziyet etmiştir. Firavun, Musa aleyhisselâm ve kavmini helak etmek üzere harekete geçmiştir. O anda Hz. Musa aleyhisselâm Cenâb-ı Hakka ilticada bulunmuştur. "Ya Rabbi Firavun'un şerrinden ve zulmünden sana sığınırım" demesiyle Cenâb-ı Hakk Hitap buyurdu. "Ya Musa elindeki asanı denize vur. Deniz sana yardım edecek" O emri ilahiye uyarak asasını denize vurdu. Denizde yol açıldı. Kavmiyle beraber Musa aleyhisselâm harekete geçti ve arkasındanda firavun askeriyle birlikte Musa aleyhisselâm peşinden yürüdü. Musa aleyhisselâm kavmiyle birlikte karşıya geçtikten sonra deniz kapandı. Firavun ve askeri helak oldu. Cenabı Hak Suyu Musa aleyhisselâm'a hadim kıldı ve Anasır-ı Erbaadan Musa aleyhisselâma su yâr oldu. Ve maneviyata mazhar oldu. Letâif-i Hamse*den dördüncüsü; Hafi Makamı Sağ göğsümüzün üzerindedir. İsa aleyhisselâmın makamıdır. Anasır-ı Erbaadan hava'dır, Nur'da siyahtır. Manen birinci kat gökte yaşamaktadır. Dünya varlıkları bakımından peygamberlerin en fakiridir. Sema'ya çekilme esnasında Cenabı Hak meleklerine sormuş, dünya malından neyin var, neyin yok. Bir sakal tarağı, birde iğne ipliği varmış. Tarafını ümmetlerinden birine hediye etmiş, Elbisemi dikerim diye iğne ve ipliğini yanına almış. İğne ipliğini yanında taşıdığı için Cenâb-ı Hakk dünyaya tekrar gelme arzusu var diye bir kat Sema'dan yukarıya çıkarmamıştır.
157 Yazılar 157 Letâif-i Hamseden beşincisi Ahfâ'dır; İki göğsümüzün ortasındadır. Buraya Sadır denir. Cenâb-ı Peygamberimizin manevi makamıdır. Anasır-ı Erbaadan topraktır. Nur'u yeşildir. Başka renklerde olabilir. Toprak anasır-ı Erbaa'nın en büyüğüdür. Hava, su, ateş, ancak toprakta birleşme imkanı bulur. En kirli maddeleri toprağa atarsak, o bize tasfiye ederek temizler ve iade eder. Hatta bir buğday necise karışsa kirlense, çok defalar yıkansa temizlenmesi mümkün olmaz. Tohum olarak toprağa attığımızda o bize en temiz sümbül ve başağını vererek bir kaç misli olarak iade eder. Cenâb-ı Hakk bir başakta 700 ve daha çok tane buğday iade ettiğini beyan etmektedir. Toprak bütün varlıkların en mütevazisidir. İnsan toprak tabiatlı olmalıdır. Hatta Cenabı peygamberimiz salla llâhu aleyhi ve sellem Anasır-ı Erbaadan toprağı sevmiştir. O Yüce Peygamberinize Cenâb-ı Hakk şöyle iltifat buyurmuştur. "Ya Habibim! Eğer seni yaratmasaydım, kâinatı yaratmazdım" AŞKINA ŞEHİD OLANLAR- II Sevgide aslolan kavuşmak olsaydı, bugüne kadar duyduğumuz destanlar ve hikâyeler duyulmayacaktı. Eğer varsa aşkına şehid olanlar ki hala var; bu kişiler hayatın gerçeğinde bize can kaynağı olanlar Hakk ı seven nice kul.. hakikatine de kavuşsa da aşkın, Rabb-i Rahman a bir merhaleden sonra yokluk ile varabildiğine göre, bildiğimiz kavuşmak Allah adamlarına yazgı değildir. Onlar aşklarına kurban Bu durum ise tekrar tekrar devam ediyor. Hz. Rasûlu llâh salla llâhu aleyhi ve sellem buyurdular ki: Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek, sabredenin günahlarını, Allah Teâlâ affedip Cennetine koyar. (İbni Asakir) Ümmetimin üstün olan kimseleri, aşk belasına maruz kalınca iffetini muhafaza edenlerdir. Kim bu şehitler? Onlar müşahede edip gerçeği görenler Aşklarına sadık kalıp fedâ ender fedâ, ölüm üstüne ölüm yaşayarak binlerce kere doğup ölenler. Yine Efendimiz salla llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki (Deylemi)
158 158 Yazılar Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehid böyle değil. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüb on kere şehid olmayı temenni eder. Bir rivayette şu ek mevcud: Şehid hariç, o, şehidlik sebebiyle mazhar olduğu üstünlükler ve kerametler sebebiyle (dönmek ister). [Buharî, Cihâd 5, 21; Muslim, İmâret 108, 109, (1877); Tirmizî, Fedâilu l-cihâd 13, (1643); Nesâî, Cihâd 30, 6, 32).] Dönüp, dönüp, tekrar geri gelmek ve on defa Bugün yaşadığımız dünyada, bu arzuyu dile getiren birileri varsa Dönüşünü tekrar tekrar yaşayanlar olduğunu söylemek mümkün olabilir. Yani fedakâr ve iffetli insanlar Birde her gün bu şekilde ölüp ölüp dirildiğini biliyorsak Bilenler için inkâr etmek mümkün değil. Bu gizemli kişilerin hayatları ve halleri birer ölüm ve mecburi bir ölümden farkı yok gibi. Allah Teâlâ buyurmuyor mu; Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz. (Bakara 154) Onlar.. yaşıyor zannettiğimiz onlarca kez şehid olanlar Eğer ki böyle bir hayat varsa- illaki var; Bir şeyler gizliden bize bir hakkın haberini ihbar ediyor. Allah adildir. Allah.. kulunun iffetine ikram etmekte Cevvâd ül Kerim dir. Sevgilinin kucağında her an şehid olan ve tekrar dirilenlere selam olsun. Kavuştuğunuz yerde tılsımlar var çözmek imkânsız gayretinizi uykusuz geçen günlere sayın hakkınızdır İçin için dökülen dertlerin bittiği yer Yüce Dost unuz ve kavuştuğunuz gün hayal değil gerçek olur dualar kabul şu olmadı bu da demeden bazı şeyler oluyorsa söylenecek ne çok şey var umudumuz açılan kapı hani nerde diye ağlanan
159 Yazılar 159 gülmeyi unutturduysa zaman kendisine kavuşun yok şimdi geçmiş ve gelecek şimdi gülümseyin gün dür zamanı günün güneşin doğuşunda hasretlik kucağında sevgili yanında yalnız değilsiniz sözüne kanat açarken bir şarkı söylenecek yıllar sonra böyle ölünüyormuş defalarca seven Rahmandır inanırız biz buna sonsuzlukta keder var başka olmuyor kavuşmak bedeli ayrılıktır ancak yoktur dostlara ölümse ölsün gerçeğini biz biliyoruz diyecek kadar varsanız hala, aşkınız daimdir bekâda ES-SEMİ Her sözü, bütün konuşulanları en iyi işiten, duyandır. Bizi de duydu İhramcızâde İsmail Hakkı
160 160 Yazılar (ŞAİR SEYREDİYOR... ) Haydar Ergülen.//. Le poéte regarde./. Le poéte travaille Le poéte travaille/şubat-mart 2004 SAYI: 9 -Film arkadaşım, şair Halil İbrahim Özcan a- Eskimolarda kar anlamına gelen 90 kelime vardır. Araplarda en az 60 kelime aşk anlamına gelir. * Afrikalıların ağaç anlamına gelen öyle çok kelimesi var ki sayısı yapraklarla ölçülmez, aynı şeyi su için de söyleyebiliriz de söylemeyiz: Bir de yokluğa özlem var. Yokluk, bir rüzgar bulur bulmaz kendine yapraklarını görmeye giden bir annedir her dilde. Saudade, sanırım siyah bir kelime olarak gelmiştir Afrika dan Portekiz e: Olmayana Özlem, içli bir mektup gibi herkes kendi acısıyla çıkar başkasında gurbete... Aşıklar ve şairler dil bilmez, acıdan başka soru işareti gibi sevinir, ünlem gibi ağlarlar, virgül bile yetişemez gözyaşlarının hızına! Aşıklar ve şairler, s den, önce özür dilerler, sonra güzel şarap filan içip s yi ezerler, bu ne ızdırap olur Saudade nin Türkçesi, ve bu ne ızdırap demeye gelir şiir, acı da aşka doğru, öyle... Biri Ege, ikincisi Akdeniz iki kelimeden ibarettir mültecilerin deniz bilgisi başkasının evinde ölür gibi
161 Yazılar 161 bir yabancı dile gömülürler ikisinde de, evsizlerinki köpek dilidir: hav! hav! Dostluğun gereğidir havlamak, ısırmazlar evleri, bu da geçer ya hu der Kalenderi, geçer! Geçmez, iktisatta pul kadar yer tutmayan bir tebessüm yerine, şükür, yerlilere alfabe inmedi henüz! Türklerinse gururu var ne mutlu, hem olur mu Türk ün Türk ten başka gururu? Seyhan diyor ki, annesine göre yangunluk tan geçilmezmiş Bartınca dili, Kürtçe kardeşin yalnızlık tan geçilmediği gibi... Adalılar ki, bir açıkhava sözlüğüdür her ada, tuzlu bir alfabe saklarlar dillerinde özlerler ama, çok değil, severler ama, aşk değil çok olunca azalır aşk, belki de, ve taş dilinde ruhun taşı, ametist bir Japon şiiri gibi dövülürmüş gövdeye, Hintliler der ki, dövmeni açma sevmediklerine, Yaralarını gösterdiğini sanırlar ve sevinirler!...ve geriye eski bir kelime olarak dünya kalıyor sanki,kırmızı ve siyahtan yapılan bordonun dili, sanki hayatın bir cumartesi akşamı yaratıldığını öğrenen çocuklara uzun ikindi duygusu nasıl çöküyorsa güzüstü bırakıp ruhlarını, kalbine nasıl yetişeceğini bilmeyen, hüzünlü bir bilge sayılr mıydı bilse, şair de öyle seyrediyor işte, ya sakin olmalı,ya şair, sakin olsam bir şiirim olurdu belki, ne sakin ne bilge, yalnızca hüzünlüyse
162 162 Yazılar şair, budaladan başka ne?... (10 dakika ara)... *Fransız Yönetmen Laurence Attali nin, Senegal de geçen ve üç öyküden oluşan Love Trilogy (Aşk Üçlemesi) filminden.
163 Yazılar 163 ETRAFINIZDA OLDUĞU HALDE GÖZÜMÜZDEN KAÇAN ÖNEMLİ BİR HUSUS " "NOT: Sevdiklerimizi koruyalım. Kusma bazılarında çok tuvalete çıkma şeklinde olur. Lütfen birbirimizi uyaralım. Yardımcı olalım." BİR YANIM ÖBÜR YANIMA DÜŞMAN * Yazan: Meral Akbaş / Amargi Ocak 4, 2013 Bulimik kadınlardan çarpıcı tanıklıklar: Nedir kustuğun? bunu kimseye söyleyemiyorumm Söylesen eğer, kim anlayacak seni?! Kasıklarımda mağara gibi büyük bir yara. Doğurmakla öldürmek arasında uzun ince bir ip. Delirmekle yemek pişirmek arasında kısa kalın bir kalas. Gidip geliyorum. Gidip geliyorum. Her adımda b-i-r-ş-e-y eziyorum. Şimdi o şeyi üzerine kusacağım. Şimdi o şeyle gözlerini oyacağım. Şimdi bak iyi bak ben o şey olacağım.
164 164 Yazılar (Mine Söğüt, Deli Kadın Hikâyeleri nden) Bu yazı, Mine Söğüt ün deli kadınlarından birisinin sözleriyle boşuna açılmadı! Gidip geliyorum / Gidip geliyorum 1 dediği kadının, devam etmekle sona erdirmek arasındaki kısa ama kalın mesafeydi. Bir çırpıda katedilecek kadar kısa ve ince: ÖLÜP GİDİCEM BUNU HİSSEİDORUM 2 ; geçip gitmek istedikçe olunan yere mıhlayan kalınlık ve uzunlukta: Ölmeyi çok düşündüm, ama korktum. Bazen kurtuluşa yakınmışım gibi geliyor evet, yapabilirim. Ben güçlüyüm.sonra kendime geliyorum aptal, kendini kandırma! istemiyorsun bile 3 Devam etmek isteyip devam edilemiyorsa eğer, sona da erdirilemiyorsa devam edilen kusarak yaşanıyor galiba Kusmak, yemek yemek demek yani devam etmek! Kusmak, yediğini bir an önce kendinden uzaklaştırmak da demek yani devam etmekte olduğunu bir türlü sineye çekememek! saklıyorum 4 Nedir sakladığın? tam 8 yıl kustum 8 yıl kustun! Kustun 8 yıl Bilincli olarak yapiyordum Kendindesin ama! Biliyorsun niye kustun; niye yedin Sahi niye kustun; niye yedin? Biliyorsun! Bir tek sen! Kimse bilmiyordu Dışta(n) görüneni, başkaları; kustuğunu, hiç kimse! Yalnızca sen! bazen kendimden ölmek isteyecek ve kendimi öldürecek kadar nefret ediyorum aslında çoğu zaman böyle düşünüyorum. Bunu denedim fakat geri döndüm Niye döndün geri? ya yüzümde kilo alırsa? ya artık iyi görünmezsem? diye kaygılanmaya başladım ve o günkü ilk yemeğimden sonra bulantılar başladı ve çıkarttım. Artık hergün bunu yapıyor üstüne üstlük mutluydum sanki bana bahşedilmiş bir hediye gibi geliyordu istediğini yiyip kilo almamak. Bundan bir hafta sonra artık bulantı olmuyor yediklerimi kendi irademle çıkarabiliyordum sadece yemek yerken yanında sıvı birşeyler tüketmem yeterliydi bunu için zorlanmadan 2dk içinde çıkarıp tekrar normal hayatıma geri dönebiliyordum ve halada öyle yapıyorum Mutlusun o zaman! yedikçe kusmaya başladım kustukça çok yedim yaklaşık 10 senedir kusuyorum Yedin, kustun Kustun, yedin Sonra yine yedin; yine kustun yine kustun; yine yedin! Mutfakta yedin; banyoda kustun Kustun banyoda; yedin mutfakta Kustun, yedin, yedin, kustun, kustun, kustun, kustun, yedin, kustun Gidip gelmek gibi uzun ince bir ipin üzerinde ya da kısa kalın bir kalasın üzerinde
165 Yazılar 165 Bir kusma hali olarak bulimia, hep bir yerden bir yere gitmeye, gittikten sonra dönmeye, döndüğün yerden bir an önce kaçmaya, kaçtığına pişman olup gerisingeri sürüklenmeye benziyor sanki: Yemek yemek, yediğini hemen kusmak, kustuktan sonra yine yemek yemek, yine kusmak yine Bu gitgeli sürekli halin, yani bulimianın iki ucu var; ipin, kalasın iki ucu: gösterilen ve saklanan evde/okulda/işyerinde ve banyoda/tuvalette herkesin gözü önünde az ve kimse yokken çok herkesle yemek yemek ve hiç kimseyle kusmak Bir sır var ortada; sırrın sahibinden gayrısının bilemediği ve bir gövde gün geçtikçe kuruyan, sebebini kimsenin bulamadığı iki ruhluyum galiba yada çok iyi bir oyuncu başkalarının yanında mükemmel kızı oynuyorum kendimleyken hasta kızı Kimsenin bilmediği bir sırrın var bu hayatta! vaktimin çoğu tuvalette geçiyordu..yeme ve kusma nöbetleri..artık tamamen çığırımdan çıkmıştım insanlar bana ölüceksin dediğnde hoşuma gitmeye başlamıştı..kmse benim gibi değildi ve kmse benim gibi olamazdı..hayatımda kendi başıma kimsenin yardımı olmadan yaptıım tek şeydi kilo vermek..ilk zamnlar boğazımı parmaklayarak kusarken bizmn snra kendiliğnden gelmeye başlamasıyla kendime kendimi öwmeye başlamıştım..hala yediklerimi kusuyorum..hatta şuan bile çıakrtıcam..ama artık zayıflık için değl başka bişi için kustuğumu düşünüorum hatta kusmadan önce soda fln içiorum içimi resmen boşaltıyorum benmki artık zayıflıktan çıkmış arkadaşlar ben yemek değil aslında başka bişi kusuyorum Nedir kustuğun? bunu kimseye söyleyemiyorumm Söylesen eğer, kim anlayacak seni?! Gerçekten de böyle bir dünyada, bir kültür varlığı gibi çekip çevril[en], düzenlen[en], sayısız toplumsal statü göstergelerinden biri olarak güdümlen[en] haz aracı ve prestij sergileyicisi olarak yeniden ele geçirilen 5 bedenlerin dünyasında bedenini sevmeyenleri, ona şefkat göstermeyenleri, üzerine titremeyenleri ve hatta günbegün onun mahvına ilk elden tanıklık edenleri kim anlayacak? baslama nededım aslında aılemdı.. nedenmı cunku bana ozguven veremedıler.. hep şişman oldugumu ve zayıflamamı soyleyen benı bu yuzden azarlayan kıyafetlerım olmadıgı zaman "kılo ver bana ne" dıyen insanlardı..benı kabullenmedıler. kafalarındakı cocuk resmıne benzetmeye calıstılar.zayıf ınce 5 sınıfta 80 kılo olmayan bır cocuk.. Bedeni[ni] en parlak, en mükemmel nesne olarak dışarıya yönelik olarak oluşturma[nı] 6 salık verenler vardı bir de sen: zayıf ınce 5 sınıfta 80 kılo olmayan bır cocuk sen de yedin kustun yedin kustun kustun yedin; değil mi? İnsanlar bana baktığında sadece kilo almış mı vermiş mi diye bakıyorlardı. Yüzün çok güzel ama zayıflaman lazım gibi şeyler duyuyordum. Her şey kilom üzerine kuruluydu. Her şey Bakarlar eksiğini, fazlanı görmek için mükemmel den kaçan her şey, göze takılır; dile dolanır
166 166 Yazılar aklım hep dıette yiyeceklerde ve ınsanların bana bakıslarındakı hayranlıklarındaydı.. evet vucudum zayıftı evet benı gozlerı ıle alkıslıyorlardı evet muthıs bırseydı ama hemde A M A bu cok buyuk bır yanılgıydı ve ınsanların hayranlıkları bana degıl vucuduma ıdı bu 2000 lıra verıp alıdıgınız ıphona duyulan hayranlıkla aynı seydır Göze görünen o müthiş şey, görünürde sen olan, senin olan ve ama başkalarının arzularının sergilendiği o parlak, mükemmel şey mutlu etmemiş seni Belli! Ondan mıdır eridiğin? Bulimik kadınların paylaştıkları deneyimlere bakıldığında belki de en çarpıcı mesele, arzuladıkları kiloya ulaşan kadınların kendilerini durdur(a)mayarak kusmaya devam etmeleridir. Kusmak artık başka bir şey dir sanki; kendinde bir şey! Zayıflatma işlevi son bulmuş kusmuk, hâlâ oradadır; her yerde: Sokakta, torbada, şişede, tuvalette vazgeçebiliyormuyum kusmaktan hayır vazgeçemiyorum çünkü kilo alamak benim için kabus aslında şuanda 52 kiloyum ben her koşulda heryere kusabiliyorum sokağa bazen torbaya bazen şişeye ve onları saklıyorum tuvalete heryere kusuyorum zorlamadan bile çıkarta biliyorum artık bu için uzmanı oldum diyebilirim bunu neden bırakamıyorum bilemiyorum O kadın mısın sen, hani şunları söyleyen: Gidip geliyorum / Gidip geliyorum / Her adımda b-i-r-ş-e-y eziyorum / Şimdi o şeyi üzerine kusacağım / Şimdi o şeyle gözlerini oyacağım / Şimdi bak iyi bak ben o şey olacağım. artık bıktım kusmaktan kendımden nefret edıyorum sımdı herkez cok guzel bır kız oldugumu soyluyor ama kımse bılmıyor aılem dısında elımın uzerındekı yaraları yandı dıyorum soran herkeze onlardan gızlı yıyorum cıkarıyorum ve sonra yıne onlarla bırlıkte yıyorum bazen 4 bazen 2 bugun mesela 2 kere kustum ve saatlerdır acım sabahın olmasını ıstemıyorum hergun yok dıyorum bugun kusmuycam ama bır anda kendımı yemegın basında buluyorum napıcam bılmıyorum cok caresızım yıyorum nasıl olsa kusucamı bıldıgım ıcın daha cok yıyorum Güzelsin artık! Öyle diyorlar! Ya görseler yaralarını, ellerindeki yaraları?!! Ama korkma! İçinde kapanmayan, o kocaman yarayı göremez kimse görmek istemez sen biliyorsun yaranın yerini belki kasıklarında o yara ya da çok, daha çok derinlerde bilmiyorum ben de! kusmaktan kendımı alamıyorum Kustuğun nedir? Nedir kusarak kurtulduğun? İçine aldığını bu kadar çabuk yok etmen niyedir? Kusmayı, bulimiklerin yediklerini sindirmeden kendilerinden uzaklaştırarak zayıf kalma istekleriyle açıklamak yeterli değil sanki Değil mi ki kusmuk, artık ve artakalan? Kusmuk, değersiz Ve kendinin ilk haline, aslının ne olduğuna dair hiç ipucu vermeyen Bulimiası olan, yemek yer; ama çok yemek yer. Çok yediğini gizli gizli yer. Yediklerini hemen kusar. Yani kusmuk, gizli olarak çok yapılan bir şey in tek kanıtıdır. Belki de bu sebeple, bulimik kadınların çoğu kendilerini iğrenç hissettiklerinden, suçlu hissettiklerinden bahsederler. Kusmuk, çoğu zaman, sadece onların gördüğü, herkesten gizli işlenen bir suç un artığıdır. Gizli işlenen bu suç, kadınların bedenini tam da arzulanan sınırlara çeker. Kusarak zayıflayan ve norm lara ulaşan beden, norm/kural olanı suç işleyerek, norma/kurala karşı gelerek gerçekleştirmektedir. Bu gizlilik, bir tür aldatmadır aslında. Aldatılan, mükemmel beden arzusundakilerdir. Hem yiyen ve hem de buna, onca yemeğe rağmen zayıflayan
167 Yazılar 167 bedenin sahibi niye mutlu olmasındır? Hayır! Kusmuk, değerlidir. Kusmuğun değerini, kusan bilir! Igrenc bir seydi İğrenç mi? Bu igrenc seyleri daha fazla yazmak istemiyorum Yaz! Beyaz mürekkep inle, annenin ak sütü yle yaz! şimdi kusmak beni mutlu ediyor bunun bir sorun olduğunu bilsem de durum bu yıllar boyunca yapabilirim Kusmak mutlu ediyor seni! Anladım! Hep mutlu musun gerçekten? kusmak benim için bir kurtuluş ya da yakın bir arkadaş gibi oldu deliriyor muyum acaba diye düşünüyorum Nedir kurtulduğun? Bu nasıl bir arkadaş? Deli misin; sen nesin? ben sanki inadina midemi doldurup yine kusuyordum İnadına! Neyin inadı bu? Kendini eritip bitirmenin, elindeki sermaye yi gözden düşürmenin ve pazar da giderek değersizleşmenin inadı mı bu? Gözaltı morlukları, saç kaybı, elin üstünde ve eklem yerlerinde yıpranma ve yaralar, damar çatlaması, diş çürümesi/erimesi/dökülmesi, dizlerin ve belin yanlarında yağ depolanması Bulimianın, bedenin en görünür yerlerinde açtığı yaralar bunlar Mükemmel güzellik isteğinin tükendiğinin işaretleri Hiçbir yemeğin kendine uzun süreli bir yer bulamadığı, bir türlü dolmayan, doldurulamayan o boşluğun izleri mutsuzum daha öncede mutsuzdum Hani mutluydun? Şimdi neden mutsuzsun? Neden mutsuzdun? Kendime zarar verdiğimi bildiğim halde, daha fazla yaparsam yakında ölücem dediğim halde bırakamıyorum Ölmeyi istiyorsun! Bırakıp gitmeyi Ağzından eksilmiş o dişi kimse farketmedi hâlâ Yara izlerini görmüyor hiç kimse; değil mi? biliyorum sonunda ölüm bekliyo beni,şimdi bu bedeni taşıyabiliyorum ama ya sonra bu beden hiçbir yere gidemediğinde ölümün adım adım yaklaştığında hissedeceğim o acıyı pişmanlığıda biliyorum ama elimden bişey gelmiyo belki hayat biraz kendinden soğuttu beni..o yüzden düzelmek istemiyorum,herşeye rağmen hayat güzeldir diyemiyorum,belkide bu yüzden günden güne eriyerek yok olmayı ölmeyi seçiyorum kendime Birden bire, hiç olmamış gibi, hiç yaşamamış gibi İstemiyorsun bunu! Yavaş yavaş intihar etmek bu Yavaşlığın, yaralarının görünmesini istemenden mi? Bu kadar hazla kendine parlak vücutlar arayanların gözüne gözüne mi yaşıyorsun? İnat dediğin bu mu? Yavaş yavaş intihar etmekliğin, inadından mı? çürüyüp gitmek istemiorum
168 168 Yazılar Gitmek istemiyorsun! Gitme! neden yazdım bunları bilmiyorum Sahi neden yazdın bunları? sanırım içimi dökmek istedim Döktüğün içindir; için boş değil demek Kusmadığın bir şeyler var hâlâ Ne var içinde? Şimdi o şeyi üzerime/üzerine/üzerlerine kussana! Sokağa, torbaya, şişeye, tuvalete değil de, üzerime/üzerine/üzerlerine sürekli miğdem bulanıyor Benim de! DİPNOTLAR * Birhan Keskin dendir. 1 Mine Söğüt, Deli Kadın Hikâyeleri, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2011, s Bu alıntı, adlı internet adresindendir (14 Kasım 2012). Bu adresten yaptığım alıntıların yazılış biçimini değiştirmedim. 3 Adı geçen internet adresindendir. 4 Bu yazıda koyu harflerle ve tırnak işareti içinde alıntılanan her ifade, yukarıda adı geçen internet adresindendir. 5 Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2004, s A.g.e., s Kaynak: Amargi Dergisi dosya: Hayatın Dönüşümü (1): Mutfak 73
169 Yazılar 169 HANGİ Allah, kendi ve kulları arasında arasında bir bağ ve iletişim kurdu. Karışmayanlar. Karışanlar Bunu yaparken iki denizi biribirine karıştırmadan yaptı. Karışmayanlar arasındaki bağı çok kuvvetli gösterirken, karışanları zayıf yaparak bir paylaşım var gibi göstermiş olsa da bu karışma gibi gördüklerimizde yine karışmamıştır. Uzay bu karışma hikayemize ışık tutabilir. Yıllardır dünya, güneşine tabii iken bulunduğu yerinden bir milim sapmadığı gibi, ay da aynı yolu izlemektedir. Sormak gerekiyor. Bu bağ için aşk mı, sevgi mi yıksa olması takdir edilen bir kader mi demeli. Yoksa başka bir şey daha mı var? Aşık veya seviyor, varamıyor uzaklaşamıyorda Burada kendini gösteren yüce kuvvet nasıl adlandırılmalı. Öylesine oldu demenin bir manası yok Bağlar ve bir netice Şimdi olandan bir değişimin oluşunu takdir ettiğimizde az ve çok herşey birden bozuluyor. Bu bağlar ile olan bir silsilenin birleşmesi ve ya ayrımı kıyamet gibi dehşetinden korkmak gerekiyor. Kadın ve erkek arasında olan birleşik bağ ilişkisi sonuçta bir izin verilmiş bağdan öte ilahi birleşmenin yaratış izni mi? İki deniz biribirine bu denli yakın olmazdı. Antik Yunanın çok tanrılı fikir hayatı, bu bağların izahi için geliştirilmiş olması gerekiyor.. Onlar aralarındaki ilişkiye düzen vermek için ve düzen için uğraşıp didinmişler. Sonuçta bir buldukları şey, bulamadıkları o şey olmuş. O şey Şimdi bir düşünce nihayeti olarak aşka verilen kıymet ve yapılan izahlar bir şeyin hala ötede olması gerektiğini söylüyor. Aşktan sonra ne var? Evet aşktan sonra ne var? Bu işin sonu aşk değilse, daha bir başka bir hakikat olmalı.
170 170 Yazılar Eğer aşk nihayet olsaydı aynı gönülde sınıflara ayrılmış binlere varan çeşit bulunmazdı. Aşkı üst terim olarak görmek buna kafi gelmeyecektir. Bizler aşkı bir yok olma ve karışma olarak anlıyor olabiliriz. İki denizin birleştiği yerde karışmadan duranlar bize neyi haber veriyor? Şu olduğu bu olduğu üzerine kafa yormaya gerek yok. Dünya ortada, güneş ve ay da yanında beraber, bunu bir düzen ve ahenk açıklayayız. Biri düşünün yüksek zevklerin en zirvesinde bulunmayacak kadar her şeye kavuşmuş. Ama bu yer sadece yok ve hiçlik ile açıklanamaz. Bunun bir izahi olmalı Şimdi fıtrat gereği olarak sevgimizi bir kategoriye koyamadığımız, duygusal bir halimiz var. Ancak bu kalbin içine birçok sevgilerde dolmakta ve birbirine değmemekte bunu ilahi planda açıklamak kolay. Herkes Allah'ı sever. Bu sevgiler Allah için bir sorun ve karışma oluşturmaz. Fakat bir kul olarak, aşk planında birbirine değmeyen onca sevgiyi taşıdığımızı düşünürken, bulunduğumuz bu etkileşimde, ayrışım yapmaya çalıştığımızda bir sorunda görünmediğine göre, bu bağı sırf bir aşk hakikati ile çözemeyiz. Dualitede bir tercih arasında gidip gelirken, eşit olanlar arasında tercihin yapılacağı konumda, ilk ve diğerinden ayrılma faktörünü seçerken bir açmaza düşüyor olacağımız kesin. Ancak ilâhi makamda bu tür bir ayrılma ve parçalanma yok. O ne yaparsa doğrudur. Bize doğru inilince biz ne yaparsak yanlış oluyorsa, aramızdaki ilişkilerin bir seviyesinde söylenmeyen o noktayı açmamız gerekiyor. Biz neyiz? Bunun cevabında başarılı olacağız. Ancak karşımızdaki kim veya ne? Bütün şartlar açısından bakmaya başladığımızda bir cevap bulacağımız kesin. Şimdi kendiniz ve karşınızdaki, dolayısıyla öteki paylaştığımız hayatta ne konumda? Bu düşünceler ile bizim olmamız gereken yeri bize bildiren bilgiler ve sonuçları hakkında daha çok düşünmemiz gereken konular var. Şu an ki halimiz ve biz neyiz Aşktan sonra ne var İhramcızâde İsmail Hakkı
171 Yazılar 171 HAYVANLARIN ÇOĞU ÇOK ZEKİDİR. Çoğumuz yalnızca tilkiyi kurnaz sanırız. Oysa... Yaşamımın altmış yılını doğa araştırmalarına verdim ama, yine de vahşi hayvanların kimi durumlarda hangi biçimde hareket edeceklerini kestiremem. İnsanların tepkileri gibi onların davranışları da sınıflandırılıp daha önceden tahmin edilemez ve tehlike karşısında normal kurallar bile çiğnenir. * * * Gençken, tarlalarımızın kenarındaki sık ormanın içinde, tilki kovalayan av köpeklerinin ardından at sürerdim. Bir gün köpeklere yetiştiğim bir sırada, ormanın açıklık yerinde bir tilki ile karşılaştım. Hayvan çok yorgun görünüyordu ve bende büyük bir acıma duygusu uyandırdı. Onu öldürmek istemedim, hatta köpeklerin eline düşmemesi için bir çare bulmaya çalıştım. Yakınlarda, genellikle kütük nakli yapan trenlerin geçtiği bir tren yolu vardı. Demiryolu hattı, bir iki metre genişliğinde bir hendeğe paralel biçimde uzanıyordu. Tilki, hendeğin kenarındaki bir tümseğin üzerine çıktı ve beklemeye başladı. Uzaktan bir trenin geldiğini duymuştu. Öte yandan, köpekler kendisini yakalamak üzereydiler. Hiç beklemediğim bir anda büyük bir cesaret ve çeviklikle, tam kütük yüklü vagonlar geçerken bunlardan birine atladı. Tren uzaklaşırken, tilkinin gözlerinde alaycı bir bakış sezdim. Bu zeki hayvan, bir iki kilometre kadar gittikten sonra uygun bir yerde trenden atlayacak ve ormana dalarak gözden kaybolacaktı. * * * Çiftlik evimizin kapısının iç tarafında kocaman bir sepet asılı dururdu. Uzun süre hiçbir işe yaramadı ve yerinde kaldı. Bir gün bir serçenin sepetin içinde yuva yapmış olduğunu gördük. Ertesi yıl da aynı sepet bir serçe ailesine yuva oldu. Mevsim sonunda evden ayrılıp kente indik. Kapılar, pencereler sıkı sıkı kapalıydı. Ama bir tatil günü çiftliğe gelip de evin kapısını açınca, bir de ne göreyim, sepette yine bir serçe ailesi yok mu? Merak ettim. Her yeri aradım, nereden girdiğini bulamadım. Sonunda kuşu izleyerek çıkış yolunu buldum. Koridorun ucundaki pencerenin camında ancak bir kuşun geçebileceği kadar bir delik vardı. Bu cam, bir çocuğun attığı sapan taşıyla kırılmış olabilirdi. Hayvancık kapıları ve pencereleri sımsıkı kapalı bulunca, her yeri aramış ve sonunda bu kırık camı bularak yuvasını aynı güvenli yere yapmıştı. (Not: O camı kim nasıl kırdı gizem burada) * * *
172 172 Yazılar Bir gün de sık bir ağaçlığın 200 metre kadar ilerisinde bir geyik için pusudaydım. Yanımda, geyikler hakkında çok şey bilen biri vardı. Hayvanı kovalamakla görevli olanlar arkadan geliyorlardı. Geyiğin, beni ve rehberimi görmesine imkân yoktu. Hayvan birden sık çalıların arasından çıktı. Rüzgar ondan bana doğru esiyordu, dolayısıyla kokumu alamazdı. Fakat oradan çıkıp hareketsiz durduğunu görünce, rehberime, Ne yapıyor? diye sordum. Rehberim, Kendi kitabını okuyor dedi, yani türlü olasılıkları tartıp bir karar vermek istiyordu. O güne kadar 103 adet geyik vurmuş olduğum halde, bu, beni şaşırtmıştı. Geyik, yakınlarda bulunan yüksek otlar arasında gözden kayboldu. Koca boynuzları bile gözükmüyordu. Ben nasıl olsa izini sürenler gelince ortaya çıkacak diye bekliyordum, fakat çıkmadı. Çünkü boyu 60 santimi aşmayan otların arasında sürüne sürüne ilerlemiş ve bizden 300 metre kadar uzaklaşınca tabanları yağlayıp kaçmıştı. Ben tüm deneyimime karşın, koskoca bir hayvanın, neredeyse insan boyuna ulaşan boynuzlarıyla, hiç sezdirmeden buradan süzülüp kaybolacağını kestirememiştim. * * * Yağmurların çok yağıp, ırmağı yatağından taşırdığı bir günde yanıma bir adam alıp belki kurtarılacak çiftlik hayvanları vardır diye olay yerine gitmiştim. Suların söktüğü bir meşe gövdesine güçlükle tutunan bir yaban domuzu gördüm. Yanında dokuz tane de yavrusu vardı. Yavruları küçüktü, ancak iki haftalık kadar görünüyorlardı. Ama yaban domuzu, suların yavaş yavaş yükseldiğini hissetmiş gibi çevresine kaygıyla baktı, sonra gözlerini sekiz yüz metre kadar ilerideki bir tepeye dikti. Kurtuluş oradaydı, ama, oraya kadar nasıl yüzecekti. Ani bir kararla kendini dalgalı suya bıraktı. 10 metre kadar yüzdü, sonra geri dönerek yine meşenin gövdesinde bekleşen yavrularına ulaştı. Böylelikle, ne yapmaları gerektiğini yavrularına göstermiş oluyordu. Hafif ve sakin homurtularla yavrularını suya doğru yavaş yavaş itti. Biraz oyalandı. Yavrularına sanki yüzme öğreten sevecen bir anne gibiydi. Sonra, dikkatle tepeye doğru yüzmeye başladı. Ağır ağır yüzüyor, yavrularının hepsinin peşinden gelip gelmediğini sık sık kontrol ediyordu. Kendisi önde olduğu için güçlü sel akıntısını yarıyor ve durgun bir suda yavrularını beraberinde yüzdürüyordu. İki vahşi gücün burada birbirleriyle savaşımını ise hiç unutmam... Archibald Rutledge Sunday Herald
173 Yazılar 173 Bütün Dünya
174 174 Yazılar KINAYAN DA KINANACAKSA -İNCEL AMA KOPARMA Nerden geldi bu iptila Düşmez kalkmaz bir Allah'dı. Kul mul dinlemez zalim insan Eline düşene vurmaz mı Haklısındır geç hakkın canına Ver cezayı fakat rezil etme Hakkı vermedi sana. "Eğer Allah insanları kazandıkları (günâhlar) yüzünden (hemen) muâhaze (azarlasaydı) etseydi (yerin) sırtında hiçbir canlı mahluk bırakmazdı. Fakat O, bunları belli bir müddete kadar geciktiriyor. Nihayet vakıtları gelince muhakkak ki Allah kullarını hakkıyle görücüdür." [Fatır, 45] Hz. Şeyh Abdülkadir Geylâni kıyamette Niyaz etti: Ya Rabbî hesap günü beni kör haşr eyle; Beni iyi bilen dostların önünde mahcup kılma. Onlar beni görsünler, fakat ben onları görmeyeyim. Hakk üstüne iki azap birden yazmaz kuluna Ey günahların içinde boğulmuş insan, Cinsin sana acımaz Kim yardım edecek diye etrafına bakınma Günahına ancak Settar olur Yaradan. Eflâkî, Şems in şehâdetine sebeb olanlara uyduğu için, Mevlânâ nın, onun cenazesine gelmediğini, namazını kılmadığını rivayet eder (II, s. 686, 766). zaman, Sultan Veled, bir gün Mevlâna'nın oğlu Alâeddin in kabrine ziyarete gittiği «Senden yalnız ihsan ıssı umarsa, peki, suçlu nereye sığınsın» metninde arapça bir beyitle,
175 Yazılar 175 «Ey kerem ıssı, sen, yalnız iyi kişinin yaptıklarını kabul eder, yalnız onu yarlıgarsan, peki, aşâğılık kişi, suçlu kişi, nereye gitsin de ağlasın inlesin» metninde farsça bir beyit yazdığını söyler (I, s. 523). [1] Ey kınayıcı ve ey günahkâr Hikmetin kapısını arala. Günahtaki ince çizgiyi unutma. Ey kınayan kınadığına bir daha bak Şefkatli Peygamberimiz buyurdular : Günah yapana zarar verdiği gibi karşısına da zarar verir. Korkutsan başına dert olur, Razı olsan ortak olursun, Söylesen gıybet olur, Ayıplasan başına gelir Ey dünya neden bizi bu kadar zorluyorsun, Keşkeye günah dediler diye susuturuyorsun Feryadımdır hakkım Toprak olsaydım ile de bu işler bitmiyor. Gözyaşıma ortak yine bir Allah'ım var. İhramcızâde İsmail Hakkı Not: [1] Bu beyit, «Mesnevi» nin ikinci cildindedir (Keşf-al Abyât lı Mesnevi; Tehran 1299 h. s. 112, satır. 24). «Mesnevi» nin ikinci cildine 662. de başlandığına göre Mevlânâ, bu beyti, oğlunun mezarına, onun ölümünden iki yıl sonra yazmıştır. [ MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN MEKTUPLAR, Türkçeye Çeviren Hazırlayan : Abdülbakıy GÖLPINARLI, 1963, İstanbul Sh: 220]
176 176 Yazılar MORGAN: A Suitable Case for Treatment (1966) [Tedavi için-uygun Bir Durum] Süre: 97 dk Yönetmen:Karel Reisz Senaryo: David Mercer Ülke: İngiltere Tür: Komedi, Dram, Fantastik Vizyon Tarihi:01 Ocak 1966 (İngiltere) Dil:İngilizce Müzik:John Dankworth Çekim Yeri: London, İngiltere, Birleşik Krallık Nam-ı Diğer: Morgan! Oyuncular: David Warner, Vanessa Redgrave, Robert Stephens, Irene Handl,Bernard Bresslaw, Özet ve Hakkında 1966 İngiliz komedi filmidir. Morgan - Tedavi için-uygun Bir Durum /Tedaviye Uygun Bir Durum/ (sadece: Morgan olarak da bilinir!), Redgrave, filmin dünya prömiyeri olan 1966 Cannes Festivali'nden oyunculuk şerefine ve daha sonra kız kardeşi Lynn Redgrave ile rekabet eden ilk En İyi Kadın Oyuncu Oscar adaylığına anarşik komedi "Georgy Girl" a aday gösterildi. Film insanın iç dünyasını ve evrimin izlerini taşımaktadır.. Daha doğrusu hayvani yanımızı ortaya çıkarmaktadır. İlk açılışta Gorillerin özelliklerini anlatıyor. Morgan Delt (David Warner), ailesi tarafından komünist olarak yetiştirilen başarısız bir sanatçıdır. Morgan'ın evi bir hayvanlar galerisi gibidir. Üst sınıftan olan karısı Leonie (Vanessa Redgrave) kendinden ayrılıp ve kendi sosyal durumuna yakın sanat galerisi sahibi Charles Napier (Robert Stephens) ile evlenmek için boşanma sürecine girer. Boşanırlar.
177 Yazılar 177 Ancak mahkeme olurken evlerine geri dönüyor, Morgan anlaştıkları halde eve geri dönüşü, boşanmaya itirazı onu eylemlerini ateşlemiştir. Doğal olarak zengin ve kişisel Morgan'ın fantezi dünyasını içine aldığı göz önüne alındığında, derin travmalara iter. Evdeki Lenin ve Troçki'nin afişlerini açığa çıkarıyor, doldurduğu maymun koleksiyonunu yeniden düzenliyor. Morgan Leonie'yi geri kazanmak için bir dizi tuhaf davranışlar olarak, insan iskeletini Leonie nin yatağına koymak olacaktır. sergileyecektir; bunu ilk Her şeyin başı Morgan, uygarlığı sevmemektedir. Bu içgüdüleri kaybetmemize neden oluyor, demektedir. Yani, isteği sade hayat. Leonie nin makyaj ile kendine yaptığı şeyleri sevmemektedir. Herşey doğal olsun tarzındadır. Yağlıboya tablosu gibi olmasını sevmemektedir. Saç pomadı kokusunu alınca tepki olarak yatağa iskelet bırakması bunun en güzel işareti olmuştur. Boşanmış olmalarına rağmen birbirlerine duydukları aşkı hayvani davranışlar ile göstermeleri gorillerin aşk oyunları içlerindeki sevginin yok olmadığını göstermektedir. Morgan, Leonie'yi tekrar kazanmak için Charles Napier'i vurmak için sanat galerisine gider. Ancak başarısız olur. Annesi Morgan'a kızar. Burjuva hayatına özendiği için başına bu sıkıntıların geldiğini anlatır. Kendi gerçeğini ve gücünü anlatır. Morgan, sonuçta, doğum günlerinde her yıl Marx'ın mezarını ziyaret etmeyi taahhüt etmiş solcu işçi sınıfı ebeveynlerin çocuğudur. Morgan'da kendini sürekli bir goril gibi hissetmesi yanında etrafındaki insanların iç yüzlerindeki hayvanı tarafı müşahede edişi onun görülmeye gereken tarafıdır. İnsanların başkaları olmadığında yaptıkları hareketlere örnek olarak polisin çizgi oyunu oynaması, insan tabiatını gerçeğini çok güzel dile getirmektedir. Leonie işçi sınıfı statüsünün oldukça üstündedir. Vaktini, eşini anlaşılır bir şekilde yabancılaştıran ormanda sallanmayı hayal ediyor. (KING KONG ve TARZAN filmlerinin klipleri rüyada kullanılmaktadır. Daha sonra Morgan annesinin güreşçisi arkadaşı Wally "The Gorilla" (Arthur Mullard) 'ın Morgan'a merhametle dolu sevgi duygularını hâlâ besleyen Leonie'yi kaçırmasına yardım eder. Plan başarısız olur ve Morgan tutuklanır ve hapsedilir.
178 178 Yazılar Serbest bırakılması üzerine Leonie ve Charles'ın bir goril gibi giyinmiş düğün salonunu çökertiyor. Bu sahnede Reisz, Morgan'ın fantezi dünyasını göstermek için King Kong'tan bazı klipleri ödünç alıyor. Düştüğü yer olan hurda deposunda komünist liderlerin tablolarını görünce şaşkınlığını gizleyemedi. korkunç bir mantıkla ortaya çıkıyor ve Docklands rüyası dizisine yol açıyor; arkadaşlar, aile ve Rus devrimcileri Morgan'ı kitlesel bir ateşleme ekibine mahkûm ederler. Morgan düğününden bir motosikletle ateş ederek, goril kostümüyle kaçıyor. Daha sonra deli olduğunu kabul ediyor ve sığınma talebinde bulunuyor. Öldüğünü hayal eder. Hastaneye yatırılır. Filmin sonunda Leonie, Morgan'ı, Marksist bahçecilik alanındaki kendi biçiminde absorbe olan ruh ve sinir kurumunu ziyaret eder ve kendisine doğmamış çocuğunun onun olduğunu söyler. Özelliğin son görüntüsü, Leonie'yi yüzünde bir Mona Lisa gülüşüyle, daha sonra çiçek tarhında çekiç ve orak motifi gizemli bir imge olarak görülecektir. Reisz'in, gerçekçilik, gerçeküstücülük ve fantazi hareketi -her zaman başarılı olamasa ve karmaşık mizah için yaptığı girişimler gerginlik gösterse bile, yönetmenliği takdire şayan derecede cesurcadır. Gerçekten 1960'lı yılların son dönemi zeitgeisti olan "Morgan" ın 1950'lerin veya 1970'lerde bu konuda yapılamayacak ileri görüşlü bir filmdir. Tonu bilinçli olarak rengarenk, ışıktan ağıra ve ışığa doğru dönerek, dönemin birçok İngiltere filminden daha eskidir tuhaf bir film ortaya çıkarmıştır. Morgan karakterin kendini soğurması, anarşik ruh hali ve kültürel nihilizmi cazip hale getirişi, infantilizm (bebeksilik) ve kendine olan hoşgörüsüzlüğü eleştirmenlerin dikkatini çekmiştir. Ek bilgi: Troçki nin çalışma odasındaydılar. Troçki, Frank Jackson un okuması için verdiği yazıyı eline almış, göz gezdirmeye başlamıştı. Genç İspanyol, trençkotunun arasından çıkardığı buz baltasını birden eski devrimcinin başına indiriverdi. Troçki, baltayı ikinci kez indirmesine fırsat bırakmadan yerinden sıçrayıp olanca gücüyle Jackson un bileğini tuttu. Ve bu beklenmedik savunanın onu sendeletmesinden yararlanarak yandaki odaya geçti. Kapıda durdu, aldığı öldürücü yaranın etkisi altında bir çığlık attı. Eşi Nathalia ile muhafızlar
179 Yazılar 179 koşuştular. Yan odaya doluşan muhafızlar suikastçının üzerine atılıp ellerindeki silahların dipçiğiyle vurdular, vurdular Dışarıda beklemekte olan polisler de yetişti. İki yaralı, Troçki ile suikastçı Jackson, hastaneye kaldırıldılar. Troçki çok yaşamadı; 25 saat sonra öldü. Doktorlar beyin zarının geniş ölçüde zedelendiğini açıkladılar. Amerikalı Troçkistler, onun ABD de toprağa verilmesini istiyorlardı. Bu istek uygun görülmedi. Meksiko kentinde bekletilen cenazesi başında, arkadaşları ve işçi temsilcileri nöbet tuttular. 300 bin kişi saygı duruşunda bulundu. Jackson, iki yıldır, Troçki nin eski sekreterlerinden ve güvendiği kişilerden biri olan Sylvia Agelof la nişanlıydı. Yoksa, Meksiko nun kilometre ilerisindeki, polisin ve özel muhafızların beklediği bu kale gibi eve adımını bile atamazdı. Daha önce hep Troçkist çevrelerle yakın ilişkiler içerisinde bulunan nişanlısı Sylvia ile birlikte gelmişti. Olay günü de (20 Ağustos 1940) içeriye girince Slyvia yla burada buluşacaklarını ve birlikte New York a gideceklerini, veda ziyareti ne geldiklerini söylemişti. Sonradan eşi Nathalia nın anlattığına göre, Jackson geldiğinde Troçki tavşanlarına yiyecek veriyordu. Bu uğraşının yarıda kesilmesine canı sıkılmıştı. Yine de aldırmamış; Jackson un son makalesini gözden geçirme önerisini kabul edip onunla birlikte çalışma odasına girmişti. İki üç dakika sonra da olanlar olmuştu Meksika daki ikinci saldırı amacına ulaşmış ve Troçki öldürülmüştü Mayıs ta düzenlenen ilk suikast girişiminin üzerinden üç aylık bir süre bile geçmemiş ama bu seferki Troçki suikasti başarıya ulaşmıştı. Alt yazıdan Morgan, Seni seviyor Leonie. Kontrol edebilen tek kişisin. Bunu söylüyor. Onun tek gerçek aşkı. Bugün Morgan haklı değil. Dünden daha kötüydü İnsan acı çekmek için doğar.
180 180 Yazılar Hadi ama. Acele et, Leonie Her şeyi yapmaya çalıştım Elimden geleni yaptım. Evet eminim. Sende hoşlanıyorsun, tamam mı Bu burjuvalar Işçilerin teriyle arabalarını aldılar. Morgan! Ne? - Merhaba. - Burada ne arıyorsun - Yunanistan'da olmak yerine? - Dün döndüm. Anlaşmamızı hatırlamıyor musun? Söz verdin! Bak Yunanistan'da kalıntılardan daha fazla yığın vardı. Sanırım neden orada olduğunu ısrar ettiğini biliyorum. Kodlanmış bir mesaj gibiydi. Ben geldiğimde anladım. Hayatının felakete dönüşmesini önlemek için yanımda olmak zorunda kaldım. Kendi güvensizliğiniz sizi kızdırıyor. Ama yine de sessizlik Seni seviyorum.
181 Yazılar 181 Her şey bitene kadar dışarıda olacağını söylemiştin. Sürekli giyinirken beni uzak tutmak istedin. Kanunları yanına koyan ayrışma süreci. Pekala, senin için şanslı değil. Seninle geri dönmeye karar verdim. Neden bana danışmadan evde reform yapıyorsun? Burası benim evim. İki daireye çevireceğim. Ve binlerce hurda bende kurtulacağım. Orada başlıyoruz. Sanırım burada da bir sözüm var. Çok geç, Morgan. Birisinin araştırmamı yıkmaya çalıştığını biliyor muydunuz? Bu öğleden sonra boşandık. - İşler nasıl gitti? - Her şey çok basitti. Sadece yirmi dakika içinde cezalarını ertelediler. Charles Napier burada seninle mi yaşıyor Beni bir kez yalnız bırak Morgan. Niye ya? Tanrı! Ve lanet şeyleri al! Banyosunda dişleri olan iki fırça var! Ve onlardan biri benim değil Benim değil! Ve saç pomadı kullandığından beri?
182 182 Yazılar Yoksa Napier topraklarını işaretlemek istiyor, yağlı başını surlardan fırçaladı mı? Sıkılmak! İşte perişan bir hayatın parçalanmış bir ruhunun itirafı. Seni sıcak, nemli ve pembe bir şekilde pişmiş bir ıstakoz gibi görmeyi seviyorum. Gel biz uygar insanlarız. Uygarlığı sevmem. Bu bizi içgüdüleri kaybetmemize neden olur. - Eski karın çoktan karar verdi. - Seni uyarıyorum, tehlikeliyim. Seni öldürmeye kararlıyım! Saçmalık! Eh, ben de söylediğim gibi Tekrar boyamaya başladın mı? Bunu yapamam. Aşırı tepki veriyorsun, Morgan. Doldum artık! Boğazda acı bir tat hissedin, değil mi? Çok korkunç derecede agresif davrandığında ciddiye almayacağım. Beni nereye götürdü sevgimi? Nezaket nerede? Bilirsin? Aşık bir adamda şiddetin belirli bir haysiyeti vardır Ve ben aşkla doluyum. Bu yüzden çok fazla sevgi ile yüzleşeceğim
183 Yazılar 183 Leonie hakkında konuşmak için buraya gelmek çok saçma. Bunun yanında, o da seni terk etmiş ve benimle evlenmek istiyor. Doğası gereği sadıktır. Doğru dedin mi? sen benim evleneceğim kadınlardan bahsediyorsun! - Onu onun parasıyla evlisin, itiraf et. - Tabi, elbette. Leonie'yi anlamıyorsun. Kendisiyle güvensizlik, belirsizlik getirdiğin için benimle evlenmek istiyor Asla bunu yapamazsın ve o da senden nefret ederdi. Bak, Morgan, her şey daha basit. Leonie beni seviyor. Evlenecek. Onu alacağım tekrar. O seni terk etti. Şimdi benim olacak. İşçiler, işçilerle. Fakat sen zengin bir kadın bulmak istemezsin ve operatör bir burjuva olarak lüksce yaşamak istiyorsun. Leonie benim karım anne. Beni burada düşündüğümde burada bir katır gibi çalışıyorum Ve sen de bana bak!
184 184 Yazılar Gorda balina gibi Ben bir işçiyim. Bunlar bir markizin elleri değil. Neden Leonie hâlâ karın sanıyorsun? Boşandığını söyledi. Bunların hepsi de ne? Bu araba acı ve delilik dünyasında acı bir adadır. Ben sadece bir darbe buzağı baltamı bekleyen bir sürgünüm. Buz baltayla vuruşumla kimin kimliğini anlıyorum, değil mi? İşte Troçki. Ben buradayım. Kafa derisinin doğuşu Leon Trotsky Kızıl Ordu'nun Rus Devrimi Yaratanının mimarlarından biri. Büyük devrimci ideolog! İşte orada çiviledi! Joe Stalin Troçki Anavatan'ın dışında başladı. Sürgünde 17 yıl geçirdi. Ancak bu eski Joe için yeterli değildi. Troçki öldürmek istiyor. Not Bu Troçki. Buz baltası bu. Meksika, sıcak bir gün Stalin'in ajanı Trotskiy'in evinde arkadaşlarından birinin taklit edildi. Harika adamın bulunduğu ofise girer. Troçki masasında oturuyor
185 Yazılar 185 Gizlice, katil arkasında yer alıyor kafasını yarıyor. Bizim aşkımız kasırga gibi KÜKREYEN Burada bir şey fark ettim. Kelimeler de sıkışmış Ve şiddet Şiddetle karşılandı. Baban hep aynı şeyi söyledi Sadece beklemek zorundasın Bekle ve sabırlı ol. Büyük çöküşü görene kadar Ve fırsatımız. Ve biz Morgan, yaşıyoruz Görüntülemek için - Ne var, anne? - Oh, Morgan Devrim! Çiçek açmama izin ver. Otur ve dinlen. Baban sevdi buraya gel. Her zaman müsrif olan Kraliyet Ailesi'ne silahlarla saldırın ve evlilik kurumunu kaldırın ve çalışanların çocuklarının Burjuvazinin çocuklarından daha eşit bir eğitime sahiplerdi. Evet Bu bir idealistti. Iyi, baban. Evet ben hatırlıyorum.
186 186 Yazılar Benim için onlar çok güzel fikirlerdir., Morgan. - Ben de, anne. - Bazen öyle değil. Filozoflar her zaman dünyayı anlamaya çalışırlar Ama asıl sorun onu nasıl değiştireceğiz. Bu çok doğru, Morgan. Şimdi Leonie ve odasına gidiyoruz Kapıyı kapatacağız Ve yatacağız! Bizi yalnız bırak! Acılı oldu ama, evet seviyorum. Ben üstün bir yaşam biçimiyim! Ben taşırım! Çiçekler seviyorum Çocuk hayvanlar Ben bile fakir polise sokaktan geçmem için yardım ediyorum. Daha fazla İstediğiniz ne? Yine buradayız. Yaşlılığına geri dön Ev İşler ters gittiğinde. Evet, git pencereden dışarı bak.
187 Yazılar 187 Kendi sınıfın işçi sınıfını inkar ettin, Morgan. Bu sert kelimeler. Sana bir eğitim verdik ve sana Lenin Marx Harry Pollitt'i saygı gösterdiklerini öğrendik. 16 yaşındayken hep bir söz verdin ve çok akıllıydın! Toplantılarda Parti arkadaşları bana "Oğlunuz gerçek bir entelektüeldir, Bayan Delt" dendi. "Burjuvazinin şimdiye kadar, istihbarat konusunda tekeli vardı", "Fakat Morgan gibi eğitimli ve zeki insanlar mümkün" "diye açıkladı" "İşçi sınıfının bu ülkedeki yönetime son vermesi". Birdenbire korktum. Bu dünyada benim fantezilerimden daha iyi olan tek şey var Ve sen. - Söyleyecek bir şey var mı? - Evet, aniden sağırlaştım ya da bir şey söylemedin. Ne diyeceğimi hatırlamıyorum. Üretim araçlarında sürekli bir devrim. Tüm sosyal koşulların kesintisiz olarak bozulması Eski, katı ve gelenekler kaybolur. Ve yeni zamanlarından önce yaşlandı. Tüm eski kongre ve mülkler dağılır. Kutsal olan her şey küfredildi. Kutsal olan her şey küfredildi. Sonunda erkekler yaşam koşullarını ve akranlarıyla olan ilişkilerini düşünmeye zorlanırlar. Amin.
188 188 Yazılar Ateş! Öldüğünü hayal ettim. - Gerçekten mi?
189 Yazılar 189 BEN HER ŞEYİ BİLİYORUM -SLAVOJ ZİZEK altyazı /aralık 2007 sh:54-62 vizyon ötesi izliyorum Söyleşi: Senem Aytaç, Övgü Gökçe, Berke Göl, Gözde Onaran, Nadir Öperli, Fırat Yücel Fotoğraflar: Selen Erdoğan 5-6 Kasım tarihlerinde İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin Dolapdere kampüsünde birbirinden leziz iki konferans veren dünyaca ünlü Sloven düşünür Slavoj Zizek, ahlaksız teklifimizi kabul etti ve yoğun programından bize birkaç saat ayırarak muhteşem bir 'izliyorum' gerçekleştirdi. Bayanlar baylar Bülent Somay'ın katkılarıyla karşınızda Slavoj Zizek! Zizek'in Bilgi Üniversitesi'ne konuk olacağını ilk haber aldığımızda her nedense -belki de Zizek'i canlı dinleyecek olmanın verdiği heyecandan- söyleşi yapmak aklımızın ucundan bile geçmedi. İlk günkü konferansın ardından, aslında biraz da fantezi olarak 'izliyorum' yapmayı düşündük ve şansımızı denemeye karar verip Bülent Somay'a telefon ettik. Ertesi günkü konuşmasının akabinde yanına gittiğimde Somay, Zizek'e Bu kız seninle bir oyun oynamak istiyor," dedi. Zizek neye uğradığını tam da anlamadan Ne tür bir oyun?" diye korkarak sordu. Oyunun kurallarını açıkladığımızda, Somay'dan icazet almış olmamızın da etkisiyle, Zizek bizimle oynamayı kabul etti. Söyleşi için en uygun yer olarak bizim evde karar kılındığında durum tahayyülümüzü aşan, absürd bir hal aldı. Ev arkadaşımı aradım ve ona dedim ki: Senin için de bir mahsuru yoksa, yarın Zizek bize gelecek." Zizek'le üzerine konuşmak istediğimiz sonsuz sayıda film olmasının yanı sıra tek bir film üzerine bile ne kadar uzun süre konuşabileceğini tahmin ettiğimizden, film seçiminde çok zorlandık. Bir de üstüne, Zizek'in gelmesine 2-3 saat kala elektrikler kesilince, söyleşiyi yapabileceğimiz başka mekânlar aramakla elektrik idaresini sürekli taciz etmek arasında stres dolu saatler geçirdik. Tam ümidimizi kesmek üzereyken elektrikler geldi. Zizek geldiğinde en az bizim kadar stresli görünüyordu. Doğaçlama performanslardan nefret ettiğini, ondan zekice bir şeyler söylemesini bekleyeceğimizi ama ağzından bir tek doğru düzgün kelime bile çıkmayacağını söyleyerek bir yandan şikayet ediyor bir yandan da oyunun tüm kurallarını öğrenmeye çalışıyordu. Kurallar olmadan hiçbir şey yapamazdı, çünkü ne olursa olsun, eninde sonunda o bir Stalinistti!? Oyunu kurallarına göre oynamayı biliyordu sadece... Zizek, söyleşi boyunca şeker hastalığı yüzünden yememesi gereken kuru pastalardan yerken, bir yandan da hararetli bir şekilde bizi sürekli şaşırtan şeyler söylüyordu. Biz de kitaplarını okuduğumuz teorisyenle, kanepede yanımıza oturmuş tişörtünün üzerine dökülen kurabiye parçacıklarını teker teker toplayıp ağzına atan adam arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları düşünüyorduk... Kendini kaybetmiş bir şekilde felsefi bir konuda konuşurken birdenbire bir magazin haberine ya da seks hayatının ayrıntılarına savrulan Zizek, her zamanki gibi kafamızı karıştırmaya devam etti. Sonuçta hayatımızın en tuhaf ve en eğlenceli
190 190 Yazılar günlerinden birini geçirdik. Bize bu fırsatı sağlayan Bülent Somay'a tekrar çok teşekkür ediyoruz. (Senem Aytaç) [John Carpenter'ın They Live'inden (1988) bir parçayla başlıyoruz.] Benimle dalga geçmeyin. Bu bir şaka olmalı. Bu filmle ilgili her şeyi biliyorum. Filmi tam üç gün önce Paris'ten yeni aldım ve izledim. John Carpenter'ın 1988 yapımı They Live'i. İlkel ama doğru bir film, şu anlamda doğru, bütün bu bilgi, demokrasi, sizi bilgilendiriyoruz hikâyesi... Lacancı terimlerle konuşacak olursak, gözlükler sayesinde başat gösteren'i (master signifier) doğrudan görebiliyorsunuz. Bu filmin sevdiğim tarafı, ideolojiye bakışının doğru olması. Öncelikle bu film, solcuların tipik paranoyasının güzel bir örneği bence. Solcular devrimin neden gerçekleşmediği sorusunu cevaplayamadıkları zaman, hepimizin kontrol ediliyor olduğunu, birileri tarafından ele geçirilmiş olduğumuzu filan düşünürler. Amerikan (ha ha!) Komünist Partisi'nin merkez komite üyesi olan yaşlı bir adamla tanışmıştım. Oradaki en popüler teori, FBI'ın insanları itaatkâr hale getirmek için havaya bir çeşit uyuşturucu sıkmakla ilgili gizli, karanlık planları olduğuymuş. Bu film de biraz böyle... İşin bu tarafı yanlış, ama bu filmle ilgili doğru olan şey, beklenenin tam tersini yapıyor olması. Nedir beklenen? İdeolojinin bir gözlük olması... Gerçekliği olduğu gibi görebilmek için gözlüklerinizi çıkarmanızın gerekmesi... Burada benim hoşuma giden şeyse, bunu tersine çeviriyor olması. Kendinizi ideolojiden kurtarmak, özgürleşmek ve gerçekliği olduğu gibi görmek için gözlüklerinizi çıkarmanız değil, tam aksine, gözlükleri takmanız gerekir. İnsan doğası yoz ve kirlidir; doğal hale geri dönmek diye bir şey yoktur, doğal varlıklar olarak dünyaya baktığımızda bakışımız ideolojiktir. Özgürleşmek için gözlük takmamız gerekir. Bu yüzden de benim bu filmde en sevdiğim sahne son sahne. Filmdeki son hareketin ne olduğunu hatırlıyor musunuz? Kahramanımız orta parmağını havaya kaldırarak, uzaylıların baskıcı mesajlarını yaydığı vericiye hareket çeker. Devrimci jestleri Heidegger'in insanın elleriyle düşündüğü fikrine bağlayan koskoca bir teorim var... Her neyse... Bir de gerçeğin siyah-beyaz olmasını seviyorum bu filmde. Çünkü ideoloji deneyimi eksilten bir şey değildir, aksine onun üzerine bir şeyler ekler. Ama benim için en önemli olan şey şu: Adam varoşlara geri dönüyor, siyah arkadaşını gözlükleri takmaya zorluyor ve deli gibi dövüşüyorlar. Tıpkı Dövüş Kulubü gibi. Bence asıl alınması gereken ders burada. İdeolojiden özgürleşmek dediğimiz şey spontan bir şey değildir, zaman alır, dövüşmeyi gerektirir, can acıtır. Güzel detaylardan biri de şu: Eğer gözlükleri uzun süre takmaya devam ederseniz, başınızı ağrıtmaya başlıyor. Yani uzun bir süre ideolojinin bize verdiği zevklerden mahrum kalırsak da canımız yanmaya başlar. Bu film benim için güzel bir sürpriz oldu. Bence gerçekten solcu olan çok az sayıda Hollywood filmi var ve bu filmlerin solcu olduğunu söylediğim için liberal solcular tarafından neredeyse linç ediliyordum. Evet, evet, liberal sol (Bülent Somay'ı gösteriyor); özgürlükten filan bahseden o adamlar işte... Bu filmlerden biri They Live, biri Dövüş Kulübü -kesinlikle solcu bir film bence-, üçüncüsü de zayıf noktam 300S partalı. Evet, 300 Spartalı nın solcu bir film olduğunu iddia ediyorum. Gerçekten mi???
191 Yazılar 191 Evet, gerçekten. Filmin Amerika'nın İran'a saldırmasına meşruiyet kazandırmaya çalışan bir film olarak okunduğunu biliyorum, ama filme yakından bakın: Filmde ne oluyor? Pers İmparatorluğu nasıl temsil ediliyor? Büyük, çok kültürlü, Yunan'dan çok daha gelişmiş, o büyük toplara, zamanın kitle imha silahlarına sahip, hedonist bir toplum. Ve kime saldırıyorlar? Küçük, zavallı, yoksul insanlara... Görünenin tam tersi yani! Kendinizi ideolojiden kurtarmak, özgürleşmek ve gerçekliği olduğu gibi görmek için gözlüklerinizi çıkarmanız değil, tam aksine, gözlükleri takmanız gerekir Daha da güzel bir twist var filmde. Perslerin Spartalı kâhinlere savaşa girmemeleri için nasıl rüşvet verdiğini hatırlıyor musunuz? Sonra Kral Leonidas çıkıyor ve "batıl itikatlara karşıyız, ilerleme ve özgürlüğü savunuyoruz," diyor. Film onları kökten dinci olarak değil, ilerlemeci solcular olarak gösteriyor. (Bülent Somay'a dönüyor) Bu konuda bir sorunun var, değil mi? Bülent Somay: Hayır hayır, ama beni yine şaşırtmayı başardın. Filmi görmedim çünkü nefret edeceğimden emindim ama şimdi filmi izlemem gerekecek. S.Z.: Yoz tabiatını göz önüne aldığımda yine de filmden nefret edeceğini biliyorum. Çünkü filmin mesajı Alain Badiou'nun söylediği şeye denk düşüyor ve onun filmi sevme sebebi de bu. Badiou diyor ki: Ellerinde hiçbir şey olmayan yoksulların tek sahip oldukları şey disiplindir. They Live'e geri dönecek olursak, ben ideolojinin gözlükle temsil edildiği bir film olduğunu biliyordum ama adını bilmiyordum. Paris'te dört gün önce bir arkadaşım bana hangi film olduğunu söyledi ve ben de ona, -tanıştığımıza çok memnun oldum, teşekkür ederim anlamında- "siktir!" dedim ve hemen dükkâna gidip filmi aldım. Bu filmi seçmiş olmanız bir mucize. Eğer paranoyak olsaydım hepinizin birbirinize bir ağ ile bağlı olduğunu ve bunun bir tuzak olduğunu düşünürdüm. Hadi devam edelim. Bu arada ana karakterin gerçek hayatta kim olduğunu biliyor musunuz? Bir güreşçi! Bir sonraki filmi ayarlarken yanlış bir bölüm gösterip ileri alıyoruz. Aranızda bir sabotajcı var. Hain. Onu hemen imha edin, ortadan kaldırın! Önce itiraf etmesi lazım tabii... Bu teknolojik aletler şeytani şeyler. İçlerinde şeytan var bence. Kahve makinesi gördüğümde içinde kahve yapan küçük bir adam olduğunu hayal ediyorum. Bildiğinize emin olduğumuz bir film bu. O kadar da emin olmayın, çok az şey biliyorum ben. [Temel İçgüdü'nün (Basic Instinct, 1992) ünlü disko sahnesini izliyoruz.] Bir tahminim var ama... Aman Allahım, Michael Douglas'tan o kadar nefret ediyorum ki, o yüzden bilemedim şimdiye kadar. Michael Douglas'ın iyi olduğu tek bir film var o da Güllerin Savaşı, bence o filmdeki onun gerçek hali çünkü. Bu filmin neden bu kadar devrimci bulunduğunu bir türlü anlayamamışımdır. Size ilginç bir şey söyleyeyim. Başarısızlıklara değer veren biri olduğum için, Hollywood'un en büyük başarısızlıklarından biri olan Temel içgüdü 2'yi bu filme tercih ederim. Diğer taraftan, ilk filmin o meşhur bacak sahnesinin hâkimiyet ilişkileri üzerine ilkel ama güzel bir sahne olduğunu düşünüyorum. Benim feminizm anlayışım böyle bir şey. "Operasyon başarıyla tamamlandı, hasta öldü." Psikanalizin tek sonucu bu olabilir ancak.
192 192 Yazılar Geleneksel feministler Sharon Stonelın orada tamamen erkek bakışının nesnesi olduğunu söyleyeceklerdir. Ama aslında, bacaklarını biraz oynatarak bütün kontrolü eline alıyor. Laura Mulvey'nin o klasik feminist teorisinin yanlış olduğunu düşünüyorum. İşte erkek bakışı kadınları nesneleştirir filan... Bence asıl kurban konumunda olan, bakışın maruz kaldığı nesne değil, bakışın sahibi olan taraftır. İktidarsız olan bakışın kendisi. O durumda efendi konumunda olan aslında kadın. Filmin sonuna doğru, dedektif onun evine gidiyor ve daktilonun üzerinde bir müsvedde duruyor. Bence filmin gerçek anlamını kavrayabilmek, her şeyin bir düzmece olup olmadığını anlayabilmek için o sahneyi durdurup kâğıtta yazanları okumamız gerekiyor. Filmin gerçek sırrı ancak o zaman çözülebilir. Ama bence asıl çözülmesi gereken sır, nasıl olup da Michael Douglas'ın baştan çıkarıcı ve cazibeli bir adam olarak bize yutturulduğu. Bu saçmalık, Öldüren Cazibe'yle başlamıştı. Filme katı bir Marksist bakış açısından bakarsak, yani insanları soyut varlıklar olarak değil de yaşayan canlı kişiler olarak görürsek, asıl Sharon Stone'un güzel olup olmadığıyla ilgilenmek gerekir. Bence o kadar da kötü değil, öyle diyeyim. Peki ikinci film hakkında ne düşünüyorsunuz? Filmde Lacan'a açık göndermeler var... O filmde sevdiğim şey, adamı tamamen delirtiyor olması. Her şey tamamen muğlak, ne olduğu belli değil... İlk filmdeki Sharon Stone çok daha sempatik bir karakter ikinci filmdekine göre. Sizin de söylediğiniz gibi ikinci filmde Stone neredeyse ironik bir biçimde Lacancı bir psikanalist gibi, saf aktarım (transferans) aracılığıyla adamı delirtiyor. "Analiz tamamlamdı, sen delisin ve gidebilirsin." Psikanalizin, insanın normalliğini geri kazanmakla hiçbir ilgisinin olmadığının güzel bir örneği. Sadece arzunla yüzleşirsin, sonra deliriyorsan o da senin sorunun. Eski, güzel motto: "Operasyon başarıyla tamamlandı, hasta öldü." Psikanalizin tek sonucu bu olabilir ancak. İlk anda filmin ne olduğunu sandım biliyor musunuz? Blade 2. Büyük sanat. Tamam, birinci ve üçüncü filmler berbat ama Guillermo Del Toro'nun çektiği ikinci film muhteşem. Postendüstriyel, yıkık dökük Prag'da geçen, çok iyi bir film. Aptal Michael Douglas'ın suratını görene kadar Blade sandım filmi. "Hitler ve Goebbels kitapları ve filmleri yakıyorlar ya, bence yaptıkları iş yanlış değil, sadece yanlış filmlerle kitapları yakıyorlar." (Televizyonda mavi ekran varken Fırat espri yapıyor) Bu da Derek Jarman'ın Blue'su. Pardon? Saçma bir espri, boşverin... Derek Jarman'dan nefret ederim. Bir tek filmini bile görmedim. Derek Jarman filmleri benim için boktan, yarı sanat yarı eğlencelik olması gereken şeyler... Derek Jarman'ın sadece mavi ekrandan oluşan Mavi adlı bir filmi var da... Aaa, Derek Jarman, pardon Jim Jarmusch'la karıştırdım. Bunlar benim nefret ettiğim filmler. Bu tür sanat filmleri üzerine pek çok teori üretiliyor ama bence bu bir savunma mekanizması. Filmin bittiğine o kadar seviniyorsunuz ki, üzerine konuşmak istiyorsunuz. Hitler ve Goebbels kitapları ve filmleri yakıyorlar ya, bence yaptıkları iş yanlış değil, sadece yanlış filmlerle kitapları yakıyorlar. Bence Jarman'ın Blue'su yakılmalı. Bergman'ın Çığlıklar ve
193 Yazılar 193 Fısıltılar'ı yakılmalı. Antonioni'nin Zabriskie Point'i zorlama ve ucuz... Aptal bir İtalyan Amerika'ya gidiyor ve derin bir şeyler söylemeye çalışıyor. B.S.: Lars von Trier filmlerini de yakabilir miyiz lütfen? [Tam bu esnada sırada Avrupa (Europa, 1991) olduğu için hemen play'e basıyoruz.] Siktirin gidin! Bu Lars von Trier'in Avrupa'sı mı? Bürokratik saçmalıklardan büyük haz alıyorum. Kafka'nın bürokrasi hakkında söylediklerine kesinlikle katılıyorum: Seküler dünyamızda, devlet bürokrasisinin akıldışılığı ilahi boyutla olan tek bağımızdır. Bunun dışında filmin biraz zorlama olduğunu düşünüyorum. Ama bu film yakılmamayı hak eden tek Lars von Trier filmi. En aşağılıklaştığı film ise Gerizekâlılar'dır. Gerizekâlı bir adamın, gerizekâlılar için gerizekâlılarla birlikte çektiği bir film. İlgimi çeken tek şey, bana oradaki seks sahnelerinin gerçek olduğunun söylenmiş olmasıydı ama filmdeki adamlar o kadar mide bulandırıcı ki, sizde sadece iktidarsız olma isteği uyandırıyor, sekse olan ilginizi kaybetmenize yol açıyor. Ne demek istediği de hiç belli değil filmin. Bu deliliğin bir çeşit özgürleşme olduğunu mu söylemeye çalışıyor yoksa daha çok bir özeleştiri mi yapıyor? Özgürleştirmeye çalıştıkları kadına yaptıklarını radikal bir eleştiri olarak da okuyabilirsiniz ama bana sorarsanız von Trier ne yapıyor olduğunun üzerine yeterince net bir şekilde düşünemeyecek kadar gerizekâlı. Kişiliğimin en derinlerindeki proto-faşist yapı yüzünden - bana büyük ihtimalle karşı geleceksiniz ama- filmi izlemediğim halde Dogville'in sonuyla ilgili olarak duyduklarım çok hoşuma gitti. Kadının geri dönüp intikam alması... Gerçek merhamet budur. Bence idam cezasını savumanın en iyi yolu -tabii ki idam cezasını savunan birisiyim- gerçek merhametin idam cezası olduğunu anlamaktan geçer. Biri birini öldürdüğü zaman biz kim oluyoruz da onu affediyoruz? Bence bu küstahlıktır. Bizim insani görevimiz onu cezalandırmaktır. Onu cezalandırabiliriz ama ona merhamet bahşedemeyiz, merhamet Tanrı'ya aittir. Merhamet bahşetmek küstahlıktır, gerçek tevazu o insanı cezalandırmak olabilir ancak. (Bülent Somay'a bakarak) Birinin bu görüşle ilgili bir problemi mi var? B.S.: Nasıl öldürdüğümüze bağlı olarak değişir bence. S.Z.: Tamam, o konuda bir sorun yok, bir uzlaşmaya varabiliriz. Ben nasıl öldüğüyle ilgilenmiyorum; sadece adamı ölü görmek istiyorum. Ama merhamet göstermek küstahlıksa cezasını vermek de küstahlık sayılmaz mı? Biz kimiz ki onu cezalandırıyoruz? Ceza, hukukun alanının içindedir, ama merhamet hukukun alanına girmez. Merhamet göstermek senin hukuk konusunda bir şüphen olduğu anlamına gelir; hukuki ya da doğal nedenselliği askıya alman anlamına gelir. Merhamet nedir biliyor musunuz? Tanrım, annemle yattım lütfen beni affet. Eğer Tanrı kendini iyi hissediyorsa sizi affeder. Peki ama ceza neden ve nasıl insanın alanına giriyor? Cezalandırmak da bir bakıma Tanrı'yı oynamak değil mi? Değil, çünkü o zaman bir kanuna uyuyorsunuz ve o sizin kişisel kanununuz değil. Benim asıl karşı çıktığım şey cezanın suçu önleyecek bir şey olarak algılanması. Bence bu bir kâbus. İdam cezasına karşı olanların temel argümanları, bunun suçu engelleyen bir şey olmaması. Ama bunun cezalandırmanın mantığıyla bir alakası yok ki! Her iyi filozof size, başkalarının suç işlemesini engellemek için birilerini cezalandırmanın gerekliliğini savunmanın, masum insanları da öldürmeyi meşru kılacak bir şey olduğunu söyleyecektir. Linç olaylarının bir
194 194 Yazılar kısmının arkasında yatan neden budur. İnsanlar tatmin olmamışlardır. 1-2 tanesini linç etmelerine izin verelim ki, daha büyük bir kaosa sürüklenmenin önüne geçebilelim, derler. Cezayı böyle algılarsanız, bunu yapmalarının da önünü açmış olursunuz. "Ben aslında çok az film izliyorum. Bir seçim yapmak zorundasınız, ya film izleyeceksiniz ya da filmler üzerine yazacaksınız, ikisini birden yapamazsınız." Ben bir Hegelciyim. Hegel, cezanın özgürlüğünün farkına varmanın bir yolu olduğunu söyler. Birini cezalandırarak ona sizinle eşit olduğunu ve her insanın eşit sorumluluklara sahip olduğunu söylemiş olursunuz. Politik doğruculuğun sorunlarından biri de bu. Amerika'da politik doğrucu biriyseniz, bir beyaz olarak sorumluluklarınızın sürekli farkında olmanız gerekir. Sürekli suçlusunuz, çünkü siyahları, kızılderilileri istismar ettiniz... Ama diyelim ki siyah bir gangster suç işlediği zaman, hemen diyoruz ki, işte koşullar yüzünden yaptı, bu bizim onlara yaptıklarımıza karşı bir tepki sadece vb... Aman Tanrım, adama özgür olma haysiyetini bile vermiyorsun! Bence bu politik doğruculuğun örtük ırkçılığıdır. "Pornografi benim için çok hüzün verici bir şey, zavallı, sömürülen, bir sürü estetik ameliyat olmuş kadınların ne kadar büyük bir kâbus yaşadığını görüyorsunuz. Pornografi beni depresyona sokuyor." İslam'da bile... Bu ilginç olabilir, geçen yıl Avusturya'da büyük bir skandal olmuştu, bir imam "örtünmeden sokağa çıkan bir kadın sokağın ortasında duran açık bir parça et gibidir," demişti. "Bir köpek gelip o eti yerse kimi suçlarsınız köpeği mi yoksa o eti orada bırakan salağı mı? Tabii ki köpeği suçlamazsınız." Aslında imamın söylemeye çalıştığı şey, örtünmeden gezen kadınların kışkırttıkları erkeklerin suçlanamayacak olduklarıydı. Büyük ihtimalle bu argümanın çok muğlak olduğunun farkında değildi. Erkekleri köpeğe indirgeyen bir cümle kuruyor. Biz erkekler o kadar çaresiziz ki, bir parça et gördüğümüzde kendi özgür irademize bile sahip olamıyoruz. Kendini asıl kontrol edebilen, özgür iradeye ve ahlaki sorumluluğa sahip olan varlık kadının kendisi oluyor böylece. İslam konusunda yüzeysel bir bilgiye sahibim ama bence içinden alternatif bir çizgi çıkabilir. Siz benden iyi biliyorsunuzdur büyük ihtimalle ama ben Hz. Muhammed salla llâhu aleyhi ve sellemin ilk karısının önemini yeni öğrendim. Hz. Muhammed, melekler kendisine ilk göründüğünde iyi mi yoksa kötü mü olduklarını bilemiyor ve ancak Hatice vasıtasıyla anlayabiliyor. Hatice önce örtülü bir şekilde kendini meleğe gösteriyor, sonra örtüsünü kaldırıyor ve melek utanıp ortadan kaybolunca Hatice diyor ki, "bu meleğin utanması var, demek ki iyi bir melek." Kadın doğrunun kefili oluyor, erkek kendi başına doğruyla yanlışı ayıramıyor bile. Bu çizgiyi devam ettirebilirsiniz. Araplar İsmail'in soyundan gelir. İsmail'in annesinin toplum dışına itilmiş, çölde tek başına gezen bir kadın olması çok önemli. İslam üzerine yazan Fransız, solcu bir yazar arkadaşım, İslam'ın Musevilikten ve Hıristiyanlıktan farklı olarak ataerkil bir din olmadığını anlatıyor. Musevilik ve Hıristiyanlık baba-oğul ilişkisi içinde tanımlanıyor. Oysa Allah, baba değil. Dolayısıyla inanan bir Müslümanın kökeni bir yetime dayanıyor ve İslam'daki inananlar topluluğu da asıl olarak bir yetimler topluluğu. İşin politik boyutu da burada. Bir yetim olarak, halihazırda varolan bir toplumsal ağa bel bağlayamazsınız. Kendi topluluğunuzu oluşturmak zorundasınız. Bu işi çok ilginç hale getiriyor. Taliban, Afganistan'da metal topuklu ayakkabı giymeyi yasakladığında herkes güldü. Nedir akıllarındaki? Bir kadının görüntüsünün tamamı örtülmüş olsa bile, topuklarının çıkardığı ses
195 Yazılar 195 erkekleri heyecanlandırabilir. İlk aklıma gelen, bunun ne kadar muhteşem bir toplum olduğuydu, o kadar uyarılmış haldeler ki bir topuk sesiyle bile baştan çıkabiliyorlar... Biz Batı'da o kadar dekadanız ki çırılçıplak bir kadın önümüze geldiğinde bile "çok özür dilerim ama çok yorgunum," diyebiliyoruz. Ama burada "klik, klik" ve kendini kaybediyorsun... İşte işin ilginç yanı politik doğruculuk da buna benzer bir şey bence. Aynı aşırı hassasiyet var. Sana bakıyorum ve bu görsel bir taciz oluyor. Her iki tutum da aynı şekilde kadınları radikal, muhafazakâr, köktenci bir şekilde kontrol altına alıyor. Politik doğruculuğun cinsel tacize karşı olan aşırı hassasiyeti de aynı şekilde cinselliğin çok korkutucu bir tarafı olduğunu varsayıyor. Ama tabii ki ikisi birbirinden çok farklı, politik doğruculuk tacizin tamamen önüne geçmek için, onu nasıl kontrol altına alabiliriz diye düşünüyor. Ve bu yüzden bazı noktalarda birleşiyorlar, örneğin pornografiye karşı çıkarken. Ki ben de pornografiye karşıyım ama ulvi ahlaki sebeplerden filan değil. Pornografi benim için çok hüzün verici bir şey, zavallı, sömürülen, bir sürü estetik ameliyat olmuş kadınların ne kadar büyük bir kâbus yaşadığını görüyorsunuz. Pornografi beni depresyona sokuyor. Yüreğimde Bir Delik'i izlediniz mi? Hayır. Ben aslında çok az film izliyorum. Bir seçim yapmak zorundasınız, ya film izleyeceksiniz ya da filmler üzerine yazacaksınız, ikisini birden yapamazsınız. [Woody Allen'ın AnnieHall'undan (1977) bir sahne gösteriyorruz.] Zelig mi? Hayır. Adamı tanıyorum. (gülüyoruz) Woody Allen'ı değil, diğerini. Bu gerçek hayat mı? Hayır. Görmediğim çok fazla Woody Allen filmi var. Hayır, görmedim bunu. Annie Hall. Annie Hall mu? Hiç şaşırmadım, sevmemiştim bu filmi. Woody Allen'ı sevmiyor musunuz? Bazı erken dönem filmlerini seviyorum, mesela Bananas gibi. Son dönem filmlerinden Broadway Üzerinde Kurşunlar'ı seviyorum. Mira Sor- vino çok seksi olduğu için Sevimli Fahişe'yi beğeniyorum. Bence Woody Allen, benim kitap yazarken yaptığım hatanın aynısını yapıyor. Çok iyi bir fikri oluyor ama keşke biraz daha fazla zaman harcayıp üzerinde daha fazla çalışsaydı dedirtecek şekilde acele işliyor onu. Ama tamamen de olumsuz düşünmüyorum. Broadway Üzerinde Kurşunlar'ı Manhattan'da Yahudi mahallesinde izlemiştim ve kendimi onun filmlerinden birinin bir sahnesinde gibi hissetmiştim. Özellikle sevdiğim şeyse şu çokkültürlülük sorununa verilecek doğru cevabı içinde barındırıyor olması. Burada küreselleşmenin aynılaşma anlamına geldiğini sanan aptalların ne kadar yanıldığını görüyorsunuz. Tam tersine, küreselleşmede evrensel albeniye sahip olmanız ne kadar 'tikel' olduğunuza bağlı. Woody Allen'ın filmleri çok sınırlı bir evrende geçiyor. New York değil, Manhattan bile değil, Manhattan'ın belli bir bölgesinde yaşayan üst sınıf Yahudileri konu ediniyor ama evrensel çapta ilgi görüyor. Benim en sevdiğim Woody Allen sahnesiyse Everything You Always Wanted to Know About SexBut WereAfraid to Ask'teki son sahne. O sahnedeki Stalinist yaklaşımı, işçi fikrini çok
196 196 Yazılar seviyorum. Yukarıdan emir geliyor, "şimdi 45 derecelik bir ereksiyon yapın" şeklinde. Sonra bir sabotaj olduğunu ve rahibin ereksiyonu engellediğini fark ediyorlar. Çok Stalinist. Benim için seks böyle bir şey. Sevdiğim bir diğer seks sahnesiyse tahmin edebileceğiniz gibi Monty Python's The Meaning of Life ta gelecekte geçen seks eğitimi dersi. Öğretmen kızlardan birine "Vajinayı uyarmanın üç yolu nedir?" diye sorar. Kız cevap veremeyince de onu "Dün ne yapıyordun? Alıştırma yapacağına arkadaşlarınla mı oynuyordun?" diye azarlar. [Jean Luc Godard'ın Haftasonu (Week End, 1967) filminden bir sahne izliyoruz.] Bir dakika söylemeyin. Fransız filmlerinden genel olarak nefret ederim... Sakın bana bunun boktan bir Godard olduğunu söylemeyin! 20 yıl sonrasından bakınca artık bence Godard'ın kafasının nasıl çalıştığı açıkça görülebiliyor. Fazla zorlama... Sevdiğim tek Godard, çelişkili bir biçimde ticari olarak en başarılı olanı: Nefret. Oldukça kitsch ama Yunan mitolojisi ve Fritz Lang göndermelerini seviyorum... Adil davrandığımı iddia etmeyeceğim, belki haksızlık ediyorumdur. Belki zevklerim burjuvadır -Lenin'inkiler de öyleydi- ama Fransız filmlerinden tek sevdiğim -ve bu yüzden Fransız arkadaşlarım beni öldürmek istiyor çünkü çok burjuva bir yönetmeni var- Emmanuelle Beart'ın çok güzel olduğu bir film: Claude Sautet'nin Ayazda Bir Yürek'i. Emmanuelle Beart'ın kendini nasıl Daniel Auteuil'e sunduğunu hatırlıyor musunuz? O ise onu sevmediğini söyler ve reddeder. Filmdeki adı Stephane'dır ve ben hep üzerinde "Stephane'ı seviyoruz, Emmanuelle'e hayır deyin" yazan bir tişört yaptırmak istedim. Bu film sayesinde Maurice Ravel'in oda müziğini keşfettim. Bolero gibi burjuva kitsch eserlerle tanınan Ravel'in radikal bir solcu olduğunu biliyor muydunuz? Sanırım 1924'te Academie Française'e davet edilmiş ama Fransız hükümetinin Sovyetler Birliği'ne karşı tavrını öne sürerek reddetmiş. Ayrıca Arap, Cezayir ya da Fas ezgilerini müziğinde kullanarak sömürgecilik karşıtı tavır takınan ilk müzisyen. Benim için diğer bir sürpriz ise Erik Satie oldu. Onun da komünist olduğunu biliyor muydunuz? Evet evet, hatta Halk Cephesi'ne katılmamış mıydı? Siz bilebilirsiniz tabii. Türkiye medeni bir ülke. Yugoslavya'da bizim bu konularda hiçbir fikrimiz yoktu... Avrupalıların son derece Avrupa merkezci biçimde Amerikalılara sataşmalarını seviyorum bazen. Örneğin, Arnold Schönberg şöyle demiş: "Müzikte söylemek istediğiniz her şeyi dört, belki beş enstrümanla söyleyebilirsiniz. Orkestraya yalnızca aptal Amerikalılar için ihtiyaç var." Fransa'da Godard'ı tanıyan birileriyle konuştum ve onlar da fazlasıyla kendini beğenmiş olduğunu söylüyorlar. Mantıklı bir açıklaması yok ve fikir değiştirmeye de açığım ama sevmiyorum işte adamı. "Filmlerin ve kitapların -dedektif romanlarının bile- sık sık sadece başlarını ve sonlarını okuyorum. Hâlâ ilgimi çekiyorsa geri kalanını da okuyorum. Ve sonunu bilmenin her şeyi mahvettiğine inanmıyorum." Peki ya Antonioni ya da Bergman? Antonioni'nin ilk dönemini seviyorum. Ama Cinayet'iGördüm ile bence düşüşe geçti. Zabriskie Point'tan sonra izlemeyi bıraktım. Ama erken filmleri, özellikle Macera bence sessiz bile izlenmeye değer. Çok ince çalışılmış. Ama Hitchcock gibi değil, onda biçimsel aşırılık hemen göze çarpar. Antonioni'deyse fark etmezsiniz bile. Örneğin standart stratejilerinden biri, sinemada yerleşik olanın tam tersidir: Bir karakteri bir yere bakarken gösterir. Sonra da,
197 Yazılar 197 alışık olduğumuz şekilde, karşı açıyla onun baktığı yeri gösterir ama birden bu karakter kendi bakış açısını gösteren bu kadraja girer. Büyük bir usta. Mega-usta. Bergman da böyle benim için. Son büyük eseri bence -atmosfer mükemmeldir- Sessizlik. Sonra Persona'yla - bana katılmayacaksınız ama- düşüşe geçti bence. Ya Çığlıklar ve Fısıltılar? Bazı filmler vardır, hakkında konuşup eleştirebilirsiniz. Bir de bazı filmler vardır ki yasaklanmaları gerekir. Bergman kendisi de otobiyografilerinden birinde çok hoş bir özeleştiride bulunuyor ve bir noktada Bergman filmleri yapmaya başladığını, yani kendi kendini taklit ettiğinin farkına vardığını söylüyor. Bence bu onun büyük hayranı olan Tarkovski için de geçerli. Onun ise son büyük eseri Stalker'dır. Sonra Nostaljide Tarkovski bir Tarkovski filmi çekmiştir. Bir de anti-feminist bir fikrim var. Persona'da ben Liv Ullmann'ı değil Bibi Andersson'ı beğenirim. Bence o şanslı bir kadın. Bu çok maço olacak ama bazı kadınlar vardır, gençliklerinde çok güzel olurlar ama sonra yaşlanınca çirkinleşirler. Örneğin irene Jacob böyledir. Veronique'in İkili Yaşamı'nın DVD'sinde onunla yeni yapılmış bir söyleşi var ve çok korkunç görünüyor. Şu anda 40'larında ve kesinlikle çirkin. Buna karşın Bibi Andersson'ın gençken -erken Bergman filmlerinde görebilirsiniz- yalnızca yüzeysel bir şirinliği vardı. Sonra Persona'da mükemmel soğuk bir güzellikle çıktı karşımıza. Persona'nın iyi yanı bu bence. Bergman kendi aleyhine işleyecek derecede 'derin' olmaya çalışıyor. Ama Sessizlik kesinlikle çok güzel. Filmde, iki kadın Balkanlarda bir yere gelir. Burası sözde hayali bir mekândır ama Balkanlar olduğunu şundan anlarız: Üzerinde 'slivovitz' yazan bir şişe brendi görürüz. Tuhaf bir karışım söz konusudur. Philip Kaufman'ın bir söyleşisinde okuduğuma göre, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliğinde Ruslar şehre girdiğinde deprem oluyormuş gibi camların sallanması ve şıngırdaması sahnesini Bergman'ın Sessizlik'inden kopya çekmiş. Rezil ve kitsch olmasına karşın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliğinde sevdiğim şey ise Lena Olin. Şöyle bir iddiam var: Diyelim ki uzaylı istilasına uğradık. Birine yarı çıplak Lena Olin'i gösterdiğinizde uyarılmıyorsa bilin ki o bir uzaylıdır. Bu tamamen objektif bir test. Bu arada filmin sonu da iyidir: İkisini arabada görürüz. Sonra Kaliforniya'da Lena Olin'in ikisinin ölüm haberini alışını görürüz. Sonra yine ikisine geri döner, ve bu sahneyi öleceklerini bilerek izleriz. Yaşayan ölüleri görürüz. Muhteşem olduğunu söylemiyorum ama hoş bir numara. Sonuçta Philip Kaufman'ı çok da hor görmemek lazım. İnsanların ona hakaret etmekten hoşlandığı bir diğer film de The Invasion of The Body Snatchers'ın yeniden yapımı. Bence kötü bir film değildir. Uzaylıların insanlarla karşılaştıklarında verdikleri tepkiyi hatırlıyor muzunuz? (hareketi yapıyor). Ben o zaman gençtim ve arkadaşlarımla aramızda bu bir selamlaşma biçimine dönüşmüştü. Bilgiye ulaşmak demek verileri ayrıştırmak, yani unutmaktır. Her şeyi bilmek bir faciadır, hiçbir şey bilmemek anlamına gelir." İstila'yı izlediniz mi? Evet, James Bondlu olan. Kız kimdi? Nicole Kidman. Evet doğru. Nicole Kidman hakkında her şeyi biliyorum. Sapığın Sinema Rehberi'ni birlikte çektiğim Sophie Fiennes, tabii abisinin kız kardeşi. Ve abisi Ralph Fiennes şu anda Nicole
198 198 Yazılar Kidman'la birlikte Bernhard Schlink'in çok satan romanı 'Okuyucu'nun ('The Reader') filmini çekiyor. Nicole bu filmde toplama kamplarında çalışmış eski bir Nazi'yi oynuyor. Ama Nicole'la ilgili sorunlar çıkmış -çok hoşuma gidiyor bu tür müstehcenlikler.- Ralph Fiennes ve yapımcı Nicole'dan üç şey istemiş: Biraz olsun bir Nazi kaltağı gibi görünsün diye botoks yaptırmayı bırakmasını ve biraz kilo almasını istemişler. Ve son olarak da -bu en sevdiğim kısmı, bakın KGB sayesinde neler öğreniyorum- çıplak görüneceği bir sahne için -tabii politik doğrucu temiz bir kaltak olduğundan epilasyon yaptırıyor sürekli- edeb yerindeki tüylerini uzatmasını ve bu şartın kontratına eklenmesini istemişler. Bu arada Sophie Fiennes, Tom Cruise'la ikisini bir arada gördüğünü ve Nicole'un Tom'u psikolojik olarak domine ettiğini anlattı. Tom Cruise'un şu anda zavallı Katie Holmes ile olmasının da nedeni bu belki. Ayrıca, Tom Cruise'un eşcinsel olduğu da doğru değil. En azından biseksüel. Çünkü bir keresinde Sophie abisiyle birlikte bir setteyken Londra'ya gitmesi gerekmiş ve Nicole ona Tom'un özel uçakla döneceğini, onunla gidebileceğini söylemiş. Sophie de gitmiş. Bu sayede öğrenmiş Tom'un eşcinsel olmadığını. Uçakta işi pişirmişler. [Büyük bir hevesle hazırladığımız Gremlinler (Gremlins,1984) istediğimiz sonucu vermiyor.] Bu, olduğunu sandığım şeyse görmedim. Fikir olarak sevdiğim ama hiçbir zaman göremediğim bir film. Üzgünüm. Ama bu türden diğer bir karakter olan Chucky'yi severim. Filmleri oğluma izletip ona "işte bu sensin" dedim. Clint Eastwood'un son filmi Iwo Jima'dan Mektuplar ı izlediniz mi? Hayır. Peki ne yaptığını biliyor musunuz? Evet duydum. Clint Eastwood'un çoğu işini severim ama fanatik Fransız solcu Alain Badiou kadar ileri gitmem. Kendisi Yasak İlişki'nin bir başyapıt olduğunu düşünüyor. Ama zaten Titanic'in de başyapıt olduğunu düşünüyor. Bu Alain'in karanlık yanı. Clint Eastwood'un dedektif dramı Kan Borcu'nu seviyorum. Siz gençsiniz, ben Clint Eastwood'un henüz İtalyan spagetti western- lerinde oynadığı dönemi de gördüm. Pek çok iyi iş yaptı ama hepsine de kanmıyorum. Örneğin Affedilmeyeni çok da beğenmem. Kirli Harry (Dirty Harry) serisinde de önce sıradan sağcı bir intikam filmi yaptı. Sonra sanki takip eden her bir filmde liberal eleştirmenleri dinlemiş de politik olarak daha doğrucu filmler çekmek istemiş gibiydi. Ama ben orijinalinin acımasızlığını tercih ediyorum. Diğerlerinde sanki bir yandan kirli intikam fantezileri kurarken bir yandan da bundan aldığı zevki saklamak istiyor. Böylece ilkinde saf fantezi varken diğerlerinde ancak üzeri örtülü olarak karşımıza çıkıyor. Zodiac'ı izlediniz mi? Kirli Harry'ye zekice bir gönderme vardı... Ben her şeyi biliyorum. Ama filmi görmedim. David Fincher'ı çok seviyorum. Hem de Yaratık3'ten beri. Bence çok hakkı yenmiş bir filmdir. Fincher'ı orada keşfetmiştim. Sonra tabii Dövüş Kulübü, Yedi... Oyun ile ilgili sorunlarım var tabii bok kafalı Michael Douglas yüzünden. Sharon Stone benim gözümde çok puan kaybetti. Nasıl olur da, sadece film için bile olsa, o boktan herifin onu öpmesine izin verebilir? Gururu olan bir hanımefendi bunu yapmaz. Zodiac'la ilgili sorunum da şu: Hikâyeyi okudum ve filmi sevmeyeceğimden korktum. Ama Fincher'ı seviyorum. Bu nedenle de bu travmatik deneyimi erteliyorum. Aynı nedenle, uzun süre önce DVD'sini aldığım son David Lynch filmini izlemeyi de sürekli erteliyorum. Filmlerin ve kitapların -dedektif romanlarının bile- sık sık sadece başlarını ve
199 Yazılar 199 sonlarını okuyorum. Hâlâ ilgimi çekiyorsa geri kalanını da okuyorum. Ve sonunu bilmenin her şeyi mahvettiğine inanmıyorum. Colombo bunun aksine kanıt. En başından cinayeti kimin işlediğini bilirsiniz ama bunun nasıl ortaya çıkacağını merak edersiniz. David Lynch DVD'lerinin bölümlenmesine izin vermiyor. Sizin gibiler yüzünden olmalı... Evet ama Arjantin'de basılanlarda var. Sahne başı/sonu gözetmeksizin onar dakikalık parçalara bölüyorlar ve bence bu çok güzel bir şey. Lynch'in sorunu da şu: Tamamen aptal olmasa da ne yaptığının pek farkında değil. 'Lynch on Lynch' kitabında ona Kayıp Otobandan kesinlikle dahiyane bir sahneyle ilgili sorulan bir soruya, "bilmem, öyle yaptım işte" şeklinde tamamen anlamsız bir cevap vermiş. O, ne yaptıklarının bilincinde olan kuramsal sinemacılardan değil. Öte yandan çok iyi bir maddesel duyarlılığı var. Örneğin Polonya'da Lodz'da bir festivale gittiğinde bu eski sanayi şehrine, yıpranmış binalara çok hayran olmuş ve hemen oradan bir ev almış. Tarkovski'nin sevdiğim yanı da budur: Filmlerindeki mekânlar hep eski, dökülen binalardan oluşur. Az önce söylediğiniz bir şeyi başlık yapacağız herhalde: "Ben her şeyi biliyorum." Ama eminim ki ondan sonra da "ben gerizekâlıyım" gibi bir şey eklemişimdir. Ünlü Rus nöroloğu ve psikoloğu Luria, mnemonistler (her şeyi hatırlayan insanlar) hakkında çok iyi bir kitap yazıp bu durumun ne kadar trajik olduğunu göstermişti. Bilgiye ulaşmak demek verileri ayrıştırmak, yani unutmaktır. Her şeyi bilmek bir faciadır, hiçbir şey bilmemek anlamına gelir. Not: Söyleşide bize eşlik eden ve katkıda bulunan Evrim Altuğ, Gizem Aytaç ve Aslı Dadak'a teşekkür ederiz. 

BU SÖYLEŞİDE BAHSİ GEÇEN DİĞER FİLMLER: 300 Spartalı (300, 2006) Affedilmeyen (Unforgiven, 1992) Ayazda Bir Yürek (Un Coeur en Hiver, 1992) Bananas (1971) Blade 2 (2002) Blue (1993) Broadway Üzerinde Kurşunlar (Bullets Over Broadway, 1994) Cinayet i Gördüm (Blowup, 1966) Çığlıklar ve Fısıltılar (Viskningar och rop, 1972) Dövüş Kulübü (Fight Club, 1999) Everything You Always Wanted to Know About Sex But Were Afraid to Ask (1972) Gerizekâlılar (Idioterne, 1998) The Invasion of The Body Snatchers (1956) İstila (The Invasion, 2007) lwo Jima'dan Mektuplar (Letters From lwo Jima, 2006) Güllerin Savaşı (The WaroftheRoses, 1989) Kan Borcu (Blood Work, 2002) Kayıp Otoban (LostHighway, 1997) Macera (LAvventura, 1960) Monty Python's The Meaning of Life (1983) Nefret (Le Mepris,1963) Nostalji (Nostalghia, 1983) Oyun (TheGame, 1997) Öldüren Cazibe (Fatal Attraction, 1997)
200 200 Yazılar Persona (1966) Sapığın Sinema Rehberi (The Pervert s Guide to Cinema, 2006) Sessizlik (Tystnaden, 1963) Sevimli Fahişe (Mighty Aphrodite, 1995) Stalker (1979) Temel içgüdü 2 (Basiclnstinct2, 2006) Titanik (Titanic, 1997) Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği (The Unbearable Lightness of Being, 1988) Veronique'in İkili Yaşamı (La Double vie de Veronique, 1991) Yaratık 3 (Alien 3,1992) Yasak ilişki (The Bridges of Madison County, 1995) Yedi (Se7en, 1995) Yüreğimde Bir Delik (Ett Hâl i mitt hjârta, 2004) Zabriskie Point (1992) Zelig (1983) Zodiac (2007) Kaynak: altyazı /aralık 2007 sh:54-62 vizyon ötesi izliyorum söyleşi: Senem Aytaç, Övgü Gökçe, Berke Göl, Gözde Onaran, Nadir Öperli, Fırat Yücel Fotoğraflar: Selen Erdoğan

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...