23 Şubat 2016

Marifetnâme 43.Bölüm


Marifetnâme 43.Bölüm 
 BEŞİNCİ BAHİS
İnsanı âleme tatbik, enfüsü âfaka tevfik edip; cihanın mânâ ve cüzlerinin benzerlerini bu insan vücudunda bulup, bedeninde olan aza ve kuvvetlerin bütün eşyaya tek tek vücuh il benzerliğini; bedenin sıhhatinin korunma ve devamlılığını; tabii ölümle ruhun bedenden ayrılmasını dört bölüm ile ayrıntılı olarak anlatır.
BİRİNCİ BÖLÜM
İnsan bedeninin zamanlara ve mekanlara benzerliği sekiz madde ile bildirir.
Birinci Madde
ålem, ådem için yaratıldığını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: Hak Taâlâ iki cihanı ve onlarda olanın tamamını insan için icat ve mevcut eylemiştir. Ta ki âlemde olan sanatlara bakıp, eşyada bulunan hikmetleri bilsin. Hepsinin benzerini kendi vücudunda buldukta; nefsini bilmeye erip, ondan Allah'ı tanıma kolay olsun. Zira ki Hak Taâlâ Nazm-ı Kerim'inde: Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım,È (51/56), buyurmuştur. Hadis-i kudside: Ey insan! Beni tanımak için nefsini bil, emr-i şerifiyle, nefsi bilmenin Rabbi tanımaya vesile olduğunu duyurmuştur. Çünkü Hak Taâla insanı, kendi tanınması için yaratıp, kendi tanınmasını, insanın nefsini tanımasına bağlı kılmıştır. Şu halde elbette insana, kendi nefsini bilmek istidadını vermiştir. Ta ki nefsini bilmekten, yaratıcısını bilmeye erişsin. Nitekim haberde: Nefsini bilen, Rabbini bildi,È vârit olmuştur. Allah'ı tanımanın anahtarı, nefsi bilmek bilinmiştir. Nefsi bilmenin anahtarı, âlemi bilmek kılınmıştır. Lakin Hak Teâlâ'nın âlemin ufuklarında olan eserlerinin benzersiz sanatını herkes görüp, sırlarına ermek, insana nefslerinde bulunan kudretinin kemal ve tavırlarını tamamıyla bilip, nurlarını görmek, ondan yüce istek olan Mevla'yı tanımaya ermek çok suğul, zor ve esrarlı iş bulunmuştur. Zira ki insana, mümkün ve müyesser değildir ki; dağların tepesine çıka, denizlerin dibine ine ve yerin içine görüp, süflî âlemin her birini görebile ve bütün durumlarına ve sırlarına muttali ola. Göğün üstüne çıkamaz ki, feleklerin ve yıldızların incelik ve hakikatlerine tamamıyla erip, ulvî âlimin durum ve sırlarına gereği gibi vâkıf ola. Göklerin melekût âlemine giremez ki, ruhlar âleminin durum ve sırlarını gereği gibi vâkif ola, feleklerin nefs ve akıllarını müşahede kıla. Ondan alemin yaratıcısının bunca kâinatı yaratmasından ve âlimin cüzlerini zerre zerre an an değiştirip, yetiştirmesinden işlerini temaşa ile isim ve sıfatlarına muttali olup, ondan zatını tanımaya yol bula.

Şu halde rauf ve rahim olan âlemlerin Rabbi hazretleri, esirgemesinin olgunluğundan, inayetinin sonsuzluğundan, iç ve dış âlemde, ulvi ve süflî eşyadan her ne ki bu insan vücudunun dahi iç ve dışını o tavır ve tarz ile en güzel biçimde üzere âlimin numunesi olarak yaratmış ve tasvir etmiştir.

Her ne vasıflar ile ki, pak zatı sıfatlanmıştır, bu insan ruhu dahi o vasıflar ile sıfatlanmıştır. Nitekim âlemi, bütün cüzleriyle kendisine itaatli ve boyun eğici eylemiştir. Ta ki bu insan, kendi vücuduna bakıp, azasının bileşiminden ve kuvvetlerinin düzeninden süflî ve ulvî âlemde kolaylık üzere benzer ve alâmetlerini bulup, kendini âlemin numunesi bilsin. Kendi ruhunun cisminde olan türlü tasarruf ve tedbirlerinden Hak Teâlâ'nın âlemde olan türlü tasarruf ve tesirlerini bulsun. Ondan fiillerine ve sıfatlarına vâkıf olup, pak zâtına muhabbet ve ibadet kılsın. Onu tanıma saadetine erip, âriflerden olsun.

NAZM


Bil ey insan / Elbet sen kâinatın toplamısın
Varlığı içine alansın / Varlık senin yanında göresin
Görünmez sana görünür / Basiret ve irfanla
Onu şu anda hatır bil / Cismin karanlık ve süflî
Ruhun nurlu ve ulvî / Sırrın Rabbanî ve safî
Zatınla sevin / Sıfatını anla ve oku
Müjde sana, topla dağınıklığını / Kalbin Rahman'ın evidir
Beyanını yüksek ve geniş / Ey ârif kadrini bil
Güzel tatlı latifelerin / Bilgiler sendedir uyan
Dostlar içinde giy taç / Zamanlar içinde an hayatını-
Sabit ve sakin ey şaşkın / Dairelerin kutbu sensin
Gözler senden ışıklanır / Ondan öğren ey insan
Sen elbette hazreti insansın
İkinci Madde
İnsan âlemini, büyük âlime tatbik ve bazı uzuvlarını yeryüzüne uydurmak yolunu bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: İnsan bedeni, küçük âlemdir. İnsan ruhu, büyük âlemdir. Zira ki, her ne ki âlemde yaratılmıştır, hepsinin benzeri insan vücudunda bulunmuştur. Şu halde insanın cisim ve canlı, bütün âlemin nüshasıdır. İki âlem tamamıyla insanda mevcut ve belirli bilinmiştir. Mesele bütün hissedilen cansızlara misal uzuvlarıdır. Bütün canlılara misal, insan ahlakıdır. Dört mevsime misal, insan dişleridir. Adet ve sanayie misal, insanın his ve kuvvetleridir.

Berzah âlemine misal, insanın hatıra ve fikirleridir. Melekût âlemine misal, insanın gönül ve canıdır. Bu misal ve benzerliklerin ayrıntısı sınırsızdır. Bu kitaba değil, böyle 100.000 kitaba sığmaz. Ancak ârifin kalbine sığar. Biz burada, güneşten zerre, deryadan damla açıklarız. Ta ki bu insan, büyük âlem olduğunu öğrenip, nefsi bilmeye burhan ola, Onunla Allah'ı tanıma kolay ola.

ålemin nüshası olan insanın şerefli bedeni, yer ve gökler mesabesindedir ki, bu cihandır. Ay ve yıl mesabesindedir ki, zamandır. Belde mesabesindedir ki, mekândır. İnsan bedeninin yere bir benzerliği budur ki, yerde dağlar olduğu gibi, bedende de kemikler olur. Yerde ağaçlar ve bitkiler olduğu gibi, bedende de saç ve uzuvlar olur. Bir benzerliği budur ki, yerde iklimler ve kıtalar olduğu gibi, bedende uzuvlar vardır. Yerde zelzele olduğu gibi, bedende titreme ve aksırma vardır. Yer vadileri arasıda akan nehirler var ise, beden damarlarında akan kan vardır. Yerde değişik tatta kaynaklar varsa, bedende de, kulak akıntısı, göz yaşı ve burun akıntısı gibi değişik tatlarda kaynaklar vardır. Kulak akıntısının acı olduğuna hikmet budur ki, insan uykuda iken kulağına yer haşereleri girmek istediğinde, kulak akıntısının hissine ulaşıp, geri dönsünler. O uyuyanın kulağına girmekle onu helak etmesinler. Gözyaşı o yönden tuzludur ki, gözün akı yağdandır. Yağ ise tuzsuz bozulur. Ta ki, akı taze kalıp, sürekli gözü aydınlık olsun.

Burun karışımları onun için nâhoştur ki, onda olan koklama hissi, güzel kokulardan kokulanıp, lezzet alsın. Zira ki eşya, zıtlarıyla bilinir. Ağız suyu onun için hoştur ki, dilde olan tat alma kuvveti, daima lezzette bulunsun. İnsan bedeninde bulunan ilahî hikmet sonsuz bilinmiştir. Burada ancak iki âlem birbirine tatbike ve uyuma ihtimam olunmuştur. Nitekim dış  âlemde bulunan eşya, insan âleminde bulunan eşyaya numune bulunmuştur.

RUBAİ


Ey ilahî nüsha ki sensin
Alemde olanlar hep sendedir
Ey Şah'ın cemal aynası ki sensin
İstediğini kendinde ara ki sensin
Üçüncü Madde
İnsan âleminin feleklere benzerliğini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: İnsan bedeninin göklere bir benzerliği budur ki, burçlar sahibi göğün 12 burcu olduğu gibi, bedenin de dışından içene 12 yolu vardır: İki kulak, iki göz, iki burun deliği, ağız, iki meme, göbek ve iki abdest yolları. Bir benzerliği dahi budur ki, feleklerde yedi gezegen olduğu gibi bedenin içinde de yedi aslî uzuv vardır: Akciğer, Ay'a; mide, Utarit'e; böbrek, Zühre'ye; yürek, Güneş'e; safra, Merih'e; karaciğer, Müşteri'ye; dalak, Zühal'e benzer bulunmuştur. Gökte bir çok sabit yıldız olduğu gibi, bedende de çok sinir vardır. Felekte 28 meşhur menzil olduğu gibi, bedende de 28 his ve sayılan güçler vardır. Felekte 360 derece olduğu gibi, bedende de açıklanan 360 kan damarı vardır. Küllî ve cüzî feleklerin, sabit ve gezegen yıldızların türlü tabii hareketleri olduğu gibi, bedenin de bu tavır üzere türlü zorunlu ve ihtiyarî hareketleri vardır. Felek dört unsuru kuşattığı gibi, beden dahi dört karışımı kuşatmıştır ki: Safra, ateş gibi kuru ve sıcaktır. Kan, hava gibi sıcak ve rutubetlidir. Balgam, su gibi rutubetli ve soğuktur. Siyah köpük, toprak gibi soğuk ve kurudur. Dört unsurdan üç ana bileşim doğduğu gibi, bedende de dört karışımdan uzuvlar doğmuştur.

Gündüze misal, insanın sürurudur. Geceye misal, onun hüznüdür. açık havaya misal, yayılmasıdır. Buluta misal, sıkılmasıdır. Gök gürültüsüne misal, sesidir. Şimşeğe misal, onun gülmesidir. Yağmura misal, onun ağlamasıdır. Rüzgâra misal, onun nefesleridir. Oluşum ve bozuşuma misal, kelamının lafızlarıdır. Gökkuşağına misal, yay kaşıdır. Hilale misal, kulağıdır. Dolunaya misal, yuvarlak yüzüdür. Gece karanlığına misal, onun saçıdır. Sabaha misal onun alnıdır. Dış âlemin, bu insan âleminin açıklanan benzerliklerinden gayri, benzerliği çoktur. Lakin ârife işaret yetmekle, uzatmaya hacet yoktur.

NAZM


Can vilayetinde gökler sınırsız
Ruh yolunda alt ve üstler vardır
Cihan gökleri gibi iş yaparlar
Yüksek dağlar engin denizler vardır.
Dördüncü Madde
İnsan bedeninin zaman ve mekana yani ay ve yıla ve onda, ruhun sultana benzerliğini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: İnsan bedeninin ay ve yıla benzerliği budur ki, bir senede dört mevsim olduğu gibi bedende de dört karışım vardır ki: Balgam, ilkbahar gibi rutubetli ve soğuktur. Safra, yaz gibi sıcak ve kurudur. Kan, sonbahar gibi sıcak ve rutubetlidir. Siyah köpük, kış gibi kuru ve soğuktur. Bir benzerliği dahi budur ki; İlkbahara uygun, çocukluk yaşıdır. Yaza benzer, gençlik ve olgunluk yaşıdır. Sonbahara uygun duraklama yaşıdır. Kışa uygun ihtiyarlık yaşıdır. Bir benzerliği dahi budur ki, bir senede 12 ay olduğu gibi, bedende de 12 menfez vardır. Bir haftada yedi gün olduğu gibi, bedende de yedi uzuv vardır. Bir haftada yedi gün olduğu gibi bedende de o sayıda kan damarı vardır.

Bedenin şehre benzerliği budur ki, şehre bir padişah olur. Sonra veziri, emniyet âmiri, maliyecisi olur. Padişahın sarayı, memleketi, bineği, tabası, hazinedarı, bekçileri, elçileri, casusları ve hakimleri olur. Şehir içinde sanatkârlar olur. Mesela mimar, yapı ustası, ekmekçi, tabip, kasap, kuyumcu vesaire olduğu gibi, insan bedeninde de bütün bunların benzeri vardır ki: İnsan ruhu, âlemin padişahıdır. Nazari akıl, veziri azamdır, gazap kuvveti emniyet âmiridir. Şehvet kuvveti, maliyecidir. Bu padişahın sarayı, yürektedir. Memleketi bu bedendir. Bineği, hayvanî nefstir. Tabası, beden uzuvlarıdır. Hazinedarı, tutma kuvvetidir. Bekçileri, gözlerdir. Elçileri, kulaklardır. Polisleri, ellerdir. Casusları, koku alma kuvvetidir. Hakimi, tatma kuvvetidir. Bedende de sanayi erbabı vardır ki:

Mimar, ameli akıldır. Bina tabiattır. Marangoz, çekme kuvvetidir. Değirmen, dişlerdir. Ekmekçi, sindirim kuvvetidir. tabip, ayırma kuvvetidir. Kasap, şekil verme kuvvetidir. Kuyumcu, büyütme kuvvetidir ki, beden şehrine neşvü nema verip, zengin eder. Çöpçü, itme kuvvetidir ki, beden şehrinden fazlalıkları itip, çıkarır. Şehrin sair sanat erbabı benzerleri, bedenin sair kuvvetleridir. Şimdi, bu açıklamadan ortaya çıkan budur ki; insan ruhu, şehrin sultanıdır ve vücut ve bedende, diri ve dost olan Allah'ın halifesi olmuştur.

NAZM


Seyyid-i âlemdir âdem gayriden sevdayı kes
Zâhidin vehmi gerçi ıraktan sevk eyler feres
Dilde dildarın misali mahmil içre yârdır
Bu maiyyetten habir olmaz figan eyler çeres


(İnsan, âlemin efendisidir, gayriden sevdayı kes. Zahidin vehmi gerçi ıraktan at sevk eder. Gönülde sevgili misali, mahmil (hayvan sırtındaki kafes) içinde yârdir. Bu beraberliği bilmediği için çeres figan eyler.)
Beşinci Madde
İnsanın kalbinde bulunan kötü ahlakın hayvan suretlerine benzemesini, vakaların ve rüyaların tabirlerini harf sırasıyla bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: ëlemde insan ahlâkı, türlü hayvanların şekil ve suretlerinin benzer ve misalleri, insan nefsinde de vardır ki, hayvanî kötü ahlâklardır. Meselâ kibir sureti, kaplana benzerdir. Tasallut sureti, aslana benzerdir. Haset sureti, kurda benzerdir. Nitekim Hz. Yakub'un evladının Hz. Yusuf'a olan hasetlerinden, ayrılık olayından önce, rüyasında, yedi kurt suretinde Hz. Yusuf'un üzerine hamle ile hücum eder görmüştü.

Onun için çocukları ona: Onu bizimle gönder, dediklerinde, onlara: Onu kurt yemesinden korkarım. demesiyle bahane buyurmuştu. Şu halde, gönülde gazap sureti, köpektir: hile sureti, tilkidir; gaflet sureti, tavşandır; ferce yönelik şehvet sureti, eşektir; arkadan yaklaşma sureti domuzdur; midevî şehvetin sureti, koyundur; oburluk şehvetini sureti, inektir; tama sureti, karıncadır, cimrilik sureti, faredir; kin sureti, beyaz devedir; vecdin sureti, kırmızı devedir; düşmanlık sureti, yılandır; ezanın sureti, akreptir; vesvese sureti, sarı arıdır ve diğer ahlâk suretleri, sair ayvanların şekillerine benzerdir. Hatta kötü ahlaktan birine galip olan gönül, rüyada kendini o surette olan hayvana dahi galip görür. Mesela ferce yönelik şehvete üstün gelen kimse, rüyasında bile eşeğe binici olur. Eğer mağlup ise, kendini eşeğin altında bulur. Diğer ahlaklar dahi bu kıyas ile malûm olur. Çünkü insan, dolayıcı berzah ve her şeyin ortaya çıktığı yerdir. Bu durumda, bütün hayvan suretleri ve kâinatın şekilleri, insanın içinde ve dışında suret bulup, şekillenmiştir. Gereğince meydana gelmiştir. Ahlakını güzelleştiren gönül, ayna gibi safia olup, her şeyi kendinde bulmuştur. Safî olmayan gönül, uyku halinde rüya ile geçmiş ve gelecek işlerden haber almıştır; ya misal ile veya tabir ile bilmiştir. Anlaşılması güç olan rüya, bu manzume ile açık olmuştur.

Gıdanın buharı beyne geldiğinde, önce burun hislerine hail olur. Hayvanî ruh o zaman ne eder? Vücudun dışını bırakıp, içine gider, O an burun hisleri muattal olur. Uyku halini cisim, onunla bulur. Beynin hisleri kalbe indiğinde, kalp o an ruhun içine döner. Kalbe işaretler ilham olur. Asıldan kalp muştular alır. Vasıtasız bulursa faydalıdır. Aynısı çıkarsa vakıadır. kalp eğer vasıta ile haberdar olsa, gördüğü düşten tabir olunur. O an gelir kalbe gördüğü rüya; ona ya işaret veya müjdedir. Rüyada görülen şeyin Arapça isminin ilk harfi alınır. Ne ise o harflerle bilinir. Elif, ululuğa işaret olur. kadrinin yükseleceğine müjde olur. Be ise, cisim ve cana rahattır. Te ise, hacetin elde edilmesidir. Se ise, düşman üzere yardımdır. Cim ise, fırsat ve ganimettir. Ha ise, izzet ve saadettir. Hı ise, her murada kavuşmaktır. Dal ise, zahmet ve meşakkattir. Zel ise mal, mülk ve devlettir. Rı ise, devlete delalettir. Zı, metin itikada kalbe yeder. Sin, emin olmağa alâmettir. Şin, yaptığına nedâmettir. Sad, kâm almağa müjdedir. Dad, mal bulmaya işarettir. Tı ise, düşmanı helak olacak. Zı ise, kalbi hüzün ile dolacak. Ayn ise, gönülde karışıklık bula. Gayn ise, nefsine zulüm olur işi. Fe ise, rütbesi yükselir. Kaf ise, devlet ve malı bula. Kef ise, kaybettiği sevinçli gelir. Lem ise, o emin olur hoş dem. Mim olursa, muradını alacak. Nun ise, hatırı melûl olacak. Vav ise, işleri kolay olur. He ise, hüzün ile gözyaşı döker. Ye ise, taate muvaffak olur. Bu tabirler hep, muhakkak olur.

Altıncı Madde

Ufukların ve nefslerin birbirine tatbik olunduğunu, insan âlemi şeklinin büyük âlemin yapısının aksi kılındığını ve iki âlemin gönül âleminde tamamen bulunduğunu bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: Her yönden afâka her vecihle nefsler uygun ve mutabık bulunmuştur. Zira ki, bütün âlemin bazı cüzleri açık, bazı cüzleri gizli kılınmıştır. Açıktakiler, dokuz felekler, dört unsur ve üç bileşiktir. Gizli olanlar, on akıl, dokuz nefstir. İnsanın dahi dışı ve için vardır ki, dışı beden uzuvlarının hepsidir. İçi, on histir ki, bütün eşyayı idrak edendir. Şu halde insan vücudu cihan kitabıdır. Bir mecmua kılınmıştır ki, âlemde her ne bulunmuşsa, bir insanda da bulunmuştur. Bu insan sureti, bir küçük âlemdir ki, büyük âlemde bulunan feleklerin ve unsurların benzerleri, onda da bulunmuştur. Nitekim defalarca açıklanmıştır. Lakin bu küçük âlem, büyük âlemin yapısı aksince bilinmiştir. Zira ki, büyük âlemin dış kabuğu çevresi hududu bulunan atlas feleğidir ki, şeriatçıların dili ile en büyük yerdir. Onun içinde burçlar feleğidir ki, o kürsüden ibarettir. Onun içinde Zühal feleğidir, onun içinde müşteri feleğidir. Onun içinde Merih feleğidir. Onun altında güneş feleğidir. Onun altında Zühre feleğidir. Onun altında Utarit feleğidir.

Ondan içeri ay feleğidir. Onun içinde su küresidir. Onun içinde âlemin iç dudağı olan toprak küresidir ki, büyük âlemin yapı ve şekli böyledir. İnsan âleminin yapı ve şekli onun aksidir. Zira ki, bunun kuşatıcı kabuğu topraktır ki, bu bedenin derisidir. Onun içinde sudur ki, kandır Onun içinde havadır ki canın buharıdır. Onun içinde ateştir ki, yürekte hayvanî ruhtur. Onun içinde yedi yedi göktür ki, kalbin yedi tavrıdır. Gönül içinde insanî ruhtur ki, onun dışı kürsi ve içi Rahman'ın Arş'ıdır. Zira ki, âriflerin kalbe Hazret-i Rahman'ın evidir. Nitekim Hak Taâlâ: 'Yere göğe sığmam, lakin vera' sahibi mü'min kulumun kalbine sığarım,' buyurmuştur. Bu insan ruhu, en büyük âlem olduğunu duyurmuştur. Şu halde bu Hazreti insan, mânâda en büyük âlemdir. Gerçi surette en küçük âlemdir. Ruh ile âlemin babasıdır. Gerçi bedenle insanın çocuğudur. Huzur ile hepsinden öncedir. Gerçi meydana gelişle hepsinden sonradır. Meselâ: Büyük âlem cüz'leri ile bir ağaçtır ki, insan âlemi ondan vücuda gelmiş meyvedir. Şu halde âlemin son gayesi bu insan türüdür. Nitekim ağacın aslı meyvenin çekirdeğidir.

Bunun gibi cihanın aslı, bu insan ruhudur. Nitekim ağacın neticesi ortadadır. Onun gibi âlemin sonucu insan bedenidir. Nitekim her meyvenin çekirdeklerinde kendi ağacı topluca mevcuttur. Onun gibi bu insan ruhunda bütün kâinat toplu olarak mevcuttur. Nitekim meyvenin vücudu, dalların olgunluğu sonucudur. Onun gibi insanın vücudu esasların mizası sonucudur.

Nitekim meyvenin cüz'leri ağacın bütün cüz'lerinden yükselip, tepesinden ortaya çıkmıştır. Onun gibi insan vücudunun cüz'leri bütün cihan cüz'lerinin yükseklerinden geçme ve alçaklarından yükselme ile her cüz'ünden bir menfaat, bir zarar ve bir özellik alıp, hepsini toplayarak ortaya çıkmıştır. Feyiz kabulüne istidatlı olup, bu derece ile sair yaratıklar arasında tek olup, bunca kerem, fazilet ve en güzel şekil ile bu yüksekliğe yetmiştir.

BEYT


Çâr unsurdan mürekkep nefs-i vâhittir cihân
Sen gerek âdem-i hayal eyle, gerek âlem hayal eyle


(Dört unsurdan bileşmiş tek nefstir cihân, sen ister insan hayal et, ister âlem hayal et.)

BEYT


İki görmek şaşılıktır, gayr-ı bilmek ayn-ı ceh!
ålemi hem âdemi bir kendi nefsin buldu eh!


(İki görmek şaşılıktır. Başka bilmek göz yanılmasıdır. årifler, âlemi de insanı da sadece kendi nefsi buldu.)

Çünkü cihanın başlangıcı ve aslı bu insan ruhu bulunmuştur. Cihanın dönüş yeri yine bu ruh kılınmıştır. Zira ki, bu insanî ruh, ilâhi aşkın feyzi bilinmiştir. Halbuki ilâhi aşk küllî akıl ve izâfî ruhtur. Küllî akıl ise bütün cihan cüz'lerini kuşatıcıdır. Her anda bütün işleri tedbir edicidir. Şimdi nefsi böyle müşahede eden ârif, Mevlâ'sını bilmiştir; cihana can olup ebedi hayat bulmuştur. Büyük âlemi gönlünde görüp, en büyük âlem olmuştur. Nitekim bir ârif, bu mânâyı eda kılmıştır:

NAZM


Devan sendedir, şuurunda değilsin İlacın senden, görmüyorsun
Cisminin küçük olduğunu sanırsın En Büyük âlem sende toplanmıştır.

Yedinci Madde
İnsanın iç ve dışının, cihanın iç ve dışına uygun olduğu hâkimâne bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: İnsana önce kendi nefsini bilmek lâzımdır. İç ve dışı ne hakikat ve yaratılışta, ne özellikler taşımakta. Ta ki bu sanattan sanatkârını bilip, onun isim ve fiillerini, tecelli ve tasarruflarını âlemin içinde ve dışında bula. Nefsinden, Rabbine gönül yolundan dönüşle revan ola. Ona eşyanın hakikatleri ve mânanın incelikleri açık ola. Huzur ve ünsiyet ile ebedî kala. Zira ki insan suretinde bir küçük âlemdir ki, ondan dışta bulunan büyük âlemdir. Çünkü büyük âlemde her ne var ise, onun benzeri bu küçük âlemde de bulunmuştur. Nitekim büyük âlemin, dört denizi bilinmiştir. Onun gibi insan âleminin dahi dört denizi bulunup, ona uydurulmuştur. Büyük âlemin dört denizi: Gizli hazine sevgisi, ilk cevher, melekût âlemi ve mülk âlemidir. İnsan âleminin dört denizi: Baba sülbünde meni, ana rahminde nutfe, iç ruh ve dış bedendir. Çünkü Hak Teâlâ ezeli sevgisiyle: 'Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi sevdim,' buyurmuştur. Yani sevgi, âlemin yaratılma esası olduğunu duyurmuştur. O ilâhî sevgi, büyük âlemin cevher vücuda gelmiştir. O, büyük âlemin ikinci denizi olmuştur. O cevherin içi ve dışı vardır ki, içinden felekler ve unsurların hayatı hâsıl olmuştur. O, melekût âlemidir ki, büyük âlemin üçüncü denizidir. O cevherin dışından felekler ve unsurlar olan basit cisimler vücuda gelmiştir. O, mülk âlemidir ki, büyük âlemin dördüncü denizi olmuştur. Onun dört denizi bununla son bulmuştur.

Yedi gezegen feleğine yüksek babalar; unsurlara ve dört tabiata aşağı analar denilmiştir. Bu babalar ve analar sürekli hareket kılmaktadır. Bunlardan üç bileşik vücuda gelmektedir. Nitekim Hak Taâlâ: "Nun ve kalem, bir de yazdıklarına andolsun." /63/1), buyurmuştur. Yani (nun) gizli hazine sevgisi, (kalem) ilk cevher, (yazdıkları) mülk âleminin müfredatı ve melekût âleminin mücerretleri olduğunu duyurmuştur. Fertler ile mücerretler an an yazılmadadır. O yazılmadan, bu bileşik cisimler vücuda gelmededir ki, bunlar kitabın kelimeleri benzeri hikmetle düzen bulmuştur. İlâhî kelimeler sonsuz olduğunu, Hak Taâlâ bize lütfûyle duyurmuştur. Nitekim Kuran'da: "Allah'ın kelimeleri tükenmez." (31/27), buyurmuştur.

NAZM


Aya nice bir devr ide bu çâr anâsır Kim ona ne evvel ola malûm ve ne âhir
Kâh eyleyeler âlem-i tefridde seyran Kâhi olalar âlem-i terkibde sâir
Tefridde çâr ola ve nâçâr ola devri Terkibe gelince ise mevalid ola zâhir
Bu cümle mezahirde ola muteber İnsanın ola cümle tufeylisi mezahir insan


İnsan âleminin yaratılış mâyası, baba sülbünde olan menidir ki, o, onun evvelki denizi bulunmuştur. Birinci cevher, ana rahminde bulunan nutfedir ki, o, onun ikinci denizi bilinmiştir. Nutfenin iç ve dışı vardır ki, melekût ve mülk âlemlerine tatbik olunmuştur. Nutfenin içinden ceninin his ve kuvvetleri hâsıl olmuştur ki, onun üçüncü denizi kılınmıştır. Dışından cüz ve uzuvları vücuda gelmiştir ki, onun dördüncü denizi itibar olunmuştur. İnsan âleminin dahi dört denizi bununla son bulmuştur. Zira ki meni, baba sülbünde gizli iken, salt sevgi idi. Ondan bir hareketle ortaya çıkıp, ana rahminde birinci cevher olmuştur ki, iç ve dışı, doğanın can ve cismi olup, insan âlemi vücuda gelmiştir. Büyük âlem, bu insan âlemine hizmetçi ve dalkavuk olmuştur.

NAZM


Nedir hikayet-i leylî ki doldu arsa-i hak
Ne idi halet-i mecnun-u mest damen-i çak
Şarab-ı aşk idi nuş etti hüsn-ü leylîden
Zehi şarab-ı mustafa zehi piyale-i pâk
Cemal ü aşk-ı hüdadan bulur bu mevcudât
İlâhî ente ilahî ve la ilahe sivak
Cihan mezahir-i sun'-u sıfat-ı Mevladır
Bu seyr zevkin eder can-ı ârif çâlâk
Velik mazhar-ı insan ki hâs mazhar odur
Kıyas olunmaz ona gayri mazhar et hâşâk
Felek-i mülkte yoğ insan misali bir cevher
Hezâr bâr aradım onu bulmuşum derrâk
Kemal-i illet-i gaiye nev-i insandır
Delil Hakkı edersen taleb oku levlâk


(Leyla hikayesi nedir ki, yeryüzü doldu? Ni idi mest olmuş ve eteği parçalanmış Mecnun'un hali? Leyla'nın güzelliğinden içtiği aşk şarabıydı. Mustafa'nın şarabı ne hoş, pâk piyale ne hoş! Güzelliği ve aşkı Hüda'dan bulur bu varlıklar. ilahî, sensin İlah, senden gayri ilah yok. Cihan, Mevla'nın sanat ve sıfatlarının tezahürüdür. Arifin hareketli canı, bu seyr zevkini eder. lakin insanın ortaya çıkışı ki, has mazhar odur. Görünen hiçbir şey ona kıyas olunmaz. Mülk feleğinde insan benzeri bir cevher yok. Binlerce kez aradım onu, bulmuşum onu süratli idrak edici. Bu sebebin kemalinin gayesi, insan türüdür. Hakkı, delil istersen, oku 'levlak' hadisini.)
Sekizinci Madde
İnsan âleminin âhiret âlemine çeşitli yönlerle benzerlik ve ortaklıklarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun, ki, ârifler demişlerdir ki: Peygamberlerin (selam onlara olsun) rumuzlarının bir münasebeti, yani insan âleminin bekâ âlemine bir benzerliği budur ki, beka âleminin giriş yeri olan ölüme misal, insan âlemidir. Birinci, gıdanın hazmıdır. Bedenin yok olmasına misal, ikinci hazımdır. İkincisi neşveye misal, üçüncü hazımdır ki, halis kan vücut bulur.

Cesetlerin haşrine misal, dördüncü hazımdır ki, menî hâsıl olur. Maşheşe misal, babanın sülbüdür ki, meni onda toplanır. Hesap, kitab ve mizana misal, nutfe cevherinde hâsıl olan felek konumlarının tesirleridir. Sırata misal, babanın mesane yoludur. Cehenneme misal, fercin içidir. Kevser'e misal, ananın nutfesidir. Cennete misal, rahimdir ki, onda nimet türleri olan his ve kuvvetler ile hayat ve can bulur. Mevla'ya kavuşmaya misal, ondan doğmaktır ki, insanın güzellik ve cemalini görüp, yerin diyarına hayran olur.

Bir benzerliği budur ki, ölüme misal, uykudur. Şeytana misal, vehmetmedir. Berzaha misal, rüyadır. Melekûta misal, sadık rüyadır. Mezara misal, göğsün içidir. Münker ve Nekir'e misal, tedbir ve ihtiyardır. Kabir karanlığına misal, Hak'tan gaflettir. Kabir azabına misal, kendini bilmemektir. Kabir nuruna misal, gönül huzurudur. Kabir nimetine misal, kendini bilmektir. İsrafil'e misal, İlâhî aşktır. Sura misal, insan boğazıdır. Mahşere misal, müşterek histir. amel defterine misal, hafıza kuvvetidir. Mizana misal, nazarî akıldır. Sırata misal, fikretmedir. Cehenneme misal, tabiat zindanıdır. Zebanilere misal, kötü ahlaktır. Acıklı azaba misal, şirk ve hevadır. Masivayla şuğullanmaktır. İtiraz ve şikayettir. Zira ki hep edip eyleyen bir Mevla'dır. Kevser havuzuna misal, muhabbet şarabıdır. Cennet-i âlâya misal ârifin kalbidir. Huri ve gılmana misal, güzel ahlaktır. Dört nehre misal, ilim suyu, ilim sütü, rıza balı ve aşk şarabıdır. Ebedî nimete misal, çoklukta teklik bulmaktır ki, toplulukta halvettir.

BEYT


Ebediyet nimeti helâldir
Elini ve dudağını dünya nimetlerine sürmeyene


Mevla'ya kavuşmaya misal, hakiki fakrı bulup, fâni olmaktır. Sidre'ye misal, insanın başı ve yüzüdür. Tuba ağacına misal, kadınların saçıdır. Süslü tubaya misal, düzenli beden uzuvlarıdır. Zira ki eller, ayaklar ve parmaklar, turbanın alları gibi aşağıya doğrudur. Levh-i mahfuza misal, hâfıza kuvvetidir. Kaleme misal, hayal kuvvetidir. Geniş kürsiye misal, dimağın tamıdır. Onda olan yerde ve gökte bulunan meleklere misal, bedenin his ve kuvvetleridir. Büyük arşa misal, kâmil insanın sırrıdır. O Hakk'a ulaşıcıdır.

BEYT


Gönül tahtı mamur ve hevadan pak oldu
Rahman olan Allah, arş üzerine hükümrandır.


Hak Teâlâ'nın misali olmaz ki, insan ruhuna misal ola. Nitekim Kuran'da: "Hiç bir şey onun misli olmadı." (42/9) buyurmuştur. Allah'ın misilden münezzeh olduğunu duyurmuştur.

NAZM


Ey gönül sendedir ol kaf-ı kanaat sende
Sendedir akl ü edeb nutk ü belagat sende
Sendedir baht-ı âla necm-i saadet sende
Sendedir ilm-i ledün remz-i beşaret sende
Sendedir sırr-ı Hüda bâr-ı emanet sende
Sendedir genc-i nihan ayn-ı keramet sende
Sendedir dürr-ü kan-ı kerem zât-ı hidayet sende
Sendedir hamr-ı ezel sekr ü feragat sende
Var iken tanı özün bunca feraset sende
Sendedir nur-u Hüda lütf ü inayet sende
Hâsılı sendedir ol gayet-i gayet sende
Sendedir dürlü hüner dürlü maharet sende
Sendedir zabt ile rabt emre itaat sende
Sendedir hulk-ı cihan cümle imaret sende
Sendedir bahr ile ber cümle vilayet sende
Bu cihan varlığı hoş buldu nihayet sende
Varlığın aşka değiş eyle ferağat sen de
Sendedir dûzih-i sûzan dahi cennet sende
Sendedir iki cihan mülkü tamamet sende
Gafil olma gözün aç âlem-i kübra sensin
Sidre ü levh üalem arş-ı mualla sensin


(Ey gönül, o kanaat dağı sendedir. Akıl ve edeb, konuşma belagati sende. Sendedir aşk ile can, güzellik ve melahat. Saadet yıldızı ve yüce baht sendedir. Müjde remzi ve ledün ilmi sendedir. Hüda'nın sırrı ve binler emanet sendedir. Keramet pınarı, gizli hazine sendedir. Hidayet verici zat, kerem ve kâm incisi sendedir. Ezel şarabı, sekr ve feragat sendedir. Sende bunca feraset varken özünü tanı. Hüda'nın nuru, lütfu ve inayeti sendedir. Hâsılı, o gayelerin gayesi sendedir. Türlü hüner, türlü maharet sendedir. Zabt ile rabt ve emre itaat sendedir. Cihanın halkı ve bütün imaret sendedir. Kararlar, denizler ve bütün beldeler hep sendedir. Bu cihan varlığı, sende nihayet buldu. Varlığını aşka değiş, sen de feragat eyle. Cehennem ateşi ve cennet sendedir. İki cihan mülkünün tamamı sendedir. Gafil olma, gözünü aç, büyük âlem sensin. Sidre, levh, kalem ve arş sensin.)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...