BEYNELMİLEL YAHUDİ
Bir kimsenin kendi ırkından olması Hıristiyanlar için fazla bir anlam ifade etmezken, komşusunun Yahudi olması bir Yahudi için her şeydir. (Sayfa 25)
Bugün mevcut olan milli düşmanlıkların çoğunun, Yahudi sermaye gücünün Amerikan sermayesiymiş gibi faaliyet göstermesine karşı duyulan öfkeden kaynaklandığına; dikkat edilsin. (Syf: 26)
Bugün mevcut olan milli düşmanlıkların çoğunun, Yahudi sermaye gücünün Amerikan sermayesiymiş gibi faaliyet göstermesine karşı duyulan öfkeden kaynaklandığına; dikkat edilsin. (Syf: 26)
Yahudi bir şeyler karıştırdığı zaman "İngilizler bunu yaptı", "Bunu Almanlar yaptı!" diyorlardı. Sanki milletler satranç tahtasındaki işaretli bölmeler gibiydi. (S: 26)
Kendilerine yabancı olan her şeyi değiştirdiklerini Yahudiler açıktan söylemektedir. Hatta Birleşik Devletler sisteminin temelinde Hıristiyanlıktan ziyade Yahudiliğin bulunduğunu ve bu ülke tarihinin, Museviliğe ait olan bu şerefi doğrulamak üzere, yeniden yazılması gerektiğini; iddia etmektedirler! (Syf: 30)
Yahudiler propagandacıdırlar. Başta gelen vazifeleri dinlerini yaymaktır. Bu vazifelerini yerine getirmediler. Kendi kitaplarına göre, ihmallerinin cezası olarak her yerde başarısızlığa uğradılar. Ve ilahi rahmetten kovuldular. (Syf: 30)
Yahudi Felsefesinde para denilince kastedilen "para yapmak" değildir. Fakat"para elde etmek"tir! Bu ikisi arasında köklü bir farklılık mevcuttur. Bu durum, Yahudilerin neden "sanayinin kaptanları" olmak yerine "bankerleri"olmayı tercih edişlerini açıklar. (Syf: 30-31)
Kolejler Yahudi fikirlerinin egemenliği altındadır. Anglo-Saksonların çocukları öz vatanlarında hücuma uğradılar! Sanatkârların ve mucitlerin çocukları barbarların felsefesine tutsak oldular! (Syf: 36)
Tarihin ve zamanımızdaki Yahudi basının incelenmesi bize şunu göstermektedir: Yahudilerin güçlü olduğu her yerde din düşmanlığı, aralıksız devam etmektedir. Ne söz ve ne de hareket olarak Yahudilere verilen zararlar, onların Hıristiyanlara vermiş oldukları ve vermeye devam ettiklerinin yanında çok küçük kalır. Hiçbir Hıristiyan kilisesi yoktur ki Yahudilerin hücumlarıyla defalarca karşılaşmış olmasın. (Syf: 51-52)
"Irk mı din mi?" tartışmasının tekrar ortaya çıkması Yahudilerin "iftira atıyorlar" demelerine neden olmuştur. Lâyık olmadıkları halde hep öğülmekten hoşlanan bu insanlar, başka bir cevapla karşılaşınca, "iftiraya uğradıklarını" ve "kendilerine zulüm yapıldığını" söylemek, onların eski alışkanlığıdır! (Syf: 59)
Yahudi asırlar öncesinden işini sağlama bağlamış. Ve aynı sağlam kazığı İslâm ülkelerine de atmıştır! Buralarda içine saklandığı bir takım kişi ve kuruluşlara ilahlık zırhı giydirmiş, onların adına ve onları kullanarak, din, kültür ve ahlak üzerine, aralıksız salvolar göndermektedir!... (Syf: 60)
Yahudi, kendinden olmayan her şeye karşıdır. Nefsine uygun hareket ettiği zamanlar o, kralcılara karşı cumhuriyetçi, cumhuriyetçilere karşı sosyalist ve sosyalistlere karşı da komünisttir! (Syf: 68-69)
Yahudilerin düşüncelerini yönlendiremeyen fakat yabancılarınkini etkilemeyi amaç edinen birkaç sözcünün dışında, yeryüzünde iktisadi ve sosyal anarşi hazırlayanların Yahudi ajansları olduğunu ve parasal desteğin de ondan geldiğini, artık kimse inkar etmeye kalkışmamaktadır. (Syf: 70)
Yahudilerin düşüncelerini yönlendiremeyen fakat yabancılarınkini etkilemeyi amaç edinen birkaç sözcünün dışında, yeryüzünde iktisadi ve sosyal anarşi hazırlayanların Yahudi ajansları olduğunu ve parasal desteğin de ondan geldiğini, artık kimse inkar etmeye kalkışmamaktadır. (Syf: 70)
Partilerimiz kavgalı, aydınlarımız kavgalı, siyasetçilerimiz iftira yarışında…, medyamız, insanlarımız düşman kamplara bölünmüş, bütün faziletlerin kaynağı olan dini, boğma istekleri ayyuka çıkmış… Bu kokuşmayı doğuran tohumlar eskilerde atılmış. Meyvesini veriyor. İnsanlar aldatılıyor, aktörler görünmüyor ama oyun devam ediyor!... (Syf: 79)
Son zamanlarda ortaya çıkan lüks ve israf çılgınlığının, insanların olağan içgüdülerinden kaynaklanmadığını, sistematik bir tahrikle oluşturulduğunu, reklamlarla insanların aldatıldığını, söyleyen keskin görüşlü kişilerin ara-sıra boy gösterdiği de, doğrudur. (Syf: 85)
Artık, insanların gerçekleri bilme vaktidir. Yahudilerle protokollerin ilişkisi bir yana bırakılırsa, asıl önemlisi, onun, kütlelerin anlayamadıkları bir etkileşme metoduyla, toplumları koyun sürülerine dönüştüren bir eğitim sistemi oluşudur. (Syf: 86)
Muhafazakâr çevreleri bile ekonomik teorilerin, ekonomik kanunlar olduğu yanılgısına düşüren, konuyla ilgili en tanınmış ders kitaplarının, başlıca yazarları Yahudilerdir. (Syf: 91)
İnsanların yeni yeni görmeye başladığı husus, gerçekle asıl Amerikan haklarının engellendiği ve "geniş kafalı" hoşgörülülerinin de bu gelişmeye yardımcı olduğudur. (Syf: 116)
Başkalarının dinine Yahudilerin müdahalesi ve ABD hükümetinin dinle ilgili bütün görüntüleri toplum hayatından dışlama kararlılığı, ülkede yaşayan tek dini hoşgörüsüzlük örneğidir. (Syf: 116)
Yortu duaları ve Sheakspeare'in bazı piyeslerinin oynanması devlet okullarında yasaklanmış; buna karşılık Yahudi mahkemeleri aynı binalara taşınmıştır. Oyunun kuralı budur. Lâiklik, Museviliğe girişte bir hazırlık dönemidir. (Syf: 117)
Siyonizm, para konusunda –"sermayeye" karşı "faiz" harbi– liderler arasında çıkan kavgalardan ziyade kuvvetlerini nerede ve nasıl kullanacaklarıyla ilgili farklı bakışları ve Yahudi uşaklığı yapan milletlerin karşılaşmış oldukları belaları, gün ışığına çıkarmış olması bakımından, özel bir ilgi odağı olmuştur. (Syf: 136)
Filistin, dünyanın merkezi olarak kabul edilmektedir. Buraya hâkim olan, dünyayı ele geçirir! Bu topraklar üzerinde bir hak iddia etmemekle birlikte İngiltere, bölgenin suyollarını, İran ve Mısır körfezlerini kontrol etmekle Hindistan'a giden deniz yollarını açık tutmaktadır. (Syf: 142)
Topluma kendi zevklerini aşılamak ve düşüncelerini etkilemek için uzun zamandan beri kullanılan tiyatro, Yahudi programının bir parçasıdır. (Syf: 145)
Pek az şeyin ayakta kalabildiği Rusya'da, tiyatronun hala canlı kalabilmesi bir rastlantı değildir. Çünkü insanların düşüncelerini şekillendiren iki büyük silahtan biri olan tiyatro, komünist liderler tarafından desteklenmiş ve geliştirilmiştir. (Syf: 145)
Kaynağı Yahudi gruplarına ulaşan pek çok perde arkası girişimlerin hedefi, din adamlarına karşı gösterilen saygı ve hayranlığı, bütünüyle ortadan kaldırmaktır. (Syf: 157)
Din adamlarının mesleki şereflerini kötüye kullananlara karşı ilk çıkış yapanlar Katolik din adamlarıdır. Bunların sıkı direnişi karşısında Yahudi geri adım atmıştır. Ekranda papaz tipi görünmez olmuştur. (Syf: 157)
"Kendi icadımız olan, yanlış zararlı eğitim prensip ve teorileriyle, yabancıların çocuklarını yanlış yollara sevkettik, aptallaştırdık ve maneviyatlarını yok ettik!" (Dokuzuncu Protokol) (Syf: 162)
Dalgalar halinde gelerek namuslu kimselerin evlerini işgal eden ve çocuklarını, geri zekâlıların hareketlerini taklit eder halde getiren bu çirkef müziğin ortaya çıkışı, pek çok kimseyi şaşkına çevirmiştir! Süprüntülü, çamurlu, baştan çıkarıcı, notalar hep Yahudi kaynaklıdır. (Syf: 163)
Modern şehirlerin lağım kanallarından alınmış izlenimi veren notalar, okul çağındaki kız ve erkek öğrencilerin ağızlarında sakız olmuştur! (Syf: 163)
Nüfus yüzdesi itibariyle hiçbir milletin ulaşamadığı oranda Yahudi, ticaretle uğraşmaktadır.
Diğer milletlerden farklı olarak o, ücretle çalışmaya karşı duyduğu bilinçli nefreti, isteyerek yöneldiği ticaretle dengelemektedir. (Syf: 163)
Batılı gençlerin imalat ve teknik sahalarda çalışarak yükselmelerine karşılık, Yahudi gençleri meslek hayatlarına, şirketin ticari tarafıyla ilgili olmak kaydıyla, satış elemanı ve kâtip olarak başlamayı tercih etmektedir. (Syf: 173-174)
Beşeriyet ifadesinin "Yahudi" kelimesiyle ilişkilendirilmesi, niyet edilmeyen bir başka manayı ortaya çıkarmaktadır! Yahudilere karşı anlayış gösterilmesi. Böyle olması gerekliyse, Yahudilerin de her türlü ırka karşı aynı saygıyı göstermesi, daha öncelikli bir vazife olmaz mı? (Syf: 188)
Eserimizde "Beynelmilel Yahudi" deyiminin sıkça kullanılmasının nedenleri, iki türlü yorumdan kaynaklanmaktadır:
Birincisi: Dünyanın her yerinde o, Yahudi'dir.
İkincisi: Dünyayı kontrol altına alma çalışmaları yapan kimseler anlamındadır. (Syf: 189)
Kendilerine yapılan "zulümlerin" sonucunda diğer ülkelere kaçan Yahudilerinbirlikte yaşadıkları yerlerin birer ticaret merkezi haline dönüştüğünü görmek, dikkat edilmesi gereken önemli bir olaydır. (Syf: 193)
Yahudilerin hür olduğu zamanlar İspanya, dünyanın altın merkezi durumundaydı. Bu ülke, Yahudileri sürdükten sonra borsadaki liderliğini ebediyen kaybetti. (Syf: 193)
ABD'ndeki Yahudi sorunu, genelde, bir şehir sorunudur; çünkü bütün hastalıkların kaynağını büyük şehirler oluşturmaktadır. Yahudilerin toplu halde yaşamayı tercih ettikleri yerler ise, ham madde kaynaklarının çıktığı veya yerleşmeye uygun toprakların bolca bulunduğu bölgelerden ziyade nüfusun en yoğun olduğu şehirlerdir. (Syf: 199)
Yahudi sermayesinin siyasi partilere yaklaşımı farklı değildir! O, hepsi üzerine yatırım yapar ve asla kaybetmez! Aynı şekilde Yahudi sermayesi de devamlı kazanır. Rakip tarafların yanında olmak, kazanan tarafı yanına almak ve kaybeden tarafa da; bütün zararları tazmin etme şartını dayatmak, demektir. Ver-say Sulh Konferansına, çok sayıda yahudi'nin katılmasının nedeni, böylece, anlaşılmış oluyordu! (Syf: 204)
Eğer Yahudi sorununu araştıran kimse ticaretle uğraşıyorsa, Yahudilerin alacakları ilk tedbir o şahsın mallarını "boykot etme" olacaktır. (Syf: 213)
Dünya devletlerini Şovenist fikirlere parçalamak, Yahudiliğin en çok kullandığı yöntemlerden biridir! Kendilerine gelince, Yahudiler hiçbir milletle kaynaşamazlar. Onlar, ayrı insanlardır. Hep böyle yaşamışlar ve yaşamaya da devam edeceklerdir. (Syf: 222)
Millî İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) atası olan “Teşkilât-ı Mahsusa”nın son Başkanı Hüsamettin Ertürk, ele geçirdiği Siyonistlerin Protokolleri’ni anılarında açıkladı.
Söz Teşkilât-ı Mahsusa’nın son Başkanı Hüsamettin Ertürk’te:
Ben Teşkilat-ı Mahsusa’da çalışırken Dünya’ya hakim olmak isteyen bu Milletlerarası Siyonist Teşkilatının elimize geçen 22 maddelik düsturları vardı ki, ne kadar manalıdır. Burada şöyle yazılıdır:
1 – Genç nesilleri mugayir-i ahlak telkinlerle bozmalı,
2 – Aile hayatını yıkmalı,
3 – Insanlara, aşağı sınıflarla tahakküm etmeli,
4 – Sanatı zayıflatmak, edebiyatı müstehcen ve şehevi bir hale sokmalı,
5 – Mukaddesata hürmeti yıkmalı, hürmetle anılan kimseler hakkında rezilane vak’alar uydurmalı,
6 – Hududsuz bir lüks, başdöndürücü modalar icad etmeli, çılgınca sarfiyatı teşvik eylemeli,
7 – Kalabalıkların vakitleri, eğlenceler, oyunlarla oyalanmalı, herkes düşünmekten alıkonmalı,
8 – Müfrit nazariyelerle (kuramlarla) fikirler zehirlenmeli, gürültü ve kargaşalıklar yaratılmalı, içtimai sınıflar arasına kin ve itimatsızlık sokulmalı,
9 – Aristokratlara müthiş vergiler koyarak onları bunaltmalı, aralarına kin ve itimatsızlıklar saçmalı,
10 – Mal sahipleriyle işçilerin arasını bozmalı, grevler, sabotajlar tertib ettirmeli,
11 – Yüksek tabakanın manevi kuvvetini her çareye başvurarak kırmalı,
12 – Sanayiin ziraati ezmesine imkan vermeli, böylece köylü sınıfını ortadan kaldırmalı,
13 – Saçma nazariyeleri ortaya atarak halkı gayri kabil-i tatbik fikirlerle dolambaçlı yollara sevketmeli,
14 – Hayat pahalılığını körüklemeli, ücretleri arttırmalı,
15 – Beynelmilel mes’eleler ihdas ederek milletler arasına kin ve nefret tohumları serpmeli,
16 – Milletlerin mukadderatını tahsil ve terbiyeden mahrum kimselerin ellerine tevdi ettirmeli,
17 – Bütün hükumet şekillerini değiştirmeli, bir çok sırları ifşa etmeli,
18 – Meşru hükumet tarzlarından mutlak bir istibdada gitmeli,
19 – Siyasi, iktisadi buhranlar yaratmalı, servetleri mahvetmeli,
20 – Mali istikrarı bozmalı, iktisadi krizleri çoğaltmalı, spekülasyonlara, enflasyonlara yol açmalı, altını mahdud ellerde toplamalı, muazzam sermayeleri felce uğratmalı,
21 – Hükumetlerin ölümlerini hazırlamalı: Insaniyeti elem, ıstırab ve yoksulluk içine atmalı.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın dikkatli tetkikleri neticesinde vardığımız hakikat şudur ki, 1892 denberi Dünyamız, bu zihniyetteki Yahudiler’le mücadele halindedir. Bunlar bir “Cihan Ihtilali” hazırlamaktadırlar.
KAYNAK:
Hüsamettin Ertürk’ün Hatıraları, Iki Devrin Perde Arkası, kaleme alan: Samih Nafiz Tansu, Sebil Yayınevi, Istanbul 1996, sayfa 48, 49.
"Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!" (Münafıkun 4)
Koyunun olmadığı yerde keçiye aptıraman çelebi derler. Peki gerçekten "din alimi" yok mu ki bunlara itibar ediliyor. İtibar edilen şeytanın güzel gösterdiği "karşı din", yani bunların dini. Bu din illüzyondur. Mülkün Allah'ın olduğunu iddia ederler, fakat; Allah'ın dağıtılmasını emrettiği payını inkar ederler.. Bunlar; "Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar" (Bakara 9)
İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır." (Bakara 204)
Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor." (Nisa 60)
Onlar, yerin ve göğün ordularının, bitmeyen hazinelerinin, gerçek kuvvet ve yardımın Allah'a ait olduğunu hatıra getirmezler. Şeytan bu konuda onlar üzerinde aldatıcı hüküm sahibidir.
Mescid-i Dırar Günümüzdeki İzdüşümleri ve Biz
İslamın ilk yıllarında (Medine Dönemi) Rasulullah'ın karşısında yer alan ve şirk dininin bel'amlaşmış temsilcisi olan Ebu Amir'in peygamber mescidinin karşısına yaptırmış olduğu tapınak.
Gerçek hayat dininin mescidine tevhid'in merkezine karşı, aladatma dininin ve onun Allah ile aldatan bel'amlaşmış temsilcisinin inşa ettirmiş olduğu bir bina.
Allah’ın Rasulü Mekke’deki din tüccarlarından sonra, Medine’de Allah ile aldatan bir din adamı olan Ebu Amir’le karşı karşı karşıya.
Üstad Şeriati’nin deyimiyle dine karşı dinin savaşı.(1)
Ebu Amir Mekkeli bir rahip.
Devrin iki önemli küresel güçlerinden biri olan Bizans ile anlaşma halinde.
Amacı İslam davetinin yayılmasını ve gelişmesini önlemek, insanların özgürleşmesini engellemek ve Allah ile insanları aldatmaya devam etmek.
Amacı Bizans'ın altınlarından biraz olsun elde etmek.
Bizans yönetimini Medine'ye karşı kışkırtarak ülkeyi işgal ettirmek.
Saltanatını yıkan, yalanlarını ortaya çıkaran ve gerçek hayat dinini ikame eden Allah'ın Rasulü'nden böylelikle kurtulmayı hedefliyor.
Amacına ulaşamıyor Ebu Amir, şirk dininin temsilcisi, İbrahim'in duası karşısında duramıyor.
İbrahim'in varisi (a.s) bir askeri harekatla (Tebük Seferi) Ebu Amir'in ağırlandığı Bizans saraylarına çıkartma yapıyor ve Bizans işgal planından vazgeçmek zorunda kalıyor.
Özgürlük peygamberi Medine'ye döner dönmez tapınağı yıktırıyor.
Tevhid her zaman boyunlarından vurup düşürmek için, bu ilahların kafalarına inen bir İbrahimi balta vazifesini görüyor.(2)
Rasulullah tapınağı yerle bir ettikten sonra ismini "Mescid-ı Dırar" koyuyor. Zarara uğrayanların mescidi, adaletin gerçek temsilcisi olan müslümanlara ve insanlığın kurtuluşu aleyhine yapılmış olan mescid..!
Rasulullah bu tapınak üzerinden, bizleri asırlar öncesinden uyarıyor, bize zarar vermek için toplanılan (günümüz tabiriyle) konseylere, parlamentolara, lobilere karşı bizleri dikkatli olmaya çağırıyor.
O gün yıkılmış olan tapınağın başka bir zamanda, başka şekillerde tekrar yeniden tezahür edebileceğini ifade ediyor.
Bel’amlar (Allah ile aldatanlar) a karşı bizleri, harekete geçmeye çağırıyor. Fikri ve ameli cihada davet ediyor.
Ve Kur’an bizleri uyarıyor;
“Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O'nun lütfu ile kardeş oldunuz; ve ateşli bir uçurumun kenarında [iken] sizi ondan [nasıl] korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız..”(3)
Ve bel’am’lar ve bel’am’laşanlar hususunda şunları söylüyor;
“Ve kendisine mesajlarımızı lütfettiğimiz halde onları (ayetleri) bir kenara atan kimsenin başına gelecek olanı anlat onlara: Şeytan yetişip yakalar onu ve o da, başka niceleri gibi, vahim bir sapışla sapıp gider.
Eğer, biz eğer dileseydik, onu ayetlerimizle yüceltir, üstün kılardık: fakat o hep dünyaya sarıldı ve yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti. Bu bakımdan, böyle birinin durumu (kışkırtılan) bir köpeğin durumu gibidir: öyle ki, onun üzerine korkutarak varsan da dilini sarkıtıp harlar, kendi haline bıraksan da. Bizim ayetlerimizi yalanmaya kalkan kimselerin hali işte böyledir. Öyleyse, bu kıssayı anlat, ki belki derin derin düşünürler.”(4)
Görüldüğü gibi ayette isim, yer ve zaman verilmeyip ”karakter” (tipleme) üzerinde duruluyor.
Demek ki karakter;
1. Ayetleri çok iyi bildiği halde ilmiyle amel etmeyen
2. Şeytana uyarak uzan
3. Güç ve iktidar hırsı gözünü kör etmiş
4. Heva ve hevesine kapılmış
5. Köpek tiynetli din alimi’dir (5)
Rasulullah (a.s) Ebu Amir’in temsilciğini üstlendiği bu tür karakterlere ve insanları saptırmak amaçlı düzenlemiş oldukları hilelere karşı bizi asırlar öncesinden uyarıyor.
Kur’an herhangi bir isim vermeyerek karakter üzerinde duruyor bu tür insanların sadece bir isimle bir kişiyle sınırlı olmayacağını ima ediyor, vasıflarını bildirerek bizleri, aldatıcılara karşı her an uyanık olmaya çağırıyor.
Kur’an;
Bizleri İsrail Parlamentosuna karşı uyarıyor. Bizleri Beyaz Saray'a karşı birlik olmaya çağırıyor. Aldatma dinine ve aldatma dinlerinin temsilcilerine karşı birlik olmayı bizlere farz kılıyor.
Temel bir gaye (tevhid) etrafında birleşen şuurlu bir birlikteliği, devamlılığımız için gerekli görüyor.
Tebük seferindeki gibi (10.000 kişilik bir ordu) birlik içinde, iman bağı ile birbirimize kenetlenmiş bir şekilde, muasır firavunlara, karunlara, nemrutlara karşı teoride ve pratikte mücadele etmek düşüyor bizede.
O kutlu insanları da, devirlerindeki küresel sömürgeci güçlere karşı bu şekilde harekete geçiren yine aynı Kur’an değilmiydi (?)
(1)Ali Şeriati / Dine Karşı Din
(2)Ali Şeriati / Kendini Devrimci Yetiştirmek syf; 96
(3)Ali İmran 103
(4)Araf 175, 176
(5)R. İhsan Eliaçık / Bana Dinden Bahset syf;131
ÇAĞDAŞ SAMİRİ BELAMLARIN ŞİRK DİNİ:
Hiç farkında olmadan kendileriyle içiçe yaşadığımız isimler, zihniyetler ve simgeler vardır. Dikkat etmezsek bunların farkında olamayız. Hatta bunlara hizmet bile etmiş oluruz. Bundan dolayı mü'minler yaşamları boyu daima şuurlu olmakla mükelleftirler.
Burada dikkat çekmeye çalıştığımız husus Fravun, Karun, Belâm, Hâman, Sâmiri, Deccal ve yandaşlarıdır. Bunları, zihniyetlerini, simgelerini tanımaktır. Bu melunları tanımazsak işleriyle işlerimiz örtüşebilir. Böyle bir durum helâk olmak demektir. Farkına varmayan kendini cehennemin dibinde bulur.
Her asırda Firavunlar, Karunlar, Belâmlar ve diğerleri hiç eksik olmazlar. Bunlar kendilerine müsait ortam açılmış kucak ve kalp bulabilirler. Bundan dolayı her asırda bunların eksikliği söz konusu olmaz. Böylece mü'minlerin uyanıklığı, hassasiyetleri ve dikkatleri büyük bir zarurettir.
Kanur, Firavun ve Belâm örnekleri hiç olmazsa eksik değildir.
Esasında bunların varlığı imtihanın devamının gereğidir. Zira imtihan her asırda ve her devirde yenilenmektedir. Baştan beri dikkatleri çekebilmek için önemli hususları ifade etmeye çalıştığımız gibi insanlar ölen Firavunlar, Karunlar ve Bel'amlarla değil, bunların yaşayanlarıyla imtihan olurlar.
Bel'âm da ilmini kötüye kullandığı için önemli bir örnek, unutulmayacak bir darb-ı meseldir. Kötülüklerin orkestra şefi ise Sâmiri veya Deccal veya her asırdaki numuneleridir/benzerleridir.
Fravun, yönetimini kötüye kullananlar için bir darb-ı meseldi.
Karun, parasını kötüye kullananlar için emsal olmuştur.
Müslümanlar:
- Lükülli Fravn'in Musa (: Her Firavun'un bir Musa'sı vardır) derler.
Museviler:
- Her Câlut'un bir Dâvûd'u bulunur derler.
Bunların ikisi de aynı mânâyı ifade eder.
Firavun kelimesi Kur'ân-ı Kerim'de 74 defa geçmektedir. Allah (c.c.) bununla bize böylesi bir mel'unluğa karşı daima dikkatli olmayı ikaz eder. Firavun bir karekter bir kültürün simgesi olmuştur. Bu simge/karakter ile hemhal olanlar kalpleri mü'min dahi olsa tavır ve davranışları Firavunca olur. Firavun'a benzer. Firavunca yaşar. İnsan kendisini hesaba çektiğinde dünyanın alâyişine dalmış ise Firavun'larla iç içe yaşadığını farkedebilir. Kendisine gelir ve kurtuluşun kapısını aralayabilir.
Sapıklık, büyüklenmek, ölümden sonrasını dikkate almamak, zulüm etmek, din yokmuş gibi davranmak, ifsat etmek çalışmak, israf etmek, isyan etmek... bütün bunlar Firavunluk vasıflarından birkaçıdır. Bu vasıfları taşıyanlar Firavun'ların yalakalarıdır. Böyleleri hatalarını anlayıp biran evvel düzelmelilerdir.
Aslında Firavun toplumu, insanların kendi kendilerini ilahlaştırmasından başka bir şey değildir. Kur'ân-ı Kerim'de Firavun kıssası geniş yer tutmuş; Firavun iktidarını malıyla destekleyenKarun ve bilgisiyle destekleyen Bel'am hakkında da bilgi verilmiştir. Firavun'ların siyasi ihtirasları tedkik edilirse, müstekbirlerin vasıfları gayet iyi kavranabilir. Allah (c.c.)'a kullukta samimi olanlarKur'ân-ı Kerim'de haber verilen Firavun, Karun ve Belam üçlüsünün mahiyetini iyice kavramak zorundadırlar. Aksini düşünmek bile istemiyoruz.
Şanı yüce Rabbimiz, kendilerini ilahi kitab'a nisbet etmelerine ve tüm ayet-i kerimelere iman ettiklerini söylemelerine rağmen, bu yüce kitab'a bazı ayetleri gizleyen veya göz ardı eden kimselerin, bu ayetleri, bu gerçekleri neden gizlediklerini bilmiyor mu? Biliyor, elbette ki biliyor. Ancak kendileri de bilsin istiyor. Hiçbir temiz vicdanın, hiçbir temiz aklın kabul etmeyeceği bu saçma cevaba, kendi nefisleri de şahit olsun istiyor.
Evet, soruyu yineleyelim.,
Neden hakkı batıl ile örtüyor ve bildiğiniz halde neden hakkı gizliyorsunuz?
Allah'ın ayetlerini gizlemenizin nedeni, bu ayetlerin sahibi olan Allah'ı, siyasi güçlerin düşmanlığından korumak için mi?
Hakkı, batıl ile örtmenizin nedeni, hakkın sahibi olan Allah2ı batılın sahibi olan zalimlere hoş göstermek için mi?
Siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına!. Kendinizin demokratlığı yetmiyormuş gibi, hükmünde eş ve ortak tanımayan Allah (c.c)'ın da demokrat olmasını istiyorsunuz?
Kendinizi bir arabulucu olarak mı görüyorsunuz?
Göklerin ve yerin Rabbi olan Allah (c.c)'ın kudret eliyle, yerlerin Rabbi kabul ettiğiniz zalim yöneticilerin ellerini bir araya getirip, aralarını bulmaya ve uzlaştırmaya mı çalışıyorsunuz?
Hakkı batıl ile örtme ve bildiğiniz halde hakkı gizleme nedenleriniz bunlar mı?
Evet, hakkı gizleme ve hakkı batılla örtme nedeniniz bunlar ise hepinizin kulağına usulca eğiliyor ve tüm gücümüzle şöyle haykırıyoruz,)
Lanet olsun size, lanet olsun sizin gibi Hiristiyan - Yahudi - Müslüman dinlerinden görünen din kisfesine bürünmüş
Avenjelik,Sabateyist,Kabalist kafirlere, Şeytana tapanlara yanın da bulunanlara!.
Siyonizmin hedeflerini uydurma Tevrat’tan derlenmiş hurafelerden ibaret olan şu örneklere dikkat etmek lazım:
Ben-i İsrail, yıllardır Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine Saloman Mabedi’ni inşaa ederek burayı insanlığın Yahudiliğe tapan bir kıblesi yapmak istemektedir. Yahudiler bu gayeyi tahakkuk ettirmek yolundadır. Bu sapık fikir 5700 küsur senedir Yahudiliğin idealidir.
Yahudiliğin bu idealini Havralarda hahamlar telkin ederken 1896 yılında Viyana’da yaşayan Yahudi Teodor Herzl’in yazdığı “Yahudi Devleti” isimli kitapta bu ideal dile getirilmiş böylece bahsi geçen kitap Siyonizm idealinin rehberi ve mukaddes kitabı haline getirilmiştir.
“Siz Rabbin oğullarısınız. Cenaze için vücudunuzda yara açmayıp kaşlarınızın arasını almayınız. Zira sen Rabb’a mukaddes bir kavimsin. Ve Rabb yeryüzünde bulunan kavimlerin cümlesinden üstün kendine has kavim olmak üzere seni seçti.” (Tesniye: 41/1)
“Evet, bütün krallar Yahudi’ye secde kılsınlar. Bütün milletler ona kulluk etsinler.” (Tesniye: 72/2)
“Mısırlıları Mısırlılar aleyhine teşvik edeceğim. Herkes kardeşiyle, komşusuyla, şehir diğer şehir ile, memleket diğer memleketle muharebe edecektir.” (İşaya: 19/2)
“Size Rabb’ın kahinleri denecek, size Allah’ınızın hizmetçileri diyecekler. Milletlerin servetlerini yiyeceksiniz ve onların servetine malik olacaksınız.” (İşaya:61/5-6)
Yahova İsrail’e vazife veriyor: “Sen benim harb topuzum ve harb aletimsin. Seninle, milletler kıracağım ve seninle hükümetler harap edeceğim.” (Yeremya: 51/19, 23)
“Yalnız Yahudi olanlara insan gözü ile bakılır. Yahudilerden gayrısı sadece bir hayvan ve hatta birer domuzdur.” (Talmut)
“Bir şey çalmayınız. Hırsızlık etmeyiniz hakkındaki emir sadece Yahudilere karşıdır. Diğer milletlerin mal ve canları helâldir.” (Talmut)
“Yahudi olmayan bir kadınla gayr-i meşru münasebetYahudi için günah değildir.” (Talmut)
“İsrail’in kızı olmayan her kadın hayvandır.” (Talmut)
İşte Siyonizm denen Yahudi’nin:
a) Safsata “Tevrat”ı budur,
b) Ahlâksızlığı budur,
c) Hırçınlığı budur,
d) İnsanlığa bakış açısı budur,
e) Küfrün menşei olması budur,
f) Vampirliği bundandır,
g) Filistin’de akıttığı kan, sergilediği zulüm, ortaya koyduğu kin ve nefret çirkinliği bunlardan dolayıdır.
Diliyoruz ki, Allah (CC) bu zâlim toplumun elini ve neslini biran evvel kurutsun.
Yahudilerin Hedefe Yürümeleri
30 Ocak 1919 tarihinde Dünya Siyonist Teşkilatı’nın dahil olduğu Paris Kongresi, Arabistan ve Filistin’in artık Osmanlı’dan koparıldığını ilan ediyordu. Filistin topraklarında 1 Temmuz 1920 yılında kurulan yapay yönetimin önemli kademelerine Siyonist Yahudiler getirilmişti. İlk yıl olarak plan dahilinde Filistin’ e 165.000 Yahudinin yerleştirilmesi düşünülmüştür. 29 Eylül 1923 tarihinde Suriye ve Lübnan, Fransız mandasında bir sömürge haline getirilmiştir. Filistin’in nüfusu 700 bin iken, 1918 yılında nüfusun 57 bini , 70 bini hristiyan, 50 bini yahudi; 1922 yılında 94 bin yahudiye ulaşmış; 1933 yılında ise Yahudi nüfusu 300 bine yaklaşmıştır. Ortadoğu’ da Küfür Kapısı BM genel kurulunun 1947 yılında görevlendirdiği bir komitenin yaptığı teklif, Yahudilere yeni bir yol açıyordu.
Bu teklif Filistin’in bölünmesini esas alan “Çoğunluk Tasarısı” adı altında federatif bir devlet sistemini önermekte ve “Azınlık Tasarısı” denilerek gündemde tutulmaktaydı. Topraklar 6 parçaya bölünüyordu. % 56’lık kısmı Yahudilerin devletlerine, kalanı da Müslümanlara bırakılıyordu. Kudüs ve çevresi BM denetiminde bir serbest bölge sayılıyordu. Oysa böyle bir sıfat da Kudüs’ün ilerde Yahudilere peşkeş çekilmesi için hazırlıktan başka bir şey değildi. BM Yahudi kontrolünde bir teşkilattı. Amerika’nın o dönemdeki Başkanı mason ve Yahudi dostu Truman, Dışişleri Bakanına Filistin meselesinin Yahudilerin arzuları doğrultusunda neticelendirilmesi için gerekenin yapılması talimatını vermiştir. Kendilerine verilen toprakları az bulan Yahudiler, BM’ye şu teklifi götürmüşlerdir. “Bize ait toprakların bölünmesi hukuka aykırıdır. Hiçbir zaman kararları tanımayacağız. Atılacak imzalar bir değer taşımaz. Biz Yahudileri karar bağlamaz. Kudüs bizimdir ve bu her zaman da böyle olacaktır. İsrail toprakları İsrail halkına verilecektir, hem de bütünüyle.” BM’ de kendi hedeflerine uygun bir edindiklerinde artık harekete geçmişlerdi.
Filistin topraklarında Müslüman kanı durmaksızın akmaya başlamıştı. Kısa zamanda çok sayıda Müslüman öldürülmüştü. 1947 sonlarına doğru, Yahudilere batı tarafından bir destek zemini hazırlanmış ve Yahudilerin devlet kurması açıktan açığa benimsenmiştir. 1948 yılında bu hedefi gerçekleştirmişlerdir. İlk Başbakan David Ben Gurion idi. 1948 yılında Filistin bölgesinde genel nufüs iki milyon civarındaydı. Bir buçuk milyonu Müslüman, kalanı Yahudi idi. Bu azınlığa rağmen 14 mayıs 1948 yılında devlet kurulmuştur. Yayınlanan bildiriden bir gün sonra, Ürdün kuvvetleri Kudüs üzerine yürümüşlerdi. Mısır, Suriye, Lübnan, Irak ve Suudi Arabistan’dan katılan kuvvetlerle Yahudiler arasında savaş başlamıştır. Yetersiz askeri durum olmasına rağmen ilk başta ilerleyen ve hedefe yaklaşan Arap kuvvetleri Tel aviv önlerine geldiklerinde birer birer çekilme emri almışlardı. Çünkü dönemin yöneticileri, Mısır Kralı Faruk, Irak Kralı Abdullah ve Ürdün Kralı Siyonistler tarafından satın alınmışlardı. İsrail devletinin kurulmasına zemin hazırlayan faaliyetlerin başında 1860 manifestosu yer almaktadır. Bu bildiri uluslararası Siyonizm liderlerinden İzak Araon tarafından düzenlenmişti. Bildiride Yahudilerin bütün dünyayı Siyonizm hegemonyası altına almak isteyişleri vurgulanmıştır: “Hiçbir şekilde bir Yahudi, bir Hristiyanın ya da bir Müslümanın arkadaşı olmayacaktır ve bu ilke ile Yahudi ışığı bütün dünyada parlayıncaya kadar uygulanacaktır.”
İsrail'i eleştirdi, kongreden atılıp hapse gönderildi
Traficant’ın İsrail’in Amerika’yı Yahudi lobisi aracılığıyla kontrol ettiğine dair lafını esirgemediği ifadeleri başına dert oldu. 2002 yılında Traficant hakkında ‘rüşvet’ suçlamasıyla dava açıldı ve Traficant Kongre’de 420′ye 1 oyla Kongre’den atıldı. 7 yıl hapse mahkum olan Traficant, eğer af dileseydi daha az ceza çekebilecekken ‘İşlemediğim bir suç yüzünden hapse atıldığım için af dilemem’ dedi ve ancak geçtiğimiz Eylül ayında 7 yıllık cezasını tamamladı. Traficant hapisten çıktıktan sonra binlerce seçmeni tarafından karşılandı.
Biz Yahudiler Amerika'yı kontrol ediyoruz
Amerika’da İsrail’i eleştirenler çok kısa bir süre sonra kendilerini ya hapiste ya da işlerinden kovulmuş buluyorlar. Güçlü Yahudi lobisinin Amerikan Kongresi’ne seçilenleri tek tek incelediği ve birçoklarına finansal destek sunduğu tüm Amerikalılar tarafından bilinmese de bazı Amerikalılar tarafından biliniyor.
2002 yılında hakkında ortaya atılan ‘rüşvet’ suçlaması nedeniyle 7 yıl hapis yatan Amerikalı eski Kongre üyesi Jim Traficant da ABD’deki Yahudi lobisinin gazabına uğramış olanlardan biri. Traficant, 1984′ten 2002′ye kadar doğup büyüdüğü ve şeriflik yaptığı Ohio eyaletinin Yougnstown kentini Amerikan Kongresi’nde temsil etti. Her seçimde en az yüzde 70′ten fazla oy alacak kadar büyük bir desteğe sahip olan Traficant, Kongre’de İsrail’i en fazla eleştiren bir iki kişiden biri olarak tanınıyordu.
Ariel Saron'un o sözleri
Traficant hapisten çıkar çıkmaz ilk yaptığı şey yine Amerikalıların Yahudi lobisi tarafından nasıl kontrol edildiği ve yönetildiğine dair açıklamaları oldu. İsrail lobisine kafa tuttuğu için 7 yıl hapis yattığı söylenen Traficant, halen komada yatan, 1982′de Lübnan’daki Filistinlilere ait Sabra ve Şatila kamplarındaki katliam emrini veren Ariel Şaron’un bir sözünü hatırlattı. 3 Ekim 2001′de İsrail Başbakanı Ariel Sharon söylediği “Biz Yahudiler Amerika’yı kontrol ediyoruz. Amerikalılar bunu biliyor” ifadelerine dikkati çeken Traficant, Amerikalılara şu uyarıyı yaptı: “Ariel Şaron’un bu sözlerini sürekli size hatırlatıyorum, çünkü İsrail’in Amerikan hükümetini, ticaretini ve medyasını kontrol ettiğini söylediğim için hem Amerika hem de İsrail tarafından hedef seçildim. İsrail bizleri kendisi için savaşlara sürüklerken bu savaşlara katılan çocuklarımızın cesetleri tabutlar içinde geri dönüyor.”
Bebekleri öldürmek dini bir görev
İsrailli hahamdan tüyler ürperten bir kitap: İşgal altındaki Filistin topraklarında en acımasız şekilde şiddet politikası yürüten İsrail’in bu şiddet politikasının arkasında “Yahudi olmayan herkesin öldürülmesi” fetvasını veren hahamlar olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Gazze katliamı sırasında “Öldürmek iyi bir özelliktir. Sivilleri de öldürün” ifadeleriyle askerlerini Filistinlileri katletmek için motive eden ordu hahamı General Avi Ronzki’den sonra, bir başka haham da yayınladığı kitapta “İsrail tehdit altındaysa, bebek ve çocukların da öldürülebileceğine” dair ifadelerin yer aldığı bir kitap yazdı.
Haham General Avi Ronzki
Filistin’de soykırım ve işgal politikasını sürdüren İsrail’de, ordu hahamının askerler için hazırladığı “Sivilleri de öldürün” ifadelerinin yer aldığı kitapçıktan sonra bir başka haham da, İsrail’i tehdit edebileceği düşünülen kimselerin Yahudiler tarafından öldürülebileceğine dair ifadelerin yer aldığı bir kitap yayınladı.
“Gerekirse bebek ve çocuklar da katledilerbilir”
İsrail’in işgali altındaki Batı Yaka’da yaşayan İzak Şapiro, yeni çıkan “Kralın Tevrat’ı” isimli kitabında İsrail’e tehdit oluşturan bebek ve çocukların bile öldürülebileceğini ifade ediyor. İsrail’in Haaretz gazetesinde yer alan habere göre Haham İzak Şapiro, kitabında bebek ve çocukların bile öldürülmesine dair ifadelerini İncil’e dayandırırken, bunların kendi yorumu olmadığını söylüyor.
“İsrail'i tehdit edenleri öldürmek mübahtır”
Kitabında, “Başka halklar içerisinde, İsrail’i tehdit edilmesinden sorumlu olmayanların öldürülmesi bile mübahtır” diye yazan Haham Şapiro, “Eğer biz emredilen 7 şarta uymayanları, bize karşı günah işleyenleri öldürürsek, bunda bir yanlış yok. Çünkü biz kurallara uyuyoruz” ifadelerini kullandı. Haaretz, Şapiro’nun kitabının diğer üst düzey hahamlar tarafından kendi öğrencilerine de tavsiye edildiğini bildirdi.
“Vahşet bazen iyi bir özellik”
İsrail’de Yahudi olmayanlara karşı cinayet işlenmesine dair fetva daha önce İsrail ordusunun baş hahamı General Avi Ronzki tarafından da verilmişti. Gazze katliamı sırasında İsrailli askerlere dağıttığı kitapçıkta Ronzki’nin, tüm Filistinlilerin öldürülmesi gereken düşmanlar olduğu ve ‘Vahşetin bazen iyi bir özellik’ olduğunu yazdığı kaydedildi. ‘Benim Savaşımı Savaşın: Savaş Sırasında Askerler ve Komutanlar İçin El Kitabı’ başlıklı kitapçık, İsrail’in Gazze katliamı sırasında askerlere dağıtılmıştı. Kitapta Filistinlilerin katledilmesi gerektiğini söyleyen radikal Yahudi hahamı Shlomo Aviner’in öğretilerinden bölümler yer almıştı.
‘Uluslararası hukuku boşverin, öldürün’
Kitaptaki bir bölümde, Haham Aviner’in, İncil’de adı geçen Filistinlilerin bugünkü Filistinliler olduğu ve bunların İsrail’in varlığını tehdit edenler olduğu ifadelerini kitapçığa alan General Ronzki, askerlere sivillerin korunmasını öngören uluslararası hukuku göz ardı etmelerini tavsiye etmişti. İsrail ordusunda savaşmayı reddeden ‘Breaking the Silence’ isimli grubun ortaya çıkardığı kitapçıkta Filistinlilerin tamamının İsrail’in düşmanı olduğu ve katledilmesi gerektiği belirtiliyor.
Filistin’i işgal altında bulunduran İsrail, Batı Şeria’daki El Halil kentinden sonra şimdi de Arapların yoğunlukta yaşadığı kuzeydeki Nasıra kentinin Yahudileştirilmesi çabası içerisinde. İsrail’in bu yılın başındaki Gazze saldırısı sırasında “Filistinli bebekleri de öldürün” açıklamasıyla tanınan Yahudi haham Dov Lior, İsrail’in işgal altında tuttuğu Nasıra kentine gelerek buradaki Yahudilere, kenti Yahudileştirme çağrısı yaptı.
Yahudi şeriatını açıkladı: Sivilleri de katledin
Rabbi Dov Lior (elinde kağıt olan)
Nasıra’daki tarikatına bağlı öğrencilerle bir araya gelen ırkçı haham Dov Lior, Batı Şeria’daki Hebron (El Halil) kenti örneğini vererek, Nasıra’nın da Hebron gibi Yahudileştirilmesi, Arapların bu kentten çıkarılması gerektiğini söyledi. Hazreti İsa’nın çocukluğunun geçtiği ve Hazreti Meryem’in memleketi olarak bilinen Nasıra’nın her zaman bir Yahudi kenti olduğunu iddia eden Lior, “Nasıra da, Hebron gibi Yahudileştirilmeli. Şu anda Araplar tarafından işgal edilen bu kent, hep Yahudi kenti olarak kalmıştır” dedi.
“Arapları temizleyemezsek rahat edemeyiz”
Nasıra kentinin Araplardan temizlenerek Yahudileştirilmesi çağrısı yapan Dov Lior, Filistin topraklarını işgal eden İsrail’deki en radikal hahamlardan biri olarak biliniyor. Yesha Hahamlar Konseyi Başkanı olan Haham Lior, iki yıl önce yaptığı bir açıklamada, Filistinlilerin kötü emelli insanlar olduğunu ifade etmiş ve “Arapları buradan temizleyemezsek rahat edemeyiz. Gerekirse tazminat ödeyip, onları buradan temizleyelim” demişti.
“Yahudi inancında sivillerin ölüdürülmesi diye birşey yok”
Lior, geçtiğimiz yıl yaptığı bir açıklamada da “Savaş sırasında sivillerin düşünülmesi diye bir şey yok” diyerek Filistinlilerin öldürülmesi gerektiğini söylemişti. Araplara ev ve iş vermenin Yahudi inancından yasak olduğunu belirten ırkçı haham Lior, İsrail’in bu yılın başında Gazze’ye düzenlediği ve çoğunluğu kadın ve çocuk 1500 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyla ilgili olarak da, İsrail askerlerine bebekleri dahi öldürebilecekleri tavsiyesinde bulunmuştu.
“Filistinlilerin malları Yahudilere helal”
İşgal altındaki Batı Şeria’da yaşayan Haham Murdakhai Elyaho (Mordechai Eliyahu), Yahudilerin Filistinlilerin zeytinlerini çalması gerektiğini belirterek, “Filistinlilerin zeytinlerini çalmak mübah. Çünkü bu zeytin bahçeleri bizim topraklarımız üzerinde kurulmuş” dedi. Elyaho, İsrail’deki en büyük dini otoritelerden Başhaham Yusef Melmid’in Yahudilerin Filistinlilerin mallarına el koymasının helal olduğuna dair bir fetva verdiğini de söyledi.
14 Bin zeytin ağacı yok edildi
İşgal altındaki Filistin topraklarında Yahudi yerleşimcilerinin Filistinlilerin zeytin ağaçlarına nasıl zarar verdiğine dair bir rapor hazırlayan Filistinli Toprak Araştırma Merkezi, 2009 yılında Filistinlilere ait 14 bin zeytin ağacının yok edildiğini bunun da Yahudi hahamların verdiği fetvalar doğrultusunda gerçekleştiğini bildirdi. Yahudilere yeni yerleşim birimi açmak zeytin ağaçlarının kesildiğini açıklayan Toprak Araştırma Merkezi’nin araştırmasına göre, İsrail işgal güçleri bin 455 zeytin ağacını yakarken, 7 bin ağaç Yahudi yerleşim birimleri için ortadan kaldırıldı, 5 bin 500 ağacın ise Yahudi yerleşim birimlerince saldırıya uğradı.
Siyonist zihniyetin ürünü
Araştırma merkezi, Yahudilerin Filistinlilere ait ağaçlara saldırmasının yanı sıra, Filistinli çiftçilerin zeytinlerini toplamasına da izin vermediğini belirterek, Yahudilere dağıtılan broşürlerde Filistinlilere ait zeytin ağaçlarının kesilmesi ve zeytinlerinin toplanması çağrısı yapıldığını bildirdi. Araştırma merkezi, Filistinlilere ait zeytin ağaçlarının yok edilmesinin arkasında Siyonist zihniyetli hahamların fetvalarının bulunduğunu belirterek, Haham Murdakhai Elyaho’nun bu konuyla ilgili sözlerini hatırlattı.
Hahamın fetvası
Haham Murdakhai Elyaho fetvasında, Filistinlilere ait zeytinlerin Yahudilere helal olduğu ve bunların çalınması gerektiğini belirterek, “Filistinlilerin zeytinlerini çalmak mübah. Çünkü bu zeytin bahçeleri bizim topraklarımız üzerinde kurulmuş” dedi. Elyaho, İsrail’deki en büyük dini otoritelerden Başhaham Yusef Melmid’in Yahudilerin Filistinlilerin mallarına el koymasının helal olduğuna dair bir fetva verdiğini de söyledi.
İsrail kadın savunma kuvvetleri: '' Zahal Ordusu '' Siyonizm kendi kadınlarını neden kullanır ?
Tarihte Yahudi kadınların, tarihin önemli kişilikleri ile ilgili ilginç sonuçları var. Sinemalarda da bunun örneklerine sık rastlarız. Yazılarımızda sık vurguladığımız gibi, “örnekler örnek olmak içindir” deriz. Nedenine gelince, “örnek” denilen veriler tek olarak gösterilseler de bunlar temsil noktasındadırlar.
Yahya Peygamber’in başının kesilmesi ve bir tepside “Salome” adlı bir Yahudi kızın kurbanı olması da bir örnek. Hazret-i Yahya kralın kızının isteklerini reddettiği için zindana atılıyor sonra da başı kesilerek bir tepside ona sunuluyor.
Oscar Wilde Fransa’da iken yazdığı Salome adlı piyesi sahneleniyor, eserin ve oyunun İngiltere’ye girmesi yasaklanıyor. Oscar Wilde’ın seçkin ailelerden birinin oğluyla sapkın ilişkisi olduğu gerekçesiyle ağır kürek ve hapis cezasına çarptırılıyor. Hayatı zehir oluyor ve yokluk, sefalet içinde çok genç yaşta ölüyor. Oscar Wilde çok ağır cezalandırılırken saraya yakın lordlar ailesindeki kişiye herhangi bir ceza verilmiyor.
Bizim tarihimizde bunun en çarpıcı örneği İttihat ve Terakki üçlüsünden Cemal Paşa’dır. Suriye’de ordu komutanlığı sırasında kendisine musallat edilen, olan ve kabul gören bir Yahudi Kadın var: Sara. Bu kadın Cemal Paşa ile olduğu sıralarda bütün önemli bilgi ve belgeleri Akdeniz’de bulunan İngiliz donanmasına ulaştırıyor. Kanal Savaşı’nın kaybedilmesinde, İngilizler ve Yahudiler lehine bitmesinde de Yahudi kadın Sara’nın rolü büyük. Suriye’de, Arapların ileri gelenlerini, âlim ve şairlerinin idam edilmelerinde de önemli bir rolü var. Bu durum fark edilince, bir içki fabrikasında kıstırıldığında intihar ediyor Sara.
Yakın zamanda Abede siyasasında ilginç olaylar var. Bunlardan biri de Abede’nin bir dönem başkanlığını yapan Bill Clinton. Anımsanacağı gibi kendisine musallat olan, edilen ve bu tuzağa düşen Clinton bir anda darmadağın oldu, edildi.
Siyonizm’in önemli temsilcilerinden ve bugünlerde itibarı bir hayli yüksek olan Şimon Peres’de Hürriyet gazetesinde Defne Barak ile yaptığı söyleşide, dikkatimizi çeken bir bölüm. Bu yazı birden bir şafak attırdı. Nasıl mı? Birlikte okuyalım.
“Fransa First Lady’si Carla Bruni ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Paris ziyareti sırasında tanıştılar. Peres, tabiî önceden Carla’nın Paris’in aydın çevrelerine mensup eski Yahudi erkek arkadaşlarını tanıyordu. Carla o gece, mor bir tuvalet giydi, kıyafetinin altında iç çamaşırı olmadığını saklamadı. Kameralara gülümserken, Peres’e “Ben cheese (peynir) demem seks derim dedi.” [18 Haziran, 2008 Çarşamba] Haberin devamı var. Fakat bizi burada ilgilendiren önemli bir cümle var. “Peres, tabiî önceden Carla’nın Paris’in aydın çevrelerine mensup eski Yahudi erkek arkadaşlarını tanıyordu.” demekte.
Şimon Peres gelecek hafta Fransa Devlet Başkanı “Nicolas Sarkozy” ile İsrail’de bir görüşme yapacak. Bu görüşmede “Türkiye için Sarkozy’den ricada ve himmette bulunacak”. Bu kalemin sahibi, bu köşede daha önce Şimon Peres’in Türkiye ile ilgili düşüncelerini yazmıştık. Bu kısa röportajda gene önemli vurguları var.
Türkiye ne kadar da önemli onlar için.
Türkiye ne kadar da önemli onlar için.
“Türkiye’nin AB üyesi olmasını yüzde 100 destekliyorum. Bu önemli. AB Hristiyan deklarasyonu ile kuruldu, üç kurucu üyesi Katolikti. Komünizme karşı kuruldu, ancak Komünizm çoktan öldü. Sarkozy’e (Merkel ve diğerlerine) şöyle diyeceğim. Avrupa’ya Türk işçi göndereceklerine siz Türkiye’ye daha fazla iş yollayın. Sağlıklı ilişki kurun. İslâm’da iki ekol vardır. Biri Türkiye tarafından benimsenmiştir. Diğeri İran tarafından. Sarkozy ve diğer liderlere; ‘Türkiye’ye yardım etmezseniz, İran’a yardım etmiş olursunuz’ diyeceğim.
Konuşmanın başka bölümleri de var. Üzerinde durulmayı ve analiz edilmeyi gerektiren. Bu yazımızda, şimdilik, “Dünya İmparatorluğuna soyunmuş olan” Şimon Peres’in takındığı tutum. Orta Doğu üzerinde yürüttüğü politika. Türkiye biçtiği rol. Bu rolde Avrupa’yı da Abd’yi de çekip çevirirken kadınların üstlenmiş olduğu rol. Abd seçimleri öncesi Barak Hüseyin Obama’ya aba altından kadın gösterildi bile.
Nedense bu gibi ilişkileri de hep kadınlar üzerinde yürütüyor ve başarıyorlar da...
Bar Mitsva Törenleri
Musevilikte, erkekler 13 yaşına geldiğinde görevlerini üstlenebilecek kadar büyüdüklerini gösteren bir tören yapılır. Buna Bar Mitsva denir. Bu tören kız çocukları için 12 yaşında yapılır ve buna ise Bat Mitsva denir. Bu tören çocuğun ergenlik çağına denk gelir.
Bar Mitsva olacak çocuk sinagogda Tora’nın bir parçasını ayine katılan dinleyicilere okur. Ortodoks Museviliğinde kız çocuklarının sinagogta Tora’yı okumaları yasak olduğu için Bat Mitsva törenlerinde Tora’yı okumaları yerine vaaz vermeleri tercih edilir. Bar Mitsva çağına kadar çocuğun dini sorumluluğu anne ve babasındayken bu yaştan sonra dini sorumluluk çocuğa geçer.
Sorumluluklar:
* Hareketlerinden ahlaki olarak kendileri sorumludurlar.
* Tora’yı okuyabilirler ve Minyan’ı oluşturacak 10 kişiden biri olabilirler.
* Mal ve mülklerinde hak sahibi olurlar.
* Yahudi yasalarınca evlenebilirler.
* Tora’daki 613 kuralın yerine getirilmesiyle hükümlüdürler.
TEVRAT'IN DEĞİŞTİRİLMESİ, BOZULMUŞ TEVRAT'TAKİ ÇELİŞKİLER, SİYONİZM VE ÜSTÜN IRK İNANCI , TAPINAK KANUNLARI
Dinler tarihini değiştirecek bilgiler içeren Tevrat için Adana'da filmleri aratmayacak bir operasyon gerçekleşti.
Türk, İngiliz ve İsrail ajanları tarihinin en önemli kapışmalarından birini yaşadılar. MOSSAD ve MI6'nın peşine düştüğü 1900 yıllık el yazması Tevrat, MİT operasyonuyla Başbakan'a ulaştırıldı.
MİT, tarihi kitabı satanlarla 40 milyona anlaşırken, buluşma yerinde pusuya yatan MOSSAD ve MI6 ajanlarını da müthiş bir manevrayla atlattı.
Bu soluk kesen macerayı Güneş gazetesinden Talat Atilla'nın yazısıyla öğreniyoruz: İşte o olayın arnıtıları...
Bu yazı ilk anda size şaşırtıcı gelebilir. Elbette yazacaklarıma ihtiyatlı yaklaşma hakkınız var ama okurken lütfen beyninizi bloke etmeyin.
Çünkü, uzun olmayan bir zamanda gerçekliğini göreceksiniz.
Tarih: 24 Aralık 2012
Yer: Adana
Türk, İngiliz ve İsrail ajanları yakın tarihlerinin en büyük kapışmalarından birisini yaşadılar.
Bu kapışmadan Türkiye galip çıktı.
Türk güvenlik güçleri, Adana'da 1900 yıllık deri üzerine el yazması 'Tevrat'ı ele geçirdi.
Adana'daki Tevrat operasyonu sonrasında Başbakan Tayyip Erdoğan öyle büyük bir ‘sır'ın sahibi oldu ki, bu sır açıklandığında, İsrail ve Yahudilerin kimyası bozulacağı gibi siyaset ve dinler tarihi de değişecek.
MOSSAD HİLTON OTELİ'NE KAÇTI
Filmlere taş çıkartan operasyon ve sonrasındaki gelişmeler şöyle yaşandı;
1900 yıllık el yazması Tevrat'ın varlığından aynı anda haberdar olan MİT, MOSSAD ve İngiliz Gizli Servisi MI6 Tevrat'ı ele geçirmek için aynı anda düğmeye bastı.
İSRAİL TEVRAT'I İMHA ETMEK İSTEDİ
Tevrat'ı özellikle İsrail istiyor, karşılığında da büyük bir servet öneriyordu.
Tevrat'ta İsrail ve Yahudileri yakından ilgilendiren çok önemli ‘sır'lar vardı.
Bu ‘sır' lardan haberi olan İsrail, deri üzerine el yazması Tevrat'ı alarak kendi aleyhlerine kullanılmasını engellemek için imha etmek istedi, ama bunu beceremedi.
İşi sağlama almak isteyen MİT, Tevrat'ı satacak kişilere 40 milyon teklif edince anlaşma sağlandı.
İNGİLİZLER KOMİSYON İÇİN DEVREYE GİRDİ
Bu pazarlığı öğrenen MOSSAD ve M16 mensupları da buluşma yerinde pusuya yattılar ama MİT elemanları onlara hareket kabiliyeti tanımadan Tevrat'ı ele geçirdi.
Operasyon sırasında MOSSAD ajanları Adana Hilton Oteli'ne kaçarken, M16 üyeleri konsolosluk aracıyla olay yerinden uzaklaşmak zorunda kaldılar.
İngilizlerin, Tevrat'ı İsrail'e satmak için uğraştıkları, bu çalışmadan komisyon almayı planladıkları ileri sürüldü.
BAŞBAKAN ERDOĞAN DEVREDE…
Bu müthiş gelişmeler MİT tarafından anı anına Başbakan Erdoğan'a bildirilince, Başbakan, Tevrat'ın gizlice Ankara'ya getirilmesi talimatını verdi.
İbranice el yazması Tevrat'ı incelemeye alan Uzmanlar, 9 metre boyundaki gerçek Tevrat üzerindeki çalışmaları büyük bir güvenlik çemberi içinde sürdürdüler.
Tevrat'ı inceleyecek uzman ekibin oluşmasında da çok titiz davranıldı.
1900 yıllık Tevrat'ın incelenmesinden sonra ortaya çıkan sonuç şok ediciydi. Çünkü, 1900 yıllık Tevrat'la bugün ki Tevrat aynı değildi.
Yani, İsrail'in bugün kullandığı Tevrat'ın tahrif edilmiş Tevrat olduğu ortaya çıktı.
BULUNAN TEVRAT KUR'ANI DOĞRULUYOR
Bilindiği gibi Kur'an, Tevrat'ın kelimelerin ve anlamlarının değiştirilerek tahrifat yapıldığını yazar.
Yahudilerin Tevrat'ta yaptıkları değişiklik, Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılır:
"Yahudilerin bir kısmı, kelimeleri yerlerinden değiştirirler. Ve dillerini eğip bükerek işittik ve karşı geldik derler…"
Nisa Suresi- 46 Ayet
1900 YILLIK TEVRAT'TA DA BELGELENDİ: HZ. MUHAMMED SON PEYGAMBER
900 yıllık tahrif edilmemiş Tevrat'ta İsrail oğullarının dini ve siyasi anlayışlarına dayanak yaptığı bazı unsurların doğru olmadığı ortaya çıktı.
Ve hepsinden daha önemlisi, tahrif edilmemiş Tevrat'ta son peygamberin Hz. Muhammed olduğu açıkça vurgulanıyor.
EN GEÇ 1 YIL İÇİNDE AÇIKLANIR
1900 Yıllık Dünya'daki tek orjinal
Deprem etkisi yapacak bu gelişmeyi, Dünya'ya anlatmak için uygun bir zamanlama muhakkak bulunacaktır. Bana göre 1 yıla kalmadan açıklanır.
Bu konuda Başbakan Erdoğan'ın dışında hiç kimsenin bir açıklama yapacağını sanmıyorum.
Çünkü, Tevrat'ın Kur'an'da söylendiği gibi tahrif edildiği, son peygamberin Hz. Muhammed olduğunun, 1900 yıllık tarihi bir belge ile ispat edilmesi, dünyada, dini olduğu kadar, siyasi, ticari ve sosyolojik tüm dengeleri de değiştirecektir.
Bu yazımın doğruluğundan hiç şüphem yok ama hükümet, bazı denge ve zamanlama unsurlarından dolayı yazımı şimdilik doğrulamayabilir.
Hatta yazımda sözü geçen bazı güç unsurlarından baskı da gelebilir ama tarihe not bırakmanın lezzetini yaşamak istedim.
Biraz sabırlı olursanız yazdıklarımın doğruluğunu göreceksiniz