Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk (19 Mayıs 1881, Selanik – 10 Kasım 1938, İstanbul), Türk ordu subayı, mareşal ve Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve önderidir.
Selanik doğumlu 1881-1938 arası yaşamış olan Türkiye 1.Cumhurbaşkanı cumhurbaşkanı.
Eğitim Hayatı
Eğitim hayatına Selanikteki Mahalle Mektebi okulunda yaptı.Annesi onun bir Din adamı olmasını çünkü ailesinde din adamlarının çok olmasından dolayı annesinin isteği ile Mahalle Mektebi okuluna gitmiştir.Annesi ile babası arasında tartışmalar çıkmıştır.Babası onu bilimsel yollarla eğitim veren Şemsi Efendi Okulu ' na yollamak istemiştir.Birkaç hafta Mahalle Mektebi ' ne gittikten sonra okulu bırakıp Şemsi Efendi Okulu ' na gitmiştir.Bu okulda okurken babası vefat etmiştir.Ve annesi ile dayısının çiftliğine gitmiştir.Buradaki küçük Mustafa ilk düşmanı ile karşılaşmıştı, "Kargalar".Küçük Mustafa durmadan kargaları kovalıyordu.Sonra eğitim hayatına devam etmek için annesinden gizli Askeri sınavlara girip kazanmıştır annesine bunu zor söylemiştir çünkü annesi onun bir asker olmasını istemiyordu.Babası beşiğinin yanına bir kılıç bırakmıştır bu babasının küçük Mustafa'nın bir asker olması isteğine işaret ediyordu.Askeri hayatına ilk Selanik Mülkiye Rüştiyesi 'nde başlamıştır.Bu okulda, Edebiyat adında edebiyat ağası tarafından çok eser okumuştur.Mustafa Kemal , Osmanlı İmparatorluğu ' nun fazla dayanamayacağını daha ilk askeri okulunda tahmin etmiştir.Buradaki eğitimini bitirince Manastır Askeri İdadisi ' ne gitmiştir.Yunan-Osmanlı savaşının patlak vermesi sırasında Mustafa Kemal , Savaşa gitmeye çalışmıştır.Askeri öğretmenleri buna engel olmuştur.Buradaki eğitiminden sonra Harp Okulu 'na gitmiştir.1898 yılı Aralık ayının ortalarından, 1899 yılının Mart ayı ortalarına kadar Selanik’te tatilini geçiren Mustafa Kemal , İstanbul Pangaltı’daki Harbiye Mektebi'nde yüksek öğrenimine devam etmek için Selanik’ten vapura binmiş ve İstanbul’a, payitahta hareket etmiştir. Birikimi ile yeni bir hayata atılacağı, kişiliği ve düşüncelerinin daha da olgunlaşacağı Harp Okulu'na girişi (duhulü) 1 Mart 1315/13 Mart 1899, apolet numarası 1283’tür. Harbiyeli Mustafa Kemal, buradaki “1315 Duhullülere Mahsus Künye Defteri”ne “Selanik’te Koca Kasım Paşa Mahallesi Gümrük memurlarından Müteveffa Ali Rıza Efendi'nin mahdumu uzun boylu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selanik 96” olarak, 1282 Selanikli Ahmet Tevfik Efendi (96) ile 1284 Manastırlı Recep Fahri Efendi (95) arasına kaydedilmiştir.Mustafa Kemal’in Harbiye'deki arkadaşları öncelikle Manastır İdadisi'nden gelenler olmuştur. Bunların arasında, Ahmet Tevfik ilk sırayı almaktadır. Çocukluk arkadaşı, Rüştiye ve İdadi'de de birlikte okuduğu Mustafa Nuri (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri (Tırnovacık), Kâzım (Karabekir), Ömer Naci, İsmail Hakkı (Pars), Kâzım (İnanç), Kâzım (Özalp), Ali Fethi (Okyar), onu takip eden arkadaşlarıydı. Bunların bazıları kendi devresi, bazıları da kendisinden önce veya sonraki devrenin öğrencileri idi.
Mustafa Kemal Harbiye'de öğretime başladığı sırada, okul komutanı 24 yıl (1884-1908) bu kutsal yuvaya komutanlık yapmış olan Mustafa Zeki Paşa; öğretim başkanı, o zamanki ismi ile “ders nazırı”, daha sonra Çanakkale’de kendisine kolordu komutanlığı yapacak olan Esat Paşa idi.Mustafa Kemal’in Harp Okulu'ndaki öğretmenleri arasında, onun kişiliğini etkileyen ve onu hayata hazırlayan çok değerli öğretmenleri olduğunu görüyoruz. Bunlar arasında sonradan İstanbul Üniversitesi'nde profesör olan, Türk Tarih Kurumu kurucu üyesi ve milletvekili olan Fransızca öğretmeni Necip Asım (Yazıksız) Bey (1861-1935), Talim Öğretmeni Rahmi Paşa ve onun maiyetindeki Binbaşı Fazıl Bey, sonra korgeneral ve milletvekili olan Yüzbaşı Naci (İldeniz) Bey ve Teğmen Osman Efendi bulunuyordu.
Ali Fuat Cebesoy öğretmenleri hakkında şunları anlatmıştır: “Hocalarımızdan memnunduk. Talim öğretmenlerimizin başında öğrenimini Almanya'da yapmış olan Rahmi Paşabulunuyordu. Maiyetinde Birinci Dünya Savaşı'nda ölen, hünkâr yaverlerinden Binbaşı Fazıl Bey, Yüzbaşı Naci (Rahmetli Korgeneral ve Milletvekili Naci Eldeniz) ve Teğmen Erzurumlu Osman Efendi vardı.Osman Efendi talim yaptırırken: “Birinci mangadan sağdan itibaren beş kişi kop da gel!” diye bizleri çağırırdı. Bundan dolayı kendisine Kopdagel adını vermiştik. Daha sonra bu lakabı kendisi de beğenmiş olacak ki soyadı olarak almıştır.
Mustafa Kemal en ziyade Yüzbaşı Naci Bey'i sayar ve severdi. Hatırımda yanlış kalmadıysa Manastır'dan tanışıyorlardı. Bu saygı ölünceye kadar devam etti. Çok yıllar önce Naci Paşa kolordu kumandanıyken bir münasebetle Atatürk’ü ziyaret etmişti. Ben de oradaydım. Kendisine çok itibar etti. ‘Buyurunuz hocam.’ diye yer gösterdi ve sonra bana döndü: ‘Naci Paşa Hazretlerinin’ dedi, ‘İkimizin üzerinde de emeği vardır.’ Ben, okula geldikten on beş gün kadar sonra ders nazırlığına Yanyalı Esat Paşa atandı. O zaman rütbesi albaydı. Taşkentli Mehmet Kaçın'ın sülalesinden olan Esat Paşa vatanperver ve bilgili bir askerdi. Harp Okulu'nda ve Harp Akademisi'nde birçok ıslahat yapmıştır. Bu kişi Balkan Savaşı'nda Yanya Savunması'nda benim kumandanımdı. Onun kolordusunun kurmay başkanlığını yaptım, yine onun emri altında 23'üncü Tümen Kumandan Vekili olarak Pasita ve Pizani mevkilerini müdafaa ettim. Yaralandığım zaman çok üzülmüştü.
Esat Paşa, Çanakkale Savaşları’nda Atatürk’e de kumandanlık etmiştir. Atatürk'ün meşhur 19'uncu Tümen'i Esat Paşa'nın kumandasındaki 3'üncü Kolordu'nun kuruluşu içindeydi.
Mustafa Kemal Harp Okulu 1'inci sınıfında, 635 mevcutlu piyade sınıfında bütün derslerden 484 not almış ve 9'uncu olarak ikinci sınıfa geçmiştir. 2'nci sınıfta 420 arkadaşı arasında toplam 522 not alarak ve 11'inci olarak üçüncü sınıfa geçmiştir. 3'üncü sınıfta ise 459 arkadaşı arasında üç yıllık notlarının toplamı üzerinden Harp Okulunu 8'inci olarak bitirmiştir.
Okul arkadaşlarının anlattıklarından Harbiyeli Mustafa Kemal’in, bu dönemde hem Fransızcasını geliştirdiği hem de memleket meseleleri üzerindeki düşüncelerinin daha da olgunlaştığı görülmektedir. Onun nasıl bir öğrenci olduğunu ve ileriye dönük hangi düşüncelere sahip olduğunu göstermek için harbiye öğrenciliği ile ilgili bazı anıları buraya aynen alıyoruz.
En samimî arkadaşlarından Lütfi Müfit (Özdeş)’e göre Harbiyeli Mustafa Kemal:
“Daha o zaman mektepte iken şuursuz, düşüncesiz kötü bir idareye karşı vicdan ve ruhundan fışkıran inkılapçı düşünceleri bilhassa kayda şayandır. Her okuduğu ders, her mütalaa ettiği ilim ve fenni dikkatle tahlil ederek neticeyi alırdı. Bütün talebe arkadaşlarının ders müşküllerini makul ve mukni cevaplarla izah ederdi. Erkânıharbiye'de mesleğe ait ihtisas derslerinde en iyi notu Büyük Şef almıştır.” Lütfi Müfit Bey, Gazi Hazretlerinin istibdat devrinde mektepteki hatıralarını anlatırken onun gazete çıkararak talebe arkadaşlarını tenvir ettiğini kaydetmiş ve şöyle devam etmişti:
“Büyük Şef, şuursuz idareden o derece ıstırap duymuştu ki daha mektepte iken o zamanki idareye karşı arkadaşları ile hasbıhâller, tenkitlere başlamış ve hatta büyük tehlikelere rağmen haftada bir iki defa gizli olarak gazete bile çıkarmışlardır.
Daha o zaman evlâdı bulunduğu asil Türk milletine ileride ne büyük hizmetler yapmaya namzet olduğunu pek güzel anlatıyordu. Onun her hâline olduğu gibi dürüst düşüncelerine meftun olan ve candan inanan arkadaşları o büyük adamın etrafına toplanmışlardı.”
Hayri Paşa (Tırnovacık), Gazeteci Naci Sadullah’a anlatmıştır: “…Gazi Hazretleri sınıfın en zeki talebesiydi. Hâllerinden, yaşlarından umulmayan bir olgunluk vardı. Çok kuvvetli bir ikna kabiliyetine sahipti; herhangi kavgaya tek defa olsun karıştığını hatırlamıyorum.”
“Mekteplerde, intikal kabiliyetinin ve zekâlarının kıtlığını, zorlamalarla telafiye çalışan bedbaht talebeler vardır. Bu zorlamalardan müstağni olan Gazi Hazretlerinin kitaplar üzerinde mütemadiyen kafa patlatan ezberciler gibi de çalıştığını hatırlamıyorum. Bilhassa merak ettikleri derslerle fazla meşgul olurlardı. Riyaziye (matematik) ve edebiyata karşı fazla düşkünlüğü vardı. En çok okudukları Tevfik Fikret’in bilhassa 'Sis' manzumesini beğenirlerdi. Namık Kemal’i, Abdülhak Hamit’i okumaktan da zevk duyarlardı.En fazla meşgul oldukları şeylerden biri de zamanın felsefesi ve fikrî cereyanları idi. Toplumun henüz halledilmemiş davalarıyla dimağlarını meşgul ederlerdi.”
“Sınıftaki durumu, davranışları nasıldı?”
“Gazi Hazretleri, sınıfımızın en yakışıklı, en şık, en temiz giyinen talebesiydi. Kendisi, muasır hayatın İstanbul’dan evvel yer bulduğu Selanik’te bulundukları için cemiyetin ince muaşeret kaidelerine hepimizden fazla vakıftı."
“Sınıfta en fazla kimlerle konuşurlardı paşam?”
“Manastır İdadisi'nden kendileriyle beraber gelen Tevfik Bey'le, ki bu kıymetli arkadaşı mektepten mezun olduğu zaman kaybettik.
Harp Okulu'nda Mustafa Kemal’den bir devre önce olan (1900-Piyade-2) fakat, okulu bitirdiğinde bir sene tebdili hava raporu alarak memleketine giden ve Harp Akademisi'ne bir yıl sonra başlayan Asım Gündüz, orada Mustafa Kemal ile birlikte aynı sınıfları okumuştur. Anılarında Harbiye'li Mustafa Kemal’i şöyle anlatmaktadır:
“Gerek Harbiye'de, gerek Harp Akademisi'nde bir şey dikkatimi çekmişti. Doğu illerinden ve Anadolu'dan gelen arkadaşlar, İstanbullular gibi, yalnız dersleriyle meşguldüler. Sadece Manastır İdadisinden gelen arkadaşlarımız daha çok uyanık, daha çok Batı'ya dönüktüler. Onlar derslerinin dışında memleketin meselelerini de tartışıyorlar, bu konularda fikirler ileri sürüyorlardı. Mustafa Kemal de bunlardandı.”
“Beni, Mustafa Kemal'le ilk tanıştıran eski arkadaşım Fethi Bey (Okyar) olmuştu. Mustafa Kemal, çok güzel giyinir, çok güzel konuşur, kimseyi kırmaz, terbiyeli bir çocuktu. Doğup büyüdüğü Selanik'in Batı'yla daha çok bağlantılı bulunması sebebiyle olacak, dikkati çeken fikirleri vardı. Etrafına topladığı arkadaşlarla cesaretle konuşuyor, onları güzel konuşmasıyla kısa zamanda tesiri altına alıyordu. Bizlerin okumadığımız birçok vatan şiirlerini sık sık tekrarlıyordu. Namık Kemal’in bütün şiirlerini bir defterde toplamıştı. Bu şiirleri kısa zamanda bütün arkadaşlar defterlerimize yazmış ve ezberlemiştik. Mustafa Kemal “Milletleri uyandıracak olan fikir adamları, devlet adamlarıdır.” diyordu. Yabancı lisana karşı büyük bir hevesi vardı. Bu maksatla, Beyoğlu’nda bir Fransız madamına pansiyoner olmuştu. Bu Fransız kadın, Fransız Sefareti kuryeleriyle, İttihatçıların Paris'te yayınladıkları gazeteleri getirtiyor ve Mustafa Kemal'e veriyordu. Fransız kadın aynı zamanda Mustafa Kemal'e Fransızca dersi veriyordu. Bizler, vatan, millet ve Türklük fikirlerini ilk defa, Harp Akademisi sıralarında ondan duymuştuk. Bizim sınıfta en iyi Fransızca bilen Ali Fuat (Cebesoy)’tı. Çünkü, Ali Fuat Fransız okulundan Harbiyeye gelmişti. Onu takiben de Mustafa Kemal iyi Fransızca bilirdi. Mustafa Kemal, Harbiyede iken her tatilde Selanik'te bir Fransız okulunun tatil kurslarına devam ederek lisanını ilerlettiğini söylerdi.”
Bütün bu anlatılanlardan anlaşılmaktadır ki, Harp Okulu eğitimi ve öğrenimi dönemi, Mustafa Kemal’in hem vatan, millet, Türklük fikirlerinin olgunlaşmasında hem de Batı'ya dönük çağdaşlaşma düşüncelerinin gelişmesinde önemli bir dönem olmuştur. Ayrıca bu fikirlerini arkadaşlarına da anlatması, okula bu fikirleri yaymak için bir gazete çıkarma girişiminde bulunması, onun daha o dönemde liderlik özelliklerinin gelişmeye başladığını da göstermektedir. O, yine bu dönemde özellikle ilk sınıfta İstanbul’un sosyal hayatı içinde kendisini bulmuş görünmektedir.
Askerî Görevleri
Modern dünya tarihinin kaydettiği karizmatik liderlerin başında kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk gelmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden modern Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran büyük önder, ebedî başkomutan, saygın devlet adamı olarak dünya tarihinde yerini almıştır.
Bir liderin kişiliğinin oluşmasında, yetişmesinde şüphesiz, içinde yaşadığı çevre etkin rol oynamıştır.
Üstün bir önder olarak Atatürk'ün yetişmesinde de aldığı eğitimin önemli bir etkisi ve katkısı vardır. Bu süreçte aile çevresi, ilk öğrenimi, Mülki ve Askerî Rüştiye, Manastır Askerî İdadisi, Harp Okulu ve Harp Akademisindeki eğitim ve öğrenimleri bilgi birikiminin oluşmasında ve kişiliğinin şekillenmesinde büyük etkiler yapmıştır. Mustafa Kemal'in düşünce yapısının oluşması ve ileriye dönük fikirlerinin şekillenmesi, ilerde gerçekleştireceği önemli işlerle ilgili bilinçli bir fikrî alt yapının oluşması da bu yıllardan başlayarak gerçekleşmiştir.
Bu bakımdan, aile çevresi ve çocukluğu da dikkate alındığında 1881'den Harp Akademisini bitirdiği 1905'e kadar olan dönem büyük önem taşımaktadır. Yaklaşık yirmi beş yıllık bu zaman diliminde dış çevre olarak çocukluğunun geçtiği değişik mekânlar, okullar, Manastır ve Selanik şehirleri söz konusudur. İç çevre açısından ise genç Mustafa Kemal'i etkileyen arkadaşları, dersler, öğretmen ve yöneticiler, olaylar, düşünürler, şairler, yazarlar, okuduğu kitaplar birikim ve kişiliğinin kaynaklarıdır. Bütün bunların yanında genç Mustafa Kemal'in bilinçli öğrenme isteği ve çabaları ile üstün kavrayış, algı ve sezgi gücü, kitap okuma alışkanlığı ve kitap sevgisi liderlik oluşumunu etkileyen temel kişilik özellikleridir.
Mustafa Kemal'in bu yirmi beş yıllık süreçteki askerî eğitim ve öğrenim hayatı; onun başarılı bir asker, devlet adamı, inkılapçı ve düşünce adamı, kısaca dünya çapında "vizyon" sahibi karizmatik bir lider olmasına doğrudan etki yaptığı görülmüştür. Atatürk'ün söyledikleri ve gerçekleştirdiklerinin daha iyi anlaşılıp anlatılmasında bu sürecin çok iyi bilinmesinin önemli olduğu ortadadır.
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, ilk olarak stajını yapmak üzere merkezi Şam'da bulunan, 5'inci Orduya atanmıştır. Bu dönemde, ülkenin genelinde olduğu gibi Suriye'de de karışıklıklar vardı. Bazı Arap aşiretlerinin devlet otoritesini tanımaması, dirlik ve düzeni bozmuştu. Mustafa Kemal, küçük rütbeli bir subay olduğu hâlde kendisini herkese saydırmış, almış olduğu görevleri üstün başarıyla yerine getirmiş, komutanlarının sevgisini kazanmıştır.
Mustafa Kemal burada, ülke sorunlarını yakından görmüş ve çözüm arayışlarına yönelmiştir. Bu amaçla "Vatan ve Hürriyet" adlı bir dernek kurarak hürriyet mücadelesine girmiştir. Bu amaçla birtakım gezilere çıkarak derneğin şubelerini açmıştır. Fakat bulunduğu ortam, yapmak istedikleri açısından elverişli olmadığı için bu faaliyetlerde istediği neticeyi elde edememiştir.
Mustafa Kemal, 13 Ekim 1907'de Şam'dan, merkezi Manastır'da bulunan 3'üncü Ordu Karargâhına atanmıştır. 3'üncü Ordu Karargâhındaki görevinin yanı sıra, Şark Demiryolu Müfettişliği görevini de yürütmüştür. 13 Ocak 1909'da Mustafa Kemal, 3'üncü Ordu Selanik 2'nci Redif Tümeni Kurmay Başkanlığına getirilmiştir. 31 Mart Vakası olarak tarihe geçen isyanın çıkışı üzerine 15/16 Nisan 1909'da Hareket Ordusu ile beraber bu ordunun kurmay başkanı olarak Selanik'ten İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'daki görevini tamamladıktan sonra Mayıs 1909'da tekrar Selanik'e dönmüştür. Mustafa Kemal, kolağası rütbesiyle Makedonya'da Vardar Irmağı havzasında, Mareşal von der Goltz'un izlediği askerî tatbikata katılmış, bu tatbikatta kendi hazırlamış olduğu plan uygulanmış ve bu plan Mareşal'in takdirini kazanmıştır.
Mustafa Kemal, 30 Ağustos 1909'da Cumalı Karargâhındaki askerî manevralarda yer almıştır. 5 Kasım 1909'da, Selanik 2'nci Redif Tümeni Kurmay Başkanlığından tekrar 3'üncü Ordu Karargâhına ataması yapılmıştır. Mayıs 1910'da, Arnavutluk'ta çıkan isyanı bastırmak üzere düzenlenen harekâtta, Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın yanında görev almıştır. 6 Eylül 1910'da Mustafa Kemal'in, 3'üncü Ordu Subay Talimgâhı Komutanlığına ataması yapılmıştır. Mustafa Kemal bu görevde iken orduyu temsilen aralarında Fethi Bey'in de bulunduğu bir kurul ile birlikte Fransa'daki Picardie manevralarına katılmıştır.
İyi bir subay ve komutan olmak için sürekli çalışan Mustafa Kemal, kendisini sadece mesleğine adamıştır. Üzerine aldığı görevleri büyük bir başarı ile yerine getirmiş ve bu dönemde askerlikle ilgili kitaplar da yayımlamıştır. Kasım 1910'da 3'üncü Ordu Talimgâhı Komutanlığından tekrar 3'üncü Ordu Karargâhına ataması yapılan Mustafa Kemal, daha sonra Selanik'te bulunan 38'inci Piyade Alayında görev yapmıştır. Eylül 1911'de 38'inci Piyade Alayı Kumandanlığındaki görevinden sonra İstanbul'daki Genelkurmay 1'inci Şubeye ataması yapılmıştır.
Trablusgarp Savaşı
1911'de İtalya'nın güçlü bir donanma ile Trablusgarp kıyılarına yaptığı askerî çıkarma üzerine Trablusgarp Savaşı başlamıştır. Mısır'ın İngilizlerin kontrolünde olmasından dolayı Trablusgarp ile doğrudan kara bağlantısı bulunmayan Osmanlı Devleti'nin buraya asker göndermesi konusunda ciddi sıkıntılar yaşanmıştır. Fakat, başta Mustafa Kemal olmak üzere, az sayıdaki idealist subay büyük fedakârlıklara katlanarak gizlice Trablusgarp'a gitmiş; oradaki yerli halkı teşkilatlandırarak İtalyanlara karşı mücadeleye başlamıştır. Mustafa Kemalburada, 27 Kasım 1911'de binbaşı rütbesine yükselmiştir. 19 Aralık 1911'de, Tobruk Bölgesi Komutanlığı görevini yürüten Ethem Paşa'nın yerine bu göreve getirilmiştir. Mustafa Kemal komutasındaki yerel kuvvetler, Tobruk bölgesindeki İtalyanlara baskın şeklinde taarruzlar düzenleyerek ağır zayiat verdirmiştir. 30 Aralık 1911'de Mustafa Kemal, Derne'ye gelmiş ve Derne Doğu Kolu Komutanlığını üzerine almıştır. Tobruk'ta olduğu gibi, burada da Mustafa Kemal komutasındaki yerel kuvvetler, baskın şeklinde taarruzlar düzenleyerek önemli başarılar elde etmiştir. Mart 1912'de Binbaşı Mustafa Kemal'in Derne Komutanlığına ataması yapılmıştır.
Trablusgarp'a ulaşım imkanlarının yetersiz oluşundan dolayı; gerekli yardımlar kolay kolay ve zamanında yetişemiyordu. Fakat bu savaşta Mustafa Kemal, kısıtlı imkanlara sahip birliklerle burada çok başarılı muharebeler gerçekleştirmiştir. İtalyanları üst üste yenilgiye uğratarak içlere doğru ilerlemelerini engellemiştir. Mustafa Kemal'in Derne ve Tobruk'taki askerî başarıları onun hem askerlik hem de teşkilatçılık yönünden önemli tecrübeler kazanmasını sağlamıştır. 24 Ekim 1912'de Mustafa Kemal'in, Derne'den ayrılması üzerine burada kurmuş olduğu cephe çökmüş, birlikler dağılmıştır.
Balkan Savaşı
Balkan Savaşı nedeniyle İstanbul'a gelen Mustafa Kemal, Çanakkale Boğazı'nı savunmakla görevli birliklerden biri olan Kuva-i Mürettebe Komutanlığına atanmıştır. Burada askerî açıdan herhangi bir çarpışma meydana gelmemiştir. Mustafa Kemal, bu görevi esnasında, Çanakkale Boğazı'nı askerî açıdan ayrıntılı olarak inceleme fırsatı bulmuştur. Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Muharebeleri'nde göstermiş olduğu büyük başarıların bir sebebi de bu bölgede kazanmış olduğu bilgi ve tecrübedir.
Birinci ve İkinci Balkan Savaşları'nın sona ermesiyle 27 Ekim 1913'de Mustafa Kemal, Bulgaristan'ın başkenti Sofya'ya askerî ataşe olarak atanmıştır. Mustafa Kemal görevinden arta kalan zamanlarda bu ülkenin sosyal, ekonomik ve kültürel hayatını incelemiştir. Bulgaristan'ın Balkan Savaşı'nda yüzlerce yıl egemenliği altında kalmış olduğu, Osmanlı Devleti'nin başkentini ele geçirmeye teşebbüs edecek kadar güçlenme nedenleri üzerinde durmuştur. Bu incelemeleri sırasında akıllı ve gerçekçi bir kalkınmanın somut sonuçlarını görmüş ve değerlendirmelerde bulunmuştur.
Avrupalı arkadaşlar edinen Mustafa Kemal'in Batı'daki kalkınmanın sebeplerini araştırma imkânı olmuştur. Mustafa Kemal, Sofya'da görevli bulunduğu sürede Fransızcasını da ilerletmiştir. Mustafa Kemal, Sofya'da askeri ataşe olarak görevde iken 1 Mart 1914'te yarbay rütbesine yükselmiştir.
Birinci Dünya Savaşı'ndaki Hizmetleri
Avusturya-Macaristan veliahtının 28 Haziran 1914'te öldürülüşünü takiben Avusturya-Macaristan Devleti, Sırbistan'a harp ilan etmiştir. Bu durum, Avrupa'da, Birinci Dünya Savaşı'nın fitilini ateşleyen bir olay olarak kabul edilmektedir. Almanya'nın Rusya'ya harp ilanı ile Avrupa'da savaş bütün şiddetiyle başlamış; Osmanlı Devleti de İttifak devletleri yanında savaşa katılmıştır. Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesi üzerine Yarbay Mustafa Kemal, Sofya'dan vatan müdafaasında aktif görev almak için, Harbiye Nazırlığına başvurarak cephede görev almak istemiştir.
"Arkadaşlarım muharebe cephelerinde ateş hatlarında bulunurken ben Sofya'da askerî ataşelik yapamam" diyen Mustafa Kemal'in 20 Ocak 1915'te, 3'üncü Kolorduya bağlı olarak Tekirdağ'da teşkil edilecek 19'uncu Tümen Komutanlığına ataması yapılmıştır. 2 Şubat 1915'te Tekirdağ'a gelerek burada tümenin kuruluş çalışmalarına başlamıştır. 19'uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal'in Çanakkale Muharebeleri'nde göstermiş olduğu üstün komutanlık vasıfları sadece muharebenin değil, savaşın genel akışında ve sonuçlarında büyük değişikliklere neden olmuştur. Conkbayırı'nda karşılaştığı bir olay onun askerî liderliğini ve cesaretini görmek açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir:
Conkbayırı'na ulaştığı zaman, 19'uncu Tümene bağlı 27'nci Alayın küçük bir birliğinin "Cephanemiz tükendi." diyerek çekilmekte olduğunu, onların gerisinde de kalabalık düşman askerlerinin ilerlediğini ve Conkbayırı'na ulaşmak üzere olduğunu görmüştür.
Askerlere seslenen Yarbay Mustafa Kemal olayı şu şekilde dile getirmiştir:
-Niçin kaçıyorsunuz?-Efendim düşman-Nerede?
-İşte diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
-Düşmandan kaçılmaz,dedim-Cephanemiz kalmadı dediler.
-Cephaneniz yoksa süngünüz var, süngü tak, yere yat, komutu verdim. Bu durumu gören düşman kuvvetleri de yere yatarak beklemeye başladılar. Yapılan süngü savaşı sonunda Conkbayırı kurtulmuştur.
Yine aynı bölgede ölüm kalım savaşı veren Yarbay Mustafa Kemal, Arıburnu'nda askerî birliklere şu şekilde seslenmiştir:
-Size ben taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka kumandanlar gelebilir.
Mustafa Kemal'in askerlerine duyduğu sevgi ve güven, bir subay olarak sahip olduğu mesleki bilgi, tecrübe ve askerî liderlik özellikleri sayesinde; düşmanın ne zaman, ne yapacağı konusundaki öngörüleri Çanakkale Savaşları'nın sonucunu belirlemede çok büyük önem taşımıştır. 1 Haziran 1915'te albay rütbesine terfi eden Mustafa Kemal, 8 Ağustos 1915'te General Liman von Sanders'in emri ile Anafartalar Grubu Komutanlığına getirilmiştir. Anafartalar Grubu Komutanlığındaki üstün başarı ve hizmetlerinden dolayı, 17 Ocak 1916'da Muharebe Altın Liyakat Madalyası ile ödüllendirilmiştir.
Anafartalar Zaferi'nden sonra Mustafa Kemal, kamuoyunca tanınmış, halkın sevgisini kazanmış ve "Anafartalar Kahramanı" olarak anılmaya başlamıştır. Çanakkale Savaşları'ndan sonra Mustafa Kemal, 27 Ocak 1916'da karargâhı Edirne'de bulunan 16'ncı Kolordu Komutanlığına atanmıştır. Edirne'deki bu kolordu, Kafkas Cephesi'nin önem kazanması üzerine bir süre sonra aynı adla Diyarbakır'a nakledilmiştir. Mustafa Kemal, 15 veya 16 Mart 1916'da Diyarbakır'daki görevine gitmek üzere İstanbul'dan ayrılmıştır. 26 veya 27 Mart'ta kolordunun komutasını üzerine almıştır. Albay olarak görevi üzerine alan Mustafa Kemal, 1 Nisan 1916'da mirlivalığa (tümgeneralliğe) terfi etmiştir.
Aynı yıl, Mustafa Kemal Paşa komutasındaki kuvvetler Doğu Cephesi'nde, Rus saldırılarını durdurmuş, 2-3 Ağustos 1916'da Bitlis ve Muş yönünde taarruza geçerek 7 Ağustos'ta Muş'u ve 8 Ağustos'ta Bitlis'i düşman işgalinden kurtarmıştır. 12 Aralık 1916'da, Ahmet İzzet Paşa'nın izinli olarak kısa bir süre İstanbul'a gitmesi üzerine, karargâhı Diyarbakır'da bulunan 2'nci Ordu Komutanlığına vekâleten Mustafa Kemal Paşa'nın ataması yapılmıştır. 3 Ocak 1917'de Ahmet İzzet Paşa'nın geri dönüşü üzerine, Mustafa Kemal Paşa 2'nci Ordu Komutanlığı vekilliğinden ayrılarak kendi görevine dönmüştür. 14 veya 17 Şubat 1917'de Hicaz Kuvve-i Seferiye Komutanlığına ataması yapılmış, Şam ve Sina bölgesinde görevi gereği incelemelerde bulunmuştur. Vekaleten 2'nci Orduya tekrar ataması yapılan Mustafa Kemal Paşa'nın 5 Mart 1917'de asaleten ataması gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 5 Temmuz 1917'de, Güney Cephesi'nde bulunan General Falkenhein'in komutasındaki Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına bağlı 7'nci Ordu Komutanlığına atanmıştır. Yıldırım Orduları Grubu Komutanı General Falkenhein'le anlaşmazlığa düşmesi sonucunda 1917 Ekim başında 7'nci Ordu Komutanlığından istifa etmiş, 9 Ekim 1917'de tekrar Diyarbakır'da bulunan 2'nci Ordu Komutanlığına ataması yapılmıştır. Fakat Mustafa Kemal Paşa, bu atamayı kabul etmemiş; bunun üzerine Harbiye Nezareti kendisini 2'nci Ordu Komutanı sıfatıyla izinli saymıştır. Halep'ten İstanbul'a gelen Mustafa Kemal Paşa 7 Kasım 1917'de Genel Karargâhta görevlendirilmiştir. Ayrıca bu görevi esnasında, Veliaht Vahdettin'in mahiyetinde 15 Aralık 1917 - 4 Ocak 1918 tarihleri arasında Almanya seyahatine katılmıştır.
7 Ağustos 1918'de General Falkenhein'in yerine Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirilmiş olan General Liman von Sanders'in emrindeki 7'nci Orduya, Mustafa KemalPaşa'nın, tekrar komutan olarak ataması yapılmıştır. 19 Eylül 1918'de İngiliz birlikleri, büyük kuvvetlerle, Filistin Cephesi'nde genel taarruza başlamıştır. Bu taarruz neticesinde 8'inci Ordunun cephesinin yarılması üzerine 4 ve 7'nci Ordu birlikleri geri çekilmek mecburiyetinde kalmıştır. Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 7'nci Ordu birlikleri askerî düzenini ve savaş kudretini bozmadan Halep'e çekilmiştir. 26 Ekim 1918'de, 7'nci Ordu üzerine tekrar taarruza geçen İngiliz kuvvetleri Halep'in kuzeyinde durdurulmuş ve düşmanın bu hattı geçmesi engellenmiştir. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nin imzalanması üzerine, 31 Ekim'de 7'nci 0rdu Komutanlığı da üzerinde kalmak üzere Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına ataması yapılmış ve Katma'dan Adana'ya gelerek General Liman von Sanders'den komutanlık görevini devralmıştır. 7 Kasım'da Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığının kaldırılması üzerine, Mustafa Kemal Paşa, yenilgi yüzü görmeyen bir komutan olarak 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'a geldiğinde boğazdaki işgal donanmasını gören Mustafa Kemal Paşa, gözü yaşlı bir şekilde düşman gemilerini seyreden yaverine "Geldikleri gibi giderler." diyerek bağımsızlık aşkını dile getirmiştir.
Kurtuluş Savaşı
Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra, İtilaf devletleri anlaşma hükümlerine aykırı olarak Anadolu'nun çeşitli bölgelerini işgal etmeye başlamışlardır. Bu işgallere İstanbul Hükümeti'nin gerekli karşılığı vermemesi üzerine, Anadolu'da işgale karşı tepkiler yükselmeye başlamıştır. Anadolu'nun muhtelif bölgelerinde yer yer direniş hareketleri oluşmuştur. Zamanla bu gibi direniş teşkilatları, Anadolu'nun her tarafına yayılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, yaklaşık altı ay kadar kalmış olduğu İstanbul'da, bütün uğraş ve çabalarına rağmen, vatanın içinde bulunduğu durumdan kurtarılmasının mümkün olmadığını anlamış ve kurtuluş çaresi olarak mücadelenin Anadolu'da yapılması gerektiği kararına varmıştır.
O dönemde, Karadeniz Bölgesi'nde Pontusçu Rumlara karşı Türk direnişinin artması üzerine, İngilizler bölgede güvenliğin sağlanmasını İstanbul Hükümetinden istemiştir. Mustafa Kemal Paşa, bölgenin huzur ve asayişini sağlamak maksadıyla oluşturulan 9'uncu Ordu Müfettişliği gibi resmî bir görevle 16 Mayıs 1919'da İstanbul'dan hareket ederek mahiyeti ile birlikte 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmıştır.
Samsun'da kısa bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra Havza'ya geçerek çeşitli toplantılar yapmıştır. Bu toplantılar neticesinde işgallere karşı protesto mitingleri düzenlenmiştir. 11 veya 12 Haziran'da Amasya'ya gelen Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadele'nin gerçek anlamda başlangıcı sayılabilecek Amasya Tamimi'ni (Genelgesi'ni), 22 Haziran 1919 tarihinde yayımlamıştır. 3 Temmuz 1919'da Sivas üzerinden Erzurum'a gelen Mustafa Kemal Paşa, burada kaldığı süre içinde, doğu illerinin ileri gelen kişileri ile görüşmelerde bulunarak Millî Mücadele fikrini yaymaya çalışmıştır. Burada stanbul Hükûmeti ile resmi bağını koparan Mustafa Kemal Paşa 8/9 Temmuz 1919 gecesi, 1894 yılından beri mensubu olduğu askerlik mesleğinden istifa etmiştir. Erzurum Kongresi'nde bir Temsil Kurulu (Heyet-i Temsiliye) oluşturulmuş, Temsil Kurulunun başkanlığına da oy birliği ile Mustafa KemalPaşa seçilmiştir. Erzurum'dan sonra 4-11 Eylül tarihleri arasında Sivas Kongresi toplanmıştır. Bu kongre, yeni Türk Devleti'nin doğuşu sürecinde önemli bir aşamayı teşkil etmiştir. 27 Aralık 1919'da, Ankara'ya gelen Mustafa Kemal, burada yapmış olduğu çalışmalar neticesinde 23 Nisan 1920'de millî iradeyi egemen kılan BMM'nin açılışını gerçekleştirmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nda Türk milleti, Doğu Anadolu'da Ermenilere, Güneydoğu Anadolu'da İngiliz ve Fransızlara, Akdeniz bölgesinde İtalyanlara, Batı Anadolu'da ise Yunanlara karşı mücadele etmiştir. Bu mücadeleler içerisinde Mustafa Kemal, BMM tarafından 5 Ağustos 1921'de Başkomutan olarak Türk ordusunun başına geçmek üzere görevlendirilmiştir. Sakarya Meydan Muharebesi'ni Başkomutan olarak sevk ve idare eden Mustafa Kemal'e kazanılan zaferin ardından 19 Eylül 1921'de Mareşallik rütbesi ve Gazilik unvanı verilmiştir. Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi sonucunda Kurtuluş Savaşı'nın askerî safhası sona ermiştir. Türk milletini her alanda gelişmiş milletlerin seviyesine çıkarmak için kuruluş mücadelesini başlatan Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu büyük inkılapçı ve büyük devlet adamı olarak insanlık tarihine Atatürk ismiyle geçmiştir.