09 Ağustos 2017

MEZHEPLERE GÖRE İBADETLER ZEKAT




KENZ NEDİR:

"Ben, altından yapılmış halhallar kullanıyordum.Bunun üzerine: Ey Allah’ın Rasûlü! Bu yığıp biriktirilen bir mal mıdır? diye sordum.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
- Zekâtı ödenmesi gereken miktara ulaşıp da zekâtı ödenen mal, kenz/yığıp biriktirilen mal sayılmaz, buyurdu.” (Ebu Dâvud; 2/212-213, hadis no:1564. Dârekutnî; 2/105. Hâkim; 1/390. Beyhakî; 4/83-140.)

HANGİ MALLARIN ZEKATI VAR, HANGİ MALLARIN ZEKATI YOK :

Ebu hanife : 
İmamı Azam'a göre, meyve ve sebzelerin dayanıklılığına ve miktarına bakılmaksızın öşürü verilmesi gerekir.
Ösrün verilebilmesi için mahsulün üzerinden bir sene gibi bir vaktin geçmesi gerekmez.Bir senede birkaç defa alinan mahsulün ösrü, her defa için ayri ayri ödenir.

Delil:
Ayet:
"Ey iman edenler! Kazandiklarinizin iyilerinden ve rizik olarak yerden size çikardiklarimizdan hayra harcayin. " ( Bakara Suresi 267.Ayet )

"Çardakli ve çardaksiz (üzüm) bahçeleri, ürünleri çesit çesit hurmalari, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narlari yaratan O'dur. Herbiri meyve verdigi zaman meyvesinden yeyin. Devsirilip toplandigi gün de hakkini (zekât ve sadakasini) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez." ( En'am Suresi, 141.Ayet )
Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissâlatu vesselâm) buyurdular ki: "Nehir ve yağmur sularının suladığı şeylerden (zekât olarak) öşür (onda bir) alınır. Hayvanla sulananlardan öşrün yarısı (yirmide bir) zekât alınır."Müslim, Zekât 7, (981); Ebü Dâvud, Zekât 11, (1597); Nesâi, Zekât 25, (5, 42).

Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana, sema(dan inen suyun) suladığı mahsülden tam öşür, âletle çıkarılan suyun suladığı mahsülden yarım öşür almamı emretti."
Nesâi, Zekât 25, (5, 42).

Attâb İbnu Üseyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize, hurmaya tahmin biçtiğimiz gibi, üzüme de tahmin biçmemizi ve zekâtını kuru üzüm olarak almamızı emretti, tıpkı hurmanın zekâtını kuru hurma olarak aldığımız gibi."Tirmizi, Zekât 17, (644); Ebü Dâvud, Zekât 13, (1603); Nesâi, Zekât 100, (5,109); İbnu Mâce, Zekât 18, (1819).

İmameyne göre ise dayanıklılığı bir sene olmayan ve beş vesk (bir ton) az olan sebze ve meyvelerin zekâtı gerekmez.(mezhepte tercih edilen görüs Ebu hanifeninkidir).

Delil:
Ali b. Ebî Tâlib'ten:Sebzelerde zekât yoktur." Tirmizî 

Şafii ve Maliki mezhebine göre ise, ancak bir muhafaza edilebilen, depolanabilen ve tabii gida maddesi olan hububat ve meyvalar zekata tabiidir. Hububattan arpa, bugday,mercimek, nohut, misir, pirinç ve bakla gibi ürünler; meyvalardan sadece üzüm ve hurma. Bu mezheplere göre tabii gida sinifina girmeyen findik, fistik ve ceviz gibi gidalar zekata tabi degildir.Yine depolanamayacağı ve kurutulamayacagi için seftali, armut, elma gibi meyvalar da zekata tabi degildir.allahdostuseyyid

Ahmed bin Hanbel'e göre ölçülebilen, bekletilebilen ve kurutulabilen mahsullerin zekati verilir.

Şia:
(Şu on şeyde zekat verilir:
1) Buğday
2) Arpa
3) Hurma
4) Kuru üzüm
5) Altın
6) Gümüş
7) Deve
8) Sığır
9) Koyun
10) Farz ihtiyat gereği, ticaret malında (sermayede) [Ayetulllah sistani,ilmihal,zekat]

ZEKAT ZAMANI GELMEDEN ÖDENEBİLİR Mİ?
Fakihlerin çoğunluğu,  zekâtın vücûb sebebi nisab bulunduğu takdirde kişinin zekâtını vaktinden önce ödeyebileceğini söylemişlerdir. Ebû Hanîfe, Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel bu görüştedir.
Delil:
... Abbâs ibnu Abdil­muttalib'e gelince, o, Allah Elçisi'nin amucasıdır. Zekât ona vâcibdir. Abbâs'ın zekâtı (zamanından evvel) bir misli ile beraber (verilmiş)dir.Buhari, Zekat:50

İmam Mâlik ile Dâvûd ez-Zâhirî ise, mal ister nisaba ulaşsın ister ulaşmasın vaktinden önce zekâtının verilmesinin câiz olmadığı görüşündedir. Bu iki müctehide göre, sene geçme şartı (havl) nisab gibi zekâtın vücûb şartlarından olup, nasıl namaz vaktinden önce kılınmazsa zekât da vaktinden önce ödenemez.

ZEKATIN DAĞITIMINI KİM YAPAR?
Hanefîler, Hz. Osman dönemindeki uygulamayı esas alarak, açık mallardan alınacak zekâtın toplama ve dağıtım yetkisinin devlete ait olduğu, gizli malların zekâtının ise bizzat mükellef bireyler tarafından ödeneceği şeklinde bir yaklaşımı benimsemişlerdir.

Şâfiîler, gizli malların zekâtının bizzat mükellef birey tarafından ödeneceği görüşünde Hanefîler'le birleşir. Fakat, açık malların zekâtı konusunda biri bunun devlet tarafından toplanıp dağıtılabileceği, diğeri, gizli malda olduğu gibi, mükellef birey tarafından yerine getirileceği şeklinde iki görüş bulunmaktadır.

Mâlikî mezhebine göre ise, zekâtın ilke ve amaçları doğrultusunda yapılmış düzenlemelere tam riayet şartıyla, zekât borçları doğrudan devlete ödenir.

Hanbelîler ise bu konuda bir ayırım ve tercih yapmaksızın, zekât borçlarının devlete verilebileceği gibi, doğrudan hak sahiplerine de ulaştırılabileceğini söylemişlerdir.

ÇOCUK VE AKIL HASTALARI ZEKAT VERİR Mİ?
Ebû Hanîfeye göre; akıllı ve bâliğ olmayanlar, toprak ürünleri ve kamu hukukunun bir parçası olarak alınan zekât türü hariç, zekâtla mükellef değildir.

Fakihlerin çoğunluğuna göre ise akıl hastalarının ve çocuğun her türlü malları zekâta tâbidir. Bu borcu veli ve vâsileri öderler. Zekât vekâletle yerine getirilebilen malî bir ibadettir. Veli zekâtta çocuğun ve akıl hastasının vekilidir. Bu vecîbeyi yerine getirmede onun yerini almaktadır, dolayısıyla onlar adına zekât verir.

Şia:
Altın, gümüş ve ticaret malında, zekâtın farz olması sahibinin yıl boyunca akıllı ve ergen olması şartına bağlıdır. Fakat buğday, arpa, hurma, kuru üzüm ayrıca deve, sığır ve koyunda malik akıl ve ergen olması şart değildir.

TİCARİ MALIN ZEKATI AYNI MAL ÜZERİNDEN Mİ PARA OLARAK MI VERİLİR?
Şafii mezhebine göre Ticari malın zekat olarak çıkarılması caiz değildir.Zekat, ticari malın alındığı nakid (para) cinsinden çıkarılır.
Hanefi mezhebine göre mal olarak çıkarılmasında sakınca yoktur.

ZEKAT FARKLI ŞEHRE GÖNDERİLİR Mİ?
Şafii: Zekat tahakkuk ettiği şehirlerdeki fakirlere verilmelidir. Başka yerlere gönderilmesi caiz değildir.
Hanefi mezhebine göre başka yere gönderilmesinde bir sakınca bulunmamaktadır.

SENE BAŞINDA NİSABA ULAŞAN MAL SENE SONUNDA NİSAB MİKTARININ ALTINA DÜŞERSE ZEKATI VERİLİR Mİ?
Hanefîler'e göre; bir malda zekâtın farz olabilmesi için, o malın hem sene başında ve hem de sene sonunda nisaba ulaşmış olması şarttır. Bir kimse sene başında nisab miktarına ulaşan bir mala sahip olsa, bu mal sene içinde nisabın altına düşse, hatta tamamen tüketilse, fakat sene sonunda yine nisab miktarına ulaşsa, sene sonu hesabıyla zekâta tâbi olur. Meselâ demir ticareti yapan bir tüccarın deposunda sene başında yüz ton demir varken, sene içinde bunların bir kısmını satış yoluyla tüketse ve yerine elli ton demir alsa, sene sonundaki bu demir ile kasa mevcudunun zekâtını vermekle mükelleftir.

Şâfiîler'e ve Hanbelîler'e göre; nisabın bütün sene boyunca bulunması gerekir. Bir mal sene içinde nisabın altına düşerse, ona zekât vâcip olmaz. Bir kimse sene başında nisab veya nisab miktarını aşan bir mala sahip olsa, sene içinde satış ve hibe gibi yollarla bu mal nisabın altına düşse, o kimse nisab miktarı mala sahip olana kadar zekâtla mükellef değildir. Zekât miktarı mala sahip olduğu zaman sene geçme şartı tekrar başlar. Ancak sene içinde elde edilen ticarî kârlarla, sene içinde doğan hayvanlar bundan müstesnadır. Bunlar ana mallara tâbidir.

BORÇLU VE ALACAKLININ  ZEKATI
Hanefiye göre; şahıslara olan borçlar zekât mallarının nisabını düşürürlerse, bu mallarda zekât gerçekleşmez, zekat ödemez. Hanefî mezhebine göre borç, zekâta manidir.Ayrıca borç hangi neviden olursa olsun, toprak ürünlerinde zekâtın vücûbuna mani değildir.
Alacakların zekatı ise alındığı zaman ödenir.İsteyen hemen de ödeyebilir.

İmam Şafiî'ye göre borç hiçbir malda zekâtın vücûbuna engel olmaz,Borçlu zekatını  öder.Zekât ayı geçtikten sonra zekât malları tesbit edilir ve üzerindeki borçlar dikkate alınmaz. (İmam Şafii, el-Umm/42-43)
Delil:
"Bu (ramazan) ayı zekâtınızın ayıdır. Kimin üzerinde borç varsa borcunu ödesin. Öyle ki herkes kendi malını elde edip zekâtını versin." (Mâlik, el-Muvatta’, Zekât, 1/253.)

İmam Mâlik'e göre ise sadece para borcu zekâtın vücûbuna engeldir, nisabı düşürürse zekât farz olmaz.

Şia:
Bir kimse, altın, gümüş veya zekâtını vermek farz olan herhangi bir malı borç olarak alır ve bir yıl elinde olursa, zekâtını vermesi gerekir; borç veren kimsenin üzerine bir şey farz olmaz. Fakat borç veren zekâtını öderse, borç alandan zekâtı kalkar.

EŞE ZEKAT VERİLİR Mİ?
Not :Kocanın karısına zekat veremeyeceği ,zaten karısını bakmakla yükümlü olduğu kesindie.Sorun kadının kocasına zekatındadır.

Aşağıdaki rivayet ve hadisin farklı yorumlanması sorunun kaynağıdır.Kadın eşine zekat verebilir diyenler hadisdeki sadakayı farz olan zekat diye yorumlamıştır.Kadın kocasına zekat değil sadaka verebilir diyenler ise bu hadisdetini sadaka olarak yorumlamıştır:

Rasûlullah (S) bir kurbân yâhud ramazân bayramında namazgaha çıktı. Sonra namazdan ayrılıp insanlara va'z etti ve onlara sadaka vermekle em­retti: "Ey insanlar! Sadaka veriniz!" buyurdu. Akabinde kadınların yanına uğradı ve: "Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz. Çünkü ben siz kadınları, cehennem halkının çoğunluğu olarak gördüm" bu­yurdu. (Kadınlar:) Yâ Rasûlallah! Ne sebeble kadınlar cehennem hal­kının çoğunluğu olmuşlardır? dediler. Rasûlullah: "Sizler la'neti çok söylersiniz, zevcelerinize karşı ni'meti küfrün (yânî nankörlük) eder­siniz- Ey kadınlar topluluğu! (Ne acîbdir ki) kendini zabteden tam akıllı ve dîninde ihtiyatlı kimsenin aklını sizin kadar eksik akıllı, ek­sik dînli hiçbir kimsenin çelip giderebildiğini görmedim" buyurdu. Sonra Rasûlullah, bu konuşmasından ayrılıp evine döndüğün­de, İbnu Mes'ûd'un karısı Zeyneb gelmiş, yanına girmeye izin isti­yordu.
— Yâ Rasûlallah, şu izin isteyen kadın Zeyneb'dir, denildi. Rasûlullah:
— "Zeyneb'lerin hangisidir?" diye sordu.
— İbnu Mes'ûd'un kadınıdır, diye cevâb verildi. Rasûlullah:
— "Evet, ona izin veriniz" buyurdu. Ve Zeyneb'e izin verildi. Zeyneb:
— Ey Allah'ın Peygamberi! Sen bugün sadaka vermekle emret­tin. Benim yanımda kendime âid bir takım zînetler vardır; bunları sadaka yapmak istedim. Fakat İbnu Mes'ûd, kendisinin ve oğlunun sadaka vereceğim kimselerden daha ziyâde sadakaya müstehıkk ol­duklarını iddia etti; (ne buyuruyorsun?) dedi.
Peygamber (S):
— "İbnu Mes'ûd doğru söylemiştir; kocan ve oğlun, sadaka ve­receğin kimselerden daha ziyâde sadakaya lâyıktır" buyurdu. Buhari, Zekat:45
Not:   Tahavi aynı olayı şöyle rivayet etmektedir:
Tahâvî'nin Râita tarikiyle ri­vayet ettiği uzunca bir hadîs dahî te'yîd etmektedir:allahdostuseyyid
Râita bintu Abdillah şöyle demiştir: Abdullah ibn Mes'üd'un eşi Zeyneb, san'atkâr bir kadın idi. Abdullah ibn Mes'ûd ise fakîr idi. İbnu Mes'ûd\ı ve oğlunu Zeyneb İnfâk ederdi. Ve: Seninle oğluna bakmak, beni sadaka vermek­ten men' ediyor; sizinle beraber dışarıya sadaka vermeye gücüm yetmiyor, diye şikâyet ederdi, Abdullah ibn Mes'ûd da cevaben:
—Bize yaptığın harcama ve yardımdan .dolayı sevâb almazsan, ben de se­nin bu ihsanını istemem, demişti.
Bunun üzerine Zeyneb ve İbn Mes'ûd, Peygamber'e giderek, Zeyneb;Peygamber'den:
—Yâ Rasûlallah! Ben san'at sahibi bir kadınım. El emeğimi satar, kazanı­rım.Oğlumun ve zevcimin birşeyleri yok.Bunları ben infâk ediyorum.Bunların maişetinden artırıp, hârice sadaka veremiyorum. Bunları infâk ve İaşeden do­layı bana ecir var mıdır? dedi.
Peygamber:
— "Evet; bunları in/âktan sevâb alırsın. Sen kocanı ve oğlunu infâk et" buyurdu. 
Veremez:

İmam-ı Azam'a göre bir kadın, kocasına zekat veremez. Zira aralarında menfaat birliği vardır.Bir kimse, kendi zekatını fakir bulunan zevcesine( kadının geçimi zaten kocasının üzerinedir), usulüne (babasına, dedesine, anasına ninesine...) ve füruune (çocuklarına, çocuklarının çocuklarına...) veremez. İddet beklemekte olan boşanmış zevcesine de veremez. Çünkü buna vereceği zekatın yararı kısmen de olsa kendisine ait bulunmuş olur. Oysa bu yarar, tamamen kendisinden kesilmiş bulunmalıdır.

Verebilir:
İmam-ı Ebu Yusuf ve Muhammed'e göre ise,kadın kocasına zekat verebilir.”(Camiu's-Sağir) (Büyük İslam İlmihali)
İmam Şafii ve İmam Malik'e göre ise, zengin bir kadın fakir olan kocasına zekat verebilir.
Ebû Sevr, Ebû Ubeyd; Mâlikîler'den Eşheb Zahirîler :Zengin bir kadın fakir olan kocasına zekat verebilir.

DEĞİŞİK ÇEŞİTLERDEN AZ MİKTARLAR BİRLEŞTİRİLİNCE NİSAP MİKTARINA ULAŞIYORSA ZEKAT VERİLİR Mİ?
Şafii mezhebine göre:
Kişi her bir nisab miktarından az olan altını ile gümüşünü, nisabı tamamlamak için birbirine eklemek mecburiyetinde değildir. Mesela bir kişinin 10 miskal (40, 9 gr.) altını ile 100 dirhem (280,5 gr) gümüşü varsa bu ikisinin toplamı nisaba ulaşsa bile bu kişi zekat vermekle yükümlü olmaz.

Şafiî mezhebi dışındaki diğer mezheplere göre her biri nisab miktarından az olan ama ikisinin toplamı nisaba ulaşacak miktarda altın ve gümüşe sahip bulunan bir kişi, bu altınları ile gümüşünü birbirine katar ve kırkta birini fakir­lere zekât olarak verir.( Nevevî, el-Mecmû',6/491; Tahtâvî, Haşiye alâ Merâkı'l-Felâh, s. 390.)

ALTININ ZEKATI
NİSAB MİKTARI
Şafii mezhebinde nisab miktarı altında 96.00 gramdır.96.00 gram altın karşılığı parası olan ve bu paranın üzerinden bir yıl geçmesi halinde , o malın kırkta birini fakir ve ihtiyaç sahiplerine vermekle mükelleftir.
Hanefide ise nisab miktarı:80.18 gram altındır.

Not : Sorun şerri birim olan miskalın ve kratın hesaplamasındaki değişiklikten kaynaklanmaktadır.Detay için bknz ölçü ve para

Delil:
 Hz. Ali (RA) demiştir ki: “Senin iki yüz dirhemin olduğu ve üzerinden bir yıl geçtiği zaman, bundan beş dirhem zekât vermen gerekir. Yirmi dinar oluncaya kadar da altın paradan sana bir şey lazım gelmez. Yirmi dinarın olduğu ve üzerinden bir yıl geçtiği zaman bu paradan yarım dinar zekât vermen gerekir.”Ebu davud,zekat 5: 1573 ,beyhaki

Yirmi miskalden az altında zekât yoktur” (Dârekutnî, Sünen, II, 93; )
Her kırk dirhemden bir dirhem paranızın zekatını verin. İki yüze tamamlanıncaya kadar size bir şey vermek gerekmez. Para iki yüz dirhem olunca bundan beş dirhem zekat vermek gerekir. Fazlası bu hesaba göre zekata tabidir.[ Bu hadisi Darekutni ile Esrem rivayet etmiştir. Ebu Davud Hz Aliden rivayet etmiştir. Hz. Ali ile İbn Ömer'den rivayet edilmiştir.( Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı  Ansiklopedisi) ]

Nesâî, Hâkim ve İbn Hibbân'ın rivayet ettikleri Amr b.Hazm hadisi: "Peygamber (s.a.) O'nu bir mektupla Yemen'e göndermişti ki mek­tupta şöyle deniliyordu: 'Her kırk dinarda bir dinar zekât vardır."

 20 miskalden az altında ve 200 dirhemde (gümüş) sadaka(ze­kât) yoktur." (Ebû Ubeyd. Kitâbü'l-Emvâl, s. 413.)


Altının nisabı, yirmi miskal veya yirmi dinar altındır. (İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 519-525; İbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, II, 36-38; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 148 vd.; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 157 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 1-16; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletuh, II, 759).

KADININ ZİYNET TAKILARI ZEKATA TABİ Mİ?

Hanefi mezhebine göre kadının altın takıları 20 miskalden (80, 18 gr.) fazla olursa zekata tabi olur.

Hanefîler dışındaki üç mezhebin de dahil bulunduğu çoğunluğun ictihadına göre zînet, kadının temel (aslî) ihtiyaçlarından sayılır ve zekâta tâbî değildir; yani bunlardan zekât ödenmez. 

Delil:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e, yanında kızı ve kızının kolunda altından iki tane kalın bilezik olan bir kadın geldi.
Bu kadın, Yezîd b. Seken'in kızı Esmâ'dır. ( Çeviren )
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- o kadına:
- Bunların zekâtını veriyor musun? diye sordu.
Kadın:
- Hayır, diye cevap verdi.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
- Allah Teâlâ'nın, kıyâmet günü bu iki (altın) bileziğin yerine, ateşten iki bileziği koluna takması hoşuna gider mi? diye sordu.
(Hadisi rivâyet eden râvî) der ki:
Bunun üzerine kadın kızının kolundaki bilezikleri çıkarıp Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in önüne bıraktı ve şöyle dedi:
- Bu iki bilezik, Allah -azze ve celle- ve O'nun elçisine âittir (O ikisine fedâ olsun!)." (Ebu Dâvud;zekat 4, hadis no: 1563,Ahmed; 2/178, 204,208. . Tirmizî; 3/29-30, hadis no: 637. Nesâî; 5/38, hadis no: 2479, 2480. Dârekutnî; 2/112. İbn-i Ebî Şeybe; 3/153. Ebu Ubeyd; "Emvâl/Mallar", s: 537, hadis no:1260. Beyhakî; 4/140 )

Şafii mezhebine göre kadınların aşırıya kaçmayacak miktarda takıları zekata tabi değildir. Kadının 200 miskali (818 gr.) aşmayan miktardaki takıları, aşırı miktarda sayılmadığı için zekattan muaftır.

İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre mubah olan kadın süs eşyası zekâta tâbi değildir.

Deliller:
(Kadının kullandığı) ziynet eşyalarında zekât yok­tur." (Beyhakî, Sünen,4/138; Dârekutnî, Sünen, 1/250.)

Hz. Âişe (r.ah) yanında bulunan kardeşi kızlarının velisi idi. Onların altın ve gümüş takılarından zekât vermezdi. Abdullah b. Ömer de (r.a) kızlarına ve cariyele­rine altın ziynetler taktırır, fakat bu ziynetlerin zekâtını vermezdi." (Mâlik, el-Muvatta', Zekât, 1/250.)

Ümmü Seleme (r.anhâ)'dan; demiştir ki: Altından iş­lenmiş bir ziynet takınmıştım da:
Ya Resûlullah! Bu, kenz midir? diye sordum. Resûlullah (s.a.):
"Bir şey zekâtı verilecek miktara ulaşır, zekâtı da verilirse, kenz değildir," buyurdu.Ebu davud,zekat4:1564 nolu hadis.

İmam Şafiî de şöyle demiştir: "Adamın biri ashaptan Câbir b. Abdullah'a, "Ziynette zekât var mıdır?" diye sorduğunda, Câbir (r.a), "Hayır" demiştir. (Şafiî, el-Üm, 2/34-35.)

Ebu Bekir'in kızı Esmâ'dan -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o, "kızlarını altınla süsler ve kıymeti elli bine yakın olmasına rağmen onların zekâtını ödemezdi." (Dârekutnî; 2/109.)

Ebu Ubeyd -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
"İsmâil b. İbrahim, Eyyub'dan, o Amr b. Dînâr'dan rivâyet ettiğine göre o şöyle demiştir:
Câbir b. Abdullah'a -Allah ondan ve babasından râzı olsun-:
- Takı olarak kullanılan altın ve gümüşte zekât var mıdır? diye sorulduğunda o:
-Hayır, yoktur, diye cevap vermiştir.
Câbir b. Abdullah'a -Allah ondan ve babasından râzı olsun- devamla:
Peki on bine ulaşsa bile zekât yok mudur? diye sorulduğunda o:
- Bu çoktur, diye cevap vermiştir." (Müsnedi Şâfiî (Sindî tertibi); 1/228, hadis no:629. el-Umm;2/41. Ebu Ubeyd; "el-Emvâl/Mallar", s: 540, hadis no: 1275. Beyhakî; 4/138.)

Şia:
Süs eşyaları alış verişte para olarak  kullanılıyorsa zekatı gerekir.Alış verişte para olarak kullanılmıyorsa zekat yoktur.

İNCİ,YAKUT,ZÜMRÜT ÜN ZEKATI:

Hanefi :   Evde süs ve zînet olarak bulundurulan elmas, zümrüt, yakut, inci ve benzeri kıymetli taşların da zekâtı verilmez. Ama zînet eşya­sı da olsa altın ve gümüşün -nisaba ulaşırsa- zekâtını vermek ge­rekir.

Şafii mezhebine göre, kadının süs ve zinet eşyasından zekât verilmez.

HANGİ TOPRAK MAHSÜLLERİ ZEKATA TABİDİR?
Ebû Hanîfe'ye göre, bütün toprak ürünleri zekâta tâbidir.
Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre, toprak ürünlerinin zekâta tâbi olabilmeleri için hububatta olduğu gibi bir sene -çürümeden- kalabilme özelliğine sahip olmaları gerekir.
İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre ise bir sene muhafaza edilebilen gıda maddesi özelliğine sahip toprak ürünleri zekâta tâbidir. Şâfiîler meyveden sadece hurma ve üzümün zekâta tâbi olduğu görüşündedir.
Ahmed b. Hanbel'e göre ölçülebilen, kurutulabilen, dayanıklı olan gıda maddeleri ve insanoğlu tarafından yetiştirilen bütün ürünler zekâta tâbidir. Ahmed b. Hanbel, zekâta tâbi mallarda gıda maddesi olma şartını aramamaktadır. Buna göre pamuk, keten gibi giyim eşyası yapılan maddeler de zekâta tâbidir.

TOPRAK MAHSULLLERİNDE NİSAP VAR MIDIR?
Fakihlerin çoğunluğu toprak mahsulleri zekâtında da nisabın şart ve nisabın beş vesk (=653 kg.) olduğu, bu nisaba ulaşmayan ürünlerin zekâta tâbi olmayacağı görüşündedir.

Delil:  "Beş veskten az (üründe) zekât yoktur " (Ebû Ubeyd, el-Emvâl, nr. 1422-1424).

Ebû Hanîfe'ye göre ise toprak mahsullerinde nisab şartı aranmaz. Ziraî ürünler ister az ister çok olsun zekâta tâbidir.
Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre, tarım ürünlerinin nisâbı 5 vesk, yâni 653 kg.’dır. Ancak bu miktarı aştıktan sonra öşre tâbî olur.5 vesk'e ulaşmayan hububattan ve insanların ellerinde bozulmadan bir yıl kadar kalmayacak sebzelere öşür gerekmez.

Delil:
Ayetler:
Tarım ürünlerinden hasat zamanı (yoksulun) hakkını verin" (el-En'âm, 6/141); Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın helâl ve temiz olanlarından Allah için harcayın" (el-Bakara, 2/267). 

Hadis:
 "Toprağın çıkardığı şeylerde öşür vardır" (ez-Zeylaî, a.g.e., II, 384). 

Not: 5 vesk(vesak) a 1 ton diyenler de vardır."Beş vesak (bir ton) tan daha az kuru hurmada zekât yoktur" (eş-Şevkânî, a.g.e., IV,126, 138, 141) hadisidir.

Şia:
Buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtı, ancak nisap miktarına ulaştığı zaman farz olur. Onların nisabı ise, üç yüz sa’dır ki, takriben 847 kilogram olduğu söylenmektedir.

TOPRAĞIN HER İKİ TÜR SULAMA İLE AYNI ANDA SULANMASI  DURUMUNDA:

Hanefi mezhebine göre ekin motor veya satın alınan su ile yıl boyunca veya yılın çoğu sulanıyorsa yirmide bir öşür -zekat- olarak verilir. Yılın yarısından aşağı adı geçen şeylerle sulanıyorsa onda bir zekat çıkarılır.

Şafii mezhebine göre ise ekin hem yağmur, hem motor veya satın alınan su ile sulanıyorsa mahsulün neşvünemasına göre hesaplanıp zekatı verilir.

Mesela dört defa sulanmaya muhtaç olan ekin iki defa yağmur iki defa motor veya satın alınan su ile sulanıyorsa onbeşte bir, üç defa yağmur bir defa motorla veya satın alınan suyla sulanıyorsa onikibuçukta bir zekat çıkarılır.
Şia :
Buğday, arpa, hurma ve üzüm hem yağmur veya ırmak suyu hem de kova ve benzeri şeylerle sulanırsa, kova ve benzeri şeylerle sulandı, denilecek kadar olursa, onun zekâtı yirmide birdir. Fakat ırmak ve yağmur suyu ile sulanmış denilecek olursa, onun zekâtı onda birdir. Her ikisiyle de sulandığı söylenirse, kırkta üçtür.

KİRALANAN ARAZİNİN ZEKATINI KİM VERECEK?
Mal sahibi hiçbir karşılık beklemeden (meccânen) tarlasını ekilmek üzere birine verse, çıkan mahsulün zekâtını bu şahıs öder. Arazi ekilmek üzere belli bir ücretle kiralanmış ise zekât ;

İmâm-ı Âzam'a göre ,arazi sahibinden,

Hanefîler'den Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed (İmâmeyn) ile diğer üç mezhep imamına göre kiracıdan alınır. 

YARICIYA VERİLEN ARAZİNİN ZEKATI
İmâm-ı Âzam'a göre arazi, yarıcılık (müzâraa) usulü kiralanmış ise mahsul vergisi yine mal sahibinden alınır,
İmâmeyn'e ve çoğunluğa göre ise mal sahibi ve kiracı, hisselerine düşen mahsulün zekâtlarını ayrı ayrı öderler.

BALIN ZEKATI
Hanefî ve Hanbelî fakihleri bal da toprak mahsulleri gibi zekata tabidir.(1/10)

Şâfiî ve Mâlikî mezhebi fakihleri ise bu konuda sahih bir haberin mevcut olmadığını, balın süt gibi, bir hayvanın ürünü olduğunu, sütün zekâta tâbi olmadığında görüş birliği bulunduğunu, aynı şekilde balın da zekâta tâbi olmaması gerektiğini ileri sürerler.

Mustafa İslamoğluna ait şu görüş en tutarlısıdır:
Balın zekâtını 1/10 oranına göre tayin edip buna da söz konusu hadisi delil getirenler elmalarla armutları karıştırıyorlar. Zaten fakir işbu yüzden "tefakkuhlu fıkıh- tefakkuhsuz fıkıh" ayrımı yapıyor. Bu hadisin söylendiği ortamda bal üretiminin kahir ekseriyeti tabiatta arının ağaç kovuklarına insan emeği ve zahmeti olmaksızın yaptığı bal idi. Bugünkü zahmete, masrafa ve emeğe dayalı ticarî balcılığın onunla hiçbir benzerliği yoktur. Bugün bal üretimi sıradan bir emtia üretiminden farksız, hatta daha da zahmetlidir.
Netice: Bütün bu delillerden sonra diyebiliriz ki bugünkü ticarî balcılıkta bal üretimi diğer emtianın üretiminden farksızdır ve zekâtı 1/40 oranında (% 2.5) verilmelidir.

MADEN VE DEFİNELERİN (RİKAZ) ZEKATI
Not: Sorun rikaz (define)  ile maden ayırımından kaynaklanmaktadır.

Rivayetler:
Buhari:Peygamber (S) beşte bir vergiyi, ancak mâdenlerde vâcib kılmıştır....Buhari, Zekat:65

Şafi ve imam Malikden :Rikâz, Câhiliyet Devri'nde yere gömülen hazînelerdir. Bunların keşf olunanlarında az olsun, çok olsun, beşte bir (nisbetinde vergi) vardır.Buhari, Zekat:67; Müslim, Hudud:45 ; Tirmizi, Zekat:16 ; Ahkam:37 )

Umer ibn Abdilazîz; mâdenlerden üretilen cevherin her ikiyüz dirheminden beş dirhem vergi almıştır (ki bu da kırkta bir'dir)Buhari, Zekat:67

Mâden: Yeraltında yaratılmış ve gömülü olan altın; gümüş gibi kıymetli bir cevheriihtivâ eden topraklardır. Bunlar keşfedilerek ocaklar açılır, işletilir­se, üretilen cevherler vergiye tâbi'dir. 

Hazîne: Eski kavimler tarafından vaktiyle yer altına saklanmış altın, gü­müş gibi kıymetli paralara, levhalara, madenî eşyaya denir. Bunlara kenz de denilir. Türkçe'de define denilmesi yaygındır. Bunları bulanlar da vergiye tâbi'dir. 

Rikâz: Yer İçinde -yaratılmış yâhud insanlar tarafından konulmuş olsun biriktirilmiş maldır. Binâenaleyh mâdene, define ve hazîneye şâmil umûmî bir lâfızdır. Rikâz yer altında Fatır kudretin yarattığı mâdene denildiği gibi, kadîm kavimlerin yer altına koyup gizlediği hazîneye de denilir. Bu umûmî ma'nâ, İmâm Ebû Hanîfe ve ona uygun ictihâd sahibi imamların görüşüdür. İmâm Mâlik ve Şafiî ise rikâzı, yalnız keşfedilmiş hazînede kullanmışlardır. Bu suretle mâden­lerin rikâz sayılıp sayılmayacağı imamlar arasında ihtilâfı mûcib olmuştur. Bu da alınacak verginin alınma suretindeki ihtilâfı doğurmuştur.

İmâm Mâlik ve Şafiî bu iki mezheb imamına göre rikâz, yalnız keşf olunan definelere deniliyor. Ve bunlar beşte bir derecesinde vergiye tâbi' oluyor. Mâden rikâzdan sayılmıyor. Binâenaleyh kırkta bir nisbetinde zekât alınıyor.

Ebû Hanîfe ile arkadaşlarına göre,madenler de rikâzdan sayılır ve beşte bir vergiye tâbi' dir.

****** farklı bir görüş**

Hanefi mezhebine göre, bu üç grup madenden sadece birinci gruptakiler, yani ısı ile eritilip sekillendirilebilen madenler zekata tabidir. bu mezhebe göre, madenler ganimet hükmünde oldugundan 1/5 nisbetinde zekat vermek gerekir. Eritilmeyen ve sivi olan madenlere ise, zekat vermek gerekmez.

Şafiiler ise, "Ey iman edenler! Kazandiklarinizin iyilerinden ve rizik olarak yerden size çikardiklarimizdan hayra harcayin. " ( Bakara Suresi 267.Ayet ) mealindeki ayeti bütün madenlere tesmil etmezler. Bunlara göre, sadece altin ve gümüs zekata tabidir (1/40), diger madenlere zekat düsmez.

Ahmed bin Hanbel ise bütün madenlerin ayetin sümulü içine girdigini, dolayisiyla zekata tabi oldugunu ifade eder.Ahmed bin Hanbel' e göre madenlerden 1/40 nisbetinde zekat alinir.

Imam Malik de, eğer emek ve masraf çok ise 1/40, emek ve masraf yok ise 1/5'inin zekat olarak verilecegi kanaatindedir.

MADENLERDE NİSAP MİKTARI:
Hanefi mezhebine göre nisap miktari şart degildir.Azi da , çogu da zekata tabidir.
Malikilere, Safiilere ve Hanbelilere göre ise, madenlerde de nisaba itibar edilir. Madenlerde nisap da altin ve gümüsün nisabi kadardir.

Madenlerin zekati ile ilgili diger bir husus da, zekatinin verilmesi için üzerinden bir yil geçmesi gibi bir şartın aranmadığıdır.

Hanefîler'e göre madenlerden alınan 1/5 nisbetindeki vergi fey hükmüne tâbidir, dolayısıyla kamu yararına olmak üzere devlet giderleri içinde sarfedilir. 

Diğer mezhep imamlarına göre ise alınan vergi zekâttır ve Tevbe sûresinin 60. âyetinde gösterilen zekât sarf yerlerine harcanır.

NOT: Ahmed bin Hanbel ile Imam Malik in karma görüşü mantıklı görünüyor.Yani; tüm madenlere zekat ve zahmet yoksa 1/5 , varsa 1/40.

SU ÜRÜNLERİNİN ZEKATI
Su ürünlerinden humus (1/5) vermek gerekir, diyenler, deniz ürün­lerini kara ürünlerinden define ve mâdenlere benzeterek hükme varmaktadırlar.Hz. Ömer, İmam Ebû Yusuf, İbn-i Abbas , Haccac, İbn-i Şihab ez-Zührî, ve Hasan b. Ziyâd ,Halife Ömer b. Abdül-Aziz bu görüştedir.

Su ürünlerinden herhangi bir şey vermek gerekmediğini ka­bul edenler ise, bu konuda Hz. Peygamber'den gelen bir nas bu­lunmadığını, nas bulunmayınca böyle bir hüküm getirmenin müm­kün olmadığını ileri sürüyorlar.

Ebû Hanîfe yukarıdaki görüşünü kıyasa dayandırıyor. Balık için şöyle bir benzetme yapıyor: “Balık av cinsinden bir hayvan­dır. Karadaki av hayvanlarından zekât vermek gerekmediği gibi, su ürünlerinden olan balık türündende zekât vermek gerekmez”Anber'in zekâtı konusundaki görüşlerini ileri sürerken İmam Âzam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed Şahabı sözüne dayanıyor­lar. Sözüne dayandıkları Sahabî İbn-i Abbas hazretleridir. İbn-i Abbas Hanber konusunda şöyle demiştir:

“O, denizin toplayıp dışa­rıya attığı bir şeydir. Ondan zekât olarak bir şey vermek gerek­mez.”Cabir, Ebû Hanîfe,İmam Muhammed bu görüştedir.

Not: İbni Abbasla ilgili iki farklı türde rivayet vardır.

HANGİ HAYVANLAR ZEKATA TABİDİR?
Sâime, senenin çoğunu meralarda otlayarak geçiren hayvanlara denilmektedir. Bunun karşılığı olarak yemle beslenen hayvanlara "ma'lûfe", ziraat, nakliyat gibi işlerde kullanılan hayvanlara da "âmile" adı verilmektedir.

Fakihlerin çoğunluğu, hayvanların zekâta tâbi olabilmeleri için aşağıdaki iki şartın aranmasında ittifak etmişlerdir. Senenin çoğunu otlaklarda otlayarak geçiren hayvanlar olmaları, besi hayvanı olmamaları.Ziraat, nakliyat vb. işlerde kullanılan (âmile) hayvanlardan olmamaları gerekmektedir.

İmam Mâlik bu konuda çoğunluğa muhalefet etmiş, ister sâime, ister besi, isterse çalıştırılan hayvan olsun hepsinin zekâta tâbi olacağı görüşünü savunmuştur.

Şia :
Bütün yıl boyunca kırlarda ve meralarda otlayıp geçinmelidir. Yılın tamamını veya bir kısmını evde toplanmış ot bağlarından beslenen yahut sahibinin veya bir başkasının mülkü olan ekinden otlatılan hayvanlar zekâta tâbi değildir.Ayetullah sistani ,ilmihal,zekat:1872

ATLARIN ZEKATI:

Müslüman kişi üzerine atı için ve kölesi için zekât vermek vâcib değildir.Buhari, Zekat:46
Not: Münferid binek atları ve cihâd atlarında zekât yok; zürriyet ve ticâret için olanlarda zekât vardır.

Ebû Ubeyd bu konuda iki farklı rivayeti yan yana zikretmiştir. Bunlardan birine göre Şam’dan bir grup müslüman Hz. Ömer’e müracaat ederek atlarından zekât almasını istemişler, halife de sahâbeyle istişareden sonra, bu isteği -Hz. Peygamber ve Ebû Bekir atlardan zekât almadığı gerekçesi ile- reddetmiştir (Ebû Ubeyd, el-Emvâl, nr. 1364). 
Karşıt anlamdaki öteki rivayete göre ise, Şamlılar Ebû Ubeyde b. Cerrâh’a atlarından zekât alması için müracaatta bulunurlar; o da durumu Hz. Ömer’e bildirip halifeden konu ile ilgili yazılı görüş beyan etmesini ister. Hz. Ömer Ebû Ubeyde’ye yazdığı cevabî mektubunda “atlardan zekât vermek istiyorlarsa, bu zekâtı almasını ve onların fakirlerine dağıtmasını” bildirir (Ebû Ubeyd, el-Emvâl, nr. 1365)

Atlarda zekât tahakkuk edip etmeyeceği konusunda gerek Hz. Peygamber, gerekse Hz. Ömer’den rivayet edilen hadislerden, Hz. Peygamber devrinde Medine ve civarında atların deve kadar çok bulunmadığı, müslümanların atı sadece savaşlarda kullanmak için yetiştirdikleri, ayrıca ileride satıp para kazanmak maksadıyla topluca at besleme âdetinin henüz yerleşmemiş olduğu anlaşılıyor. Nitekim Hz. Ömer Şam’dan gelen bir grup müslümanın, atlarından zekât alması için yaptıkları teklifi -Hz. Peygamber ve Ebû Bekir zamanlarında benzer tatbikat olmadığı gerekçesi ile- önce reddetmiş, sonra olumlu karşılamış, daha sonra da, atların tamamen ticarî gayelerle nesilleri elde edilmek için yetiştirildiklerini görünce, bu hayvanlardan zekât tahsili cihetine gitmiştir

Fakihlerin çoğunluğu, Hz. Peygamber’in “atların zekâttan istisna edildiğini” bildiren hadislerini esas alıp, bütün atların zekât istisnası olduğu görüşünü benimsemişlerdir, 

Ebû Hanîfe ve öğrencisi Züfer’e göre ise, “nesli elde edilip ileride satılmak maksadıyla, erkeği dişisi karışık bir halde yaşayan, senenin çoğunu otlaklarda otlayarak geçiren (sâime) atlar ya at başı 1 dinar veya paraya göre kıymetlendirilerek, bu değeri üzerinden 1/40 (% 2.5) nisbetinde zekâta tâbi tutulur”

Zâhirî ler atlardan zekatı kabul etmez.

DEVELERİN ZEKATI:

120 DEN FAZLA OLAN DEVELERİN ZEKATI:
Not: 120'den önce sorun yoktur.

İmam Ebû Hanife ve Süfyan Sevrî : «Develer yüzyirmiyi aşarsa, aşan kısımda, develerin sayısı yirmibeşten aşa­ğı olduğu zamanki hüküm uygulanır, yani her beş devede bir koyun veya ke­çi lâzım gelir». Şu halde eğer develer yüzyirmibeş olursa, iki tane üç yaşım dolduran dişi deve ve bir tane koyun veya keçi lâzım gelir. Üç yaşını doldu­ran iki dişi deve, yüzyirmi devenin ve koyun veya keçi de fazla olan beş deve­nin zekâtıdır ve böylece -develerin sayısı yüzkırkbeş oluncaya kadar- her beş deve için bir koyun veya keçi lâzım gelir ve yüzkırkbeş oluncaya kadar- her beş deve için bir koyun veya keçi lâzım gelir ve yüzkırkbeş olunca, iki tane üç yaşını dolduran deve ve bir tane de bir yaşını dolduran dişi deve yavrusu lâzım olur. Üç yaşını dolduran iki deve, yüzyirmi deve için ve bir yaşını dol­duran bir dişi deve yavrusu da yirmibeş deve içindir. Develerin sayısı yüzelli oluncaya kadar ve yüzelli olunca üç tane üç yaşını dolduran dişi deve lâzım gelir. Fakat develer yüzelliyi de aşınca -ikiyüz oluncaya kadar- yine her beş deve için bir koyun veya keçi lâzım gelir ve ondan sonra yine ilk hüküm uy­gulanır» demişlerdir.

İmam Mâlik, «Eğer fazlalık yüzyirmibir-yüzotuz arasında olursa zekât memuru, isterse üç tane iki yaşını dolduran, isterse iki tane üç yaşını dolduran dişi deve alır ve yüzotuz olduğu zaman da, bir tane üç yaşını dolduran, iki tane de iki yaşını dolduran deve alır» demiştir.

İmam Şâfıi, (İmam Malikin öğrencileri de aynı fikirdedir: İbn Kasım,Abdülmelik b. Mâcişûn) Zekât memuru kendi iste­ğine bağlı değildir, develerin sayısı yüzotuz oluncaya kadar üç tane iki yaşını dolduran dişi deve almak zorundadır.

Şia:
Devenin on iki nisabı vardır:
1) Beş deve; zekâtı bir koyundur. Deve sayısı bu miktara ulaşmadıkça zekâtı yoktur.
2) On deve; zekâtı iki koyundur.
3) On beş deve; zekâtı üç koyundur.
4) Yirmi deve; zekâtı dört koyundur.
5) Yirmi beş deve; zekâtı beş koyundur.
6) Yirmi altı deve; zekâtı iki yaşına girmiş bir deve yavrusudur.
7) Otuz altı deve; zekâtı üç yaşına girmiş bir devedir.
8) Kırk altı deve; zekâtı dört yaşına girmiş bir devedir.
9) Altmış bir deve; zekâtı beş yaşına girmiş bir devedir.
10) Yetmiş altı deve; zekâtı üç yaşına girmiş iki devedir.
11) Doksan bir deve; zekâtı dört yaşına girmiş iki devedir.
12) Yüz yirmi bir deve ve yukarısı: Bunların zekâtı ise üç şekilde verilebilir: 
a- Kırkta bir olarak hesaplanıp, her kırk deve için üç yaşına girmiş bir deve zekât verilir. 
b- Ellide bir olmak üzere hesaplanıp, her elli deve için dört yaşına girmiş bir deve verilir. 
c- Her iki işlem yapılıp, kırkta bir ile ellide bir olarak hesap edilir. 
Ancak, her ne şekilde hesap edilirse edilsin, hesap harici deve kalmamalıdır. Eğer hesaptan hariç bir hayvan kalacak olursa da dokuz taneden fazla olmamalıdır. Meselâ, 140 devesi olan kimse, ilkönce ellide bir hesaplayarak yüz deve için dört yaşına girmiş iki deve, daha sonra kırkta bir hesabını yaparak geri kalan kırk deve için de üç yaşına girmiş bir dişi deve vermelidir.
İki nisap arasında kalan develerde zekât yoktur. Örneğin, develerin sayısı ilk nisap olan beşi geçer, ama ikinci nisaba yani ona ulaşmazsa, yalnız beş devenin zekâtı verilir, diğer develerden zekât verilmez. Sonraki nisaplarda da hüküm aynen böyledir.

Diğer fıkıh uleması ise, «Develerin sayısı yüzotuzu aştığı zaman, her kırk devede bir tane iki yaşını dolduran ve her elli devede de bir tane üç yaşını dolduran dişi deve lâzım gelir» demişlerdir.

Deliller:
Deve sayısının yüzyirmiyi aşanında, her kırk devede bir tane iki yasım dolduran ve her elli devede de üç yaşını dolduran bir tane deve zekât vardır.Buhari, Zekat:39 ,(Ebû Dâvûd, Zekât, 3/4, no: 1568.)

Develerin sayısı yüzyirmiyi aştığı zaman ilk hüküm uygulanır.Ebû Dâvûd, Merâsîl, s. 14-15; Ibn Hazm, Muhatta, 6/34.

SIĞIRLARIN ZEKATI:

Hanefi Mezhebine göre:
Saime, yılın yarıdan fazlasında kırda, çayırda parasız otlayan eti veya sütü için yetiştirilen erkek veya dişi hayvanlardır. Yalnız yünü için, yük taşımak için veya binmek için olursa, saime sınıfına girmez, zekâtı verilmez.Parasız çayırda otlamayıp, evde besleniyorsa, üretmek veya eti ve sütü için de beslense yine zekâtı verilmez. Çift sürmek, yük taşımak, binmek için yetiştirilen hayvanların zekâtı olmaz.

Sığırın sınırı 30 dur. Yani, 30 dan az olan sığırlar için zekat icab etmez.
• Saime (çayıra salınan hayvan) olan sığırın sayısı 30 a ulaştığı zaman, zekat olarak, iki yaşına girmiş erkek veya dişi bir buzağı verilir.
• Sığırların sayısı 40 a varıncaya kadar, ilâve olarak bir şey vermek icab etmez. (Yani 30 - 40 sığır için, iki yaşına girmiş, erkek veya dişi bir buzağı verilir.)
• Sığırların sayısı 40'a ulaşınca, zekat olarak üç yaşına girmiş, erkek veya dişi bir dana verilir.
• İmam-ı Azam’a (ra) göre, 40 dan 60a kadar; artan miktarın da zekatını vermek icap eder. Fazla olan her bir sığır için, üç yaşındaki bir dananın kıymetinin kırkta biri, (fazla olan tiki sığır için, mezkur dananın değerinin yirmide biri...) verilir.
• 60 sığır için, zekat olarak, iki yaşına girmiş erkek veya dişi 2 buzağı verilir.
• Sığırların zekatının hesaplanmasında, 60'dan sonra otuz veya kırk sayılarına itibar edilir. Yani, 60'dan sonra her 30 sığır için bir, iki yaşına girmiş buzağı; veya her 40 sığır için üç yaşına girmiş bir dana hesabı ile zekat verilir.
Mesela: 70 sığır için, bir buzağı ile bir dana; 80 sığır için, iki dana; doksan sığır için üç buzağı; 100 sığır için de, iki buzağı ile bir dana zekat olarak verilir.
• Verilecek zekatın buzağı ile de, dana ile de karşılanma ihtimali olunca, zekat verecek olan kimse muhayyerdir; dilerse zekatı buzağılarla verir, dilerse danalarla verir.
Şöyle ki : 120 sığın olan bir kimse, isterse, bunların zekatı olarak, üç dana verir; isterse dört buzağı verir. (Çünkü, 120 de 3 tane 40 veya 4 tane 30 vardır. Yani 4 x 30 = 120 olduğu gibi 3 x 40 = 120 dir.)
• Zekat hususunda manda (camız) da sığır gibidir. Bunlar karışık bulundukları zaman, birbirine ilave edilirler. Nisabın tamamlanmasında da, zekatın hesaplanmasında da durum böyledir.
• Bu iki cinsten hangisi çoksa, zekat ondan verilir. Bunların sayıları eşit-olursa; zekat ya ednası alasından veya âlânın ednasından ödenir. Zekat, sığırdan verilecekse, onların en kuvvetlisi (âlâsı); mandadan verilecekse, onların en zayıfı (ednası) verilir. Böylece itidal temin edilmiş olur.

Şia'ya göre:
Sığırın iki nisabı vardır:
1) Otuz tane olmasıdır. Sığırın sayısı otuza ulaşır ve diğer şartlara da haiz olursa, zekât olarak iki yaşına girmiş bir buzağı verilir.
2) Kırk sığıra ulaşmasıdır. Bunun zekâtı ise üç yaşına girmiş dişi bir buzağıdır. Otuzla kırk arasında kalan sığırlar için zekât farz değildir. Meselâ, otuz dokuz tane sığırı olan kimse, bunlardan otuz tanesinin zekâtını verir. Yine kırktan fazla olup, altmışa ulaşmayan sığırlardan da yalnızca kırk tanesinin zekâtını verir; altmışa ulaşınca da, birinci nisabın iki katı olduğundan dolayı zekât olarak iki yaşına girmiş iki buzağı vermelidir. Böylece altmıştan sonra her ne kadar çoğalırsa çoğalsın ya otuzda bir olarak hesap edilmeli veya kırkta bir üzerinden hesaplanır ya da her iki işlem yapılarak, otuzda bir ile kırkta birin her ikisiyle hesap edilmeli ve önceden açıkladığımız şekilde zekâtları verilmelidir. Ancak bu işlem, hiç bir sığırı sayı dışı bırakmayacak şekilde yapılmalıdır; eğer hesaptan bir şey artacak olursa da dokuz taneyi aşmamalıdır. Meselâ, yetmiş tane sığırı olan bir kimse, otuzda bir ile kırkta bir üzerinden hesaplayarak otuz sığır için iki yaşına girmiş bir buzağı ve kırk sığır için de üç yaşına girmiş dişi bir buzağı zekât vermelidir. Çünkü yalnız otuzda bir olarak hesap edecek olursa, zekâtı verilmeyen sığırın sayısı on tane olacaktır.

Not: Aynı mantık develer içinde geçerlidir: İki nisap arasında kalan develerde zekât yoktur. Örneğin, develerin sayısı ilk nisap olan beşi geçer, ama ikinci nisaba yani ona ulaşmazsa, yalnız beş devenin zekâtı verilir, diğer develerden zekât verilmez. Sonraki nisaplarda da hüküm aynen böyledir.

DANA VE KUZULARIN ( YAVRULARIN) ZEKATI  VERİLİR Mİ?

Hanefi mezhebi: 
Bir yaşını doldurmayan kuzuların ve iki yaşını doldurmayan danaların zekâtı eğer tek başlarına iseler sayıları kaç olursa olsun verilmez, fakat koyunlar ve sığırlar da varsa, yavrular da hesaba katılır.

Delil:
Süveyd b. Ukle: «Peygamber (s.a.s)’in zekât memuru bize gelmişti. Bir ara ben de gidip yanında oturdum ve:’ ‘Süt emen yavrulardan zekât almamak, karışık olanîaı ı ayırmamak ve ayrı olanları da karıştırmamak için bizden söz alınmıştır’ dediğini işittim. Birisi ona iri hörgüçlü bir deve getirdi de o almadı.[ Ebû Dâvûd, Zekât, 3/4, no: 1579-1580. ]

Şafi , Ebu Yusuf : 
Henüz bir yaşını tamamlamamış hay­vanlardan da -nisaba erişmişse- zekât vermek gerekir. Örneğin kırk oğlak için bir oğlak, kırk kuzu için bir kuzu zekât verilir.

KOYUN ZEKATINDA 300 KOYUNDAN SONRA ZEKAT NASIL HESAPLANIR:

Ebû Hanîfe, Mâlik, Şafiî -ve bir kavle göre- Ahmed İbn Hanbel, Sevrî, İshâk, Evzâî'nin ve umumiyetle hadîsçilerin mezhebi budur. Alî ve İbn Mes'ûd:

40 koyundan azına zekât yoktur. Saime 40 koyun üzerinden 1 yıl geçince bir koyun zekât verilir. 120 taneye kadar hep tek koyun verilir. 121`den 201`e kadar iki koyun, 201`den 400`e kadar üç koyun, 400`de 4 koyun zekât verilir. Sonra her 100 adet için, bir tane koyun artırılır. Keçinin zekâtı da koyun gibidir. Erkek ve dişisi zekâtta ayırdedilmez. Bir yaşını tamamlayan koyun ve keçilerden zekât vermek gerektiği gibi, verilecek koyun ve keçinin de, en az bir yaşını tamamlamış olması şarttır. Bir yaşına henüz basmamış koyun ve keçilerde, deve yavrusunda, buzağılarda zekât yoktur.

Şa'bî, Nahaî, Hasen ibn Hayy : 
Bunlar, koyun zekâtının üçyüze kadar olan hesabında icmâ'da dâhil oldukları hâlde, üçyüzbir'den dörtyüz'e kadar olan zekât mikdânndan i'tibâren icmâ'dan ayrılmışlardır. Bunlar üçyüzbir'den dörtyüz'e kadar dört koyun verilir, demişlerdir. Ahmed ibn Hanbel'den de böyle bir riva­yet vardır.Şia ekolu de bu görüştedir.

40 koyundan azına zekât yoktur. Saime 40 koyun üzerinden 1 yıl geçince bir koyun zekât verilir. 120 taneye kadar hep tek koyun verilir. 121`den 201`e kadar iki koyun, 201`den 301`e kadar üç koyun, 301`den 400`e kadar 4 koyun zekât verilir.

Ticâret maksadıyle besiye çekilen hayvanlarda, kırlarda otlatılma şartı aran­maksızın, zekât lâzım geldiği fıkıh kitâblannda açıkça belirtilmiştir.

Delil:
"Senenin birçok günleri yaylakta güdülen koyunun zekâtında, koyun sayısı kırk olunca, yüzyirmiye kadar bir koyundur. Yüzyirmi­den ziyâdede de, ikiyüze kadar iki koyundur. Koyun sayısı ikiyüz'den fazla olursa, üçyüze kadar üç koyundur. Koyun sayısı üçyüzden fazla olunca, her yüz koyunda bir koyun zekât vardır.Buhari:zekat:39

ZEKAT VERİLEBİLECEK YERLER

Fakir ve Miskinler: Fakir ve miskinin tarifi hususunda fıkıh alimlerinin ihtilafı bir yana bırakılacak olursa, bu iki zümre; bir günlük yiyeceğini bulamayacak derecede düşkün kimselerden, biraz daha iyi durumda olanlara kadar, nisab miktarı mala sahip olmayan yani zekat vermekle mükellef olmayan bütün Müslümanları da içine alır.

Zekât Memurları: Zekatın devlet eliyle toplanıp dağıtıldığı durumda, zekat toplamakla görevli memurların maaşı da zekat olarak toplananan mallardan verilir.

Müellefe-i Kulûb: Kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenen kimselerdir. Bu grubu üç başlıkta toplamak mümkündür:

• Müslüman olduğu halde henüz iman kalbinde oturaklaşmayan kimseler.
• Müslüman olmayan ama Müslüman olması umulan insanlar.
• Müslüman olmadığı halde şerrinden emin olmak ve ortamı yumuşatmak için ihsanda bulunulan şahıslar.

Ancak konuyla ilgili olarak ikinci halife Hz. Ömer'in, kalplerin ısındırılmasına bağlanan hükmü 'artık şartlar değişti, telifi kuluba ihtiyaç yok' diyerek Müslüman olmayan insanlara zekâttan pay verilmesini şartlara bağlı olarak durdurması söz konusudur ki, aynı şartların gerekli olduğu zaman ve yerlerde bu uygulamanın devam edeceğinde şüphe yoktur. Nitekim Ömer b. Abdülaziz döneminde uygulanmış, bir papaza bin dinar maaş verilmiştir.

Köleler: Bilhassa eski tarihlerde yaygın bir uygulama olan kölelik sisteminin temelde karşısında olan İslâm, bu insanlara maddî destek olmak ve hürriyete giden yolları kendilerine kolaylaştırmak maksadıyla zekâttan pay vermiştir.

Borçlular: Normal şartlarda zengin bile olsa insanın işleri bozulmuş ve geçici de olsa bir borç içine girmişse bu şahsa da zekât verilmektedir.

Fî Sebîlillah: 'Allah yolunda' anlamında bir kelimeyle tercüme edebileceğimiz bu alan, oldukça geniş bir yapıyı kapsamaktadır. Allah için kendini adamış ilim erbabını, dini başkalarına da ulaştırma adına gayret sarf eden kişi ve kurumları, genel olarak İslâm kültürünün yaygınlaşması için faaliyet gösteren birçok kişi ve hayır kurumunu, bu kavramın içinde mütalâa etmek mümkündür.

Yolcular: Zekât verilecek bir diğer sınıf da, normal şartlarda zengin olsalar bile yolculuk şartlarında imkânları tükenen ve maddî ihtiyacı bulunan kimselerdir.

ZEKAT VERİLEMEYECEK KİMSELER

a) Ana, Baba, Eş ve Çocuklar. Bir kimse zekâtını kendi usul ve fürûuna veremez.
b) Müslüman Olmayanlar. Fakihlerin ittifakı ile zekât, esasen ibadet içerikli bir mükellefiyet olması sebebiyle, gayri müslimlere, Allah'a, peygamberlerine, âhiret gününe inanmayan kişilere ve dinden dönenlere, yani mürtedlere verilmez.
c) Zenginler. Hanefîler'e göre tabii ihtiyaçlarından fazla "artıcı" özellikte olsun olmasın nisab miktarı mala sahip olan kimselere, onların küçük çocuklarına zekât verilemez.
d) Hz. Peygamber'in Yakınları.

ZEKATIN VERİLİŞ YÖNTEMİ

Hanefîler'e göre zekâtın, alanın onuru zedelenmemesi ve gösteriş şaibesinden uzak olması için gizlice verilmesi daha iyidir.

Şâfiî ve Hanbelîler'e göre ise insanları bu ibadeti yapmaya teşvik etmek için zekâtın açıkça verilmesi daha uygun olur.

Bütün fakihlere göre zekât dışındaki gönüllü ödemeleri gizlice vermek efdaldir. Yüce Allah şöyle buyurur:
"Sadakaları açıkça verirseniz iyi olur. Eğer onları yoksullara gizlice verirseniz sizin için daha iyidir. Böyle yaptığınız için Allah sizin günahlarınızı bağışlar. Allah yapmakta olduklarınızı noksansız bilir" (el-Bakara 2/271).

ZEKAT ÖDEMEYENLERE YAPILACAK MUAMELE:

İmam eş-Şâfiî de önceleri, cimrilik ederek zekât vermeyen yükümlüden zekâtın zorla alınacağı, ayrıca malının yarısına el konacağı görüşünde iken sonradan malına el konma yerine tazir edileceği görüşüne ulaşmıştır.[eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 140]

Zekâtı ödemeyen kimseden zekâtın zorla alınmasından başka, maddi ceza olarak malının yarısının da alınacağı hükmünün; İslam'ın ilk dönemlerine ait olduğu, bu hükmün daha sonraları nesh edildiği bazı alimlerce ifade edilmiştir.[İbrahim b. Ali b. Yunus eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 141; Celalüddin es-Süyutî, Şerhü Süneni'n-Nesâî, V, 16; en-Nevevî, el-Mecmû', V, 332.] Bu görüş sahipleri şu delilleri ileri sürmektedirler: Hz. Peygamber, "Malda zekâttan başka hak yoktur"[İbnu, Mâce, es-Sünen, Zekat, 3.], buyurmuştur. Ayrıca zekât bir ibadettir. O yüzden diğer ibadetlerde olduğu gibi, zekâttan kaçınmak da malın yarısının alınmasını gerekli kılmaz. Zekât ödemeyenin malının yarısının alınması, ibadetler konusunda mali cezaların uygulandığı ilk dönemlere aittir.[eş-Şîrâzî, ; Celalüddin es-Süyutî, Şerhü Süneni'n-Nesâî, V, 16; en-Nevevî, el-Mecmû', V, 332.]

Hz. Ebûbekir o yıl için tahakkuk etmiş zekatını ödemek istemeyenler için , "Allah'a yemin ederim ki bunlar, Resulullah'a verdikleri bir dişi oğlağı bile benden esirgerlerse, bundan dolayı onlarla mutlaka savaşırım",.[el-Buhârî, es-Sahîh, Zekât.1; Müslim, es-Sahîh, İman, 32; en-Nesâî, es-Sünen, Zekât, 3.] demiş ve "ridde" savaşalarını yapmıştır.

FITIR SADAKASININ HÜKMÜ
Fıtır sadakasına "baş zekatı"da denmektedir. Bu şekilde denmesinin sebebi onun şahsa bağlı, şahıs başına konmuş malî bir mükellefiyet olmasındandır. Fıtır sadakası baş için , yani şahsın Ramazan Bayramı'nın birinci gününe kavuşması sebebiyle verilir.

Fıtır sadakası vermek Hanefîlere göre vacib,Bâzı fakîhler de sünnet olduğunu kabul etmişlerdir.

Diğer mezheplere göre ise farzdır.Şia'da da farzdır.
İmâm Buhârî de,kitabında "Fıtr sadakasının farzlığı babı" şeklinde bahsetmesiyle, fıtr sadakasının farz olduğu kanaatini açıklamış oluyor.Buhari,fıtır sadakası:giriş

Delil:
İbn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) fıtr zekâtını müslümânlardan köle, hürr, erkek, kadın, küçük, büyük üzerine hur­madan bir sâ' yâhud arpadan bir sâ' olarak farz kıldı. Ve bu zekâtın insanların bayram namazına çıkmasından önce verilmesini emreyledi. Buhari,fıtır sadakası:1

FITIR SADAKASI MİKTARI
Hanefî mezhebine göre fıtır sadakası buğday, arpa, hurma ve kuru üzüm olmak üzere dört çeşit gıda maddesinden verilir. Buğdaydan -ki buna buğday unu ve kavut da dahildir-yarım sâ', diğerlerinden 1 sâ' fitre verilir.
Şafiî mezhebine göre fitre her çeşit hububattan, hurma ve kuru üzümden 1 sâ' olarak verilir. Ancak fitre ülkede veya mükellefin bulunduğu bölgede en çok tüketilen gıda maddelerinden biriyle ödenmelidir.

Fitre Şu Dört Cins Yiyecek Maddesinden Aşağıdaki Miktarlarda Verilir:

Cinsi:                           Miktarı:
1- Buğday                     1460 Gram
2- Arpa                          2920 Gram
3- Kuru üzüm               2920 Gram
4- Hurma                      2920 Gram

FITIR SADAKASININ ZAMANI
Hanefi’de Ramazan-ı şerifte verilir.Ramazandan önce ve bayramdan sonra da vermek caiz ise de, bayram namazından önce verilmiş olması daha çok sevaptır. 
Şafii’de Ramazan-ı şerifte verilir.Ramazandan önce ödenmez,
Maliki’de ve Hanbeli’de ise bayramdan en fazla bir iki gün önce ödenir daha önce  verilemez.
Not: Tüm mezhepler bayram geldiğinde fitrenin verilmiş olmasını tavsiye eder.

FITRAYI KİMLER VERİR?
Hanefi’de nisaba ulaşanın fıtra vermesi vacip, 
Diğer üç mezhepte, bir günlük yiyeceği olanın fıtra vermesi farzdır.

Hanefi’de hanımın fıtrasını kocası vermez,
Diğer üç mezhepte vermesi lazımdır.

FITRA VE KÖLE

Cumhurun görüşü:Tüm kölelerin zekatı verilir ve sahibi tarafından ödenir.
Delil:
İbn Şihâb ez-Zuhrî: Ticâret için hazırlanmış olan kölelerden, yılın sonunda, hem ticâret kıymetlerindeki zekât verilir, hem de bedenlerin zekâtı olan fıtr zekâtı verilir.Buhari:fitre zekatı:8

Ebu Hanife: Efendiye, ticâret kö­lelerinden dolayı fıtr zekâtı lâzım gelmez. Zîrâ bir malda iki zekât lâzım gel­mez.Ticaret kasdıyla tutulan kölenin kendisi de fıtır ödemez.Fakat hizmet için tutulan kölenin fıtrını sahibi öder.Ve bu hizmetçinin müslümân veyâhud kâfir olmasında bir fark görmemişlerdir...

Zahirîler:Aşağıdaki  hadîsin zahirîne bakarak hizmetçinin kendi kazancından kendisinin vermesi vâcibdir; efendisi hizmetçi­sine fıtr sadakasını kazanabilmek için izin verir. Nasıl namaz kılmak İçin izin vermek vâcib ise, bu da vâcibdir, demişlerdir.
Delil: İbn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) fıtr sada­kasını yâhud ramazân sadakasını, erkek, kadın; hürr, memlûk ( köle) üze­rine hurmadan bir sâ' arpadan da bir sâ' farz kılmıştır. Buhari:fitre zekatı:

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...