28 Ekim 2018

EY GAFİLLER! “BİZ BÖLÜNEMEYİZ; BİZİ PARÇALAMAYA ÇALIŞMAYIN” Bu ülkenin asil evlatları bu vatanı parçalattırmayacak


EY GAFİLLER! “BİZ BÖLÜNEMEYİZ; BİZİ PARÇALAMAYA ÇALIŞMAYIN” 
Bu ülkenin asil evlatları bu vatanı parçalattırmayacak Prof. Dr. Ali Demirsoy 

 Anadolu’da beni en çok etkileyen üçanıt ve heykel vardır. Biri günümüzden 3.000 yıl önce Hititler tarafından İvriz Çayının kaynağının tam arkasındaki kayaya oyulmuş Tuvana Kralı Warpalaswas ve Fırtına Tanrısı Tarhunza’yı simgeleyen dünyanın tarım kültürünü şekillendirmiş ilk heykeldir[1] Ne yazık ki bu heykel de köktencilerin saldırısına uğrayarak, aynen dünya kültür mirası Afganistan’daki dev Buda heykellerinde olduğu gibi, Suriye’deki Palmira şehrinde olduğu gibi, silahlarla hasara uğratıldı[2]. Bu heykelin aynısı Ereğli Anafartalar Caddesinde bir hafriyat sırasında bulundu. Daha sonra bilinmeyen bir nedenle kayboldu (2 Haziran 2016). Savcılık, bu soruşturmaya, önemli kişiler işe karıştığı gerekçesiyle gizlilik kararı koydurdu; soruşturma gizli olarak herhalde (!) devam ediyor olmalı; ancak 6 milyon liraya Adana’da satıldığı söylentisi de kulaktan kulağa dolaşıyor…
yeni-resim

İvriz çayının çıktığı yerdeki Hitit heykeli (fotoğraf: Doç. Dr. Ali Meydan’ın arşivinden). İkincisi, Adıyaman Nemrut Dağına çıkarken sol tarafta yer alan, 2200 yıl önce yapılmış dünyanın ilk yazılı anayasasının işlendiği anıt niteliğindeki yazıttır.[1]
yeni-resim-1
yeni-resim
Bu anıtın yeri sapa olduğu ve anlamı çok az kişi tarafından bilindiği için, bugüne kadar saldırıya uğramadı. Ya üçüncüsü İlk ikisinin ne için dikildiğini aşağı yukarı biliyoruz. Bu heykelleri ve anıtları anlayanlara göstererek bu toprakların geçmişiyle övünüyoruz, gururlanıyoruz. Üçüncü heykelinya da anıtın yapılış nedeni utanç verici bir hadisenin unutulmaması için tarihe not düşme, yaptığımız yanlışları ve yapmakta olduğumuz yanlışları zarif bir sunumla anlatmave bu topraklara sürülmüş bir karalekenin silinmesi çabasıdır. Eğer bana “bu topraklarda bugüne kadar dikilmiş en anlamlı heykel ya da anıt” nerededir ve nedir diye sorulsa duraksamadan verebileceğim tek bir yanıt olacaktır. Ancak bu sorunun bana değil de size sorulmuş olduğunu varsayarak, bir sonraki paragrafa geçmeden, bu soruya vereceğinizkişisel yanıtınızı hazırlar mısınız? Herkesin değer ölçüsü farklı olabilir; buna da saygı göstermek gerekir. İlla benim dediğim ya da gördüğüm doğrudur dayatmasını hiçbir uygar insan benimsememelidir. Ancak söz konusu vatan ve vatan bütünlüğü olunca, verilecek yanıt kişisel tercihlerin üzerine çıkmalıdır derim. Eğer yanıtınız bir sonraki paragrafta verilen yanıtı işaret etmemiş ise yaşamınızın değerleri ve ilgileri konusunda bir boşluk olduğunu, bundan sonra yeniden bir muhasebe yapmanız gerektiğini söyleyebilirim.

Bu heykel ne İç Anadolu’nun ücra bir köşesinde ne de Nemrut Dağı olarak bilinen Tanrılar Dağının bir yerlerindedir; bu anıt, Ankara’da, Ankara’nın göbeğinde; bu şehirde oturanların yılda en az birkaç defa gittiği Karşıyaka Mezarlığındaki bir anıttır. Aslında bu anıt Türk ulusunun bütünlüğünü ve bu topraklarda yaşayan çeşitli görüşlere mensup insanların arasındaki tarihsel, sosyoloji ve sıkı bağı simgelemektedir. Karşıyaka Mezarlığı’nın birinci kapısından içeriye girin, 50-60 metre ilerleyin, sağ tarafınızda sporda adımızı duyuran sporcuların şehitliği; birkaç metre üstünde geçen yüzyılda şehitlerimizin mezarları, onun hemen üstünde günümüzdeki şehitlerin mezarları yer almaktadır. 
Onların 20-30 metre altında ise Türkiye’nin en anlamlı anıtı yer almaktadır. Düşünen, baktığını anlayan, içinde bir nebze insan sevgisi olan herkesin bu anıtı görür görmez çakılıp onun önünde derin bir düşünceye dalmamasıve içini kaplayan hüzünle karışık ulvi duygulara kapılmaması mümkün değildir.

yeni-resim-2

Bu muhteşem anıtı tasarlayan kişi ve anıtın kısa tanıtımı (Ali Demirsoy arşivinden). Bu anıt, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madımak Otelinde kökten dinciler tarafından 33 yazar, ozan ve düşünür ile iki otel çalışanının diri diri yakılması anısına dikelen bir anıttır[1]. Bu olayı tezgâhlayan ve bizzat eyleme katılanların daha sonraki yükselişleri ve gördükleri destekler ise bu coğrafyanın ve insanlık tarihinin kirli sayfalarını oluşturur.

yeni-resim-2 2 Temmuz Kültür Şehitleri Anıtı Karşıyaka Mezarlığında bu anıtın çevresinde 8 kişi hariç yakılan kişilerin park düzeninde konumlanmış mezarları bulunmaktadır. Bir üstte görülen fotoğraftaki anıt,diri diri yakılanbu insanların mezarlarının giriş kısmında yer alır. Bu anıt sanki tüm dünyaya, bu ülkenin sağduyulu insanlarına, içinde biraz insan sevgisi olanlara önemli bir gerçeği haykırmaktadır. Hunharca yakılan bu insanların yakınları ve fikri temsilcileri, kendi olanakları ile en rezil insanların bile içini buran, gözlerini yaşartan, en katı kökten ırkçıları ve dincileri bile düşünmeye sevk edecek çok anlamlı bir anıtı bu ülkeye ve coğrafyaya hediye ediyorlar. İçinde kin olmayan, hatta bir serzeniş bile olmayan, sadece ve sadece “her şeye karşın” kardeşliği simgeleyen, daha da ötesi sevgiyi pekiştiren bir anıttır bu. Yapanı tanımam; ancak bu ülkeye ve insanlığa, geçmiş 3000 yılın muhteşem heykelleri kadar anlamlı bir yapıtı hediye ettiği için müteşekkiriz. Eminim, bir gün bu coğrafyanın insanları bu heykelin simgelediği anlamı daha iyi anlayacak ve onu bağrına basacaktır. Anıt, betondan yapılmış, üzerinde belirli katmanlar paralel çizgiler olarak işaretlenmiş, belli ki zorla kırılarak ikiye ayrılmaya çalışılan iki bloktan oluşmuştur. Beton kanatlarının üzerindeki yere paralel katmanlar bu coğrafyanın en az 12.000 yıldan bu yana birbirinin üzerine inşa edilmiş kültürlerini göstermektedir. Ancak her iki blokun arasında parçalandığı zaman ortaya çıkmış birçok demir çubuk, bu kültürlerin birbirinden, ne kadar zorlatılırsa zorlatılsın ayrılamayacağını simgelemektedir. yeni-resim-3

Mezarın korunması ve bakımı için bir grup insan tarafından tutulan bekçi Bu anıt ve mezarlar ne yazık ki “köktenciler tarafından tahrip edilmesin diye” bu mezarı inşa edenlerin katkısıyla tutulmuş bir bekçi tarafından sürekli korunmaktadır ve acılarınısadece sözle ve seda ile dile getiren ozanların bu mezarların başında sık sık çaldıkları saz eserleri ile seslerini duyurmaktadır. 
untitled-1
Tahrip edilen şiir plakası ve yatanların adının yazıldığı taş blok Ancak bu menfur çevreler bir fırsatını bulup 13.07.2015 tarihinde bu mezarlara saldırarak mezarların üzerindeki yazıları, mezarların bizzat kendisini, orada yatanların adının ve şiir yazılı plakaları tahrip etti. Bu ülkenin insanlarının tarihsel ve günümüz ilişkileri, ister iç nifaklarla, isten dış nifaklarla ne kadar zorlanırsa zorlansın birbirinden ayrılamayacak ve parçalanamayacak kadar sıkı ilintili ve bağlantılıdır. Ötekileştirilmeye çalışılan bu halkın arasındaki ilişki, Arapsaçı kadar karmaşık ve derindir. En değerli yazarlarını, ozanlarını, düşünürlerini yitirmiş bir halkın felsefesindeki derinliğe ve insan sevgisine bakınız ki, diktiği anıta bu vahşetin en küçük bir izini bile taşımamış; karşısındakiler ne olursa olsun, ne düşünürse düşünsün, onların vahşetini, rezilliğini, insanlık dışı davranışını bile hoş görerek, her şeye karşın bu anıtla belli ki sessiz bir şekilde oradaki ölülere ve yaşayıp da insani değerleri ölmüş olanlara şu sloganı haykırmaktadır 

EY GAFİLLER! “BİZ BÖLÜNEMEYİZ; BİZİ PARÇALAMAYA ÇALIŞMAYIN” 
Bu topraklarda bugün bu anıta ruhunu aktarmış bir Bektaşi kültürü vardı; hatta bugün bile bölük pörçük olsa da hala var. Hiç kimsenin ırkına, dinine, mezhebine bakmadan sadece onları insan olarak gören ve evrendeki tüm insanları kardeş olarak bilen; bağrına basan, hatta yaşayan her canlıya saygılı bir felsefeydi Bektaşilik. Bu coğrafya, baskı ile çatışma ile korku ile barışı yüzyıllardır sağlayamamıştır; bu karanlıktan bu ülkeyi, sevgiyi ve saygıyı düşünme sisteminin itici gücü yapmış; dinine, ırkına, mezhebine, kökenine, mali gücüne, yetkisine bakmadan insanı sadece insan olduğu için seven felsefe aydınlığa çıkaracaktır. Bu felsefe bizim bağrımızda yıllardır barınmakta… Sadece başımızı kaldırıponu anlamaya çalışalım yeter. Bu anıtta anlatılmak istenen “gelin” sloganımız olsun… Bu topraklar üzerinde yaşayan insanların, bu sınırlar içinde yaşadıkça, dininden, mezhebinden, ırkından ya da ait olduğu şu ya da bu guruptan bahsetmesi, onları ön plana getirmesi, sempatiyle baktığı gruplara mensup olanları öncelikle bir yere tayin etmesi, toplanan vergileri bir grubun lehine harcaması ahlaksızlık olduğu kadarıyla, bu ülkenin esenliğine vurulmuş en büyük darbedir. İnsanları ötekileştirerek değil, herkesin kimliğini, gözümüzün rengi gibi doğuştan ya da sonradan gelen farklı bir kazanım olduğunu; kültürel bir zenginlik olduğunu anlayarak bütünlüğü kurabileceğimizi ve bu bütünlüğü sürdürebileceğimizi artık anlamamız gerekiyor. Ülkemiz çok zor günlerden geçiyor. İnsanlıktan nasibini almamış birçok terör örgütü adeta başımıza çullanmış durumdalar. Bu beladan kurtulmak için herkes üzerine düşeni “mazeret bildirmeden” yapmak zorundadır. Ancak bu bela ateşli söylemlerle, hamasi nutuklarla, sağa sola gözdağı vermeyle ve suçlamayla, kuvvet kullanılarak ancak bastırılır; ancak hiçbir zaman giderilemez. Onlarca şer odağının bir araya gelerek belirli bir amaca hizmet için yarattıkları bu frankeştayn belli ki ayrık otu gibi beklenilmeyen bir zamanda tahmin edilemeyen bir yerde melanetini göstermek için başını tekrar tekrar çıkacaktır. Onu bunu bölmeyi devlet politikası olarak benimsemiş, dogmayı ve dini sürtüşmeleri kargaşalık çıkarmak için araç olarak kullanmayı öğrenmiş ülkeleri terbiye etmeye kalkışmanın hiçbir anlamı yoktur. Onlara bu fırsatı vermemeyi; oynayacakları melun sahneler için gerekli ortamı yaratmamayı öğreneceksiniz. Bunun giderilmesinin tek yolu, farklılıklarımızı en hızlı bir şekilde gündemden kaldırmadır. Dün başkasına oynanan oyunun, yarın bize oynanacağını öğrenmiş olmamız gerekirdi. Ne yazık ki bu konuda uyaranların hepsi yönetimlerimiz tarafından şu ya da bu şekilde etkisiz hale getirildi. Yine ne yazı ki bu coğrafyanın kaderi konusunda sicilimiz hiç de temiz değil. Kore, Afganistan, Libya, Mısır, Tunus, Cezayir, Irak ve en sonunda Suriye’nin tarihi yazıldığında Türkiye’nin adı hayırla anılmayacaktır. İnsanların kandırılması gafletten, devletlerin kandırılması yeteneksizlikten ve basiretsizliktendir. 2017 yılına girerken yaşadığımız insanlık dışı saldırının ardından piyasaya dökülen şu mantık (sosyal medya deniyor) bu beladan kolay kolay kurulamayacağımızı göstermektedir. Neymiş? Yılbaşı bizim dinimizin kutsal bir günü değilmiş, bu nedenle yılbaşında olanları abartmamak gerekiyormuş. Bugüne kadar yapılan hataları, kandırılmaları, terör örgütlerine el altından yapıldığı söylenen yardımlarla ilgili tartışmayı geleceğe bırakarak önce yapılması gerekenleri yapmalıyız. Önce biz devlet olarak farklılıkları hızla gidermeliyiz. Bu ülkede yılbaşını kutlamadı, namaz kıldı, oruç tuttu, kurban kesti, hacca gitti, zekât verdi, camiye gitti, dua okudu diye hiç kimse darp edilmemiştir. Ancak oruç tutmadı, namaza gitmedi, yılbaşı kutladı diye yüzlerce insan darp edildi, öldürüldü hatta kalıpları önceden belirleniş belirli bir inanç mensubuna ait din dersinin zorunlu olarak herkese verilmesi bu sürtüşmeyi artırmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Kardeşliğin yeniden tesis edilmesi için halk ilk olarak bir bütün olarak bu devletin ve hükümetin, hangi oy oranı ile seçilirse seçilsin, kendi devleti ve hükümeti olduğuna yürekten inanması gerekiyor. Ancak dönüp Aksaray’a bir bakıyor; yanında, giderlerini bizzat ödediği; ancak sadece Sünni geleneklerini öğütleyen, ibadetini bir grubun kendi dünya görüşüne göre yapan bir cami kondurulmuş. Laik olması gereken devlet ve yönetim, sadece bu yapıyla bir gruba hitap eden kimliğe bürünüyor. O zaman ister istemez ötekileştirmeye karşı söylenen sözler ve laiklik vurguları tamamen anlamsız kalıyor. Çok kökenli, çok inançlı, farklı gelenekli bir toplumuz. Farklılıklarımızı açık ya da sinsi devlet politikası haline getirirsek, yıkımı önleyemeyiz. Uygulanacak kuvvet soruna ancak geçici olarak çare olabilir. Tek bir yolumuz var, ırkçılığı, kökenciliği, dinciliği, mezhepçiliği söylemlerimizden tümüyle kaldırmalıyız; bunu yapan siyasiler varsa onları hain olarak damgalamalıyız. Bunlara ait simge ve söylemleri ötekileştirmenin sinsi bir aracı olduğunu vurgulamalıyız. Bizi selamete çıkaracak, lafta değil, özde, laik, insan sevgisi ile dolu, yaşam biçimlerine saygılı, sadece çoğunluğun değil azınlığın haklarını öncelikle koruyan, sayan ve güvenceye alan bir anlayışın öncelikle yönetimlere rehber olması ve bu sevginin eğitim sistemi ile zaman içinde halka enjekte edilmesidir. Başarılı okulların tabelasını orada yaşayan velilerin tüm tepki ve yalvarmalarına karşın, farklı amaçlara hizmet edebilme olasılığı yüksek, ötekileştirmeyi artıracak okulların tabelasını asmakla bu kardeşliği sağlayamazsınız. Bu toplumda son zamanlardaki ayrışma, korkarız ki, geçmiştekinden çok daha fazla ve derin olmaktadır. Çözüm için bu yazının başında verilen “her şeye karşın kardeşlik ve bütünlüğü savunan” Bektaşi Felsefesini örnek almayla başlamalıyız. Bunu başarabiliriz. Yeter ki benim dediği doğrudur inadından ve benliğimizi kemiren dogmalardan arınalım; sorunlarımızın nereden kaynaklandığını cesaretle ve açık yüreklilikle araştıralım. Bunun için basit bir soru soralım: Amerika, Avrupa, Rusya dünyada hiç olmasaydı, bu coğrafya bu yapısıyla süt liman olur muydu? Eğer yanıtınız olmazdı olursa, önce kendi kendimizi düzeltmeyle işe başlamalıyız. Kendimizi kandırmayla bir yere gidemeyiz. Cesur olmalıyız… Sonuç olarak bu yazıya esas olan, en acılı zamanda bile kardeşliği, sevgiyi ön plana almış; nefreti, ayrışmayı, ötekileştirmeyi bir ihanet, insanlık düşmanı ve cehalet olarak gören bir dünya görüşünün yaptırdığı bu muhteşem anıt, eminim ki kalbi en mühürlenmiş olanları bile bir nebze olsun düşünmeye sevk edecektir. 
BU ÜLKENİN BÖLÜNMESİNE İLK ÖNCE BEKTAŞİ FELSEFESİNDEN GELMİŞ İNSANLARIMIZ ASLA İZİN VERMEYECEKTİR. UNUTMAYALIM 16 TÜRK DEVLETİNİ KURAN BU FELSEFE OLMUŞTUR; YIKANIN DA NE OLDUĞUNU SİZ DÜŞÜNÜN

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...