İLAHİ HÜKÜMLER
“Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin, karşı gelmekten çekinin. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki Peygamber’inizin vazifesi sadece açıkça duyurmak ve bildirmektir.” (Mâide: 92)
Bu Âyet-i kerime’de Allah’a ve Peygamber’ine itaat emrediliyor. Sünnet-i seniye’yi inkâr bu Âyet-i kerime’yi inkâr olur, inkâr ise küfürdür.
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resul’e itaat edin.” (Muhammed: 33)
Hadis-i şerif’lerin hükmünü çürütmek isteyenler bu Âyet-i kerime’leri inkâr ediyorlar. Âyet-i kerime’yi inkâr ise küfürdür.
“Allah’a ve O’nun Resul’üne itaat edin.” (Mücâdele: 13)
Bu Âyet-i kerime’de de “Resul’e itaat edin” buyuruluyor. Ona itaat etmeyin demek Âyet-i kerime’leri inkârdır. İnkâr ise küfürdür.
“Allah’a itaat edin ve Resul’e de itaat edin.” (Teğabün: 12)
Hazret-i Allah böyle emrediyor. Bu gibi kimseler Hadis-i şerif’leri ve Sünnet-i seniye’yi hafife alıyorlar. Bu Âyet-i kerime’ye karşı geliyor ve küfre kayıyorlar.
O şerefli Peygamber bu tebliğ vazifesini en güzel bir şekilde yerine getirmiştir. Sizlerin ise herhangi bir itirazda bulunmaya hakkiniz kalmamıştır.
“O kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm: 3-4)
Hadis-i şerif’leri inkâr edenler bu Âyet-i kerime’leri otomatik olarak inkâr etmiş oluyorlar ve küfre kayıyorlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde Peygamber’ine itaati emretmekte, bu saptırıcılar ise ona itaat edilmemesini istemektedir. Allah’ın emri esastır, mahlûkun hükmü yoktur.
“Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.” (Nur: 56)
Allah-u Teâlâ ona her defasında itaat edilmesini bizzat emir buyuruyor. Ancak ve ancak bu suretle rahmete eriştireceğine vaad-i sübhanisi var. Buna aykırı hareket edenler bu rahmet-i ilâhî’den mahrumdurlar. Bu, Âyet-i kerime’dir. Bu Âyet-i kerime’yi inkâr eden kâfir olur.
“Eğer siz gerçekten müminlerseniz, Allah’a ve Peygamber’ine itaat ediniz.” (Enfâl:1)
Bu Âyet-i kerime’ler mucibince, Hazret-i Peygamber’e itaat etmeyen, ona itaatı hafife alanlar, rahmet-i ilâhi’den mahrum kalmıştır.
“Allah’a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız.” (Âl-i imran: 132)
Âyet-i kerime’lerde Resulullah Aleyhisselâm’a itaat emredilmektedir. Ona itaat Sünnet-i seniye’sine tâbi olmaktır.
“Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiş olur.” (Buhari-Müslim)
Allah-u Teâlâ ona itaatı kendisine yapılacak itaatla birlikte emretti. Ona yapılan itaatı kendisine yapılan itaat, ona muvafakatı kendisine muvafakat gibi saydı. İsmini ismiyle birlikte zikretti.
“Peygamber’e itaat eden, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisâ: 80)
Buradan da anlaşılıyor ki, ona itaat etmeyip Sünnet-i seniye’sine riayet etmeyen, Hadis-i şerif’lerini hafife alan kimseler gerçek imandan mahrumdurlar. Çünkü ona itaat Allah-u Teâlâ’ya itaattir.
Âyet-i kerime’sinde:
“Allah’a ve Resul’üne baş kaldırıp isyan eden kimse, hiç şüphesiz ki apaçik bir şekilde sapıklığa düşmüş olur.” buyuruyor. (Ahzâb: 36)
Ona itaat etmeyen kimse yoldan sapmış oluyor. Bu sapanlar başkalarını da saptırmaya çalışıyorlar.
Zaten dikkat edilirse zamanımızdaki münâfıklar Resulullah Aleyhisselâm’ın sünnetini hafife almak, Kur’an-ı azimüşan’ı tahrif etmek, ümmet-i Muhammed’i sapıklığa götürmek istemektedirler. Bunu kendileri için en büyük vazife edinmişlerdir.
Bunun içindir ki gök kubbe altında en şerli insanların âhir zaman ulemâsı olacağını Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bize Hadis-i şerif’lerinde haber vermişlerdir:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, İslâm’ın yalnız ismi, Kur’an’ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mâmur, fakat içleri hidayetten mahrum kalacak.
Onların âlimleri gök kubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir.” (Beyhakî)
Bu Hadis-i şerif yeryüzünde bunlardan daha kötü bir insan olmadığına dair açık bir beyandır.
Allah-u Teâlâ kullarına ona uymayı ve yolundan ayrılmamayı emir buyurdu:
“O Peygamber’e uyun ki, doğru yolu bulasınız.” (A’raf: 158)
Bu Âyet-i kerime, Hazret-i Allah ve Resul’üne uyanların doğru yolda olduğunu beyan ederken, ona uymayıp hafife alanların da doğru yolda olmadığını ilân ediyor.
Peygamber Aleyhisselâm’a uymak onun Sünnet-i seniye’si ile olur. Hadis-i şerif’leri inkâr edenler, bu hükm-ü ilâhi’yi inkâr ediyor ve küfre kayıyor.
Gönüldeki gerçek imanı ortaya çıkaran en büyük ölçü, en büyük delil Allah’ın ve Peygamber’in hükmüne rızâ göstermektir. İnananlar tereddüt etmeksizin boyun eğerler. Bu ise, Allah’a ve Peygamber’ine karşı takınılması gereken edep tavrıdır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygamber’ine çağırıldıkları zaman, müminlerin sözü sadece: ‘İşittik, itaat ettik!’ demekten ibarettir. İşte gerçek saâdete erenler onlardır.” (Nur: 51)
O itaatkâr müminler dünya saâdetine ahiret selâmetine ererler, umduklarına nail olurlar, korkunç âkıbetlerden emin bulunurlar.
“Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse, Allah’tan korkar ve O’ndan sakınırsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur: 52)
Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akla hayale gelmeyen nimetlere erenler ancak bunlardır.
Bütün insanlar ve cinler Allah-u Teâlâ’nın bir Âyet-i kerime’sini inkâr etseler hepsi kâfir olurlar. Binaenaleyh bu hüküm sadece Allah-u Teâlâ’nın kelâmını hafife alanlara değil, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Hadis-i şerif’ini hafife alanlara da şâmildir.
Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm’ın emrine başvurmayı müminlere farz kıldığı gibi, onun verdiği hükümlerden dolayı müminlerin içlerinde herhangi bir sıkıntının yer etmesini de haram kılmıştır.
İşte bundan ötürüdür ki Resulullah Aleyhisselâm’ın Hadis-i şerif’lerini hafife alanlar bu duruma düşmüşlerdir.
Allah ve Peygamber sevgisinin bütün sevgilerin üzerinde tutulması gerekir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“O Peygamber müminlere öz nefislerinden evlâdır, canlarından da ileridir. Zevceleri ise müminlerin anneleridir.” buyuruyor. (Ahzâb: 6)
Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Hiçbir kimse ben kendisine babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevgili oluncaya kadar kâmil mümin olamaz.” (Buhâri)
Allah-u Teâlâ Resul’üne itaat etmeyenlere en çetin azap edeceğini beyan buyurmuştur:
“Peygamber’in buyruğuna aykırı hareket edenler başlarına bir belâ gelmesinden, veya acıklı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” (Nur: 63)
Onun emirlerine uymayan, yolundan gitmeyen, sünnetinden ayrılan kimseler; dünyada kendilerine büyük bir musibetin inmesinden ve ahirette de şiddetli bir azaba uğramalarından korksunlar.
“Kim Allah’a ve Peygamber’ine karşı koyarsa, bilsin ki Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Enfâl: 13)
Bu korkunç azap, onların Allah ve Resul’ünün emirlerine muhalefet ve isyan etmeleri sebebiyle başlarına gelmektedir.
“Kim Allah’a ve Peygamber’e isyan ederse, ona içinde sonsuz ve temelli kalacakları cehennem ateşi vardır.” (Cin: 23)
Resulullah Aleyhisselâm’a düşmanlık eden Rabbine düşmanlık etmiş, onu seven ve itaat eden de Rabbini sevmiş ve itaat etmiş olur. Bundan dolayi da Resulullah Aleyhisselâm’a isyan etmenin Allah-u Teâlâ’ya isyan etmek demek olduğu anlaşılmış oluyor.
Resulullah Aleyhisselâm’a isyan eden kimsenin dalâlette olduğu haber veriliyor.
Hadis-i şerif’te:
“Sünnet-i seniye’me tâbi olmayan benden değildir.” buyuruluyor. (Münâvi)
Ona muhalefet ederek Allah-u Teâlâ'ya itaat etmek düşünülemez.
Abbasî halifelerinden Harun Reşid, Resulullah Aleyhisselâm'a dil uzatana verilecek ceza hakkında İmâm-ı Mâlik'in görüşünü sormuş ve Iraklı âlimlerin, dayakla cezalandırılabileceği tarzında fetvâ verdiklerini de sözlerine ilâve etmiş. İmâm-ı Mâlik -rahmetullahi aleyh- Hazretleri bu tarz fetvâya öfkelenmiş ve halifeye şöyle cevap vermiştir. “Ey müminlerin emiri! Peygamberlerine dil uzatıldıktan sonra müslümanların varlığı nasıl devam edebilir? Peygamberlere dil uzatan öldürülür, Ashâb-ı kiram'a dil uzatan ise dayakla cezalandırılır.”
Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-ın hilafeti zamanında bir kimse kendisine ağır sözler sarfetmiş, o da kabul etmeyerek gerekli cevapları vermişti. Hadiseye şahit olan Ebu Berze -radiyallahu anh- de “Ey Resulullah'ın halifesi müsaade et de şu adamın boynunu vurayım.” demiş, Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- ise şu cevabı vermiştir:
“Bu ancak Resulullah Aleyhisselâm'a yapılan bir eziyet için verilebilecek cezadır.”
Halifenin bu hükmüne Ashâb-ı kiram'dan hiç kimse itiraz etmemiştir.