Bundan önceki yazılarımızda ARAP AİLE KAVGALARI'nı,Hz. MUHAMMED'den sonraki 5 HALİFE DÖNEMİ'ni, 12 İMAM'ın hayatını ve özelliklerini anlattık.
Bütün bunları uzun uzun niye naklettik?..
Birincisi SÜNNİ kelimesinin, "bir bölücü anlam taşımaması" gerektiğini göstermek içindi!..
Hz. MUHAMMED'e inanan, Hz. ALİ'yi seven, EHL-İ BEYT'e gönül vermiş herkesin kabul etmesi gereken GERÇEK şudur ki, 12 İMAM diye bilinen muhterem zatlar DİN'de derinleşmiş ve Hz. MUHAMMED'in yolundan ayrılmamış kişilerdi... ve bu anlamda SÜNNİ idiler!
İMAMLAR'ın hepsi SÜNNİ'dir... Çünki SÜNNİ kelimesi HZ. MUHAMMED'E UYAN, ONUN GİBİ DAVRANAN demektir. İMAMLAR Hz. MUHAMMED'in yolundan ayrılmamış, KUR'AN HÜKÜMLERİ'nden şaşmamışlardır... Hiç kimse kalkıp ta 12 İMAM'ın veya PEYGAMBER TORUNU başka İMAMLAR'ın bundan gayrı bir davranışını gösteremez!
SÜNNİ kelimesi hiç bir zaman 4 MEZHEP İMAMI'NA UYAN anlamına gelmez!.. SÜNNET onların değil ki, PEYGAMBER'in!... Eğer bu 4 MEZHEP İMAMI'ndan herhangi birine sorulsaydı, onlar da bizim verdiğimiz tanımı verirlerdi!
Bu 4 MEZHEP İMAMI'nın doğum ve ölüm tarihleri 699-855 yılları arasındadır. Hiç biri de "Ben MEZHEP kurdum," diye ortaya çıkmamıştır. O kişinin adını taşıyan MEZHEP daha sonraları talebeleri tarafından ortaya atılmıştır.
Yani 632'den 700 yılına kadar hiç bir "sünni" MEZHEP olmadığı gibi, her biri tek tek ortaya çıktığından mesela 750 yılına kadar bir MEZHEP, 800'den sonra 2, 850'den sonra 4 MEZHEP görülmüştür.
Peki, biz bu 4 MEZHEB'e uyanlara SÜNNİ dersek; Hz. MUHAMMED'in vefatından sonraki 70 yıl içinde yaşamış olan onca MÜSLÜMAN'a ne ad vereceğiz?..
Bunların büyük bir kısmı elinden geldiği kadar KUR'AN'ın HÜKÜMLERİ'ne ve Hz. MUHAMMED'den kendilerine intikal edenlere uydukları halde, onları "gayrısünni" mi sayacağız?..
MUHAMMED-ALİ YOLU'ndan şaşmıyanlara, EHL-İ BEYT'e bağlı olanlara "SÜNNİ değil" demek, "bunlar PEYGAMBER'e uymaz," anlamına gelmez mi?..
Böyle bir yanlışlık nasıl asırlardır sürüp gitmiş, anlıyamıyoruz!..
Bizce bir insan 4 MEZHEP İMAMI'ndan bihaber olmasına rağmen, KUR'AN'a, Hz. MUHAMMED'e uymuş, ALİ'nin YOLU'ndan şaşmadan gitmiş ise, ondan daha mükemmel bir SÜNNİ olamaz!
Zaten 632-855 arasında yaşamış olan MÜSLÜMANLAR'ın büyük bir kısmı böyle idi.
Ama ne yazık ki SÜNNİ kelimesi, hep yanlış olarak MUHAMMED'E UYAN" değil de; "4 MEZHEP MENSUBU" şeklinde kullanılmıştır...Bu yüzden de BÖLÜCÜ bir anlam taşımaya başlamıştır. 4 MEZHEP'ten olmayan herkes Hz. MUHAMMED'e uysa da, uymasa da hemen "yoldan çıkmış" olmakla suçlanmıştır. Bu, 4 MEZHEP mensubu DİN ADAMLARI'nın halka aşıladıkları hatalı bir değerlendirmedir.
İkinci bir husus ta, HALİFE kesiminin "SÜNNİ"; sayılmasıdır... Bu değerlendirmeyi de hem 4 MEZHEP mensubu olanlar, hem de ALEVİLER ve ŞİİLER yapar. 4 MEZHEP mensupları onları SÜNNİ, onlara karşı çıkanları da "yoldan sapmış" sayarlar...
ALEVİLER de onları "SÜNNİ ve YOLDAN ÇIKMIŞ"; onlarla müacadele edenleri MUHAMMED-ALİ yolunda kabul ederler.
Bunların ikisi de yanlıştır!..
Bir kimsenin SÜNNİ olup olmadığı, ancak SÜNNET ile değerlendirilebilir. Yani o kişi Hz. MUHAMMED gibi davranıyorsa SÜNNİ'dir, davranmıyorsa değildir!.. Bunun MEZHEP ile hiç bir alâkası yoktur!
Yani bir insan "Ben HANEFİ'yim" dese; arkasından YETİM MALI yese, EMANET'e ihanet etse, onun bunun karısına kızına KEM GÖZ'le baksa, gavurla işbirliği yapıp MÜSLÜMANLAR'a eziyet etse; bu adam SÜNNİ midir?... ASLA!..
Öte yandan 12 İMAM ve onlarla beraber yaşıyanların pek çoğu Hz. MUHAMMED'in yaptığını yapmış, yapmadığından kaçınmıştır... Bunun pek çok örneğini onların hayatını anlatırken verdik... Bu yüzden elbette onlar bizlerden çok daha fazla SÜNNİ'dirler, hem de hiç bir MEZHEB'e bağlı olmadan!
Hatta haklarında çok fazla şey bilmediğimiz Hz. HASAN soyuyla süren 5 İMAM, ve daha nice PEYGAMBER TORUNU İMAM aynı kaynaktan feyz aldıkları, aynı şekilde davrandıkları için SÜNNİ'dirler!.. Hepsi hürmete lâyıktır. Sadece 12 İMAM değil; hepsi EHL-İ BEYT'tir.
Bu yüzden biz ALEVİLER'in, BEKTAŞİLER'in "Ben SÜNNİ değilim," demesini yanlış buluruz... Kastettikleri "Ben 4 MEZHEP'ten değilim ama, MUHAMMED-ALİ YOLU'ndayım" demektir ki, bu da SÜNNİLİK'ten başka bir şey değildir!
Kaldı ki, 4 MEZHEP İMAMLARI'ndan ilki EBU HANİFE, İMAM CAFER-ÜS SADIK Hazretleri'yle beraber yaşamış, pek çok konuda ona uymuş, SÜNNİ diye bilinen HANEFİ MEZHEBİ'nin esaslarını bu muhterem PEYGAMBER TORUNU'ndan almıştır.
Nasıl ki İMAMLAR'ı MUHAMMED'den, ALİ'den ayırmak mümkün değilse; MEZHEP İMAMLARI ile 12 İMAM da birbirinden ayrılmaz... Bu hususu ilerde, 4 MEZHEP İMAMI'nın hayatını ve ALEVİ ileri gelenlerinin eserlerini incelerken tekrar ele alacağız.
12 İMAM, PEYGAMBER SOYU'ndandır, Hz. ALİ'nin YAKINLARI'dır, yani ŞİA'dır... Ama Şİİ DEĞİLDİR!.. Tam tersine, O dönemde ŞİİLER İMAMLAR'a düşmandır. HARİCİLER, İSMAİLİLER, FATİMİLER, KARMATİLER bunların başında gelir. Bunu da ilerde göreceğiz.
Gerçek şu ki, SÜNNİ kardeşlerimizin 12 İMAM'ı ve hatta PEYGAMBER TORUNU diğer İMAMLAR'ı yakından tanıması ve sevmesi şarttır. Çünkü o İMAMLAR, TÜRKLER'in İSLAMİYET anlayışının temelidir!.. Sonra şu SÜNNİ kelimesini sadece 4 MEZHEP mensupları için kullanmaktan vazgeçmeleri şarttır.
ALEVİ kardeşlerimizin de 12 İMAM'ın SÜNNİ olduğunu kabul etmesi, ve SÜNNİ kelimesini bir hakaret gibi kullanmaktan vazgeçmeleri şarttır. Çünkü böyle bir davranış, en başta PEYGAMBER'İN SÜNNETİ'ne uyan 12 İMAM'a, EHL-İ BEYT'e ve bütün ŞİA'ya yani EHL-İ BEYT yakınlarına hakaret olur... Onların hepsi Hz. MUHAMMED'in SÜNNET'ine bağlıdır. 12 İMAM'ın bütün eserleri KUR'AN'a ve SÜNNET'e uygundur.
Hz.ALİ'nin DİVAN'ı, MUHAMMED BAKIR'ın TEFSİR'i, İMAM CAFER'in RİSALELER'i, İMAM RIZA'nın ŞERİAT HÜKÜMLERİNİN SEBEPLERİ hakkındaki RİSALE'si, İMAM NAKİY'in DİNİ HÜKÜMLERE DAİR SÖZLERİ, HASAN-ÜL ASKERİY'in TEFSİR'i hiç bir SÜNNİ'nin reddetmiyeceği hususları taşır.
Bunlar ve diğer eserler tercüme edilirse görülecektir ki, 12 İMAM ile 4 MEZHEP İMAMI arasında bir fark yoktur... Hatta HALİFELER dahi pek çok hususta aynı düşünmektedirler. HALİFE MEMUN'un İMAM RIZA ile MUHAMMED NAKİY'i baştacı etmesi bunun en açık delilidir.
Diğer PEYGAMBER TORUNU İMAMLAR da bundan farklı değildir. Ama maalesef bazıları Hz. HASAN'ın açık beyanına uymamış, HALİFELİK sevdasına düşmüş, hem kendilerinin hem de EHL-İ BEYT yakını MÜSLÜMANLAR'ın, yani ŞİA'nın bu uğurda can vermesine sebep olmuşlardır.
Bu beşeri hatalarına rağmen, çoğunun Hz. MUHAMMED ve Hz. ALİ'nin nuruyla yetişmiş oldukları muhakkaktır.
HİLAFET mücadelesinde hayatını kaybeden ALİ OĞULLARI şunlardır:
HASAN OĞULLARI:
MUHAMMED 763'de MEDİNE'de,
İBRAHİM BASRA'da;
HÜSEYİN BİN ALİ 786'da MEKKE'de;
MÜHAMMED BİN SÜLEYMAN 815'de MEDİNE'de,
MUHAMMED BİN TABETEBA IRAK'ta,
ALİ BİN MUHAMMED BASRA'da,
İBRAHİM BİN MUSA YEMEN'de;
HASAN BİN ZEYD 864'de TABERİSTAN'da,
EL HÜSEYİN KUFE'de,
İSMAİL BİN YUSUF MEKKE'de,
MUHAMMED BİN ZEYD TABERİSTAN'da,
AHMED BİN MUHAMMED MISIR'da,
HASAN BİN ALİ 914'de TABERİSTAN'da...
HÜSEYİN OĞULLARI:
MUHAMMED BİN CAFER 815'de MEKKE'de,
EL HÜSEYİN MEDİNE'de;
MUHAMMED BİN KASIM 834'de HORASAN'da;
EL HASAN 864'de KAZVİN'de,
İBNİ RIZA ŞAM'da
can vermişlerdir!... ALLAH cümlesine rahmet eylesin!
Şimdi çok önemli bir hususu belirterek sözü bağlıyalım: Daha önce ALEVİLİK diye bir MEZHEP olmadığını, belki bir TARİKAT sayılabileceğini, ama ALEVİ anlayışının aslında bir MEŞREP, yani bir hayat tarzı olduğunu belirtmiştik.
(Bakınız: NOTLAR - 2, 18)
Şimdi de diyoruz ki, SÜNNİLİK de bir MEŞREP'tir... Yani bir HAYAT TARZI'dır.
Peki, o zaman ikisi arasında ne fark vardır?...
Yazımız ilerledikçe görülecektir ki, SÜNNİLİK daha çok KUR'AN'ın LÂFZÎ MÂNÂSI'nı ön planda tutmak, PEYGAMBER'in SÜNNET'ine AYNEN uymaktır. Yani işin ŞEKİL yönü ağır basar...
ALEVİLİK ise KUR'AN ayetlerinin DERİN MÂNÂSI'na daha fazla önem vermek, ve Hz. MUHAMMED'in SÜNNET'ini SEBEPLERİ ile yorumlayıp zamana ve zemine uyarlamaktır... Yani MÂNÂ yönü ağır basar...
ALEVİLİK ve BEKTAŞİLİK'teki DÖRT KAPI'dan ilk ikisi ŞERİAT ve TARİKAT'tır. İşte ŞERİAT, bu SÜNNİ anlayış ile başlar. Yani KUR'AN'ı ve SÜNNET'i bilmeden ŞERİAT KAPISI aşılmaz... Demek ki iyi bir ALEVİ'nin önce SÜNNİ olması gerekir!
Hemen tekrarlıyalım ki, biz SÜNNİ kelimesini "4 MEZHEP'ten birine mensup" anlamında kullanmıyoruz. KUR'AN'a ve Hz. MUHAMMED'e uymak anlamında kullanıyoruz!
İşte ALEVİLİK ve SÜNNİLİK arasında fark, bu MEŞREP farkından ibarettir. Başkaca bir ayrılık, gayrılık yoktur!..
Var diyen varsa, beri gelsin!!!
Peki, 12 İMAM ile 4 MEZHEP İMAMI arasında ayrılık gayrılık yoksa; bu sürtüşme nereden kaynaklanmış?...İMAMLAR bu oyuna nasıl âlet edilmiş?.. Bunun inanılmaz hikâyesine geçmeden önce, TARİH'e dönüp HİLAFET'in EMEVİLER'den ABBASİLER'e nasıl geçtiğine bir daha bakalım.
Hatırlanacağı üzre, HALİFE YEZİD'e üç kişi BİAT etmemişti: ALİ'nin oğlu HÜSEYİN, ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH, AMR'ın oğlu ABDULLAH...
Kaderin garip bir cilvesi sonucu ALİ, ALİ'yi HALİFE olunca makam vermedi diye bırakıp giden ZÜBEYR, ve ALİ'yi HİLAFET makamından düşüren AMR, birbirlerine hasım olmalarına rağmen; bunların oğulları YEZİD'e karşı aynı tavrı almışlardı. Ama yine de aralarında bir uyuşma yoktu.
HÜSEYİN davet üzerine KUFE'ye giderken, ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH da MEKKE'de kendi halifeliği için çalışmaya koyulmuştu. HÜSEYİN ŞEHİT olunca, ABDULLAH iyice güçlendi. MEKKE'de kendisine BİAT edenler oldu... EMEVİ cephesinde ise karışıklık vardı. MUAVİYE'den sonraki 5 yıl içinde YEZİD dahil 4 halife değişmişti.
Bu arada KUFE'de Şİİ diye bilinen bir grup ortaya çıktı. Bir kısmının başında SÜLEYMAN BİN SARD, bir kısmının da başında MUHTAR SAHAFİ diye biri vardı. Bunlar KUFE'de TUVVA dedikleri gizli bir cemiyet kurmuşlar, HÜSEYİN'in intikamını almaya yemin etmişlerdi... Ama dikkat edilirse, hiç birinin aklına HÜSEYİN'in İMAM olan oğlu ZEYNEL ABİDİN'e danışmak, ondan izin almak gelmemişti!.... Yani birileri EHL-İ BEYT'ten izinsiz EHL-İ BEYT adına hareket ediyordu!
İşte biz bunları gerçek ŞİA'dan ayırıyoruz. Yani AMAÇ ve HEDEF bakımından onları İMAMLAR'dan farklı görüyoruz. Bunlar ALİ SOYU'na yakınlığı değil; İNTİKAM ve İKTİDAR'ı kendilerine hedef edinmişlerdi.
Her ne kadar bu kişiler, "Biz HÜSEYİN'i davet ettik. Sonra da kendisini yalnız bıraktık, yardım etmedik, o yüzden ŞEHİT oldu" diye dövünüyor ve kendilerini suçluyor idilerse de; bu söylediklerinin durumun düzeltilmesine müsbet bir katkısı yoktu.
(Bakınız: NOTLAR - 2, 24)
Artık iş işten geçmiş, olan olmuştu. Hele 685 yılına varıldığında YEZİD ölmüş, hatta EMEVİ SALTANATI sülâle değiştirmişti. Yani MUAVİYE'nin rüyası gerçekleşmemiş, YEZİD'den sonra İKTİDAR kısa zamanda MERVAN'a geçmişti.
Aslında YEZİD'in oğlu 2. MUAVİYE'nin HALİFELİK'te gözü yoktu... Üç ay görev yapmış, daha ölmeden köşesine çekilmişti.... HİCAZ, IRAK ve YEMEN'de halk ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH'ı HALİFE tanıyordu... 2. MUAVİYE'ye vekâlet eden DAHHAK BİN KAYS ile MERVAN dahi, MEKKE'ye gidip ABDULLAH'a BİAT etmeyi düşünüyorlardı.
İşte bu sırada BASRA'da EMEVİLER'e karşı ayaklanan halktan kaçıp ŞAM'a gelen İBNİ ZİYAD, MERVAN'a, "Sen KUREYŞ'in şeyhisin. EMEVİLER'in ulususun," diyerek onu HALİFE olmaya ikna etti. Bütün EMEVİLER de MERVAN'ın etrafına toplandılar... YEMENLİLER'in şeyhi HASSAN da MERVAN lehine ikna edildi.
Bu arada DAHHAK BİN KAYS taraftarları ABDULLAH'a BİAT etmişti. Bu yüzden rakip hale gelen YEMENLİLER ile KAYS ailesi mensupları çarpışmaya başladılar. DAHHAK'ın öldürülmesi ile MERVAN grubu galip geldi ve HİLAFET onun soyuna geçmiş oldu. (683)
MERVAN kısa zamanda SURİYE'yi kontrolüne aldı. MISIR'a da oğlu ABDÜLAZİZ'i vali göndererek hakimiyet sağladı.
MERVAN, YEZİD'in diğer oğlu HALİD'in HALİFE olmasını önlemek için annesi, yani YEZİD'in karısı ile evlenmişti. Ama bu kadın oğluna kötü davrandı diye sonradan MERVAN'ı kin gütmüş, bir gece iki cariye ile birlikte MERVAN uyurken yüzüne yastık bastırarak boğmuştur.
Böye rezilâne bir şekilde hayata veda eden MERVAN'ın yerine oğlu ABDÜLMELİK geçti.
YEZİD zamanındaki MEKKE kuşatmasında HARİCİLER ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH'ın yanında yer almışlardı. Ama kuşatma kalkınca ve ABDULLAH'ın HALİFE OSMAN'ı sevdiği öğrenilince yanından uzaklaştılar. MEKKE kuşatmasında ABDULLAH'ın yanında olan MUHTAR SAHAFİ de fazla ilgi görmeyince IRAK'a geri dönmüş, ŞİİLER'in bir kısmının başına geçmişti.
ŞİİLER o sırada başlarında SÜLEYMAN BİN SARD olmak üzere silaha sarımışlardı. Önce HÜSEYİN'in mezarı başında toplandılar. Ağladılar, dövündüler. Sonra yeni HALİFE ABDÜLMELİK'in ordusunun üzerine yürüdüler. Kumandan HASİN'e "ABDÜLMELİK'i HALİFE tanımamasını, ALİ SOYU'ndan birini HALİFE yapmasını" söylediler. Tabii istekleri kabul edilmedi. Savaştılar. ŞİİLER delice saldırmalarına ve direnmelerine rağmen, sonunda yenildiler. Bu savaşta binlerce MÜSLÜMAN öldü...
Devrin İMAM'ı ZEYNEL ABİDİN ne böyle bir savaş istemiş, ne HALİFELİK peşinde koşmuş, ne bu gruba LİDERLİK etmiş, ne de yaptıklarını tasvip etmiştir!
Kalan ŞİİLER bu sefer MUHTAR SAHAFİ'nin etrafında toplandılar. MUHTAR SAHAFİ bir süre sonra ALİ'in bir diğer oğlu MUHAMMED BİN HANİFE adına hareket ettiğini ilan etti.
Rivayete göre bu MUHTAR SAHAFİ vaktiyle KADI idi. Halkı HALİFE MERVAN aleyhine kışkırttığı için hapse atılmış, onu tanıyan bir kadının MERVAN'ın haremine girmesi ve onu ikna etmesi sonucu serbest bırakılmıştı.
ALİ'nin oğlu MUHAMMED, HİCAZ'da kendisini HALİFE ilan etmiş olan ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH'tan çekiniyordu. Çünkü ABDULLAH kendisini rakip görüyordu. Bu yüzden ALİ yanlısı, ALİ canlısı sandığı MUHTAR SAHAFİ'den yardım istedi. ABDULLAH da MUHAMMED'e yardım eder diye MUHTAR SAHAFİ'yi tutuklatmak istedi.
Ancak kurnaz SAHAFİ, ABDULLAH'ı müşgül durumda bıraktı, vali konağını işgal etti. Üzerine gönderilen bir kaç orduyu yendi. Irak'a tamamen hakim oldu.
Bu arada MUHAMMED, MUHTAR SAHAFİ'nin adamlarının MEKKE sokaklarında halkı öldürdüğünü görünce kendisini uyardı. Sonunda MUHTAR SAHAFİ çekilmek zorunda kaldı. ABDULLAH yalnız kalan MUHAMMED'i, ZEMZEM kuyusu yakınlarına sürgüne gönderdi. Sonra bir fırsatını bulup MUHTAR SAHAFİ'nin işini bitirdi.
Daha sonra HALİFE, ABDULLAH'ın üzerine zalim HACCAC'ı gönderdi.(691) HACCAC önce MEDİNE'yi aldı, halkı HALİFE'ye BİAT ettirdi. ABDULLAH, halkı MEKKE kalesinin içine çekti. Şehir KUTSAL olduğu için burada savaş yapmazlar diye düşündü. Ancak HACCAC şehri 6 ay kuşatma altında tuttu. Tepelere mancınıklar kurdurdu, şehrin su yolunu kesti. Halkı aç bıraktı. MEKKE halkı böylece YEZİD zamanından beri ikinci defa bir kuşatma yaşıyordu. HACCAC şehri saldırılarıyla yakıp yıktı. ABDULLAH sonuna kadar savaştı ancak ölümden kurtulamadı. Böylece 9 yıldır süren 2 HALİFELİ (ŞAM'da EMEVİLER, MEKKE'de ABDULLAH) devir, sona erdi. (692)
Daha sonra KAHİNE adlı bir kadın EHL-İ BEYT adına ayaklandı. Bazı küçük başarılar kazandı ama sonunda o da öldürüldü.
Bunların hiç birinin görüldüğü gibi İMAM ZEYNEL ABİDİN'le alâkası yoktur! ZEYNEL ABİDİN ne büyük amcası MUHAMMED'i, ne de ABDULLAH'ı, HALİFE'ye karşı desteklememiştir. O, tamamen olayların dışında kalmıştır. Onun için de HACCAC dahi kendisine dokunmamıştır.
694 yılında HARİCİLER'den ŞEBİB kendini EMİR-ÜL MÜMİNİN, yani HALİFE ilan etti. Kendisine BİAT edenleri sağ bırakıyor, etmiyenleri öldürüyordu. Nihayet HACCAC onu da yendi, ŞEBİB kaçarken nehirde boğuldu.
Bu tür ayaklanmalar için bir çok örnek verilebilir. Ancak biz bunların hiç birini 12 İMAM ile bağdaştırmıyoruz. Onlar bu tarz olayları İSLAM'A FESAT KATMA, FİTNE ÇIKARMA olarak görmüşler, ve asla katılmamışlardır.
Bu noktada cereyan eden hadiselerin daha kolay değerlendirilmesini sağlamak için bir benzetme yapmak, bir örnek vermek istiyoruz:
Hatırlanacağı üzere, 1960 İHTİLALİ'nden sonra DEMOKRAT PARTİ kapatılmış ve MENDERES idam edilmişti. O tarihten sonra kurulan pek çok parti, yani ADALET PARTİSİ, YENİ TÜRKİYE PARTİSİ, BÜYÜK TÜRKİYE PARTİSİ, DEMOKRAT TÜRKİYE PARTİSİ, DEMOKRATİK PARTİ, DOĞRU YOL PARTİSİ, ve daha niceleri hep "êski DEMOKRAT PARTİ'nin devamı olduklarını ve MENDERES yolundan yürüyeceklerini" ilan etmişlerdir... Bu suretle halkın MENDERES'e olan sevgisini istismar ederek İKTİDAR'a gelmeye çalışmışlardır. Bunlardan bazıları MENDERES'in oğullarını POLİTİKA'YA ÇEKMEK istemişlerdir.
Halbuki MENDERES, idamından önce İLAHİ TAKDİR'i sezmiş, MENDERES AİLESİ için SİYASET'in bittiğini anlamış ve oğullarına "politikaya atılmamalarını" vasiyet etmişti!..
Bu gerçeği görmeyen ve vasiyeti dinlemeyen YÜKSEL, MUTLU ve AYDIN MENDERES'ten biri trafik kazasında ölmüş, biri intihar etmiş, üçüncüsü de yine bir trafik kazasında felç olup tekerlekli sandalyeye mahkûm düşmüştür.
İşte geçmişte ALİ OĞULLARI etrafında cereyan eden olaylar da aynen böyledir... Birileri çıkmış, ALİ adına, HÜSEYİN adına ayaklanmış; onların hakkını, kanını aradığını iddia etmiş; MÜSLÜMANLAR'ı birbirine kırdırtmış, felaketlere sebep olmuştur.
Halbuki esas DAVA SAHİPLERİ'nin çoğu bu olaylara hiç karışmamış, kendileri hiç mücadeleye girmemiş, girenleri de asla desteklememişlerdir. Yanılıp ta ateşe atılan ALİ OĞULLARI'nın akıbeti ise feci olmuş, kendileri ölmüş, EHL-İ BEYT ve pek çok MÜSLÜMAN bundan zarar görmüştür.
Çünkü güdülen HAK DAVASI değil; SALTANAT DAVASI idi ve Hz. HASAN'ın sezdiği ALİ OĞULLARI'nın HİLAFET'le SALTANAT'la bağı kesilmişti!.... TAKDİR-İ İLAHİ böyle idi!
EMEVİ döneminde de, ABBASİ döneminde de, OSMANLI döneminde de!
Hele OSMANLI'nın son döneminde HÜSEYİN TORUNU ŞERİF ABDULLAH ve ŞERİF HÜSEYİN'in EHL-İ BEYT'ten olmalarına, MEKKE ŞERİFİ bulunmalarına rağmen, KRALLIK vaadlerine, altınlara kanıp İSLAM düşmanı İngilizler ile birlik olmaları, OSMANLI'lıya ihanet etmelerini anlamak mümkün değildir.. Ama bunun cezasını kısa zamanda görmüşlerdir! İngilizler onları devirip yerlerine daha iyi uşaklık edeceğine inandıkları Vehhabî Suud âilesini getirmiştir!
Kısacası, İNTİKAM, HIRS, ZULÜM, İHANET gibi İSLAM'a yakışmayan unsurlar devreyi girip, SALTANAT mücadelesi yapıldıkça, EHL-İ BEYT'e yönelik zulüm, eziyet ve tabii aşağılama sürüp gitti.
90 yıllık EMEVİ SALTANATI sırasında 14 HALİFE gelip geçmiş 1. MUAVİYE'nin FETİH ve DEVLET DÜZENİ dışında hayırla yadedilecek hayırlı işler yapan sadece 2 HALİFE çıkmıştır: 2. MUAVİYE ve ÖMER... İkisi de camilerde ALİ'ye söğme adetini kaldırmıştır. Bilhassa ÖMER adil, başarılı ve EHL-İ BEYT'e saygılıydı.
EMEVİLER'in son dönemindeki İMAM, CAFER-ÜS SADIK Hazretleri idi. Kendisine HORASAN'dan gelen HALİFELİK teklifini kabul etmemiş, etmek isteyen ALİ OĞULLARI'nı da uyararak vazgeçirmişti.
Çünkü ŞİİLER'in İMAM'ı o değildi!.. Onlar Hz. ALİ'nin HANİFE adlı kadından olma oğlu MUHAMMED'i MEHDİ sayıyorlardı. O ölünce yerine oğlu HAŞİM ALİ'yi İMAM yapmışlardı. HAŞİM ALİ kendisinin ayaklanmasından korkan HALİFE tarafından zehirlenince, vasiyeti üzerine PEYGAMBERİMİZ'in diğer amcası ABBAS'ın torunlarından MUHAMMED'e BİAT etmişlerdi.
Eminiz ki, ALİ OĞLU MUHAMMED, HAŞİM ALİ ve ABBAS OĞULLARI'ndan MUHAMMED hep muhterem zatlar idi. DİN konusunda bilgileri, sezgileri derindi. Hatta HAŞİM ALİ ölmeden önce, HİLAFET'in ABBAS OĞULLARI'na geçeceğini bildirmişti!..Zaten bunun için İMAMLIK görevini oğluna değil, ABBAS OĞULLARI'ndan MUHAMMED'e bırakmıştı.
Aslında onun da etrafına toplanan saf, temiz kalpli, inanmış kimselerdi. DİN ve İNANÇ açısından İMAM CAFER'in etrafındakilerden farklı bir tutumları yoktu. Yine de zaman zaman bu gruptan öne çıkıp ayaklanan oluyordu.
ABBASOĞLU MUHAMMED 718'de İMAM olunca, herkesi kendine BİAT etmeye çağırdı. Adamları etrafta dolaşıyor, onun adını vermeden "ALİ-MUHAMMED'den rıza" diyerek BİAT istiyorlardı. Böylece EMEVİ SALTANATI'na karşı olanlar, bilhassa ŞİİLER o dönemde ABBASİ diye anılmaya başladı.
ABBASİLİK özellikle HORASAN'da yayıldı. Zekâtlar İMAM adına toplanıp oradan gönderiliyordu. MUHAMMED ölünce yerine oğlu İBRAHİM geçti. 745 yılında toplanan parayı İMAM İBRAHİM'e getirenlerin arasında EBA MÜSLİM de vardı. O tarihte MEDİNE'de 5. İMAM MUHAMMED BAKIR Hazretleri HAK'kın rahmetine kavuşmuş, yerine 6. İMAM CAFER-ÜS SADIK Hazretleri geçmişti.
EBA MÜSLİM kısa zamanda HORASAN ŞİİLERİ'nin lideri oldu. 747 yılında hazırlıklarını tamamladı ve ABBASOĞLU İMAM İBRAHİM adına ayaklandı. MERV'i ele geçirdi. HALİFE ÖMER'den sonra EMEVİLER'in tekrar başlattığı "camilerde ALİ'ye küfür" âdetini kaldırdı. İsyan büyüyüp yayılınca HALİFE MERVAN, İMAM İBRAHİM'i yakalatıp hapsettirdi.
Bu arada başka bir İMAM daha ayaklandı. Bu da Hz. ALİ'nin kardeşinin torunlarından ABDULLAH idi. O da HALİFE'nin askerleri ile çarpışıyordu. HAŞİM OĞULLARI da MEKKE'de toplanmış, "EMEVİLER yıkılacak, yerine bizden biri geçsin," diye faaliyette bulunuyorlardı. Onlar da HİLAFET makamına Hz. HASAN'ın torunlarından MUHAMMED MEHDİ'yi uygun görmüşlerdi.
Yani eski ÜMEYYE OĞULLARI ile HAŞİM OĞULLARI arasındaki güç mücadelesi sürmekte iken; şimdi bir de EBU TALİB OĞULLARI ile ABBAS OĞULLARI, HASAN OĞULLARI ile öz AMCA OĞULLARI arasındaki mücadele devreye girmişti. Bir tek HİLAFET makamına üç aday vardı: PEYGAMBER AMCASI OĞLU İBRAHİM, HASANOĞLU MUHAMMED, HASAN AMCASININ OĞLU ABDULLAH!..HÜSEYİN OĞLU İMAM CAFERÜS SÂDIK ise bu mücadelenin dışında idi.
İBRAHİM, hapiste iken kardeşinin oğlu EBÜL ABBAS'ın HALİFE olmasını istedi. Son EMEVİ HALİFESİ MERVAN savaşta yenilip öldürülünce, EBÜL ABBAS ilk ABBASİ HALİFESİ oldu. (750) Oldu da, zamanla onu iktidar'a getirenlerin ALİ yanlısı ŞİİLER olduğu, bir süre sonra unutuldu. ŞİİLİK bu sefer "ABBASİLER'e karşı olmak" anlamında kullanılmaya başladı!