Laiklik Dinsizlik midir?
Atatürk’ün ilke ve inkılâplarını araştırmadan, onların neler içerdiği ve insanlara nasıl bir yaşam sunduğunu bilmeden Ulu Önder‘e ve onun getirdiği tüm yeniliklere karşı çıkan insanlar, laikliği “dinsizlik” olarak tanımlıyorlar. Amaçları Atatürk‘ün yarattığı çağdaş ve yüce Türk Cumhuriyeti’nin temel değerlerini yıpratmak ve zihinlerindeki deli saçmalarını Türk milletine kabul ettirmektir. Bu yazı, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının bu duruşlarına karşı milletimizi uyarmak adına yazılmıştır.
Laiklik kavramını doğru biçimde öğrenebilmek için, önce dünyada 6 milyar insanın yaşadığını, bu insanların türlü türlü dinlere inandıklarını, bunun evrensel insan haklarından biri olduğunu ve buna bağlı bir geniş öngörüyü edinmeye çalışın. Yani kendi dinsel kimliğinizin ötesini, milyonlarca insanın toplu olarak benimsedikleri inanç gruplarının varlığını da içeren geniş bir dünya görüşüne ulaşın. Daha sonra laikliğin yalnızca Müslümanları ilgilendirmediğini, çağdaş her toplum için laikliğin önemli bir değer olduğunu kavrayın.
İnsanlar, hak ve özgürlüklere sahip oldukları yerlerde istedikleri dini seçmekte özgürdürler. Bu, bir kişinin nefes alma hakkı kadar doğal bir durumdur. Japonya’da doğan bir kişinin Budizm’i anlamlı bulmaması sonucunda Müslümanlığı kabul etmesi gibi, Türkiye’de doğan birinin İslam’ı anlamlı bulmaması sonucunda Budizm‘i kabul etmesi gayet doğaldır. Burada duygusal düşünmeden, mantıklı ve geniş bir dünya görüşüyle konuyu irdelemeliyiz. Her insanın kendi dinini seçme özgürlüğüne sahip olduğu devletlerde, pek doğal olarak farklı dinlere mensup kişilerin bir arada yaşayabilmesi mümkün olmalıdır. İşte “laiklik“, temel anlamda toplumların din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan bir sistem olarak kabul edilmelidir.
Bir ulus devletinin veya çok uluslu bir imparatorluğun, halkı içindeki insanların farklı inançlarına saygı duyması, onların barış ve kardeşlik içinde yaşamalarını sağlaması ve yönetimde dinin hiçbir etkisini kabul etmemesi durumunda laikliğin ikinci boyutunu görmek mümkündür. “Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” olarak da ifade edilen bu durum, kanunların ve devlet yöneticilerinin irade gücünü dine dayandırmamalarını gerektirmektedir.
İnsanların din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmalarını ve devlet yönetiminde din etkisinden uzak durulması olarak açıklanabilecek laiklik, Türk Dil Kurumu – Güncel Türkçe Sözlük‘te şöyle açıklanmaktadır: “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması, laisizm.” Toplumları ileriye taşıyabilecek evrensel insan haklarını ve değerlerini içeriyorken ve insanların dinsel özgürlüklerini korumaya çalışıyorken, laikliğin “dinsizlik” olarak algılanması kainatı yalnızca “şeriat” penceresinden görebilen sığ düşünceli insanların iddiasıdır. Kuşkusuz evrenin tek sahibi ve yöneticisi Tanrı (Allah) ‘tır; fakat insanları bir arada yaşatmaya çalışan devlet adlı kurumun kanunlarında bu şer’i hükümleri aramak gereksizdir. Zaten inançlar, toplumun ortak kültür değerlerini ortaya koymuştur ve anayasalar toplumların kültürel değerlerine uygun olarak yaratıldığından Tanrı’nın hükümleri insanların yaşantısında özümsenmiştir.
Bu bilgileri özetlemek gerekirse, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan ve dini siyasete alet etmek isteyen bazı çevreler nedeniyle “laiklik” kavramı, alakasız ve yanlış noktalara çekilmektedir. “Bir kişi hem müslüman hem de laik olamaz.“, “Başı kapalı bir müslümanın laik olması mümkün değildir.“, “Bu adam laik, Hristiyan mıdır nedir?” gibi deli saçmalarını ortaya atan kişilerin sözleri dikkate alınmamalı, laikliğin tüm dinlerin yaşanmasını kolaylaştırıcı, insanlara inanç özgürlüğü veren bir değer olduğu şiddetle savunulmalıdır. Bu tutum bir ateist için de, Hristiyan için de, Şamanist için de, Müslüman için de aynıdır. Çünkü laiklik, başka insanların inançlarına saygı duymanın üst bilişsel ifadesidir…
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN