ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI
ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ
Biz ALEVİ-SÜNNİ sürtüşmesi gibi gösterilmek istenen olayların arkasında ARAP AİLE ve KABİLE KAVGALARI olduğuna inanıyoruz. Olaylar da bizi doğruluyor.
605 yılında HÂCER-ÜL ESVED'in nakli olayı, HİCRET'ten hemen önce Hz. MUHAMMED'i öldürme planları yapılırken HAŞİM OĞULLARI'nın intikam duygusunu önlemek için her kabileden bir kişinin ona çullanmasına karar verilmesi, VEDA HACCI HUTBESİ'nde PEYGAMBERİMİZ'in bütün KAN DAVALARI'nın sone erdiğini israrla belirtmesi, hep bu AİLE KAVGALARI ile ilgili idi.
Nitekim 632 yılında Hz. MUHAMMED'in vefatından sonra EBUBEKİR'in OYBİRLİĞİ ile HALİFE olması da sorunları çözmeye yetmemişti. Sonuca EBUBEKİR'in babası bile inanamamış, "ABDÜ MENAF OĞULLARI da razı olmuş mu? MİGİRE OĞULLARI da razı olmuş mu?"diye her bir hısım aileyi tek tek sormuş, sonra da ALLAH'a şükretmişti.
Ancak sorunlar bundan ibaret değildi...MEKKE, MEDİNE ve TAİF'teki kabileler İSLAM'da sebat etmişler, ama bazı uzak ARAP kabileleri "Biz namaz kılarız, lâkin ZEKÂT vermeyiz," diye hemen bazı DİNİ ESASLAR'dan uzaklaşmışlardı. Bir kısmı da tamamen eski dinlerine dönmüştü. MÜNAFIKLIK, yani MÜSLÜMAN görünüp eski inancında bildiğini okuma, almış yürümüştü. Bu sapmaların İSLAM'a nasıl fesat kattığını ilerde göreceğiz. (bakınız: NOTLAR 5)
YEMEN'de biri, AMMAN'da bir başkası PEYGAMBERLİK davasına kalkışmış, hele AMMAN'daki halkı isyana bile sürüklemişti. ESED OĞULLARI'ndan TALHA sapıtmış, "Bana Zünun adlı bir melek vahiy getiriyor" demiş, GUTFAN, HAVAZİN ve TABİE kabilelerini kendine çekmişti. YEMAME'de HANİFE OĞULLARI'ndan SİCAH adlı bir KADIN da gene PEYGAMBER olduğunu iddia etmiş, kendi kabilesiyle SAGLEB OĞULLARI'nı etrafına toplamış, yağma ve talana başlamıştı...
HALİFE EBUBEKİR'in ilk işi bu isyanları bastırmak oldu.
Bu esnada cereyan eden bir olay hem ALİ'nin büyüklüğünü, hem de HALİFE ile arasında bir düşmanlık olmadığını açıkça göstermektedir...
HALİFE EBUBEKİR askerle birlikte asilerle çarpışmaya gitmek istiyordu. Hatta hazırlanıp devesine binmişti. ALİ devenin yularını tuttu:
- "Nereye ya HALİFE?..VALLAHİ sana bir hal olursa, İSLAM bundan sonra intizam bulmaz,"
dedi. ASHAB da onu tasdik edince, HALİFE MEDİNE'de kaldı.
EBUBEKİR'in 2 yıl süren halifeliği sırasında ilerde çok sözü edilecek olan FEDEK olayı cereyan etti... HAYBER'in fethi sırasında FEDEKLİLER sulh için Hz. MUHAMMED'e başvurmuşlar ve kendisine bir hurmalık hediye etmişlerdi. Bu hurmalık PEYGAMBER'in hayatı kendinde kaldığı gibi, vefatında da kızı FATMA işletiyordu.
EBUBEKİR HALİFELİK görevini üstlendikten bir süre sonra FATMA'nın adamlarını çıkardı, hurmalığı da BEYT-ÜL MÂL'e aldı, yani DEVLET MALI saydı. Bunu yaparken "Biz MİRAS bırakmayız. Ne terkedersek SADAKA'dır," HADİS'inin gereğini yerine getirdiğine inanmıştı.
FATMA bunun üzerine HALİFE'nin huzuruna çıkarak,
- "Babam bunu bana sağlığında verdi, MİRAS değil, HİBE'dir,"
dedi. Kocası ALİ ile bir kadını şahit gösterdi. HALİFE de,
- "Ey RESULULLAH'ın kızı! Sen de bilirsin ki, ya iki erkek, ya da bir erkek iki kadın şahit gerekir," dedi.
Tartışma sürdü gitti. İki taraf ta AYET ve HADİSLER'e dayanıyor, ancak bir sonuç elde edilemiyordu.
Aslında iki tarafın da İYİNİYET'inden şüphe edilemez!.. FATMA elbette ki yalan söylemiyordu. Hurmalık ona verilmişti. Ancak EBUBEKİR de HALİFELİK sorumluluğu ile iltimas yapıyor görünmekten kaçınıyor, İSLAMİ KURALLAR'a uygun bir karar vermek istiyordu.
Bu olay ilerde hep EBUBEKİR'in "EHl-İ BEYT düşmanı" gösterilmesine yol açmıştır. FEDEK HURMALIĞI tartışması sonraki halifeler zamanında da sürmüş, kimi PEYGAMBER SOYU'na vermiş, kimi geri almıştır... Bu da artniyetlilere fırsat vermiş, konu günümüze kadar uzayıp gelmiştir.
Bizce ilk kararın (doğru veya yanlış) değiştirilmemesi daha uygun olur, mesele kapanır giderdi.
Bu konuda değerlendirilmesi gereken iki husus daha vardır.... Birincisi, ALİ'nin, eşinin HİBE tartışmasının dışnda kalması, şahitlik ile yetinmesidir. ALİ bu yüzden HALİFE EBUBEKİR ile olan münasebetini değiştirmemiştir...
İkincisi ise bir asılsız iddiadır... Güya FEDEK yüzünden ve^"EBUBEKİR'in kışkırtması sonucu ÖMER'in bir grup insanla birlikte FATMA'nın evini yakmaya gittiği, FATMA'yı tekmeleyip çocuğunu düşürttüğü ve kısa bir süre sonra da ölümüne sebep olduğu" öne sürülür!
Biz bu iddiayı hem çok İNSAFSIZ, hem de MANTIKSIZ buluyoruz... Bir defa ÖMER'in adam toplayıp yakmaya yürüdüğü ev aynı zamanda ALİ'nin evidir!... Kim böyle bir şeye cesaret edebilirdi ki?.. ALİ GİBİ YİĞİT, ZÜLFİKÂR GİBİ KILIÇ olacak ta, evini basan, karısını tekmeleyen, çocuğunu öldüren kişinin yanına bunları bırakacak???
Hiç bu mümkün mü?.. Buna inanmak, Hz. ALİ'ye "korkak" demek anlamına gelir, hakarettir!..
Hiç bu mümkün mü?
Böyle bir adama, yani ÖMER'e, EBUBEKİR'in ölümünden sonra ALİ hiç BİAT eder miydi?.. Alevi kardeşlerimizin bundan uzak durması gerekir.
PEYGAMBERİMİZ'in çok sevdiği bu üç insan (ALİ, EBUBEKİR, ÖMER) arasında beşeri hatalardan kaynaklanan tatsız olaylar cereyan etmiş olabilir... Ama insanlığa yakışmayan, ZULÜM, EZİYET, DÜŞMANLIK asla söz konusu olamaz!.. Kaldı ki, böyle bir olay ne ALİ'nin, ne de ondan sonra gelen 11 İMAM'ın yazdıklarında yer almamaktadır.
Tarihî açıdan bakarsak, EBUBEKİR'in 2 yıllık halifeliği sırasında daha ziyade isyanlar ile uğraşılmış, PEYGAMBERİMİZ'in vefatının yarattığı kargaşanın yatıştırılmasına çalışılmış, bir de IRAK'ın fethine girişilmişti. Bu arada çok hayırlı bir olay da KUR'AN sahifelerinin bir araya getirilmesi olmuştur.
Sahte KADIN peygamber SİCAH'ın isyanı sırasında YEMAME'de pek çok KURAA, yani KUR'AN'ın tümümü ezbere bilen kişi, ŞEHİT olmuştu. O tarihe kadar dağınık bir halde, deriler, tahta parçaları üzerine yazılı bulunan ayetler derlenmesi, hafızlar tarafından kontrol edilerek bir BÜTÜN haline getirilmesi şart olmuştu. ÖMER'in bu konudaki uyarısı üzerine EBUBEKİR sayfaları toplattı. Hepsine birden MUSHAF dendi. Bu esnada ALİ, HALİFE'nin KÂTİB'i idi!.. Bu sebeple "kendisi ile ilgili ayetlerin KUR'AN'dan çıkarıldiği" iddiası son derece mesnetsizdir.
Ne EBUBEKİR'in HALİFE seçilmesi sırasında, ne de KUR'AN'ın toplatılması sırasında böyle bir olay cereyan etmemiştir.
Şimdi akla şu soru gelebilir:
Peki, EBUBEKİR bir karışıklık sonucu doğan ihtiyaca cevap olarak HALİFELİK makamına getirildi... Ya ondan sonra ne oldu? Yani EBUBEKİR'den sonra ne oldu? Niye ALİ başa geçmedi?
EBUBEKİR vefatına yakın bu konu üzerinde durmuş, İSLAMİ ESASLAR'a uygun İSTİŞARE'de bulunmuş, etrafındakilere ÖMER hakkında ne düşündüklerini sormuştu... Ki, büyük bir ihtimal ile, bunların arasında ALİ de vardı... Neticede kendisine HALEF olarak ÖMER'i göstermiştir.
EBUBEKİR'in halifeliği kendi sülalesine bırakmak gibi bir düşüncesi asla olmamış, tek endişesi kendisinden sonra ortalığın yeniden HALİFE seçimi konusuyla karışması olmuştur. Bu yüzden de meseleye hayatta iken bir çözüm getirmek istemiştir. Onun tercihi HERKESİN TERCİHİ olmuş, vefatından sonra ALİ derhal ÖMER'e BİAT etmiştir! (634)
CANLAR!... Görüldüğü gibi EBUBEKİR'in HALİFE seçilmesinin de, HALİFELİK yaptığı 2 yılın da ALEVİLİK'le, SÜNNİLİK'le, TÜRKLER'le hiç bir alâkası yoktur!
Daha ortaya ŞİA-Şİİ tabirleri dahi çıkmamıştır!
Öyleyse sürtüşmenin başlangıcını başka yerde aramak gerekir!
Bir kere daha belirtelim ki, ALİ, HALİFE EBUBEKİR'e BİAT etmişti!...
HAŞİM OĞULLARI, yani ailesi de, o tarihte ALİ'Yİ SEVENLER de BİAT etmişti!..
Peki, söyleyin CANLAR!..Hal böyle iken, BU DEVİRDE ALİ'Yİ SEVENLER'in, ALİ'NİN YOLUNDA OLANLAR'ın, yani ALEVİLER'in EBUBEKİR'in HİLAFET'ine itiraz etmeleri doğru olur mu?..Böyle bir davranış, ALİ'NİN YOLU'ndan ayrılmak olmaz mı?.Hele ki bu 1400 YILLIK meseleyi MÜSLÜMANLAR arasında AYIRIM yapmak için kullanmak, ALİ'nin hoşuna gider mi?
GİTMEZ ELBETTE!..ne ALLAH'ın, ne MUHAMMED'in, ne de ALİ'nin hoşuna gitmez!