09 Ağustos 2017

MEZHEPLERE GÖRE EVLİLİK VE CİNSELLİK


MEZHEPLERE GÖRE 

MÜSLÜMAN OLAMAYAN KİŞİLER İLE EVLİLİK:


Hanefi:
Müslüman erkek kitapsız kâfirlerle evlenemez. Kitaplı kâfir kadınla yani Hristiyan ve Yahudilerle evlenmesi caiz ise de, tahrimen mekruhtur, harama yakındır.



Müslüman kadın, kitapsız kâfirle evlenemediği gibi, ister harbi olsun, ister zimmi olsun hiçbir kitap ehli kâfirle de evlenemez. Evlenmeye karar verdiği zaman kâfir olur.



Şafii:
Müslüman bir erkeğin Ehl-i kitap yani yahudi veya hıristiyan bir kadınla evlenmesi helâl kılınmıştır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyur­muştur:
"Bugün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenle­rin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir. Mümin ka­dınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir." (M aide 5/5.)

Buna karşılık müslüman bir kadının gayri müslim bir erkekle evlenmesi caiz görülmemiştir. Bununla ilgili bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:


"Ey iman edenler! Mümin kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, on­ları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inan­mış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Çünkü müslüman hanımlar kâfirlere helâl değillerdir. Kâfirler de müslüman hanımla­ra helâl olmazlar. Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yok­tur." (Mümtehine 60/10.)


Şia:

Müslüman bir kadın, kâfir bir erkekle nikâhlanamaz. Aynı şekilde, Müslüman bir erkek de kâfir bir kadınla evlenemez. Ama Hiristiyan ve Yahudi gibi kitap ehli kadınlarla mut'a yapmanın sakıncası yoktur.

EVLENİLMESİ DİNEN YASAK OLAN KADIN VE ERKEKLER:

Sünni:
Kendileriyle evlenmek caiz olmayan kadınlar iki kısımdır:
1 - Daimi surette haram olanlar,
a - Neseb yoluyla,

b- Ridâ - süt emme- yoluyla,
c- Sıhriyet -evlilik- yoluyla.


Neseb yoluyla haram olan kadınlar şunlardır: Anne, nine, kız, torun, kız kardeş, kardeşin kızı, hala, teyze. 
Ridâ -süt emme- yoluyla haram olanlar da neseb yoluyla haram olanlar gibidir. Peygamber (sa.) şöyle buyuruyor: "Neseble haram olanlar, süt ile de haramdırlar." Yalnız sütanne, süt verdiği çocuğun babası ile kardeşlerine haram değildir. 
Evlilik(Sıhriyet) yoluyla haram olanlar da şunlardır Kayın valide -zevcenin annesi ve ninesi- üvey kızı, üvey anne ve gelindir.


2- Muvakkat olarak haram olanlar, 
Muvakkat olarak haram olanlar da şunlardır:

1 - Başkasının nikâhı ve iddeti altında olan kadın.
2- Üç talâk ile boşandığı kadın. Çünkü böyle bir kadın ancak başka bir kocaya varır, o da vefat eder veya anlaşmazlık neticesinde birbirinden ayrılırlarsa iddet bittikten sonra eski kocasıyla evlenebilir.
3- Dört kadınla evli olan için dörtten fazla olan kadın.
4- Zevcenin neseb veya ridâ cihetiyle kız kardeşi, yani baldızı - kızı da onun gibidir-, halası ve teyzesidir. Fıkh'ın verdiği kural şudur Evlenmek istediği bir kadını erkek olarak düşünürsek, zevcesiyle evlenmesi caiz olmuyorsa zevcesi yanında bulunduğu müddetçe onunla da evlenemez.
5- Müslüman, hıristiyan ve yahudi dininden başka bir dine mensup olan veya dini olmayan kadındır

Annesini babası, kızını da oğlu alıp evlenebilirler.Yani çocuklar birbiri ile ,büyükler de birbiri ile.

Şia:
Anne, kız kardeş ve kayın valide gibi, insana mahrem olan kadınlarla evlenmek haramdır.

Nikâhladığı kadının -temasta bulunmamış dahi olsa- annesi, anne annesi, baba annesiyle; -yukarıya doğru ne kadar çıkılırsa çıkılsın- evlenmek haramdır.

Nikâhladığı kadınla temasta bulunmuşsa (kadının) kızıyla, kızının torunuyla, oğlunun torunuyla ve ne kadar aşağı inilirse inilsin ister nikâh zamanı dünyada olsun; ister nikâhtan sonra evlenmek haramdır.Nisâ/23-. Nisâ / 22.- Nûr/3.

Nikâhladığı kadın nikâhı altında bulunduğu müddetçe, o kadınla temasta bulunmamış bile olsa onun kızıyla evlenemez.

Babanın hala ve teyzesiyle, dedenin hala ve teyzesiyle, annenin hala ve teyzesiyle, anneannenin hala ve teyzesiyle yukarıya doğru ne kadar çıkılırsa çıkılsın, evlenmek haramdır.

Erkeğin babası ve dedesi yukarıya doğru ne kadar çıkılırsa çıkılsın, oğlu ve kızından olan torunu ne kadar aşağı inilirse inilsin; ister nikâh zamanında, ister sonra doğmuş olsun, kadının mahremidirler.

Ister daimî olsun, ister geçici, kadını kendi için nikâhlayan erkek, kadın nikâhı altında bulunduğu müddetçe baldızını nikâhlayamaz.

Kendi karısını ric'î talak ile boşamışsa, kadının iddeti süresince baldızını nikâhlayamaz.
Erkek, karısının izni olmaksızın baldızının ve kayın biraderinin kızıyla evlenemez.

Erkek halasimn veya teyzesinin kızını almadan once onların annesiyle zina etmişse artık onunla evlenemez.
Eğer erkek, hala ve teyzesinin kızıyla evlenir yalmz, ilişkide bulunmadan once onun annesiyle zina ederse kızla nikâhlarında sakınca yoktur.

Erkek hac amellerinden biri olan ihram hâlindeyken bir kadınla evlenirse nikâh akdi batıldır ve eğer o hâldeyken (ihramdayken) kadin almamn haram olduğunu biliyorduysa da artık o kadını nikâhlayamaz.

İhram hâlinde olan bir kadin, ihram hâlinde olmayan bir erkekle evlenirse (onun) nikâh akdi batıldır. Eğer kadin, ihram hâlindeyken evlenmenin haram olduğunu biliyorduysa onunla evlenmemesi gerekir.

Eğer erkek, hac amellerinden biri olan kadmlar tavafim yerine getirmezse muhrim (ihramli) olmak aracilığıyla ona haram olan karısı helâl olmaz. Aynı şekilde kadin da kadmlar tavafim yerine getirmezse kocasi ona helâl olmaz. Ama sonradan kadmlar tavafim yerine getirirlerse birbirlerine helâl olurlar.

Bir kimse bulûğa ermemiş bir kızı kendine nikâhlayıp dokuz yaşını doldurmadan onunla ilişkide bulunarak ifzâ olmasına sebep olursa artik onunla hiçbir zaman ilişkide bulunamaz.

Üç defa talak verilmiş bir kadin kocasma haram olur. Ancak başka bir erkekle evlenir ve sonra boşanırsa tekrar önceki kocasıyla evlenebilir.

KADININ YABANCI ERKEĞE KARŞI AVRETİ NERESİDİR?

Şafii ve Hanbelilerin görüşü :  kadının erkeğe karşı avreti bütün vücududur.. Hatta İmam Ahmed bin Hanbel (ra) bu hususta, «Kadının bütün vücudu avret olduğu gibi tırnakları dahi av­rettir.» demiştir.

Delil:
İbn-i Abbas Hazretleri diyor ki «Cilbâb, yâni çarşafın bir ucu kaşlara kadar alnın iki tarafından bükülüb bağlanır, sonra burun dâhi örtülür, her ne kadar gözler açıkta kalırsa da yüzlerin ekserisi ile gerdanlığın ve göğsün tamamen kapanması gerekiyor.» Katade de aynı İbn-i Abbas’ın görüşüne iştirak ediyor. İbn-i Cerir, İbn-i Hâtem, İbn-i Merdeviye diyorlar ki: “Kadın cilbab ile başının üstünden yüzünü örtüp yalnız bir gözünü açacaktır.”

İmam Malik (ra)  göre :  ise kadının elleri ile yüzü hariç bütün vücudu avret mahallidir.
Delil:

Kur’an-ı Kerîm’in mücmel hükümlerini açıklama yetkisi, onu tebliğ ile görevli Peygamber-i Zişan Efendimize aittir. Bu ayet-i celi­lede “kendiliğinden görünenler” ifadesiyle mücmel olarak beyan edi­len uzuvların hangileri olduğunu, muhterem eşi Ümmü’l-mü’mi­min Hz. Aişe (r. a.)’nın nakletmiş olduğu bir hadis-i şerifinde Rasûl­lah (s. a.) Efendimiz, Hz. Aişe’nin ablası Hz. Esma’ya yüz ve ellerini işaret ederek: “Ey Esma! Kadın erginlik çağına erince, şurası ve şurası dışında kalan yerlerini göstermesi caiz olmaz.” Sünen-i Ebî Davud, 4/62 Hadis No. 4104 veya ( Ebû Dâvûd Libas kitabı, 33. bab)


Abdurrahman'ın kızı Hafsa'nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Âişe'nin huzuruna girdi. Hz. Âişe başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı.Muvatta', Libas:4

İmam Ebu Hanife (ra)'ye göre:  Kadının elleri ile yüzü ve ayakları hariç bütün vücudu avret mahallidir



İmam Ebu Hanife (öl. 150h. /767m.) rahmetullahi aleyh’e göre kadının ayakları da görünen zinetlerindendir. Bu görüşü talebele­rinden Hasan b. Ziyad (öl. 204h. /819m.) rivayet etmiş ve Tahâvî de (öl. 321h. /933m.) aynı şeyi ifade etmiştir. Çünkü kadın nasıl yüzünü ve ellerini açmak zorunda kalıyorsa yalınayak ya da terlikle yürür­ken ayaklarını da açmak zorunda kalır. Çünkü her zaman bot ya da çizme bulamıyabilir. Çorabı da her yerde ve her zaman kolay değil­dir. Ayak, ayak bileklerinin altında kalan kısımdır. Yukarısına baldır denir.
İmam Ebu Yusuf’tan (öl. 192h. /808m.) rivayet edilen bir görüşe göre kadının kollarına da bakılabilir. Çünkü ekmek pişirirken ve çamaşır yıkarken kollarını zorunda kalır.Hz. Aişe (r. anha)’dan “bilezik ve yüzük yerlerinin görünen zinetler” olduğuna dair bir ri­vayet de vardır.
Şemsüddin es-Serahsî (öl. 483 h. /1090 m.), el-Mebsût, Mısır 1324, C. X, s.153.


Delil:
Hz. Âişe (r.a)’den: Şöyle demiştir: “Rasûlüllah (s.a.v) bileklerinin dört parmak yukarısını işaret ederek “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadın ergenlik çağına varınca yüzü ve şuraya kadar elleri dışında herhangi bir yerini açması helâl değildir!” buyurdu.   (Buhari Kitabü’l-Kader 8. bab, Müslim 5. bab, Ebu Davud Nikâh 4. bab, Ebû Hüreyre (r.a)’den rivaet edilmiştir.)
Not: Bahsedilen hadis bendeki Buhari nüshasında bahsedilen babda bulunamadı.








EVLENİLECEK KIZIN NERELERİNE BAKILABİLİR:

1. Cumhur-u ulemaya göre, 'yüzüne ve ellerine' bakabilir [Fethu'l-Bârî, 9/182; Bedâiu's-Sanâi, 5/122; el-Mecmûu, 16/38.]

2. Hanbeli mezhebine göre, 'yüzü, boynu, elleri, ayaklan gibi çoğunlukla görünen yerlerine' bakabilir.[B-İnsâf, 8/19.]

3. İmam Evzâî'ye göre, 'avret bölgesi -göbeğiyle dizi arası-hariç, istediği yerine bakabilir.[El-Feth, 9/182.]

4. İbn Hazm, Dâvûd ve İmam Ahmed bin Hanbel'den yapı­lan başka bir rivayete göre, 'bütün vücuduna' bakabilir.[Ei-Feth, 9/182; el-Muhallâ, 10/30.]

5.Şia (caferi ,ehli beyt):
Eğer bir erkek gerçekten evlenmek niyetindeyse ve aynı zamanda evliliğinin gerçekleşeceğine ihtimal veriyorsa, şehvet kastı olmaksızın, şehvet isteği baktıktan sonra uyansa da uyanmasa da kadının iki avreti dışında tüm bedenine bakabilir. Fakat, kadinin sadece yüzüne, ellerine, saçına ve diğer ziynet yerlerine bakılması ihtiyata uygundur.(Tahrir'ul-Vesile, Kitab'un-Nikâh, Mesele:28.)
Delil:
Biri İmam Sadık (a.s)'dan, "Evlenmek isteyen bir erkek evlenmek istediği kızın saçına ve ziynet yerlerine bakabilir mi?" diye sordu. İmam; "Eğer şehvet kastıyla olmazsa sakıncası yoktur." şeklinde cevap verdi."Furu-uKâfi: c.5, s. 365

Yine İmam Sadık (a.s) bir başka hadisinde; "Evlenmek Isteyen erkeğln evlenmeden once (evlenmek istediği) kizin ziynet yerlerine bakmasmda sakmca yoktur." şeklinde buyurmuştur. Gurb'ül-İsnad:s.74.

Bakmanın Şartları:
1. Erkek, kızla yalnız kalmamalıdır. Kızın, kadın veya erkek mahremlerinden birilerinin bulunması şarttır.

2. Erkek, kıza şehvetlenmek ve haz duymak için bakmamalıdir. Bu şart, sadece Hanbelî mezhebinde vardır. Diğer âlimler, mubah olan bakış için böyle bir şart zikretmem işlerdir. Çünkü bu konudaki hadislerde böyle bir sınır konulmamıştır. Çünkü bak­mayla elde edilen maslahatlar, şehvetle bakma fesatlığından çok daha büyüktür.Evlilik amacından başka amaç olmamalıdır.

3. Erkek, kızdan evlilik talebine olumlu cevap alabileceği kanaatindeyse bakabilir. Aksi halde bakması caiz olmaz.
4. Tokalaşmak veya herhangi bir yerine dokunmak caiz de­ğildir. Çünkü ikisi de birbirine yabancıdır.
5. Evlilik talebinde bulunmadan önce kızı görmesi daha ev­lâdır. Çünkü gördükten sonra beğenmemesi durumunda üzülme ve kırılmaya neden olabilir.allahdostuseyyid
6. Serî edep kurullarına riayet ederek, kızla konuşması, on­dan bir şeyler istemesi caizdir. Çünkü kızın normal sesi tercih edilen görüşe göre avret değildir.
7. Birden fazla oturumlar yapılması uygun değildir.
8. Nişanlıların mahremsiz dışarı çıkmaları caiz değildir.


HÜR KADIN KÖLESİNE KARŞI ZİYNETİNİ AÇABİLİR Mİ?

Hür bir kadın kölesine karşı ziynetlerini açabilir. . Şafilerin görüşü de bu yol­dadır. Zira İbni Hacer el-Heytemî Tuhfetü'l-Mİnhac isimli eserinde, «Bir köle mahremine baktığı gibi hanımefendisinin ziynetlerini de görebilir.» demektedir. 

İmam Ebu Hanife [ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre-köle hanımefendisi karşısında yabancı bir erkek gibidir. Onun hanımının ziynetlerine bakması helal değildir. Zira erkek köleler mahrem değildir. Onlarda kadın arzusu da mevcuttur. Öyley­se hanımefendilerin erkek köleleri karşısında ziynetlerini açmaları caiz değildir. 

İbni Abbas (ra), kölenin hanımefendisinin saçlarını görmesinde bir beis yoktur demiştir. İmam Malik (ra)'in görüşü de budur. 

İmam Şafii (ra) yukarıdaki görüşünü Enes bin Malik (ra)'ten rivayet edilen şu hadise dayandırmaktadır: «Resulullah (sav), Hz. Fatıma'ya hibe eltiği bir köleyi ona götürdü. Hz. Fatıma'nın üzerinde kısa bir örtü vardı. Saçlarını örttüğü zaman ayaklan açık kalıyor, aşağıya indirdiği takdirde de saçları açıkta kalıyordu. Bunu gören Resulullah (sav), «Bunda bir beis yoktur. Çünkü bu senin hizmetçindir.» buyurdu.»

KADIN KENDİ BAŞINA NİKAH AKDİ YAPABİLİR Mİ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
EVET
HAYIR
HAYIR
HAYIR
BEKAR YAPAMAZ,
DUL YAPAR


Hanefîler'in dışındaki mezheplerde kadınlar, bazı durumlarda rızâları aransa bile, ancak velileri aracılığıyla evlenebildikleri için velâyetin bu alanda özel bir önemi vardır. Bu mezhepler "Velisiz nikâh olmaz" (Buhârî, "Nikâh", 36; Ebû Dâvûd, "Nikâh", 19; Tirmizî, 14, 17) hadisini ve benzeri hadisleri mutlak olarak değerlendirmekte ve her durumdaki kadınların -rızâları alınsa bile- sadece velileri aracılığıyla evleneceklerini söylemektedirler.

Delil:
Öyle ise zinâdan kaçınan ve gizli dost da edinmeyen iffetli kadınlar olmaları hâlinde, onları sâhiblerinin izniyle nikâhlayın ve mehirlerini kendilerine güzellikle verin!...” (Nisa, 25) 

Hanefîler ise bu hadisleri tam ehliyetli olmayan kadınların ancak velileri aracılığıyla evlenebilecekleri şeklinde yorumlamaktadırlar. Hanefîler'de âkıl-bâliğ olan kadın, aynen erkek gibi velisinin aracılığına gerek olmaksızın evlenebilir.

Delil: 
İbn Abbas'tan nakledilir; Bakire bir kız Hz. Peygamber'e (s.a.) geldi ve gönülsüz olduğu halde, babasının kendisini zorla evlendirdiğini ha­ber verdi. Hz. Peygamber (s.a.) onu seçimli bıraktı. (Ebu Davud, 2096; İbn Mâce, 1875; Ahmed, 1/273.)

Dul nefsine velisinden ehaktır. Bakireden nefsi hususunda izin alınır, onun izni sükutudur.
Ravi : Hz. İbnu Abbas
Kaynak :Müslim, Nikah 66, (1421), Muvatta, Nikah 4, (2, 524), Tirmizi, Nikah 12, (1108), Ebu Davud, Nikah 26, (2098), Nesai, Nikah 31, 32, (6, 84)

Şia (caferi ,ehlibeyt):
“Bakire bir kızın evliliği, ister daimi nikah olsun ister geçici (muta) nikah olsun farz ihtiyat gereği babanın iznine bağlıdır. Ancak eğer kız evliliğe ihtiyaç duyar ve isteyeni de “şer-i” ve “örfü” olarak ona denk olursa ve halihazırda şartlara uygun olan başka bir isteğini de olmazsa babanın izni kalkar.” 

Ayetullah Hamaney, bir kızın evlenmesini babanın iznine şartlı olarak bağlamaktadır. Şartı ise eğer kız, evliliğe ihtiyaç duyar ve onu isteyen erkeğin de şer-i ve örfü denkliği olursa babanın buradaki izni otomatikman kalkar. Babanın izninin kalkması için iki şart zikredilmiştir. Şer-i denklik ve örfü denklik. Burada bu denkliğin ne anlama geldiğine bakmamız gerekmektedir: 

Şer-i Denklik: İslam dini denklik hakkında şunları söylemiştir: İslam dininden olması, (yani evlenilecek kişi Müslüman olmalıdır. Hıristiyan, Yahudi, Ateist, Budist, Hindu, Mecusi, Nasibi… olmamalıdır. ) bu şartı tüm taklit merciler söylemiştir. İkinci olarak 12 imam Şia’sı olmalıdır. (bunu da müçtehitlerin çoğunluğu söylemiştir) üçüncü olarak erkeğin kızın nafakasını karşılayabilecek gücünün olması (bunu da bazı müçtehitler söylemiştir.) yani evlenecek kız ve erkek arasında bu üç şart olmalıdır. Bu üç şart şer’i olarak denklik anlamına gelmektedir. 

Örfü denklik: Halk arasında örfü olarak bu erkek bu kıza uygundur denilmelidir. Yani halk bu iki kişi birbirine münasiptir düşüncesinde olmalıdır. Bu uygunluk yaş açısından, bilgi açısında, dindarlık açısında, fiziksel sağlık açısından, maddi yaşam biçimi açısından ve buna benzer uygunluklar olmalıdır.

Kısacası şer-i denklik: Müslüman olunması, 12 İmam Şia’sı olunması (müçtehitlerin ekserisinin görüşü) ve nafakasını temin edebilecek durumda olunması (bazı müçtehitlerin görüşü)
Örfü denklik: yaş, bilgi, dindarlık, sağlık, maddi yaşam… 

Netice olarak eğer veli (baba) kızını şer-i denkliği olmadığından dolayı bir erkekle evlenmesine izin vermezse o zaman babanın izni kalkmaz. ve kız babasının itaatinden dışarı çıkamaz.(Abna:24)

NİKAHTA ŞAHİTLER HAZIR BULUNMALI MI?
Mâlikîler dışındaki üç mezhep şahitlerin nikâh anında hazır olmasını ararken Mâlikîler şahitlerin mutlaka nikâh anında hazır olmasını gerekli görmezler; nikâhın aleniyete dökülmesi düğün yapılması ve böylece etrafa duyurulması suretiyle de olabilir.

NİKAHTA ŞAHİTLERİN CİNSİYETİ ÖNEMLİ Mİ?
Hanefîler'in dışındaki mezhep hukukçuları, şahitlerin ikisinin de erkek olmasını şart koşarken Hanefîler Bakara sûresinin 282. âyetini yorumlayarak nikâhta da bir erkek ve iki kadının şahitliğini yeterli kabul ederler.

ZORLA YAPILAN NİKAH GEÇERLİ Mİ?
Hanefîler'in dışındaki mezheplere göre nikâhta herhangi bir cebir ve zorlamanın, bir diğer ifadeyle ikrahın olmaması da bir sıhhat şartıdır.(örneğin ,kız kaçırmalarda). Dolayısıyla ikrahla yapılan akid sıhhat şartlarının eksikliği sebebiyle geçersiz (fâsid) bir akiddir. Hanefîler ise ikrahı iradeyi sakatlayan bir sebep olarak kabul etmemektedirler. 

GİZLİ YAPILAN NİKAH GEÇERLİ MİDİR?
Bu şart sadece Mâlikîler tarafından ileri sürülmüştür. Onlara göre şahitlerle anlaşarak yapılan evlenmenin gizlenmesi ve etrafa duyurulmaması sıhhat şartlarına aykırıdır; dolayısıyla böyle olan nikâhlar geçersizdir. Ne var ki diğer üç mezhep bunu bir sıhhat şartı olarak kabul etmez, şahitlerin duyduğu nikâh artık gizlilik sınırını aşmıştır derler.

NİKAHLA İLGİLİ BAZI AYRILIKLAR:
- Tehdit edilen kimsenin sözü, mektubu, telefonu, mesajı ile talak yani boşama Hanefi mezhebinde sahih olur. Diğer üç mezhepte sahih olmaz.
- Üç mezhepte şahitsiz nikâh sahih olmaz. Şahitle yapılınca, gizli tutulmaları caiz olur. Mâlikî'de, sahih olursa da, tanıdıklara duyurmak lazımdır. (S. Ebediyye)

- Nikahta, Hanefi mezhebinde ana babanın rızası şart değildir. Diğer mezheplerde şarttır..

- Kadın, ölen kocasına bakabilir, çünkü koca öldükten sonra nikâh, iddet bitinceye kadar [dört ay on gün] devam eder. Hanefî’de kadın ölünce, kocası buna bakamaz, çünkü kadın ölünce nikâh bozulur. Ama diğer üç mezhepte bakmak caizdir. (Redd-ül-muhtar)

- İki kişinin yanında bir erkek, bir kıza, (Bu benim hanımım) dese, kız da bunu tasdik etse, üç mezhepte nikah sahih olur, Maliki’de sahih olmaz.

Baba evlenmek isteyince, Hanefi’de ve Maliki’de, oğlu babasını evlendirmeye mecbur değil ise de iyi olur. Şafii ve Hanbeli’de, mecburdur.

- Şafii’de ve Hanbeli’de iki şahidin âdil erkek olmaları lazımdır. Hanefi’de bir erkekle iki kadın fâsıkın şahitlikleri ile sahih olur. Üç mezhepte, Müslüman erkekle zimminin nikahında iki şahidin Müslüman olmaları lazımdır. Hanefi’de, ikisi de zimmi olabilir. 

- Şafii’de ve Hanbeli’de, tezvic veya nikah kelimelerini söylemek şarttır. Hanefi’de temliki bildiren her kelimeyi söylemekle sahih olur. Maliki’de, Hanefi gibi ise de, mehri de söylemek lazımdır.

- Zina eden kadınla evlenmek üç mezhepte caiz, Hanbeli’de, tevbe etmeden önce nikahı haramdır.

- Cin ile evlenmek, Şafii’de caiz, Hanefi’de caiz değildir. Cinlerin çoğalması gaz [hava] iledir. Bundan dolayı, cin ile evlenmek, hakiki evlenmek değildir.

- Boşamayı mülke bağlamak, Hanefi ve Maliki de caiz. Şafii ve Hanbeli’de caiz değildir. 

MUTA NİKAHI:

Mut'a nikâhı Câhiliyet devrindeki nikâh şekillerinden biridir. Mut'a nikâhı, muvakkat bir zaman için iki tarafın razı oldu­ğu bir ücret mukaabilinde kadın kiralamaktır.Mut'a nikahı şahitlerin önünde, mehir belirlenerek ve veli aracılığı ile, belli bir süre için yapılır.

İslâm devrinde ise bunun cevazı, yalnız harb ve cihâd zamanlarında ve zaruret hâllerine tahsis edilmişti. Gaza­larda gazilerin, şiddetli kadın ihtiyâcı tazyîkiyle büyük günâh olan zina fiilini işlemelerini Önlemek için muvakkaten birkaç defa mut'a nikâhına ruhsat veril­miş [ evtas, umretü'l-kaza, hayber, mekke fethi ve tebük bunlar arasındadır. (bk. eş-şevkanî, neylü'l-evtar, vi, 136,137.)] ve bir defasında yasaklığı ilân edilmişti. En son Mekke fethinde ve Evtas'ta buna ruhsat verilmiş ve akabinde yasaklanmıştı. Veda Hacci'nda da yasaklığı te'yîd edilmiştir.


Dört mezhep mutayı reddeder.
Delil:
Onların hangisinden yararlandıysanız" (en-nisa, 4/24) ayetindeki "istimta"dan maksat "nikah akdi"dir. ayetin baş tarafı ile önceki ve sonraki ayetler bir bütün olarak değerlendirilince bu anlam çıkar. "ücret" ifadesine gelince, nikah konusunda mehir "ecr ve ücret" olarak ifade edilir. şu ayetlerde bunu görmek mümkündür:"... onları sahiplerinin izniyle kendinize nikahlayın. ücretlerini de güzellikle onlara verin" (en-nisa, 4/25). "ey peygamber! biz, ücretlerini verdiğin kadınları sana helal kıldık" (el-ahzab, 33/50). bu ayetlerde "ücretten "mehir" anlamı kastedildiği açıktır.

İstimta ayetinde ücretin yararlanmadan sonra, peşin mehrin ise yararlanmadan önce verilmesi sözcükteki bir takdim ve te'hîr üslubundan ibarettir. "kadınları boşadığınız zaman, onları... boşayın" (et-talak, 65/1). "ey iman edenler! namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi... yıkayın" (el-maide, 5/6), ayetlerinde bu üslubu görmek mümkündür.

Ancak eşleri ve temellük ettikleri müstesnâ >> ayetinde, yalnız zevcelerin ve cariyelerin helâl olduğu bildirildiğinden ve Müt’ayla alınan kadınlar hakkında bir hüküm olmadığından, Müt’a haramdır . (XXIII; Mü’minûn, 6; LXX; Maâric, 30);

<< Çocukları yoksa, zevcelerinizin, kalan mallarının yarısı sizindir. >> meâlindeki ayetle, yâni mirâsı bildirilen ayet-i kerimeyle (IV; Nisâ; 12) nesh edilmiştir.
"ey insanlar! ben size kadınlarla mut'a nikahı yapmanız konusunda izin vermiştim. şüphesiz allah bunu kıyamete kadar haram kılmıştır. kimin yanında mut'a nikahlı kadın varsa, onu serbest bıraksın. onlara verdiğiniz hiç bir şeyi almayın." (müslim, nikah, 22; ibn mace, nikah. 44; darimî, nikah, 16; ibn hanbel, 406.)



"allah rasulü, veda haccı'nda mut'a nikahını yasaklamıştır." (buhari, megazî, 38; a.b. hanbel, l, 79, iii, 404, 405)

Hz. Ali'den naklettiğine göre şöyle demiştir: "rasulullah (s.a.s) hayber gazvesinde, mut'a nikahını ve evcil eşek etini yasaklamıştır." (müslim, nikah, 25-30, 32, sayd, 23; eş-şevkanî, a.g.e., vi, 20; zeylaî, a.g.e., iii, 177)

Mut'anın harâmlığında Şîa ve Râfızîler'den başka bütün mezhebler ittifak etmişlerdir. Şiîler mut'a nikâhını yalnız harb ve cihâd zamanları­na da hasretmeyip, sulh ve hazar zamanlarında da uygulamaktadırlar.

Delil:
"(kadınlardan) hangisinden yararlandı iseniz, kararlaştırılmış olan ücretlerini verin." (en-nisa, 4/24) bu ayette kadınla evlenmek "zivac" değil, onun cinsel yönlerinden yararlanmak anlamına gelen "istimta" sözcüğü ile ifade edilmiştir. "ücret'de mehir anlamında değildir. istimta ve temettü' aynı anlamdadır. yararlanma karşılığında bedel ödemek kira akdinde söz konusu olur. bu yüzden mut'a da kadının cinsel yönlerinden yararlanma üzerine yapılmış bir çeşit "kira sözleşmesi" dir. 
Cabir (r.a.)'ten şöyle dediği nakledilmiştir: "biz rasulullah ve ebü bekir devrinde bir miktar hurma veya un karşılığında mut'a nikahı yapıyorduk. ömer (r.a.) bunu amr b. hureys olayında yasaklayıncaya kadar devam etti." (müslim, nikah, 16; ebü davud, nikah, 29; zeylaî, nusbu'r-raye, iii, 181.)

Abdullah (ibnu Mes'ûd (R) şöyle dedi: Biz Rasûlullah'ın maiyyetinde gazveye giderdik. Ya­nımızda maldan hiçbirşey yoktu. (Cinsî münâsebete şiddetle ihtiyâç duyardık). Bu sebeble biz:
— Erkeklik yumurtalarımızı çıkartıp hadım olalım mı? diye sorduk.
Rasülullah bizi hadım olmaktan nehyetti. Sonra bize -muayyen bir müddete kadar- elbise (ve benzeri bir ücret) mukaabilinde kadın eş almamıza ruhsat verdi.
Bundan sonra Abdullah ibn Mes'ûd bize karşı şu âyeti okudu: "Ey îmân edenler! Allah Hn size halâl ettiği o en temiz şeyleri (nefsi­nize) haram kılmayın, haddi aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez" (el-Mâide: 87)
Buhari,Nikah:8

Muatayı savunan sahabe ve tabiinden kişiler ve aktarılan  hadiseler:

Süddi, Mücahid, Abdullah b. abbas, Übey b. Kâ'b, Hz. Ali ve Said b. Cübeyrden nakledilen diğer bir görüşe göre âyetin bu bölümünün mânâsrşöyledir: "Sizler, kadınlarla belli bir süreye kadar evlenerek onlardan faydalandığı­nızda, faydalanmanız karşılığında venneyi tayin ettiğiniz ücretlerini onlara ve­rin."
Bu hususta Süddinin şunları söylediği rivayet edilmektedir: Ayetin bu bölümü, mut'ayı ifade etmektedir. Mut'ada kişi bir kadını, belli bir süre için ve­lisinin iznini alarak ve iki de şahit tutarak evlenir. Müddet bittikten sonra artık erkeğin, o kadının üzerinde hiç bir hakkı kalmaz. Ancak kadının rahminin temiz olduğunu anlaşılmasını (hamile olmadığının anlaşılmasını) beklemesi gerekir. Böyle bir nikahla evlenenler birbirlerine mirasçı olamazlar.
Ebu Nedre, Abdullah b. Abbasın, Katade de Übey b. Kâ'bın, âyet-i keri­menin bu bölümüne "Belli bir zamana kadar" mânâsını ifade eden cümlesini de ilave ederek şu şekilde okuduktan rivayet etmişterdir: Bu kiraata göre, "Bel­li bir süreye kadar" cümlesi de ilave edildiğinden, bu âyetin, mııt'a nikahına yo-rumllanmasi icab etmiş olur.
Yine bu hususta Şu'be diyor ki: "Ben, Hakem'den "Âyetin bu bölümü mensuh mudur?" diye sordum. Hakem de dedi ki: "Hayır. Ali (r.a.) buyurdu ki: "Şayet Ömer (r.a.) mufa nikahını yasaklamış olmasaydı, şaki olanlar dışında kimse zina etmiş olmazdı."(taberi nisa 24 tefsiri: Taberi bu görüşlere eleştirmek için  yer vermiştir)

Urve b. Zübeyr dedi ki: Abdullah b. Zübeyr Mekke’de ayağa kalktı ve bir zata tarizde bulunarak dedi ki: “Şübhesiz ki, bazı insanların Allah gözlerini kör ettiği gibi, kalblerini de kör etmiş, bunlar nikahı mut’a’ya fetva veriyorlar.” Bunun üzerine o zat kendisine:“Sen hakikaten kaba saba bir adamsın. Ömrüme yemin ederim ki, mat’a muttakilerin imamı zamanında yapılırdı.” diye cevap verdi ve bununla Rasulullah s.a.a’i kasdetti.ibni Zübeyr ona şu mukabelede bulundu: “Öyle ise kendini bir dene. Vallahi sen bunu yaparsan seni taşlarınla recm ederim.” (Müslim, “es-Sahih”, 2/1026, Nikah kitabı, hadis 1406)

Not: Bu hadiste ibni Zübeyr ile tartışan ve “bir zat” diye ifade edilen kişi nasibi muhaddis Nevevi’nin “Şerhi Sahihi Müslim”de de söylediği gibi ibni Abbas r.a’dır.

…Ebu Zubeyr dedi ki:: Cabir b. Abdullah’ın şöyle dediğini duydum: “Biz Resulullah s.a.a ile Ebu Bekir devirlerinde bir avuç kuru hurma ve un mukabilinde birkaç günlüğüne mut’a yapardık. Nihayet Amr b. Hureys hâdisesinde Ömer bundan nehyetti.”
…Ebu Nadra dedi ki: Cabir b. Abdullah’ın yanındaydım, ona biri gelerek “ibni Abbas ile ibni Zübeyr iki mut’a hakkında ihtilâf ettiler”, dedi. Bunun üzerine Cabir şunu söyledi: “Biz bunları Rasulullah s.a.a zamanında yaptık. Sonra Ömer onlardan bizi nehyetti.” Müslim, “es-Sahih”, 2/1023 Nikah kitabı, 3-cü bab, hadis 1405


Ebu Reca dedi ki: İmran b. Husayn şunu söyledi: “Allah’ın kitabında muta ayeti nazil oldu, Rasulullah s.a.a dahi onu bize emir buyurdu. Sonra mut’ayı nesheden bir ayet inmediği gibi Resulullah s.a.a de vefatına kadar ondan nehî buyurmadı. (Yalnız) bir adam ondan sonra kendi reyi ile dilediğini söyledi.”
Müslim, “es-Sahih”, 2/900, Hac kitabı, hadis 1226 (172)



İmâm Ca’fer’us-Sâdık (A.M.), << Üç şeyde, kimseden çekinmem: Nisa Tavâfı, kadınlarla Müt’a (, yâni Müt’anın helâl oluşunu bildirmek) ve ayağa giyilen ayakkabıya mesh etmemek >> buyurmuşlardır.”

İmamiyye, Müt’anın helâl olduğunda ittifak etmiştir. Kadının, müddetin, ücretin muayyen olması şarttır; müddetin bitiminden sonra, yâhut tarafların râzılığıyla müddetin bağışlanmasını müteâkıb ayrılık meydana gelir. Müt’ayla, bir erkeğe varmış olan kadın, ayrıldıktan sonra kırk beş gün iddet bekler; bu müddetten önce başkasıyla evlenemez. Ayrılık, temas tan önce olursa, duhûlden önce boşanan kadın gibi, iddet beklemesi şart değildir; âdetten kesilmiş kadın da iddet beklemez. Müt’a’dan olan çocuklar, daimi nikahta olduğu gibi, babaya âittir; mirâsa girer; ancak zevc ve zevce, birbirlerinden miras alamazlar.” (Abdülbâkıy Gölpınarlı. Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şiilik, Sayfa 617-618-620. Der Yayınları İstanbul-1987.)

Caferilerin müt’a nikahı konusunda ki şartlarını şöylece özetleye biliriz: 

1- Kadın belli olacak.
Zina yaptığı bilinen bir kadınla mut’a yapılamaz.
Mut’ada bir kadın, annesi, kız kardeşi, halası ve teyzesi ile aynı anda nikâh altında bulundurulamaz.
Başka birisi ile evli veya iddet bekliyen kadınla muta olmaz.
Bir fikre göre aynen normal nikâhta olduğu gibi en fazla dört kadınla sınırlıdır. Diğer bir görüşe göre mut’ada her hangi bir sayı sınırı yoktur. 
2- Müt’a nikahı müddeti belli olacak.
Kararlaştırılan sürenin miktarı hususunda farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre bir defa birlikte olmak için dahi mut’a yapılabilir. Diğer bir görüşe göre en az güneşin doğuşundan öğleye kadar yani yarım günlük bir süre için mut’a yapılabilir. Üçüncü bir görüşe göre ise mut’ada süre bir gün veya geceden az olamaz. Hâkim olan görüş mut’anın süresinde alt sınır olmadığıdır.(sistani ilmihali )
3- Müt’a nikahından dolayı kadına verilecek ücret belli olacak.
4- Müddetin sona ermesiyle veya müddetin bağışlanmasıyla müt’a nikahı sona erer.
5- Mut’a nikâhında iddet hükümleri vardır. Dolayısıyla nikâhta belirlenen süre sona erdiğinde, kadın hamile ise doğum yapıncaya kadar, hamile değilse iki hayız müddeti (iki temizlik süresi) iddet bekler. Hayız görmeyen kadınların iddeti ise 45 gündür. Hamile kalmamak için tedbir alınması durumunda da iddet beklemek gerekir. Cariyeler ise bir hayız süresi iddet beklerler. Bu müddetten önce başkasıyla evlenemez.
Mut’a nikâhıyla evli iken erkek ölürse, kadın hamile değilse 4 ay 10 gün bekler. Hamile ise 4 ay 10 gün ve doğum seçeneklerinden süresi uzun olanını tercih eder. Aynı durumdaki kadının 2 ay 15 gün iddet beklemesi gerektiği de ileri sürülmüştür. Ancak muteber olan birinci görüştür. Hatta bu hususta cariye ile hür arasında da fark yoktur.)
6- Ayrılık cinsel birleşme yapılmadan veya cinsel birleşmesiz sadece sevişme yapmak suretiyle sona ermişse kadının hamile kalması söz konusu olmadığından iddet beklemesi gerekmez.
7- Adetten kesilmiş kadında iddet beklemez.
8- Müt’a nikahıyla doğan çocuk mirasa girer.
9- Müt’a nikahıyla evlenen karı, koca birbirlerinden miras alamazlar. 
10-Dul kadın kendi başına muta ya karar verebilir .Bekar kadın kendi başına karar veremez velisinin onayı gerekir.Aksi takdirde böyle bir muta haramdır.

ERKEN YAŞTA EVLİLİK:

Sünni (hanefi, maliki, hanbeli, şafii):

Ya Ali, üç şeyi geciktirme! Namazı vakti girince hemen kıl, cenaze namazını hemen kıl! Dul veya kızı, küfvü isteyince, hemen evlendir!) Eşiat-ül-lemeat kitabı (Tirmizi)

Dinini, ahlâkını beğendiğiniz bir kimse, kızınıza talip olursa, hemen evlendirin! Eğer evlendirmezseniz, fitne ve fesada sebep olursunuz. [Tirmizi]


Bülüğa (adet görmüş) ermiş bir kızın evlenmesi caizdir.Şahı Nakşibent hazretleri bile kızının ilk adet gördüğü zamanı hanımına  takip etttirip bu çağda Alaaddin Attar ile evlendirmiştir.Evlilik için bülüğa ermek yeterlidir.Nikah için ise bülüğa ermeye de gerek yoktur.(Cübbeli Ahmet hoca [ https://www.youtube.com/watch?v=PItpbXHQz4I   ]23:00 dakika  bant çözümü )

Şia:

Baliğ yani mükellef olmuş bir kızı, kocaya vermede acele etmek müstehaptır. İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Erkeğin mutluluklarından birisi, kızının, kendi evinde hayız görmemesidir."Humeyni İlmihali-2459

Eğer bir kimse, kardeşinin hanımı (=yengesi) ile mahrem olmak isterse, süt emen bir kız çocuğunu müt'a nikâhıyla örneğin, iki günlüğüne kendisine nikâhlamalı ve bu iki gün içinde 2474. hükümde açıklanan şartlara riayet ederek süt emzirmesi için yengesine vermelidir. Humeyni İlmihali-2493

Hayız veya nifastan temizlenmiş karısıyla cinsî ilişkide bulunup, daha sonra da boşamak isteyen kimse, kadının ikinci defa hayız görüp temizlenmesine kadar beklemelidir. Ancak, dokuz yaşını doldurmayan, hamile olan veya yeis yaşına ulaşan [yani, artık hayız kanı görmeyen] karısını ilişki kurduktan sonra boşarsa, sakıncası yoktur. Humeyni İlmihali-2504

Dokuz yaşını doldurmamış kızla, yeis yaşına ulaşan kadının iddeti yoktur. Yani kocası onunla cinsî ilişki kurmuş olsa bile, boşandıktan sonra hemen evlenebilir.Humeyni İlmihali-2510



KÖLE VE CARİYE ZORLA EVLENDİRİLEBİLİR Mİ?
İmam Malik (ra) ve Ebu Hanife (ra)'nin görüşü de budur. İmam Şafii (ra)'ye göre ise efendi kölesini zorla evlendiremez. Şa­fiilere göre köle de hür insanlar gibi mükelleftir. Bu sebeble evlilik husu­sunda zorlanamazlar. Kölenin mükellef oluşu, onun kamil bir İnsan oldu­ğuna delalet eder. Maliki alimleri, kölenin malikiyeti, efendinin sahipliği yanında yok hükmündedir, görüşündedirler. Kölenin efendisinden izin al­madan evlenemeyeceği hususunda icma edilmiştir.»

KARISININ ANNESİYLE ZİNA YAPANIN KARISI KENDİSİNE HARAM OLUR MU?
İmam-ı Azam (ra), İmam Yusuf (ra) ve İmam Muhammed (ra)'e göre, bir kimse karısının annesiyle zina yaparsa, bu zina ister evlilikten önce, ister sonra olsun, karısı ona haram olur. İmam Sevrî (ra), Katade (ra) ve Evzaî (ra) de bu görüştedir. 

İmam Şafii (ra)'ye göre ise, karısının annesiyle zina yapan kimseye karısı haram olmaz. Zira haram (zina) helal bir şeyi haram kılmaz. Ebu'l-Leys, Zeheri ve İmam Malik {ra) de bu görüştedirler.

Not: Âyetteki nikahtan maksat cinsi münasebet midir, yoksa nikah akdi midir? İste ayrılık buradan kaynaklanmaktadır.

Nikahtan maksadın cinsi münasebet olduğunu söyleyenlere göre, şah­sın, karısının annesi ile yaptığı zina, karısının haram olmasına vesile olur.

Nikahtan maksadın nikah akdi olduğunu söyleyenlere göre ise, kişinin, karısının annesiyle yapmış olduğu zina karısının haram olmasına sebeb olmaz. Çünkü haram olan birşey (zina), helali haram kılamaz.

İSTİMNA (MASTÜRBASYON)
Cinsi şehvet zevki için, tenasül organıyla oynama muamelesidir.

Hanefilere göre istimnanın dini hükmü kişinin içinde bulunduğu hal dikkate alınarak aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:
a.Tahrimen mekruhtur.
b.Zina tehlikesinin mevcudiyeti halinde zinadan kurtulmak için istimna’ vacip olur.
c.Kalbi fazla meşgul eder derecede kabaran şehveti yatıştırıp sakinleştirmek için bekarlıkta bazen istimna caiz olur.
d.Şehvet zevki uyandırmak için istimna’ yapan ise günahkar olur. Ve bu iş haram olur.

İmam Şafii ve Malikiler istimnanın haram olduğuna delil çıkarmışlardır.
Delil:
"Ey gençler topluluğu! Sizden, evlenebilen evlensin. Çünkü evlilik; gözü daha fazla haramdan sakındırır, tenasül organını daha fazla iffetli kılar. Ev­lenemeyen, oruç tutsun. Doğrusu oruç, onun şehvetini frenler.[Buharî, Nikâh, Bab: 2] Bu hadîsi İbn Mes´ûd (r.a.) rivayet etmiştir.

Hanbelîler ise, eşi veya cariyesi bulunmayan, evlenmeye gücü yetmeyen kişinin şehvetinden endişe ederek eliyle istimna etmesinde bir sakınca görmezler.(allahdostuseyyid) Ancak onlara göre evlenecek güçte olana istimna haramdır.

İbn Hazm’e göre; İstimna mekruhtur ve günah değildir. Çünkü kişinin eliyle cinsiyet uzvuna temas etmesi icma-ı ümmetle mubahtır. Kişinin cinsiyet uzvunu ellemesi mubah olduğuna göre, İstimnada, ellemenin dışında meninin inzali kastının ötesinde hiçbir şey yoktur ki bu hak da haram değildir.

Delil:
Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü dedim, ben genç bir insanım, günahtan korkuyorum, evlenecek maddi imkân da bulamıyorum, hadımlaşayım mı?” dedim : Aleyhissalâtu vesselâm bana cevap vermedi. Ben bir müddet sonra aynı şeyi tekrar söyledim. Yine cevap vermedi. Sonra:
“Ey Ebu Hüreyre! Buyurdu. Senin karşılaşacağın şey hususunda artık kalem kurumuştur. Bu durumda ister hadımlaş ister bırak.” (K.S. 5725 C.16 S.85 Akçağ, alıntıları:Buhâri, Nikâh 8; Nesâi, Nikâh 4, (6,59). )

Şia: 
Eğer birisi kendi eliyle erkeklik aletiyle meni gelmesi için oynarsa (istimna ve mastürbasyon yaparsa) haram işlemiş olur ve şer’i hakim maslahat gördüğü kadar ona ta’zir ve tedip cezası uygular. 

Rivayet edildiğine göre Hz. Emire’l Müminin Ali (a.s) istimna yapan böyle birinin avuç içlerine o kadar çok vurdu ki elleri kızıl rengine döndü. Daha sonra onu Müslüman beytülmalından evlendirdi. 
Bir kişinin istimna yaptığı iki kişinin şahitliği ile veya kendisinin bir defa ikrarıyla sabit olur. (meşhurun görüşüne göre) 

AZL (MENİNİN DIŞA BOŞALTILMASI) YAPMANIN HÜKMÜ NEDİR?
Azli câiz gören âlimlerin görüşlerini üç gurupta toplamak mümkündür: 
1.Mutlak câiz görenler, 
2.Şartlı câiz görenler, 
3.Câiz olmakla beraber mekruhtur, yapılmaması tercih edilmelidir" diyenler. 


Gazzâlî, Nevevî gibi Şâfiî mezhebi  :  âlimlerinin açık ifadelerine göre bu mezhepte azil câizdir; ancak tenzihen mekruhtur, yapılmaması tercih edilmelidir; dînin gâyesi (neslin korunması ve çoğaltılması) ve azlin yapılmamasını tavsiye eden hadîsler bu hükmün delîli ve dayanağıdır (Gazzâlî, İhyâ, II, 47-48; Nevevî, el-Mecmû', XV, 577). 


Hanbelî mezhebine göre  :  kadının izin vermesi halinde azil câizdir, kadın izin vermezse kocanın tek taraflı irâdesiyle azil yapması mekruh, hattâ bazı Hanbelîlere göre haramdır (Keşâfu'l- kınâ', III, 112; el-Muğnî, VII, 23-24). 


Malikî mezhebine göre : de kocanın azil yapmasının câiz olması karısının iznine ve rızâsına bağlıdır (eş-Şerhu'l-Kebîr, II, 266). 


 Hanefîlere göre :  karısının rızâsı bulunmadan kocanın azil yapması mekruhtur; ancak düşman ülkesinde bulunmak veya toplum ahlâkının bozulmuş olması sebebiyle doğacak çocuğun İslâmî kimlik ve kişilikten uzak yetişmesi ihtimâli gibi sebepler bulunursa koca, karısına rağmen azil yapabilir ve bu azil mekruh olmaz (Kâsânî, Bedâi', II, 334; İbn Âbidin, Radd, III, 176). 


İbn Hazm : (Zâhiriye mezhebinin imamlarından biridir) gibi birkaç âlim ise azli câiz görmemişlerdir (el-Muhallâ, X, 70).

SÜT KARDEŞLİĞİN GERÇEKLEŞMESİ İÇİN KAÇ KEZ EMMEK GEREKİR?
Cumhur: 1 kez yeterlidir
Şafii: doyuncaya kadar 5 kez
Şia:  On beş defa veya sonraki hükümde açıklanacağı üzere, doyasıya süt emmeli veyahut "sütten kemikleri sağlamlaştı, bedeninde et oluştu" denecek kadar ona süt verilmelidir. Hatta çocuğa on defa süt verilse bile, müstehap ihtiyat gereği süt emme dolayısıyla ona mahrem olanların onunla evlenmemeleri ve de ona mahremleri olarak bakmamaları gerekir. Çocuk iki yaşını doldurmamış olmalıdır. Eğer iki yaşını doldurduktan sonra ona süt verirlerse, kimseye mahrem olmaz. Hatta örneğin, çocuk iki yaşını doldurmadan önce on dört defa, iki yaşını tamamladıktan sonra da bir defa süt emerse, kimseye mahrem olmaz.(humeyni ilmihali:2474)

HÜRMETE SEBEP OLACAK SÜT EMZİRME NE KADARDIR?
Fakihler, «Sütten ayrılması da iki yıl (sürmüştür).LOKMAN 14 » âyetine dayanarak hürmete sebeb olacak emzirme müddetinin iki yıl olduğuna hükmetmişler­dir. Ayrıca, «Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler.» (Bakara: 233) âyetine de istinad ederler. Bu âyet de gösteriyor ki, süt emme miktarının en çoğu iki sene dir. Bu görüş cumhurun (Şafii, Maliki ve Hanbeliler) görüşüdür.

Imam-ı Azam Ebu Hanife ise. «Onun bu taşınması ile sütten ke­silmesi (müddeti) otuz aydır.» (Ahkaf: 15) âyetine dayanarak harama se­beb olacak emme müddetinin iki sene altı ay olduğuna hükmetmiştir. 

İmam-ı Azam (ra)'ın bu görüşüne talebeleri olan İmam Muhammed (ra) ve Ebu Yusuf (ra) muvafakat etmemişlerdir. Bunlar da cumhur gibi çocuğun emme müddetinin iki sene olduğuna hükmetmişlerdir.
Şia: 24 ay (humeyni ilmihali:2491)

MEHİR İN ALT SINIRI

İmam Malik'in görüşüne göre, mehrin'en azı 3 dirhem, yani bir çeyrek altındır. 
İmam-ı Azam'ın görüşüne göre, mehrin en azı 10 dirhem, yani takriben bir altındır. 
İmam Şafiî ve imam Hanbeli'e göre ise mehrin en azı için bir sı­nır yoktur.
Şia: "Kadının mihrinin on dirhemden az olmasından hoşlanmıyorum. Mihr, zina için ödenen paraya benzemesin." Hz.Ali:(Vesail, c. 15, s.11)

DOKUNULMAYAN KADINA MEHİR VE İDDET GEREKİR Mİ?

İlgili ayet:

"Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâhlayıp, sonra onlara dokunmadan (cinsel ilişkide bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara bir miktar mal veya geçimlik verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın. " AHZAB 49

Âyetteki, «Mümin kadınları nikahlayıp da sonra, kendilerine dokunma­dan...» ifadesinin —ki burada «dokunmak», cimadan kinayedir— zahirine göre çiftin bir arada kalmaları, münasebetin icabettirdiği iddet ve mehri gerektirmez. İmam Şafii'nin görüşü budur. Delili ise, Allahu taalanın kadı­nın cinsi münasebetten evvel boşanması halinde iddet olmadığını bildirmiş olmasıdır. Halvet, bir arada kalma cima demek olmadığına göre, iddet ve mehir gerekmez. 

Cumhur ise, halvet halinin de münasebet gibi, mehrin tamamını ve iddeti icabettirdiği görüşündedir.

BOŞANMA "İLA YEMİNİ" İLE

"Kadınlarına yaklaşmamak için yemin edenler, dört ay beklerler. Erkekler, bundan vazgeçerlerse şüphe yok ki Allah suçları örter, rahîmdir". - BAKARA 226

Şeriatta İlâ, kişinin ailesiyle dört aydan fazla cinsi münasebette bu­lunmamak için Allah (cc) ismiyle yemin etmesidir. Bir kimsenin, ailesine «Vallahi sana yaklaşmayacağım» veya «Seninle cinsi münasebette bulun­mayacağımı) demesi gibi.

İbn-i Abbas (ra)´a göre, yemin ederek karısını dört ay terkeden ve müddetin bitiminde de yemininden dönmeyen kimseden, ailesi bir talak boş olur. İmam-ı Azam (ra) da bu görüştedir.

İmam Malik (ra), İmam Şafiî (ra) ve İmam Hanbeli (ra)´e göre ise, dört ay müddetin dolmasıyla kadın kocasından boşanmaz. Ancak hâkim tarafından erkeğe yeminden dönmesi veya karısını boşaması emredilir. Erkek, hâkimin emrini yerine getirmezse, hâkim kendi yetkisiyle boşan­ma kararı verir.

"ÜÇ TALAKTA BOŞADIM" CÜMLESİ ÜÇ TALAK YERİNE GEÇER Mİ?

Üç talakı kapsayan bir cümle ile üc talak değil, yalnız bir talak mey­dana geleceği görüşünde olanlar, İmam Ahmed bin Hanbel (ra) ile Müslim (ra)´ln. Tavus´tan, O´nun da İbn-i Abbas (ra)´dan rivayet ettiği hadis ile görüşlerini isbat ederler. Resulullah (savj´ın devrinde, Hz. Ebubekir (ra) ve Hz. Ömer {ra) hilafetinin birinci ve ikinci senelerinde, üç talak bir cüm­lede ifade edilse de. bir talak sayılırdı.Ayrıca İbn-i Teymiye ve Imamiyye mezhebi de bu görüştedir. 

Delil:
Ubeydullah şöyle demiştir: Bana el-Kaasım İbnu Muhammed Âişe(R)’den şöyle tahdis etti: bir kimse karısını üç talak ile boşamış. Sonra kadın başka bir erkekle evlenmiş. İkinci koca da (kadınla cimâ yapmadan) kadını boşamış. Bu ikinci koca kadını boşadıktan sonra, kadını ilk kocasına varması helâl olur mu? Diye Peygamber’e soruldu.
Peygamber (S) de:
- “İkinci erkek kadının balcığından, birinci erkeğin tatması gibi tatmadıkça helâl olmaz” Buyurdu. (Buhâri, Kitâbu’l-Talâk H.9 C.11 S.5337 Ötüken. )

Sahabelerin cumhuru, Tabiinler ve Ehl-i sünnetin dört mezhep müctehidleri, üç talakı ifade eden bir cümle ile üç talakın da meydana gele­ceğine hükmetmişlerdir.


Delil:
İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ demiştir ki: “Bir erkek hanımına bir defada “Sen üç talakla boşsun! Dese, bu bir talâk sayılır? (K.S. 3045 C.11 S.409 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Talâk 10,(2197).)

...a) Muhammed b. İyas’dan (rivayet olunduğuna göre); İbn Abbas İle Ebû Hüreyre ve Abdullah b. Amr b. El-As’a; kocasının (daha cinsi münâsebette bulunmadan bir defada) üç talakla boşadığı bir kız(ın durumun)dan sorulmuş da hepsi “O kız başkasıyla evleninceye kadar ona helal olmaz.” diye cevap vermişler. .............. (Ebû Dâvud, K.et-Talâk (13), Bâb 9-10 C.8 S.384 Şamil Yayınları)

KADININ KOCASINI BOŞAMASI:

Sünni:

Bir kadın şeran gerekli olan bir sebep olmadan kocasını boşayamaz ve kendisini boşamasını talep edemez. İslam erkeğe verdiği boşama hakkını kadına vermemiştir. 

Kadın kendisini şeriatça gerekli olan bir sebepten dolayı boşayacak olsa; O zaman İslam kadısına şikayet eder. Mahkeme açılır. Mahkemenin sonucunda İslam kadısı kadını haklı bulursa boşar ve nikah akdini fesh eder. 

Örneğin; karısının nafakasını temin etmiyorsa, adam nikah akdinde vaad ettiği bir şartı yerine getirmedi ise veya nikah akdine konulan nikahın bozulması ile alakalı olan bir şart gerçekleşirse... İşte alimlerin fıkıh kitaplarında saydıkları birçok sebep vardır ki bunun sebebi ile kadın erkekten boşanma talep eder. Eğer erkek boşamazsa kadının hulu hakkı vardır ki kadın kocasının mihrini kocasına döndürür ve böylece kendini boşattırır. 100 gram mihri olan bir kadın aldığı 100 gram altını kocasına vermek ile kendisini kocasından boşattırır. Ancak bunu İslam kadısının izni ile mahkeme de yapması gerekir.
Ayrıca koca evlenirken karısına boşanma hakkı vermişse kadın bu hakkı kullanabilir.

Şia:

Kocasına meyli olmayan ve mihrini veya kendisine ait olan malını kendisini boşaması için kocasına bağışlayan bir kadının boşanmasına "Hul' talâkı" denir.
Hul' talâkı ile karısını boşamak isteyen kocanın karısının adı örneğin Fatıma ise şöyle demesi gerekir:(Karım Fatıma'yı bağışladığı şey karşılığında hul' talâkı ile boşadım; o boştur.)Humeyni ilmihali: 2528



TEK TALAKLA BOŞANAN KADIN İDDET BİTMEDEN GERİ DÖNSE, KOCASI CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEDEN TEKRAR BOŞARSA KADININ İDDETİ İLK TALAKTAN MI YOKSA İKİNCİ TALAKTAN SONRA MI SAYILIR?

İmam Şafii (ra)'ye göre kadının iddeti birinci talaktan itibaren sayılır. Yeniden iddet sayma yo lüzum yoktur. 


İmam Ebu Hanife (ra) ve İmam Malik {ra)'e göre ise; kadının iddeti, kocanın ricattan sonra yaptığı ikinci talaktan itibaren sayılır.

İDDET BEKLEYEN KADIN EVDEN ÇIKABİLİR Mİ?
İmam Malik (ra) ve Hanbel [ra]'e göre iddetini bekleyen bir kadın ihtiyaçlarını karşılamak üzere yalnız gündüzleri evinden çıkabilir. 

İmam Şafii (ra)'ye göre talak-ı rlcî ile boşanan bir kadın ne gündüz, ne de gece evinden dışarıya çıkabilir. Talak-ı bain İle boşanan kadın ise yalnız gündüzleri evinden çıkabilir. 

İmam Ebu Hanife (ra)'ye göre boşanan kadın ne'gündüz, ne de gece evinden dışarı çıkabilir.

HAYIZLI KADIN BOŞANIRSA BU GEÇERLİ MİDİR:
Hayız hâlinde talâk haram ve günâh olmakla beraber mu'teberdir" hük­münde birçok âlimlerin görüş birliği vardır, buna yalnız Zahirîler, Haricîler ve Râfızîler muhalefet etmişlerdir.

Deliller:
Kadın hayızlı iken veya temiz olduğu halde cinsel birleşme yapıp boşama olmaz:
Abdullah ibn Umer (R) Rasûlullah zamanında karısını hayızlı hâlinde iken boşamıştı. Umer ibnu'l-Hattâb, oğlunun bu hareketinin hükmünü Rasûlullah(S)'a sorduğunda şöyle cevâb vermiştir: "Oğlun Abdullah'a em­ret de karısına geri dönsün. Sonra kadın o hayzından temizlenip tekrar hayız görünceye, sonra tekrar temizleninceye kadar onu yanında tut­sun (yânî onunla birlikte yaşasın). İkinci hayzından temizlendikten sonra dilerse o kadını yanında tutup aile hayâtını devam ettirsin ve dilerse -cinsi münâsebet yapmadan- onu boşasın. İşte kadının bu iki kirlenmesi ve temizlenmesi zamanı, kadınların boşanmaları için Al­lah'ın emrettiği iddet müddetidir.Buhari, Talak:giriş



Hayız Görmekte Olan Kadın Hayız Hâlinde Boşanırsa, Kadın Meşru' Olmayan Bu Talâk Üzerine İddet Bekletilir

İbn Umer:
— Bu (hayızlı iken boşama), benim üzerime (Peygamber tarafından) bir boşama hesâb edildi, demiştir .(Çünkü hayız hâlinde talâk, haram ve günâh olmakla beraber, muteberdir.)Buhari, Talak:1



CARİYEYE ZİHAR YAPILABİLİR Mİ?
Hanefi, Şafii ve Hanbelilere göre; cariyeye zihar yapılması sahih de­ğildir veya kefaret vermesi lazım gelmez. Çünkü Allahu taala, «İçinizden zihar yapagelenlerin karıları...» buyurmuştur. Kur'an ıstılahında «kadın» demek olan «nisa» kelimesi ancak hür kadın karşılığında kullanılmaktadır. Çünkü Allahu taala, «...Ne kendi kadınları, ne de sağ ellerinin malik olduk­ları (cariyeler) hakkında hiçbir vebal yoktur.» âyetinde hür kadınlarla ca­riyeleri ayrı ayrı kelimelerle İfade etmiştir. Şu halde mevzumuz âyetteki «kadınlardan maksat hür kadınlardır. 

İmam Malik (ra)'e göre; ise cariyeye de zihar yapmak sahihtir. Çünkü cariye de şahsın karısı gibidir.

ZIHAR KEFFARETİNDE AZAD EDİLECEK KÖLE MÜSLÜMAN MI OLMALI?

Hanefi: Hayır şart değil
Şafii,Maliki: Evet ,çünkü adam öldürme keffaretinde müslüman bir köle gerekiyor.Bu da öyledir.

HÜLLE NİKAHI (MUHALLİL) VAR MI?
Muhallil, üç talakla ayrılan bir kadınla, kendisini boşayan kocasına helal ettirmek niyetiyle evlenen kimseye denir.

Cumhur, (Maliki, Şafii, Hahbelî ve Sevrî), muhallil nikahının batıl ol­duğuna hükmederler. O nikahtan sonra kadın boşanso dahi, ilk kocasına helal olmaz. Çünkü nikah batıldır.

DELİL: «Resuluilah (sav), «Allah (cc). muhallil´e de ve onun için nikah yapılan birinci kocaya da lanet etsin» buyurdu» [459] hadisidir.

Hanefiler ile bazı Şafiî fakihleri ise, muhalill nikahının batıl değil mek­ruh olduğuna hükmederler. Çünkü o şahsa muhallil denilmesi, nikahın sahih olduğuna açıkça delalet eder. Evzaî de; «Muhallil nikahı, çok çirkin olmakla beraber, caizdir» der.

HAYIZLI KADINLA CİNSEL İLİŞKİNİN KEFFARETİ
“Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: “O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.” (el-Bakara 2/222).

Böyle bir davranışta bulunan kimseye ne gerekeceği konusu fakihler arasında tartışma konusu olmuştur.

Ebû Hanîfe de dahil İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre, karısı ile hayızlı iken cinsî münasebette bulunan kimse günah işlemiştir. Allah'a bol tövbe ve istiğfar etmekten başka yapabileceği bir şey yoktur.

İbn Abbas, Katâde, Evzâî, Ahmed b. Hanbel gibi İslâm âlimlerine göre ise hayızlı kadınla ilk günlerde kurulan cinsî münasebet için bir dinar (4,25 gr. altın) kanamanın iyice azaldığı bir dönemde yapılan cinsî münasebet içinse yarım dinar kefâret ödenmesi gerekir. Bu kefâret kocanın zorlamasıyla olmuşsa sadece ona, iki tarafın isteğiyle olmuşsa ayrı ayrı ikisine de gerekir. Cinsî temasın kasten, unutarak, haram olduğunu bilmeden veya hayız durumunu farketmeden yapılmış olması sonucu etkilemez.

Şia: Kadının âdet günlerinin sayısı üç kısma bölünürse ve erkek bu sürenin ilk bölümünde eşiyle cinsel ilişki kurarsa, farz ihtiyat gere-ği, on sekiz nohut [3,5154 gr.] altın fakire keffaret olarak vermesi ge-rekir. Bu sürenin ikinci bölümünde cinsel ilişki kurarsa, dokuz nohut [1,7577 gr.] altın, üçüncü bölümünde ise dört buçuk nohut [0,87885 gr.] altın vermesi gerekir. Örneğin âdeti altı gün olan bir kadının koca-sı, birinci ve ikinci günün gündüzü ve gecesinde eşiyle cinsel ilişkiye girerse, on sekiz nohut [3,5154 gr.] altın fakire vermeli; üçüncü ve dördüncü günün gündüzü ve gecesinde gerçekleşirse, dokuz nohut [1,7577 gr.] altın, beşinci ve altıncı günün gündüz ve gecesinde, dört buçuk nohut [0,87885 gr.] altın vermelidir.( Humeyni ilmihali-hayız 452. madde)

HAYIZLI KADINA NASIL YAKLAŞILMALI

(Ebu Hanlfe (ra) ve İmam Malik (ra) delili:
Hz. Aişe (ra)´den rivayet edilen; «Resulullah (sav)´la birlikte bir kab´ın suyuyla gusül abdestl alırdık. Ay halim olunca peştemal bağlamamı emreder ve onun üzerinden benden menfaatlenirdl» [buhari, müslim ,tirmizi] hadisi İle Resulullah (sav)´ın Hz. Meymune {ra)´dan rivayet edilen: «Resulullah (sav), ay hali zamanlarında hanımlarından peştemal üzerinden menfaatlenirdi [buhari ve müslim] hadisidir.

(İmam Şafiî (ra)) delili:
İmam Şafiî (ra), Resulullah (sav)´ın; «Ay halindeki kadınlarınızdan cinsi münasebetin dışında her bakımdan menfaatlenebilirsiniz» [müslim, tirmizi] ve Mesruk (ra)´dan rivayet edilen: «Hz. Aişe (r.anha)´ye, «Ay halindeki kadinin neleri helaldir » diye sordum. O´da «Cinsi münasebet dışındaki her türlü eğlenme ve oynama serbesttir» dedi.[taberi] hadislerine istinat ederek ay halindeki kadınlardan, cinsî münasebetin dışında her türlü menfaatlenmenin helal olduğuna hükmeder.

HAYIZLI KADIN MESCİDE GİREBİLİR Mİ?



Deliller:
1. Hz. Meymune (ra) anlatıyor:

“Bizden birisi hayız halinde olduğu halde hasırı / seccadeyi götürüp Mescide sererdi.” (Nesaî, Taharet, 174)
2. Hz. Aişe (ra) anlatıyor: “Resulullah (a.s.m) bana Mescidden hasırı / seccadeyi getir.” buyurduğunda, ben hayız halinde olduğumu söyledim. Bunun üzerine “Hayız halin senin elinde olmayan bir şeydir.” buyurdu. Tırmızi-Temizlik 101 ;Müslim, Hayız, (299) 11- 13]İbn Mâce, Tahara: 120; Buhârî, Hayz: 11

NOT:Aynı hadisin bir başka şekilde nakledilmektedir ki ozaman anlam tamamen değişmektedir.İkinci rivayete göre peygamberimiz elini uzatarak Aişe'nin seccadeyi almasını /veya vermesini istemiş o da"hayızlı olduğu için" bundan çekinince senin elin hayızlı değil elini mescide  uzat anlamında bir söz söylemiştir.Buradaki "el" gerçek "el" anlamında kullanılmıştır.Bu haliyle hayızlı kadının mescide giremeyeceğine delil olmaktadır.(Ebu Davud- Hayz)
3. "... Ümmü Seleme (Radıyallâhü mthâ)'tan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir :

Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu mescidin avlusuna girerek en yüksek sesiyle:
«Şüphesiz mescid, cünüb adama ve hayızh kadına helâl değildir.» buyurdu."(İbn Mâce, Tahâre, 92(645); Dârimî, Vudû',116).

Şâfiî ve Hanbelîler, hayızlı ve lohusanın kirletmemek şartıyla mescitten karşıdan karşıya geçmesini câiz görürler. Bunların dayandığı delil 1 ve 2  nolu  hadislerdir:Mescidde durmaları ise Şâfiîlere göre mutlaka yasaktır


Hanefi: Giremez
Mâlikilere göre de durum aynıdır. Ancak mal veya can tehlikesi olursa mescide girmeleri caizdir.


AY HALİ EN AZ VE EN ÇOK KAÇ GÜNDÜR?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
En az   3 gün

En çok 10 gün
En az     1 gün

En çok 15 gün
Kadının bünyesine göre değişir.  




1. İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ve İmam Sevri (ra)´ye göre, ay hail müddeti enaz 3. en çok 10 gündür.
2. İmam Şafiî (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra)´e göre ise, hayız hali zamanı en az 1, en çok 15 gündür.
3. İmam Malik (ra)´in meşhur olan görüşüne göre konu bu şekilde değerlendirilemez, adet hali en az ve en çok şeklinde zamanla ölçülmez. Bu hususta muteber olan. kadının bünyesi ve adetleridir.

Birinci görüşün (Ebu Hanife (ra) v» İmam Sevri (ra) delili:
Ebu Emâmete (ra)´den varit olan rivayete göre;
«Rasulullan (sav), «Kadında ay halinin müddeti en az 3. en çok 10 gündür» buyurdu» [Cessâs -age- C. l. S. 400] hadisidir. Cessâs da, «Bu hadis sahih olduğundan, O´na uyulmalıdır» der.Enes bin Malik'den de bu yönde bir hadis vardır.

İkinci görüşün (İmam Şafiî (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra) delili
Resulullah (sav)´ın kadınlara hitaben buyurduğu:
«Siz ömrünüzün ya­nsında namaz kılmıyorsunuz» [Kurtubi -age- C. 3. S. 83, er-R&zi -age- C. e. S. 68. Cessâs -age- C. ı, S. 401] hadisidir. Hadisten anlaşılan, kadınlar­da ay hali müddetinin en çok 15 gün olacağıdır. Buna İstinaden ay hali­nin en çok 15 gün olacağına hükmetmişlerdir.

Ayetlerde ay hali müddetinin en az ve en çok kaç gün olacağına herhangi bir delili yoktur. 

AY HALİNDEN SONRA CİNSEL MÜNASEBET NE ZAMAN?
«...Temizlendikleri vakte kadar kendilerine yaklaşmayın...» âyeti, bir kişinin, temizleninceye kadar ay halindeki hanımıyla, cinsi münasebet­te bulunmasının haram olduğuna delâlet eder.

Fakihler, âyette «temizlenme» sözünden maksadın ne okluğu ve müd­detinin ne kadar olacağı hususunda İhtilaf etmişlerdir.

İmam-ı Azam Ebu Hanjfe (ra)´ye göre, «temizlenme»den maksat, kanın durmasıdır. Ay hali müddetinin en çok 10 günlük vaktini tamamlayan ve önce gusül abdesti almayan kadınla, kocasının cinsi münasebette bulun­ması helaldir. Eğer ay halinin en çok müddeti olan 10 gün tamamlanma­dan kan kesilirse, öğle ile ikindi vakti kadar kanın durduğundan emin olmak için beklenir.

İmam Malik (ra), İmam Şafii (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra) göre ise «temizlenmeden» maksat, kadının cünüblükten, gusül abdesti alarak kurtulmasıdır, yani gusül abdesti almadan, adet kanı kesilen kadın­la cinsi münasebette bulunması helal değildir.

LOĞASALIK SÜRESİ?
Şafiye göre :Nifas loğusalık kalma süresinin en az miktarı bir lahza (an )olup en uzun süresi ise 60 gündür. 
Hanefilerde ise en uzun süre 40 gündür.

KOCASI ,ÖLEN KARISININ CENAZESİNİ YIKAYABİLİR Mİ?

Hanefilere göre kadın öldüğü zaman nikâh düşer ve zevciyet kalkar. Bu yüzden koca, ölen karısının cenazesini yıkayamaz. Fakat ölüm iddeti beklediğinden henüz eşlik ilişkisi bitmediği için kadın, ölmüş kocasını yıkayabilir.

İmâm Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel’e göre koca, ölmüş karısını yıkayabilir.

DELİL:
“(Rablerinden çekinmiş olanlar) Kalıcı bahçelere girerler; babalarından, eşlerinden ve evlatlarından uygun olanlar da girer. Melekler her kapıdan yanlarına girince “Sabrınızın karşılığı olarak huzur ve güvendesiniz. O dünyanın sonu ne güzelmiş!” derler.” (Ra’d, 13/23-24)

Peygamberimiz bir defasında Âişe validemize şöyle demiştir:
“Sen benden önce ölürsen seni yıkar, sonra da kefenlerim…” (Ahmed b. Hanbel, 6/228; İbn Mâce, “Cenâiz”, 9)

Ayrıca Fâtıma radıyallâhu anhâ vefât ettiğinde kocası Ali b. Ebî Tâlib’in onu yıkadığı ve sahabeden herhangi bir itirazın olmadığı da rivayetler arasındadır. (Hâkim, el-Müstedrek, c: 3, s: 179, hadis no: 4769)

Hanefiler, Hz. Ali’nin Fatıma’yı yıkamasını onlara özel bir durum olarak nitelemiş, Peygamberimizin Aişe validemizi yıkayacağını söylemesini de bir başkasına yıkattıracağı şeklinde yorumlamışlardır. (Bkz.: Serahsî, el-Mebsût, c: 2, s. 71 vd.).

SÜNNET (HİTAN ) OLMAK:

Ebu Hanife ve İmam Malik'e göre mutlak sünnet, 

Ahmed b. Hanbel'e göre erkeğe vacib, hanımlar için sünnettir. 

Şafiî erkek ve kadın arasında vucûb bakımdan bir fark görmemiştir (el-Fethu'r-Rabbanî, XVII / 1312).

Ebu's-Suud Efendi (Hanefi osmanlı şeyhulislamı) kendisine yöneltilen; "Diyar-ı Arap'da avratları sünnet ederler. Bu fiil sünnet midir?" sorusuna "el-Cevap: Müstehaptır" şeklinde cevap vermiştir (M. Ertuğrul Düzdağ, Şerhul-İslam Ebu's-Suud Efendi Fetvaları, İstanbul 1972, s. 35).

Hattabî de; "Sünnet olmak fiili her ne kadar öteki sünnetler arasında sayılıyorsa da ilim adamlarından bir çoğuna göre vacibtir. Çünkü sünnet olmak hem dinin ve hem dindarlığın şiarıdır. Müslüman kimsenin kafirden ayırdedilmesi buna bağlıdır. Savaş alanında öldürülenler arasında sünnetli bir kimseye rastlanılırsa, diğeri de sünnetsiz bulunursa, böyle bir durumda sünnetli kimse üzerine namaz kılınır, defni sağlanır. İslam kabristanına gömülür." demektedir.

Hasan Basrî, "Rasûlüllah, (s.a.s) Efendimize uyarak bir çok kimseler İslam'a girdi. Siyahı, beyazı, Romalısı, İranlısı, Habeşlisi... Ama bunlardan hiç birinin sünnet olup olmadıkları araştırılmadı. Şayet sünnet olmak vacib olsaydı, sözü edilenler sünnet olmadan İslam dinine kabul edilmezlerdi." demektedir. Ancak bu delil sünnet olmanın ihtiyari olduğu ispatlayacak nitelikte değildir.

Deliller:

Fıtri sünnet beştir: Sünnet olmak, kasıkları temizlemek, tırnak kesmek, koltuk altını temizlemek ve bıyıkları kısaltmak.) [Buhari,izin:51]


İbrahim aleyhisselam, 80 yaşında [sünnet emri gelince gecikmemek için] balta ile kendisini sünnet etti.) [Buhari,izin:51]

Sünnet (hıtan), erkeklere sünnet, kadınlar için fazilettir." (Ahmed b. Hanbel, V, 75; Ebu Davud Edeb, 167; el-Fethu'r-Rabbânî, XVII, 1312)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...