14 Ekim 2017

İNSANLIK TARİHİ VE BUGÜNKÜ DÜNYANIN ANATOMİSİ

İlgili resim

İNSANLIK TARİHİ VE BUGÜNKÜ DÜNYANIN ANATOMİSİ
SUNUŞ
B- HAK VE BATIL MÜCADELESİ
  1. HAK 
    İnsan Niçin Yaratıldı? İnsan Bu Dünyada Neden İmtihan Ediliyor?
    İnsan Dünyada Nasıl İmtihan Oluyor?  İnsanların iyiliği ve Saadeti Nasıl Gerçekleşir? “İslam” Nedir? “Kur’an” Nedir? Müslüman Olmak Demek Ne Demektir? Hak Ne Demektir? Batıl Ne Demektir? Bu Kainat Niçin Yaratıldı?
BATIL
Nefsine Esir Olup Şeytan’a Tabi OlarakBütün İnsanlığı Hükümleri Altına Alıp  Onları Sömürmek ve Köle Olarak Kullanmak için Çalışanlar Kimdir Bunlar ve Nasıl Çalışıyorlar? Tevrat Nasıl Tahrif Edildi? Değiştirilmiş Tevrat’taki Çelişkiler Değiştirilmiş Tevrat’ta Siyonizm ve Üstün Irk İnancı Değiştirilmiş Tevrat’ta Allah İnancı Değiştirilmiş Tevrat’ta Gayri Ahlâki Görüşler Tevrat’taki Tahrifler Nasıl Yapılmıştır?
Hahamlar
Kabbala
Talmud
Siyonistlerin İdealleri Kutsal (Vadedilmiş) Topraklar ve Dünya Krallığı
Kin ve Nefret Vahşet Yakma Kan İçmeMikrop Harbi Sonuç 3000 Yıllık Gelişme
III. GDD (GİZLİ DÜNYA DEVLETİ)
GDD Dünyayı Nasıl Kontrol Ediyor
Dolar Üzerindeki Pramitin Her Bir Basamağı Ne ifade Ediyor? Üçgen içindeki Göz RT Sanhedrin B’nai Birith Bilderberg Grup Önemli Alt Kuruluşlar AB: Avrupa Birliği NATO CFR (Dış ilişkiler Konseyi) CFR II. Dünya Savaşında Perde Arkasındaydı Siyonizmin Kontrolündeki Gizli Servis: CIA Business Round Table L AIPAC (Amerikan-İsrail Halkla ilişkiler Komitesi)
Trilateral Trilateral Amerikan Başkanlarını Masonik idealler Doğrultusunda Seçmiştir Amerikan Dış Politikasını da Trilateral Yönlendirir
Sonuç ABD Cumhurbaşkanlarını GDD Seçmektedir
GDD DÜNYAYI NASIL YÖNETİYOR?
Dolar Milyarderlerinin Efsanevî Zenginlikleri Rockefeller Efsanevi Servet Sahibidir ve Bütün Dünya Ekonomisini Kontrol Etmektedir
Gizli Dünya Devleti Ülkelerin Merkez Bankaları ile Dünyayı Kontrol Ediyor ve Sömürüyor GDD’nin ABD Merkez Bankasını Kurmak için Yaptığı Mücadele
Yeşil Kağıt=Dolar Ekonomik Krizler ve Borsa Dalgalanması Uluslararası Bankalar Uluslararası Sanayi Kuruluşları, Petrol Şirketleri, Ticaret Şirketleri Harp Sanayi Diğer Uluslararası Mekanizmalar Merkez Bankaları Vasıtasıyla Devlet Hazinesine Alınan Borçların Faizleri Dolar=Yeşil Kağıt, Tahviller=San Kağıt, Rezevler=Beyaz Kağıt Ekonomik Krizler ve Borsa Dalgalanmaları Uluslararası Bankalar Uluslararası Dev Sanayi Kuruluşları, Petrol ve Ticaret Şirketleri Harp Sanayi Diğer Uluslararası Mekanizmalar
GİZLİ DÜNYA DEVLETİNİN GENEL ŞEMASI
ŞER MAKSADI İÇİN DÜZEN KURANLAR

SUNUŞ

İNSANLIK TARİHİ VE BUGÜNKÜ DÜNYA HAK VE BATIL MÜCADELESİ

BUGÜNKÜ  DÜNYANIN  ANATOMİSİ
2.Cihan harbinden sonra BM, Dünya Bankası, IMF kuruldu. Kuvvet zoruyla Filistin’e bir “İsrail” yerleştirildi. Sözde insanlık huzur, barış ve saadete kavuşacaktı. Halbuki ne oldu? 1989’da komünizmin iflası ve Sovyetlerin dağılmasına kadar soğuk harp devam etti.
Dünya’da Ekonomik bakımdan; fakir ülkeler daha fakir, zengin ülkeler daha zengin oldu. Gerek ülkeler arasında, gerekse ülkelerin içinde gelir dağılımları gittikçe bozuldu. Açların, işsizlerin sayısı gittikçe arttı. Milyonlarca insan enflasyon ve pahalılıktan dolayı her geçen gün artan geçim sıkıntısı ile ızdırap çekti.
Siyasi bakımdan Filistin, Keşmir, Kore, Vietnam başta olmak üzere sürekli harpler ve silahlı çatışmalar devam etti.
İnsanlığın üzerine bir kabus gibi çöken bu devir esnasında Batılılar hep: “Biz insanlığa saadet getireceğiz ama ne yazık ki bir komünizm var, Sovyetler var, soğuk harp var, bundan dolayı hizmetimizi yapamıyoruz” dediler, dediler, durdular. Nihayet 1989’da komünizm iflas etti ve Sovyetler dağıldı. O günden bu güne kadar altı yıl geçti.
Bu son dönemde bir yandan ekonomik alanda geri kalmış ülkelerin dış borçları ve bunun için ödedikleri faizler korkunç seviyelere ulaştı. Diğer yandan başta Müslüman körfez ülkeleri olmak üzere harpler dolayısıyla bir çok ülkenin ekonomileri büsbütün bozuldu.
Siyasi alanda ise, yeryüzüne barış geleceğine tam tersine sıcak çatışmalar gittikçe arttı ve yeryüzünün her yanına yayıldı.
İran-Irak savaşı çıkartıldı, Körfez savaşı körüklendi, Somali’de yerli halkı ezmek için Somali işgal edildi. Bosna, Çeçenistan ve Azerbaycan’da tarihin görmediği katliamlar yapıldı ve birçok Müslüman ülkeye haksız ambargolar konuldu. Adım adım bütün Dünya sömürüldü ve köle haline getirildi, îtaat etmeye mecbur hâle getirildi. Böylece “Yeni Dünya Düzeni” adı altındaki tek kutuplu bir tahakküm ve sömürü düzeni gerçekleştirilmeye çalışıldı.
işte olaylar bütün açıklığıyla gözler önünde cereyan ediyor. Ve insanlığa bir türlü barış, huzur, saadet gelmiyor.!!!
NİÇİN ?
Bunun gerçek sebebini anlayabilmek için, yeryüzünde olayların tesadüfen cereyan etmediğini idrak etmek gerekir. Yeryüzünde yaşayan bütün insanlık üzerinde kendi hakimiyetini kurmak, bütün insanları köle yapmak ve kendine tâbi kılmak ve sömürmek isteyen bir gücün varlığını görmek gerekir. Bu gücün gayelerini, metotlarını, nasıl çalıştığını, bütün Dünyayı nasıl avucunun içine almak istediğini ve bunun için asırlardan beri gelişerek bugün artık nasıl organize bir güç haline geldiğini bilmek gerekir. Bu gücün asırlardan beri olayları kendi gayeleri doğrultusunda plânlayan ve bu plânlan uygulayan bir güç olduğunu idrak etmek gerekir.
Bunları görebilmek için de “Bugünkü Dünya’nın Anatomisi”ni tanımak gerekir. Bundan kasıt şudur:
Malum olduğu üzere, insanların hastalıklarını teşhis ve tedavi edebilmek için doktor olmak gerekir. Doktor olabilmek için de öğrenilmesi gereken ilimlerin başında ANATOMİ yani insanın vücut yapısı ilmi gelmektedir.
İnsan vücudu dışardan bakıldığı zaman bir deri ile kaplanmıştır. Ancak, bu deriyi kaldırıp altına baktığımız zaman, kemik, adale, damar, sinir sistemi başta olmak üzere vücudun içinde bir çok organların çeşitli sistemlerin, çeşitli fonksiyonların cereyan ettiğini görürüz. Alttaki bu yapıyı bilmeden ne teşhis, ne de tedavi olur.
Tıpkı bunun gibi, bugünkü dünya olaylarının doğru bir teşhisini ve buna dayanarak da doğru bir tedavisini yapabilmek için, aynı şekilde “Bugünkü Dünya’nın Anatomisi” ni bilmekte çok büyük hatta kaçınılmaz bir zorunluluk vardır.
Bugün yeryüzünde herhangi bir kimsenin bir yerden bir yere gidebilmek için alacağı uçak bileti IATA’nın kontrolündedir. Ve bilet ücretinin takriben % 9’unu IATA’ya vermesi gerekmektedir. Yoksa bir yerden bir yere gidilemez. Uçağın herhangi bir havaalanına inmesi dahi mümkün olamaz. IATA ise her ne kadar zahiren uluslararası bir kuruluş gibi görünse de, genellikle bütün uluslararası kuruluşlarda olduğu gibi, dünyayı kontrol eden GDD (Gizli Dünya Devleti)’nin kontrolündedir ve bu (IATA payı) sonunda GDD’ ye gider.
Ve yine bugün bir kimse dünyanın bir yerinden diğer bir yerine bir para göndermek isterse bu paranın oraya gidebilmesi için önce ABD’de Amerikan Expres Bank veya Chase Manhatten Bank veya herhangi bir benzer banka üzerinden gitmesi mecburiyeti vardır. Bu bankalar ise GDD’nin bankalarıdır. Her gönderilen paranın % l – 5’i arasında komisyon alınır. Bu komisyon da sonuda GDD’ye gider. Böylece GDD’ye böyle bir pay ödenmeden bugün dünyanın bir yerinden diğer bir yerine para göndermek bile mümkün değildir.
Bir geminin denizlerde sefere çıkabilmesi için, önce seyrüsefere salih olduğunu belgeleyebilmesi lazımdır. Bunun içinde LYOD’dan belge almak mecburiyetindedir. Halbuki LYOD’da GDD’nin kontrolü altındaki bir kuruluştur.
Devletler borç para almak istedikleri zaman Dünya Bankası ve IMF’ye başvurmak mecburiyetinde kalmaktadırlar. Bunlar ise GDD’nin elindeki büyük paraların devlet garantisi altında faizle geliştirilmesi için GDD tarafından kurulmuş, dünya ekonomisini kontrol eden kuruluşlardır.
Dünyadaki bütün büyük krediler ve müesseseler ve ülkelerin kredi alabilme kabiliyetlerini test eden not veren kuruluşlar da GDD’nin kontrolü altındadır.
Bu olayları böyle bir bir hatta saatlerce saymak mümkündür. Spordan tiyatroya, sanattan üniversitelere, sanayiden ticarete,hukuktan istihbarat teşkilatlarına kadar pek çok şey, GDD’nin kontrolü altındadır.
İşte dünya olaylarını kavrayabilmek için önce “Bugünkü Dünya Anatomisi” ni bilmek, bunun için her şeyin önünde gelmektedir.
Bununla birlikte ayrıca dünya bugünkü hale başlangıçtan beri asırlar boyunca hangi değişikliklerle nasıl geldi, neden geldi, bütün bunların çok açık bir şekilde bilinmesinde zaruret vardır.
Bunun için meseleye temelinden bir bakış yapmak her şeyden daha mühimdir.

HAK

HAK NE DEMEKTİR? BATIL NE DEMEKTİR?
Bir insanın yağmur yağarken yağmur şemsiyesini alıp da dışarı çıkması doğru bir harekettir. Ama yağmur yağmadığı halde yağmur şemsiyesini açarak dışarı çıkması ise yanlış bir harekettir. Dolayısıyla, Türkçe’mizde kullanılan Doğru ve Yanlış kelimeleri şarta bağlı olarak isabetli olan şey veya olmayan şey manasındadır. Halbuki iki kere iki dört eder. Yağmur yağsa da dört eder, güneş açsa da dört eder, bir hafta önce de dört eder, bin yıl önce de dört eder. İşte şarta bağlı olmaksızın mutlak olarak her şart altında doğru olan şeye HAK denir. Bunun tersine olarak bir insan iki kere iki üç dese yağmur yağsa da yanlıştır, güneş açsa da yanlıştır, bir hafta önce de yanlıştır, bin sene önce de yanlıştır. Her şart altında yanlış olan şeye ise BATIL denir. Şimdi bu temel esaslar altında her şart altında doğru olan gerçeklere büyük bir dikkatle bakalım:
BU KAİNAT NİÇİN YARATILDI?
Başımızı gök yüzüne çevirip baktığımız zaman ne görüyoruz? Sonsuz bir kainat, sonsuz bir güzellik, sonsuz bir nizam, o kadar büyük bir kainat ki, içersinde bir yıldızın ışığı diğer bir yıldıza 100 milyon senede bile gidemiyor. Işığın bir saniyede 300 bin km. yol kat ettiğini düşünecek olursak bu ne büyük azamettir Ya Rabbi! Cenab-ı Hak insanlara bir esere bakarak bu eserin sahibi hakkında fikir edinme kabiliyeti vermiştir. Bir resime baktığımız zaman bu resimi yapan kimsenin çocuk mu?, Olgun bir insan mı?, Sinirli mi?, Huzurlu mu? Olduğunu anlamak mümkündür. İşte bunun gibi bu kainata baktığımız zaman en ufak bir yerinde bir aksaklık bulunmayan, bir uyumsuzluk olmayan, şurada da müteahhidin parası yetişmemiş burayı da idare edivermiş sen de oraya bakmayıver kardeşim, denmesine ihtiyaç duyulacak en ufak bir kusur bulunmayan bu kainatın yaratıcısı da elbette her türlü kusurdan münezzeh sonsuz Kemal sahibi olan Rabbimiz’dir.
Dolayısıyla etrafımıza bakındığımız zaman yaratıcımız olan Rabbimizin Kemal sıfatıyla muttasıf olduğunu idrak etmememiz mümkün değildir. Rabbimiz her türlü eksikten, noksandan münezzehtir. Sonsun Kemal sahibidir.
Bir hadisi kutside Cenab-ı Hak bildirmiştir ki:
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murad ettim. Beni bilsinler diye mahlûkatı yarattım.” (Keşfu’l-Hafa, C.2-5-132, H.No: 2016)
Bir yerde çok kıymetli bir hazine olsa, ama onu kimse bilmese; diğer yerde ise bir hazine olsa kendisini bilecek bir kainatı yaratsa ve bilinse elbette ikinci hâl birinciye nazaran daha büyük bir “KEMÂL” ifade eder.
Rabbimiz ise sonsuz kemâl sahibidir. Hadis-i Kutside de bildirildiği gibi; işte bu yüzden bu kainat yaratılmıştır. Eğer bu kainat yaratılmasaydı Rabbimizin Kemal sıfatında noksanlık olurdu.
Yaratılan bu kainatta cemadat var; canlı nebatlar, hayvanlar ve insanlar var. İnsan yaratılanın en mükemmeli, en şereflisidir (Eşref-i Mahlûkat) tır.
İNSAN NİÇİN YARATILDI?
İnsanın bütün diğer yaratılanlardan, nebatlardan ve hayvanlardan üstün olmasının temelinde Cenab-ı Hakkın ona verdiği dört önemli meziyet bulunmaktadır.
Bunlar, insana verilen;
1.  Doğru ile Yanlışı  (Bu meziyetten İlimler doğmuştur)
2.  Güzel ile Çirkini-İyi ile Kötüyü (Bu meziyetten Dinler doğmuştur.)
3.  Faydalı ile Zararlıyı  (Bu meziyetten Ekonomi doğmuştur.)
4. Adalet ile Zulmü  (Bu meziyetten Siyaset ve Hukuk Doğmuştur.) ayırabilme meziyetleridir
Diğer mahlukatta bu kıymetli meziyetler yoktur.
Bunun için bir insan bu meziyetleri ne derece süratle ve isabetle kullanabilirse o insana o derecede akıllı diyoruz.
Bir insan bu 4 temel meziyete ve akıla sahip olunca o insanda iman olur. İnsanı yücelten işte bunlardır: Akıl, iman ve 4 temel meziyet.
Eğer İnsan gibi mükemmel bir mahluk yaratılmasaydı bu Rabbimizin sonsuz Kemal sıfatına uygun düşmezdi. Çünkü bir çok güzellikler yaratılmış ama bunu gören, sezen yok. Bu bir eksiklik olurdu. Ondan dolayı, insanın yaratılması Yüce Rabbimizin sonsuz Kemal sıfatının bir gereğidir.
İNSAN BU DÜNYADA NEDEN İMTİHAN   EDİLİYOR?
Rabbimizin Kemal sıfatıyla birlikte bir de Âdil sıfatı var. İşte bundan dolayı; yani mahlukatın bir çeşidi olan insanoğluna diğer mahluklardan farklı olarak bu kıymetli meziyetler emanet edilip verilince Adalet gereği insanoğlunun imtihan edilmesi gerekmiştir.
Nitekim bir insanın çok kıymetli ve paha biçilmez bir pırlantası olsa bunu uzak bir yerdeki bir kimseye göndermesi gerekse “Ahmet! kilerde bir taş var al bunu falanca yerde filanca kimseye götür ver” diyemez. Taş paha biçilmez değerde olduğu için, uzun uzun düşünür, araştırır, en uygun bir kimseyi bulur. Ona uzun uzun tenbihatta bulunur “Bu taş çok kıymetlidir, paha biçilmez kıymettedir. Bunu gözünden ayırmayacaksın, yatarken karşına koyacaksın, üstündeki ipek örtüyü açmayacaksın…vs.” eğer Ahmet bu tenbihatlara dikkat eder, emaneti gönderilmesi icab eden yere sağlam olarak ulaştırırsa ona aferin denir ve bir mükâfat verilir. Yok eğer bütün bu tenbihata rağmen taşı kaybeder veya çaldırırsa o zaman da Ahmet’e çok büyük bir ceza verilmesi zaruri olur. Çünkü Adalet böyle gerektirir.
İşte onun için bu kıymetli meziyetlerin kendisine verilmesi dolayısıyla insanoğlu, “Rabbimiz Adil olduğundan” imtihan edilmek mecburiyetindedir.
Biz dünya hayatına, bu imtihan için geliyoruz. İmtihan oluyor ve gidiyoruz. Cenab-ı Hak bu imtihanda hepimize yüz aklığı ve muvaffakiyet versin İnşaallah. Amin.
İNSAN DÜNYADA NASIL İMTİHAN OLUYOR?
Cenab-ı Hak insanoğlunun bu dünyada, ona verdiği kıymetli meziyetlerden dolayı nasıl imtihan ediyor. “Kim 2 m.den daha yüksek atlarsa onu cennetime koyarım” veya “Kim 100 m.yi 15 sn.den daha çabuk koşarsa onu cennete koyarım.” diye mi imtihan ediyor? Haşa! Böyle bir imtihan çocukça bir imtihan olurdu. Eğer imtihan böyle yapılsaydı, hatta hayvanların pek çoğu insanlardan daha başarılı olur cennete girmeye hak kazanırlardı.
Peki bu imtihan nasıl oluyor? Bu imtihan; Bir insan, iyi midir?, kötü müdür?
esasına göre yapılmaktadır. Yani bu imtihan en ulvi, en kıymetli, en yüksek bir gaye bakımından yapılmaktadır.
İyi İnsan Olmak Nasıl Mümkündür?
Bir Hadis-i Şerifte “Hayrun nas men yenfeûn nas” buyurulmaktadır. Yani “insanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır.”
(el-Camiu’s-Sağır Şerhi Feyzül-Kadir, Hadis No: 4044)
İyilik kendi kendine olmaz. Başkasına faydası dokunmakla olur. En büyük fayda, en büyük iyilik herkesin, bütün insanların iyiliğini isteme ve bu yolda elinden gelen gayretle çalışmaktır. Yani bütün insanların Dünyada da, Ahirette de mesut olmalarını istemek ve bu yolda bütün gücüyle çalışmaktır.
Bundan dolayı, İslam Dininin özü: “Hâlıki Tâzim, Bütün Mahlukata, Allah’ın kulları olduğu için, şefkattir”. “Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü!”
İslam dininin temeli “iyilik” tir. Sadece insanlara değil, bütün mahlukata şefkat, bu arada çevreye, bütün nebatlara, hayvanlara şefkat İslam dininin temelini oluşturur. Bunun için Kur’an-ı Azimüş-Şan “Bismillahirrahmanirrahim” ile başlıyor. Yani Cenab-ı Hakkın Rahman ve Rahim ismi şerifleriyle başlıyor. Rahman demek: herkese, bütün mahlukata şefkati olan, rahmeti olan, esirgeyen, bağışlayan demektir. Cenab-ı Hakkın sonsuz ismi şerifi vardır. Kur’an-ı Azimüş-Şanda bunlardan 99’tanesi zikredilmiştir. Bunlara “Esma’ül Hüsnâ” denir. Bu mübarek isimlerin içerisinden başka sıfatların zikredilmeyip de Kur’an-ı Azimüş-Şan’a başlarken Rahman ve Rahim isimleriyle, sıfatlarıyla başlaması, İslam Dininin temelinin iyilik olduğunu, şefkat olduğunu, merhamet ve rahmet olduğunu göstermektedir.
Esasen İslam Kelimesinin manası ise “silm” kökünden gelmektedir. Yani (iyilik, barış, kardeşlik, selamet, huzur) demektir.
Ve yine (Hz.Muhammed S.A.V.) “Rahmeten Lilâlemin” olarak gönderilmiştir. Yani sadece insanlar, nebatlar ve hayvanlar için değil bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Bütün bu temel esaslar İslam dinin temelinin iyilik olduğunu ve yeryüzündeki bütün insanların saadeti için gönderilmiş olduğunu açıkça göstermektedir.
İNSANLARIN İYİLİĞİ   VE SAADETİ NASIL GERÇEKLEŞİR?
Peki “insanların iyiliği ve saadeti nasıl gerçekleşir?” ki o yolda bütün gücümüzle çalışalım.
İnsanlığın saadete erebilmesi için yeryüzünde;
Yanlışın değil Doğrunun,
Çirkinin değil Güzelin,
Kötülüğün değil İyiliğin,
Zararlının değil Faydalının,
Zulmün değil Adaletin,
hakim olması gerekir.
Cenab-ı Hakk insanlara bunları ayırt edebilme kabiliyeti verdiğine göre insanlar, iyi insan olabilmek için yeryüzünde yanlışın değil, doğrunun, kötülüğün değil iyiliğin, zararlının değil, faydalının, çirkinin değil güzelin, zulmün değil adaletin hakim olması için bütün güçleriyle çalışmakla sorumludurlar.
Peki Hak olan, doğru olan, iyi ve güzel olan, faydalı olan, adil olan nedir?
Cenab-ı Hakkın insanlara verdiği yukarıda zikredilen 4 meziyet ile insanlar her ne kadar doğruyu, iyiliği, güzeli, faydalıyı ve adil olanı ayırt edebilirlerse de bunların ideal şekillerini bütün insanlığa saadet getirecek olan Hak ve adalet ölçülerini, akıllarıyla ortaya koyamazlar. Onun için Cenab-ı Hak insanları Adil sıfatından dolayı imtihan ederken kendisinin Rahman ve Rahim sıfatlarından dolayı da insanlara bu imtihanda muvaffak olabilmeleri için saadet yolunu da ayrıca göstermiştir, işte Peygamberler vasıtasıyla da din yani İslam bunun için gönderilmiştir.
“İSLAM” NEDİR, “KUR’AN” NEDİR
İlk insan Adem (A. S) dan beri gelen bütün peygamberlerin hepsi aynı gerçeği yani (Îslam’ı) tebliğ etmişlerdir. Allah indinde din tektir, o d İslam’dır. İnsanlık tarihinin gelişmesine uygun olarak gönderilen peygamberlerin tebliğ ettikleri dinde inancın temel esasları aynıdır. (Amentü) ile b esasları ortaya koyuyoruz: (1.Allah’a, 2.Meleklere, 3.Kitaplara, 4.Peygamberlere, 5.Ahiret Gününe (öldükten sonra dirileceğimize), 6.Hayır ve Şerrin Allah’tan Olduğuna) inanıyoruz. Zamandan zaman değişen sadece o devrin gereklerine uygun olarak bildirilen ibadetleri şekilleridir. Yoksa inancın temel esasları Adem (A.S) dan beri bütün peygamberler tarafından aynen bildirilmiştir.
Son Peygamber Hz.Muhammed (S.A.V) dir. Ve onun getirmiş olduğu Kur’an-ı Azimüş-Şan bütün insanlığa saadetin yolunu göstermek içi gönderilmiştir. Kıyamete kadar saadetin tek yolu Cenab-ı Hakkın Cebrail (A. S) vasıtasıyla Hz.Muhammed (S.A.V)’e gönderdiği ve onun vasıtasıyla insanlara tebliğ ettiği “Kur’an”dadır. O Kur’an-ı iyice anlayabilmemiz içi Cenab-ı Hak kitabından başka, aynca kendi sevgilisini yani Peygamber efendimiz (S.A.V)’i de “bize en güzel örnek olarak göndermiştir”. Zaten yol gösterme de en mükemmel şekil kitap ve örnek ile yani (sünnet) ile olabilirdi. Böyle de yapılmıştır.
Kitap ve Sünnetle bize bildirilen İslam bir haritaya benzer. Cenab-ı Hakkın insanlara verdiği akıl nimeti ise bir pusulaya benzer; Saadet içi hem İslam hem de Akıl lazımdır. Ama yalnız akıl ile saadete ulaşılama Nitekim bir insan gecenin zifiri karanlığında bir orman içinde yalnız başın kalsa ve kurtulmak istese etrafı da ormanlık olsa bu ormanların içinde v arkasında ne var, karanlıktan dolayı bilemiyor. Nereye giderse kurtulabilecek? Bunu nasıl tayin edebilecektir? İnsanın aklı var onunla göğe bakacak (Büyük Ayı), (Küçük Ayı)yı görecek. Bunlar vasıtasıyla diyelim ki Kuzey ne taraftadır bunu tesbit edebilecek. Ancak yönleri tesbit ettikten som hangi yöne giderse kurtulacak, bunu aklıyla bulması mümkün değildi Acaba kuzeye gitse o ağaçların içinde veya arkasında bataklıklar, timsahla uçurumlar var ise kuzeye gitmesi ne işe yarar. Ne taraf emindir, ne taraf kurtuluş vardır, ne tarafta tehlikeler vardır bunu bilecek olursa ancak zaman kendisini kurtarabilir. Bunu ise aklıyla bilemez. Bunun bilinebilmesi için; etrafında ne var, bu ormanların içinde ve arkasında kendisi içi iyilik mi var, yoksa kötülük mü var. İşte bunu gösteren bir haritaya ihtiyaç vardır. O harita İslam’dır. İslâm; Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Hakkı bu sıfatlarından dolayı, insanların dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmesi için onlara gönderdiği saadet yoludur.
İnsanlar bu saadet yolunu kendilerine esas alırlarsa bu saadet yoluyla gösterilmiş olan Hak ve Adalet ölçülerine dayanan bir düzen kurarlarsa ve Peygamber (S.A.V)’i kendilerine en güzel örnek edinirlerse bu taktirde dünyada da saadet bulurlar, ahirette de saadet bulurlar. Yok eğer İslâm’dan, Kur’an’dan, Sünnetten sapacak olurlarsa bu taktirde dünyaları da, ahiretleri de ızdırap ile dolu olur.(Allah Korusun)
MÜSLÜMAN OLMAK NE DEMEKTİR?
“Müslüman” demek; lugattaki kelime manası itibariyle (Allah’ın emirlerine teslim olmuş) kimse demektir.
Müslüman olabilmek için bir insanın: Kelime-i Tevhid’i yani (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) sözünü bilerek kalbiyle tasdik ederek diliyle söylemiş olması gerekir. Kelime-i Tevhid’in içindeki (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) sözünün manası ise Allah’tan başka ilâh yoktur, Hz.Muhammed (S.A.V) Allah’ın elçisidir demektir. Ancak bu sözün manasının iyice anlaşılabilmesi için Arapça bir kelime olan İLAH kelimesinin manasının iyice bilinmesi zaruridir.
Arapça lisanı, veciz bir lisandır. Diğer pek çok lisanlardan üstünlük arz eden meziyetleri yanında Arapça lisanının veciz bir lisan olmasının manası kısa bir kelimeyle bir çok manaları ifade edebilme kabiliyeti içmektir, işte İLAH kelimesi de böyle bir kelimedir. Bu kelimenin lügat manası incelendiği zaman görülür ki; Bu kelimede, 4 ana mana aynı amanda ifade edilmektedir. İLAH kelimesinin ifade ettiği dört ana mana şunlardır:
  1. Kendisine kulluk yapılacak şey
    2.  Kendinden yardım istenilen şey.
    3.  Rızası gözetilecek şey
    4. Hak ve Adaleti tanzim edici, kanun koyucu
Bu sebepten dolayı bir insan Kelime-i Tevhid’i söylediği zaman: Ya Rabbi; Ben inanıyorum ki Allah’tan başka kulluk yapılacak, kendinden ardım istenecek, rızası gözetilecek yoktur; Hak ve Adaleti Sen tayin edersin, ben senin bildirdiğin Hak ve Adalet ölçülerinin yeryüzünde hakim iması için bütün gücümle çalışacağım demiş olur. Peki nerede bu Hak ve adalet ölçüleri? Cevap: Muhammedün Rasulullah yani, Hz.Muhammed (S.A.V) Cenab-ı Hakkın elçisidir, onun elçisi olarak Cenab-ı Haktan getirdiği Cenab-ı Haktan kendisine Cebrail (A.S) vasıtasıyla indirilip bize tebliğ ettiği bu Kur’an-ı Azimüş-Şan Allah’ın kitabıdır ve bu kitapta Allah’tır bize bildirdiği Hak ve Adalet ölçüleri insanlığın saadetinin teme; esaslarıdır. Ve ben işte bu Hak ve Adalet ölçülerinin yeryüzünde hakim olması için bütün gücümle çalışacağım, bütün insanlığın dünyada ve ahirette saadete ermesi için bütün gücümle çalışacağım demiş olur.
işte Kelime-i Tevhidi söylemenin ve Müslüman olmanın manası budur.
Müslümanlara (Müslüman) kelimesiyle isimlendirmek bizzat Cenab-ı Hakkın Kur’an-ı Kerimde zikrettiği bir husustur. Nitekim Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerimde Müslümanlara siz Müslümanlarsınız öbürlerinden ayrısınız diyerek diğerlerinden bizleri ayırıyor. Peki diğerleri kimlerdir:
 NEFSİNE ESİR OLANLARDIR !
İşte yeryüzünde Hak ile Batılın mücadelesi; Hakka hizmet eden Müslümanlarla, gerçek Hakkı kabul etmeyip, nefsine esir olarak Batıla hizmet edenlerin mücadelesidir.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Azimüş-Şan’da “Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar kafirlerin tâ kendileridir.” (Maide Sûresi, âyet 44)
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse onlar zâlimlerin tâ kendileridir.” (Maide Sûresi, âyet 45)
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse onlar fâsıkların tâ kendileridir.” (Maide Sûresi, âyet 47) buyuruyor.
Elbette Cenab-ı Allah’ın Kur’an-ı Azimüş-Şan’da bildirdiği Hak ve Adalet ölçüleri insanlığın saadetini belirtmektedir. Bir insan bu saadet yolundan ayrılırsa yapmış olduğu iş zulüm olur.
İşte Adem (A.S) dan beri yeryüzünde, insanoğlunun imtihan olduğu bu dünyada, Hak ve Batıl böylece mücadele ediyor.
Ne yazık ki kendisine İrade-i Cüz’iyye verilen insanoğlunun hepsi Müslüman olup Allah’ın emirlerine tâbi olup, yeryüzünde Hak ve Adaletin tesisi için Hak ve Hayır yolunda çalışmıyor. Bazı insanlar bunu yaparken bazıları da maalesef nefsine esir oluyor şeytanın tesiriyle zulüm ve şer için çalışıyor.

 BATIL

NEFSİNE ESİR OLUP ŞEYTANA UYARAK BÜTÜN İNSANLIĞI HÜKÜMLERİ ALTINA ALIP ONLARI SÖMÜRMEK VE KÖLE OLARAK KULLANMAK İÇİN ÇALIŞANLAR
KİMDİR   BUNLAR   VE   NASIL   ÇALIŞIYORLAR?
İslamî genel bir kaidede şöyle denilmektedir: “El küfrü milletün vâhidetün” yani “küfür tek bir millettir”. Yani yeryüzünde nefsine esir olup Hak ve Adalet için değil, kendi sömürü ve tahakkümleri için :alışanlar dağınık değildirler. Organize bir güçtürler. Birbirleriyle irtibatlı )ir bütündürler. Bir millet gibidirler. Böylece Hak yolunda çalışmak isteyenlerin dikkati çekiliyor. Bu gücü tanımaları, bilmeleri isteniyor.
İşte bu yayın, iki cilt halinde bu maksatla yapılıyor. Bunun için bu »irinci ciltte (Bunların kimler oldukları), araştırmalara dayanılarak imi bir şekilde delil ve dökümanlarıyla ortaya konulmaktadır. İkinci ciltte ise bu gizli organize gücün (nasıl çalıştıkları) aynı şekilde araştırmalara dayanılarak ilmi bir şekilde delil ve dökümanlarıyla ortaya onulacaktır.


KİMDİR   BUNLAR?
Cenab-ı Hak Adem (A.S) dan beri Hak Peygamberlerini gönderdi, öylece (Rahman ve Rahim) olduğu için şefkat ve merhametle bütün kullarına dünya ve ahiret saadetinin yolunu gösterdi. Bütün peygamberle-n hepsi hakkı temsil etmişlerdir. Hepsi İslâm peygamberleridirler. Adem A.S), Nuh (A.S), İbrahim (A.S), Musa (A.S), İsa (A.S) ve son Peygamber Hz.Muhammed (S.A.V).
Adem   (A.S)’a   10   sahife,   Şit   (A.S)’a   50   sahife,   İdris (A.S)’a 30 sahife ve İbrahim (A.S)’a  10 sahife gönderildi. (Suhuf-u İbrahim)
Hz.Musa (A.S)’a     TEVRAT
Hz.Davut  (A.S)’a   ZEBUR
Hz.İsa    (A.S)’a       İNCİL
Son Peygamber Hz.Muhammed (S.A.V)’e de KUR’AN-I KERİM
gönderildi. Kur’an-ı Azimüş-Şan, kıyamete kadar bütün insanlığa Dünya ve Ahiret, saadet yolunu göstermek üzere gönderilmiştir.
Tarihen bilinen gerçek odur ki; çeşitli şekillerde Kur’an-ı Azimüş-Şan’dan önce gönderilen İlâhi kitaplar muhtelif kimseler tarafından muhtelif zamanlarda tahrif edildiler. Yalnız Kur’an-ı Azimüş-Şan bir noktası dahi değişmeden muhafaza olunmuştur ve Cenab-ı Hak Kur’an-ı Azimüş-Şanı Kıyamete kadar muhafaza edeceğini de bildirmiştir.
Bugün Hz.Musa (A.S)’a gönderilen Hak Kitap Tevrat’ın, Hz.Davut (A.S)’a gönderilen Hak Kitap Zebur’un, Hz.İsa (AS)’a gönderilen Hak Kitap İncil’in aslını bulmak mümkün değildir, bunlar değiştirilmişlerdir.
TEVRAT NASIL TAHRİF EDİLDİ?
Tevrat, bütün dünya Yahudilerinin emirlerine sıkı sıkıya bağlı oldukları din kitabıdır. Tevrat, asırlardır Yahudilerin hayatlarım, dünyaya bakış açılarını, diğer insanlara karşı düşünce ve tavırlarını düzenlemiştir. Yahudiler Tevrat’ın tamamen vahye dayalı ve ilahi bir kitap olduğunu iddia ederler. Önemli olan nokta da burasıdır.
Elimizdeki Tevrat, gerçekten Allah tarafından indirilmiş orjinal metinlerle aynı mıdır? Yoksa Tevrat, orjinalliği bozulmuş, dolayısıyla ilahi niteliği kaybolmuş bir kitap mıdır? Bu sorunun cevabı bizzat Tevrat’ın kendisi araştırılarak rahatlıkla bulunabilir.
Tevrat, Kitab-ı Mukaddes’in ilk kısmını oluşturur (İkinci kısım İncildir). 39 Kitaptan meydana gelmiştir. Ve bu 39 kitabın yalnızca ilk 5 tanesi Hz.Musa’ya verilen bölümlerdir. Beşinci bölüm olan Tesniye’de Hz.Musa’nın ölümünün anlatılması bundan sonraki bölümlerin başkaları tarafından yazıldığını ortaya koymaktadır.
“Rabbin sözüne göre Rabbin kulu Musa orada, Moab uyarında öldü. Ve Moab diyarına Beyt-Peor karşısındaki derede onu gömdü.” (Tesniye Bölümü, 34/5-8)
Tevrat’ı takip ettiğimizde kalan bölümlerin Musa’nın ölümünden sonra Yahudilerin başına geçen kişilerin hayatlarını ve verdikleri emirleri kapsadığını görürüz. Bundan dolayı, Tevrat, yüzlerce yıl boyunca değişik işiler tarafından yazılmış ve ilahi niteliğini yitirmiş bir kitaptır.
Tevrat’ın değiştirildiği, içerdiği çelişkili ifadelerden rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bu çelişkilerin Musa’nın beş kitabında dahi var olması, bu bölümlerin de hahamların tahrifatına uğradığını göstermektedir.
900 sayfalık Tevrat yukarıdan aşağı incelendiği zaman aşağıdaki 4 sebepten dolayı kutsal Tevrat’ın baştan aşağı değiştirilmiş olduğunu görmek mümkündür:


  1. ÇELİŞKİLER
    2. SİYONİZM VE ÜSTÜN IRK İNANCI
    3. ALLAH İNANCI
    4. ALLAH’IN PEYGAMBERLERİNE İZAFE EDİLMESİ MÜMKÜN OLMAYAN, HAŞA CİNSEL SAPIKLIK VE GAYRİ AHLAKİ  DURUMLARIN İZAFE EDİLMESİ.
Türkiye’deki Mason   Üstad-ı  Azamlarından  Hayrullah Örs, Tevrat’ın zaman içinde tahrif edildiğini şu şekilde anlatmaktadır : “Eski  Ahid, özellikle  Tevrat  (Musa’nın 5 kitabı, Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye),    Yahudiler ve Hristiyanlarca, yakın zamana kadar Tanrı’nın Musa’ya doğrudan doğruya yazdırdığı kitap olarak kabul edilmekte idi. Ama iki yüzyıldan beri yapılan incelemeler, bunların çok yeni diyebileceğimiz zamanlarda yazıldığını  ve çeşitli  maksatlarla tarih boyunca değişikliklere uğratıldığını ispatlamıştır.”  (Musa ve Yahudilik, Hayrullah Örs, sf.34-35)
DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT’TAKİ ÇELİŞKİLER
Aşağıdaki çelişkili ayetler, Tevrat’ın orijinal metinlerinden farklı olduğunun en açık delilleridir.
“…Ve İbrahim dedi;  “Ya Rab Yehova bana ne vereceksin?” (Tekvin Bölümü, 15/2-3)
“Ve Tanrı Musa’ya söyleyip dedi: Ben Rabbim ve İbrahim’e, İshak’a ve Yakub’a kadir olan Tanrı olarak göründüm. Fakat onlara Yehova ismimle malum olmadım.” (Çıkış Bölümü, 6/2-3)
“Ve Saul’un kızı Mikal’ın ölümü gününe kadar çocuğu olmadı.” (II.Samuel Bölümü, 6/23)
“Saul’un kızı  Mikail’in   Meholalı   Barzillay   oğlu   Adriel’e doğurmuş olduğu beş oğlunu kral aldı.” (Samuel Bölümü, 21/8)
“Ve Suriyeliler israil’in önünden kaçtılar. Ve Davud, Suriyelilerden yedi yüz araba cenkçiler ile kırk bin atlı telef etti ve ordu başbuğu Şofak’ı vurdu ve orada öldü.” (II.Samuel Bölümü, 10/18)
“Ve Suriyeliler İsrail’in önünden kaçtılar ve Davud, Suriyelilerden yedi bin araba cenkçiler ile kırk bin yaya asker öldürdü. Ordu başbuğu Şofak’ı da Öldürdü.” (I. Tarihler Bölümü, 19/18)
“Ve bir karış kalınlıkta idi ve onun kenarı bir kese kenarı gibi, zambak çiçeği gibi, işlenmişti, iki bin banyo ihtiva ederdi.” (I. Krallar Bölümü. 7/5)
“Ve kalınlığı bir avuç idi. Ve kenan bir kese kenarı gibi, zambak çiçeği gibi işlenmişti ve içine üç bin banyo alırdı.” (II. Tarihler Bölümü, 4/2)
“Arah oğulları yedi yüz yetmiş beş.” (Ezra Bölümü, 2/5)
“Arah Oğullan, altı yüz elli İki.”  (Nehemya Bölümü,  7/10)
“Ahazya   kral   olduğu   zaman   kırk   iki   yaşında   idi   ve Yeruşalem’de bir yıl krallık etti.” (II. Tarihler Bölümü, 22/2)
“Ahazya   kral   olduğu   zaman   yirmi   iki   yaşında  idi   ve Yeruşalem’de bir yıl krallık eti.” (II. Krallar Bölümü, 8/26)
“Ve Yakub o yerin adını Peniel koydu, çünkü: “Allah’ı yüz yüze gördüm ve canım sağ kaldı, dedi.” (Tekvin Bölümü, 32/30)
“Ve dedi yüzümü  göremezsin,  çünkü  insan  beni  görüp de yaşayamaz.” (Çıkış Bölümü, 33/20)
DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT’TA, SİYONİZM VE ÜSTÜN IRK İNANCI
“Siz Allanın, Rabbin oğullarısınız. Çünkü sen, Allanın, Rabbe mukaddes bir kavmisin ve Rab üzerinde olan bütün kavimlerden üstün olarak, kendine has bir kavim olmak üzere, seni seçti. “(Tevrat, Tesniye Bölümü, 14/2)
“Ve Allanın Rabb’in sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak.” (Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/16)
Hahamlar, kendi görüşleri doğrultusunda tahrif ettikleri Tevrat’a, Yahudilerin sahip oldukları üstün ırk inancını da eklemişlerdir.
Yahudiler, Tevrat’tan çok daha önceleri, kendilerinin bütün ırklardan üstün olduklarına ve dünyanın gerçek sahibi olduklarına inanmaktaydılar. Yahudi geleneklerinin ve ideolojisinin temel kitabı olan Kabbala, Tevrat inmeden çok daha önceleri bu sapkın inançlar üzerine kurularak yazılmıştır. Daha sonra, bütün insanları eşit kılan Tevrat’ı da, Yahudi hahamları değiştirmişler ve bu Kutsal Kitap’a üstün ırk inançlarını eklemişlerdir.
Bu saplan inançlara göre; Yahudiler Allah’ın seçtiği ve üstün kıldığı bir kavimdir ve yeryüzü onlara aittir. Fakat “goyimler” (Yahudi olmayan, insan görünümündeki hayvan demektir) dünyayı haksız olarak ele geçirmişlerdir.
işte Yahudilerin bu inançlara olan bağlılıkları, tarih boyunca diğer milletlere kin ve düşmanlık beslemelerine yol açmıştır. Bu sapkın görüşe göre, Rab Yehova yalnız İsrailoğullannı sevmektedirler.
“…Ve onlardan nefret ettim. Fakat size dedim: Siz onların topraklarını miras olarak alacaksınız ve ben size onu mülk olarak vereceğim. Ben, sizi milletlerden ayırt eden Allahınız Rabbim.” (Levililer Bölümü, 20/25)
Ve bu inançlara göre Rab Yehova, Yahudileri dünya hakimi kılacaktır.
“Ben dedim: Siz ilahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız. Kalk ey Allah! Yeryüzüne hükmet, zira milletlerin hepsine Sen Varis Olacaksın.” (Tevrat, Memurlar Bölümü, 82/6-8)
Siyonizm ise, bu inançlar uğruna, Yahudilerin insanlara karşı duyduğu nefret ve üstünlük hırsının adıdır. Tevrat, Yahudilerin bu dünya hakimiyetine nasıl ulaşacaklarını da anlatmıştır:
“Eğer kendi yüreğinde, “Bu milletler benden çokturlar, nasıl onların mülkünü alabilirim?” dersen, onlardan korkmayacaksın… Allanın Rab o milletleri önünden azar azar kovacak, onları çabukça bitiremezsin yoksa senin üzerinde kır hayvanları çoğalır.”  (Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/17/.22)
Görüldüğü gibi, Tevrat, Yahudilerin diğer milletleri yavaş yavaş yok edeceğini söylemektedir. Siyonizm ise bu taktik doğrultusunda, dünya çapında uyguladığı plânlarda, uzun vadeli hedefler gütmektedir. Diğer milletlerin, kademeli bir şekilde Yahudilere boyun eğmesi planlanmaktadır.
Yahudiler, kendi eserlerinde de bu üstün ırk inancını sık sık dile getirirler. Siyonizmin fikir babası Ahad Ha’am Nietzsche Yahudilerin üstün ırk inancını şöyle ifade ediyor:
“Yaratılış merdiveninde farklı basamaklar olduğunu herkes doğal olarak kabul eder: Önce inorganik nesneler, bitkiler ve hayvanlar âlemi sonra konuşan yaratıklar ve hepsinin üstünde Yahudiler.” (Sources de la Pensee Joive Contenporaine, sf. 49)
Yahudilerin üstün ırk inançlarını ve diğer milletlere bakış açılarını Tevrat ayetleri açık bir şekilde anlatmaktadır:
“Ve aranızda yürüyeceğim ve sizin Allanınız olacağım ve siz benim kavmim olacaksınız.” (Levililer Bölümü, 26/12)
“Ve ecnebiler senin duvarlarını yapacaklar ve kralları sana hizmet edecekler. Kapıların daima açık duracak, milletlerin servetini ve sürgün getirilen krallarını sana getirsinler diye, gece gündüz kapanmayacaklar. Çünkü sana kulluk etmeyen millet harap olacak. Ve seni sıkıştıranların oğulları sana eğilerek gelecekler ve seni hor görenlerin hepsi senin ayaklarının tabanlarında yere kapanacaklar ve sana, Rabb’in şehri Kudüs’ün Sion’u diyecekler. Ve milletlerin sütünü emeceksin.” (İşaya Bölümü, 60/10-16)
“Saf   altında   tartılan   Sion’un   değerli   oğulları.”    (Tevrat, Yeremyanın Mersiyeleri Bölümü, 4/2)
“İşte, şimdi bildim ki, bütün dünyada Allah yoktur, ancak İsrail’de Vardı.”  (II. Krallar Bölümü, 5/15)
“Sizi,   bugün   olduğu   gibi   bütün   kavimlerin   arasından seçim.”  (Tesniye Bölümü, 10/15)
“Kızlarınızı, onların oğullarına vermeyeceksiniz ve oğullarınıza ve kendinize onların kızlarından almayacaksınız.” (Nehemya Bölümü, 13/25)
“Bütün göklerin altında olan kavimler üzerine bugün senin dehşetini ve korkunu koymaya başlayacağım, onlar senin haberini işitecekler ve senin yüzünden titreyip kıvranacaklar.” (Tesniye Bölümü, 2/25)
“O Allah ki, bana öçler verir, kavimleri bana tabi kılar” (II.Samuel Bölümü,22/48)
“Hiç bir leş yemeyeceksiniz; onu yabancıya satabilirsin, çünkü sen Allah’ın, Rabbe mukaddes bir kavmisin.” (Tesniye Bölümü,  14/21)
Yahudi hahamları, asırlar önceki meslektaşlarının uydurdukları bu ayetlere son derece bağlıdırlar. Bütün Yahudi toplumunu bu telkinlerle itiştirirler.
Başka bir kaynakta Yahudilerin ağzından kendi üstün ırk fikirleri şöyle anlatılıyor:
“Tanrı tüm evreni dört temel ayırım yani, mineral, bitki, ayvan ve insan üzerine kurmuşsa da, aslında beşinci bir türün var olduğu yazılmıştır. Bu da Am İsrael, yeni Yahudilerdir. O’nun dördüncü türden, konuşanlar topluluğu insanlardan ayıran mesafe, insanı hayvandan ayıran mesafeden daha az   değildir.” (Rav Yoel Kalın, “La cinquieme dimension” Rencontres Habad No.25, 1989, sf. 15)
Halbuki KUR’AN-I Azimüş-Şan, hahamlar tarafından yapılan bütün bu üstün ırk uydurmalarını reddetmekte ve gerçeği şöylece ortaya koymaktadır :
“….Yahudiler:  “Biz, Allahın çocukları  ve sevgilileriyiz.” derler.   De   ki:   “Hayır, siz de onun yarattığı birer insansınız.” (Maide Suresi, 18)
DEĞİŞTİRİLMİŞ   TEVRAT’TA   ALLAH   İNANCI
“Tanrıya inanmak Yahudiliğin temel başlangıç noktası değildir. Resul Jeremiah bile İsrail’in başkaldırısını, Tanrının ağzından şöyle anlatır: Beni terk ettiler ve kanunlarımı uygulamadılar. ‘Eski hahamların bu sözü yorumlama şekli ise: İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar”. (Şalom Gazetesi, 8 Mart 1989)
Yahudi dini, tamamen gelenekler üzerine kurulmuştur. Bir Yahudi için din, Allah’ın hoşnutluğu ve yakınlığından çok, üstün ırk inancını ve koyu gelenekleri ifade eder.
Bütün Yahudi ibadetleri, sembolleri, Yahudi ırkının üstünlüğü ve Yahudi geleneklerinin korunması mantığına bağlıdır, ibadetlerde yüceltilen Allah değil, Yahudilerin kendileridir. Dolayısıyla Yahudilik, gerçekte, kitabı hahamlar tarafından yazılmış bir ideolojidir, ideolojisini kibire dayandıran bir yapının ise, Allah’la bağlantı içinde olması mümkün değildir. Türkiye Yahudilerinin yayın organı Şalom Gazetesi konu hakkında şöyle diyor:
“Tanrıya inanmak Yahudiliğin temel başlangıç noktası değildir. Resul Jeremiah bile İsrail’in başkaldırısını, Tanrının ağzından, şöyle anlatır: “Beni terk ettiler ve kanunlarımı uygulamadılar.” Eski hahamların bu sözü yorumlama şekli ise: “İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar” olmuştur.” (Şalom Gazetesi, 8 Mart 1989)
“İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar”, bu ifade Yahudi hahamların Allah’a ne derecede inandıklarını göstermektedir. Hahamların gözünde sapık Yahudi adetleri Allah inancından daha önemlidir.
Bu yüzden Yahudilerin çoğu, gerçeği görseler dahi asla dinlerinden vazgeçmezler. Yahudilerin bu tutucu tavrı KUR’AN-I Azimüş-Şan’da şöyle anlatılır:
“Kimi Yahudiler, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar, dillerini eğip bükerek ve dine bir hınç besleyerek: Dinledik ve karşı geldik, derler….. Onlar az bir bölümü dışında inanmazlar. ” (Nisa Suresi 46)
“Onlardan bir bölümü Allah’ın sözünü işitiyor, akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı.” (Bakara Suresi 75)
Allah’ın sözlerini bile bile değiştiren, dini öğrenip anladıktan sonra inledik ve karşı geldik diyen bir yapının, Allah’a inanıyor olması da lümkün değildir. Yahudilik, Allah inancı üzerine kurulmadığı gibi, tam irsine, Yahudileri ilahlaştırmıştır:
“Ben dedim: Siz İlahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız… Kalk ey Allah! Yeryüzüne hükmet!” (Mezmurlar Bölümü, 82/6-8)
Yahudilerin üstün ırk öğretileri, Allah’ı dahi kendileri karşısında boyun eğebilecek bir varlık olarak düşünmelerine neden olmuştur:
“Ve dedi; Artık sana Yakub değil, İsrail denilecek; çünkü Allah ile uğraşıp yendin.” (Tekvin Bölümü, 32/28)
İnsanlara yenilen bir varlık, tabii ki Allah olamaz; Bu Yahudi hahamların kendi ateizmlerini Tevrat’a sokmak için uydurdukları bir kıssadır.
Yahudiler kendilerini ilahlaştırırken, Allah’a insani vasıflar ermişlerdir.
“Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan, Rab Allah’ın sesini işittiler.” (Tekvin, 3/8)
“O zaman Rab, uyanan adam gibi, şaraptan bağıran yiğit gibi uyandı.” (Mezmurlar Bölümü 78/65)
“Ve Rab, yeryüzünde adama yaptığına pişman oldu ve yüreğinde acı duydu.” (Tekvin Boluma, 6/6)
Bu Tevrat ayetlerinde görünen gerçek, Yahudilerin kendilerini hem mil-îtlerden, hatta Allah’tan bile üstün gördükleridir.
Yahudilere insanüstü vasıflar veren hahamlar, Allah’a insani acizlikler atfetmişlerdir. Sonuçta “İsrail” kelimesini, Allah ile uğraşıp yenen manasına getirmişlerdir.
Bu da Yahudilerin yaşadıkları dinin, Allah inancına değil, yalnızca Yahudilerin üstünlüğü melankolisine ve koyu geleneklere dayandığını göstermektedir.
Yahudi dininin ilginç bir özelliği de ahiret inancına yer vermeyişidir. KX) sayfalık Tevrat’ın hiç bir yerinde cennet veya cehennemden bahsedilemez. Tamamen dünya hayatına yönelik olan Tevrat’ın bu hale gelmesi de, kuşkusuz Hahamların eseridir.
Kuran’ın üçte birine yakın bölümünde ahiret hayatının anlatılması, gerçek dinde bu konunun ne denli önemli olduğunu göstermektedir.
Şüphesiz, aslında orjinal Tevrat da bu konuyu ayrıntılarıyla anlatmış olmalıdır. Fakat, ahiret ve dolayısıyla öldükten sonra hesap verileceği gerçeği hahamların pek hoşuna gitmemiştir. Bu da, bu bölümleri Tevrat’tan çıkarmalarına neden olmuştur.
Yahudilerin Tevrat’tan ahiret inancını çıkarmaları, dünya hayatına olan bağlılıklarından kaynaklanmaktadır. Kur’an da bu konu şöyle anlatılıyor:
“Andolsun, sen onları (Yahudileri) insanlardan (hatta) müşrik olanlardan ziyade hayata düşkün bulacaksın. Onlardan her biri arzu eder ki (Kendisine) bin yıl ömür verilsin. Halbuki onun çok yaşatılması kendisini azaptan uzaklaştırıcı değildir. Allah, onlar ne işlerlerse, hakkıyla görücüdür.”(Bakara Suresi, Ayet:96)
DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT’TA GAYRİ AHLÂKİ GÖRÜŞLER
Hahamlar Tevrat’a, kendi sapkın görüşlerine uygun olarak, ahlâkı bozacak emir ve konuları katmayı da ihmal etmemişlerdir. Bu sapık ayetler, Tevrat’ın orjinal metinlerinden farklı olduğuna da delil oluşturmaktadırlar. Aile içi cinsel ilişkiye varan bütün sapıklıklar Tevrat’ta övgüyle anlatılır. Hahamların Tevrat’a ekledikleri Lut Peygamber ve kızları hakkındaki çirkin iftira, sapık Yahudi adetlerinden olan ensest’i (aile içi cinsel ilişkiyi) meşru göstermek için uydurulmuştur:
Bunun yanı sıra, Tevrat metinlerinde pek çok müstehcen ifade vardır. Bir ilahi kitapta bulunması mümkün olmayan ifadeler bozulmuş Tevrat’ta mevcuttur.
Tevrat’ta cinsel sapıklığın övülmesi ve teşvik edilmesi, Yahudilerin her türlü sapıklığı rahatça, dini bir ibadet olarak yapmalarını sağlamaktadır.
(Bkz. İktibaslar, Tevrat ve Cinsel Sapıklık, S. 262)
TEVRAT’TAKİ TAHRİFLER NASIL YAPILMIŞTIR?
Hiç şüphesiz bu tahrifler bir kısım kimselerin; NEFSİNE ESİR olmaları ve Şeytana uymaları dolayısıyla, kendi arzularına uygun şekilde ilahi bir kitabı tahrif etmeleri suretiyle meydana gelmiştir.
Kendi nefislerine esir oldukları ve ahlaken zafiyet içinde bulundukları için, ahlaksızlıkları rahatça yapabilmek maksadıyla onlara haşa peygamberler de yapmışlardır gibi, göstermek suretiyle aynı ahlaksızlıklarını devam ettirmek istemişlerdir. Diğer yandan beni İsrail Tevrat’tan önce kendi ananelerini, örflerini KABBALA adlı bir kitapta toplamışlardı ve bu KABBALA’ya sıkı sıkıya bağlı idiler. Tamamen üstün ırk saplantısına dayanarak hazırlanmış olan KABBALA’daki görüşlerini TEVRAT gönderildikten sonra da muhafaza ettiler, kendileri TEVRAT’a uyacaklarına, TEVRAT’ı eski ananelerine uydurmak yoluna saptılar. Böylece çeşitli lahanaların, çeşitli zamanlarda yaptıkları değişikliklerle TEVRAT’ın çerisinde yukarıda sözü edilen çelişkiler Allah inancıyla bağdaşmayacak bir ;ok yanlış cümleler ve üstün ırk fikirleri TEVRAT’I doldurduğu gibi, diğer randan da ahlaken kabul edilmesi mümkün olmayan bir çok hususlar da TEVRAT içerisinde yer almış bulunmaktadır. Bu değişikliklerin Hahamlar tarafından nasıl yapıldığı hakkında bir fikir elde edebilmek için önce Ben-i İsrail içerisinde Hahamların nasıl bir mevkiye sahip olduklarına bir bakış yapmakta, sonradan da Ben-i İsrail’in TEVRAT’tan önce sımsıkıya bağlı olduğu KABBALA hakkında kısacıkta olsa bir fikir sahibi olmakta yarar vardır.
HAHAMLAR
Tevrat’ın büyük kısmını yazanlar, Yahudilerin üzerinde tarih boyunca kontrollerini sürdürmüş olan, hahamlardır.
Yahudilerin sapkın görüş ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan hahamlar, orjinal Tevrat’ın getirdiği gerçek dini kabullenmemiş, kendi inançları doğrultusunda Tevrat’ı da değiştirmişlerdir. Meşhur Mason Hayrullah Örs, Tevrat’ı kimin yazdığı konusunda şunları söylemektedir:
“Kahinler yazısı denen kısımlarda, Yahudi şeriatı artık son e kesin şeklini alır. Bunların bir hahamlar topluluğunun seri olduğu anlaşılmaktadır. Bu topluluğunda bütün Musa kitaplarını (Tevrat’ı) yeniden elden geçirmiş oldukları bellidir. Ama kendi koydukları kuralları, hep Musa’nınmış gibi göstermişlerdir.” (Musa ve Yahudilik, Hayrullah Örs, sh.36, 37)
Hahamlar, Tevrat’ı kendi inançları doğrultusunda bozarken, kendi statülerini de korumayı unutmamışlardır. Tevrat’ta hahamlara kayıtsız şartsız itaat edilmesine dair pek çok ayet vardır. Tevrat’ın çoğu yerinde ahin olarak geçen hahamlar şu şekilde anlatılmaktadır:
“Levi oğulları, kahinler yaklaşacaklar, Rabbin onları seçti e her dava da, her doğuş de onların sözlerine göre olacaktır.” (Tesniye Bölümü, 22/5)
“Ve her kim, Allah’ın Rabbe hizmet etmek üzere orada luran kahini veya hakimi dinlemeyerek küstahlıkla davranırsa, o adam ölecektir.” (Tesniye Bölümü, 17/2)
Bu şekilde Tevrat’ı kendi inanç ve çıkarları doğrultusunda değiştiren hahamlar, tarih boyunca Yahudi toplumunu idare etmişlerdir. Bugün hâlâ İsrail Devleti’nde her iş hahamların sözüne göre yapılmaktadır.
Hahamların Tevrat üzerinde yaptıkları ekleme ve değiştirmeler, tek orjinal ilahi kitap olan Kur’an’da şu şekilde anlatılıyor:
“Artık (Ey Müminler!) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını umar mısınız? Halbuki onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allah’ın kelâmını (Tevrat’ı) dinlerlerdi de akılları aldıktan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi (bozup değiştirirlerdi).” (Bakara Suresi, Ayet: 75)
“Artık vay hâllerine, Kitab’ı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için: Bu Allah katındandır, diyenlere. Artık yazıklar olsun elleriyle yazdıklarından dolayı onlara, yazıklar olsun kazandıklarına.” (Bakara Suresi, 79)
Dolayısıyla Yahudilik, hahamların tutucu ve ırkçı düşünceleriyle meydana gelmiş bir ideolojidir. Fanatik hahamlar, eski dinlerdeki sapık inançları Tevrat’a ustaca yerleştirip, bu ideolojiye din süsü vermişlerdir.
KABBALA
“Modern Masonluk kabbalist esasları muhafaza etmiştir. Bundan başka mason sistemleri, tamamıyla kabbalist fikirlere ve ilme dayandırılır.” (Çırak Kardeşlik Kolu, no.3, sh. 13-14)
Kabbala, Tevrat inmeden çok daha önceleri Yahudi ruhban sınıfının geliştirdiği bir öğretidir. Kabbala büyü ve Şeytani güçlerle bağlantı sanatıdır.
“Negatif güçlerin öğretisi” olarak tanımlanan Kabbalizm temelde Seylan’ın dininin tüm özelliklerini içerir. Masonluk tamamen kabbalist öğretiye dayalıdır:
“Gelenek” veya “Ağızdan kulağa” anlamına gelen Kabbala “sır” esasına dayalıdır. Bu sırların tamamı, Jerusalem Lodge (Kudüs Locası’nın üç Kabbalisti tarafından ezberde tutulur. Kabbalistlerden biri öldüğünde İsrail’in 70’ler Meclisi’nden (Sanhedrin) seçilen bir aday aynı bilgileri devralır.
“Kabbala kitaplarının metinleri sembollerle doludur. Her devirde, bunların manasını bilen Üç Yahudi bulunur. Bunlardan ölenin yerine, bir alt kademeden (Sanhedrin, 70’ler Meclisi) en iyisi seçilir, diğer ikisi tarafından sırlara vakıf edilir (Türk Mason Dergisi, s.21, sh.1095)
“Sanhedrin  üyelerinin  tümü büyü bilmek zorundadır. (Keich Satans, Kari R.H. Frick, sh.85)
Faal, Kara büyü ve Şeytanlarla ilişki kurma ile ilgili bilgileri kapsayan Kabbala, Masonik öğretinin temelini oluşturur. Bu nedenle Kabbala’nın teorik ve pratik uygulamaları ile ilgili bilgiler 33 kademeye ayrılmıştır. Kabbala’nın vermeye çalıştığı eğitimin özü ise metafizik güçlerle irtibat kurarak Evrenin Ulu Mimarı, yani Seylan’ın sırrının tüm manalarını içeren bilgiye ulaşmaktır.
“Kabbala büyücülüğün anlamını kavrar. Kabbala sayesinde kara büyü dünya çapında itibar görmüştür. ” (Das Reich Satans, Kari R.H. Frick, sh.101)
“Kabbala, bilinçaltının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. Masonluk onu insanın yaşamı anlaması için gerekli görür.” (New Age Mason Dergisi, sayı 77, sh.31)
“Pratikte Kabbala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur. ” (Kabbalah, Tradition of Hiddeti Knowledge, Z’ev Ben Shimon Halevi, sh.12)
Kabbalist eğitimle yetiştirilecek adaylar, Mason Üstad-ı Azamlar tarafından dikkatle seçilir ve aday, ancak bir kademenin bilgilerini tam anlamıyla hazmedince diğer bir kademeye geçebilir. Bu taktiğe Masonik dilde “Uykulu gözlere ışığın yavaş yavaş verilmesi” denir.
TALMUD
Yahudi hahamlar, Tevrat’ı bozup değiştirmekle yetinmemişlerdir. Tevrat’ta bulunan bütün hükümler hahamlarca bir araya getirilmiş, detaylandırılmış ve çeşitli eklemelerle açıklanmıştır. Talmud, bu Tevrat yorumunun, ya da başka bir deyişle tefsirinin ismidir.
Tevrat üzerinde yapılan bu yorum ve açıklamalar, asırlarca nesilden nesile aktarılmıştır.
Milattan sonra 2.yy.’da bu yorum ve açıklamaları Yahudi Haham Nasi Yuda, yazılı hale getirerek Talmud’u oluşturmuştur. Bu Talmud iki kısımdan oluşur. Asıl kısmı oluşturan Mişna ile, yorum kısmını oluşturan Gamera.
Talmud, Yahudi dininde büyük önem taşımaktadır. Okullarda Tevrat ile birlikte okutulan Talmud, bir yasa niteliğindedir. Yahudilerin kabul ettiği şu prensipten, Talmud’a ne kadar önem verdikleri belli olmaktadır:
“Her Yahudinin öğrenimini üç kısma ayırması ve üçte birini Tevrat’ın eğitimine, diğerini Mişna’nın eğitimine ve diğerini de Gemara’nın eğitimine ayırması gerekir.” (İbrani Edebiyatı, s.14)
Hahamlar, Tevrat’taki dünya hakimiyeti ile ilgili hükümleri Talmud’da genişletmişlerdir. Bütün özlem ve isteklerini bu kitaba sokan hahamlar, Mesih inancını da Talmud’da detaylı olarak anlatmışlardır.
Bunun yanı sıra, Yahudi ırkının üstünlüğü inancı, Talmud’da çok ayrıntılı olarak işlenmiştir. Yahudilerin üstünlüğü ahiret için de geçerlidir. Talmud’a göre cehennem ateşi Ben-i İsrail günahkârları ve hahamların talebeleri üzerinde etkili olmayacaktır.
Talmud, Yahudilerin dünyanın sahibi olduğunu ilan eder. Talmud’a göre, Yahudi olmayan birisinin malı, onu ilk bulan Yahudi’nindir. Yahudiler bütün ırklardan üstündür. Diğer milletlerin tohumu hayvan tohumudur.

SİYONİSTLERİN İDEALLERİ

  1. KUTSAL (VAADEDİLMİŞ) TOPRAKLAR VE DÜNYA KRALLIĞI
“O zaman Rab bütün milletleri önünden kovacak ve sizden büyük kuvvetli millettlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden Lübnan’dan ırmaktan, Fırat ırmağından garp denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak, Allah’ınız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır”. (Tevrat, Tesniye Bolümü, 12/25)
Hahamlar Tevrat’a sapık üstün ırk inançlarını eklerken, bu ırkın yaşayacağı toprakların sınırlarını çizmeyi de unutmamışlardır.
Tevrat’a göre Allah, Yuhudilere Kenan diyarını vadetmiştir. Yahudi dünya hakimiyeti gerçekleşmeden önce, bu topraklarda sadece Yahudilerin yaşadığı bir devlet kuracaktır. Bu devlet büyük dünya krallığının merkezi ve idare yeri olacaktır.
“Ve o kralların günlerinde göklerin Allah (Yehova) ebediyen harap olmayacak bir krallık kurmak ve onun hakimiyeti başka bir kavme bırakılmayacak ancak bu krallıkların hepsini o parçalayacak ve bitirecek.” (Daniel Bölümü, 2/44)
Bu dünyada krallığı, bu krallığın merkezi olacak olan vadedilmiş topraklar bunların nasıl ele geçirileceği Tevrat’ta ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Vadedilmiş toprakların sınırlarını belirten Tevrat ayetleri şu şekildedir:
“Ve senin gurbet diyarını bütün kenan diyarını, sana ve senden sonra zürriyetine ebedi mülk olarak vereceğim. Bütün bu memleketleri sana ve zürriyetlerine vereceğim ve senin zürriyetini göklerin yıldızları gibi çoğaltacağım.” (Tekvin Bölümü, 17/8)
“Üzerinde yatmakta olduğun diyarı sana ve senin zürriyetine vereceğim ve senin yerin tozu gibi olacak ve garba ve şarka ve şimale ve cenuba yayılacaksın ve yerin bütün kabileleri sende ve zürriyetinde mübarek kılınacaktır.” (Tekvin Bölümü, 28/13-14)
“O günde Rab Abramla ahdedip dedi: Mısır ırmağında büyük ırmağa Fırat ırmağına kadar bu diyarı. Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hititleri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine verdim.” (Tekvin Bolumu, 16/18)
“Ve Kızıl Deniz’den Filistinlilerin denizine kadar ve çölden ırmağa kadar sana hudut koyacağım, çünkü memleketin ahalisini elinize vereceğim,” (Çıkış Bölümü, 23/31)
“O zaman Rab bütün milletleri önünüzden kovacak ve siz büyük ve kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak, sınırınız çölden ve Lübnan’dan, ırmaktan, Fırat ırmağından garp denizine kadar olacaktır.
Önünüzde kimse duramayacak, Allanınız Rab size söylediği gibi, dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.” (Tesniye Bölümü, 12/25)
Yahudiler asırlardır Mesih’in gelip kutsal toprakları tamamen ele geçireceğine ve Yahudi dünya hakimiyetini tamamen kuracağına inanmaktadırlar. 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşunun Yahudilerce “Mesihin ayak sesleri” olarak değerlendirilmesi bu inancın ne denli gizli olduğunu gösteriyor.
Bu batıl inanışlara Yahudiler sıkı sıkıya bağlıdırlar. Yahudi liderleri defalarca kutsal topraklardan bahsetmiş, asıl hedeflerinin bu topraklan ele geçirmek olduğunu belirtmişlerdir.
Theeodor Herzl (1887) :
“Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki (Orta Anadolu) dağlara kadar dayanır. Güneyde de Süveyş Kanalı’na. Sloganımız, David ve Solomon’un Filistini olacaktır.”
David Ben Gurion (1948) :
“Filistin’in bugünkü haritası İngiliz manda yönetimi tarafından çizilmiştir. Yahudi halkının gençlerimizin ve yetişkinlerimizin yerine getirilmesi gereken bir başka haritası vardır. Nil’den Fırat’a kadar.”
Devlet Başkanı Ben Gurion’un İsrail’in ilanı sırasındaki beyanından :
“Görüldüğü gibi Türkiye’nin de bir bölümünü içine alan kutsal toprakları ele geçirmek, Yahudilerin bugün önem verdikleri kutsal amaçlarından birisidir. İsrail ordusu bu amaç için savaşmaktadır.”
1837’de yayınlanan Siyonist yayın organı Die Welt gazetesi. Sion Yıldızı, yıldızının içinde yer alan harita, Yahudilerin ele geçirmeye çalıştıkları ve arada Türkiye’nin de bulunduğu “Vadedilmiş Toprakları” göstermektedir.
Die Weltt’in anlamının “Dünya” olması ise Yahudilerin sadece vadedilmiş topraklarla yetinmeyeceğine işarettir.
“İşte benden miras olarak Sam milletleri mülkü olarak yeryüzünün uçlarını vereceğim.” (Mezmurlar Bölümü, 2/8)
“Ben dedim, siz ilahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız. Kalk ey Allah yeryüzüne hükmet. Zira milletlerin hepsine Sen vâris olacaksın.” (Mezmurlar Bölümü, 82/6-8)
  1. KİN VE NEFRET
    “…Ve onlardan nefret ettim ve dedim: Siz onların topraklarım miras olarak alacaksınız.” (Tevrat, Levinier Bölümü, 20/24)
    “…Rabbin sözü: Çünkü hükmün milletleri toplamaktır, ta ki, ülkeler üzerine gazabımı, kızgın öfkemin hepsini dökmek için onları bir araya getireyim; çünkü bütün dünya kıskançlığımın ateşi ile yutulacaktır.” (Tevrat, Tsefenya Bölümü,3/8)
Fanatik hahamlar, Tevrat’ı değiştirirken, kendilerinin üstün ırk olduğu düşüncesinin yanı sıra, diğer bütün milletlere karşı kin, nefret ve intikam hislerini de Yahudi dinine sokmuşlardır. Bu kine dayalı sapık ideoloji, tarih boyunca, Yahudilerin, sayısız katliam ve vahşet eylemi yapmalarına sebep olmuştur.
  1. VAHŞET
    “Ve Allah’ın Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acımayacaksın.” (Tevrat Tensiye Bölümü, 7/3)
    “Şimdi git… onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına, çocuktan emzikte olana kadar hepsini Öldür.” (Tevrat, I.Samuel Bölümü, 15/3)
    Değiştirilmiş Tevrat’ın içerdiği emirler, bildiğimiz dini kitaplardaki öğretilerden çok farklıdır. Asıl dinin emirleri adalet, sevgi, iyilik ve hoşgörü iken, Tevrat, pek çok sapıklığın övüldüğü ve emredildiği bir vahşet kaynağıdır. Ensest (aile içi cinsel ilişki), tecavüz, insan katliamı, işkence, üstün ırk inancı gibi pek çok sapkın görüş ve emirler Tevrat’ın içeriğini oluşturmaktadır.
    Bu, kuşkusuz orijinal Tevrat’ın içinde olmayan fakat sonradan eklenmiş bölümlerden kaynaklanmaktadır.
    Tevrat’ın büyük bölümünü yazanlar, Yahudi toplumunu bugün olduğu gibi Hz.Musa’dan sonraki dönemlerde de yönetmekte olan Kabbalist hahamlardır. Yahudilerin üstün ırk oldukları ve onlara ait olan dünyanın diğer milletler tarafından gasp edildiği inançlarının temelini Kabbala oluşturmaktadır.
    Hahamların, Kabbala’nın içerdiği bu sapkın inanışlara olan bağlılığı, Tevrat’ı da bu görüşler doğrultusunda bozmalarına yol açmıştır.
    İşte bu tahrifat, vahşeti Yahudi dininin bir gereği haline getirmiştir. Hahamlar fanatik ve sadist görüşlerinin tümünü Tevrat’a ustaca yerleştirmişlerdir. Bu sayede Yahudi dininin emirleri, asırlardır süren bir kin ve nefreti ve akıl almayacak katliamları içermektedir :
    “İşte benden ve miras olarak sana milletleri, mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim. Onları demir çomakla kıracaksın; bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın.” (Tevrat, Mezmurlar Bölümü 2/8-9)
    “Ve Allah’ın Rabbin sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak. (Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/16)
  2. YAKMA
    “Onları ateş yakacak. Alevlerin elinden canlarını kurtaramayacaklar.” (Tevrat, İşaya 47/14)
    Tevrat’ın “acıklı ölümlerle ölecekler” (Yeremya Bölümü, 16/4) ifadesinde anlattığı işkencelerden birisi de insanları yakarak öldürmedir. Tarihte Siyonistler fırsat bulduklarında bu korkunç yöntemi uygulamışlardır.
  3. KAN İÇME
    “Et yeyin ve KAN İÇİN yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin KANINI İÇECEKSİNİZ… SARHOŞ OLUNCAYA KADAR KAN İÇECEKSİNİZ” (Tevrat, Hezekiel Bölümü 39/18-20)
    Bu sapık adet asırlardır bir kısım fanatik Siyonistler tarafından uygulanmaktadır. Bazı bağnaz Yahudi kollan, Tevrat’ın insan kanı içme ve insan boğazlama konusundaki emirleri doğrultusunda, sayısız insanın kanlarını almak için öldürmüşlerdir:
    “Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için Onları hazırla.” (Tevrat, Yeremya Bölümü, 12/3)
    “Et yeyin ve kan için yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz… sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz.” (Tevrat, Hezekiel Bölümü, 39/18-19)
  4. MİKROP HARBİ
    “Ve onun içine veba ve sokaklarına kan göndereceğim ve çepeçevre onun üzerine gelen kılıçla içindeki yaralılar düşecekler ve bilecekler ki ben Rabbim.” (Tevrat, Hezekiel Bölümü, 28/23)
    14. yüzyılda Avrupa’da çok büyük ölümlere sebep olan veba salgınları yaşandı (1. Meydan Larousse, Cilt 12, sf: 551) Özellikle Almanya’da 1348-1349 yıllan arasında vebadan ölenlerin sayısı oldukça arttı. Bu durum karşısında Papaz Clemens VI. Von Avignon vebanın nereden kaynaklandığını öğrenmek ve hastalığın yayılması karşısında tedbir almak için soruşturma açtı (2. Lexikon Deş Mittelalters, Band 11, sf: 784-785) Soruşturma sonucu gerçek bir vahşeti ortaya koyuyordu: Milyonlarca insanın ölümüne neden olan vebayı Yahudiler kasıtlı olarak yaymıştı. (3.Espana Y Los Judios, Federico Ysart, sf: 32, 4. Der Grosse Bildatlas Zur Weltgeschichte, sf:557) Vebayı yaymak için kuyu sularına veba mikrobu atmışlar ve Yahudi olmayanların evlerinin duvarlarına içinde veba mikrobu bulunan mürekkep sürmüşlerdi (5.Devil Drogs And Doctors, sf: 202-203) Nitekim bir Alman Yahudisi yine zengin bir Yahudi olan Hanovre’li Salomon’un oğlu Aaron’dan Hanovre şehrinin kıyılarına atılmak üzere 300 tane içinde veba mikrobu bulunan zehir torbası aldığını ve bunlarla hem şehrin kıyısını hem de diğer bazı şehirlerin kıyılarına zehirlediğini itiraf etmişti. (6.La Mort Noir Chronic Dela Peste, Johannes Jnohl, sf: 218)
SİYONİSTLER HRİSTİYANLIĞI DA DEĞİŞTİRDİLER KENDİ GELENEKLERİNİ HIRİSTİYANLIĞA SOKTULAR
HAÇ: Hıristiyanlığa sonradan sokulmuş KABBALA kökenli bir semboldür.
KATEDRAL VE KİLİSELER: KABBALA kökenli sembollerle doludur.
ÜÇLEME (TESLİS) İNANCI: Hıristiyanlığa sokulan KABBALA’ya dayalı bir öğretidir.
VAFTİZ, NOEL BAYRAMI, PASKALYA KABBALA kökenlidir..  (Bkz.: Şeytanın Dini Masonluk, Bilim Araştırma Grubu, İstanbul, 1993)
SONUÇ
Yukarıda açık bir şekilde görülmektedir ki, nefsine esir olup şeytana uyan insanların bütün dünyaya hakim olma hırs, arzu ve idealleri asırlardan beri mevcuttur ve zamanla bir inanç halini almıştır. İnançlarının özü buna dönüşmüştür. Yani “DÜNYAYA HAKİM OLMA” onların dini haline gelmiştir. Ve işte tarihin derinliklerinden gelen bu çalışmalar 3000 yıllık bir gelişme göstererek bugünkü halini almıştır.
3000 YILLIK GELİŞME
İşte 3000 yıl önce, nefislerine esir olarak ve şeytana uyarak önce Cenab-ı Hakkın, Musa (A.S)’a gönderdiği Hak Kitap TEVRAT’ı sonradan da yine Cenab-ı Hakkın, İsa (A.S)’a gönderdiği Hak Kitap İNCİL’İ arzularına uygun şekilde değiştirenler o günden beri babadan oğula ve nesilden nesile kendi üstün ırk fikirlerini ve bunun esas gayesi olan “DÜNYA HAKİMİYETİ”ni gerçekleştirebilmek için zamanla 3000 yıllık sürede büyük bir gelişme gösterdiler.
Öyle ki bilhassa son 400 yıl esnasında, ABD’nin keşfinden sonra oradan getirdikleri altınlarla, İngiltere, Portekiz, İspanya ve Hollanda uzak denizlere açılabilecek gemiler inşa ettiler ve böylece Amerika, Asya ve Afrika’nın zenginliklerini sömürmeye başladılar. Avrupa’da SERMAYE BİRİKİMİ arttı ve FAİZ’in yayılması ve KAPİTALİST NİZAMIN geliştirilmesi ve yayılması suretiyle “çok büyük paralar” ellerine geçirdiler. Zamanla bunlar büyük bankalar haline geldiler. Ve bütün Dünya Ekonomisini kontrolleri altına almaya başladılar.
Astronomik ölçülerde zenginleşen bu kimseler zamanla sadece Ekonomik hayatı değil, bütün dünya ülkelerinin siyasi yönetimlerini de kontrolleri altına almaya başladılar. Büyük sanayi kuruluşlarını kontrolleri altına aldılar. Medyayı ve en büyük dünya haber ajanslarını kontrolleri altına aldılar. Stratejik araştırma enstitülerini aynı şekilde kontrolleri altına almaya başladılar. Ayrıca en büyük Avukatlık ve Hukuk bürolarını kurdular. Ve nihayet yavaş, yavaş bütün dünyayı yöneten ve kısa adı GDD olan “Gizli Dünya Devleti”ni kurdular. Ve bu GDD vasıtasıyla bugün bütün dünyayı yönetecek bir noktaya geldiler. Gittikçe artan bir kontrol gücüyle bütün dünyayı yönetmektedirler.

GDD (GİZLİ DÜNYA DEVLETİ)

İşte yukarıda (Siyonizmin idealleri) başlığı altında belirtilen idealler doğrultusunda 3000 yıllık bir ilerleme ve son 400 yılda kapitalizmin yeryüzünde yayılmasıyla FAİZ yoluyla ve yeşil bir kâğıt olan (doları) dünya parası yapıp istedikleri kadar para basmak suretiyle elde ettikleri astronomik zenginlikleri vasıtasıyla kendi tahakkümleri altına almak için plânlı, programlı çalışan bu kimseler bugün fiilen ve hukuken ilan edilmiş bir Dünya Devletini henüz kuramamış iseler de artık aynen böyle bir devlet varmış gibi GDD (Gizli Dünya Devleti) ni oluşturmuş bulunmaktadırlar.
Bu GDD (Gizli Dünya Devleti)’nin ne olduğunu anlamak için bugün (Dünya parası) haline getirilmiş olan (Dolar) in üzerindeki resimlere bakmak ve bunların gerçek manalarını bilmek kâfidir.


GDD DÜNYAYI NASIL KONTROL EDİYOR?
ABD Dolarının üzerine 1933 yılında Roosevelt tarafından Şekil 1’deki ehram yerleştirilmiştir. Bu ehram GDD’nin dünyayı nasıl kontrol ettiğini gösteren karakteristik bir şemadır.
Yukarda da belirtildiği gibi Siyonizm “üstün ırk” esasına dayanmakta ve bütün dünyaya hakim olmayı ana gaye olarak almış bulunmaktadır. Bunun gerçekleşmesi için, Siyonizmin temel kitabı olan KABBALA, dünya hakimiyetinde temel esas alınmıştır. KABBALA’nn ise 3 önemli uyarısı vardır.
Bunlar:
l-GİZLİLİK
2-İTAAT
3-HAHAMLAR VE KABBALA TARAFINDAN KONULAN KURALLARA KESİN OLARAK BAĞLILIK
Gizlilik, diğer köle yapılmak ve sömürülmek istenen insanlar tarafından yaptıkları usulleri ve faaliyetleri fark edilecek olursa büyük reaksiyonlar doğabileceğinden dolayı temel esas alınmıştır. Bunun sonucu olarak da gerek kitapları, gerek konuşmaları ve gerekse muamelelerinde SEMBOLLER yer tutmaktadır. Bu sembollerin manasını ancak derece derece gelişerek, kontrol ederek en üst dereceye ulaşmış kimseler tam olarak bilebilmektedirler. İşte bu sembolik çalışma esasının bir sonucu olarak Dolar’ın Ehram’ının üzerinde Annoit Koektist sözü yazılmıştır. Bunun manası “zafere ulaşıldı” demektir. Gizli Dünya Devleti Dolan dünya parası yapmakla ve kendi ehramını bu paranın üzerine yerleştirmekle kendisini büyük zafere ulaşmış saymaktadır. Pramit’in altındaki Novrus Kordosecolorun sözünün manası ise “yeni dünya düzeni” demektir. Yani Siyonizmin kontrolünde Siyonizmin hakim olduğu dünya düzeninin kurulmuş olduğu ilan edilmektedir.
Yeni Dünya Düzeni sloganı sayfa 191’de açıklandığı gibi, GDD’nin mürşitlerinden olan ADAM WEÎSSHAVST tarafından l Mayıs 1776’da MÜRŞİTLER LOCASI kurulduğu zaman bu locanın amblemi olarak kabul edilmiştir.
Dolayısıyla GDD tarafından çok önem verilen bir slogandır ve o münasebetle Doların üzerine yerleştirilmiştir. Piramit’in alt kısmına gelince; bu alt kısmın üzerinde Latin harfleriyle yazılmış olan 1776 tarihi, bilmeyenlerin zannettikleri gibi, ABD’nin bağımsızlığını kazandığı 1776 yılı münasebetiyle değil, ADAM V/EİSSHAVST tarafından ilk mürşidler locasının 1 Mayıs 1776’da kurulmuş olması dolayısıyla buraya yazılmıştır.
DOLAR ÜZERİNDEKİ 
PRAMİTİN HER BİR BASAMAĞI NE İFADE EDİYOR?
Bu pramitin en altındaki birinci basamağı “HUMANÎSMUS” yani bütün insanlığı ifade etmektedir. Böylece bu pramit Siyonizmin bütün insanlığı, yani yeryüzündeki 6 milyar insanı nasıl kontrol ettiğini belirtmektedir. Bu pramitte de görüldüğü gibi dünya hakimiyetini tesis, bir diğer ifadeyle 6 milyar insanı yani bütün insanlığı kontrol için kurulan sistem gizlilik ve itaat esasına dayanmakta en tepedeki yöneticilerin arzularının yerine getirilmesi plân ve programlarının uygulanabilmesi için bütün dünyaya yayılmış böyle bir pramit sistemi esas alınmıştır. Bu pramitte en alttaki insanlığın üstündeki kademeleri 3 grupta toplamak mümkündür:
  1. Halkın içine giren ve yukarının emirlerini uygulayan saçaklar: Bunlar 3 kademe halindedir.
a.ROTARY, LİON, DINER, PROPELLER, YMCA
b.MAVİ LOCALAR
c.ÖNLÜKSÜZ MASONLAR (İYİ İNSANLAR)
2. Ucu gözüken, büyük kısmı gizli olan kademeler: Bunlar 5 kademe:
a.B’NAİ B’RITH, BILDERBERG
TEŞKİLATLARI : 
Bu kademe Ara Koordinasyon kademesi olup görünen en yüksek yönetim kademesidir.
b.BÜYÜK ŞARK LOCASI : (Fransız mason locası teşkilatları)
c. KOMÜNİZM: (Rusya mason locası)
d. İSKOÇ LOCASI TEŞKİLATI : l – 33° (İngiliz mason locası)
e. YORK LOCASI TEŞKİLATI : (Alman mason locası)
  1. Hiç görünmeyen gizli kademeler. Bunlar da 4 kademedir:
    a. RT : (En üst gizli kademe: 3 Kabbalistten müteşekkil en üst komuta kademesi.)
    b. 13’LER MECLİSİ
    C. 33’LER MECLİSİ
    d. 300’LER KULÜBÜ SANHEDRİN: 
  2. (En üst yönetim meclisi).En alttaki insanlık ile beraber bu kademeler 13 kademeyi oluşturmaktadır. 13 rakamı Siyonizm’de, Hıristiyanlann aksine, uğurlu sayılan bir rakamdır.Bu dünya teşkilatı inanç itibariyle Siyonizme dayanmaktadır. Siyonizmin temel esasları ise yukarıda da belirtildiği gibi; KABBALA, MUHARREF TEVRAT ve TALMUD’a dayanmaktadır. Bu sistemin en büyük özelliği; bir kere daha belirtirsek GİZLİLİK ve İTAAT’tir. Bundan dolayı her biri yalnızca kendisine verilen emirleri yerine getirir (hatta kendi yaşadığı ülkenin aleyhine olsa dahi: (Bu hususta mesela “iktibaslar : ABD Cumhurbaşkanları Sayfa 309 bölüme bakılabilir.) Kurulan “hücre sistemi” sayesinde her birinin yalnızca en üst derecesindekiler bir üst örgütle bağlantı içine girebilirler. Sistemin tümünü bütün sırlarıyla bilenler ise yalnızca en üstteki KABBALİST hahamlardır.
ÜÇGEN İÇİNDEKİ GÖZ
En üstteki üçgen içindeki göz : Bu sembol nihai gayeyi temsil etmektedir. Nedir bu nihai gaye? LÜZİFER : Mason ilahının gözü! Bu göz “Cenab-ı Hak herşeyi görür” gerçeğinin karşısında bizim ilahımız da her şeyi görür, hatta herşeyi daha iyi görür iddiasını temsil etmektedir. Bu göz LÜZÎFER yani ŞEYTAN’ın gözüdür. Eğik bakmaktadır ve şaşıdır. Masonlar birbirleriyle tanışmak için bu parolayı kullanmaktadırlar. Karşılaştıklarında toka yaparken bir yandan sağ ellerinin baş parmağı diğerinin eline özel şekilde bastırmakta ve gözlerini de bu resimde olduğu gibi eğik olarak tutarak aşağıya doğru bakmaktadırlar. Siyonizm’in inancına göre Şeytan Cennet’ten kovulduktan sonra şimdi yeryüzünde “Ben-î İsrail”e (İsrailoğullarına) mensup insanlar vasıtasıyla haşa Cenab-ı Hak’tan intikam alacakmış. Siyonizm’in temelinde işte böylece “Şeytana kulluk yapmak” yatmaktadır.
RT
En üst kademe : RT : En yüksek, Kabbalist sırlarının tamamını bilen bir Baş Hahamın, diğer kademelerde temayüz ederek en üst makama ulaşmış iki yardımcı Kabbalist, yani KABBALA’yı tam olarak bilen hahamlardan teşekkül etmektedir. (Bkz.: İktibaslar “Siyonizmin emir komuta zinciri” Sayfa : 257) Bu en üst RT kademesinin altında bir görünmeyen en üst yönetim meclisi SANHEDRİN kademeleri bulunmaktadır.
Üç Kabbalist: RT ve SANHEDRİN bütün Siyonist organizasyonların, İsrail devleti dahil bağlı oldukları haham topluluğudur.
SANHEDRİN
SANHEDRÎN üyeleri, KABBALA Eğitimi almış olan hahamların arasından seçilirler. Bu gizli yönetim meclisi kadrosunun içinde genel yönetimi gözeten “70 KABBALİST HAHAM” “Genel Gözetim Meclisi” olarak İsrail’de toplanırlar. Bu ruhani mecliste, şayet herhangi bir eksilme olursa yerine yeni üyeleri seçmek yetkisiyle görevli 4 Haham bulunmaktadır. (Bkz.: İktibaslar: KABBALİZM Sayfa: 258)
SANHEDRİN’deki Kabbalist Hahamlara bağlı olarak çalışan ayrıca bir (YEMİNLİ 70’LER GRUBU) vardır ki bunlar Siyonizm adına bütün dünyanın yönetimini yapmaktadırlar. Ve GDD’yi yönetmektedirler. Siyonizm ve GDD’nin bütün kademeleri bunlara itaat etmeye mecburdurlar. ABD’de ROCKFELLER, İngilterede ROTHSHİLD’ler bu (Yeminli 70’ler Grubu)’na dahildirler. Ve grubun ayrıca Avrupa’da ve Japonya’da ayakları vardır. Ve bu yeminliler gurubu bütün dünya ülkelerinde teşkilatlanmışlardır. Böylece SANHEDRİN’e mensup 70 KABBALİST HAHAM)1 a bağlı olarak bu (70 Yeminliler Grubu) bütün dünyayı bir GDD: Gizli Dünya Devleti olarak yönetmektedirler.
Pramit’in SANHEDRİN’in üst kademesinin altındaki bütün kademelerin hepsi bunlara bağlıdır. Bu (Gizli Dünya Devleti)ni teşkil etmek üzere yukarıdaki (Yeminli 70’ler Grubu)na bağlı olarak dünyayı yöneten kuruluşlar içerisinde aşağıdaki kuruluşlar yer almaktadır:
B’NAİ B’RİTH
Amacı: Siyonizm’in dünya çapındaki menfaatlerini gözetmek ve Siyonizmin hedefi olan “Dünya Hakimiyeti”ni sağlamak. Onun için bu teşkilat bugünkü Birleşmiş Milletler’in beynini teşkil etmektedir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın bütün kilit noktalarındaki üyeleri vasıtasıyla uluslararası kararları istediği şekilde yönlendirmektedirler. Esasen Birleşmiş Milletler Teşkilatı GDD tarafından bunun için kurulmuştur. B’NAÎ B’RÎTH, Masonluk ve Bilderberg gibi geniş Siyonist teşkilatlardan birisidir.
B’NAİ B’RİTH, 1938’de 4 önemli Siyonist organizasyonunun taktiklerini ve planlarını hazırlayan “GENEL YAHUDİ KURULTAYI” nı oluşturmuştur. B’NAÎ B’RlTH kendisine bağlı “ALEPH ZADİK ALEPH” adlı teşkilat vasıtasıyla bütün dünyadaki 13-21 yaş gruplarına mensup gençlere SİYONİZM DÜŞÜNCESİ’ni aşılamak üzere geniş faaliyette bulunmaktadır.
Türkiye’de B’NAİ B’RİTH’ in ayağı : “FAKİRLERİ KORUMA DERNEĞİ” dir.
BİLDERBERG GRUP
Bilderberg Grup, 1954 Mayıs’ında Hollanda’nın Osterbeek kentindeki Bilderberg Oteli’nde toplanan bir grup Yahudi tarafından kuruldu. Grubu tasarlayıp oluşturan asıl kurucu İsveç Franmasonluğu’nda üstad-ı azam Yahudi din adamı Joseph Retinger (1887-1960)’dır. Bu gizli grubun finansmanının önemli bir kısmını Amerika’daki Yahudi Rockefeller Vakfı tarafından karşılanır. Diğer finansör ünlü Yahudi banker Roths-child ailesidir. Bilderberg çok uluslu hükümet gibidir.
Gizli yönetim merkezi, diğer Yahudi örgütlerinde olduğu gibi İsrail’dedir. İsrail’de toplanan ve 70 baş hahamdan oluşan Sanhedrin, örgüt hiyerarşisinin en yukarı noktasında bulunur. Merkezden Bilderbergi yönlendirenler, hahamlar ve 33. dereceden masonlar arasından seçilir.Grubun Yahudilerden oluşan 25 yönetici kadrosu, Yahudi dünya hakimiyetini gerçekleştirmeye yönelik emirleri hahamlardan alır. Bu emirler, dünyanın pek çok yerinde önemli kariyerlere sahip üyeler sayesinde kolaylıkla uygulamaya geçirilir. Bilderberg toplantılarına kadınlar giremez. Göstermelik olarak yalnız Margeret Thatcher toplantılara çağrılmıştır.
Bilderberg birçok kaynakta “Dünya’nın Efendileri” şeklinde tanımlanır. Bilderberg Grubun geçmişine ilişkin tek bir kaynak bulma imkanı yoktur. Başvuru kaynaklarında kurulduğu yer, tarih ve toplantılara katılan bazı önemli şahısların isminin dışında bir bilgi bulmak mümkün değildir. Kurulduğundan bu yana Bilderberg toplantılarının tamamı basına ve kamuoyuna gizli yapılmış, burada konuşulanlar hakkında hiç kimse bilgi sahibi olamamıştır. Bu toplantılara katılanlar burada konuşulanları ne pahasına olursa olsun bildirmeyeceklerine yemin ederler. Ünlü bir Türk siyaset adamının dediği “görevimden istifa etmemi isteseler bile burada konuşulanları kimseye söylemem” sözü bu gizliliği ortaya koymaktadır.
Örgüt, kara para, siyaset, gizli örgütler ve iş dünyasının ünlülerini biraraya getirir. Her yıl üç gün toplanır. Toplantılar sırasında konuların gizli kalacağına söz verilir. Görüşmelerden sonra yalnızca katılanlara özel bir rapor dağıtılır. Bu örgütle ilgili en detaylı bilgi İspanyol İstihbarat Örgütü’nün üst düzey yöneticisi Luis Gonzales Mata’nın kitabıdır. “Dünyanın Gerçek Efendileri” isimli kitap 1975 yılında Paris’te Bernard Grassed Yayınevi tarafından yayınlanmış fakat piyasadan toptan satın alınmış ve okuyucuya ulaşması engellenmiştir.
Gizli bir masonik teşkilat olan Bilderberg’in en belirgin özelliği, devletlerin kilit noktalarında görev yapan üst düzey Masonları bünyesinde toplamış olmasıdır. Bilderberg, Gizli Dünya Devleti’ni kurabilmek amacıyla ihtilaller düzenlemek, devletler kurmak veya yıkmak gibi çok önemli roller üstlenmiştir, İrlanda’nın Dublin şehrinde çıkan “Newa Nation” isimli dergi, Ocak 1964 tarihli sayısında Bilderberg Grup hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Bir Dünya Devlet’i kurmak için Bilderberg teşkilatı, B’nai B’rith tarikatı ve diğer gizli Siyonist teşkilatları ile gayet sıkı işbirliği yapmaktadır.”
Toplantıya katılan üst düzey devlet adamları, alınan kararları kendi ülkeleri aleyhine olsa da uygularlar. Amerikan eski Başkanlarından Yahudi Eissenhovver’da başkanlığı döneminde, Bilderberg toplantılarında alınan kararları ülkesinin çıkarlarına ters düşse de, bütünüyle uygulamıştır.
Eisenhower, Bilderberg’in üzerindeki etkisini şu şekilde açıklamaktadır:
“Bilderberg toplantıları beni oldukça aydınlattı, resmi kanalların dışında da bakış açıları edindim.” (Peeople’s almanac, sf.81)
Bilderberg’in dünya çapında her büyük olayda etkisi vardır. Amacı dünya ekonomisini ve siyasetini Siyonizm’in çıkarları doğrultusunda planlamaktır.-
Pek çok zengin ülke, Mason liderler önderliğinde başlatılan sözde bağımsızlık hareketleri ile sömürgelikten kurtarılmış gibi gösterilmiştir. Daha sonra başa geçirilen Mason devlet başkanları aracılığıyla, bu ülkelerin servetlerinin sömürülmesi daha da artmıştır.
“Siyonizmin en büyük amacı olan Yahudi egemenliğinde birleşmiş bir dünyanın ilk basamağı Ortak Pazarı ortaya çıkaran Roma Antlaşması da Bilderberg toplantılarında kararlaştırıldı.” (A.g.e, sf. 81)
Bilderberg’in en önemli faaliyeti “Trilateral Komisyon”u kurmasıdır. Hatta bu “Bilderberg’in Çocuğu” olarak da bilinir. Amerikan finansör ünlü Yahudi Rockefeller, Kuzey Amerika, Avrupa ve Japonya’yı kapsayan özel kişilerden oluşan etkili bir ekonomik grubun kurulması konusunu ilk olarak Bilderberg toplantısında ortaya attı.
Grup, en ünlü ve güçlü isimleri üye olarak seçmektedir. Fransa eski Başkanı Mason Valery Giscard d’Estaing, Amerikan’nın eski başkanı Yahudi Gerald Ford toplantıların daimi üyesiydi. Yahudi çıkarlarına ters düştüğü için bir suikastla öldürülen Başkan Kennedy’nin yönetim kadrosu da Bilderberglilerle doluydu: Dışişleri Bakanı Dean Rusk, Devlet Bakanı George Ball ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Mc George Bundy Bilderberg üyesi idi.
“Yahudi David Rockefeller her sene Amerikan Yahudi Finansman kuruluşlarından First National Bank ve Morgan Guaranty Trust Co. ve Ford Motor Co., Du pont ve sahibi bulunduğu Standart Oil gibi şirketlerin endüstriyel liderlerini, Fransız finansör Yahudi Baron Edmond de Rothschild ve Fiat Başkanı Giovanni Ağnelli’yi davet etmeyi garanti etmişti. Dünya Bankası genel direktörü Robert Mc Namara toplantılara düzenli olarak katılmıştır.” (26 Nisan 1975, Hürriyet.)
Bilderberg’in her seneki düzenli toplantılarında burada alınan kararlan iletmek ve uygulamak amacıyla mutlaka üst düzeyde bir NATO yetkilisi bulunur.
ÖNEMLİ ALT KURULUŞLAR
Roosevelt tarafından Dolar üzerine yerleştirilen ve GDD (Gizli Dünya Devleti)’nin genel şemasını gösteren 13 kademeli piramidin en üstünde gizli RT, SANHEDRÎN kademelerini, bu kademeler içindeki “70 yeminli Haham   Meclisi”  ile ” 70    yeminli    Yönetim     Grubu”nun bulunduğunu yukarıda açıklamıştık. Bu kademelerin altında ise, “ucu dışarıdan  gözüken büyük kısmı  gizli  olan”  kademelerin yer aldığını ve bu kademelerin en üstünde ise B’NAİ   B’RİTH   Ahdin Çocukları ve Bilderberg Dünyanın efendileri “ARA KOORDİNASYON    VE    YÖNETİM    KADEMESİ” nin  bulunduğunu belirtmiştik. Bu kademenin altında bir yandan yukarıya bağlı ve onların emirlerini yerine getirmeye memur Mason Locaları Teşkilatları ve bunlara adam hazırlayan ROTARY,   LİONŞ,  DÎNER,   PROPELLER, YMCA Teşkilatları Siyonizmin dünya hakimiyeti için çalışmakta, diğer yandan ise bu ara yönetim kademesine bağlı bir çok “ÖNEMLİ ALT KURULUŞLAR” faaliyet göstermektedirler. GDD, bu “ÖNEMLİ ALT KURULUŞLAR” vasıtasıyla dünyayı kontrol etmekte, dünya olaylarına yön vermekte ve GDD’nin emir ve arzularını bütün dünya yüzünde yerine getirmektedirler. Bu önemli alt kuruluşlardan BM = BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, DÜNYA BANKASI ve IMF (International Monatary Found)’un B’NAİ B’RİTH emrinde çalıştıkları yukarıda belirtilmiştir.
Şimdi kısaca RT ve SANHEDRİN kademelerinin ve bunlara mensup “70 YEMİNLİLER GRUBU”nun ve BİLDERBERG’in Yönetim Kadrosu’nun emir ve kontrolündeki önemli alt kuruluşlara da kısaca bakış yapmakta yarar olacaktır. Bu önemli alt kuruluşlar şunlardır:
NATO, CFR, CIA, BUSINESS ROUND TABLE, AIPAC, AB=AVRUPA BİRLİĞİ, TRİLATERAL (GİZLİ DÜNYA DEVLETİ ORGANİZASYONU)
AB: AVRUPA BİRLİĞİ
Bunun BİLDERBERG Toplantılarında kararlaştırılan “ROMA ANLAŞMASI” ile kurulduğunu yukarıda “BİLDERBERG” bölümünde açıklamıştık.
AB: AVRUPA BİRLİĞİ’ nin GDD (Gizli Dünya Devleti) vasıtasıyla Siyonizmin kontrolü altında tutabilmek için AB Temel Organizasyonu GDD tarafından 2 kademe olarak değil, 3 kademe olarak tanzim olunmuştur.
ŞEKİL 2 : AVRUPA   BİRLİĞİ   TEMEL  ŞEMASI İCRA   BAKANLAR KOMİTESİ KURULU KOMİSYONLAR AVRUPA PARLAMENTOSU
Normal olarak bir yönetimde PARLAMENTO ve İCRA KOMİTESİ yani BAKANLAR KURULU’ nun kafi olması icap ederken, araya GDD’nin her şeyi kontrol ve yönetebilmesi için KOMİSYONLAR KADEMESİ konmuştur.
Öyle ki, AVRUPA PARLAMENTOSU, Komisyonlar tarafından tanzim edilen gündemle çalışır ve yalnız komisyonlardan gelen raporları müzâkere edebilir.
Parlamento Kurulu (Avrupa Parlamentosu), İcra Komitesi yani Bakanlar Kuruluna direk olarak gidemez. Önce Parlamentonun kararları komisyona gelir, komisyon konuyu istediği gibi İcra Komitesine götürür. İcra Komitesi ancak, komisyonun raporlarını müzâkere edebilir. Ve yine İcra Komitesinin aldığı kararlar da Parlamentoya doğrudan doğruya gidemez ve tatbikata doğrudan doğruya konulamaz. Komisyonun bu kararlara vereceği şekiller ile tatbik edilebilir.
NATO (NORTH ATLANTIC TREATY ORGANIZATION)
“NATO’nUn kurulmasına Amerika’da en güçlü Yahudi lobilerinden CFR toplantılarında karar verilmiştir.”( Memories, Jean Monnet, S.419)
“Kurucuları arasında Bilderberg üyesi Joseph Luns, Yahudi ve Bilderberg üyesi George Marshall, hem CFR hem de Bilderberg’e üye Dean Acheson bulunur.” (Jean Monnet, Memoires, sf.49)
NATO’nun ilk başkomutanlığını da Amerika’nın Yahudi devlet başkanlarından Dwight Eisenhovver yapmıştır. NATO Genel Sekreterlerinden Spaak, Lord Carrington, Joseph Luns, General Lemnitzer, şu anki NATO müttefik Kuvvetleri Komutanı John Galvin ve Genel Sekreteri Manfred Wörner Bilderberg üyesi NATO yetkililerinden sadece birkaçıdır.
“1991 yılında New York’ta yapılan Bilderberg toplantısına NATO Genel Sekreteri Manfred Wörner, NATO Müttefik Kuvvetleri Komutanı John Galvin, Belçika Başbakanı Mason Wilfred Martens, Fransa Savunma Bakanı Jean Pierre Chevement, Portekiz Dışişleri Bakanı Joa de Deus Pinherio, Yunanistan Dışişleri Bakanı Antonis Salaras, A.B.D. Dışişleri Bakanı Yardımcısı Lawrance Eagleburger katılan ünlü yetkililerdendir.” (2000’e Doğru Dergisi)
CFR
COUNCIL OF FOREIGN RELATIONS (DIŞ İLİŞKİLER KONSEYİ)
“COUNCİL OF FOREİGN RELATIONS” (CFR) dünya politikasını kendi kontrolleri altında tutmak amacıyla “Walter Lippmann önderliğinde kurulmuştur” (Lectures Françaises, sayı 214, sf.31-34). Şu anki başkanlığını David Rockefeller yapmaktadır. Konsey birçok ünlü politik lideri, fikir adamını ve sanayiciyi bir araya getirmektedir.
“Gurup düzenli seminerlerden ve haftalık toplantılardan ayrı, yemekler verip Yahudi dünyasının ünlü isimlerini bir araya getirir. Bu gizli yemeklere konuk olarak katılanların başında, Küba’dan Fidel Castro, İngiltere’den Edward Heath, İsrail’den eski Savunma Bakanı Moshe Dayan ve Almanya’dan Sosyal Demokrat Lider Yahudi Willy Brandt gelir.” (Lectures Françaises, sf.86)
Bu kuruluşun bütün maddi giderleri J.P.Morgan & Co, Carnegie Vakfı, Rockefeller ailesi ve öteki Wall Street bankerleri tarafından karşılanır. Bu çevrelerin yoğun destekleriyle kuruluşundan çok kısa bir süre sonra dış politikada etkin rol oynamaya başlamıştır.
“37 daimi üyesinin 10 tanesi Yahudi, diğerleri ise yüksek dereceli Mason’dur. İlk başkanlığını Amerikalı senatör
Yahudi Rudy BoSCllWİtZ yapmıştır.”  (They Dare to Speak Out, sf.180).
Washington’daki Dışişleri Bakanlığı göstermelik bir kurumdur. Amerika’nın gerçek “Dışişleri Bakanlığı” CFR’dir.
ABD’nin 6 başkanının dışişleri danışmanlığını ve CFR başkanlığını yapan John Mcloy bu konuyu şöyle ifade etmiştir :
“Yeni bir isme ihtiyacımız olduğunda CFR üyelerine bir göz atmamız ve New York’u aramamız yeterliydi.” (People’s almanac, sf.87)
CFR son 50 yılın Dışişleri Bakanlığı için eğitim ve çıkış yeri olmuştur. John Foster Dulles’le başlayan tüm Dışişleri Bakanları sadece biri hariç CFR üyesiydi. Bu bakanlar, Dean Rusk, Cyrus Vance, Edmund Muskie, Henry Kissenger, George Schultz ve Alexander Haig’tir.
CFR II. DÜNYA SAVAŞI’NIN DA PERDE ARKASINDAYDI
İkinci Dünya Savaşı’nda yüz binlerce insanın ölümüne yol açan atom bombası da Amerikan Siyonist Lobisi tarafından planlanmıştı.
“Konsey II. Dünya Savaşı sırasında 118.000 kişinin ölümüne neden olan Atom Bombası’nın kullanımı konusunda kilit rolü oynadı. 1945 yılında bomba hakkında kararları alan komite CFR üyelerinden oluşmaktaydı. Ayrıca konsey II. Dünya Savaşı sonrası da yönetici bir güce sahipti.” (People’s Almanac, Sf.86)
“II. Dünya Savaşı döneminde, Manhattan Projesi kod adıyla Siyonist bilim adamları tarafından yapılan Atom Bombası, ABD Başkanı Yahudi Harry Solomon Truman’ın emriyle Japonya’ya atılmıştır.” (Masonluk ve Kapitalizm, sf. 495 – 496)
Richard Nixon, Yahudi Dwight Eisenhower, Adlai Stevenson, Yahudi Hubert Humphry, George Mc Govern ve Yahudi John Anderson dahil olmak üzere birçok başkan ve başkan adayı gibi başkan yardımcıları Yahudi Walter Mondale ve Yahudi Nelson Rockefeller de bu konseye üyedir. Ronald Reagan hükümetindeki Mason Casey ve Alexander Haig, Donald Regan, Ticaret Bakanı Malcolm Boldrige ve Özel Ticaret Temsilcisi William Brock CFR üyesiydi.
Görüldüğü gibi Amerika Birleşik Devletleri, başkanından hükümet üyelerine, Senatosundan haber alma örgütlerine kadar, Siyonist kontrolü altındadır.
Siyasi alandaki bu egemenlik, ülke ekonomisinde de kendini hissettirmektedir. ITT, IBM ve Standard Oil gibi Siyonist firmaların üst düzey avukatları, şirket liderleri ve bankerlerde üye listesindedir. Ayrıca ülkedeki büyük basın kuruluşları da konseyle bağlantılıdır. Ünlü Siyonist basın yayın organlarından New York Times’ın yayıncısı Arthur Heiys Shulzberger, Time’dan James Reston ve Bili Moyers, Time Dergisi’nin eski editörü Hadley Donovan, Washington Post yayıncısı Katherine Graham, CBS Başkanı William S.Paley ve NBV haber yapımcsı John Chancellar da CFR’lidir. (People’s Almanac, sf.87)
Siyonistlerin en etkili propaganda aracı olan basın ve medyadan James Restin ve Thomas Wicker’de Bilderberglidirler. Herald Tribüne Gazetesi sahibi Yahudi Arthur Shulzberger, Time ve Life dergilerinin sahibi Henry Luge toplantılara katılmıştır.
SİYONİZMİN KONTROLÜNDEKİ GİZLİ SERVİS : CIA
“CIA’yı kuran ve kırk yıl süreyle CFR direktörü olan Ailen Dulles, Richard Helms, William Colb, George Bush ve Masan VVilliam Casey de dahil olmak üzere bütün CIA başkanları CFR Üyesidir.” (People’s almanac, sf 87)
Siyonistler tarafından kurulan ve dünyanın siyasi ve ekonomik politikalarını yönlendiren CIA’nın kilit noktalarında Siyonistler veya Masonlar bulunmaktadır, İsrail ve MOSSAD ile sıkı ilişkiler içerisinde bulunan CIA, dünyada kargaşa, kaos ve ihtilaller çıkararak, Siyonist çıkarlara hizmet vermektedir.
CIA’nın hemen hemen bütün başkanları da CFR teşkilatına üyedirler.
“CIA başkanlarından John Coleman ve W. Donovan CFR teşkilatının üyesi olup, kurulmasında oldukça etkin bir rol almışlardır.” (People’s Almanac, sh.87)
BUSINESS ROUND TABLE
Birbirinden bağımsız görünen dünyanın en büyük şirket ve kuruluşları bu organizasyona bağımlı olarak faaliyet gösterir. Bilderberg’in emirleri doğrultusunda hareket eden bu komisyon dünya ekonomisini az bir sayıda uluslararası şirketle kontrol eder. 1970’lerde Siyonist ve Mason sermayeli şirketlerin işadamları Amerika’nın dünya ekonomisindeki egemenliğini sağlamak için bir araya getiren bu kuruluş hemen Amerika’nın en önde gelen, politik güce sahip şirketler topluluğu halini almıştır. Kısa süre içinde ülkenin 200 kadar en büyük şirketini bünyesinde toplamıştır. Amerika’nın tüm iş sahasının sesini oluşturan bu Masonik kuruluş, ülkenin ekonomik ve siyasi politikalarında önemli bir yere sahiptir.
Politika Komitesi hükümetin kanun çıkarmasında aktif bir rol alarak kendi istedikleri kararlan aldırtırlar. Dünyanın en güçlü ekonomisi olan Amerikan ekonomisini vergi, enflasyon, enerji kullanımı ve işsizlik gibi kilit noktalarda kontrolü altında tutan Business Round Table, dolayısıyla diğer bütün ülkelerin ekonomisini de kontrol altında tutmaktadır. Bir çok Siyonist şirketin desteklediği bu kuruluş, çok güçlü bir lobi konumundadır. Bu sayede Amerikan siyasi hayatı, özellikle de Kongre üzerinde çok etkilidir. Bu şekilde istedikleri kanunu onaylatır, istemediklerini reddettirirler. Özellikle İsrail’in ve Siyonizm’in çıkarlarını ilgilendiren konularda çok hassas davranan kurum, aleyhte hiçbir kararı Kongre’den çıkartmamıştır.
“Bu etkinin en çarpıcı örneklerden birisi, sanayi ve ticari alanlarda tekelleşmeyi engelleyen Anti-trörst yasanın sustu-rulmasıdır. Üye şirketlerin çıkarlarını koruyup garanti altına almak için de, İşçi Kanunu Reform Kararnamesi’ni feshettirdiler. Böylece işçi haklarını ve ücretlerini kısıtlayıp, birliğin gücünü daha da arttırdılar. 1978 yılında ise, Tüketiciyi Koruma Kararnamesi’ne saldırıp, bu kanunu da kaldırdılar.” (People’s Almanac, sh.84)
Özellikle Yahudi şirketlerini etkileyecek olan bu yasanın engellenmesi ile, bütün ekonomiyi kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmelerini, fiyat artışlarını ve enflasyonu kontrolleri altında tutmalarını engelleyecek hiçbir engel kalmamıştır.
Lobinin etkileri sadece Amerikan ekonomik ve siyasi hayatıyla sınırlı değildir. Dünya siyasetinde de etkili olan bu kuruluşun lobi faaliyetleri sayesinde, israil’in lehine olmayan hiçbir kanun, askeri veya ekonomik yardım paketi yürürlülüğe giremez. Bu gerçek ABD Dışişleri Bakanlık İlişkileri’nden sorumlu John G.Rancy’nin 1983 yılında Liberya Devlet Başkanı Samuel Doe’ya yazdığı mektupta açıkça görülmektedir:
“Bilindiği gibi, Siyonistler Amerikan ticaret yaşamında büyük bir rol oynarlar. Onların bu maddi gücü, Siyonist lobisinin siyasi açıdan güçlenmesine de neden olmuştur. Eğer İsrail ile yakın işbirliğine giderseniz, size plânlanan desteği sağlamak büyük ölçüde kolaylaşacaktır.”
1970’lerden itibaren başkanlık seçimlerinde CFR ile birlikte istediği adayı seçtiren Business Round Table, siyasi alanda gövde gösterisi yapmaktadır. Amerikan seçimlerinde hiçbir aday Siyonist lobisinin oylarım kendi saflarına almadan seçimi kazanamaz. Bunun farkında olan adaylar, seçim kampanyaları boyunca israil’in çıkarları doğrultusunda vaadlerde bulunurlar. Beyaz Saray’a seçilen Başkan’a düşen ise, kendisini seçtiren bu topluluğa karşı verdiği sözleri yerine getirmektir.
Böylece dünyanın en güçlü devletinin Başkam’nı etkileri altına alan Business Round Table, askeri, ekonomik ve politik alanlarda yaptığı lobi faaliyetleri sayesinde Siyonist hedefler doğrultusunda kanunlar çıkartır. Bu Masonik komisyon gücünü daha arttırıp, önünde hiçbir engel bırakmamak için, üzerinde büyük bir kısıtlama yapan vergi kanununu kaldırtmıştır.
“Komisyon üyesi Başkan Carter’da bu kanunun kaldırılması için ağırlığını kullanmış ve kaldırtmıştır.” (People’s Almanac, sh.84)
Birliğin kısa sürede zenginleşmesinin önemli sebeplerinden biri ülkenin en çok kazanan fakat en az vergi ödeyen şirketlerinden oluşmasıdır. Siyonistler tarafından kurulan ve Masonik hedeflere hizmet eden Federal Reserve’in (Amerikan Merkez Bankası) hesaplarının kontrol edilmesi de yine Business Roune Table tarafından engellenmiştir. Federal düzenlemelerin şirketlerde, her yıl ne kadar mal olduğunu inceleyip bunu kendi çıkarları için düzenlemişlerdir.
Bu kuruluş tüm endüstri ve iş sahasındaki Masonları bir araya getirir.
“Bendix Anonim’den William M.Agee, Bechel’den George P.Shultz, Bank Amerika’dan A.V.Clausen. Bu üyeler kuruluşun politika komitesinde yer alırlar. Ronald Reagan dönemi Hazine Bakanı Donald Regan’da bu kuruluşa üyedir. CFR ve Biİderberg’te aktif bir rol alan Walter Lipmann bu kuruluşta da önemli bir konuma sahiptir.”  (Lectures  Françaises,  sayı 214,  sh.31-34)
Dünyadaki hemen hemen tüm Siyonist petrol şirketleri: Standart Oil, Exxon, Texaco, Atlantik Richfield Oil, Golf Oil, Shell’d e kuruluşun üyeleri arasında yer almıştır. Ağır endüstri alanında U.S.Çelik, Bethlehem Çelik, Boeing Co. ve Caterpillar Co. da bu birliğe katılmıştır. Üretim şirketlerinden Johnson & Johnson, Procter & Gamble da kuruluşu üretim yönünden üyeliği ile desteklemiştir. Citicorp ve J.P.Morgon & Co finansman endüstrisi olarak bu birliğe katılmıştır. Ayrıca General Foods, General Mills, Coca-Cola, Pasific, Gas & Electric, AT & T, Campbell Soup Co, Kraft Inc, Nabisco Co. gibi şirketlerde üyedirler. En ünlü mağaza zincirlerinden Macy’s Penney and Sears Reobuck and Co.
Sigorta şirketlerinin en güçlüsü olan Metropolitan Life & Prudental bu kuruluşun gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur.
“Dünyaca Ünlü Yahudi Şirketlerinden General Motors, Transworld Airlines, Dow Chemical, Allied Chemical Corp., Du pont ve Eli Lilly & Co. bu kuruluşun faaliyetlerinde büyük rol oynamıştır.” (People’s Almanac, Sh.84)
AIPAC
AMERICAN – ISRAEL PUBLIC AFFAIRS COMMİTEE 
(Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi)
Amerikan Senatosu’ndaki en güçlü Siyonist lobisi AIPAC, dünyaca ünlü Siyonist organizasyonu B’nai B’rith ile sıkı bir ilişki içerisinde çalışır.
İsrail ekonomisinin büyük bir kısmı Amerikan Kongresi’nden gönderilen yardımlara dayanır. AIPACın Kongre’deki görevi ise İsrail’e yapılan yardımı düzenlemek ve Kongre’den geçmesini sağlamaktır. Aynı zamanda AIPAC, Amerika’nın Ortadoğu politikalarını düzenleyen organizasyonudur.
AIPAC başkanı Thomas Dine “Kongre’deki arkadaşlarımız, bizim destekçilerimizdir”demektedir. AIPAC, Beyaz Saray’da olup biten herşeyden haberdar olduğunu göstermek için önceden haber aldığı gelişmeleri Kongre’deki adamları aracılığıyla belirtir.
Yahudi Lobisi AIPAC’ın Amerika içindeki faaliyet alanlarından biri de Amerikan kolej ve üniversite kampüsleridir. Kuruluş bu tür yerleri çok iyi bir bilgi edinme kaynağı olarak görür. Ayrıca AIPAC İsrail taraftan öğrenciler yetiştirmek için B’nai B’rith ile başlattığı bir programı halen devam ettirmektedir.
TRILATERAL
Amerika, Japonya ve Batı Avrupa’nın fikir adamları, politikacıları, 300 kadar  önde  gelen   işadamı  ile   beraber  Trilateral   grubunu oluşturmuştur. Bu Masonik komisyon dünyadaki bu üç bölge arasında politik ve ekonomik tekeli geliştirmek için kurulmuş özel bir komitedir.
“Bu komisyon Siyonist banka fînansörü olan David Rockefeller’in fikridir. 1972 yılındaki bir Bilderberg toplantısından sonra Rockefeller, komisyona üye olarak uluslararası Mason finansörleri, üst düzey politikacıları ve ünlü Siyonistler! Bir araya getirmeye başladı. Komisyonun kurulmasında kendisine en büyük desteği yine bir Siyonist olan Zbigniew Brezinski vermiştir.” (L’ONU et le Gouvemement Mondial, Lectures Françaises, sayı 235, sh.7)
Trilateral ilk olarak Kasım 1973’te Tokya’da toplandı ve bu toplantıyı Brezinski yönetti. Rcckefeller ve Brezinski liderliğinde Trilateral, ülkeler arasında aktif ortaklık için çalışmaları son hızıyla devam ettirdi.
Bilderberg’in yan kolu olan Trilateral’in en büyük amacı kontrolündeki Siyonist tröstler yoluyla ekonomik ve siyasi güç elde ederek dünya ekonomik ve siyasi politikalarına hakim olmaktır. Komisyon üyesi Fred Bergsten dünya hakimiyetinin hangi yolla elde edileceğini şu sözleri ile belirtmiştir:
“Liberal enternasyonalizm bizim inancımızdır.”
Komisyonun üç merkezi New York, Paris ve Tokyo’da bulunur. Her bölge, bu komitenin Masonik amaçlan doğrultusunda kendi aktivitelerini hazırlama sorumluluğunu almıştır. Rockefeller’in ismi en başta olmak üzere Exxon, General Motors, Bechtel ve Time Inc. gibi Siyonist şirketlerin desteğiyle kurulan Kuzey Amerika Bölümü’nün başına David Rockefeller geçti (1977). Masonik olan tüm kuruluşlar gibi bu komisyonda gizli olarak, halka kapalı toplanmaktadır.
Bu toplantılar senede bir kere sırayla üç bölgede yapılır. 30 üyeden oluşan bir yönetim kadrosu her ülkenin ekonomik işlerini yönetir. Komisyonun aktivitelerini anlatan “Trialogue” adı altında bir dergi ve “Üçgen Kağıtlar” adında kendi kontrollerini sağlamlaştıracak politik tavsiye raporları yayınlarlar.
TRİLATERAL AMERİKAN BAŞKANLARINI MASONİK İDEALLER DOĞRULTUSUNDA SEÇMİŞTİR
1980 başkanlık seçimlerinde Trilateral Komisyonu olay yarattı. Bağımsız aday John Anderson ve Cumhuriyetçi aday George Bush Trilateral’in üyeleri oldukları için eleştirildiler. Aynı süre içinde Carter da Trilateral’deki üç yıllık üyeliğinin onu kukla haline getirdiği iddiasının çıkması, Carter’ın bu komisyonun çıkarlarını ne derece gözettiğini gösterir.
Bu komisyon ilk bakışta ekonomik olarak faaliyette bulunuyor gibi görünmesine rağmen tüm ekonomik gücünü Siyonistlerin dünya hakimiyetini en kısa zamanda gerçekleştirmek için kullanır. Komisyonun etkisinin en açık olduğu dönem Carter dönemidir. Çünkü Başkan Carter 1973’te grubun asli üyesi olmuştur. Georgia Eyalet Başkanı, Rockefeller’in dikkatini çekmiş ve Carter bu sayede seçileceğini anlamıştır. Carter’ın Beyaz Saray’a girişi Komisyon’da edindiği güçlü Siyonist ve Mason finansman liderlerinin desteği ile mümkün oldu. Siyonist liderlerin dünyayı istedikleri gibi yönelebilmeleri için Carter gibi sadık bir Mason, başkanlık için oldukça ideal biri idi. Carter’ın kendi kampanya şefi şöyle demiştir:
“Siyonist David Rockefeller ve Siyonist Zbigniew, Siyonist başkan adayı Carter’ın üzerinde çalışabilecekleri ideal politikacı olduğu konusunda anlaşmışlardı.” (Peopie’s Almanac, sh.90)
AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINI DA TRİLATERAL YÖNLENDİRİR
Carter Amerika Birleşik Devletleri’nin politikalarının belirlenmesinde Trilateral’ı yol gösterici olarak kabul etmiştir. Birçok ifadesinde Trilateral düşüncesini yansıtmıştır. Özellikle şu ifadesi Carter’ın düşüncelerini açıkça yansıtmaktadır:
“Bizim için Kuzey Amerika, Avrupa ve Japonya arasında bir ortaklık arama zamanı gelmiştir.” (People’s Almanac, sf. 93)
Carter etrafındaki 25’ten fazla üst dereceli resmi makamlarını Trilateral’in Mason üyeleri ile doldurmuştur. Komisyon yine Siyonist ve Mason kontrolünde olan IMF ve Dünya Bankası’na kaynak oluşturup güçlendirmiştir. Petrol krizi taktiğini kullanarak borç almaya zorlanan az gelişmiş ülkelere geri alamayacağını bildiği halde borçlandırarak kendine bağımlı kılmıştır.
“Özellikle Rockefeller’in bankası Chase Manhattan Bank toplam 52 milyar dolar borç verdi. Grubun en çok tartışmaya açık yayın organı, komisyonun dünyayı belli bir tabakanın yönetmesini amaçladığı iddialarını destekledi.” (A.g.e. sh.93)
Bu komisyonun en büyük başarılarından biri, Carter dönemindeki Mason politikacılardan kilit noktada olanları bünyesinde barındırmasıdır. Bu şekilde Beyaz Sarayı ve yakın çevresini ve özellikle de Kongre üyelerini yakın takibe ve kıskaca almıştır. Yapılan bu lobi faaliyetlerinin sonucunda Masonik planların gerçekleştirilmesi için gerekli adımlar kolaylıkla atılmış ve İsrail’in Ortadoğu’daki etkinliği ve dokunulmazlığı her geçen gün artmıştır.
“Carter’ın yardımcısı Walter Mondale, Dışişleri Bakanı Cyrus Vance, Devlet Bakanı Yardımcısı Warren Christopher, Hazine Bakanı VV.Michael Blumenthal, Savunma Bakanı Harold Brown, B.M. temsilcisi Andrew Young, Carter’ın Güvenlik Danışmanı Siyonist Zbigniew Brezinski, ayrıca Ronald Reagan’ın Ekonomik Danışmanı ve Savunma Bakanı Caspar Weinberger Trilateral üyesidir.
Eski Dışişleri Bakanı Yardımcısı Lane Kirkland her iki organizasyona (Trilateral ve CFR) üyedir. Bilderberg’ten Siyonist Giovanni Agnelli, Ünlü Siyonist ailesinden Fransız Baron Edmond de Rotschild, Trilateral’in listesinin başında yer alır. Dünyanın en büyük bankaları olan Bank of Tokyo, Fuji Bank, Bank of Madrid, Barclay’s Bank, Royal Dutch Petroleum ve Siyonist anonim şirketler, Exxon, Lehman Brothers, Sears, Boeing, Coca Cola ve Sony, Toyota ve Mitsubishi gibi şirketlerin temsilcileri ve
yönetim kadrOSU komisyona Üyedir.” (Lectures Françaises, sayı 236, sh.10)
Ayrıca basından da La Stampa, Die Zeit, Chicago Sun-Times, Minneapolis Star ve Tribüne de Trilateral’e üye olup kamuoyunu komisyonun istekleri çerçevesinde yönlendirmeyi sürdürmüştür.
SONUÇ
GDD ( GİZLİ DÜNYA DEVLETİ ); yukarıda ana hatları ile belirtilen disiplinli, itaatli, gizli organizasyon ve “ÖNEMLİ ALT KURULUŞLAR”ı vasıtasıyla başta ABD olmak üzere bütün dünyayı kontrol etmektedir ve bu GDD vasıtasıyla Siyonizm ana amacı olan Dünya Hakimiyeti’ni bugün için fiilen gerçekleştirmiş bulunmaktadır.
ABD CUMHURBAŞKANLARINI GDD SEÇMEKTEDİR
GDD Tarafından Seçilen ABD’nin Yahudi veya Mason Başkanlarından Bazıları
George Washington, Thomas Jefferson, James Madison, William McKmley, Theodore Roosevelt, James Monroe, Andrew Jackson, James K.Polk, Warron G.Harding, William Howard Taft, James Buchanan, Andrew Johnson, James A.Garfield, Franklin D.Roosevelt, Hanry Truman, Richard Nixon, Jimmy Carter, Ronald Reagan, George Bush, Bill Clinton

GDD DÜNYAYI NASIL YÖNETİYOR?

Bundan önceki bölümlerde yapılan açıklamalardan sonra şimdi artık GDD’nin dünyayı nasıl yönettiğini belirtmek kolaylaşmıştır.
Bilhassa son 400 yıl esnasında GDD’nin gelişme süresinde bilhassa Avrupa’yı kontrol eden Rotcilt ailesi, en önemli etkinlik merkez idi. Fakat 2.Cihan harbinden sonra dünya dengeleri değişince bu sefer ABD’deki Rockefeller ailesi ön plâna çıktı. Ve şimdi zamanla meydana gelen gelişmeler sonucunda Şekil l’de bildirilen GDD’nin genel yapısı içinde RT ve SANHEDRİN’in genel gözetimi altındaki dünyayı yöneten “70 Yeminliler Grubu” içinde en etkin merkez Rockefeller ailesi olmuştur.
Nesillerden beri ABD’nin en zengin ailesi olan, gittikçe servetlerini ve güçlerini geliştiren Rockefeller ailesi Resim – 1’de görülen 5 kardeştir. Bu 5 kardeş ölçülemeyecek kadar büyük, muazzam bir servete miras olarak sahip olmuşlardır. Bu astronomik servetlerine dayanarak, güçlerini ve prestijlerini arttırdılar ve bütün dünyayı yönetmek için kendilerinin “Yeni Dünya Düzeni” dedikleri yeni bir dünyayı kurarak bütün dünyaya hakim olmayı gaye edindiler. Aşağıdaki fotoğrafta bugünkü Rockfeller ailesinin 5 kardeşi görülmektedir:
WINTHRP : (Bir süre önce evvel vefat etmiştir),
JOHN D III, NELSON : JOHN D III, Ailenin bugünkü reisi : “POLİTİK” Rockefeller, LAURANCE: Ailenin diğer bir kardeşi yıllarca süren bir plânlama ve ön hazırlıklardan sonra NELSON, bir seçimin her türlü tehlike ve rizikolarından korunmuş bir şekilde ABD Cumhurbaşkanı olarak Beyaz Saray’a gelmiştir.
Gizli Dünya Devletinin yöneticileri olan Rockefeller ailesinin, bu en üstteki fertlerinden birisinin Cumhurbaşkanı olması dahi aslında vakit israfıdır. Çünkü zaten Cumhurbaşkanlarını kendileri kontrol etmektedirler.
DOLAR MİLYARDERLERİNİN EFSANEVİ ZENGİNLİKLERİ
Bu konuyla ilgili olarak bu kitabın ekinde bulunan aynı başlıklar altındaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi;
Her türlü gizleyecek ve göz ardı edecek ve takiplerden kaçırılabilecek şekildeki tedbirlerin alınmış olmasına rağmen Rockefeller ailesinin zenginliği her türlü tahmin ve ölçünün üstünde efsanevi, astronomik, kısacası korkunç bir zenginliktir.
Zenginliklerini tesbit etmek, bilmek mümkün değildir. Çünkü bunlar ABD’deki vergi kanunlarını öyle tanzim ettirmişlerdir ki gerçekte kendileri ciddi bir vergi ödemezler. Çünkü servetlerini vergiden muaf “VAKIFLAR”a ve “EMANETÇİ KURULUŞLAR” = TREUHAND şirketlerine dağıtmışlardır. Sayfa 232’de belirtildiği gibi sahip oldukları tröstlerin, vakıf ve emanetçi kuruluşların adedi 10 binleri aşmaktadır. Ayrıca bilhassa dünyanın en büyük banka ve şirketlerini kontrol etmektedirler. Yine sayfa 233’de belirtildiği gibi dünyanın her yerinde sayılamayacak kadar çok gayri menkullere sahip bulunmaktadırlar. Rockefeller 100 yıldan beri petrol işletmektedirler ve 75 yıldan beri de Bankacılık yapmaktadırlar.
Nelson Rockefeller Cumhurbaşkanı olacağı zaman kamuoyu Rockefellerin efsanevi zenginlikleri hakkında büyük şüphelere ve kuşkulara sahip olduğu için Amerikan Temsilciler Meclisi Hukuk Komisyonu Nelson Rockefeller’in şahsi servetini tesbit için araştırma yaptı. Bu araştırmaya Rockefeller ailesinin zahiren hukuk danışmanı olarak görev yapan j.RlCHARDSON DÎLWORTH çıktı.
J.R.DlLWORTH 1958’de Rockefeller’in yanında çalışmaya başlamadan önce geçmişte mali basan ve siyasi etkinliklerin simgesi olan en büyük uluslararası kuruluşlardan KUHN VE LOEB & CO bankasının ortağı idi. Nitekim KUHN ve LOEB & CO ‘nün ortağı olan Jacob Schiff de daha önce Rusya’daki Bolşevik Devrim’i finanse etmişti. DÎLWORTH görünürde Newyork’taki muazzam bir bina olan “ROCKEFELLER PLAZA”nın 3 katını işgal eden “Rockefeler ve Partneller” adlı büronun başkanlığını yapmaktaydı. 3 büyük kata yerleşmiş olan bu büro gerçekte Rockefeller ailesinin şahıslarına ait esham ve tahvilat hareketlerini takip etmek için kurulmuş bir teşkilattır. Bu teşkilatta 154 uzman çalışmakta ve 15 üstün mali müşavir görev yapmaktadır. Bu mali müşavirler ayrıca 100 şirketin bağlı olduğu 70 milyar dolar sermayeye sahip iki veya üç şirkette de idare meclis üyesi olarak görev yapmaktadırlar. 
Temsilciler meclisi önündeki ifadeleri ile işte bu muazzam binanın ve teşkilatın başkanlığını yapan DÎLWORTH bir yandan Rockefeller’in muazzam servetini verdiği karışık şemalarla anlaşılmaz bir hale sokmuş, diğer yandan da Rockefeller’in bütün dünyayı ve dünya ekonomisini kontrol ettiğini örtbas edebilmek için dünyayı kontrol etmediklerini sadece bir ailenin servetinin daha fazla kâr elde edebilmesi için en iyi şekilde yönetmeye çalıştıklarını ifade etmiş ve aynı komisyonda ifade veren Nelson Rockefeller’de bunu teyiden eğer muazzam ekonomik bir gücün varlığına inanıyorsanız o mevcut değildir. Yatırımlara sahibiz ama kontrole değil, diyerek gerçekleri örtbas etmeye çalışmıştır. Rockefeller ailesinin sahip olduğu servet hakkında 29 Eylül 1916 “NEW YORK TlMES”ın ilk sayfasında ailenin o günkü reisi Peder Şah JOHN D. ROCKEFELLER’in petrol ortaklıklarının 500 milyon dolar ettiği Rockefeller’in Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk dolar milyarderi olduğu haberi verilmişti. Sadece bu meblağ yılda % 5 gibi Rockefeller için en mütevazi bir oranda gelir getirmiş olsa dahi 1975’de 25 milyar dolar yapar. Rockefeller ailesinin ve bugün bu ailenin reisi olan John D.III ROCKEFELLER’in GDD’yi yönetmek üzere ikamet ettiği New York’taki POCOTICO Hilst’teki yanmada takriben 3000 hektar büyüklüğünde olup GDD’nin idare merkezi Rockefeller ailesinin efsanevi zenginliği hakkında bir fikir edinmeye yeter. 
Bu yarımadaya giriş-çıkış yasaktır. Son derece kontrollüdür. Bu yarımadayı 1930’da Peder John D. Rockefeller inşa etmiştir. O gün bu arazinin değeri 50 milyon dolardı. Basın bu gizli yarımadaya ancak 1959 yılında Nelson’un oğlu Stewen’in düğününde ilk kez girebilmek imkanını elde etmiştir. Buraya girildiği zaman görüldü ki, bu arazinin içerisinde 112 km uzunluğunda özel yol vardır. Arazinin altında ayrıca bir yeraltı şehri bulunmaktadır. Burada Rockefeller ailesinin bütün gizli evrakları muhafaza edilmektedir. Arazinin üzerinde 75 tane saray tipi bina mevcuttur. Bu 75 binada 100 aile yaşamaktadır. Bu saray tipi binaların ve bahçelerin bakımı için 500 tam mesaili personel; hizmetçi, bekçi, bahçıvan ve şoför çalışmaktadır.
Ayrıca Rockefeller’in dünyanın bütün büyük şehirlerinde buna benzer bahçeler içerisinde sarayları inşa edilmiş bulunmaktadır. Bunlar Rockefeller’in ve ailesinin sahip olduğu ve kontrol ettiği akıllan durduran o korkunç servetin bir noktasını bile teşkil etmemektedir.
ROCKEFELLER EFSANEVİ SERVET SAHİBİDİR VE BÜTÜN DÜNYA EKONOMİSİNİ KONTROL ETMEKTEDİR.
Rockefeller Şekil 1’deki Genel GDD içinde ve bu şekilde gösterilmiş olan dünyanın her yanına yayılan teşkilatlar desteği ve vasıtasıyla bütün dünyayı yönetiyor. Bu yönetim Şekil 2’deki TRİLATERAL KOMİSYON vasıtasıyla yürütülmektedir.
Bu Trilateral=üç ayaklı teşkilatın:
1.Bir ayağı ABD, Rockefeller’in direk yönetiminde,
2.Diğer bir ayağı Avrupa’da yine Rockefeller’in kontrolü ve Trilateral’e
mensup Yeminlilerin kontrolünde,
3.Diğer bir ayağı ise Japonya’da yine Rockefeller’in ve Trilateral’e
mensup Yeminlilerin kontrolünde, Pasifik’teki Yeminlilerin kontrolü
altındadır.
Yukarıdaki bölümde TRİLATERAL 3 ayaklı komisyon BİLDERBERG ve BUSINESS ROUND TABLE teşkilatları vasıtasıyla nasıl bütün dünyaya yayıldığı belirtilmiştir ve bu arada Avrupa ve Japonya ayaklarına mensup kuruluşlar arasında çeşitli dev müesseselerin yer aldığı zikredilmişti:
İTALYA’da:
BİLDERBERG üyesi Yahudi GİOVANNİ AGNELLİ (Fiat Fabrikalarının sahibi),
FRANSA’da:
Ünlü Yahudi ailesi BARON EDMOND DE ROTSCHİLD (Pek çok banka ve sanayi tesisinin sahibi).
Avrupa’nın ve dünyanın en büyük bankaları BANK OF MADRİD, BARCLAY’S BANK ROYAL DUTCH PETROLEUM’ un TRİLATERAL’in Avrupa’nın ayaklarından olduğu belirtilmişti. (Bakınız, Trilateal Bölümü, Sh.327)
JAPONYA’da:
SONY, TOYOTA ve MİTSUBİSHİ gibi dev şirketlerin Trilateral’in Japonya’daki ayağından sadece birkaçı olduğu belirtilmişti. (Bakınız, Trilateral Bölümü, Sh 327)
ALMANYA’da:
Sayfa 333’dan sayfa 343’e kadar belirtilen listeler incelendiğinde, Almanya’nın bütün büyük kuruluşlarının en büyük ağır sanayi ve silah fabrikası şirketlerinin hammadde kaynaklarını elinde tutan şirketlerin kimya sanayinin dev kuruluşların hepsinin vaktiyle Hitler’i destekledikleri ve şimdi de Trilateral’in ayağı olarak Alman ekonomisi ye siyasetini kontrol ettikleri açıkça görülür.
Almanya için verilen bu tablo; Fransa, İngiltere, İtalya ve diğer Avrupa ülkeleri ve Japonya için de aynen öyledir. Ve şimdi de Sovyetlerin dağılmasıyla bitlikte eski Sovyet bölgelerinde aynı şekilde Trilateral’in büyük bir hızla kontrolü ele geçirmekte olduğu görülür.
GDD DÜNYAYI EKONOMİK BAKIMDAN NASIL KONTROLÜ ALTINDA TUTUYOR VE NASIL SÖMÜRÜYOR?
GDD (GİZLİ DÜNYA DEVLETİ)
  1. ÜLKELERİN MERKEZ BANKALARI İLE DÜNYAYI KONTROL EDİYOR VE SÖMÜRÜYOR
ABD’de Merkez BANKASININ=FEDERAL REZERVE’nin kurulması için GDD’nin yaptığı mücadele bu kitabın “EKLER BÖLÜMÜ”nde detaylı bir şekilde delilleriyle ortaya konmuştur.
Yine bu kitabın sayfa 219’daki açıklamalarıyla ortaya konan gerçekler şunlardır:
ABD’nin Devlet Borçlan (Özel Borçlar Hariç) 1980 yılında 980 milyar $ (980.000.000.000 $) idi. 1988’de 5 trilyon $ (5.000.000.000.000 $) oldu.
Bu yıllar arasında geçen 8 yılda, takriben 4 trilyon Dolar’lık borç da eski devlet borcu gibi uluslararası bankalardan yani GDD’den (yani Rockefeller ailesinden) alınmıştır.
Böylece 1989 yılında Devletin, borçları için ödediği
Yıllık faiz, 500 milyar $ (500.000.000.000 $) olmuştur.
Bu faiz GDD’ye gitmektedir.
Diğer yandan bu kitabın 3. BÖLÜM’ünde ifade edildiği gibi sadece ABD’nin değil hemen hemen bütün dünya ülkelerinin Merkez BANKALARI GDD’nin kontrolündedir.
GDD’NİN ULUSLARARASI BANKERLERİ, ZAMANLA ÖZEL KURUMLAR OLARAK ÇEŞİTLİ AVRUPA MERKEZ BANKALARINI ELE GEÇİRDİLER
İngiltere Bankası, Fransa Bankası ve Almanya Bankası zannedildiğinin aksine o hükümetlerin özel mülkiyeti değil, devlet reisleri tarafından ödünç verilen kişisel monopollerdir. Bu sistemin hizmetçilerinden İngiltere Midland Bankası’nın genel başkanı Reginald McKenna, şöyle söylemektedir: “Paraları ve kredileri çıkaranlar ve dağıtanlar, hükümetlerin tedbirlerini yönlendirmekte ve halkların kaderlerini ellerinde tutmaktalar”. London Financia Times tarafından 26.09.1912 tarihinde son derece dikkat çekici bir örnek sunuldu: “Beş büyük bankanın başında bulunan yarım düzine adam, kısa vadeli hazine bonolarını yenilemedikleri takdirdi bütün hükümetin finansman yapısı çökebilir”.
GDD Uluslararası bankerler vasıtasıyla her Avrupa merice bankalarının her birine kontrol edici birer maş: yerleştirmişlerdir. Bu konuda Prof. Quigley şöyle diyor:
“Dünyanın Merkez Genel Bankalarının bağında bulunanların, başlarının dünya finansının asıl güç sahipleri olduğuna inanmamak gerekir. Aslında kendilerini bu konuma getirenler hakim Juvesment-Bankaların teknisyenleri ve ajanları olup, onlar tarafından her an görevden alınabilirler. Dünyadaki asıl malî güç, birleşmemi} olan şahsî bankaların kulisi arkasında kalan, (uluslararası veya büyük bankerler diye isimlendirilen)Juvestment bankerlerin elinde bulunuyor. Bu, merkez bankaların ajanlarından çok özel, güç sahibi ve gizli olan uluslararası iş birliği ve ulusal hâkimiyeti içeren bir sistem kurdu…. ” (Quingley, Tragedy and Hope. sayfa 326-327).
Prof. Quigley, İngiltere ve Fransa bankalarının sahibi ola uluslararası bankerlerin, bankaların teorik olarak kamulaştırıldıklarında bile güçlerini muhafaza ettiklerinden de bahsediyor.
GDD’NİN ABD MERKEZ BANKASINI KURMAK İÇİN YAPTIĞI MÜCADELE
Tabiî ki, Avrupa ülkelerinin merkez bankalarını kontrolleri altına almış kişiler, benzeri bir müessesenin Amerika’da kurulmasını sabırsızlıkla bekliyorlardı. Devletimizin kurucuları, Amerika’yı para manipülasyonu kontrol etme gayretlerinden haberdar olup, uluslararası bankerlerle devamlı bir mücadele yürütüyorlardı. Başkan Jefferson, John Adams’a bir mektubunda şöyle diyordu: ” … Bankaların, ordulardan daha çok tehlikeli olduğuna inanıyorum…”
Başkan Jackson’un 1836 yılında Amerikan Merkez Bankası’ lağvetmesine rağmen, Avrupalı sermayedarlar ve bunların Amerika ajanları yine de Amerika’nın para sistemini büyük ölçüde kontrolleri alta almayı başardılar. Gustavus Myers, History of The Great American isim kitabında şunu itiraf ediyor:
“Perde arkasında Rothschild’lerin Amerikan malî kanunlarını dikte etmekte uzun zaman tesirleri olmuştu. Kanun tutanaklarında, Amerika’nın eski bankasında (Andrew Jackson tarafından lağvedilmiştir) güç sahihlerinin kendileri olduğunu ortaya çıkarmakta.”
İşte bütün bu merkez bankaları vasıtasıyla yeryüzündeki ülkelerin Dünya Bankası, IMF aracılığı ile aldığı borçlar, sonunda GDD’nin parasıdır. Ve böylece ülkeler dış borç faizi olarak her yıl GDD’ye milyarlarca dolar ödemektedirler.
Mesela, bugün Türkiye’nin resmi dış borcu 75 milyar dolardır. Özel bankalar ve sıcak döviz de hesaba katıldığı zaman toplam dış borç en az 100 milyar doların üzerindedir. Bu borcun faizi 13.5 milyar dolardır. Mısır’ın ödediği yıllık faiz ise 7 milyar dolar kadardır….vs. Bütün dünya ülkelerinin dış borçlan dikkate alındığında nasıl ABD, GDD’ye yılda 500 milyar dolar faiz ödüyorsa diğer ülkelerle beraber GDD’ye bir yılda ödenen faizlerin toplam değeri takriben 1 TRİLYON DOLAR’ı bulmaktadır.
  1. YEŞİL KAĞIT=DOLAR
Diğer yandan GDD, ABD’yi federal rezervin yani Merkez Bankasının kontrolü altında tutmaktadır. Federal rezervi ise istediği kadar yeşil kağıt yani dolar basmaktadır ve artık 1988’den itibaren Doların altınla hiçbir ilişkisi kalmamıştır. Yani GDD’nin kontrolündeki dolar bütün dünyanın parası olmuş ve GDD istediği kadar yeşil kağıt basarak bütün insanlığı korkunç bir şekilde sömürmektedir.
Bugün ABD dışında takriben l Trilyon dolara tekabül edecek kadar yeşil kağıt bulunmaktadır. Bu kağıtlar verilmiş; karşılığında mal alınmıştır, alınteri alınmıştır yani yeryüzündeki 6 milyar insan böylece sömürülmüştür. Kaldı ki bu sömürü sadece dolarla-yeşil kağıtla yapılmamaktadır.
Yine uluslararası finans kuruluşları ve bankalar vasıtasıyla GDD dünyanın her yerine TAHVİLLER satmaktadır. Bu tahviller vasıtasıyla yeşil dolar toplanıyor, mal alınarak tekrar dünyaya yayılıyor. Takriben l Trilyon dolarlık dünya piyasalarında TAHVİLLER (san kağıt) tedavülde bulunmaktadır ve yine ayrıca bütün dünya ülkeleri dolar dünya parası yapıldığı için merkez bankaları ve özel bankaların da dolar olarak REZERV’ler tutmaktadırlar. Mesela Türkiye Merkez Bankası 13-15 milyar dolar REZERV tuttuğunu ilan etmektedir. Bu rezerv dolarlar aslında fiilen bu Merkez Bankalarının kasalarında muhafaza edilmemektedir. E paralar yine GDD’nin uluslararası bankalarında tutulmakta, ülkeler merkez bankalarında şeklen tutuluyor gibi gösterilmekte ülkelerin merkez bankalarına sadece sizin hesabınızda bizde şu kadar dolar bulunmaktadır. İfadesini taşıyan bir (BEYAZ KAĞIT) verilmekte ve yeşil dolarlar bunlar elinden alınmakta bir kere daha dünya piyasalarına sürülerek (mal ve üretim) satın alınmaktadır
Böylece GDD bütün dünyayı YEŞİL Kağıt=DOLAR ile TAKRİBEN TRİLYON DOLAR
SARI Kağıt=TAHVİLLERİ, ile takbiren 1 TRİLYON DOLAR, BEYAZ Kağıt=REZERV’lerle takriben 1 TRİLYON DOLAR,
sömürmektedir.
Esasen GDD, ABD federal rezerv vasıtasıyla istediği zaman, istedi kadar dolar basıp, istedikleri yere verebilecek kontrol ve mekanizmayı ellerinde bulundurmaktadırlar.
İşte bu yüzden KABBALA’ya bağlı SİYONİSTLER GDD vasıtası) yeşil kağıt=dolara bilinen $ işaretini bu gaye ile vermişlerdir. Nitekim kitaptaki sayfa 179’da açıklandığı gibi bu işaretin yukarıdan aşağı ( I ) çizgisi Siyonist sembollere göre “dünya hakimiyeti”ni ifa etmektedir.(S) harfi ise yine Siyonist inançlara göre “Kuyruğunu ısır yılan”ı temsil etmektedir. Siyonist inançlara göre yılan kuyruğu ısırdığı zaman zafere ulaşılacaktır. 1988’de dolar ile ali arasındaki bağın tamamen koparılması ile 1988’de yılan kuyruğunu ısırdığı kabul edilmekte ve böylece dün hakimiyeti ve saadete ulaşıldığına inanılmaktadır.
III. EKONOMİK KRİZLER VE BORSA DALGALANMALARI
Bu kitabın 3. bölümünde delilleriyle açıklandığı gibi GDD plânlı ola ekonomik krizleri çıkartmakta (1907, 1929 Ekonomik krizleri … \ böylece bütün insanlığı astronomik ölçüde sömürmekte ve yine bölümde belirtildiği gibi GDD, dünya borsalarını kontrol altında tutmakta, periyodik olarak istediği zaman borsaları düşürüp hisse senetlerini toplamakta, sonra borsaları yükseltip bunları satmaktadır. Böylece borsa dalgalanmalarının hepsi GDD’ye milyarlarca dolar pompalayan bir em basma tulumba gibi çalışmaktadır. Dünya borsalarındaki plânlı manipülasyonlarla GDD her yıl takriben l trilyon dolara yakın parayı her ülkede insanlardan almakta ve bütün dünyayı böylece sömürmekte ve kontrol etmektedir.
  1. ULUSLARARASI BANKALAR
Nihayetinde gerçekten uluslararası bankerler, özel kurumlar olarak çeşitli Avrupa merkez bankalarını ele geçirdiler. İngiltere Bankası, Fransa Bankası ve Almanya Bankası zannedildiğinin aksine o hükümetlerin özel mülkiyeti değil, devlet reisleri tarafından ödünç verilen kişisel monopollerdir. Bu sistemin hizmetçilerinden İngiltere Midland Bankası’nın Genel Başkanı Reginald Mc Kenna şöyle demektedir. “Paraları ve kredileri çıkaranlar ve dağıtanlar, hükümetlerin tedbirlerini yönlendirmekte ve halkların kaderini ellerinde tutmaktadırlar”
London Financial Times tarafından 26.9.1912 tarihinde son derece dikkat çekici bir örnek sunuldu: “Beş büyük bankanın başında bulunan yarım düzine adam, kısa vadeli hazine bonolarını yenilemedikleri takdirde, bütün hükümetin finansman yapısı çökebilir”.
Uluslararası bankerler Avrupa merkez bankalarının her birine kontrol edici bir maşa yerleştirdiler.
Dr. Quigley, İngiltere ve Fransa bankalarının sahibi olan uluslararası bankerlerin, bankaların teorik olarak kamulaştırıldıklarında bile güçlerini muhafaza ettiklerinden de bahsediyor.
Başkan Jefferson, John Adams’a gönderdiği bir mektubunda: “…Bankaların, ordulardan daha çok tehlikeli olduğuna inanıyorum” diyordu.
Başkan Jackson’un 1836 yılında Amerika Merkez Bankası’nı lağvetmesine rağmen, Avrupalı sermayedarlar ve bunların Amerikalı ajanları yine de Amerika’nın para sistemini büyük ölçüde kontrolleri altına almayı başardılar.
ULUSLARARASI SANAYİ KURULUŞLARI, 
PETROL ŞİRKETLERİ, TİCARET ŞİRKETLERİ
GDD kendi kontrolündeki uluslararası dev sanayi kuruluşları; petrol şirketleri ve ticaret şirketleri vasıtasıyla her yıl yeryüzündeki bütün ülkelerin insanlarından milyarlarca dolar kâr etmektedir. Yukarı bölümde (Bakınız,   Şekil-2) Dünyanın her yerinde gerek TRİLATERAL yönetimi, gerek Bilderberg ve gerekse Bussines Round Table teşkili vasıtasıyla kontrol ettiği dev müesseseler hakkında bir fikir verilmiştir, bu kuruluşlar Tröstler ve Monopoller vasıtasıyla GDD yine yılda e takriben l trilyon dolardan fazla kâr etmekte ve bütün insanlığı bu monopoller vasıtasıyla sömürmekte ve dünya ekonomisini kontrol etmektedir.
  1. HARP SANAYİİ
GDD dünyanın harp sanayimi elinde tutmaktadır.
Bu kitabın Sayfa 340’da belirtilen, “SİLAH FABRİKALARI VE SAVAŞ MALZEMELERİ ÜRETEN SİYONİST ŞİRKETLER” listesinden de görüldüğü gibi Alman silah fabrikaları genellikle Siyonistlerin elindedir ve GDD’nin kontrolündedir.
Ve yine Sayfa 333’de KRUPP’un Siyonist banker ABRAHAM OPPENHEİM tarafından nasıl kurulduğu ve GDD kontrolünde yaptığı faaliyetleri,
Sayfa 335’de ise ABD’nin en büyük silah üreticisi Siyonist BERNARD BARUCH’un GDD kontrolündeki faaliyetleri,
Sayfa 336’da da Siyonistler tarafından uçak üretmek için kurulan LUFTHANSA’ nın GDD’nin kontrolündeki faaliyetleri,
Sayfa 341’de ise ABD’de ilk “ATOM BOMBASI”nın yapılışında ve kullanılmasında Siyonist RODBFERT OPPENHEİMER’in oynadığı rol ve GDD’nin kontrolü delilleriyle ortaya konmuştur.
Yukarda XXIX bölümünde Sayfa XXX’da belirtildiği gibi KABBALa’ya bağlı Siyonistler için diğer milletleri yok etmek bir ibadettir. Bu inançla GDD harpleri körüklemektedir ve GDD’nin ve onun kontrolündeki müesseselerin bütün ülkeleri ve insanlığı sömürmek ve kontrol etmek kullandıkları en önemli mekanizmalardan birisi de HARP SANAYİİ’ dir.
Bu mekanizma vasıtasıyla GDD yine her yıl takriben 1 trilyon dolar sömürmektedir.
VII. DİĞER ULUSLARARSI MEKANİZMALAR
GDD yukarıda sayılanlardan başka ayrıca İATA’dan (Uluslararası spor organizasyonları federasyonu) Dünya Olimpiyat Komitesine varıncaya kadar, sayılamayacak kadar çok sayıda Uluslararası organizasyonlarla ve uluslararası bankalar vasıtasıyla her gönderilen paradan aldıkları komisyonlarla bütün insanlığı sömürmektedirler. Bu sömürüler de her yıl takriben l trilyon dolar düzeyine ulaşmaktadır.
SONUÇ
Yukardan beri yapılan açıklamalar GDD’nin bütün ülkeleri, insanları ve dünyayı, ekonomik bakımdan nasıl kontrol ettiğini ve nasıl sömürdüğünü açıkça göstermektedir.
GDD (GİZLİ DÜNYA DEVLETİ)
  1. MERKEZ BANKALARI VASITASIYLA DEVLET HAZİNESİNE ALINAN BORÇLARIN FAİZLERİ
GDD bütün dünya ülkelerine Dünya Bankası, IMF ve o ülkelerin Merkez Bankaları vasıtasıyla devlet garantisiyle verdiği borçların 4 Trilyon (4.000.000.000.000) $ yalnız ABD’den yılda 500 milyar dolar (500.000.000.000) $ olmak üzere diğer ülkelerle beraber toplam olarak takriben l trilyon dolar almakta ve yeryüzündeki 6 milyar insanı bu mekanizmayla sömürmektedir.
  1. DOLAR=YEŞİL KAĞIT, 
  2. TAHVİLLER
  3. SARI KAĞIT, REZERVLER
  4. BEYAZ KAĞIT
ile takriben 3 Trilyon dolarlık sömürüye ilaveten; bu sömürünün sonucunda bütün dünya bu mekanizmayla aldatılarak bu kıymetler karşısında alınmış malların bir yıl süreyle kullanılması dolayısıyla en az her yıl ilave olarak % 10 hesabıyla 300 milyar dolar sömürülmektedir.
Ayrıca bu kağıtlar her yıl, önemli ölçüde artmaktadır. Böylece takriben yılda l trilyon dolar sömürü 
III. EKONOMİK KRİZLER VE BORSA DALGALANMALARI :
Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, ekonomik krizler ve borsa dalgalanmaları vasıtasıyla yine yılda takriben l trilyon dolar sömürülmektedir!
  1. ULUSLARARASI BANKALAR:
1836 yılında Amerika Merkez Bankası lağvedilmesine rağmen Avrupalı sermayedarlar ve bunların Amerikalı ajanları yine de Amerika’nı para sistemini büyük ölçüde kontrolleri altına almayı başardılar ve butu insanları sömürmeye devam etmektedirler.
  1. ULUSLARARASI DEV SANAYİ KURULUŞLARI, PETROL VE TİCARET ŞİRKETLERİ 
Bütün insanlardan, Uluslararası Dev Sanayi Kuruluşları, Petrol ve Ticaret Şirketleri vasıtasıyla yine yılda l trilyon dolar sömürülmektedir
  1. HARP SANAYİİ:
Harp Sanayii de insanları sömürme kaynaklarından biridir. GDD Harp Sanayii vasıtasıyla da insanlar, ayrıca yılda takriben l trilyon dolar sömürülmektedir!
VII. DİĞER ULUSLARARASI MEKANİZMALAR:
Yine bütün insanları yılda takriben l trilyon dolar sömürmektedir.
Ve böylece GDD sonuç olarak insanları, yılda takriben 7 trilyon dolar sömürmektedir.
NOT: GDD’nin bütün bu mekanizmalar vasıtasıyla yapmış olduğu yıllık sömürüyü kesin rakamlarla hesaplamanın imkanı yoktur. Buradaki l trilyon rakamları, bu sömürünün 100 milyarlarca doların çok çok üstünde olduğunu belirtmek için kullanılmış ifadelerdir.
GDD bir yandan bütün dünya ekonomisini ve siyasetini bu mekanizmalarla kontrol ederken diğer yandan da kurmuş olduğu bu muazzam sömürü düzeni ile ülkeleri ve insanları kanını emercesine sömürmektedir. Bu muazzam meblağ dünyanın en zengin ülkesi olan 250 milyon nüfusun yaşadığı ABD’nin yıllık gayri safi milli hasılasından yani bir yılda ABD’de yapılan bütün üretimden çok daha fazladır.
Demek ki bütün insanlık (6 milyar insan), GDD tarafından korkunç bir şekilde sömürülmektedir. Yıllık takriben 7 trilyon dolarlık bu sömürünün manası, fert başına takriben yılda yeryüzündeki 6 milyar insanın her birinin 1200 $ ödemesi demektir.
Bu miktar dünyadaki fert başına milli gelir ortalamasının çok üstünde olup takriben Türkiye’deki fert başına milli gelir mertebesindedir.
Diğer bir ifadeyle yeryüzündeki herkes yıllık gelirinden fazlasını GDD’ye ödemek mecburiyeti içinde bulunmaktadır. Gelirini GDD’ye ödeyince geçimi için yeniden borçlanmak, bu borç için vereceği faizlerle bir fasit dairenin içinde gittikçe perişan hale gelmek mecburiyeti ile karşı karşıya bulunmaktadır.
İşte bu gerçekler karşısında Rockefellerin şahsi servetinin 100 milyar dolar veya l trilyon dolar olmasının ne önemi var? Çünkü o, aslında ve gerçekte her yıl GDD vasıtasıyla (Trilateral, Bilderberg, Business Round Table…vs. ile) bütün dünyayı 7 trilyon dolar sömüren bir mekanizmayı işleterek bütün dünya ekonomisini ve siyasetini kontrol ediyor.

” KUVVET VE KUDRET SAHİBİ YALNIZ CENAB-I ALLAH’TIR”

ŞER MAKSADI İÇİN DÜZEN KURANLAR
Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Gerçekten onlar   düzenlerini kurmuşlardı. Halbuki dağları oynatacak olsa bile bu düzenleri hep Allah’ın elindeydi…” (İbrahim Suresi – 46)
Çepeçevre sarmıştır Allah onları. Tuzaklarını da. Dağları bile yerinden oynatacak güçte ve kuvvette oyunlar ve tuzaklar hazırlasalar da yine Allah’ın elindedirler. Dağ hem ağırlığın simgesi, hem de katılığın işaretidir. Hareket ettirip yerinden oynatmak ifadesi ise imkânsızlığı dile getirmektedir. Ama böyle de olsa onların hilesi ve oyunu Allah’a meçhul değildir. Kudreti İlâhînin uzanamayacağı kadar uzak, gizli değildir. Hayır Allah her şeyin yanında hazır ve nazırdır ve dilediği gibi hareket eder:
“Sakın Allah’ın Peygamberlerine verdiği vaadinden cayacağını sanma. Muhakkak Allah Aziz’dir, intikam sahibidir…” (İbrahim Suresi-47)
Şu halde bu tuzakların ve bu oyunların hiç bir tesiri yoktur. Allah’ın peygamberlerine vaadettiği zafer ve yardımını da engelleyecek değildir. Allah dilerse zalimleri güçlü ve kuvvetli olarak alır ve yok eder: “Muhakkak ki Allah Aziz’dir, intikam sahibidir” Zalimi başıboş bırakmaz. Oyun kuranı kendi hâline terk edip kurtarmaz. Buradaki intikam kelimesi zulüm ve oyun kelimesine gereken anlamı veriyor. Şu halde oyun yapan zalim intikamı hak etmiştir. Allah’a göre intikam hile ve oyunlarının mukabili olarak azaplandırılmalarıdır. Çünkü ancak ceza ile Adaleti İlâhî tahakkuk eder. (Fî Zilâl’il-Kur’an, Cilt 9, sf.83-84)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...