20 Nisan 2018

Yahudi ve Münafık İlişkisi

Ä°lgili resim

Yahudi ve Münafık İlişkisi

   Tarih kesin bildiriyor ki; İsrailoğulları, bu peygambere ve onun getirdiği dine karşı en fazla zarar veren topluluktur. Öncelikle yahudiler ve bunun hemen ardından haçlılar. Bunların peygamberimize, onun dinine ve bu dine bağlı olanlara karşı başlattıkları savaş, oyunları ve tuzakları ile en iğrenç, en çirkin ve en alçakça bir savaştır. Ve onlar bu savaşta ısrar etmiş ve onu sürdürmüşlerdir. 
Yahudiler, islam ümmetinin henüz beşiğindeyken ortadan kaldırmak için bütün gayretleriyle çalıştılar. Sonunda ümitlerini kestiler ve bir süreye kadar geriye çekildiler. Bugün artık kafir olanlar sizin dininizi yok etmekten ümidini kesmişlerdir. O halde onlardan korkmayın, benden korkun. – (maide,103)  Bu ümitsizliklerine rağmen yahudilerin kinleri, kendileriyle birlikte varlığını devam ettirdi. Hatta zamanla daha da arttı. Yeryüzünde kötülüğü yaymak ve kendilerinin dışındaki bütün ümmetleri ortadan kaldırmak için haince planları ve kararlıkları azdı.
İslamiyetten asırlarca önce Arap yarımadasında yahudiler yayılmış ve yarımadada yahudi kolonileri oluşmuştur. Bu kolonilerin en tanınmışı yesrib dedir. Şehir sonradan medine adı ile anılmıştır. 
Romalıların şamı ele geçirip yahudileri çiğnemelerinden ve öldürmelerinden sonra beni nadir, kaynuka ve kurayza adlı üç yahudi kabilesi yesribe yerleşmiştir.
   Yahudilerin medine ve hicaz gibi yerlere yerleşmeleri genellikle bulundukları yerlerin işgal edilmesi ve sürgün sonrasıdır. Hz. Musa israiloğullarını mısırdan firavunun zulmünden kurtararak millet olma şuuruna kavuşturmuştur. Fakat vaadedilen diyara ulaşamadan vefat etmiştir. Yerine geçen yeşu zamanında kenan ülkesine varılmıştır. Hz. Davudun saltanat döneminde kudüs merkez edinilmiş ve mabedin inşaa çalışmalarına başlanmıştır. Mabedin bitirilmesi hz. Süleyman döneminde olmuş ve bu dönemde yahudi krallığı en muhteşem devrini yaşamıştır.
Hz. Süleymanın ölümü ile yahudi krallığı güneyde yahuda, kuzeyde israil olmak üzere ikiye bölünmüştür. İsrail krallığı M.Ö 722 yılında asur, yahuda krallığı M.Ö 586 yılında babil tarafından işgal edilmiş, mabet yakılıp yıkılmış ve yahudi bağımsızlığı son bulmuştur. Yahudilerin babil esareti M.Ö 538 yılındaki iran hakimiyetine kadar sürmüştür. 
Yahudiler M.Ö 332 yılında büyük iskenderin istilasına kadar iran kontrolünde kalmış ve iran imparatorunun yardımıyla mabedi yeniden yapmışlardır. 
Bu dönem M.S 70 yılında romalıların hakimiyetleri ve mabedin tahribi ile son bulmuştur.

   Bunların en önemlisi babil sürgünüdür. Babil kralı buhtunnasarın nakubadnazarın kudüsü zaptedip yahuda krallığına sonverdiği (M.Ö 586) israiloğullarından bir kısmını esir aldığı sırada bazı yahudi grupları hicaz taraflarına gitmiş vadil kura, teyma ve yesribe yerleşmiştir. 
O sırada orada cümhürlülerden bazı topluluklar ile Amelikanın kalıntıları bulunmaktadır. Yahudiler önceleri onlarla iyi geçinmiş zamanla çoğalınca onları ordan kovup şehri ele geçirmiş ve medinede yaşamaya başlamışlardır.
   Hz. Peygamber zamanında yahudi ve münafık ilişkisi, islama karşı giriştikleri savaşlar bedir savaşında başlamaktadır. Hz. peygamber bedir gazvesinden döndüğünde islam dini daha da kuvvetlendi ve islam içinde bir hayli münafıklar peyda oldu. Bedr savaşından sonra yahudilerle yapılan anlaşmanın akabinde yahudilerden olan kab bin eşref, mekkeye gidip kureyşi, müslümanlar aleyhine tahrik etmiştir. Bu tahrik ve teşvikler uhud gazvesinden sonra daha da artmıştır.
   Hz. Peygamber müslümanlar ile antlaşma yapan yahudilerin antlaşmaya olan sadakatlerini öğrenmek için aralarında hz. Ebubekir, hz. Ömer, hz. Alininde bulunduğu on kişi ile kuba yakınındaki beni nadir yahudilerine gitmiştir. Yahudilere gidiş gayesini ve teklifini açıklayan hz. Muhammed önce iyi karşılanmış fakat sonradan onların aralarında bir dedikodu başlamış ve birkaç kişi bir araya toplanıp birşeyler konuşmuşlardır. Kendi aralarında konuştukları konunun hz. Muhammedi öldürmeğe yönelik bir suikast olduğu anlaşılmıştır.
   Suikast Hz. Muhammedin oturduğu damın başına çıkıp büyükçe bir taş atmak şeklinde olacaktır. Bu işi yerine getirmeyi de amr b. Cihaş üzerine almıştır. Fakat bundan haberdar olan hz muhammed derhal oradan kalkmış ve medineye dönmüştür. O, medineye dönünce muhammed b. Meslemeyi beni nadire elçi göndermiş antlaşmayı bozmalarından ve peygambere karşı suikast düzenlemelerinden dolayı on gün zarfında memleketlerinden çıkıp başka bir yere gitmelerini emretmiştir.
Sıkıştıkları zaman inanmış görünme, rahata kavuştukları zaman inkar etme, söz verip yerine getirmeme, verdiği sözden dönme ve kendi inançları doğrultusunda yaşama yahudilerin alışkanlıklarından olduğu dikkati çeken hususlardandır.
   Yahudilerin islam düşmanlarıyla anlaşma yapmaları, onlara yardım etmeleri, başlangıçta iyi olan ilişkileri bozmuştu. Hendek savaşında beni kureyza yahudileri islam düşmanlarıyla işbirliğine girmişlerdi. Bu arada peygamberimize suikast tetip etmeye teşebbüs eden beni nadir yahudileri munafıkların reisi abdullah ibn ubey b. Selul ile anlaşmış ve medineden çıkmama kararı almışlardır.
Munafıkların bu halini beyan etmek üzere Allah şöyle buyurmaktadır. “Şu münafıklık yapan kimseleri görmüyormusun? Ehli kitaptan küfürde direnen yoldaşlarına şöyle diyorlar:
Andolsun eğer siz yurtlarınızdan çıkarılırsanız biz de, sizinle beraber çıkarız. Sizin aleyhinizde olan konularla asla kimseye boyun eğmeyiz. Eğer size savaş açılırsa biz size yardım ederiz. Allah şahittir ki onlar yalancılardır.’’ (haşr,11-13)
   Yahudilerin müslümanlara karşı silahlı direnişleri de olmuştur. Çeşitli suçları dolayısıyla yerleşmiş bulundukları medineden kovulan yahudilerin çoğu hayberde toplanmıştır. Hz. Peygamber zamanında yahudilerin kalesi olan hayber 628 yılında müslümanlar tarafından zapdedilmiştir. Hz. Muhammed 200 atlı, 1500-1600 piyade ile medineden çıkıp haybere gelmiştir. Savaşta yahudilerden 93 kişi ölmüş ve müslümanlardan 15 kişi şehit olmuştur.
Hz. Muhammed sav hayberde kaldığı günlerde bir suikast da düzenlenmiştir. Yahudilerin ileri gelenlerinden olan savaşta yakınları ölen zeynep adında bir yahudi kadını, hz muhammedi arkadaşlarıyla beraber yemeğe davet etmiş ve kızartılmış koyun etine zehir katarak onları öldürmeyi planlamıştır. Ancak hz. Peygamber yapılan planı anlamıştır.
Bu olayı enes b. Malik şöyle nakletmektedir.
‘’Hayberden bir yahudi, nebiye zehirleyerek kızartılmış bir koyun eti takdim etmişti. Rasulü ekrem bundan yemiş kendisiyle beraber bişr ibn bera da yemişti. Sonra rasulü ekrem ashaba bu et zehirlidir yemeyiniz demişti. Bu ihaneti yapan yahudi kadın getirildi. Kadın cürmünü itiraf etti. Bunun üzerine ashab tarafından bu kadını öldürelim mi ya rasulallah diye soruldu. Peygamberde hayır öldürmeyiniz buyurdu. Resulü ekrem nefsi için intikam niyetinde değildi. Fakat bilahare bişr, zehirden dolayı vefat edince kadın kısas edildi. Bu bir lokma etin tesirini zaman zaman rasulü ekrem küçük dili üzerinde hissederdi.’’ (Sahihi buhari muhtasarı ez-zebidi VIII-44)
Bu zehirleme ile ilgili başka rivayet de ebu hureyre den nakledilmektedir.
Hayber fetholunduğu zaman nebiye haris kızı zeyneb tarafından içi zehirle kızartılmış bir koyun hediye edilmişti. Bunun zehirli olduğunu vahiy ile bilen nebi, ashaba hayberde ne kadar yahudi varsa onları bana toplayınız buyurdu. Ashabta toplayıp getirdiler. Rasulullah bunlara hitap ederek şu koyuna zehir koydunuz mu diye sordu. Yahudiler evet koyduk dediler. Rasulullah bu cinayete sizi ne sevk etti demişti. Yahudiler de biz şöyle düşündük. Eğer sen yalancı peygamber isen koyunu yer ölürsün biz de müsterih oluruz. Eğer hakiki bir peygamber isen sana bir zarar erişmez. Diye cevap verdiler. (ez-zebidi sahihi buhari muhtasarı, VIII-466)
İslam anlayışı dünyaya yayıldıkça yahudilikte gerileme başladığı, islami gelişme karşısında yahudilerin yollarından dönmediği, hakikatlare daima sırt çevirdiği, yahudilerin biat etmeleri gerekirken en büyük mücadeleyi islam ve hz. Muhammed ile yaptıkları yönünde ileri sürülen görüşler; bu ihtiyatlı yaklaşımın altyapısını oluşturmaktadır.
   Yahudilerin hz. Musa zamanından beri, sahip oldukları anlayış gereği, daima vurgun ve hile yolunda yürüdükleri ve içten içe eski inanışlarını yaşattıkları ve bu vesile ile islamdan da öç alma yolunu tuttukları bir gerçektir. Müslümanlar arasında fitnenin uyanmasında ve ikiliğin oluşmasında temel etken olarak Abdullah b. Sebe görülmektedir. Bu yaklaşımlara göre Abdullah b. Sebe görünüşte müslüman fakat hakikatte islama karşı derin kin duymuş yahudi dönmesi bir kimsedir. Gayesi islamı sarsmaktır; bu gayeye ulaşmak için halk arasında müslüman kisvesi altında birçok hurafe yaymıştır.
   İbni sebe basra, kufe, mısıır gibi yerleri dolaşarak, idareden şikayetçi olan ve eski geleneklerine bağlı halk arasına tefrika sokmaya, iran/zerdüşti, hıristiyan ve yahudi inançları ile ilgili teferruatı, islamdanmış gibi gösterip dine dahil etmeye çalışmıştır. O, hz. Osmanın şehit edilmesinde ve müslümanların birbirine düşman olmasında büyük rol oynamıştır. Sebe, hz. Alinin şehid edilmesinden sonra da iranlılar, hindliler, mısırlılar, yahudiler ve hıristiyanlar arasında yaygın bazı inançları hz. Aliye atfetmiş; onun ilah olduğu, ölmediği, göğe çekildiği, dünyayı düzeltmek ve adaletle doldurmak için yakında geleceği inancını yaymıştır. Böylece o, bir sebeiyye fırkası ortaya çıkarmıştır.
   Abdullah b. Sebe ile ilgili olarak taberi şunları kaydetmektedir. ‘’ Abdullah b. Sebe sanalı bir yahudidir ve annesi sihayidir. Hz.Osman zamanında müslüman olmuş, sonra müslüman diyarlarda sapık fikirler yaymaya başlamıştır. Abdullah b. Sebe hz. Ali için sen ilahsın demiş ve sebeiyye fırkası da cuzi ilahinin tenasuh ile aliden sonra imamlara geçtiğini savunmuştur. Şiadan galiye fırkası da bunun bir benzerini söylemiştir. O, hz. Alinin peygamberin vasisi olmasından dolayı hz. Osmandan hilafate daha layık olduğunu savunmuştur.
   Mahmud kasım; dirasetun fil felsefetil islamiyye adlı eserinde hz. Alinin hilafeti zamanındaki nifakın başının islam kisvesine bürünmüş yemenli bir yahudi olan abdullah b. Sebe olduğunu onun siyasi ve dini fitneyi çıkaran hileli mahkemeyi çizen kişi olduğunu kaydediyor ve müslümanların çok işini fesad ettiği içinde tenkid ettiğini belirtiyor. 

Eserin başka bir yerinde o, mesih isab. Meryem gibi hz. Aliye uluhiyet isnad eden ibn sebenin Gnostisizm cemiyetine dahil olduğuna, batını fikirler ile uğraştığına, kuranın bazı ayetlerini tevil edip kabal görüşlerini islama dahil etmeye çalıştığına da yer veriyor.
İbn sebe cemel vakasının da içinde de büyük rol oynamıştır. İbn sebe ve onun tarafından veya yandaşları tarafından ortaya atılıp, yayılan fikirler yüzünden islam alemi kanlı çatışmalara ve bölünmelere, sonuçsuz düşmanlıklara sahne olmuştur.
Allah şöyle buyurmaktadır:

‘’ Niceleri vardır ki: Allaha ve peygambere inandık ve itaat ettik derler, sonra da bunların bir kısmı sözlerinden döner. Bunlar, gerçekten yürekten iman etmiş kimseler değildirler.’’ (nur-47)
Allah yine islamı dili ile kabul ve itiraf edip kalben kabul etmeyen kimselerin ruhi durumlarını da ortaya koymaktadır. Kuranda bu tip insanların amellerinin boşa çıktığı şu şekilde beyan edilmiştir.
‘’Allah küfürde direnenlerin ve insanları Allah yolundan alıkoyanların bütün iyi amellerini hesap gününde boşa çıkaracaktır… Doğru yol kendilerine açık bir şekilde anlattıktan sonra ona sırt çeviren eski küfürlerine ve batıl dinlerine dönen bu münafıklar, şeytanın kendilerini aldattığı ve düşmanla işbirliği yaparak başarıya ulaşabileceklerine dair boş ümitlere kaptırdığı kimselerdir.’’ (muhammed,1-25) Selam ve dua ile

Bir İsrail Hikayesi Daha

Sevgili muhalif makale.com okurları, uzun bir aradan sonra 

Elhamdülillah Bir İsrail Hikayesi Daha adlı yazıyla yine beraberiz.

İlk yazının devamı olarak israil’in kirli oyunları hakkındaki araştırmalarım ve ayan beyan ortada olan bir takım mevzuları yine yorumlayarak yazıma devam etmek istiyorum.
Büyük Ortadoğu Projesi…

Korkunç bir plan, alçak bir inanç, kirli bir düzen…
İsrail, lanetli bir nesil’dir, kıyamet yine bu zalimlerin üzerine kopacaktır.
Sapkın inançları sebebi ile kendilerine gönderilen tüm Peygamber ve Nebileri zalimce katlettikleri bir kısmı Hazreti Kur’an’da kesin olarak, bir kısmı İslâm Alimlerinin kitaplarında ise klavuz olarak belirtilmiş ve bize aktarılmıştır.

Hazreti Musa Aleyhisselam, Firavun’un zulmünden kaçırırken gözlerinin önünde cereyan eden bir takım mucizevi olaylara bizzat şahitlik etmelerine rağmen yinede daima nefslerine mağlup olup Hak yoldan sapacak kadar sapkın bir kavim olan israiloğullarını vahiy ve emir almak için tur dağına çıkıp her döndüğünde ya bir sapkınlık yada bir isyan ile buldu.
Hazreti Allah’ın izni ile Nil nehri’ni ortadan ikiye bölüp bunları karşıya geçirdi, Firavun’u bu sırada ibreti alem için sulara gömdü.

Hazreti Mevlâ, kendilerine bıldırcın eti ve kudret helvasını her gün hiçbir çabasız yollamasına rağmen yine de kendi yaptıkları eşeğe (buzağı) tapacak kadar nankör, kör ve nasipsiz bir toplululuk.
Kendileri için vaad edilmiş topraklar olarak bugün göz koydukları topraklar gösterildi ancak bu topraklar onlara mâl edilmedi.
Buraya kaçmaları, burada yaşamaları emrolundu ancak bu topraklar onlara ait olacak, bu topraklara sahip olmak için gerekirse bebeklerin kanını dökecekleri tabi ki emredilmedi, bu tamamen onların sapkınlığı ve nasipsizliği neticesinde uydurdukları sapkın bir inanç’tan başka bir şey değil.
Hazreti Musa’yı çok sevdikleri söylerler, ancak kendilerine göre uyarladıkları emir ve yasaklara göredir gösterdikleri bu sevgi.
Rabbimizin, emirleri nefslerine ağır geldiği için daha o zaman yalanlamaya ve inkara başlamışlardı.
Hazreti Musa, israiloğullarını Firavun’un zulmünden kurtarıp emrolunan topraklara götürürken yolda vefat etti ve daha tur dağında iken sapıtan bu grup bundan sonra yine kendilerine göre bir inanç sistemi oluşturmaya başladı.

Bunlara göre; ‘Vaad edilmiş topraklar hakimiyet altına alınmadan inandıkları kurtarıcı mesih gelmeyecekti, buna bağlı olarak vaad edilmiş topraklar hakimiyetleri altında değilken gelen hiçbir Peygamber’e veya Nebi’ye itibar etmediler, inanmadılar ve hatta katlettiler.’

Bundan dolayı israil lanetli bir millet’tir, kıyamet bunların üzerine kopacaktır.
Hazreti Mehdi Aleyhisselam geldiği zaman ve deccal Hazreti İsa Aleyhisselam tarafından öldürüldükten sonra,
Hadis-i Şerif’te de aktarıldığı gibi;

Sizler Yahûdîlerle muhakkak savaşacaksınız! Harp o kadar şiddetli olacaktır ki, hattâ taş: ‘Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahûdî’dir! Gel de onu öldür!’ diyecektir  – (Müslim, Fiten, 80)
Dünya üzerindeki aklı baliğ, buluğ çağına ermiş ne kadar yahudi var ise İnşaAllah bizler tarafından yok edilecek, yalnızca çocukları kalacak ve bu vesile ile soyları kurumuş da olmayacak, kıyamet israiloğullarının üzerine kopacak derken işte geriye kalan bu çocukların nesilleri altın çağdan sonra insanları saptıranlar olacaklar yine.

Hazreti Mehdi Aleyhisselam ile beraber İnşaAllah, Rabbimizin vaadi üzerine ‘İslâm Nurunu Tamamlayacak’ yani tüm dünya İman edecek, zalim israil’in soyu dahil tüm dünya müslüman olduktan sonra dünya’ya Şeriat kanunları hükmedecek ve ‘kurt kuzu’yu yemeyecek’ yani böylesine müstesna bir barış ortamı olacak ve bununla beraber altın çağ’da yaşanacak tabi ki, buna göre  

Hazreti Mehdi Aleyhisselam’da tüm ilimler olacak ve hatta cinlere dahi hükmedecek, yer altında bulunan tüm değerli madenleri yer üstüne çıkarmalarını emredecek ve böylece zenginler fakir, fakirler zengin olacak demektense aslında herkes eşit olacak çünkü altın değersiz bir metal haline gelecek, topraktan bolluk fışkırıp, gökten bereket yağacak, hastalıkların çoğu yok olacak ve ömürler uzayacak İnşaallah.

Konuyu dağıtmadan devam edelim sevgili okurlar, değerli takipçilerimiz.
Bizim beklediğimiz Mehdi, yahudi ve hıristiyanlara göre deccal, oysaki onların mehdi diye bekledikleri ve bu uğurda katliam yaptıkları aslında deccal’den başkası değil. Dört farklı incil vardır, bu dört incilin orjinalleri birbirlerinden farklı dillerle yazılmıştır; eski yunanca, latince, ibranice, aramice olarak tamamı birbirini yalanlayan ve çekişki içerinde bulunan bir yazı dizisidir. Bu dillerin tamamını bilip incil’i hakkı ile araştıran zaten gerçeği görüp 

Müslüman oluyor bunun birçok örneği var. İncillerin tamamı Tevrat ile başlar, her hangi bir konuda cevapsız kalan hıristiyan tevrat’a başvurmak zorundadır, hıristiyanlar çelişkilerinden asla kurtulamazlar, vicdanları hiçbir zaman rahat değildir, inançları ile ruh ve nefs asla birbirini tamamlayamaz, dini bir huzur asla ve asla olamaz, sadece atalarının dini üzerine yaşamaktalar, aslında İslâm’ı araştırıp onun Hâk Din olduğunu kavradığı halde yine de İman etmeyenler de işte bu yüzden İman edemiyorlar, eğer İman ederlerse atalarının ve ölmüş olan tüm sevdiklerinin sonsuz ateşte olduklarına da iman etmeleri gerektiğinden bunu gururlarına yediremedikleri için geçmişlerin bir bildiği vardır deyip yaşıyorlar körü körüne.

Yahudilere göre lanetli bir şey ağaca asılarak ifşa edilir, orjinal incil’i ve kusursuz hıristiyanlığı tahrif edenlerde yine yahudilerdi, Hazreti İsa’nın benzerinden intikam almak için onu ağaca astılar, bunu inançları gereği yaptılar ve bir taşla iki kuş misali hıristiyanları da günahlarının kefareti olarak kandırdılar. Bugün mukaddes dinimizi sapkın cemaatler, sapkın meshepler ile tahrif etmeye çalışan yine yahudi’dir. Bizi İmanlı olduğumuz sürece Hazreti Allah’ın izni ile asla yenemezler, onlar bunu çok iyi biliyor, Hocalarımız itibarsızlaştırıldı, cemaatlerimiz güvensiz ortamlar ilan edildi, insanlar bireysel müslümanlığı tercih ederek yanlış itikat ile ibadetler yaparak inancına ve imanına zarar vermeye başladı.
Daha bir şiir’in içindeki birkaç mana’yı kavrayıp, çözemeyen tutuk insan kaldı ki Kur’an-ı azimüşşan’ı tövbe hâşâ kendi kendine yorumlamaya kalkarak kendisine anladığı kadarının yeteceğine inanıyor ve okumuyor bile sadece bana Kur’an yeter deyip temiz kalbine güvenip ibadet bile yapmıyor. İşimiz şansa kalmış diye bilir miyiz , asla diyemeyiz her zaman ve her daim her işimiz Rabbimize kalmıştır ama biz hayatımızı tamamen piyango gibi yaşıyoruz, yaptığımız bir hayrın, aldığımız bir duanın bizi cennet’e götüreceğini düşünüyoruz ya bu da itikatımızın bozuk olduğunun delili sevgili okurlar.
Hazreti Mehdi’de, deccal de Hak’tır.
Büyük Ortadoğu Projesi olur mu bilemem, ama kürdistan kuruldu, yani yönetimi tamamen israil’in elinde olan ve istedikleri zaman istediklerini yaptıracakları bir Devlet arz-ı mevud’un içinde hazırlandı, Suriye, Mısır, Filistin, Lübnan hepsi tamam geriye bir tek Türkiye kaldı. Ve sen sevgili kardeşim, Hakkı Batıl’dan ayırt edecek şuur’a sahip değilsin.
Meydanlarda biz bop’un eş başkanıyız diye resmen ve canlı canlı itiraf edenlere hâlâ aynı hıristiyanın gururu için körü körüne inanması gibi inanıyorsun.
Onlar, dur bakalım bu işin sonu ne olacak buraya kadar inandık diyor, sende dur bakalım bu kadar destek verdik ne olacak bu işin sonu diyorsun.
Bu, Bop’tan bir iş ama sen bile bile uyuyorsun.Saygılarımla… 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...