08 Ağustos 2017

UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN...7

31. bölüm
•••
kuran ile mezheplerin
orta yolu olmaz
Dinin tek sahibi Allah’tır. Allah’tan bize gelen, Allah’ın vahyi olan, dinimizin
tek kaynağı ise Kuran’dır. Mezheplerin savunduğu dini yapıda ise; Allah
ve Peygamber ve Peygamber’i görenler (sahabeler) ve mezhep imamlarının
kararları ve sonraki mezhep imamlarının fetvaları ve görüşleri, hep beraber
dini oluştururlar. (Önceden vurguladığımız gibi Peygamber’den kasıt, Peygamber
adına uydurulmuş hadislerdir. Yoksa Peygamber kendisi haşa dine
ilave hüküm getirmez, uydurulmuş hadislerin sahibi de olamaz). Bu tabloyu
bilen ve Kuran’ı dinin tek kaynağı kabul eden Müslüman için Kuran’ın anlattığı
din ile mezheplerin dini arasında orta yol bulma şeklinde bir yöntem
düşünülemez. Çünkü böyle orta bir yol bulma çabası, Allah yanında diğer
hüküm koyuculara az da olsa kapı açmak olur. Kuran tek başına dini oluş-
turmuyorsa, eğer Kuran’dan anlaşılamayan bir tane bile hüküm yine de dinin
bir parçası ve evrensel bir hükmü olabiliyorsa, o zaman aynı mantıkla binlerce
hüküm Kuran’ın üstüne ilave edilebilir. Çünkü bir tane bile Kuran’dan
olmayan hükmün; ister en mütevatir hadis, ister en köklü gelenek, ister en
meşhur uygulama olsun dine ilave olunabileceği düşünülüyorsa, Kuran’ın
dinin tek kaynağı olması prensibi bozulur. Bu prensip bozulursa, sonuçta
Afganistan, İran tipi yönetimlerde, binlerce hadis kitabı da kendilerince ge-
çerlilik kazanmış olurlar. 
329
kuran İle mezheplerİn orta yolu olmaz
ihtiyaç yeni mezhep değil
Mezhepler, Kuran dışı ilaveler yapıp dini kendilerince yapılandırma (bu
aslında o dönemdeki bir reformdu) gayretlerini, Emevi ve Abbasi dönemlerinde
(Peygamberimiz’in vefatından birkaç yüz yıl sonra) gerçekleştirmişlerdir.
Bugün birisinin kalkıp yeni bir mezhep oluşturması veya Sunni,
Şii mezheplerin yeni bir mezhebin çatısı altında buluşmasına gayret etmesi
hem gereksiz, hem de hatalı bir çabadır. Peygamber’e daha yakın dönemlerdeki
mezhep girişimleri ortadadır. Üstelik uydurulan hadisler de hep o dönemin
hayata bakışını, Arap mantalitesini, örfünü taşımaktadır. Yeni mezhep
oluşturunca bu hadisleri ne yapacaksınız? Onları çöpe mi atacaksınız?
Yeni hadisler uydurup, eskileri bu yeni uydurduklarınıza feda mı edeceksiniz?
Yeni mezhep oluşturmak ve eski hadislerden yeni hadis kitapları çı-
kartmak, eski hataların tekrarıdır. Yöntem yalnızca Kuran’ın din olduğunu
anlayıp, dini yalnız ve yalnız Kuran ekseninde anlamak olmalıdır. Yani ihtiyaç
yeni mezhep değil, Kuran’ın tek kaynak olarak ele alınıp, bu yöntem
çerçevesinde dinin anlaşılmasıdır. Kuran’ın bir hükmünün nasıl anlaşılaca-
ğıyla ilgili bir anlaşmazlık olursa, çözüm; farklı kişilerin görüşlerinin ortaya
konması, halkın mantıklı bulduğunu seçmesidir, yoksa halkın, her konuda,
tek bir kişinin veye ekolün tüm izahlarını benimsemesi gibi bir taklitçilik
(mukallitlik) hiçbir zaman sağlıklı çözüm olamaz. Bir kişi bir konuda haklıyken,
diğeri başka bir konuda haklı olabilir; ayrıca önceden bir yorumu
benimseyen kişi sonra fikrini değiştirebilir. İslam’ın, mezheplerin olmadığı
ilk dönemlerinde de durum buna daha yakındı, farklı görüşler olsa da, mezhep
mukallitliği yaygınlaşmamıştı.
Her dönemde ortaya çıkan fikri tartışmalarda, herkes fikrini ortaya koyarken,
fikirlerin ortasını bulduğunu, böylelikle en akıllı olduklarını iddia
eden şahıslar türerler. Günümüzde popülist kaygılarla böyle tiplerin türediğini
görüyoruz. Mezhepçi İslam uzun yıllar bu topraklarda yaşamış, kendi gelenek
ve göreneklerini, halk arasına adet olarak yerleştirmiştir. Dilimizde de
bunun örneklerini görmekteyiz. “Hizipçi, fırkacı” manasına gelen Kuran’ın
kınadığı bir zihniyetin ifadesi olan “mezhepçi” kelimesi hakaret olarak algılanacağına,
“mezhepsiz” kelimesi hakaret olarak algılanmaktadır. Biz 
330
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
farkına varmamamıza rağmen Sunni-Hanefi mezhebinin birçok uygulamasını
din ile karıştırmış olabiliriz. Orucu bozanın iki ay oruç tutmak zorunda
olması, başörtüsü, hacda şeytan taşlama gibi birçok uygulama; dinin ger-
çek hükümlerinden bile daha çok dinin kendisi zannedilebilmektedir. Popü-
list kaygılarla ortaya çıkan ortayolcular şöyle diyebilirler: “Tamam kadının
elini sıkmamak saçma ama başörtüsüz kadın olur mu? Zina edeni taşlayarak
öldürmekten vazgeçelim ama hacda şeytana iki taş atılsa ne olur?...” Bu
ve benzeri izahlarla, Kuran’ın anlattığı din ile mezheplerin dini arasında bir
ortayol bulmaya kalkışabilirler.
güneş doğarken kaçışan yarasalar
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, mezheplerin savunduğu dinin anlatımları;
iletişim araçlarının globalleştirdiği dünya, bilimsel ilerleme, sanayi
ve bilgi toplumları ile tamamen zıt bir duruma gelmiştir. Bu uyuşmazlıktaki
uçurumun büyüklüğü, birçok mezhep savunucusunun inandığının ve
yaşadığının farklı olmasına sebep olmuştur. Eğer mezhepler, savunulduğu
gibi, Allah’ın dinine eşit olsaydı; hiçbir şart ve durumda mezheplerin uygulamalarından
taviz vermemek gerekirdi. Yapılması gereken, mezhepler ile
Kuran’ın orta yolunu bulmak değildir. Çünkü Allah’tan olanla, insanların
kendi arzularının orta yolunu bulmaya çalışmaları, Allah’ın dinine gerekli
değerin verilmemesi demektir. Yapılması gereken, mezheplerin dinde bir
sapma olduğunun, bu mezheplerin dine eşitlenemeyeceğinin tespit edilmesi
ve mezheplerin yok sayılarak bir kenara atılmasıdır. Kuran’ın dinin tek kaynağı
olduğu anlaşıldıktan sonra yapılması gereken, Kuran’ın açılıp dinin yeni
baştan öğrenilmesidir. Daha evvel de dediğimiz gibi mezhepçi-gelenekçi İslamcılar,
bu topraklarda uzun yıllar iktidar oldular ve onların izahlarının çoğu
da araştırmasız bir şekilde mutlak gerçekmiş gibi algılanmaya başlandı. Gelenekçi-mezhepçi
İslamcıların dinselleştirdiği geleneklerin birçoğu; halkımı-
zın da geleneği haline dönüştü. Bu yüzden ısrarla vurguladığımız; Kuran’ı
açıp dinin ne olduğunu öğrenmemiz, haramları, helalleri, namazı, orucu,
kadının konumunu, sanatın değerlendirmesini, Kuran’ın anlattıklarına göre 
331
kuran İle mezheplerİn orta yolu olmaz
anlamamız ve dinin yalnız ve yalnız Kuran’dan anlaşılan kısım olduğunu
algılamamız çok önemlidir (35, 36, 37 ve 38. bölümlerde Kuran’a göre dinin
nasıl anlaşılıp, uydurmaları nasıl ayıklayacağımızın örneklerini görebilirsiniz).
Bu anlaşıldıktan sonra dileyen Kuran’la çelişmeyen geleneklerini
elbette devam ettirebilir, fakat bu gelenekleri dinden ayrıştıran bir zihne kavuşmak
önemlidir.
Bu yöntem, Kuran’ı dinin tek kaynağı kabul etmenin doğal sonucudur.
Eğer Kuran’ın tek kaynak olduğu kabul ediliyorsa, o zaman her şey tabi ki
bu kabule göre şekillenecektir. Böylelikle dini anlamanın yöntemi de belirlenmiş
olacaktır. Bu yöntem ise Kuran’ın, yalnız Kuran’ın temellerinde dini
anlamaktır. Dini anlamak da bir yöntem işidir, her bilim dalı da yöntem gerektirir.
Bu kitapla yapmaya çalıştığımız da bu yöntemi ortaya koymak, sonra
bu yönteme göre sonuca gitmektir. Mezhepçi İslam’ın birçok uydurmasının
halk arasında geleneğe dönüşmesi ve sadece Kuran’a gidince ortaya çıkacak
radikal değişiklik kimseyi korkutmamalıdır. Çünkü unutulmamalıdır
ki Allah’ın dinden muradı budur. Gerekli her şey Allah’ın kitabında vardır.
Kuran’da yer almayan detaylar, Allah’ın bizi serbest bıraktığı konulardır. Bu
yüzden Allah adına din kurmaya çalışanlar, Kuran’ın önüne geçip mezhep
başlığı ile dini bozanlar, sadece Allah’ın kitabına uyup uyduruk mezhepçi
dini ellerinin tersi ile itenleri mezhepsiz diye karalayanlar, elbette ki kendi
mezheplerinin din anlayışı ortadan kalkarken güneş doğarken bağıra çağıra
kaçışan yarasalar gibi yaygara yapacak ve düşmanlıklarını sergileyeceklerdir.
tüm mesele yöntemi belirleme
Tüm sorunların çözümünde yöntemin önemi ısrarla ve ısrarla vurgulanmalıdır.
Bunun aksi; kişilerin Allah’ın dinini değil, heva ve heveslerini, geleneklerini,
popülist eğilimlerini, şahsi görüşlerini din yapmalarıdır. Kuran’a
artı izah yapılması kadar, Kuran’dan eksilterek izahlar yapılması da felakettir.
Kuran’ı yaşadığımız çağa uydurmaya kalkmak da önemli sorunlardan
birisidir. İnsanların aklını yaratan Allah’ın, kendilerinden daha akıllı oldu-
ğunu anlamayan bazıları, Allah’ın dinini kendi akıllarına (özellikle kendi 
332
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
çağlarındaki görüşlere) uydurmaya çalışmaktadırlar. Örneğin Kuran % 95
oranında çağımızla uyum sağlıyorsa ve çağımızdaki genel görüşle Kuran
arasında % 5’lik bir fark varsa; Kuran’ın % 5’ini çekiştirip çağımıza uydurmaya
çalışmamalıyız. Her şeyi yaratan Allah’ın, bizden daha iyi düşündüğünü
bilip % 5’lik zihniyetimizi Kuran’a göre düzeltmeli, dinin tek kaynağı
olan Kuran’a eksiksiz uyma yönteminden taviz vermemeliyiz. Bugünkü
mezhepçi dinin hatalarının kökündeki en önemli sebeplerden biri; Emevi
ve Abbasi döneminde kişilerin, kendi çağlarının görüş, gelenek ve kabullerini
dinselleştirip, kendi devirlerine göre popülist bir yaklaşım sergilemiş
olmalarıdır. Bizim de, ortayolcu diye ortaya çıkanlar hakkındaki endişemiz;
Emevi ve Abbasi dönemindeki tavrı, bu şahısların günümüzde sergilemeye
kalkmalarıdır. Kuran ile mezheplerin dininde ortayol bulmaya kalkınca, hakem
kim olacaktır? Tabi ki bu ortayolcuların kendileri; yani etten, kemikten
insanlar. Oysa din Allah’ın tekelindedir ve Kuran Allah’ın sözü olduğu
için tek hakemlik yetkisine sahiptir. Kuran’ı tek hakem, tek kaynak ilan etmek,
dini tek başına gerçek sahibi olan Allah’a teslim etmektir; her şeyin
yaratıcısı olan Allah’a. Bunun aksi tavırlar, yaratılmış olan insanlara da evrensel
dini hükümler koyma yetkisi vermek demektir.
Dini konulara yöntemli bir şekilde yaklaşmalıyız. Bilimin yuvası olan üniversitelerdeki
öğretim görevlilerimiz de bu konuda titiz olmalıdırlar. Çünkü
bilimsel yaklaşımın ve keyfilik yerine yöntemselliğin öneminin en iyi, üniversitelerde
anlaşılması beklenmektedir. Fakat üniversitedeki bazı profesörler,
önce Hanefi mezhebinden olduklarını söyleyip, daha sonra Hanefi mezhebine
tamamen zıt fikirler ortaya koyabilmektedirler. Veya Kuran’a dayalı
İslam’ı savunduğunu söyleyen bazı öğretim üyeleri, kafalarına esince, hadis
ve mezheplerden sonuca giderek kendi savundukları yöntem ile çelişmektedirler.
Başta bilim adamlarımız geleneklerin zihinlerine vurduğu prangalardan
kurtulacaklar ve popülizmi bir kenara bırakacaklardır ki yöntemsel
olarak konuya yaklaşsınlar. Çünkü yöntemsellik; objektiflik, keyfiliğe yer
olmaması, popülizm adına hareket edilmemesi demektir. Yöntem, dindeki
otoriteyi bir tek Allah’ın kitabına vermek olursa, hiçbir insanın keyfi yakla-
şımlarına, insanlar hoşlansın veya sırf gelenekler devam etsin diye popülist 
333
kuran İle mezheplerİn orta yolu olmaz
veya gelenekçi oluşumlara fırsat tanınmaz. Yani Allah’ın detaylı bir şekilde
indirdiği din böylece bir tek Allah’ın tekelinde kalır. Kısacası, arzuladığımız
bu sonucun en büyük dostları, objektiflik ve yöntemsellik; en büyük düş-
manları ise gelenekçilik, keyfilik, menfaatperestlik ve popülizmdir.
Allah size kitabı detaylandınlmış bir halde indirmişken ondan başka
hakem mi isteyeyim?
6-Enam Suresi 114
bütün hadisler şüphelidir
Bu kitapta hadislerin Kuran’la, birbirleriyle, mantıkla, insafla çelişmesini
örnekleri ile uzun uzun anlatmaya çalışmamız; Kuran’ın dini kaynak olarak
yeterliliğinin ve aksi görüşlerin içine düştükleri çelişkiler ile mantıksızlıkların
açığa çıkması içindir. Kuran’ın yanına kaynak olarak ilk konulmaya çalı-
şılan hadis olmuştur. Hadisin bile Kuran’ın yanında kaynak olamayacağının
anlaşılması, mezhep imamlarının, birçoğu hadislere dayandırılmış, önemli
bir kısmı ise hadisten de bağımsız kendi çıkarımlarına dayanan hükümlerinin
dinin kaynağı olamayacağını daha baştan gösterecektir. Bu ise bizi,
kitabın başından beri belirttiğimiz; dinin kaynağının sadece ve sadece Kuran
olduğu sonucuna, bu yöntemin doğruluğuna bir kez daha götürecektir.
Falanca hadis mütevatirdir, yani birçok kaynaktan gelmiştir izahı da kimseyi
aldatmasın. Kuran’da bir husus eksik değildir ki mütevatir hadise de
ihtiyaç olsun. Üstelik hangi hadislerin mütevatir olduğu konusunu da hadisçiler
tartışmışlardır; hadisçilerin ortak mütevatir hadisler listesi yoktur.
Yani hangi hadisin mütevatir olduğu mütevatir değildir. Unutulmasın ki ne
Peygamber, ne de dört halife tek bir hadis kitabı, tek bir hadis sayfası bile
oluşturmadıkları gibi, hadis yazımını ve naklini yasakladılar. Üstelik bu şahıslar
isteseler, doğru hadisleri toparlayabilirlerdi. Çünkü Peygamber’in kendisinin
veya çok yakınlarının, Peygamber yaşarken veya vefatından hemen
sonra doğruluk oranı yüksek hadis kitapları oluşturmaları mümkündü. Fakat
onlar, en mütevatir denilen hadisleri bile Kuran yeterlidir ve insanlar
Kuran’dan başka sözlerle ilgilenmesinler diye yazdırmadılar ve toplamadılar. 
334
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
Oysa bugün, sorun sırf Kuran’dan başka kaynaklarla ilgilenilmesi değildir.
Bugünkü dert, doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde karışmış olmasıdır.
Hadislerin Kuran’a uygunluğuna ve mantıksallığına bakarak birçok
yalan hadisi anlayabiliriz, fakat doğru hadisi hiçbir şekilde anlayamayız.
Kuran’la, birbirleriyle ve mantıkla çelişen hadisleri Peygamber söyleyemeyeceğine
göre bunların yalan olduğu açıktır. Fakat Kuran’la, başka bir hadisle
ve mantıkla çelişmeyen bir hadis için bile “Peygamber’in sözüdür” demek
doğru değildir. Hadis rivayetine kızan bir kişinin, Kuran’daki surelerin
faziletleri hakkında hadis uydurup, kişileri Kuran okumaya sevk etmeye çalışması,
ölmeden önce ise bu hadisleri uydurduğunu itirafı, hadis oluşumunu
açıklayan kitaplarda anlatılan bir vakadır. Sonuç olarak şunu anlamalıyız ki,
Kuran dışında en mütevatir, en mantıklı gözüken hadisler bile dinin kaynağı
olamazlar. Bu hadisler, Kuran’la çelişmiyorsa gerçek olabilirler. Fakat her
halükarda bu hadislere ihtiyacımız yoktur; üstelik bu hadisler zandır, şüphelidir
ve din zanna, şüpheye terk edilemez.
115- Rabbinin sözü doğruluk bakımından da, adalet bakımından
da tastamamdır. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O işitendir,
bilendir.
116-Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan seni Allah’ın
yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak
zanla yalan söylerler.
6-Enam Suresi 115-116
KRALDAN ÇOK KRALCI OLUP DİNİ PEYGAMBERDEN
ÇOK DÜŞÜNENLER!
Kuran’la mezheplerin dininin orta yolunu bulma çabasında; “Hiç olmazsa
şu hadisleri alalım” şeklinde, illaki Kuran’ın yanına bir dini kaynak
koymaya kalkan ortayolcular kimseyi aldatmasın. Surda bir gedik açılırsa,
tüm hadislere de kapı açılabilir. Kimse kraldan çok kralcı olduğunu iddia
edip, Peygamber’in yapmadığını yapıp, dini Peygamber’den bile daha çok
düşünüyormuş havasına girmesin. Üstelik bunun, Peygamber adına yapıldığı
iddiası aldatıcıdır.
335
kuran İle mezheplerİn orta yolu olmaz
Bu popülist orta yolcu sınıftan daha değişik bir orta yolcu sınıfa da dikkat
çekmek istiyoruz. Bu kişiler çok yaygın bir kitledir. Bunlar, “Ben Sunni
Hanefi mezhebindenim” derler. Üstelik bunlar belli tarikatlara, gruplara mensup
olduklarını söylerler. Fakat bu kişilerin mezhebine göre erkeklerin illaki
sakal bırakması lazımken, bunlar sakalsızdır. Yine bu kişilerin mezhebinde
tüm telli sazlar haramken bunlar müzik dinler, üstelik kimileri radyo, televizyon
kurup, müzik yayını bile yaparlar. Bunların mezheplerinde haremlik
selamlık farzken, kadın sesi duyulmamalı iken, radyo ve televizyonlarında
başı açık kadın spikerler kullanır, meclise erkeklerle karışık oturacak kadın
milletvekilleri sokmaya kalkarlar. Üstelik ısrarla mezhepçi görüşü savunur,
Kuran’ın anlattığı İslam ile mücadele bile ederler. Bunların savunduğu
başka, yaşadığı başkadır. Bu yaptıklarını “tebliğ taktiği” gibi kılıflarla açıklamaya
çalışırlar. “Ortam müsait olursa, olsaydı” başlığı ile başlayan konuş-
malarında; mezhebin sakal bırakma, müzik yasağı, haremlik-selamlık gibi
izahlarını temize çıkarmaya gayret ederler. Halkın birçoğu ise mezheplerin
izahlarını, uydurma hadislerden çıkan sonuçları bilmediği için; bu koyu
mezhepçi görünümlü kişilerin hareketlerine bakarak mezheplerin İslam’ını
anlamaya çalışmaları sonucunda yanlış kanaatlere varırlar. Bu kimseler, sakalın
o kadar önemli olmadığını, haremlik selamlık olmadan da olabilece-
ğini, müzik dinlenebileceğini, mezheplerin İslam’ının bunlara karşı o kadar
katı olmadığını zannedebilir.
afganistan’dakitalibanlarsunniliğinörneğidir
Oysa kitapta verdiğimiz bir örneği bir daha hatırlatmak istiyoruz. Sunni
mezheplerin gerçek yaşam tarzının nasıl olması gerektiğini öğrenmek isteyen
Afganistan’ın Talibanlarını, Şii mezheplerin İslam’ını öğrenmek isteyen
İran’daki Şiiliği incelesin. Onlar mezheplerin abartılı birer varyasyonları de-
ğil, bilakis mezheplerin ta kendileridir. “Tebliğ yapıyoruz, ileride biz İslam’ı
hakim edince şöyle şöyle yapacağız” diye sakaldan, haremlik selamlıktan,
cübbeden, müzik yasağından kaytaranlar mezheplerinin yaygın görüşlerini
terk etmektedirler. Mezhepler dinden birer sapmadır. Afganistan’ın Taliban’ı, 
336
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
İran’ın Şii’si kendi sapması içinde tutarlıdır. Fakat Türkiye’nin grup ve tarikatlarındaki,
birçok sözüm ona ortayolcu mezhepçi, kendi sapmaları içinde
birer sapmadırlar.
Türkiye’nin sosyolojisine, geleneklerine, hayat tarzına birçok yönden
damga vurmuş Sunniliğin ve Kuran’ın anlattığı dinin farkları aydınları-
mızca ne yazık ki çok çok az bilinmektedir. Bu kitap, umarız aydınlarımı-
zın bu konuda aydınlanmalarına katkıda bulunur. Günümüzde Sunnilik veya
Alevilik, aileden çocuğa geçen etnik bir kimlik olarak algılanmaktadır. Zamanla
etnik bir kimliğe dönüşen, aslında bazı insanların mezhep kurarak
kendi gelenek, göreneklerini din ile karıştırması olan bu mezheplerin; etnik
bir kimlikle hiçbir alakası olmadığı bile birçok kişi tarafından tam anlaşılamamıştır.
Zaten birçok etnik sorunla mücadele eden Türkiyemiz, etnik
kökenle hiçbir alakası olmayan ve etnikleştirilen, mensubu olunması
adeta bir tarz milliyetçiliğe, hatta ırkçılığa dönüştürülen bu mezhepler yü-
zünden, hiç de ihtiyacı olmayan sorunlarla yüz yüze gelmiştir. Bu mezhep
kavramları o kadar yanlış kullanılıp, o kadar milliyetçiliğe dönüştürülmüş-
tür ki; bir ateist kendini Alevi diye tanıtabilmekte, müzik dinleyen, sakalsız,
cübbesiz, kadınlarla el sıkışabilen biri ise Sunniliğin koyu bir savunucusu
olabilmektedir.
aydınlarımız aydınlanırsa
Mezheplerin özü bilinmeden dini gruplara getirilen eleştiriler de mantıksız
olur. Örneğin İstanbul’un Fatih semtinin Çarşamba mahallesinde SunniHanefiliği
tam uygulamaya çalışan bir grup şiddetle eleştirilirken, yine Sunni
ve Hanefi olduğunu söyleyen bir Diyanet İşleri Başkanı, “Sunni ve Hanefiyim”
diyen sakalsız bir dini grup lideri, “Sunni ve Hanefiyim” deyip kendi
mezhebince bir zina türü olan kadınla tokalaşmayı gerçekleştiren sözde siyasal
İslamcı, bu açıklamalarından ve fiillerinden dolayı eleştirilmemektedirler.
Neden? Çünkü aydınlarımız Sunni-Hanefilik nasıl olur bilmiyorlar
da ondan. Eğer bilselerdi, Fatih Çarşamba’daki kişilerin aslında inançlarında
diğerlerinden daha samimi olduğunu göreceklerdi. Onlardan önce sakalsız 
337
kuran İle mezheplerİn orta yolu olmaz
şeyhleri, müzik yayını yapan grupları, el sıkışan liderleri eleştirmeleri gerekecekti.
Çünkü bunlar “Sunni ve Hanefiyim” diyorlar ama inançlarının
gereklerini yerine getirmedikleri gibi, bir de kendilerini belli dini konumlarda
görüyorlar.
Tabi ki Kuran’ın anlattığı dine göre sakal, cübbe diye bir mecburiyet
yoktur, Kuran müziğe bir yasak getirmez, kadın-erkek el sıkışamaz diye
bir hüküm de koymaz. Bu sözde ortayolcu, uygulamada bilinçsiz kişiler;
Kuran’ın anlattığı İslam’a karşı gelip, mezheplerin İslam’ını savunmakta,
fakat mezheplerinin gereğini de yerine getirmemektedirler. Mezheplerin İslam’ında
daha evvel gördüğümüz gibi tüm bu yasaklar vardır. Her şeyden
önce mezheplerin İslam’ına uyan bu kişileri samimiyete davet ediyor ve savundukları
sistemin uygulayıcısı olmalarını istiyoruz. Hiç kimseyi “tebliğ
yapıyoruz, bu tebliğ taktiğidir” diye kandırmasınlar. Siz evvela yaşamınızla
savunduğunuz sistemin nasıl yaşandığını gösterin, en büyük tebliğ o olacaktır.
Savunduğunu yaşamayıp, bir de “tebliğ” başlığıyla, o sistemin savunuculuğunu
yapmak nasıl bir çelişkidir? Gerçek Sunniliği ve Hanefi mezhebini
bilmeyenler; sakalsız, cübbesiz bu mezhepçileri kimi zaman “aydın
Müslümanlar” olarak ilan etmektedirler!
Görüldüğü gibi gerçek aydınların Kuran’ı, bu mezheplerden farklarıyla
beraber bir an önce öğrenmeleri çok büyük bir zarurettir. Dinsizlik adına
bu gruplara yapılan hücumlar, bu grupların daha çok güçlenmesine sebep
olur. Üstelik bu saldırıları seyreden halk, hücumları dinsizlikle aynı kefeye
koyunca, mezhepleri din ile özdeşleştirebilir. Bu çok büyük bir tehlikedir.
Bu tehlikenin yegane etkili ilacı, gerçek din ile mezheplerin uydurmalarla
dolu yapısının ayırt edilmesidir. Sunni mezhepler tam anlaşılırsa, o zaman
Kuran’ın anlattığı İslam’ın değeri de tam anlaşılacaktır. Savunduğunu yaşamayanların,
savundukları mezhebi tam yaşamalarını bu yüzden istiyoruz.
Eğer savunduklarını yaşarlarsa, halk Kuran’ın anlattığı İslam’ın değerini ve
mezheplerin izahlarındaki felâketleri çok daha çabuk ve çok daha iyi kavrayacaktır.
Bu arada, Kuran’ın anlattığı İslam’a inananların Kuran’a, mezheplerin
İslam’ına inananların mezheplerinin kitap ve ulularına sahip çıktıklarından
çok daha fazla sahip çıkmaları gerektiğini hatırlatalım. Kuran’ı 
338
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
dinin yegane kaynağı gören Müslümanlar, mezhepçilerden daha cesur olmalı,
daha çok çalışmalıdır ki Allah’tan, bu mezheplerin hatalarını gidermesini
istemeye yüzümüz olsun. Uydurmalarına sahip çıkan, onu bunu aforozlayıp
kendini dine kabul, dinden ret makamı görenlerin, dinin kendisi
zannedilmesi ne acıdır! Bu şahıslar din adına konuşurken, dini bilmeyen
halk bunların aslında mezheplerin adına konuştuğunu bilmemekte, üstelik
bu kesimin izahlarından sonra birçok kişi dinden uzaklaşmakta ya da din
düşmanı olmaktadırlar. Tabi ki bunda bu uydurukçuları dinle özdeşleştirenlerin
ve şahsi cahilliklerini yenmeyip, gerçek dini öğrenmeye çalışmayanların
da suçu vardır. Artık hepimizin cehaleti yenip gerçek dini öğrenmemizin
ve Allah adına konuşan mezhepçileri susturmamızın vakti gelmiştir. Bunu
yapacak olanları kendi dışınızda aramayın. Başımıza gelenler hep “Bu sorumluluğu
ben almayayım da kim alırsa alsın” kaytarmacılığından gelmektedir.
Bunu yapacak olan benim, sensin, biziz, sizsiniz.
32. bölüm
•••
gerçek dindar kim?
Kuran’da cami imamı, şeyhülislam, müftü, tarikat şeyhi, din adamı gibi
Müslümanlara hükmeden, onları temsil eden sınıfların varlığına rastlayamazsınız.
Kuran bu sınıfların hiçbirinden bahsetmez iken, halkın geniş bir bö-
lümünün cami imamlarıyla, müftülerle, şeyhlerle dini yanlış bir şekilde özdeşleştirdiklerini
gözlemliyoruz. Günümüzde tarikatlar, geleneksel mezhepçi
düşüncenin kalesidirler. Buradaki şeyhler, Kuran’ın değil, ancak mezheplerin
savunucusu olabilirler. Bu kişilere göre “din eşittir mezhepler” olduğu için,
bunlar din diye Kuran’ı değil, mezhepleri açıklayacaklardır. Diyanet İşleri
Başkanlığı ve İmam Hatip Liseleri de; Hanefi İşleri Başkanlığı ve Hanefi
İmam Liseleri halindedirler. Bu yüzden bu sıralardan geçen imamların ve
müftülerin çoğunluğu; Kuran’ın değil, mezheplerin sözcüsüdürler. Bundan
önceki bölümlerde Kuran’ın dini ile mezheplerin dini arasındaki farkı gördük.
Buna göre iki şık belirmiştir: 1- Kuran dinin kaynağıdır. Kuran’ı tek
kaynak kabul edip dini yaşamaya ve anlamaya çalışmak gerekir. 2- Mezhepler
dine eşittir. Din, Kuran’dan değil mezheplerden öğrenilir. Günümüzdeki
mezhepçi imamlar, şeyhler, müftüler dini temsil eder.
ESKİDEN bunları söyleyenin kellesi gideBİLİRdi
Eğer bu kitabı okuduktan sonra veya daha evvelden birinci şıkkın doğru
olduğunu düşünüyorsanız, lütfen gereğini yapın ve mezhepçi düşüncedeki 
340
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
Diyanet İşleri’ni, müftüleri, cami imamlarını, şeyhleri dinle özdeşleştirmekten
kurtulun. Bilin ki bu inanışlarıyla “gerçek dindarlar” onlar değil, siz olabilirsiniz.
Dinde, dinci meslek kuruluşları yoktur. Kendinize güveninizi kazanın
ve dine sahip çıkın. Belki eskiden, bazı Sunni yönetimlerin altında
mezhepçi düşünceye dil uzatsaydınız kelleniz tehlikeye girerdi. Kuran’ın
yeterliliğini, mezheplerin sapkınlığını savunmanın karşılığı o yönetimlerde
idam olurdu. Günümüzün demokrasileri, mezheplerin savunduğu yapılara
nazaran, birçok hususta, Kuran’a daha uygun unsurlar içermektedir. Bu olu-
şum, Kuran’a dayalı bir İslam anlayışını savunanlar için çok büyük avantajları
beraberinde getirmiştir. Artık Kuran’a dayalı bir İslam’ı savunanlara
düşen, seslerini çok daha kuvvetli bir şekilde yükseltip, dini karanlıklarda
boğan mezhepçi zihniyettekilerin dinle özdeşleştirilmesini önlemektir. Böylelikle,
insanla dini birbiriyle çeliştiren mezhepçi zihniyetin dinden uzaklaş-
tırdığı, hatta dinsizliğe ittiği kitlelerin önemli bir bölümü, umarız; insanla,
bilimle, mantıkla kol kola ilerleyen Kuran’ın anlattığı İslam’ı tanıyınca, dine
yeniden ısınacak ve kendi hatalarını tamir edeceklerdir.
Eğer Kuran’ın anlattığı İslam’ı savunanlar, fırsatları değerlendirip üzerlerine
düşeni canla başla yapmazlarsa; Kuran’ı, para karşılığı, pazarlıklar
yapıp okuyan hocalar, mevlithanlar, muska yapan, büyü yapan sahtekar hocalar,
maddi ve manevi sömürünün üstadı şeyhler, bu toplumun kanını, parasını,
imanını daha uzun yıllar emmeye devam edeceklerdir. Sahtekar dinci
ile dinin özdeşleştirilmesindeki yanlış, Kuran ayetlerindeki açıklamalar ile
örneklendirilmiştir. Fakat Kuran’ı musikisi için okuyup köşe dönmeye çalı-
şanlar, bu ayetlerin manasını anlayamamışlardır.
DİN ADAMLARI MI, DİN TÜCCARLARI MI?
Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın
mallarını uydurma yollarla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar.
9-Tevbe Suresi 34
341
gerçek dİndar kİm?
Ayette de görüleceği gibi din adamları din tüccarına dönüşebilmekte
ve insanları en başta saptıranlar, bu “din adamları” olmaktadır. Peygamberimiz
de bu tarz sahtekar din adamlarından az çekmemiştir. Fakat sahtekar
din adamları kadar onlara uyanlar da suçludur. Dinimizin etten kemikten
insan olarak onay verdiği, dini konularda kendisine güvenebileceğimizi
garanti ettiği tek kişi Hz. Muhammed’dir. Onun dışında, gerek onun döneminde
yaşamış, gerek ondan sonra gelecekler içinde kimseye böyle bir onay
verilmez. Oysa dinimizde Hz. Muhammed dışında “cennetlik” ilan edilmiş
o kadar çok kutsal vardır ki! Bu kutsalların ve şeyhlerin dedikleri adeta vahiy
gibi kabul görmüştür. Oysa gerçek dindarı ancak Allah bilir. Bunun dı-
şındaki teşhisler ancak zandır. Allah’a inanan ve samimi bir şekilde hayır
üreten bir kişi Allah’a yakın olmayı, Allah’ın sevgili kulu olmayı umabilir.
Hiç kimse İmam Rabbani’lerin, İmam Gazali’lerin, Abdulkadir Geylani’lerin,
İmam Humeyni’lerin maneviyattaki üstünlükleri ve mana âleminde lider
oldukları şeklinde hiçbir temele dayanmayan iddialar üretmesin. Maneviyat
âleminde kimin ne kadar üstün olduğunu Allah’tan başka kim bilebilir?
Herhangi bir kişide Allah’tan bir vahiy mi var ki bir takım insanlara makamlar,
evliyalıklar dağıtıyorlar?
Fakat din Kuran’ın anlattığı İslam olmayınca, müritlerin uçurduğu şeyhler
de, “en dindar ve en takva sahibi” ilan ettikleri kimseler de, mezheplerin
dinine göre oluşmuştur. Mezheplerini tartışılmaz kılmak isteyen bu kişiler,
Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife’nin Allah’ı rüyasında yüz kere
gördüğü şeklindeki bir yalanı bile mezhep taassubuyla uydurabilmişlerdir.
Kuran’da anlatılan Peygamber mucizelerini aşacak mucizeler yakıştırı-
lan mezhep ileri gelenleri “gerçek dindar” ve “takip etmemiz gereken kişi”
olarak sürekli lanse edilmektedirler. Halk böylece “Bak bu ne büyük adam,
rüyasında Allah’ı görüyor… Falanca ölmüş tavuğu diriltiyor… Sen aciz bir
insansın, Allah’ın bu üstün kullarına tabi ol. Nefsani olma. Bu Allah’ın sevgili
kullarını izle ki kurtuluşa eresin.” diye uyutulmaktadırlar. Oysa bu şahıslar
bu iddialarda bulundularsa bu; üstünlüklerine değil, sapıklıklarına delil olur.
Dini her şeyden evvel evliya etiketlilerden, cennetin vizesini veren mü-
nasebetsizlerden, Allah adına konuşan haddini bilmezlerden kurtarmalıyız. 
342
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
Bunlar dine, dinsizlerden daha büyük zarar vermektedirler. Dinsizler daha
çok kendine zarar verir. Bunlarsa bilgisi kıt, geleneklerin esiri olmuş halkı
hikayeleriyle kandırarak, din diye kapkaranlık, içinden çıkılmaz, çelişkilerle
dolu bir hayat tarzının içine sokmaktadırlar. Üstelik, dinin tekelinin kendilerinde
olduğunu zannetmekte ve kendileri dışındakileri “Sen kim oluyorsun
ki din adına konuşuyorsun” diye susturmaya ve bir tek kendilerini dinlenir
kılmaya çalışmaktadırlar. Bunlardan birçoğu, dinsizlerden daha çok kendilerini
eleştiren Müslümanlar’a düşman olurlar. Çünkü bu Müslümanlar’ın,
kiminin manen sömürdüğü, kiminin oyuncak yaptığı, kiminin ticari meta
olarak kullandığı dini, ellerinden almalarından korkarlar. Kuran’ın bir-
çok yerinde dini temsil ediyormuş gibi gözükenlerin hataları anlatılır. İbret
alan nerede?
kitap yüklü eşekler
Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu,
kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumu gibidir.
62-Cuma Suresi 5
Görüldüğü gibi geçmişte Allah’ın kitabını bilip de onun gereklerini yerine
getirmemiş olanlar “kitap yüklü eşeklere” benzetilmektedirler.
Kutsal kitabımız Kuran’ın gereklerinin yerine getirilmemesinin sebebinin
ise Allah’ın kitabının yanına yüzlerce kitabın; hadis kitabı, mezhep kitabı
diye konup, Allah’ın kitabının yüzlerce kitaptan biri haline getirilmesi
olduğunu gördük. Bunun sonucu olarak lafta Allah’ın kitabını savunanlar,
uygulamada mezheplerin ilmihallerini rehber edinip, yüklenmiş oldukları
kitabı taşımamakta, onun yerine yüzlerce cilt fıkıh ve hadis kitabını taşı-
maktadırlar.
İşte en önemli noktalardan biri; bu kitlenin ve onların Kuran dışı kitaplarının
asla ve asla İslam’ı ve onun biricik kaynağı Kuran’ı temsil edemeyeceklerini
anlamak ve anlatmaktır. Mevkisi ister halife, ister Diyanet İşleri
Başkanı, ister şeyh olsun, ister yatırı en görkemli yatır olsun, ister türbesi 
343
gerçek dİndar kİm?
en büyük türbe olsun, ister adına her yıl binlerce adak adansın, türbesine
bezler bağlansın; bahsi geçen kişiler Kuran’ın değil, mezheplerin temsilcileridir.
Allah’ın bizden istediği ölü tavukları diriltmemiz veya kendisini rüyada
görmemiz değildir. Allah’ın mesajı Kuran’ı, yalnız Kuran’ı rehber edinmemizdir.
Bunu yapmayan Kuran’ın birçok ayetiyle çelişmiş olur. Oysa “ger-
çek dindarlar”ın Kuran’la çelişmemesi beklenir.
Hıristiyanlar’da bizim evliyaların karşılığı olan Saint’lerin hakkında da
çok büyük mucizeler anlatılır. Mezarları ziyaret edilir. Bu kişilerin büyük fedakarlıkları
ve sürekli ibadet ettikleri, hayatlarını anlatan kitaplarda yer alır.
Peki, bu Saintler, Hz. İsa’yı oğul tanrı olarak kabul ediyorlarsa, bu Saintler’in
anlatılan olağanüstü mucizeleri onların “gerçek dindar” olduğunu gösterir
mi? Tabi ki hayır. Demek ki gerçek dindarlığın göstergesi; Hıristiyanlarda
da aynen gözlemlenen bu mucize hikayeleri, evliyalık ve saintlik menkıbeleri
değil, Allah’ın gerçek dinini kavrayıp, uygulamaktır. Bu yüzden “evliya
yolu” diye yutturulan mezhepler ve yüzlerce hikayenin ambalajladığı
“gerçek dindar” portresi, hiç kimseyi kandırmasın. Bu hikayeler doğru olsaydı,
Hz. İsa’nın ilah olduğu iddiası da doğru çıkardı! Ne garip tablodur
ki Kuran’ı satanlar Kuran’a sahip çıkıyor, büyücülerin ve muska yazanların
“hoca efendi” diye etekleri öpülüyor, dini maddi ve manevi menfaatlerini
sağlama aracı görenler, bir de utanmadan kendileri gibi olmayıp kendilerince
kötü örnek olanları kafirlikle suçlayıp, aforoz ediyorlar. Bu tiplerden
siyasete bulaşmış, tarikat şeyhi olmuş, İslam’a hizmet diye ortaya çıkmış,
Tevbe Suresi’nden alıntıladığımız ayetteki gibi saf insanların paralarıyla semirmiş
olanlar da vardır. Cahil, geleneklerle dini karıştıran kişiler bunların
makamlarına, milletvekili, müftü, şeyh sıfatlarına veya kimisinin uzun
sarığına ve sakalına kanarak; dinin kendisi olan Kuran’a koşacağına, bunlara
koşmaktadırlar. Kuran insanların güdülen sürüler değil, aklını işleten
insanlar olmalarını ister ve Peygamber’e bile “bizi güt” demelerini yasaklar
(2-Bakara Suresi 104). Oysa Kuran’dan uzaklaştırılan halk, menfaatler doğ-
rultusunda güdülmek istenmiş ve Peygamber’den başka hiç kimseye onay
vermeyen dinimizde, uydurma kutsallar, uydurma mezheplerle bu işe soyunmuşlardır.
Halk bu yalan çarkını farketmesin diye Kuran’ın tercümesine 
344
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
de karşı çıkılmıştır, yanına yüzlerce cilt uydurma kaynak da konulmuştur.
Halkın geneli bu kesimi, yaptığı şamata ve göz boyama yüzünden, din ile
özdeşleştirmiş ve bunları “gerçek dindar” sanmıştır.
Geniş bir kesim ise “Gerçek din bu ise din yaşanamaz” düşüncesi ile
kendilerini eksik, yetersiz görüp, dinden uzaklaşmışlardır. Bir kesim, mezheplerin
uydurmaları nedeniyle dinden uzaklaşınca, suçluluk psikolojisi ile
Kuran’ın anlattığı dinin gereklerini de yerine getiremez olmuşlardır. Bu kesimin
gerçek dini öğrenmesi ve dinin yaşanabilir olduğunu anlamaları, kendilerine
güvenlerini kazanıp, dini yaşamaya niyetlenmeleri açısından hayati
öneme sahiptir. Gerçek dindarlar, dine sahip çıkmalıdır ki uydurma dinlerini
“din” ve uydurma kutsallarını “gerçek dindar” sananların uydurmalarından
artık kurtulalım. Her konuda olduğu gibi gerçek dindarın kim oldu-
ğunu anlamada da hüküm yalnız Kuran’a göre verilirse sorun çözülecektir.
Şüphesiz Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen
için kitabı gerçek olarak indirdik.
4-Nisa Suresi 105
33. BÖLÜM
•••
kelle sayısı sayılarak
gerçek bulunabilir mi?
Peygamberimiz’in döneminde elleri ile kendi putlarını yapanların nasıl olup
da bu putlara taptığına hayret ederiz. Üstelik Peygamberimiz’in putlara tapmanın
saçmalığını ve tek Allah’a ibadet edilmesi gibi mantıklı bir savı ortaya
koymasına rağmen, nasıl olup da reddedildiğini, üstelik el yapımı putlar uğ-
runa öldürülmek istendiğini hatırlayınca hayretimiz artar. Peki, Peygamberler’i
putların uğruna öldürmeyi bile isteyebilen yığınları harekete geçiren mekanizma
neydi? Kuran bize bu mekanizmanın “gelenek” olduğunu göstermektedir.
Kendilerine gelen her mesajı; “Biz atalarımızın yolundan, geleneklerimizden
vazgeçmeyiz” diye reddeden kitlelerin, doğru yolda olmak
için gelenekleri taklidi yeterli görmeleri, bu kitlelerin sapıklığının sebebidir.
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde; “Hayır biz atalarımızı
üzerinde bulduğumuza (geleneğe) uyarız” derler. Ya ataları-
nın aklı bir şeye yetmez, doğru yolu bulamamış idiyseler?
2-Bakara Suresi 170
Kuran’ın birçok ayetinden, sapıtanların geleneğe uymak uğruna sapıttı-
ğını ve geleneğe karşı gelen düşüncelere şiddetle karşı çıktıklarını görüyoruz.
Yukarıdaki ayete dikkat edersek, geleneğe karşı getirilen ilk izah, aklın
kullanılmasının gerekliliği ve ataların aklı kullanmadığıdır. Kuran’da, bu 
346
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
ayetle, akılsal kriterler veya vahiy üzerine oturtulmayan hiçbir geleneğin (ne
kadar köklü olursa olsun), hiçbir önemi olamayacağı ortaya konulmaktadır.
peygamberlerkendidevirlerininradikalleridir
Dinler tarihini incelersek, tarihin akıl ve gelenek çarpışması olarak geç-
tiğini görürüz. Her Peygamber kendi döneminin radikalidir, yani olayları
kökten değiştirmeye kalkan kişisidir. Peygamberler, Allah’tan aldıkları mesajı
insanlara iletirler ve iman sahipleri akılları aracılığıyla Allah’ın delillerini
görerek, Allah’ın mesajlarına ve onları getiren elçiye (Peygamber’e)
uyarlar. Bunu yaparken kendi toplumlarının gelenek ve göreneklerinden
Allah’ın mesajı ile çelişenlerin hepsini bir kenara atarlar. Mesajı reddedenler
ise geleneği yıktıkları için onları bozgunculukla, atalara ihanetle suçlarlar
ve atalar (gelenek) namına aklın yolunu reddederler. Mesajı reddedenler için
akıl, başvurulması gereken bir kriter değildir. Mesajı reddetmek için mesajın
gelenekle çelişmesi yeterlidir. Ayrıca akılcı bir izaha gerek yoktur. Geleneği
sürdüren unsur taklittir. Taklitte akılcı kriter aranmaz. Akılcı düşünce,
körü körüne taklidi reddeder, delil ister. Bu yüzden taklide dayalı gelenek,
aklın işletilmesine hoş bakmaz. Çünkü işleyen akıl, gelenekteki yanlışlıkları
sorgulayacak ve reddedecektir. Böylece taklit ortadan kalkacaktır. Bu yüzden
atalardan miras kalan gelenek ve bunu devam ettiren taklit, gerçek dine
götüren akılcı düşünceyle hiçbir zaman bağdaşamaz. Tarih boyunca ataları
taklidin, Allah’ın indirdiği dinlere karşı teşkil ettiği engel, Kuran’dan şu
ayetlerle örneklenebilir:
Nuh Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
... Hem biz, bunu geçmiş atalarımızdan da işitmiş değiliz.
23-Müminun Suresi 24
Hud Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
Sen bize yalnızca Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın kulluk etmekte
olduklarını bırakmamız için mi geldin?
7-Araf Suresi 70
347
kelle sayısı sayılarak gerçek bulunabilir mi?
Salih Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
... Atalarımızın kulluk ettiklerine kulluktan sen bizi engelleyecek
misin?
11-Hud Suresi 62
Şuayb Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
Ey Şuayb, atalarımızın kulluk ettiklerini bırakmamızı ya da mallarımız
konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin
namazın mı emrediyor?
11-Hud Suresi 87
İbrahim Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
Biz atalarımızı böyle yaparken bulduk.
26-Şuara Suresi 74
Musa Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
... Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik.
28-Kassas Suresi 36
Peygamberimiz’e karşı ise şöyle denilmiştir:
... Bu sizi atalarınızın kulluk etmekte olduklarından alıkoymak isteyen
bir adamdan başka bir şey değildir.
34-Sebe Suresi 43
“ŞANLI ATALAR” EDEBİYATI
Kuran’a göre Allah’ın kitabı üzerinde olmadan, akılcı bir yol seçmeden
doğru yola erişilemez. Kuran akıllara yolu kapayıp, geleneği din yapan zihniyeti
reddeder. Oysa bugün, din adına ortaya çıkanların çoğu, akıllara tüm
kapıları kapatıp, gelenek haline dönüştürdükleri mezhepleri, din diye halka
yutturmaya çalışmaktadırlar. Bugün birçok kişiye, Kuran’ın sunduğu İslam’ı
anlatıp midye ve karidesi haramlaştırmanın, haremlik selamlığın Kuran’da 
348
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
olmadığını söylediğinizi düşünün: “Bunca yıldır atalarımızdan gördüğümüz
budur, sen bunca evliyaların içinde olduğu geçmiş nesillerden iyi mi biliyorsun?”
ifadesine benzer bir cevapla karşılaşabilirsiniz. Veya “Bu yolda akılla
yürünmez, şanlı atalarımız bunları halletmiş, sen de onlara tabi ol, kurtuluşa
er” şeklinde uyarılarla karşılaşabilirsiniz. Kuran’ın anlattığı İslam’a karşı çı-
kan bu kitlelerle, Peygamber’e karşı çıkan kafirler arasındaki ortak zihinsel
yapıyı hemen fark edersiniz. Tüm bu kitleler “tarihsel süreçten gelmeyi” diğer
bir tabirle “atalardan mirası” başka bir anlatımla “geleneği”, Allah’ın vahyi
Kuran’dan da, akıldan da üstün tutmaktadırlar. Siz şahıslara Kuran’a göre
haremlik selamlığı, kadının gerçek yerini anlatırken, şahıslar size mezheplerle
cevap vermekte ve mezheplerin doğruluğu için; atalarımızın mezheplere
inandığını ve mezheplere inanan kişi adedinin çokluğunu delil olarak
gösterirler. Bunlar, Allah’ın yegane kılavuzuna karşın atalarının kabullerini
ve bu kabullerini içeren kitapları delil diye gösterirler.
20-...İnsanlardan öyleleri vardır ki; hiçbir ilme dayanmadan, bir
yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında
mücadele edip durur.
21- Onlara; “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde, şu cevabı verirler:
“Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız...”
31-Lokman Suresi 20, 21
Bu ayetler, genel bir şekilde herkese hitap eder. Sadece ortak koşucu
putperestlere hitap etmez. 20. ayeti iyice okursak, kitapsız bir şekilde Allah
hakkında konuşan, mücadele eden kişilerin yanlışına dikkat çekildiğini gö-
rürüz. 21. ayette, Allah hakkında mücadele eden bu kişilerin, Allah’ın indirdiği
kitaba davette nasıl yan çizip atalarının yolunu, gelenekleri benimsediklerini
anlıyoruz. Bu ayetlerden, Allah hakkında mücadele edenlerin,
Allah’ın indirdiği kitaba dayanmadıkları takdirde muhtemelen gelenekçiliği,
ecdatperestliği, atalarının yolunu benimsedikleri sonucunu çıkartabiliriz.
Bunlardan bazıları, Kuran’a saygı gösteriyor olabilirler ama Kuran’ın yanına
dini kaynak diye yüzlerce cilt eseri koyarak ve atalarının hayata bakışını ve 
349
kelle sayısı sayılarak gerçek bulunabilir mi?
geleneklerini, bu kitaplarıyla dinselleştirerek, Kuran’ı yüzlerce dini kaynaktan
herhangi bir kaynağa indirerek, dine büyük zarar vermektedirler.
BİLMEDİĞİNİN ARDINDAN GİTME
Bu, ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt
alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
38-Sad Suresi 29
Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp; bunların
hepsi ondan sorumludur.
17-İsra Suresi 36
Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunu anlayacak olan akıl sahipleridir. Allah
aklın işletilmesini, doğru yola varma yolunda önemli bir faaliyet olarak
takdim eder. Kuran’a göre, bilinmeyen bir şeyin ardına düşülmemelidir.
Atalarımızın bize ilettiği bir yapıyı, sırf atalarımız iletti diye kabul ve
müdafaa etmek, bu ayetle çelişir. Kuran’a göre, her iman sahibi akletmelidir,
Allah’ın kitabını rehber kabul etmek, akletmenin bir neticesi olacaktır.
Kuran, atalarımızın kabulleri yüzünden kabulleri oluşan sürüler olmamamızı
istemektedir. Buna karşın, mezhepçi dini yapıyı savunanlar, birçok
zaman aklın gereksizliği, aklın imanla çeliştiği yönünde Kuran’a ters fikirler
ileri sürmektedirler. Aslında buna şaşırmamak gerekir. Yoksa uydurma
mezhepçi yapılardaki akılla bağdaşmayan yüzlerce izah, din diye nasıl yutturulacaktır?
Elbette ki akıl reddedilerek. Kitleler öyle bir hale getirilmiştir
ki ya akıl reddedilip din kabul edilecek, ya da kişiler aklına sahip çıkıp din
konusunda şüphelere boğulacaklardır. Bu kitabın temel amaçlarından biri
de kitlelere bu iki şık arasında sıkışmadıklarını, din diye yutturulan mezheplerin
din olmadığını, gerçek dini yalnız ve yalnız Kuran’ın temsil edebileceğini
ve bu dinin akılla çelişmediğini göstermektir.
Kuran, Allah’ın varlığının delillerinin aklın işletilmesi ile bulunabileceğini
söyler. Fakat Kuran, aklın kullanılmasını sadece Allah’ın varlığının delilleriyle
sınırlamaz. Allah’ın varlığının, aklın işletilmesi sonucu anlaşılması, 
350
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
aklın işletilmesinin önemini ve Allah’ın, aklın düzgün çalıştırılmasını doğ-
ruya ulaşmada bir aracı yaptığını gösterir.
hindular kelle sayarsa
Kuran’ın yanına yüzlerce kitap koyup Kuran’ı etkisiz kılan ve akla savaş
açan gelenekçi-mezhepçi İslamcılar, tarihsel geçmişe sahip olmalarından
ve kalabalık olmalarından delil çıkartmaya çalışmaktadırlar. Oysa Kuran’a
göre bir gerçeğe, o gerçeğe uyanların kelle sayısını sayıp ulaşamazsınız. Bu
mantıkla, Hindular’ın arasında doğan biri, etrafta saydığı kellelerin çoğunlu-
ğunun inancından dolayı, ineklerin kutsal olduğuna inanabilir. Böylece ataların
izinde olmanın ve kendisine benzer bolca kelle saymanın, doğru yolda
olduğunu gösterdiğini düşünür. Ya da daha evvel örneğini verdiğimiz bir
Hıristiyan’ı düşünün. Atalarından gelen gelenekte, Katoliklik veya Ortodoksluk
gibi köklü mezheplerde, Hz. İsa’nın “oğul tanrı” kabul edildiğini gören
ve etrafında Hz. İsa’yı “oğul tanrı” kabul edenleri daha fazla bulan bu şahıs;
Hz. İsa’yı oğul tanrı kabul ettiğinde, kelle sayıcısı mantığa göre haklı
olacaktır. Geleneksel-mezhepçi İslamcı, bu örneklerdeki yaklaşımlara haklı
olarak karşı çıkar ve aşağıdaki ayetleri örnek gösterebilir:
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan
saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahmin
ile yalan söylerler.
6-Enam Suresi 116
Onların çoğu, Allah’a ortak koşmadan iman etmez.
12-Yusuf Suresi 106
Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi çoğunluğa uymak, çoğu zaman ki-
şilerin sapıtmasına sebep olabilir. Birçok zaman diliminde azınlıklar haklı
olmuşlardır. Allah, kelle sayıp gerçeği bulmamıza olanak vermemiş ve aklımızı
işletmeye bizi mecbur etmiştir. Gelenekçi-mezhepçi İslamcıların bir
Hindu’ya veya bir Hıristiyan’a yanlışını gösterirken yukarıdakine benzer
izahlar yaptığına, bu ve benzeri ayetleri kullandığına şahitlik edebilirsiniz. 
351
kelle sayısı sayılarak gerçek bulunabilir mi?
Hindu veya Hıristiyan’a akıl vermekte doğru ölçüleri kabul eden gelenekçimezhepçiler,
Kuran’ın anlattığı İslam’a davet edildiklerinde, hemen çoğunluk
olduklarının arkasına saklanmaya, tarihsel kökenlerine sığınmaya kalkarlar.
Çoğunluğun ve geleneğin, Hz. İsa’yı oğul tanrı, ineği ise kutsal kabul edenleri
nasıl saptırdığını gelenekçiler çok iyi anlar ve anlatırlar. Fakat Kuran’ın
anlattığı İslam’a karşı çoğunluk ve geleneği, kendi delili yapmaya çalışanlar
yine aynı şahıslardır!..
HEM AKLINI ÇÖPE ATIP HEM DE
AKIL VERMEYE SOYUNANLAR
Kuran’a göre inananlar, inandıkları gerçekler uğruna toplumun gelenekleriyle
zıt düşmekten, toplumdan dışlanmaktan çekinmemelidirler.
Kuran’da, Peygamberler’in bu konuda nasıl örnek teşkil ettiklerini ve canları
pahasına toplumlarının yanlış kabullerine nasıl karşı koyduklarını gö-
rebiliriz. Bizim gözlemlerimize göre, mezhepçi İslam’ı yaşayan birçok kişi
arkadaşlarının, cemaatinin, ailesinin kendisini dışlamasından; “Bizim oğlan
sapıttı, başörtüsünü inkar ediyor” veya “Bizim kız mezhepsiz olmuş, üstelik
erkeklerle el sıkışmaya başlamış” veya “Ahmet hadis düşmanı olmuş” veya
“Leyla hayızlı namaz kılıyormuş, vah vah” gibi izahlar yapmalarından, iğ-
neli kınamalardan çekinmektedirler. Toplumun kabullerine karşı çıkamayanlar,
hele hele bu kabullerin en yoğun ve en koyu yaşandığı tarikatların
yakınlarında iseler, bu gruplardan gelecek baskı ve arkadaş ortamını kaybedip
yalnız kalma korkusu, bu kişilerin gerçekleri görememesinin sebeplerinden
biri olabilmektedir. Toplumun geleneklerini, tabularını koruması
da işte bu dışlama mekanizmasıyla mümkün olmaktadır. Allah’ın rızasından
uzaklaşmaktan korktuğundan daha çok toplumdan dışlanmaktan korkanlar,
elbette ki geleneklerin zihinlere vurduğu zincirlerden kurtulamazlar.
Allah kuluna yetmez mi? Seni, O’ndan başkasıyla korkutuyorlar.
39-Zümer Suresi 36
352
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
Gelenekleri ve kalabalıkların kelle sayısını putlaştıranların durumu çok
gariptir. Bu kitleler taklidi akla üstün tutup, geleneği ve çoğunluğu taklit
ederler. Sonra taklide kurban ettikleri akıllarıyla, size akıl hocalığı yaparlar.
Bunlar hem güdülen koyun olmanın erdemini savunurlar, hem de sizi
gütmeye kalkarlar !..
34. BÖLÜM
•••
kuran’ın dininin kolaylığı
Kuran’ın sunduğu İslam’ı anlattığımız bazı kişiler, mezheplerin İslam’ı ile
Kuran’ın anlattığı İslam arasındaki büyük farkı görünce; “Siz dini kolaylaştırıyorsunuz;
din bu kadar kolay olur mu?” şeklinde eleştiriler yapmakta,
Kuran’ın anlattığı İslam’ı savunanları nefsanilikle ve dini kendi rahatlarına
uydurmakla suçlamaktadırlar. Fakat bu itiraz tarzlarıyla bir kez daha cehaletlerini
sergilemekte ve Kuran’ın ayetlerinden habersiz olduklarını göstermektedirler.
Çünkü Kuran’a göre dinimiz aynen Hz. İbrahim’in dini gibi
kolaydır, güçlüklerden arınmıştır:
... Allah sizi seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiş-
tir, aynı atanız İbrahim’in dininde olduğu gibi...
22-Hac Suresi 78
ALLAH YERİNE KONUŞANLAR
Kitabımızda din adına uydurulanların birçok örneği bulunmaktadır. Allah
adına konuştuğunu iddia ederken, aslında Allah’ın yerine konuşmuş olan
mezhepçiler, Allah’ın rahmeti olan dini, birçok hususta Allah’ın cezası gibi
göstermişlerdir. Allah’ın insanın yaratılışına uygun olduğunu söylediği dini;
hem insanla, hem mantıkla, hem bilimle, hem insafla çelişir bir şekilde tarif
etmişlerdir. Bu kişilere göre Allah’ın rahmetini anlatmak dini yozlaştırmaktır. 
354
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
Kuran’daki 114 adet Besmele ile ve daha yüzlerce ayet ile Allah’ın merhameti
anlatılır. Kuran’ın en temel mesajlarının başında, Allah’ın rahmetinin
anlaşılması gelir. Mezhepçi yaklaşım, Allah’ın bize rahmetinin neticesi olan
kolaylıkları anlatmamızı “dinde yozlaştırma” diye takdim eder. Allah’a iftira
olarak kendi uydurdukları zorlukları ise “takva, dine titizlik” olarak satmaya
kalkar. Bu kafa, dinin kolay olmasıyla alay ederken, aslında Kuran’ın
ayetlerinde geçen bir ifade ile alay ettiğinin farkına varmaz. Kuran’ı sadece
musikisi için dinlemeye alışanlar o kadar çoktur ki; ayetlerde geçen bu açık
manalar onlara hep kapalı kalmıştır.
...Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez ...
2-Bakara Suresi 185
İnsan zayıf olarak yaratılmış olduğundan Allah size hafiflik getirmek
istiyor.
4-Nisa Suresi 28
Mezhepçiler “Kuran öyle yüce, öyle mübarek bir kitaptır ki; bizim gibi
aciz insanlar, Kuran’ı ne kadar uğraşsa anlayamazlar” şeklinde izahlarla, ilk
bakışta Kuran’ı övüyormuş gibi görünseler de, aslında insanları Kuran’dan
uzaklaştırmaktadırlar. Kuran’ı insanlar anlayamayacaksa, Kuran niye vahyedildi?
Niye Kuran insanlara hitaplarla dolu? Niye Kuran üç-beş insana
değil de herkese hitap etmektedir? Kuran’ı anlaşılmaz kılmak isteyenlerin,
“Kuran’ı anlamak zordur, hatta imkansızdır” diyenlerin, hesabı tabi ki baş-
kadır. Kuran anlaşılmaz olunca kitleler, mezhepçilerin imamlarına, şeyhlerine
teslim olacaktır. Çünkü bunlara göre Kuran anlaşılmazdır ve zordur ama
imamlar, şeyhler anlaşılabilir; bunlar rehber edinilerek doğru yol bulunabilir.
Kuran anlaşılmaz ve zor kabul edilince, ilkel Emevi uydurmaları ve Abbasi
eklemelerinin dinin bir bölümü olup olmadığı da sorgulanmayacaktır.
Çünkü tüm bu ilkel eklemeler ancak Kuran’ın hakemliği ile çöpteki layık
oldukları yerleri bulabilir. Kuran’ın anlaşılmaz ve zor olduğunun ilanıyla,
Kuran’ın hakemliği elinden alınıp mezheplere verilince, mezheplerin bizzat
kendisi olan Emevi-Abbasi patentli çelişkiler ve zorluklar, halk üzerindeki 
355
kuran’ın dininin kolaylığı
hegemonyalarını devam ettirecektir. Kuran’ın anlaşılması için birçok ayet
vardır. Sırf aşağıdaki ayet, aynı surede dört kez tekrarlanmaktadır:
And olsun ki biz Kuran’ı öğüt almanız için kolaylaştırdık. Öğüt
alacak yok mu?
54-Kamer Suresi 17, 22, 32, 40
KURAN’LA ARAMIZA ÖRÜLEN DUVARLAR
Kuran birçok cahil bedeviye de, birçok bilgine de hitap etmektedir. Kuran
tüm insanların rehberidir. Yukarıdaki ayetten anlayacağımız gibi Kuran
insanların öğüt alması için kolaylaştırılmış bir kitaptır. İnsanlar anlamadıkları
kitaptan nasıl öğüt alabilir? Anlaşılamayan bir kitap nasıl rehber
olur? Kuran’ın anlaşılmaz olduğunu iddia etmek, tüm bu ayetlerle ters düş-
mektir. Bu iddiaların sahipleri, Kuran ile insanlar arasına duvar örmekte ve
kendi ilmihal kitaplarını Kuran’ın yerine koymaktadırlar. Bunu yaparken de
Kuran’ı sözde yüceltmektedirler!
Bu mezhepçi zihniyete, günümüzde çok satan ve bedava da dağıtılmış
olan “Tam İlmihal Saadeti Ebediye” kitabından örnek vermek istiyoruz. Kitabın
yazarı Hüseyin Hilmi Işık, Işıkçılar cemaatinin başıdır ve kimi baskılarını
Sıddık Gümüş ismi ile yapmıştır. Bu kitabında Işık, Kuran’ı anlamaya
çalışanlara şu uyarıları yapar: “Seyyid Abdülhakim Efendi, Kuddise
siruh buyurdular ki: İbadet, emirleri yapmak demektir. Kuran-ı Kerim’i, hutbeyi
okumak ibadettir. Bunların manasını anlamak emir olunmadı. Bunları
anlamak ibadet değildir. Kuran-ı Kerim’i anlamak için yetmiş iki yardımcı
ilmi ve sekiz temel ilmi öğrenmek lazımdır. Ancak bundan sonra Kuran-ı
Kerim’i anlamaya istidad hasıl olup, Cenab-ı Hak nasip ederse anlayabilir.
Herkes anlamalıdır demek, dine müdahale etmek demek olur. Kuran-ı
Kerim’i anlamak için istidadı çok olan on sene, orta olan elli sene çalışmak
lazımdır. Bizim gibi az olanlar ise yüz sene de çalışsak anlayamayız. Şeriatte
ilim diye faideli bilgilere denir. Faideli ilim Saadeti Ebediyye’yi elde 
356
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
etmeye yani Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olan ilimdir ki bunlara İslam
bilgileri denir.”
Yukarıdaki alıntıyı yaptığımız “Saadeti Ebediye” kitabını okuyanlar, bizim
eleştirdiğimiz zihniyetin bir örneğini göreceklerdir. Bu arada Abdulhakim
Efendinin, Hüseyin Hilmi Işık’a şeyhliği devreden şeyhi olduğunu
hatırlatalım. Alıntımızı dikkatle okuyanlar; Hüseyin Hilmi Işık’ın Kuran’ın
anlaşılmaz olduğunu ispatlamak için gayretini; “Benim şeyhim bile anlamadıktan
sonra sizin ne haddinize düşmüş Kuran’ı anlamak” dediğini kavrayacaklardır.
Bu arada Işık, kişileri kurtaracak olanların faideli bilgiler olduğunu
söyleyerek, Kuran’ın anlaşılmaz olduğunu açıkladıktan sonra başvurulacak
kaynağa işaret eder. “Faideli bilgiler” tamlamasının Hüseyin Hilmi’nin kitabı
Saadeti Ebediyye ismiyle aynı cümlede geçişi, Kuran’ın yerine neyin
okunması gerektiği konusunda herhalde kitleleri aydınlatacaktır!
Kendi kutsallarını rehber, Kuran’ı musiki kitabı yapanlar, içine düştü-
ğümüz durumun baş sebebidir. Cehalet, ilkellik, taklitçilik, akıldan feragat
hep bu zihniyetin alametleridir. Bunlar “Yüz sene uğraşsak da Kuran’ı anlayamayız”
diyecek kadar tevazu yaparlar, fakat sonra Kuran’ın yerini alacak,
anlaşılır rehber kitaplar yazarlar!
çöldeki bedevi kuran’ı 72 + 8 ilimle mi anladı?
Işık’a göre Kuran’ı anlamak ibadet değildir. Fakat ortalama kapasiteli biri
Kuran’ı elli senede anlayabilir. Bir yazar “Elli senelik emeğin karşılığı ibadet
olmazsa, emeğin kendisi de ibadet olmaz” diyerek, bu elli seneyi kimin,
niye geçireceğini sorgulamaktadır. Aynı yazar, şeyhlerin sohbetini dinlemeyi
ibadet sayanların, nasıl olur da Kuran’ı anlamayı ve bunun için gayret etmeyi
bir ibadet olarak kabul etmediklerine şaşırmakta ve şöyle demektedir:
“Hazretler zahmet edip Kuran’a baksaydılar, Kuran’ı anlamak için böyle bir
ilimler listesinin olmadığını göreceklerdi. Ama ne hadlerine! Kuran’ı anlamaları
mümkün değil ki! Kuran ümmi olarak tanımladığı bir topluma direkt
olarak hitap ediyor. Mekkeliler konuştukları dille gelen Kuran’dan öğüt alıp
hidayete ermeleri için hiç de 72+8 ilmi bilmek zorunda değillerdi. Hazretler, 
357
kuran’ın dininin kolaylığı
Kainat’ın Yaratıcısı’nın kendi kelamını kolaylaştırdığı konusundaki sözlerine
güvenseydiler, kısacası Kuran’ı anlayabileceklerine ihtimal verseydiler, Allah’ın
izniyle anlayabilirlerdi. Ne var ki Kuran’ı anlayamayacaklarına dair
verdikleri ilk şeytani kararla, zaten kendilerini layık oldukları anlayışsızlığa
mahkum etmişlerdir. Şunu belirteyim ki; ‘Kuran’ı anlamıyorum’ demek
başkadır, ‘Anlayamam’ demek başkadır. Hele hele kendisi anlamadığı
için başkalarını da anlamamaya çağırmak çok daha başkadır. Birincisi cehalet,
ikincisi delalet, üçüncüsü ise ihanettir.”
Kuran’ı zor ve anlaşılmaz olarak gösterenlerin gerçek niyetinin Allah ile
kul arasına şeyh, mezhep imamı, hadisçi, fıkıhçı gibi vasıtalar koyup bunları
başvuru kaynağı yapmak olduğunu gördük. Oysa Kuran’ın geliş sebeplerinden
biri Allah ile insanlar arasına konan putları, ilahları, rahipleri, ruhbanları,
kutsallaştırılmış insan sınıflarını atmaktır.
Haberin olsun katıksız din yalnızca Allah’a aittir. O’ndan başkasını
veli edinenler şöyle derler: “Biz bunlara, bizi Allah’a daha fazla
yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Elbette Allah ayrılığa düştükleri
konularda aralarında hükmedecektir. Şüphesiz Allah hiçbir yalancı
kafiri doğruya eriştirmez.
39-Zümer Suresi 3
Ayette de görüldüğü gibi Allah’la aralarına aracılar koyanlar, bu aracı-
lığı Allah’a yakınlaşmak için kullandıklarını iddia etmektedirler. Fakat Allah,
katıksız dinin yalnızca kendisine ait olduğunu söylemektedir. Bu iddia
sahiplerinin mazeretlerini kabul etmemektedir. Allah’ın kitabı olan Kuran’ın
yanına insanların yazdığı kitapları koyarak dinde reform yapmış olanlar, dinin
katıksız şekilde Allah’a ait olmasının gerekliliği ile çelişirler. Kuran tüm
insanlığa hitap eder, eğer anlaşılmaz olsaydı, anlayacak olan birkaç mezhep
imamına hitap etmesi gerekmez miydi? Elbette din de, Kuran da hem anla-
şılır, hem de mezhepçilerin sandığından daha kolaydır. Uydurulmuş din ise
zorluklarla doludur. Mezheplerin tarif ettiği yapıda, bir karı-kocanın nasıl
bir hayat yaşamalarının ideal olduğunu çok kısaltarak anlatmaya çalışalım.
Bu karı-kocanın sabahtan akşama bazı işlerinde gözetmeleri gereken sünnet, 
358
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
sevap, helal ve haramların mezhepçi zihniyete göre neler olduğuna örnekler
vererek mezheplere göre ideal yaşam tarzını sunmaya çalışalım. Böylece
Kuran’ın kolay dini ile uydurulan detaycı, zor dinin farkını kavrayalım.
mezhepçi hanım ve beye gündelik
hayat tavsiyeleri
Mezhepçi bey ile mezhepçi hanım uyandıklarında sağ ayak ile yataklarından
kalkmalıdırlar. Hayırlı işler sağ, hayırsız işler sol ayakla yapılır.
Birazdan eğer birisi tuvalete girecekse sol ayakla girer. Tuvalete başı
kapalı girmekte sevap vardır. Tuvalette iken konuşulmaz, eğer biri tuvaletin
dışından soru sorarsa, bu münasebetsize cevap vermemek daha uygundur.
Eğer evdeki tuvalet alafrangaysa, bu tuvaleti yıktırıp alaturka yaptırmak
daha uygundur. Erkekler ayakta küçük tuvalet yapmak gibi uygunsuz
hareketlerden kurtulmalı, oturarak küçük tuvaleti yaparak sünnet sevabı kazanmalıdırlar.
Eğer çiftimizden biri yıkanacaksa, en azından belinde peş-
temalle yıkanması gerekir. Çünkü kişi, tek başına tuvalette iken bile avret
yerini kapalı tutmaya çalışmalıdır. Her ne kadar insanlar görmüyorsa da,
melekler insanları görür; meleklerden utanmak lazımdır. Yıkanırken önce
sağ omuza, sonra sol omuza su dökmek gibi sıralara uyulmalı ve kitaplarda
yıkanma ile ilgili yazılan Arapça dualar ezberlenip okunmalıdır. Şampuan
tipi yıkanma maddelerinin alkollüleri kullanılmayacak; alkolsüzü bulunacaktır.
Dişleri temizlemek için misvak kullanılmalıdır. Bu arada dişlere iyi
bakılmasında fayda vardır. Çünkü kimi alimlere göre dişe dolgu yapılırsa
boy abdesti olmaz, kişi cenabet gezer. Bu yüzden dişin çürümesi, komple
dişi çektirip dişsiz kalmayı veya çıkmalı takma dişler taktırmayı gerektirecektir.
Çıkmalı takma dişler boy abdesti alırken çıkarılıp, bunların altı ıslatılmalıdır,
yoksa kişi cenabet gezmeye devam eder.
Namaz kılınacaksa sarık takıp yetmiş kat sevap kaçırılmamalıdır. Sarığın
yedi metre olması daha uygundur. Giyilecek elbiseler yeşil, siyah veya beyaz
olmalıdır. Sarı veya kırmızı giymemek gerekmektedir. Çiftimiz yemeğini 
359
kuran’ın dininin kolaylığı
yer sofrasında yemeli, sonradan çıkma masa tipi uyduruk şeylerde yememelidir.
Yer sofrasında sağ ayak dikilir, sol ayak alta alınıp oturulur. Yemek tek
bir kap ortaya konularak yenilir. Yemekte çatal, kaşık gibi aletlerden kaçınılmalıdır.
En sevap yemek yeme şekli üç parmakla olur. Bu üç parmak bile
bellidir: Baş, işaret ve orta parmaklar. Yemeğe tuz ile başlamak iyidir. Yemekte
su içilirse üç nefeste içilmeye gayret edilmelidir. Yemek kesinlikle
sağ elle yenmelidir. Sol elle yenilenleri şeytan yemiş olur. Yemek bitince
üç parmak, baş parmaktan ortancaya doğru yalanır, bu da sünnettir. Böyle
sünnetleri kaçırmamak lazımdır. Aynaya bakmak sünnettir. Erkek aynaya
bakıp sakalının bir tutamı geçip geçmediğini kontrol etmeli, sakalı bir tutamı
geçtiyse kesmelidir. Sakalı bir tutamdan az kesmek düşünülemez, de-
ğil ki pasparlak olmak. Erkeğin gözüne sürme çekmesi, saçlarını yağlayıp
ortadan ayırması da hep sevap getiren fiillerdir.
Kadın ise saçını uzatmalı, kesinlikle kesmemelidir. Kadınların kaşını aldırması
çok büyük günahtır. Kadın evden çıkacaksa yanında kocası, kardeşi
gibi mahremi olmadan 90 km’den fazla gitmesinin haram olduğunu unutmamalıdır.
Aslında kadın için en iyisi mümkün olduğunca dışarı çıkmadan
evde oturmaktır. Fakat dışarı çıkacak olursa iyice örtünmeli, koku sıkması-
nın haram olduğunu unutmamalıdır. Kadın için en iyisi komple örtünmesi,
eldiven giymesidir. Hatta kadının kestiği tırnakları bile kadından bir parça
sayıldığı için bunları yabancı bir erkeğe göstermeden toprağa gömmesi gerektiğini
birçok mezhep alimi söylemiştir.
Televizyonun seyredilip seyredilmeyeceği tartışmalı bir konu olduğu için
eve hiç televizyon almamak en iyisidir. Çünkü resim haramdır. Televizyondaki
görüntüler, resimlerin arka arkaya geçişi olduğu için bunun da haram
olduğunu iddia edenler vardır. En azından mezheplere göre bunun şüpheli
olduğu kesindir. Mezheplere göre ise şüpheli şeyleri terk etmek en isabetli
davranıştır. Radyo dinlemek de çok tehlikelidir. Müzik, telli sazlar, hele hele
kadın sesi haramdır. Radyoda sürekli bunlar çıkacağı için mezhepçi çiftimizin
bunları eve sokmaması gerekir. 
360
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
Eğer çiftimiz cinsel ilişkiye girmek isterse çırılçıplak bir şekilde bunu
yapmanın meleklere karşı utanmazlık olduğunu unutmamalıdırlar. Mümkünse
yorgan tipi bir örtünün altında, birbirlerinin cinsel organlarına bakmadan
cinsel ilişkiye girmeleri gerekmektedir.
Eve girerken de, çıkarken de sağ ayak kullanılmalıdır. Eve meleklerin
girmesini engelleyen köpek kesinlikle sokulmamalıdır. Evdeki yataklar ve
oturma grupları hep yerin üstünde olmalı, ayaklı olanlarından sakınılmalı-
dır. Uyurken abdestli uyunmalıdır. Çünkü abdestli ölenin şehit olacağı söylenmektedir.
Uyurken sağ el başın altına alınıp, sol el salınacak ve sağ tarafın
üstüne yatılacaktır. Yüzü koyun yatan çiftler birbirlerini ve çocuklarını
uyandırıp düzeltmelidirler...
EKSİĞİ ÇOK, FAZLASI YOK
Bu çifte, mezheplerin dini adına tüm gerekli tavsiyeleri sıralamak için
ayrı bir kitap yazmamız gerekirdi. Fakat bu örnekler bile Kuran’a kıyasla
mezheplerin dininin ne kadar zor, karmaşık, yaşanmaz bir sistem olduğunu
göstermeye yetmektedir. Bu izahların hepsinin mezhepçi kitaplarda, mezhepçi
açıklamalarda yeri vardır. Bu örneklerin eksiği bir hayli çok, fazlası
ve abartısı hiç yoktur. Mezheplerin sunduğu sistem yaşanmaz bir sistemdir.
Bu halleriyle birçok mezhepçi, ruhbanlık uydurup, ona da uymayan
Hıristiyanlar’a benzemektedirler:
Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik. Ona İncil’i verdik
ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet oluşturduk.
Uydurdukları ruhbanlığı biz onlara gerekli kılmamışken, Allah rı-
zası için uydurdular. Ama buna da gereği gibi uymadılar.
57-Hadid Suresi 27
Mezhepçiler, insanın her saniyesini dolduran, rahat bir banyo bile yapamayacağı
bir sistem oluşturmuşlar ve bunu da “din” diye ne yazık ki bir-
çok insana yutturmuşlardır. Fakat Allah’ın gerekli kılmadıklarıyla dolu bu 
361
kuran’ın dininin kolaylığı
zorlukların sistemine mezhepçilerin birçoğu bile uyamamışlardır. Yalnız ve
yalnız Kuran din yapılıp, Kuran dışı kaynaklar reddedilip, Kuran’ın yeterliliğine
güvenilmeden bu sorunlar çözülemez. Başarı bu en kolay, en mantıklı
yoldadır.
Allah kimseye gücünü aşan bir sorumluluk yüklemez.
2-Bakara Suresi 286
Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki
nimetini tamamlamak istiyor ki şükredesiniz.
5-Maide Suresi 6
Seni en kolay olanla başarılı kılacağız.
87-Alâ Suresi 8
35. BöLÜM
•••
soruların kuran’dan
çözümlerine örnekler
Kitabımızın buraya kadarki kısmında, Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğunu
ve dinin buna göre şekillendirilmesi gerektiğini anlattık. Bunu anlatırken,
Kuran dışında kalan, fakat dinin bir öğesi zannedilen izahların ve uygulamaların,
aslında dinle hiçbir alakası olmadığını gösterdik. Örneğin sanatla ilgili
uydurulanların neler olduğunu 18. bölümde, kadınlarla ilgili uydurmaları 21.
bölümde işledik. Bu bölümlerde ve diğer bölümlerde, Kuran’da bulunmayan
yasakların ve emirlerin dinin bir yasağı veya emri olamayacağına dair
temel yöntemi öğrendik. Kitabın bu bölümünde, herhangi bir konunun dindeki
hükmünü öğrenmek isteyen kimsenin ne yapması gerektiğini, buraya
kadar anlattıklarımızın çerçevesinde örnekleyeceğiz. Kuran’dan bir konunun
anlaşılmasında dikkat edilmesi gerekenleri özetledikten sonra, 10 örnek
çözümle bu konuyu daha da pekiştirmeye çalışacağız. Kitabımızın bundan
sonraki bölümünde geçen namaz, oruç, hac ve zekatın Kuran’a göre anlatı-
mının ve daha önce geçen birçok örneğin bu konuda yeterli bilgiyi verece-
ğini zannediyoruz. İlk önce Kuran’a göre, yani dine göre, bir konunun nasıl
anlaşılması gerektiği ile ilgili temel prensiplerimizi özetleyelim:
kuran’dan bir konuyu anlamada prensipler
• Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğu yani “Din = Kuran” olduğu unutulmamalıdır.
Kuran’ın Allah kelamı olduğu ve bizim dini anlamamız
için indirildiği de sürekli aklımızda tutulmalıdır.
363
soruların kuran’dan çözümlerine örnekler
• Meseleler, Kuran’ın bütünlüğü içinde düşünülmeli ve çözümlendirilmelidir.
Bir konuyla ilgili Kuran’da geçen ne kadar ayet varsa, o
ayetler önceleri ve sonralarıyla ele alınmalıdırlar. (Kuran’ın bir kısmını
kabul, bir kısmını inkar; Kuran’ı inkardır.) Kuran’ın bir yerinde
geçen bir konunun, bir fikrin Kuran’ın başka bir yerinde geçen bir
fikirle çelişmeyeceğini de unutmayalım.
• Kuran’da yer almayan bir konunun, dinde de yer almadığı anlaşılmalıdır.
Bu prensibi uygulayınca dine ilavelerin % 90’dan fazlasından
kurtuluruz. (Bu maddenin büyük önemine binaen, bu konuyu 39.
bölümde bir daha özel olarak inceleyeceğiz.) Kuran’da yasaklanmayan
bir şeyin helal olduğu, ayrıca bu şeyin helal olması için ilave bir
izaha gerek olmadığını unutmayalım.
• Bazı konulardaki dini ilavelerin Kuran ayetlerinin çekiştirilmesi ile
yapıldığını unutmamalıyız. Şüpheli bir konuyla karşılaştığımızda;
Kuran’ın orijinalinin Arapça olduğunu bilmeli ve konuyu iyi bir şekilde
Arapça bilip, samimi bir şekilde Kuran’a yaklaşanlarla çözmeliyiz.
Eğer onların samimiyet ve yaklaşımından şüphelenirseniz,
incelenen noktaları birbirinden bağımsız ayrı kişilere gösterip
kontrol edebilirsiniz. (Kişilerin samimiyetinde en önemli gösterge,
Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğunu kabul edip etmedikleridir. Bu
görüşü kabul etmeyenler, mezheplerinin görüşünü Kuran’a mal etmeye
çalışabilirler.) Bu çalışma yapılırken kilit kelimenin ve kavramın
Kuran’ın indiği dönemde nasıl anlaşıldığını ve aynı kelimenin,
kavramın Kuran’ın tümünde nasıl kullanıldığını inceleyerek en iyi
şekilde çözüme ulaşabileceğimizi unutmamalıyız.
• Kuran’ı anlamaya çalışırken, aklın ve vicdanın en önemli yardımcılarımız;
gelenek, görenek, çoğunluğun kabulleri, çevre baskısı
gibi aklı ve vicdanı ipotek altına alıp kullandırmayan unsurların
Kuran’la aramızda en önemli engeller olduğunu unutmamalıyız.
Bu temel prensiplerimizi hatırladıktan sonra örnek 10 soruya geçip
Kuran’dan bir meseleyi nasıl anlayacağımızı örneklendirmeye çalı-
şalım:
364
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
1) kadınlar erkeklere namaz kıldırabilir mi?
1. SORU: Dinimizde bir kişinin diğer insanlara namaz kıldırması var
mı? Eğer varsa, kadınlar erkeklere namaz kıldırabilir mi?
1. ÇÖZÜM: Kuran’ı incelediğimizde, Peygamberimiz’in diğer insanlara
namaz kıldırdığını görebiliriz (4-Nisa Suresi 102. ayete bakınız). Tek
başına namaz kılınmasına engel bir ifade olmadığına, ayrıca topluca namaz
kılınmasına engel bir ifade de olmadığına göre, hem topluca birinin
kıldırmasıyla, hem de tek başına namaz kılınabilir demektir. Kadınların
namaz kıldırmasına engel hiçbir ifade de Kuran’da bulunmaz. Demek ki
dinimizde hem kadın hem de erkek bir topluluğa namaz kıldırabilir. Bu
arada Kuran’da maaşlı cami imamı, cami müezzini gibi sınıfların mevcut
olmadığını da hatırlayalım.
2) AYBAŞILI KADIN KURAN OKUYABİLİR Mİ?
2. SORU: Kadın, aybaşı durumunda nelere dikkat etmelidir? Aybaşılı
kadın Kuran okuyabilir mi, namaz kılabilir mi, oruç tutabilir mi?
2. ÇÖZÜM: Aybaşılı kadının ve kadının bu döneminde erkeğin nelere
dikkat etmesi gerektiği Kuran’da sadece tek bir ayette geçer. Yani bu ayetle
aybaşı durumunda nelere dikkat edilmesi gerektiği anlaşılır, geri kalan konular
için aybaşılı olma bir ayrıcalık getirmez.
Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. De ki; “O bir rahatsızlıktır.”
Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar
sakın onlara yaklaşmayın. Temizlendiklerinde Allah’ın size emrettiği
yerden onlara gidin. Şüphesiz Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri
de sever.
2-Bakara Suresi 222
Görüldüğü gibi Allah’ın aybaşı durumu için getirdiği yegane yasak cinsellik
yasağıdır. Allah aybaşı durumunda Kuran okumama, namaz kılmama,
oruç tutmama gibi yasakları getirmez. O zaman; namaz kılmak normalde
farz olduğu gibi kadına aybaşılı iken de farzdır. Oruç normal zamanlarda 
365
soruların kuran’dan çözümlerine örnekler
nasıl tutuluyorsa aybaşılı iken de o şekilde tutulacaktır. (Oruca güç yetiremeyenlerle
ilgili oruçta istisnai bir durum vardır. Bunu 36. bölümde oruç
konusunda göreceğiz. Aybaşılı kadın, aybaşılı olduğu günlerde bu sınıfa
girdiğini düşünüyorsa oruç tutmayıp, gereğini yapabilir.) Kadının ayba-
şılı iken camiye girmesine de, Kuran okumasına da bir engel yoktur. Allah,
aybaşı hakkındaki sorulara bu dönem içinde cinsel ilişki yasağı getirerek
cevap vermiştir. Eğer namaz kılınmaması da aybaşı halinde gerekli
olsaydı, Allah neden bunu belirtmesin? Cinsel ilişki yasağı her gün kılınan
namazdan daha mı önemlidir? Kuran okuyup Allah’ın emirlerini, yasaklarını
öğrenecek kadın, yaşamının 1/6’ya yakın süresinde bu hakkından
mahrum edilmiş, din adına dinden, Allah’ın yerine konuşanlar yüzünden
Allah’tan uzaklaştırılmıştır.
3) SİGARANIN HÜKMÜ NEDİR?
3. SORU: Sigara haram mıdır? Yoksa mekruh mudur?
3. ÇÖZÜM: Kuran’ı incelediğimizde sigara diye bir maddeye de, sigaraya
benzer bir şeye de rastlamayız. Kuran’da haramlar dışında mekruhlar
kategorisi diye ayrı bir liste de yoktur. Eğer böyle bir çıkarım yapılabilseydi;
kiloları ortalamadan fazla olanların yağlı ve çok yemesi, kolestrolü olanların
kırmızı et yemesi, herkesin kola gibi asitli içecekler içmesi, yatmadan hemen
önce yemek yememiz gibi sağlığa zararlı olduğu söylenen yiyecekler
ve yeme şekilleri de haram olacaktı. Hatta birçok beslenme uzmanına göre
zararlı olan rafine olmuş beyaz şeker ve beyaz ekmek de sorgulanacaktı.
Yani “Sağlığa zararlı olan her şey haramdır” diye, bir prensip dinde olsaydı,
din çok zor bir yapıya bürünecekti. Allah ne indirdiğini bilmektedir. Allah
kulları için kolaylık istemiş, dini kolay kılmıştır. Dinin bir bölümü, emri ve
yasağı olan her şey bizim sorumlu tutulacağımız alandır. Din içi alanda olduğu
gibi, din dışı alanlarda da (Kuran’da belirtilmemiş alanlarda) aklı kullanmak
bizi en iyi sonuca ulaştıracaktır. Buna göre sigara içenler aklını kullanıp
ne yapacağına karar verecektir. 
366
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
4) TÜRKÇE EZAN OLUR MU?
4. SORU: Kuran’da ezan var mı? Ezan Türkçe okunabilir mi? Ya namaz
Türkçe kılınabilir mi? Kuran Türkçe okunabilir mi?
4. ÇÖZÜM: Kuran’da namaz için bir çağrı yapıldığı görülmektedir. Fakat
Kuran’da bu çağrının şekli açıklanmaz. Ezan dediğimiz namaz çağrısının
nasıl yapılacağı bizlere bırakılmıştır. Eğer Allah isteseydi, ezanın (namaza
çağrının) sözlerini de açıklardı. Ezanın sözleri açıklanmadığı gibi, hangi
dilde yapılacağı da Kuran’da geçmez. Ezanın hangi dilde, hatta ne şekilde
yapılacağı tamamen insanlara bırakılmıştır. “Ezanı herkes anlıyor, ezan her
dilden Müslümanın ortak çağrısıdır ve değiştirilmemelidir” denebilir. Bu
ifadenin yüksek oranda doğruluk payı taşıdığı kanaatindeyiz. Müslümanlar
dünyanın dört bir yanında aynı şekilde okunan ezanla namaza çağrı yapıldı-
ğını anlarlar; bu “ümmetin bir sünneti” olarak önemli ve yararlı fonksiyonlar
görmektedir. Bu yüzden, ezanın okunduğu dili değiştirme hakkındaki
tartışmanın boş ve yararsız bir tartışma olduğu kanaatindeyiz. Fakat ezanı
başka bir dilde okumanın veya ezanın okunamadığı yerlerde ışık yakarak
veya herhangi başka bir metotla çağrı yapmanın, dinen bir günah veya haram
olmadığını da belirtmeliyiz. (36. bölümdeki “Namaz” konusunda ve 40.
bölümde Arapça dışındaki dillerde ibadet konusunu işleyeceğiz.)
Ezan gibi namazın da Cuma namazının hutbesinin de Kuran okumanın
da Türkçe yapılmasında hiçbir engel yoktur. Kuran’da “tefekkür” etmemiz
geçer (Tefekkür; düşünme, fikir üretme, aklı çalıştırma demektir). Kuran’da
Kuran’ı “tedebbür” etmemiz söylenir (Tedebbür; derinlemesine kavramak,
düşünüp taşınmak, inceliğini kavramak manalarına sahiptir). Kuran’da akletmemiz,
tezekkür ile Kuran’ı okumamız, fıkh etmemiz (ince anlayış sahibi
olmamız) de söylenir. Hiç şüphe yok ki bunları en iyi şekilde ancak anladığımız
dilde Kuran okur, namaz kılarsak yapabiliriz. Kısacası her ibadeti
anlaşılan dilde yapmak, söylenenleri daha iyi anlayacağımız için isabetli olacaktır.
Böylece Kuran’ı ince anlayış ve derin düşünce ile okuma emri daha
iyi yerine getirilecektir.
367
soruların kuran’dan çözümlerine örnekler
5) KİMLERLE EVLENİLEBİLİR ?
5. SORU: Müslüman bir kişi kimlerle evlenebilir?
5. ÇÖZÜM: Bu konuda tam bir anlayışa sahip olmak için “Kuran’ın
bütünlüğü içinde Kuran’ı anlama” prensibini hatırlamalı ve bu konuyu öyle
çözmeliyiz. İlk olarak Allah’a ortak koşanlarla evlenmenin haram olduğunu
bilmeliyiz. (Ateistler Allah’a maddeyi ortak koştukları, yaratılışı tesadüflere
bağlayıp Allah’ın yaratıcı, sonsuz, varlıkların sürekliliğini sağlayan gibi sı-
fatlarını maddeye verdikleri için ortak koşanlar sınıfındadırlar.) İlgili Kuran
ayeti şöyledir:
Ortak koşan kadınları iman edinceye kadar nikahlamayın, inanan bir
cariye, hoşunuza gitse de ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır.
Ortak koşan erkekleri de inanıncaya kadar nikahlamayın, inanan
bir köle, hoşunuza gitse de ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır.
2-Bakara Suresi 221
Ayrıca Müslüman bir erkek ve kadın, nikahsız ilişkiler yaşayan biriyle
evlenemez:
Zina eden erkek, zina eden ya da ortak koşucu olan bir kadından
başkasını nikahlayamaz. Zina eden bir kadını da, zina eden ya da
ortak koşucu olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu inananlara
haram kılınmıştır.
24-Nur Suresi 3
Bunun dışında evlenilmesi haram olan özel durumlar da Kuran’da belirtilir:
22- Geçmişte kalanlar hariç, babalarınızın nikahlamış olduğu kadınlarla
evlenmeyin. Böyle bir şey, açık bir edepsizlik, nefret gerektiren
bir kötülüktür. Çirkin bir yoldur bu.
23- Sizlere şunlar haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kızkardeş-
leriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız
kardeşlerinizin kızları, süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın
anneleri ve kendileriyle birleştiğiniz hanımlardan 
368
UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN
doğmuş koruyuculuğunuzda olan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle
birleşmemişseniz size bir günah yoktur- soyunuzdan olan
oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almanız. Ancak
geçen geçmiştir. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
24-... kadınlardan evli olanlar da...
4-Nisa Suresi 22-24
Yukarıdaki tüm ayetleri incelersek, Nisa Suresi’nden özel bazı durumlar,
akrabalık bağı ve evli olma sebebiyle kimlerle evlenemeyeceğimizi anlarız.
Nur Suresi’nden zinaya devam edenlerle evlenemeyeceğimizi, Bakara
Suresi’nden de Allah’a ortak koşanlarla evlenemeyeceğimizi öğreniriz. Bunların
dışındaki insanlarla evlenebiliriz. Maide Suresi 5. ayetten ehli kitap
olan Yahudi ve Hıristiyanlar’la da evliliğin helal olduğunu anlarız. Kuran’ı
bir bütün olarak anlama prensibinin önemini bu ayetlerin incelemesinden
anlayabiliriz. Yukarıdaki ayetlerin bir kısmını, örneğin Nisa Suresi’ni okuyan
fakat Bakara Suresi’ni okumayan birisi, ateist biriyle evlenebileceğini
düşünebilir. Oysa Kuran’a bütün olarak bakan bir kişi, ilgili konuya ait tüm
ayetleri inceler. Bu örneğimize göre Bakara Suresi’nde konuyla ilgili ayet
vardır. Bakara Suresi okunup ilgili ayet de değerlendirilir, böylece ateistlerle
evlenmenin haram olduğu da anlaşılır.
6) ANNE VE BABANIN MİRASTAN PAYI
6. SORU: Dine göre anne ve baba mirastan pay alır mı? Alıyorlarsa ne
kadar alırlar?
6. ÇÖZÜM: Kuran’ı incelediğimizde mirasta esas olanın vasiyet oldu-
ğunu anlarız. Öncelikle vasiyetin dağıtılması ve borçların ödenmesi gerekmektedir.
Kuran’da vasiyet ve borç dışında kalanların nasıl dağıtılacağı da
geçer. Anne babaya da bu paylaşımda pay düşer. Anne babaya düşen pay
ayette şöyle geçer:
... çocuğu varsa geride bıraktıklarının altıda biri annenin, altıda
biri de babasınındır. Çocuğu olmayan mirasçının, anne babası varsa 
369
soruların kuran’dan çözümlerine örnekler
annesinin hissesi üçte birdir. Eğer kardeşleri varsa o zaman annesine
düşen altıda birdir ki bu yapılan vasiyet ve ödenen borçtan
sonra arta kalan içindir.
4-Nisa Suresi 11
Görüldüğü gibi anne ve babaya 1/6 oranında miras düşer. Fakat ölen
şahsın çocuğu yoksa annenin payı 1/3’e çıkar.
7) YAHUDİ VE HIRİSTİYANLAR CEHENNEMLİK Mİ?
7. SORU: Yahudi ve Hıristiyanlar’ın hepsi cehennemlik mi?
7. ÇÖZÜM: Kitabımızda daha çok dini uygulamaların Kuran’a göre nasıl
olması gerektiğini ortaya koyduk. Oysa bu soruda olduğu gibi din adına
olaylara, insanlara bakış açımızı da Kuran belirler. Kuran ayetlerini incelersek,
Kuran geldikten sonra Musevi olmaya veya Hıristiyan olmaya devam
edenlerin cehennemlik olduğuna dair hiçbir iddia geçmez. Sırf bu bile mezhepçilerin
bu konu hakkındaki uydurmalarını yalanlamamıza yeterlidir. Üstelik
bir de Musevi ve Hıristiyanlar’ın iyi fiilerinin karşılığının verileceği,
aralarında iyilerin olduğunun vurgulanması da bu tezin tamamen Kuran’a
aykırı olduğunu ve mezhepçilerin yalanlarından biri olduğunu gösterir.
Şu bir gerçek ki iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan,
din değiştirenlerden; Allah’a ve ahiret gününe inanıp, salih amellerde
bulunanların, Allah katında ödülleri vardır. Onlara korku
yoktur ve onlar üzgün olmayacaklardır.
2-Bakara Suresi 62
Ayrıca Kuran’da Yahudi ve Hıristiyanlar’la evlenebileceğimizin belirtilmesi,
Rum Suresi’nde Müslümanlar’ın, Hıristiyanlar’ın savaş kaybetmelerinden
dolayı üzüldüklerinin anlatılması; Yahudi ve Hıristiyanlar’ı toptan
cehennemlik ilan eden zihniyetin nasıl Kuran’la çeliştiğini gösterir. Aşağı-
daki ayet, Yahudi ve Hıristiyanlar’ın içinde iyi kişiler olduğunu, hepsinin
bir olmadığını gösterir:
370

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...