‘Kızıl Şövalye’den Osmanlı halkına:
Neden hep kaçmaya hazırız?
Victor Hugo’nun ‘Kızıl Şövalye’ adını taktığı, Marx’ın ‘neşe dolu bir genç’ diye tanımladığı Paris komünarı Gustave Flourens’ın yolu İstanbul’dan da geçmiş ve ‘Osmanlı halkı’na bir çağrı yapmıştı…
Bundan 147 yıl önce Paris’te uygarlıklar tarihinde ilk kez proletarya, devlet aygıtını burjuvazinin elinden aldı. Fransa-Prusya savaşı sonrası Paris’te, 18 Mart 1871’de kurulan komün iktidarı, savaşan her iki taraftan gelen karşı devrimci saldırılar sonucu 28 Mayıs’ta yıkıldı. Ancak bu deneyim, toplumsal mücadele tarihi açısından bugün hâlâ en önemli kilometre taşlarından biri olarak hatırlanıyor.
Bu önemli ayaklanmaya katılanlardan biri de yolu İstanbul’dan da geçmiş Gustave Flourens’ti… Komün iktidarının düşmesiyle birlikte diğer bir çok komüncü gibi katledilen Flourens, Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da yaşamakla kalmamış, imparatorluktaki halkları ‘mücadeleye çağıran’ bir gazete de çıkarmıştı. Peki daha sonra sürgüne gittiği Londra’da Karl Marx’la tanışan ve Victor Hugo’nun ‘Kızıl Şövalye’ benzetmesini yaptığı Flourens kimdi?
Flourens’in 1838 yılında dünyaya geldiği ailenin, Paris aristokrasisi içinde önemli bir yeri vardı. Babası ünlü fizyolog Jean-Pierre, College de France’da profesördü ve 1837-39 arasında milletvekilliği de yapmıştı. Gustave’ın küçük kardeşi Emile de ileride Üçüncü Cumhuriyet’in Dışişleri Bakanı olacaktı.
Antropoloji üzerine çalışan ve parlak bir eğitim kariyerine sahip olan Flourens, babasının vefatından sonra College de France’da boşalan koltuğu, henüz 25 yaşındayken devraldı. Flourens, işçi sınıfına devredilmek üzere iktidarın ‘komplolar’ sonucu, bir şekilde ele alınmasını savunan bir Blanquici’ydi. Girit ayaklanması başladığında devrimci ideallerle Osmanlı’ya karşı savaşmak üzere adanın yolunu tuttu. Yunanlardan ‘yüzbaşı’ rütbesini alan ve bir dönem Yunanistan adına elçilik görevi de yapan Flourens, zaman içinde buradaki dostlarıyla yaşadığı anlaşmazlıklar sonucu ülkesine geri döndü.
İSTANBUL’DA ‘BİZDEN’ BİRİ
Ancak dönerken İstanbul’a uğramayı da ihmal etmedi. Onun için İstanbul, ‘dünyanın merkezi’ydi ve ‘kozmopolit fikri temellendirmek için en elverişli yer, duvarları arasında en çok milleti barındıran bir şehir’di. ‘Kozmopolit kimlik’ önemliydi çünkü bir o enternasyonalistti ve ‘halklar birbirlerini ayıran, karşılıklı cehalet ve düşmanlık duvarlarını yıkarak’ birleşiyordu.
Flourens’in İstanbul’da geçirdiği günleri bugün Taner Timur’un ayrıntılı araştırmaları sonucu Türkçe olarak okuyabiliyoruz. En önemli kaynaksa, tüm yazıları Flourens’a ait olan tek yapraktan ve muhtemelen tek bir sayıdan ibaret olan gazete: Gelecek! Peki bu gazeteyi, İstanbul’a gelen diğer batılıların çıkardığı onlarcasından ayıran ne? Flourens’in gazetedeki yazılarında kendini ‘Osmanlı halkının bir parçası’ olarak görerek okuyucuya seslenmesi, oldukça önemli bir detay. Flourens’ın gazetedeki ‘Programımız’ başyazısı hakkında Timur şu yorumu yapıyor:
“…Makalenin asıl ilginç yönü, yazarın kendini tam bir Osmanlı yerine koyup, tüm ezilenleri bir çeşit ihtilale davet etmesi. 28 yaşındaki Fransız burjuvanın, idealleri uğruna, kendisini Osmanlı ezilenleriyle tam bir ’empatik’ dayanışma içinde hissetmesi o dönemin yazını içinde benzerine pek rastlanmayan bir inci gibi parlıyor.”
‘NEDEN VALİZİMİZ HAZIR BİR PSİKOLOJİDEYİZ?’
Gelelim yazının içeriğine. Dilini, kültürünü kısa bir zamandır tanıyan biri için, bu ‘yabancılardan’ biriymişcesine konuşmak, iddialı bir iş. Ancak yazının kimi bölümlerinde Flourens’ın bunu samimiyet ve başarıyla gerçekleştirdiğini görebiliyoruz: “Ne var ki biz [Osmanlılar], hâlâ, Batı kamuoyunun etkisi altında ‘valizlerimizi yapmış; harekete hazır’ bir psikoloji içinde yaşıyoruz. Neden? Neden hep kaçmaya hazır bir ruh hali içinde bulunuyoruz? …Sadece kendimizi anlamamış ve Batı’ya anlatamamış olmaktan; sadece, burada, yabancı etkilerden uzak, kendi geleceği hakkında tek başına karar vermesi gereken ülkemizin çıkarlarından kaynaklanan, bağımsız bir kamuoyu yaratamamış bulunmaktan bu hale düştük… Bu kamuoyu yaratıldığı gün sükûnetle uyuyabiliriz; çıkarlarımız sağlanmış demektir. Bu gazete bu kamuoyunu yaratmak için kurulmuştur!”
‘DEVRİM ATEŞİYLE DOLU’
İstanbul’dan ayrılan Flourens, Fransa’ya döndüğünde Louis Bonaparte’ın İkinci İmparatorluk dönemi yaşanmaktaydı. Muhalefeti nedeniyle üç ay cezaevinde kaldı. Daha sonra Henri Rochefort’un La Marseillaise gazetesinde haftalık yazılar yazdı. Rochefort’un 1870’te tutuklanmasının ardından, önce Hollanda sonra Londra’ya geçti. Burada Karl Marx ile tanışma fırsatı buldu. Marx ve Engels’in mektuplarında Flourens’ın adına rastlıyoruz. Marx onun için, Engels’e yazdığı bir mektupta şu yorumu yapıyor: “Flourens birkaç kez beni ziyarete geldi. Çok kibar bir çocuk. En belirgin çizgisi, cüretkar oluşu. Fakat yine de iyi bir bilimsel formasyonu var. Paris Üniversitesi’nde bir yıl etnoloji dersleri verdi. Her yerde bulundu; Güney Avrupa, Türkiye, Anadolu vb. Hayaller ve devrim ateşiyle dolu; fakat, etrafındaki kendilerini ciddiye alan insanlardan çok farklı, neşe dolu bir genç.”
KOMÜN’ÜN GENERALİ
Eylül 1870’de Bonaparte’ın düşmesi ve Üçüncü Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ardından Flourens memleketine geri döndü ve komutanları seçimle atanan, gönüllü silahlı sivil birliklerden oluşan Ulusal Muhafızlar’ın, yaşadığı yer Belleville’deki bölüğünün başına seçildi. Louis-Jules Trochu yönetimine karşı düzenlenen ayaklanmada kendi bölüğüyle birlikte diğer işçi sınıfı mahallelerinden gelen taburların kent merkezini kuşatmasına katıldı. Kalkışmanın başarısızlıkla sonuçlanmasıyla birlikte Flourens Cezaevi’ne gönderildi. Blanqui de aynı cezaevindeydi ve her ikisi de ölüm cezasına çarptırıldı.
Ancak 1872 yılında, 21 Ocak’ı, 22’ye bağlayan gece Flourens hapishaneden kaçtı. Onun kaçmasına yardım edense Girit’te beraber savaştığı yakın arkadaşı Amilcare Cipriani’ydi. 18 Mart ayaklanması sonrası Paris Komünü ilan edilince bekleneceği üzere Flourens da kentin savunmasında görev aldı. Komün tarafından ‘General’ ilan edilen Flourens, artık karşı devrimci saldırılara karşı barikatlardaydı. 3 Nisan günü, Komün, Versailles’daki yönetime karşı bir taaruz düzenledi. Flourens da birliğiyle birlikte taarruza katılıyordu. Ancak güçleri diğer birliklerden koptu ve karşı devrimciler tarafından çevrelendi. Teslim olmayı reddeden Flourens, Cipriani’yle birlikte bir konağa sığındı. Fakat izi bulundu ve silahsız olduğu halde katledildi.
Yolu İstanbul’dan da geçen Paris Komünü’nün generali hiç tanımadığı halkların dertleriyle hemhal olmayı da dahil ettiği büyük kavgasını kendisinden sonrakilere bırakarak tarihteki yerini almıştı…
Kavel Alpaslan
17 Mart 2018, gazeteduvar.com.tr
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı linkler:
1- Yakın Osmanlı Tarihinde Aykırı Çehreler – Taner Timur (İmge Kitabevi)
2- http://www.commune1871.org/?Gustave-Flourens-1838-1871-Le
3- https://humanite.fr/tribunes/gustave-flourens-1838-1871-itineraire-d%E2%80%99un-romantique-revolutionnaire-28-477701
4- https://www.wikiwand.com/fr/Gustave_Flourens
5- https://macommunedeparis.com/2016/09/26/gustave-flourens-revolutionnaire-itinerant/