Ebced hesabı nedir
Ebced hesabı nedir? Yapılması doğru mudur?:
Ebced veya Ebûced, Arap alfabesindeki harflerin kolaylıkla hatırda kalması için düzenlenen bir harf dizisi ile bu harf dizisinin her birine tekabül eden bir rakam değeri sistemi ve diziyi oluşturan sekiz kelimenin ilkinin adıdır.
Harflerin her birine 1’den 1000’e kadar matematik değerler verilmiştir.
Ebced hesabı Fars ve eski Türk edebiyatında tarih düşürmede de kullanılmıştır. Mesela İstanbul’un Fetih tarihi için Kuran-ı Kerim’den “Âherûn” kelimesi düşürülmüştür. Bunların toplamı (elif+gayn+ra+vav+nun) = 1+600+200+6+50=857 çıkmaktadır ve bu tarih Hicri 857 (M. 1453) yılı olan fetih tarihidir.
Ayrıca şair Fuzuli, Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat’ı fetih tarihi olan 941 H. yılı için; “Geldi burc-i evliyaya padişah-ı namdar” mısrasını tarih düşmüştür.
Yine Sultan Abdülmecid’in saltanata geçişine de “Bir iki iki delik Abdülmecid oldu Melik” mısrası ile tarih düşmüşlerdir.
Bütün hurûf-û hecâ denilen yirmi sekiz harfi içine alan “Ebced harf tertibinde” harflerin sayısal değerleri şöyledir:
Ebced: Elif : 1, Ba : 2, Cim:3, Dal:4; Hevvez: He : 5, Vav : 6, Ze : 7; Hutti: Ha : 8, Tı : 9, Ya : 10; Kelemen: Kef : 20, Lam : 30, Mim : 40, Nun : 50; Se’fes: Sin : 60, Âyn : 70, Fe : 80, Sad : 90; Karaşet: Kaf : 100, Rı : 200, Şın : 300 Te : 400, Sehaz: Se 500, Hı: 600, Zel : 700; Dazığ: Dad : 800, Zı : 900, Ğayın: 1000.
Ebced ilmiyle elde edilen bilgilerin değeri :
Kur’an-ı Kerim’de bütün ilimler vardır. Bu ilimleri de herkes kendi kabiliyetine göre okuyabilir veya hissedebilir. Ancak bu ilimleri Kur’an’dan okurken, “Benim anladığım ilim kesin doğrudur.” diyerek değil de “Ben böyle anlıyorum”, şeklinde söylemek gerekir. Çünkü bir gün bu anladığı bilgiler yanlış olursa Haşa Kur’an yanlış olmuş gibi algılanır.
Örneğin Kur’an-ı Kerim’de “Üzerinde on dokuz vardır.” ayeti bulunmaktadır. Bu sayıdan hareketle Kuran’ın bazı sırlarına ve şifrelerine ulaşmak mümkündür. Ancak bu bilgilere mutlak doğru ve Kuran’ın kesin işareti olarak bakmanın bazı sakıncaları olacağından dikkatli olmak gerekir. Hiç olmazsa: “Böyle şeyler anlamak mümkündür, fakat bunlar kesin ve değişmez doğrular olmayabilir. Hesaplamalarımızda hata edebiliriz, bu hatalar da bize aittir.” demek gerekir.
Ebced hesabı da bunlardan biridir.
Yirmi sekiz harften ibaret olan Arap alfabesi, Emevi Halifesi Abdülmelik bin Mervan zamanına kadar Ebced tertibiyle okunur ve yazılırdı. Abdülmelik bin Mervan zamanında Nasr bin Asım ile Yahyâ bin Ya’mer el-Udvânî’den kurulan bir ekip, Arap alfabesinin harf sırasını değiştirdi ve birbirine benzer harflerin art arda sıralanması esasına dayalı “hurûf-u hecâ” denilen ve bugün kullanılan alfabeyi oluşturdu. Yazı dilinde bu alfabe kullanılmaya başlandı.
Arap harflerinin ebced tertibine göre dizilişinin Hazret-i Adem’e (as) dayandığı rivayet edilir. Bu tertip ile alfabenin kullanıldığı tarih süreci içerisinde, zamanla bu harflere sayısal değerler verilmiş; bu sayısal değerler alimler, edebiyatçılar ve şairler tarafından makbul ve muteber karşılanmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Şairler ve edipler, yazdıkları manzum ve mensur eserlerde ebced hesabını da kullanmışlar ve harflere verdikleri rakamsal değerler ile önemli tarihleri kaydetmişler; zaman içinde bu usul yaygınlaşma ve gelişme istidadı göstermiş; adeta Arap alfabesinin bir yan ilim dalı olarak olgunlaşmış ve adına da “Ebced Hesabı” veya “Cifir İlmi” denmiştir.
Ebced dizilişine göre Arap alfabesi; “elif, bâ, cim, dâl, he, vav, ze, ha, tı, yâ, kef, lâm, mim, nûn, sin, ayın, fe, sad, kaf, rı, şın, te, se, hı, zel, dad, zı, ğayın” şeklindedir ve “ebced” ismini de bu dizilişin ilk dört harfinden almıştır. Bu alfabe kolay ezberlensin diye şu formül ile de ifade edilmiştir: Ebced, Hevvez, Huttî, Kelemen, Sa’fes, Karaşet, Sehaz, Dazağ. Bu dizilişe göre Arap alfabesi sayısal değer açısından üçe ayrılmış; İlk dokuz harfe “âhâd” yani “birler” ve birler basamağından değerler verilmiş; ikinci dokuz harfe “âşâr” yani “onlar”denmiş ve onlar basamağından değerler verilmiş; üçüncü on harfe “miat” yani “yüzler” denmiş ve yüzler basamağından değerler verilmiştir.
Kuran-ı Kerim inmeye başladığında Araplar arasında “ebced hesabı”biliniyordu ve alfabe bilgisi olan şairler ve edebiyatçılar tarafından da kullanılıyordu. Arap lisanının belagat, fesahat ve edebiyat açısından en gelişmiş döneminde nazil olmaya başlayan ve mucize ifadeleriyle şairleri ve edebiyatçıları hemen etkisi altına alan Kuran-ı Kerim’in; bu lisanı vahiy dili olarak kabul edip, bu lisanın yan bir ürünü diyebileceğimiz “cifir ilmi”ni reddetmesi düşünülemezdi. Esasen cifir ilmini reddetmesi için geçerli bir sebep de yoktu. Zira Kuran-ı Kerim prensip olarak, insanlığın zararına kullanılmayan her “birikime” kapılarını açan bir İlahi Kitaptı. Cifir ilmi ise, Arap Lisanının binlerce yıllık birikimini yansıtan bir ürünü idi.
Nitekim, edebiyatça, belagatça, güzel ve şairane söz söylemek sanatı bakımından ve bilhassa düpedüz hakikati ifade etmesi açısından şairlerin ve edebiyatçıların gerisinde asla kalmayan ve sözüyle-hakikatiyle her bir şairi, edebiyatçıyı ve akıl ehlini hayran bırakan Kur’an-ı Kerim’in, ayetlerini cifir ilmine göre muhtelif tarihler veren birer anahtar hüviyetinde donatması, mucize oluşunun da bir gereği idi. Bundan dolayıdır ki, Peygamber Efendimiz (asm)’den günümüze kadar ehil alimler tarafından, Kuran-ı Kerim’in ayet ve kelimelerinden cifir ilmine göre bir takım tarihler çıkarıla gelmiş ve bazı hakikatlerin sırlarına bu yol ile ulaşılabilmiştir.
Ancak, bu çalışmayı bu ilme vakıf ehliyetli ulema yapabilir. Yoksa, her önüne gelenin bu ilme göre tarih çıkarma girişiminde bulunmasının yanlış ve sıhhatsiz sonuçlara götüreceği açıktır.
Mesela, Osmanlı ulemasından Molla Cami, Sebe’ Suresinin 15. Ayetinde geçen “beldetün tayyibetün” ibaresinden ebced hesabına göre hicri 857, miladi 1453 tarihini çıkarmış ve İstanbul’un Fethinin bu ayetle de müjdelendiğini haber vermiştir. (1)
Mesela, bir gün Yahudi alimlerinden bir kısmı Peygamber Efendimizin (asm) huzurunda Bakara Suresinin ve Meryem Suresinin başlarında bulunan şifreli harflerden cifir ilmine göre tarih çıkararak:
“Yâ Muhammed! Senin ümmetinin müddeti az olacaktır!” demişlerdi.
Allah Resulü (asm) de sair surelerin başlarında bulunan şifreli harfleri cifir ilmine göre yorumlayarak :
“Az değil; daha var!” buyurdu. (2)
Cifir ilminin Hazret-i Ali (ra), Hazret-i Cafer-i Sadık (ra), Muhyiddin-i Arabî (ra) gibi birçok İslam uleması ile birlikte asrımızda Üstat Bedîüzzaman (ra) tarafından da kullanıldığı ve muhtelif tarihlere, haberlere ve müjdelere işaret edildiği bilinmektedir. (3)
Cifir ilminin tarih boyunca kullanıldığı ve Kuran’dan da bu ilme dayanarak bazı tarih, haber ve müjdelerin çıkarıldığı doğrudur; ancak bu ilim, gaybı yalnız ve yalnız Allah’ın bildiği; Allah bildirmediği takdirde hiçbir kulun gaybı bilemeyeceği hakikatine gölge düşürecek şekilde kullanılamaz, kullanılmamıştır ve kullanılması doğru da değildir. Gaybı ancak ve ancak Allah (cc) bilir. Allah (cc) bildirmediği sürece kul gaybı bilmez. Bedîüzzaman Hazretleri (ra) Kuran’dan bu çerçevede verdiği haberlerde, “Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez!”hakikatini hep hatırlatmış; “Gerçek ilim Allah katındaki ilimdir”4 ayetinin rehberliğinde yürümüştür.
Netice olarak söylemeliyiz ki : Ebced hesabı geleceği keşfetmeye yeterli bir kaynak değildir. Gelecek Allah’ın ilminde, iradesinde ve kudretindedir. Allah bildirmedikçe hiçbir kimse, hiçbir hesaplamayla yarının ne olacağı hakkında bir ön bilgiye veya tahmine sahip olamaz.
Dipnotlar:
1. Yazır M.H. Elmalılı Tefsiri, s. 3956
2. İbn-i Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azîm: 1/38; Tefsîrü’t-Taberî, 1/71-72; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 2/22; Şuâlar, s. 613.
3. Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 63, 101, 125
4. Ahkaf Suresi: 23