İnsanın genetik şifresini çözen bilim adamlarının 21'inci yüzyılın keşfini açıkladıkları sırada bizim Meclis üyeleri de 1960'lardan kalan "plan"lama anlayışı ile 2005 - 25'li yılların gelişimini "inşaya" çalışıyorlardı.
Bu saygın uğraş, sabahın 05.00'inde 8'inci 5 Yıllık Kalkınma Planı'nın kabulüyle sonuçlanmış.
2000'lerin Türkiye'sine yön vermiş olmanın huzuru içinde Meclis'ten ayrılan sayın üyelerin hali, sabahçı kahvesinde iş bekleyen vatandaştan acıklıydı. Plan eziyeti, nöbetçi milletvekillerinin üzerine yıkılmış, bakanların bile katılmadığı oturumlarda söz alan üyeler boş koltuklara seslenmişlerdi.
Koca plan, Yüce Divan'dan arta kalan zamanda güme gitti!
Vizyon edebiyatıyla halkı aldatmayalım.
Cumhuriyet'in 100'üncü yıldönümünde (2023) Türkiye'yi dünyanın önde gelen 10 ülkesi arasına katmak gibi strateji masallarının Meclis'in gece oturumlarında uyuklayan birkaç milletvekili dışında kimseyi etkilemediği belliyken, eski Sovyet modeli "kalkınma" planlarıyla bu tür hedefler tutturulabilir mi?
Hala kişi başına 3 bin dolar ulusal gelirde çakılıyız.
Baraj sularına gömdüğümüz tarihi değerlere,"barajlar kralı" diye taçlandırdığımız devlet adamlarına karşın bu ülke 1950'lerden bu yana enerji sorunuyla boğuşuyorsa, bu nasıl kalkınmışlık?
Plan mı, plav mı derken, 8'inci plana dayandık. Acaba bu belgede internete kaç sayfa ayrılmış?
21'inci yüzyılı dünya bilim ve teknolojinin"rönesans"ı olarak karşılıyor. İnsanoğlu, tekerleğin icadından, aya ayak basmaktan daha önemli bir keşfi "gen devrimi"yle yapıyor.
Başlıklara bakın:
25 yıl dişini sıkan yaşadı... Üstün insana doğru... Tanrı'nın dilini öğrendik... 100 yıl yaşamak mümkün... 50 yaşında aşık olacağız... Kalpten, kanserden ölüm kader olmayacak.
Bazıları magazin yüklü olsa da ilk canlı hayvanın kopyalanmasının üzerinden 5 yıl geçmeden, 50 yıllık çalışmanın sonucu alınıyor ve bilim adamları insan geninin şifresini çözüyor.
Kokoreççi ile kestanecinin FT muhabbetindeki gibi "bu bir devrim"sayılsa da vücut kimyasını çözme işlevini bilim adamı yerine mafya babalarına bırakan, "idrardan karakter tahlili"ni asırlar öncesinden keşfeden Necip Türk milleti açısından gelişmeler, dışımızdaki dünyanın"rutin"i olarak uzaktan izleniyor.
Bizim gibi Akdenizlileri "gen ayrımcılığı"nın etik boyutu ve Kopenhag kriterleri açısından AB'ye uyum sürecinde yeni bir ayak bağı oluşturup oluşturmayacağı sorunuyla, "yaşam kalitesi" daha çok ilgilendiriyor!
Ömrümüz uzadıkça kalan zamanı ne yapacağız?
Hiç düşündünüz mü?
Günlük gazete okuma süresinin 48 dakikaya düştüğü bir dünyada televizyon seyrederek öldüreceğiniz fazladan 3 - 5 saat daha... Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele!