28 Ağustos 2018

Devriye İlmi Üzerine inancının yüzyıllar öncesinden günümüze taşınması,


Devriye İlmi Üzerine inancının yüzyıllar öncesinden günümüze taşınması, 
Ulu Ozanlarımızın dizeleri sayesinde olmuştur. Gelmiş geçmiş bilim-felsefe düşünürlerinin fikirlerinde de görülen birçok temayı yine ulu ozanlarımızın dizelerinde görüyoruz. Alevî-Bektaşî-Kızılbaş inancıyla yoğrulmuş, kemâle ermiş ozanlara ait olan dizelerden yola çıkarak birkaç örnek verelim Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişinlerinden Şir’i Bektaş Çelebi 

Devriye adlı şiirinde şöyle diyor 

Cihan var olmadan ketm-i âdemde 
Hakk ile birlikte yektaş idim ben 
 Yarattı bu mülkü çünkü ol demde 
 Yaptım tasvirini nakkaş idim ben 

 Henüz Âdem, kâinat-evren yok iken ben Hakk ile birlikte idim; Hakk’ın, evrene hayat veren varlığın özünde idim ve kâinat-evren varlığımızdan var oldu. 
Onu nakış gibi işleyen, biçimlendiren bendim. 

 Ana’sırdan bir libasa büründüm
 Nar-u, bad-ü, ab-ı Hâk’ten göründüm 
 Hayr’ül-beşer ile dünyaya geldim
 Âdem ile bile bir yaş idim ben 

“Devr-i daim ile ateş, hava, su, toprak” dört ana elamandan vücut buldum. 
Canlıların içerisinde aklı, fikri, yaratıcı özelliği olması itibarıyla en hayırlısı idim 
ve Âdem var iken ben de var idim” diyor. 

 Âdem’in sulbünden Şit oldum geldim 
 Nuh u Nebî olup Tufan’a daldım 
 Bir zaman bu mülke İbrahim oldum 
 Yaptım Beytullah’ı taş taşıdım ben 
 İsmail göründüm bir zaman ey can! 
 İshak, Yakup, Yusuf oldum bir zaman 
 Eyyüp geldim çok çağırdım El’aman 
 Kurt yedi vücudum kan-yaş idim ben 

 Âdem’den Şit olarak doğan ben idim, Nuh Nebi, Beytullah’ı yapan İbrahim ben idim. 
İsmail, İshak, Yakup, Yusuf ben idim. Vücuduna kurtlar düşen, Eyyüp Nebi ben idim diyor. 
 Felsefî açıdan yüzyıllar önce yaşayan peygamberleri özünde anlayıp, onların insanlığa verdiği hizmeti bugün de kendisinin vermeye çalıştığını ve mânâda onlarla bütünleştiğini söylüyor diyebiliriz.  İnançsal açıdan da Viranî Baba’nın bir beytinde şöyle derken, 

 Bin bir dondan baş gösterdi Mürteza 
 Biz bir bildik dedik Allah-Eyvallah 

 Şah-ı Merdan Ali’nin zahirde farklı zaman, mekân, don (beden) ve isimlerde gelen,
 ama gerçekte bir olan Hakk’ın varlığını temsil ettiğini anlatıyor. 

Şu fena mülküne çok gelip gittim 
 Yağmur olup yağdım ot olup bittim 
 Urum diyarını ben irşad ettim 
 Horasan’dan gelen Bektaş idim ben 

 Şir’î burada, fiziğin de konusu olan, “Evrende hiçbir madde yok olmaz, yoktan da var olmaz”ilkesine dayalı “Maddenin Korunumu Kanunu”nu öngörüyor. Bu dünyaya çok defa gelip gittim, bedenimin eridiği toprağa düşen yağmur ve o topraktan çıkan ot ben idim. Anadolu’yu irşat eden Horasan’dan gelen Hünkâr Hacı Bektaş Veli ben idim derken de mânâda aynı düşünceyi paylaşmasını, içselleştirmesini ifade ediyor. 

Şimdi hamdülillah Şir’î dediler 
 Geldim, gittim, zatım hiç bilmediler 
 Kimseler bu remzi fehm etmediler 
 Her gelen mahlûka kardaş idim ben 

 “Şimdi (dünyada bulunduğum anda) bana Şir’î dediler. Bu dünyaya çok geldim, gittim, ama sırrımı kimseler bilmedi. Her gelen varlığa kardeş idim.” 

 Bilim adamları, “Evren başlangıçta bir ışık ya da enerji kütlesiydi. Bazı koşullar sonrasında büyük bir patlama oldu ve o enerjinin çözülmesi sonucunda da bütün canlı ve cansız varlıklar evrimleşerek hayat buldu” derler. Şir’i Bektaş Çelebi, bu noktayı işaret ederken aynı zamanda bütün varlıkların Hakk’ın bir tezahürü (görünür hali) olduğunu, dolayısıyla O’ndan var olduğunu söylüyor. 

 Büryanî Baba bir deyişinde, 
 Canlı cansız cümlemiz bir nesneden 
 Var oluyor bu bir hikmet sultanım derken, 

Edip Harabî de şöyle diyor: 
 Daha Allah ile cihan yok iken 
 Biz anı var edip ilan eyledik 
 Hakk’a layık hiçbir mekân yok iken 
 Aldık hanemize mihman eyledik 

 “Hakk’ın varlığını, hikmetini hiç kimse bilmez iken, aklımız, 
bilincimiz ve inancımız sayesinde onu keşfettik ve varlığını ilan ederek felsefi anlamda biz yarattık. Hak bizimle var olup, gönlümüze mihman oldu.” diyor. 
 Âşık Veysel de zahirde sevgiliye yazıldığı düşünülen şu deyişinde, 

 Güzelliğin on para etmez 
 Bu bendeki aşk olmasa 
 Eğlenecek yer bulaman 
 Gönlümdeki köşk olmasa 

 mânâda aşkımız olmasaydı Tanrılığının değeri olamazdı; gönlümüz olmasaydı varlığını gösterecek başka yer/mekân bulamazdın derken, ne kadar güzel ifade ediyor? Aynı mânâyı dile getirmiş olan 

Edip Harabî, ünlü devriyesinin ikinci dörtlüğünde şöyle diyor: 

 Kendisinin henüz ismi yok idi 
 İsmi şöyle dursun cismi yok idi 
 Hiçbir kıyafeti resmi yok idi 
 Şekil verip tıpkı insan eyledik 

 Hakk’a, Elif, Allah, Cabbar, Settar, Gaffar, Hûda, Rab, Tanrı, vb., isimlerini biz verdik. 
Onu Sıfat-ı Âdem’de tecelli eden varlık olarak, biz beyan ettik. 

 Daimi Baba, 

 Kâinatın aynasıyım 
 Madem ki ben bir insanım 
 Hakk’ın varlık deryasıyım 
 Madem ki ben bir insanım 

 dizeleriyle, Hakk’ın Âdem’de tecelli ettiğini, yol süreğimizde ibadetin cemal cemale olduğunu, kıblegâhımız ve secdegâhımızın bu sebeple Âdem olduğunu ne kadar güzel ifade etmiştir. Hallac-ı Mansur da; “En-el Hak” diyerek söyleyecek bir söz bırakmıyor. Bu ölümsüz eserleri anlayıp, yaşamımıza aktarabildiğimiz ölçüde Alevî-Bektaşî Yolu’nun derinliğini ve özünü kavrayabiliriz. Kendi kabına bile sığmayan, dinler üstü diyebileceğimiz ve sevgi üzerine inşa edilen, insan merkezli Alevî-Bektaşî-Kızılbaş inancını, ancak bakmadan gören, demeden duyan İnsan-ı Kâmil‘lerin, Âşık-ı Sadıklar‘ın ve Ulu Ozanlar‘ın dizelerinden daha net anlayabiliriz. 
 “Âşıkın sözü, Kuran’ın özü” diye muhabbetlerde dile getirdiğimiz dizeleri yine 

Edip Harabî; 

 Ey vaiz-i riyakâr 
 Kur’an’ı bilmiyorsun 
 Gel bizden anla zira 
 Kur’an kelamımızdır 

 Cevrî Baba da; 

 Cevri bunda dilli Kur’an 
 Hem erkânlı yollu Kur’an 
 Elimiz de telli Kur’an 
 Gideriz Hakk’ın izinden 

 derken bağlamanın ve müziğin Alevî-Bektaşî inancı içerisindeki önemine dikkat çekmiştir. Yüzyıllar boyu duygularımızı, düşüncelerimizi, yaşam felsefemizi, inanç ve ibadet anlayışımızı bağlamanın tınısı eşliğinde ifade etmiş ve onu Telli Kur’an olarak kutsamışız. Bizim dilimizle söylediğimize o da teliyle eşlik ediyor. Bu saz-söz bütünlüğü sayesinde kültürümüzün ve inancımızın bu günlere geldiğini biliyoruz. Ozan damarından gelen ve bu geleneği karınca kararınca sürdüren bir ozan olarak, buna böyle inanıyorum. 
 Aşk ile…
Dertli Divani

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...