27 Eylül 2017

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI



ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜBİRİNCİ KISIM


Biz diyoruz ki, ALEVİLER ile SÜNNİLER arasındaki şimdiki farklı görüş, ve inançlar EBUBEKİR DÖNEMİ'nde başlamadığı gibi, ÖMER DÖNEMİ'nde de yoktur. 
O dönemde hele TÜRKLER'in bu olaylarla hiç bir ilgisi bulunmamaktadır. Bugüne yansıtılmak istenen sürtüşme o zamanın ARAP AİLE KAVGALARI'ndan ibarettir!..

Buyurun, okuyun!.. İnanmazsanız, bir de siz araştırın! 


BEŞİNCİ BÖLÜM: ÖMER'İN HİLAFETİ


EBUBEKİR'in kendisinden sonra ÖMER'in HALİFE olması konusunu etrafına, bu arada ALİ'ye danıştığını, bu konudaki TERCİH'ine kimsenin itiraz etmediğini, vefatı üzerine de herkesin hemen ÖMER'e BİAT ettiğini daha önce yazmıştık. 

Burada tekrar belirtmek isteriz ki, 2. HALİFE ÖMER'in bu görevi gelmesi de İCMA-İ ÜMMET ile, yani o dönemin Hz. ALİ'nin de dahil olduğu İSLAM ileri gelenlerinin OYBİRLİĞİ olmuştur. 

Şu halde, o dönemde ALİ'nin itiraz etmediğine, bugün ALİ'NİN YOLUNDA GİDENLER'in itiraz etmesi uygun olmaz!

ÖMER bu görevi üstlenmeden önce, yani HALİFE EBUBEKİR zamanında KADILIK yapıyordu. ALİ ise HALİFE'nin KÂTİB'i idi. ÖMER kendisi HALİFE olunca ALİ'yi KADILIK görevine getirdi. ALİ de canla başla bu görevi üstlendi, hakkıyla da yerine getirdi. 

ÖMER'in HALİFELİK DÖNEMİ hep fetihler ile geçmiştir. İRAN'ın elinden IRAK alındı. ROMALILAR'ın elinde olan ŞAM fethedildi. KUDÜS ve URFA alındı. 
(Bakınız: NOTLAR, 7)

Bu seferler sırasında ganimet alabildiğine arttı. PEYGAMBERİMİZ'in "ARAPLAR zengin olacak, ve ahlâk bozulacak" sözünü hatırlatan olaylar cereyan etmeye başladı. HALİFE ÖMER yamalı hırka giyerken, kumandanları pahalı elbiseler, süslü atlar ile dolaşıyorlardı. 

ÖMER toplanan ganimetin adaletli dağıtılması için defter tutulmasını emretti. BEYT-ÜL MAL'den yapılacak dağıtımın HALİFE'den başlamasını bizzat ALİ teklif etti. ÖMER, "RESULULLAH'ın akrabalarından başlarım, sonra sıra ile giderim," cevabını verdi. 

Şimdi bir an durup düşünelim: Eğer daha önce anlattığımız "FATMA'yı tekmeleme" olayı doğru olsaydı, ALİ hiç ÖMER'in emrinde görev kabul eder miydi?.. ÖMER'in bu sözüne, "EHL-İ BEYT'e saygı göstermek şimdi mi aklına geldi?" diye cevap vermez miydi?..


Demek ki, böyle bir olay cereyan etmemiştir... Kaldı ki, ÖMER ALİ'nin kızı ÜMMÜ GÜLSÜM ile evliydi... Yani, HZ. ALİ, kızını büyüğü ve dostu HZ. ÖMER'e vermişti!.. Kendisi nasıl PEYGAMBERİMİZ'in damadı ise, HZ. ÖMER de HZ. ALİ'nin damadı idi ve ÜMMÜ GÜLSÜM'den olan çocukları HZ. ALİ'nin muhterem torunlarıydı!... Bu gerçekleri maalesef ALEVİ kardeşlerimiz bilmez!. 

Konuya dönersek, DİVAN adı verilen bu defterlere göre PEYGAMBERİMİZ'in AMCASI ABBAS'a 12.000, ALİ'ye 8.000, BEDİR SAVAŞI'na katılanlara 5.000, HUDEYBİYE BARIŞI'na kadar MÜSLÜMAN olanlara 4.000 dirhem yıllık verildi. ALİ'nin oğulları HASAN ve HÜSEYİN BEDR EHLİ'nden sayıldı. PEYGAMBER'in zevcelerine 10.000, AYŞE'ye 12.000 dinar yıllık bağlandı. Ancak AYŞE ayırım olmasın diye 10.000 dinar aldı. Sonra kadınlara da aynı esas üzerine yıllık hediye tahsis edildi. 

Görüldüğü gibi ÖMER'de de, EBUBEKİR gibi, bir EHL-İ BEYT düşmanlığı, onların düşmanlarını kayırma gibi bir tavır yoktur.


Ayrıca İSLAM'da kadınların adam yerine konmadığı iddiasının koca bir yalan olduğu ortadadır. 

ÜMEYYE ailesinden ve diğer KUREYŞ ileri gelenlerinden bazıları kendilerine düşeni az buldular. ÖMER onlara rütbeye değil, İSLAM'a giriş sırasına riayet ettiğini anlattı. Kölelere de ARAPLAR'la aynı miktarı verdi. İSLAM'ın ırk, renk ve mevki ayırımı yapmadığını da bu olay çok açık gösterir.. 

Sonra kendi durumunu sordu:

- "Ben HALİFE olmadan önce ticaret ile uğraşır idim, şimdi bu görevle meşgulüm. Ticareti bıraktım. Bana da bu maldan hisse düşer mi?"
dedi. ALİ önce sustu....Sonra,

- "Sana ve ailene yetecek kadarını al. Fazlası sana HELÂL olmaz!" dedi. 

ÖMER, dostu ALİ'nin kararlarına çok değer verirdi.

- "ALİ olmasaydı, ÖMER helâak olurdu,"
sözü pek meşhurdur... Bu konuda da ona uydu. Fakat şahsi ihtiyaç miktarını az tuttuğu için daima sıkıntı çekti.

Bu olay, şimdiki politikacıların, ülkeyi idare edenlerin her türlü lüksü kendileri için mubah görmelerinin yanısıra, deveyi hamuduyla yutmaları gözönünde tutulursa, ne kadar ibret vericidir!.. 

DOĞU ANADOLU, MISIR ve İRAN (642) da ÖMER zamanında fethedildi. İRANLILAR çok çabuk, lâkin HARB ile DİN değiştirdiklerinden, ilerde bu ülkede hep sorun çıktı. ŞİİLİK tartışmaları daima İRANLILAR tarafından desteklendi, ki bu durum hâlâ sürmektedir. 

ÖMER'in en büyük hizmetlerinden biri de IKTA sistemini ihdas etmesidir. Yani bir TOPRAK reformu yapmasıdır... Ondan sonraki İSLAM DEVLETİ'nde, SELÇUKLULAR'da ve OSMANLILAR'da kullanılan bu sistem ile TOPRAK ferdin değil, DEVLET'in MALI sayılıyordu. Tarıma elverişli boyutlarda bölünüyor, ve şahıslara tahsis ediliyordu. Eğer o kişinin oğlu yine çiftçilik ile uğraşırsa, toprak onda kalıyor, uğraşmaz ise alınıp uğraşacak başka birine veriliyordu. HAS, TIMAR, ZEAMET de bu IKTA sisteminin bir devamı idi.

Hz. ÖMER'in ADALET'inden bahsedenlerin, İSLAM'ın ilk günlerini örnek aldıklarını iddia edenlerin; HAVA'nın, SU'yun, DENİZLER, GÖLLER, ORMANLAR,MADENLER ve bütün TOPRAKLAR'ın aslında bütün MİLLETİN MALI olduğunu hiç dile getirmemelerini anlamak mümkün mü?..

İslamcı, dinci, tarikatçı, muhafazakâr geçinen partilerin bu konuda en ufak bir şey söylememeleri, dinî sadece istismar ettiklerinin bir delili değil midir?.. 

Her neyse.. 10 yıl HALİFELİK yapan ÖMER, son yıllarında daima kendisinden sonra kimin HALİFE olması gerektiğini düşünüyordu. En çok üzerinde durduğu isim de ALİ idi.


EBUBEKİR zamanında 30 yaşlarında olan ALİ, ÖMER'in son zamanlarında 40-45 arasında idi. Çok cana yakın, mizaha, lâtifeye düşkün bir kişiliği vardı. ÖMER İSE HALİFE'nin çok ciddi olması gerektiğini düşünüyordu. ALİ hakkındaki tek tereddütü bu idi...

ÖMER, bu konuda bir girişimde bulunamadan EBU LÜLÜ adındaki bir KÖLE tarafından namaz kılarken ŞEHİT edildi. Vefatında bir hayli borcu olduğu, hiç malının olmadığı görüldü. (644)

ÖMER'in FEDEK HURMALIĞI'nı PEYGAMBER SOYU'na iade ettiği rivayet edilir. 

ÖMER, ölmeden önce ALİ ile OSMAN'ın dahil olacağı 6 kişilik bir heyetin kendi içinden birini HALİFE seçmesini tavsiye edecek fırsatı bulabildi. Bu 6 kişiyi tek tek çağırıp, HALİFE oldukları takdirde ailelerini halkın başına yük etmemelerini istedi. Halifeliği kendi sülâlesine bırakmak aklının köşesinden bile geçmediği gibi, yerine gelecek HALİFE'nin ailesini kayırmasından da çok korkuyordu. 

ÖMER'in ŞEHADET'inden sonra bu 6 kişi toplandı. Ancak MISIR Valisi AMR ile KUFE Valisi MUGİRE kapıya dayandılar. Ağırlıklarını koymak istediler... Böylece HALİFE seçiminde ilk defa İSTİŞARE'nin yanısıra MÜCADELE ve MÜDAHALE söz konusu oluyordu. 

Bu kişiler kapıdan uzaklaştırıldıktan sonra toplantı devam etti. HAŞİM OĞULLARI ALİ'yi, ÜMEYYE OĞULLARI da OSMAN'ı HALİFE olarak görmek istiyordu. 

ALİ, PEYGAMBERİMİZ'in vefatından sonra geçen 12 yıl içinde İLK DEFA HALİFELİK görevine talip oldu!.. Ve dedi ki:

- "Bu bizim hakkımız!.. Verilirse alırız, verilmezse, biner devemize gideriz!"
Arkasından da şu önemli görüşünü ekledi:

- "Korkarım ki, bu meclisten sonra kılıçlar konuşmaya, ahidlere ihanet edilmeye başlanır!"

ALİ bu sözleri ile bu mecliste alınacak kararın bölünmeye, İKTİDAR MÜCADELESİ'ne yol açabileceğini, onun için de çok dikkatli davranılmasını istemişti!

Meclisteki 3. önemli kişi ABDURRAHMAN BİN AVF idi. Rivayete göre, ÖMER yukardaki vasiyetinden biraz önce ABDURRAHMAN'a halifeliği teklif etmiş, o da "Sen tavsiye eder misin?" diye sormuştu. ÖMER, "Etmem," deyince ABDURRAHMAN da görevi kabul etmemişti. İşte bu zat HALİFELİK'ten feragat edince adaylar ikiye indi. ABDURRAHMAN, tarafların rızası ile HAKEM oldu. 

ABDURRAHMAN önce ALİ'ye sordu:

"Sen kendin aday olmasaydın, kimi seçerdin?" Ali,
- "OSMAN'ı," diye cevap verdi... OSMAN'a sordu:
"Sen kimi seçerdin?" O da,

"ALİ'yi" dedi... Bunun üzerine başlayan görüşmeler üç gün uzadı gitti. 

HAŞİM OĞULLARI da, ÜMEYYE OĞULLARI da ABDURRAHMAN'a kendi adaylarını seçmesi için baskı yapıyorlardı.

Meclisteki 6 kişiden biri olan SAD'ın,
- "ABDURRAHMAN, artık bir karar ver!"

demesi ve diğerlerinin sesini çıkarmaması üzerine durum birden değişti. 6 kişiye verilmiş olan HALİFE'yi seçme görevi sadece ABDURRAHMAN'a bırakılmış oldu! 

ABDURRAHMAN, ALİ'yi çağırdı,

- "ALLAH'ın KİTAB'ını, RESULULLAH'ın SÜNNET'ini ve İKİ HALİFE'nin yolunu takip edeceğine söz ver,"
dedi. ALİ de o muhteşem tevazuu ile,
-"İLMİM ve TAKATIM yettiği kadar," diye cevap verdi.
Sonra aynı soru OSMAN'a tevcih edildi. OSMAN,
- "Veririm!" dedi. ABDURRAHMAN da,
- "YARABBİ, şahit ol!..Boynumdaki emaneti OSMAN'ın boynuna koydum,"

dedi ve OSMAN böylece HALİFE seçilmiş oldu!

Tartışması çok yapılan bu olaydan sonra, ABDURRAHMAN'a niye ALİ'yi seçmediği sorulunca,

- "Benim suçum yok. Ben ALİ'ye BİAT'i düşünerek ona yöneldim. Ama o TAKATIM KADAR diye tereddütlü bir cevap verdi. Halbuki OSMAN kayıtsız kabul etti,"

demiştir...

Bizce ABDURRAHMAN'ın davranışında bir artniyet yoktur. Ama ALİ'nin sözündeki tevazu ifadesini "tereddüt" olarak yorumlamış, beşeri bir hataya düşmüştür! Elbette ki, ALİ de görevi OSMAN kadar yapabilirdi, ama o, OSMAN kadar büyük konuşmamıştır!

ABDURRAHMAN bu SEZGİ NOKSANLIĞI'nın sıkıntısı çok çekmiştir. OSMAN'ın kızkardeşi ile evli olduğu için onu kayırmakla suçlanmıştır... Ayrıca MISIR Valisi AMR'ın ona bu soruyu kasıtlı sordurduğu, böylece ALİ'yi tuzağa düşürdüğü de rivayet edilir.

Bizce, ne olursa olsun, ABDURRAHMAN iyiniyetli bir kişi idi. Hırslı değildi. 2 defa HALİFE adaylığından feragat etmiştir. Eğer birazcık kastı olsaydı, kendi halifeliği için uğraşırdı. Ama ne yazık ki, ALİ'nin sözünü GÖNLÜ ile değil, AKLI ile değerlendirmiştir. Onun bu hatası TAKDİR-İ İLAHİ'nin OSMAN'ı HİLAFET görevine getirmesine vesile olmuştur!

Tekrar belirtelim ki, ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR!..
Eğer ALLAH isteseydi, ALİ, ilk seferde; olmadı, ikinci seferde; yine olmadı, bu üçüncü seferde HALİFE olurdu!
Demek ki, HAYIRLISI böyle imiş!


*****

Şimdi CANLAR!...Şöyle bir durup SÜKUNET ile düşünün.
ÖMER'İN HİLAFETİ sırasında ALEVİLER ile SÜNNİLER arasında bir ayırım yaratacak bir olay var mı?...TÜRKLER'i ilgilendiren bir husus var mı?..

Ve tekrar belirtiyoruz: ŞAHLAR ŞAHI ALİ, EBUBEKİR'in vasiyetine uyup ÖMER'e derhal BİAT etmiş, onun KADISI olmuş, savaşlarında yer almış... EHL-İ BEYT ve bütün HAŞİM OĞULLARI, yani PEYGAMBER'in akrabaları ona uymuş... O DÖNEMİN bütün ALİ SEVENLER'i, bütün PEYGAMBER DOSTLARI ona uymuş!.. 
Peki, BU DÖNEM'in ALİ SEVENLER'i, ALEVİLER'i neden hâlâ HİLAFET kavgası yapar?.. Hiç YOL EHLİ'ne yakışır mı?

ALİ'nin hatırı için artık buna bir son vermek, EYVALLAH demek gerekmez mi?

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...