Kur'ân-ı Kerîm'e Göre Yahudilik Kur'ân'da, On Emir
Yahudilikten bahsedilen âyetlerin sayısı oldukça fazladır. Onlardan "Benî İsrâîl", "Yahûd" vb. deyimlerle söz edilen âyetler bulunduğu gibi, bir bölümünde bazı peygamberler (Hz. Yakub... gibi) konu edilirken, Yahudilerle ilgili olarak bilgi verilir. Ayrıca Kur'ân'daki "Ehl-i Kitap" deyiminin şümulüne, onlar da girerler.
Kur'ân'da, Yahudiler ile ilgili olarak verilen bilgileri şöylece sınıflandırmak ve sınırlamak mümkündür:
1- Allah tarafından Yahudilere bahşedilen nimetler.
2- Uymakla yükümlü oldukları dînî hükümler.
3- Peygamberler tarafından kendilerine getirilen hükümlerle tebliğleri değiştirmeleri ve doğru yoldan sapmaları.
4- Allah'a karşı ahitlerini bozma ları, verdikleri sözden dönmeleri ve bunu alışkanlık hâline getirmeleri.
5- Yaptıkları kötü işler yüzünden zillet ve meskenete uğramaları.
6- Yeryüzünde fesad çıkarmaya
7- Çalışmaları.
8- Bazı peygamberler ile sâlih kimselere iftira etmeleri veya onları öldürmeleri.
9- Basit menfaatleri uğruna gerçeklere yüz çevirmeleri.
10- Allah'ın, Yahudilere tavsiyeleri. Yahudilerin tarihçesiyle ilgili olarak Kur'ân'da, Hz. Musa'ya kadar olan dönem hakkında yer alan bilgiler şu şekilde özetlenebilir: Hz. ibrahim, Ulu Allah'ın seçkin kıldığı peygamberlerden biridir
(Ali İmrân, 33-34; Meryem, 58-59). O, ne
Yahudi ve ne de Hristiyandır. O, müşriklerden de değildir.
Allah'ı "bir" tanıyan gerçek müslümanlar-dandır (Aliİmrân, 67, 95; Meryem, 43,47).
Ulu Allah, onu dost edinmiştir (Nisa, 125).
O çok içli, yumuşak huylu, konuksever ve kendini Allah'a adamış, dosdoğru bir kimsedir (Hûd, 75; Tevbe, 114; Meryem, 41; Buharı, Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 107).
O, görevini tam olarak yapan (Bakara, 124)
ve kendisine suhuf verilen (A 'la, 19) bir peygamberdir.
Ona, göklerin ve yerin sırları, yakînî bilgi bahşedilmiştir.
Bununla ilgili olarak Kur'ân'da şöyle denir:
"Biz İbrahim 'e, yakînen bilenlerden olması için, göklerin ve yerin melekûtunu şöylece gösteri-yorduk"(En'âm, 7/75).
Hz. ibrahim, Allah'tan başka putlara, ay, güneş ve yıldızlara tapınan babası (Âzer) ile kavmine karşı, görmeyen; batan, zeval bulan şeylere, Seylan'a tapınılmayacağım anlatmaya çalışır. Kendisinin Ulu Allah'a tapındığını, O'na hiçbir şeyi ortak koşmadığını, onları ve yonttuklarını O'nun yarattığını, dolayısıyla O'na ibâdet, şükür etmeleri gerektiğini, çünkü O'na döneceklerini bildirir. Onlar, hattâ babası, bu davete uymadılar. Ona, babalarını da böyle bulduklarını söylediler (En 'âm, 74-80; Enbiyâ, 58-67; Sâffât, 85-95; Meryem, 44; Ankebût, 17; Şu'arâ, 70-82). Hz. ibrahim, düşmanının putlar; dostunun da âlemlerin Rabb'i olduğunu belirterek şöyle diyor: "Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifâ verir.
Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur" (Şu'arâ, 26/79-82). Hz. ibrahim, görevini yapmış, tebliğde bulunmuştur. Onu ateşe atarlar, fakat Ulu Allah onu ateşten kurtarır (Ankebut, 24; Enbiyâ. 70; Sâffât, 93).
Kur'ân-ı Kerîm, Hz. ibrahim ile ilgili olarak verdiği kıssalarda insanlara, Allah ve âhiret inancı konusunda yol göstermekte, ibret vermekte ve onlar düşünmeye davet etmektedir (bkz. Bakara, 260; En'âm, 76-79; Sâffât, 85-94).
Allah Teâlâ, Hz. İbrahim'i ve onun soyundan gelenleri peygamber kıldı. Onlara iyi işler işlemelerini, namaz kılmalarını, zekât vermelerini emretti (Enbiyâ, 73).
Hz. ibrahim, Allah'tan, iyilerden olacak bir çocuk istedi (Sâffât, 100-101).
Allah da ona ihtiyarlığında İsmail ve İshâk'ı verdi (ibrahim, 39). İsmail çocukken babası, rüyasında onu kurban ettiğini gördü ve bunu ona açtı. İsrail, babasına emr olunduğu şeyi yapmasını, kendisini sabredenlerden bulacağını söyledi. Böylece Hz. ibrahim, oğlunu kurban etmek için yanı üzere yatırdı. Ulu Allah, rüyasındaki emre bağlılıkları sebebiyle bir kurban gönderdi (Sâffât, 102-107). Hz. İsmail doğru, uysal, sabırlı, sözünde sâdık bir kimse olarak Cebrail aracılığıyla kendisine vahyedilen, Allah'ın bir peygamberidir; çevresine zekâtı, namazı emretmiştir (Sâffât, 101; Meryem, 54-55; Enbiyâ, 85; Sâd, 48; Bakara, 156; Ali İmran, 84).
Hz. İshâk da doğru, sâlih, mübarek kılınmış, hidâyete erdirilmiş, âhiret yurdunu düşünen, gönülden Allah'a bağlı bir peygamberdi (Enbiyâ, 72; En'âm, 84; Sâffât, 113; Sâd, 45-47). İshâk, annesi çok yaşlıyken Allah'ın bir lütfü olarak bahşedilmiş ve annesi bu olaya çok sevinmiştir (Zâriyât, 29-30; Hûd, 72-73; Meryem. 49; Sâffât, 112). Hz. İshâk da, Hz. ibrahim ve Hz. İsmail gibi, kendisine vahyolunan peygamberlerden olmuştur. (Nisa, 163; Hûd, 71) Hz. Yakub Hz. İshak'ın ardından müjdelenen, kendisine vahiy indirilen peygamberlerden, dinde kuvvetli, halis, salih, sabırlı, hidayete erdirilmiş bir kimse idi (Bakara, 136; Al-i İmran ,84; Nis 163; Hud, 71).
Hz. Yakub'un en sevgili oğlu Hz. Yusuf; ihlaslı ilim ve hikmet sahibi, güzel bir yaratılışa sahip, Rüya tabirini bilen, kendisine vahiy gelen peygamberlerdendi. (Yusuf, 4-8, 15, 21-24; En' 14; Mü'min, 34)
Hz. Yusuf, çocukluğunda bir gün babasına, "rüyamda on bir yıldız, güneş ve ay'ın bana secde ettiklerini gördüm" der (Yusuf, 12/4).
Bu rüyayı dinleyen babası ona, bunu kardeşlerine anlatmamasını söyler (Yusuf Ayrıca Hz. Yakub, ona, Allah tarafından seçileceğini, kendisine rüya tabiri öğretileceğini, daha öncekilere olduğu gibi, Allah'ın hem ona, hem Yakub ailesine nimetini tamamlaya cağını söyler. (Yusuf, 6) Kardeşleri, rüyasında gördüğü gibi, Yusuf'u kıskanırlar.
Onu, ortadan kaldırmayı planlar Babalarını ikna ederek onu yanlarında götürür ve kuyuya atarlar. Onu bir kurdun yediğini söyleyip, kanlı gömleğini babalarına gösterirler. Bir yolcu kafilesi, Yusuf'u kuyudan çıkarıp beraberlerinde Mısır'a götürerek bir vezire satarlar. Vezirin karısı, Yusuf'a aşık olur ve kendisine sahip olmasını ister.
Yusuf reddedince de kadın, ona iftira eder ve Yusuf zindana atılır. Zindanda, rüya tabir eder. Mısır Meliki, bir rüya görür. Bu rüyayı, kimse tabir edemez. Yusuf'un iki hapishane arkadaşı, onu Melik'e tavsiye ederler.
Melik'in rüyasını yorumlayan Yusuf, saraya alınır ve Mısır hazinesine memur yapılır. Bir süre sonra, zahire almak üzere Mısır'a gelen kardeşleri, onun huzuruna çıkarlar. Yusuf, kardeşlerini tanır, bir vesileyle ailesini Mısır'a getirtir. İsrail oğulları, böylece Mısır'a yerleşirler. (Y 7-100) Hz. Yusuf zamanında Mısır'a yer leşmiş olan İsrail oğulları, daha sonra Firavun'un zulmüne uğrayarak, uzun bir esir hayatı yaşamaya başlar.
Onları bu sıkıntıdan Hz. Musa kurtarır. Tevrat'a Göre Hz. Musa Yusuf un ölümünden sonra Mısır'da Yahudiler çoğalmaya başlayınca, yeni Firavun, Yusuf'un hizmetlerini unutup bundan endişelendi. İlerde ülkelerine yönelecek bir saldırıda düşmanla işbirliği yapmaları endişesiyle onlara eziyet etmeye başladı. Bu ara da onların çoğalmalarım önlemek için, her doğan erkek çocuğun öldürülmesini emretti. Musa, işte böyle bir zamanda doğdu.
Annesi onu, ancak üç ay gizleyebildi. Sonra onu ziftlenmiş bir sepete koyarak ırmağa bıraktı. Nil kıyısındaki sazlıklara bıraktığı sepetin durumunu, Musa'nın kız kardeşi Meryem gözlüyordu. Nil'de yıkanmakta olan Firavun'un kızı, onu buldu ve bir İbrani çocuğu olduğunu anlayıp ona acıdı.
Meryem, çocuğu emzirmesi için bir İbrani kadın çağırabileceğini söyledi. Firavun'un kızının kabul etmesi üzerine gidip annesini çağırdı. Çocuk ona verildi ve "sulardan çekilmiş" anlamına gelen "Moşe" (Musa) adı verildi. (Huruc Çıkış, 1/8-22; 11/1-7) Musa, gençlik yıllarında Yahudilerin yanına gider, şikayetlerini dinlerdi. Yine bir gidişinde, Mısırlılardan birinin, bir Yahudiyi dövdüğünü gördü. Yahudiyi koruyarak Mısırlıyı öldürdü. Olayın duyulması üzerine Musa, Midyan'a kaçtı. Orada Midyan kahininin kızıyla evlendi. Kahinin sürüsünü otlatırken, Tanrı'nın meleği, Horeb'de bir çalı ortasında, ateş alevinde ona göründü. Yanan çalının ateşi bir türlü bitmek bilmiyordu. Bunu merak edip geri dönen Musa'yı çalının ortasından Allah çağırıp şöyle dedi: "...
Hz. Yusuf, çocukluğunda bir gün babasına, "rüyamda on bir yıldız, güneş ve ay'ın bana secde ettiklerini gördüm" der (Yusuf, 12/4).
Bu rüyayı dinleyen babası ona, bunu kardeşlerine anlatmamasını söyler (Yusuf Ayrıca Hz. Yakub, ona, Allah tarafından seçileceğini, kendisine rüya tabiri öğretileceğini, daha öncekilere olduğu gibi, Allah'ın hem ona, hem Yakub ailesine nimetini tamamlaya cağını söyler. (Yusuf, 6) Kardeşleri, rüyasında gördüğü gibi, Yusuf'u kıskanırlar.
Onu, ortadan kaldırmayı planlar Babalarını ikna ederek onu yanlarında götürür ve kuyuya atarlar. Onu bir kurdun yediğini söyleyip, kanlı gömleğini babalarına gösterirler. Bir yolcu kafilesi, Yusuf'u kuyudan çıkarıp beraberlerinde Mısır'a götürerek bir vezire satarlar. Vezirin karısı, Yusuf'a aşık olur ve kendisine sahip olmasını ister.
Yusuf reddedince de kadın, ona iftira eder ve Yusuf zindana atılır. Zindanda, rüya tabir eder. Mısır Meliki, bir rüya görür. Bu rüyayı, kimse tabir edemez. Yusuf'un iki hapishane arkadaşı, onu Melik'e tavsiye ederler.
Melik'in rüyasını yorumlayan Yusuf, saraya alınır ve Mısır hazinesine memur yapılır. Bir süre sonra, zahire almak üzere Mısır'a gelen kardeşleri, onun huzuruna çıkarlar. Yusuf, kardeşlerini tanır, bir vesileyle ailesini Mısır'a getirtir. İsrail oğulları, böylece Mısır'a yerleşirler. (Y 7-100) Hz. Yusuf zamanında Mısır'a yer leşmiş olan İsrail oğulları, daha sonra Firavun'un zulmüne uğrayarak, uzun bir esir hayatı yaşamaya başlar.
Onları bu sıkıntıdan Hz. Musa kurtarır. Tevrat'a Göre Hz. Musa Yusuf un ölümünden sonra Mısır'da Yahudiler çoğalmaya başlayınca, yeni Firavun, Yusuf'un hizmetlerini unutup bundan endişelendi. İlerde ülkelerine yönelecek bir saldırıda düşmanla işbirliği yapmaları endişesiyle onlara eziyet etmeye başladı. Bu ara da onların çoğalmalarım önlemek için, her doğan erkek çocuğun öldürülmesini emretti. Musa, işte böyle bir zamanda doğdu.
Annesi onu, ancak üç ay gizleyebildi. Sonra onu ziftlenmiş bir sepete koyarak ırmağa bıraktı. Nil kıyısındaki sazlıklara bıraktığı sepetin durumunu, Musa'nın kız kardeşi Meryem gözlüyordu. Nil'de yıkanmakta olan Firavun'un kızı, onu buldu ve bir İbrani çocuğu olduğunu anlayıp ona acıdı.
Meryem, çocuğu emzirmesi için bir İbrani kadın çağırabileceğini söyledi. Firavun'un kızının kabul etmesi üzerine gidip annesini çağırdı. Çocuk ona verildi ve "sulardan çekilmiş" anlamına gelen "Moşe" (Musa) adı verildi. (Huruc Çıkış, 1/8-22; 11/1-7) Musa, gençlik yıllarında Yahudilerin yanına gider, şikayetlerini dinlerdi. Yine bir gidişinde, Mısırlılardan birinin, bir Yahudiyi dövdüğünü gördü. Yahudiyi koruyarak Mısırlıyı öldürdü. Olayın duyulması üzerine Musa, Midyan'a kaçtı. Orada Midyan kahininin kızıyla evlendi. Kahinin sürüsünü otlatırken, Tanrı'nın meleği, Horeb'de bir çalı ortasında, ateş alevinde ona göründü. Yanan çalının ateşi bir türlü bitmek bilmiyordu. Bunu merak edip geri dönen Musa'yı çalının ortasından Allah çağırıp şöyle dedi: "...
Ben, babanın Allah'ı, İbrahim'in Allah'ı, İshak'ın Allah'ı ve Yakub'un Allah'ıyım. Ve Musa yüzünü örttü; çünkü Allah'a bakmaya korkuyordu. Ve Rab dedi: Gerçekten Mısır'da olan kavminin sıkıntısını gördüm... Onların feryadını işittim; çünkü onların acılarını bilirim... Ve şimdi gel ve benim kavmimi, İsrail oğullarını Mısır'dan çıkarmak için seni Firavun'a göndereyim." (Huruc Çıkış, III/1-13) Böylece Musa, Yahudileri Mısır' dan çıkarmak üzere görevlendirilmiş oldu. Kardeşi Harun da ona yardımcı olarak verildi.
Bu görevi yerine getirmek üzere Musa Mısır'a geri döndü. Kavmini Mısır'dan çıkarıp Ken'an diyarına götürmek istediğini, bunun Allah'ın emri olduğunu söyleyince Firavun, "Allah kimdir ki, ben ona itaat edeyim" diyerek onları saraydan kovdu. İkisi arasında mücadele başladı. İş, mucize göstermeye kadar vardı. Firavun, bütün sihirbazlarını topladı. Onlar da bütün hünerlerini ortaya koydular. Musa'nın asa'sı (değneği) kocaman bir yılan olup, onların bütün sihirlerini yuttu. Bütün bunlara rağmen Firavun, İsrail oğullarının Mısır'dan çıkmalarına izin vermedi.
Bunun üzerine Rab Yahve, "Mısırlılara bela vereceğini, insandan hayvana kadar bütün ilk doğanları öldüreceğini" bildirdi. Allah, Musa aracılığıyla Mısır topraklarına "on felaket" verdi. Firavun, bu işlerin olduğunu görünce onların Mısır'dan çıkmalarına izin verdi. İsrail oğulları, Kızıldeniz'e doğru yola çıktılar. Ancak Firavun, kararından pişman olarak onların peşlerine düştü. Kızıldeniz'e ulaştıklarında Musa elini denize uzattı, sular yarıldı, İsrail oğulları geçti. Sonra Musa tekrar elini uzattı, sular eski halini aldı ve Firavun ile ordusu boğuldu. (Huruc Çıkış, VII/9-12; XII/21-31)
Kızıldeniz'den geçtikten sonra, Mara'da acı suyu içemeyen İsrail oğulları için Allah Musa'ya suya bir dal parçası atmalarını bildirdi; su tatlılaştı. Çölde yiyecekleri bitince İsrail oğulları, Musa ve Harun'a söylenmeye başladılar. Allah, gökten ekmek yağdıracağını bildirdi. Musa da onlara akşam üzeri et (bıldırcın eti), sabah leyin de ekmekle doyacaklarını söyledi. Gökten beyaz kırağı tanecikleri şeklinde "man" adı verdikleri ilahi gıda yağdı (ballı yufka gibi bir şey).
Kırk sene "man" yediler sonraları su sıkıntısı çekmeye başladılar ve Allah'a yalvardılar. Allah, Musa'ya elindeki asası ile bir kayaya vurmasını emret ti. 0 da kayaya vurdu, ondan su fışkırdı. İsrail oğulları, Mısır'dan çıkışlarının üçüncü ayında Sina Çölü'ne geldiler. Orada Allah, Sina dağında Musa'yı çağırarak onlara verdiği nimetlere karşı İsrail oğullarının iyi bir kavim olma sözünü almak üzere onu görevlendirdi. Musa, emri yerine getirdi, sözü aldı ve Rabb'e bildirdi. Üçüncü gün, Tanrı, Sina dağının üzerine dağın tepesine, ateş içinde indi ve Musa'yı yanına çağırdı ve ona on emri verdi. (Huruc, XVI-XIX. Bablar)
Musa, İsrail oğullarını çetin ve uzun bir mücadele devresinden sonra Vadedilen topraklara yaklaştırdı ve yüz yirmi yaşındayken öldü (Tesniye, XXXIV/1-12) On Emir (Evâmiri 'Aşera) Hz. Musa'ya, Sina dağında vahyedilen on emir, Tevrat'ın iki ayrı bölümünde geçer. (Huruc, XX/1-l7; Tesniye, V/6-21) Bu on emir, şöyle sıralanır:
1- Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Allah benim.
2- Benden başka tanrın olmayacak. Boşlukta, yerin üstünde veya altında, denizlerin derinliklerinde varolan varlıkların resimlerini yapmayacak, onlara hiç bir şekilde tapmayacaksın.
3- Allah'ın adını, boş yere ağzına almayacaksın.
4- Sebt (Cumartesi) gününü daima hatırlayıp, onu mukaddes kılacaksın. Haftanın altı gününde çalışacak yedincisinde dinleneceksin. Cumartesi günü, Allah'ına tahsis edilmiş genel dinlenme günüdür. 0 gün ne sen, ne de oğlun, ne kızın, ne uşağın ne de hayvanın, kısacası hiçbiriniz çalışmayacaktır.
5-Anne ve babana hürmet edeceksin. Ta ki Rabbin Yahova'nın sana verdiği diyar üzerinde ömrün uzun olsun.
6- Öldürmeyeceksin.
7- Zina yapmayacaksın.
8- Çalmayacaksın.
9- Yalan şehadette (tanıklıkta) bulunmayacaksın.
10- Hiç kimsenin evine-barkına karışma, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine, velhasıl sana ait olmayan bir şeye göz dikmeyeceksin. Bu On Emir, Yahudilerin temel prensiplerini ihtiva eder. Hz. Musa, Sina dağından döndüğünde iki taş tablet (levha) üzerinde yazılı olarak bu emirleri getirmiştir.
(Dinler Tarihi Ans. İl, 380-381; Tümer-Küçük, Dinler Tarihi, 118)
Kur'an 'a Göre Hz. Musa Hz. Musa, Ulu Allah'ın İsrail oğullarına gönderdiği ve kitap verdiği büyük peygamberlerden biridir. İsrail oğulları Mısır'da çoğalıp varlık sahibi olunca, Firavun, bunu önlemek için mallarım ellerinden aldı, onları esir yaptı ve yeni doğan erkek çocukların öldürülmesini emretti (Bakara, 49-50; Kasas, 4).
Musa doğunca, annesi onu bir süre sakladı. Daha fazla gizleyemeyeceğini anlayınca, Allah'ın ilhamı üzerine onu bir sandığa koyarak suya bıraktı. Firavun' un adamları onu buldular; karısının isteği üzerine çocuk öldürülmedi. Musa'nın annesi, ona süt annesi oldu. Musa ergenlik çağına. ulaşınca, ona Allah tarafından hikmet ve ilim verildi. Hz. Musa bir gün habersiz olarak şehre indi.
Biri kendi soyundan diğeri de düşman, iki kişinin kavga ettiğini gördü. Soyundan olan adam ondan yardım isteyince, onun yardımına koştu ve onun düşmanına bir yumruk attı. Adam öldü. Zulme uğrayanı korumak için de olsa, bu durum onu üzdü ve Allah'tan af diledi. Olay çevrede duyuldu. Hz. Musa, hakkında öldürme kararı alındığını öğrenince, orayı terk etti: Medyen'e gitti (Kasas, 15-22).
Orada evlendi. Kayınpederiyle kararlaştırdıkları süreyi tamamlayınca ailesiyle birlikte yola çıktı. Sina Dağı'na yöneldiğinde karanlık bir gecede yolunu şaşırdı. Isınmak ve yolunu bulmak için, gördüğü ateşin bulunduğu yöne gidince, "Ben, şüphesiz senin Rabb'inim, ayağındakini çıkar, çünkü sen, mukaddes bir vadi olan Tuva'dasın" diyen bir hitapla karşılaştı.
Orada ayrıca kendisine "Allah' dan başka tanrı olmadığını, O'na ibadet etmesi, dosdoğru namaz kılması" bildirildi. Asası ile ilgili mucize verildi ve Firavun'a gitmesi emredildi. Kardeşi Harun da ona yardımcı kılındı (Taha 10-14; 29-36; Araf, 103). Hz. Musa ve Harun, Allah'ın emrini Firavun'a tebliğ ettiler ve İsrail oğullarının serbest bırakılmasını istediler. Firavun teklifi kabul etmediği gibi, Hz. Musa'nın peygamberliğini tuhaf karşıladı. Firavun, Hz. Musa ile Allah'ın "Alemlerin Rabbi" olması konusunu tartıştı. (Taha, 49-53)
Musa doğunca, annesi onu bir süre sakladı. Daha fazla gizleyemeyeceğini anlayınca, Allah'ın ilhamı üzerine onu bir sandığa koyarak suya bıraktı. Firavun' un adamları onu buldular; karısının isteği üzerine çocuk öldürülmedi. Musa'nın annesi, ona süt annesi oldu. Musa ergenlik çağına. ulaşınca, ona Allah tarafından hikmet ve ilim verildi. Hz. Musa bir gün habersiz olarak şehre indi.
Biri kendi soyundan diğeri de düşman, iki kişinin kavga ettiğini gördü. Soyundan olan adam ondan yardım isteyince, onun yardımına koştu ve onun düşmanına bir yumruk attı. Adam öldü. Zulme uğrayanı korumak için de olsa, bu durum onu üzdü ve Allah'tan af diledi. Olay çevrede duyuldu. Hz. Musa, hakkında öldürme kararı alındığını öğrenince, orayı terk etti: Medyen'e gitti (Kasas, 15-22).
Orada evlendi. Kayınpederiyle kararlaştırdıkları süreyi tamamlayınca ailesiyle birlikte yola çıktı. Sina Dağı'na yöneldiğinde karanlık bir gecede yolunu şaşırdı. Isınmak ve yolunu bulmak için, gördüğü ateşin bulunduğu yöne gidince, "Ben, şüphesiz senin Rabb'inim, ayağındakini çıkar, çünkü sen, mukaddes bir vadi olan Tuva'dasın" diyen bir hitapla karşılaştı.
Orada ayrıca kendisine "Allah' dan başka tanrı olmadığını, O'na ibadet etmesi, dosdoğru namaz kılması" bildirildi. Asası ile ilgili mucize verildi ve Firavun'a gitmesi emredildi. Kardeşi Harun da ona yardımcı kılındı (Taha 10-14; 29-36; Araf, 103). Hz. Musa ve Harun, Allah'ın emrini Firavun'a tebliğ ettiler ve İsrail oğullarının serbest bırakılmasını istediler. Firavun teklifi kabul etmediği gibi, Hz. Musa'nın peygamberliğini tuhaf karşıladı. Firavun, Hz. Musa ile Allah'ın "Alemlerin Rabbi" olması konusunu tartıştı. (Taha, 49-53)
Firavun, Hz. Musa'dan peygamberliği ile ilgili mucize göstermesini istedi. Hz. Musa da asasını yere bıraktı, o da bir ejderha oluverdi. Bunun üzerine Hz. Musa Firavun ve adamlarını ülkesinden çıkarmak isteyen bir büyücü olarak suçlandı.
Firavun'un bütün büyücüleri, hünerlerini göstermek üzere toplandı. Hz. Musa'nın asası onların hünerlerini sergiledikleri ip ve değnekleri yutuverdi. Bu durum karşısında bütün büyücüler, hep beraber secdeye kapanıp; "Alemlerin Rabb 'ına, Musa ve Harun 'un Rabb' ına iman ettik" dediler. Firavun, hepsinin el ve ayaklarını çaprazlama kesmekle tehdit etti; fakat hiçbiri, kararından vazgeçmedi (Taha, 75-73; Araf, 103-115, 121-124).
Firavun, Hz. Musa'yı Mısır'lıların dinini değiştireceği kaygısıyla öldürmek istedi; fakat ailesinden iman eden biri bunu engelledi. Sonunda Hz. Musa kavmini gece yola çıkarma emrini aldı. Bunun üzerine Hz. Musa kavmini Mısır'dan çıkardı. Firavun ve adamları, onları takibe başladılar.
Hz. Musa'nın beraberindekiler, yakalanma endişesine kapıldılar Yüce Allah ona, asasını denize vurmasını emretti. Hz. Musa, asasını denize vurunca, deniz ikiye ayrıldı; Hz. Musa ve kavmi karşıya geçtiler. Onları izleyen Firavun ve beraberindekiler ise boğuldular. (Taha, 77-78; Şu'ara, 52-66; Yunus, 90-92) Böylece Hz. Musa ve kavmi, Firavun'dan kurtulup yollarına devam et tiler. Orada puta tapan bir kavmi (Amalika) görünce, Hz. Musa'dan kendilerine öyle tanrılar yapmasını istediler.
Hz. Musa, onlara, "Sizi alemlere üstün kılmış olan Allah 'dan başka bir tanrımı arayacağım?" dedi. Firavun'un onlara olan zulmünü ve Allah'ın yardımını hatırlattı. Sina'ya ulaştıklarında yiyecek-içecek sıkıntısı başladı. Allah, onlara su, kudret helvası ve bıldırcın eti ihsan etti. (Taha,80; Bakara 60; A'raf, 138-139) Ulu Allah, Musa'ya, Tur-ı Sina'ya (Sina dağına) çıkmasını, orada oruçlu olarak otuz gün ibadet etmesini emretti.
Hz. Musa bu süreyi tamamlayınca, ona on gün daha oruç tutması ve ibadetini tamamlaması emredildi. Hz. Musa, bütün bunlardan sonra, Allah'ın cemalini görmek istedi. Yüce Allah da bunun imkansız olduğunu, dağa bakmasını, tecelli ettiğinde dağ dayanabilirse onun da, kendisini görebileceğini bildirdi. Hz. Musa dağa baktığında, Allah Teala'nın tecellisi sonucu onun yerle bir olduğunu gördü, düşüp bayıldı. Kendine geldiğin de tevbe etti. Ulu Allah, ona uymaları gereken bütün kuralları içine alan levhaları verdi. Kavmine bu levhaları getirdiğinde, onların, bir altın buzağıya taptıklarını gördü; daha önce verdikleri sözden döndükleri için, onlara kızdı. Kavminden, tevbe etmelerini istedi. Onlar da tevbe ettiler.
Ulu Allah, tevbelerini kabul etti. (Taha. 85-97; A'raf, 142-156) Hz. Musa, getirdiği levhalardaki hükümleri kavmine tebliğ etti ve onları ıslaha devam etti; ancak onlarda. şiddetli bir itiraz gördü. 0 zaman Ulu Allah, Sina dağını onların başlarına indirmekle tehdit etti; onlardan namaz kılacakları, zekat verecekleri ve peygambere uyacaklarına dair söz aldı. Ancak, İsrail oğulları, sıkıntıdayken söz verip, sıkıntı biter bitmez sözlerini unuttular ve bunu da, alışkanlık haline getirdiler (Tümer Küçük. Dinler Tarihi, 120).
Filistin göründüğünde Hz. Musa. vadedilen topraklara dönebilmek oradakilerle mücadele etmeleri gerektiğini İsrail oğullarına söyledi. Ancak onlar, Hz. Harun hariç, onu yalnız bıraktılar. Bunun üzerine Hz. Musa. Rabb'ine dua edip, kendileriyle fasıkların arasını ayırmasını diledi. Allah da, "Muhakkak orası kendilerine kırk yıl haram edilmiştir. Onlar (oldukları) yerde sersem sersem dolaşacaklardır. Artık o fasıklar güruhuna karşı tasalanma" (Maide, 20-26) buyurdu. Bundan sonra İsrail oğulları, çöller de yollarını kaybettiler. Bir kısmı helak oldu, bir kısmı da yıllarca çöller de dolaştı. Allah'a karşı gelme, O'nun ayetini inkar etme, peygamberleri öldürme, onlara uymama ve taşkınlık yapmaları yüzünden,
Firavun'un bütün büyücüleri, hünerlerini göstermek üzere toplandı. Hz. Musa'nın asası onların hünerlerini sergiledikleri ip ve değnekleri yutuverdi. Bu durum karşısında bütün büyücüler, hep beraber secdeye kapanıp; "Alemlerin Rabb 'ına, Musa ve Harun 'un Rabb' ına iman ettik" dediler. Firavun, hepsinin el ve ayaklarını çaprazlama kesmekle tehdit etti; fakat hiçbiri, kararından vazgeçmedi (Taha, 75-73; Araf, 103-115, 121-124).
Firavun, Hz. Musa'yı Mısır'lıların dinini değiştireceği kaygısıyla öldürmek istedi; fakat ailesinden iman eden biri bunu engelledi. Sonunda Hz. Musa kavmini gece yola çıkarma emrini aldı. Bunun üzerine Hz. Musa kavmini Mısır'dan çıkardı. Firavun ve adamları, onları takibe başladılar.
Hz. Musa'nın beraberindekiler, yakalanma endişesine kapıldılar Yüce Allah ona, asasını denize vurmasını emretti. Hz. Musa, asasını denize vurunca, deniz ikiye ayrıldı; Hz. Musa ve kavmi karşıya geçtiler. Onları izleyen Firavun ve beraberindekiler ise boğuldular. (Taha, 77-78; Şu'ara, 52-66; Yunus, 90-92) Böylece Hz. Musa ve kavmi, Firavun'dan kurtulup yollarına devam et tiler. Orada puta tapan bir kavmi (Amalika) görünce, Hz. Musa'dan kendilerine öyle tanrılar yapmasını istediler.
Hz. Musa, onlara, "Sizi alemlere üstün kılmış olan Allah 'dan başka bir tanrımı arayacağım?" dedi. Firavun'un onlara olan zulmünü ve Allah'ın yardımını hatırlattı. Sina'ya ulaştıklarında yiyecek-içecek sıkıntısı başladı. Allah, onlara su, kudret helvası ve bıldırcın eti ihsan etti. (Taha,80; Bakara 60; A'raf, 138-139) Ulu Allah, Musa'ya, Tur-ı Sina'ya (Sina dağına) çıkmasını, orada oruçlu olarak otuz gün ibadet etmesini emretti.
Hz. Musa bu süreyi tamamlayınca, ona on gün daha oruç tutması ve ibadetini tamamlaması emredildi. Hz. Musa, bütün bunlardan sonra, Allah'ın cemalini görmek istedi. Yüce Allah da bunun imkansız olduğunu, dağa bakmasını, tecelli ettiğinde dağ dayanabilirse onun da, kendisini görebileceğini bildirdi. Hz. Musa dağa baktığında, Allah Teala'nın tecellisi sonucu onun yerle bir olduğunu gördü, düşüp bayıldı. Kendine geldiğin de tevbe etti. Ulu Allah, ona uymaları gereken bütün kuralları içine alan levhaları verdi. Kavmine bu levhaları getirdiğinde, onların, bir altın buzağıya taptıklarını gördü; daha önce verdikleri sözden döndükleri için, onlara kızdı. Kavminden, tevbe etmelerini istedi. Onlar da tevbe ettiler.
Ulu Allah, tevbelerini kabul etti. (Taha. 85-97; A'raf, 142-156) Hz. Musa, getirdiği levhalardaki hükümleri kavmine tebliğ etti ve onları ıslaha devam etti; ancak onlarda. şiddetli bir itiraz gördü. 0 zaman Ulu Allah, Sina dağını onların başlarına indirmekle tehdit etti; onlardan namaz kılacakları, zekat verecekleri ve peygambere uyacaklarına dair söz aldı. Ancak, İsrail oğulları, sıkıntıdayken söz verip, sıkıntı biter bitmez sözlerini unuttular ve bunu da, alışkanlık haline getirdiler (Tümer Küçük. Dinler Tarihi, 120).
Filistin göründüğünde Hz. Musa. vadedilen topraklara dönebilmek oradakilerle mücadele etmeleri gerektiğini İsrail oğullarına söyledi. Ancak onlar, Hz. Harun hariç, onu yalnız bıraktılar. Bunun üzerine Hz. Musa. Rabb'ine dua edip, kendileriyle fasıkların arasını ayırmasını diledi. Allah da, "Muhakkak orası kendilerine kırk yıl haram edilmiştir. Onlar (oldukları) yerde sersem sersem dolaşacaklardır. Artık o fasıklar güruhuna karşı tasalanma" (Maide, 20-26) buyurdu. Bundan sonra İsrail oğulları, çöller de yollarını kaybettiler. Bir kısmı helak oldu, bir kısmı da yıllarca çöller de dolaştı. Allah'a karşı gelme, O'nun ayetini inkar etme, peygamberleri öldürme, onlara uymama ve taşkınlık yapmaları yüzünden,
İsrail oğullan gazaba uğradılar (Bakara, 61)
==============================================
Hıristiyanlar, 10 Emir'in iki taş levhaya kazınmış olarak;
Müslümanlar ise vahiy ile Hz. Musa'ya bildirildiğine inanırlar. Tevrat'ı oluşturan kitaplarda bu 10 emirin çeşitli devirlere ait birbirinden farklı anlatımları vardır. (Tevrat, Çıkış, 20/1-17 ve 34/1-25; Tesniye, 5/8-21).
Biz burada, Çıkış 20/1-17'de yer aldığı şekliyle veriyoruz:
Müslümanlar ise vahiy ile Hz. Musa'ya bildirildiğine inanırlar. Tevrat'ı oluşturan kitaplarda bu 10 emirin çeşitli devirlere ait birbirinden farklı anlatımları vardır. (Tevrat, Çıkış, 20/1-17 ve 34/1-25; Tesniye, 5/8-21).
Biz burada, Çıkış 20/1-17'de yer aldığı şekliyle veriyoruz:
1- Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Tanrın Yahve benim.
2- Karşımda başka ilahların (tanrıların) olmayacaktır.
3- Tanrın Rabbin ismini boş yere ağza almayacaksın; çünkü Rab kendi ismini boş yere ağza alanı suçsuz tutmayacaktır.
4- Şabbat (Cumartesi) gününü takdis etmek için onu hatırında tut. Altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın; fakat yedinci gün Tanrın Rabbe Şabbat'tır; sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin, hiçbir iş yapmayacaksın; çünkü Rab gökleri, yeri ve denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı ve yedinci günde istirahat etti; bunun için Rab Şabbat gününü mübarek kıldı ve onu takdis etti.
5- Babana ve anana hürmet et, ta ki, Tanrın Rabbin sana vermekte olduğu toprakta ömrün uzun olsun.
6- Katletmeyeceksin.
7- Zina etmeyeceksin.
8- Çalmayacaksın.
9- Komşuna karşı yalan şehadet etmeyeceksin.
10- Komşunun evine tamah etmeyeceksin; komşunun karısına yahut kölesine yahut eşeğine yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin. Kuran'da 10 Emir nasıl geçiyor?
Evamir-i Aşere de denilen 10 emir,
Kuran'da Bakara suresi 83-84. ayetlerde anlatılır:
83. ayet: "Bir vakit İsrailoğullarından söz alıp: 'Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Anaya babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara güzel muamele edin, insanlara tatlı söz söyleyin, namazı hakkıyla eda edin, zekatı verin" demiştik. Sonra pek azınız hariç sözünüzden döndünüz. Hala da yüz çevirmektesiniz."
84. ayet: "Hani sizden, birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi ülkenizden çıkarmayın diye söz almıştık, siz de bunu kabul etmiştiniz. Buna siz de şahitlik edersiniz." Kur’an’da, İncil’deki gibi, “on emir” benzeri bir şey bulunmakta mıdır? Hamd, yalnızca Allah'adır. Kur’an-ı Kerim’e olan ihtimamın açıkça anlaşıldığı böyle bir soruyu yöneltmiş olman dolayısıyla sana teşekkürler. Sana, sorunun cevabını takdim etmekten memnuniyet duyarız: Kur’an-ı Kerim’de, bazı âlimlerin, Allah’tan beşeriyete yönelik, çok önemli on tavsiye ihtiva ettiği için “on vasiyet” diye adlandırdıkları âyetler vardır.
Bu âyetler, Kur’an'da iki yerde geçmektedir:
2- Karşımda başka ilahların (tanrıların) olmayacaktır.
3- Tanrın Rabbin ismini boş yere ağza almayacaksın; çünkü Rab kendi ismini boş yere ağza alanı suçsuz tutmayacaktır.
4- Şabbat (Cumartesi) gününü takdis etmek için onu hatırında tut. Altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın; fakat yedinci gün Tanrın Rabbe Şabbat'tır; sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin, hiçbir iş yapmayacaksın; çünkü Rab gökleri, yeri ve denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı ve yedinci günde istirahat etti; bunun için Rab Şabbat gününü mübarek kıldı ve onu takdis etti.
5- Babana ve anana hürmet et, ta ki, Tanrın Rabbin sana vermekte olduğu toprakta ömrün uzun olsun.
6- Katletmeyeceksin.
7- Zina etmeyeceksin.
8- Çalmayacaksın.
9- Komşuna karşı yalan şehadet etmeyeceksin.
10- Komşunun evine tamah etmeyeceksin; komşunun karısına yahut kölesine yahut eşeğine yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin. Kuran'da 10 Emir nasıl geçiyor?
Evamir-i Aşere de denilen 10 emir,
Kuran'da Bakara suresi 83-84. ayetlerde anlatılır:
83. ayet: "Bir vakit İsrailoğullarından söz alıp: 'Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Anaya babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara güzel muamele edin, insanlara tatlı söz söyleyin, namazı hakkıyla eda edin, zekatı verin" demiştik. Sonra pek azınız hariç sözünüzden döndünüz. Hala da yüz çevirmektesiniz."
84. ayet: "Hani sizden, birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi ülkenizden çıkarmayın diye söz almıştık, siz de bunu kabul etmiştiniz. Buna siz de şahitlik edersiniz." Kur’an’da, İncil’deki gibi, “on emir” benzeri bir şey bulunmakta mıdır? Hamd, yalnızca Allah'adır. Kur’an-ı Kerim’e olan ihtimamın açıkça anlaşıldığı böyle bir soruyu yöneltmiş olman dolayısıyla sana teşekkürler. Sana, sorunun cevabını takdim etmekten memnuniyet duyarız: Kur’an-ı Kerim’de, bazı âlimlerin, Allah’tan beşeriyete yönelik, çok önemli on tavsiye ihtiva ettiği için “on vasiyet” diye adlandırdıkları âyetler vardır.
Bu âyetler, Kur’an'da iki yerde geçmektedir:
Birincisi En’am suresindeki, Allah Teâlâ'nın şu sözüdür:
)) قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُوا أَوْلادَكُمْ مِنْ إِمْلاقٍ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللهُ إِلاّ بِالْـحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ . وَلاَ تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْـمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللهِ أَوْفُوا ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ . وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ(( [سورة الأنعام 151- 153 ]
)) قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُوا أَوْلادَكُمْ مِنْ إِمْلاقٍ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللهُ إِلاّ بِالْـحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ . وَلاَ تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْـمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللهِ أَوْفُوا ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ . وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ(( [سورة الأنعام 151- 153 ]
"(Ey Muhammed!) De ki: Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım:
O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşru bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte bunlar, aklınızı kullanasınız diye, size Allah’ın emrettikleridir.
Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. Birisi hakkında konuştuğunuz zaman, yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti. İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip, O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti." (En’am Sûresi: 151-153).
İkincisi, İsra Sûresinde, neredeyse birincisinin açıklayıcısı şeklindedir.
Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. Birisi hakkında konuştuğunuz zaman, yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti. İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip, O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti." (En’am Sûresi: 151-153).
İkincisi, İsra Sûresinde, neredeyse birincisinin açıklayıcısı şeklindedir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: ))
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُوا إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاهُمَا فَلا تَقُلْ لَهُمَا أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَـهُمَـا قَوْلاً كَرِيمًـا . وَاخْفِضْ لَهُمَـا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَـا كَمَـا رَبَّيَانِي صَغِيرًا . رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَـا فِي نُفُوسِكُمْ إِنْ تَكُونُوا صَالِحِينَ فَإِنَّهُ كَانَ لِلأَوَّابِينَ غَفُورًا . وَءَاتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْـمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا . إِنَّ الْـمُبَذِّرِينَ كَانُوا إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا . وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلاً مَيْسُورًا . وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَـحْسُورًا . إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِـمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا . وَلاَ تَقْتُلُوا أَوْلاَدَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاَقٍ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُمْ إِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْئًا كَبِيرًا . وَلاَ تَقْرَبُوا الزِّنَا إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاءَ سَبِيلاً. وَلاَ تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللهَ إِلاَّ بِالْـحَقِّ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلاَ يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا . وَلاَ تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلاّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُوا بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْئُولاً . وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْـمُسْتَقِيمِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً. وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولاً . وَلاَ تَـمْشِ فِي الأَرْضِ مَرَحًا إِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْأَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْـجِبَالَ طُولاً . كُلُّ ذَلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا . ذَلِكَ مِـمَّـا أَوْحَى إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْـحِكْمَةِ وَلاَ تَجْعَلْ مَعَ اللهِ إِلَـهًا ءَاخَرَ فَتُلْقَى فِي جَهَنَّمَ مَلُومًا مَدْحُورًا (( [سورة الإسراء 23- 39]
"Rabbin, kendisinden başkasına asla ibâdet etmemenizi,
anaya-babaya iyi davranmanızı, kesin olarak emretti.
Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlarsa, sakın onlara “öff” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı. Rabbiniz, içinizde olanı en iyi bilendir.
Eğer siz iyi kimseler olursanız, şunu bilin ki, Allah tövbe edenleri çok bağışlayandır. Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir.
Şeytan ise Rabbine karşı nankörlük etmiştir. Eğer rabbinden umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak bir söz söyle.
Eli sıkı olma, büsbütün eli açık (savurgan) da olma.
Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın. Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir. Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. Zinaya yaklaşmayın.
Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur. Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir.
Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir. Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur. Ölçtüğünüzde ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.
Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi onlardan sorumludur. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin. Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir. Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme. Sonra kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın." (İsra Sûresi: 23-39)
Ey bu soruyu soran kardeşim, umarım bu âyetleri derinlemesine irdeledikten sonra, Kur’an ile ilgili olarak, senin için, eskisine nazaran, çok daha belirgin bir pozisyon alma imkânı oluşacaktır. Bu da, hayatında köklü bir değişimin ve İslâm dînini daha çok benimsemen için şerefli bir yolun başlangıcı olacaktır. Sana ömür boyu başarılar dileriz. Selâm, hidâyete tâbi olanların üzerine olsun.