Sayılar ve özel sırları: Sayılar ve özel sırları: Sayıların Tasavvuf
Sayı kavramı asırlarca önce ortaya çıkmış ve sayılar insanların üzerinde uzun uzun düşündükleri bir ilim dalı olmuştur. Sayıların ortaya çıkışı ilk medeniyetlerin ortaya çıkış dönemlerine kadar gider.
En eski dönemlerde bile insanlar eşyaları sayma ihtiyacı duymuşlar ve onları birer sayı ile sıfatlandırarak birbirlerinden ayrışmalarını sağlamışlardır. Sayı kavramı insanın hayal gücünden ortaya çıkmış ve akıl ile değerlendirilerek bir sayılar ilmi oluşmuştur. İlk zamanlardaki sayılar bilgisi gelişerek bugünkü sayılar teorisine kadar varmıştır. Bütün matematiksel kavramlar sayı kavramından türetilmiştir. Bütün matematik branşları sayılar teorisinden kaynaklanarak ayrı birer konu haline gelmişlerdir. Bugün hala sayılar bütün bilimsel araştırmaların temelinde yer almaktadır.
İnsanların ilk düşündüğü sayılar pozitif tam sayılardır. Yani 1,2,3,… sayıları ilk hayal ve akıl edilen sayılardır. Daha sonra negatif tam sayılar ve 0 ortaya çıkmıştır. Tam sayılardan kesir sayılarına, daha sonra da irrasyonel sayılara varılmıştır. İrrasyonel sayılar içinde daha da derinleşerek cebirsel ve transandant sayılar düşünülmüştür. Bütün bunların hepsine reel sayılar denmiştir. Daha sonraları karmaşık sayılar, kuaterniyonlar tanımlanmış ve böylece günümüzde sayılar teorisi güzel ve estetik bir yapıya bürünmüştür. Bunlar için bir sayılar teorisi kitabına bakmalıdır.
Tam sayıların bazı mistik özelliklerini içerdikleri insanlar tarafından asırlarca iddia edilmiştir. Bu fikirlerin kaynağı, Allah tarafından dünyadaki her bölgeye ve kavime gönderilen peygamberlerin insanlara öğrettikleri ilahi sırlardır. Her peygamber kendisine vahiy edilen yaratılış, tabiat ve insanlarla ilgili sırları ümmetine açıklamıştır. Ancak peygamberlerin vefatından sonra insanlar inançlarından sapmış olmasına rağmen, sayılarla ilgili sırlar kendilerine ilginç geldiği için unutmamışlar be bunlar dilden dile kısmen asıllarından saptırılarak aktarılmıştır. Kaderi önceden bilmek amacıyla sayıların sırları insanları çok meşgul etmiştir. Bunlarla ile bilgiler büyü ve sihir için kullanılmıştır. Eski Mısır, Yunan, Hindistan gibi bölgelerde insanlar sayıların sırlarını kendi akıl yöntemleriyle anlamaya çalışmışlar ve bunlarla ilgili bir çok eser bırakmışlardır. Bu eserlerdeki tespitlerin hepsi doğru değildir. Çünkü peygamberlerin öğrettiği sırlar ilminin verilerinin çoğu saptırılmıştır.
Bununla beraber, İslamiyetten sonra , sırlar ilminin verileri muhafaza edilmiş ve saptırılmasına fırsat verilmeden günümüze kadar gelmiştir. Sırlar ilminin verileri vahiy ve keşif yoluyla gelen bilgilerdir. Kuran ayetlerinde, hadislerde ve İslam alimlerinin keşif bilgilerindeki sayıların özellikleri günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Bu konularda asırlarca eserler ortaya konmuştur. Bununla beraber, bu işten çıkar sağlamak için sahte veriler de ortaya atılmıştır. Bu şekilde sihir, büyü gibi işlerden maddi kazanç elde eden insanların sayısı devamlı artmıştır. Bu bulanıklıktan kurtulmak için biz, bu makalede sayılar ile ilgili bazı vahiy ve keşif sırlarını açıklamak istiyoruz. Bu bilgiler güvenilir kaynaklardan temin edilen keşif bilgileridir. Bu yaptığımız iş, sayıların tasavvuf ile incelenmesidir. Sayılar matematik bilimi ile ancak zahiri yönden incelenebilir. Fakat sayıların batını yönden incelenmesi ancak ve ancak tasavvuf ile mümkündür.
Sayıların Tasavvufi incelenmesi
Kuran-ı Kerim’de pozitif tam sayılar ve kesirli sayılar kullanılmıştır. Bu bakımdan keşif ehli tam sayıların sırlarını incelemiştir. Bu sırların verilerine göre sayılar alemde hüküm sahibidir. Tabiattaki değişmeler ve oluşumlar bazı tam sayıların hükmü altındadır. Bunların bazıları 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 10, 12 gibi sayılardır. Bunların hükümlerinin ne olduğu aşağıda detaylı olarak anlatılacaktır.
Sayı, varlığı olmayan akıl edilebilir bir şeydir. Bununla beraber hükmü sayılanlarda ortaya çıkar. Sayılanlar ise, var olan şeylerin suretleridir. Sayının hükmü ortaya çıkınca diğer bütün hüküm sahiplerinin hükmü geride kalır. Yani sayının hükmü, bütün diğer hükümleri önceler. Sayı mümkünler hakkında çokluk (kesret) hükmünü vermiştir. Böylece mümkünlerin çokluğu ve istidatlarının farklılığı kendilerinde zuhur edenin birliğine hükmetmiştir. Bu şekilde, mümkünlerin çokluğu sayıyı çoğaltmıştır.
Genel olarak her varlık ya cem, yani birlik, bütünlük makamında veya fark, yani ayrılık, ikilik makamındadır. Bir varlığın bu iki hakikatten soyutlanması mümkün değildir. Ayrıca bir varlıkta bu iki makamın birleştirilmesi de mümkün değildir. Hakk ve insan cem makamındadır. Alem ise ikilik makamındadır ve cem haline gelmesi imkansızdır.
Sayılar belirli mertebelerde el-Vâhid ismi ile ortaya çıkmışlardır. Dolayısıyla bir (vahid) sayısı diğer sayıların oluşmasına neden olmuştur. Bu şekilde vahid genişlemiştir ve sayıların hükmü sayılan şeylerle ortaya çıkmıştır. Sayıların her birinin bir mertebesi olup, hepsi tek bir hakikatten ortaya çıkmasıyla beraber her bir sayının mertebesi aynı değildir.
Birlik veya ayrıntılı olarak varlıklara bakıldığında, tevhidin onlara eşlik ettiğini ve onlardan asla ayrı kalmadığını görürüz. Bu tıpkı 1 in sayılara eşlik etmesi gibidir. Her tam sayıya bir eşlik eder ve onu belirler. Örneğin 2, bire birin eklenmesi ile ortaya çıkar. Eğer bire bir eklenmeseydi 2 ortaya çıkmazdı. Aynı şekilde 2 ye bir eklenmeseydi 3 ortaya çıkmazdı. Buna göre 3 ün var olması birin eklenmesi sayesinde olmaktadır. Sonsuza varıncaya kadar bu böyledir. Yani tam sayıların ortaya çıkması birin hükmüyle olmaktadır. Binaenaleyh bir sayı değildir, bir, sayının aynı yani özüdür. Çünkü sayılar bir ile ortaya çıkarlar.
Bütün sayılar bir’dir. 1000 den bir çıksa hiç kuşkusuz 1000 nin adı ve hakikati ortadan kalkar ve böylece başka bir hakikat ortaya çıkardı ki, bu hakikatte 999 dur. Aynı şekilde 999 dan bir çıksaydı onun da hakikati kaybolurdu ve yeni bir sayı hakikati ortaya çıkardı ki o da 998 dir. Bu tespite göre, bir şeyden 1 çıkarsa o şey yok olur, 1 bulunursa var olur. Aynen tevhit gibidir. Bu tespitin hakikati “Her nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (Zariyat, 57/4) ayetinde ifade edilmektedir. Bir sayısının hakikatindeki bu şaşırtıcı güç ne muazzamdır. Sonsuza varıncaya kadar çokluk kendisinde ortaya çıkmış, fakat o isim ve zat olarak tek olmuştur.
Ahadiyet (bir) mutlak anlamda birliği ifade etmekte olup Hakk’ın zatına aittir. 2 ise mertebeye aittir. 2 nin mertebesi uluhiyetin birlenmesidir. 3 ise oluşumun, yani alemin Allah’tan var olmasının mertebesidir.
Sayı bir nicelik olup, sayılar niceliklerin azlık ve çokluğunu bildirirler. Sayı birleşik olmayan yalın bir şey ise, onun bir’den başka bir niceliği yoktur. Buna göre tartılan ve ölçülen şey tek bir cisim iken, kendisini sayılardan biri ile adlandırılması sonucu, yani onun ölçüm değeri ifade edildiğinde, cisim tek bir hüküm kazanır. O da sayının verdiği hükümdür.
Bir olarak ve çokluğun birliği ile birlenmiş olan Bir münezzehtir. Kesretin (çokluğun) da kendisine ait bir birliği vardır. Bu birlik kaçınılmazdır. Çokluk bu birlik ile isimlendirilerek başkalarından ayrışır. Bir’de ve çoklukta birliğin bulunması kaçınılmazdır. Asıl ve fer olarak, yani öz ve ayrıntı olarak yalnızca Bir vardır. Bu ilahi bilginin özüdür. Vahdet-i vücûd’un temeli bu ilahi bilgidir.
Bütün reel sayılar tam sayıların sonlu veya sonsuz dizilişleriyle elde edilirler.
Örneğin 1/2 = 0,5 ; 1/3 =0,333…; 1/4 = 0,25; π = 3,141592…; e = 4,11325… sayıları tam sayıların sonlu veya sonsuz dizilişlerinden elde edilmektedir.
Tam sayılar bir’in çoklukları olduklarından diğer bütün reel sayılar da aslında bir’in birer çokluğu mertebesindedirler.
Örneğin 1/2 = 0,5 ; 1/3 =0,333…; 1/4 = 0,25; π = 3,141592…; e = 4,11325… sayıları tam sayıların sonlu veya sonsuz dizilişlerinden elde edilmektedir.
Tam sayılar bir’in çoklukları olduklarından diğer bütün reel sayılar da aslında bir’in birer çokluğu mertebesindedirler.
Her mertebenin sonsuz alt mertebeleri vardır. Bu evrendeki bütün oluşların mertebeleri için geçerlidir. Örneğin iki rasyonel sayı arasında sonsuz rasyonel sayı vardır. İki transandant sayı arasında sonsuz transandant sayı vardır. Bu tespit, evrenin herhangi bir sonlu bölgesinde sonsuz mertebelerin bulunmasını gerektirir. Buna göre atom altı yapılarında da her sonlu bölgede, ne kadar küçük olursa olsun, sonsuz mertebelerin bulunması gerekir. Örneğin bir elektronun yapısında daha derinlere gidildiğinde iç içe sonsuz oluşlar ile karşılaşabilecektir. Bugün için görülmeyenler ölçü teknolojinin yeterli olmamasındandır. İleride daha ileri teknoloji ve ölçme imkanlarıyla ayrıntılar daha belirgin ortaya çıkacaktır. O zaman elektronun içinde de başka mertebeden yapıların olduğu görülecektir. Bununla beraber bu içeri doğru iniş daima alttan sınırlı olacak ve görülemeyen kısımlar kalacaktır. Bu alt sınır hiçbir zaman fiziksel olarak tüketilemeyecektir. Bu zahiri alemin yapısının, gerçek ve mutlak hakikati ifade edememesinin bir sonucudur. Ancak batını alemde bugün, bu sonsuz alt mertebelerin varlığı görülmekte ve keşif yoluyla tespit edilmektedir. İşte bu sırlar ilmi ile akıl ilimleri arasındaki farktır.
Sayıların sonsuzluğunun tasavvufî ispatı
Tam sayıların sonsuz olduğunu vahiy bilgileriyle de ispat edebiliriz. “Üç kişi yoktur ki, dördüncüsü O olmasın; beş kişi yoktur ki altıncısı O olmasın”, “Bundan daha azı ve daha çoğu O onlarla beraberdir.” (Mücadele, 58/7). Bu ayetlere göre yaratıklar Hakk’a ait bir mertebeyi işgal ettiklerinde, Hakk o mertebeyi takip eden başka bir mertebeye geçer. Yani yaratılmışlar 5 tane ise Hakk 6 ıncıdır. Buna göre yaratıklar Hakk ile aynı mertebede bulunamazlar. Yaratılmış olan her zaman Hakk’a katılmak istese de Hakk’ın o mertebeden ayrılmış olması nedeniyle buna güç yetiremez. Bundan hareketle sayıların sonsuz olduklarına hükmedebiliriz. Çünkü aksi halde, sonlu olsalardı yaratıklar Hakk’a katılmış olurlardı. Bu ise hiçbir zaman mümkün değildir.
Hayal mertebesi ve sayılar
Sayılar hayal ilminin ürünüdürler. Hayal ilmi, kendi başlarına bilfiil var olmayan anlamların bedenlenerek ortaya çıkmasını bilmektir. Allah Teâlâ kavramları insanın hayaline atar ve bu kavramlar orada bedene kavuşarak akıl tarafından algılanabilir hale gelir.
Hayal bütün yaratılmışlar içinde nur ile vasıflanmaya en layıktır. Onun nuru diğer nurlara benzemez. Onun nuru ile Allah Teâlâ’nın tecellileri algılanır. Bu nur, hayal gözünün nurudur, yoksa duyu gözünün nuru değildir. Bu bakımdan hayal kemalin kendisidir. Hayal olmasaydı insan diğer canlılardan üstün olmazdı.
Allah, hayalden daha üstün menzili olan bir şey yaratmamıştır. Yarattıkları arasında hayalden daha genel bir hükme sahip olan bir şey yoktur. Hayalin hükmü her şeye yayılmıştır. Bu her şeyin içinde, var olanlarla birlikte imkansızlar da vardır. Hayal vasıtasıyla ilahi kudret ve iktidar ortaya çıkmıştır. Allah onun vasıtasıyla kendi üzerine rahmeti yazmış ve herkese vacip kılmıştır. Hayal, inançlardaki tecellilerin gerçekleştiği yerdir. Bu bakımdan hayal Allah’ın en büyük şiarı ve delilidir.
Hayal bir çeşit rahimdir. Çünkü bu rahimlerde hayali şeyler manevi bir yüklemeyle tasvir edilirler. Allah o rahimlerde manaları dilediği suretlerde inşa eder. Bununla ilgili ayet şudur: ” O sizi rahimlerde dilediği gibi tasvir edendir.” (Ali İmran, 3/6). Kavramlar ve aynı şekilde sayılar da Allah tarafından hayalde şekillendirilir ve bunlar akıl tarafından bu şekliyle algılanır. Bu bakımdan musavvire gücünün hayal gücü üzerinde bir otoritesi vardır. Bu nedenle hayal mertebesini bilmek, peygamberlik makamlarının birincisidir.
Teklik ve çiftlik
Allah tektir ve teki sever. Üç tek sayıların ilkidir ve bu nedenle ilk mertebe 3’e eşittir. İlk olmak ise aynı zamanda teklik demektir. Teklik, iktidar, çiftlik ve tekliğin sahibidir. Eşya ise ancak çift ve tekliği kendinde birleştiren bir teklikle bilfiil var olur. Bu ise birliğin kendisinde gözüktüğü ilk durumdur. Öyleyse ancak 3 vardır ve 3 ayak üzerinde durulabilir.
Bu konuda, İbn Arabİ Hazretlerinin Fütûhat-ı Mekkiyye adlı kitabında açıkladığı ve kendisinin gördüğü bir rüya açıklayıcı olabilir:
“Birisi, “Sayıda çokluğun en azı kaçtır?” diye sorunca ben de “Nahivcilere göre üç, fakihlere göre ikidir” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), “Onlarda yanılmış, ötekilerde” dedi. Ben “Nasıl söylemeliyim?” dedim. Şöyle buyurdu, ” Sayı çift ve tektir. Allah şöyle buyurur: “Çifte ve teke yemin olsun.” (Fecr, 89/3). Hepsi sayı olduğu halde, onları ayırmıştır.” Sonra mübarek eliyle beş dirhem çıkarıp üzerinde oturduğumuz hasırın üzerine attı. İki dirhem ayrı, üç dirhem ayrı düştü. Bana, “Soru sorana hangi sayıyı sorduğunu sormak gerekir: Çift mi, Tek mi?” dedi. Sonra elini ikinin üzerine koyarak, “Bu çift sayılarda çokluğun en azıdır.”. Sonra elini üçün üzerine koyarak “Bu da tek sayılardaki çokluğun en azıdır” dedi. Sonra şöyle ekledi, “Bu meseleyi sorana böyle cevap vermek gerekir. Gerçek bizce böyledir”.”
Sayıların tek ve çift olarak ayrılmasının hikmeti nedir? Bu konuda tasavvuf literatüründe yeterli açıklamalara rastlamadık. Aynı belirsizlik sayılar teorisinde de vardır. Bugünkü matematik biliminde, sayıların özellikleri tek ve çift ayrımı yapılmadan incelenir. Ancak yukarıda anlatılan rüyada bir gerçek dile getirilmektedir. Dolayısıyla sayılar teorisi ile ilgilenenlerin tam sayıların özelliklerini iki kategoride, yani çift ve tek olarak incelemeleri, tam sayıların yapısında bazı yeni bilgilerin ortaya çıkmasına neden olacağı beklenir. Çünkü bu ayırım ilahi bir hükümdür.
Sayıların özel sırları
1 : Her bir sayı kendi mertebesindeki 1’in tekrarlanmasıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla tasavvufta 1’e sayı gözüyle bakılmaz. 1 sayının aynı yani özüdür. Yukarıda anlatıldığı gibi çift sayılar 2 ile, tek sayılar 3 ile başlarlar. Bütün sayılar 1’in tafsilinden ibarettir. İbn Arabi’ye göre 1, Allah isminin sayı alemindeki mazharıdır. Allah ismi diğer bütün isimleri kendisinde topladığı gibi 1 de bütün sayıları kendisinde toplamıştır. Bu nedenle sayılar 1’in hükümleridir. Bu bakımdan 1 ilahi vahdetin (birliğin) sembolüdür.
Hakk ile mahlukat arasındaki münasebetin ilahi mertebe bakımından durumu tıpkı el-Vahid ismi ile sayılar arasındaki münasebet gibidir. El-Vahid ismi 1’e karşı gelir ve bu saymakla ulaşılan bir sayı değildir. Nasıl Hakk Teâlâ, mahlukatın yaratıcısı olduğu gibi, 1 de sayıların menşeidir. Çünkü her bir sayı kendi mertebesindeki 1 kadar tekrarlanmadıkça ortaya çıkmaz. Örneğin 5 sayısı beş tane 1 ‘in birbiriyle eklenmedikçe ortaya çıkmaz : 1+1+1+1+1 = 5 .
İbn Arabi’ye göre 1 ve sayısal değeri 1 ile gösterilen elif harfi, sayı ve harf değildir. Ancak avamın bundan haberi olmadığı için 1’i sayı, elifi de harf görürler. 1, Allah isminin sayılar alemindeki mazharı olarak görüldüğünden, bu mazhariyet insan türünde insan-ı kâmil’e harfler arasında da elife verilmiştir. Yani Allah isminin insanlar arasında ortaya çıktığı mahal insan-ı kâmil olup, harfler arasında ortaya çıktığı mahal elif harfidir.
1’in makamı cem makamıdır ve 1’in sıfatı Allah isminde olduğu gibi kayyûmiyettir. Kayyûmiyet, kendi zatı ile mevcut olma, varlığında ve varlığının devamında her şey O’na muhtaç olduğu halde kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmama, mahlukatı var kılıp onların varlığını devam ettirme anlamında Allah Teâlâ’nın bir sıfatıdır. 1 de, sayılar arasında kayyûmiyet sıfatı nedeniyle diğer sayıların varlıklarını korumaktadır.
Her bir sayı kendisine delalet eden bir hakikat sayesinde (hakikat-ı vahide) diğer sayılardan ayrılır. Birlerin toplamı (cem-i ahâd) ismi ise sayıların her biri üzerinde hüküm sahibidir. Her sayı bu kapsamın içindedir. Her sayının mertebesi ve terkibi cem-i ahâd ismi sayesinde olmaktadır.
2 : Mülk aleminin sayısıdır. Zıtlık ve kutupluluğu simgeler. Bu nedenle 2 sayısı, içinde bulunduğumuz kahır ve mülk alemini gösterir. Alemde her şey zıtlarıyla beraber ortaya çıkar. Bu durum “Biz her şeyi çift yarattık” (Zuhruf, 43/12) mealindeki ayetinin yorumudur. Gerçekten alemde daima 2 lik, yani zıtlıklar mevcuttur. Örneğin nefes alıp verme ikili bir harekettir. Kalbin kanı vücuda pompalaması sıkışma ve boşalma olarak iki hareketten ibarettir. Alemde aynı anda oluş ve bozulma ortaya çıkmaktadır, + ve – elektrik yükleri, sıcaklık ve soğukluk, varlık ve yokluk, erkek ve dişi, doğum ve ölüm bu ikili düzenin birer yansımalarıdır. Bu durum 2 sayısının eşya üzerindeki ilahi bir hükmüdür. İbn Arabi’ye göre evrendeki bu zıtlık Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarındaki ikili yapıdan kaynaklanmaktadır. Bu da ilk tecelli kabul edilen Rahmaniyet tecellisinin Cemâl – Celâl şeklindeki ikili yapısını göstermektedir.
İbn Arabi Hazretleri, 2 nin ve iki olmanın bu alemdeki zıtlığa işaret ettiğini, 2 sayısına tekabül eden be harfinin telaffuzundan çıkarır. Çünkü be harfinin mahreci (ağızdaki çıkış yeri) iki dudaktır. Mahrecindeki bu ikiliğin mecbur oluşu, 2 sayısının alemde ortaya çıkabilmesi için de zıtlığa ve kutupsallığa ihtiyacı olmaktadır. Çünkü varlık alemindeki her şey ancak zıttı ile fark edilebilmektedir.
İnsanların ben ve sen ayrımı 2 sayısının bir hükmünü gösterir. Bundan kurtulmak için insanın tasavvufi bir eğitimle vahdetin (birliğin) egemen olduğu, dünyanın nefs ve arzularından kurtulmuş bir halde fena ve beka makamına geçmeleri gerekir. Bu konuda Mevlana Hazretleri şöyle buyurur: “Ben, sen ayrımında kaldığın sürece bu kapıdan geçemezsin.” (Mesnevi, c.1, 3056-65) Buna göre dünya aleminin ikiliği aşılamadan birlik boyutuna geçmek mümkün değildir. Bu da ancak gerçek bir sufi eğitimi ile mümkündür.
3 : 3 sayısı tek sayıların ilkidir. Bu sayının hükmü mümkünlerin ortaya çıkmasını sağlayan isim olmasıdır. Çünkü Hakk’ın yaratması “ol” sözünden meydana gelir. “Biz bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman ona ol deriz o da olur.” (Nahl, 16/40). “Ol” sözünün Arapçası kun olup 3 harftir. Bu harfler kef , vav ve nun dur. Bu şekilde ilk teklik varlığa yayılmıştır ve varlığın ortaya çıkmasında kendisini göstermiştir. Bu nedenle çoğulun ilki 3 tür ve ilk tek sayıdır. Çünkü her mümkün 1’den var olmamıştır. Her mümkün bir çokluktan meydana gelmiştir. Çokluğun ilki ise 3 tür ve tek sayıdır. Bu nedenle Allah’a ortak koşanın nihai gücü üç olmuş ve “Allah üçün üçüncüsüdür.” demiş ve 3’e ekleme yapmamıştır.
İbn Arabi Hazretlerine göre alem üçlü bir yapı ile vücuda gelmiştir. Dolayısıyla alemdeki icat ve zuhurlar da 3 ile başlar. Bu bakımdan 3 sayısı ilahi yaratmanın (tekvin) sayısıdır. Bunun nedeni, ilahi zatın üzerinde bulunduğu hakikatin zat, sıfat ve isim şeklindeki üçlü yapının beşer mertebeye sirayeti nedeniyledir. Her şeyin zatı ve sıfatı arasında üçlü bir yapı vardır. Bu üçlü yapı zat, sıfat ve râbıt dır. Râbıt zat ile sıfat arasındaki ilişkiyi düzenler ve sıfatın zata ilişmesini mümkün hale getirir. Yani zat onun sayesinde sıfatı kabul eder. Aynı şey ilim, âlim ve ma’lum arasında vardır. Âlim ile malumu birbirine bağlayan râbıt ilimdir. Bütün isim ve sıfatlar bu şekilde bir üçlü yapı içinde bulunurlar.
Nasıl 3 sayısı 2 ve 1 in toplamından elde ediliyorsa, çocuk ta aynı şekilde erkek ve kadının birleşmesinin bir neticesidir. Sayıların sonsuza uzaması gibi insan ırkı da bu şekilde devamlılık kazanmıştır. Bu husus şu ayette açıkça ifade edilmektedir: “Sizi bir nefisten yaratan ondan da eşini yaratan ve onlardan birçok erkek ve kadını yeryüzüne yayan Rabbinizden sakının.” (Nisa, 4/1).
Fususul Hikem’in Muhammed fassında dile getirilen “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi, bunlar kadın, güzel koku ve namazdır.“(Buhari, es-Sahih) hadisinde 3 sayısının eşyaya tahsis edilmesi, icat ve tekvinin üçlü yapısını gösterir. Sevdirildi kelimesi muhabbetin rabıt özelliğini ve tekvinin aslı olduğunu göstermektedir. Çünkü üç şey – ki bunlar, kadın, güzel koku ve namazdır – arasındaki irtibat muhabbet sayesinde kurulmaktadır. Buna göre ilahi yaratılışın gerekçesi olan muhabbet, Allah ile alem arasındaki irtibatı sağlayan rabıttır.
4 : Bu sayının ilahi hükmü en geniş makama sahip olmasıdır. Bu bakımından peygamberlik makamının altındaki en geniş makam, maneviyatta 4 ile tavsif edilmiştir. Bu makam Sıddıklar makamıdır. Allah Teâlâ, 4 sayısının en geniş makama sahip olması nedeniyle 4 kadınla evliliğe müsaade etmiştir.
4 sayısı bu genişlik dolayısıyla kemal özelliğine sahip olan 10 sayısını içermiştir. Çünkü 1+2+3+4 = 10 dur. Yani 4 ile kemale varılır, yani en geniş makama erişilir. 10 sayısının kemali hakkında aşağıda açıklama verilmiştir.
Sağlık açısından nisan ayının ayrı bir önemi vardır. O da ayların dördüncüsü oluşudur. Doktorlar bedenlerdeki dengeyi tekrar kurmaya ölçüleri ayarlamaya çalışırken insanın Nisan ayındaki yaratılışını korumaya çalışır. Çünkü nisan ayı dinçlik ve gençlik ayıdır. Ayrıca bu ayda meyveler ve çiçekler ortaya çıkarlar. Her şeyin yeniden canlandığı bu ay 4 sayısının en geniş makama sahip olma hükmünü taşımaktadır.
5 : Beş sayısı kendini ve diğer sayıları korur. Namaz sayısının 5 olması bu nedenledir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Namazları muhafaza ediniz.“( Bakara, 2/238). “Namazlar” vakti belirlenmiş, farz kılınmış ve yazılmış 5 vakit namazdır. Eğer denirse ki, vitr namazının beşe ilave olduğu ve namaz sayısını altıdır. Buna karşı şunu ifade edebiliriz. Vitrin, 5 in kendisini koruduğu bir sayıyı eklemiştir ki o da altıdır. Altı ise ilk mükemmel sayıdır.
6 : 6 sayıların en yetkinidir. 6 matematikte mükemmel sayıların ilki olarak tanımlanır. Çünkü 6 nın has bölenlerinin toplamı kendisini verir: 1+2+3 = 6 .
Allah Teâlâ alemi 6 günde yaratmıştır ve tam mükemmel hale getirmiştir. Bu bakımdan 6 sayısının hükmü bir tamamlanmayı veya mükemmel hale gelmeyi gösterir. Bunu insan hayatında görmekteyiz. Sırlar ilminin bize bildirdiğine göre, insanın dünyaya gelmesinden sonraki ilk 6 ayı ve ilk 6 senesi çocuk için çok önemlidir. Bu sürelerde çocuğun bakımında ve yetiştirilmesinde çok dikkatli olunmalıdır. Ondan sonraki süreler 10 ar yıl olarak devam eder.
Hz. Peygamber’in kemalinin bir yönü, daha önce başka hiçbir peygambere verilmemiş olan 6 özelliktir. Bu özellikler :
1) Hz. Muhammed’e (sav) yeryüzü hazinelerinin anahtarları verilmiştir. Alemde ortaya çıkan her rızkı, o rızkın dayandığı ilahi isim, anahtarları elinde tutan Peygamberimizin (sav) emrinden verir.
2) Hz. Peygamber’e (sav) cevamiül-kelim verilmiştir. Bu, sonsuz olan her şeyin bilgisinin Peygamberimize (sav) verilmiş olması demektir.
3) Hz. Peygamber (sav) bütün insanların hepsine gönderilmiştir. Onun ümmeti şeriatı öğretmek üzere gönderildiği herkestir. Bununla beraber ümmetinin bir kısmı iman eder fakat bir kısmı iman etmez. Fakat bu onları ümmet olmaktan çıkarmaz.
4) Bir aylık mesafeden düşmanlarına korku salmakla desteklenmiştir. Onun karşısına çıkan bütün düşmanların kalbinde bu korku vardır. Ancak bu korku aslında, karşı tarafın yanlış bir iş yapmalarını engellemesi bakımından bir rahmettir.
5) Önceki peygamberlere helal kılınmayan ganimetler ona helal kılınmıştır.
6) Allah onun için yeryüzünü temizlemiş, bütün yeryüzünü mescid yapmıştır. Hz. Peygamber (sav) ve ümmeti her nerede namaz vaktine erişirlerse, namazlarını orada eda ederler. Buna göre bütün dünya Allah’ın evi olur. Bu demektir ki bu
Vitir namazının eklenmesiyle namaz sayıları 6 ya çıkmıştır. Bu şekilde namaz, 6 sayısının hükmü altında mükemmel olarak tamamlanmıştır.
Açısı olan şekillerin benzerleri birbirlerine eklendiğinde, elde edilen şekillerden hiçbir boşluk bırakmayan şekil altıgendir. Bu özellik te 6 sayısının mükemmellik hükmünün altındadır.
7 : 7 sayısı ilahi ilimde kemalin zirvesidir. Tasavvuftaki zikirler en az 7 defa tekrarlanır. Bu nedenle Allah unsurlar aleminde eserlerinin varlığındaki hikmeti 12 burçta dolaşan 7 gezegene bağlayarak seyyar gezegenlerin sayısını 7 yapmıştır. Buradan 7 nin varlığa kemali olduğunu anladık. Bugün 7 gezegenden farklı olarak bulunan seyyar gezegenler bu 7 adet feleklerdeki bazı alt feleklere ait olan gezegenlerdir.
7 : 7 sayısı ilahi ilimde kemalin zirvesidir. Tasavvuftaki zikirler en az 7 defa tekrarlanır. Bu nedenle Allah unsurlar aleminde eserlerinin varlığındaki hikmeti 12 burçta dolaşan 7 gezegene bağlayarak seyyar gezegenlerin sayısını 7 yapmıştır. Buradan 7 nin varlığa kemali olduğunu anladık. Bugün 7 gezegenden farklı olarak bulunan seyyar gezegenler bu 7 adet feleklerdeki bazı alt feleklere ait olan gezegenlerdir.
Maneviyatta en üst makamda bulunan 7 kişi vardır. Bunlardan 4 ü evtad, 2 si kutup ve 1 i gavsdır. Bu kişiler üzerinden, Allah kainatı idare eder. Bu 7 kişiden her birinin görevi ayrıdır. 2 kutup ve 1 gavsdan oluşan 3 lü grup diğer 4 kişinin üstündedir.
10 : 10 sayısı kemal özelliğine sahiptir. İnsan hayatında 10 ar yıllık devreler farklı özellikleri içerir. Her 10 yılda bir insan farklı bir yapı içine girer.
12 : 12 sayısı burçların sayısıdır. Allah burçlardaki hareketin yetkinliğini 12 ye yerleştirdi. 12 , 1 den 9 a sonra 10 lara sonra 100 lere sonra da 1000 lere kadar olan sayı mertebelerinin sayısıdır. Bu 12 içinde sonsuza kadar olan terkipler meydana gelir. 7 gezegen 12 burç içinde hareket eder.
14 : Kurandaki mukattaa harflerinin sayısı 14 tür. Sure başlarındaki bu harflerin terkibi meleklerin isimleridir. Bu harfleri okumakla bu melekler çağırılmaktadır. Bu melekler okunan suredeki olumsuzluklardan okuyanı korumak için görevlidir. Bu harflerle başlayan surelerin sayısı 28 dir. 28 sayısı 14 ün iki katıdır ve mükemmel sayıların ikincisidir, çünkü 1+2+4+7+14 = 28 dir. Bu bakımdan burada da bir hikmet gizlidir. Ayrıca 28 sayısı gökteki menzillerin sayısıdır.
Kurandaki tilavet secdelerinin sayısı da 14 tür. Kuran hatim edildiğinde bu secdeler yapılmazsa hatim eksik kalır.
Ayrıca hicri 14oo yıllarında bulunmamızın İslamiyet açısından önemli olayların vuku bulacağı bir çok alim tarafından keşif bilgileriyle haber verilmiştir.
Bu tam sayıların dışında da ilahi sırlara sahip tam sayılar vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
33 çekilen tespihlerin sayısı olarak kullanılır.
40 sayısı bir olgunluk ve kemalatı gösterir. Peygamberlik 40 yaşında ortaya çıkar. Tarikatlarda 40 gün süren çile eğitimi vardır (erbain).
70 sayısı tövbe adedi olarak ifade edilir. Genelde sınırsız çokluğu ifade eder.
100 sayısı cennet ve cehennemdeki mertebelerin sayısını gösterir. Yukarıda anlattıklarımız, sayıların kainatın yapısında ne derece büyük bir hüküm sahibi olduklarının ifadeleridir. Evrenin yapısının temelinde, sayıların hüküm sürdüğünün en büyük delili de evrendeki fiziksel olayların açıklamasında kullanılan matematiksel modellerdir. Bu modeller fiziksel olayları kısmen açıklayabilseler de, evrenin yapısının zahiri tarafının matematiksel bir sistem içinde olduğunu bize göstermektedir. İnsanın düşünmesi matematik sayesinde kolaylaşmıştır. Bu bakımdan insandaki hayal gücünün temelinde matematik önemli bir yer tutar.
14 : Kurandaki mukattaa harflerinin sayısı 14 tür. Sure başlarındaki bu harflerin terkibi meleklerin isimleridir. Bu harfleri okumakla bu melekler çağırılmaktadır. Bu melekler okunan suredeki olumsuzluklardan okuyanı korumak için görevlidir. Bu harflerle başlayan surelerin sayısı 28 dir. 28 sayısı 14 ün iki katıdır ve mükemmel sayıların ikincisidir, çünkü 1+2+4+7+14 = 28 dir. Bu bakımdan burada da bir hikmet gizlidir. Ayrıca 28 sayısı gökteki menzillerin sayısıdır.
Kurandaki tilavet secdelerinin sayısı da 14 tür. Kuran hatim edildiğinde bu secdeler yapılmazsa hatim eksik kalır.
Ayrıca hicri 14oo yıllarında bulunmamızın İslamiyet açısından önemli olayların vuku bulacağı bir çok alim tarafından keşif bilgileriyle haber verilmiştir.
Bu tam sayıların dışında da ilahi sırlara sahip tam sayılar vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
33 çekilen tespihlerin sayısı olarak kullanılır.
40 sayısı bir olgunluk ve kemalatı gösterir. Peygamberlik 40 yaşında ortaya çıkar. Tarikatlarda 40 gün süren çile eğitimi vardır (erbain).
70 sayısı tövbe adedi olarak ifade edilir. Genelde sınırsız çokluğu ifade eder.
100 sayısı cennet ve cehennemdeki mertebelerin sayısını gösterir. Yukarıda anlattıklarımız, sayıların kainatın yapısında ne derece büyük bir hüküm sahibi olduklarının ifadeleridir. Evrenin yapısının temelinde, sayıların hüküm sürdüğünün en büyük delili de evrendeki fiziksel olayların açıklamasında kullanılan matematiksel modellerdir. Bu modeller fiziksel olayları kısmen açıklayabilseler de, evrenin yapısının zahiri tarafının matematiksel bir sistem içinde olduğunu bize göstermektedir. İnsanın düşünmesi matematik sayesinde kolaylaşmıştır. Bu bakımdan insandaki hayal gücünün temelinde matematik önemli bir yer tutar.
Yalnız şunu unutmamak gerekir ki, insanın hayal alemindeki matematiksel kavramlar Allah tarafından yaratılıp insanın hayal alemine atılmıştır. Allah tarafından yaratılıp hayal alemine atılan bu kavramlar, sonradan akıl gücüyle insan tarafından algılanmaktadır. Dolayısıyla, insanın yeni bir kavram hakkında bunu ben icat ettim diye övünmesi ne kadar yanlıştır.
Fizik ve matematik bilimleri ile uğraşan insanların en etkinleri, hayal gücünü en iyi değerlendirenlerdir. Çünkü onlar hayal alemlerine atılan olgu ve kavramları en iyi şekilde değerlendirmektedirler. Ancak bunların büyük bir kısmı, hayal alemindeki yeni ortaya çıkan kavramları ve olguları kendi güçleriyle oluşturduklarını zannederler. Fakat bu bir yanılgıdır. Çünkü bir şeyi Allah dilemeden, insan dileyemez:
“Allah’ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz.
Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (İnsan, 76/30).
Eğer bu insanlar, Allah’ın kendi hayal alemlerine yerleştirdiği yeni kavramları idrak ettikleri zaman, bunun Allah’tan olduğunu düşünseler ve buna şükretseler, kendileri için ne kadar hayırlı bir şey olurdu. Dostlar! Sayılar, matematik ve diğer ilimlerle ilgilenenler, hayal aleminin yapısını ve burada Allah’ın bahşettiği verilerin ve güçlerin neler olduğunu düşünmelidir. Allah Teâlâ’nın bu imkanları yaratıp bizlere bahşetmesinin çok büyük bir nimet olduğunu bilmeliyiz.
Fizik ve matematik bilimleri ile uğraşan insanların en etkinleri, hayal gücünü en iyi değerlendirenlerdir. Çünkü onlar hayal alemlerine atılan olgu ve kavramları en iyi şekilde değerlendirmektedirler. Ancak bunların büyük bir kısmı, hayal alemindeki yeni ortaya çıkan kavramları ve olguları kendi güçleriyle oluşturduklarını zannederler. Fakat bu bir yanılgıdır. Çünkü bir şeyi Allah dilemeden, insan dileyemez:
“Allah’ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz.
Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (İnsan, 76/30).
Eğer bu insanlar, Allah’ın kendi hayal alemlerine yerleştirdiği yeni kavramları idrak ettikleri zaman, bunun Allah’tan olduğunu düşünseler ve buna şükretseler, kendileri için ne kadar hayırlı bir şey olurdu. Dostlar! Sayılar, matematik ve diğer ilimlerle ilgilenenler, hayal aleminin yapısını ve burada Allah’ın bahşettiği verilerin ve güçlerin neler olduğunu düşünmelidir. Allah Teâlâ’nın bu imkanları yaratıp bizlere bahşetmesinin çok büyük bir nimet olduğunu bilmeliyiz.
Bunun için Cenab-ı Hakk’a ne kadar şükretsek azdır. Çünkü bu bizi diğer yaratıklardan üstün kılan bir özelliktir.
Bu özellikle bizler evrenin efendisi oluyoruz.
Allah Teâlâ’nın verdiği bütün nimetler için hamd ederiz.
Yazar: Aslı Pekcetin
Faydalanılan eserler: “Fusûsül – Hikem”, İbn Arabî, İstanbul Kitapevi, İstanbul, 1981 “Fusûsü’l-Hikem’in Sırları”, Sadreddin Konevî, İz Yayıncılık, İstanbul, 2009 “Fusûsu’l – Hikem’in Tercümesi ve Şerhi”, Ahmed Avni Konuk, M.Ü. İlahiyât Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005 “Fütûhat-ı Mekkiyye”, İbn Arabî, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2008 ” Kalplerin Keşfi”, İmam Gazali, Çelik Yayınevi, İstanbul, 2011 “Marifetname”, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Hasankale Vakfı, Erzurum, 1980
Yazar: Aslı Pekcetin
Faydalanılan eserler: “Fusûsül – Hikem”, İbn Arabî, İstanbul Kitapevi, İstanbul, 1981 “Fusûsü’l-Hikem’in Sırları”, Sadreddin Konevî, İz Yayıncılık, İstanbul, 2009 “Fusûsu’l – Hikem’in Tercümesi ve Şerhi”, Ahmed Avni Konuk, M.Ü. İlahiyât Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005 “Fütûhat-ı Mekkiyye”, İbn Arabî, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2008 ” Kalplerin Keşfi”, İmam Gazali, Çelik Yayınevi, İstanbul, 2011 “Marifetname”, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Hasankale Vakfı, Erzurum, 1980