03 Nisan 2015

ÜÇGENDEKİ SON TEZGAHI II


,
APO- TALABANİ İKİLİSİNİN ÜÇGENDEKİ SON TEZGAHI 

(APO'NUN SİLAH BIRAKMASI (!)) Yıllardır Doğu ve Güneydoğu'yu bir kan deryasına çevirmek için yapabileceği herşeyi yapmaya çalışan Abdullah ÖCALAN'ın silahı bırakacağına dair 13 Mart 1993 tarihli "Ö-ZEL HABER" sürmanşetiyle, tam sayfa bir yazı yayınlandı gazetelerde. Bu haber üzerine başta basınımız olmak üzere tüm kesimlerde dolaylı ve dolaysız olarak; "YAŞASIN ÜMİT" diye yorumlar yapıldı. Görülüyor ki, Türk insanının kaderini elinde tutanlar, kaderine hükmedenler Türk milletinin geleceğini Apo'nun ağızından çıkacak kelimelere ipotek etmişlerdir. Yani, Türk milleti olarak bundan sonra bizim geleceğimiz Apo'nun hakkımızda vereceği karara kalmıştır. Böyle bir hava gerek hükümet çevrelerinde gerekse basınımız tarafından yayılmaya çalışılmaktadır. Sonuç olarak; malum çevrelerin kuklası olan A. ÖCALAN, iç uzantılarını harekete geçirerek Türkiye'de gündemi tayin edecek pozisyona gelmiştir. Yıllardır bilgisizliğimizi, basiretsizliğimizi kullanarak bize oynamış olduğu oyunlarına bir yenisini daha eklemek istemektedir. 

"APO SİLAHI BIRAKIYOR" yaygaralarıyla ne yapmak istendiği, nereye varılacağı bizce çok açık olmasına rağmen, yetkili ve etkili çevrelerin bu oyuna alet olmalarına ne diyeceğimizi bilemiyoruz! Özet olarak; taktik düzeyde bir takım problemlerle karşılaşan Apo, bir takım manevralarla içinde bulunduğu tıkanıklığı aşmaya çalışmaktadır. Bilindiği gibi; Abdullah ÖCALAN'nın terör çetesi, 1992 yılı içerisinde gücünü aşan taktik hamlelere girişmek istedi. Bunların birincisi; 1992 yılı Nevroz'u ile birlikte başlatmaya çalıştığı ve fiyaskoyla sonuçlanan ayaklanma girişimidir. 

İkincisi de "BOTAN-BEHDlNAN KURTARILMIŞ BÖLGESi" temelinde bir ulusal meclis toplayıp bir savaş hükümeti kurmaktı. Ancak tüm tahriklere , tüm kışkırtma ve provokasyonlara rağmen ülke içine yığıldığı onca silaha rağmen istediği ayaklanmayı bir türlü gerçekleştiremedi. Nevroz'da kaybettiği prestijini 19 AĞUSTOS olaylarıyla kazanmaya çalıştıysa da tertiplediği provokasyonlar yine işe yaramadı. Bu kez BOTAN ve BEHDİNAN bölgelerini birleştirip kurtarılmış bir üs haline getirmek maksadıyla başlattığı sınır karakollarına yönelik imha saldırılarında da büyük darbeler aldı. Böylece Botan'sız bir Behdi-nan kurtarılmış bölgesi ile devam etmeye çalıştı. Ancak Kuzey Irak harekatı ile Behdinan bölgesini de kısmen kaybetti. 

1 Bu gelişmeler devam ederken, Doğu ve Güneydoğu'da PKK'nın kitle desteğinde göreceli bir azalma meydana geldi. PKK'nın askeri alanda prestij kaybetme eğilimi oranında en hızlı işbirlikçilerinden başlayarak "BATAN GEMİYİ" terketme telaşı başgösterdi. Abdullah ÖCALAN, bu gelişmeler karşısında talimatlarını harfiyen yerine getirmeye çalışan piyonlarını suçlayarak su yüzüne çıkmaya çalıştı. Bu arada imkanlar dahilinde devam ettirilmeye çalışılan İÇ HAREKAT faaliyetleri, Apo çetesindeki krizi daha da derinleştirdi. Fakat, yetkili çevrelerde bu hususların bir analizi yapılmadı. Örgütün nerelerde, niçin tıkandığı, hangi zaafların neden başgösterdiği etüd edilmedi. Ancak beylik demeçlerle "yok ettik, bittiler, bitiriyoruz" gibi ciddiyetten uzak sözlerle geçiştirilmeye çalışıldı. Halbuki, PKK'da hem askeri hem de siyasi bir tıkanma ve çözülme başgöstermişti. Çünkü; askeri anlamda gerilla faaliyetlerinde zirveye çıkmışlardı. Bunun bir adım ötesi kurtarılmış bölgeler yaratmaktı. Siyasi anlamda kitlelerin ayaklanarak, en azından bu kurtarılmış bölgede basit bir örgütlenmeden öteye, siyasi temsil ve icra organları oluşturmaları gerekiyordu. İşte, PKK bu noktada tıkandı. Fakat bu tıkanma, onun mücadeleyi terkettiği anlamına gelmiyordu. Bu tıkanıklığı aşmak için yeni mevzilerde, yeni cepheler açmak gerekiyordu. 

A. ÖCALAN, binlerce silahlı militanın ilelebet dağlarda, sığınaklarda, mağaralarda yaşatmanın, durdurmanın imkansız olduğunu biliyordu. Bu alandaki gelişmelerin önü sürekli açık olmalıydı. Çünkü; tıkanma beraberinde sorunlar yaratır. Bu sorunları aşmanın yolu da" sürekli bir üst aşamaya sıçrama yapmaktır. PKK, belli bir dönem silahlı propaganda faaliyetlerine ağırlık verdi. Bu konuda belli bir seviyeye gelince yaygın gerilla faaliyetlerine başvurdu. Gerilla gruplarının sayıları ve bu grupların hareket sahası genişleyince, yarı kurtarılmış bölgeler temelinde hareketli savaş tarzına giriştiler. Bunda da belli bir mesafe alınca, Behdinan bölgesinin de varlığıyla yerleşik karargah sistemine geçme aşaması kendisini dayattı. Yerleşik karargahlar ancak kurtarılmış bir bölgede oluşturulabilir. PKK da kurtarılmış bölgesini savunmak maksadıyla Kuzey Irak harekatı sırasında cephe savaşını yürütmek zorunda kaldı. Her ne kadar A. ÖCALAN, çömezlerine; "Neden cephe savaşı yürüttünüz?" diyorsa da objektif şartlar, o an orada cephe savaşını gerekli kılıyordu. Çünkü; binlerce kişinin üstlendiği o sahalarda, o binlerce kişinin lojistik ihtiyaçlarına, silah ve mühimmat donanımları kovalamaca oynamaya elverişli değildi. Kısaca; cephe savaşı, bir mecburiyetten ve gay-ri-iradi olarak gündeme geldi. Ve doğal olarak yenilgiyle sonuçlandı. Bundan çıkarılacak sonuç; PKK'nın 1992 yılı sonu itiba riyle askeri anlamda bir tıkanma içinde olduğudur. Çözüm; üstlerini terkederek, yeniden küçük gruplara bölünerek geril lanın başlangıç aşamasına dönmek değildir. , Askeri anlamda durum böyle iken, siyasi anlamda da bir çözülmenin olduğunu söylüyoruz. 

Çünkü; PKK, birtek emirle kitleleri Doğu ve Güneydoğu'da harekete geçirebiliyor, kepenkleri kapattırabiliyor, yürüyüşler yaptırabiliyor. Bu kitleleri silahlandırarak bir takım provokasyonların içerisine çekebiliyor ve bu kitlelerden her ay düzenli vergi toplayabiliyor. Yani kısacası; kitlelerin kaderini eline almış bulunmaktadır. Ancak bu kitlelerin temsil edilmesi ve yönetilmesi için bu noktadan sonra daha gelişmiş organlara ihtiyaç hasıl olmaktadır. İşte PKK da doğal olarak bu organları oluşturmak maksadıyla, bir yandan gerillanın kurtarılmış bölgelerine dayanarak kitleleri ayaklandırmak ve kurtarılmış alanları genişletmek, bu alanlardan başlayarak ulusal meclis seçimlerini başlatmak ve bu seçim sonuçlarına bağlı olarak da bir savaş hükümeti kurmak istemiştir. Basit bir mantıkla, bu savaş hükümeti halkı temsil edecek ve bir icra organı olarak halkı yönetecektir. Gelinen aşamada savaş hükümeti, siyasi gelişmelerin bir çözüm noktası olacaktır. 

Yani bütün siyasi gelişmeler savaş hükümetine kanalize olacak ve buradan da yeniden halka dönüş olacaktır. Daha açık bir ifade ile; TC ile bağları kopartılan halkın sorunlarını bu hükümet üstlenecektir. PKK, halka; "Çocuklarınızı TC okullarına göndermeyin" diyor. Halk, göndermiyor. "TC'nin mahkemelerine gitmeyin" diyor, halk gitmiyor. "Tümden TC kurumlarını boykot edin" diyor, halk "PEKİ"diyor. Bütün bunlar, PKK için siyasi kazanımlar-dır ancak, PKK'nın da bu siyasi kazanımları, bir alternatif oluşumla kurumlaştırması gerektiriyor. Fakat, 1992 yılı için planlanan savaş hükümeti kurulamadı. Halk, mecburen ve yeniden TC'nin kurumlarına yönelecektir. PKK, halka; "Bir müddet daha sabredin, TC kurumlarına yaklaşmayın!" diyebilir mi? Ya da daha ne kadar halkı iki arada bir derede bırakmaya gücü yeter? Biz. PKK, siyasi anlamda bir çözülme ile karşı karşıya derken bu hususu ifade etmek istiyoruz. Tekrar başa dönüyoruz ve diyoruz ki; 1992 yılı sonu itibariyle PKK, askeri ve siyasi olarak bir tıkanma ve çözülme içerisindedir. Bu iki özelliğe dikkat çekilmelidir. PKK ile mücadele ettiğini iddia eden güçler, bu hususları analiz edip, karşı politikalar belirlemelidirler. 

Yoksa, "APO SiLAH BIRAKIYOR", "YAŞASIN UMUT" türünden safsatalarla bugüne kadar oynadıkları Türk halkının şerefiyle daha fazla oynamasınlar. Apo'nun borazanlığını yapmaktan vazgeçsinler. Çünkü; Apo. içinde bulunduğu çıkmazın farkındadır. Ve çıkış arayışları içerisindedir. Düzlüğe çıkmaya çalışırken de basını, aydınları ve siyasi çevreleri alet olarak kullanıyor. Alet olmak isteyenler, kendi başlarına gidip alet olabilirler. Hatta bu konuda Apo'nun yerini de tarif ederiz, yol biletlerini de alırız ancak, Türk milletini de etkiliyerek bu oyunlara alet etmeye çalışmasınlar. Sonra onları, ümit bağladıkları Apo'ları da kurtaramaz! Abdullah ÖCALAN, içinde bulunduğu tıkanıklığın hesaplarını enine-boyuna ölçtükten sonra, yeni taktikler geliştirme çabasına girmiştir İç eğitim vasıtasıyla kendi militanlarını yeni taktikler konusunda şekillendirdikten sonra, basınımızı kullanarak bu yeni taktikler temelinde kamuoyu oluşturma çabalarına girişmiştir. Apo'nun yeni dönem taktiklerinin ne olduğuna kısaca değinelim: Bilindiği gibi Kuzey Irak harekatı sırasında Celal TALABANİ, PKK'nın önemli bir gücünü zaiyatsız bir biçimde kendi bölgesine çekerek misafir etmişti. Buna rağmen Apo harekatın hemen akabinde, yenilginin de şokuyla; "Kimse bizi Kuzey Irak'tan atamaz, oradaki halkın da gerçek temsilcileri biziz. 1993 yılının başından itibaren Kuzey Irak'a ne pahasına olursa olsun gireceğiz. Kuzey Irak'ta ya biz ya da Kürdistani Cephe olacaktır" şeklinde demeçler vermişti. Ancak geçen süre zarfında PKK ve Kürdistani Cephe yetkilileri, Kuzey Irak'ta mahiyeti henüz açıklanmayan bir toplantıda buluşarak dostluk ve kardeşlik anlaşması yaptılar. Bu noktadan itibaren PKK ile Celal TALABANİ arasında sıkı bir diyalog ortamı gelişti. 

Bunun üzerine A. ÖCALAN, "Güçlerimizi Kuzey Irak' ta barışçıl temellerde konuşlandıracağız" demiştir. Bir başka açıklamasında da; "Biz bugün eskiye nazaran Kuzey Irak'ta daha güçlü konumdayız. Kuzey Irak parlamentosu bizden habersiz hiçbir karar almamaktadır. Tamamen bizim etkimiz-dedirler" demiştir. Bu gelişmeler neyi ifade eder? Bize göre bu gelişmelerin altında yatan bir çok nedenler vardır. Kürdistani Cephe-PKK çatışmasına kadar PKK'nın terörist bir örgüt olduğunu söylemeye bir türlü dili varmayan batı basını ve kurumları, hep bir ağızdan Kürdistani Cehpe ile çatışan PKK 'nin terörist bir örgüt olduğunu haykırmaya başladılar. Bun-dan hareketle TC yetkilileri, batılı devletlerin artık gerçekleri görmeye başladığını belirttiler. Fakat, batılı güçler, PKK'nın Kürdistani Cephe ile çatışması üzerine bu tavrı takındıklarını görmemezlikten geldiler. 

İşte bu yüzden, geçen süre zarfında bu malum çevreler, PKK'nın Kuzey Irak'ta oluşturulmaya çalışılan Kürt Federe Devleti'ne saldırmaması için gerekli koşulları yarattılar ve PKK da Kürdistani Cephe ile bir saldır-mazlık anlaşması imzaladı. Dolayısıyla PKK, savaş or-tamında kaybettiği bir mevzisini malum çevrelerin desteğiyle yeniden kazanmış oldu. PKK, bundan sonra Suriye ve İran 'ın bilgisi dahilinde topraklarını kullandığı gibi fakat biraz daha farklı bir biçimde Federal Kürt Parlamentosu üzerinde etkili olmak şartıyla Kuzey Irak topraklarını da kullanacaktır. Bu, yeni dönem senaryosunun (taktiklerinin) bir parçasıdır. Batı kamuoyu nezdinde kaybetmiş olduğu itibarını böylece yeniden kazanmış olmaktadır. Diğer yandan, ülke içindeki eski güç ve imkanlarına kavuşmak maksadıyla belli bir zaman kazanmak istiyor. Bu süreç içerisinde Kuzey Irak'ta etkili bir güç haline geleceğinden ülke içi güç ve potansiyelini yalnız Behdinan bölgesine değil, Kuzey Irak'ın tümüne dayandırarak kurtarılmış bölge ve siyasi iktidar çözümü ile hamle yapmak istiyor. Ancak, bu zamanı da 

"APO SİLAHI BIRAKIYOR", "TC SALDIRMAZSA BİZ DE SALDIRMAYIZ", "AYRILIKTAN YANA ISRAR ETMİYORUZ, HER TÜRLÜ BARIŞÇIL ÇÖZÜMLERE AÇIĞIZ" 
demeçleriyle kazanmaya çalışıyor. Fakat, kahin olmaya gerek yok; barışçıl çözüm için, silah bırakmak için ileri süreceği şartların kabul edilmez türünden olacağı da açıktır. Bu arada basınımızın da yardımıyla sanki kayıtsız-ko-şulsuz silah bırakıyormuş imajı yaratılmaktadır. Dolayısıyla kamuoyu; "Abdullah ÖCALAN daha ne yapsın? Silahı da bırakacakmış, fazla üzerine gitmemek lazım, bir fırsat tanımak lazım. İlk şartlarını fazla abartmamak lazım, süreç içerisinde daha da yumuşayabilir" düşüncesine kanalize edilmektedir. Bu durum A. ÖCALAN'ın manevra sahasını genişletmekten başka bir işe yaramaz. Sonuç olarak; Abdullah ÖCALAN, askeri ve siyasi tıkan-mışlığı aşmak için bir yandan zaman kazanmaya çalışırken, diğer yandan yeni mevziler elde etmeye uğraşmaktadır. 

Bir yandan HEP milletvekilleri ve hükümeti kullanarak Nevroz gösterilerinin barışçıl bir ortamda yapılacağı, kitlelerin korkmadan katılması gerektiği havası yaratılarak çok sayıda insanın meydanlara koşturulmasına çalışılırken, aynı zamanda Avrupa'da bazı kuruluş temsilcilerinden oluşturdukları komisyonları bu barışçıl gösterileri (!) izlemeleri için harekete geçiriyorlar, öte yandan da silahlı gruplarına talimatlar vererek "TC, Nevroz gösterilerine silahlı müdahalede bulunacak, halkı korumak amacıyla oralarda hazır bulunun ve karşı toyun" demektedir. İşte Apo'nun barışçı mantığı budur. Provokasyonun dehşetini görmemek mümkün değildir. Bir taşla bir kaç kuş birden vurmak istiyor. Bir yandan gösterilerin  barışçıl bir havada geçeceğini söyleyerek çok sayıda insanı meydanlara toplamaya çalışıyor, diğer yandan ortalığın savaş meydanlarına dönüştürmek için gerilla gruplarına talimat veriyor ve bu dehşet tablosunun TC tarafından yaratıldığını yerinde görmek ve belgelemek maksadıyla Avrupa'dan komisyonlar oluşturarak görevlendiriyor. Böylesi sadist bir mantıktan silahını bırakması nasıl beklenebilir? 

Farzedelim ki, basının bahsettiği gibi A. ÖCALAN, kayıtsız şartsız silahlı mücadeleden vazgeçti. Ellerinde bulunan yüzlerce havan topu ve uçaksavarı, binlerce roketatarı, on-binlerce tüfeği ve el bombasını kime teslim edecek? Her biri onlarca kişinin katili olan ve sayısız katliamlar gerçekleştiren on bine yakın militanını ne yapacak? Bunlar, döktükleri Mehmetçik, polis, öğretmen, genç-ihtiyar-kadın-çocuk kanlarının hesabını vermeyecekler mi? Yada bu kanların hesabı kimden sorulacak? Halkın dişinden, tırnağından arttırarak ödediği vergilerle biraraya getirilen yüzlerce araç-gereç, bina-tesis yakılıp yıkılmıştır. Bunların hesabı kimden sorulacak? Ya da bir takım tavizler verilerek Apo'nun ateşkes çağrısı kabul edilirse, on yıldır yağmur-kar demeden canlarını dişlerine takarak eşkiya ile mücadele eden ve bu uğurda şehit olan yüzlerce vatan evladının geride bıraktıkları demiyecekler mi; "Madem bu toprak parçalarını Apo'ya peşkeş çektiniz, neden çocuklarımızı öldürttünüz?", halen hayatta olanlar sormayacak mı; "madem bu noktada Apo ile birleşecektiniz, neden güneydoğu'da ve Doğu'da yıllarımızı heba ettik? Neden bizi piyon olarak kullandınız?". 

Kürdüyle Türküyle bu topraklarda yaşayan insanların bir sürü olmadıkları, içlerinden bazılarının çıkıp bu rezaletin hesabını sormayacaklarını kim garanti edebilir? Apo'nun okulundan, işinden, aşından, yerinden, yurdundan ettiği, sorgusuz-sualsiz kurşuna dizdiği, ölüme gönderdiği insanlar ve yakınları, TC'den olmasa bile Apo'dan hesap sormayacaklar mı? Onlar da demiyecekler mi ki; "madem TC ile birleşecektin, neden bizi bu kan deryasının içine ittin?" Kürdüyle Türküyle, askeriyle-militanıyla, korucusuyla-sade vatandaşıyla binlerce kişinin kanına giren Apo'ya bu insanların yakınları, hesap sormayacaklar mı? Salt bu yüzden de olsa, Apo, cesaret edip elindeki silahı bırakabilir mi? Toplumun kaderini belirleyen makamların sahipleri ve aydınlarımız değerlendirme ve yorum yaparken bunları düşünmek zorundadırlar. Suçlu, nedamet duyup suçunun kefaletini ödediği taktirde elbette ki toplumun bağrına dönebilir. Ancak bunun ötesinde ve dışında bir çözümü Türkiye halkına dayatmak kabul edilemez. 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 
ABDULLAH ÖCALAN'DAN İNCİLER 
KÜRTLER PKK VE ABDULLAH ÖCALAN isimli kitabımızda olduğu gibi 
ÜÇGENDEKİ TEZGAH'da da APO'dan "iNCiLER"İ okuyucunun dikkatine sunuyoruz: - "içimizde böyle bir sürü köylü kurnazlıkları türemiş. Son günlerde duyuyorum, para yollayın, silah yollayın diyenler var. Sen ne yapıyorsun orada be serseri? Şimdi bazılarının moralini bozmak istemiyorum tabi." - "Ben elin körünü, topalını, hastasını da PKK'nın sırtında veya kendi sırtımda taşımam." - "Türkiye devrimciliğinden bahsettik. 20 yıldır organize olmamış, eklem bağlamamış bir devrimcilik! Pat devrilir. Böyle devrimcilik mi olur? Devrim uğruna ben mi kalkıp gideyim? Ben mi icat ettim devrim sözcüğünü?.." - "Genel bilgiler toplamını, eşeğin sırtına yüklediğimiz kitapların durumuna benzetebiliriz. Kafaya böyle bir sürü bilgi doldurmak eşeğin sırtına kitap yüklemek gibidir." - "Bence can çekişenlere bir tekme de biz vurmalıyız.." - "Türkiye'de de bir demokrasi düzeyi var. Bu demokrasi kimin için? En çok kim yararlanıyor? Dağdaki çoban biter diyor ben özgürüm. Ben şunu söylüyorum; bu özgürlükler yerinde midir?" 
KAYNAK:
 "Abdullah ÖCALAN Ocak 1992 Çözümlemeleri isimli broşür.." - "Mustafa KARASU'nun niyeti ne olursa olsun, Mehmet ŞENER'in politikasına alet olmuş birinci, bir numaralı kişidir." - "Hergün bin ilişki kurar, bin ilişki yıkarım. Siyasal, örgütsel, duygusal, ideolojik de. Yani satılmışsınız.." - "Benim de bazı saplantılarım oldu. Tanrı saplantısından tutalım, başka saplantılara kadar, bir çok saplantı... Bak doğru, bazı arkadaşlar tutkulardan, saplantılardan bahsediyorlar. Benimkini anlatsam dehşete kapılırsınız.." - "Tanrıyı aşabilir miyim, aşamaz mıyım? Benim bir özelliğim de süreçleri zayıf yaşamam. Bu tanrıdan kopuş, aslında nedir? Tanrıdan, ideolojiden kopulmadır." - "SHP'ye girin dediğimde, birçok eyalet ters çalışma yapmış. Bazı soytarılar; -onları ileride görürsem, hesabını soracağım- yönlendirmenin bizim tarafımızdan olduğunu bildiği halde, bu taktik gelişmeyi nasıl kullanalım diye düşünüyorlar." - "Zaten İRAN'lılarla alt düzeyde de olsa bir dostluk var. 

Gücümüzü takdir ettiklerini ve ilişkileri ileri düzeye yansıtmak istediklerini belirtiyorlar." - "Bence TC'nin bütün taktikleri ve politikası bitmiştir."  - "Anayasanız zorbacıdır, bu yemini irademizle okumuyoruz, bu baskıyla birlikte biz buraya geldik, -bu ses oraya (TBMM) yansıdı." - "Ben ne yapayım? Siz basit kadınlığınızı konuşturuyorsunuz." - "Ben de APOCU olmaya çalışıyorum. Benim APO olmakla, APOCU olmam aynı şey değil. APO olmak ayrı, APOCU olmak ayrı." - "Dünyanız, arkanız koca bir iflas, uçurum. Hatta hepiniz idamlıksınız, gerçekten böyle." - "Şimdi kadın-erkek ilişkilerini sözkonusu ettik. Bazıları yargılandı, onu da gördünüz. Bunlar gidiyorlar ahır kültürünü geliştiriyorlar. Sığınaklardaki o vahşi ilişkiyi dün de anlattınız burada. Hayvani." - "Ben Allahımla yıllarca uğraşmış adamım. Allahımla delicesine pençeleştim."  "Bazıları benimle dalga geçmek isterler. Bazıları bana Bekaa'nın bilmem neyi diyorlar. Doğrudur, ben buraya sokulmuşum, çıkamıyorum. Doğru, ayıp değil. Benim mevzi m bu kadar. Ben ne yapayım? Aklım kabiliyetim buna elveriyor." 
KAYNAK: 
"PARTi ÖNDERLİĞİNİN KASIM-1991 ÇÖZÜMLEMELERİ"
 isimli PKK yayını.. - "islamiyet bir emperyalist ideoloji olarak başladı." - "REFAH, en tehlikeli kirli güçtür. (RP için)" - "Şimdi Türk halkı da PKK'laşırsa, sen o zaman seyreyle dünyanın halini." - "İslamın Kürt milli rengine bürünmesi sağlanamadı. Bazı tarikatlar ve mezhepler var... Bir Saidi Nursi var, Bir Şeyh Sait var, Şeyh tarikatları var, nakşiler var... Hepsi islam emperyalist ekollerin ajan temsilcileri durumundadırlar." - " Çocukluğumda çevrede -gerçekten halen birçok köylüm sağdır, söylerler; 

İPİNİ KOPARMIŞ ADAM derlerdi." - "Birgün fıstık ağacının altındayım, babamın söylediği söz çok açıktı; Abdullah'ın alnında fetih işareti vardır." - "Anam bana çok dayak atardı. Ve daha sonra ilk eylemlerime onun dayak baskısı altında başladım. Ben birçok çocuğun başını kırdım, saldırıya da geçtim." - "Annem çok kavga ederdi. Hergün komşularıyla kavga, hergün babamla kavga, hergün benimle kavga.. Dağ şeyi, biraz da zaten buna bir tepki olarak başgösterdi. Erkenden bir dağ şeyi gelişti sanıyorum... Ondan bu sistem kafamı tutmadı." -" O açıdan aile beni yargılamaya başladı: Bu fazla namuslu biri değil...Kürtçe bazı lakaplarım da vardı; ipini koparmış manasında." - "Bütün köylüler başımıza dikilmiş, benimle babamın kavgasını seyrediyor. Oldukça hırpalandım. Tabii çok zor duruma düştüm. O hırsla eve gittim. O'nun bir cüzdanı vardı, para saklıyordu. Babamın cüzdanından 10 lirayı çaldım." - 
"Çok korkak bir çocuktum, onu hemen size söyleyeyim. O insanlardan 40 metre öteden çekine çekine, kaçına kaçına..." -" Babam tabii onların dostu idi. Kesin ERMENi DOSTU idi. Ve o terbiyeyi de biraz ondan aldım." - Ben çok dualar ezberledim.Din hocasının hakkımdaki yargısı; Abdullah, sen bu hızla gidersen uçarsın, evliya olursun." 
"Bende kesinlikle askeri okullar fikri vardı. Önce islami-yette, işte EL EZHER üniversitesi'ne kadar gidebilirim diyordum." - "Yılanlardan çok çekiniyorum, korkuyorum. Yılanla en çok kavga eder duruma gelmişim. Aileden çok çekiniyorum, aile ile çok kavga ediyorum. Çok köklü endişe ve korkularla yaşayan biriyim." - "Babalar beni mağdur görsün, 44 yaşında bir çocuğum ben." - "Gazeteci ÇETiN EMEÇ zeki birine benziyor sanırım. En son yazılarından birinde beni değerlendirmeye almıştı. Ölmeden bir hafta önce." - "Şimdi MUMCU'nun sık sık ortaya atmaya çalıştığı geçmişimi anlatacağım, o 1975'ten sonra." - "Annemin beni bir suçlaması daha vardır; Sen bu kafayla gidersen, kimse sana kız vermez. İsabetli bir değerlendirme. Kimsenin bana KİZ vermemesini hala anlayamıyorum." 

KAYNAK : "21.12.1992 tarihli LAZKİYE konuşmalarından" - "SHP'nin yutulmasını düşünüyordum. Devletle olmasına rağmen, SHP gittikçe küçülüyor." 
"DOĞRU YOL adayları bile bize destek veren kişilerdi."

 KAYNAK: "23.12.1992 tarihli LAZKİYE konuşmalarından." - "Bir ingiliz gazeteci bana sordu: Kendini tarif eder misin? Senin kapasiten beni anlamaya yetmez dedim. Verilecek en iyi cevaptır aslında." - "APO, çok önemli bir yaşantının sahibidir. Çok dikkat edilmeli, hatta yüzyıllar boyunca, Çünkü; çok önemli öğretici yanları var (kendisi için söylüyor)." 

KAYNAK: "24.12.1992 tarihli LAZKİYE konuşmalarından." 
1. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki mevcut tehdit güncelliğini korumaktadır. İçinde bulunan şartlarda güncelliği muhafaza olayı gelecekte de devam edecektir. Üniter Türkiye Cumhuriyetinin siyasi egemenlik sahası içerisinde bazı bölgelerde şekli bir egemenliği söz konusu iken; kültürel, sosyal, ekonomik egemenliğini yok denecek kadar az olduğu gelişmekte olan olaylarla kesin olarak ortaya çıkmıştır. Ana dili Kürtçe olan nüfusunun ağırlıklı olarak yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin bir çok yerinde Kürt unsuru; milli kültür ve milli politikaların dışında genel ekonomik ve sosyal yapıdan ayrı olarak varlığını devam ettirmektedir. 1970'li yıllardaki Kürtçe akımlar ve 1980'li yıllarda ortaya çıkan PKK terörü bu gerçeği güncelleştirerek Türkiye Cumhuriyetinin üniterliği açısından olumsuz bir çözüme hızla yaklaştırmaktadır. Üniter yapıda ayrılık veya özerklik şeklindeki bir çözümün Kürtler için bir yıkım veya kurtuluş olup olmadığı tartışmaları sağduyu sahibi Kürt unsur içerisinde sürüp gitmekteyken, Kürtlerin de Türkiye Cumhuriyetinin diğer vatandaşları gibi her yönüyle ana yapıya entegre olmaları arzu edilmektedir. Bu durumda Kürtlerin dilleri, örf adetleri ve geçmişleri ne olursa olsun mevcut milli kültür, mili siyaset potasında erirler; genel ekonomik ve sosyal yapının birer parçası olarak hareket edebilirler. Türkiye'de PKK terörünün faaliyet gösterdiği alanlar incelendiğinde şöyle bir tablo ile karşılaşılmaktadır; a) Kürt nüfusun yoğun olduğu 

GAZİANTEP, KAHRAMANMARAŞ, ADIYAMAN, MALATYA, ELAZIĞ ve ŞANLIURFA' nin büyük bir bölümünde belirtilen yönde bir entegrasyon, 212.....................................U çgendeki Tezgâh bütünleşme söz konusudur Bu sahalardaki Kürtçe konuşan insanlar kültürel, siyasal, sosyal ve ekonomik sahalarda da özgül konumlarından bir hayli arınarak milli bünyeye adapte olmuş durumdadırlar. Dolayısıyla bu alanlarda olumlu çözüme bir hayli yaklaşılmıştır. Sayılan illerde potansiyel bölücü Kürtçülüğün varlığından söz etmek doğru değildir. Bu bölgenin insanı Türkiye Cumhuriyetinden umudunu kesmediği müddetçe kürtçülük maceralarına kapılmaz. Ancak tutarsız davranışlar karşısında istemeyerek teröre boyun eğebilir, belki de yer yer gelişmesine ve güçlenmesine yardımcı olurlar. Herşeye rağmen bunu yapmayacak olanlarda bölgeden ayrılmak zorunda kalırlar. b) TUNCELİ, ERZiNCAN, ERZURUM, KARS ve AĞRI illerinde ise durum biraz daha değişik boyutlar arz etmektedir. Bu illerde potansiyel Kürtçülük klasik anlamda fazla etkili değildir. Ancak geçmişteki AĞRI ve DERSİM gibi iki büyük isyanın etkileri tamamen ortadan kalkmamıştır. Özellikle TUNCELi ve AĞRI civarında bölücü terör bu isyanları propaganda malzemesi yaparak zihinleri bulandırmaktadır. Buna rağmen de büyük bir başarı elde etmiş değildir. Çünkü, başta ERZURUM, KARS, ERZiNCAN olmak üzere AĞRI ve TUNCELİ'de de ulusal değerler Yerleşmeye başlamış, bu yönde epey mesafe alınmıştır. Buralarda insiyatif kaybedilmezse Kürtçülük fazla bir problem teşkil etmez. Ancak, PKK terörünün etkili olduğu oranda Kürtçülük problemi varlığını hissettirmektedir. c) BİNGÖL, MUŞ , BİTLİS, VAN ve DİYARBAKIR illerinde Kürtçülük potansiyeli mevcut olup dış etkilere ve istismara bir hayli açıktır. Çabuk alevlenme özellikleri arz etmektedir. Denetim altında tutulduğu taktirde problem teşkil edemez ve ulusal yapıya biraz geç ve sancılı da olsa adapte olmaya uygundur. Kısa dönemde askeri, uzun vadede ekonomik, sosyal ve kültürel önlemler ile buralarda sorunun çözümü mümkündür. Çözüme denetim altında ulaşılması gerekir Yörede çıkar ve sahtecilik temelinde Kürtçülük yapılmaktadır. 
d) SİİRT, BATMAN, ŞIRNAK, MARDİN ve HAKKARİ gibi sahalarda ise, Türkiye Cumhuriyetinin egemenliği yetmiş yıl boyunca tamamen şekli ve yüzeysel kalmıştır. Bu alanda milli-üniter devletin öngördüğü; ortak kültür, ortak siyasal ve sosyal yaşam ve ekonomik bütünlükte söz etmek mümkün değildir. Tamamen dış etkilere açık, ayrılıkçı çözüm tarzında temel teşkil edebilecek bir yapı kendini göstermektedir. Bunun yanısıra elli yıl boyunca Güneyindeki milliyetçi BARZANİ hareketince beslenmiş bir Kürtçü potansiyel mevcuttur. Uzun süre ilgi dışı kalmış bu yöre insanının kısa dönemde Kürt Milliyetçiliğinden arındırılıp ulusal bünyeye alınması kolay olmayacaktır. Ancak imkansız olduğu da söylenemez. Mevcut bölücü PKK terörünün çıkmaza girmesiyle bunalıma düşecek olan bu insanlara her yönden daha sağlıklı bir yaşam biçimi sunulursa buralarda da zaman içinde ayrılıkçı düşünceleri kırmak mümkün olacaktır. 2. PKK terör örgütü faaliyet stratejisini belirlerken ve döneme uygun taktiklerini saptarken; özellikle gerilla faaliyetleri açısından Doğu ve Güneydoğu'nun kendine has özelliklerini gözönünde bulundurmuştur. PKK karşıtı çalışmalar ve tedbirler açısından da bu yöntem özellik arzetmektedir. PKK terör örgütü, ŞIRNAK, HAKKARİ, SiiRT ile MARDiN, BİTLİS ve VAN illerinin bir kısmını içine alan sahayı "BOTAN EYALETİ" olarak adlandırmış, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenliğinin yüzeysel olduğu bu sahayı gerilla mücadelesinin temel ve ana üssü kabul ederek ele almıştır. PKK 1989 yılına kadar bu alanın ne pahasına olursa olsun kurtarılmış bölge haline getirilmesi çabası içinde bulunmuştur. Bölgeye atfedilen bu rolün nedeni salt canlı bir Kürtçülük potansiyeli değildir. Coğrafyasının gerilla faaliyetlerine son derece elverişli olması Kuzey- Irak ve Kuzeybatı İran'a komşu olmasındandır. Bu sahadan Kuzey Irak ve İran'a uzun ve denetimi son derece güç sınırlardan geçmek son derece kolaydır. Hem Kuzey Irak'ta ve hem de Kuzeybatı İran'da her iki devletin göz yumması sonucu elverişli cephe gerileri temin ederek; üslenme, eğitim, lojistik ve benzeri konularda imkanlar sağlamak mümkündür. Buna rağmen Abdullah ÖCALAN; "eğer devlet mücadelemizi BATON'a hapsederse, eğer mücadele alanımız BOTAN'la sınırlanırsa şimdiden teslim bayrağını çekelim" demektedir. Çünkü, bu durumda PKK terörü dar bir alanda mahallilik damgası yiyecektir. Nitekim elli yıllık 1-KDP (Irak Kürdistan Demokratik partisi) Irak yönetimince Kuzey Irak (BEHDİNAN) bölgesine hapsedilmiştir. Bu nedenle bir türlü iflah olamamaktadır. BOTAN'a hapsedilecek bir PKK faaliyeti de elverişli geri cephelere, muazzam manevra imkanlarına ve her türden dış desteğe rağmen çürüyüp kendi kendini yiyip bitirecektir. Irak yönetimi 

1-KDP'yi BEHDİNAN'a hapsedebildiği yıllarda üzerine gitmeye gerek bile görmemiştir. KDP liler yanlarına ailelerini de alarak orada kendilerince bir yaşam şekillendirmişlerdir. Eğer bizde de PKK BOTAN dediği bölgeye hapsedilebilirse ve bu alanın geniş olması nedeniyle bazı kesimler birbirinden tecrit edilebilirse; tecritli bölgelerde çürüme ve hatta birbirini yok etme gibi hususlar gelişebilir. Örneğin; CUDİ Bölgesi -GABAR Bölgesinden, GABAR-HEREKOL Dağı bölgesinden, HEREKOL-KATO Dağı bölgesinden tecrit edilebilirse uygun bir taktik üstünlük sağlanabilir. Filistin, Salvador, Bolivya, Peru gerillaları ile Irak Kürtleri böyle bir duruma düştükleri için başarısız kalmışlardır. PKK 1990 yılında bu konuyu önplana çıkartarak; "Biz BOTAN'ı kurtarılmış bölge yapmaktan vazgeçtik, bu akılcı bir siyaset değildir, çok tehlikeli bir yaklaşımdır." demeye başlamış, genel strateji içinde taktik bir hataya düşmekten son anda vazgeçmiştir. Bu konuda bir hayli doküman mevcuttur. 

3. Madem ki PKK, varlığını BOTAN dediği bölgenin ayakta kalmasına bağlıyor ve mademki BOTAN'ın yaşatılabilmesin-de; etkinliğinin ve terörünün Güneydoğunun her kesimine ve batıdaki şehirlere yayılması şartını getiriyor o halde; karşı tedbirler planlamasında bu durum dikkate alınmalıdır. 

a) GAZiANTEP, KAHRAMANMARAŞ, ADIYAMAN, MALATYA, ELAZIĞ ve ŞANLIURFA'nın bir kısmı uygar bir faaliyetle PKK terörüne kapatılabilir. Bu bölgeye PKK ''Güneybatı eyaleti" bir kısmına da "GAP Eyaleti" adını veriyor. Bu illerde PKK'nın varlığına son vermek zor değil ancak gereklidir. 

b) KARS, AĞRI, ERZURUM, ERZiNCAN ve TUNCELi illerinde de iyi bir istihbarat ve uygun bir karşı faaliyet ile PKK'yı belki biraz daha fazla uğraşarak, belki biraz daha zaman harcayarak etkisiz hale getirmek mümkündür. PKK bu alanlara "SERHAT" ve "DERSİM" eyaletleri adını vermektedir. 
c) Geriye : DİYARBAKIR, BiNGÖL, MUŞ, BiTLiS ve VAN gibi ara bölgeler kalmaktadır. PKK buralara "AMED", "ORTA", "GARZAN" gibi isimler vermektedir. Eğer kuzeydeki SERHAT ve DERSİM alanları ile batıdaki Güneybatı ve GAP eyaletlerinde PKK'ya karşı başarılı bir çalışma yapılabilir ise PKK ara bölgelerde etkisiz hale getirilebilir, güçlü bir denetimle bu bölgelerdeki örgütsel çalışmaların önü tıkanabilir. Çünkü BOTAN'ın bastırılmasında Ara Bölgelerin belirleyici bir rolü mevcuttur. Bölücü terörle mücadelede güvenlik kuvvetlerine üs rolü oynayan bölgeler bu Ara Bölgelerdir. Eğer Ara Bölgelerde denetim kaybedilirse BOTAN bir yana diğer alanlara müdahalenin imkanları ortadan kalkabilir. Ara bölgelerin güvenlik kuvvetlerince rahat kullanılabilmesi için SERHAT, DERSİM, GÜNEYBATI ve GAP Eyaletlerinin tamamının PKK etkisinden arındırılması gerekmektedir. Bu alanlarda PKK faaliyetlerinin temizlenmesi ve devlet otoritesinin güçlendirilmesi için halk desteğine önem vermek, bu desteğin dozunu iyi ayarlamak, gerektiği yerde ve gerektiği şekilde kullanmak söz konusu olmaktadır. Yeni düzenlemeler ile bu bölgelere el atıldığında bölücülüğün panzehirini buralarda oluşturmak mümkün olacaktır. 

4. PKK "GÜNEYBATI EYALETİ" ve "GAP EYALETİ" olarak isimlendirdiği illeri bir bütün olarak; "Türk sömürgeciliğinin sıçrama tahtası, Kürdistan'a yönelik faaliyetlerini durdurmada Güneybatı eyaletindeki gerilla mücadelesi belirleyici rol oynayacaktır" diyen Apdullah ÖCALAN; "BOTAN'ın gerillayı ülke geneline yaymak için önemi neyse, ülke geneline yayılmış gerillanın da BOTAN'ı yaşatmadaki önemi odur" tarzında konuşmakta ve ülke genelinde gerillayı yaymanın kendileri açısından hayatiyetini vurgulamaktadır. PKK'nın ısrarla tutunmaya çalıştığı ve bir hayli sorun yarattığı GAZiANTEP, KAHRAMANMARAŞ, ADIYAMAN, MALATYA ve ŞANLIURFA'nın BiRECiK, SURUÇ, HALFETİ, BOZOVA, HİLVAN ilçelerinde PKK'nın temizlenmesi gerçekten zor değildir. PKK'nın potansiyel gücü nedir ve halkın genel eğilimi hangi yöndedir? sorularına cevap verebilmek için adı geçen alanların sağlıklı birer etüdünü yapmak gerekmektedir, bu alanlarda da diğer alanlarda olduğu gibi güvenlik kuvvetlerinin yetkinliğinin yeterli olmadığı değerlendirilmektedir. PKK'nın "GÜNEYBATI EYALETİ" ini Ana Üslenme Bölgesi bu iki il sınırları içinde kalan NURHAK ve ENGİZEK dağlarıdır. PKK bu üslere dayanarak ayakta durabiliyor. NURHAK ve ENGİZEK' lerdeki bu üslenme bölgeleri yok edildiği taktirde halk devlete gönülden destek olacaktır. Bu durumda GAZiANTEP ve KAHRAMANMARAŞ illeri tehdit altından kurtulur. Örgütün kadro kaynakları zayıflar, kır-kent ilişkileri bozulur. ADIYAMAN'da RECEP Mıntıkası, ELBİSTAN-AKÇADAĞ Mıntıkası ile HALFETl-ARABAN, BESNİ Mıntıkaları da buradan güç almaktadır. Bu mıntıkalarda tasfiye edildiği zaman bölge temizlenmiş olur. Aslında "GÜNEYBATI EYALETİ" ne yönelik PKK faaliyetleri 1983 yılında büyük önem verilerek başlatılmıştır. PKK bu alanda 1985 yılına kadar bu alanda kadro bile oluşturmamış 1988 yılına kadar da bölgeye gelen bütün PKK grupları darbe yemiştir. 1988 yılından itibaren kalabalık PKK grupları bölgeye girmişler ve NURHAK ile ENGİZEK dağlarına yerleşmişlerdir Örgüt 1989 yılında bu alanda Eyalet Konferansını onaylaya-bilmiştir. Kürtçü potansiyelin zayıf olduğu bu sahada akılcı, etkin ve kalıcı tedbirler ile bir tek PKK'lı teröristin yaşaması bir yana bölge genelinde kuvvetli bir anti-bölücü akım oluşturmak ve bunu moral potansiyel olarak hem dış hem de iç kamuoyuna karşı kullanmak mümkündür. 

PKK'nın amacı "GÜNEYBATI EYALETİ" nde de kısa sürede kırsal kesimde insiyatifi ele geçirmek, oradan şehirleri tedirgin etmek, şehirlerdeki yandaşlarını cesaretlendirmek sıradan vatandaşı korkutup sindirmek ve böylece bir avuç fakat örgütlü yandaşı vasıtasıyla GAZİANTEP, KAHRAMANMARAŞ, ŞANLIURFA, ADIYAMAN, MALATYA gibi şehirlerde ve bunlara bağlı ilçe merkezlerinde açlık grevleri, kepenk' kapatma, gösteri, yürüyüş gibi eylemler ile savaşı yaygınlaştırmaya çalışmaktır. Ayrıca; köy yollarından başlayarak uygun ilçe yolları ve giderek şehirlerarası yollarda barikat kurma, yol kesme, araç yakma türünden eylemler geliştirerek Ara bölgeyi tamamen kuşatmaktır. Günümüzde bu yöntemleri kuzey bölgelerinde denemektedir. Halen kuzeyden ara bölgelere doğru bir kuşatma durumu söz konusudur. Ayni örgütsel baskılar şiddetle güneybatıda başlarsa ve bu baskılar kuzeydeki ve "BOTAN" dakilerle birleşirse Ara bölge tamamen düşer. İşte o zaman bütün Doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesi "BOTAN" laşır. PKK bu durum için "Savaşı Kürdistanlaştırmak" terimini kullanmaktadır.Böyle bir durumda bölgedeki mevcut güvenlik kuvvetleri ancak resmi bina ve tesisler ile kendi kışla ve karargahlarını koruma konumuna düşeceklerdir. Buda tüm bölgeyi teröristlerin kullanımına terk etmek olacaktır. 5. Ara bölgeyi "BOTAN" etkisizleştirilinceye kadar ayakta tutmak gerekmektedir. Bunun oylu Kuzey bölgeleri ile güneybatıyı temizlemek ve PKK örgütünün baskılarından gerçekleşebilir ve MARDİN, SİİRT, ŞIRNAK, HAKKARİ bölgelerindeki direngen PKK eylemleri kırılabilir. 6. Gerek ADIYAMAN, KAHRAMANMARAŞ, MALATYA, ŞANLIURFA ve GAZİANTEP illerindeki PKK faaliyetleri ve gerekse Ara Bölge olarak tanımladığımız DİYARBAKIR, BİNGÖL, MUŞ, BİTLİS ve VAN illerinde PKK faaliyetlerine son verebilmek için; 
a) Kırsal Kesimde,
 b) Kent kesiminde taktik üstünlük sağlamak gerekmektedir. Kırsal kesimde taktik üstünlük sağlamak mevcut PKK gruplarının imhasına bağlıdır. 

Bu grupların imhası; 
1) Bölgede mevcut güvenlik kuvvetlerinin motive edilerek daha etkin bir biçimde kullanılması;
2. Geçici köy korucularının mevcut durumlarının edinilen tecrübelere istinaden düzeltilmesi ve teröristlerin üslenme bölgelerine yönelik olarak kullanılmasıyla gerçekleşebilir. Kent kesiminde taktik üstünlük sağlamak şehir ve kasabalarda PKK'nın Cephe Faaliyetlerini (ERNK) engellemek ile sağlanabilir. 
ERNK gruplarının imhası da; 
1. Güvenlik kuvvetlerinin uygulamakta olduğu klasik mani zabıta tedbirlerinin mücadelenin gereğince yönlendirilmesi ve uygulanmasıyla, 

2. Şehir gerillasının eylem yapmasını engelleyecek istih-barat-sorgu-operasyon üçlüsünün yerinde ve zamanında kullanılmasıyla sağlanabilecektir. Kent ve kırsal kesimlerde taktik üstünlüğün sağlanması sırasında propaganda ve ajitasyon bu iki yapı taşının harcı konumundadır. Karşı mücadeleler sırasında kullanılması elzem olarak değerlendirilmektedir. PKK faaliyetlerinin ve varlığının temelini teşkil eden Silahlı Propaganda ancak bu şekilde hayatiyetini kaybedebilir. Mevcut PKK Silahlı Propagandasının sürekliliğini sağlayan, temel stratejisini koruyarak güvence altına alan Apdul-lah ÖCALAN'ın PKK önderliğindeki varlığının önemi giderek artmaktadır. APO'nun bu konumunun sonu kendi içlerindeki PKK-Kürt Burjuvazisi çatışması gözönüne alındığında PKK'nında sonu olacak demektir. Bize göre 1986 yılına kadar olumlu bir çizgide sürdürülen PKK' ya karşı mücadele anlaşılmaz bir şekilde çığrından çıkıvermiştir. Anlaşılmaz kelimesinin ardına sığınmamızda bir çok neden vardır. Anlaşılmaz kelimesini açarsak adliye koridorlarında veya ceza evlerinde sürünmekten korkarız.  inanıyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti Apo denen yaratığın "TC şunları yapabilir, bunları yapabilir vs." şeklindeki yorumlarına birazcık itibar etseydi bu ortama gelinmezdi. Şimdi 1984 yılına dönelim ve EKİM 1986 tarihine kadar PKK militanlarının gücüne bir göz atalım. 
1. ŞEMDiNLi bölgesinde bir grup (15-20 Kişi) 
2. YÜKSEKOVA bölgesinde bir grup (15-20 kişi) 
3. ÇUKURCA bölgesinde bir grup (10-15 kişi) 
4. HAKKARİ bölgesinde bir grup (10-15 kişi) 
5. ÇATAK bölgesinde bir grup (10-15 kişi)
 6. PERVARİ bölgesinde bir grup (15-20 kişi) 
7. ULUDERE-BEYTÜŞEBAP bölgesinde bir grup (20-25 kişi) 
8. ŞIRNAK-SİLOPİ bölgesinde bir grup (30-35 kişi) 
9. CİZRE bölgesinde bir grup (15-20 kişi)
 10. ERUH bölgesinde bir grup (30-35 kişi) Yurt içinde faaliyet gösteren PKK Silahlı Propaganda Birlikleri belirtilen tarihler arasında tüm yurtta MARDİN bölgesi dahil taş çatlasa 250-300 kişidir. Bu grupların faaliyet sahalarını bir harita üzerinde göstermeye çalıştık. 1993 yılındaki duru mise içler acısıdır. Biz rakam vermiyoruz ancak bugün binlerle ifade edilen sayısal bir kalabalık söz konusudur. Geçmişin ve bu günün yöneticileri düşünürken ve vicdan muhasebesi yaparlarken insaflı olmalıdırlar. Yazdıklarımızdan devletin hiçbir kademesi gücenmemelidir. Üzerinde durduğumuz konuların kendilerini ilgilendirdiğini düşünenler bizim girişimimizle dürüst bir özeleştiri ortamının yaratıldığına inanmalıdırlar. Okuyunuz, araştırınız ve yorumlayınız. Bizim gibi bu savaşın içerisinde yetişmiş insanlar deneyimlerini ve çıkan sonuçları size komprime olarak sunuyorlar. Biz bu sözleri söylerken geçmişimizin pratiğinin özünü veriyoruz. Türkiye'de yargılanacak pek çok insan dururken bu satırların yazarına yüklenmek biraz insafsızlık olmuyor mu? 1993 yılı kışı geliyor, doğal olarak kırsal kesimde PKK eylemlerinde azalma olacaktır. Peki kent kesimi ne olacak? Suriye'deki yatak odasında ve beyaz lake kaplı yatağında por-no yıldızları gibi basına resimler çektiren ve ameliyat görmemiş hötöröfler gibi sırıtan Apo; "Türkiye'nin başbakanlığına talibim" diyebiliyor. Derse desin ne olacak! demeyin, tedbir alın. 

Klasik tedbirleri böyle giderse neler olabileceğini "KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN" isimli kitabımızdan bir alıntı yaparak göstermek istiyoruz. "Çukurova'nın yarısı Kürtleşmiş durumdadır. Çukurova aslında yarı yarıya Kurttur. Kısmen fellahtır, kısmen de Türk-tür ama bence, Kürtler giderek çoğunluğu da alacak, bir nevi yarı Kürdistan eyaletidir Çukurova, İstanbul'da 2-3 milyon Kürt var. Yani 5-6 vilayet değerinde bir çalışma alanıdır. izmir'de 2 vilayet değerinde, Konya da bir vilayet değerinde Kürt var.İç Anadolu'da bir milyon; tam bir eyalet, Ege de en az bir eyalet giderek Antalya, Burdur, İsparta'da işçiler turizm sektörü dolayısıyla kayıyor, orası da öyle neredeyse Kürdis-tanın 8 eyaleti de Türkiye'dedir. 8 Eyalet orada, 8 eyalet bu tarafta. Dolayısıyla böyle bir ağırlığı vardır Türkiye çalışmalarının." Şimdi soruyorum; Apo efendi bu lafları 9 Ağustos 1991 günü etmişti Bir şeyler anlatabildim mi acaba? Bu arada Apo efendinin 1984 yılında yayınladığı "Kürdistan Devrimci Savaşının geliştirilmesi Üzerine" isimli PKK kadrolarına gönderdiği talimatı da okuyunuz. Bakın orada elin oğlu ne diyor;

 "1. Düşman ulusal kurtuluş mücadelemizin uluslar arası alanda sağladığı etkinliği zayıflatmak ilişki geliştirmesini engellemek için provakasyon eylemlerine başvurabilir. Avrupa bunun için en uygun alanıdır. devrimi ezmek için en küçük fırsatı bile kullanacaktır. 

2. Sömürgeci fasit yönetim, ortadoğuda çeşitli güçlere tavizler vererek geri cephe konumu taşıyan çeşitli alanları bize kapatmaya çalışacaktır. Başta Güney Kürdistan (Kuzey Irak) İran ve Suriye üzerinde amacını gerçekleştirmek için aktif çaba içerisine girecektir.

 3. Irak'ta Faşist Saddam'ın deneyimlerinden yararlanabilirler. Toplumumuz içindeki serseri lümpen ve mahkumları toplayarak milisler oluşturabilirler. 

4. Aşiret reisleri, şeyh ve melle gibi kişiler ve toplumda nüfuz sahibi olan insanları organize edebilirler. 

5. Kürdistan parçaları arasındaki ilişkiyi kesmek için sınır hattı üzerindeki bazı köyler yerinden kaldın tampon bölgeler oluşturabilirler, tampon bölgelere Ira tipi karakollar kurabilirler. 

6. Partimizin cezaevlerindeki önder kadrolarını idam edebilirler". Evet elin oğlu buları söylüyor. İşte 9 yıldır devam eden savaşta aslında nelerin yapılmadığını ortaya koymak için APO efendinin 1984 yılındaki talimatından alıntılar yaptık. Aslında bu talimat tam 21 sayfadır ve bize göre savaşın başında sanki Türkiye'ye yapması gereken şeyleri anlatmaktadır. Tam tarihini de vereyim; 20 ARALIK 1984 

SORUN İÇİN BİR ÇÖZÜM YÖNTEMİ (TASLAK) ÇÖZÜM İÇİN 
 1. Silahlı mücadele sıfırlanmalıdır. 
 2. Bölgeyi etkileyen güncel ve pratik sorunlar ile mücadele edilmelidir. S.Kürtçülük sorununa köklü ve kalıcı çözümler getirilmelidir. 
 BU NEDENLE: 
 1. Bölge sorunları iyi tahlil edilmelidir ve sağlıklı bir BAKIŞ AÇISI geliştirilmelidir. 
 2. Bu bakış açısından hareketle bir karşı MÜCADELE STRATEJİSİ oluşturulmalıdır. 
3. Geliştirilen stratejiyi adım adım hayata geçirecek ARAÇLAR (teşkilatlar) ve YÖNTEMLER (taktikler) geliştirilip uygulanmalıdır. A- BAKIŞ AÇISI 

1-a) Kürtçülük sorununun toplumsal boyutlara varması, giderek bir ulusal mücadele (her alanda) ve ayrı bir devlet kurulması yönünde, toplumda (Türk-Kürt) aydınlar, bürokrasi arasında, devlet nezdinde, dış kamuoyu nazarında bir havanın doğmasına SİLAHLI FAALiYETLER ivme kazandırmaktadır.
 b) Silahlı faaliyetlerin kesintisiz devam etmesine Abdullah ÖCALAN' ın biraraya getirdiği DÜŞÜRÜLMÜŞ KiŞiLERiN (MİLİTANLARIN) varlığı sebep olmaktadır. 

c) Bu militanların sürekliliğini sağlayan ve her koşulda silahlı faaliyetlere zorlayan Abdullah ÖCALAN'dır. 
2-a) Dışarıdan bazı güçler, Abdullah ÖCALAN ve PKK unsurunu, TÜRKİYE ÜZERİNDE BİR TAZYİK FAKTÖRÜ olarak kullanmak istiyorlar ve kullanıyorlar. 

b- Abdullah ÖCALAN ve PKK, bu durumu bildiği için; adı geçen güçlerin maddi ve manevi kaynaklarını kullanmaktadır. Bu kaynaklar silahlı faaliyetlerin önemli PAYANDALARINA dönüşmektedir. 

c- Abdullah ÖCALAN ve PKK, komşu ülke topraklarını ve özellikle sınır boylarını silahlı faaliyetler için, hayati öneme haiz birer GERİ CEPHEYE dönüştürmüştür. Geri cepheler silahlı faaliyetlerin nefes boruları konumundadırlar. d) Abdullah ÖCALAN ve PKK, Doğu ve özellikle Güneydoğu'daki toplumsal yapıdaki (ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel) GERİLİKTEN-DAĞINIKLIKTAN güç ve destek almaktadır.

 e) Abdullah ÖCALAN ve PKK, SAVUNMASIZ KÖYLÜLERDEN, İŞSİZ, GÜÇSÜZ ŞEHİRLİ GENÇLERDEN PROBLEMLİ ÜNİVERSİTE VE LİSELİ GENÇLERDEN her türden kadro ve eleman ihtiyacını temin etmektedir. 

f) BAŞI BOŞ (BELLİ BİR DÜZENİ OLMAYAN) ŞEHİRLİ VE KÖYLÜ KİTLESİ, çeşitli bahaneler ve tahriklerle, istismar unsurları da kullanılarak etnik görünümlü toplumsal olaylarda dinamo vazifesi görmektedir. Abdullah ÖCALAN ve PKK'nın, silahlı mücadele ile ilk etapta varmak istediği bu kesimlerdir. 

g) Bazı istikbal avcısı; Avukat, Doktor ve benzeri kişiler, PKK'yı da açarak dışarıdaki bir takım güçlerle temas edip PKK'nın yanı sıra güçlerden de destek alarak; Devletin, Demokrasinin ve kamuoyunun genel hoşgörüsüne sığınarak kitle eylemlerinin büyümesi, uzamasını ve başka yerlere sıçramasını sağlamaktadırlar. 

h) İşte bu noktadan sonra Abdullah ÖCALAN ve PKK, baştan sona atlayarak zaman zaman tekrar başa dönerek amacı için; her kesimin, her türlü zaafını, her şeyini kullanmaktadır.

 3-a) Doğu ve Güneydoğuda yılların ihmalinden dolayı ekonomik yapı ana yapıya entegre edilememiştir. Bu husus Ap-dullah ÖCALAN ve PKK tarafından istismar edilmektedir. insanlar da buna tepki vermemektedirler. 
b) Adı geçen bölgelerde, toplumsal birliğin bir gereği olarak sosyal ve siyasal olarak insanlar ana yapıya entegre edilememiştir. Özellikle bu husus doğal bir ayrılık arzettiğinden, Abdullah ÖCALAN ve PKK'ca kullanılmaktadır. - Doğu ve Güneydoğu, tam bir serbesti ortamında olmak koşuluyla; Ulusal kültür potasında eritilememiştir. Bu durum etnik istismarın temel noktası olarak Abdullah ÖCALAN ve PKK'ya büyük avantajlar sağlamaktadır. 
d) Özellikle bölgede idari, adli ve asayiş bakımından sosyal ve hukuk devleti olmanın bir gereği olarak özlü bir denetim oluşturulamamış, devlet kurumları şekli, kof ve işlevsiz birer yapı düzeyinde kalmıştır. Geçmişte bu boşlukları başka güçler doldurmuş iken, giderek bu başka güçlerin durumunu istismar eden Abdullah ÖCALAN ve PKK bunları sindirerek boşluklara kendisi kurulmuştur. 

B- ÜÇ AŞAMALI MÜCADELE STRATEJİSİ
 1. ACİL OLARAK - MADEMKİ, silahlı mücadele kürtçülüğe ivme kazandırıyor; O HALDE, silahlı faaliyetleri sıfırlamak gerekmektedir. - MADEM Kİ, Silahlı faaliyetleri organize olmuş militanlar sürdürüyor, O HALDE, militanları organizasyondan yoksun bırakmak gerekiyor. - MADEM Kİ, Abdullah ÖCALAN bu organizasyonun devamını sağlıyor, O HALDE, Abdullah ÖCALAN'ın devre dışı bırakmak gerekiyor. 
2. ORTA VADEDE - MADEM Kİ, PKK, Abdullah ÖCALAN faktörü kullanılarak dıştan dayatılıyor, O HALDE, bu kanallar tıkanmalı ve işbirliği sabote edilmelidir. - MADEM Kİ, PKK çeşitli batı ülkelerinin kaynaklarını kullanıyor, O HALDE, buraların pozisyonları bozulmalı, işlevleri tersyüz edilmelidir. - MADEM Kİ, PKK toplumsal gerilik ve dağınıklıktan istifade ediyor, O HALDE, Toplum çağdaş manada organize edilmelidir. - MADEM Kİ, PKK savunmasız köylüleri işsiz şehir kitlesini ve öğrencileri kadro potansiyeli olarak kullanıyor, O HALDE, bu insanları başka alanlara kanalize edilmelidir. - MADEM Kİ, Başıboş kitleleri, PKK toplumsal olaylara itiyor, O HALDE, Bu insanlara sahip çıkmanın yolları araştırılmalıdır. - MADEM Ki, bazı istikbal avcıları toplumun bir kesimini siyasi şahsi çıkarları için kullanmaya çalışıyor, O HALDE, meydan bu tür kişilere bırakılmamalıdır. - MADEM Kİ, PKK herkesi çıkarları için kullanma hastalığına tutulmuştur.  O HALDE, bu anlayışları teşhir edilmelidir. UZUN VADE DE - MADEM Kİ, Doğu ve Güneydoğu şimdiye kadar Türk ekonomik (Mali-Sinai) sistemine entegre edilememiştir, O HALDE, adıgeçen bölgeyi ana yapı ile kaynaştırmak gerekiyor. - MADEM Ki, sosyal ve siyasal olarak, Doğu ve Güneydoğu genel yapı ile bütünlük arzetmiyor, 
O HALDE, Doğu e Güneydoğu'da Türk Sosyal ve Siyasal hayatını (Yurttaşlık temelinde) egemen kılmak gerekiyor. - MADEM Ki, Doğu ve Güneydoğuda ulusal kültür ve bu kültürün çeşitli fonksiyonları hakim kılınamamıştır, O HALDE, adı geçen bölgeleri hiç bir şekli zorlamaya kaçmadan ulusal kültür potasında eritmek gerekiyor. - MADEM Ki, Doğu ve Güneydoğu'da idari, adli ve asayiş bakımından kurumlaşma şeklidir (biçimseldir). O HALDE, buralarda sosyal-hukuk devletinin bir gereği olarak devleti özlü bir biçimde oturtmak gerekiyor.

 C- KARŞI TEŞKİLATLAR VE TAKTİKLER (ARAÇLAR VE YÖNTEMLER)
 1. ACİL OLARAK
 a. Türkiye'nin iç ve dış politik çıkarlarını savunmak maksadıyla, çağın gereklerini ve içinde yaşanılan şartlara uygun; genelde teröre ve özelde bölücü teröre karşı etkili, bileşimi ve donanımı ile ihtiyaca cevap verebilecek kanuni yetki ve sorumluluğu yeterli, MİLLÎ BİRLİĞİ KORUMAYA matuf bir profesyonel teşkilat kurulmalıdır. 
b) Bu teşkilat istihbarat ve operasyon faaliyetlerinin ülke içinde ve dışında yürütebilme yetki, kabiliyet ve imkanlarına sahip olmalıdır.
 c) Adı geçen teşkilat başta Abdullah ÖCALAN olmak üzere, terörü yurtdışında sevk ve idare eden tüm terörist şefleri adaletin huzuruna çıkartabilmelidir. d) Teşkilat, ülke içindeki terörist üsleri açığa çıkartabilmen, bu üsleri dağıtabilmeli ve buraları sürekli kontrol altına alabilmelidir. e) Teröristleri başta kırsal kesim olmak üzere, çeşitli alanlardaki güç büyütme ve halk içinde korku ve dehşet salma hallerine mani olunmalıdır. 

 2. ORTA VADE DE
 a) Başta dışişleri olmak üzere, ilgili tüm resmi ve gayri resmi kuruluşlar, tüm ekonomik, siyasal kültürel teşkilatlar ve basın yayın organları propaganda seferberliği ilan ederek; PKK'yı dışarıdan bizlere dayatanlar teşhir edilmelidir. Ayrıca, PKK'nın toplumsal hayatımıza vermiş olduğu zararlar çarpıcı örnekleriyle, özellikle Avrupa kamuoyuna sunulmalıdır. Öte yandan duruma göre somut tedbirler de alınmalıdır. b) Terörün kullandığı dış kaynak ve imkanlar somut delilleriyle önce gözler önüne serilmelidir, ardından bu kaynakların kurutulması için resmi ve gayri resmi girişimler, karşı prop-ganda faaliyetleri özel çaba ve imkanlar ile teşhir edilmelidir.
 c) Feodal, aşiretçi yapıdan kısmen çözülen kesimler asalak bir yaşam biçimi sürdürmektedirler. Dolayısıyle bölgede tümden bir toplumsal reorganizasyon gerekmektedir. Yani toplumsal dağınıklığa son verecek pratik çözümler uygulamaya konmalıdır. Entegre bir proje ile kısa sürede bu sorunun üstesinden gelmek mümkündür.
 d) Köylüleri üretim içerisine çekmek ve sorumluluk vermek, şehirli işsizleri büyük mali kaynaklar gerektirmeyen projelere kanalize etmek, öğrenci gençliğin motiflerini yönlendirmek ve bu işler il, ilçe, Kasaba, Köy bazında koordineli  bir biçimde yürütülmelidir.
 e) Başıboş insanlara geçici ve kalıcı tedbirler paketi çerçevesinde ulaşmak, onları parça parça kazanmak bir kısmını yurt dışına işçi olarak kontrollü bir biçimde, bir kısmını batı illerinde istihdam etmek; bir kısmını yöredeki bazı projelerde değerlendirmek, onları mutlaka üretim olayının içinde tutmak gerekmektedir. 
f) Kuyruk Avukat, Doktor ve benzeri siyasi asalakları bir yandan teşhir etmek, bir yandan da çeşitli sorumluluklar vermek onları olayların göbeğine itmek, onları olayları ile baş başa bırakmak ve geriden de yardımcı olmak gerekmektedir. 
g) Terörün çıkarlarına alet olanların feci sonlarını, terörü teşhir çalışmalarıyla birlikte ele almak ve değerlendirmek gerekmektedir.
 3-( UZUN VADE DE) 
 a) Hızla ve ek tedbirler ile bölgeyi genel mali-sınai yapıya entegre etmek gerekiyor. Bölge dinamiklerini harekete geçirici, bölge insanlarının güç ve enerjisinden istifade ile, onlara tatlı karlar getirecek ancak, genel ekonomik yapının istikrarının bozulması halinde, ya da genel ekonomik yapıdan uzaklaşıldığında batan projeler üretmek gerekmektedir.. b) Bölge insanının ağalardan, aşiret bağlarından genel terörizmden bağımsız olarak Türk siyasal ve sosyal hayatına adaptasyon için, gerekli düzenlemeler topyekün yürütülmelidir. Bu konuda kalıcı ve akılcı projeler üretilmelidir. c) Bölge yerel motiflerinin varlığını kabul temelinde, yurttaştık bağlarını güçlendirici çalışmalar yürütülmelidir. Bu  çalışmalar neticede genel ulusal değerleri egemen kılıcı olmalıdır. d) Bölge insanına idari, adli ve asayiş tedbirlerinin gerekliliği kavratılmalıdır. Bu gereklilik her an hissettirilmeli ve uygulamanın başarısı yada başarısızlığından kendilerinin pay sahibi olduğu kavratılmalıdır. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...