Animizm (Animism, Canlıcılık)
Animiz, psikolojik olaylarda olduğu gibi hayatla ilgili olayları da düşünen bir rûhun yönettiğine inanan sistem (Stahl doktrini)'dir. Stahl'ın animizmi, hem mekanizme hem de vitalizme karşıdır; mekanizm, hayat olaylarını yalnız fizik-kimya olgularından ibâret sayar; vitalizm ise hayat olaylarını yarı maddî-yarı mânevî olan, hem fizik-kimya olaylarından hem de düşünen ruhtan ayrı bir hayat ilkesiyle açıklar. Şuur ve bitkisel hayat gibi 2 ayrı ilkeyi varsayan vitalistlerin çifte dinamizminin (düodinamizm) aksine animistler hem hayatla ilgili olayları hem de psikolojik olayları tek bir sebebe, düşünen ya da “akıllı”bir ruha bağlarlar. (Canlıcılık) insan öldükten sonra vücudu 18 gr. Hafifler. Bu 18 gramın rûh olduğu düşünülüyor. [1]
Animizm'e göre doğada sadece insanların değil; bütün varlıkların (hayvanlar, bitkiler vs.) bir canı ve rûhu vardır. Şamanlarda da bu düşünce hâkimdir. Hıristiyanlık öncesi Avrupa'da bu görüş, çok güçlüydü (hayvanlar, ağaç kültleri vb.) Aziz Francis'e göre karşı çıkan kimi Katolikler, onu Animist olmakla suçladılar. Fakat sonuç olarak Kilise, bunu reddedip Fransiskenler'i onayladı.[2]
Animizm, tabiata ait olan her şeyde, şuurlu bir yaşayış bulunduğunu ileri süren doktrindir. Örneğin, ilkçağlarda Yahudilerin gök gürültüsünü "Yahova'nın sesi" olarak adlandırmaları, Animist bir yaklaşımdır.
Animizme göre rûhlar, öbür dünyada da bu dünyanın benzeri bir hayat sürdüğünden, ölünün öbür dünyada fakir düşerek başkalarına muhtaç kalmamasını temin etmek lazımdır. O halde, ölen kimsenin eşyalarını, zengin ve güçlü ise, esir ve hizmetkarlarını da, ölüyle beraber göndermelidir. İlkeller, eşyaları da insanlar gibi canlı saydıklarından bunların ölmelerini temin etmek üzere mezara gömer, yakar ya da kırarlar. Böylece ölü, öteki dünyaya birlikte götürdüğü eşyalar sayesinde rahatını temin eder.
Animizm'e göre kişinin vücûdunun bir parçası da, onun ruhûndan bir parça taşır. Kişinin gölgesi, sudaki aksi, tasvîri de onun rûhunun bir parçasını taşır; çünkü "tasvirle gerçek aynıdır." Tek tanrılı dinlerin, özellikle [Yahudilik ve ] İslamiyet'in heykel / figür / sûret / resim yapılmasını yasaklaması, bu eski inancı ortadan kaldırmaya yönelik bir harekettir (ya da bu inancın bir sonucudur);
Tevrat
“Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yeraltındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın.”
Tevrat, Mısır'dan Çıkış 20:4.
“Benim yanım sıra başka ilâhlar yapmayacaksınız, altın ya da gümüş ilahlar dökmeyeceksiniz.” Tevrat, Mısır'dan Çıkış 20:23.
“Dökme putlar yapmayacaksınız.” Tevrat, Mısır'dan Çıkış 34:17.
Kurân-ı Kerîm
“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları, "Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait tanrıları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir tanrı yapsana" dediler. Mûsa şöyle dedi: "Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz."” Kurân-ı Kerîm, Araf, 138.
“İbrahim şöyle dedi: "Yonttuğunuz putlara mı tapıyorsunuz?" ” Kurân-ı Kerîm, Saffat, 95.
Animizm'e göre insan tarafından kullanılan eşyalar da yine onun rûhuyla özdeştir. Ölümden sonra bunlar yakılarak ya da fakirlere verilerek ruhun tekrar gelerek yaşayanları rahatsız etmesi önlenir. Ölü, gömülürken şahsi eşyası -Özellikle kendi yapmış olduklarıyla daimi bir şekilde temas halinde bulundukları- beraberce mezara konur, yakılır, kırılır ve çok nâdir olarak suya atılır ya da yüksek bir yere asılır. ölü, yaşayanları büyük bir kıskançlıkla gözlemektedir. Eğer kendisine ait bir eşyanın başkası tarafından kullanıldığını görürse, derhal eşyasını kullananları öldürür. Bu yüzden ölünün diriler üstünde herhangi bir etki yaratmaması ve dirilerin de ölüler üstünde benzer bir sonuç meydana getirmemesi için ölen kişinin temas etmiş olduğu eşyayla asla temas edilmez. bunun için de bunlar türlü şekillerde yok edilirler.
Animizme göre ölü, kutsaldır. Bu yüzden, onun karşısında kutsal olmayan her türlü işi, çalışmayı durdurmak gerekir. (Bugün Anadolu'da cenaze haberi alındığında her türlü iş güç bırakılır.) Ölüm hâlinde kimi hareketler yapmak, ağlamak, sızlamak, kadınların saçlarını kesmesi, bedenlerine toprak sürmesi, bazen çok uzun süre konuşmayarak yas tutması gereklidir.
Ölüm olayı sonucunda ölünün karısı, yakınları ve eşyası pislenir. bu nedenle, bu gibi eşya ve canlılar tabudur. onlarla her ne olursa olsun temas etmemek lazımdır. Çünkü bu eşya ve canlılardaki pislik derhal temas edene geçmektedir. Dul kadınlar, kocalarının ruhlarına majik bağlarla bağlı olduklarından kimseyle evlenmelerine olanak yoktur. Her şeyden önce bu bağın koparılması lazımdır. Bu yüzden de; dul kadınlar, kendilerini kimi işlemlere tabi tutarlar. Çeşitli milletlerde görülen bugünkü matem elbiselerinin esasını, kocasının ruhunu aldatmak üzere boyalar sürünmek, deri ve kumaş parçaları örtünmek suretiyle kadınlar tarafından yapılan pratikler teşkil etmiştir.[3]
Animizmde, ruhlar insanlar arasına karışarak ya onlara şans verir ya da delirtir ve hasta eder. Bu yüzden ölü ruhlarını yatıştırmak için onlara adaklar adamak, kurbanlar kesmek, ölmüş atalarının mezarlarına sunularda bulunmak gerekir. Rûhlar da insanlar gibi yaşamak için yemek yemek zorundadırlar. Onların dünyası, bizim dünyamızın tam tersidir. Bizim kışımız, onların yazı; bizim gecemiz, onların gündüzüdür. Bu yüzden rûhlar, bizim gecemizde ortaya çıkarlar. Geceleri mezarlık kenarlarından geçilmemesi yönündeki halk inancı da buradan kaynaklanmaktadır.[4]
İnsan, teolojik hale fetişizm'le başlamış, buna iyi ve kötü rûhları sokmuştur. Sonra çoktanrıcılığa geçmiş, daha az; fakat daha güçlü rûhları işin içine katmıştır. Ardından bu tanrıları tek bir tanrıda birleştirerek tektanrıcılığa geçmiştir.
İlkel insana göre rûh, bedene ya da bedenin belli parçalarına bağlıdır. Can, insanın dışına çıkabilir fakat bu halde bile bedeni yönetir. Can (dış can) çalınabilir, yenebilir, geri getirilebilir, bazen yamanabilir, onarılabilir ya da yerine başkası konabilir.
Kişilik üstülük, sadece bedende değil onun attığı salgılar, saç, tırnak, sperm, idrar gibi bütün atıklarında da bulunur. Onun için bu atıkların kötü niyetli bir başkasının eline geçmemesi için herkes bunları saklar. Hatta bazen buna ayak izi bile eklenir. Kişinin gölgesi, sudaki aksi ve resmi, kişiliğine dahil nesnelerdir. Bu yüzden de hemen tüm ilkel toplumlarda insanlar, resimlerinin yapılmasına karşı çıkarlar. Hatta insanın ismi bile bu listeye dâhil olabilir. Bazen giysi de kişiliğe ait sayılır.
Hayatın özü olan can, bedeni terk edince, insan ölür. Bununla beraber ruhun bedende kaldığına ve yaşayanlardan öç alabileceğine inanıldığından, cesede büyük saygı ve özen gösterilir. Ölüler, bu âlemin tam tersi bir âlemde yaşamaktadırlar. Buradaki her şeyin tersi, ölüler âleminde geçerlidir.
Ölülerin öbür âlemde yaşadığına inanılır. Bu düşünce, hemen hemen evrenseldir. Yine bunun gibi evrensel olan bir başka düşünceyse ölülerin de öldüğüdür. Onlar için geçerli bir sonsuz hayat yoktur.
Animizmin başlangıcı, ruhun öldükten sonra var olduğu düşüncesidir. Böylece ruh, insanların etrafında dolaşan, onlara müdahale eden doğaüstü bir hal alır. O zaman bu ruha adaklar adamak, dualar etmek, kurbanlar kesmek eylemleri başlar ki bunlar dinin temel öğelerindendir. Zamanla sadece insanın değil, hayvanların ve bitkilerin de rûhları olduğuna, bunların da insanları iyi-kötü yolda etkilediğine inanılarak, bunlara da tapılmaya başlanmıştır. Böylece, önce atalarının ruhlarına tapan insanlar, daha sonra doğaya tapmaya başlamışlardır. Her nesnede ruh olduğuna inanılmasıyla, insanlarda canlı-cansız ayrımı kalkar.
Bu dinin mistik yanını Levy-Bruhl şöyle anlatıyor: "İlkel zihniyetin ortak tezahürlerinde nesneler, varlıklar, olaylar, bizim için anlaşılmaz bir şekilde hem kendileri, hem kendilerinden başka şey olabilirler. Yine aynı anlaşılmaz şekilde birtakım kuvvetler, meziyetler, mistik hareketler neşreder ya da alırlar ki bunlar oldukları yerde kalmaya devam etmekle beraber, kendilerini yine de bulundukları yerin dışında hissettirirler."
Maddi âlemin dışında, manâ âlemi düşüncesini geliştirmişlerdir ki mistik yan budur. Bu insanların ibadetlerinin amacı; manâyla temasa hazırlıksız oldukları zaman, kendilerini ondan korumak ya da hazır oldukları zaman manânın daha fazlasını benliklerinde tutmaktır.
Rahip, manâya tamamen sahip olan kişidir ve bunu istediği gibi kullanabilir. Tapınaksa manânın büyük miktarda toplandığı yerdir.
Mistik kuvvetler, doğada da vardır ve insan bunlara hakim olabilir: Birtakım sözler söyleyip, danslar edip, değişik karışımlar oluşturarak ya da kimi ufak heykelcikler yaparak. işte büyü buradan doğmuştur.
Salomon Reinachia göre büyü, Animizm'in tekniği ve stratejisidir. kimi nesnelerde büyülü bir kuvvet vardır; felaketi kovar ve mutluluk getirirler. Büyünün iyi tarafı (rahipler yapar) ve kötü tarafı vardır (büyücüler yapar).
Bu inanışa göre, resmin, heykelin, dansın, müziğin, bütün güzel sanatların ana kaynağı doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Animizmidir. [5]
Çocuklukta Animizm Devresi
Animizm için eğitim ve psikoloji sözlükleri, "çocuğun çevresindeki eşyaları canlı saydığı dönemdir." diye söz ederler. Zihnî inkişâfın başlamasıyla, animizm dönemi de başlamış demektir.
Animizm dönemindeki çocuk, etrafındaki varlıklara; güneşe, suya, evlere hatta çakıl taşlarına bile hiç fark gözetmeden canlı ve şuurlu varlıklar gözüyle bakar. Çevresindeki varlıkları canlı ya da cansız olarak ayıramadığı için oyuncaklarıyla konuşur, bebeklerine isimler takar, odadaki ya da bahçedeki her şeyi kendi isteğine göre birer şahıs olarak tahayyül eder; bazen de başını çarptığı masayı, "pis masa!" diyerek tekmeler.
"5 yaşındaki kız çocuğu çemberini çevirirken birden durur ve annesine şöyle der: `Sanıyorum bu çember canlı; çünkü nereye istersem oraya gidiyor!' 2 yaşındaki bir çocuk ise, parmaklarını güneşe doğru tuttuktan sonra, kırmızı renkte gördüğü parmakları için, `Güneş parmaklarımı kanatıyor!' demiştir. Bir başka oğlan çocûğu da yağmurlu bir günde, garajdaki otomobili, `Yağmur yağdığı için garajda uyuyor' diye düşünür."
Yukarıdaki ifâdeler, çocuk animizminin bilinen örnekleridir. 3 yaşındaki bir kız çocuğu, "Evler, niçin yürümüyor?" diye rahatlıkla sorabilir; çünkü ona göre ev, kendisini barındıran canlı bir varlıktır.
Araştırmalara göre çocuklar, bir suçun kötü bir tesâdüften doğan bir olayla cezalandırılmış olduğuna inanmaktadır. Örneğin köprü, altından kaçmakta olan bir hırsızın üstüne çöker. Çocuklara göre bu inanç, orada kendiliğinden var olan adaletin tezahürüdür. Piaget, buna çocuğun animizmi gözüyle bakmaktadır.
Jacquin'e göre, egosantrizmin, animizmle aşağı yukarı aynı zamanda görünen bir başka sonucu da Artifisializm'dir. Buna göre çocuk, her varlığa bir sanat eseri olarak yapılmış gözüyle bakmaktadır. Ona göre, ırmakların yatağını kazan, güneşi ileri doğru iten, rüzgârı estiren çok büyük bir insandır.
Piaget ise Artifisializm'i, " Doğanın bir insan tarafından yapıldığını ya da insan tekniğine benzer yolla kendi kendini meydana getirdiğini düşünmek" şeklinde anlamaktadır. Piaget'nin anlatımıyla, Bovet'nin bir eserinden konuyla ilgili ifadeleri aynen aktarıyoruz.
"Çocuğun kendine vergi birçok fikirleri vardı. Yeryüzünün düz, güneşin de ateşten bir top olduğunu zannediyordu. İlk olarak birçok güneşin var olduğunu, her gün bunlardan bir tanesinin doğduğunu düşünüyor, nasıl doğup battıklarını anlayamıyordu. Bir akşam tesadüfen çocukların iple bağlı yağlanmış ve ateşlenmiş yumakları havaya atıp çektiklerini gördü. Yine aklına güneş geldi; güneşin de aynı şekilde havaya atılıp çekildiğini düşündü. Fakat hangi kuvvet yapıyordu bu işi? Büyük, kuvvetli bir adamın San-Fransisko'yu çevreleyen tepelerin arkasında gizlendiğini farz etti. Güneş bu adamın oyuncağı idi; adam her sabah onu göklere fırlatıp akşamları çekmekten hoşlanıyordu."
Piaget, bundan sonraki ifadelerinde, çocuğun gökte büyük ve kuvvetli bir adam olarak tasavvur ettiği varlığı, sonradan Tanrı olarak kabul ettiğini belirtmektedir. Aynı şekilde Jacquin, çocuğun içinde yaşadığı çevre, onun zihnine çok güçlü bir Allah fikrini yerleştirmese bile çocuk, bu Artifisialist düşüncesiyle her şeyin bir yaratıcısı ve yöneticisi olduğunun farkına varacağını ifade etmektedir.[6]
İlgili Yayınlar
- Gailyn Van Rheenen, "Communicating Christ’in Animistic Contexts", 1996.
- Giza Rsheim, (RÓheim, GÉza), "Animism, Magic, and the Divine King", 2005-books.google.com
- Lorraine 5. Aragon, "Fields of the Lord: animism, Christian minorities, and state development’in Indonesia", 2000.
- Margaret Mead, "An Investigation of the Thought of Primitive Children, with Special Reference to Animism", Journal of the Anthropological Institute of Great Britain!, 1932-jstor.org
- Merry Bullock, "EJ330296-Animism’in Childhood Thinking: A New Look at an Old Question", Developmental Psychology, v21 n2 p217-25 Mar 1985-eric.ed.gov.
- Michael M. Ames, "Magical-animism and Buddhism: a structural analysis of the Sinhalese religious system", The Journal of Asian Studies, 1964-jstor.org
- Nurit Bird-David, "Animism Revisited: Personhood, Environment, and Relational Epistemology", EV de Castro, A Hornborg, T!-Current Anthropology, 1999-jstor.org
- Orhan Hançerlioğlu, "Düşünce Tarihi", Remzi Kitabevi, İstanbul, 1970-itu.edu.tr
- Özgür Velioğlu, "Şamanizm, Gök-Tanrı, Animizm, Naturizm, Totemizm, İslâmiyet İnançları Açısından İnançların Türk Sinemasına Yansıması", Es Yayınları.
- R. R. Marett, "Pre-animistic Religion", Folklore, 1900.
- S.W. Klingensmith, "Child Animism: What the Child Means by 'Alive' ", Child Development, 1953.
- William McDougall, "Body and Mind-a History and a Defense of Animism", 2007.