TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi
(İSLAM TARİHİ SEKİZİNCİ BÖLÜM)
Hammâd b. Zeyd ve diğerleri Asım el Ahval aracılığıyla Abdullah b. Sercisîn (bu konudaki haberinde) şöyle dediğini naklediyor:
-Ben Peygamber (s.a.v)in arkasına dolaştım ve iki omuzu arasındaki sol omuz kemiğinin üst tarafında yumruk gibi toplu bulunan Peygamberlik mührüne baktım. Onun üzerinde siğil gibi bir "ben" vardı.
Hadisi Müslim buradakinden daha uzun bir metin ile rivayet ediyor.273[82]
Ebû Dâvûd-u Tayalîsî, Kurra b. Halid, Muaviye b. Kurra aracılığıyla Muaviye'nin babası Kurra'nm şöyle dediğini anlatır:
-Nebî (s.a.v)'e gelip, "Ya Rasûlallah! Bana Peygamberlik mührünü göster/'dedim. "Elini sok." buyurdu. Elimi gömleğinin cebinden içeri soktum. Elimle tarayarak mühre bakmaya çalıştım. Gördüm ki, o omuz başı kıkırdağı üstünde, tıpkı yumurta gibiydi. Elim cebinde olduğu halde bu durum bile onun bana düa etmesine engel olmadı.274[83]
Bu haberi Yahya b. Ebî Tâlib de Ebû Dâvûd-u Tayalisî'den rivayet eder, ancak «beydai-yumurta yerine sil'atü yani ur» tabirini kullanır.
Ubeydullah b. Iyâd b. Lakîd, babası Iyâd aracılığıyla Ebû Ramse'den şöyle dediğini rivayet ediyor:
-Babamla birlikte Nebi (s.a.v)in olduğu tarafa gitmiştim. Babam Efendimizin iki omuzu arasındaki tıpkı ur gibi bir şeye baktı ve; "Yâ Rasûlallah! Ben insanları tedavî eden biriyim. Senin bu yumru urunu da tedav iedeyim mi?" diye sordu. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.);
«Hayır! Onu yaratan tedavisini de yaptı.» buyurdu. Süfyan-ı Sevrî de bu hadisi Iyâd b. Lakîd den nakleder, ama "elma gibi" tabirini kullanır. Bu hadisin isnadı sahıhtır.275[84]
Müslim b. İbrahim der ki: Bize Abdullah b. Meysera'nm Attâb'dan anlattığına göre. Attâb Ebû Saîd el Hudrî'yi şöyle derken duymuş:
-Nebî (s.a.v) in iki omuzu arasındaki Peygamberlik mührü olduğu yerde kendiliğinden gelişen bir et parçasıydı.276[85]
Kays b. Hafs ed Daramî anlatıyor: Bize Mesleme b. Alkame, Dâvûd b.Ebî Hind, Simâk b.Harb. Selâme el Lelî aracılığıyla Selman el Fârisî (r.a.)ın şöyle anlattığını haber veriyor:
-Peygamber (s.a.v)e geldiğimde, Efendimiz beni baksın diye gömleğini kaldırdı ve:
«Emrolunduğun şeye iyi bak!» buyurdu. Ben Peygamberlik mührünü onun iki omuzu arasında tıpkı güvercin yumurtası gibi bir biçimde gördüm.
273[82] Müslim Fezail 2346; İbni SaM 1/426; Uyunü'l Eser 2/328; Beyhakî Delâil 1/253; Müsned 5/82, 83.
274[83] Ebû Dâvûd-u Tayaiîsî Müsned h.nalO71; Müsned 3/434, 435, 5/35; Beyhakî Delâil 1/264.
275[84] Ebû Dâvûd 4207; İbni Hibban 1522 (zevaid) Müsned 2/226, 227, 228, 229, 3/435, 5/35; İbni Sa'd Tabakat 1/426, 427; Beyhakî Delâil 1/265. Müsned'de "Onu yaratan onun doktorudur." şeklindedir.
276[85] Beyhakî Delâil 1/26; el Vefâ:bi ahvalil Mustafa 410.
Bu hadisin isnadı hasendir.277[86]
Humeydî anlatıyor: Bize Yahya b. Süleym et Tâifî, İbni Huseym (Abdullah b. Osman) isnadiyla Saîd b.
Ebî Raşit'ten naklediyor: Rum kralı Hiraklius'un Peygamberimiz (s.a.v)e yolladığı elçisi olan (Ebû
Muhammed el Mazini İbni Simâk) Et Tenûhî'ye Hımış şehrinde rastlamıştım. Kendisi komşum idi.
Gayet yaşlanmış ne söylediğini bilemeyecek bir duruma gelmişti. Ona "(O elçilik meselesini) bana
anlatır mısın ?" dedim. Pekala diyerek anlatmaya başladı:
-Rasûlüllah (s.a.v) Tebük'e gelmişlerdi. Ben de Hiraklius' un mektubunu alıp yola çıktım ve Tebük'e
kadar geldim. Bir de baktım ki, Nebi (s.a.v) oradaki suya karşı ellerini ayaklarına kementlemiş olarak
Ashab'ı arasında oturuyordu. Bana:
"Ya Ehâ Tenûh!" diye seslendi. Süratle ona doğru yönelip önüne gelince ayakta durdum. Habasını
sırtından çözdü, sonra da «İşte burası Haydi emrolduğunu yap.» buyurdu. Efendimizin sırtında
gözlerimi gezdirdim. Bir de ne bulayım. Omuz kemiğinin uç tarafında tıpkı iri sürmezenlik gibi
peygamberlik mührü vardı.278[87]
Efendimiz’in Sıfatlarına Umumî Bir Bakış
îsâ b. Yûnus der ki: Bize Afra'nm azatlısı Ömer b. Abdil-lah, Hz. Ali'nin (r.a.) evlatlarından İbrahim b.
Muhammed'in şöyle dediğini anlattı:
-Ali (r.a.) Peygamber'in (s.a.v) sıfatlarını anlatırken şöyle derdi:
«Rasûlü Ekrem (s.a.v) upuzun biri olmadığı gibi uzuvları birbirine geçmiş şekilde kısa boylu da
değildi. O topluluğun orta boylusu idi. Ne kuzu gibi kıvırcık saçlı ne de düz saçlıydı. Onun saçları
dalgalı idi. O aşırı iri olmadığı gibi yusyuvarlak yüzlü de değildi. Yalnız yüzünde (söbü değil) yuvarlak
görünümü vardı. Pembeye çalan bir beyazlığı vardı. Kömür gözlü, üzün kirpikli kemik uçları ve omuz
başı geniş, vücudunun sadece göğüs ortası tüylü, irice elli irice ayaklı idi. Yürüyünce yokuştan
inermişçesine çok seri yürürdü. Bir yere dönüp bakınca başı ve gövdesi birlikte dönerek bakardı. İki
omuzu arasında peygamberlik mührü vardı. İnsanların en cömerdi ve göksü ilerde yani insanların
en atılganıydı, İnsanların en doğru sözlüsü, zimmetinde bulunana en vefalı olanı idi. İnsanların
tabiatça en yumuşağı, arkadaşlık bakımından en keremlisi o idi. Onu ansızın gören heybetinden
korkar, onunla kaynaşıp tanışan onu severdi.»
Efendimizi vasfeden (Ali) "Efendimiz'den (s.a.v) önce ve sonra onun gibi birini görmedim"
derdi.279[88]
277[86] Beyhakî Delâil 1/266; Müsned'de bu daha uzun bir haberdir. 5/438, 443.
278[87] İmara Ahmed Müsned 3/441, 442; Beyhakî Delaü 1/266; Fesevî el Ma'rife vet Tarîh 3/277, 4/75.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/153-156
279[88] Tirmizî Menakıb 371; Fesevî Tarih 3/285; İbni Şa'd 1/411, 412; Tehzibi Tarihi Dımışk 1/318; Beyhakî Delâil 1/269, 270; İbnül Cevzî Sıfatüs Safve 1/153;
Belâzûrî Ensabül Eşraf 1/391.
Tirmizî sonunda "bu senedi muttasıl olmayan bir hadistir" der. Ravî İbrahim, Hz. Ali evlatlarından Muhammed b. el Hanefiyye'nin oğludur. Ancak Hz. Ali'den hadis
nakli imkansızdır.
Ebû Ubeyd "Ğarîbül Hadis" adlı eserinde şöyle anlatıyor: -Bana Ebû İsmail el Müedde b. Ufra'nın kölesi Ömer aracılığıyla İbrahim b. Muhammet! b. el Hanefiyye'den nakleder ki "Hz. Ali (r.a.) Peygamber (s.a.v)i anlattığı zaman şöyle söylerdi.....
Ebû Ubeyde aynen üst rivayettekini naklediyor.280[89]
(Kesâî; Esmaî. Ebû Arar ve bir çok alim bu hadiste geçen ğarib (zor anlamlı) kelimelerin izahını şöyle yaparlar).281[90]
"Upuzun değil idi" de organları tek tek yerli yerince olmayıp birbirine bitişerek tıknaz yapılı" değildi, aksine o bu iki tipin ortası o idi.
kelimesine gelince Esmâî bunun, "herhangi bir şeyin kendi hududu içinde tam olması" demek olduğunu söyler. Yani "Nebî (s.a.v) kendine göre güzelliği yeter derecede biri değil, güzelliği eşsiz biçimde olan (başka güzellere kıyasla son derece güzel olan) demek oluyor.
kelimesine gelince Esmâî dışındaki dil otoriteleri bunun "yuvarlak yüzlü" demek olduğunu söylerler. Oysa Nebi (s.a.v) yuvarlak görünümüne yakın yüzlü idi.
Gözün karası son derece siyah olmasına denir, Aslında "içirilen" demektir. (Türkçe tam karşılık olarak "çalar" diye ifade edilir). Diz, dirsek ve omuz kemiğinde olduğu gibi baş tarafları kalınca (ortası kamış gibi düz) olan kemiklere denir.
Omuz başı ve onu takiben gelen vücut kısmıdır.
Elleri irice veya sert olmaya daha yakın anlamınadır.
İniş yokuş demek olup çoğulu "Asbâb" gelir. Habeşistanlıların saçı gibi kıvırcık olana denir, da kirpi tüyü gibi dümdüz olan saçtır. İçine hiç kırmızılık girmeyen beyazlıktır. Aşırı beyaz olup kireç gibi olan aklıktır. Gözün beyazında bulunan hafif kırmızımsılık. Şühle ise gözün siyahında olan kızıllığa denir, (mürhe) Halis beyaza denir.
Uzundur, dirsekle bilek arası enli demektir. (mesrübe) Gerdandan göbeğe kadar uzanan tüy guru-buna denir.282[91]
Ne varki Beyhakî bundan sonraki gelecek rivayetlerle haberin güvenilebileceği noktasından hareket eder. Haber bu isnad ile zayıf ise de diğer rivayetlerin parça parça desteğiyle sahih derecesinde bir manaya ulaşıyor.
280[89] Ebû Ubeyde Ğarîbüi Hadis 3/24; Beyhakî Delâil 1/270.
281[90] Bu parantez arası Zehebî'de yoktur. Ancak Zehebî merhum bu kısmı satır satır Beyhakî'nin Delâil'inden nakletmektedir. Arada boşluk olmaması İçin bu kısmı Beyhakî'den ilave ettim.
282[91] Burada bazı kelimeler Zehebî'de yoktur. Biz onları Beyhakî'den aldık. Burada Beyhakî Tirmizî aracılığıyla yine Esmâî'nin şu izahını da rivayet eder. (Delâil 1/272, 273):
«MÜmegğat» upuzun. Bir bedevinin "uzattıkça uzattı" anlamına «Temeğğata fi nüşşâbetihî" dediğini duydum. «El Mütereddid" kısalık sebebiyle organ eklemlerinin birbirine girmesidir.
«El Kıtad- Aşın kıvırcıktır. Racil" saçında dalgalar olana denir. -Mütahham- eti çok olan vüeuddur. (Toros dilinde, "bedenlendi" denir.)
«Mükelsenv Teker yüzlüdür. «Müşrab» aklığında kırmızı bulunandır.
Ed'ae» siyahı aşın olan göz rengidir.
Ebû Yala b. Ubeyd, Mücemmî b. Yahya el Ensârî, Abdullah b. Imran isnadıyla sevk ettiği haberde Ensar'dan birinin Hz. Ali (r.a.)tan Peygamber (s.a.v)in tarifini sorması üzerine Hz. Ali (r.a.)m şöyle cevap verdiğini anlatıyor:
-Rasûlüllah (s.a.v) Efendimiz pembeye çalar beyaz renkte idi. Simsiyah gözlü, düzce sayılabilen uzunca saçlı, ince uzun göğüs tüylü idi. Sanki onun boynu gümüş, ibrik gibiydi. Gerdanından göbeğine kadar tüyler vardı, dal gibi sahnırdı. Bunun dışında ne göksünde ne de karnında tüy vardı. El ve ayak parmakları irice idi. Yokuş aşağı iner gibi yürürdü. Kayalıkta gider gibi ayaklarını kaldırarak çabuk yürürdü. Bir yere bakmak için dönünce iki omuzunu da döndürürdü. Onun terleri sanki inci tanesi idi. Terinin kokusu misk'ten daha hoş idi. Ne uzun ne kısa idi. Ne aciz, ne de alçak idi. Kendinden Önce de sonra da onun gibisini asla görmüş değilim.283[92]
Beyhakî anlatıyor: Bize Ebû Ali er Rûzebârî, Abdullah b. Ömer b. Şevzeb, Şuayb b. Eyyûb es Surayfînî284[93], Hafs b. Abdillah en-Neysâbûrî, ibrahim b. Tahman, Humey et Tavîl aracılığıyla Enes (r.a.)tan şöyle nakleder:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) ne esmer ne de kireç gibi bembeyaz idi. Uzuna yakın, ortadan biraz uzuncaydı. Allah yaratıkları arasında gördüklerimin en güzeli, en hoş kokulu ve eli en yumuşak olanıydı. Saçını kulak ortasına kadar uzatır, yürüyünce salmırdı.285[94]
Ma'mer de Zührî'den şöyle nakleder: Ebû Hüreyre (r.a.) Nebî (s.a.v)in tanımından sorulunca şöyle cevap verdi:
-Sıfatça insanların en güzel, en şirini idi. Uzun sayılabilecek derecede orta boylu, iki omuz arası geniş, düzgün yanaklı, simsiyah saçlı. Sürme çekik gibi (kudretten sürmeli) gözlü, uzun kirpikli idi. Ayağını basınca (ucu yada Ökçesiyle değil) tümüyle basardı. Çukur tabanlı değildi. Omuzundan ridasmı kaldırınca gümüş dökmesi gibi görünürdü. Gülünce yüzü pırıl pırıl olurdu. Ondan ne önce ne de sonra onun gibi birini görebildim.
El Ehdeb uzun kirpiklidir.
"Ei Ketid» omuz birleşim yeri olup omuz başı (toroslarda çiğin) denir,
El Mesmbetü» göğüs ortasından göbeğe doğru uzanan ince tüyler.
Eş Şesen- el ve ayak parmakların iri olması.
"Et Takallü- seri yürüyüş.
Sabeb" iniş.
«Celîlül Müsâs» omuz başları.
El Bedîhetü- ansızın.
283[92] T. Tarihi Dımışk 1/316; îbni Savd Tabakat 1/410; Taberi Tarih 3/179; Beyhakî Delâil 1/274; Belazürî Ensâbül Eşraf 1/594.
284[93] Burada bir hata var. Zira Beyhakî bunu Ebûl Huseyn Muhammed b. el Hu-seyn el Alevî, Ebû Hamid Ahmed b. Muhammed b. Yahya b. Bilal el Bezzar Ahmed b. Hafs b. Abdillah yolu ile Hafs b. Abdillah'tan nakleder. Bundan yukarısı aynı isnadı taşır.
285[94] Tirmizî Libas 1807; Ebû Dâvûd 4863; Beyhakî Delâil 1/274.
Bu haberi Abdürrezzak anlatıyor.286[95]
Ümmü Ma’bed Hadisi
Ebû Hişam Muhammed b. Süleyman b. el Hakem b. Eyyûb b. Süleyman b. el Kavbî el Huzâî
anlatıyor: Buna Amcam Eyyûb b. el Hakem, Hizam b. Hişam, babası Hişam Mekke fethi günü
Bathâ'da öldürülen dedesi Hubeys b. Halid (ki bu zat Atike bn. Halid'in oğlan kardeşidir) aracılığıyla
şöyle nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) beraberinde Ebû Bekir ve onun kölelerinden Âmir b. Füheyra, kılavuzları
Abdullah b. Üraykıt el Leysî olduğu halde Mekke'den yola çıkmıştı. Yolda Huzâa kabilesinden Ümmü
Mavbed'in çadırına uğradılar. Ümmü Ma'bed evinin köşesinde oturmayan, güçlü kuvvetli biri olup,
çadırının havlusunda ellerini çemreleyerek oturur oradan gelip geçenlerin karnını doyurup su ikram
ederdi.
Ondan satın almak üzere hurma ve et istedilerse de onun yanında bunlardan bir şey elde
edemediler. Halbuki azıkları tükenmiş, tam bir kıtlığa uğramışlardı. Rasûlü Ekrem (s.a.v) çadırın
kenarında bağlı duran bir koyuna gözü ilişti ve:
«Bu koyun da nesi, ya Ümmü Ma'bed?» buyurdu. O da, "bu, sürüye katılacak takati olmayan bir
koyun" diye cevap verdi Rasûlüllah (s.a.v);
«Onun sütü var mı?» buyurması üzerine Ümmü Ma'bed; "onu verecek takati hiç yok" dedi.
Rasûlüllah:
«Onu sağmama izin verir misin?» buyurunca
"Evet; anam, babam feda olsun! Eğer onda süt olduğunu tahmin ediyorsan sağ." dedi. Rasûlüllah
koyunun getirilmesini isteyip eliyle koyunun memesini sıvazladı, bismillahirrah-manirrahim diyerek
Ümmü Mavbed'e koyunu hususunda berekete düa etti. Bunun üzerine koyun (sütlü koyunlarda olduğu
gibi) arka ayaklarını Nebi (s.a.v)'e sağması için açtı meesi sütle dolup akmaya başladı.
Rasûlüllah (s.a.v) berabe-ndekilerinde içebileceği bir kap isteyerek içerisine sel gibi iğdi. Öyle süt
sağdı ki. sütün köpüğü kabın ta üstüne kadar ktı. Ardından Efendimiz Ümmü Mabed'e iyice kanana
kaar süt içirdi. Sonra da arkadaşlarını doyana kadar içirdi, aha sonra da sonuncu olarak kendisi içti.
Sonra yeniden aşlayarak kap dolana kadar sağdı. Sonra bunu Ümmü Ma ed'in yanma sağılmaya
bırakıp sonra Ümmü Marbed'den biat larak oradan ayrıldılar.
Aradan pek az bir zaman geçmişti ki, kocası Ebû Ma'bed ıek zayıf, zayıflıktan sağa sola yalpalayan
özleri kaçmış bir oyun sürüsünü sürerek çıkageldi. Ebû Mabed orada sütü jörünce hayrete düştü ve:
"Sana bu süt nereden geldi ya Ümnü Mabed? Merva eve pek uzak olduğu için bu koyun bu kaiar
vakitte orada otlayıp gelmiş olamaz. Evde de sütlü dava poktu." dedi. Bunun üzerine Ümmü
Mabed: "Hayır, vallahi hiçbir yerden süt gelmedi. Ancak bize durumu şöyle şöyle olan mübarek bir
286[95] Abdürrezzak Musannef 11/259; Beyhakî Delâil 1/275.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/156-161
kimse uğradı geçti", dedi. "Bana o zatı tarif et" deyince, Ümmü Ma'bed şöyle dedi:
«O çok güzel görünüşlü, parlak yüzlü, göbeğinin sarkıp çirkinleştirmediği, kendisini -vücuda göre küçük kaldığı için- kusur sayılan küçük başın ayıplamadığı güzel yaratılışlı bir zat idi. Güzellik onun alameti olmuş, yüzü güzellikte benzersiz olup, gözlerinin bebeği simsiyahtı. Göz kirpikleri uzunca idi. Sesinde tatlı bir ahenk mevcut olup boynu uzunca idi. Sakalı sıkça idi. Kaşları uzun ve çatıkça idi. Sustuğu zaman vakarı üzerinde idi. Konuşunca da yüceliyor ve kendisini güzellikler istila ediyordu. Uzaktan insanların en güzeli ve en şirini yakından bakınca onların en hoşu en güzeli. Tatlı sözlü, sözü tam orta tonda olup, sözünde ne lüzumsuz bir kelime ne de bir kusur vardı. Onun konuşması tıpkı ipliğe dizilince danelerinin dökülüşü gibiydi. O orta boylu olup uzunluktan me'yus olmamıştı. Kısalıktan dolayı da gözler görme-mezlikten gelmiyordu. Hasılı o iki dal arasındaki orta dal gibiydi. O bu üç dalın en manzaralı olanı, kıymeti en pahalı olanı idi. Kendini çepçevre saran arkadaşları vardı. O bir söz söyleyince hemen kulak verip (susarak) dinlerler, emretse derhal emrini yapmaya koşarlar. Hasılı o, kendisine hizmet edilen, etrafı hizmet için dostları tarafından sarılan bir zat. Ne asık suratlı ne de zayıf görüşlüydü... »
Bunun üzerine Ebû Mabed: "Vallahi bu zat bize durumu anlatılan Kureyşli'lerin adamı olsa gerek. Onunla dostluk kurmayı çok arzu ediyordum ama bunu gerçekleştireceğim, eğer tabi buna bir imkan bulabilirsem" dedi.
Mekke'de o sabah gayet yüksek tonda bir ses işitildi. Sesi duyuyorlar, ama sahibinin nerede olduğunu kavrayamıyor-lardı. İşte bu ses şöyle diyordu:
1- İnsanlarm Rabb'i en iyi mükafatıyla mükafatlandırsın
-Ümmü Ma'bed'in çadırında öğle uykusu kestiren bu iki yol arkadaşını
2- 0nlar hidayetle o kadına konakladılar, Muhamnîed'e yol arkadaşı olmayı başarabilen gerçek kurtuluşu elde etti
3- Ey Kusayoğulları! Artık Allah, Muhammed sebebiyle tükenmez bir hayır işini ve efendiliği sizden asla uzaklaştırmaz.
4- Ka'boğullarma şu kızlarının yeri ve yurdu -Mü'min'lere bir gözetleme yeri sağladığı için- mübarek olsun.
5- Bacınıza koyunu ve kabı hakkında sorun bir! Eğer koyuna sorarsanız size şahitlik yapacaktır.
6- Muhammed ondan kısır bir keçi istedi de açıktan açığa koyunun memesi kaymaklı süt verdi.
7- O da bu koyunu Ümmü Mabed'in yanında gelen gidene süt vermesi için rehin olarak bırakıp yoluna devam etti.
Hassan b. Sabit (r.a.) bunu işitince bu hatifi sese cevap vermeye teşebbüs ederek şu beyitleri söyledi:
1- Peyğamberleri kendilerini terk eden bir toplum perişan olmuştur. Gece gündüz onların yanına yürüyenlerse kutlu sayılmıştır.
2- O akılları kaybolmuş bir toplumdan göç ederek, yepyeni bir nurla başka bir topluma konakladı.
3- Rab'leri onlara bu zat ile delaletten sonra hidayet ihsan etti ve irşad etti. Artık hakka uyan kimse irşad olmuştur.
4- Körü körüne, akılsızlaşan bir kavmin saptırıcı liderleri, her türlü hidayet yollarıyla hidayete ermiş bir zat ile hiç aynı değerde olabilir mi?
5- Onun yanından Yesrib (Medine) halkına hidayet kervanı indi ki, onlara saadetin en yücesini getirdi.
6- 0 öyle bir peygamber ki, etrafındaki insanların göremediğini görmekte ve her mescitte Allah'ın ayetlerini okumaktadır.
7- Eğer o bir gün, daha olmamış bir şeyi olacak diye anlatsa, aynı gün, ya da ertesi gün dosdoğru çıkmaktadır.
8- Onunla yaptığı arkadaşlık sebebiyle ceddinin saadeti Ebû Bekir'e mübarek olsun. Zira Allah, kime saadet vermiş ise o mesut olmuş olur.287[96]
Kelimelerin Açıklanışı 288[97]
Cümlesi ile Efendimizin yürüyüşündeki salma salına gidişini, kibirlenerek değil mütevazi yürüdüğünü anlatmak istiyor.
kelimeleri hususunda Ebû Ubeyd der ki: "El Fehameti" yüzdeki güzellik ve dolgunluktur, bununla beraber hem güzel hem heybetli görünür.289[98] İbnü'l Enbârî de, bunun anlamı, "Efendimiz gerek göğüs gerek göz yapısı bakımından gayet muazzamdı Onun yaratılışı kendi cismine göre kaba değildi."demektedir.
«Burnun hem biraz kalkık hem de ortası azıcık kamburumsu olmasıdır ki, "Şemem" diye ifade olunan burun ortası yüksekliğine yakındır.
Su veya dağyarıklarmdaki su birikintisi. Dişlerin arasındaki mesafe, dane dane dişli olmasa Surat, resim görüntü...
Ümmü Mabed'in bu hadisini Ebû Bekr el Beyhakî'de rivayet edip şöyle demiştir: Bize Ebû Nasr b. Katâde, Ebû Amr b. Matar. Ebû Ca'fer Muhammed b Mûsâ b. îsa el Hulvanî, Mukim b. Mahriz b. el Mehdî, babası Hiram b. Hişam yoluyla haber verdi ki...290[99] Hizam hadisi üstteki gibi rivayet
287[96] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/161-166
288[97] Söz Peygamberimiz'İ (s.av) anlatmaya gelince, Ashabı Kiram bu mevzuda kelimelerin en zor olanlarım seçmişler gibi geliyor. Dikkatlice bakınca, Efendîmiz'i tarif edebilmenin en İnce noktasına kadar girilmiş oluyor. Ne yazık ki arab edebiyatının bu şah eser parçalarını dilimizdeki kelime yetersizliği ve kendi ifade güçlüğüm ile ancak bu kadar ifade edebiliyorum. Sadî Şirâzî ne güzel ifade ediyor:
Benim yarimin dili Türkçe, ama ben Türkçe bilmiyorum. Keşke onun dili benim ağzımda olsaydı.
289[98] Ebû Ubeyde Garibül Hadis 3/27
290[99] Beyhakı Delaıl 1/277.
etmiştir.
Yine bu hadisi (Mekke'ye yakın bir yer olan) Kudeyd'deki Ebû Zeyd Abdül Vahit b. Yusuf b. Eyyub b. el Hakem el Hu-zâî de, imla yoluyla Ebû Ömer b. Matar. amcası Süleyman b. el Hakem'den nakleder.291[100]
Yine Kudeyd'deki İbni Matar. bu haberi Muhammed b. Muhammed b. Süleyman b. el Hakem aracılığıyla, babasından duyduğunu nakleder.292[101]
Yine bu hadiseyi yaşı daha büyük olmasına rağmen Ya1 kub b. Süfyan el Fesevî. Mükrim b. Muharraz el Huzâî (ki bunun künyesi Ebu'l Kasım idi) den (şiirleri olmadan) naklettiği gibi,293[102] Muhammed b. Cerîr et Taberî,294[103] Muhammed b. İshâk b. Huzeyme ve sonuncuları el Katîî olan bir grup âlimde Mükrim b. Muharrez'den naklederler.295[104]
Hakim der ki: Ben salih ve faziletli şeyh Ebû Bekr Ahmed b. Ca'fer el Katîî'yi şöyle derken duydum. «Bize Mükrim b. Muharriz ecdadı yoluyla haber verdi ki...» (diyerek bu hadisi anlattı). Ben de ona: "Sen bunu bizzat Mükrim'den mi duydun?" diye sorunca; "Evet, Vallahi! Babam beni hacca götür-müştü. Ben o vakit yedi yaşlarmdaydım. Beni Mükrim'in yanma goturdu... diye anlattı.296[105]
Yine Beyhakî Efendimizin, Ümmü Mavbed'in çadırına uğraması hususunu el Hasen b. Mükrim ve Abdullah b. Muham-med b. el Hasen el Kaysî ikilisinden şöyle nakleder: Bize Ebû Ahmed Bişr b. Muhammed el Mervezî es Sükkerî, Abdü'l Melik b. Vehb el Mezhıcî, El Hurr b. es Sayyâh aracılığıyla Ebû Ma'bed el Huzâî'den şöyle rivayet eder:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) bizzat kendisi, Ebû Bekir, Amir b. Füheyra, kılavuzları Abdullah b. Üraykıt el Leysî (el Leysî hakkında "O ed Deylî"dir de demiştir) yola çıkıp. Ümmü Ma' bed'in çadırına uğruyorlar.
-Ravî hadisi baştan sona naklediyor.297[106]
Ğarîb Kelimelerin Açıklanması
Güzelliği besbelli, demektir.
Azığı tükenmiş kimselerdir, kıtlık ve yokluğa uğramış kimselerdir.
291[100] Beyhakî Delâil 1/277.
292[101] Beyhakî Delâil 1/277.
293[102] Beyhakî Delâil 1/281.
294[103] Taberî Tarih'inde sadece şiiri alır.
295[104] Beyhakî Delâil 1/281.
296[105] Beyhakî Delâil 1/281.
297[106] Beyhakî Delâil 1/228; İbni SaM Tabakat 1/230.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/166-168
ÇadiTin bir kenarı, demektir. c«rLii ayaklarını gerip arasını açtı, demektir.
Onları ağırlaşmcaya kadar içirip yere sermektir. «Raht» üçten ona kadar olan topluluktur.
Sel dir.
Süt köpüğünün üstündeki parlaklıktır.
Kanmcaya kadar içtiler. Nitekim bazı rivayetlerde bu şekilde «Ravev» gelmiştir.
Zayıflıktan sallanmaktadır. Bu kelime okununca zayıflık hepsine ulaşmış, demektir.
Koyunun otlaktan uzak olmasına denir. Parlak yüzlü, aydınlık saçan yüz demektir.
Karnın biraz alttan sarkık ve iri göbekli olmasıdır.
Başın gövdeye göre ufak olmasıdır. Bu kelime okunursa ince ve zayıflık demektir.
Boş böğründen eğe kemiği kesik dernektir. böğürdür.
Güzellikte meşhur, sanki güzellik onun alameti olmuş Yüz bölümü güzel... Uzunluktur.
Keskin olmayan, kısığı andıran ses. boynun uzun olması.
Göz kısalığı yüzünden onu Önemsemeyrp başkasına bakmazdı. Aksine ondan ürker ve onu kabul ederdi.
İyi Hizmet olunan kişidir. İnsanların etrafını sardığı kişidir.
Cahil ve az akıllılara denir. Memenin kendisi, eti.
Komşusu olan kelime esire olduğu için car-ı civar ile esre olarak "Müzbidi" diye okunuyor. Manası "kaymak"tır.
Ümmü Ma'bed'in yanında süt sağması için bu koyunu diğerlerinden ayırıp bıraktı, demektir.298[107]
Hind B. Ebî Hâle Hadisi299[108]
Süfyan b. Vekf b. el Cerrah anlatıyor: Bize imla yoluyla Cümey'a b. Ömer el Iclî. Benî Temîm
298[107] Beyhakî Delâil 1/284; Burada şu ilavelerde vardır
Kuteybî derki bu "Ataf" kelimesini Er Rayyâşî'ye sordum da "ben «ataf-ı bilmiyorum, sanıyorum bu Gatafün olsa gerek. Bu da kirpiklerin uzayıp kıvrıl m asıdır.
Bunun manası "karşısına çıkanı uzunluğu yüzünden me'yus edecek değildi" demek iken belkide kelimenin zabtı yanlış olmuştur. Sanıyorum "sırık gibi uzun değil" şeklinde olacaktı.
hadis demektir.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/168-169
299[108] Hind b. Ebî Hâle Peygamber (s.a.v)in oğulluğu olup Hz. Hatice validemizin oğludur. Babası Nebbaş b. Zürâra du: Btı Hind Cemel harbinde Hz. Ali tarafında çarpışırken şehid oldu.
kabilesinden. Hz. Hatice'nin eski kocası Ebû Kale evlatlarından olup Ebû Abdullah lakabh birinden o da Ebû Hâlenin oğlundan biri aracılığıyla Hasen b. Ali'den (r.a.) şöyle dediğini nakletti: Dayım Hinde b. Ebî Hâle'ye Peygamber in (s.a.v) hilyesi hakkında sordum. Bu zat çok iyi bir tarifçi idi. Ben de onun bana bu konuda bir şey anlatıp, onu boynuma takmaya pek meraklıydım. Şöyle dedi:
-Rasûlüllah (s.a.v) muazzam güzellikte olup: yüzü ay gibi parıldardı. Orta boydan uzunca, uzun boya göre hafif kısaca, irice başlı, dalgalı saçlı idi. Saçı tarandığı zaman belik yerinden ikiye ayrılırdı. Yoksa saçı, normalde saçını uzattığında bile kulak yumşağını geçmezdi. Parlak renkli, geniş alınlı uzun kaşlı idi. Kaşları gür birbirine yakın ama çatık kaşlı değildi. İki kaşı arasında, öfkenin terlettiği bir damar vardı. Burnunun ortası hafifçe yüksekti. Kendisini bürüyen bir nuru vardı ki. iyice düşünmeyen kimse, bunu burnu yüksekçe sanırdı. Sık sakallı, düz yanaklı, irice ağızlı, beyaz ve araları hafif seyrekçe dişli idi. Göksünden aşağı inen tüyleri ince uzundu. Onun gerdanı sanki gümüş parlaklığında bir boğaz resmi idi. Düzgün endamlı, hafifçe iri bedenli sıkı etli idi.
Göksu ve karnı aynı seviyedeydi. Geniş göğüslü, omuz araları enliydi. Kemikleri iri. vücudu tüysüz ve parlaktı. Ger-danıyla göbeği arası ip gibi uzayan bir tüyle ulah idi. Çıplak göğüslü ve karınlıydı. Vücudunun diğer yerleri de tüysüzdü. Kolları, omuzları ve göğüs üstleri hafif tüylü idi. Bilek ke-mikleri uzun, avuç içi geniş elleri iri, ayakları büyükçe idi. Parmakları uzundu. Ayak ortası hafifçe çukurdu. Ayaklarının yüzü düzgün olup üzerinden su kayar giderdi. Gidince a-yaklarmı kaldırarak gider ve öne doğru meyilli olarak uzun adımlı ve kibirsizce yürürdü. Buna rağmen seri yürüyüşlü-ydü. Yürüyünce iniş aşağı gider gibi akar giderdi. Bir yere bakınca iki omuzunu çevirerek bakardı. Gözleri yerde olurdu. Gökyüzüne baktığından daha fazla yere bakardı. Onun ekseri bakışı bir mülahaza olurdu. Ashab'ıyla yürüyünce onları sürerdi yani onların ardından yürürdü. Rastladığı kişiye ilk selamı o verirdi.
Hasan (r.a.) der ki: Ben Hind'e "Efendimizin konuşmasını da tarif et." deyince şöyle dedi:
«Rasûlüllah (s.a.v) devamlı hüzün içinde, daima tefekkür halinde bulunup hiç istirahatı yoktu. Uzun müddet sükût eder, ihtiyaç dışında konuşmazdı. Söze avurtları ile başlar, (dudak ucuyla söyleyivermezdi) yine avurdu ile son verirdi. O "Cevamiül Kelim" denen kısa özlü ama anlamca çok geniş ifade kullanırdı. Onun sözleri tam bir fasl teşkil eder, ne lüzumsuz ne de lüzumundan az olurdu. O gayet yumuşak ve nazik olup ne kibirli ne de ezik tabiatlı idi. Az olsa bile kendine takdim edilen nfmeti tanzim eder. hiç bir nfmeti hakir saymazdı. Şu kadar var ki, hiçbir yemeği övmediği gibi hiçbirini de yermezdi. Dünya onu asla kızdırmazdı. Zaten ona önem
vermezdi. Sıra hakka tecavüze gelince, artık Efendimizi kimse tanıyamaz hale gelirdi. Hakkı üstün getirene kadar, hiçbir şey onu öfkesinden geçiremezdi. Kendi nefsi için asla kızmaz ve nefsi için galib gelmek istemezdi. Bir yere işaret edince (parmakla değil), elinin tamamıyla işaret ederdi. Bir şeye hayret edince elinin tersini çevirirdi. Konuştuğunda ellerini bitiştirir, sağ elinin içini sol elinin dışına vururdu. Öfkelenince yüz çevirip, kızdığının yanından uzaklaşırdı. Sevinince göz kirpiklerini yumardı. Genellikle gülmesi tebessüm şeklinde olur, gülümseyince dişleri dolu danesi gibi parıldar-dı.»
Hz. Hasan (r.a.) der ki: Ben bu haberi uzun zaman (karde şim) Hüseyin'den sakladım. Daha sonra ona naklettiğimde ne göreyim, meğer bu konuda o benden Önce davranıp Hind b. Ebî Hâle'ye
gitmiş, ona benim sorduğum gibi sormuş. Üstelik o, Nebi'nin (s.a.v) girişi, çıkışı ve şekli hakkında babasına (Hz. Ali'ye) de soru yöneltip, bu konuda sormadık hiçbir şey bırakmamış. Hüseyin şöyle anlattı:
Ben babama Rasûlü Ekrem'in evine girişi hakkında sorunca bana şöyle cevap verdi:
Nebi (s.a.v) Efendimizin evine girişi bu konuda kendisine verilmiş bir izinle olurdu. Evine gelince içeri girişini üçe ayırır; bir parçası Allah için, bir parçası ailesi için, son parçası da kendi için olurdu. Sonra bu kendine ait girişi kendi ile insanlar arasına pay ederdi. Böylece buna has olanı umuma da şamil kılıp onlardan hiçbir şeyi esirgemezdi.
Efendimizin ümmete ait olan bu kısımda faziletli kimseleri kendi izniyle tercih etmesi ve bu parçayı onların dindeki üstünlük durumuna göre taksim etmesi kendi siyretinin gereği idi. Bunlardan kimi bir ihtiyaçlı, kimi iki, kimileri de çok ihtiyaçlı idi. Efendimiz onlarla bizzat meşgul olur, onlara yarayacak şeylerde ve onlara layık olanı haber vermede onları meşgul edip ümmetin bunlar için kendisinden bir şey istemesine fırsat vermezdi. Efendimiz:
«Burada bulunan, gelemeyene bildirsin. Bana ihtiyacını ulaştıramayanm ihtiyacını tebliğ edin. Zira bir sultana derdini ulaştiramayan kimsenin derdini ulaştırıp, duyuran kimsenin Allah kıyamet günü ayağını kaydırmaz.» Onun yanında bundan başkası kabul edilmez, o da kimseden bunun dışında bir şeyi kabul etmezdi. İhtiyaç için yanma çekinmeden girerlerdi. Onun yanından ancak tadacak (her hayrı) alarak geri ayrılırlar ve hayır gösteren delilleri alarak çıkarlardı.
Hüseyin derki: Ben babama Efendimizin çıkışında nasıl davrandığını sordum da şöyle anlattı:
"Efendimiz 'lendini alakadar etmedikçe dilini hapsederdi. İnsanların gönlünü alıştırır, onlara nefret vermezdi. Her toplumun kerim insanına ikram eder ve onlara böyle birini vali yapardı. (Kimseden güleryüzünü ve seciyesini gizlemeden) insanlardan sakınır, kendi de onlardan korunurdu. As-hab'mm halini araştırır, insanlara halkın durumunu sorardı. Güzel şeyleri beğenip onu güçlendirir, çirkini ayıplar ve onu zayıflatırdı. İşi daima düzgün olup çelişkili olmazdı. Gafil olma korkusuyla gaflette bulunmaz, ya da bıktırıriKL^or-kusuyla daima uyanık davranırdı. Her türlü durum için dai-ma yanında hazırlığı olurdu. Hakta asla kusur etmez ama hakkı da aşmazdı. İnsanlardan kendisini onların hayırlıları takib ederdi. Efendimiz katında insanların en üstünü «Herkese nasihat edeni îdi. Ona göre en muazzam insan, insanların eşit bölüşeni» idi."
Hüseyin (r.a.) der ki: Babama Efendimizin oturuşu nasıl yaptığını sordum da şöyle dedi:
-Efendimiz bir meclisten kalkarken de, otururken de, mutlaka zikirle oturur zikirle kalkardı. Belirli bir yerde o-turmayı orayı belli bir yer yapmayı istemez ve belli yerler edinmeyi men ederdi. Bir topluma gelince, meclisin bittiği yerde oturur ve böyle yapılmasını emrederdi.300[109] Mecliste otu-ran herkese nasibini verirdi. Onunla bir mecliste oturan kimsenin aklına "Ondan daha fazla kendine ikramda bulunan bir kimse olacağı" gelmezdi. Onunla bir ihtiyaç gidermek için mukavemete veya
300[109] Peygamberimizin bu hadisi şudur:
«Bir kimse bir başkasını (bir rivayette kardeşini) oturduğu meclisinden kaldırmasın!» Bak. İmam Abmed Müsned 2/149b 5/48; Tirmizî 2749, 2750; Ab-dürrezzak Musannef 5592; İbni Huzeyme Sahih 1820; Hakim Müstedrek 1/293.
sabır yarışma giren kaybederek döner giderdi. Bir ihtiyaç isteyeni mutlaka istediği şeyi vererek geri çevirirdi. Yoksa güzel sözle onun gönlünü alırdı.
Onun cömertliği ve güzel huyu insanlara yetti de, o onların babası oldu. Onun katında hak meselede onlar eşit idi. Onun meclisi hilm, haya, sabır ve emanet meclisi idi. Orada karışık sesler yükselmez. Kendi hakkında hiçbir çirkin şey söylenmez. Onun hiçbir zelle yaparak sözü yoyduğu301[110] görülmemiştir. Ashab onun yanında hep birbirine denk olmuşlar sadece takvada yarışıyorlar. Onlar mütevazi olup onda büyükleri ululamayı küçüklere merhamet etmeyi, ihtiyaçhyı kendi nefislerine tercih etmeyi ve garib kimseyi muhafaza etmeyi ondan Öğrendiler.
Tirmizî bu haberin ekserisini parça parça «Şemail» adlı kitabında rivayet etmiştir.302[111]
Zekeriyya b. Yahya es Siczî ve diğerleri bunu Süfyan b. Vekîden rivayet etmişlerdir.
İshak b. Râheveyh ile Ali b. Muhammed b. Ebi'l Hasîb de Amr b. Muhammed el Ankazî'den bize Cümey'a b. Ömer el Ic-lî. Yezîd b. Ömer et Temîmî denen Ebû Hâle evlatlarından biri aracılığıyla babası Ebû Hâle.yoluyla Hz. Hasan b. Alî'den rivayet etmiştir.
İşte bu rivayette şu ilave vardır: Babama Efendimiz'in oturuşundaki siretini sordum da şöyle söyledi:
-Rasûlü Ekrem daima güler yüzlü ve yumşak huylu olup ne sert ne de kaba idi. Sokaklarda çığırtkanlık yapmayan, (fahhaş) olmayan, kınama huyu bulunmayan, mizahçılık etmeyen bir fıtratta olup; iştahı çekmediği şeyleri görmezden gelen ondan büsbütün ümidini kesmeyen, ama onu sevdirmeyi de arzulamayan biriydi.
Üç şeyden kendini alakoymuştu;
1- Gösteriş yapmadan,
2- Aşırılıktan
3- Kendini alakadar etmeyen şeyden.
Şu üç hususta insanlara ilişmezdi.
1- Kimseyi ne kınar ne ayıplardı.
2- Kimsenin avret mahalline bakmazdı.
3- Sevabıni ümit ettiği şeyler dışında konuşmazdı.
O konuştuğu zaman etrafında oturup onu dinleyenler sanki başları üzerinde kuş konulu imiş gibi (kuş uçar korkusuyla) susup dinlerler, ancak o sustuğunda konuşurlardı.
Efendimiz arkadaşlarının güldüğü şeye katılarak gülümser, onların taaccüp ettiği şeylere o da taaccüp ederdi.
301[110] Yoymak, Toros türkçesinİn canlı bir kelimesi olup "ifade edememek, yaparken bozmak" demektir.
302[111] Tirmizî Şemaü s.113; İbni Sa'd Tabakat 1/422; Beyhakî Delâil 1/287 Ahlakunnebî s.91.
Yabancı birinin konuşma üslubundaki soru soruşundaki kabalığa kızmayıp tahammül gösterirdi. Öyleki arkadaşları onları kendi tarafına sevketmek istese ve:
«Muhtaç birini ihtiyacını isterken görürseniz onun ihtiyacını gidererek rahatlatın.» buyururdu.
Yapılan iyilikten fazla olan Övülmeyi kabul etmez, birinin sözünü "Sus!" diyerek ya da kalkıp giderek kesmezdi.
Ben babama: -Peki Peyğamber'in susuşu nasıldı? dedim. Dedi ki: «Onun susması şu dört şey üzere olurdu:
1- Hilim üzere;
2- Sakınma susuşu,
3- Bir işin akıbetini düşünme susuşu,
4- Tefekkür için susması.
Tedebbür (akıbeti düşünme) susması demek; Ashab'ı arasındaki görüşlerin ve söylenenlerin, bir noktada toplanması için susup dinlemesidir. Tefekkür susuşu ise; ömürden geçen ve gelecek günler hususundaki düşüncelere dalmasıdır.
Peyğamber'in (s.a.v) şahsında "Hilim" ve "Sabır" sıfatları toplanmış idi. Onu hiçbir şey öfkelendiremez, hiçbir şey onun metanetini bozamazdı.
Şu dört şeyde Hazer onda toplanmış idi:
1- Uyulsun diye hayrı almasında,
2- Yasaklansm diye çirkini terk etmesinde.
3- Ümmetinin yararına olan şeylerde re'ye başvurup onların işini gidermesi.
4- Dünya ve ahiret işlerini ümmetine birleştirerek ifa etmesinde.303[112]
Bu hadisi Ya'kub el Fesevî, Tarihinde Ebû Gassân en Nehdî ve Saîd b. Hammâd el Ensarî el Mısrî ikilisinin Cü-
mey'a b. Ömer. (Mekke'de bulunan bir adam); İbni Ebî Hâle isnadıyla yaptıkları nakli bütün uzunluğu ile anlatır.304[113]
Taberânî de bu haberi Ali b. Abdil Aziz. Ebû Gassân en Nehdî, Ebu'l Hüdâ îsa b. Yahya es Sebtî, Abdürrahîm b. Yûsuf ed Dımışkî, Hafız Ahmed b. Muhammed b. Ahmed, Ebû Sa'd el Hüseyn b. el Hüseyin el Fânızî ile Ebû Müslim Abdürrahman b. Ömer es Semnânî ve Ebû Sa'd Muhammed b.
303[112] Laiklikle İslam'm bağdaşıp bağdaşamayacağını bu kelimeye iyi bakarak anlayın. Beyhakî Delâil 1/288. 292; İbni Sa'd Tabakat 1/422; Tirmizî Şemail 1/26; Ebû Nüaym Delaiî 551; İbni Asakir M. Taribi Dımışk 1/329; Uyunul Eser 2/405.
304[113] Fesevî el MaVife ve Tarih 3/284. 287; Taberânî Kebir 22/15^; Ebû Nüaym Delâü 516-551; Tirmizî Şemail 335; Hakim 3/640; İbni Sa'd 1/422; Beyhakî Delâil 1/161; Taberânî Er Tıvâl s.29; İbni Kuteybe Garîbül Hadis 1/488.
Abdil Melik el Esedî üçlüsü, Ebû Ali el Hasen b. Ahmed b. İbrahim et Tacir. Ebû Muhammed el Hasen b. Muhammed b. Yahya b. el Hasen b. Ca'fer b. Ubeydillah b. el Hüseyn b. Ali b. el Huseyn b. Ali b. Ebî Talib el Alevî (ki İbni Ebî Tahir diye tanınırdı), İsmail b. Muhammed b. İshak b.' Ca'fer b. Muhammed b. Ali, Ali b. Ca" fer b. Muhammed b. Ali, kardeşi Mûsâ, Ca'fer b. Muhammed, babası Muhammed, Ali b. el Huseyn isnadıyla şöyle nakleder: Hasen b. Ali (r.a.) dedi ki:
-Dayım Hind b. Ebî Hâle'ye Rasûlüîlah (s.a.v) in Hiiyei Saadetleri hususunu sormuştum. Dayım bir şeyi tanıtma üstadı idi. Ben ümit ediyordum bana bu konuda bir şeyler tarif etsinde bunu yazıp boynuma (muska gibi) takayım. Dayım dedi ki:
«Rasûlüîlah (s.a.v) muazzam güzellikte olup,....
Ravî hadisin devamını tıpkı Cümey'a b. Ömer rivayetinde olduğu gibi sonuna kadar anlattı. Ancak bazı lafızları değişiklik yaparak mesela «Arîdüs Sadr» yerine aynı anlamda «Fesîhüs Sadr», «Rahb el Rahatı» yerine «Rahb el Cebheti», «Yebduru men lekıye hû bisselami» deki "yebduru" yerine «Yebde'ü», «Es Sekti» yerine «Tavîlüs Sükuti», «La yezümmü zevakan vela yemdehuhû» yerine «Lem yekûn zevakan vela müdhaten» ve bunlar dışında yine aynı anlama gelen bazı kelimeleri değişik olarak rivayet etti.305[114]
Bazı Ğarib Lafızlar
Dolgun vücutlu etleri ne sarkık ne de sülpük olana denir
Mütearrî anlamında tüy ve benzeri olmayan cilttir. Göksün boyunla birleştiği yer, gerdan, gerdanlık takılan
yer.
Boy uzunluğun aşırı veya eksik olmaması.
Ayağın basınca yere değen kısımları.
Hiç çatlak v.b. olmayan kir ve kırışıksız düzgün cilt. Su üzerinden kayar gider.
Yürürken ayakları kuvvetlice kaldırarak kibir ve çalım atmadan yürüyüp, yere yumuşak basmaya denir. Bu cümle bazen: Tesebbüt anlamına gelen "tekallü an" diye nakledilir ki, acele etmeden yürümek anlamına gelir.
Seri, çabuk yürümedir.
Arkadaşlarını Önüne katarak yürürdü, demektir.306[115]
Kibirli kimseye denir.
305[114] Taberânî Kebir Cüd 22, sayfa 155 hadis na412.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/170-181
306[115] Günümüzün dini, siyasi her türlü önde yürüyen, önüne geçeni edepsiz sayan liderleri ile Hz. RasûlüHah'm yürüyüşünü kıyas edin.
Aşağılık, ezik, aşağılık duygusu olan kimse.
t: Bir şeyden kaçınıp sakınma, uçunma. "Bulut çekirdeği, danesi"yani dolu tanesi. i; Tarz, üslup, mezhep, şekil. i: silah ve benzeri, bir şeye karşı hazırlanan, levazım.
Kendi hakkında kötü söz edilmeyen, hep hayırla anılan.
"Tünsa" iyi veya kötü sözde yayılan şeydir. Yani onun meclisinde düşük konuşup etrafa yayıldığı asla görülmemiştir.
Daha Önce İsrâ hadisinde Peygamber (s.a.v) Efendimizin: «İbrahim (a.s.)ı ayakta namaz kılar bir halde gördüm. Ne göreyim! İbrahim (a.s.)a insanların arasında en çok benzeyeni sizin arkadaşınız değil mi!» buyurduğu anlatılmıştı. Peygamberimiz "sizin arkadaşınız sözüyle" kendi zatını kasdediyor-du.
İsrail'de Simâk, İkrime isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle rivayet ediyor: Kureyşliler kâhinlik yapan bir kadına gelip: "haydi, bize şu makam (Makam-ı İbrahim)'in sahibine, aramızda en çok kimin benzerliği olduğunu söyle." dediler. Kadın da:
-Eğer şu elbiseyi şu toprağın üzerine çekip düzler, sonra da toprağın üzerinde yürürseniz size bunu haber veririm, dedi. Onlarda kadının bu isteğini yerine getirdiler. Kadın Nebi (s.a.v)in ayak izini görünce: uOna en yakın benzeyeniniz şu zattır"dedi. Bu hadiseden takriben yirmi yıl kadar daha geçtikten sonra Peygamber (s.a.v) Efendimiz'e Peygamberlik vazifesi verildi.307[116]
Ebû Âsim anlatıyor: Ömer b. Saîd b. Ebî Huseyn, İbni Ebû Müleyke aracılığıyla Ukbe b. el Hâris'in şöyle dediğini anlattı:
-Ebû Bekir (r.a.) bize ikindi namazını kıldırdı. Sonra Hz. Ali (r.a.) ile birlikte çıkıp yürüdüler. Ebû Bekir o arada çocuklarla oynamakta olan Hasan'ı görünce onu tutup omzuna aldı ve:
Babam için andoîsun ki, bu tamamen Nebî (s.a.v)e benziyor, asla Ali'ye benzemiyor, dedi. Ali bu söze güîümsüyordu.
Bu haberi Buharı, Ebû Âsim dan naklediyor.308[117]
İsrail de, Ebû İshak, Hani b. Hani aracılığıyla Hz. Ali'nin (r.a.) şöyle dediğini anlatır: Göksünden başa kadar olan kısımda Hasen, Rasûlüllah (s.a.v)'e benzerken, göksünden aşağı kısımda da Hüseyin daha fazla benzemektedir.309[118]
307[116] İmam Ahmed b. Hanbel Müsned 1/332
308[117] Buharî Menakıb 61/23 ve Fazailü Eshabmn Nebiyyi 62/ Babü Menakıbül Hasen vel Hüseyn; Müsned 1/8; Beyhakî Delâil 1/307; Hakim 3/168.
309[118] Tirmizî h.na3779; Müsned 1/99; Beyhakî Delâil 1/307.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/181-183
5.BÖLÜM
EFENDİMİZİN AHLAKI
«Sen Gerçekten Büyük Ahlak Üzeresin» (Kalem: 68/4) Ayetinin İfade Ettiği Gerçek
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:
"Mü'minlerin îman bakımından en mükemmel olanı onların ahlaken en güzel olanıdır.310[1]
Buharî ve Müslim anlatıyor: Bize Mâlik, İbni Şihâb ez Zührî, Urve aracılığıyla Hz. Âişe'nin (r.a.) şöyle
dediğini haber verdi:
-Rasûlüllah (s.a.v) bir hususta iki şey arasında seçmede muhayyer bırakılırsa günah olmadığı sürece
daima bunların daha kolayını seçerdi. Ama bir hususta günah varsa günahtan en uzakta duran
insan yine o idi. Allah'ın haram kıldığı şeyin haramlığı çiğnenmedikçe kendi nefsi için asla intikam
almaya kalkmazdı. Haram hududu çiğneyenlerden de (kendi adına değil). Allah adına bu intikamı
alırdı.311[2]
Hişâm b. Urve babası aracılığıyla Hz. Aişe'den şöyle dediğini rivayet eder: "Rasûlüllah (s.a.v) ne bir
kadına ne de hizmetçiye asla eliyle vurmuş değildir. Ancak Allah yolunda savaştığı zaman hariç.
Kendisinden ele geçirilen bir şey sebebiyle ele geçiren kimseden asla intikam almamıştır. Ancak Allah'ın
haramı çiğnenme durumu hariç. O zaman Allah için intikam alırdı.
Bu hadisi Müslim rivayet ediyor.312[3]
Enes (r.a.) der ki: Ben Efendimize tam on yıl hizmet ettim. Vallahi bana bir defacik olsun "öf be"
demedi. İşlediğim bir suç sebebiyle "bunu niye böyle yaptın?" demedi. Yapmadığım bir vazifeden
310[1] Müsned 2/250, 472, 527, 6/47, 99; Daramî Sünen 74; Ebû Dâvûd 4682; Tirmizî 1172 ve 2743; Ebû Ya'la Müsned 7/4166b 4240; İbni Hibban 6/188; Buharî
Tarih 2/130, 272. Hem Ebû Hüreyre hem de Enes'ten.
311[2] Buharî Menâkıb 61/23; Edep 78/80; Hudud 86/10; Müslim 2327; Malik Mu-vatta s.902, 903; Ebû Dâvûd 4785; Müsned 6/82, 114, 116, 130, 182, 223, 229,
232, 262, 281; İbni Sa'd Tabakat 1/366; Beyhakî Delâil 1/310.
312[3] Müslim Fazail 12327; Ebû Dâvûd 4786; İbni Savd 3/36S; Tuhfetül Eşraf 12/138; Beyhakî Delâil 1/312.
dolayı "Şöyle yapsaydın olmaz mıydı!" diye azarlamadı.313[4]
Abdü'l Varis de Ebu't Tiyâh aracılığıyla Enes'in (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlüllah (s.a.v). huyca insanların en güzeli idi. Benim Ebû Umeyr denen bir kardeşim vardı. (Ravi
der ki: Sanıyorum "Henüz sütten kesilmiş bir kardeşim" demişti.) Rasûlüllah (s.a.v) gelip onu
gördüğünde: "YaEbâU-meyr bülbül yavrusu ne yaptı?" buyurup onunla oynardı.
Bu hadisi Müslim naklediyor.314[5]
Hammâd b. Zeyd de Sabit yoluyla Enes (r.a.)tan şöyle nakleder: -Rasûlüllah (s.a.v) insanların en
cömerdi, onların en güzel olanı ve en yiğit olanı idi.
Bu, ittifakla rivayet edilmiş bir haberdir.315[6]
Füleyh de Hilâl b. Ali aracılığıyla Enes (r.a.)'ın:
-Rasûlüllah (s.a.v) ne soğup sayan, ne kötü söz söyleyen ne de lavnet etme adeti olan biriydi.
Ayıplanması gereken bir durum olsa bile. o, birimize: "Alnı (toprakta yaptığı secdeden dolayı)
tozasıca ne oluyor ?" buyururdu.
Hadisi Buharî rivayet etmiştir.316[7]
A'meş, Şakîk, Mesrûk senediyle Abdullah b. Amr'dan (r.a.) «Rasûlüllah ne fahiş söz söyleyen ne de
kötü iş yapan biriydi. O şöyle buyururdu: "Sizin en hayırlınız ahlak bakımından en güzel olaninizdir."
Bu haber müttefekun aleyhtir.317[8]
Ebû Dâvûd der ki: Bize Şu'be'nin anlattığına göre Ebû Is-hak, Ebû Abdillah el Cedelî'yi şöyle derken
işitmiş: Ben Hz. Aişe (r.a.)'a Efendimizin (s.a.v) ahlakı hakkında sormuştum. Dedi ki:
-«Rasûlüllah (s.a.v) ne kötü sözlü idi ne de çirkin şeyleri yapma adeti vardı. Yollarda çığırtkanlık da
yapmazdı. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez ama affeder ve bağışlardı.»318[9]
ŞıTbe, Katâde'den naklediyor: Abdullah b. Ebî Utbe'yi şöyle derken duydum: Ben, Ebû Saîd el Hudrî
(r.a.)'ı «Rasûlüllah (s.a.v) örtüsü içindeki bekar bir kızdan daha hayalı idi. Bir şeyden hoşlanmazsa,
biz bunu yüzünden anlardık.') dediğini duydum. Bu ittifakla nakledilmiş bir haberdir.319[10] İbni
313[4] Buharî Edeb 78/80; Müslim Fazail bab. 13 hadis 51; Beyhakî Delâil 1/312.
314[5] Müslim Âdâb h.no.2150; Buharî Edeb 78/81; Ebû Dâvûd 4969; Tirmizî Salat 333; tbni Mâce Edeb 3720; Müsned 3/115, 119, 171, 188, 190, 201, 212, 223;
İbni Sa'd Tabakat 1/364; İbni Asakir T. Tarihi Dımışk 1/338.
315[6] Buharî Cihad ve Sîre 56/82; Edeb 78/39; Müslim Fazail 2307; Tirmizî 1687; İbni Mace Cihad 2772; Müsned 3/147, 185, 271; Nihayetül İreb 18/255; Beyhakî
Sünen 1/213; Beyhakî Delâil 1/325. 313; Hakim 4/361.
316[7] Buharî Edeb 78/44; İbni Sa'd 1/369; Müsned 3/126, 144, 158, 6/309; Beyhakî Delâil 1/314.
317[8] Buharİ Menakıb 61/23; Fazailüs sahabe 62/27; Edeb 78/38; Müslim Fazail 2321; Tirmizî 2041, 2084, 2085; Müsned 2/161, 189, 193, 228, 448, 6/174, 236,
246; İbni SaM 1/365; İbni Asakir 1/339; Beyhakî Delâil 1/315.
318[9] Ebû Dâvûd-u Tayalİsî Müsned 1520; İmam Ahmed Müsned 6/236; Fesevî Tarih 3/289; İbni Sa'd Tabakat 1/365; İbni Asakir Tehzîbi Tarih-i Dımışk 1/340;
Beyhakî Delâü 1/315.
319[10] Buharı Menakıb 61/23; Edeb 78/72; Müslim 2320; İbni Mâce 4180; Müsned 3/77, 79, 88, 91, 92; İbni SaM 1/368; Tirmizî Şemail h.no.351; Kadı Iyaz Şifa
Ömer (r.a.) da, Efendimiz'in (s.a.v): "Haya imandandır" buyurduğunu söyler.320[11]
İmam Malik, İshak b. Abdillah b. Ebî Talha aracılığıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Nebi (s.a.v) ile beraber yürüyordum. Üzerinde uçları sert bir cüppe bulunuyordu. (Müellefe-i Kulûb'dan sayılan) bir Bedevi arkadan gelip Efendimiz'e yetişti ve üzerindeki bürde-sini hızla çekti. Öyleki Efendimiz'in omuzu başına baktığımda, cüppenin ucunun oraya izlerinin çıktığını gördüm. Sonra bu adam; "Ya Muhammed! Yanında bulunan Allah'ın mallarından bana da verilmesini emret" dedi. Efendimiz adama doğru döndü ve gülümsedi, sonra da bu adama bağışta bulunulmasını emretti.
Bu ittifakla rivayet edilmiş bir haberdir.321[12]
Ubeydullah b. Mûsâ da. Şeyban, A'meş, Sümâme b. Ukbe isnadıyla, Zeyd b. Erkam'ın şöyle dediğini anlatır:
-Ensar'dan Nebî (s.a.v)'in yanma girip çıkan ve onun güvenini alan birisi vardı. İşte bu adam bir gün Nebi (s.a.v)'e büyü yapmak için bir takım ipten düğümler bağlamış. Bunu götürüp bir kuyuya atmıştı. Bu da Nebi (s.a.v)'i yatağa düşürmüştü. İki Melek, Nebi (s.a.v)'i ziyarete geldi ve falanca kiş inin kendisine büyü yaptığını, bu büyünün de falan kuyuda olduğunu haber verdiler. Kuyunun suyu bu büyünün şiddetinden sapsarı kesilmişti. Nebi (s.a.v) oraya bir adam gönderip muskayı çıkarttı ve suyu sararmış gördü. Muskaların düğümlerini çözdü. Böylece Nebi (s.a.v) de rahat uyuyabildi.
Enes der ki: Ben bundan sonra da bu adamı Rasûlüllah (s.a.v) 'in yanma gelip giderken gördüm. Ama vefatına kadar Nebi (s.a.v)'in bu adamın gelmesine yüz eğdiğini görmedim.322[13]
Ebû Nüaym anlatıyor: Bize İmran b. Zeyd, Ebû Yahya el Mûlâî, Zeyd el Ammî isnadıyla Enes (r.a.)'tan şöyle nakletti:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) Efendimiz birisi kendi ile tokalaştı-ğı zaman bu zat elini çekmediği süre onun elini bırakmazdı.
1/241; Beyhakî Delâil 1/316.
320[11] Buharî İman Babü Umûı'il îman, Müslim Kitabül îman 35; Ebû Dâvûd 4676; Tirmizî 2748; Nesâî 8/110; İbni Mâce 57
321[12] Buharî Edep 78/68; Farzu'I Humus 57/19; Kitabü'l Libas 77/18; Müslim Zekat 1057; Ebû Dâvûd 4775; Nesâî 8/33, 94; İmam Ahmed Müsned 3/153, 210, 224; İbni Asakir İ/338, 339; Beyhakî Delâil 1/318.
322[13] İbni Sa'd Tabakat 2/199: Nesâî 7/113; İmam Ahmed Müsned 4/367.
Bu haberin bir kısmı doğru ise de tamamı için büyük şüphe var. Büyük tefsir alimi Cassas Ahkamül Kur'an'da İsra suresi kırkyedinci ayetinin tefsirinde derki: «Peygamberimizin sihirlendiğini sanırlar ve sihrin ona etki ettiği iddiasında bulunurlar. Allah kafirleri bu konuda yalanlayarak:
«Zalimler: Siz ancak sihirlenmiş bir adama uyuyorsunuz, dediler» buyurmaktadır. Bu tür haberi er dinsizlerin uydurmasıdır.
Büyük alim Zahid Kevserî merhum da derki:
-Yahudilerin Efendimiz'e sihir yapmaya çalıştıkları bir gerçektir. Ancak sika sayılan bazı ravilerinde tasavvur ettiği gibi sihrin ona etki ettiği meselesini bilim araştırıcısı alimler reddediyorlar. Ben de onlara katılıyorum. Zira Allah "Sihirbaz nerden gelirse gelsin, felah bulamayacak", "Allah seni insanlardan koruyor" ayetleri bunu İfade eder Hem Allah "Zalimler: Siz ancak sihirlenen birine uyuyorsunuz" ayetini red makamında kullanıyor Bazı sika ravileri temize çıkarmak için bu ayetlere aykırı şu büyü tesirini isbat için lafı uzatmayı da sevmiyorum. Cumhuru ulema böyle düşünse bile ne fark eder. Sika insanların yanılması zarar vermez. Ama Efendimiz'e sihir etki etti demek bazı beyinlere son derece zarar, verir. Öyleyse bu konuda ayetlere sarılmak daha sağlamdır.
Birisi ona yüzünü döndürüp baktığında da bu kimse başını kendi çevirmediği süre.. Efendimiz yüzünü başka yere çevirmezdi. Birisiyle oturunca dizlerinin öbüründen ileri geçtiği görülmemiştir.
Bu ve bir üstteki haberin ikisini de Fesevî, Tarih'inde Zeyd b. Erkanı ve Enes (r.a.)lardan tahriç etmiştir.323[14]
Mübarek b. Füdale; Sabit aracılığıyla Enes'ten (r.a.) şöyle nakleder:
-Peygamber (s.a.v)'in kulağına bir şey söylemek üzere başını uzatan kimse, kendisi bizzat başını oradan çekmedikçe, Rasûlü Ekrem (s.a.v) kendi başını öte çektiğini görmedim. Yine Rasûlü Ekrem (s.a.v)'in bir kimsenin elini tuttuğunda, o kişi elini bizzat onun elinden çekmedikçe, bu zatın elini bıra-kıverdiğini görmedim.
Bu haberi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.324[15]
Süleyman b. Yesâr da Hz. Aişe (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Ben Rasûlüllah (s.a.v)'i boğazmdaki küçük dili görünecek derecede ciddi bir kahkahayla güldüğünü görmedim. Ancak gülünce tebessüm ederdi.
Bu müttefekun aleyh bir hadistir.325[16]
Simâk b. Harb anlatıyor: Câbir b. Semura (r.a.)'a: "Rasûlüllah (s.a.v) ile beraber meclis arkadaşlığı ettin miydi?" diye sordum da:
-Evet, hem de çok. Efendimiz sabah namazı kıldığı yerden gün doğmadıkça kalkıp gitmezdi. Ashab kendi arasında konuşmaya dalar, Cahiliyye dönemi olaylarını anlatırlardı da Efendimiz güler ve tebessüm ederdi, dedi.
Bu hadisi Müslim rivayet ediyor.326[17]
Leys b. Sad, Velîd b. Ebî'l Velîd aracılığıyla Süleyman b. Harice'nin babasından naklen şunu haber verdiğini anlatıyor:
-Bir grup insan Zeyd b. Sabit'in evine ziyarete girmişler ve "Bize Rasûlüllah (s.a.v)'in bir ahlakını
323[14] Tirmizi Kıyame bab.26 h.no 2490; İbni Mace Edeb bab 21 h.no.3716; Fesevî El MaVife vet Tarih 3/289; Beyhakî Delâil 1/320. Bu hadisin yegane ravisi Ali Zeyd el Ammî'dir. Bu zat zayıftır. Tirmizî de "bu garib bir hadistir" der.
324[15] Ebû Dâvûd Edeb hadis no 4794; Beyhakî Delâil 1/320'de bu hadisi biri Ebû Dâvûd, ikincisi Hasen b. Muhammed es Sabbah olmak üzere İki ayrı isnatla verir.
325[16] Buharı Tefsir 65 Ahkaf Suresi 2; Edeb 7S/68; Müslim Salatü) İstiska S99 (16); Ebû Dâvûd Edeb 4794 ve 5098; Tirmizî 2492; Müsned 6/66; Fesevî Tarih 3/289; İbni Sa'd 1/378; Beğavî Şerhüs Sünne 13/245; İbni Mâce 3716; Beyhakî Deiâil 1/322.
Yahya b. Nasrın rivayeti burada bitmez ve şu ilaveyi verir: Aişe (r.a) derki: -Rasûlüllah (s.a.v) bir bulut ya da bir rüzgarı görünce bu dununu yüzünden anlaşılırdı. Ben: "Ya Rasûlallah! İnsanlar bulutu görünce yagnıur yağabilir ümidiyle sevinirler. Göırüyorumki sen bulut görünce yüzünde hoşnutsuzluk lduğu anlaşılıyor bu ne ola?" dedim de bana:
olduğu anlaşılıyor, bu ne ola?" dedim de bana:
Ya Aişe, bana onda azab olmadığına kim garanti verir. Bir topluluk rüzgar ile azab edilmiş ve bir kavme azab inmişti. Sonra Rasûlüllah (s.a.v) «O bulut kendi vadilerine doğru yönelmiş, yaygın bir şekilde gördüklerinde, "İşte yayılmış bulut bize yağmur yağdıracak" dediler," (Ahkaf 24) ayetini okudular.
326[17] Müslim Fazail 2322: Kitabül Mesacid 670; Ebû Dâvûd 1294; Nesâî Sehv 3/80. 81; Müsned 5/86, 88, 91; İbni SaM Tabakat 1/327: Beyhakî Delâil 1/323: Taberanî Kebir 2/278.
aniatıver." demişler. Oda:
-Ben onun komşusu idim. Kendisine vahiy geldiği zaman bana haber salar, ben de ona gelir ve gelen vahyi yazardım. Biz dünyadan bahsedersek o da bizimle beraber dünyadan bahsederdi. Biz ahiretten bahsetsek o da bizimle beraber onu konuşurdu. Biz yemekten (içmekten) konuşunca o da bizimle beraber onu konuşurdu, dedi.327[18]
İsrail, Ebû İshak, Harise b. Mudarrıb isnadıyla Ali'nin (r.a.) şöyle dedeğini anlatır:
-Bedir harbi olduğu gün biz müşriklerin saldırılarından Rasûlüllah (s.a.v)'e sığınarak korunduk. Efendimiz (s.a.v) harpte insanların en çetini idi. (Harb esnasında) Müşrikler'e (saflarına) ondan daha yakın kimse olmazdı.328[19]
Süfyanı Sevrî'nin anlattığına göre Muhammed b. Münke-dir, "Câbir (r.a.)'ı şöyle derken duydum" diyor:
-Peygamber (s.a.v) asla kendinden istenen bir şeye "olmaz" diye karşılık vermemiştir.
Bu ittifakla rivayet edilmiş bir hadistir.329[20]
Yûnus da Zührî, Ubeydullah isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle nakleder; "Rasûlüllah (s.a.v) en cömerdi olup, onun alabildiğine cömert oluşu da ramazan ayında olurdu."
Bu da müttefekun aleyh bir hadistir.330[21]
Humeyd et Tavîl, Mûsâ b. Enes aracılığıyla babası Enes (r.a.) m şöyle dediğini nakleder:
-Adamın biri Nebî (s.a.v)e gelip bir şeyler istedi. Efendimiz bu adama iki dağ arasındaki bir koyun sürüsünün verilmesini emretti. Bu zat derhal kendi kavmine gelip: 'Hemen Müslüman olun! Zira Muhammed asla kıtlık korkusu tanımayan bir kimsenin verişi gibi ihsanda bulunuyor." dedi,.
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.331[22]
Ma'mer de Zührî, Urve isnadıyla Hz. Aişe'den şöyle nakleder:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) evde olunca ayakkabısını diker, elbisesini diker ve sizin evinizde yapmış
327[18] Mizzi Tuhfetül Eşraf 3/213; Beyhakî Delâil 1/323; Hatib el Fakîh vel Mü-tefekkıh 1/113.
328[19] Müsned 1/86; Beyhakî Delâil 1/324
Bu konuda Buharî, Müslim ve Beyhakî aynı yerde (1/325) Enes (r.a.)'tan şunu anlatırlar:
»Allah Rasûlü, insanların en güzel yüzlüsü, en cömerdi, en yiğidi idi. Bir gece Medine halkı korkunç bir ses İle sarsıldılar, efendimiz Ebû Talha'ya ait bir ata eğersiz olarak bindi, insanlar da çıktılar. Ama Rasûlüllah sesin geldiği yere onlardan Önce gitmiş ve durumu araştırıp geliyordu. Gelirken de "asla korkacak bir şey yok" diyordu. Efendimiz gelince: "Biz o gürültüyü denizin gürültüsü olduğunu anladık" diyordu. Bak Buharî.Cihad 56/82; Edeb 78/39; Müslim Fazail 1803, 2307; Tirmizî 1687; İbni Mâce 2772; Müsned 3/147, 185, 271; Abdürrezzak Musannef 20738, 2091.
329[20] Buharî Edeb 7S/Babü Hüsnül Hulk; Müslim 2311; Müsned 3/130; İbni Sa'd 1/368; Beyhakî Delâil 1/326.
330[21] Buharî 1/5, 30/7, 61/23, 66/7, 78/39; Müslim 2308; İmam Ahmed Zühd 10; İbni SaM 1/368, 369; Beyhakî Delâil 1/326.
331[22] Müslim 2312; Müsned 3/108, 175, 259, 284; Beyhakî Delâil 1/327.
olduğunuz (bütün işleri) yapardı.332[23]
Ebû Salih der ki: Bana Muaviye b. Salih, Yahya b. Saîd senediyle Amra'nm şöyle dediğini anlattı:
-Hz. Aişe (r.a.)'a "Rasûlüîlah evinde ne yapardı?" denilince, şöyle dedi:
-Rasûlüllah (s.a.v) de insanlardan biri idi. Elbisesini böceklerden temizler, koyunlarını sağar ve kendi
işlerini kendi görürdü.333[24]
Şu'be anlatıyor: Bana Müslim el A'ver, Ebû Abdillah, Enes (r.a.)'ı şöyle derken işittiğini haber verdi:
-Rasûlüllah (s.a.v) eşeğe biner, yünlü kumaş giyer, kölelerin davetine katılırdı. Ben onu Hayber fethi
günü yuları hurma lifinden yapma bir eşek üzerine binmiş olarak görmüştüm.334[25]
Mervan b. Muhammed et-Tatârî der ki: Bize İbni Lehîa, Ammâr b. Gaziyye, İshak b. Abdillah b. Ebî
Talha isnadıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi:
-Rasûlüllah (s.a.v) çocuklarla beraber olunca insanların en mizahçısı olurdu.335[26]
Sahih bir hadiste de Nebî (s.a.v) Efendimiz'in:
-Ya Ebâ Umeyr! Bülbülcüğe ne oldu ?, diye mizah yaptığı geçmektedir.336[27]
Hammâd b. Seleme de Sabit aracılığıyla Enes (r.a.)'tan nakleder:
-Aklında biraz bozukluk bulunan bir kadıncağız vardı. Bir keresinde, "Ya Rasûlallah! Benim
gerçekten senden görülecek bir ihtiyacım var" dedi. Efendimiz bunun üzerine ona:
"YaÜmme Fülan! Dilediğin bir yola bak ve orada ben yanına gelene kadar durup bekle" buyurdu.
Sonra da bu kadıncağızın yanma varıp onunla fısıldayarak konuştu. Ve bu kadın böylece ihtiyacını
gidermiş oldu.
Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.337[28]
Peygamberimiz’in Heybeti, Azameti, Sevgisi, Yiğitliği, Kuvveti Ve Fasahati
332[23] İmam Ahmed Zühd s.9; Müsned 6/121, 167, 260; İbni SaM 1/366; Beyhakî Delâil 1/328. Burada Zehebî'nin metnine göre isnadda iki fazlalık var. "Ma1 mer-
Zührî-Urve-Hişam-Babası." hadis aynı hadistir. Urve Hz. Aişe'nin yeğeni olup kendi bizzat Hz. Aişe'den alması da mümkündür.
333[24] Tirmizî Sünen 2941; Tirmizî Şemail hadis 335; Müsned 6/49, 126, 206; Beyhakî Delâil 1/328; Zevâidi İbni Hibban 524; İbnü'I Cevzî el Vefa bi Ahbaril Mustafa
2/435; Beğavî Şerhüs Sünne 13/243.
334[25] Tirmizî 1021; İmam Ahmed Zühd 41; İbni Sa'd 1/370; Beyhakî Delâil 1/330; Tirmizî bu hadisi sadece Müslim b. Keysan'nın rivayet ettiğini onun da zayıf
sayıldığını ileri sürer. Ancak Beyhakî sağlam bir isnadla Ebû Bürde (r.a.)'tan: "Rasüliillah (s.a.v) eşeğe biner, yünlü kumaş giyer, misafir hukukunu yerine getirirdi"
dediğini nakleder ki, bu Tirmizî'deki Enes hadisindeki isnad zayıflığını metinden giderir.
335[26] Beyhakî Delâil 1/331; İbni Sünnî Amelül yevm vel Leyle 421; el Vefa 2/446.
336[27] Bu daha Önce geçen Müslim'in Enes hadisidir.
337[28] Müslim 2326; Beyhakî Delâü 1 /331, 332; Müsned 3/285, 214; Ebû Nüaym Delail 1/57; Ebû Dâvûd 4818, 4819; Begavî Sünne 13/240; Ebû Yala Müsned
6/3518, 3472; Ahlakın Nebiyyi s.30; Tirmizî Şemail 324; Buharî 78/61 6072 nolu hadiste, bu cariyenin gelip Efendimizin elini tutarak işini gördüreceği yere
götürdüğünü bahseder.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/185-194
Cerîr b. Abdi'l Hamid, A'meş, İbrahim et Teymî, Babası isnadıyla EbûMes'ûd (r.a.)'m şöyle anlattığını nakleder:
-Kendime ait bir köleyi dövüyordum. Birden arkamdan:
"Ebû Mes'ûd bil ki," diye bir ses duydumsa da, Öfkemden ona dönüp bakmıyordum. Nihayet beni (kollarıyla) bürüdü. Bir de ne göreyim, Rasûlüllah değilmi. Onu görünce heybetinden sopa elimden düşüverdi. Efendimiz bana "Allah (c.c.) böyle sopa atmaya senden daha güçlüdür" buyurdu. Ben de: "Ya Rasûlallah! Val-lah bundan sonra asla köle dövmeyeceğim" dedim.
Bu sahih bir hadistir.338[29]
Şu'be Katade aracılığıyla Enes (r.a.)'tan Nebî (s.a.v) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
«Hiç biriniz ben kendisine çocuğu, babası ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça îman etmiş olamayacaksınız.»
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.339[30]
Allah (c.c.) Hucurât suresi ayet ikide şöyle buyuruyor:
«Ey îman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne kaldırmayın. Bir kısmınızın diğerine yüksek sesle söylediğiniz gibi ona da sözü yüksek tonda söylemeyin.» Bu ayet gelince Ebû Bekir (r.a.) ile diğerleri "Yâ Rasûlallah! Artık sana sır sahibi insanlar gibi konuşabileceğiz"dediler.340[31]
Yine Allah (c.c.) Nur suresi ayet altmış üçte şöyle buyurdu:
«Aranızda Peygamberi çağırma (şeklini) bir kısmınızın diğerine çağırdığı şekilde yapmayın. Allah içinizden kiminin (Kur'an dinlememek için birbiri ardına gizlenerek sıvışıp gidenleri kesinlikle bilmektedir. Artık onun emrine muhalefet edenler kendilerine bir fitne isabetinden veya elîm bir azabın gelmesinden sakınsın.»
Allah (c.c.) yine Tevbe suresi yetmiş üçüncü ayetinde:
«Ey Peygamber! Kafir'lere ve Münafıklara (karşı) cihat et ve onlara çok sert davran.» buyuruyor.
Hem Nebî (s.a.v)'in:
«Yürüdüğüm cihete benden bir aylık yol mesafesi önde giden bir "kalplere korku verme" heybetiyle (Allah tarafından) yardımlandım.»341[32]
338[29] Müslim 1659; Müsned 2/45., 4/120; Ebû Dâvûd 5159; Tirmizî 1948; Beyhakî Sünen-i Kübra 8/10; Buharî Edebül Müfred 171; Taberanî Kebîr 17/245, 246; Ebû Nüaym Hüye 4/218; Abdürrezzak 17933.
339[30] Müslim İman 44; Bııharî İman 2/6: Buharı aynı hadisi "bütün insanlar" kısmı olmadan Ebû Hüreyre'den de aynı yerde nakleder. Müsned 3/177, 207, 275, 278, 4/336; Nesâî Mücteba 8/115; İbni Mace 67; Daramı 2/307; Abdürrezzak Musannef 10321; Hakim 2/486; Ebû Yala Müsned 6/3049, 3258, 7/3895; İbni Hîbban (El İhsan) 1/202.
340[31] Buharı İ'tisâm 96/5 h.na7302; Tefsir 65/49/1; Taberi Tefsir Cüz 26/119 'da bu rivayeti Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömec (r.a.)'ın Efendimizin yanında geçen münakaşaları esnasında cereyan eden bir hadise oîarak İbni Zübeyr (r.a.)'in ağzından naklettiği sözü İbni Ebî Şeybe Musannef 13/261'de Hakim Müste-drek 3/74'te Hucurat suresi ayet 2'de değil ayet 3'te nakleder.
341[32] Buharı Teyemmüm 7/1; Salat 8/56, Cihad 56/122, Ta'bîr 91/11, Ttisam 96/1; Buharı Tarih 4/114, 5/465; Müslim 521, 523; Daramı Siyer 28; Nesâî 1/210 6/3;
Züheyr b. Muâviye, Ebû İshak, Harise b. Mudarrıb isnadıylaHz. Ali (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
«Biz. harp iyice kızışıp, iki taraf kılıçla yüzyüze geldiklerinde kendimizi Rasûlüllah (s.a.v) ile korurduk. İçimizden düşman saflarına ondan daha yakın olan biri olamazdı.»342[33]
Peygamberi {s.a.v) ilerde savaşları bölümünde geleceği gibi Uhut ve Huneyn savaşlarında olduğu yerde kalıp asla geriye çekilmemiş idi.
Züheyr, Ebû İshak aracılığıyla Berâ (r.a.)'tan Huneyn harbi günü hakkında şu hatırasını nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) beyaz katırı üzerinde idi. Ebû Süfyan b. el Haris b. Abdi '1 Muttaiib katırın yularından çekiyordu. Rasûlüllah (s. a. v) katırdan inip Allah 'tan zafer dileyip:
Ben Peygamber'im ! Bu yalan değil ben Abdü'î Muttaiib oğluyum,343[34] buyurdu. Sonra Ashab'mm yanma döndü.
Bu hadise daha uzun olarak da rivayet edilmiştir.
Hammad b. Zeyd de Sabit aracılığıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlüllah (s.a.v) yüzce insanların en güzeli, mal bağışlamada onların en cömerdi, yüreklilikte onların en şecaatlisiydi. Medine halkı bir gece müthiş korktuğunda o yalnızca çıkıp Ebû Talha'ya ait bir ata eğersiz olarak binip gitmiş, sonrada:
«Korkacak bir şey yok, korkacak bir şey yokj» buyurarak geri gelmişti.
Bu müttefekun aleyh bir hadistir.344[35]
Müsned 1/301, 3/222, 264, 314, 396, 412, 455, 501, 4/416, 5/162, 248, 256; Tİrmizî Siyer 1594; Beyhakî Süneni Kübra 1/212, 6/291, 2/433; Humeydî 945; Tevhîd 5/222; Tahavî Müşkil 1/450; İbni Ebî Şeybe 11/4362.
Hadisin tamamı şöyledir:
Bana, benden öncekilerden kimseye nasfb olmayan beş şey verildi:
1- Bir aylık yol mesafesinde kalblere korku salan bir heybetle yardım olundum.
2- Yeryüzü bana temiz bir mekan ve mescit kılındı. Ümmetimden her kişi namaz vakti girince namazını oracıkta kılsın.
3- Harb ganimeti bana helal edildi; halbuki benden önce kimseye helal olmamıştı.
4- Şefaat etme yetkisiyle donatıldım.
5- Peygamberler sadece kendi kavimlerine peygamber yapılırken ben bütün insanlığa peygamber gönderildim.
342[33] Ebû Yala Müsned 1/302; Hakim 2/143; Ebû Hanife Mesanid 2/302; İmam Ahmed Müsned 1/56; Müslim bu haberi Cihad ve Sîre'de Huneyn harbini anlatırken 1776 nolu hadisinde Berae b. Azib (r.a.)'ın sözü olarak nakleder. Ebüş Şeyh, Ahlakun Nebiyyi s.57. Yine Ebû Yala Müsnedinde 1/412'de sahih bir isnad ile Hz. Ali'den: «Bedir günü harb başlayınca biz Rasûlüllah (s.a.v)'e sığındık. O, hiç kimsede bulunmayan bir güç ve kuvvete sahipti. Müşriklere ondan daha yakın kimse olmazdı.
343[34] Buharı Cihad ve Siyer 56/52, 61, 97, 168, Meğazî 64/54; Müslim Cihad 1776; Tirmizî Cihad 1738; Müsned 4/280, 281, 289, 304, 1/264; Taberî 10/73; Ebû Dâvûd 487; Münteka 1066; Daramı 1/166: Ebû Nüaym Hılye 7/132; Beyhakî Sünenü Kübra 9/155; Beğavî sünne 12/372; Taberanî 6/43, 7/358; Ahlakun Nebiyyi s.61; Beyhakî Delâil 1/13. 138, 177, 3/334, 5/132, 134, 135, 374: İbni ebî Şeybe 8/527, 12/507, 14/401, 522, 526; Temhîd 6/489; Tirmizî Şemail 1/25; Tahavî Müskil 1/40.
344[35] Buhari Cihad ve Siyer 56/117; Müslim Fazail 2307; Müsned 3/261; Beyhakî Delâil 1/325; İbni Sa'd 1/373. Hadis'te "biz gürültüyü yapanın deniz olduğunu gördük" buyurdu ve o günden sonra Efendimiz'den öne geçen kimse olmadı" İlavesi vardır.
Hatem b. el Leys el Cevherî der ki: Bize Hammad b. Ebî Hamza es Sükkerî. Ali b. Hüseyin b. Vakıd, babası, Abdullah b. Büreyde, babası Büreyde isnadıyla nakletti ki, Ömer (r.a.):
-Ya Rasûlallah! Nasıl oluyor da, sen aramızdan hiç çıkmadığın halde (Arap dilini) en fasih konuşanımız sen olabiliyorsun, demişti. Bunun üzerine Nebi (s.a.v):
İsmail (a.s.)'m konuştuğu lehçe unutulup gitmişti. Cebrail (a.s.) bu lehçeyi getirip bana ezberletti, buyurdu. İşte bu haber "El Gıtrîf cüz 'ü"'nden naklediliyor.345[36]
Abbad b. el Avvâm anlatıyor: Bana Mûsâ b. Muhammed b. İbrahim et Teymî babası aracılığıyla bir adamın şöyle dediğini anlattı:
-Ya Rasûlallah! Ne kadar fasih konuşuyorsunuz! Senden daha iyi Arapça konuşan birini görmedim, dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):
"Elbette bu benim hakkımdır. Zira Kur'an apaçık bir Arapça ile indirilmiştir." buyurdu.346[37]
Hüşeym, Abdürrahman b. İshal el Kureşî, Ebû Bürde is-nadiyla Ebû Mûsâ el Eş'arî (r.a.)'tan Rasûlüllah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Ben kendisine sözlerin fevatihi ve hatimeleri ile cevamîi verilen kimseyim." Bunun üzerine biz: "Allah'ın sana öğrettiğinden bize de öğret." dedik. Bunun üzerine Efendimiz bize namazda okuduğumuz teşehhüdü öğretmişti.347[38]
345[36] El Gıtrîfî: Muhammed b. Ahmed b. Hüseyin b. el Kasım b. es Sirrî b. el Gıtrîf b. el Cehm el Abdî el Gıtrîfî el Cürcanîdir. Ebû Ahmed lakablı çok meşhur bir hafız olup hadis için pek çok seyahat etmiştir. Hicrî 280 yıllarında doğup uzun bir ömür sürerek 377'de vefat etmiştir. Babası Nişapurlu olup sonra Cürcan'a yerleşmiş "Murabıt"hlar devletinin ileri gelenlerinden biriydi.
Ebû Halife el Cümehîj Ebû Bekir b. Huzeyme gibi pek çok alimden hadis almıştır. Kadı Ebut Tayyib et Taberî ve Ebû Nüaym gibi nice alimlere hadis öğretmiştir. Burada adı geçen hadis cüzünü ondan nakleden, Kadı Ebû Tayyib et Taberî'dir. Bu cüz henüz bildiğim kadarıyla basılmamış tır. İstanbul Köprülü Kütühanesinde (1584/9 (85a-93a-yk., 9.h.asır) no ile el yazması vardır. Şam Zahiriye kütüphanesinde de el yazması mevcuttur.
346[37] "Bu hadisin kaynağını şimdilik bulamadım." Bu ifade anlam olarak sahih ise de, bu tür ifadelerin çoğu zayıftır. Buradaki ilk ravî Abbad b. el Avvam sika ise de Mûsâ h Muhammed b. İbrahim et Teymî hakkında İmam Buharî Ta-rih-i Kebir'inde (7/295) "Onun münkerül hadis" olduğunu söyler. Yahya b Maîn ile Ukaylî de ona zayıf der. İbni Adiy el Kamü'inde 6/2342'de Yahya, Buharî, Nesâi, Savd ve diğerlerinin ona zayıf deyip, hadisine uyulamıyacağını söyler.
347[38] İbni Mâce İkametüs Salât 899, 900, 901; İbni Ebî Şeybe 1/294; Beyhakî De-lâil 2/149; Ebû Ya'la Müsned 13/7238.
Buradaki ravi Abdürrahman b. İshak el Kuraşî zayıftır. Zehebî bizzat Mizan 'ırida 4812 nolu tercemede onu zayıf sayar. Buna rağmen onun bu hadisini buraya alır ve tenkid etmez. Zira bu haber, haber olarak sahihtir. Çünkü aynı haberi İbni Mes'ûd (r.a.)'tan da sahih bir isnad ile nakledilir. Bak Müsned 1/408, 437; Nesâî 2/238; İbni Mâce 1892; Ebû Ya'la 5082, 5233, 5257, 6287.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/195-200
6.BÖLÜM
EFENDİMİZİN ZÜHDÜ
Allah (c.c.) «Bizim onları imtihan etmek için kendilerinden bir gruba dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere sakın gözlerini dikme. Rabb'inin rızkı daha hayırlı ve daha ebedidir.» (Taha suresi ayet 131) buyuruyor.
Bakıyye b. Velîd, (Muhammed b. Velîd b. Amir) Ez Zübey-dî, Zührî, Muhammed b. Abdillah b. Abbas isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'m şöyle anlattığını nakleder:
-Allah Cebrail ile beraber meleklerden birisini peygamberi Muhammed (s.a.v)'e gönderdi. Bu melek Rasûlü Ekrem'e:
-Allah seni "Kul Peygamber" olmakla, "Kral Peygamber" olmak arasında muhayyer bıraktı, dedi. Nebî (s.a.v) de istiş are yapmak ister gibi Cebrail'e baktı. Cebrail de Rasûîü Ekrem'e tevazu göstermesini işaret etti. Bunun üzerine Rasûlül-lah: "Krallığı değil aksine kul olan peygamber olmayı seçiyorum." buyurdu.
İbni Abbas der ki: Artık Rasûlüllah bu hadiseden sonra Rabb'ine kavuşuncaya kadar sırtını bir şeye yaslayarak yemek yemedi.348[1]
İkrime b. Aramâr. Ebû Zümeyl'den naklediyor: İbni Abbas (r.a.)'m bana anlattığına göre Ömer (r.a.) (Rasûlüllah'ın (s.a.v) ailelerinin yanma bir müddet girmeme kararı aldığı hususunu anlatırken)349[2] şöyle demiş:
348[1] Müsned 2/231; Nesâî Süneni Kübrâ h.no 6736; Kitahü Adabil Ekli / El Ekli Müttekien; Beyhakî Delâil 1/333, Beyhakî Süneni Kübra 7/49: Tahavî Müşkii 3/16; İbni Mübarek Zühd 265.
349[2] Müsned 2/231; Nesâî Süneni Kübrâ h.no 6736; Kitahü Adabil Ekli / El Ekli Müttekien; Beyhakî Delâil 1/333, Beyhakî Süneni Kübra 7/49: Tahavî Müşkii 3/16; İbni Mübarek Zühd 265.
-0 zaman kendine ait ambarında bulunan Rasûlü Ekrem'in yanma girmiştim. Baktım ki, Efendimiz bir hasırın üzerine yan üstü yatmış idi. Ben girince izarmı üzerine alıp oturdu. Ne göreyim, hasırın Efendimiz'in böğrüne izi çıkmamış mı? Rasûlüllah'ın ambarına göz gezdirdim. Orada bir veya iki avuç arpa, iki sa* gelecek kadar selem ağacı meyvesi olan karaz, henüz dibağlanmamış askıda asılı bir veya iki kurutulmuş deri dışında dünya malına ait hiçbir şey yoktu. Bu durum gözlerimden yaşlar boşanmasına yol açtı. Allah Rasûlü "Seni ağlatan ne? Ey Hattaboğlu!" buyurunca; "Yâ Rasûlellah! Niye ağlamayayım! Sen Allah'ın en halis kulu, onun peygamberi ve yarattığı şeylerin en hayırlısısm. İşte hazineyin hali şu. İran Kisrâları Bizans Kayserleri meyveler ve nehirler içinde yüzerken sen de böyle olacaksın ha!, dedim." Bunun üzerine:
"Ey Hattaboğlu! Ahiret'in bizim, dünyanın da onların olmasına razı olmazmı-sın." buyurunca ben "Tabî razı olurum, yâ Rasûlellah!" dedim. Efendimiz (s.a.v) de "Öyleyse Allah'a hamdü sena et!"buyurdu.
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.350[3]
Aynı kıssayı Ma'mer, Zührî, Ubeydullah b. Abdillahb. Ebî Sevr, İbni Abbas, Ömer (r.a.) isnadıyla Ömer'den şöyle nakleder:
-Evin içinde üç ham deri dışında göze değen bir şey yoktu. Ben: "Ya Rasûlellah! Allah'a ümmetine rızık genişliği vermesi
Parantez arası ilave Beyhakî'nin sözüdür.
için düa ediversen. Allah, İran ve Rum'lara bile bol bol veriyor, halbuki onlar Allah'a ibadet bile etmiyorlar." dedim. Efendimiz doğrulup oturdu ve:
"Sen şüphe içinde misin yoksa ey Hattaboğlu! Onlar, dünya hayatında iken Ahiret'te verilecek güzel şeyler acele olarak burada verilen -Ahiret'te mahrum kalan- bir topluluktur."
buyurunca ben: "Estağfirullah" dedim. O zaman Rasûlüllah (s.a.v) hanımları aleyhine olan isteğini elde etme arzusundaki şiddetli İsrarı dolaysıyla onların yanına bir ay girmemeye yemin etmişti. Nihayet Allah (c.c.) bu yüzden onu ayıplamıştı.
Bu hadisin Zührî rivayetinde Buharı ve Müslim ittifak etmislerdir.351[4]
350[3] Buharı İlim h.no 89; Mezalim h.na246S; Nikah 5191; Tefsir 4913; Müslim Talak 1479; Beyhakî Delâil 1/334, 335; İbni Mace 4153, Beyhakî Delâil 7/46; Ebû Yala Müsned 1/164; Tirmizî 3315; Nesâî 4/137
351[4] Buharı Nikah 67/S3; Müslim 1479; Ebû Ya'la h.no. 164; Beyhakî Delâil 1/336. Hadisin onu şöyle devam eder:
-Zührî, Urve yoluyla Aişe (r,a.)'mn şöyle dediğini anlatır:
«Nihayet yirmi dokuz gün geçince, Rasûlüllah (s.a.v) yanıma girdi. İlk yanına girdiği ben idim. "Ya Rasûlellah! Bir ay yanımıza girmeyeceğine yemin etmiştin. Benim saydığıma göre henüz yirmidokuz oldu" dedim. Efendimiz (s.a.v) de: "Bu bir ay yirmidokuz gün idi." buyurduktan sonra, "~3 Aişe! Şimdi sana bir durum arzedeceğim. Ama anana babana danışana kadar bu knu-da acele etmemende bir sakınca yok." buyurup ardından:
«Ey Peygamber! Hanımlarına: "Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, haydi gelin de boşanma bedelinizi verip size güzel bir ayrılış ile bosayayım. Yok eğer Allah ve Rasûlü ile ahiret yurdunu istiyorsanız, Allah şüphesiz sizden iyi davrananlara büyük bir mükafat hazırlamıştır, diye söyle» (Ahzab 28-29) ayetini okudu.
Hz. Aişe devamla derki: Vallahi, Efendimiz kesinlikle ana babamın bana Efendimİz'den ayrılmayı tavsiye etmeyeceğini biliyordu. Ben (aa.v)'e: "ben anama babama bunun için mi danışacağım? Ben.gerçekten Allah'ı. Peygamberini ve ahiret yurdunu istiyorum." dedim.
(Zehebî der ki:) Altı yüz doksan dört senesinde İsmail b. Abdürrahman el Muaddil'e sîmâan okudum, size Allame b. Ebû Muhammed b. Kudâme haber verdi ki. onlara Ebû Nasr kızı Şehde şöyle haber vermiş: Bize Ebû Ğalib el Bakillânî. Ebû Ali b. Şâzân, Ebû Sehl b. Ziyâd, İsmail b. İshak, Müslim b. İbrahim, Mübarek b. Füdale; Hasen-i Basrî isnadıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi:
-Peygamber (s.a.v)'in yanma girmiştim. Kendileri yüzü fitil çekili bir divan üzerinde yatıyordu. Başının altında içi lif dolu bir yan yastığı vardı. Derken yanma aralarında Ömer'in de bulunduğu Ashab'mdan birtakım insanlar girdiler. Bir ara Rasûlüllah şöyle bir bükülünce Ömer yataktaki fitilin izini Peygamber (s.a.v)'in boş böğrü üzerinde gördü ve ağlamaya başladı. Rasûlü Ekrem ona; "Seni ağlatan ne?"diye sorunca Ömer: "Bizans Kayseri ile Iran Kisrası dünya rahatı içinde yüzsünler, sen de şu tahta divanda yat" dedi. Bunun üzerine Rasûlü Ekrem: "Sen, duyanın onların, Ahiret'in de bizim olmasını arzulamaz mısın ? buyurunca "Tabi." dedi. Efendimiz de «Vallahi o işte böyle olacaktır.» buyurdu.
Bu isnadı hasen bir haberdir.352[5]
Mes'ûdî anlatıyor: Bize Amr b. Mürra, İbrahim. Alkame isnadıyla Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi: Peygamber (s.a.v) bir hasıra yaslanmış hasırın izi de cildine geçmiş idi. Ben de hemen elimle vücudunun o kısmını ovmaya başladım ve "Anam babam sana feda olsun!Bize izin versen de, sana bir döşek yapsak olmaz mı?"dedim. Efendimiz de:
"Dünya'dan bana ne. Benimle dünyanın hali gelip bir ağacın altına konup istirahat ettikten sonra kalkıp yola devam eden ve orayı terk eden süvarinin haline benzer"buyırdu.
Bu, sahih derecesine yakın hasen bir hadistir.353[6]
Yûnus, Zührî, Ubeydullah isnadıyla Ebû Hüreyre'den Rasûlü Ekrem (s.a.v)'in
"Yanımda Uhut dağı kadar altın olsa üzerime üç gün geçipte hala ondan dağıtamadığım bir şeyin yanımda kalması beni asla sevindirmez. Ancak borcum için hazırladığım hariç."buyurduğunu anlatır.
Bu hadisi Buharı naklediyor.354[7]
A'meş, Umara b. el Ka'ka, Ebû Zür'a, Ebû Hüreyre (r.a.) isnadıyla Rasûlallah (s.a.v)'in: "Allah' im!Muhammed ailesinin rızkını yetecek kadar eyle!" buyurduğunu anlatır. Müslim ve Buharı bunu başka bir yolla Um-âre'den nakleder.355[8]
352[5] Müslim Fazail 249S; İbni Sa'd 3/466; Müsned 3/139; Beyhakî Delâil 1/337; Ebû Yavla Müsned 5/27S2. 27S3; İmam Ahmed Müsned 1/139. 140; Ebûş Şeyh Ahlakun Nebiy £163; İbni Hibban Sahih (İhsan 8/94)
353[6] Tirmizî 24S3; İbni Mâce 4109; Müsned 1/301; İmam Ahmed Zühd s.13, İS, 20; Beyhakî Delâil 1/338; Ebû YaMa Müsned 9/5229, 5292, 8/4998; tayalisi Müsned 2/120 h.no. 2430; Ebû Nüaym Hılye 2/102, 4/234; Tirmizî 2378; Hakim Müstedrek 1/310; Taberanî 11/327.
354[7] Buharî Temennü 94/2; îstfzan 79/30; Rikak 81/14; Müslim 94, 992; İbni Ma-ce 4132; Vfüsned 2/256, 316, 399, 419, 450, 457, 467, 530, 5/149, 152; Beyhakî Delâil 1/338: Beyhakî Süneni Kübra 7/46; Ebû Nüaym Hılye 2/189.
355[8] Buharî Rikak 81/17 hadis no. 4660: Müslim Zühd ver Rakaik 1055; Tirmizî Zühd 2362; îbni Mâce 4139; Müsned 2/232, 446, 481; Ahmed b. Hanbel Zühd s.13; Beyhakî Delâil 1/339; İbni Ebî Şeybe 13/24; Ebû Yala Müsned 10/6103; Ebuş Şeyh Ahlakun Nebiyyi s.268; İbni Ebî Şeybe 13/24; Beyhakî Süneni Kübrâ 2/150, 7/46.
İbrahim Nehâî'de Esved yoluyla Hz. Aişe (r.a.)'dan şöyle nakleder.
«Rasûlü Ekrem (s.a.v) vefat edene kadar üç gün peş peşe buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı.»
Haberi Müslim anlatıyor.356[9]
Süfyan-ı Sevrî de Abdürrahman b. Abis b. Rabîa'nm babası aracılığıyla Hz. Âişe'nin (r.a.) şöyle dediğini rivayet eder:
-Biz kurbanlarımızın paçalarını (kurutup) on beş gün geçtikten sonra çıkartıp onu yerdik. (Abis der ki) Ben "Niye böyle yapardınız?" deyince Hz, Âişe gülüp: "Muhammed'in (a.s.) aileleri Efendimiz (s.a.v) Allah a kavuşana kadar katıkla ekmek yiyerek doyunmamışlardır"dedi.
Hadisi Buharı rivayet ediyor.357[10]
Hişâm b. Urve, babası Urve'nin Hz. Aişe'den şöyle naklettiğini anlatır:
-Üzerimizden Hilal geçer, tekrar gelir geçer, tekrar gelir geçerdi de yemek pişirmek için bir ateş yakmazdık. Yemeğimiz ancak su ve hurma olurdu. Ne var ki, çevremizde Ensar' dan evleri olanlar vardı ve davarlarının sütünden Nebi'ye (s.a.v) gönderirler, Nebi (s.a.v) de bize bu sütü içirirdi.
Bu ittifakla rivayet edilen bir haberdir.358[11]
Hemmâm, Katâde'den şöyle anlatır: Biz Enes b. Malik'in (r.a.) yanma gelirdik. Onun ekmekçisi ayakta olurdu. Bize: "Haydin yiyin!Ben Rasûlüllah (s.a.v)'in Allah'a ulaşıncaya kadar yufka ekmek görmüş olduğuna dair bir şey bilmiyorum. Efendimiz suda haşlanmış koyunu gözleriyle asla görmemiştir,"
Bu hadisi Buharî rivayet ediyor.359[12]
Hişâm ed Destevâî, Yûnus, Katade isnadıyla Enes'in (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
Rasûlüllah (s.a.v) ne sini (masa) ne de tabak içinde yemek yerdi. Onun yufka ekmek yediği de olmamıştır. Bunun üzerine ben Enes (r.a.)'a: "Peki o zaman yemeği neyin üzerinde yiyorlardı?" diye sordum da, "sofranın üzerinde" diye cevap verdi.
Bu hadisi Buharî rivayet etmiştir.360[13]
356[9] Müslim 2970, 2976; İbni Mâce 3343, 3344; Müsned 6/42, 2/446; Beyhakî Delâil 1/339; Buharı el Eyman 83/22; Et'ıme 70/23; Rikak 81/17; (Hadis'te "Medi-ne'ye geldikten sonra" ifadesi vardır). Ebû Yavla Müsned 4538, 4539, 4540, 4541; Tirmizî 2357, Şemail s.150; Tayalisi 2/126, (2463); İbni Mâce 3346; Abdürrezzak 20620; İbni Ebî Şeybe 13/249.
357[10] Buharî Et'ıme 70/27, 37; Müslim 4/5 sayfa 2281; Tayalisî 2/126; Tirmizî Edâhî 1547; İbni Mâce 3313; Müsned 6/128, 136; Beyhakî Delâil 1/341; İshak b. Raheveyh Müsned 1012; Beyhakî ŞıTbül İman 249/1/1; İbni Sa'd 1/401.
Hz. Âişe'nin bu sözünü kurban etinin üç günden fazla saklanmsının yasakh-ğma dair olan haberin mensuhluğunu bildirmek için söylemiştir. Bu üç gün sınırı sadece, kıtlık sebebiyle o yıla mahsus sayılmıştır.
358[11] Buharî Rikak 81/17; Müslim 2972; Müsned 2/405, 6/71, 86, 108; İmam Ahmed Zühd s.10; Beyhakî Delâil 1/341; Zehebî'deki son ifadeyi Beyhakî'ye göre terceme ettim. Zira daha anlaşılır haldedir.
359[12] Buharî Rikak 81/17; Et'ıme 70/26; İbni Mâce 3309, 3389; Müsned 3/128, 134, 250; İbni Savd 1/404; Beyhakî Delâil 1/342.
360[13] Buharî Et'ıme 70/8; Rikak 81/16; Tirmizî 1848; İbni Mâce 3292; îmam Ahmed Zühd s.14; Müsned 3/130; Beyhakî Delâil 1/342.
Şuvbe, Ebû İshak'tan naklediyor: Abdürrahman b. Yezîd'i Esvet aracılığıyla Hz. Aişe (r.a.)'m şöyle dediğini anlatırken duydum:
-Rasûlüllah (s.a.v) vefatına kadar üst üste iki gün arpa ekmeğinden karnını doyurmamıştır."
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.361[14]
Hisâm b. Ebî Abdillah, Katade aracılığıyla Enes (r.a.)'tan rivayet eder ki, bir gün Enes (r.a.), Peygamber (s.a.v)'e arpa ekmeğiyle bozulmuş iç yağı (ya da zeytin) götürmüş. Rasûlül-lah ailesine yiyecek olarak arpa aldığı yahudiye borç karşılığı zırhını rehin olarak vermiş idi. Bir gün onu "Muhammed (a.s) ailesinde ne bir sa* hurma, ne de bir sa1 buğday geeelemiştir." derken duymuştum. Onlar o zaman dokuz hane idiler.
Hadisi Buharı rivayet ediyor.362[15]
Hişâm b. Urve babası Urve'nin Hz. Aişe (r.a.)'dan naklen:
-«Rasülüllah'm (s.a.v) yatağı içi hurma lifi doldurulmuş deriden yapılma idi, dediğini rivayet eder.
Haber müttefekun aleyhtir.363[16]
Bize el Hadr b. Abdillah b. Ömer, Ahmed b. Abdisselam ve Ahmed b. Ebî'l Hayr kitabeten haber verdiler ki, Abdül Mün'im b. Abdil Vehhab b. Küleyb onlara bunu rivayet icazeti verip, bana Ali b. Sinan, Muhammed b. Muhammed yoluyla hicrî üç yüz otuz dokuz yılında Ebû Ali es Saffar'dan haberi nakletti. Bize el Hasen b. Arafe, Abbad b. Abbad el Mühellebî, Mücahid, Şa'bî, Mesrûk isnadıylaHz. Aişe (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi:
-Ensar'dan kadının biri yanıma girdi. Rasûlüllah (s.a.v)' m yatağının katlanmış abadan yapılma olduğunu görünce, hemen gidip, bana içi yün doldurulmuş bir yatak yolladı. Ra-sûlü Ekrem yanıma geldiğinde "Bu da neyin nesi ya Aişe?" buyurdu. "Falanca kadına senin yatağını görünce bana bunu yolladı." dedim. Bunun üzerine, "Yâ Aişe! Bunu derhal geri gönder." emrini verdi ise de, ben onu geri yollamadım. Evimde bir yün yatak olması hoşuma gitmişti. Hatta Nebi (s.a.v) bu sözünü üç kere tekrarladı ve:
"Onu geri yolla! Vallahi ben istemiş olsaydım, Allah kesinlikle altın ve gümüş dolu dağları benimle yürütürdü" buyurdu.
Hadisi İmam Ahmed, Zühd kitabında İsmail b. Muhammed -Abbad b. Abbad -bu sika biridir- Mücâlid b. Saîd (bu kavî bir ravî değildir) yoluyla nakleder. Yine bu haberi, Vakîdi'nin Katibi Muhammed b. Savd da Saîd b. Süleyman el Vasıtî aracılığıyla Abbâd b. Abbâd'dan nakleder.364[17]
361[14] Müslim 2970; Buharî Etkime 70/8, 23; Müsned 5/253, 260, 267; t Ahmed Zühd 39; Beyhakî Delâil 1/343.
362[15] Buharî Büyü' 34/14, hadis no.2069; Rehin 48/1; İstikraz 43/1, Selem 35/5, 6; Müslim 1603; Tirmizî Büyü 1215; İbni Mace Ahkâm; İmam Ahmed Zühd s.9, 10, 11; Müsned 3/133, 180, 208, 211, 232, 255, 270, 288, 290; İbni Sa'd 1/407; Beyhakî Delâil 1/344.
363[16] Buharî Rikak 81/17 hadis no. 6456; Müslim Libas kitab 37/6; Ebû Dâvûd 4146; Tirmizî 1816; İbni Mâce 4151; Müsned 1/84, 93, 104, 106, 108, 6/48, 56, 73, 108, 207, 212, 295, 314; İAhmed Zühd s.19; Beyhakî Delâii 1/344.
364[17] Bu isnad Zehebî'nin kendi isnadıdır. İmam Ahmed Zühd s.20; İbni SaM Ta-bakat 6/212; Beyhakî Delâil 1/345; Ebuş Şeyh Ahlâkun Nebiyyi s.156; Hatîb Tarih 11/102; Ebû Nüaym Hilye 2/68.
Zaide der ki: Bize Abdü'l Melik b. Umeyr, RaKîy b. Hırâş aracılığıyla Ümmü Seleme (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı:
-Rasûlüllah (s.a.v) yüzünün rengi değişmiş bir halde yanıma girmişti. Ben bunu vücudundaki bir ağrıdan sandım ve; "Ya Rasûlallah! Neyiniz var? Seni, yüzün sararmış görüyorum." dedim. Efendimiz bunun üzerine:
«Dün bize gelen şu yedi Dinar yüzünden rengim kaçtı. Dün onları muhtaçlara veremeden geceyi geçirmişiz. Onlarda yatağın iç yüzünde kalmışlar.»buyurdu.
Bu isnadı sahih bir hadistir.365[18]
Bekir b. Müdar, Mûsâ b. Cübeyr, Ebû Ümame b. Sehl'den naklediyor: Ben ve Urve Hz. Aişe (r.a.)'m yanma girdik, Hz. Aişe bize: «Siz Rasûlüllah (s.a.v)'i son hastalığında bir görmeliydiniz. Yanımda altı ya da yedi Dinar para vardı. Bana onları dağıtmamı emretti. Fakat Efendimiz iyileşinceye kadar onun hastalığı beni meşgul edince, dağıtmaya fırsat bulamamıştım. Rasûlüllah (s.a.v) iyileşince bana bu Dinar'ları ne yaptığımı sordu. Anlatınca onları isteyip avcuna aldı ve:
"Allah'ın Peygamberi'nin bunlar yanında olup dağıtmadan Allah'a kavuşacak sanılmasın!" buyurdu.366[19]
Ca'fer b. Süleyman, Sabit yoluyla Enes (r.a.)'m: "Rasûlüllah (s.a.v) yarını için asla bir şey biriktirip saklamazdı." dediğini anlatır.367[20]
Bekkâr b. Muhammed es Sîrînî, İbni Avn, İbni Şîrîn isnadıyla Ebû Hüreyre (r.a.)'tan şöyle nakleder:
Bir gün Rasûlü Ekrem (s.a.v) Bilal'ın yanma gelmiş ve orada hurma yığını368[21] görüp: Bu ne ya Bilal?" diye sormuştu. Bilal de; "Hurmadır, onu biriktiriyorum." deyince Efendimiz:
"Sana yazık oldu ey Bilal. Bunların sana Cehennem'de buhar olmasından korkmuyor musun. Dağıt ya Bilal! Arş sahibi olan zatın azaltacağından asla korkma!" buyurdu.
Lakin Bekkar b. Muhammed zayıftır. 369[22]
365[18] Müsned 6/214, 293; Beyhakî Delâil 1/346; Ebû Yala Müsned 12//7017; İbni Hibban (El İhsan) 7/302.
366[19] Müsned 6/49, 86, 104; Beyhakî Delâil 1/343; Ebuş Şeyh Ahlakun Nebiyyi s.280; İbni Ebî Şeybe 13/238; Humeydî Müsned 1/135; Beyhakî Süneni Kübrâ 6/357; İbni Hibban (İhsan) 5/89.
367[20] Tirmizî Zühd 2362; Beyhakî Delâil 1/346; Tuhfetül Eşraf 1/106, 107; Tirmizî Şemail 190; Ahlakun Nebiyyi 279; Hatib Tarih 7/18; Beğavi Sünne 13/253.
İbni Kesir'İn E3 Bidaye ven Nihaye 6/54'teki izahına göre "Rasûlüllah (s.a.v) çabuk bozulan yiyecekleri depo etmezdi", demektir. Yoksa Fey olarak Allah Rasûlüne ayrılan kısımdan ailelerinin bir yıllık ihtiyacını ayırdığını Ömer (r.a.) Sahihayn'da geçen bir haberde nakletmektedir.
368[21] Toroslarda buna "Çöc" denir.
369[22] Ebû Yala 10/6040; Ebû Nüaym Hılye 2/280, 6/274; Beyhakî Delâil 1/343; Ukaylî Zuafa 1/150 no.188; Bekkan b. Muhammed zayıftır. Buharı "Onun hakkında alimler kötü söyledi", Ebû Zür'a "Onun hadislerinin çoğu münker-dir" derken, İbni Maîn "ben ondan hadis yazdım, fena sayılmaz" der. Ebû Hatem "Gönül ona razı değil, o Muzdariptir" der. Ebû Zür'a "O, İbni Avn'ın olmayan rivayetleri İbni Avn'a nisbetle rivayet ediyor" derken İbni Hibban "Onun hadisinin ardına düşülmez" der. Buna rağmen bu hadis metin olarak zayıf değildir. Zira Ebû Ya’la rivayeti Bekkar’ın rivayeti değildir.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/201-211
Rasulüllah'ın Nafakası
Muaviye b. Sellam, Zeyd'den naklediyor: O, Ebû Sellam'ı bana Abdullah b. Âmir el Hevzenî şöyle anlattı derken duymuş:
-Rasûlüllah (s.a.v)'in müezzini Bilal (r.a.)'a Halep şehrinde rastladım, ve "Peygamber (s.a.v)'in nafakasının nasıl olduğunu bana anlatır mısın" dedim. O da şöyle anlattı:
«Peygamber (s.a.v)'in nafaka diye belli bir şeyi yoktu. Ancak bunu, Allah onu peygamber gönderdiği yönden ölene kadar ona vekaleten ben deruhte ederdim. Efendimiz'in yanma Müslümanlar'dan bir adam gelir de, Peygamber onu çıplak (eski elbiseli) görürse bana emir verir, ben de gider birinden borç para alır, bu parayla o adama lazım olan elbise ve diğer eksiğini satın alır, ona giydirir ve karnını doyururdum.
Bir gün Müşriklerden biri önüme gerildi ve, HYa Bilal! Bende çok para var. Artık benden başkasından borç alma!" dedi. Ben de Öyle yaptım. Nihayet bir gün abdest aldım ve namaza ezan okumak için kalktım. Bir de ne göreyim. Borç aldığım o Müşrik bir grup tüccarın arasında duruyor. Beni görünce: "Ya Habeşî!" dedi. Ben de "Buyur" dedim. Herif bana suratını asıp çok ağır laflar söyledi ve "Sen bir aylığına para almıştın, bir aya kaç gün kaldı biliyor musun?" dedi. Ben de "az kaldı" deyince o, "şu günde dört günün kaldı. Ben sendeki alacağımı alacağım. Zira ben sana verdiğim o parayı senin iyiliğinden ya da Sahibin Muhammed'in iyiliğinden dolayı vermedim. Ancak sen borcunu ödeyemeyince benim kölem olasın da seni davar gütmeye göndereyim diye verdim. Zaten sen Önceleri de koyun güderdin" dedi. O böyle söyleyince içimde {hür ve) şerefli insanlarda meydana gelen bir haysiyyet duygusu beni bürüdü. Hemen oradan ayrılıp ezan okudum. Yatsıyı kıldıBuna rağmen bu hadis metin olarak zayıf değildir. Zira Ebû Ya'la rivayeti Bekkar'in rivayeti değildir.
ğımda Rasûlüllah (s.a.v) de ailesine dönmüştü. Ben yanma girmek için izin istedim. Bana izin verildi. Rasûlü Ekrem'in yanma girip: "Ya Rasûlallah! Şu Müşrik bana şöyle şöyle söyledi. Ona borcumu ödeyecek ne senin yanında ne de benim yanımda bir şey var. O herif de beni utandırıp duruyor. Bana izin versen de, şu Müslüman olan kabilelerden birisine gitsem. Belki Allah (c.c.) benim borcumu kapatacak bir rızkı Ra-sûlüne ikram eder." dedim. Efendimizin yanından çıkıp evime geldim. Kılıcımı, azık torbamı, mızrağımı ve ayakkabımı başucuma koyup yüzümü de ufka doğru çevirip yattım. Ne vakit uyusam hemen uyanıyordum. Nihayet gece iyice koyulaştığı andan ta birinci şafağın ucu yükselene kadar uyumuş um. Kalkıp yola koyulmak istiyordum ki, bir de birisi hem koşuyor hem de "Ya Bilal! Allah Rasûlü'nün davetine icabet et." diyordu. Kalkıp bu çağıran adamın yanma geldim. Gördüm ki. üzerlerinde mahfelleriyle dört tane yük devesi var. Hemen Rasûlüilah'm (s.a.v) yanma gelip girmek için izin alarak huzuruna vardım. Nebi (s.a.v) bana:
"Haydi müjde ver! Allah senin ödeyeceğin şeyi sana getiriverdi." buyurdu. Allah'a hamd ettim. Bana, "Çökmüş dört yük devesine uğramadın mı?" deyince "evet" dedim.
"Develerin kendi de üzerlerindeki yük de senindir." buyurdu. Baktım develerde elbise, yiyecek
yüklü olup Fedek emiri bunları Efendimize hediye etmiş. Yükleri üstlerinden indirdim. Sonra develeri bağladım. Sonra sabah ezanını okumaya yöneldim. Rasûlüllah (s.a.v) sabahı kılınca, ben Bakî' (mezarlığında o gün pazar kurulan yere) gittim. Parmağımı kulak deliğime tıkayarak: "Rasûlüllah'tan borç isteyen kim varsa gelsin." diye dellal çağırdım. Nihayet Rasûlü Ekrem'in yeryüzünde kimseye Lorcu kalmaymcaya kadar, satıp borç ödemeye devam ettim. Hatta geriye bir buçuk veya iki okka kadar mal arttı. Sonra mescide geldim. Artık günün büyük bir kısmı geçmişti. Rasûlü Ekrem (s.a.v)
mescitte tek başına oturuyordu. Ona selam verip yanına vardım. Bana:
"Sana gelen takviye ne yapabildi?" diye sorunca ben. "Allah (c.c.) Allah Rasûlüne ait bütün borçları ödedi, hiç borç kalmadı" dedim. . "Hiç bir şey arttı mı?" diye sorunca, "evet iki Dinar kaldı" dedim.
"Beni bu iki Dinar'dan kurtarmaya bak. Zira sen bunlardan beni kurtarmadan ben ailelerimden hiç birinin yanına girecek değilim." buyurdu. Lakin hiç kimse yanımıza gelmedi. Rasûlüllah sabah olana kadar mescitte geceledi. İkinci gün de mescitte kaldı. Nihayet gündüzün sonuna doğru iki binekli geldi. Ben hemen yanlarına varıp onları da doyurup giydirdim. Yatsıyı kılınca Efendimiz beni çağırdı ve "Sana gelen takviye yardım ne etti?" diye tekrar sorunca ben, "Allah seni onlardan rahatlattı." dedim. Bunun üzerine Efendimiz "Allahü Ekber" diyerek bu mala hala yanmdayken ölüm geliverir korkusundan (dağıtarak kurtulduğu için) Allah'a hamd etti. Sonra ben peşi sıra yürüdüm. Efendimiz ailelerinin yanma girip tek tek hanımlarına selam vererek hallerini sordu ve en son geceleyeceği hanımının yanına geldi.
Bu hadisi Ebû Dâvûd. Tevbe el Halebî'den o da Muaviye'den nakleder.370[23]
Ebû Dâvûd-u Tayalîsî, Ebû Hâşim ez Zaferânî, Muham-med b. Abdillah isnadıyla Enes b. Malik'in şöyle anlattığını nakleder:
Fatıma (r.a.) bir ekmek parçasını Nebî'ye (s.a.v) getirmiş ti. Efendimiz, "Bu ne?" buyurunca, "Ekmek çöreği pişirdim. Bu parçayı sana getirmeden gönlüm rahat etmedi." deyince Rasûlüllah:
"Ama bu, babaym Üç günden beri ağzına giren ilk yemek olmuştur." buyurdu.371[24]
Ebû Asım, Zeyneb bn. Ebî Talîk'm şöyle dediğini anlatır: Bana Ebû Bahr denen Hibbân b. Cez1, Ebû Hüreyre'nin (r.a.) şöyle anlattığını haber verdi:
-Peygamber (s.a.v) açlığın şiddetinden dolayı sulbüne taş bağlardı.372[25]
Ebû Ğassan en Nehdî anlatıyor: Bize İsrail, Mücalid b. Sa-îd Şabî aracılığıyla Mesrûk un şöyle dediğini anlatıyor:
-Bir gün Hz. Aişe (r.a.) bana konuşuyorken birden ağlamaya başladı. "Seni ne ağlattı?" diye sordum da şöyle cevap verdi:
370[23] Ebû Dâvûd Haraç vel İmâra 3055; Beyhakî Delâil 1/349, 350: Beyhakî Süneni Kübrâ 6/81, 9/215; İbni Hibban Sahih (thsan) 8/89;. Taberanî Kebîr 1/350.
371[24] İbni Sa'd Tabakat 1/400; Müsned 3/213; Ebûş Şeyh Ahlakun Nebiyyi 264.
372[25] İbni Sa'd Tabakat 1/400.
"Ben ağlamamı gerektirecek kadar dilediğim gibi karnımı yemekle doldurmadım. Ancak Rasûlüllah
(s.a.v)'i ve onun çektiği meşakkatleri hatırladığım için ağladım" dedi.373[26]
Halid b. Hıdaş anlatıyor: Bize İbni Vehb nakletti ki, kendisine Cerîr b. Hâzim, Yûnus aracılığıyla
Hasan-ı Basri'nin şöyle anlattığını haber vermiş:
-Bir gün Hazreti Rasûlüllah (s. a.v) Ashab'ma hitaben şöyle buyurdular:
oluî Vallahi, onlar o vakit dokuz hane ev olmalarına rağmen Muhammed'in ailesinde ve evlatlarında
bir Sa" mikatarda bir yemek (dağıtılmadan kalıp orada ) geceleme mistir."
Vallahi, Rasûlü Ekrem (s.a.v) bu sözünü Allah'ın kendisine in'am ve ihsan ettiği rızkı az gördüğü için
böyle söylemiş değildir. Lakin bu sözü, Ümmeti kendisini örnek alıp da uyabilsinler diye söylemiştir.
Bu son dört hadisi İbni Sad Tabakatmda adları yukarda geçen ravilerden nakletmişlerdir.374[27]
Ebân anlatıyor: Bize Katâde, Enes (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi: "Yahudi'nin birisi Peygamber
(s.a.v)'i arpa ekmeği ile biraz bozulmuş iç yağı eritmesi yemeğine da'vet etmişti. Efendimiz (s.a.v)
bu davete icabet etti.375[28]
Enes (r.a.) der ki: Nebi (s.a.v)'e hurma hediye edilmişti. Efendimizi açlık şiddetinden dolayı hurmayı
çömelerek yediğini görmüştüm.376[29]
Esma binti Yezîd anlatıyor:
-Nebî (s.a.v) Efendimiz aldığı arpa karşılığı bir Yahudiye zırhı rehin verilmiş olarak vefat etti.377[30]
Rasulüllah'ın Şemail Ve Efalinden Bir Kısmı
Kendisinden sabit olduğuna göre Nebî (s.a.v) şöyle buyurur:
«Allah'ım ben açlıktan sana sığınırım. Zira o ne kötü bir yatak arkadaşıdır.» (Veya fakirliğin en
kötüsüdür.)378[31]
373[26] İshak b. Raheveyh Müsned h.nal269; Tirmizî Zühd 2356; Ebuş Şeyh Ahlakun Nebiyyi 265.
Ravî Mücalid b. Saîd'in zayıf olduğunu Zehebî yukarda anlatmış idi. Hadisi Tirmizî de "hasen" sayar. Hadisi diğer şahitleriyle kavidir.
374[27] İbni Sa'd Tabakat 1/401; Hasen-i Basrî sahabe değildir. O yüzden hadis mürseldir. Ancak yukarıda Enes hadisi bu ifade ile geçmiş idi.
375[28] Buharî Büyü' 34/14; İbni SaM 1/401.
376[29] Müslim 2044 Eşribe; Ebû Dâvûd Et'ime 3771; Müsned 3/180; İbni Sa'd Tabakat 1/407.
377[30] Buharî Büyü' cild 3/77; Rehin 3/186; Cihad ve Siyer Cild 9/Sayfa 49;Selem 3/113; Müslim Cild 3/1226; Tirmizî Büyü' 1232; Nesât Büyü' 7/288, 303; İbni
Mâce 2438; Daramî Büyü' 44; Müsned 1/236, 300, 301, 361, 3/102, 133, 238, 6/453, 457; İbni Sa'd 1/408; îshak b. Raheveyh Müsned h.na 958, 959, 960, 1009
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/211-215
378[31] Ebû Yala Müsned 11/6412; Abdürrezzak Musannef 19636; İbni Hibban 2/183; Beğavî Sünne 5/170; Temhid 6/66; İbni Mace Et'ıme 354; Ebû Dâvûd Salat
1547; Nesâî İstiaze 8/263; İbni Sa'd 1/409; hadiste
Ve hıyanetten sana sığınırım. Zira o ne kötü bir sırdaştır, ilavesi vardır. İbni Mâce rivayetindeki ravî Leys b. Süleym zayıf biri ise de diğer rivayetler Ebû Hüreyre'ye
kadar ayn bir isnadla geliyor.
Rasûlüllah (s.a.v) tatlıyı, balı ve eti bilhassa Ön butu çok severdi. Hanımlarla cima' eder, et yer, bazen oruç tutar bazen iftarlı olur, uyur, İhrama girerken de ihramdan çıkarken de güzel koku sürer, cumaya gelirken de başka zamanlarda da kokulanırdi. Hediye kabul eder ve bunu devamlı yaparak hediyeleşmeyi de emrederdi. Kendini da'vet edenlerin da'vetine katılırdı. Yemekte ne bulursa onu yer, şunu bunu aramadan, hiç bir külfete girmeden ne bulursa onu giyerdi. Hıyarı (acu-ru da olur) taze hurmayla yediği gibi karpuzu da taze hurma ile yerdi. Hayvana bindiğinde küçük çocukları Önüne bindirir, kölesi veya yol arkadaşı gibi büyükleri arkaya (sağrıya) bindirirdi. Efendimiz yünlü giydiği gibi Yemen'in pamuklu abasını da giyerdi. En sevdiği elbise de bu idi. Bu Yemen'de dokunulan kırmızılı beyazlı (alacalı) bir kumaştan mamul idi. Mühür vurduğu zaman mührün kaşında "Muhammedün Rasûlüllah" yazılı olan yüzüğünü sağ eliyle mühür olarak damgalardı. Bazen sol eliyle de mühür basardı.
Oruç tuttuğu zaman visal orucu yaparak günlerce iftar ve sahurda yemeden öyle kalır ama ümmetini visal (iftarsız) orucu tutmaktan men ederdi. Bu konuda:
«Ben sizin gibi değilim ki. Ben Rabb'imin katında gecelerim de, beni o yedirip içirir.» buyuruyor.379[32]
Açlığın şiddetinden bazen karnına taş sarardı. Halbuki kendisine yer yüzü hazinelerinin tüm anahtarları verilmişti. Buna rağmen onu kabul etmedi; O, dünyaya karşı Ahiret'i seçti. Çok tebessüm eder. güzel kokuları severdi. Ahlakı Kurban' dan ibaret idi. Onun razı olduğu şeye razı olur, kızdığına kızardı.
Okuma ve yazma öğrenmemiş idi. İnsanlardan ona bir şey öğreten bir muallimi de olmamıştır. O Cahiliye döneminde putlara tapıldığı bir dönemde büyümüştü. Onlar da ilim ve kitap bilen kimse değillerdi.
Allah ona alemlerde vermediği ilmi bağışlamıştı.
Allah (c.c.) onun hakkında:
«O hevâdan konuşmaz, onun konuştuğu ancak kendine vahiyden ibarettir.» (Necm suresi ayet 3) buyurdu.
Şu kısa kısa söylenen şeylerin hepsi de sahih hadislerde geçen meşhur şeylerden ibarettir.
Nebi (s.a.v) şöyle buyuruyor:
Bana kadın ve güzel koku sevdirildi. Gözümün aydınlığı ise namazda yapıldı.»380[33]
Enes der ki: Peygamber (s.a.v) bir kuşluk vakti bir gusül ile bütün hanımlarını dolaşmıştı, (çımayı kasden)381[34]
379[32] Buharı Temennî 94/9; Siyam 30/48, 20; Müslim Savm 1103; Müsned 3/8, 6/126, 2/281, 3/200, 5/413; İbni Ebî Şeybe 3/83; Beyhakî Süneni Kübra 4/282.
380[33] Nesâî İşretün Nisa 1/2; Müctebâ 7/61; Müsned 3/128, 199, 285; İbni Sa'd Tabakat 1/398; Ebû Ya'la Müsned h.no.3482, 3530; Ahlakun Nebiyyi s.103, 247, 248; Beyhakî Süneni Kübra 7/78; Hakim 2/160.
381[34] Buharı Nikah 67/102; Nesâî Gusül 1/143, 209; îbni Mâce 588; Müsned 6/8, 9, 331; Ebû Dâvûd 218; Temhîd 2/256.
Hanımlarından en sevdiği Aişe (r.a.) idi. Erkeklerden de Hz. Aişe'nin babası Ebû Bekir'i, Zeyd b. Harise'yi bunun oğlu Üsame'yi severdi. Bir keresinde:
"İmanın delili Ensar'ı sevmektir. Münafıklığın delili de Ensar'a buğuz etmektir." buyurdu.382[35]
iki torunu Hasan ve Hüseyin (r.a.)ları çok sever ve:
"Bu ikisi benim dünya reyhanlarımdır." buyururdu.383[36]
Kendisinden bir şeyler alabilmeleri için Muhacir ve Ensar'in daima kendisini takib etmelerini isterdi.384[37] Giyiminde kuşamında (taranmasında) ve ayakkabısını giyerken ve her durumunda sağdan başlamayı severdi.385[38] Yine şöyle buyururdu:
"Allah'tan en çok korkanınız ve sakındığım şeyleri en iyi bileniniz benim.386[39] Yine:
"Benim bildiklerimi bilseniz elbette çok ağlar ve pek az gülerdiniz." buyurdu.387[40]
"Beni Hud süresiyle kardeşleri kocattı." buyurdu.388[41] Bunların hepsi sahih hadislerde vardır.389[42]
Sonsuz Gayreti Ve İbadeti
Süfyan b. Uyeyne, Ziyad b. İlâka aracılığıyla Muğîre b. Şu'be (r,a.)'m şöyle dediğini anlatır:
Rasûlüllah (s.a.v) (bir gün) kalkıp ayakları şişinceye kadar ibadet etti. Kendisine: "Ya Rasûlallah! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamamış mıydı? Bu kadar ibadet neye?" dediler de:
«Allah'a çok şükreden bir kul olmayayım mı?» buyurdu. Bu müttefekun aleyh bir hadistir.390[43]
Mansûr; İbrahim Nehâî yoluyla Alkame'den naklediyor: Hz. Aişe'ye "Rasûlüllah'ın amel edişi nasıl idi, onun ibadete ayırdığı hususi günleri var mıydı?" diye sordum da:
-Hayır! Onun ameli sanki devamlı yağan bir yağmurdu. Onun dayandığı gibi hanginiz dayanabilir ?"
382[35] Buharî îman 2/10; Menakibül Ensar 63/4; Müslim îman 128; Nesâî îman 8/116; Müsned 3/70, 130, 133, 249, 5285, 6/7; Tirmizî 2632.
383[36] Buharî Fazailü Eshabın Nebiy 62/22; Edeb 78/18; Tirmizî Menâkib 3859; îbni Ebî Şeybe 12/100; Buharî Edebül Müfred h.na85; Müsned 2/85, 93; Ta-beranî Kebîr 3/137; Ebû Nüaym Hılye 5/71, 7/365.
384[37] Tirmizî Mevakîtüs Salat 228; İbni Mâce 977; Müsned-i İmam Ahmed 3/100, 199, 205, 263; Ebû Dâvûd Salat bab 96; Nesâî İmame bab 23, 26; Daramı 1/290; Abdürrezzak 2456; Hakim 2/8; Beyhakî Süneni Kübra 3/97; Darakutnî 1/280; Temhîd 1/316.
385[38] Buharî Vudû 4/31; Salat 8/47; Et'ıme 70/5; Libas 77/77; Müslim 268; Ebû Dâvûd 4139; Nesâî 1/78, 205; İbni Mâce 401; Müsned 6/94, 130, 147, 188, 202, 210; Tayalisî 1410.
386[39] Buharî Nikah 67/1; Müslim 1108, 1109; Ebû Dâvûd 2382; Muvatta 642; Müsned 6/67, 122, 156, 226, 245.
387[40] Buharî 16/2, 65/5, 67/107, 81/27, 83/3; Müslim 426, 901, 2359; Nesâî 3/83, 133, 152; İbni Mâce 4191; Daramî bab 26; Muvatta 444; Müsned 2/257, 313, 418, 432, 453, 467, 477, 2/50, 3/102, 126f 154, 180, 193, 210, 217, 240 245, 251, 267, 290, 5/183, 6/81, 164.
388[41] Tirmizî 3351; İbni Savd 1/4352; Tirmizî Şemail 40.
389[42] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/216-219
390[43] Buharî Teheccüd 19/6; Tefsir 65/2; Müslim 2819; Tirmizî 410; Nesâî 3/219; İbni Mâce 1419, 1420; Müsned 4/251, 255, 6/115; Beyhakî Delâil 1/354; Beyhakî Süneni Kübra 2497, 3/16, 7/39; İbni Huzeyme 1182; Taberanî Sağîr 1/71, 11S; HjlyetüJ Evliya 7/250, 8/289; Tirmizî Şemail 140; Hatîb 4/331, 7/197; îbni Ebî Şeybe 13/232; Temhîd 6/224.