11 Nisan 2016

İSRAİLOĞULLARI



İSRAİLOĞULLARI

Yakub Aleyhisselâm, oğlu Yusuf Aleyhisselâm’ın daveti üzerine oğullarıyla birlikte Kenan’dan Mısır’a gelerek yerleştiler. Yusuf Aleyhisselâm’ın vefatından sonra İsrâiloğulları Mısır’da çoğaldılar, gün geçtikçe de kuvvetlenip güçleniyorlardı. Bu durum Mısır’ın eski yerlileri olan Kıpti’lerin hoşuna gitmiyordu. Mısır hükümdarı olan Firavunlar, İsrâiloğulları’nın bir gün idareyi ele geçirerek saltanatlarına son vereceklerinden endişe ediyorlardı. 

Bunun için de onları esir gibi çok ağır ve meşakkatli işlerde kullanıp sindirmeye çalışıyorlardı. İsrâiloğulları canlarından bezmişlerdi, dedelerinin eski yurtları olan Kenan diyarına gitmeyi, Mısır’dan kaçıp kurtulmayı istiyorlardı. Fakat bir türlü Firavun’un zulmünden kurtulamıyorlardı.
Nihayet Allah-u Teâlâ İsrâiloğullarına büyük bir lütufta bulundu. Ulül-azm bir peygamber olan Musa Aleyhisselâm’ı onlara peygamber olarak gönderdi ve Firavun’un şerrinden kurtardı.
Allah-u Teâlâ İsrâiloğullarını ataları İsrâil’den kendilerine miras olarak kalan Arz-ı mukaddes’te iskân edeceğini vadetmişti. Fakat şimdiki Filistin’in bulunduğu bu yerler, o vakit Amâlika’lıların işgali altında idi. Onları oradan çıkarmak için savaşmakla emrolunmuşlardı.
Musa Aleyhisselâm onlara:
“Ey kavmim! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. İçinizden peygamberler çıkarmış ve sizi hükümdar yapmıştı, dünyalarda kimseye vermediğini size vermişti.
Ey kavmim! Allah’ın size takdir ettiği Arz-ı mukaddes’e girin, ardınıza dönmeyin. Yoksa zarara uğrar, kaybedersiniz.” demişti. (Mâide: 20-21)
Ne yazık ki İsrâiloğulları, kendilerine vadedilen yere girmekten kaçındılar ve şöyle söylediler:
“Ey Musa! Orada çok zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça, biz aslâ girmeyiz. Eğer çıkarlarsa biz de gireriz.” (Mâide: 22)
Akabinde şunları da söylediler:
“Ey Musa! Onlar orada oldukça, biz aslâ oraya girmeyiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz burada otururuz.” (Mâide: 24)
Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı Bedir Savaşı’nda; müşriklere karşı az bir kuvvete sahip oldukları ve büyük zorluklarla karşılaşacaklarını bildikleri hâlde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize şöyle söylemişlerdi:
“Yâ Resulellah! Allah sana ne emrettiyse yerine getir. Bize denizi geçelim desen, seninle birlikte geçeriz. Dünyanın öbür ucuna gidelim desen, seninle beraber gideriz.
Kavminin Musa Aleyhisselâm’a dediği gibi ‘Sen ve Rabbin varın savaşın, biz burada oturacağız.’ demeyiz. Fakat biz deriz ki ‘Sen dilediğin yere git, seninle beraber olacağız.”
Müslümanlarla yahudilerin durumu buradan ayrılıyor. Onların da başlarında peygamber vardı amma icraata bak!
Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm-, Hazret-i Allah’a, Kitabullah’a, Resulullah’a bu kadar bağlı idi.
Musa Aleyhisselâm da onlara gücenerek bedduâ etti:
“Artık bizimle, yoldan çıkmış bu fâsıklar gürûhunun arasını ayır!” (Mâide: 25)
Yani zaten onlar o zaman sapmışlardı.
Cenâb-ı Hakk sevgili peygamberine şöyle buyurdu:
“Orası onlara kırk yıl haram kılındı. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış fâsık millet için tasalanma, üzülme.” (Mâide: 26)

Böylece Arz-ı mukaddes’in kapısına kadar geldikleri halde, bu emr-i ilâhi’yi yerine getirmedikleri için Tih Çölü’ne düştüler. Yuşâ peygamberin kumandası altında yeni neslin Arz-ı mukaddes’i fethederek oraya girmesine kadar zillete düçar oldular.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...