08 Nisan 2016

Hazret-i Allah'ın İndirdiğinden Tiksinenler İbretli Bir Misal



Hazret-i Allah'ın İndirdiğinden Tiksinenler İbretli Bir Misal


İslâm dininden saparak nifaka düşenler ve nifak çıkaranlar Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lere istinad ve itibar etmezler. Sadece kendi zanlarına ve çıkarlarına bakarlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"İşte böyle... Çünkü onlar Allah'ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır." (Muhammed: 9)
Hazret-i Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayıp tiksinenler İslâm gibi görünürler ve fakat küfre hizmet ederler ve onlarla ünsiyet kurarlar, onlarla birlik olurlar. Dünyaya taparlar. Gayeleri madde, menfaat ve şöhrettir. Şöhret ise bir âfâttır.
Gerçek müslümanlarla aslâ ülfet etmezler ve müslümanları alaya alırlar.
Onlar Allah-u Teâlâ'nın hükümlerinden hoşnut olmadıkları için böyle yapıyorlar. Âyet-i kerime'ler karşılarında açık açık okunduğu halde ikrah ettikleri görülüyor.
"Bunun için Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır." (Muhammed: 9)
Çünkü amellerin kabulü için asıl ve esas olan imandır. Onlar ise bu imandan mahrum kimselerdir.
Allah-u Teâlâ onların hidayetten mahrum kalmalarının sebebini beyan etmek üzere Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Hayır! Zulmedenler körü körüne heveslerine uymuşlardır." (Rum: 29)
Onlar ahkâm-ı ilâhî’ye gözü yumuk baktılar. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ler önlerine serildiği halde hafife aldılar, kendi zan ve tüzüklerine uydular. Madde ve menfaata taptılar, dünyayı ahirete tercih ettiler.
"Allah'ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur." (Rum: 29)
Delilsiz ve ilimsiz olarak kendi batıl yollarına gittikleri için İslâm hududundan çıktılar. İradelerini şerre sarfettiler. Allah-u Teâlâ'nın dalâlete düşürdüğü kimseyi hiç kimse hidayete erdiremez. Onların müstehak oldukları azaptan kurtaracak yardımcıları da yoktur.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde:
"Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap yüklenmiş merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayan kimselerin durumu ne kötüdür! Allah zâlimleri doğru yola eriştirmez." (Cuma: 5)
"Seslerin en çirkini şüphesiz merkeplerin sesidir." buyuruyor. (Lokman: 19)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyuruyorlar ki:
"Ölçüde bereket vardır. Binaenaleyh her şeyi ölçünüz. Eğer Hazret-i Allah'ın kelâmına uyuyorsa alınız. Uymuyorsa reddediniz. Resulullah'ın sünnetine uyuyorsa alınız, uymuyorsa reddediniz." (Tirmizî)
Bunlar müslüman mıdır? Mason mudur? Alevi midir? Kâfir midir? Nasıl anlarsınız?
Kimin namına konuşuyorsa, kimi temsil ediyorsa o ondandır. Çünkü Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyuruyor ki:
"Allah size imanı sevdirdi, onu kalbinizde süsledi. Küfrü, fâsıklığı, isyanı ise çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar onlardır." (Hucurat: 7)
Bu gibi kimselerin söyledikleri eğer İslâm dinine, Hazret-i Allah'ın Kur’an-ı kerim'ine, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in Sünnet-i seniye'sine uyuyorsa; işte onun İslâm'ı temsil edeceğine şehadet edersiniz. Şayet Din-i İslâm'ın düşmanlarını temsil ediyorsa, kimi destekliyorsa o ondandır. Aleviyi destekliyorsa alevidir, masonu destekliyorsa masondur, hıristiyanı destekliyorsa hıristiyandır, kâfiri destekliyorsa kâfirdir.
O derse ki, "Ben İslâmı temsil ediyorum."
O halde Cenab-ı Hakk Âyet-i kerime'sinde buyuruyor ki:
"Yaratmak da emretmek de Allah'a mahsustur." (A'raf: 54)
Mahlûkun hiçbir hükmü yoktur. Ve sözü geçerli değildir. Eğer Allah-u Teâlâ'nın emirlerine iman ediyorsa mümin, etmiyorsa kâfirdir. En kestirme yol budur.
Bunlar kendilerini müçtehid yerine koyuyorlar. Bunlarınki içtihad değil, ifsadtır. Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyuruyorlar ki:
"Ümmetimden yalancılar ve deccaller vücuda gelir." (Münavî)
Müçtehid kim, bunlar kim? Oysa Kur’an-ı kerim'in hükmü kıyamete kadar bâkidir. Bunlar din-i mübini ifsad ve Hazret-i Kur’an’ı aslından çıkarmak için vazifelidirler. Halbuki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyuruyor ki:
"Bir zikir olan Kur’an'ı biz indirdik. Elbette onu biz koruyacağız." (Hicr: 9)
Oysa Hazret-i Allah'ın kelâmını kıyamete kadar koruyacağına dair açık beyanı vardır. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır." buyuruyor. (Saf: 8)
Çünkü bunların imanları sureta, ilimleri ise zandan ibarettir. Onlar Allah'tan korkmaz. Çünkü imanları boğazlarından aşağıya geçmemiştir. Kendi zanlarını hüküm yerine koyarlar. Nefis putunu eline almıştır. Onunla irşada kalkmıştır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki; İslâm'ın yalnız ismi, Kur’an’ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mamur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.
Onların âlimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir." buyurmuştur. (Beyhaki)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunları göre göre söyledi.
En şerli oluşları nedendir? Çünkü hiçbir din düşmanı bunların yaptığı tahribatı yapamaz. Çünkü düşmanın cephesi var. Bunların ise cephesi yok. Müslüman gibi görünüyorlar ve din-i mübin'i parçalamaya çalışıyorlar. Onlar müslüman gibi görünen münafıklardır.
Halbuki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde:
"Bu dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler." buyuruyor. (Rum: 30)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz ise Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Kıyamet gününde azabın en şiddetlisiyle azap görecek olan, ilmi kendisine fayda sağlamamış bulunan âlimdir." (Heysemi)
Allah'ın hükmünü bırakıp, kendi zanlarına göre hareket ettiklerinden dolayı küfre kaymışlardır.
Çünkü Hazret-i Allah'ın hükmünü kaldırıp kimlerin hükmünü koymak istediğini buradan tanırsınız. Ve bunların kim olduğunu buradan öğrenirsiniz.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Âyetlerimizi inkâr etmek için yarışırcasına gayret sarf edenler var ya, işte onlar için acıklı bir azap vardır." buyuruyor. (Sebe: 5)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde onlara azap vadediyor.
Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor:
"Ahir zamanda yaşları küçük, tecrübeleri kıt, aklını kötüye kullanan bir zümre yetişecektir. Onlar, iyiler gibi peygamberin tebligatından, âyet ve hadisten bahsedeceklerdir. Fakat onlar, tıpkı okun hedefi delip geçtiği gibi İslâm'dan hemen çıkıvereceklerdir. İmanları boğazlarından ileri geçmez.
Siz onlara nerede rastgelirseniz hemen öldürünüz. Zira bunları öldürene kıyamet gününde sevap vardır." (Buhârî, Tecrid-i sarîh: 1472)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Âyet ve Hadis'ten bahsedecekler buyuruyor. Bunlar Âyet ve Hadis'ten de bahsetmiyor.
Onlar Hazret-i Kur’an'a uymazlar. Hazret-i Kur’an'ı arzularına göre uydurmaya çalışırlar. Çünkü Ahkâm-ı ilâhi'ye imanları yoktur. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in sünnetini işlemezler. Ona benzemek istemezler. Kendilerini gayrıya benzetirler.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Onların kalpleri iman etmedi." buyuruyor. (Maide: 41)
İşte cidden bu beyinsizlerin bu kadar ileri gidişinden Allah'ın gadabına uğrayabiliriz. Çünkü o kadar ileri gittiler ki, bindörtyüz senedir bir harfi değişmemiş olan Hazret-i Kur’an'ı beğenmiyorlar ve kendi zanlarına göre hüküm değiştirmeye çalışıyorlar.
Oysa Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Aramızdaki beyinsizler yüzünden bizi de helâk eder misin Allah'ım!" buyuruyor. (A'raf: 155)
Bunlar din-i mübini parçalamaya ve yok etmeye çalışıyorlar. Bunlar hangi dine göre, kime hizmet ediyorlar?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyuruyor ki:
"Zulmedenler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını, hangi deliğe tıkılacaklarını yakında görecekler." (Şuara: 227)
İşte ferman-ı ilâhi budur ve çok açıktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Hiç özür beyan etmeyin. Çünkü siz inandıktan sonra inkâr ettiniz. İçinizden bir kısmını affetsek bile suçlu olduklarından dolayı bir kısmına da azap edeceğiz." buyuruyor. (Tevbe: 66)
İşte bu ihtar-ı ilâhî umumadır. Çünkü siz hakikata göz yumup baktınız. Bunların kötü söz ve davranışlarını hoş gördünüz.
Mü'min midir? Kâfir midir? Tetkik edip araştırmadınız. Ehline de sormadınız. Onun için bir kısmını af etse de, diğer kısmını af etmeyeceğini açık olarak bize buyuruyor ve duyuruyor. Neden?
"Kör oldular, sağır kesildiler." buyuruluyor. (Maide: 71)
Gerçekten bu körlüğünüz ve sağırlığınız size çok pahalıya mal olur. Bu yüzden dünyada birçok ibtilalara, sıkıntı ve belâlara uğradığınız gibi, ahiret azabına da düçar olursunuz. Neden? Çünkü Allah-u Teâlâ’nın iyi ve kötüyü bilmeniz için verdiği en büyük nimetlerinden birisi de akıldır. Ve fakat sen aklını kullanmadın. İlâhî ahkâma bakmadan, kendi zannına uydun ve bu helâkine vesile oldu. Nedamet çok, fakat faydası hiç yok.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurur:
"Sizden cehennem ateşine en ziyade cesur olan kimse sağlam bilgisi olmaksızın dini meselelerde fetva vermeye cesaret gösterendir." (Darimi, Sünen)
Onlardan fetvâ için gelenlere aklına cazip olan şeyleri söyler. Gerçekten, hakikatten mahrumdur. Ve Hazret-i Allah'ın ahkâmını inkâr eder, kendi zannını ahkâm yerine koyar. Ve halka fetva verir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Allah kimi dalâlette bırakırsa ona hidayet edecek yoktur." buyuruyor. (Zümer: 36)
İşte bunların durumu budur.
Allah-u Teâlâ onlarda hayır görseydi onları dalâlette bırakmazdı.
Gökkubbe altındaki en kötü insanlar olmaları nedendir? Hiçbir İslâm dini düşmanı bunların İslâm dinine yaptığı tahribatı yapamaz. Bunun için.
Zira bunlar âlim gibi göründüğünden halk bunlara inanır, aldanır ve dinden çıkar. Ve fakat din düşmanına dikkat edilir, çünkü onların cephesi var. Amma bunların cephesi yoktur. Tahribat çok büyüktür.
Oysa Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'de şöyle buyuruyor:
"Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak inanıp iyi işler yapanlar, birbirine Hakk'ı tavsiye edenler, birbirlerine sabri tavsiye edenler müstesna. Onlar ziyandan kurtulmuşlardır." (Asr: 1-3)
İşte bunların durumları budur.

Allah-u Teâlâ ümmet-i Muhammed'i bunların şerrinden korusun.

İbretli Bir Misal

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa kendilerine, bir olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti.” (Tevbe: 31)
Bu Âyet-i kerime’nin mânâsını bizzat Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kendisi açıklamıştır.
Şöyle ki:
Daha önceleri hıristiyan olan Adiy bin Hâtim boynunda gümüşten bir haç olduğu halde, İslâm hakkında bilgi edinmek niyetiyle Medine’ye gelmişti. Şüphelerini gidermek için Resulullah Aleyhisselâm’a bazı sorular sordu. “Bu âyet bizi âlimlerimizi, rahiplerimizi rabler edinmekle suçluyor. Halbuki biz onları kendimize rabler edinmeyiz. Bunun mânâsı nedir?” dedi.
Resulullah Aleyhisselâm “Onlar helâli haram kıldılar, haramı helâl kıldılar. Siz bunu öylece kabul etmiyor muydunuz?” diye sorunca Adiy “Evet böyledir.” diye tasdik etti. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“İşte bu sizin onları rabler edinmenizdir.” buyurdu. (İbn-i Kesir)
Çünkü Allah-u Teâlâ’nın açık hükmü varken, sen bu açık hükmü dinlemiyorsun, onları dinliyorsun, onu hâşâ ilâh olarak kabul ediyorsun.
Münafık olanlar Hazret-i Kur’an’ı tahrip ve tahrif etmek isterler ki müslümanlar Hazret-i Allah’ı değil de onları ilâh edinsinler diye.
Yani yahudi ve hıristiyanların yapmak istediğini şimdi münafıklar yapmak istiyor. Bu perde altında İslâm dinini ve vatanımızı yok etmek istiyorlar.
Senin dinini ve vatanını yok etmek isteyen münafık olsun, sapıtıcı imam olsun sen önce onu yok et ki vatanını, namusunu, dinini kurtarmış olasın.
Münafık olanlar kendilerini gizlemek isterler, bilinmemek için. Kisvesine bakma, icraatına bak. İmanın varsa hemen kararını ver, işe oradan başla. İsmi, vazifesi ne olursa olsun. İlâhi emirlere bak da imanın varsa tanıyarak, bilerek kararını ver.
Zira kâfirleri severler, dostluk bağları kurarlar.
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde hakiki müminlerin vasıflarını beyan buyurmaktadır:
"Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah'a ve Peygamber'ine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin." (Mücâdele: 22)
Sen ise onları dost edindin. Oysa onları dost edindiğin için sen de kâfirsin.
“Sen de onlarla beraber kâfirsin!” dediğinde kızar. Oysa ya kâfir olduğunu kabul edecek, ya da bu Âyet-i kerime’yi kabul edeceksin.
“Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin!” (Mâide: 51)
Onlar İslâm’ın ve müslümanların düşmanıdırlar. Allah-u Teâlâ yahudi ve hıristiyanlarla dost olmayı, aynı safta bulunmayı yasaklamış olup bu emr-i ilâhî kıyamete kadar bütün müslümanlara şâmildir.
“Onlar birbirinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o onlardandır.” (Mâide: 51)
Onları dost edinen onlara benzemiş, onlardan bir kimse gibi olmuştur. O artık İslâm’a değil, onlara ve isteklerine hizmet eder, onlardan sayılır, ahirette de onlarla beraber haşrolur. Zira o safını değiştirmiştir.
Binaenaleyh; münafıkların müdafileri münafıktır. Kim olursa olsun.
Yaratmak da emretmek de Allah’a mahsustur, mahlûkun hükmü yoktur.
“Şüphesiz ki biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliriz.
İnsan, bizim kendisini nutfeden (kerih bir sudan) yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.” (Yâsin: 76-77)
Ben de müslümanım demekle kendisini aldatır. Başkasını değil.


Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...