13 Temmuz 2018

TARİH GENEL KÜLTÜR Adana`nın 700 yılına tanık: Ramazanoğulları

  • https://www.facebook.com/tarihtarihcemiyeti/
  • https://twitter.com/ttcemiyeti





Anasayfa


Kiliselerin yanına kurulmuş küçük Rum mekteplerinin yanı sıra Aydın’da bir Rum yüksekokulu kurulmuştur. Adı Evangelike olan bu Rum yüksekokulunu 22 Haziran 1733 tarihinde İeroteos Dendrinos, Panta İeon Savastopulas, Jorj Hammer ve Jorj Vitalis adında dört Rum kurmuştur. Bu okuldan mezun olan öğrencilere verilmiş olan belge, Fransa’daki mezuniyet diplomasının eş değeri sayılmıştır.

Lozan Anlaşmasının son dönem popüler konularından birisi de halifeliğin Lozan ile birlikte kalktığı ya da diğer bir ifade ile Atatürk’ün İngilizlerle işbirliği yapıp anlaşma çerçevesinde bu kurumu kaldırdığı yönündedir.

Lozan'a saldıranların bir iddiası da Batı Trakya'nın Lozan'la verildiğidir. Halbuki Batı Trakya, Balkan savaşları sonunda imzalanan 10 Ağustos 1913 Bükreş Anlaşması ile Bulgaristan’a bırakılmıştır. Tarih bilmezlerin zekâ seviyelerinden dolayı, 10 Ağustos 1913'te Batı Trakya'yı Bulgarlara bırakan devletin Osmanlı olduğunu belirtmek durumundayım.

Lozan Barış Antlaşması, üzerinden bir asıra yakın süre geçmesine rağmen halen Türkiye’nin tartışılan konulardan biridir. Yeni Türk devletinin kuruluş tapusu olan bu anlaşma bazı kesimlerce yetersiz hatta hezimet olarak nitelendirilmiştir. Fakat bu anlaşma imzalandıktan sonra dönemin önemli şahıslarının açıklamaları Lozan’ın o süreçte nasıl göründüğünü kanıtlar niteliktedir.

"Çanakkale Savaşı'na katılan 15'liler" başlığı ile, kamuoyuna yanlış bir şekilde lanse edilen fotoğraf aslında Nisan 1923'te çekilmişti. Aslında bu yanlışlık çocuklara giydirilen üniforma ve şapkalardan da anlaşılabiliyor. Zira bu şapkalar 1921-24 yılları arasında kullanılmıştı. Bununla beraber, Kazım Karabekir’in “Çocuk Davamız” adıyla basılan kitabında fotoğrafın yeri ve tarihi ile ilgili açıklamalar mevcut. Karabekir'in Doğu Anadolu'da koruma altına aldığı yetimlerden oluşan bu grup Nisan 1923'te, Beyoğlu'nda bir geçit resmi yapmış ve yürüyüş o dönemin basınında büyük ilgi görmüş. Kitapta "Tevhid-i Efkâr" gazetesinde yürüyüş ile ilgili çıkan bir habere de yer verilmiş.

Halide Edip Adıvar, 1882 yılında İstanbul’un Beşiktaş semtinde doğmuştur. Halide Edip’in dünyaya geldiği dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş yıllarına rastlamaktadır. Annesini küçük yaşta kaybeden yazarımız, babası Edip Bey’in arka arkaya birkaç kadınla evlenmesiyle anneannesinin yanında büyümüştür. Aynı zamanda İngilizlere ve İngiliz kültürüne hayran olan Edip Bey, kızı Halide Edip’in giyiminden beslenmesine kadar İngiliz terbiyesini örnek almıştır

Dersim adıyla belirtilen yer Tunceli'nin değil, bir bölgenin adıdır. Ve Dersim bölgesinde Tunceli haricinde Erzincan, Erzurum, Elazığ ve Bingöl toprakları da yer alır. Hatta bir iddiaya göre de kuzeyden Sivas'a, doğudan Muş'a, batıdan da Malatya'ya kadar uzandığı söylenmektedir. Dersim bölgesini tarihçiler Batı Dersim, Doğu Dersim olarak ayıracak kadar ileri gitmişlerdir. Peki Tunceli ismi nereden gelmiştir? Şu anki Tunceli ilinin merkezinin eski ismi ise Mamiki'dir.

Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu iktidarın değişen koşullar karşısında zayıflamaya başlamasının paralelinde yaşadığı gerileme, -bilhassa askeri alanda alınan yenilgilerle beraber içinde olduğu durum- somut olarak görülmekteydi. Bu durum, Osmanlı askeri yapısının ve silah teçhizatının zamanın mevcut savaş teknolojisinden geride kaldığını da göstermektedir.Genel anlamda bu durumdan kurtulmak hususunda çareler aramaya başlayan devlet, artık Batı’nın sahip olduğu üstünlüğü kabul etmekle beraber kendisine nazaran Avrupa’nın artık daha güçlü olmasına sebep olan şartları kendinde tatbik etmek için girişimlerde bulunmaya başlayacaktır

Türk düşmanı Batının 100 yıldır bizi köşeye sıkıştırmak, dünya siyasetinde zor durumda bırakmak için kullandıkları yalanların başında Ermeni soykırımı yalanı gelmektedir. Osmanlı’nın son döneminde başlayan, Cumhuriyet’in ilanından sonra ise artarak devam eden sözde Ermeni soykırımı hakkında yüzlerce kitap yazılmış, konferanslar düzenlenmiş, uydurma belgelerle soykırım yalanı ispatlanmaya çalışılmıştır.

Bir dergi olarak çıkış yapan Annales Okulu 19. yüzyılda tarihe farklı bir bakış açısı getirerek ilerleyen dönemlerde geniş bir yankı uyandırarak tüm dünya’ya yayılmıştır. Dergi Marc Bloch ve Lucien Febvre ikilisinin ortak çalışmasıyla ortaya çıkmıştır. Tarihe getirdikleri bakış açısı ise siyasi ve ekonomik olaylardan çok siyasi ve ekonomik olayların insan üstündeki etkisinden söz etmişlerdir. Bu bakış açısı ile diğer yardımcı bilimlerden faydalanmışlardır. Bunu yeni görüş çeşitli eleştirilere maruz kalsa da kısa zamanda dünya’nın birçok yerinde yayılma imkânı bulmuştur.
 1 ...

Ramazanoğulları Beyliği / Yrd. Doç. Dr. Yılmaz Kurt
Ramazanoğulları Beyliği 1353 yılında Adana merkez olmak üzere Çukurova'da Memlûklere tâbi olarak kurulmuş olan bir Türkmen beyliğidir. 1516 yılından 1608 yılına kadar Osmanlılara tâbi' yurtluk ve ocaklık sancak olarak varlığını sürdürmüştür. Konar-göçer Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgede Anadolu Beylikleri'nin en uzun ömürlülerinden birisi olarak tarihe geçmiştir.
Selçuklular Döneminde Çukurova

Malazgirt Savaşı'nın ardından Anadolu'nun Türkleştirilmesi sırasında Tarsus, Adana, Misis, Anazarba gibi önemli merkezlerle birlikte bütün Çukurova 1082/1083 yılında Anadolu Selçukluları'nın hakimiyetine girmiş bulunuyordu. Selçuklu Türklerinin bu hakimiyeti Haçlı seferleri yüzünden uzun sürmedi. Haçlı savaşlarının yarattığı karışıklıktan yararlanan Ermeniler bölgede hakimiyeti sağlayarak bu topraklarda Küçük Klikya Ermeni Krallığı'nı kurdular.1

Çukurova, Sultan Baybars tarafından 1266, 1273, 1275 yıllarında müthiş bir şekilde tahrip edildi.2 1277 yılı seferinde Moğollara yardım etmeyen Türkmenler Abaka Han'ın zulmünden kaçarak Memlûklere sığındılar ve Memlûk Sultânı Baybars tarafından Gazze'den Antakya'ya kadar olan bölgelerde yerleştirildiler. Yaklaşık 40.000 çadır (hâne) olan bu Türkmenler, Memlûklere tâbi olarak Çukurova'ya akınlarda bulunup kırsal kesimde hakimiyeti ellerine geçirmişler ve Çukurova'daki Ermeni hâkimiyeti sadece Adana, Tarsus, Sis (Kozan) gibi birkaç şehir merkeziyle sınırlı kalmıştı.3 Tarsus ve Adana taraflarında yerleşen Halep Türkmenlerinin çoğunluğu ise Oğuzların Üçok koluna mensuptu. Bu kolun başlıca boyları Yüregir, Kınık, Bayındır, Salur ve İğdir idi.4

Memlûk İdaresinde Ramazanoğulları

Kemalpaşazâde, Üçoklardan olan Yüregir'in babasını Tatar serdarlarından Baçu Han olarak gösterir.5 Aşıkpaşazâde'ye göre Çukurova'yı ilk fethi, Osman Gazi'nin dedesi Süleyman Şah'ın Ca'ber Kalesi önünde boğulmasından sonra oldu".6 Bundan sonra göçerevler etrafa dağıldılar. Üç-Ok'un oğlu ve Kusun Varsak'ı ve Kara İsa ve Özer ve Gündüz ve Kuştemür, bu altı kişi göçleri ile Çukurova'ya geldiler. Yüregir bunlara baş oldu, geldiler, Misis'i ve Tarsus'u aldılar. Yüregir öldü, oğlu Ramazan kaldı. Ramazan Kusun'a Eser Kef'i kışlak, Gülek'te Beremedik'i Tekfur Belini yaylak verdi. Diğer beylere de yaylak ve kışlaklar verildi. Türkmen atlıları şehir çevresinde kontrolü tamamen ellerine geçirmişler, Gayri-müslimler kalelerinden dışarı çıkamaz olmuşlardı.

Dulkadiroğlu Beyliği'nin kurucusu Zeyneddin Karaca Bey'in 10 Ocak 1353 tarihinde Kahire'de öldürülmesinden sonra yerine Yüregiroğlu Ramazan Bey tayin edilmiş ve Ramazanoğulları Beyliği resmen kurulmuştu. Bir yıl kadar sonra adı açıklanmayan bir Ramazanoğlu beyi 1.000 kadar hediye atla birlikte Kahire'ye kadar gitmiş ve Türkmen Beyliği beratını almıştı (9 Haziran 1354). Makrizî'nin "Ramazanoğlu'na Türkmen beyliği verildi" ifadesinden beyliğin kurucusu Ramazan Bey'in 1354 yılından önce ölmüş bulunduğu anlaşılıyor.7 Bu Ramazanoğlu beyinin İbrahim Bey olduğu düşünülmektedir. Dulkadirli beyi görevini üstlenen Karaca Bey'in oğlu Halil Bey ve ona bağlı Bozoklu Türkmenler, Kahire'nin bu atamasını kabul etmeye yanaşmadılarsa da 1 yıl kadar sonra kabule mecbur oldular.


Adana çevresini kontrolleri altında tutan Türkmenlerin yardımıyla Memlûk kuvvetleri 1360 yılında Adana'yı ele geçirdiler. Sârımüddin lakabını taşıyan İbrahim Bey'in 1381 yılında Türkmen başbuğu (mukaddem) ve 1383 yılında Adana valisi (nâib) olduğunu biliyoruz.8 Aşıkpaşazâde'ye göre9 Ramazan Bey'in ölümünden sonra beyliğin başına İbrahim Bey geçmiştir. Halil Edhem'e göre10 Ramazan Bey'den sonra, Mir Ahmed, İbrahim, İzzeddin Hamza, Mehmed, Ali, Arslan Davud ve Halil Bey sırasıyla beylik yapmışlardır.

Memlûkler bir süre sonra Halil Bey'i görevden alarak yerine merkezden Mübarekşah el-Tazî'yi atayınca, Halil Bey bu atamayı kabul etmediği gibi yeni atanan valinin kuvvetlerini yenerek kendisini öldürmüştü. 1378 yılında cereyan eden bu olayda Ramazanoğlu İbrahim Bey de Dulkadirlileri desteklemişti. Bu başarının ardından Ramazanoğulları Memlûk hakimiyetinden çıktılar. Dımaşk (Şam) valisi Çoltamur ve Halep Valisi Temürbay, bunları cezalandırmak üzere Adana'ya girerek obalarını yağmalattılar. Erkekler öldürüldü, kadınlar esir alındı. Buna çok üzülen Türkmenler hemen kendilerini toparlayarak Kurtkulağı'nın doğusunda eski Payas-Misis yolu üzerinde bulunan Demürkapu (Bâbü'l-melik) denilen yerde pusu kurup Memlûk ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattılar. Türkmenlerin eline 30.000 deve ve 13.000 eğerli at olmak üzere birçok ganimet geçti.11

1381 yılında Dulkadirli Halil Bey'in yenilgisi üzerine müttefiki Ramazanoğlu İbrahim Bey de birinci hedef oldu. Memlûkler tarafından Halep valiliğine getirilen Yel Boğa el-Nasırî ilk iş olarak Osmaniye yakınlarında yaşayan Kınıklılar ile Adana çevresinde yaşayan Yüregirlilerin arasını açarak Ramazanoğulları arasında fitne çıkardı. Arkasından Amik ovası üzerinden hareketle Misis'e kadar geldi. Türkmen çadırları yağma edildi, erkekler dağlara çıktılar. Memlûk ordusunun geldiğini duyan İbrahim Bey de aynı şekilde kuvvetlerini alarak dağlara çekildi. Memlûklerin Sis (Kozan) valisi, İbrahim Bey'i, kardeşi Kara Mehmed'i ve annesini yakalamıştı. Yel Boğa Sis'e gelerek bu esirlerin hepsini İbrahim Bey'in annesi de dahil olmak üzere kılıçtan geçirdi.12 Yel Boğa Misis'e geri dönerken Sarıçam yakınlarında pusu kuran Yüregirli Türkmenlerin baskınına uğradı. Yel Boğa ile birlikte Halep komutanlarından birçoğu kayboldular. Türkmenlerin Demirkapı'yı tutmuş olduklarını öğrenince deniz kenarında bulunan Ayas'a sığındılar. Gözünden yaralanan Yel Boğa büyük mücadeleler vererek Demürkapı'ya kadar gelebildi. Buradan geçebilmesi ise ancak Halep'ten gelen yardımcı kuvvetler sayesinde mümkün oldu.13

İbrahim Bey'den sonra Üçok'lu Türkmen emirliği ve Adana hakimliği görevine kardeşi Şihâbeddin Ahmed Bey getirildi. Ramazanoğulları hanedanından adı kaynakta açıklanmamış ve Bire (Birecik) hâkimi bulunan birisine 1384-1385 (H.786) yılında Memlûk sultanı hil'at giydirmişti.14 1399 yılında Sultan Berkuk'un ölümü üzerine yerine geçen Sultan Ferec'in çocuk yaşta olması ve valileri ile sürekli mücadele etmek zorunda kalması gerek Maraş'ta, gerekse Çukurova'da yaşayan Türkmenleri serbest hareket edebilmeleri açısından çok önemli idi. 1401 yılında Ramazanoğlu Ahmed Bey'in müttefikleri ile birlikte Haleb'e baskın düzenleyerek Timur kuvvetlerinden 3.000'den fazla askeri öldürdüklerine dair Tağrıbirdi'de yer alan bu haber diğer kaynaklarca doğrulanmamıştır.15 Aynı yılın Nisan ayında Timur kuvvetlerinin Halep'ten ayrılması üzerine Haleb'i yağmalamak isteyen Suriye Araplarının emiri Nu'ayr bin Hayyâr'ı durdurmakta zorlanan Vali Demirtaş, Ramazanoğlu Ahmed Bey'den yardım istedi. Kalabalık bir kuvvetle Haleb'e gelen Ahmed Bey şehri kurtarınca büyük bir ün kazandı ve Sultan Ferec tarafından ödüllendirildi.16 1401 yılı içerisinde Ahmed Bey Şam Valisi Tağrıbirdi ile Halep valisi Demirtaş'ın Sultan Ferec'e karşı yaptıkları ayaklanmada bunların yanında yer almıştı. 17 Ancak 1402 yılında yapılan ikinci savaşta Memlûk komutanı Tokmak kuvvetlerine yenilen bu iki vali, Ahmed Bey ile birlikte Adana'ya çekildiler. Demirtaş affedilerek Trablus valiliğine gönderildi. Tağrıbirdi ise 1 yıl kadar Ramazanoğullarının yanında kaldı.18


Demirtaş 1404-1405 yılında Tokmak'ın yerine Halep valisi atandığı zaman hapiste bulunan Emir Çekim'i de yanında getirmişti. Demirtaş Halep'te Türkmenlere yenilince bundan faydalanan Çekim, Antakya'da yaşayan Doğancıoğlu Türkmenlerinin yanına kaçtı. Demirtaş Emir Korkmaz'ı Şihabeddin Ahmed Bey'e göndererek yardım istedi. Bu arada aralarında büyük bir anlaşmazlık bulunan Dulkadiroğlu Ali Bey ile Ahmed Bey'i de barıştırdı. Bu üç kuvvetin karşısında tutanamayan Çekim ve Doğancıoğlu kuvvetleri Antakya'ya sığındılar. Sultan Ferec'ten Çekim'in affedildiğine dair emir gelince Ramazanoğlu Ahmed Bey izin alarak Adana'ya döndü.19 Daha sonra Halep valisi olan ve bütün Suriye'yi ele geçirerek Memlûk sultanı olmak hülyaları kuran Çekim ile Sultan Ferec arasındaki mücadelelerde Türkmenleri hep kendisine rakip olarak görmüştür. Sonunda kendisi de 1407 yılında Akkoyunlu Türkmenleri tarafından yenilerek öldürülmekten kurtulamadı.20

Ramazanoğlu Ahmed Bey 1408-1409 yılında Şam Valisi Şeyh ile Çekim taraftarı Nevruz arasındaki mücadele sırasında yeniden Antakya önlerinde göründü. Şeyh, Amik ovasında kalarak Ahmed Bey'i askerleri ile birlikte Antakya üzerine göndermişti. Ahmet Bey şehre girerek Nevruz'u yakalamış, Doğancıoğlu ise ailesi ve mallarını alarak kaçmıştı.21 Ahmed Bey Adana'ya dönerken yolda bilinmeyen bir sebebten dolayı Nevruz'u serbest bıraktı ve Nevruz Rumkale'ye gelerek başına haylice adam topladı. Ertesi ay Ahmed Bey'e Sultan Ferec tarafından çeşitli atlar, altın eğer, kılıç ve pek çok hediye gönderildi. Sultan Ferec'in valileri ile çekişmesi bitmediğinden Ramazanoğlu Ahmed Bey'in desteğine her zaman ihtiyacı oluyordu. Ahmed Bey de her seferde gücünü biraz daha yaygınlaştırıyordu. Nitekim Ahmed Bey 1410 yılında Halep'te Sultan Ferec ile görüştükten kısa bir süre sonra kızını Sultan Ferec'e verdi ve aynı yıl Kahire'ye giderek damadını ziyaret etti.22 Ahmed Bey'in kızı Memlûk sarayında başkadın olmak başarısını gösterdi. Fakat bu akrabalıktan beklenilen sonuçlar her iki taraf için de gerçekleşmedi. Sultan Ferec 1412 yılında kuşatıldığı Şam'da öldürüldü ve Emîr Şeyh, "Melik el-Müeyyed" unvanıyla Memlûk sultanı oldu. Memlûk topraklarında esmeye başlayan sükûnet havası onun halefleri Bars Bay ve Çakmak tarafından da devam ettirildi. Türkmenler de kendi hallerinde yaşamaları gerektiğini anladılar.


Sultan Ferec döneminde Memlûk komutanları arasındaki çekişmeden yararlanan Karamanoğulları Tarsus'u ellerine geçirmişlerdi.23 Ahmed Bey 7 ay süren kuşatmadan sonra Tarsus'u alarak oğlu İbrahim Bey'in emrine verdi.24 Böylece Timur'un Anadolu'dan çekilmesi sırasında başlayan25 ve 12 yıl süren Karaman hakimiyeti sona ermiş oldu. Şehirde hutbe Memlûk sultanı Melik el-Müeyyed adına okunmaya başlanıldı.26

Ahmed Bey 1417 yılı Ocak-Şubat aylarında öldüğünde çok yaşlı idi. Bütün Memlûk tarihçileri onu heybetli, cesur, son derece cömert, dirayetli bir emir olarak tanımlarlar.27 Onun zamanında Adana ve Misis'ten başka Ayas ve Sis (Kozan) da Ramazanoğullarının denetimine girdi. Bu sebeple kendisi Ramazanoğulları beyleri arasında en ünlülerinden birisi olmuştu. Onun bu nüfuzunu yıllar sonra torunu Halil Bey oğlu Piri Bey Kanunî Sultan Süleyman asrında elde edebilecektir. Ahmed Bey'in bu şöhretine rağmen Çukurova'da onun adına yapılmış tarihî bir eser bulunmaması dikkat çekmektedir.

Ahmed Bey'in ölümünden sonra oğulları arasında beylik kavgası başlamış ise de İbrahim Bey kardeşlerini yenerek Sârımeddin İbrahim Bey adıyla Ramazanoğulları Beyliği'nin başına geçmiştir.28

1417 yılının Mart-Nisan aylarında Şeyh Müeyyed Çukurova üzerine yürüdü. Ordusunda Ramazanoğulları'ndan adı açıklanmayan bir bey de bulunuyordu. Memlûk ordusu Humus'a geldiğinde İbrahim Bey ve Özeroğulları elçiler göndererek sultandan af dilemişlerdi. Bu af dilemenin sebebi tam olarak belli değildir. Ordu Mayıs-Haziran ayında Amik Ovası'na geldiği zaman Ramazanoğlu İbrahim Bey, yanında annesi, oğulları, akrabaları ve nökerleri de olduğu halde Memlûk sultanının huzuruna çıktı. Sayıları 500'ü bulan bu heyet huzura kabul olunduklarında Şeyh Müeyyed, Ramazanoğlu'nun annesini görünce hürmetinden dolayı ayağa kalkmıştı.29 İbrahim Bey'in yanında amcasının oğlu Hamza da bulunmaktaydı. Memlûk sultanı, İbrahim Bey'e büyük itibar göstermiş, onun ve kardeşinin altına altın eğerli atlar çektirmiştir. İbrahim Bey ve yanındakiler Sultana itaatten ayrılmayacaklarına dair and içmişler, İbrahim Bey'e değerli bir kaftan giydirilmiş ve tören sona ermişti.30

Şeyh'in bu üçüncü seferi daha çok Tarsus, Malatya gibi elden çıkmış bulunan şehirlerin geri alınması içindi. Ancak İbrahim Bey'in ve Özeroğullarının af dilemeleri Türkmenlerin de bazı itaatsizlikler yapmış olduklarını göstermektedir. Ahmed Bey'in ölümünü fırsat bilen Karamanoğlu Mehmed Bey Tarsus'u tekrar ele geçirmiş, Dulkadirliler Darende ve Behisni'yi almış, Malatya'yı Köpek oğlu Hüseyin Bey ele geçirmişti. Şeyh Müeyyed'in Halep valisi olan Koçkar Tarsus'un geri alınması ile görevlendirildi, Şeyh'in kendisi Elbistan yöresine yürüdü. Koçkar, Tarsus'u 3 Haziran 1417 tarihinde amanla ele geçirdi. Buna rağmen Karamanlı komutanı Mukbil ve adamları acımasızca öldürüldü, Tarsus'a Şahin el-İdgarî vali tayin edildi. Sultan da Malatya, Behisni, Kâhta ve Gerger kalelerini ele geçirip buralara yöneticiler tayin ettikten sonra Mısır'a döndü.

1418 yılında Karamanoğlu'nun kışkırtması sonucu İbrahim Bey sultana baş kaldırdı. İbrahim Bey, Memlûk desteği ile Tarsus'u kuşattığı tarihten 4 ay sonra azledilerek Adana valiliği ve Türkmen beyliği görevine kardeşi İzzeddin Mahmud atandı (Eylül 1418).31


İbrahim Bey beylikten azledildikten sonra annesini Kahire'ye kadar göndererek sultandan ikinci kez af diledi. Ancak annesi hiçbir itibar görmediği gibi geri dönmesine de izin verilmedi. Bu sırada Tarsus yeniden Karamanoğullarının eline geçmiş bulunuyordu. Memlûk sultanı oğlu komutasında büyük bir orduyu Karaman ülkesine gönderdi. İbrahim Bey Adana'da bulunuyordu ve yerine tayin olunan Hamza belki de Karamanoğlu tehlikesi sebebiyle ona karşı bir harekette bulunmamıştı. Memlûk ordusu komutanlarından Tenbey32 Amik'te Ramazanoğlu Hamza Bey'in kuvvetleriyle birleşti. Özeroğulları da burada orduya katıldılar.

Tenbey1419 Mayıs-Haziran ayında Misis, Adana ve Tarsus'u almış, sonra Adana yukarısında Karamanoğlu Mehmed Bey'in oğlu Mustafa Bey'in ve İbrahim Bey'in kuvvetlerini dağıtmıştı.33 İbrahim Bey'in mağlup ordu ile birlikte Karaman ülkesine sığındığı anlaşılıyor. Melik Müeyyed'in oğlu ise Kayseri, Niğde gibi şehirleri aldıktan sonra Larende (Karaman) dağlarında Karamanoğlu Mehmed Bey'in ordusunu da dağıtarak 1419 yılı Ağustos ayında Haleb'e geri döndü.

Karamanoğlu Mehmed Bey, sultanın oğlu Haleb'e döner dönmez tekrar harekete geçerek Kayseri'yi kuşattı. Onun ordusunda yer alan Ramazanoğlu İbrahim Bey artık kendisinin damadı bulunuyordu. Kayseri valisi olarak atanmış olan Dulkadirlilerden Nâsıriddin Mehmed Bey, Karamanoğlu kuvvetlerini yenerek Mehmed Bey'i esir etti ve Kahire'ye yolladı. Mehmed Bey 1421 yılında Şeyh'in ölümüne kadar burada esir kaldı. İbrahim Bey ise kaçmayı başarmıştı.

1419 yılında Ramazanoğullarından Sadaka isimli bir bey Sis (Kozan) yakınlarında öldürülmüştü. Bu beyin kimliği ve niçin öldürüldüğü konusunda Makrizî hiçbir bilgi vermiyor.34

Şeyh ve halefleri döneminde Memlûk Devleti'nin Çukurova'da güçlü bir şekilde yerleşmiş olması Ramazanoğulları ve Dulkadiroğulları gibi Memlûklere tâbi olarak yaşayan Türkmen beyliklerinin bölgedeki nüfuzunu iyice azaltmıştı. Cenabî'ye göre 1419 yılında Hamza Bey'in yerine kardeşi Mehmed Bey, sonra onun da yerine Ali Bey geçmiştir. Müneccimbaşı'nın ifadesine göre Hamza Bey hasımları ile yaptığı vuruşmalardan birisinde öldü ve yerine Ramazanoğlu Davud Bey geçti. Bu döneme ait Arapça kaynaklarda çok az bilgi bulunması, Ramazanoğulları beylerinin bölgedeki nüfuzlarının iyice azalmış olduğunu gösteriyor. Mısırlılar bu beyleri sık sık azl ederek bölgede bu beylerin gücünü en aza indirmeyi başarmışlardı.

1427 yılında Sultan Bars Bay, Emir Şadi Bey'i Konya'ya göndererek İbrahim Bey'den Ramazanoğlu İbrahim Bey'in kendisine teslimini istedi. Karamanoğlu İbrahim Bey Türkmen töresini çiğneyerek Ramazanoğlu İbrahim Bey ve ailesini Memlûk elçilerine teslim edip Kahire'ye gönderdi.35 Bu sırada Ramazanoğlu Mehmed Bey de Kahire'ye gelmiş ve kardeşi İbrahim Bey'den davacı oldu ve sonunda İbrahim Bey Kahire'de idam edildi (15 Aralık 1427). Mehmed Bey Ramazanoğlu emîrliğine tayin edilerek gönderildi.

İbrahim Bey'in öldürülmesinden 5 yıl sonra Çukurova'dan geçen Fransız Seyyahı Bertrandon de la Broquiere her yerde İbrahim Bey'in hatırasının yaşatıldığını görmüştü.36 İbrahim Bey Türkmenler tarafından kendilerini Memlûk tahakkümünden kurtaracak bir kahraman olarak görülmekteydi. Ancak İbrahim Bey Karamanoğulları'na güvendi ve o zamanlar dünya devletlerinden birisi konumundaki Memlûklere karşı koyamayacağını anlayamadı. İbrahim Bey'den sonraki beyler Memlûkler'in sıradan bir valisinden bile dirayetsiz, silik şahsiyetler olarak tarihe geçti. 1429-1430 yılında Sultan Barsbay'ı ziyarete gelen Türkmen beyleri arasında Ramazanoğlu Mehmed Bey, Özeroğlu Davud Bey ve bazı Türkmen beyleri yanında birçok Varsak beyleri de bulunuyordu.


1435 yılında Halep valisine gelen bir belgede Ramazanoğlu beyi olarak Mehmed bin Gündoğdu'nun adı geçmektedir.37 1439-1440 yılında Ramazanoğlu Emir Eylük, Sultan Çakmak'ın huzuruna gelerek Varsak beylerinden Kara oğlu Musa hakkında şikâyetçi oldu. Eylük'ün isteklerini kabul eden Sultan Çakmak bu işle Halep valisini görevlendirdi. Eylük, Halep valisinin verdiği 100 kadar atlıyı ve Özeroğulları Türkmenlerini de alarak Karaoğlu Musa üzerine yürüdü ise de Musa, Eylük'ü ve adamlarını pusuya düşürerek öldürdü. Halep askerlerinden ağır yaralı olarak sadece 6 kişi geri dönebildi. Musa'nın kendisi de ölenler arasındaydı (30 Mart 1440).

1456-1457 yılında Ramazanoğlu beyliğinin başında Dündar Bey bulunmaktaydı.38 Tarihçi Gelibolulu Mustafa Âli'ye göre Dündar Bey 1461-1462 yılları arasında beylik yapmıştır. Dündar Bey Karamanoğlu İbrahim Bey'in elinden Tarsus'u geri almak için yapılan savaşta Memlûk ordusunda hizmet etmişti. Tarsus geri alındıktan sonra Dündar Bey'in Ramazanoğulları'nın yönetimine getirilmiş olması mümkündür.39 Âli'ye göre Dündar Bey'den sonra Hasan Bey emîrlik yapmıştır. 1467-1468 yılında Dulkadirli Şahsüvar Bey ile yapılan savaşta Şam valisine yardım eden el-Bedri Hasan bin Ramazan el-Türkmanî isimli beyin Âli'nin sözünü ettiği Hasan Bey olması mümkündür. Âli'nin isminden bahsettiği Gazi Bey hakkında bir bilgimiz yoktur. 1469-1470 yıllarında beylik görevinde bulunan Ömer Bey hakkında ise Âli'nin eserinde bilgi yoktur. Bunların döneminde önemli bir olay olmadığı için kaynaklarımız haklarında pek bilgi vermemektedir. 1471 yılında Dulkadiroğlu Şahsüvar Bey üzerine yürüyen Memlûk kuvvetlerine yardıma gelen Türkmen beyleri arasında Üçoklardan Ramazanoğlu Ömer ve kardeşi Davud da vardı. Ünlü Ramazanoğlu Beyi Halil Bey'in babası Davud Bey 1480 yılında Memlûklularla Akkoyunlular arasında yapılan Ruha savaşında şehit düşmüş ve bir rivayete göre Halep'te defn edilmiştir.40 Ancak Halep'te bulunan Ramazanoğlu mezarı, biraz aşağıda belirtileceği gibi vakıf kayıtlarında Mahmud Bey Türbesi olarak geçmektedir.

Aşıkpaşazâde'ye göre 1485 yılında Osmanlılarla Memlûklar arasında Çukurova'da nüfuz mücadelesi başladığı zaman Adana hakimliği görevinde Ömer Bey bulunmaktaydı. Buna göre Ömer Bey'in 15 yıl kadar yöneticilik yaptığını düşünebiliriz. Büyük bir ihtimalle bu sürenin bir kısmında kardeşi Davud'un de beylik makamında bulunduğunu kabul edebiliriz.

Sürekli büyüyen Osmanlı'nın Çukurova'da Türk birliğini sağlamaya çalışması kaçınılmazdı. Karaman Beylerbeyisi Hadım Ali Paşa'nın İstanbul'a gönderdiği 1483 tarihli bir belgeden anlaşıldığına göre Halep'te toplanan Memlûk kuvvetleri arasında Ramazanoğlu Eflatun Bey de adamlarıyla birlikte yer almaktaydı. 1485 yılında Karaman Beylerbeyi Karagöz Paşa Osmanlıya karşı harekat içinde yer alan Turgutoğulları ve diğer Varsak beylerini yenerek bunların ellerindeki kaleleri birer birer aldığında Üçok Türkmenlerinden Kuştemürlü, Kusunlu ve Karaisalıların desteğini sağlamıştı.41 Ceyhan Nehri kenarında yapılan savaşta Gündüzoğlu Mehmed Bey öldürüldü, Ramazanoğlu Ömer Bey esir edilerek İstanbul'a gönderildi.42 Tarsus ve Adana'da hutbe Osmanlı padişahı adına okunmaya başladı.43 Osmanlılar'ın bu başarısı Mısır'da telaş uyandırdı ve Haleb'e önemli bir Memlûk ordusu geldi. Osmanlılar buna Anadolu Beylerbeyi Hersekoğlu Ahmed Paşa'yı Çukurova'ya göndererek cevap verdiler. Ramazanoğlu Halil Bey zamanında Osmanlı ordusu Çukurova'yı kısa bir süre için ele geçirmiş oldu. Sultan Kayıtbay, Emir Özbek komutasındaki orduyu Çukurova'ya soktu. Ayas Kalesi'nde yeni toplar döktüler. Adana'yı savunan kuvvetler yenildi, esir alınan Osmanlı askerleri iplere dizilerek Haleb'e gönderildi; Adana kalesi kuşatıldı.44 Kalenin kurtarılması için Hersekzade Ahmed Paşa ve kalede kuşatılmış bulunan Osmanlı askerleri fedakârca çalıştıkları halde Karagöz Paşa ve Hızır Beyoğlu'nun kıskançlık sebebiyle ihanetleri ve yardım etmemeleri sonucunda Osmanlı ordusu yenildi. Hersekoğlu Ahmed Paşa esir edilerek 1486 Kasım ayında Kahire'ye getirildi ise de kısa bir süre sonra serbest bırakılarak İstanbul'a gönderildi.


Bu yenilgiye Varsaklar ve Turgutoğullarının sebep olduğunu düşünen Osmanlılar, 1487 yılında Sadrazam Davud Paşa komutasında büyük bir orduyu yola çıkardı. Rumeli Beylerbeyisi Hadım Ali Paşa da Anadolu'ya geçmişti. Memlûkler Tarsus ve Küvvâre kalelerini boşaltıp Ayas limanına çekildiler. Çukurova önlerinde Dulkadiroğlu Alaüddevle'nin kuvvetlerinin orduya katılmasıyla Osmanlı ordusu üç koldan Varsak iline hücuma geçti.45 Birçok Varsak boybeyi Davud Paşa'ya sığındı.

18 Mart 1488 tarihinde Vezir Hadım Ali 60.000 kişilik bir ordu ile karadan; esaretten dönmüş olan Hersekzâde Ahmed Paşa ise 100 yelkenli ile denizden Çukurova'nın fethi ile görevlendirildiler.46 Hadım Ali Paşa, Konya Ereğlisi yoluyla gelerek Adana, Tarsus ve Sis (Kozan) şehirlerini ve bu arada bütün Çukurova kalelerini ele geçirdi.47 Ancak bu Osmanlı hakimiyeti uzun sürmedi. Evrenosoğullarından İsa ve Süleyman Beylerin şehit düşmeleri, Karagöz Paşa'nın gayretsizliği, Hersekzâde'nin donanma ile beklenen görevi yapamaması sebebiyle Osmanlı ordusu Memlûk ordusuna 17 Ağustos 1488 tarihinde yenilmiş ve 1 Nisan 1489 tarihinde Adana şehri de tekrar Memlûklerin eline geçmişti.48 Osmanlıların bu başarısızlığını Ramazanoğlu beyleri ve diğer Türkmenler tarafından desteklenmedikleri şeklinde değerlendirmek de mümkündür.

Ramazanoğlu beylerinin ünlülerinden Halil Bey, 1480-1510 yılları arasında 30 yıl süreyle beylik yapmış ve pek çok eser bırakmıştır. Bugün Adana'nın en önemli tarihî eserlerinden birisi olan Ulu Camii onun zamanında yapılmış ve belgelere Halil Bey Camii olarak geçmiştir. İbn Kemal'e göre Ramazanoğullarına tâbi işe yarar on, on beş bin asker bulunmaktaydı ve Halil Bey zamanında bu Türkmenler o kadar şımarmışlardı ki "kendilerine kesek atmak isteyeni taşladılar".49 Halil Bey'le müttefik hareket eden Turgutoğlu ile Halil Bey'in arası açıldı ve Halil Bey Turgutoğlu'nu yenerek başını kesip İstanbul'a gönderdi. Bu nedenle Mısır sultanının üzerine asker gönderdiğini duyunca kaçtı. Karaman vilâyetine gelip Osmanlı sultanının himâyesine girdi. Ailesini Konya'da bırakıp İstanbul'a geldi ve padişah tarafından huzura kabul edildi. Padişah kendisine hürmet edip Rumeli'de dirlik verdi. Halil Bey'in İstanbul'a gitmesi ile Adana hâkimliği kardeşinin oğluna verildi.50 Bu sırada Mısır'da Kayıtbay ölmüş ve oğlunun dayısı olan Kansu Mısır sultanı olmuştu.51 Bir süre sonra İstanbul'dan Mısır'a elçiler gitti. Halil Bey'in affını istediler. Kansu bu isteği kabul etti, Halil Bey Mısır'da sultan tarafından kabul olunarak yeniden Adana beyi olarak gönderildi. 1510 yılında kısa bir süre beylik yaptıktan sonra aynı yıl içinde öldü52 ve yaptırmış olduğu Ulu Cami'nin bahçesindeki Ramazanoğulları Türbesi'ne defn olundu.


Mehmed Nüzhet, Halil Bey'i Yavuz'la birlikte Mısır seferine iştirak etmiş gösterir.53 Ancak Halil Bey'in ölüm tarihi mezar kitabesi ile sabit olup 1510 yılıdır.54 1517 yılında Yavuz Sultan Selim'le birlikte Ridâniye Savaşı'na katılarak orada şehit düşen ve Halep'te medfûn bulunan kişi Mahmud Bey'dir.55 Bu yanlış bilginin kaynağı ise Künhü'l-ahbar olarak görünmektedir.56

Halil Bey'in 1510 yılında ölümünden sonra yerine kardeşi Mahmud Bey geçmiştir. Mahmud Bey, 1514 yılı Haziran'ında Mısır Sultanı tarafından görevden alınmış ve yerine amcasının oğlu Selim Bey tayin edilmiştir.57 Selim Bey Adana'da bir mescid yaptırmış ve mescidin etrafında oluşan mahalleye de Selim Bey Mescidi Mahallesi denilmiştir.58

Memlûkler tarafından görevden alınınca İstanbul'a giden Mahmud Bey, 30 Haziran 1515'de Yavuz'un elini öperek birçok hediye takdim etti. 59 1515 yılı Eylül'ünde Mahmud Bey'e Yavuz 200.000 akçalık bir dirlik ve seferde kendisi ile birlikte göçüp konmak imtiyazını verdi.60

1516 yılında Mısır seferine çıkıldığında Mahmud Bey de padişaha refakat etti. Ordu Halep üzerine yürürken 9 Ağustos 1516 tarihinde Ramazanoğulları'ndan adı belirtilmeyen bir başkası gelerek itaatini bildirdi.61 Bu kişinin Ramazanoğlu Selim Bey olması kuvvetli bir ihtimal olarak görünmektedir.62 Mercidâbık Savaşı'ndan sonra 31 Ağustos 1516 tarihinde yapılan tevcihler sırasında Ramazanoğlu Mahmud Bey'e Adana sancakbeyliği görevinin verildiğini görüyoruz.63

9 Ocak 1517 tarihinde toplanan ordu kurultayında Mısır üzerine yürünmesi yolunda açık ve kesin bir tavır koyan Mahmud Bey'e padişah tarafından 9 kat hil'at giydirildiği rivâyet edilir.64 Mahmud Bey'in adına tekrar 1517'de yapılan Ridâniye Savaşı'nda rastlıyoruz.65 23 Ocak 1517 tarihinde Ridâniye denilen yerde yapılan meydan muharebesinde ise Sadrazam Sinan Paşa ve Yunus Paşa ile birlikte, Adana Beyi Ramazanoğlu Mahmud Bey şehit düşmüşlerdi.66 Mahmud Bey'in cenazesi Halep'e getirilerek orada defn olundu.67 Daha sonra Ramazanoğulları tarafından mezarının üzerine bir türbe yaptırıldı.68 Halep'te medfun Ramazanoğlu beyinin Ruha Savaşı'nda şehit düşen Arslan Davud Bey olduğu birçok araştırmacı tarafından tekrarlanmaktadır.69 İ. H. Danişmend'e göre70 Ridâniye Savaşı'nda şehit düşen bu üç kişi, 23 Ocak 1517 tarihinde Mısır'da Şeyh Timurtaş Tekkesi'nde defnedilmişti. Ancak arşiv belgelerimizde sadece Mahmud Bey'in adı geçmekte, Arslan Davud'dan söz edilmemektedir.

Osmanlı Yönetiminde Ramazanoğulları Beyleri Dönemi
Osmanlıların ilk Adana sancak beyi olan Mahmud Bey'in şehâdeti üzerine Halil Bey'in oğlu Kubad Bey'e görev verilmişti. Fakat kısa bir süre sonra Kubad Bey'in kardeşi Piri Bey'e Çukurova hakimliği verilmiş, Kubad'ın elinde sadece Adana şehri kalmıştır. Daha sonra yönetimi tamamen eline geçiren Piri Bey, Kubad Bey ve diğer kardeşleri Davud, Korkud ve Mahmud'un 40.000'er akça zeametle Rumeli'de ikâmetleri için Kanunî'den emir çıkartmıştı.71

Ramazanoğulları beyliği kendi isteği ile Osmanlı hakimiyetini kabul ettiği için bu topraklar kendilerine yurtluk ve ocaklık olarak verildi. Yönetim Ramazanoğullarına bırakılmakla birlikte bölge diğer Osmanlı toprakları gibi nüfus ve arazi tahririne tabi tutuldu. Bu tahrirlerden Ramazanoğulları dönemindeki Çukurova nüfusunu yaklaşık olarak da olsa anladığımız gibi, Piri Bey'e ve oğullarına verilen dirlikleri de görebilmekteyiz. Piri Bey'in oğullarına zeamet olarak verilen mezraalar sonradan Ramazanoğulları vakfına dahil edilmişti.72

Piri Bey, 1526 yılı başlarında ortaya çıkan Safevî kaynaklı ayaklanmaların bastırılmasında sancağı askerleriyle büyük başarılar göstermişti.73 Bunlar Ceyhan yakınlarındaki Berendi nâhiyesinde ortaya çıkan Domuzoğlan; Tarsus'a bağlı Ulaş yöresindeki Beyce Bey ve Karaisalı'daki Mustafa Oğlu Veli Halife ayaklanmalarıdır.

Kalender Çelebi isyanının bastırılmasından sonra Piri Bey'in 3 yıl kadar İstanbul'da oturması Adana'da yeni dalgalanmalara sebeb oldu.74 1529 yılında Üzeyir (Dörtyol) sancağı beyi Ahmed Bey'in kardeşinin oğlu Seydi ayaklandı. Başına kırmızı bir taç giyerek önce amcası Ahmed Bey'i şehit etti. 5.000 kadar eşkiyayı başına toplayarak Berendi nâhiyesini ve Ayas kasabasını yağmaladı. Piri Bey önce Sis dağlarına gidenleri, sonra Üzeyir'e kaçanları kılıçtan geçirerek bu gaileyi de ortadan kaldırdı.75

Piri Bey'e resmî yazışmalarda "Cenab-ı Emâret-meâb" diye hitâb edilirdi. Piri Bey'e yeri geldiğinde beylerbeyilerden bile daha fazla saygı gösterilmesini kıskanan bazı beylerbeyileri O'nu incitince sancakbeyliğinden istifa etti. Bunun üzerine kendisine önce Karaman Beylerbeyiliği verildi. Adana'daki haslarından 400.000 akçası, Piri Bey'in yerine atanan Ali Bey'e tevcih olundu. Arta kalanı müstakil mukata'a kılınıp ileri gelen beylere ve askerlere verildi.76

Piri Paşa daha sonra Şam Beylerbeyiliği'ne atandı. Lakin Adana'ya gönderilen mirlivâ, Varsak Türkmenleri'nin eşkıyalıklarını önlemekten aciz kalınca Piri Paşa 1.600.000 akça has ile yeniden Adana Sancakbeyliği'ne tayin edildi. Bu sırada büyük vezirlerin hasları 1.200.000 akça idi. Bu da Piri Paşa'ya Kanunî'nin verdiği önemi göstermektedir.77 Piri Paşa 1543-44 ve 1550-51 yıllarında iki defa da Halep Beylerbeyiliği görevinde bulunmuştu.78

Piri Paşa 1517 yılından 1568 yılına kadar kısa bir süre dışında Adana Sancakbeyliği, Halep ve Karaman Beylerbeyiliği görevlerinde bulundu. Bu süre içerisinde babası Halil Bey tarafından kurulmuş olan Ramazanoğulları Vakfı'nın mütevellilik görevini de üzerine aldı. 1539-1540 yıllarında düzenlemiş olduğu vakfiyye ile babasından 1522 Halep akçası gelirle devir almış olduğu vakfı, yılda 383.985 Osmanlı akçası geliri olan büyük bir vakıf haline getirdi.79 Bununla da yetinmeyen Piri Paşa 1555 yılına kadar esas vakfiyyesine yaptığı 7 ek vakfiyye ile vakfa yeni gelirler ekledi.


Piri Paşa gayet akıllı, keremkâr, iyi huylu ve dindar bir kimse idi. Farsça konuşur ve hüsn-i hat yazardı.80 Kanunî' nin ölümü üzerine yazdığı şiir tarih kitaplarına geçmiştir. 975/1567'de öldüğü zaman yaşı 90'ın üzerinde idi.81 Kendisi hayatta iken ölmüş olan (1552) oğlu Mustafa için günümüze kadar ulaşmış olan ünlü Ramazanoğlu Konağı (Harem Dairesi) civarında yaptırmış olduğu evler vakfa dahil edilmişti. Piri Bey öldüğünde küçük oğlu Derviş Bey Tarsus'da vali olarak bulunuyordu.82 Derviş Bey, babasının sâhip olduğu haslarla Adana'ya vali oldu.83

Derviş Bey'in tam adı Derviş Mehmed idi. Birçok kitapta belirtildiği gibi84 976/1568 yılında değil 975/1567 yılında Adana valisi olmuştu.85 Payas Kalesi'nin tamiri işi Derviş Mehmed Bey'e verilmiş ve bu konuda kendisine birçok hüküm yazılmıştı.86

Derviş Bey, avcılığa ve afyon kullanmaya müptela idi. Atmacaların hastalıklarını tedavi edebiliyordu. Salih ve adil olan bu Türkmen Bey'i kötü alışkanlığının da etkisiyle kısa bir süre sonra ölünce yerine o sırada Antep sancakbeyi bulunan ağabeyi İbrahim Bey tayin edildi.87

İbrahim Bey zamanında ortaya çıkan olaylardan en önemlisi Kıbrıs'ın fethi olmuştur. Bu savaş sırasında Adana askerleri savaşa katılırken, Üzeyir (Dörtyol/Payas) sancağı askerleri ise sancakbeyleri Ahmed Bey'in komutasında kıyıların korunması ile görevlendirilmişti.88

Adana "hac" yolu üzerinde olduğu için Adana beylerinden beklenilen görevlerden birisi de hacıların Çukurova'dan salimen geçirilmeleri idi. Özellikle Misis, Kurdkulağı ve Demirkapı yakınlarında hacıların yolunu kesen eşkıya soygunculuk yapmaktaydı. 1573 yılında Adana Sancakbeyi İbrahim Bey hacıların güvenliklerinin sağlanması ile görevlendirildi.89 1572 yılında İbrahim Bey'in oğullarından 3'ü dirlik tasarruf etmekteydiler. Bunlardan Yusuf 24.704 akça; İsmail 22.000 akçalık zeamete sahip idi.90


Mehmed Bey, Alî'nin verdiği bilgiye göre91 Hicrî 1002 (1593-1594) tarihlerinde babası İbrahim Bey'in ölümü üzerine emîr oldu. Gayet gaddar ve kandökücü bir kişi olduğu söylenmektedir.92

Adana hâkimliğine 1604 yılında Pir Mansur Bey tayin edildi.93 1614 yılında İstanbul'a adam gönderen Pir Mansur Bey, Adana'nın 1608 senesinden beri beylerbeyilik olduğunu ve kendisine Adana'nın 11 yük olan devlet gelirlerinden 1 yük (100 000) akça verilmesi ferman olunduğu halde verilmediğini bildirmişti. Bunun üzerine Pir Mansur Bey'in hakkının ödenmesi için Adana beylerbeyisine ve Adana kadısına hükümler gönderildi.94

Kubad Paşa, Piri Paşa'nın 4 kardeşinden birisidir. Kubad Paşa 1558-1559 yıllarında vefat etti. Ehl-i nimet ve keremkâr olmakla beraber kan dökücülüğe meyilli idi. Kendisinden sonra da oğulları Süleyman Paşa ve Ahmed Paşa çeşitli yerlerde sancakbeyliği yaptılar.95

Çukurova'nın fethinde ve idâresinde rol oynamış bulunan Ramazanoğulları, Adana Ulu Camii (Câmi'-i cedîd-i Halil Bey) ve Medresesi, Yağ Camii (Câmi-i Atîk) ve Medresesi, imaret ve misafirhâne, dârü'ş-şifa, dârü'l-hadis, sıbyan mektebi gibi birçok sosyal kurumun yüzlerce yıl bütün masraflarını karşılamıştır. Medreseler ve aşevi yazın Kızıldağ yaylasında faaliyetine devam etmiş, yayla yollarının bakımı da vakıf tarafından sağlanmıştır. Sadece Ulu Cami'de görev yapıp ücret alanların sayısının 54 kişi; aşevinde çalışanların sayısının 18 kişi olduğunu düşünürsek96 Ramazanoğullarının Adana'da ne kadar etkin olduklarını daha iyi anlayabiliriz. 1570 yıllarında bu vakfın 755.682 akça tutan harcamalarının büyük kısmı bugün Bakırcılar Çarşısı olarak bilinen Ramazanoğulları Çarşısı'ndaki yüzlerce dükkandan sağlanmaktaydı.97 Buna karşılık Ramazanoğulları hiçbir zaman tam bağımsız olamadıklarından adlarına kesilmiş bir sikkeye rastlanmadığı gibi Dulkadiroğlu Alaüddevle Bey gibi adlarına kânûnnâme de tanzim edememişlerdir.


Ramazanoğulları1608 yılında yönetimden ayrıldıkdan sonra tarihî rollerini yavaş yavaş yitirdi. Bugün Ramazanoğulları sülâlesi Maraş, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Anadolu'nun birçok iline dağılmıştır. Ramazanoğulları Vakfı'nın malları, XIX. yüzyılda birer ikişer satılıp tüketilince bu Türkmen ailesi bölgedeki önemini kaybetti. Buna rağmen Ramazanoğulları Anadolu'da varlıklarını günümüze kadar sürdürebilmiş ender ailelerden biridir.


1 Ali Sevim-Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi, Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, Ankara 1989, s. 104; Ali Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Ankara 1990, s. 32; Mehmet Ersan, "13. Yüzyıl Başlarında Çukurova", Efsaneden Tarihe Tarihten Bugüne Adana Köprü Başı, Hazırlayanlar: Erman Artun-M. Sabri Koz, İstanbul 2000, s. 269-273.
2 Streck, "Ermeniye", İA, c. IV, (1977), s. 321.
3 Faruk Sümer, "Çukurova Tarihine Dair Araştırmalar (Fetihden XVI. yüzyılın ikinci yarısına kadar)", DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi (TAD), I/1 (1963), s. 8; Cüneyt Kanat, "Memlûkler ve Çukurova", Efsaneden Tarihe Tarihten Bugüne Adana Köprü Başı, Hazırlayanlar: Erman Artun-M. Sabri Koz, İstanbul 2000, s, 101.
4 Faruk Sümer, "Ramazan-Oğulları", İA, c. IX (1964), s. 613.
5 İbn Kemâl, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter (Transkripsiyon), Haz. Ahmet Uğur, Ankara 1997, s. 88.
6 Aşıkpaşazâde (Derviş Ahmed Aşıkî), Tevârîh-i Al-i Osmân (Aşıkpaşazâde Tarihi), İstanbul 1332, s. 226.
7 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 36; Refet Yinanç, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989, s. 19.
8 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 37.
9 Hoca Sadeddin, Tacü't-tevârîh, c. II, İstanbul 1283, s. 356.
10 Halil Edhem (Çev.), Düvel-i İslâmiyye, İstanbul 1345 (1927), Millî Matbaa, (Yazarı: İstenley Len Povel), s. 318.
11 M. C. Şehabeddin Tekindağ, Berkuk Devrinde Memlûk Sultanlığı (XIV. Yüzyıl Mısır tarihine dair araştırmalar), İstanbul 1961, s. 88-89; F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 37; C. Kanat, "Memlûkler ve Çukurova", s, 103.


12 Ş. Tekindağ, Berkuk Devrinde Memlûk Sultanlığı, s. 89-90.
13 İbn Hacer el-Askalanî Ebu'l-fazl Ahmed bin Ali, İnba'u'l-gumr bi-Enbâ'u'-ömr, Cüz 2, Neşr. Muhammed Abdulmuîd Han, Haydarabad 1968, s. 138; F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 39-40.
14 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 40. F. Sümer burada Yel Buğa'nın hareketini ikinci defa ve Ahmed Bey zamanında olmuş bir olay gibi anlatmakla bir tarih yanlışlığı yapmaktadır.
15 Ebu'l-Mehâsin Cemâleddin Yusuf İbn Tagrıbirdi, En-Nücûmü'z-zâhire fî Mülûki Mısr ve'l-Kahire, c. VI/1, Neşr. Willliam Popper, Berkeley 1915, s. 58.
16 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 41.
17 İbn Tagrıbirdi, En-Nücûmü'z-zâhire, VI/1, s. 92-93.
18 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 42.
19 İbn Tağrıbirdi, el-Menhelü's-sâfî ve'l-müstevfî Ba'de'l-vâfî, Neş. Muhammed Emin, Kahire 1985, s. 298; F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 42.
20 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 43.
21 Takiyüddin Ahmed bin Ali el-Makrîzî, Kitâbü's-sülûk li-ma'rifeti Düveli'l-mülûk, Fatih (Sül. Ktb), Kayıt no: 4379, MK. Mikrofilm Arşivi No: C-520, v. 5b-6a.
22 C. Kanat, "Memlûkler ve Çukurova", s, 103.
23 Kâzım Yaşar Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, Ankara 1989, Kültür Bak. Yayınları, s. 152.
24 Makrîzî, Kitâbü's-sülûk, v. 53a.
25 K. Y. Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, s. 164.
26 Takiyüddin Ahmed bin Ali el-Makrîzî, Kitâbü's-sülûk li-ma'rifeti Düveli'l-mülûk, IV/1, Neş. Saîd Abdulfettah Aşur, Kahire 1972, s. 309; F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 46.
27 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 46.
28 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 47; K. Y. Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, s. 165.
30 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 47; K. Y. Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, s. 155 ve 166.


31 K. Y. Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, s. 166-167. Kopraman bu durumu şöyle açıklamaktadır: "Kaynaklarımızdan al-'Aynî ve İbn Hacar, bu Hamza'yı İbrahim Bey'in oğlu olarak zikr etmektedirler. al-Makrîzî ise yine bu Hamza'yı, İbrahim Bey'in kardeşi gibi göstermektedir". 820 H. yılında Amik Ovası'nda yanında bulunan amcasının oğlu Hamza olabilir. F. Sümer bu Hamza'yı İbrahim Bey'in kardeşi olarak kabul etmektedir (s. 48).
32 Bu kişinin ismi K. Y. Kopraman tarafından Tinibek (Tinibek Bıyık) şeklinde okunmakta ve o sırada Dimaşk (Şam) nâibi olduğu belirtilmektedir. Bkz. Kopraman, a.g.e., s. 167.
33 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 48; K. Y. Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, s. 168.
34 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 49.
35 Ali Sevim-Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi, Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, s. 413.
36 Bertrandon de la Broquiere, Le Voyage d'Outre-mere de Bertrandon da la Broquiere, Yayınlayan: Charles Schefer, Paris 1892; Semavi Eyice, "Bertrandon de la Broquiere ve Seyahatnâmesi (1432-1434)", İÜEF İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, c. VI, cüz: 1 -2 (1975), s. 85­126.
37 İbn Tagrıbirdi, En-Nücûmü'z-zâhire fî Mülûki Mısr ve'l-Kahire, c. VI/2, Neşr. Willliam Popper, Berkeley 1923, s, 732-733.
38 XVI. yüzyılda Adana'nın kuzeyinde Sarıçam ile Karaisalı arasında yer alan Dündarlı nâhiyesinin bu Dündar Bey ile bir ilgisinin olup olmadığını bilemiyoruz.
39 İbn Tağrıbirdi, Havâdisü'd-duhûr fî Medâyini'-eyyâmi ve'ş-şühûr, II, Ed. W. Popper, California 1931, s. 292.
40 F. Sümer, "Ramazan-Oğulları"., s. 617; Mehmed Nüzhet, "Ramazan Oğulları", s. 770.
41 Şehabeddin Tekindağ, "Son Osmanlı-Karaman Münasebetleri Hakkında Araştırmalar", TED, XIII/17-18 (1962-1963), s. 48; Şehabeddin Tekindağ, "II. Bayezid Devrinde Çukur-Ova'da Nüfûz Mücadelesi", Belleten, XXXI/123 (1967), s. 350-351.
42 Aşıkpaşazâde, Aşıkpaşazâde Tarihi., s. 216.
43 İbn Kemâl, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter, s. 87.
44 Aşıkpaşazâde, Aşıkpaşazâde Tarihi., s. 217.
45 Ş. Tekindağ, "Çukurova'da Nüfuz Mücadelesi", s. 359.


46 Ş. Tekindağ, "Çukurova'da Nüfuz Mücadelesi", s. 362.
47 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, 3. Bs., Ankara 1975, s. 192.
48 Hoca Sadeddin, Tacü't-tevârîh, c. II, s. 357.; Ş. Tekindağ, "Son Osmanlı-Karaman Münasebetleri Hakkında Araştırmalar", s. 48; Ş. Tekindağ, ". Çukur-Ova'da Nüfûz Mücadelesi", s. 373-374; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, s. 192-193.
49 İbn Kemâl, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter, s. 268-269.
50 İbn Kemâl, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter, s. 271. İbn Kemal burada Halil Bey ile Mahmud Bey'i karıştırmış gibidir. Çünkü aşağıda görüleceği gibi İstanbul'a gidip Yavuz Sultan Selim tarafından kabul edilen Ramazanlı beyi Mahmud Bey'dir.
51 İbn Kemâl, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter, s. 270-271.
52 İbn Kemâl, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter, s. 271-272.
53 Mehmed Nüzhet, "Ramazan-Oğulları", s. 770.
54 Nusret Çam, Adana Ulu Camii Külliyesi, Ankara 1988, s. 21.
55 Hoca Sadeddin, Tacü't-tevârîh, c. II, s. 357.
56 Alî Mustafa Bin Ahmed, Künhü'l-ahbâr (Alî Tarihi), c. IV, İstanbul 1277, s. 59.
57 İbni İyas, Bedâyi'ü'z-zuhûr fi vekâyi'ü'd-duhûr, c. IV, Kahire 1960, s. 378.
58 Bu mahalle 1525, 1530 tarihlerinde Selim Bey Mescidi; 1547 ve 1572 tarihlerinde ise Su Gedüği nâm-ı diğer Selim Bey Mescidi olarak geçmektedir.
59 Feridun Bey, Mecmu'a-i Münşeatü's-selâtîn, c. I, İstanbul 1274, s. 466.
60 Feridun Bey, Münşeat, s. 470.
61 Feridun Bey, Münşeat, s. 478.
62 F. Sümer, "Çukurova Tarihi.", s. 55.
63 Feridun Bey, Münşeat, s. 480.
64 E. Kartekin, Ramazanoğulları Beyliği Tarihi, İstanbul 1979, s. 68. R. Yinanç, 9 kat hil'at giymek şerefine erişen kişinin Dulkadirli Şehsüvaroğlu Ali Bey olduğunu ileri sürmektedir.


65 İdrîs-i Bidlîsî, Selim Şah-nâme, Hazırlayan: Hicabi Kırlangıç, Ankara 2001, s. 339-340.
66 Haydar Çelebi, Haydar Çelebi Ruznâmesi, s. 105-106; Feridun Bey, Münşeat, s. 485; İsmail Hami Danişmend 1948, II, s. 33.
67 Halil Sahillioğlu, "Ramazanoğullarından Davud Bey Oğlu Mahmud Bey Vakfiyesiyle Vağfur Paşa Oğlu Ali Bey Paşa Vakfiyesi", Vakıflar Dergisi (VD), c. X (1979), s. 136-161.
68 ED. 538: Adana Evkâf Defteri, 7a.
69 K. Ener, Tarih Boyunca Adana Ovasına (Çukurova'ya) Bir Bakış, 7. Bs., İstanbul 1986, s. 248; E. Kartekin, Ramazanoğulları, s. 70.
70 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. II, İstanbul 1948, s. 34.
71 F. Sümer, "Çukurova Tarihine Dair.", s. 56.
72 Yılmaz Kurt, "Ramazanoğulları'nın Vakıfları", X. Türk Tarih Kongresi Bildiriler, C. III, Ankara 1991, s. 1030.
73 Joseph Von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi (Hammer Tarihi), c. IV, İstanbul 1984, Üçdal Neşriyat, s. 1335; Peçevî İbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, c. I, İstanbul 1283, s. 120.
74 Peçevî, Peçevî Tarihi, I, s. 120.
75 Peçevî, Peçevî Tarihi, I, s. 126-127.
76 Âli, Künhü'l-ahbâr, s. 59. Âlî'nin verdiği bu rakam abartılı görünmektedir. Çünkü 1572 yılında Adana Sancakbeyi görevinde bulunan Piri Paşa'nın oğlu İbrahim Bey'in has geliri 875. 000 akça idi. Bkz. Yılmaz Kurt, XVI. Yüzyıl Adana Tarihi, Ankara 1992, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, basılmamış doktora tezi, s. 177.
77 Âli, Künhü'l-ahbâr, IV, s. 60.
78 F. Sümer "Ramazanoğulları", s. 618.
79 ED. 538, v. 5a; Yılmaz Kurt-M. Akif Erdoğru, Çukurova Tarihinin Kaynakları IV, Adana Evkaf Defteri, Ankara 2001, s. XXXVII.
80 Müneccimbaşı Ahmed [Dede], Sahayifü'l-ahbâr, c. III, Terc. Şair Nedim, Kahire 1285, s.
81 Âli, Künhü'l-ahbâr, s. 60. Mehmed Nüzhet'in ölüm tarihini 972 olarak vermesi ("Ramazan Oğulları", s. 769-773) matbaa hatası olmalıdır. Nitekim 1568 yılında Piri Paşa'nın kızı Neslihan Hanım mektup göndererek Ramazanoğulları vakfının mütevellisini şikâyet etmişti (Mühimme 7, s, 599). 1568 yılı Piri Paşa'nın ölüm yılı olarak gösterilmesine rağmen gerek bu mektubdan gerek Derviş Bey için gönderilen hükümlerden Piri Paşa'nın 1567 yılında ölmüş bulunduğu ve Neslihan Hanım'ın da muhtemelen ağabeyi Derviş Bey'i şikâyet ettiği anlaşılıyor.
82 Halil Edhem, Düvel-i İslâmiyye Tarihi, s. 316.


83 Ali, Künhü'-ahbâr, c. IV, s. 60.
84 Alî, Künhü'l-ahbâr, c. IV, s. 60; Enver Kartekin, Ramazanoğulları Beyliği Tarihi, s. 75.
85 Mühimme 7, s. 146.
86 Mühimme 7, s. 146, 477.
87 Âli, Künhü'l-ahbâr, c. IV, s. 60; Mehmed Nüzhet, "Ramazan Oğulları", s. 771.
88 Mühimme 21, s. 143.
89 Mühimme 21, s. 288.
90 TKGMA, İD. 278, Adana İcmâl Defteri; Y. Kurt, XVI. Yüzyıl Adana Tarihi, s. 178.
91 Âli, Künhü'l-ahbâr, IV, s. 61.
92 M. Nüzhet, "Ramazan Oğulları", s. 772.
93 BA, Ali Emiri Tasnifi, I. Ahmed dönemi belgeleri, No: 270.
94 Mühimme 80, s. 362, 883 numaralı hüküm.
95 Âli, Künhü'l-ahbâr, II, s. 62.
96 Y. Kurt-M. A. Erdoğru, Adana Evkaf Defteri, s. XXI, XXX.
97 Yılmaz Kurt, "Ramazanoğulları Çarşısı", Efsaneden Tarihe Tarihten Bugüne Adana Köprü Başı, İstanbul 2000, s. 578.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...