Vadedilmiş Topraklar İnancı , Yahudi Karşıtlığı Ve Siyonizm Üzerine Tarihsel Bir İnceleme
Çalışmanın Sahibi: Tayyar Arı
Filistin
Filistin kelimesi M.Ö. bugünkü İsrail, Ürdün ve Mısır topraklarının bir bölümünü kapsayan alanda yasamıs kavmin adı olup, braniler bu halka “Pelishtin” ve bunların yasadıgı yere de Filistin ülkesi anlamına gelen “Pelesheth” derken Romalılar bu topraklara “Palestina” demistir. Filistin’in ilk halkı Arap yarımadasından göçen Sami ırkındandır.İddiaya göre Arap yarımadasında büyük bir kuraklık gösterince, burada yasayan halklar civar bölgelere göç etmistir. Filistin bölgesine de ilk göçlerin M.Ö. 5000-3000 yılları arasında Kenaniler tarafından yapıldıgı anlasılmaktadır. Kudüs sehrinin kurucularının da Kenaniler oldugu belirtilmektedir . Dört bin yıldan beri tarih içinde yer alan Filistin, sık sık fetih ve istilalara maruz kalıp, sınırları devamlı degisimler gösterdiginden bu topraklara belirgin siyasi sınırlar çizmek mümkün olmamıstır. Tarih içinde siyasi sınırları degisiklik gösteren Filistin’in cografi sınırları konusunda bir görüs birliginden söz etmek mümkündür.
Filistin denen topraklar, esas itibariyle Suriye ile Mısır ve Akdeniz ile Seria Nehri arasında kalan alanı kapsamaktadır. Seria Nehrinin döküldügü Ölü Deniz (Lut Gölü) Filistin’in dogu sınırına dâhildir.
İsrailogulları (Yahudiler)
Yahudilerle ilgili bilgilerin geneli Tevrat’a (Eski Ahit) dayanmaktadır. Tevrat’ın yaradılısa ait ilk kitabı Genesis’e göre Yahudi Kavminin baslangıcı ve Yahudilerin en ulu dedeleri Hz. İbrahim’dir. Hz. İbrahim’den sonra kabilenin basına oglu Hz. İshak geçmistir. Hz. İshak’tan sonra İsrail teriminin de ortaya çıkmasına sebep olan Hz. Yakup, kabilenin basına geçmistir. Tekvin’de Yehova’nın (Tanrı) Yakup’un ismini İsrail olarak degistirdigi belirtilmektedir. Hz. Yakup’un çocuklarına da İsrailogulları denilmistir. Yahudi olarak isimlendirilmeleri ise Hz. Yakup’un dördüncü oglu Yahuda’dan (Juda) dolayı olmustur. İsrailogulları, M.Ö. 17. yüzyılda yasanan kuraklık sebebiyle Kenanilerin yasadıgı topraklardan (Filistin topraklarından) Mısır’a göçmüstür. İsrailogulları,
Hz. Yakup’un ogullarından Hz. Yusuf’un liderliginde Nil Nehri civarındaki Gessen bölgesine yerlesmistir. Belli bir süre Mısır’da refah içinde yasamalarının ardından, Yeni İmparatorluk döneminde Mısır Firavunlarının zulümlerinden dolayı M.Ö. 13. yüzyılda Hz. Musa’nın liderliginde Mısır’dan ayrılmıstır. Yahudiler, Musa Peygamberin liderliginde 40 yıl kadar çöllerde yasamıstır. İsrailogulları’nı Filistin’e götüren Musa’nın komutanlarından Yesu olmustur. Fakat burada Filistinlilerle büyük bir mücadele içine girmislerdir. Bütün Yahudi kabileleri bir araya gelerek Hz. Davut’u Kral seçmelerinin ardından İsrailogulları, Hz. Davut’un liderliginde Filistin’de devlet kurmustur. Hz. Davut, Kenanilerin yasadıgı Kudüs’ü ele geçirerek tarihteki ilk Yahudi devletinin baskenti yapmıstır.
40 yıl boyunca Yahudi Devletinin Kralı olan Hz. Davut, ölmeden önce oglu Hz. Süleyman’ı yeni Yahudi Devletinin Kralı olarak tahta çıkarmıstır. Hz. Süleyman döneminde Yahudi Krallıgı en parlak dönemini yasamıstır. Ayrıca Yahudilerin en kutsal mabetleri olan Beyt-i Makdis, Hz. Süleyman tarafından insa ettirilmistir. Hz. Süleyman’ın M.Ö. 930’da ölümünden sonra tarihteki ilk Yahudi Devleti, baskenti Nablus olan İsrail Krallıgı ile Davut’un soyundan gelenlerin kurdugu ve baskenti Kudüs olan Yahuda Krallıgı olarak ikiye bölünmüstür. İsrail Krallıgı, M.Ö. 722’de Asurlar tarafında istilaya ugrayarak yıkılmıstır. Asurlar, İsrail Krallıgında yasayan Yahudileri yasadıkları topraklardan sürmüstür. Bu sürgünden sonra Nablus’ta sadece 200 kadar Yahudi aile kalmıstır. Yahuda Krallıgı ise M.Ö 587’de Babil Kralı Buhti Nassar tarafından yıkılmıstır. Ayrıca Yahudiler üzerinde derin yaralar açılmasına neden olan Kutsal Mabetlerinin ilk yıkılısı da Babil
istilasında yasanmıstır.
Vaadedilmis Toprak (Arz-ı Mev’ud)
Filistin-İsrail Çatısmasının temelinde dıs etmenler göz önüne alınmadıgında toprak sorunu yatmaktadır. Yahudilerin, bugünkü İsrail topraklarına 20. yüzyıl basında sistemli olarak baslattıkları göçün nedeni, göç ettikleri yerlerin “Yahudi Yurdu” ve buraları kendilerine vaat edilen topraklar oldugu düsüncesidir . Yahudilerdeki Arz-ı Mev’ud anlayısı, Allah’ın emirlerini yerine getirmeleri karsılıgında, Allah’la yapmıs oldukları anlasma anlamına gelmektedir. Tevrat’ın Tekvin bölümünde, Yahudiler, namaz kılma, zekât verme, kan dökmeme, kimseyi yurtlarından çıkarmama, yetim ve düskünlere yardım etme konularında Allah’a söz vermistir. Allah’ta Yahudilere verdikleri sözü tutarsa, Yahudileri seçkin bir kavim ve kutsal topraklara varis kılacagını belirtmistir . Yahudiler verdikleri sözü tutmayıp Arz’a uymadıklarından memleketlerinden kovularak cezalandırılmıstır. Daha sonra Allah, Yahudileri tekrar affetmis, yeniden bir anlasma yapılmıstır. İbrahim Peygamberin soyundan gelenler, Allah’ın emirlerini yerine getirilerse Allah’ta onlara Arz-ı Mev’ud’u verip ve diger kavimler üzerinde hakimiyet saglayacaktır. Arz-ı Mev’ud’ta vaadedilen topraklar ise Tekvin’in 15. bölümünün 18. ayetinde belirtilmistir. O günde Rab Abraham’la ahdedip dedi; Mısır Irmagından büyük ırmaga, Fırat Irmagına kadar, bu diyarı, Kenileri ve Kenidzileri ve Kadmonileri ve Hıttileri ve Perizzilerri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girganileri ve Yebusileri senin zürriyetine verdim ayetinde Yahudilere vaadedilen toprakların Nil Nehriyle Fırat Nehri arasında kalan bütün toprakları kapsadıgı görülmektedir. Vaadedilmis toprak anlayısı Tevrat’ın bu hükmünden kaynaklanmaktadır.
Filistin-İsrail Çatısmasının Kökenleri
Filistin-İsrail çatısmasının kökeninde, yaygın düsünce iki düsman toplum arasında yasanan tarihsel ve dinsel uzlasmazlıklardan kaynaklanan olaylar oldugu düsünülmektedir. Kanaatimizce bu düsünce dogru degildir. Dünya tarihine bakıldıgında komsu pek çok ülkelerin arasında husumetlerin yasandıgı görülmekte, yasanan sorunlar uluslararası aktörlerin ve toplumun destegi hatta bazen baskısıyla çözülmekte, çözülemedigi durumlarda ise var olan anlasmazlıgın en azından sıcak çatısma ortamına varması engellenmektedir. Fakat Filistin’le İsrail arasında yaklasık bir asırdan fazla zamandır süren düsmanlık, çatısma her geçen gün artarak devam etmekte, uluslararası aktörler çözüm için inisiyatif ortaya koymadıgından uluslararası toplumun baskısı da belli bir noktada tıkanmaktadır. Bu bakımdan Filistin-İsrail çatısmasının tarihsel sürecinden önce, Filistin ve İsrail halkları arasında olusan bu düsmanlıgın kökenlerini incelemek gerekmektedir. Çatısmanın kökeninde Anti-Semitizm ve Siyonizm’in çok büyük etkisi vardır. Anti-Semitizm, Yahudilerde travmatik bir etki yaratırken Siyonizm; Filistinlilere, Yahudilerin tarihte yasadıkları acıları yasatmıstır. Ama Anti-Semitizm, Batı uygarlıgının Yahudilere uygulamalarıyken, Siyonizm, Filistinlileri hedef almıstır. Dolayısıyla Filistinlilerin bu çatısmada olmasının tek nedeni bu topraklarda yasıyor olmalarıdır.
Anti-Semitizm
Burada ilk olarak Anti-Semitizm tanımı üzerinde durulduktan sonra, Anti- Semitizm’in ortaya çıkma nedenleri incelenmektedir. Son olarak Anti-Semitizm’in kısaca tarihi üzerinde durulmaktadır.
Anti-Semitizm Kavramı
Yahudi Karsıtlıgı, Yahudi Düsmanlıgı anlamına gelen Anti-Semitizm, Anti ve Semitizm kelimelerinin anlamına bakıldıgında Sami halkları karsıtlıgıdır. Sami halkları ise Nuh Peygamberin ogullarından Sam’ın soyundan gelenlere denilmektedir. Yahudilerin en ulu dedeleri olan Hz. İbrahim’de Sam’ın soyundan gelmektedir. Hz. İbrahim, Arapların da atasıdır. Filistin halkı ise, Arabistan yarımadasından göçen Sami (Semitic) ırkından olduguna göre Anti-Semitizm, sadece Yahudi karsıtlıgından ziyade Sami ırkının diger mensuplarını da içine katmaktadır. Fakat diger Sami ırklarıyla Yahudi karsıtı medeniyetlerin etkilesiminin daha az olması sebebiyle (19. yüzyıla kadar) Sami karsıtlıgı Araplarda hissedilmemistir. Fakat Yahudilerin yasadıkları topraklarda tarihsel süreçte sık sık istilalara ugrayıp, kendi yurtlarından sürgün edilmelerinden dolayı diger kavimlerle yasamak zorunda kalmıslardır. Bir sonraki bölümde Anti-Semitizm’in nedenlerinde de belirtildigi gibi Yahudilerin yasadıkları yerlerde kendilerini diger halklardan farklı ve üstün tutan davranıs ve adetlerinden dolayı Yahudi düsmanlıgı olusurken, Batı’da ise Tanrı Katilleri kabul edildiklerinden Yahudi düsmanlıgı ortaya çıkmıstır. Anti-Semitizm’in baslangıcı İlkçag’a kadar uzanmaktadır. M.Ö. 7. yüzyılda Asur istilalarıyla baslayıp, Babil ve Roma’yla devam eden saldırılardan sonra Yahudiler’in kendi yasadıkları topraklardan baska topraklara sürgün edilmesi Anti- Semitizm’in çok eski tarihlere kadar uzandıgını göstermektedir.
Anti-Semitizm’in Nedenleri
Yahudi karsıtlıgının nedenlerini dini (Musevilik inancından kaynaklanan kültürel ve sosyal yasamları da dini nedenler içersinde aktarılmaktadır), ekonomik ve siyasal olarak üç ana baslık altında ele alınmaktadır.
Anti-Semitizm’in Dini ve Kültürel Nedenleri
Yahudiler için din çok önemlidir. Bir dini inanısın yanı sıra aynı zamanda bir yasam biçimdir. Bu nedenle “Yahudilik” bir inanç sistemi gibi düsünülse de Yahudiler, toplumsal bir yapıyı olusturmaktadır. Yahudilerin dinleri Musevilik ve Kutsal Kitapları Eski Ahit’tir (Tevrat). Yahudilerin Eski Ahit’e dayalı dini inanıslarına göre yasantıları Yahudi karsıtlıgının Hıristiyanlık’tan önceki dönemlere kadar uzanmasına neden olmustur. Yahudilerin, Musevi inançlarına göre hareket etmesi antikçagda dahi düsmanlarının olmasına sebep olmustur. Yahudi erkeklerinin
sünnet olması, Yahudi bir erkegin Yahudi olmayan baska toplumlardaki bir bayanla evlenmemesi gibi Yahudi erkegine kutsanmıslık isareti veren davranıslar, Yahudilerin birlikte yasadıkları diger toplumlarda hosnutsuzluk yaratmıstır. Bu dönemde Yahudilere, fiziksel bir karsı çıkıs olmamasına ragmen, Yahudilerin yasadıkları diger toplumlardan farklı davranısları özellikle dönemin aydınlarında belirgin bir Yahudi düsmanlıgı olusturmustur. Yahudi karsıtlıgının en önemli dini nedeni olarak Hz.İsa’nın çarmıha gerilmesinden sorumlu tutulmalarıdır. Hz. İsa kendine vahyedilen ilahi mesajı yaymaya basladıgında en büyük tepkiyi içinden geldigi Yahudilerden görmüstür. Baslangıçta Hıristiyanlıgı Yahudi cemaatinin iç sorunu olarak gören Roma, Yahudi hahamların kıskırtmaları sonucunda, Hz. İsa’yı çarmıha germistir. Fakat daha sonra Roma içinde Hıristiyanlık hızlı bir sekilde yayılmaya baslamıstır. Hıristiyanlık inanısına göre Hz. İsa Tanrısal bir nitelik tasımaktadır ve Hz. İsa’nın ölümünden Yahudiler sorumlu tutulmustur. Hıristiyanlık açısından varolabilecek en büyük suç sayılan “Tanrı katli”, Hıristiyanlardaki günümüze kadar gelen Yahudi düsmanlıgının temelini olusturmustur.
Yahudilerin “Tanrı katili” olarak gösterilmesi sonucu olusan Yahudi karsıtlıgının yanı sıra diger önemli bir nedende Yahudilerin kutsal kitaplarından olan Talmud’ta yazanlardır. Örnegin zor durumda kalmıs Yahudi olmayan birine, bir Yahudi yardım etmemelidir. Hatta Talmud yorumcuları Yahudi olmayan birisinin dolaylı yoldan öldürülmesini uygun ve dogru bir davranıs olarak görmektedir. Yahudi Diasporası sonucu baska yerlere göç eden Yahudiler, gittikleri yerlerde Kudüs Edebiyatını gelistirerek asimile olmamayı basarmıslardır. Asimile olmamanın getirdigi farklılıgın yanı sıra Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinde suçlu görülmeleri, Yahudilerin bulundukları toplumlardan dıslanmasına sebep olmustur. Özellikle Ortaçag’da Yahudiler, Anti-Semitizm’in getirdigi baskı ve siddetten dolayı büyük açılar yasamıstır. Haçlı Seferleri sebebiyle dinsel duyarlılıgın en üst düzeye çıktıgı 11. yüzyılda, Orta ve Batı Avrupa’da yasayan Yahudilerin çogu din
degistirmekle ölmek arasında karsı karsıya bırakılmıstır . Yahudiler bu dönemde agır baskı ve siddete maruz kalmıs, çesitli katliamlara tabi tutulmus, bununla da yetinilmeyip yasadıkları topraklardan kovulmuslardır.
Anti-Semitizm’in Siyasal Nedenleri
Yahudi karsıtlıgının en önemli siyasal nedeni, yurttaslık bilincine dayalı milliyetçiligin yerini etnik kökene dayanan Volk milliyetçiligine bırakmasıdır. Avrupa’da Aydınlanmanın sona erip yerini romantizmin alması, beraberinde milli duyguların olusmasına neden olmustur. Ulus devlete baglılık anlayısındaki yurttaslık bilinci, özellikle Cermen asıllı Orta Avrupa uluslarında, vatan kabul ettikleri toraklarda uzun süre yasama, oraya kök salma anlamına gelmektedir. Yahudilerin ise kendilerine ait yurtları olmadıgından Avrupa’daki milliyetçiler tarafından Yahudiler ruhsuz bir toplum olarak görülmeye baslanmıstır. Zaten Yahudilerin kendi haklarıyla esit haklara sahip olmasını kabullenmeyen Hıristiyanlarla Yahudiler arası Aydınlanmayla gelen iyi iliskiler kısa sürmüstür. Yahudiler vaftiz olup din degistirse bile ırkları degismeyecegi düsüncesi hâkim olmustur. Yahudi karsıtlıgının diger bir önemli siyasal nedeni de, Yahudilerin içinde
yasadıkları topluma kendi idealleri çerçevesinde yaptıkları yıkıcı siyasal etkilerdir. Çarlık Rusyası’nın yıkılıp sosyalizmin getirilmesinden Yahudiler sorumlu tutulmustur. Marx’ın Yahudi olması bunun en önemli göstergesi olarak görülmüstür.
Siyasal nedenler açısından Yahudilerin yasadıkları ülkeler içinde yıkıcı etki yapan birçok girisimin ardında olduklarına inanılmaktadır. Çarlık Rusyası’nı yıkıp Sovyetleri kuran Bolseviklerin büyük bir bölümü Yahudilerden olusmustur. Ayrıca demokrasilerin olusmadıgı, anayasal hukuk sisteminin tam olarak islevsellik kazanmadıgı 20. yüzyıl basında ülkelerde demokrasi, özgürlük, anayasal hukuk sistemlerinin savunucusu olduklarını belirterek var olan düzende önemli çalkantıların yasanmasına sebep olan Masonlarında arkasında Yahudilerin oldugu düsünülmektedir.
Anti-Semitizm’in Ekonomik Nedenleri
Avrupa’da Anti-Semitizm’in önemli bir nedeni de ekonomik sebepler olmustur. Milliyetçiligin hızla yükseldigi dönemde Anti-Semitizm’in halk tarafından benimsenmesinde ekonomik durum belirleyici olmustur. Özellikle Alman toplumunun büyük bir kısmını olusturan orta sınıf, tekelci sirketlerin hegemonyası ile isçi sınıfının giderek artan siyasal istemleri arasında sıkısmıstır. Orta sınıf, büyük sirketlerle rekabet edemedikleri için isçi sınıfının saflarına katılmak durumunda kalmıstır. Bu duruma düsen orta sınıf üyeleri, sıkıntılarının bütün nedeninin Yahudiler oldugunu düsünmeye baslamıstır. Zengin Yahudilerin endüstrilesmeyi finanse etmesi, borsada etkin olmaları sebebiyle Kapitalizm’in kurucuları olarak Yahudiler görülmüstür.
Anti-Semitizm’in Tarihsel Süreci
Anti-Semitizm’i tarihsel süreç olarak ele alırken, Yahudilere karsı dogrudan fiziksel saldırıların basladıgı dönemden itibaren ele alınmaya baslanmıstır. Yukarıda da belirtildigi gibi Yahudi karsıtlıgı İlkçag’a kadar uzanmaktadır. İlkçag’ın en tanınmıs Yahudi düsmanı Haman’dır. Haman, M.Ö. üçüncü yüzyılda Pers Kralı’nın Vezir’idir ve Pers Kralını Yahudilere karsı kıskırtmıstır. Fakat gibi bu dönemde Yahudilere karsı fiziksel bir saldırıya girisilmemistir. M.Ö. I. Yüzyıldan itibaren Kudüs’ün de dâhil oldugu bölge, Roma İmparatorlugu hâkimiyeti altına girmistir. Hıristiyanlık öncesinde Yahudilere egemenligini kabul ettiren Roma, Yahudi karsıtı bir politika gütmemistir. Roma kanunlarına göre Yahudiler, yasalar önünde Romalılarla esit kabul edilmistir. Hıristiyanlıgın dogup, üç yüz yıl gibi bir sürede Roma’da hâkim bir din haline gelmesi, Anti-Semitizm’in dogusu açısından çok önemlidir. Özellikle Hıristiyanlıgın Roma’da hızlı bir sekilde yayılması sonucu, Yahudilerin İsa’nın ölümünden sorumlu tutulmaları, Yahudi karsıtlıgının Roma’da baslamasına ve Yahudilere fiziksel saldırılara dönüsmesine neden olmustur.
M.S. 70 yılında Kudüs, Romalılarca isgal edilmistir ve Yahudilerin büyük bir bölümü topraklarından çıkarılmıstır. Babil esaretinden kurtulan Yahudilerin ikinci kez yaptıgı Kutsal Mabedleri, Beyt-i Makdis yıkılıp, Yahudiler kölelestirilmistir. Fakat Romalıların, Yahudilere olan bu tutumu Yahudileri Roma’ya karsı baskaldırıdan alıkoymamıstır. Özellikle M.S. 135 yılında yasanan Bar-Kohba isyanından sonra Yahudilerden kesin bir sekilde kurtulmak isteyen Romalılar, M.S. 70 yılındaki sürgünden geri kalan Yahudileri de yurtlarından sürmüstür. Yurtlarından M.S 70 yılında sürülmeye baslayan Yahudilerin bu sürgününe “Diaspora” denilmektedir. Diaspora’daki Yahudiler dünya’nın dört bir tarafına dagılmıstır. Özellikle Ortaçag’da Yahudi karsıtlıgı hat safhaya ulasmıstır. Artık Hıristiyanlıgın tam anlamıyla oturdugu Batı toplumlarında, Tanrı Katliyle suçlanmalarının yanı sıra yurtsuz bir sekilde baska topraklarda yasamak zorunda kalmaları Yahudilerin, yasadıgı diger toplumlarda küçük görülmelerine yol açmıstır. Orta Çag’ın siddetli Anti-Semitizm’i sonucu Yahudiler, 1290’da İngiltere’den, 1392’de Fransa’dan, 1492’de İspanya’dan ve 1497’de de Portekiz’den kovulmustur. Bu dönem sadece İspanya’da öldürülen Yahudi sayısı yüz bini bulmustur. Kovulan Yahudilerin bir kısmı Hollanda ve Polonya’ya, kalan büyük bir kısmı da Osmanlı
topraklarına göç etmistir. Diaspora’da yasayan Yahudilere en hos görülü yaklasanlar, Müslümanlar olmustur. Ortaçag’da bugünkü spanya topraklarında büyük bir medeniyet kuran Müslümanlar (Emeviler), Yahudilere hos görülü davranmakla kalmayıp; Yahudilerin, yönetim, tıp, egitim, ticaret ve maliye alanlarında önemli noktalara gelmesine izin vermistir.
18. yüzyılda Avrupa’da yasanan gelismeler Yahudilere karsı alınan Anti- Semitik tavrın yumusamasına neden olmustur. Zira Fransız Devrimiyle gelen liberallesme süreci; özgürlük, esitlik, kardeslik gibi kavramları beraberinde getirerek Yahudilere karsı getirilen sınırlamalara karsı yumusamaya neden olmustur. Yahudiler, yasalar önünde diger yurttaslar gibi esit sayılmıs, istedigi meslegi seçebilme özgürlügüne kavusmuslardır. Bu durum Yahudilerin, Sanayi Devrimininde etkisiyle yogunlasan ekonomik hayattan daha etkin bir sekilde pay almasına neden olmustur. Ekonomik durumlarının artması Yahudileri siyaset alanında da güçlendirmistir. Yahudiler, bu dönem parlamento üyesi hatta bakan dahi olmayı basarmıstır. Öyle ki, Yahudiler, kendilerinin ayrı bir ulus olusturmadıklarını iddia ederek yasadıkları topluma baglılıklarını belirtmis, İbrani dininin temellerinden olan Siyon’a dönme umudunu artık unutmaya baslamıstır. Fakat bu durum fazla uzun sürmemis, Aydınlanma, yerini Romantik ve Milliyetçi akımlara bırakmıstır. Çarlık Rusyası içinde Orta Çag’dan beri Yahudi karsıtlıgını barındırmıstır. Ortodoks Hıristiyanlar, Yahudilerin İsa’nın düsmanı oldugunu düsünmektedirler. Ayrıca Yahudilerin, Hıristiyanları Musevilestirmek amacında olduklarına inanmıslardır. Özellikle Polonya’nın da Rusya topraklarına katılmasıyla önemli bir Yahudi nüfusu barındırmaya baslayan Rusya’da Yahudi karsıtlıgı daha da kuvvetlenmistir. Yahudi karsıtlıgının Rusya’da aldıgı boyut Siyonizm’i doguran en önemli etkenlerin basında gelmesi sebebiyle Yahudiler için bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir.
1880’li yıllarda Yahudilere karsı Rusya’da baslayan siddet, Yahudileri Rusya’dan göçe zorlamıstır. Özellikle Rus Çarı II. Aleksandr’ın 1881’de öldürülmesi Yahudiler ve Siyonizm için dönüm noktası olmustur. Rus Çarı II. Aleksandr’ın öldürülmesinden Ruslar, Yahudileri sorumlu tutmus ve Yahudilere karsı katliamlara girismislerdir. Rusya’da gerçeklestirilen katliamlar üzerine birçok Yahudi farklı bölgelere göç etmek zorunda kalmıstır. 1881 ile 1891 tarihleri arasında Rusya’dan göçen Yahudilerin 134.000’i Amerika’ya 10.000’i diger ülkelere yerlesmistir. 5.000 kadar Yahudi de Filistin’e yerlesmistir. Kitle halinde yapılan bu göçlere “Aliyah” denilmektedir. Rus Çarına suikastın düzenlendigi 1881 tarihinde Yahudilerin maruz kaldıgı siddetin de etkisiyle Rusya’da “Siyon Sevgisi” adı verilen bir hareket ortaya çıkmıstır. Hareketin temel amacı Siyon’a geri dönme (Filistin’e yerlesme) ve İbranice’yi diriltmektir. Yahudiler, 1881 yılında Rusya’dan göç etmeye basladıysalar da yine önemli bir çogunluk Rusya’da yasamaya devam etmistir. Yahudi karsıtları 1890’li yıllarda Rusya’da Yahudilere karsı tutumunu daha da sertlestirmistir. Buradan kaçan Yahudiler, Avrupa Devletlerine sıgınmıstır fakat Avrupa’ya Yahudi göçü nedeniyle Yahudilerin, Avrupa Devletlerinde de sayıları iyice fazlalastıgı için Yahudi düsmanlıgı Avrupa’da da artmıstır. Bu dönemde Rusya ve Dogu Avrupa ülkelerinden göçen eden Yahudilerin büyük bir çogunlugu ABD’ye yerlesmek zorunda kalmıstır. Öyle ki, ABD’ye göçen Yahudi sayısı üç milyonu bulmustur. Üç yüz bin kadar Yahudi de Kanada, İngiltere ve Güney Afrika’ya göç etmistir.
Siyonizm
Siyonizm, 20. yüzyılda Ortadogu’ya damgasını vurmus siyasal bir akımdır. Burada ilk olarak Siyonizm, kavram olarak ortaya konulmaktadır. Daha sonra Siyonizm’in ortaya çıkması ve Siyonizm’i ortaya çıkaran etmenler ele alınmaktadır. Son olarak Siyonizm’in ortaya çıkıp benimsenmesine kadar geçen tarihsel süreç incelenmektedir. Siyonistlerin, Filistin’de Yahudi yurdu için harekete geçmeleri ve İsrail’in kurulmasına kadar giden tarihsel süreç ise 2. bölümde Filistin-İsrail Çatısmasının tarihsel sürecinde ele alınmaktadır.
Siyonizm Kavramı
“Siyonizm” teriminin kökü olan Siyon sözcügü, İlk Çag’dan beri Kudüs anlamına gelmektedir. Yahudilerin ilk Kutsal Tapınaklarının M.Ö. 587’de Babilliler tarafından yıkılıp, Yahudilerin Babil’e sürgün edilmesinden sonra “Siyon”a özel bir anlam yüklenmistir. Siyon, yurtlarından kovularak Babil’e sürgün edilen Yahudi halkının Filistin’e dönme arzu ve özlemi anlamında kullanılmaya baslanmıstır. Siyon kelimesi yaklasık 2.500 yıldır kullanılmasına ragmen siyasal bir düsünce akımını simgeleyen bir anlam olarak ilk kez 19. yüzyılın son çeyreginde bir Rus Yahudi olan Nathan Birnbaum tarafından siyasal düsünceler literatürüne sokulmustur. Birnbaum kendi çıkardıgı “Kendi Kendine Kurtulus” adlı derginin 1 Nisan 1890 tarihli sayısında Siyonizm’i, Yahudileri Filistin’e yerlestirme amacını güden ve üyelerini Yahudilerin olusturdugu bir siyasal parti örgütünün kurulması olarak belirtmistir. Bu terim kısa süre içinde Yahudi çevrelerce benimsenmis ve Yahudi Milliyetçiler tarafından kullanılmaya baslanmıstır. İsrailogulları bölümünde de belirtildigi gibi Tevrat’a göre Yehova (Tanrı) kutsal toprakları kıyamete kadar brahim Peygamber ve onun ümmetine vermistir. Bu inanç çerçevesinde Yahudiler Siyon dedikleri Kudüs ve çevresine dönme, Kralları Süleyman tarafından yapılan Kutsal Mabedleri Beyt-i Makdis’i yeniden insa etme Tevrat’ın ana prensibini olusturmaktadır. Bu inanç Yahudilerin benliklerine öylesine islemistir ki, bir gün Diaspora’daki bütün Yahudilerin Kral Davud’un altı köseli yıldızı altında ve onları kutsal topraklara yeniden götürecek bir Mesih’in gelisine inanmıs ve bunu sabırla beklemislerdir. Siyon’a bir gün bir Mesih önderliginde dönme umudu dini Siyonizm’dir.
Dini Siyonizm’i, siyasal nitelige dönüsmesinde 19. yüzyıla damgasını vuran milliyetçi akımların büyük etkisi olmustur. Milliyetçilik akımından etkilenen bir grup Yahudi, Museviligi dinin ötesinde milliyeti olusturan unsur olarak algılamaya baslamıstır. Böylece 19. yüzyıla kadar sadece dini bir mesele olarak görülen Siyon’a dönme hayali, etnik unsurlara dayalı modern bir ideolojiye dönüsmüstür. Yahudiler artık Siyon’a Mesihsiz de geri dönebileceklerine inanmıslardır. Bu haliyle Siyonizm’i ana hatlarıyla laik bir ideoloji oldugunu söylemek mümkündür. Siyonizm’in kurucusu Theodore Herzl’den önce Avrupa’nın çesitli yerlerinde yasayan birçok haham, Yahudi halkının kendi basının çaresine bakması gerektigini vurgulayarak, dini bir beklentiyle Siyon’a dönemeyeceklerini vurgulamıstır. Fakat bu düsünceye siddetle karsı çıkan Yahudiler de olmustur. İnançları dogrultusunda gerçeklesmeyen Yahudi yurduna dönüse, orada kurulacak bir devlete karsı çıkmıslardır. Baskı altında tutuldukları Avrupa’da bütün çözüm yollarının tükendigine inanan genç Yahudiler kendilerini vaat edilmis topraklara götürecek modern bir Mesih arayısına girmislerdir. Bu Mesih, Theodore Herzl’dir. Herzl’in örgütsel anlamda kurucusu oldugu Siyasi Siyonizm ise dünyanın çesitli yerlerinde dagınık olarak yasayan, yani Diaspora’daki bütün Yahudilere, politik ve siyasal enstrümanlar kullanarak vatan saglamayı hedefleyen siyasal bir terimdir.
Herzl’in Yahudilere, politik ve siyasal enstrümanlar kullanarak vatan saglamayı hedefleyen görüsleri Siyasi Siyonizm’in temelini olusturmaktadır. Ancak Herzl için kurulacak Yahudi Devletinin nerede olacagı veya olması gerektigi çok önemli degildir. Önemli olan Yahudilere dünyanın herhangi bir yerinde bos bir arazide devlet kurulmasıdır. Kurulacak Yahudi Devletinin Filistinlilerin yasadıgı, Kudüs ve çevresinde olmasının benimsenmesinde Yahudi köktenciligi etkili bir rol oynamıstır. Kudüs ve çevresinde bir Yahudi Devleti kurulmasını öngören Siyonizm, Rusya’da, Fransa’da, Almanya’da, Avusturya’da ve Avrupa’nın daha birçok yerinde 18. yüzyıl sonlarında siddetlenen Yahudi düsmanlıgı sonucu, Yahudilere bos bir toprakta (Herlz, Arjantin’de, Kıbrıs’ta ve son olarak Uganda’da kurulabilecek bir Yahudi Devletine sıcak bakmıstır) devlet kurulması amacıyla kurulmustur. Fakat Yahudi Köktencilerin baskısıyla, kurulacak Yahudi Devleti Kudüs ve çevresinin dısında bos her hangi bir yerde kurulması fikri kabul görmemistir.
Siyonizm’i Ortaya Çıkaran Nedenler
Siyonizm’in ortaya çıkmasında Rusya’nın önemli bir etkisi olmustur. Rusya, Avrupa’daki diger devletler gibi milliyetçilik hareketlerinden çok fazla etkilenmedigi halde, Ruslar tarihsel olarak Yahudileri sevmeyen bir toplumdur. 19. yüzyılda Rusya’da üç milyon Yahudi yasamaktaydı fakat Yahudiler, ikinci sınıf vatandastılar. Bulundukları sehirlerde Ruslarla iliskiye girmemekte, sehirlerin dısında ayrı yerlesim birimlerinde yasamaktaydılar. Rusya’da Yahudilere uygulanan siddet ve bunun neticesinde gelen göç Siyonizm’in ortaya çıkmasında çok önemlidir fakat Siyonizm’in sistemli bir sekilde dogmasında Fransa’da yasanan “Dreyfus olayı” bir dönüm noktası olmustur. Özellikle Siyonizm’in kurucusu Theodore Herzl, Dreyfus olayından çok
etkilenmistir. Uygarlıgın besigi olarak gördügü ve gönülden baglı oldugu Fransa’da Anti-Semitik bir olayın yasanması siddetle savunucu oldugu asimilasyona Herzl’in inancını yitirmesine yol açmıstır. 1894 yılında Fransız Haber Alma Servisine gelen ve bir askeri Alman atasesine, Fransa ile ilgili askeri belgelerin gönderildigine dair imzasız bir yazı sonucu bir sorusturma baslatılmıs ve sorusturma sonunda Almanlara bilgi sızdıranın Genel Kurmayda stajyer olarak çalısmakta olan Yahudi asıllı Yüzbası Dreyfus oldugu iddi edilmistir. Yüzbası Dreyfus bu olay sebebiyle suçlanmıs, ordudaki görevine uzun bir süre son verilmistir. Basında Dreyfus’u küçük düsürücü ve Yahudi düsmanlıgını körükleyici siddetli bir kampanya baslatılmıstır. Herzl, Avrupa’da Dereyfusculara karsı Anti-Semitiklerin galip gelecegi düsüncesiyle Yahudilerin kendine ait bir vatanı olması gerektigini vurguladıgı ve amaçlarını belirttigi “Der Judenstaat” adlı kitabını yayınlamıstır. Asıl ugrası alanı politika olan Herzl, kitabında Yahudilerin tek bir halk (dini Siyonizm’de Yahudilik dinken, Herzl’in Siyasi Siyonizmi’nde halktır) meydana getirmesi gerektiklerini
vurgulamıs ve bos bir arazide Yahudi Devletinin kurulması gerektigini belirtmistir.
Siyonizm – Anti-Semitizm liskisi
Filistin-İsrail Çatısmasının kökenindeki iki önemli olgunun, Siyonizm ve Anti-Semitizm, oldugunu daha önce vurgulamıstık. Burada belirtmemiz gereken önemli diger bir nokta da Siyonizm’in, Anti-Semitizm’e ihtiyaç duydugu ve Anti- Semitizm’den beslendigi gerçegidir. Theodore Herzl, Yahudileri bulundukları ülkelerden kaçarak İsrail’e göç etmeye ikna etmek için siyasi Siyonizm’in Anti- Semitizm’e ihtiyacı oldugunu bilmektedir. Yahudiler yasadıkları ülkelerde baskı ve katliamların dısında bazı hak ve özgürlüklere sahip olmamalarına, ikinci sınıf vatandas kabul edilmelerine (hatta bazı yerlerde vatandas bile kabul edilmemislerdir) ragmen Herzl, Yahudilerin Kudüs’e göçmesi için siddetli bir Anti-Semitizm’e ihtiyaç oldugunun farkındadır . Özellikle, Filistin’e Yahudi göçü 1925’e kadar yogun bir sekilde yasanmaktayken bu tarihten sonra yapılan göçler azalmaya baslamıstır. Hatta Filistin’e göç eden fakat aradıgını bulamayan bazı Yahudiler geldikleri ülkelere geri dönmeye basladıklarından 1927 ve 1929 yılları arasında Filistin’deki Yahudi nüfusu gerilemeye baslamıstır. Bu durum Siyonizm’i basarısızlık riskiyle karsı karsıya getirmistir. İste tam bu kritik noktada Nazi faktörü ortaya çıkmıstır. Tarihte esi az görülmüs bir barbarlıkla Yahudilere soykırım yapan Nazi Almanyası, Siyonizm’in sıkıstıgı noktada kurtarıcısı olmustur. Zira Filistin’e göç edip memnun olmayan Yahudiler artık göç fikrinden tamamen uzaklasırken, sosyo-ekonomik durumları iyi olan ve Filistin’e göçe sıcak bakmayan Yahudiler yapılan bu Nazi soykırımından sonra Filistin’e göçmek zorunda kalmıstır.
- Bu çalışmanın tüm hakları Tayyar Arı adlı kişiye aittir….
Yararlanılan Kaynaklar :
Talha Köse, Filistin-İsrail Sorunu’nda Askeri Müdahale ve Barıs Gücü Operasyonları: İmkanlar ve Sınırlar
Emile Zola, Dreyfus Olayı
Mehmet Yılmaz, Radikal Sagın İsrail Dıs Politikasına Etkisi
Roger Garaudy, Siyonizm Dosyası
Suat Parlar, Ortadogu Vaadedilmis Topraklar
Norman Davies, Avrupa Tarihi
Bernaed Lewis, Ortadogu Hıristiyanlıgın Baslangıcından Günümüze Ortadogu’nun ki Bin Yıllık Tarih
H. A. Gwynne, Derin İhtilal Küresel Entrikan İçyüzü
Mim Kemal Öke, Siyonizm’den Uygarlık Çatısmasına Filistin Sorunu
Bernard Lewis, Çatısan Kültürler Kesifler Çagında Hıristiyanlar, Müslümanlar, Yahudiler
Eva Groepler, Anti-Semitizm Antik Çagdan Günümüze Yahudi Düsmanlıgı Tarihi
Cevat Eroglu, İsrail’in Beka Stratejisi ve Kürtler
Tayyar Arı , Geçmişten Günümüze Ortadoğu