13 Nisan 2016

İslâm Dini ve Adalet




İslâm Dini ve Adalet

Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“Muhakkak ki Allah adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya yardım etmeyi emreder. Hayâsızlığı, fenâlığı ve haddi aşmayı da yasak eder. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl: 90)
Bu Âyet-i kerime’de üç şey emredilmekte, üç şey de yasaklanmaktadır.
Allah-u Teâlâ hususiyetle adaleti, yani hakkı korumayı, haklının tarafında yer almayı, haksızlıktan kaçınmayı, halkın refah ve huzurunu gözetmeyi, yolsuzlukların önüne geçmeyi emretmektedir.
İhsan ise iyilik yapmaktır.
Emredilen üçüncü husus, akrabaların ihtiyaçlarını temin etmek, sıkıntılarını gidermek ve kendilerine ikramda bulunmaktır.
Yasaklanan ilk şey ise, zinâ ve fuhuş gibi her türlü hayâsızlıklar, çirkinliklerdir.
İkinci yasak kötülüktür. İnsanın hakkı olmayan bir şeyi elde etmeye kalkması, başkalarının haklarına tacavüz etmesi gibi hareketleri Allah-u Teâlâ yasaklamaktadır.
Üçüncü yasak ise başkalarının haklarına tecavüz etmektir. Allah-u Teâlâ’nın gadabını en fazla celbeden kötülük budur. Bunun içindir ki Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Allah-u Teâlâ’nın dünyadaki cezasını çabucak vereceği iki günahtan birinin başkasının hakkına tecavüz, diğerinin akrabalarla ilgiyi kesmek olduğunu beyan buyurmuştur.
Bütün müslümanları ilgilendiren bu emir, idarecileri de idaresi altındakilerin hakkını çiğnemekten hususiyetle sakındırmaktadır.
İslâm idare hukukunun en mühim ve en esaslı hükümlerinden birisi de; müslümanların, başlarına ehliyetli, iktidarlı bir âmir seçmesi ve bu suretle bir devlet idaresi kurmasıdır.
Allah-u Teâlâ müslümanlara hitap ederek Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Allah size emanetleri (millet işlerini) ehil (yani iktidarlı ve emniyetli) olanlara vermenizi emreder." (Nisâ: 58)
Bu mühim vazifenin ehemmiyetini tebarüz ettirmek için Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"İşler ehil olmayanlara verildiği zaman kıyameti bekle!" (Buhari)
Millet yapısında en büyük emanet, âmirleri seçerken işi ehline vermektir. Devlet başkanından mahalle muhtarına varıncaya kadar bu böyledir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz rastgele kişileri iş başına getirmemiş, takvâ ile birlikte liyâkat ve ehliyet aramıştır.
Ebu Zerr-i Gıfârî -radiyallahu anh- "Yâ Resulellah! Beni bir göreve tayin etmez misin?" diye sorduğunda, mübarek ellerini omuzuna koyarak şöyle buyurmuştur:
"Yâ Ebu Zerr! Sen zayıfsın, vazife ise emanettir ve kıyamet gününde rüsvaylıktır. Ancak bu emaneti hakkıyla yürütenler müstesnadır." (Müslim)
Diğer taraftan devlet idaresi kendilerine birer emanet olarak verilen âmirlere de halk üzerinde adaletle muamele etmeleri emrolunmuştur.
Ebu Musa -radiyallahu anh- anlatıyor:
"Yanımda amcamın evlatlarından iki kişi daha olduğu halde, Resulullah Aleyhisselâm'ın huzuruna girdim.
Yanımdakilerden biri 'Yâ Resulellah! Allah'ın sana tevdi ettiği işlerden bazıları üzerine bizi emir tayin et!' dedi. Diğeri de aynı istekte bulundu.
Resulullah Aleyhisselâm onlara şu cevabı verdi:
"Allah'a yemin olsun ki, biz bu işe onu tâlep eden veya ona hırs gösteren bir kimseyi tayin etmeyiz." (Müslim: 1733)
Memurluktan kaçınmak hususunda bu Hadis-i şerif bir delildir. Fakat memuriyete ehil ve âdâleti gözeten kimseler için hiç şüphesiz ki büyük bir fazilet vardır.
Ehliyet ve salâhiyeti olmayan, yapacağı işe hakkıyla vakıf olamayan bir kimse, bir işi üzerine alıp da lâyıkıyla yapamazsa, emanete hıyanetlik yapmış olur.
Diğer taraftan devlet idaresi kendilerine birer emanet olarak verilen âmirlere de halk üzerinde adaletle muamele etmeleri emrolunmuştur.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde emir sahiplerine hitap ederek şöyle buyurmuştur:
"Allah size insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder." (Nisâ: 58)
Bu hitab-ı ilâhi hüküm verme mevki ve makamında bulunan âmirlerin adaleti gözetmeleri hususunda farziyet ifade eden kesin bir emirdir. Her müslümanın adaletli olması lâzımgelmekle beraber, bu gibi kimseler için en mühim şey adaletli olmaktır.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz:
“Adalet mülkün temelidir.” buyurmuştur.
Adaleti ayakta tutmanın iki büyük mükâfatı vardır. Dünyada huzur ve emniyeti sağlar, ahirette ise, adaletten ayrılmayanlara, adalet ve hakkaniyetle iş görenlere büyük mükâfatlar verileceği vâdolunmuştur.
Abdullah bin Amr -radiyallahu anh-dan rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Hükmünde ailesine karşı ve idaresi altında olanlar hakkında adaletli davrananlar, Allah katında nurdan minberler üzerinde bulunacaklardır." (Müslim)
İdaresi altındaki kimselere adaletle davranan idrareciler, Allah-u Teâlâ’nın katında pek büyük itibara sahip olacaklardır.
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Dikkat edin! Hepiniz muhafızsınız ve maiyyetinizde bulunanların hukukundan mesulsünüz. İnsanlara hükmeden âmir maiyyetindekilerin muhafızı durumundadır ve onların hukukundan mesuldür.” (Müslim: 1829)
Bu Hadis-i şerif, bir kimsenin idaresi altında bulunanlara karşı adaletli olması gerektiğine delil olduğu gibi, herkesin bir sorumluluk dairesi olduğunu göstermektedir.
Yalnız devlet reisi değil; hane reisi de böyledir, evin hanımı da, memuru ve işçisi de böyledir.
Nitekim Buharî’nin rivayetinde Hadis-i şerif şöyle devam etmektedir:
“Erkek âile efradının muhafızı durumundadır ve onların hukukundan mesuldür. Kadın da kocasının evinde muhafız durumundadır ve onların hukukundan mesuldür.
Hizmetçi (yani işçi ve memur) işverenin malının muhafızı durumundadır ve onların hukukundan mesuldür.” (Buhari. Tecrid-i sarih: 487)
Bu mesuliyetten aklı başında olan hiçbir kimse kurtulamaz.
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyurmuştur ki:
Ben Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-i şöyle duâ ederken işittim;
"Ey Allah'ım! Her kim benim ümmetimin idaresinden bir vazifeye tayin olunur da, onlara zorluk gösterirse, sen de ona zorluk göster.
Her kim benim ümmetimin idaresinden bir vazifeye tayin olunur da, onlara karşı yumuşaklıkla muamele ederse, sen de onlara (dünya ve ahirette) yumuşaklık göster." (Müslim: 1828)
Müslümanların işlerinde zorluk çıkaran bir idareciye, Resulullah Aleyhisselâm’ın bedduâsı erişirse o artık iflâh olmaz.
Kendisine canlısı cansızı ile koskoca bir devlet emanet edilen devlet başkanının, üstlendiği sorumluluğun çok ağır olduğunu düşünerek, yönettiği herkese karşı adaletli davranmaya gayret etmesi, sorumluluk sınırı içinde bulunan hiç kimsenin, bir başkasının hakkını yemesine izin vermemesi gerekir.
Allah-u Teâlâ insanları yarattı ve imtihan sahnesi olan dünyaya denemek için gönderdi.
Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"O hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır.
O Âziz'dir, çok bağışlayıcıdır." (Mülk: 2)
Nice iyi âmirler geldi, bunun yanında nice vatanına ihanet edenler de geldi. Bu sahnede imtihanlarını verip gittiler.

Kimisi Kelimâtullah'ın yükselmesi için canını ve malını seve seve Allah uğrunda feda etti, şehadet şerbetini içti, ebedî saâdete erdi.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...