TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi
(İSLAM TARİHİ DOKUZUNCU BÖLÜM)
dedi.Hadis müttefekun aleyhtir.391[44]
Ma'mer de Hemmam aracılığıyla Ebû Hüreyre'den (r.a.) Efendimiz'in (s.a.v):
«(İftar ve sahur yapmadan) Visal orucu yapmaktan sakınm» buyurduğunu, bunun üzerine ashabın, "Ya Rasûlallah! Ama sen visal orucu tutuyorsun." demeleri üzerine: «Ben kesinlikle sizin gibi değilim. Ben yatarım da beni Rabb'im yedi-rir ve içirir. Sizler dayanabileceğiniz amelleri yüklenin.» buyurduğunu rivayet eder.392[45]
Sahih-i Buharî'de de bunun aynısı aynı anlamda İbni Ömer, Aişe ve Enes hadisi olarak geçmektedir.
Muhammed b. Amr da Ebû Seleme aracılığıyla Ebû Hü-reyre (r.a.)'tan Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakleder:
«Ben kesinlikle her gün yüz kere Allah'a istiğfar edip, tevbe yapıyorum.»
Bu hasen dereceli bir hadistir.393[46]
Hammad b. Seleme. Sabit, Mutarrıf b. Abdillah isnadıyla babası Abdullah b. Eş Şıhhîr (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Peygamber'i (s.a.v) namaz kılarken gördüm. Ağlayışından dolayı kaynayan kazanın buhardan dolayı çıkardığı ses gibi içinden inliyordu.394[47]
Ebû Kürayb anlatıyor: Bize Muâviye b. Hişâm, Şeyban, Ebû İshak, İkrime, İbni Abbas (r.a.) isnadıyla Hz. Ebû Bekir (r.a.)'m Peygamberimize:
-Ya Rasûlallaht Görüyorum ki, artık saçlarında ağarma oldu. ihtiyarladın, deyince, Nebî (s.a.v)'in:
«Beni, Hud, Vakıa, Murselât, Amme yetesaelûn ve İzeş Şemsü küvvirat sureleri kocattı.» buyurduğunu rivayet eder.395[48]
Efendimiz (s.a.v)'in gece teheccüdü. Kur'an tilaveti, tesbi-hatı, zikredişi, oruç tutuşu, hac edişi,
391[44] Buharî Savm 30/64; Rikak 81/18; Müslim 1104; Ebû Dâvûd 2360, 2374; Tirmizî 775; Daramı bab 14; Muvatta 672; Müsned 2/71, 102, 112, 128, 143, 153, 231, 237, 244, 257, 261. 281, 315, 345, 377, 418, 496, 516, 3/8, 57, 170, 173, 202, 218, 235, 247, 276, 2S9, 4/313, 315, 5/364, 6/242, 258. Beyhakî Süneni Kübra 4/299; Beyhakî Delâil 1/355
392[45] Muvatta Siyam 39; Abdürrezzak 7754; Musannef 3/83; Buharî Savm 50/4S; Müslim Siyam 13/11 hadis 38; Müsned 2/231, 237, 244, 315, 345, 418; Beyhakî Delâil 1/356; Beyhakî Süneni Kübra 4/282; Daramî 2/S.
393[46] Müslim 2702; Ebû Dâvûd 1515; Tirmizî 2312; İbni Mâce 3515; Daramî bab 15; Müsned 2/45, 4/260, 5/394, 396, 397, 402; Delaill/356. Hadisi Müslim Sahîh diye alıyorken Zehebî merhum "bu hasen derecesinde bir hadistir" demektedir. Müslim'deki hadis esasen bu rivayet değildir. O, İbni Ebî Şeybe, Gunder. Şu'be, Amr b. Mürra, Ebû Bürde Egar (r.a.) isnadıyla Abdullah b. Ömer (r.a,)'tan naklediliyor. Ebû Hüreyre rivayeti için bak İbni Ebî Şeybe 10/297, 13/461; Tahavî Şerhu Meaniül Asar 4/289; İbni Hibban (Mevaritl no) 2456; Ebû Nüaym Hılye 2/1SS; Daramî 2/302; Taberanî Kebir 1/279; Hakim 257; Taberanî Sağîr 1/85, 109; Beyhakî Süneni Kübra 7/52; Buharî Tarîh-i Kebîr 6/4
394[47] Ebû Dâvûd 904; Nesâî 3/13; Müsned 4/25, 26; Beyhakî Delâil 1/357: Ebû Dâvûd rivayetinde ''değirmen sesi gibi" ifadesi vardır.
395[48] Tirmizî 3351; İbni Sa"d 1/435; Tİrmizî Şemail 358 no.41; Hakim Müstedrek 2/343; Beyhakî Delâil 1/358; Abdürrezzak 5997; Taberânî 17/2S7.
Ebû Nüaym Hılye 4/350; Hatib Tarihi Bağdad 3/145; Tirmizî 3297; Hakim Müstedrek 2/343, 476; İbni Ebî Şeybe Musannef 10/554; Ebû Ya'la Müsned i/107, 108, 2/880.
cihadı, Allah'tan korkuşu, ağlayışı, tevazusu, rikkati, yetim ve miskinlere merhameti, akrabalarla
sıla-i rahim yapışı, peygamberliği tebliğ edişi, ümmetine nasihatları gibi hususiyetlerine gelince
bunlar "Sünen" adlı hadis kitaplarında "ilim" konularında geniş şekilde bahsedilmektedir. (Tarih bu
konunun dışında olduğu için bunları buraya yazmıyoruz.)396[49]
7.BÖLÜM
RASULU EKREM'İN NAZİK AHLAKI VE ŞAKALARI
Mübarek b. Fedâle, Bekr b. Abdillah el Müzeni isnadıyla İbni Ömer (r.a.)'tan Peygamber (s. a.v)'in
şöyle buyurduğunu anlatır:
«Şüphesiz ben şaka yaparım. Ancak kesinlikle hakkı söylerim.»
Bu hadisin isnadı hasene yakındır.397[1]
Ebû Hafs b. Şahin anlatıyor: Bize Osman b. Ca'fer el Kö-fî, Abdullah b. el Hüseyn, Adem b. Ebî İyas,
Leys; İbni Aclân el Mukbirî isnadıyla Ebû Hüreyre'den şöyle nakleder :
-Ya Rasûlallah! Sen bize şaka da yapıyorsun, denilince Efendimiz:
«Şüphesiz ben haktan gayri bir şey söylemem.» buyurdu. Bu rivayete, Ebû Mfşar da Mukburî'den
nakil ile tabi oluyor. Bu sahih bir haberdir.398[2]
Zübeyr b. Bekkâr, Hamza b. Utbe, Naff b. Ömer, İbni EbîMüleyke yolu ile Hz. Aişe'den naklediyor:
-Bir gün Hz. Aişe, Peygamber (s.a.v)'in yanında mizah yapmış ve "Bu şakalar Kinâneoğullarının
falanca kabilesinin şakalarmdandır." demişti. Bunun üzerine Nebî (s.a.v) de:
«Aksine bunlar Kureyşoğullarından (kendilerini kasd ederek) şu kabilenin şakasıdır.»
Ravî Hamza b. Utbe kimdir, bilemiyorum. Hadisin metni de münkerdir.399[3]
396[49] Konunun faydasını tam elde etmek için birer örnek iyi olurdu.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/220-222
397[1] Taberânî 12/391; Ebuş Şeyh Ahlakun Nebiyyi s,86; İbni Vlâce de buna yakın bir haberi (2863 noda) Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'tan nakleder. İbni Adiy el
Kâmil'inde bu haberi zayıf bir İsnad ile Enes (r.a.)'tan verir 2/755.
398[2] Tirmizî Birr ve Sıla 2058; Müsned 2/215, 340, 360; Beyhakî Süneni Kübra 10/24S; Buharı Edebül Müfred h.no.503; Tirmizî Şemail 120: İbni Abdil Berr Temhîd
4/221. Zehebî "bu sahihtir" diye belirtmesi Ebû Mfşar yüzündendir. Zira Ali b. el Medînî onun hakkında "Ebû Mfşar, Mvıkburî ve Nâfî'den münker hadisler
nakleder"' der. Buharı. Nesâî, Yahya b. Saîd, Yahya b. Maîn ve diğerleri onu zayıf sayarlar. Lakin bu haberi sahihtir. Zira mutahaat olarak bir başka isnadı
destekliyor.
399[3] Zehebî Mîzanül Ptidaî'inde 2307 noda, Zuafâ'sında da 1754 no İle bu zatı meçhul sayar.
Zeyd b. Ebiz Zerkâ, İbni Lehfa, Umara b. Ğaziyye, İshak b. Abdillah b. Ebî Talha aracılığıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:
-Peygamber (s.a.v) insanların en nükteci olanlarından biriydi.400[4] Ancak İbni Lehfa bu rivayetinde tek kalmıştır. Onun zayıflığı malumdur.
Yine İbni Lehfa tarikıyla gelen bir rivayette de:
-Peygamber (s.a.v) çocuklarla en iyi nükte yapan insanlardan birisiydi, diye geçmektedir.401[5]
Ebû Turneyle, Yahya b. Vadıh, Ebû Taybe, Abdullah b. Müslim. İbnü Bürayde aracılığıyla babası Bürayde'nin (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Bir yolculukta Peygamber (s.a.v) ile beraberdim. Yolculara beraberlerindeki eşyaları ağır geldi. Başladılar yüklerini bana yüklemeye. Nebî (s.a.v) benim yanımdan geçti ve:
«Sen yük devesisin» buyurdu.402[6]
Hasrac b. Nübâte de Saîd b. Cühmân'm Rasûlüllah'm Mih-ran adlı kölesi olan Sefîne (r.a.)'ı şöyle derken işittiğini anlatır:
-Yolculara eşyaları ağır gelmişti. Rasûlü Ekrem (s.a.v) bana:
«Elbisini yere yay.» buyurdu. Rasûlüllah'm bu emrinden sonra ben o günden beri bir, iki, üç hatta yedi deve ağırlığı yük yüklensem artık bana hiç ağır gelmiyor.403[7]
Bu hâdise Efendimizin mucizelerine dahildir.
Alî b. Âsim, Halid b. Abdillah, Humeyd et Tavîl isnadıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:
-Bedevi'nin birisi (bir yere gideceklerinde) Efendimiz (s.a.v)'den kendisini bir deveye bindirmesini istemişti. Efendimiz (s.a.v) ona:
«Ben seni devenin yavrusuna bindireceğim.» buyurunca Bedevi: "Ben deve yavrusunu ne yapacağım ya Rasûlallah!" dedi. Efendimiz de ona:
«Deveyi ancak dişi deve doğurur (yani büyük devenin de anası olunca o da deve yavrusudur)» buyurdu.404[8]
Bu hem sahih hem de ğarîb bir hadistir.
El Ensarî de Humeyd yoluyla Enes (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:
400[4] İbnü Sünnî Amelül Yevm vel Leyle 421; El Vefa İbnül Cevzî 2/446; Beyhakî Delâil 1/321; Taberanî Sağır 2/39.
401[5] Bu hadi? daha ünce orjinal 46O.eı sayfada geçti. Beyhakî Delâil 1/331: İbni Sünnî 421.
402[6] Taberanî 7/97; İbni Adiy el Kamil 3/1237
403[7] Müsned 5/220, 221, 222; Hakim 3/66; Taberanî 7/97; Ebû Nüaym Hılye 1/396.
404[8] Ebû Dâvûd Edeb 499S; Müsned 3/267; Tirmizî 3991; Beyhakî Süneni Kübra 10/248: Tirmizî Şemail 120.
-Ümmü Süleym'in bir oğlu vardı. Ona "Ebû Umeyr" denilirdi. Peygamberimiz onunla şakalaşır ve:
«Ebû Umeyr, bülbülcük ne yaptı?»405[9] buyururdu. Şerîk'in Asım yoluyla Enes (r.a.)'tan nakline göre Efendimiz Enes'e:
"Ey iki kulaklı" diye takılmış.406[10]
Muhammed b. Amr'm Yahya b. Abdirrahman b. Hatıb' dan rivayetine göre Hz. Aişe (r.a.) şöyle anlatıyor:
-Kendi pişirdiğim bir bulamaç çorbasını Peygamber (s.a.v)e getirmiştim. (Şevde de oradaydı). Peygamber (s.a.v) ikimizin arasında oturuyordu. Ben Sevde'ye "buyur ser de ye!" dedim ama o reddetti. Ben de kızıp, "Ya bundan yersin, ya da bunu yüzüne süreceğim." dedim ama o yine reddetti. Ben de elimi bulamaca daldırıp Sevde'nin yüzüne sıvayıp kirlettim. Peygamber ''s.a.v) bize gülüyordu. Ömer o sıra Rasûlüllah'ı (s.a.v) ziyarete gelmiş ve dışardan "Ya Abdallah! Ya Abdalları!" diye sesleniyordu. Peygamber (s.a.v) onun içeri gireceğini tahminleyerek:
«İkiniz de ka'kın ve yüzünüzü yıkayın.» buyurdu. Rasûlüllah'm ondan çekindiğini gördüğümden beri hala ben Ömer'den korkarım.407[11]
Abdullah b. İdris, Hüseyin b. Abdillah aracılığıyla İkri-me'den İbni Abbas (r.a.)'in şöyle dediğini nakleder:
Rasûlüllah (s.a.v), Hassan b. Sabit (r.a.)'a uğradı. Hassan yüksek evinin avlusuna su ile serinletmiş ve beraberinde arkadaşları iki sıra halinde oturuyorlardı. İçlerinde Şîrîn adlı bir cariye de olup bu kadının elinde ud'u vardı ve şarkı söyleyerek bu iki sıranın arasında gidip geliyordu. Rasûlüllah on-lara uğradığında bu işe devamı emretmediği gibi bunu yasaklamadı da. Şîrîn şu şarkıyı okuyordu:
Yazıklar olsun size ben zorluktan dolayı bir günah işle-mişsem. bana bir zorluk var mı.
Bunu duyan Rasûlü Ekrem tebessüm etti ve:
«İnşallah bir zorluk yok.» buyurdu.
Buradaki ravi Hüseyin b. Abdillah, Efendimizin amcası Abbas (r.a.)'m oğlu olan Ubeydullah'm torunu olup Medînelidir. Ali b. el Medînî ve diğerleri ondan hadis almaktan vazgeçmişlerdir.408[12]
Ebû Bekir b. Mudar, İbnü'l Hûd, Muhammed b. Ebî Seleme isnadiylaHz. Aişe (r.a.)'m şöyle dediğini nakleder:
405[9] Daha önce geçmişti. Müslim 2150; İbnİ Sasd 1/364; Tehzîb-i Tarih-i Dımışk 1/338.
406[10] Tirmizî 192. 1992, 3S2S. 3921; Ebû Dâvûtl 5002; Müsned 3/117, 127, 242, 260; Beyhakî Süneni Kübra 10/248; Taberanî Kebîr 1/211; Tirmizî Şemail 118.
407[11] Ibni Kesîr Camini Mesânîd 2/747
408[12] Zehebî aynı haberi Mizanül İtidalinde (1/538) de nakleder. Ravi HUseyn b. Abdillah hakkında İbni Maîn "zayıf", Ebû ZüVa "kavî değil", Ne.££î "metruk". Ukaylî "Rivayetine benzer başka bir rivayet olmazsa hadisini^ ardına düşülmez", Cürcanî "hadisiyle meşgul olunmaz'' derken, îbni Adiy el Kamil' inde 2/260, 261 "O, hadisi yazılacaklardan biridir. Zira ben onda münker bir rivayet görmedim" derken, İbni Maîn bir keresinde de "Fena sayılmaz, hadisi yazılabilir" der. İbni Sa'd "Onun hadisini otoriteler hüccet olarak almazlardı" derken, Hakim de "Otoritelere göre kavî değildir." der. Bak Buharı Tarih-i Kebîr 2/388: Nfesâî Zuafâ 145; Ukaylî Zuafa 1/245, 246: El Cerh vet TaMil 3/57; İbni Hihban El Mecrûhîn 1/242: Cürcanî Ahvalür Rical 137: Zehebî Kaşif 1/170 no 1099: Mizan 1/537. Zuafa 1/172: Takrîb 1/176.
-Habeşli'îer, mescide harbi oyunu gösterisi yapmaya geldiler. Nebi (s.a.v) bana:
«Onlara bakmak istiyor musun?» buyurdu. "Evet" dedim. "Öyleyse gel" buyurup mescidin kapısına dikildi. Ben de gelip çenemi onun omuzuna koydum ve yüzümü onun yanağına yasladım. O gün Habeşî'ler oynarken «Haydi Ebul Kasım, güzel» diye bağırırlardı. Bir ara Rasûlüllah (s.a.v) bana "Yeter mi?" dediyse de ben "Hayır! Acele etme ya Rasûlallah." dedim. Hz. Aişe devamla dedi ki:
-Esasen ben o gün onlara seyretme arzusunda değildim. Ama Efendimiz (s.a.v)'in benim yanımdaki yeri, benim de ona yakınlığım diğer kadınlara ulaşıp nisbet olsun diye arzu etmiştim.
Bu hadisin bir başka isnadında şöyle geçer:
«Ben oyunu seyretmekten vazgeçip gidene kadar Rasûlüllah (s.a.v) de oradan ayrılmadı. Artık siz (kendini kasderek) küçük yaştaki şu oyunu seyretme hırslısı kadıncağızın kıymetini takdir edin.»
Bir başka rivayette «Habeşî'ler mescitte harbeleri oynayıp raks ediyorlardı.» diye geçer.409[13]
Zeyd b. Hubab anlatıyor: Bana Harice b. Abdillah, Yezîd b. Roman, Urve isnadıyla Hz. Aişe (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi:
-Biz Rasûlüllah (s.a.v) ile beraber idik. Birden karışık bir şamata ve çocuk sesleri duyduk. Efendimiz ayağa kalkıp baktı ki, Habeşî'li bir kadın oynuyor, çocuklar da etrafında değil mi. Efendimiz bana "Ya Aişe! Gel de bak" buyurdu. Ben de gelip çenemi omuzuna koyup seyretmeye koyuldum. Efendimiz bir ara "Daha doymadın mı?" dedi. Ben "Hayır, hayır," demeye başladım. Böylece onun katındaki değerimin ne olduğuna bakmak istiyordum. Bir de Ömer (r.a.) görününce cariyeyi seyreden adamlar etrafından dağılıverdiler. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v):
«Ben insan ve cin şeytanlarının hepsinin de Ömer'den çekindiklerini gördüm.» buyurdu.
Ravî, Harice b. Abdillah hakkında İbni Adiy El Kamil'inde "Onda bir sakınca yoktur." demektedir.410[14]
Nesâî. Hişam b. Urve babası Urve aracılığıyla Hz. Aişe' nin (r.a.) şöyle dediğini anlatır: Bir gün Peygamber (s.a.v) benimle koşu yaptı. Maşaallah ben onu geçtim. Daha sonra biraz şişmanlayıp etlendiğimde yine benimle koşu yaptı ve beni geçti ve:
"İşte bu sefer ödeştik (bu ötekine karşı geldi).» buyurdu.
Bu sahih bir haber olup Urve aracılığıyla Ebû Seleme de Hz. Aişe'den rivayet eder. Hadisin senedinde bir başkası olduğu da denilir.411[15]
409[13] Buharı Iydıya 13/2 h.no.950; Meğazî 8; Müslim 892; Müsned 3/152, 6/116: Tirmizî 3691; Tahavî Müşkiiül Âsâr 1/117; Nesâî îdeyn 3/195.
410[14] Tirmizî Menakib 3774; Tirmizî "bu hasen. sahih ama bu vecih iie garîh bir hadistir" der. İbni Adiy'nin Harice hakkındaki sözü'için bak El Kamil fid Duafa 3/921.
411[15] Ebû Dâvûd 2578; İbni Mâce 1979: Müsned 6/39, 2645; îbni Ebî Şeybe 12/50S h.no. 15435: Müsned 6/39. 264: İbni Hibban (Mevarid) 310; Tahavî Müşkil 2/360; Beyhakî Süneni Kiibra 10/İS. Tarihü'l İslam'ın arabca tahkikini yapan Dr. AbdÜsselam Tedmûrî derki: '"Hafız Mizzi bu hadisi El Etraf adlı eserinde Nesâî Ve nisbet eder. Oysa Nesâî'nin rivayetinde böyle bir şey yoktur1'. Sanıyorum yanilan Dr. Tedmûrî'nin kendisi olsa gerek. Herhalde o sadece Nesâî diye onun Vlüetebâsı'na bakabildi ve Süneni Kübra'sıni unuttu. Mizzî ise Etrafta Süneni Kübra'nın rivayetlerini de alır. Zaten Zehebî de hadisi "Sin- harfi ile Nesâî'ye nisbet ermiştir. \yesâi bu hadisi Süneni Kobrasında cilt 5/303 no. 8942'de "işretim Nisa" sında 57, 58 ve 59 no İle alır.
Halid b. Abdillah et Tahhân, Muhammed b. Amr, Ebû Seleme yoluyla Ebû Hüreyre'nin şöyle dediğini nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) Hüseyin'e dilini çıkararak şaka yapardı. Öyleki sabi çocuk onun dilinin kırmızılığını görür de ona gelir ve sevinirdi. Bu durumu gören Uyeyne b. Bedr, Efendimiz (s.a.v)'e. "Seni bu işleri yaparken görüyorum. Vallahi bazen çocuğum bana yüzünü uzatır da ben yine öpmem." dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):
«Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.» buyurdu.412[16]
Ca'fer b. Avn da, Muâyiye b. Ebî Müzarrid. babası aracılığıyla EbûHüreyre (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
Peygamber (s.a.v): «Haydi Bukka kalesine çık.» diyerek Hasan ve Hüseyin'in elinden tuttu, çocuk ayağını Rasûlüllah'm ayağına koyuyor, o da onu göğsüne kadar kaldırıp ağzından öpüyor ve:
«Allahımî Ben onu seviyorum. Sen de onu sev.» buyuruyordu.413[17]
Halid b. el Haris, Eş'as, Hasen isnadiyla Enes (r.a.)'in: «Efendimizin yanma girmiştim. Yüzüstü yatmış, Hasan b. Ali de sırtmdaydı.» dediğini anlatır.414[18]
Muhammed b. İmrân b. Ebî Leyla, babası. ibni Ebî Leylâ, îsâ. Abdürrahman b. Ebî Leylâ aracılığıyla babasının:
«Biz Nebî (s.a.v)'in yanmdaydık. Hasan ona gelince Efendimiz de ona doğru yuvarlanarak yöneldi. Allah Rasûlü onun gömleğinin ön tarafını kaldırıp Hasan'm "Zebîbe"sinden öptü.415[19]
Ebû Ahmed ez Zübeyrî anlatıyor:
Bize Zürria b. Salih. Zührî. Abdullah b. Vehb b. Zem'a isna-dıylaÜmmü Seleme (r.a.)'tan nakleder ki:
-Ebû Bekir (r.a.) ticaret yapmak üzere Busrâ'ya doğru yola çıkmış idi. Peygamber (s.a.v)'in vefatından bir veya iki yıl öncesiydi. Beraberinde her ikisi de Bedir harbine katılmış olan Nüaymân ile Süveybit b. Harmele de vardı. Yol esnasında bu Süveybit onların azığk işini üstlenmiş idi. Nüayman ona gelip, "Bana yiyecek bir şeyler ver." dedi. O da "Hayır, Ebû Bekir gelmeden olmaz." dedi. Nüaymân çok şakacı biriydi,. Süvey-bit'e "Seni satayım da bir gör" dedi. Sonra bir ara kendine rastgelen bir gruba: "Benden bir köle satın alın. Gerçi dili uzun geveze herifin biridir. Hatta, ben
412[16] Buharı Edeb 7S/17, 27; Müslim 231S; Ebû Dâvûd 5218; Tirmizî 1976; Müsned 4/358, 360. 361, 362, 365, 366. 2/241. 514; İbni Ebî Şeybe 3/392, S/341; İbni Hibban (Mevarid) 2236; Tahavî Meânî 4/293; Taberanî 2/279, 401. 12/403; Buharı Edebül Vlüfred 91; Taberanî Sagîr 2/107: Beyhakî 4/69.
413[17] Müslim 2421, 2422; Buhari Libas 77/60; İbni Mace 142: Müsned 2/249, 2SS. 331. 440, 446. 531, 532. 4/284, 292; Hakim 3/169, 177; Beyhakî Süneni Kübrâ 10/233; Buharı X Kebîr 3/453, 4/315; Buharı E. Müfred 86, 1113: İbni Sünnî 415; İbni Ebî Şeybe 12/101; Humeydî 1043; Taberanî 3/19: Hatib Tarih 1/139; Ebû YaMa h. no. 6391. 3575. 342S, 4294, 4017.
Buradaki Ibnü Müzarid rivayeti Ibni Ebî Şeybe İle Ibnü Sünnî'de var. Diğer Ebû Hüreyre rivayetlerinde buradaki: «Bukka kalesine çık.» yoktur. Bu rivayet Mııaviye b. Eb'î Müzerrid'İn Ebû Müreyre'den naklidir. Bu Mııaviye Sadûk birisidir. Ebû Harem onu "hadislerine sakınca yok" diye alır. ;'Bukka kaiesine çık (veya çıkasıca" arap deyimidir. Lİsanül Arab "Kaf" babı.
414[18] Tirmizî Menâkıb 3B72. 3873.
415[19] Taberanî M. Kebîr 3/45 no. 2658. Taberâni rivayetindeki Kabus b. Ebî Zabyan "leyyinül hadis"tir. Ancak bu Taberanî rivayeti içindir. Yoksa Zehebî'nin isnadı bu değildir.
hürüm diye iddia bile edebilir. Bu sözü söylediğinden dolayı ondan vazgeçecekseniz geçin ama bana karşı kölemi aleyhime ifsad etmeyin." dedi. Onlar da: "Hayır hayır! onu alıyoruz." dediler. O da Süveybit'i on genç deve karşılığı sattı. Sonra adamların yanma gelip "işte bu" diye Süveybit'i gösterdi. Süveybit de: "Bu yalan söylüyor, ben hür bir adamım" dediyse de adamları: "Biz senin haberini aldık." deyip üzerine kemend atıp boynuna sarık bağlayarak onu götürdüler. Derken Ebû Bekir gelince durumu ona haber verdiler. O da arkadaşlarıyla gidip develeri geri verip onu kurtardı. Durumu işiten Peygamber (s.a.v) ve etrafındaki Ashab'ı olaya güldüler.
Bu hasen isnadlı bir hadistir.416[20]
Esved b. Âmir, Hammad b. Seleme, Ebû Cafer el Hatmi isnadıyla anlatıyor: Ebû Amra lakabiı bir adam vardı. Peygamber (s.a.v) ona: "Ey Amra'nm anası" diye söyleyince adam hemen elini erkeklik uzvuna attı. Efendimiz (s.a.v) ona "yapma bırak" deyince, adam: -Yâ Rasûlallah! Vallahi sen bana "Amra'nın anası" deyince ben kendimi kadın oldu sandım da. ondan böyle yaptım, dedi. Rasûlüllah da:
«Nihayet ben de sizin gibi bir insanım. Şaka da yaparım.» buyurdu. Bu mürsel bir hadistir.417[21]
Abdürrezzak der ki: Bize Ma'mer. Sabit aracılığıyla Enes'ten anlattıki:
-İsmi Zahir olan. çöl halkından biri vardı. Bu adam Efendimiz'e çölden bazı hediyeler yollar. Peygamber (s.a.v) de onu donatır (ve adam yola çıkacağında):
«Şu Zahir gerçekten bizim çöl halkımızdan. Biz de onun şehirlisiyiz.» buyururdu. O çok latifeci biriydi. Bir gün O, eş yalarını satarken Peygamber (s.a.v) ona geldi. O sıra eşyalarını satıyordu. Efendimiz onun arkasından ona görünmeden geldi ve kucakladı. Zahir "bırak beni, kim bu?" diyordu. Geriye dönünce Nebi (s.a.v) Efendimiz'i tanıdı. Rasûlüllah (s.a.v):
«Benden köle alan yok mu? Benden köle alan yok mu?»
diye seslenmeye başladı. Zahir de "Ya Rasûlallah! Böyle yaparsan vallahi benim seni iflas ettirdiğimi göreceksin, kimse beni almaz." dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) de:
«Ama sen Allah katında değeri yüce birisin» buyurdu.
Bu sahih ve ğarîb bir hadistir.418[22]
Halid b. Abdillah el Vasıti, Husayn b. Abdirrahman. İbni Ebî Leylâ aracılığıyla Useyd b. Hudayr (r.a.)'m şöyle dediğini nakleder:
-Ensar'dan. Peygamberin yanında birisi konuşuyorken. (ki bu adanı şakacı biri olup topluluğa konuşup güldürürdü.) Peygamber (s.a.v) onun böğrüne dürttü ve: "bana sabret!" buyurdu. O da
416[20] Müsned 6/316; İbni Mâce 3719.
417[21] Bu haberin iyi veya kütü bir kaynağını bulamadım. İlk ravî Ebû Ca'fer el Hatmî tabiinden olup sahabe değildir. Haber bu vesileyle mürseldir. Bu zatın adı, Umeyr h. Yezkl b. Umeyr olup Zehebi onu el Kaşifte 4356 no.da "sika" diye anar. Haberdeki ilk ravî el Esved b. Âmir'i Ebû Halem. İbnül Medînî ve îbni Hibban sika olarak kaydediyorlar. Diğer ravi Hammad K Seleme ise bu Ümmetin ilim önderlerinden bir zattır. İn^aallah haber zayıf değildir.-
418[22] Müsned 3/161, 6/133. 161: Beyhakî Süneni Kübra 6/1%; Abdürrezzak Musannef 1SS; Beğavİ Sünne 13/181: Tirmizî Şemail \21
"sabredeyim, ama senin sırtında gömlek var, benim sırtımda ise yok" dedi. Böylece Peygamber
(s.a.v) gömleğini yukarı doğru kaldırır kaldırmaz adam Efendimiz'i kucakladı ve Peygamberi boş
böğrünü Öpmeye başlayıp, "ya Rasûlallah! Ben sadece bunu arzu etmiştim" dedi. Bu hadisin ravileri
sikadır.419[23]
İsmail b. Ebi Halid de Kays aracılığıyla Cerîr (r.a.)'tan:
-Müslüman olduğum günden beri Rasûlüllah (s.a.v) yanına girmekten men etmedi. Beni
gördüğünde daima tebessüm ederdi, dediğini rivayet eder.420[24]
(s.a.v) ona "yapma bırak" deyince, adam: -Yâ Rasûlallah! Vallahi sen bana "Amra'nın anası"
deyince ben kendimi kadın oldu sandım da. ondan böyle yaptım, dedi. Rasûlüllah da:
«Nihayet ben de sizin gibi bir insanım. Şaka da yaparım.» buyurdu. Bu mürsel bir hadistir.421[25]
Abdürrezzak der ki: Bize Mamer. Sabit aracılığıyla Enes'ten anlattıki:
-İsmi Zahir olan, çöl halkından biri vardı. Bu adam Efendi-miz'e çölden bazı hediyeler yollar,
Peygamber (s.a.v) de onu donatır (ve adam yola çıkacağında):
«Şu Zahir gerçekten bizim çöl halkımızdan. Biz de onun şehirlisiyiz.» buyururdu. O çok latifeci
biriydi. Bir gün O, eş yalarını satarken Peygamber (s.a.v) ona geldi. O,sıra eşyalarını satıyordu.
Efendimiz onun arkasından ona görünmeden geldi ve kucakladı. Zahir "bırak beni. kim bu?"
diyordu. Geriye dönünce Nebi (s.a.v) Efendimiz'i tanıdı. Rasûlüllah (s.a.v):
«Benden köle alan yok mu? Benden köle alan yok mu?»
diye seslenmeye başladı. Zahir de "Ya Rasûlallah! Böyle yaparsan vallahi benim seni iflas ettirdiğimi
göreceksin; kimse beni almaz." dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) de:
«Ama sen Allah katında değeri yüce birisin» buyurdu.
Bu sahih ve ğarîb bir hadistir.422[26]
Halid b. Abdillah el Vasıtî. Husayn b. Abdirrahman. İbni Ebî Leylâ aracılığıyla Useyd b. Hudayr
(r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder:
-Ensar'dan. Peygamber'in yanında birisi konuşuyorken. (ki bu adam şakacı biri olup topluluğa
konuşup güldürürdü.) Peygamber (s.a.v) onun böğrüne dürttü ve: "bana sabret!" buyurdu. O da
"sabredeyim, ama senin sırtında gömlek var. benim sırtımda ise yok" dedi. Böylece Peygamber
(s.a.v) gömleğini yukarı doğru kaldırır kaldırmaz adam Efendimiz'i kucakladı ve Peygamberi boş
419[23] Ebû Dâvûd Edeb >224; Beyhakî Süneni Kübra 7/102: Taberanî 1/175.
420[24] Buharı Cihad 56/162. Monakıbül Ensar h3/21. F.deb 7^/68: Müslim 2475: İbni Mâce 159: Tirmizî 39IR 3910: Müsned 4/35S. Z^l 362. 365.
421[25] Bu haberin iyi veya kötü bir kaynağını bulamadım. İlk ravî Ebû Ca^fer el Hatmi tabiinden olup sahabe değildir. Haber bu vesileyle miirseldir. Bu zatın adı.
Umeyr b. Yezîd b. l'meyr olup Zehebî onu el Kaşifte 4356 no.da "sika'1 diye anar. Haberdeki ilk ravî el Esved b. Âmir'i Ebû Hatem. îbnül Medînİ ve İbni Hibban sika
olarak kaydediyorlar. Diğer ravi Hamnıad b. Seleme ise bu Ümmetin ilim önderlerinden bir zattır. İnşaallah haber zayıf değildir.
422[26] Müsned 3/161, 6/133. 161: Beyhakî Süneni Kübra 6/196; Abdürrezzak Musannef 196SS; Beğavî Sünne 13/1S1: Tirmizî Şemail 121
böğrünü öpmeye başlayıp, "ya Rasûlallah! Ben sadece bunu arzu etmiştim" dedi. Bu hadisin ravileri
sikadır.423[27]
İsmail b. Ebî Halid de Kays aracılığıyla Cerir (r.a.)'tan: -Müslüman olduğum günden beri Rasûlüllah
(s.a.v) yanına girmekten men etmedi. Beni gördüğünde daima tebessüm ederdi, dediğini rivayet
eder.424[28]
8.BÖLÜM
EFENDİMİZİN GİYİM TARZI
Kasım b. Yezîd. Asım b. Süleyman. Ca'fer b. Muhammed. babası Muhammed, dedesi isnadıyla.
"Rasûlüllah (s.a.v) başına beyaz takke, üzerine de düğmeli ve kulplu (o'iV1 s1'1.»^) elbise giyerdi."
dediğini nakleder.
Ravi Âsim, Basralı olup yalancılıkla itham edilmiş biridir.425[1] Câbir (r.a.)'tan yapılan nakle göre:
-Nebî (s.a.v)'in bir ucunu arkaya sarkıtarak sadece bayramlarda giydiği siyah bir sarığı varmış.
Lakin Hatem b. İsmail bu hadisi Muhammed b. Ubeydullah el Arzemî, Ebuz Zübeyr isnadıyla Câbir
(r.a.)'tan tek başına rivayet eder.426[2]
Vekr de Abdürrahman b. el Ğasîl. İkrime isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan: "Rasûlüllah (s.a.v)'in birgün
insanlara üzerinde siyah renkli bir sarık olduğu halde hitap ettiğini rivayet eder. Bu haber
sahihtir.427[3]
Peygamber (s.a.v) ile güreşip de yenilen Rükane (r.a.) der ki:
-Ben Rasûlüllah (s.a.v)'i:
423[27] Ebû Dâvûd Edeb 5224; Beyhakî Süneni Kühra 7/102: Taberanî 1/175.
424[28] Buharı Cihad 56/162. Monakıbüİ l;.nsar 6.V21. Edt*b 7S/6S; Müslim 2475: İbni Mâce 159: Tirmizî 3909. 3910: Müsned 4/35S. 359. 362. 365.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/223-233
425[1] Zehebî bu rivayeti cerh ediyor. Ancak habere de yer veriyor. Zira çeşitli kaynaklarda ayrı ayrı bunların varlığı söz konusudur. Efendimiz'in beyaz takke giydiği
haberi için bak: Ebuş Şeyh Ahlakım Nebiyyi 1 İS; İbni Hacer Metalib 2197 nolu haberde, Heysemî Mecmauz Zevaİd 5/121'de İbni Ömer' den ııRasûlüllah (s.a.v)
beyaz bir îakke giyerdi." dediğini nakleder. İbni Hacer bunu Ebû Wla'ya nisbet ediyor.
Düğmeli elbisesi olduğu Müsned 6/24S, 35'te geçiyor.
426[2] Ebû Dâvûd Libas 4077: Tirmİzî Şemail h.nö. 110; İbni Mace 3584. Lakin kaynaklar bu haberi el Varrak. Ca'fer b. Amr. babası Amr b. Hureys'ten nakleder.
Ebuz Zübeyr'in C'abir'den naklettiği hadis "Nebi (s.a.v) Mekke'ye başında siyah bir sarıkla girdi.- hadisi olsa gerek. Bak Ebû Dâvûd 4(176; İbni Mâce 3585; Müslim
1358.
427[3] Buharı Menakıbül Ensar 63/11; Tirmizî Şemail 111; Müslim 1359; Ebû Dâvûd 4077; Tirmizî Libas 11; Nesâî Menasik 107; Ziynet 109; Müsned 3/362, 4/307;
Daramı Menasik SS; İbni Mâce 35S4, 35S6.
«Bizimle Müşrikler arasındaki fark takke Üzerine sarılan sarıktır.» derken işittim.
Hadisi Ebû Dâvûd rivayet ediyor.428[4]
Urve. Âişe (r.a.)'m j'Peyğamberin yuvarlak ak bir takkesi vardı." dediğini anlatır.429[5]
Câbir (r.a.) da. Peygamber (s.a.v)'in Mekke fethinde oraya başında siyah bir sarıkla girdiğini anlatır. Haberin ricali sika kimselerdir.430[6]
Herhalde bu siyah sarık miğferin altında olsa gerek. Zira Efendimiz Mekke fethinde oraya başında miğferle girmiş idi.431[7]
Bazı ravilerden çok kötü bir sened ile:
-Efendimiz (s.a.v)'in "Sahab" diye adlandırılan bir sarığı olup bunun altma başını miğfer demirinden koruyucu bir takke geçirip üstüne de rida giyerdi, diye de rivayet edilmiştir.432[8]
Müşavir el Varrâk da Cafer b. Amr b. Hureys aracılığıyla babası Amr b. Hureys (r.a.)'tan şöyle dediğini anlatır:
-Nebî (s.a.v)'i mimberde iken görmüştüm. Üzerinde siyah bir sarık vardı. O sarığın bir ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı.433[9]
Hasen-i Basrî der ki: Peygamber (s.a.v)'in "El Ukâb" adlı siyah bir bayrağı vardı. Onun sarığı da siyah idi. Sarık sarınınca ucunu iki omuzu arasına sarkıtırdı.
Lakin Hasen Tabiîn olduğu için bu haberi mürseldir.434[10]
Ubeydullah b. Ömer de Nafî aracılığıyla İbni Ömer (r.a.)' tan:
-Rasûlüllah (s.a.v) sarık sarınınca sarığını iki omuzu arasına sarkıtırdı, dediğini rivayet edip, İbni Ömer de böyle yapardı, deyip Ubeydullah b. Ömer'in "Kasım ve Sâlim'i de böyle yaparken gördüm" dediğini sözlerine ilave eder.435[11]
Urve der ki: Rasûllah (s.a.v)e işaretleri bulunan bir sarık hediye edildi. O da işaretlerini keserek onu
428[4] Ebû Dâvûd Libas 407S; Tirmizî LS44; Tirmizî -'Bu ğarîb bir hadistir. Zira burada ravi "'Rtıkane oglu"nun kim olduğunu bilmiyoruz." der.
Hakim 3/432; Taberanî 5/6S; Buharı Tarihi Kebîr 1/82; Ebû Ya'lâ 3/1412.
429[5] İbniii Cevzî el Vefa s.567.
430[6] Müslim İ35S; Tirmizî 1730; İbni Mâce 35S5; Nesâî 2872; Tirmizî Şemail 107 ve üç önceki dipnot.
431[7] Buharı Meğazi /48; Cihad /169, Sayd /İS; Libas /17; Müslim 1357; Muvatta 1/422; Ebû Dâvûd 26S5: Tirmizî 1693; Nesâî 5/210: İbni SaM 2/139; Hatib Tarih 2/206: Müsned 3/109. 164. 180, 1S6, 231, 240.
432[8] Ebuş Şeyh Ahlakun Nebiyi s. 118,119.
433[9] Müslim 1359; Ebû Dâvûd 4077; İbni Mâce 3587; Müsned 3/363, 378, 4/307, 6/148, 152.
434[10] İbni Sa'd Tabakat 1/456; İbni Ebî Şeybe 12/512.
435[11] Tirmizî Libas 1790; Tirmizî "Bu konuda bir de Hz. Ali'den hadis varsa da isnadı sahih değildir." der. Bu haber için bak îbni SaM 1/456; Beyhakî Süneni Kübra 1/469; Tirmizî Şemail 56; Hatib Tarih ll/29a
öyle sarındı.
Urve, Efendimiz'i görmediği için haber mürseldir.436[12]
Muğîra b. Şu'be der ki: Peygamber (s.a.v) birinde abdest aldı. Alnına ve sarığın üzerine mesnetti. Muğîre der ki: Efendimiz (s.a.v) yenleri dar bir cübbe de giymiştir.437[13]
Enes (r.a.)'tan da: Peygamber (s.a.v)'in gömleği pamuklu, uzunluğu kısa. yenleri kısa bir şeydi, dediği rivayet olunur.438[14]
Büdeyl b. Meysara. Şehr b. Havşeb aracılığıyla Esma bn. Yezîd'in "Rasûlüllah (s.a.v)'in gömleğinin yenleri bileğine kadar inerdi." dediğini nakleder.439[15]
İbni Abbas (r.a.)'tan "Rasûlüllah (s.a.v) uzun kolu da kısa kollu da gömlek giyerdi." dediği nakledilir. 440[16]
Mürsel bir isnadla Urve'den "Peygamber (s.a.v)'in üst elbisesi (ridasi) dört zirva (takriben bir zir'a: 50 cm) uzunlukta ve iki zir'a ve bir karış genişlikte idi." dediği nakledilir.441[17]
Zekeriyya b. Ebî Zaide. Mus'ab b. Şeybe, Safiyye binti Şeybe aracılığıyla Hz. Âişe (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlüllah (s.a.v) üzerinde halis ipek ve yün karışımı siyah iplikten dokuma "Mırt" denen bir elbise ile dışarı çıkmıştı.
Bu hadisi Ebû Dâvûd rivayet eder:442[18]
Vakıdî "Peygamber (s.a.v)'in bürdesinin altı zir'a uzunluğu üç zir'a bir karış da eni olduğunu bunu cuma ve bayram günleri giydiğini diğer günler dürüp kaldırdığını." bahseder. Ama bu "Mu'dıl" bir hadistir.443[19]
Urve der ki: Peygamber (s.a.v)'in elçiler geldiği zaman giyindiği elbisesi. Hadramut işi dört zira1 bir karış eni bulunan bir ridâ idi. Daha sonra bu rida eskimiş bir halde halifeden halifeye el değiştirdi. Onu başka bir elbisenin içine koyarak ramazan ve kurban bayramlarında giyerlerdi. Bu haberi İbnül
436[12] Müsned 6/208 de buna benzer bir haberi Hişam. Urve isnadıyla Hz. Âişe' den "Rasûlüllah (s.a.v)'in üzerinde işaretler bulunan bir abası vardı. Namazda bunlar belli olurdu. Onu Ebû Cehm'e hediye edip kendisi Enbîcânî denen bir elbise aldı." diye nakleder.
437[13] Buharı Libas 77/10, 11; Müslim 274 (21, 82, S3); Ebû Dâvûd 150: Tirmizî 1824; Nesâî 1/76; Müsned 1/29, 44, 4/244, 24S. 250, 251, 255; İbni Sa'd 1/459. Ama Buharî'de "sarığına" ifadesi yok. Sarığa meshi 4/49'da Amr (r.a.)'dan nakledilir.
438[14] İbni Sa'd 1/458.
439[15] İbni.Sa'd 1/458; Ebû Dâvûd 4027; İbni Ebî Şeybe S/211; Tirmizî 1765; Tirmizî Şemail 33
440[16] îbni Sa'd 1/459: İbni Mâee 3577.
441[17] îbni Sa'd t/458; Ebûş Şeyh Ahlaktın Nebiyyi s. 110.
442[18] Ebû Dâvûd 4032: Müslim 2081 ve 2424: Tirmizî 2966: Müsned 6/162; Tirmizî Semai! a37.
443[19] İbni Sa'd, Vakıdî'den nakfen 1/458.
Mübarek, İbni Lehîa. Ebul Esved, Urve isnadıyla naklediyor.444[20]
Man b. İsa'nın anlatışına göre Muharnmed b. Hilâl. "Emevî halifelerinden Hişam b. Abdül Melik'in
üzerinde Peygamber (s.a.v)'e ait olan iki uçlu Hiberîbürdesini gördüm. demiş.445[21]
Derim ki: İşte bu Bürde Abbasî halifelerinin elinde dolaş an Peygamber (s.a.v)'den kalma bürde
değildir. Bu bürde. Ebul Abbas es Sifah'm üç yüz Dinara Eyle kralından almış olduğu hürdedir. İbni
İshak "bu bürdenin Peygamber (s.a.v) tarafından Eyle kralına hediye edilen bürde" olduğunu söyler
ki. doğrusunu Allah bilir.446[22]
Humeyd et Tavîl anlatıyor: Bize Bekir b. Abdillah el Müzenî, Haraza b. el Muğîre b. Şu'be aracılığıyla
babası Muğîre b. Şu'be (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı:
-Defi Hacet için Rasûlüllah (s.a.v) ile birlikte arkadaşlar-den geri kalmıştım. Efendimiz ihtiyacını
giderince ona matara getirdim. Ellerini ve yüzünü yıkadı. Sonra kollarını sıvamaya çalıştı, ama
cüppenin yeni dar gelmiş idi. Peygamber (s.a.v) de ellerini cübbenin altından çıkardı, cübbeyi de
çıkarıp omuzuna attı. Kollarını yıkayıp başına da sarığı üzerine de mesh etti. Sonra hayvanına bindi,
biz de bindik.
Hadisin bir söylenişinde de "Üzerinde dar yenli Şam işi bir bürde vardı." derken bir başka
rivayetinde "Üzerinde yünden bir cüppe vardı." deniyor.447[23]
Eyyûb es Sahtiyanı de Zeyd b. Eşlem aracılığıyla ibni Ömer'den:
«Rasûlüllah (s.a.v)'in yanma girmiştim. Üzerimde gıcır gıcır eden bir gömlek vardı.» dediğini
nakleder.448[24]
İkrime anlatıyor:
-İbni Abbas (r.a.)'ı gördüm. İzarmı giydiğinde bunun ön uçlarını sarkıtırdı. İzarm uçları ayağının
üzerine kadar dökülürdü. Arka taraftan da izan biraz kaldırır ve "Ben Rasülüllah (s.a.v)'i böyle
giyinirken gördüm." derdi.449[25]
İbni Abbas (r.a.) anlatıyor:
-Ben Peygamberimiz'! izarını göbeğinin altından giyinmiş olarak gördüm. Göbeği açıkça görünürdü.
Ömer (r.a.)'ı ise göbeğinin yukarı tarafından tutunmuş gördüm.450[26]
444[20] İbni Sa’d Tabakat 1/458; İbni Mübarek Zühd, Nihayetül İrab 18/288; İbni Lehî’a zayıftır. Haber de mürseldir.
445[21] İbni Sa'd Tabakat 1/456.
446[22] Beyhakî Delâil 7/27S. Bu zat Abbasi halifelerinden Abdullah b. Muhammed b. Ali (lakablı) Abdullah b. Abbas olup Abbas (r.a.)'m sülalesinden gelen ilk Abbasî
halifesidir.
447[23] Buhari Libas 77/10; Müslim 274: Ebû Dâvûd 150; Tirmizî 1S24; Nesâî 1/76; Müsned 1/29, 44,' 4/244. 248, 250. 251. 255; îbni Savd 1/459.
448[24] Müsned 2/141, 147; Taberanî 12/357; Abdürrezzak 199S0. Burada »ve aleyye» kelimesi yanlışlıkla »ve aleyhi» olmuş Bu durumda gömlek, Rasülüllah'in
oluyor. Oysa gömlek İbni Ömer'e aittir. Yanılan Zehebî de olabilir. Zira bu haberi Efendimiz'in gömleği için sevkediyor. Oysa kaynaklar İbni Ömer'in diyor.
449[25] Ebû Dâvûd 4096; İbni Ebî Şeybe 8/206.
450[26] İbni Sa'd 1/459.
Peygamber (s.a.v) de: «Mü'min'in izan inciğinin yarısına kadar iner buyurdu.451[27]
İshak b. Abdillah b. Haris b. Nevfel anlatıyor:
-Peygamber (s.a.v) yirmi yedi deveye bir takım (alt üst) hülle almıştı.452[28]
Muhammed b. Şîrîn "Nebî (s.a.v)'in yirmi dokuz deveye bir takım hülle satın aldığını" söyler.453[29]
Üstteki her iki rivayet de rnürsel oluşları sebebiyle zayıftır.
Ebû Dâvûd der ki: Bize Amr b. Avn. Umara b. Zâzân. Sabit isnadıyla Enes (r.a.)'m "Zî Yezen denen
kral, Peygamber (s.a.v) e bir hülle hediye etmiş, Efendimiz de onu kabul buyurmuştu. Zî Yezen bunu
otuz üç deve karşılığı satın almıştı.454[30]
Hammâd ikilisi (b. Zeyd ile İbni Seleme) Eyyûb es Sahtiyânî, Ebû Kılâbe isnadıyla Semura b. Cündüb
(r.a.)'tan Peygamber (s.a.v)'i:
«Siz elbiselerin beyazını tercih edin! Dirileriniz beyaz giysin, ölülerinizi de beyazla kefenleyin!»
buyurduğunu rivayet ederler. Hammad b. Zeyd kendi rivayetine:
«Zira en hayırlı elbiseniz beyazdır.» ziyadesini yapar.455[31]
Buna benzer bir haberi Sevrî ve Mesûdî, Habib b. Ebî Sabit, Meymun b. Ebî Şebîb. Semura b.
Cündüb isnadıyla nakleder.456[32] Yine Mes'ûdî, Abdullah b. Osman b. Huseym. Saîd b. Cübeyr, İbni
Abbas (r.a.) isnadıyla merfu olarak Efendimiz'den, «Beyaz elbise giyin. Ölülerinizi de onunla
kefenleyin.» buyurduğunu nakleder.457[33]
Bu haberi Ebû Bekr el Hüzelî de Ebû Kılâbe'den mürsel olarak nakleder.458[34]
Abdül Mecîd b. Abdül Aziz b. Ebû Ruvad. İbni Sâlim'in Safvan b. Amr, Şüreyh b. Ubeyd, Ebu'd Derdâ
(r.a.) isnadıyla Efendimiz (s.a.v)'in:
«Namazgahınızda ve kabirlerinizde Allah'ı en iyi ziyaret ettiğiniz elbiseniz beyaz renkli olanlarıdır.»
buyurduğunu nakleder.
Hadisi İbni Mâce rivayet ediyor.459[35]
Ebû İshak es Sübey'î. Hz. Berâe (r.a.)'m «Kırmızı elbiseler içinde Allah Rasûlünden daha güzel hiçbir
451[27] Müsned 3/6, 4/1S0; Ebû Dâvûd 4093; İbni Mâce 3573; Beyhakî Süneni Kübra 2/244; Muvatta 914; Humeydî 737; Buharı Tarîh 5/366; İbni Hibban (İhsan)
7/399; Temhîd 3/245; Taberanî 12/341; Ebû YVla 2/98(1 11/6648; İbni Ebî Şeybe S/203; Tayalîsî 1S02; Nesâî S/207; Ebû Nüaym Hılye 7/192.
452[28] İbni Sa’d 1/461.
453[29] İbni Sa’d 1/461.
454[30] Ebû Dâvûd 4034.
455[31] Nesâî Zînet S/25; İbni Sa'd 1/449: Taberanî 11/209, 7/2S4; Tirmizî Şemail 38. 55: Beyhakî Süneni Kübra 3/403; İbni Ebî Şeybe 3/266.
456[32] Nesâî 4/34, S/205.
457[33] Ebû Dâvûd 3878, 4061; Tirmizî 999 ve 2962: İbni Mâce 1472, 3566; Miisned İ/247, 274, 32S, 355, 363, 5/10. 12, 13, 17, İS, 19, 21; Hakim 1/354; 4/185;
Taberanî 7/216. 12/66; Abdürrezzak 6199: İbni Ebî Şeybe 3/266: İbni Sa\I 1/450.
458[34] îbni Sa'd 1/450.
459[35] İbni Mâce 356;'; Ancak isnadı zayıftır. Zira ravi Şüreyh, Ebud Derda (r.a.)'a yetişmemiştir.
.kimse görmedim.» dediğini anlatır.
Hadisi başka bir isnadında «Efendimiz'i kırmızı elbiseler içinde gördüm...» diyerek aynısını anlatıyor.460[36]
Abdullah b. Salih, Leys, Ubeydullah b. Muğîre, Irak b. Malik isnadıylaHukeym b. Hizâm'ın şöyle dediğini anlatır:
-Muhammed (s.a.v) bana en sevgili kimseydi. Peygamber olup da Medine'ye hicret edince (kendini kasdederek) hukeym hac mevsiminde bulundu. Orada Zî Yesene ait bir elbise buldu ve onu satın aldı. Sonra onu hediye etmek için Nebi (s.a.v)'e geldi. Ama (s.a.v):
«Biz Müşriklerden hediye alamayız. Ama parayla olur.» deyince ben elbiseyi ona parayla verdim. O da onu giydi. O elbiseyi onun üzerinde mimberde iken de gördüm. O elbise içinde o güne kadar Nebi (s.a.v)'den daha güzel hiçbir şey görmemiş tim. Sonra onu Üsâme'ye verdi. Hukeym o elbiseyi Usâme'nin üzerinde gördüğü zaman: "Ya Üsame! Sen kral Zî Yezen'in elbisesini giyiyorsun demek ha!" deyİTice. Üsame "Evet. vallahi, ben kesinlikle Zi Yezen'den daha hayırlı olduğum gibi. babam da onun babasından hayırlıdır." dedi. Oradan Mekke'ye gittim. Üsame'nin hu konuşmasıyla Müslümanların işine hayret etmiştim.461[37]
Avn b. Ebî Cuheyi'e babasından naklediyor:
-Hlbtah'ta bulunduğu sıra Nebi (s.a.v) e geldim. Kırmızı bir çadırın içindeydi. Üzerinde kırmızı bir elbiseyle çıktı. Hala inciğinin parlayışına bakar gibiyim.
Bu isnadı sahih bir hadistir.462[38]
Hafs b. Gıyas. Haccac b. Erta. Ebû Cafer isnadıyla Câbir' den (r.a.) şöyle nakleder:
"Rasûlüliah (s.a.v) kırmızı elbisesini bayramlarda ve cumada giyerdi.» Yine bu haberi Hüşeym de Haccac aracılığıyla Ebû Cafer b. Muhammed b. Ali'den mürsel olarak rivayet eder.463[39]
Ubeydullah b. Iyâd. babası aracılığıyla Ebû Ramse'nin:
"Peygamber (s.a.v)'i üzerinde yeşil renkli iki bürde içerisinde gördüm." dediğini nakleder.
Bu isnad sahihtir.464[40]
Giyim Ve Kuşamı
460[36] Buharı Libas 77/35, 68; Tirmizî 1778 ve 2963; İbni Sa'd 1/450; Nesâî S/133.
461[37] İbni Sa'd 4/65; Taberanî MuYemül Kebîr ,V222 hadis 3125. 19/18: Hakim Müstedrek 3/4S4: MUsned 3/402. 403: CevheTatü Nesebi Kurey^ sayfa 361: Tehzîhi Tarihi Dımışk 4/417. 418: Bezzâr (Zevaid) I3S: Abdürrezzak 9741. 19658: Beyhakî Delâil 3/343.
462[38] Müsned 4/3308, 309; buhari Menakıb 61/23; ibni Sa’d 1/450. Bu veda haccında geçmiş bir hadisedir. Müellif kısaltarak almıştır.
463[39] İbni Sa*J i/451; İbni Ebî Şeybe 2/13h: rihi)§ Şeyh Ahlakım Nebiyyi J14; Beyhakî Süneni Kübra 3/248, 2BU
464[40] İbni Sa\l i/453.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/235-244
Veki der ki: Bize İbni Ebî Leyla. Muhammed b. Abdirrah-man b. Esvaa b. Zürara. Muhammed b. Amr b. Şürahbil isnadıy-la Kays b. Sa'd (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı:
-Peygamber (s.a.v) bize gelmişti. Biz de ona banyo suyu hazırladık ve banyo yaptı. Sonra ben ona. Yemen safranıyla boyanmış bir battaniye getirdim. O da ona sarındı. Sanki hala Ynen safranının onun karm eti üzerindeki izine bakar gibiyim. 465[41]
''işan. b. Sad. Yahya b. Abdillah b. Malikin: "Rasûlüllah (s.a.v) Eîendimiz elbisesinin gömleğini, ridasmı ve sarığını boyardı; dediğini nakledersede haber mürseldir.466[42]
Musab b. Abdillah b. Mus'ab ez Zübeyrî der ki: Babamı, İsmail b. AttdiHah b. Ca fer aracılığıyla babasının şöyle dediğini haber verirken duydum:
-Rasûlüllah'ı (s.a.v) üzerinde abîr otu ile boyanmış rida ve sarığı olduğu halde gördüm. Abîr, bizde za'ferana denir. Buradaki RavîMusvab, hadis ilminde gevşektir.467[43]
Ümmü Seleme (r.a.)'dan "Her halde Rasûlüllah'm (s.a.v) gömleği ve ridası za'feran ve veras (ala çehre otu) ile boyanırdı." dediğini anlatır.
Bu haberi Muhammed b. Sad, İbni Ebî Füdeyk, Zekeriyya b. İbrahim, Rukeyh b. EbîUbeyde b. Abdillah b. Zem'a, babası, annesi isnadıylaÜmmü Seleme'den nakleder.468[44]
Bu isnad acayib şekilde hep Medineli ravilerin birbirinden rivayetidir.
Zeyd b. Eşlem der ki: Rasûlüllah (s.a.v) elbisesini, hatta sarığını bile za'feranla boyardı.469[45]
Lakin şu "mürsel" hadislerde geçen za'feranla boyama meselesi, sahih hadislerde geçen Peygamber (s.a.v)'in za'feranlamayı yasaklama emrine karşı gelecek güçte değildir. Hatta bu konudaki hadislerden birinin lafzı:
«Kişiye za'feranla boyamayı yasakladı470[46] şeklinde geçer ki. buna göre belki bu iş önceleri caiz idi de sonra bunu yasaklamıştır.
Hammâd b. Seleme, zayıf bir ravi olan Alî b. Zeyd b. Cûd'ân aracılığıyla Enes b. Malikin şöyle dediğini anlatır; Rum kralı. Peygamberimize ipekten resimli bir elbise hediye etmişti. Efendimiz onu giydiler. Ben hala uzunluğu sebebiyle salınıp duran kollarına bakar gibiyim. Orada bulunanla bunun
465[41] îbni Sa'd 1/45: İbni Mâce 466; İmam Ahmed Müsned 6/7: İbni Ebî Şe S/1S8.
466[42] İbni Sa'd 1/453; îbni Ebî Şeybe 5/185: 1 cmhkl 2/JSü: \"esâi Zinet bab 18.
467[43] İbni SaM 1/452.
468[44] İbni Sad Tabakat 1/452; Mecmaüz Zevâid 5/157.
469[45] İbni Sa'd 1/452; Zeyd b. Eşlem Efendimizi görmemiştir. Ancak Nesâî 8/40, 50SO nolıı hadiste bunu şöyle verir:
Zeyd b. Eşlem der ki: İbni Ömer (r.a.)'ı sakalını halûk denen boyayla boyanırken gördüm de ona, "Ya Ebâ Abdirrahman! Sen de mi sakalını sarıya boyuyorsun?" dedim. O da bana: "Ben Rasûlüllah (s.a.v)'i bu haluk denen boya ile sakalını sarıya boyarken gördüm. Boyalar içinde hiç birisini bunu sevdiği kadar sevmezdi. Elbiselerinin hepsini hatta sarigini bile bununla boyardı." dedi. Nesâî bu hadisi 5115 no ile de İbni Ömer'den daha kısa olarak verir. Aynı haberi İbni Abdil Berr de Temhîd 2/181'de İki isnadla nakleder, îbni Ebî Leylâ bu hadisi S/255'te İbni Cüreyc aracılığıyla İbni Ömer'den nakleder.
470[46] İbnÜ Abdül Berr Temhîd 2/1S2: Ebû DâvÛd 4İ79; Tirmizî 2815; Nesâî 5/142; İbni Ebî Şeybe 4/413; Hatîb Tarih 6/230; Tarihî İsfahan 1/259, 2/242.
güzelliğinden hayrette kalıp: "Ya Rasûlallah! Bu sana gökten mi indirildi?" diye sormaya başladılar. Bunun üzerine Nebi (s.a.v) de:
«Siz buna mı hayret ediyorsunuz. Nefsim elinde olan zata yemin olsun ki, Sad b. Muaz'ın Cennet'teki mendillerinden bir tanesi bile bundan çok daha üstündür.» buyurup, sonra da bu elbiseyi Ebû Talib'in oğlu Ca'fer'e yolladı da o giydi. Bunu gören Nebi (s.a.v) ona; «Ben onu sana giyesin diye vermemiş idim.» buyurdu. Ca'fer de "Öyleyse onu ne yapmalıyım?" diye sordu. Efendimiz de: «Onu kardeşin Necaşî'ye gönder.» buyurdu.471[47]
Leys b. Sad der ki: Bana, Yezîd b. Ebî Habib, Ebu'l Hayr aracılığıyla Ukbe b. Âmir (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı:
-Rasülüllah (s.a.v)'e ferrûc denen ipekli bir kıbâ hediye edilmiş ve onu giyinişti. Sonra bu elbiseyle namaz da kıldı. Sonra da namazdan ayrılıp bu elbiseyi hiç sevmemiş gibi bir tavırla çok şiddetle çıkardı ve ardından da şöyle buyurdu:
«Şu, Müttekî'lere asla yakışan bir şey değil.»472[48]
İmam Malik, Alkame b. Ebî Alkame. annesi isnadıyla Hz. Âişe (r.a.)'dan naklediyor:
«Ebu'l Cehm b. Huzeyfe. Efendimize üzerine nakışlı Şam işi bir ipek elbise hediye etti. Efendimiz onun içinde namaza durdu. Namazı bitirince:
«Bu elbiseyi Ebû Cehm'e geri verin! Zira ben namazda onun nakışlarına bakarak aklım karışıyordu.» buyurdu.473[49]
Hişam b. Urve; babası aracılığıyla Ömer b. Ebî Seleme'den (r.a.): "Peygamber'i (s.a.v) Ümmü Seleme (r.a.)'m evinde yek pare bir elbiseye sarınmış olarak namaz kılarken gördüğünü" rivayet eder.474[50]
Böyle bir haber de Enes'ten merfu olarak sahih bir isnadla nakledilir.475[51]
İbni Abbas (r.a.)'tan da, Nebî (s.a.v)'i yek pare bir elbise içinde, elbisenin uzun yanını sererek toprağın sıcaklığından ve soğukluğundan kendini koruyarak namaz kıldığını gördüğü nakledilir.476[52]
Abdullah b. Muhammed b. Ukayl de Câbir (r.a.)'tan:
-Peygamber (s.a.v)'in bir izara bürünerek üzerinde başka bir elbise olmadan namaz kıldığını
471[47] Müslim Fazailüs Sahabe 2469; Bııharî Hibe h. no. 2615: Bedül Halk 3248; Menakıbül Ensar 3802; Eymaven Nüzur 6640; İbni Sa'd Tabakat 1/456, 457; Ebû Ya^la Müsned S/3112, 1/1730, 7/3980; Müsned 3/206, 207, 209, 229; Ta-yalîsî 2544; Beyhakî 3/273; Humeydî Müsned 1203; Ebû Nüaym Hılye 7/310; Tirmizî Libas 1723, 3846; Nesâî 8/199; Abdürrezzak Musannef 20415; İbni Mace 157.
472[48] Buharî Salat 16; Libas 12; Müslim Libas 2075; Müsned 4/143, 149, 150; İbni Sa'd 1/457; Nesâî Kıble 18; Beyhakî 2/423; Taberanî 17/276.
473[49] Beyhakî Süneni Kübra 2/349; Buharî Salat 8/14; Ezan 93, Menakıbül Ensar 37; Libas 19; Müslim 556; Ebû Dâvûd 914; Nesâî 2/72; Humeyd 172; İbni SaM 1/457; Abdürrezzak 1389; Müsned 6/199, 177; Muvatta 97; İshak b. Ra-heveyh Müsned 78, 79, 80, 330, 331, 484; Ebû Avane Müsned 2/71 h. no. 80.
474[50] İbni SaM 1/462, 463; İbni Ebî Şeybe 1/341; Ebû Dâvûd 628.
475[51] İbni Ebî Şeybe 1/312.
476[52] İbni SaM 1/462; İbni Ebî Şeybe 1/311: Müsned 1/320.
söylediğini nakleder.477[53]
Yûnus b. Haris es Sakafi. Ebû Avn Muhammed b. Ubeydillah b. Saîd es Sakafî. babası isnadıyla
Muğîra b. Şuıbe (r.a.)'tan nakleder ki: "Rasûlüllah (s.a.v) hasırın üstünde dedi bağlanmış postun
üstünde de namaz kılar imiş"
Bu hadisi Ebû Dâvûd nakleder.478[54]
Şu'be, Habîb b. Ebî Sabit isnadıyla Enes (r.a.)'tan; "Rasûlüllah (s.a.v)'in yünlü giydiğini"
nakleder.479[55]
Humeyd b. Hilal, EbûDürde'nin şöyle dediğini naklediyor:
-Hz. Âişe (r.a.)'ın yanma girmiştim. Bize Yemende dokunulan kaim bir izar ile keçeden yapılma bir
elbise çıkarıp göstererek. Rasûlüllah (s.a.v)'in bunlar üzerindeyken vefat ettiğine yemin etti.
Bu haberi Müslim nakletmiştir.480[56]
Hişam b. Urve. babasından Hz. Âişe'nin (r.a.): "Rasûlüllah m (s.a.v) yatağı içi lif dolu deriden idi.
dediğini anlatır.481[57]
Efendimiz (s.a.v)'in Zühd'ü anlatılırken, bu anlamda çok hadis geçti. Pek çok alim Ebû Hüreyre
aracılığıyla Rasûlüllah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu anlatıyor:
«Sizden hiçbiriniz bir tarafı omuzunda olmayan (sadece belden aşağıyı örten) tek elbise içinde
namaz kılmasın.»
Hadisi Buharı böyle naklederken. Müslim "iki omuzunda" diye naklediyor.482[58]
Atâ b. Ebî Rabah, Esma'nın kölesi Abdullah aracılığıyla Esma bn. Ebî Bekir'den şöyle anlatır:
-Bir gün Esma (r.a.) yakası ve paça aralığı ipek geçirilmiş Kisravan işi bir Taylasan cüppe çıkarıp
gösterdi ve: "İşte Rasûlüllah'm cüppesi budur. Efendimiz (s.a.v) bunu giyerlerdi. Biz hastalara şifa
için bunu yıkar (suyunu) verirdik." dedi.
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.483[59]
477[53] İbni Sa'd 1/463; İbni Ebî Şeybe 1/314; Müsned 3/386.
478[54] Ebû Dâvûd 659: Miisned 4/252; Beyhakî 2/420; Hakim 1/259; Ebuş Şeyh Ahlakım Nebiyyi 165; Beğavî Sünne 2/441; T. Isfahan 2/146.
479[55] İbni Sa'd 1/454; Ebûş Şeyh Ahlakun Nebiyyi 122; Ebû Nüaym Hılyetül Evliya 563.
480[56] Müslim 2080; Tirmizî 1787; Müsned 6/32; İbni Ebî Şeybe 8/223: Buharı Humus 5; İbni Mâce 3551.
481[57] Buharı Rikak 17; Müslim Libas 38; Tirmizî 1761; Tirmizî Şemail 61; Beyhakî Süneni Kübra 7/4S; Müsned 6/73, 43, 207r 212, 10S; İbni Mace 4151; Ebuş. Şeyh
Ahlakun Nebiyyi 156; Beyhakî Delâil 1/344; Tirmizî Şemail 161; Beğavî Sünne 12/52.
482[58] Müslim 516; Buharı Salat S/5; Ebû Dâvûd 626; Nesâî 2/71; İbni Mace 1049; Müsned 2/255, 266, 319, 427: 491, 520, 3/10, 15, 55, 4/26, 27, 6/342; Temhîd
6/372; Beyhakî Süneni Kübra 2/224, 238; Abdürrezzak 1375, 1388; îbni Hu-2eyme Sahih 765; Humeydî Müsned 964; Ebû Avâne Müsned 2/61; Şafîi Müsned 183;
Ebû Ya'la 11/6282, 6353.
483[59] Müslim Libas vez Zînet 2069; imam Ahmed Müsned 6/34S.
Aynı hadisi İmam Ahmed de Müsned'inde «Taylasan bir cüppe olup. üzerinde Kisravan ipeğinden
bir yaka vardı.» diye nakleder.484[60]
Peygamberin Yüzükleri
Ubeydullah ve diğerleri Naff yoluyla İbni Ömer (r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) altın bir yüzük edinmişti. Bunu sağ eline taktığında yüzük kaşını avcunun içine
getirirdi. İnsanlar da altın yüzük takınmaya başladılar. Bunun üzerine Nebi (s.a.v) hutbeye çıkıp
oturdu, yüzüğü parmağından çekip attı
ve: «Vallahi bunu bir daha takmmıyacağım.» buyurdu. İnsanlar da altın yüzüklerini çıkardılar.485[61]
Bu haberin bir benzeri de Mücahicl ve Muhammed b. Ali tarafından iki ayrı isnadla Mürsel olarak
rivayet edilmiştir.486[62]
Buharî'de de: "Nebî (s.a.v) altın yüzük takmayı yasakladı. 487[63]der.
Yine Enes (r.a.)'ın şöyle dediği de sahihtir:
-Rasûlüllah (s.a.v) Kaysere mektup yazmış ve üzerini mühürlememişti. Kendisine "Senin mektubun
mühürlü olmadıkça okunmaz." denildi de Peygamber de kendine gümüş bir yüzük edindi. Üzerinin
nakısı "La ilahe illallah, Muhammed Rasûlüllah" yazılıydı. Şimdi bile ben hala Rasûlü Ekrem'in
parmağında o yüzüğün aklığına bakar gibi oluyorum. O gümüş ten idi. Kendi yüzüğünün kaşındaki
bu (mühür olarak kullandığı Lailahe illallah yazan) nakşı insanların yüzüklerine de kazdırmalarını
yasakladı. «O yüzük gümüş idi. Kaşı da ondan idi»488[64]
Yine Enes'in "Peygamberimiz (s.a.v) gümüşten bir yüzük yaptırdı. Kaşı Habeşistan taşı olup «La ilahe
illallah» nakş edilmişti." dediği de sahih bir haberdir.489[65]
ibni Ömer (r.a.)'m şöyle dediği de sahih bir haberdir:
-Rasûlüllah (s.a.v) gümüşten bir yüzük yaptırdı. Vefatına kadar elindeydi. Sonra Ebû Bekir (t.a.),
ardından Ömer'in (r.a.). sonra da Osman (r.a.) parmağında idi. Sonunda Erîs denen kuyuya düştü.
Üzerinde «Lâ ilahe illallah» nakşı vardı.490[66]
484[60] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/244-249
485[61] Buharî Libas 77/46, 47: Müslim Libas 11/53; Tirmizî 1741; Ebû Dâvûd 4218; Müsned 2/39, 3/69, 161, 181, 182, 187, 189; Ebuş Şeyh Ahlakın Nebiyyi 131;
Nesâî Ziynet S/17S bab 77; Tahavî Mliskil 2/170; Şerhü Meaniül Asar 4/262; İbni Hibban (Mevarid no) 1469; lîeyhakî Süneni Kübra 4/142; İbni Ebî Şeybe 8/275.
486[62] Bu haberleri mürsel olarak şimdilik göremedim.
487[63] Buharı Libas 77/45; Müslim 2069, 2078; Ebû Dâvûd 4044; Tirmizî 1739, 2960; Nesâî 4/54; İbni Mâce 3642. 2654; Miisned l/M, 94. 104, 105, 116, 121, 123,
126, 132, 133. 137, 138, 392. 401, 424. 439. 2/462, 4/2S4. 294, 299, 42S. 443; İbni Ebî Şeybe S/277.
488[64] Buharı Libas 77/48, 52: İbni Mace 3641: Miisned 2/34, 60, 96, 169, 127: Tirmizî "1794; İbni Sa'd 1/471; Tahavî Şerhü Meaniül Asar 4/264.
489[65] Buharı 77/54; Ebû Dâvûd 4216; İbni Mâce 3641: Tirmizî 1739; Miisned 2/68; 4/171; 5/272, 6/11.9: İbni Ebî Şeybe 8/275.
490[66] Buharı Libas 77/51, 55; Müslim 2091 (54; Müsned 2/22, 141; ibni SaVl 1/471; İbni Ebî Şeybe Mıısannef S/275.
Yine İbni Ömer'den yapılan bir rivayette de "Efendimiz yüzüğün kaşını avucunun içine çevirirdi."
denmektedir.491[67]
Mekhûl ile İbrahim Nehâî'den ayrı ayrı yapılan rivayetlerde de:
-Peygamber (s.a.v)'in yüzüğünün demir olup üzeri gümüş kaplama olduğu, söylenir.492[68]
Aynı haberi Ebû Nüaym da. İshak. Saîd, Haîid b. Saîd isnadıyla naklederse de493[69] buradaki Ravi
Saîd. Halide yetişmemiştir.
Ahmed b. Muhammed b. El Ezrukî anlatıyor: Bize Amr b. Yahya b. Saîd el Kuraşî dedesi Saîd'in şöyle
dediğini anlattı:
-Amr b. Saîd b. el Âs. Habeşistan'dan geri döndüğü zaman, Rasûlüllah (s.a.v)'in huzuruna girdi.
Efendimiz onu:
«Bu elindeki yüzük ne oluyor ya Amr?» diye sorunca "bir halka" diye cevap verdi. Efendimiz:
«Nakşında ne var?» deyince Amr, "Muhammedün Rasûlüllah" yazısı var, dedi. Rasûlüllah (s.a.v) de
onu Amr'dan alarak takındı. Artık vefatına kadar o hep parmağmdaydı. Sonra onu Ebû Bekir
takındı. Sonra da Ömer takındı. Ömer' den sonra Osman'a geçti. Hz. Osman Medine halkına Erîs adı
verilen su kuyusu kazdırdığı sırada bu kuyunun ağzında oturuyor ve kazıyı yönetiyordu. Birden
yüzük kuyunun içine düştü. Osman (r.a.)'m yüzüğü sık sık parmağından çıkarma adeti vardı. Uzun
süre yüzüğü kuyuda aradılarsa da bulamadılar.494[70]
Enes anlatıyor: Peygamber (s.a.v)'in yüzüğündeki nakış üç satır idi. "Muhammed" birinci. "Rasûl"
ikinci. "Allah" da üçüncu satırdı.495[71]
Enes der ki: Bu yüzük Hz. Osman'ın elinde altı yıl kaldı. Erîs kuyusu başında biz de onunla
beraberdik. Elinde yüzüğü çevirip duruyordu. Birden yüzük kuyuya düştü. Üç gün Osman'la birlikte
yüzüğü aradıksa da bulma imkanımız olmadı.496[72]
Abdullah b. Cafer de: "Nebi (s.a.v)'in yüzüğü sağ eline taktığını..." anlatır.497[73]
Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'tan nakledildiğine göre: Peygamber (s.a.v) yüzüğünü sol eline takarmış498[74]
İbni Ömer'den de aynısı nakledilir.
491[67] Buharı Libas 77/53; Ebû Dâvûd 4224; Müsned 1/21; ibni SaM 1/473; ibni Ebî Şeybe S/283; Tahavî ÎVleânî 4/262.
492[68] İbni Ebî Şeybe S/275 h.no. 5186, 5188. .
493[69] Ebû Nüaym'ın bu rivayetini göremedim
494[70] İbni Sa'd Tabakat 1/474; Hakim Miistedrek 3/250; Taberanî Kebîr 8/196..
495[71] İbni Sa'd Tabakat i/474; Tahavî Şerhü Meaniül Asar 4/264; Tirmizî Şemail 46; Tirmizî Sünen 174S; Ebûş Şeyh Ahlakım Nebİyyi 132.
496[72] îbni Sa'd 1/476. 477: İbni Ebî Şeybe S/275: Ebû Dâvûd 421S.
497[73] Ebû Dâvûd 4226; Tirmizî 1744; İbni Mâce 2647: Müsned 1/204, 205; İbni Sa'd 1/477; İbni Ebî Şeybe S/286; Tahavî Meanî 4/264.
498[74] îbni Sa'd Tabakat 1/477; İbni Ebî Şeybe S/2S3-2S5'te "Sol ele yüzük takma babı" diye bir bölüm verirse de haberlerin hepsi Ashab'a mevkuftur.
İbni Ömer'in de sağ eline taktığı rivayeti sahihtir.499[75]
Peygamberin Ayakkabısı Ve Meshi
Hemmam, Katade'nin Enes (r.a.)'tan:
Peygamber (s.a.v)'in takunyalarında iki tane parmak arasından geçmeli tasma vardı.» dediğini
nakleder ki. sahihtir.500[76]
Abdullah b. el Haris der ki:
«Rasûlüllah (s.a.v)'in ayakkabısının iki tasması olup. bunlar düğüm yerinde bükülmüş
haldeydiler.»501[77]
Hişam b. Urve anlatıyor; Rasûlüllah (s.a.v)'in ayakkabısını gördüm. Ortası yontulup inceltilmiş,
ökçeli ve dil gibi ince uzun olup iki tasmalı idi.502[78]
Ayakkabıyla Namaz
Ebû Avâne. Ebû Seleme Sâîd b. Yezîd'den naklediyor: Enes'e (r.a.), "Rasûlüllah ayakkabılı iken de
namaz kıldığı olur muydu?" dedim de. "evet" dedi.503[79]
Haberin bir benzeri de birçok yolla rivayet edilmiştir.504[80]
Hammad b. Seleme. Ebû Neâme es Sadî. Ebû Nadra isnadıyla Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'m şöyle
dediğini anlatır: Rasûlüllah birgün namaz kılarken ayakkabısını çıkarıp sol tarafına koydu. Bunun
üzerine Ashab da ayakkabılarını çıkardılar, namazı bitirince Efendimiz:
«Siz ayakkabılarınızı çıkartmaya götüren sebeb ne?» buyurdu. "Senin çıkardığını görünce, biz de çıkardık."
diye cevap verdiler. Peygamber (s.a.v) de:
«Bana Cebrail onlarda bir pislik veya necaset olduğunu haber verdi de ondan çıkardım. Sizden
biriniz böyle bir şey görürse onu iyice silip sonra onlarla namazını kılsın.» buyurdu.505[81]
Ubeyd b. Cüreyc anlatıyor: İbni Ömer (r.a.)'a. "Görüyorum ki. Sibtî işi şu ayakkabıyı çok seviyorsun."
dedim. Bana. "Ben Rasûlüllah'ı bunları giyinirken ve ayağındayken abdest alırken gördüm."
499[75] Ebû Dâvûd 4227; İbni Ebî Şeybe S/284.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/249-252
500[76] Buharî Libas 77/41; İbni Mace 3615; İbni Sa\l 1/478: İbni Ebî Şeybe S/231: Tirmizî Şemail 44; Nesâî 8/217: Ebüş Şeyh 136; Tarih-i İsfahan 2/342; Ebû Nüaym
Hılye S/376.
501[77] İbni Mâce 3616: İbni Sa\l L/478: îbni Ebî Şeybe S/231: Ebüş Şeyh Ahlak 134; Beğavî Sünne 12/74: Tirmizî 1773; Müsned 3/122, 245, 269.
502[78] İbni Sa'd Tabakat 1/478: İbni Ebî Şeybe S/232 \le aynı haberi Yezîd b. Ebî Ziyad'dan nakleder.
503[79] İbni Sa'd Tabakal 1/480.
504[80] İbni Sr.'d Tabakat 1/480.
505[81] İbni SaM 1/480; Ebû Dâvûd 650; Tahavî Şertıü Meaniül Asar 1/51 ii Beyhakî 2/401; B eğavî Sünne 2 /92; T aberanî 10/83; İ bni E bi Ş eybe 2 /417;
Hakim 1/260; İbni Huzeyme 1017: Müsned 3/20, 92.
dedi.506[82]
Es Sibt: Selem ağacı yaprağıyla dibağlanmış deriye, denir. Abdullah b. Büreyde anlatıyor:
Habeş kralı Necâşî. Nebi (s.a.v)'e sade yapihşh. siyah bir çift mesh hediye etmişti. Efendimiz {s.a.v)
onları giyer ve üzerlerine de mesh ederdi.507[83]
Efendimizin (S.A.V) Tarağı, Sürmeliği, Aynası, Bardağı Ve Bazı Eşyaları
Ebû Nüaym anlatıyor: Bize Mendel. Sevr b. Yezîd isnadıyla Halid b. Madân'm şöyle dediğini anlattı:
-Peygamber (s.a.v) yolculuğa tarak, ayna. kremlik, misvak ve sürme alarak çıkardı.
Lakin haber mürseldir.508[84]
İbni Abbas der ki. Rasûlüllah (s.a.v)'in uyuyacağında her bir gözüne üçer defa sürme çekindiği bir
"sürmezenlik"i vardı.509[85]
Hibban b. Ali. Muhammed b. Ubeydillah b. Ebî Rafi\ babası, dedesi isnadıyla. "Rasûlüllah (s.a.v)
oruçlu iken "İsmed" denen sürme ile sürmelenirdi." diye nakleder. İsnadı "leyyîn"dır.510[86]
Zührî. Ubeydullah b. Abdillah tan nakleder ki. "Mukavkıs denen kral Peygamber (s.a.v)'e cam bir
bardak hediye etmişti. Rasûlüllah ondan su içerdi.511[87]
Humeyd et Tavîl der ki: "Ben Peygamberin su bardağını Enes (r.a.)'m evinde gördüm. Bardağı
gümüş bir kuşakla bağlamış idi."
Bu sahih bir hadistir.512[88]
Asım el Ahval ise şöyle anlatır: Rasülüllah'm bardağını Enes'in yanında gördüm. Artık çatlamış idi.
Enes de ona gümüşten zincir geçirmiş idi.
Asım der ki: O gayet güzel bir bardak olup genişçe ve ılgın ağacından yapılmış idi.
Enes (r.a.): "Ben şu bardakla Rasûlüllah (s.a.v) şu kadar su ikram ettim." der.513[89] İbni Şîrîn de:
"Onun demirden bir halkası vardı. Enes (r.a.) onu çıkarıp yerine gümüş veya altın bir halka geçirmek
506[82] İbni Sa\l 1/482; İbni Ebî Şeybe 2/41S'de buna benzer bir haberi Ğaylan b. Abdillah yoluyla İbni Ömer'den nakleder.
507[83] İbni Sa\I 1/482; İbni Ebî Şeybe 1/177.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/252-254
508[84] İbni Sa'd 1/484; Müsned 1/354.
509[85] İbni Sa'd Tabakal 1/484; Tirmizî Tıb 9. Libas 23; İbni Mâee Tıb 3499; Müsned 1/354; Ebû Ya'la Müsned 5/2694. 2684. 2410.
510[86] İbni SaM 1/484; Beyhakî Süneni Kübra 2/262.
511[87] İbni Sa'd î/485
512[88] İbni Sa\l 1/4S5: Müsned 3/139. 155.
513[89] îbnül Esîr Camiui Usûl 9/644; Btıharî Esribe 74/31.
istedi. Ama Ebû Taîha kendisine: «Sakın Rasûlüllah (s.a.v) 'in yaptığı şeylerden bir şeyi değiştirmeye kalkma.» deyince vazgeçti.
Hadisi Buharı naklediyor.514[90]
Peygamberin (S.A.V) Silahı Bineği Ve Mühimmatı
Bize Kırâet icazetiyle Ömer b. Abdül Münim. Ebul Kasım Abdüssamed b. Muhammed el Kâdi. Ebul Kasım, İsmail b. Muhammed el Hafız. Süleyman b. İbrahim el Hafız ile Abdullah b. Muhammed en Nîlî ikilisi, Ali b. el Kasım el Mukrî isnadıyla. Ebûl Hüseyin Ahmed b. Fâris el Lüğavî'den şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlüllah (s.a.v)in silahları şunlardan ibaretti:
1- Zülfikar: Bu, Bedir harbinde ele geçirdiği bir kılıç idi.
2- Babasmdan miras kaîan bir kılıç.
3- Savd b. Ubade'nin hediye etmiş olduğu "el Adb" isimli kılıç.
4- Benî Kaynuka Yahudilerinin silahları arasında elde ettiği Kala kalesi yapımı bir kılıç. Bir rivayette buna Bettar da deniyormuş
5- E1 Hatef isimli bir kılıç,
6- Çok keskin bir kılıç olduğundan "el Mihzen" denen kılıç.
7- Rasüb adlı kılıcı. Bunların toplamı sekiz adet kılıç idi.515[91]
Şeyhimiz Şerfüddîn Dimyatı der ki: Peygamber (s.a.v)'in ilk sahib olduğu kılıç "el Mensur" denileni olup. babasından miras kalmıştı. Bu kılıcı cinlerin yaptığı söylenir. Hicretinde onu Medine'ye getirmiş idi.516[92]
Peygamber Bedir'e müşriklerin üzerine doğru yürüyünce Sad b.^Ubâde (r.a.) kendisine "el Adb" denilen bir kılıç yollamıştı.517[93]
Kılıçlarından biri "Zül Fikâr" idi. (Omurgalı kılıç) Buna omurgalı anlamında ad verilmesinin sebebi ortasının omurga şeklinde yapılmış oluşundandı. Bedir günü Peygamber'in malı olmuştu. Daha önce Âs b. Münebbih b. Haccac denen, Nübeyh b. Haccâc b. Âmir es Sehmî'nin kardeşinin idi. Bu Âs. babası ve amcası Bedir harbinde Kafir iken öldürüldüler. Bu kılıcın "Kabîası ; kaimesi (kabzesi) halkası, duvara asılan ipi, makaraları ve ağzı gümüşten idi. Kâime diye el tutan yere denir ki, um-
514[90] Buharı Eşribe 74/31.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/254-256
515[91] İbni Sa'd Tahakaî 1/486: fehzîbiîl Kemal 1/211. 212:Ensabiil Eşraf 1/322: L'yûnül Esc-r 2/318.
516[92] İbni Sa’d 1/485
517[93] Nihayetül İrab 18/297: Uyûnül Eser 2/31 S.
umiyetle "Kabze" denir.518[94]
Tirmizî, Hûd b. Abdillah b. Sa'd b. Mezîde hadisinde dedesi Mezîde'nin şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah (s.a.v) Mekke fethi günü Mekke'ye girdi. Kılıcında altın ve gümüş işlemeler vardı. (Talib
der ki: "Gümüş neresindeydi?" diye sordum, "Kabîası gümüştü" dedi.) İşte bu Zül Fikâr denen kılıç
idi.519[95] Eğer "Fikâr" diye "Fe" harfini esre okursam o zaman "Fikra"nm çoğulu olur. "Fekar" diye
"fe" harfini üstün okursak "Fekâra"nm çoğulu olur ki, üstündeki omurga gibi işlemesi yüzünden bu
adı almıştır. Bu işleme kılıcın gövdesinde çukurlar halinde ona güzellik veren bir halde idi.
Zül Fikâr hakkında şöyle de deniliyor: Bunun asıl yapısı demir olup Cürhüm kabilesinin Kabe'deki
gömülü bulunan hazineleri arasında çıkmıştır. Bu demirden Zül Fikâr ile Amr b. Madî Kerib ez
Zübeydî'nin (eğilmez anlamlı) "Samsâme" denen kılıcı yapılmış. Amr bu kılıcı Halid b. Saîd b. el Âs'a
hediye etmiştir.520[96]
Efendimiz Benî Kaynuka ganimetleri arasından üç kılıç almıştı:
1- Çöldeki Murcu'l Kal'a denen yerin yapımı "Kaleî" adlı kılıç.
2- Bettâr,
3- Hanîf adlı kılıçlar. Bundan daha sonra Efendimiz "Er Rasüb" adlı kılıcı da bu adı "suyun dibine
çökme" anlamındaki "rase'be" kelimesinden almıştır. "El Mihzem" ise müthiş kesici demek olup bu
iki kılıcı da Tay kabilesinin putunu yıkıp da oraya hediye edilen şeyleri elde ettikleri zaman bu
eşyalar arasından elde etmişlerdi. Yine onun "el Kadîb" adlı bir kılıcı vardı ki. kesme anlamına gelen
"el Kadb" kökünden türetilen "kesici anlamına" gelen bir ismi vardı.521[97]
Tirmizî, İbni Şîrînin şöyle değini anlatır: Benim kılıcım Semura b. Cündüb (r.a.)'m kılıcının kalıbına
göre yapıldı. Semura (r.a.)'m iddiasına göre kendi kılıcı da Rasûlüllah (s.a.v)' in kılıcına benzeterek
yapılmış Bu kılıç Hanefî idi.
Bu hadisi İbni Şîrîn'den nakleden Osman b. Saîd adlı ravidir ki: (hıfzının kötülüğü sebebiyle) kavi biri
değildi.522[98] Enes (r.a.) tan: "Rasûlüllah (s.a.v) kılıcının kabîası gümüştü" diye rivayet eden kişi
budur.523[99]
Zırhları
518[94] İbni SaM 1/486, 487; Uyûnül Eser 2/31S; Tehzîbül Kemal 1/211; Tirmizî Siyer 1561; İbni Mâce 2808; Müsned 1/271.
519[95] Tirmizî 1741.
520[96] Zemzem'den çıkartılan bu şeyler için bak El Ezrakî Ahbarii Mekke 2/46.
521[97] Burada verilen rakamlar çeşitli yerlerden toplanan bilgilerin hulasası olduğu için bir yere dayanmamaktadır.
522[98] Tirmizî Cihad 1734
523[99] Daramı Cihad bab 21, 2/221; Tirmizî Cihad 16; Ebû Dâvûd Cihad 64; Nesâî Zînet bab 119; İbni SaM 1/487
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/256-258
Şeyhimiz, Dimyâtî devamla der ki: Peygamber (s.a.v)'in uzunluğu sebebiyle «Zatil Füdül» denilen bir
zırhı vardı. Bedir harbine gideceğinde bu zırhı Sa'd b. Ubâde Efendimize hediye olarak yollamış idi.
Kemerli oluşuna binaen "Zâtil Vişah" denen bir diğer zırhı, yine "Zatül Havâşî" adlı zırhları vardı.
"Essuğdiyye"524[100] ve "Fidda" adında Beni Kaynuka Yahudi'lerinden ele geçen iki zırhı olup
bunlardan "Suğdiyye" adlısı Ukyer el Kaynûkâî'ye ait olup aslen Dâvûd (a.s.)'m Câlût'u öldürdüğü
zaman giyindiği zırhı idi.525[101]
Efendimizin "el Betrâ" "el Harnak" adlı zırhları da vardı. Bu ikincisi "Tavşan yavrusu" anlamına gelir.
Peygamber fs.a.v) Uhud harbinde "Zatül Füdûl" ve "Fıdla" adlı iki zırhını giymişti. Hayber seferinde
de üzerinde "Es Suğdiyye" ve "Zatül Fudûl" adlı zırhları vardı.526[102]
Nebi (s.a.v) Efendimiz vefat ettiği zaman zırhının birisi bir Yahudi'de rehin bulunuyordu. Ailesine
yiyecek olarak aldığı otuz sa arpa karşılığı onu rehin bırakmıştı.527[103]
Ubeys b. Merhum el Attar, Hatem b. İsmail. Cavfer b. Muhammed isnadıyla babası Muhammed b.
Ali'nin şöyle dediğini nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v)'in zırhının göğüs yerinde gümüşten iki halka vardı. İki halka da arkasında vardı.
Muhammed b. Ali der ki: Ben bir defasında onu giymiştim. Ağırlığından yeri eş erek
yürüyebiliyordum.528[104]
Yine Şeyhimiz, Dimyâti şöyle anlatıyor: Peygamber 'in (s.a.v) beş tane de yayı vardı. Üçü "Benî
Kaynuka" silahları arasından ele geçen, birisi "Ez Zevrâ" adlısı öbürü de"el Ketum" deneni
idi. Oklarını kattığı ok kuburuna da "el Kâfur" denilirdi.529[105]
Peygamber (s.a.v)'in süet deriden yapılma bir kemeri olup üç gümüş halkalı idi. Yine kılıç ve okun
değince kayıp gittiği için kaygan anlamlı "zelûk" denen bir kalkan ile "el Unuk" denen başka bir
kalkanı daha vardı. Efendimize üzerinde kartal veya koç kabartması bulunan bir kalkan hediye
edilmişti. Elini bu resmin üzerine koyunca Allah bu resmi oradan gidermişti.530[106]
Benî Kaynuka ganimetlerinden üç tane mızrak aldı. Onun "el Mesvâ" denen bir mizrağryla "el
Mütesennâ" denen bir başka mızrağı da vardı.531[107]
524[100] İbni Sa'd Tabakat 1/487.
525[101] Nihayetül İreb IS/29S; Ensabül Eşraf 1/523.
526[102] İbni Sa'd 1/487.
527[103] İbni Sa'd 1/488; İshak b. Raheveyh Müsned 1009, 958, 959, 960, 961; Buharı Büyü1 34/14; Cihad 56/S9; Selim 35/6; Rehin 49/5; İstikraz 43/1; Ebû Va'la
Müsned 5/2695; Müslim 1603; Nesâî 7/288; İbni Mâce 2436, 2437, 243S, 2439; Müsned 6/42, 160, 230, 237; Beyhakî Delâil 7/274, 275.
528[104] İbni SaM 1/488; Beyhakî Delâil 7/275.
529[105] Nihayetül İreb 18/298; Uyunul Eser 2/318.
530[106] İbni Sa'd 1/489; Nihayetül İrab 18/299; Tehzîbül Kemâl 1/22; Uyunul Eser 2/318.
531[107] Nihayetül İreb 18/297; Uyûnül Eser 2/318.
"El Beydâ" adlı bir harbesivle ucu kumalı baston gibi kullanılan bir harbesi daha vardı.532[108]
Efendimiz'in Benî Kaynuka silahları arasından ganimet olarak aldığı "el Müveşşah" adlı bir miğferi
ile (uzunluğunu ifade eden) "es Sebûğ" adlı bir başka miğferi daha vardı.533[109]
Peygamber (s.a.v)'in "Ukâb" adlı, çizgili kadifeden yapma dörtgen bir bayrağı vardı.534[110]
Ebû Dâvûd, Simâk b. Harb kabilesinden biri, o da başka biri isnadıyla bu zatın: "Rasûlüllah (s.a.v)'in
bayrağını sarı renkli olarak gördüm. Onun sancağı ise beyazdı." dediğini nakleder.535[111]
Belki içine siyah da girmiş idi. Belki bu hanımlarından birinin örtüsü idi.536[112]
Rasûlüllah'm çadırının adı "el Kinn" idi.537[113]
Onun bir ziraya da biraz daha uzunca, yürürken dayandığı, hayvana binince önüne astığı ucu eğri
bir bastonu vardı.538[114]
Yine Onun "el Urcûn" denen bir asası ile "el Memşûk" adlı bir deyneğı vardı.539[115]
Peygamber (s.a.v)'in bardağının adı "Rayyûn" idi. Bundan başka onun yarım müdd' de tahmin
edilen demirli bir bardağı daha vardı.540[116]
İbni Şîrîn, Enes (r.a.)'m: "Peygamber'in bardağı yarılmıştı. Bu yarığı gümüş bir zencirle tutturdu."
dediğini anlatır.
Haberi Buharî nakleder.541[117]
(S.a.v)'in cam bir bardağıyla taş bir testisi vardı ve çok kere bundan abdestlenirdi. Halis bakırdan
yapma bir boyalığı vardı.542[118]
"Sâdıra" adlı bir su tuluğu, bakır bir çamaşır leğeni. Mu-kavkis'ın hediye ettiği, içine ayna fildişi
takarak, sürmelik, makas ve misvak koyduğu bir çantası vardı.543[119]
532[108] Uyûnül Eser 2/318; Nihayetül İreb 18/297. Bu ikincisine "Anze" denirdi. Bayram namazlarında önüne sütre olarak bunu dikerdi.
533[109] Nihayetül İrab 18/298; Uyûnül Eser 2/318.
534[110] Ebû Dâvûd 2591; Tirmizî Cihad 1679; Uyûnül Eser 2/318; Nihayetül İrab 18/298; Ahlakun Nebiyyi 143, 144, 145; İbni Mâce 2811; Beyhakî 6/362; İbnİ Ebî
Şeybe 12/512; Müsned 4/297.
535[111] Ebû Dâvûd 2592, 2593; Uyûnül Eser 2/318.
536[112] Nihayetül İrab 18/299; İbni Ebî Şeybe 12/512.
537[113] Uyûnül Eser 2/319.
538[114] Uyûnül Eser 2/319; Nihayetül İrab 18/298.
539[115] Nihayetül İrab 18/298; Uyûnül Eser 2/319.
540[116] Uyûnül Eser 2/319.
541[117] Buharî Eşribe 74/31; Tahrici önce de geçmişti.
542[118] Uyûnül Eser 2/319; İbni Mace 471, 472, 3435; Beyhakî Delâü 1/99; Müsned 6/279, 324; Buharî Vudûv 45; Menâkib 61.
543[119] Buharî Menâkıb 25; Meğazî 35, 83, Rikak 42; Müsned 1/110, 2/311, 3/329; Uyûnül Eser 2319.
Efendimiz'in Sıbtî işi iki ayakkabısı, bir tabağı, bir döşeği, bir kadifesi vardı. Kâfur ve öd ağacını
yakarak onun buhurunu koklardı.544[120]
Yukardaki kendine ulaşan aynı isnadla İbni Farı der ki:
-Anlatıldığına göre (s.a.v) vefat ettiğinde yemen işi iki elbise, Umman işi bir izar, Suhar işi iki elbise
ile bir gömlek, Sehûl işi bir gömlek, Yemen işi bir cüppe, üste giyilen dürden aba, beyaz bir elbise üç
veya dört ufak takke, beş karış uzunlukta bir izar ve Yemen işi ala çehre (veres) otuyla boyanmış
bir battaniyesi vardı.545[121]
Bu konunun çoğu gördüğünüz gibi isnadı olmadan verilen bilgilerdir. İbni Faris ve Şeyhimiz Dimyatı
bu şekilde aktarırlar. Bunların doğru olup olmadığını ancak Allah bilir.546[122]
Efendimiz'in Hayvanları
Buharı, Abbas b. Sehl b. Sad hadisinde babası Sehl b. Sad'dan; «Efendimize ait "Lahîf'' denilen bir at
bizim bahçede olurdu.» diye nakleder.547[123]
Zayıf bir Ravi olan Abdül Müheymin b. Abbas b. Sehl b. Sad. babası, dedesi isnadıyla şöyle anlatır:
-Rasûlüllah (s.a.v)'in babam Sad b. Sad es Saîdi'nin bahçesinde beslediği üç atı vardı. Peygamber
(s.a.v)'i bunlara "el Lizâz"; "ez Zarib" ve "el Lahîf" diye isimlendirirken duydum. Bu rivayeti Abdül
Müheymin'den Vakîdi naklediyor. Yine bu hadiste senedi de vererek:
«Lizaz adlı atı ona kral Mukavkıs. "el Lahîf" adlı olanını Rabîa b. Ebil Berâe hediye etmişti.
Efendimiz'e bu atı Kilâb oğulları hayvanlarından ihsan olarak verilenlerden seçmişti. "Zarib" ise
Efendimiz'e Ferve b. Amr el Cizâmî tarafından hediye edilmişti.548[124]
"Lizâz" arabcada "Lâ zeze"den gelir, yapıştırmak anlamındadır. "Mülezzez" de toplu ve kuvvetli
yaradılışlı demektir.
"Zarib" ise Zırab'm tekilidir. Bu da küçük tepeye denir. Bu at boylu ve şişman olduğu için "tepe
zarib" olarak adlanmıştır.
Vakıdî bunu "Ti" harfi ile "Tarib" diye adlandırır ki. sesinin tatlılığı veya hareketliliği ile bu ad
verilmiş olur.
"El Lahîf" ise "Lâhif" anlamına yani sanki kuyruğu yerde uzun elbise gibi sürünüp giden demek olur.
"Lühayf" da denilirki, bu küçültme ismi olur.549[125]
544[120] Buharî Vudû 30, Libas 37; Ebû Dâvûd Et'ıme İS, Menasik 21, Terecül 19; Nesâî Ziynet 66; Muvatta Hac 31; Müslim Hac 35; Nesâî Taharet 94, Zîynet 66.
545[121] Ensâbül Eşraf 1/507 no. 1623; Uyunul Eser 2/219.
546[122] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/258-262
547[123] Buharı Cihad 56/46: İbnül Esîr Camiul Usûl 9/645: Nihayetül İrab İS/300: Tehzîbül Kemal 1/210; Beyhakî Süneni Kübra 10/25.
548[124] İbni Sa'd Tabakat 1/490: Beyhakî (bir kısmı) 1025.
549[125] Ensâbül Eşraf 1/510.
Peygamber'in ilk sahib olduğu at "Es Sekbü" atıdır. Eski sahibi Bedevi ona "ed Darîs" derdi. (Sekb koşucu hafif canlı demektir. Daris ise kaba. huysuz demektir) Efendimiz onu on Okıyye'ye (12 dirhem) satm aldı. Uhud harbine ilk defa onun üzerinde gitti. Müslümanların o gün bundan ve Ebû Bürde b. Niyâr'm atından başka atları yoktu. Ona ait bir at da "el Mürteciz" idi. (Şarkıcı anlamında) Kişnemesinin güzelliği sebebiyle bu adı almış beyaz bir at idi. At hafif canlı, koşucu olursa sanki su dökülür gibi güpür güpür giderse Sekib ve Feyyiz derler.
Temîm'i Dâri de Efendimize "el Verde" denen bir at hediye etti. O da bunu Ömer (r.a.) a verdi. Bu duru ile kumral arasında renkli bir at idi.550[126]
Onun "Sebha" diye çağrılan bir atı vardı ki. koşuda ayağını en ileri noktaya atmaya "Tırafü Sâbih" derler.
Üstad Dimyatı «İşte Peygamber'in şu yedi atı bütün tarihçilerin ittifakla bildirdikleridir. Bundan başka on beş at daha anlatılır ki. bunlarda alimler ihtilaf etmişlerdir. Biz bunları "Kitabül Hayl" adlı eserimizde tafsilatı ile anlattık» diyor. Yine "Onun yularının yan yüzleri liften yapılmaydı." diyor.551[127]
Efendimiz'in Mukavkıs tarafından hediye edilmiş boz renkli "Düldül" denen bir katırıyla "Ufeyr" denen bir eşeği Ferve el Cizâmî tarafından hediye edilmiş "Fidda" adlı bir katırıyla "Yafûr" denen bir eşeği vardı. Bu katırı Ebû Bekir (r.a.) a hediye etti. Bundan başka bir katırı daha vardı.552[128]
EbûHumeyd es Sâıdî anlatıyor: Tebük gazasına çıktığımızda, Eyle meliki İbnü'l Almâ'nm elçisi Efendimiz e bir mektup getirip bir de beyaz katır hediye etti. Rasûlüllah (s.a.v) de ona mektup yazıp bir de bürde (hırka) hediye edip ülkesini ona vasiyet etti.
Bu hadis Buharı ve diğer Sahihlerdedir.553[129]
İbni Sa'd "Düvmetül Cendel emiri (kralcığı) Rasûlüllah (s.a.v)e bir katır ile halis ipekten bir cüppe göndermiş" der. Ancak haberin senedinde Abdullah b. Meymûn el Kaddah diye birisi var ki zayıf bir ravidir.554[130]
Bu arada "Kisrâ'nm da Efendimiz'e bir katır hediye ettiği"555[131] söylenirse de bu çok uzak bir ihtimaldir. Zira o mel'un Efendimizin mektubunu bile yırtıp atmış idi.556[132]
550[126] İbni SaM 1/490.
551[127] İbni SaM 1/491
552[128] İbni SaM Tabakat 1/491; Ensâbül Eşraf f/511; Buharı 56/46da bu "Ufeyr" denen merkebden bahseder.
553[129] Buharı Sahih'inİn Kitabül Hibe bölümünde 51/28 "Müşriklerden gelen hediyenin kabulü" babında bu hadisin tamâmını verir. Mevzu ilerde Tebük seferinde yeniden gelecektir. Müsned 5/424, 425.
554[130] Uyûnül Eser 2/322; İbni Savd 1/
Hadisçiler bu İbni Meymûn'un tek başına yaptığı rivayetlerde bunun kabul edilemeyeceğinde ittifak etmişlerdir. Bu da öyle bir rivayettir.
555[131] Ben buna dair bir rivayete rastlayamadım.
556[132] Bu ifade Üstad Zeheb" 'nin metin tenkidindeki usûlünün ne kadar dikkatİİ olduğunu gösteriyor. Bu tür ifadenin isnadını dikkate bile almıyor.
Peygamberimizin "Kasva" adlı. Mekke'den Medine'ye hicret ederken bindikleri bir devesi vardı.
Buna "Adbâ" ve "Cedvâ" da denirdi ki, kumral renkli bir hayvandı.557[133]
Eymen b. Nabil, Kudame b. Abdillah'm şöyle dediğini rivayet eder:
-Ben Peygamberimizi sarışın kızıla çalar bir deve üzerinde şeytan taşlarken gördüm...
Bu hasen bir hadistir.558[134] Sohbâ kumral demektir.
Peygamber (s.a.v)ln bir süt devesi vardı. Gatafan ve Fezâre kabilesinden adamlar onu gece
baskınıyla çalmak istedilerse de Seleme b. Ekvâ (r.a.) onu ellerinden kurtardı ve sürerek getirdi.
Buharî rivayet ediyor. Bu hadis Sülasiyyat'tandır.559[135]
Rivayetlerde nakledilir ki: Hudeybiye günü Peygamber (s.a.v) burnunda gümüş bir tanecik bulunan
bir deve hediye etmişti. Bunu Bedir harbinde Ebû Cehil'den ganimet olarak almıştı. Bunu gördükçe
Müşriklerin öfkesini artırmak için hediye etmişti. Bu deve Mehran b. Hayoğullarmm cins develerinden
biri olup, üzerinde harbe gidilir, sütünü sağacağında yoldan alakoyardı.560[136]
"Efendimizin ormanda beslettiği yirmi süt devesi olup her gece kendisine iki kırba süt gönderildiği"
de rivayet olunur.561[137]
Efendimizin on beş süt devesi vardı ki, bunları el Arenî' lerin öldürdüğü kölesi Yesar güderdi. Onlar
onu Öldürüp develeri götürdüler. Yakalanıp getirilerek kısas yapılarak gözlerine mil çekildi.562[138]
Yüz tane keçisi vardı. Bunların fazlalaşmasını istemezdi. Çoban ne vakit bir oğlak kuzulatsa yerine
bir keçi keserdi.563[139]
Efendimiz (S.A.V)İn Sihirlenmesi Ve Zehirlenmesi
Vüheyb, Hişam b. Urve. babası. Urve isnadıyla Hz. Âişe' den nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v)'e büyü yapıldı. Öyle etkiledi ki, yapmadığı bir şey yapmış olduğunu tahayyül eder
oldu. Hatta bir gün onu dua ederken gördüm. Bana «Farkına vardın mı? Allah (c.c.) kendine
557[133] Müslim Hac 147; İbni Mace Menasik 84; Daramı Menasik 34; Tirmizî Me-nakıb 31; İbni SaM 1/492; Nihayetül İrab 18/301; Ensabül Eşraf 1/511; İbnül Esîr
Camiul Usul S/661.
558[134] Müsned 3/413; İbni Sa'd 1/493; İbni Mâce Menasik 66; Nesâî Menasik 220; Daramı Menasik 60.
559[135] Buharî Cihad 56/166 ve Meğazî 64/37; Müslim Cihad 1806; Müsned 4/48; Beyhakî Süneni Kübra 10/236; Taberanî Kebîr 7/33; Beyhakî Delâil 4/181.
Sülasiyyat: Hadisin rivayeti üç ravî ile Efendimiz'e ulaşmasıdırki, isnadın en âlîsi sayılır.
560[136] Ebû Dâvûd Menasik 1749; Müsned 1/261, 234, 269, 273; Hakim 1/467; Tirmizî Hac 6; İbni Mâce 3076.
561[137] İbni SaM Tabakat 1/494; Nihayetül İrab 18/303; Tehzîbül Kemal 1/210.
562[138] Buharî Cihad 152; Zekat 68, Hudûd 15, 17, 18; Muharibîn 1, 3, 4, Tıb 5, 6, 39, Ebû Dâvûd Hudûd 3; Tirmizî Taharet 55; Nesâî Taharet 190; İbni Mâce Hudûd
20; Müsned 3/287, 468; İbni SaM Tabakat 1/495; Uyûnül Eser 2/322.
563[139] Uyûnül Eser 2/322; Müsned 4/33: Taherânî Kebîr 19/217.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/262-266
sorduğum hususu bana açıkladı. Bana iki adam geldi. Biri başucumda diğeri ayak ucumda oturdu.
Bir diğerine: "Bu kişinin ağrısı ne?" dedi. Öbürü "büyülenmiş" dedi. "Kim büyülemiş?" deyince
öteki: "Lebîd b. el Asam" diye cevapladı. "Ne ile büyü yapmış?" deyince de: "Tarak, taranınca
dökülen saç ve erkek hurma çiçeğinin kapçığı ile" dedi. "Peki büyü nerde?" demesine de
"Zervân564[140] kuyusunda" diye cevap verdi.» diye anlattı. Sonra Rasûlüllah (s.a.v) oraya gidip geldi.
Gelince Âişe'ye haber vererek: «Sanki oranın hurma ağaçları şeytan başları gibiydi. Kuyunun suyu
da kına suyu gibi.» dedi. Âişe der ki: "Ya Rasûlallah! Bunu insanlara çıkarıp gösterseydin." dedim de
bana: «Artık Allah bana şifa verdi. Hem de ben insanlara bundan bir şey yapmaktan korktum.»
buyurdu.565[141]
Hadisin bir başka lafzında: «Erivan kuyusu» olarak geçer.
Tabiîn'den olan Afrâ'nm kölesi Ömer anlatır ki:
-Lebîd b. A'sam, Peygamber (s.a.v)'e büyü yaptı. Hatta gözü, gördüğünü karıştırır oldu. Ashab
Efendimizi ziyaret bile ettiler. Sonra Cebrail ile Mikail gelip Efendimize haber verdiler. Peygamber
(s.a.v) de bu Yahudi'yi yakaladı ve adam bunu itiraf etti. (s.a.v) de sihri kuyudan çıkardı, çözüp açtı.
Böylece Efendimiz (s.a.v) iyileşti ve Lebîd'i affetti.566[142]
Yunus, Zührî'nin Zimmî sihirbazlar hakkında "bunlar büyü yapmakla öldürülmezler. Bir Yahudi,
Rasûlüllah'ı zehirlediği halde onu öldürmedi." dediğini anlatır.567[143]
İkrime de, Rasûlüllah'm onu affettiğini söyler.568[144]
Vakıdî de: "Bu af rivayeti bize göre "onu öldürdü" diye-ninkinden daha sağlam" der.569[145]
Ebû Muaviye, A'meş aracılığıyla İbrahim Nehâî'nin "Ashabı Kiram Rasûlü Ekrem'i de, Ebû Bekir'i de,
Yahudi'ler ze-hirlediler." dediğini nakleder.570[146]
Sahih hadiste İbni Abbas (r.a.)'m: "Hayber Yahudi'lerinden bir kadmm Rasûlüllah'a (s.a.v)
zehirlenmiş bir keçi ikram ettiğini" anlatır. Câbir, Ebû Hüreyre ve diğer Ashab'tan bazıları
naklederler ki, Rasûlüllah (s.a.v) Hayber'i fethedip de, sükûnet bulunca, Merhab denen Yahudi'nin
bacısı ve Selam b. Mişkem'in karısı olan Zeyneb bn. el Haris öldürücü bir zehri kesip kızarttıkları bir
oğlağın etine kattılar. Zehri bilhassa ön ve arka butlara fazlaca koydular. Peygamber (s.a.v) akşam
namazını kılıp da dönünce kadm Efendimizin yüklerinin yanında oturuyordu. Efendimiz'e "Şu sana
564[140] Metin'de Zî Ervan ise de Btıharî'ıie "Zervan"dır ve Joğrusu o olsa gerek, ki Zehebî ona da İşaret eder. Müslim de bu kuyu. "Zî Ervan" diye geçer. Aynî de bu
hadisin şerhinde, "her ikisi de doğru ise de, halkın bildiği "Zervarfctir. Bu kuyu. Yahudi Züreyk oğulları bahçesindeki kuyudur." der. Bak l'mdetü'l Karî 15/170.
565[141] Buharı Bedül Halk 59/11, Tıb 76/49. Daavât SO/57; Müsned 6/50, 96: İbni Mâce 3545: İbni Savd 2/1%; Müslim Selâm 43; Beyhakî S/135: Humeydî Müsnetî
259: İbni Ebî Şeyhe 7/386.
566[142] Hadisin mürsel olduğunu Zehebî "Tabiînden" sözüyle bildirmiş oluyor. İbni Sa'd böylece 2/196, 197'de naklediyor. Ancak bu haber, İmam Ahmed'in
Müsned'inde 4/367; Nesâî Mücteba 7/112'de Zeyd b. Erkam (r.a.)'tan müsned olarak veriliyor. İbni Ebî Şeybe 7/386.
567[143] İbni Sa’d Tabakat 2/199
568[144] İbni Sa’d Tabakat 2/199
569[145] İbni Sa’d Tabakat 2/199
570[146] İbni Sa’d Tabakat 2/200
benim hediyemdi, ya Muhammedi" dedi. Efendimiz yanındakilere almalarını söyledi ve kebabı kadından alındı ve Efendimizin Önüne konuldu. Ashab da hazır idiler. Bişr b. Berâ b. Ma'rûr da bunlardan biriydi. Efendimiz uzanıp aldı ve bu buttan ısırdı. Öteki kemiği de Bişr b. Ma'rur alıp ısırdı. Oradakiler de diğer yerlerden yediler. Rasülüllah bundan bir lokma yiyince:
«Çekin elinizi. Şu but bana etin zehirlenmiş olduğunu haber verdi.» buyurdu. Bişr de: "Sana ikram eden Allah için. Ben de yediğimde bu zehri anladım. Senin yemeğine tiksinti veririm korkusuyla onu ağzımdan tükürüp atmadım. Sen ağzına aldığını yeyince, nefsimin senin nefsiyin yaptığını yapmamasını arzu etmedim. Senin içinde cinayez bulunan bir lokmayı yutmayacağını umdum." dedi. Bişr daha yerinden kalkmadan rengi değişti acısı bir yıl bile sürmeyip öldü.
Bazıları da "Bişr yerinden hiç kalkamadan orada öldü." derler. Rasülüllah (s.a.v) kadını çağırıp: "Buna niye teşebbüs ettin?" diye sorguladı. Kadın da: «Sen benim milletimden alacağını aldın. Babamı, amcamı ve kocamı öldürdün. Ben kendi kendime, eğer bu adam Peygamber ise, but ona haber verecektir. Yok eğer bir kral ise ölür de kurtuluruz." diye düşündüm.» dedi.
Efendimiz kadını Bişr İn velilerinin eline öldürmeleri için verdi. (Esas olan budur.)
Ebû Hüreyre (r.a.) ise şöyle der:
Rasülüllah (s.a.v) kadına dokunmadı ve omuz başından kan aldırdı. Bu kan alma işlemini Ebû Hind bir boynuz ve bıçakla yaptı. Efendimiz Ashab'ma da bunu emretti. Onlar da başlarının ortasından kan aldırdılar. Bundan sonra (s.a.v) üç yıl daha yaşadı.571[147]
Rasûlü Ekrem (s.a.v) ölümüyle sonuçlanan hastalığında şöyle diyordu:
«Hala Hayber'de yediğim etin acısını duyuyorum. İşte şah damarımın kesilme vakti gelmiştir. (Bir rivayette de) Hala Hayber yemeğinin zehrinin acısı dönüp dönüp bana geri geliyor.»
Bu hadisin aslı Buharî'de dir. Ama bu şekildeki Siyak'ı ğarîbdir.572[148]
EbûlAhvas, EbûMes'ûd (r.a.)'m şöyle dediğini nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) katledilerek öldürülmüştür, diye dokuz defa yemin etmem bir kere yemin etmemden daha hayırlıdır. Yani Nebi (s.a.v) şehit edilmiştir. Böylece Allah (c.c.) onu peygamber olarak vazifelendirmiş ve şehit yapmıştır.573[149]
571[147] Buharj Megazî 64/41 bu izah olmadan, Hibe 41/28'de yine kısaca ; Müslim Selam 2190; Ebû Dâvûd 4509, 4510, 4511, 4512, 4513, 4514; İbni Mâce 3546; Müsned 1/305, 373; İbni Hişam Sîre 4/44; İbni Sa'd 2/202; Beyhakî Delâil 4/264, S/46; Taberanî 11/24, 2/24.
572[148] Beyhakî Delâil 4/264. Bu hadis ayrı ayrı rivayetlerin bir araya getirilerek na-kiidir. Buharı ve Müslim'de parça parça geçer. Bak Buharı Meğazî 64/41, Hibe 41/28; Müslim 2190.
573[149] Hakim Müstedrek 3/58.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/267-270
9.BÖLÜM
EFENDİMİZ (S.A.V)'İN DOĞMADAN ÖNCE ŞAM'DA RESİMLERİ İLE DİĞER
PEYGAMBERLERİN RESİMLERİ MESELESİ
Çok zayıf bir ravi olan Abdullah b. Şebîb er Rabaî anlatıyor :
-Bize Muhammed b. Ömer b. Saîd b. Muhammed b. Cübeyr b. Mut*im, "Bana halam Ümmü
Osman, babası Saîd'in. kendi babası Muhammed'den babası Cübeyr b. Mut'ım (r.a.)'ı şöyle derken
işittiğini haber verdi:
-Allah, Peygamberi Muhammed (a.s.)'ı gönderip de, dini Mekke'de yayıldığında ben Şam diyarına
gitmiştim. Busra şehrine geldiğimiz zaman Hıristiyan'lardan bir grup bana gelerek: "Sen Harem'den
misin?" dediler. "Evet" dedim. "Sizin aranızda şu peygamberlik iddia eden şahsı tanıyor musun?"
dediler. "Evet" dedim. O zaman beni içi resim dolu, onlara ait bir küçük kiliseye soktular ve "bak
bakalım, burada onun resmini görebilecek misin?" dediler. Resimlere baktım ama onun resmini
göremedim. "Ben burada onun resmini göremedim." dedim. Bu defa beni bundan daha büyük bir
kiliseye soktular. Etrafa bakındım, bir de ne göreyim. Rasûlüllah'ın (s.a.v) sıfatı ve resmi ile Ebû
Bekr'in sıfatı ve resmi durmuyor mu. Ebû Bekir, Rasûlüllah'ın ökçesine yapışmış gibi bir resim. Bana
"Sen onun sıfatını görebiliyor musun.?" dediler. "Evet" dedim. "Bu o mu?" dediler. "Allah şahit
evet. Bunun o olduğuna şahit olurum." dedim. "Peki bu ökçesine yapışanın kim olduğunu da biliyor
musun?" dediler. "Evet." dedim. Bu sefer onlar "Biz de bu zatın sizin adamınız olan o zat olduğuna
berikinin de ondan sonra gelecek halife olduğuna şahit oluruz." dediler.574[1]
Bu haberi Buharı, Tarih-i Kebîr'inde «nereli ve kim olduğu bilinmeyen Muhammed, Muhammed b.
574[1] Beyhakî Delâil 1/384, 385.
Ömer b. Saîd isna-dıyla buradakinden daha kısa olarak nakleder.575[2]
İbrahim b. el Heysem el Beledî, Abdül Aziz b. Müslim b. İdrîs, Abdullah b. İdrîs, Şürahbîl b. Müslim,
Ebû Ümâme el Bâhili (r.a.), Hişam b. Âs el Emevî (r.a.) isnadiyla Hişam'm şöyle dediğini anlatır:
-Kendisini İslam'a davet etmek üzere ben ve Kureyş'ten bir arkadaşım Rum Kayseri Hiraklius'a
gönderilmiştik. Yola çıkıp Şam mmtıkasındaki Govta şehrine kadar gelip Cebele b. el Eyhem el
Gassânî'ye konuk olduk. Yanına girdiğimizde Cebele tahtında oturuyordu. O bize derdimizi
anlatmamız için bir elçi gönderdi. Biz elçiye: "Vallahi biz elçiyle konuşmayız. Zira biz krala
gönderildik. Eğer kendisiyle konuşmaya izin verirse ona konuşuruz, yoksa elçiye söyleyecek
sözümüz yok" dedik. Elçi de geriye dönüp, Cebele'ye vardı ve durumu anlattı. Böylece Cebele bize
izin verdi ve "Konuşun bakalım!" detii. Hişâm b. Âs da ona söyleyeceklerini söyleyip onu İslam
dinine daVet etti. Üzerinde siyah bir elbise vardı. Hişam ona: "Şu üzerindeki ne?" diye sordu. O da:
Ben bunu giyip sonra da "Sizi Şam diyarından sürmedikçe üzerimden bunu çıkarmayacağım" diye
yemin ettim, dedi. Biz de ona; "Fe vallahi! Şu senin oturduğun makam var ya, onu senden
alacağımız gibi en büyük kralınız Hiraklius'un mülkünü de alacağız inşallah! Bunu bize
Peygamberimiz haber verdi." dedik. Bunun üzerine Cebele: "O dediğini yapacak olan sizler
değilsiniz. Onlar gündüzü oruçla geçirip gece olunca iftar eden bir kavim olacak. Sizin oruç
tutuşunuz nasıl?" dedi. Biz de oruç şeklimizi kendisine anlattık. Yüzü kapkara kesildi ve bize "Haydi
kalkın!" diyerek, bizimle birlikte imparator'a bir elçi gönderdi. Yola koyulup varacağımız şehre yakın
bir yere gelince beraberimizdeki elçi bize: "Şu bindiğiniz hayvanlarınız imparatorun şehrine
giremez. Dilerseniz sizi katır veya yük beygirine bindirelim." diye teklif etti. Biz de: "Vallahi biz bu
şehre ancak bunun üzerinde gireceğiz." dedik. Onlar da krala bizim tekliflerini reddettiğimizi
bildirdiler. Böylece kılıçlarımızı kuşanmış bir halde hayvanlarımızın üzerinde şehre girip imparatora
ait bir odaya kadar varıp develerimizi onun duvarının dibine ıhtırdık (çöktürdük). O da bize
bakıyordu. Biz "La ilahe illallah vallahu Ekber" diye nida attık. Allah biliyor ya, bina öyle bir sarsıldı
ki, adeta rüzgarın salladığı hurma salkımı gibi oldu. O bize birini yollayıp, "Bize kendi dininizi
açıklamaya hakkımız olmadığını" tembihledi ve huzuruna girmemiz için mübaşiri geldi. Biz
huzuruna geldiğimizde o kendi tahtı üzerinde oturmuş, etrafında Rum Patrikleri vardı. Meclisindeki
her şey kırmızıydı. Etrafındakiler de öyle. Üzerinde de kırmızı bir elbise vardı. Kendisine yaklaştığımızda
güldü ve: "Beni kendi aranızda birbirinizi selamladığınız selam ile selamlasaydmız size ne
zararı olurdu?" dedi. Baktık ki, yanında çok fasih Arapça bilen ve çok konuşan bir adam var. Onu
"Bizim kendi aramızdaki selamımızı size vermemiz helal olmaz." dedik. "Aranızdaki selamınız
nasıldır?" dedi. Biz de "aynen bu kelimlerle" dedik. "Ya o sizin selamınızı nasıl alır?" diye sordu.
"Aynen bu kelam ile alır." dedik. Bunun üzerine:
-Peki sizin dininizin en büyük kelimesi (cümlesi) nedir?" dedi. Biz de:
-"La ilahe illallahü vallahü ekber," dir. dedik. Biz böyle deyince vallahi o esnada oda yeniden
sallandı. Hatta kral başını kaldırıp tavana baktı ve:
575[2] Buharî Tarîhül Kebîr 1/179. Buhari rivayetinde Zehebî'nin "çok zayıf bir ra-vî" dediği Abdullah b. Şebîb yok ise de,
o da Muhammed diye meçhul bir isim ile başlar ve sonunda da "Bu peygamber dışında bütün Peygamberler' den
sonra kesinlikle bir peygamber bulunmuştur." ilavesini yapar.
-Şu söylediğinizde oda sallanan kelimeyi kendi evlerinizde de söyleyince sizin evlerinizde de sarsılma oluyur mu?" dedi. Biz de:
-Hayır! Biz bunu sadece senin yanında yaptığını gördük, dedik. O da:
-Bu kelimeyi söylediğinizde etrafınızdaki her şeyin sarsılmasını ne kadar isterdim. Hatta öyle olsaydı, mülkümün yarısından da çıkardım, dedi. Biz "neye?" deyince:
-Zira öyle olsaydı, anlaşılması kolaydı, böylece bu işin bir peygamberlik olmaması, insanların hilelerinden bir tuzak olması daha uygun olurdu, dedi.
Sonra bize Nebî (s.a.v)'in ne istediğini sordu, biz de anlattık. Sonra da; "Orucu nasıl tutar, namazı nasıl kılarsınız." dedi. bizde kalktık. Bize çok güzel bir ev ve çok yemek verilmesini emretti. Orada üç gün eğleştik. Geceleyin bize haber yolladı. Yanma girdik. Önceki sözlerimizi bir daha tekrarlamamızı istedi, biz de tekrar ettik. Sonra dev gibi sandık biçiminde bir şeyi getirmelerini istedi. O geldi dışı gayet süslü idi. İçinde küçücük evler ve üzerinde kapıları vardı. Onlardan bir evin kapısını ve kilidini açıp siyah renkli bir ipekli bohça çıkarıp açtı. İçinde kızıl renkli bir resim vardı. Baktık ki, iri gözlü, iri baldırlı bir adam. Boynu öyle uzun ki, onun gibisi hiç kimsede görülmüş değil. Sakalı da yok. Saçlarında iki beliği var. Allah yaratıklarının en güzeli. Bize: "Bunu biliyor musunuz?" dedi. "Hayır" dedik. "İşte bu Âdem (a.s.) dır." dedi. Baktık ki. insanların saçı en gür olanı o idi.
Sonra bir kapı daha açıp ondan da siyah ipek bir bohça çıkararak açtı. Baktık ki, onda da beyaz bir resim var. Resimdeki zatın saçları kedi tüyü gibi idi. Gözleri kırmızı, başı büyük, sakalıysa güzel idi. Bize, "bu zatı tanıyor musunuz?" dedi. "Hayır" deyince, "İşte bu Nûh (a.s.)'dır." dedi.
Bir kapı daha açtı. Ondan da siyah bir ipek bohça çıkardı. Açtı ki, orada bembeyaz bir adam resmi var. Güzel yüzlü, açık ve geniş alınlı, uzunca yanaklı, beyaz sakallı, sanki gülümser gibi biri. "Bunu biliyor musunuz?" dedi. "Hayır" dedik. "İşte bu İbrahim (a.s.)dır" dedi.
Derken bir kapı daha açarak oradan da beyaz ipekli bir bohçayı çıkarıp açtı. Bakınca bembeyaz bir resim. Bir de ne görelim. Vallahi o Rasûlüllah (s.a.v)'in resmiydi. Bize "Bunu tanıyor musunuz?" diye sorunca, "Evet. bu Allah (c.c.)'ün ra-sûlü Muhammed'dir." deyip ağladık. Allah bilir ya, biz böyle deyince o yerinden kalkıp dimdik dikildi, sonra tekrar oturup "Allah'a yemin eder misiniz, bu o mu?" dedi. "Evet. kesinlikle bu o dur. Sanki biz kendisine bakıyor gibi oluyoruz" dedik. O da bir müddet bu resme bakarak Öylece hareketsiz kaldı ve "Esasen bu en sondaki evde idi. Ama ben sizin bunu görünce ne yapacağınızı merak ettiğimden acele edip önce çıkardım." dedi.
Sonra bir kapı daha açıp oradan siyah bir ipekli çıkarıp açtı. Esmer benizli bir resim vardı. Saçları kıvırcık, gözleri çukur, bakışları keskin, sert yüzlü, sık dişli, çekik dudaklı sanki öfkeli gibi biriydi. "Bunu tanıyor musunuz?" deyince. "Hayır!" dedik. O da "İşte bu Mûsâ (a.s.) dır" dedi. Yanı başında ona benzer bir resim daha vardı. Ancak, başının saçı yağlı gibi. gözleri şaşıya yakın, geniş alınlı idi. "Ya bunu tanıyor musunuz?" dedi. "Hayır." dedik. "Bu İmrân oğlu Harun (a.s.) dır." dedi.
Sonra bir kapı daha açarak beyaz bir ipekli çıkardı. İçinde esmer, düz saçlı, orta boylu öfkelenmiş gibi duran bir adam daha vardı. "Bunu tanıyor musunuz?" dedi. "Hayır" dedik. "Bu Lût (a.s.) dır." dedi.
Sonra bir kapı daha açıp beyaz bir ipekli çıkardı. İçinde beyaz hafif kırmızıya çalar benizli, doğan burunlu, düz yanaklı, güzel yüzlü bir adam vardı. "Ya bunu biliyor musunuz?" dedi. "Hayır!" deyince "Bu İshak (a.s.) dır" dedi."
Sonra bir kapı açıp beyaz bir ipekli çıkardı. Orada İshak (a.s.)'a benzeyen ancak alt dudağı üzerinde ben bulunan birisi var. "Bunu biliyor musunuz?" dedi. "Hayır!" deyince "İşte bu sizin Peyğamberiniz'in dedesi olan İsmail (a.s.) dır." dedi.
Sonra bir kapı açarak yine beyaz bir ipekli çıkardı. Orada sanki Âdem'in resmine benzeyen yüzü sanki Güneş gibi olan biri vardı. "Bunu tanıyor musunuz?" dedi. "Hayır!" dedik. "Bu da Yûsuf (a.s.) dır." dedi.
Bir kapı daha açtı ve beyaz bir ipekli çıkardı. Onda kırmızı benizli, ince incikli, küçücük gözlü iri karınlı, kılıcını ku sanmış biri vardı. "Bunu tanıyor musunuz?" dedi. "Hayır!" dedik. "Bu Dâvûd (a.s.) dır." dedi.
Sonra bir kapı açıp beyaz bir ipekli çıkardı. Orada kalçaları iri, uzun dizli, ata binmiş birinin resmi vardı. "Bunu biliyor musunuz?" dedi. "Hayır!" deyince, "Bu Süleyman (a.s.) idi." dedi.
Sonra bir kapı açıp siyah bir ipekli çıkardı. Orada beyaz resimler vardı. Bir de genç simsiyah sakallı, gür saçlı, güzel gözlü, tatlı yüzlü birisi vardı. "Bunu tanıdınız mı?" dedi. "Hayır!" dedik. "Bu Meryem oğlu îsâ (a.s.) dır." dedi.
Biz Hiraklius'a "Bu resimler size nereden geldi? Zira biz anladık ki. bu resimler peygamberlerin bizzat kendilerine bakılarak yapılmış resimleridir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v)'in resminin aynen kendisi olduğunu da gördük." dedik. O dedi ki: "Âdem (a.s.) kendi çocuklarından gelecek olan peygamberleri kendisine göstermesi için Allah'a yalvardı. Allah (c.c.) de onların resimlerini Adem'e indirdi. Bunlar Âdem (a.s.)'m Güneş'in battığı yerdeki hazinesinde idi. Zül Karneyn onları (Mağrîbiş Şems) oradan çıkardı ve Danyâl (a.s.)'a verdi. Dan-yâl da onları bu ipeklere çekti. İşte Danyâl'm çektiğinin ekserisi bunlardır." dedi.
Sonra Hiraklius bize: «Vallahi, nefsim kendimin kendi mülkümden çıkmasına razı. Gerçi ben ölünceye kadar krallığımı bırakacak bir kul değilim, ama bu böyle.» dedi.576[3]
Sonra da bize en güzel hediyeler vererek bizi gönderdi.
Ebû Bekir (r.a.)'m yanına geldiğimizde, gördüklerimizi anlattıkarmı ve verdiği hediyeleri ona anlattık. Ebû Bekir (r.a.) ağlayıp: "Şaşkın! Allah onda hayır murad etseydi, o arzu ettiğin-i yapardı." dedi. Sonra da "Rasûlüllah (s.a.v) bize, Hıristiyan ve Yahudi lerin Muhammed (s.a.v) 'in vasfını kendi yanlarında bulduklarını, haber vermişti." dedi.577[4]
576[3] Bu terceme Beyhakî'nin Delâilindekine göredir. Zehebî'nin metninde «Vallahi nefsimin kıralhğı terketmesini ne kadar isterdim. Halbuki ben Ölesiye mülkünü terk edebilecek birisi değilim.» şeklindedir. Dr. Tedmûrî'nin okumasında mı, yoksa orjinal el yazmasında mı hata var bilemiyorum.
577[4] Beyhakî Delâü 1/385, 390.
Bu kıssayı Ebû Abdillah b. Mende de, İsmail b. Ya'kûb' dan nakleder.578[5]
Yine aynı kıssayı, Ebû Abdillah el Hakim, Abdullah b. İshak el Horasanî'den naklen verir. Buradan
sonra her ikisi de hadisi İbrahim b. el Heysem el Beledî'den, o da Abdül Aziz b. Müslim'den verir.
Hakim'in isnadında anlattığım gibi zayıflık var. İbni Mende ise: "Bize Ubeydullah, Şürahbîl'den nakletti
ki..." diyerek verir ki, bu «ğarib bir seneddir.»579[6]
Bu hadiseyi Zübeyr b. Bekkâr580[7] amcası Mus'ab b. Abdillah, babası, dedesi, dedesinin babası
Mus'ab aracılığıyla Ubâde b.
es Samit (r.a.)'tan şöyle diyerek rivayet eder:
Ebû Bekir es Sıddîk beni Rasûlüllah'in Ashab'mdan seçilme bir grup ile beraber İslam'a davet etmek
üzere Rum kırah Hiraklius'a yolladı. Bineklerimizin sırtında yol alarak Dımışk şehrine kadar geldik...
Ravi hadisi yukardakine yakın bir mana ile anlatıyor. Ali b. Harb et Tâî de: Bize Delhem b. Yezîd,
Kasım b. Sü-veyd. Muhammed b. Ebî Bekr el Ensârî, Eyyûb b. Mûsâ isna-dıyla «Ubade b. Samit (r.a.)
bize anlatırdı ki...» diyerek haberin aynısını olanca uzunluğuyla baştan sona nakleder.
Bize el İmam Ebul Ferec Abdürrahman b. Ebî Amr ve bir grup alim, Abdül Vehhab b. Ali es S öf î'den
naklen Hukeym el Habrî kızı Fatıma'dan nakleder ki: Bize Ali b. Hasen b. el Fadl el Kâtib, dört yüz on
üçüncü yılında Ahmed b. Muhammed b. Halid el Katib'in, Ali b. Abdillah b. el Abbas b. el Muğî-re el
Cevheri, Ebul Hasen Ahmed b. Saîd ed Dımışkî, Zübeyr b. Bekkâr, amcası Mus'ab b. Abdillah, dedesi
Abdullah b. Mus'ab, babası, dedesi isnadıyla Ubâde b. Essâmit (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi:
«Ebü Bekir (r.a.) İslam'a da'vet için beni Peygamber'in Ashab'mdan bir grup ile Rum kralına
yolladı. Bineklerimizin sırtında yol alarak Dımışk şehrine kadar geldik. O zaman Şam mıntıkasını
Hirakl adına Cebele b. Heysem diye bir (mahalli kral) yönetiyordu. Yanına girmeye izin istedik.
Bize izin verdi. Bize bakınca durduğumuz yeri beğenmeyip emir verdi ve bizi başka bir yere
oturttular. Cebele beraberinde papazlar olduğu halde tahtında oturuyordu. Bize bir elçi göndererek
ne istediğimizi sorup Öğrenerek ona bildirmesini istedi. Biz de: "Vallahi biz asla bir elçiyle
konuşmayız." dedik. Elçi de gidip durumu ona bildirdi. Cebele oturduğu tahttan inip öte yanında
bulunan bir koltuğa geçti ve bizim huzuruna girmemize izin verdi, yanma girdik ve ona yaklaşıp
Allah'a ve İslam dinine da'vet ettik. Ama o bu hayırlı da'vete katılamadı. Baktık ki, üzerinde kapkara
bir elbise var, biz ona "Bu râhib elbisesi de ne?" dedik. O cevaben, "Ben onu nezir için giydim. Sizi
ülkemden çıkarmadan bunu sırtımdan çıkarmayacağıma nezrettim." dedi. Biz de "Yavaş ol acele
etme! Yani sen şimdi
578[5] İbni Mende'nin bizdeki eserinde bunu göremedimse de diğer bir eserinde olduğu kesin.
579[6] Hakim'in bu rivayetini İbni Kesîr de Tefsirİn'de (3/564-567) nakleder.
580[7] Zübeyr b. Bekkâr; Zübeyr b. Avvam (r.a.)'m oğlu Ab*dulİah b. Zübeyr'in neslin-dendir. 172'de Mekke'de doğmuş, Süfyan b. Uyeyne, Ebû Damra, Nadr b. Şümeyl,
Ali b. Muhammed el Medâinî ve İbni Ebî Füdeyk gibi nice zevattan İlim alıp Mekke kadılığına yükseldi.
Kendisinden İbni Mâce, Ebû Hatem er Razî, İbni Ebîd Dünya gibi pekçok alim rivayette bulundu. «Neseb-i Kureyş» adlı
eserine Zehebî "Büyük ve nefis bîr kitaptır." der. Zehebî Siyer-i AMamün Nübelâ 12/31Z
bizi şu meclisinden mi kovuyorsun? Fevallahi. biz burayı da alacağız, imparatorun ülkesini de alacağız. Bunu bize Peygamberimiz (s.a.v) haber verdi." dedik. O da "Öyleyse siz es Semra (gece uyumayanlar) topluluğusunuz" dedi. Biz, "Es Semra da ne?" deyince, "Siz, onlar olamazsınız." dedi. Biz, "Onlar kim?" diye üsteledik. "Geceyi ibadetle geçirip gündüz de oruçlu olanlar." dedi. Biz de, "Vallahi biz gündüz oruçlu gece ibadetli oluruz" deyince, "Peki ya namazı nasıl kılarsınız?" diye sorunca, onu da anlattık.
O bize başka şeyler de sordu, biz de cevap verdik. Allah bilir ya, herifin yüzünü bir siyahlık kaplayıp sanki kara çul gibi geçti. Bizi azarlayıp, "Haydi kalkın!" dedi. Biz de dışarı çıktık.
Cebele bizimle birlikte Rum imparatoruna kılavuz gönderdi. Yola koyulduk. Kostantiniyye şehrine yaklaşınca berabe-rimizdeki elçi bize: "Şu develerinizin imparatorun şehrine girmesi yasaktır. Siz burada eğleşin de size katır ve beygir getirelim." dedi. "Vallahi oraya ancak hayvanlarımızın üzerin-de gireceğiz." dedik. Elçi de krala bu konuda bilgi gönderdi. O da "Onları serbest bırakın" diye haber yollamış. Kılıçlarımızı kuşanıp, develerimize bindik. Konstantıniyye halkı bizi karşılamaya çıkmıştı. Hepsi hayret içindeydi.
Yaklaştığımızda, Kralı beraberinde Patrikleri olduğu halde kendine ait bir odada bekler bulduk. Odanın dibine varınca develeri çöktürüp indik ve; "La ilahe illallahü vallahu ekber." dedik.
Allah bilir ya, oda sarsılıp rüzgarın salladığı hurma salkımına döndü. Baktık bir elçi bize doğru koşup; "Benim kapımda kendi dininizi alenen ilan hakkınız yoktur." emrini tebliğ etti. Biz yukarı çıktık. Ne görelim kral saçma kır yeni düş müş bir genç.
Huzuruna selam vermeden girdik. Gülümsedi ve: "Sizi kendi selamınızla beni selamlamaktan alıkoyan sebep ne?" diye sordu. '"Onu size söylememiz helal olmaz." dedik. "O nasıl
bir selam." dedi. "Esselamü aleykümdür." dedik. "Peki kralınızı ne ile selamlarsınız?" dedi. "Bu selamla" dedik. "Peki ya Peygamberiniz'! ne ile selamlarsınız?" dedi. "Yine bu selam ile" dedik. "Peki Peygamberiniz sizi ne ile selamlar ?" deyince biz, "o da aynı söz ile" diye cevap verdik. "Ya Peygamberiniz sizden herhangi bir şeyi miras alıyor mu ?" dedi. Biz "hayır almaz. Bir kişi ölüp de bir yakını veya mirasçısı olursa bu yakını alır. Ama Peygamberimiz bizden hiç bir miras almaz." dedik. "Peki krallarınız da mı böyle?" dedi. "Evet" dedik. "Peki sizce en büyük duanız nedir?" deyince, "La ilahe illallahtir" dedik.
Biz böyle der demez, o bir sarsıldı, gözlerini açıp bize baktı ve: "Bu sözleri söylediniz ve oda sarsıldı değil mi?" dedi. "Evet" dedik. "Aynen kendi ülkenizde de bunu söylediğinizde evlerinizin çatısı sallanır mı?" dedi. "Hayır! Daha önce bu kelimenin böyle etkisini hiç görmedik. Bu ancak senin ibret alman için olsa gerek." dedik.
İmparator yanındaki oturan arkadaşlarına dönerek, "Doğruluk ne güzeldir!" deyip ardından bize doğru yöneldi ve "Vallahi, mülkümün yarısını elimden çıkıp gitmesini sizin bu kelimeyi söylediğiniz zaman evim sarsilmamasına tercih ederdim." dedi. "Bu neden?" dedik. "Öyle olsaydı, bunun du-rumu kolay anlaşılır ve bu zatın işleri peygamberlikten değil de insanların hilelerinden olmaya daha uygun olurdu." dedi. Sonra bize:
-Şehirleri fethettiğinizde ne söylersiniz? dedi. Biz: -«La ilahe illallahü vallahü ekber deriz,» dedik. "Demek siz «La ilahe illallah» deyip onun ortağı yok diyorsunuz?" dedi. "Evet" dedik. Siz "Allahü Ekber, diyerek «ondan daha büyük yok, ondan uzun ve enli yok» diyorsunuz öyle mi, dedi. "Evet" dedik. Bize daha bir sürü şeyler sordu, biz de cevapladık. Bize bol yemek ve kalacak ev verilmesini emretti. Biz de yanından kalktık. Üç gün aradan sonra bir gece yarısı bizi çağırttı da, yanma gittik. Yalnız başına oturmuştu. Etrafta
kimse yoktu. Bize de oturmamızı söyledi. Önceki sözlerimizi tekrarlamamızı istedi, biz de tekrarladık. Büyük sandık gibi bir altın kaplamalı bir şeyi istedi. Onu açtı. İçinde kilitli evcikler vardı. Onlardan bir ev açıp siyah ipekli bir kumaş çıkardı...»
Ravi hadisin burasını aynen bundan önceki hadisteki gibi anlatır. Orada şu bilgiler de vardı:
-Beyaz bir resim çıkardı, ne görelim Allah Rasûlü değil mi, sanki hala hayatta da biz ona bakıyoruz..., "Bunun kim olduğunu biliyor musunuz?" dedi. "Bu Peygamberimizin resmidir." dedik. "Dininiz için Allah'a yemin edin! Bu o mu?" dedi. "Allah'a yemin olsun ki, bu kesinlikle odur." dedik. Sıçrayarak kalktı, bir müddet dikili kaldı sonra oturup uzun süre başını Önüne eğdi. Sonra bize dönüp: "Bu son evdir, ama ben sizin halinize bakmak için acele ettim." diyerek, başka bir ev açtı. Siyah ipekli bir kumaş çıkarıp onu açtı ki, içinde simsiyah bir resim var! Saçları kıvır kıvır, gür sakallı, çukur gözlü, çekik dudaklı, dizleri düzensiz, dişli, öfkelenmiş gibi sert bakışlı birisiydi. Bize "bunun kim olduğunu biliyormu-sunuz?" dedi. "Hayır" dedik, "İşte bu Mûsâ (a.s.)'m resmiydi." dedi.
Ravî diğer peygamber resimlerini de anlatarak, sözü şuraya getirdi:
-Bize bu resimler hakkında bilgi ver!, dedik. O da: "Âdem (a.s.) Allah'a kendi çocuklarından gelecek peygamberleri göstermesini istedi. Allah da onların resimlerini indirdi. Bu resimleri Zül Karneyn, Güneş'in battığı yerde bulunan Âdem (a.s.)'ın hazineleri arasından bulup, çıkardı. Danyal (a.s.) da bunları ipek üzerine resimledi. O zamandan beri bir kraldan diğerine miras kalarak bana ulaştı. İşte bunlar aynen onlardır" dedi.
Biz onu İslam'a davet edince: "Vallahi nefsimin krallıktan çıkıp size uymasını ve sizden yaradılışı en kötü, malikliği en sert adamın birine köle olmasını ne kadar isterdim. Ama
nefsim bu kadar cömert değil." dedi. Bize mükafat verip evimize gönderdi. Biz de geriye döndük. 581[8]
581[8] Konuyla ilgili olarak Beyhakî Delâil'inde 1/390 şu haberi Mııtarrıf'tan nakleder:
-Tüster şehrinin fethinde Ebıı Mûsâ el Eş'arî (r.a.) ile birlikte idim. Sûs şehrinden Danyal (a.s.)'ın kabrine rast geİdik. Yağmur duası yapacaklarında çıkıp onun hürmetine yağmur isterlerdi...
Mutarrıf orada buldukları şevleri anlararak, arasında İçinde kitab olan bir sandık bulunduğunu, orada bir de Niiaymâ adlı işçinin olduğunu bu sandıktaki kitabın ona hediye edildiğini, sonra onun İslam'a girdiğini bahisle ardından da bu kitabı okuduklarını ve içinde:
«İslam'dan başka kim din ararsa, elbette bu aradığı kabul edilmeyecek ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan biri olacak.» (Ali İmran 85) ayetini gördüklerini o gün onlardan kırk iki papazın müslüman olduğunu anlatır.
Bu hadise Muaviye'nin hilafeti sırasında olmuş, o da bunlara hediyeler ihsan etmişti.
Ravî Hemmam ise şöyle der: Farkad bu konuda şöyle iddia ediyor: Bana Ebû Temime haber verdîki, Ömer (r.a.), Ebû Mûsâ el Eş'arî'ye "'Danyal (a.s.)'ı Sidir kökü ve Reyhan suyu iie yıkayıp, namazını kıldırmasını, zira o. kendisine sadece müslümanİann veli olmasını Allah'tan niyaz eden bir peygamber olduğunu" söylemiştir.