20 Haziran 2018

ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ



ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

Yazımızın bundan önceki bölümünde, ALİ'nin öyle bir şey vasiyet etmemesine rağmen, oğlu HASAN'ın kendini HALİFE ilan ettiğini, sadece çevresindekilerin ona BİAT ettiğini belirtmiştik... Daha sonra HASAN'ın Hz. MUHAMMED'in "BENDEN SONRA HİLAFET 30 YIL DEVAM EDER. ONDAN SONRA ISIRICI SALTANAT BAŞLAR," HADİS'inde belirtilen gerçeği farkettiğini ve tam 30. yılda HİLAFET'i bıraktığını anlatmıştık. 

ALEVİLER ve ŞİİLER'in hiç üzerinde durmadıkları, hatta HASAN'ı kınadıkları bu olayın gerçek sebebini bir kere daha dile getirdikten sonra, gene TARİHİ OLAYLAR ile devam edelim. 


BEŞİNCİ BÖLÜM: MUAVİYE'NİN SALTANAT DÖNEMİ 

MUAVİYE ile, ÜMEYYE OĞULLARI saltanatı başladı ki, EMEVİLER DÖNEMİ diye bilinir. ALEVİLER'in ve ŞİİLER'in büyük kin duyduğu EMEVİLER, unutmıyalım ki, PEYGAMBERİMİZ'in büyük büyük amca oğlu ÜMEYYE'nin soyundan gelir. 

Gerçekten de EMEVİLER'in çoğu EHL-İ BEYT'e düşmanca davranmıştır. Tıpkı amca EBU LEHEB'in Hz. MUHAMMED'e büyük düşmanlık gösterdiği gibi!.. 

Yalnız bu davranışta AİLE KAVGASI ve SALTANAT DAVASI yattığını unutmamak gerekir. Yani ortada bir MEZHEP ayrılığı veya İNANÇ farklılığı yoktu. O zaman daha MEZHEPLER doğmamıştı bile... ŞİA kelimesi sadece ALİ'NİN YAKINI anlamına geliyordu. 

MUAVİYE, ALİ'nin ŞEHİT edilmesi, HASAN'ın çekilmesi ile rakipsiz kalarak bütün İSLAM DÜNYASI'nın tek HALİFESİ haline geldikten sonra harekete geçti. Eyaletlere güçlü valiler tayin etti. HORASAN'ın fethini tamamlayıp BASRA'ya kattı. ÜLKE ve DEVLET tekrardan birlik kazandı. Bir tek HARİCİLER zaman zaman olay yaratıyorlardı ama, EMEVİ DEVLETİ'nin gücü onları da sindirmeye yetmişti. MUAVİYE gerçekten DİRAYETLİ bir adamdı. 

669'da kardeşini ve oğlunu DOĞU ROMA, yani BİZANS üzerine gönderdi. Hz. MUHAMMED'in bayraktarlığını yapmış olan EYÜB-EL ENSARİ'nin de katıldığı bu seferde İSLAM orduları İSTANBUL kapılarına dayandı. Bu zat orada ŞEHİT düştü ve şimdi EYÜP SULTAN diye anılan semte gömüldü... Mezarının üstü örtülerek gizlendi ve ta FATİH SULTAN MEHMED'in 1453'de İSTANBUL'u fethetmesine kadar öyle gizli kaldı. 

İSTANBUL o sefer ile fethedilemedi ama, İSLAM'ın gücü HIRİSTİYAN DÜNYASI'nın korkusu haline geldi. 

Yine 669 yılında HASAN, 47 yaşında iken karısı CÂDE tarafından zehirlendi ve kısa zamanda vefat etti. MUAVİYE'nin bütün amacı kendisinden sonra oğlu YEZİD'in HALİFE olması idi. Bunun için HASAN'ı engel olarak görüyordu. O yüzden CÂDE'ye gizlice haber göndererek aklını çelmiş, "HASAN ölürse YEZİD'in HALİFE olacağını, kendisini de YEZİD'e eş olarak alacağını" söylemişti. CÂDE de kanmış HASAN'ı zehirlemişti. HASAN öldü, YEZİD HALİFE oldu ama kadını almadı. 

HASAN, ölümüne yakın kardeşi HÜSEYİN'e şu çok önemli mesajı vermişti: 

"Benim anladığıma göre, ALLAH VELAYET İLE HİLAFET'İ BİZDE BİRLEŞTİRMEYECEK!" 

Sonra şöyle devam etmişti: "AYŞE'ye sor. Eğer izin verirse, beni RESUL-Ü EKREM'in yanına defnet. Ama karışıklık çıkarsa, vazgeç!" 

MERVAN bunu duyunca, "Biz oraya kimseyi defnettirmeyiz," dedi. Bunun üzerine HÜSEYİN'in TARAFTARLARI silaha sarıldılarsa da, HASAN'ın sözlerini hatırlıyarak savaştan vazgeçtiler. HASAN, BAKİ mezarlığına defnedildi. 

HASAN'nın VELAYET ve HİLAFET hakkındaki sözleri gerçeğin tam ifadesi idi! 

Zaten bunu sezdiği için kendisi HİLAFET'ten vazgeçmişti! 

Bu sözleri ile de kardeşine örtülü olarak HİLAFET davasına kalkışmamasını tavsiye etmişti! HÜSEYİN buna uysa idi, belki başından olmazdı... Ama TAKDİR-İ İLAHİ bu yönde değildi!

İşte ALEVİ kardeşlerimizin bu gerçeği artık görmeleri ve HASAN'a buruk bakmaktan, ve HİLAFET DAVASI'nı sürdürmekten vazgeçmeleri gerekmektedir... Bu İLAHİ MURAD'ı sezmiyenlerin, bu vasiyete uymayanların başına gelen acı olayları ilerde tek tek ele alacağız. 

670 yılında MUAVİYE'nin HİCAZ'la, yani PEYGAMBERİMİZ'in diyarı ile ilgisi tamamen azalmış, Hz. MUHAMMED'in ÂSÂ'sını ŞAM'a naklederek orayı BAŞKENT yapmıştı. 

Bu arada seferlere devam ediyordu. 673'de RODOS ve bazı AKDENİZ adaları alındı. 

MUAVİYE hayatta iken halkı oğlu YEZİD'e BİAT ettirdi. Halbuki YEZİD bir takım kötü huyları olan biriydi. Daha sonra yapacağı kötülükler yüzünden hem SÜNNİ hem de ALEVİ TÜRKLER tarafından adı KÖTÜLÜĞÜN TİMSALİ olarak kullanılacaktı. 

ŞAM ve IRAK halkının tersine, HİCAZ ahalisi YEZİD'e BİAT etmedi. MUAVİYE, MEDİNE'ye gelip HÜSEYİN ve yakınları ile konuştu. Onlar da MUAVİYE'ye, "Hz. MUHAMMED'in veya İLK İKİ HALİFE'nin yaptığını yapmasını" tavsiye ettiler... Yani yeni HALİFE'yi ŞURA tesbit etsin, dediler. 

Görüldüğü gibi HÜSEYİN, babası ALİ gibi, İLK İKİ HALİFE'yi tanıyor ve makbul addediyordu... Aslında HÜSEYİN OSMAN'ı da kabul ederdi, ancak onun tek kişi tarafından HALİFE seçilmesini tasvip etmediğinden, bunu bir usül olarak teklif etmemişti. HASAN da İLK ÜÇ HALİFE'yi tanırdı... OSMAN'ın kapısında isyancılara karşı nöbet tutarken yaralanmamış mıydı?..

Biz deriz ki, ALEVİ kardeşlerimiz artık ALİ'ye, HASAN ve HÜSEYİN'e uyarak İLK ÜÇ HALİFE karşı çıkmaktan vazgeçmelidirler. 

MUAVİYE, HÜSEYİN'in teklifini kabul etmedi. Mescitte minbere çıktı, "Tarafsızlar BİAT etti, siz de edin," diyerek halkı kandırdı. Onlar da YEZİD'e BİAT ettiler. Böylece HÜSEYİN HİCAZ'da da yalnız kalmış oldu. Ortalıkta PEYGAMBER zamanından gelen insan da pek kalmamıştı, bu MUAVİYE'nin işini kolaylaştırıyordu. Böylece 680 yılına kadar hüküm sürdü.

İSLAM ÜLKELERİ'nde ilk HAREM AĞASI ve SARAY BEKÇİSİ kullanan kişi MUAVİYE'dir... Ancak bazı büyük hizmetleri de olmuştur. İlk POSTA sistemini o kurmuştur. ALİ, bütün sürtüşmelerine rağmen,

"MUAVİYE'NİN EMİRLİĞİ'nin pek te o kadar kötü görmeyiniz!.. Zira onu kaybederseniz, başların arkadan çıktığını görürsünüz!"

demiştir...Yani o karışık ortamda MUAVİYE gibi bir SİYASET ADAMI'ndan başkasının, daha kötü olaylara yol açabileceğini anlatmak istemiştir.


ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜİKİNCİ KISIM




4 HALİFE DÖNEMİ'nden sonra 12 İMAM DÖNEMİ başlar.

1. İMAM ALİ ile 2. İMAM HASAN bir süre HALİFELİK yapmışlardır ama, onlardan sonra gelen İMAMLAR'ın böyle bir talebi olmamıştır. 12 İMAM DÖNEMİ içinde en acıklı bölüm HÜSEYİN'in yaşadığı KERBELÂ FACİASI'dır.

Ancak KERBELÂ VAK'ASI'nın SÜNNİLİK'le ALEVİLİK'le bir ilgisi yoktur. TÜRKLER'le de bir bağlantısı yoktur. ARAP EMEVİ AİLESİ'nin HAŞİM OĞULLARI'na olan düşmanlığının bir sonucudur. Okuyun, siz karar verin! 

BEŞİNCİ BÖLÜM: HÜSEYİN'İN ŞEHADETİ



MUAVİYE hayatta iken halkı oğlu YEZİD'e BİAT ettirdiği için, ölümünden sonra bir kargaşa çıkmadı. YEZİD HALİFE oldu...

Ancak içi rahat değildi. En büyük endişesi, kendisine BİAT etmiyen ALİ'nin oğlu HÜSEYİN, AMR'ın oğlu ABDULLAH ve ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH idi. 

AMR, MUAVİYE'nin kurnaz HAKEM'i idi. Ama oğlu ne MFAVİYE'ye ne de YEZİD'e yakın olmuştu. 

YEZİD, MEDİNE Valisi EBU SÜFYAN'ın torunu VELİD'e bu kişilerden derhal BİAT almasını emretti. Eski MEDİNE emiri MERVAN da VELİD'e "eğer etmezlerse, onları öldürmesini" tavsiye etti. 

HÜSEYİN, "Biz gizli BİAT etmeyiz. Halkı topla," dedi. VELİD halkın HÜSEYİN'in konuşmasından etkileneceğini düşünerek kabul etmedi. Ancak HÜSEYİN'in kendisine cevap vermek için geldiği saraydan çıkmasına izin verdi. 

HÜSEYİN ve iki arkadaşı o gece yanlarına kardeşlerini, ailelerini ve yakınlarını da alarak MEDİNE'den ayrıldılar. MEKKE'ye gittiler. Geride sadece HÜSEYİN'in kardeşi MUHAMMED BİN HANİFE, yani Hz. ALİ'nin başka bir kadından olan oğlu kaldı. MEKKE'ye yaklaştıklarında ASHAB'tan ABDULLAH BİN MUTİ, "Uğurlar olsun! MEKKE'ye ulaştıktan sonra sakın KÛFE'ye gitmeyesin! Baban orada ŞEHİT oldu, kardeşin HİLAFET'i orada bıraktı, HAREM-İ ŞERİF'ten ayrılma," diye nasihat etti. Keşke HÜSEYİN bu nasihate kulak verseydi!.. 

YEZİD'in üzerlerine gönderdiği kuvveti, ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH yanındakilerle yendi. Bu arada KUFELİLER haber gönderip HÜSEYİN'i davet ettiler. ABDULLAH BİN AMR, HÜSEYİN'e,

- "Gitme! Çünkü ALLAH, RESULULLAH'ı DÜNYA ve AHIRET'ten birini seçmekte serbest bırakınca, o AHIRET'i seçmişti. Sen onun etinden bir parçasın. DÜNYA'ya nail olamazsın,"
demişti. ABDULLAH İBNİ ABBAS ta,
- "Ey amcamın oğlu! Ben KÛFE halkından korkarım. Gaddardırlar. Sen HİCAZ halkının efendisisin. Mutlaka buradan çıkacaksan, bari YEMEN'e git. Ora halkı babanı sever,"
dedi.

Ancak KUFE halkı israrla HÜSEYİN'i çağırınca, o da yola koyuldu. Halbuki HZ. HÜSEYİN'i ikaz edenler onun gerçek dostu, gerçek ŞİA'sı idi!.. ŞİA'yı dinlemesi gerekirdi...Yolda kendisine 30.000 kişi BİAT etti.

HÜSEYİN yola BELKİ DE HALİFE olmak için çıkmamıştı. O, çevreden gelen arzuya uyarak "halifelik" üstlenmiş oldu. Yoksa ne valisi, ne vilayeti, ne de hazinesi vardı!..

Bu arada YEZİD halkın şikâyet ettiği NUMAN BİN BEŞİR'in yerine ABDULLAH BİN ZİYAD'ı KUFE'ye vali tayin etmişti. ABDULLAH gelir gelmez durumu kontrol altına almış, HÜSEYİN'i bekliyen topluluğu dağıtmış, başlarında bulunan HÜSEYİN'in amcaoğlu MÜSLİM'i de idam etmişti.

İdam haberi gelince, HÜSEYİN'in yanındakiler de dağılıp gitti. Yani bu insanlar duygulu falandı ama, bugünün tabiriyle SEMPATİZAN'dan öte değillerdi. Öyle HÜSEYİN'in yoluna başını koyacak kişi pek yoktu aralarında... Geride sadece ailesi (EHL-İ BEYT) ve çok yakınları kaldı... ki işte asıl bunlara ŞİA demek gerekir. CAN DOSTU anlamına kabul edilebilir... Ama bir MEZHEP ayrılığı filan asla söz konusu değildi. Bırakıp gidenler ise ŞİA falan sayılmaz!

HÜSEYİN yine de yola devam etti. Duruma bakılırsa dönmesi gerekirdi. AKABE'ye yaklaştığında bir ARAP şahıs, HÜSEYİN'i karşıladı ve

- "ALLAH Aşkına geri dön! Çünkü kılıçların üstüne gidiyorsun,"
dedi. HÜSEYİN de,
- "Dediğin, bana gizli değildir. Ama ALLAH'ın emrine kimse karşı gelemez,"
diye cevap verdi... Bundan da anlıyoruz ki, HÜSEYİN başına gelecekleri biliyordu!.. O sadece İLAHİ TAKDİR'e uydu.

KÛFE yakınlarında HURR adındaki YEZİD'in komutanı, emrindeki 2000 asker ile onlara yetişti. HÜSEYİN,

- "Ben buraya sizin davetnamelerinizle geldim. Eğer siz döndünüzse, ben de döner giderim,"
dedi... HURR,
- "Benim davetnâmelerden haberim yok. Sizi ABDULLAH'ın huzuruna götürmek için emir aldım,"
diye cevap verdi... HÜSEYİN belki de yanındakileri tehlikeye atmamak için, dönmek istedi. Ama izin vermediler!.. ABDULLAH BİN ZİYAD'ın emriyle de susuz bir bir yerde, KERBELÂ diye bilinen mahalde konaklattılar. Sonra 4000 asker daha geldi.

ABDULLAH,

- "BİAT etmezlerse su vermeyin,"
dediği için kendilerine su verilmedi. Böylece çoluk çocuk 8 gün orada susuz kaldılar. Sonra gene ABDULLAH'ın emri ile askerler üzerlerine saldırdı. HÜSEYİN izin vermesine rağmen, kimse onu terketmedi.
Rivayete göre yanında 72 kişi vardı. 6000 askere karşı tertibat aldılar. HURR yaptıklarından pişman olmuştu ama, artık komutan değildi, yeni komutan SAD İBNİ VAKKAS'ın oğlu AMR idi. Durumu değiştiremiyen HURR, atını sürüp HÜSEYİN'in yanındakilere katıldı!..

Bir sürü olaylar, teke tek vuruşmalar, acıkla konuşmalardan sonra MUHARREM ayının 10. günü HÜSEYİN ve yanındaki erkekler ve kadınlardan bazıları çarpışmalarda öldü. Diğer kadınlar ve üç oğlu kurtuldu... Bunlardan ZEYNEL ABİDİN o tarihte 20 yaşında idi.

ŞEHİT olanlar arasında HÜSEYİN'in oğulları ALİ EKBER ve ABDULLAH;
HASAN'ın oğlu EBUBEKİR ve KASIM;
Hz. ALİ'nin 6 oğlu, yani kendisinin kardeşleri olan ABBAS, CAFER, ABDULLAH, OSMAN, MUHAMMED ve EBUBEKİR;
Amca oğlu (Hz. ALİ'nin kardeşi CAFER'in oğlu) ABDULLAH'ın oğlu AVN ve MUHAMMED;
ve yine amcası (Hz. ALİ'nin kardeşi) ÂKİL'in oğlu CAFER ve ABDURRAHMAN;
yine amca oğlu ABDULLAH;
Amca oğlu (Hz. ALİ'nin kardeşi ÂKİL'in oğlu) MÜSLİM'in oğlu ABDULLAH;
ve EBU SAİT'in (amca ÂKİL'in oğlu) evlâdı MUHAMMED de vardı.

Nihayet AMR'ın komutası altında savaşan Şemir adlı mel'un kişi ŞEHİT düşmüş olan HÜSEYİN'in başını kesti. Alıp YEZİD'e götürdü.

KERBELÂ FACIASI ile ilgili rivayetler adeta birer DESTAN haline getirilmiş, özellikle ALEVİLER arasında dilden dile dolaşmış, bugüne ulaşmıştır. FUZULÎ'nin SAADETE ERMİŞLERİN BAHÇESİ adlı eserinde 
KERBELÂ FACİASI yürek parçalayıcı bir tarzda tasvir edilir. Bu konuda nice eser verilmiştir... ALEVİLER olayı dile getiren bir şiir veya türkü duydular mı, sanki o günü tekrar yaşıyormuş gibi duygulanırlar.

HÜSEYİN, ŞEHİT olduğunda 55 yaşında idi... Başı, diğer esirler ile birlikte getirildiğinde, YEZİD gözyaşlarını tutamadı...Yine de bu konuda rivayetler muhtelif... Kimi "hakaret etti," diyor, kimi de "rahmet okudu," diyor...

Bizce YEZİD HALİFELİK peşinde idi ama, HÜSEYİN'in bu şekilde ŞEHİT edilmesi ona gerçekten dokunmuştu. Zaten olayda YEZİD'den çok ABDULLAH BİN ZİYAD'ın rolü vardır.

YEZİD, HÜSEYİN'in oğlu 4. İMAM ZEYNEL ABİDİN'e ve diğer esirlere iyi davranmış, onları MEDİNE'ye geri yollamıştır... Ya MAZAALLAH HÜSEYİN'in her üç oğlunun da boynunu vursaydı, HÜSEYİN SOYU İMAMET nice olurdu?.. ALEVİLER ve ŞİİLER meselenin bu yönü üzerinde hiç durmazlar.

YEZİD ayrıca HÜSEYİN'in başını kesen ŞEMİR İBNİ MERCANE'ye lânet yağdırmış,

-"Ben olsaydım, HÜSEYİN'in teklifini kabul ederdim,"
demiştir. Son gün HÜSEYİN, AMR ile görüşmüş ve rivayete göre geri dönmeyi veya İSLAM hudutları içinde herhangi bir yere gitmeyi teklif etmişti. AMR ise bunu kabul etmemişti.

*****



KERBELÂ FACIASI'nın ve HÜSEYİN'in ŞEHADET'inin bir değerlendirmesini yapmak gerekirse;

HÜSEYİN başlangıçta ağabeyi HASAN'ı dinlememiş, HİLAFET'in 30. yılda bittiğini farketmemiş görünüyor. Bu konuda yapılan bütün ikazları dinlemiyor... Belki de İLAHİ MURAD'ı sezdiğinden!.. Önünü kesen ARAB'a söylediği gibi, kimse İLAHİ TAKDİR'e karşı gelemez...Ve görünüşte baştaki hatası yüzünden, yani VELAYET ile, İMAMET ile yetinmeyip davet üzerine HİLAFET peşine düşmesinden dolayı başını veriyor!

Biz deriz ki, bu olaydan çıkarılacak DERSLER vardır. Alınacak İBRET vardır. Artık döğünüp durmak yerine bunların üzerine eğilmek gerekir. ALLAH isteseydi, HÜSEYİN'in başını ŞEMİR'in eline bırakmazdı. Ama ne İBNİ MÜLCEM'i, ne CÂDE'yi, ne de onu durdurmuştur... Bunda da anlıyamadığımız bir HİKMET vardır.

Meseleye bir de şöyle bakmak gerekir: Eğer HÜSEYİN kurtulup yaşasaydı, köşesinde yaşlansaydı ve bir gün mesela sıtmadan ölseydi, bugünkü kadar sevilir, bugünkü kadar gönülleri coşturur muydu?..

Her insan günü gelince ölecektir. Önemli olan geride bir şeyler bırakmak ve insan onuruna lâyık bir tarzda bu dünyayı terketmektir. Hz. HÜSEYİN mertebelerin en yücesine ulaşarak HAK'ka kavuşmuştur.
Rivayete göre HÜSEYİN,

- "BENİM BABAM onun babasından, BENİM ANAM onun anasından, BENİM CEDDİM, onun ceddinden HAYIRLI'dır... BEN de ondan HAYIRLI'yım. O halde HALİFELİK benim hakkımdır,"
demiş... YEZİD de onun HAYIR konusundaki sözlerinin haklı olduğunu söylemiş, ancak
"Kalellahü mülikül mülk, tüetil mülk mentena"
ayetini unuttuğunu belirtmiş!...

Yani MÜLK ALLAH'INDIR. İSTEDİĞİNE VERİR! 
Bundan önceki yazımızda KERBELÂ FACIASI'nı ve HÜSEYİN'in ŞEHADET'ini (680) kısaca anlattık. Amacımız insanları üzmek değil, sadece o dönemde cereyan eden olayların TARİHİ yönünü ele almaktı. Bir de bu TARİHİ olayın ardındaki MANEVİ yönü sezmeye çalıştık. Gördük ki, HZ. ALİ'nin şehadetinden sonra yaklaşık 20 yıl geçmiş... Bunun yaklaşık 8 yılında HZ. HASAN hiç hilafet peşinde koşmamış!.. HÜSEYİN de tam 10 yıl beklemiş, ancak MUAVİYE'nin ölümünden sonra yapılan davete uyup KÛFE yollarına düşmüş!.. KÛFE'ye giderken ŞEHİT olacağını biliyor!.. Ama İLAHİ TAKDİR'e karşı gelinemiyeceğini de biliyor!..

Yani YEZİD de, AMR da, ABDULLAH da, ŞAMİR İBNİ MERCANE de birer figüran!.. Rolleri neyi gerektiriyorsa onu yapıyorlar! Öyle yapıyorlar ki, HÜSEYİN'in oğullarından ikisini öldürmelerine rağmen hasta diye ZEYNEL ABİDİN'e dokunmuyorlar!

Çünkü o, 4. İMAM'dır! Dokunamazlardı!..

Bu tarihte dahi bir MEZHEP farklılığı, bir İNANÇ ayrılığı yok!.. Sürtüşme konusu HALİFELİK... ve mücadele HAŞİM OĞULLARI ile onların amca oğulları olan EMEVİLER arasında geçiyor. Bazen bir gruptan olan diğerini de tutabiliyor... Mesela PEYGAMBERİMİZ'in yakın ASHAB'ından ve CENNET ile müjdelenen 10 kişiden biri olan SAD BİN EBİ VAKKAS'ın oğlu AMR, REY valiliği uğruna PEYGAMBER torununun üzerine yürüyebiliyor... Öte yandan bir zamanlar ALİ'ye karşı çıkmış olan ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH, HÜSEYİN'in yanında yer alıyor. Keza kurnaz hakem AMR'ın oğlu ABDULLAH da YEZİD'e BİAT etmeyip HÜSEYİN ile birlikte hareket ediyor!.. HÜSEYİN'i önce KERBELÂ'da susuz bırakan HURR, sonra onun yanına geçip uğruna ŞEHİT düşüyor!

Bütün bu olup biteni kavramak için gözümüzdeki AT GÖZLÜĞÜ'nü çıkarmak, her türlü PEŞİN HÜKÜM'den sıyrılmak şarttır. Gene GÖNÜL'ü ön planda tutacağız, ama AKIL'dan da yararlanacağız!..

İşte CANLAR!.. Biz diyoruz ki, TANRI ne dediyse, o olmuştur!.. Sonuca döğünmek değil, ondan İBRET almak gerektir! MUHAMMED de, ALİ de, HASAN da, HÜSEYİN de öyle yapmıştır!

YEDİNCİ BÖLÜM: MUAVİYE SOYU'NUN KURUMASI

KERBELÂ FACIASI MEDİNE'de duyulunca HAŞİM OĞULLARI perişan oldular. Günlerce ağladılar, kasideler ağıtlar yazıldı. HAŞİMOĞULLARI ile EMEVİLER'in arası daha da açıldı! Yapışık ikizler HAŞİM ile ABDÜ ŞEMS ayrılırken akan kan, amca çocukları arasında KAN DAVASI'nı dönüştü!

Aslında HÜSEYİN'in ardında sadece HAŞİM OĞULLARI değil, bütün İSLAM DÜNYASI gözyaşı dökmüştü!... HÜSEYİN'in kesik başı, YEZİD'i bile ağlatmıştı!

Öte yandan YEZİD'in derdi bitmedi... MEDİNELİLER kendisini HALİFE olarak tanımadıklarını belirttiler. HANZELE'nin oğlu ABDULLAH'a BİAT ettiler. YEZİD üzerlerine MÜSLİM İBN-İ AKABE komutasında 10.000 asker gönderdi. ABDULLAH pek çok kişi ile birlikte öldürüldü. ancak İMAM ZEYNEL ABİDİN, bizce çok yerinde bir kararla savaşa katılmadığı için, askerler yine ona dokunmadılar. MÜSLİM, askerlerine MEDİNE'yi 3 gün yağma etmeleri için izin verdi! Böylece PEYGAMBERİMİZ'in kenti yakıldı, yıkıldı, halkına eziyet edildi.

Sonra MEKKE üzerine yürüdüler. Ancak MÜSLİM yolda öldü. Yerine HASİN geçti. HİCAZLILAR bu sefer ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH'a BİAT etmişlerdi. MEDİNE'den kaçanlar, HARİCİLER, ve sonradan ŞİİLER'in lideri olan MUHTAR SAKAFİ, ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH'ın etrafında toplandı. Şehri savunmaya başladılar. Askerlerin MEKKE'ye saldırısı sırasında KABE bile zarar gördü. (Bakınız: NOTLAR - 2, 11)

Ne var ki, bu arada YEZİD öldü. (683) Bütün bu kargaşaya rağmen üç yıl bile HALİFELİK yapamamıştı!

Bunun üzerine YEZİD'in kumandanı HASİN saldırıyı durdurdu. ABDULLAH'la görüştü. Onun cesaretine, aklına hayran kaldı. "Gel sana BİAT edeyim. Birlikte ŞAM'a gidelim, seni HALİFE yapalım," dedi. ABDULLAH, MEKKE'de kalmak istedi. Herhalde güvenemedi. Anlaşamadılar.

Böylece HALİFELİK gene EMEVİLER'de kaldı. YEZİD'in hasta oğlu 2. MUAVİYE, HALİFE oldu... Ancak 1. MUAVİYE'nin rüyası hiç bir zaman gerçekleşmedi. Torunu 2. MUAVİYE üç ay sonra ölünce, soyu kurudu gitti!.. HİLAFET gene EMEVİLER'den olan AS'ın oğlu MERVAN'a geçti.

YEZİD'in oğlu 2. MUAVİYE hiç babasına benzemezdi. Aslında çok muhterem bir zat idi. "HALİFELİK, MUHAMMED SOYU'ndan olanların hakkıdır," derdi. Camilerde ALİ SOYU'na küfür edilmesini ilk o kaldırmıştır.

Bir rivayete göre hutbeyi de Hz. ALİ adına okuturdu. Bütün bunları tehlikeli gören MERVAN, 2. MUAVİYE'nin karısı ile anlaştı, onu zehirletti. Tıpkı 1. MUAVİYE'nin zamanında HASAN'ın karısı CÂDE ile anlaşıp onu zehirletmesi gibi!..Yalnız MERVAN sözünü tuttu, HALİFE olunca o kadınla evlendi. 

SEKİZİNCİ BÖLÜM: HİLAFET İLE İMAMET BİRBİRİNİ TAMAMLAR!
Şimdiye kadar bu konuda yazılmış bütün eserlerde HİLAFET ile İMAMET birbirinden ayrı iki müessese olarak ele alınmış ve incelenmiştir. Bu uygulama olayların birbirinden koparılmasına, öneminin ve mânâsının anlaşılmamasına, hatta takip edilememesine yol açmıştır.
Biz HİLAFET'i DEVLET REİSLİĞİ, İMAMET'i de VELAYET MAKAMI olarak görüyoruz... Yani bunlardan ilki İSLAM DEVLETİ'nin idarî, mâlî, siyasî, fetih işleri ile ilgilenirken; diğeri aynı devletin sınırları içinde yaşıyan MÜSLÜMANLAR'ın ileri gelenlerinin eğitildiği bir DERGÂH olmuştur.

Eğer SELÇUKLU DEVLETİ ile bir benzetme yaparsak; HALİFE SULTAN KEYHÜSREV'e, İMAM da MEVLANA'ya teşbih edilebilir. MEVLANA'nın SULTAN KEYHÜSREV'in tahtında hiç bir zaman gözü olmamıştır. Zaman zaman onu eleştirmiştir. Hatta babası BAHAEDDİN BELHİ, KONYA'ya ilk geldiğinde kendisini karşılayan SELÇUKLU SULTANI'na elini değil, asasının ucunu öptürmüştü. Ama ne babası, ne MEVLANA beğenmeseler de SULTAN'a başkaldırmamışlardır. Medresede, dergâhta gönülleri aydınlatmakla meşgul olmuşlardır.

İşte 12 İMAM da böyledir!.. Nasıl ki SELÇUKLU DÖNEMİ, ancak ikisi beraber alındığında daha iyi anlaşılırsa, İSLAM TARİHİ de ancak HALİFELER ve İMAMLAR birlikte ele alındığı zaman anlaşılabilir.

Bu arada SÜNNİLER'in Hz. HASAN'ı, HÜSEYİN'i, KERBELÂ'yı, 10 MUHARREM'i, aşureyi, iyi bilmelerine rağmen 12 İMAM'dan bihaber olmalarını bir eksiklik saydığımızı belirtmek isteriz...

Aslında bu zamane tarihçilerinin, hoca takımının yanlış uygulamasından kaynaklanan bir durumdur. Yoksa pek çok İSLAM kaynağı, SAHİH BUHARİ MUHTASARI dahil, ZEYNEL ABİDİN'den, SELMAN FARİSİ'den, VEYSEL KARANİ'den bahseder. Ama Cami hocası, Din Tarihi yazarı bunu halka yansıtmaz.

Örnek mi istersiniz?.. İMAM MALİK'ten verelim. Kendisi şöyle demiştir:

- "Benim duyduğuma göre ALİ BİN HÜSEYİN, vefatına kadar her gece ve gündüz 1000 rekat NAMAZ kılmaya devam etmiş ve bu cihetle kendisine ZEYNEL ABİDİN denilmiştir!"
(Bakınız: TECRİD-İ SARİH -SAHİH BUHARİ MUHTASARI, Cilt 4, sayfa 45)

Gördünüz mü?... 4. İMAM ZEYNEL ABİDİN'in "çok ibadet eden" lâkabı aslında çok NAMAZ kılmasından kaynaklanıyormuş!.. ALLAH bilir, çoğu ALEVİ kardeşimizin bundan haberi yoktur... ALİ de NAMAZ kılarken ŞEHİT edilmedi mi?..

Bu durumda bazı ALEVİ kardeşlerimizin çıkıp ta "Bizim namazımızı ALİ kıldı," deyip namaz kılmamalarını anlıyabiliriz. Herkesin İBADET'i kendine... Ama bir takım densizlerin NAMAZ kılmayı "putperestlerden kalma âdet" diye göstermelerini kabul etmek mümkün mü?.. Hele bunu, kendini ALEVİ lideri göstermeye çalışan bir profesör yaparsa, hiç olur mu?..

Bu, en başta ALİ'ye, ZEYNEL ABİDİN'e hakarettir!

SÜNNİLER'in 12 İMAM'ı bilmemesi ne kadar ayıp ise, ALEVİLER'in HALİFELER'den, bilhassa ilk ÜÇ HALİFE'den söz ederken duygusal davranarak onları sadece KERBELÂ'nın, FEDEK olayının müsebbibi saymalarını, yaptıkları hizmetleri görmezlikten gelmelerini ve hep lânetle anmaları o derece yanlıştır... Ölen kişi tarihe mal olmuş demektir.

Kaldı ki, biz baştan beri her şeyin TANRI'nın TAKDİR'i muvacehesinde geliştiğini belirtmeye çalıştık. Şu halde kinler bir kenara bırakılmalı, yeni düşmanlıklar yaratılmamalı, olaylar ileriye ışık tutacak bir şekilde değerlendirilmelidir.

İşte biz bunu yapmaya çalıştık. İLK HALİFE'den SON İMAM'a kadarki dönemi birlikte aldık ve bir tablo çıkardık. Ayrıca başka tablolar da hazırladık.
(Bakınız: 
HALİFELER VE İMAMLAR İSLAM TARİHİ DÖNEMLERİ ; 4 MEZHEP İMAMI,12 İMAM ve HALİFELER )

Hadiseleri incelerken sık sık bu tablolara bakarsanız, neler olup bittiğini, kimin kimle ilişkisi olduğunu daha iyi anlıyabilirsiniz. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...