TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi
(İSLAM TARİHİ YEDİNCİ BÖLÜM)
-Daneyi yarıp çıkaran, canlıları yaratan zata andolsun ki öyle değil! Lakin ben şuraya inen bir
darbeyle ve (eliyle sakalını işaret ederek) şurayı kana boyayacak bir darbeyle öleceğim. Bu yapılmış
bir taahhüt ve kesinleşmiş bir karardır. İftira eden gerçekten korkmuştur, dedi.142[58]
Ebû'n Nadr der ki: Bize Muhammed b. Râşit, Abdullah b. Muhammed b. Akil isnadıyla babası
Bedir'de savaşmış olan Fedâle b. Ebî Fedâle el-Ensârî'nin şöyle dediğini anlatır:
-Babamla beraber hastalığa uğrayan Hz Ali'nin ziyaretine gitmiştik. Hastalığı ağırdı. Babam ona:
"Seni şu yerinde durduran sebep ne? Eğer ecelin burada gelecek olur ise Cüheyne Bedevilerinden
başka cenazene sahip çıkıp Medine'ye götürecek kimse olmaz. Eğer ecel sana (Medine'de) yetişirse
senin arkadaşların cenazene sahip çıkıp namazını kılarlar." dedi. Hz Ali de ona:
-Peygamber (s.a.v) bana garanti verdi ki, ben emir yapılmadan sonra da -sakalının başının kanı ile
bulanmasını kasd ederek 143[59]şuranın kanı şurayı boyamadan ölmeyeceğim.
Sıffeyn harbinde ravî Ebû Fudâle de Hz Ali ile beraber şehit edildi.
Hasen-i Basrî, EbûBekre (r.a)tan naklediyor:
-Easulullah (s.a.v)i mimberde gördüm. Yanında Ali'nin oğlu Hasen vardı. Efendimiz:
«Benim bu oğlum seyyiddir. Herhalde Allah Müslümanlardan iki büyük grubun arasını bununla
birleştirecektir.»
buyurdu.
Buharî hadisi «iki büyük» lafzı olmadan nakleder.144[60]
Sevr b. Yezîd, Halid b. Madan aracılığıyla Umeyr b. el Es-ved'den nakleder Umeyr, Halid e anlatmış
ki, kendisi Ubâde b. el-Sâmit (r.a.)a gitmiş. Ubade (r.a.) o zaman Hımış sahilinde kendisine ait bir
evde oturuyor imiş. Beraberinde eşi Ümmü Haram da varmış Ümmü Haram bize anlattı ki, kendisi
Rasû-lüllah (s.a.v)i şöyle derken duymuş:
142[58] Ebu Davud'u Tayalîsi 158; Beyhakî Delâil 6/438; Meğazelî Menâkib-ı Ali hadis no 460; İbni Ebî Âsim el-Sünne h.no 918; Müsned 1/91, 102, 130, 156; Nesâî
Hasâisi Ali savfa 39.
143[59] Müsned 1/102; Beyhakî Delâil 6/438; Bezzar El-Bahruz-Zehâir 3/136 no 927. Bezzar hadisin sonunda: "Füdale b. Füdâle'nin bu hadis dışında Ali'den (r.a.)
başka bir haber naklettiğini bilmiyoruz." der. Buharî Tarih-i Kebîr "inde (7/125): "Fudâle, Ali babasından sîmâı var. İbni Akîl'de kendisinden rivayet etmiştir." diye
tevsîk'e çalışırsa da, Zehebî ise Mizanında (no 6710): "Bu adamın kim olduğu anlaşılamamıştır, İbni Hıraş da ona: «Meçhul» hükmünü veriyor. Ama babası
Sahabedir." demektedir. İbni Hibban ise bu zatı "Sikat" kitabına olmuştur. Beyhaki ise bu hadisin bu isnad ile zayıf olduğunu belirterek: "Bu hadisi takviye ederek
güçlendiren birtakım şahitler vardır." deyerek Zeyd b. Vehb'in şu hadisini nakleder:
-Haricîlerin başı olan kişi Hz Ali (r.a.)a gelip: "Allah'tan kork! Sen artık Ölmüş sayılırsın." dedi. Bunun üzerine Ali (r.a.): "Daneyi yarıp ondan canlı yaratan, insanı var
eden zata yemin olsa ki Öyle değildir. Lakin ben şurama indirilen bir darbe ile (eli ile sakalını göstererek) şurayı kana boyayarak Öldürüleceğim. İşte bu dediğim
gerçekleşecek bir garanti, ve yerine getirilecek bir hükm-ü ilâhîdir. İftira eden perişan olmuş olcaktır." dedi. Bu haberi Ebu Davud-u Tayalisî 157 no ile tahric eder.
Sonra Beyhakî yine Zeyd b. Vehb'in şu haberini verir:
-Basra'daki Haricîlerden bir grup adam Ali (r.a.)a geldi. Aralarında «El-Cu'd» denen biri vardı. Bu herif Hz Ali'ye: "Allah'tan kork, sen artık ölmüş sayılırsın." deyince
Ali (r.a.) onu: "Nefsim elinde olan zata yemin olsun ki öyle değil. Ben öldürülerek öleceğim (diyerek yukardaki şekilde) anlattı. Bu haberi Hakim. Müstedrek'inde
(3/143) nakleder. Beyhakî daha sonra Salebe b. Yezîd, Ebu Sinan ed-Dueli, Sa'lebe el-Hammânî, Ebu İdris el-Ezdî'nin haberlerini de şahit olarak anlatır.
144[60] Buharî Fiten 20, Sulh 9, Fazailü Ashabın-Nebi 22; Ebu Davud 4662; Müsned 5/3S, 42, 44, 31; Nesâî 3/107; Tirmizî 3S62: Beyhakî Delâil 6/442; İbni Ebi Şeybe
12/96.
«Ümmetimden ilk deniz seferine çıkacakların duaları kabul olmuştur. » Bunun üzerine Ümmü-haram: "Yâ Rasulullah. Ben de onların içinde olacak mıyım?" deyince. Efendimiz: "Sen onların içinde olacaksın." buyurdu. Sonra Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
«Ümmetimden Kayser'in Şehrine ilk sefer yapacaklar af-folunmuşlardır.» Yine Ümmü Haram: "Ben aralarında olacak mıyım, yâ Rasulullah" deyince: "Hayır." buyurdu. Haberi Bu-hari rivayet etmiştir.145[61] Bu hadiste Peygamber (s.a.v) in deniz seferi yapılacağına ve İstanbul'a fethe çıkılacağına dair haber verdiği görülmektedir.
Şuvbe de Simâk aracılığıyla Câbir b. Semûra'dan (r.a.) Nebî (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakleder:
Kıyamet öncesi kesinlikle, her biri peygamber olduğunu iddia eden yetmiş yalancı, Deccal bulunacaktır.
Buna (bu isnadla) Müslim rivayet etmiştir. Ancak Ebû Hüreyre rivayetinde Buharî ve Müslim'in ittifakı vardır.146[62]
El Esved b. Şeybân, Ebû Nevfel b. Ebî Akrab'tan nakline göre Hz. Ebû Bekir kızı Esma (r.a.) Haccâc'a:
-Ama Rasûlüllah (s.a.v) bize anlatmıştı ki, Sakîf kabilesinden bir yalancı ile bir de kan dökücü zalim biri çıkacaktır. Yalancıya gelince onu tanıdık. Kan dökücü Zâlim'e gelince seni ondan başka biri olarak düşünemiyorum; demiştir. Hadisi Müslim naklediyor.147[63]
145[61] Buharî 56/93 hadis no 2924; Müslim 1912; Ebu Davud 2490, 2491, 2492; Muvatta 2/464; Nesâî Mücteba 6/40: 41; Müsned 6/391, 423; İbni Sa'd 8/424; Ebu Nüaym Hilye 2/61; Daramı 2/210; Tirmizî 1645; Taberi Tarih 4/258; Temhîd 1/142; İbni Asakir, Tarih-i Dımışk Terâcîm-ün-Nisa 486
Ümmü Haram: Medineli olup Ensar'dandır. Babası Milhan b. Halid b. Zeyd b. Haram'dır. Hz Enes (r.a.)m teyzesi olup Ummü Süleym'in bacısıdır. Eşi Ubâde b Sâmit (r.a.)tır. Ümmeti Mııhammed'in şanı yüce hanımlarından biri olup naklettiği hadisler Tirmizî dışındaki kitaplarda mevcuttur. Hz Enes ve diğer çok kişi ondan hadis nakletmiştir. Evlendikten sonra eşiyle beraber deniz seferine çıktı. Dönüşte bindiği katır serkeşlik edip onu sırtından atınca boynu kırılıp öldü. Zehebî der ki: "Bu sefer Kıbrıs seferi olup Hz Osman devrinde idi. Bana ulaştığına göre kabrini Frenkler ziyaret ederlermiş1' Halife b. Hayyât da böyle der. Bazıları Rodos'da öldü der. Kimi de dönüşte Beyrut'ta vefat ettiğini söylerlerse de bunlar zayıf rivayetlerdir.
146[62] Müslim 2923; Buharî 61/25; Tirmizî 2315; Müsned 2/237, 313, 330: Buharî Tarih-i Kebîr 9/21; İbni Ebî Şeybe 15/172; Beyhakî Delâil 6/480; İbni Ebî Âsim es Sünne 2/476; İbni Mâce 3952; Hatîb Tarih 3/74.
147[63] Müslim 2545; Beyhakî Delâil 6/481; Tirmizî 2317, 3944. Tirmizî hadisi İbni Ömer'den alır ve, "bu babda Esma'dan (r.a.) da haber vardır" der. Müsned 2/26; Buharî Tarih-i Kebîr 4/34S; Zehebî bu kıssayı çok kısa geçer. Ehem miyetine binâen hadiseyi biz Müslim'in nakline göre veriyoruz: Ebû Nevfel derki:
-(Haecac tarafından öldürüldüğü zaman) Abdullah b. Zübeyr'in (r.a.) cesedini (Mekke'deki) Medine'ye giden dağ yolunda gördüm. Kureyşlİler ile diğer halk onun na'şı yanına uğramaya başladı. Hatta Abdullah b. Ömer (r.a.) da cesedin yanına geldi, başucunda dikilerek: (Abdullah b. Zübeyr'in lakabı olan
Ebû Hubeyb ile hitab ederek):
-"Esselamü aleyke Ebû Hubeyb, Esselamü aleyke Ebû Hubeyb, Esselamü a-leyke Ebû Hubeyb! Ama vallahi! ben seni bu halife olmaya kalkışma işinden men ediyordum. Vallah ben seni bu İşten men ediyordum, vallahi ben seni bu işten men ediyorum! Vallahi sen benim tanıdığım kadarıyla, çok oruç tutan, çok namaz kılan, akrabalık bağlarını yerine getiren takva bir adamdın. Vallahi! (Haccac'ın iddiasına göre sen bu ümmetin en belalısı olduğun için asılmışsın. Öyle ise) en kötüsü sen(in gibi takva) olan bir ümmet, kesinlikle en hayırlı bir ümmet demektir." dedi, ve oradan ayrıldı.
İbni Ömer (r.a.) bu ziyareti ve konuştukları Haccac-ı Zalime ulaşınca hemen bir adam yollayıp Abdullah b. Zübeyr'i asıldığı daldan indirip yahudi mezarlığına defnettirildi. Ardından da annesi Ebû Bekir kızı Esma (r.a.) a gelmesi için haber saldı. O da reddetti. Haecac elçisini tekrar, "ya kendi ayağınla gelirsin, ya da seni saçlarından sürüyerek getirecek birini yollarım" diye haber saldı ise de Esma reddedip:
-Vallahi beni saçımdan sürüye sürüye götürecek birini göndermedikçe ben oraya gelmeyeceğim, dedi. Haecac: "benim ayakkabılarımı bir buluverin" deyip ayakkabılarını giydi, sonra kibirlene kibirlene yürüyüp Esma'ya geldi. Yanına girip (oğlunu Öldürdüğünü kasd ederek):
-Allah düşmanına ne yaptığımı gördün mü? deyince Esma (r.a.): -Gördüm ki, sen onun dünyasını yıktın, o da senin ahiretini yıktı. Bana ulaştığına göre sen ona "iki kuşaklının oğlu" diye hitab etmişsin. Vallahi (zatünnitakayn) iki kuşaklı benim. Bu iki kuşağın biri ile ben Allah Rasûlü ile Ebû Bekr'in (hicret için Sevr'de gizlendikleri zaman) yemeklerini taşıyordum, diğer kuşakta her kadının kuşandığı kuşak idi. Am Rasûlüliah (s.a.v) bize haber verdiki: Sakîf kabilesinden bir yalancı ile bir de kan dökücü çıkacaktır. Yalancıyı görüp tanıdık. Ama kan dökücünün de senden başka biri olacağını sanmıyorum, dedi.
Yalancı ile Muhtar b. Ebî Ubeyd'i kasdediyordu.148[64]
Velîd b. Müslim de, Mervan b. Salim el-Cezerî, el Ahvas b. 1-Hakîm, Halid b. Madan aracılığıyla Ubâde b. es-Samit'ten tasûlüllah (s.a.v) in:
«Ümmetim içinde Vehb denen bir adam olacak; Allah ona nkmeti hibe edecektir. Yine Ğaylan denen bir herif olacak ki, u ümmetime İblîs'ten daha zararlı olacak.» buyurduğunu anlatır. Ravî Mervan zayıftır.149[65]
Kendi Asrındakilerin Yüz Yıl İçinde Öleceği Haberi
İbni Cüreyc anlatıyor: Bize Ebûz-Zübeyr haber verdi ki, tendisi Câbir b. Abdillah (r.a.)ı şöyle derken işitmiş: Vefatından bir ay önce Nebi (s.a.v)'i şöyle söylerken duymuştum:
Bana kıyameti soruyorsunuz. Ona dair bilgi ancak Allah katmdadır. Allah'a yemin ederim ki, bugün yer yüzünde hayatta canlı olanlardan hiç bir nefse yüz sene ömür gelmeyecektir.
Hadisi Müslim naklediyor.150[66]
Şuayb b.'EbîHamze, Zührî, Salim b. Abdillah ile EbûBekr b. Süleyman b. Ebî Haseme aracılığıyla İbni Ömer'in (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) Ömrünün sonuna doğru bir gece yatsı namazını kıldırmış ve selam verince:
«Şu gecenizi size anlatayım mı? Bu geceden itibaren yüz sene başına kadar bugün yeryüzünde olanlardan hiç kimse kalmayacaktır.» (İbni Ömer der ki: İnsanlar Efendimizin bu sözünü anlamada yanılıp yüz yıl içinde olacak şeyleri kendi bildikleri bazı tevillerle izaha kalktılar Halbuki Nebi (s.a.v) bu sözü ile o günden itibaren yüz yıl sonra o asrın bitmiş olacağını belirtmişti).151[67]
Buharı ve Müslim bunu ittifakla rivayet ederler.
Cürayrî anlatıyor: Ebû't Tufeyl ile birlikte tavaf ediyordum. "Rasûlü Ekrem'e yetişenlerden benim dışımda kimse kalmadı" dedi. Ben, "Peki Rasûlüllah (s.a.v)in şekli nasıldı?" diye sorunca, "Efendimiz ak benizli, zarif yapılı ne iri ne cılız idi" dedi.
Bunun üzerine Haecac kalkıp savuştu gitti ve bir daha oraya gelmedi. Bu hadisi Ahmed Davudoğlu hocanın "Abdullah b. Zübeyr'i Medine'nin yolunda gördüm» diye tercemesi doğru olmaz. Zira olay Mekke'de olmuştur.
148[64] Muhtar es-Sakafî peygamberlik iddiasında bulunanlardan biridir. Efendimiz devrinde İslam'a girmişse de Sahabe değildir. İddialar için bak Zehebî Siyeri A'lamün Nübelâ 3/53S ve devamı.
149[65] Beyhakî Delâil 6/496; lakin Beyhakî bu hadisin sahih olmadığını söyler. Zehebî zaten Mervan "m zayıflığını anlatır. Buharı Tarihinde no 1602 onu, "Münkerü'l hadis" diye anar. İbni Adiy de ei-Kâmilinde 6/2380 de bu hadisi verir ve Mervanı tenkid eder.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/98-106
150[66] Müslim 2538; Tirmizî 2250; Beyhakî Delâil 6/501; Müsned 1/293, 3/326, 345, 385; Ebû Ya'la Müsned 5/144, 275S; (Ancak bu Enes hadisidir) Tahavî Müşkiİ 1/163; Hakim Müstedrek 4/499; İbni Hibban 2979, 2980.
151[67] Buharı Mevakîîüssalah bab 40; Müslim 2537; Tirmizî Fiten 2251; Ebû Dâvûd Melahim 17 no. 4384; Müsned 2/8S, 121, 221 Beyhakî Delâil 6/500; (Parantez arası Buharî'nin ilavesi olup Zehebi atlamıştır) Beyhakî Sünen 1/453, 9/7; Hakim 2/37; Begavî Sünen 2/193.
Bu haberi Müslim rivayet ediyor.152[68]
Ebû't Tufeyl'in yüz on yılında vefat ettiği bu konudaki görüşlerin en doğrusudur.153[69]
İbrahim b. Muhammed b. Ziyâd el-Elhânî babası aracılığıyla Abdullah b. Büşr (r.a.) dan nakleder ki:
Efendimiz (s.a.v) kendisine:
«Şu çocuk bir asır yaşayacaktır.» buyurmuştur. Ravi der ki: O yüz yıl yaşadı.154[70]
Velîd Diye Bir Belalı Geleceği Haberi
Bişr b. Bekr ve Velîd b. Müslim, Evzaî, Zührî isnadı ile Sa-îd b. Müseyyeb'ten şöyle dediğini
naklederler:
-Ümmü Seleme'nin kardeşinin bir oğlu doğmuştu. Adını Velîd koydular. Bunun üzerine Nebi (s.a.v):
«Firavunlarınızın adlarını çocuklarınıza veriyorsunuz ha! Hemen adını değiştirin. Zira bu ümmet
içinde adı Velîd denen ve benim ümmetime dokunan şerri, firavnun kavmine dokunan şerrinden
daha fazla olan birisi gelecektir.» buyurdu. Onlar da adını deştirdiler.
Bu haber Saîd b. Müseyyeb'ten kesin olarak nakledilmiş tir. Sahih olan görüşe göre Saîd'in mürsel
olarak naklettiği hadislerde dinde Hüccet sayılır.155[71]
Abdü'l Hakem b. Ebi'l Âsoğulları Hakkındaki Haberi
Süleyman b. Bilâl, el Alâ b. Abdirrahman, babası aracılığıyla Ebû Hüreyre (r.a.) dan Nebi (s.a.v)'in
şöyle buyurduğunu bildirir:
«Ebûl Âsoğulları kırk kişiye ulaşınca Allah'ın dinini insanlara aldatmaca yapacak, Allah'ın kullarnı
köleleştirecek, Allah'ın mülkünü de kendi sermayeleri yapacaklardır.»
Bu ravileri güvenilir kişilerden olmasına rağmen garib bir haberdir. Ancak A'meş, Atıyye aracılığıyla
Ebû Saîd el Hudrî'den (r.a.) buna benzer bir haberi (Efendimiz'den) merfu olarak nakleder. Ama
152[68] Müslim 2340; Müsned 5/454; Beyhakî Deîâil 6/501; Tirmizî Şemail s.14.
153[69] Beyhakî Delâil'de (6/501) derki: Ebu't Tufeyl Uhut harbi yılı doğdu. Hicretten yüz yıl sonra öldü. (Bunun Efendimiz'in vefatından yüz sene sonra olduğu da
söylenir) Böylece Onun ölümü Efendimiz'in haber verdiği tarihten itibaren 100 yıl geçtikten sonra olmuş oluyor. Yine Beyhakî'nin İmam Ahmed b. Hanbel'den
nakline göre bizzat Ebu't Tufeyl Velîd b. Abdillah b. Cümey'a kendinin Uhut yılı doğup Rasûlüllah'ın sekiz yıllık hayatına yetiştiğini anlatır.
Ebu't Tufeyl: Zehebî'nin Siyer-i .Vlamün Nübelâsında 3/467 bildirdiğine göre asıl adı Âmir b. Vasile el-Leysîdir. En son ölen sahabe budur. Dört kadar hadisi bize
ulaşmıştır.
154[70] Buharî Tarihi Kebir 1/323; Buharı Târihi! Evsat 93, 186; Hakim Müstedrek 4/500; Beyhakî Delâil 6/503; İbni Kesîr bu haberi Vakidî'den nakleder. 6/241. Bu
Ebu't Tufeyl değil, Abdullah b. Büşr'ün kendisidir.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/106-108
155[71] Beyhakî Delâil 6/503; İbni Ebî Hatem Merasil 114.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/108
orada (kırk değil) «Otuz kişi» diye geçer.156[72]
Süleyman b. Hayyân el Ahmer anlatıyor: Bize Dâvûd b. Ebî Hind, Ebî Harb b. Ebi'l Esved ed-Düelî
aracılığıyla Talha en Nasrî'nin şöyle dediğini anlatır:
-Muhacir olarak Medine'ye gelmiştim. O zamanlar birisi Medine'ye geldi mi tanıdığı varsa onun
yanma misafir olur, yoksa (mescitte bulunan) Soffe'ye inerdi. Ben de Soffe'ye indim. O zamanlar
Rasûlüllah (s.a.v) iki kişiyi birbirine arkadaş yapar, aralarında bir ölçek hurmayı bölüştürürdü. Bir
gün Rasûlüllah (s.a.v) namazda iken bir adam ona seslenerek, "Ya Rasûlallah! (Devamlı hurma
yemekten dolayı) midemizi hurma yaktı. Giydiğimiz kaba ketenler parçalandı" dedi. Bunun üzerine
Allah Rasûlü, Allah'a hamd ve sena ederek kavminin düçâr olduğu sıkıntıyı da arz etti. Sonra şöyle
buyurdu:
"Ben kendimin ve arkadaşımın halini iyi bilirim. Biz on küsur günü erak ağacının meyvesi dışında hiç
bir yiyeceğimiz olmadan geçirdik. Sonra Ensarh kardeşlerimize geldik. Onların yemeğini bölüştük.
Onların en fazla yedikleri hurmaydı. Kendisinden başka ilah olmayan Zat'a yemin olsun ki, et ve
ekmeğe gücüm yetseydi size onları yedirirdim. Yakında size öyle bir dönem gelecek (yahut sizden
kim o döneme yetişirse) Ka*be örtüsü gibi (ipekli) giyinecek, büyük tabaklar içerisinde
gıdalandırilacaksmız."Bunun üzerine:
-Ya Rasûlallah, o gün mü yoksa bu gün mü daha hayırlıyız? dedilerde:
"O gün değil, aksine bugün hayırlısınız. Bugün siz birbirinizin kardeşlerisiniz. O gün ise birbirinizin
boynunu vuracaksınız." buyurdu.»157[73]
Muhammed b. Yusuf el Firyabî, Süfyan-ı Sevrî'nin Yahya b. Saîd aracılığıyla Ebû Mûsâ Yuhannis'ten
Rasûlüllahm (s.a.v):
«Ümmetim (kibirlenerek) kollarını sallaya sallaya yürüdüğünde ve İranlı'lar ile Rum'lar ümmetime
hizmet ettiğinde, ümmetimin bir kısmi diğerine musallat edilecektir.» buyurduğunu anlatır.
Bu mürsel bir haberdir.158[74]
Osman b. Hakîm. Hz. Sa'd'ın oğlu Amir'in babası Sa'd b. Ebî Vakkas'dan (r.a.) şöyle naklettiğini
anlatır:
-Rasûlüllah ile beraber bir yerden geliyorduk. Muâviye oğulları mescidine uğradık. Rasûlüllah (s.a.v)
156[72] Müsned 3/80; Ebû Ya'la Müsned 2/1152, 11/6253; Hakim Müstedrek 4/480; Beyhakî Delâil 6/507; Müsned 3/80; Hakim hadise sahih demediği gibi Ze-hebî
de Telhisinde hiç ilişmez. Ancak Atıyye el-Avfî ittifakla zayıf birisidir. Zehebî'nin Mîzan'mda belirtisine göre Şia taraftarlığı vardır. Onun Ebû Saîd rivayetlerinin
hepsine zayıf gözüyle bakılır. Ebû Ya'la'nın 6523 nolu hadisinin isnadı sahihtir. İbni Hacer de El Metalib'inde bunu sahih sayıyor.
157[73] Beyhakî Süneni Kübrâ 2445; Hakim 3/15; Fesevî el Maarife vet Tarih 1/277; Müsned 3/487; Taberânî Kebir 8/371; Ebû Nüaym Hılyetül Evliya 1/374; İbni
Savd 7/51; Beyhakî Delâil 6/524; Müsned rivayetinde "on sekiz gün" diye scccr
158[74] İbni Mübarek Zühd 2/52; İbni Hibban el Mecrûhîn 2/236, 302; İbni Hibbân S/253, Tarihi İsfahan 1/305; İbni Adiy 6/2335; Ukayli Züafa 4/162; Beyhakî Delâil
6/525; Tirmizî 2261 bu rivayeti "Ebû Muaviye bunu Yahya b. Saîd el Ensarî'den naklediyor" deyip metni vermez. Ancak Tirmizî bu haberi Fiten 2363'de Abdullah b
Ömer'den (r.a.) müsned olarak naklettiği gibi yine 2364 noda da bunu Ebû Muâviye Yahya b. Saîd el Ensarî, Abdullah b. Dînar, İbni Ömer isnadıyla nakledip "Ebû
Muavİye'nin Yahya Abdullah b. Dînar kanalı ile îbni Ömer'den hadis naklettiği âlimlerce bilinmeyen bir husustur. Bilinen Mûsâ b. Ubeyde'nin Abdullah b. Dînar
kanalı ile İbni Ömer'den gelenidir." der. İmam Malik de bu hadisi Yahya b. Saîd'den mürsel olarak verirse de İbnü Mübarek Zühd adlı eserine no 187 bunu İbni
Ömer'den merfûan veriyor. Böylece bu hadis Ebû Htireyre rivayetinide yanına alınca sahih oluyor.
girip iki rekat namaz kıldı, biz de birlikte kıldık. Rabb'ine uzun uzun müracaatta bulundu, sonra da:
«Rabbimden üç şey istedim. Ondan, ümmetimi suda boğarak helak etmemesini istedim, bunu verdi. Ümmetimi kıtlık seneleriyle yok etmemesini istedim, bunu da kabul etti. Yine Rabb'imden, ümmetimin bejinin ( belasını bulması) kendi aralarında olmamasını istedimse de bunu reddetti.»
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.159[75]
Eyyûb-u Sahtıyânî de Ebû Kılâbe, Ebû Esma isnadıyla Sevbân'dan (r.a.) Rasûlüllah'm (s.a.v) şöyle buyurduğunu nakleder:
«Allah bana yeryüzünü topladı. Öyle ki, onun doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin toprakları bana topluca gösterilen yerlere kadar ulaşacak. Bana kırmızı ve beyaz (altın ve gümüş) hazineler verildi. Ben Rabb'imden "Ümmetimi umûmî bir kıtlıkla yok etmemesini, kendileri dışında bir düşmanı onlara musallat edip köklerini kazıtmamasını" istedim. Rabb'im de: "Yâ Muhammed! Ben bir şeye karar verdim mi artık o geri döndürülmez. Ümmetin için isteklerini kabul ettim, onları umûmî kıtlıkla yok etmeyeceğim, onları kökünü kazıyacak kendileri dışında düşmanı musallat etmeyeceğim. Ümmetin aleyhine onların çevresindekiler birleşse bile, üm-metiyin bir kısmı diğerini esir edip, birbirini öldürene kadar düşmanı onlara musallat etmeyeceğim.160[76]
-Rasûlüllah (s.a.v) yine şöyle buyurdu:
«Ümmetim üzerine asıl korktuğum şey, sapıttırıcı devlet başkanlarıdır. (Delalete sebeb olan imamlardır).161[77]
Yine Efendimiz:
«Ümmetim içine kılıç girdimi kıyamete kadar bir daha kaldırılmaz» buyurdu.162[78] Yine aynı isnadla:
«Ve ümmetimden bir kabile müşriklere katılmadan kıyamet kopmayacak. Hatta ümmetimden bir grup putlara tapacak. Yakında ümmetim arasında her biri peygamber olduğunu iddia eden otuz yalancı çıkacak. Ben gerçekten peygamberlerin sonuncusuyum, benden sonra peygamber olmaya-caktır.» buyurdu. Yine aynı isnadla:
«Ümmetimden her dönem daima hakka yardımcı olan bir grup olacaktır. Onları desteklemeyen, onlara zarar veremeyecek (veya onlara muhalif olanlar bir zarar veremeyecek), Allah'ın emri (kıyamet) gelene kadar bu böyle devam edecektir.» buyuruyor. Bu haberi Müslim rivayet
159[75] Müslim 2890; Beyhakî Delâil 6/526; Müsned 1/182, 5/284, 3/156, îbni Ebî Şeybe 10/321, 11/456; Taberânî 1/65, 175; Hatib Tarih-i Bağdad 13/319.
160[76] Müslim 2889; Tirmizî 2176, 2267; Ebû Dâvûd Fiten 4252, Müsned 4/123, 5/278, 284; Beyhakî Kübrâ 3/19; İbni Ebî Şeybe 11/458; Beğavî Sünne 14/215; İbni Mâce 3952; Beyhakî Delâil 6/527; İbni Hibbân 8/252, 9/180.
161[77] Bu lafızlar Sevbân (r.a.) dan naklediliyor. Beyhakî Delâil 6/527; Daramı Sünen 215; Ebû Dâvûd Fiten 1 no 4252; Tirmizî Fiten 51/2318; İbni Mâce Fiten 9/2952; Müsned 4/123, 5/278, 284. Yine bu hadis «Şüphesiz sizin hakkınızda korktuklarımın en korkuncu...» şekliyle de nakledilir. İbni Ebî Şeybe 13/241. Bu şekildeki lafız Ebû Saİd el-Hudrî, Ebû Hüreyre ve İbni Ömer (r.a.) lardan naklediliyor.
162[78] Müslim bu hadisi «Ümmetim için en korktuğum» kısmına kadar alır. Zaten hadis kitapları da bu hadisi hem Ebû Dâvûd gibi toptan hem de ayrı ayrı olarak alırlar. Sanıyorum ravî Sevbân'dan (r.a.) gelen bu konudaki rivayetleri kendi tasarrufu İle bir hadismiş gibi nakleder. Ben onun için bunları ayrı ayrı gösterdim. Bu kısım için bak Müslim 2889; Tirmizî 2316, 2267; Ebû Dâvûd 4252; Müsned 4/123, 5/278, 284; Bu şekilde haber Şeddâd b. Evs'den (r.a.) da nakledilir.
etmiştir.163[79]
Yûnus ve diğerleri Hasen-i Basrî, Ata b. Abdillah aracılığıyla Ebû Mûsâ el Eş'arî'den (r.a.)
Rasûltillah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu anlatır:
«Kıyamet öncesi kesinlikle "Herec" olacaktır». Bunun üzerine "Herec Ne?" diye soruldu da; JjâJ'
«Katliam» dır buyurdu. Ashab, "şimdiki öldürdüğümüzden daha fazla bir katliam mı?" dediler de,
Rasûlüllah (s.a.v):
«O sizin müşrikleri öldürmeniz değil, lâkin sizin birbirinizi öldürmenizdir.» buyurdu. "O gün aklımız
olacak mı?" dediler de:
«O zamandakilerin çoğunun aklı alınmış olup bunlara insanların kıt akıllıları halef olur. Bunlar
kendilerini (kitap ve sünnete uygun) doğru yolda zannederler. Halbuki asla doğru yolda
değildirler.»164[80]
Süheyl b. Ebî Salih babası Ebû Salih aracılığıyla Ebû Hü-reyre (r.a.) dan Rasûlüllah (s.a.v) in şöyle
buyurduğunu nakleder:
«Cehennem halkından iki sınıf var ki ben onları görmedim:
1- Yanlarında sığır kuyruğu gibi cop taşıyan ve bunlarla insanları döven (idareci)ler.
2- Giyinmiş, çıplak, başlarını açıp, kırıtırak yürüyen kadınlar. Bunların başları Horasan develerinin
hörgücü gibi olur. Bunlar Cennet'e giremeyecek ve onun kokusunu bile duyamayacaktır. Halbuki
Cennet'in kokusu şu kadar, bu kadar uzak yoldan bile duyulur.»
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.165[81]
Ebû Abdisselâm da Sevbân'dan (r.a.), Rasûlüllah'm (s.a.v) şöyle buyurduğunu anlatır:
«Çok geçmez, yemek yiyenlerin (şöyle buyur, sen de yanaş diye diğerlerini) yemek tabağına da've
t ettiği gibi,
(düşman) milletlerde birbirlerini sizin aleyhinize toplanıp saldırmaya da'vet edecektir.» Bunu
duyan birisi:
-Bizim o gün nüfusça az oluşumuzdan mı böyle yapacaklar? deyince. Efendimiz (s.a.v):
«Aksine siz o gün pek kalabalık olacaksınız. Ama sel sularının çürütüp götürdüğü köpük gibi çürük
insanlar olacaksınız. Allah sizin heybetinizi düşmanlarınızın gönlünden çıkaracak ve sizin gönlünüze
"Vehn" atılmış bulunacaktır.»
buyurdu. Birisi; "Vehn de nedir, ya Rasûlallah?" deyince:
163[79] Üstteki dipnota bak.
164[80] Müslim kısaca 2672; Tirmizî 2296; .İbni Mâce 3959, 4047, 4051; Daramı Me-nasik bab 72, Müsned 1/389, 3/257, 371, 261, 382, 519, 525, 536, 539. 541.
4/404; Beyhakî Delâil 6/529.
165[81] Müslim 212S; İbni Ebî Şeybe 15/242, 243; Beyhakî Delâil 6/532; Müsned 2/356, 440 Beyhakî Sünen-i Kübrâ 2/234. 247.
«Dünyayı sevip, ölümden hoşlanmamanızdır.» buyurdu.
Hadisi Ebû Dâvûd, Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir'den bize Ebû Abdisselâm anlattı ki... diyerek naklediyor.166[82]
Hemmam aracılığıyla Mamer, Ebû Hüreyre (r.a.) dan Rasûlüllah (s.a.v) in şöyle buyurduğunu anlatır:
«Nefsim elinde olan zata yemin ederim ki, birinize öyle bir gün gelecek ki, beni göremeyecek. Sonra beni onlarla beraber görmesi, kendisine malı ve ailesi gibi bir şeyi görmekten daha iyi gelecektir.»
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.167[83]
Buharî'nin de Ebû Hüreyre (r.a.) dan naklettiği böyle bir hadis vardır.
[Ebû Hüreyre (r.a.), Nebi (s.a.v) in şöyle buyurduğunu anlatır:
«Çarıkları kıldan yapılma bir kavimle savaşmadığınız sü-e kıyamet kopmayacaktır.
1- Ve küçük gözlü al yanaklı, basık assi burunlu, yüzleri sanki kat kat bürünmüş gibi olan kürklerle savaşmadan da kıyamet kopmayacak.
2- Ve insanlam en hayırlılarını bu işe bulaşmcaya kadar siyaset ve idare-len hiç hoşlanmaz bulacaksınız.
3- İnsanlar (da) bir takım (al;ın, gümüş, bakır, demir gibi) ma'denlere ayrılır. (Müslüman almadan önceki) Cahiliye döneminde onların hayırlısı olan idini Öğrenip anlayınca) İslam olduktan sonraki dönemde de Müslümanların en hayırlısı olur.
4- Ve kesinlikle sizden biriniz Üzerine Öyle bir gün gelecek ki; o zaman beni görmesi kendine, kendisinin malı ve ailesinin bir ilerisine girmesinden daha sevimli gelecektir, (ya da ben ona daha sevindirici olacağım.)»168[84]
Dini Guruplara Bölünme Haberi
Safvân b. Amr anlatıyor: Bana Ezher b. Abdülah el-Hara-zl Ebû Âmir elHevzenî aracılığıyla Muâviye b. Ebî Süfyan bir gün aralarında ayağa kalkarak şöyle dediğini anlattı. Dikkatle dinleyin! Rasûlüllah (s.a.v):
166[82] Ebû Dâvûd 4297; Müsned 2/278, 359, 5/278; Ebû Nüaym Hılye 1/182; Buharı Tarih 4/340; Beğavî Sünen 15/16.
167[83] Müslim 2364; Beyhakî Delâil 6/536.
168[84] Buharınin bu hadisi, bir kaç hadisi içine alır ve son bölümü Zehebî'nin işaret ettiği hadistir. Müellif Zehebî hadisi atlarsa da, biz bunu dipnotta değil metinde belirtiyoruz. Zira yeri orasıdır. Bak Buharı Menâkıb, Babı Alâmatin-nübüvve 61/25.
Hadisin birinci kısmını Buharı Cihad'da, ikincisini de aynı yerde, üçüncü bölümünü Menâkıb'da, dördüncüsünü de yine Manâkıb'da naklediyor. Ebû Hü-reyre'nin bu rivayetlerini tercemede asıl diğer yerlerdeki metni esas alıp parantez arasında yazdım.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/109--116
«Dikkat edin! Sizden önceki ehli kitap kimseler dinlerinde yetmiş iki parçaya bölünmüştü. Şu ümmet de yakında yetmiş üç parçaya bölünecek. Yetmiş ikisi Cehennem'de, bir tanesi Cennet'te olacaktır. Bu da cemaattir (imanlı olanıdır).» buyurdu.
Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.169[85]
Îlmin Yok Olma Ve Cehlin Kökleşme Haberi
Ebû't Tiyah aracılığıyla Abdü'l Varis, Enes (r.a.) dan Rasûlüllah (s.a.v) in:
«İlmin kaldırılması, cahilliğin halk arasında kökleşmesi, içkinin alenen içilir hale gelmesi, zinanın alenen yapılması kıyamet alametlerindendir.» buyurduğunu nakleder.
Bu müttefekun aleyh bir hadistir.170[86]
İlmin Alimlerin Ölümüyle Ölmesi
Hişam'm babası aracılığıyla Abdullah b. Amr (r.a.) dan nakledişine göre Rasûlüllah (s.a.v) şöyle buyurmuştur.
«Şüphesiz Allah (c.c.) ilmi insanlar arasından zorla söküp almayacak, ancak ilmi âlimlerin ruhunu almakla ilmi öldürecek. Artık âlim kalmayınca insanlar bir takım cahilleri lider edinecek. Bu liderlere sorular sorulacak. Bunlar da bilgisiz olduğu halde fetva verecek ve hem kendileri hak yoldan sapa-cak, hem de insanları doğru yoldan sapıttıracak.»
Bu muttefekun aleyh bir haberdir.171[87]
Rafizî'leri Haber Verişi
Kesîr en Neva, Hz. Ali'nin oğlu Hasen'in oğlu Hasen'in oğlu İbrahim'den, babası Hasen dedesi Hasen (r.a.) aracılığıyla Hz. Ali (r.a.) dan naklediyor: Rasûlüllah (s.a.v) şöyle buyuruyor :
«Ümmetim arasında Rafizî adıyla bir grup olacaktır. İşte bunlar İslam'dan uzaktırlar.»
169[85] Ebû Dâvûd Sünne no 4597; Muhammed b. Yahya ile Amr b. Osman in nvay-etlerinde şu ilave vardır:
«Yakında ümmetim içinde bir takım guruplar çıkıp, kendi bid* atlarını, kuduz hastalığı mikrobunun ışınlan kimsede yayıldığı gibi, ümmetim arasında yayacaktın» Amr'm rivayetinde şu ilave vardır. «Bu mikrop girmedik ne damar ne de mafsal bırakır.». Ayrıca bak Daramî 2/241; İbnü'l Cevzî Zâdü'l Mesîr 9/197; Müsned 4/102.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/116-117
170[86] Buharı İlm 3/21; Muharibin 61&6; Nikah 41/111; Eşribe 48/1; Müslim 2671; Müsned 3/151; 176, 213, 273, 289, 303; Tirmizî 2301; îbni Ebî Şeybe 15/65; Abdürrezzak Musannef 11/381 no 20801; Beyhakî Delâil 6/453; Ebû Nüaym Hılya 6/280.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/117
171[87] Buharı İlim 3/34, 71/8; Müslim 2673; Tirmizî 2790; İbni Mâce 52; Daramı 245; Müsned 2/126, 190, 203; Humeydî Müsned 581; Hatib Tarîh 1/241, 3/74, 4/282, 5/313, 460, 8/368, 10/315, 375; İbni Mübarek Zühd 281; Taberânî Sa-ğîr 1/165; İbni Ebî Şeybe 15/177; Beyhakî Delâil 6/543; Ebû Nüaym Hılye 2/181, 10/25; İbni Adiy 5/1865; Tahavî Müşkil 1/127; Abdürrezzak Musannef 20471, 20481; Beyhakî Kübrâ 10/116.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/118
Ravî Kesîr zayıf biri olup üstelik bu haberi ondan başka nakleden biri de yoktur.172[88]
Ümmetin En Hayırlı Dönemi
Şuvbe der ki: Bana Ebû Hamza, Zehdem, İmran b Husayn dan (r.a.) işittiğime göre, Nebî (s.a.v) şöyle
buyurmuş:
«En hayırlı döneminiz benim çağımdır. Sonra ise benim çağımı takiben gelen (Tabiinin çağı)
hayırlıdır. Sonra onları takiben gelenlerin çağ hayırlıdır. Sonra da onlardan sonrakiler hayırlıdır.
Onlardan sonraki çağda ise, ihanet edip asla güvenilmeyen, şahitlik yapması istenilmeyen (fakat)
kendiliğinden gelip şahitlik yapan, adak yapıp, bu adağını yerine getirmeyen ve kendilerinde
şişmanlık yaygınlaşan bir kavim ortaya çıkacaktır.»
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.173[89]
Efendimiz (s.a.v) in kendisinden sonra meydana çıkacak şeylere dair olan sahih ve zayıf hadisler
sayılamayacak kadar çoktur. Biz bunlardan bu kadarı ile yetinmiş bulunuyoruz.
«Ve Allah kime nur yaratı-vermemişse artık onun nurdan nasibi yoktur.»
Allah (c.c.) den kalblerimize imanı yerleştirmesini ve kendi katından bir ruh ile bizi teyid
etmesini niyaz ederiz.174[90]
172[88] Ravî Kesir en-Nevâ önce aşın Şia idi. Vhıhammed b. Bİşr'in anlatışına göre bundan dönmüştür. İbni Hibban'ın önu sika sayması aceleciliğinden olsa ge rek.
Yoksa ulema onun zayıflığında ittifak halindedir. Hadis için bak Müsned 1/103; Beyhakî Delâil 5/548; Tirmizî 2153.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/118
173[89] Buharı 3/224, 8/113, 176; Müslim Fazailu's Sahabe 2535; Ebû Dâvûd 4657; Müsned 1/438, 2/84, 199, 209, 410; Beyhakî Delâil 6/552; Nesâî Mücteba 7/17,
18; Beyhakî Kübrâ 10/74, 123; Taberânî 118/225; Tahavî Müşkil 3/177; Tahavî Meânî 4/151; Buharı Tarih 1/188.
174[90] Müellif kısaltma için almadığı bir kıssayı konu ile yakın alakası ve ehemmiyetine binaen naklediyoruz:
İbni Mâce Sünenİnde hasen bir isnad ile İmran b. Husayn (r.a.) dan şöyle nakleder:
-Nafî b. E l Ezrak ve adamları gelip bana "Ya İmrân! mahvoldun" dediler. Ben, "hayır, mahvolmadım" deyince, "tabi mahvoldun" diye itiraz ettiler. Bende,
"peki beni mahveden neymiş?" deyince onlar: "Allah (c.c) Kur'an'da:
«Onlarla, fitne kalmayıp dinin tamamı Allah İçin olana kadar çarpış» buyuruyor ya (sen bu tarafgir kavgasına girmedin)" dediler. Bunun üzerine İmran (r.a.) onlara
şöyle dedi:
-Biz o kafirlerle savaştık. Hatta onları diyarımızdan sürüp çıkardık ve din (ibadet etme) sadece Allah'a ait oldu. Dilerseniz size Allah Rasûlün'den duyduğum bir
hadisi anlatayım. Onlar: "Sen bunu Rasûlü Ekrem'den mi duydun?" diye sorunca "evet" diyerek şöyle devam etti:
-Ben, Efendimizin (aa.v) bir gurup müslümam, müşrik bir kavme gönderdiğini görmüştüm. Müslümanlar onlarla karşılaşınca çok müthiş bir savaşa tutuşurlar ve
bu işe tam omuz verirler. Benim akrabalarımdan biri Müşriklerden birine mızrakla saldırır. Kafiri tam sıkıştırınca, o: "Eşhedü ella ilahe illallah! Ben müslüman
oldum" dediyse de onun bu sözünü dinlemez ve mızrağı saplayıp öldürür. Daha sonra Efendimiz'e (s.a.v) gelip "Yâ Rasûlallah! mahvoldum" dedi. Efendimiz "ne
yaptın?" diye iki üç kere üsteleyince yaptığını anlattı. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v):
"Karnını yarıpta kalbinde iman varmı yokmu bakaydın, olmaz mıydı?" diye azarladı. O da, "Ya Rasûlallah! Karnını yarıp, kalbine baksaydım kalbinde ne olduğnu
bilirdim" deyince Allah Rasûlü; «Sen onun kalbinde ne olduğunu bilmeden onun söylediğini kabul etmedin ha» buyurdu ve bu adamdan yüzünü çevirdi. (Adam
yaralıydı) çok geçmeden vefat etti. Biz adamı gömdük, ama toprak onu dışarı attı. "Belki de düşman gece gelip mezardan çıkarmış olsa gerek" deyip yeniden
gömdük ve kölelere onun kabrinde nöbet tutmalarını söyledik. Ertesi gün yine cesedi toprak atmıştı. Biz "belki de köleler uyukladılar" diyerek bir daha gömdük.
Bu kere kendimiz beklemeye başladık ama toprak onu yine attı. Biz de götürüp bir dağın vadisine bıraktık.
Rasûlü Ekrem bunu duyunca: «Şüphesiz toprak bu adamdan çok daha kötülerini kabul etmiştir, (bunu daha iyi kabul eder) Lakin, Allah (ac.) bununla size «La ilahe
illallah» demenin ne muazzam bir hürmet İfade ettiğini size göstermek istedi» buyurdu. İbni Mâce 3930; Beyhakî Delâil 7/127; Tahavî Müşkil 4/250.
Bu hadis Müslim'deki 96 nolu Üsame hadisidir. Aynı olayı 97 noda da Cündüb (r.a.) nakleder. Üsame derki: «Rasûlüllah (s.a.v) bu sözünü o kadar tek-rarladıki, "keşke bugün müslüman olsam da, Efendimiz'den şu azan işitmesem" diye temenni ettim. Ebû Dâvûd 2643; İbni Ebî Şeybe 10/122.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/119-122
3.BÖLÜM
«DELÂILÜ'N NÜBÜVVE» -PEYGAMBERLİK DELİLLERİ-
Sabit el Bünânî aracılığıyla Süleyman b. el Muğîre, Enes (r.a.) dan naklediyor:
-Benî Neccâr kabilesinden aramızda bir adam vardı. Kendisi Bakara ve Âl-i İmran surelerini ezberlemiş bulunuyordu. Bu adam Peygamberdin katipliğini de yapıyordu. Bir gün İslam toplumundan kaçarak ehli Kitab'a sığınmıştı. Bu durumu ehli Kitab'ın çok hoşuna gitmiş, onu yüksek bir yere çıkarıp (yahut onu yüceltip) "İşte bu adam Muhammed'in katibi idi" dediler. Çok geçmeden, Allah onun canını onların arasındayken aldı. Onlar da buna bir çukur kazıp cesedini oraya gömdüler. Ama toprak adamı kabul etmeyip dışarı attı. Sonra gelip tekrar gömdüler. Ama toprak yine onu yüzüne attı. Tekrar gelip bir daha gömdülerse de, toprak yine bu adamı dış arı attı. Onlar da adamın cesedini öylece gömmeden bırakıverdiler.
Bu haberi Müslim rivayet etmiştir.175[1]
Abdü'l Aziz aracılığıyla Abdül Varis, Enes'in (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Hıristiyan bir adam vardı. Bir gün bu adam Müslüman oldu. Bakara ve Ali İmran surelerini okudu. Peygamber (s.a.v) in katipliğini de yapmıştı. Bir süre sonra Hırıstiyanlık'ma geri döndü. Bu herif: "Benim kendisine yazıverdiğim şeyler dış mda, Muhammed'in iyi bir şey ortaya koyduğunu görmedim." diyordu. Allah bir gün onun canını aldı. Kavmi ona mezar kazdılar. Sabah olunca baktılar ki, toprak onu dışarı atmış. Bunun üzerine arkadaşları: "Bu olsa olsa Muhammed ve ar-kadaşlarının işidir." deyip yine ona bir kabir kazıp onu iyice derin yaptılar. Ertesi sahab olunca toprak onu yine atmıştı.
Böylece bunun Allah tarafından olduğunu kavradılar.
Hadisi Buharı rivayet etmiştir.176[2]
Peygamberimize Verilen En Büyük Mucize
El Leys de Saîd el Makburî, babası Keysan isnadıyla Ebû Hüreyre (r.a.) dan Rasûlüllah (s.a.v) in şöyle buyurduğunu nakleder:
«Peygamberlerden hiç bir nebi yok ki, insanlar ona verilen mucize sebebiyle kendisine iman etmemiş olsun. Bana verilen âyâtı beyyinât ise Allah'ın bana vahyetmiş olduğu Kur'an'ıdır. Böylece ben kıyamet günü, peygamberlerin ümmeti en çok olanı, olacağımı Ümid ediyorum.»
175[1] Müslim Sıfatü'l Münâfıkıyn 2781; Müsned 3/222.
176[2] Buharî Menâkıb 37/25; Beyhakî Delâil
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/123-124
Bu ittifakla rivayet edilen bir hadistir.177[3]
Derim ki: İşte (bu hadiste belirtilen) "en büyük mu'cize" dir. Bu mu'cize "Kur'an" dır. Zîra
peygamberlerden herhangi birisi ayet-i celileyle ümmetine gelir, kendinin vefatıyla ayetlerin
gelişi sona ermiş olurdu. Bu sebeple kendisine uyan az sayıda insan olurdu. Büyük
mucizenin, kendisinin vefatından sonra da baki olması hasebiyle bizim Peygamberimiz' in ümmeti
gayet çok olmuştur. Aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen, Kur'an'ı işiten pek çok insan
Allah ve Rasû-lüne inanmaya devam ediyor. İşte Efendimiz (s.a.v) de buna binâen «böylece ben,
kıyamet günü peygamberlerin, ümmeti en çok olanı olacağımı ümit ediyorum» buyurmuştur.
Zaide de Muhtar b. Fülfül aracılığıyla Enes (r.a.) dan Rasûlüllah (s.a.v) in:
«Hiçbir peygamber benim tasdik edildiğim gibi tasdik edilmedi. Zira peygamberlerden ümmetinden
tek bir kişi dışında hiç kimsenin tasdik etmediği peygamber de vardır.»
buyurduğunu anlatır.
Bu haberi Müslim rivayet etmiştir.178[4]
Kur’anın Toptan Ve Parça Parça İndirilişi
Cerîr de Mansur, Saîd b. Cübeyr isnadıyla İbni Abbas'm (r.a.) «Biz o Kur'ân'ı Kadir gecesinde indirdik.
» (Kader 1) ayeti celilesi hakkında:
-[Kadir gecesinde Kur'an, dünya semasına toptan bir defada indirilmiştir. Orada yıldızların
mevkisinde bulunmaktadır. Allah (cc.) Kur'ân'ı ayetleri peşpeşe olarak Peygamber (s.a.v) e
göndermiştir. Allah:
«Kâfir olanlar, "Kur'an ona bir kerede toptan indirilse, olmaz mıydı?" dediler. İşte böylece biz onu
senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yapıp onu bir tertil Üzerine indirdik» (Furkân 32)
buyurmuştur] dediğini anlatır.179[5]
Son İnen Sure
Ebul Umeys, Abdü'l Mecid b. Süheyl'den Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'nin şöyle dediğini
nakleder: İbni Abbas (r.a.) bana:
177[3] Buharî Fazailül Kur'an 66/1 h. no 4981; İ'tisam 96/1; Müslim 152; Beyhakî Delâil 7/129.; Müsned 2/341, 451; Beyhakî Sünen Kübrâ 9/4; Ebû Nüaynı HUye
10/233; Beğavî Sünne 13/195. Beğavî Tefsir 6/99.
178[4] Müslim Kitabü'l İman h. no 196; Ebû Avane 1/110, 158; İbni Ebî Şeybe 11/436, 14/87,95; Müsned 3/140; İbni Ebî Asım Sünne 2/371; Beyhakî Süneni Kübrâ
4/9; Daramı 1/27; Hatibi Bağdadî Tarih 12/400; Beyhakî Delâil 7/130; İbni Hibban Sahih (Tertîbül İhsan) 8/47.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/124-125
179[5] Beyhakî Delâil 7/131; Taberî Tefsîr Cüz 30/5.259.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/125-126
-Kur'an'm toptan en son indirilen suresinin hangisi olduğunu biliyor musun?" dedi. Ben de "evet;
«Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman...» süresidir" dedim. O da, "Doğru söyledin." dedi.
Bu haberi Müslim rivayet etmiştir.180[6]
Ebû Bişr, Saîd b. Cübeyr aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)m «izâ cae nasrullahi vel feth» suresi hakkında:
-Bu fetih Peygamberimiz (s.a.v)in eceli olup bunu kendisine haber vermiştir ki; "Allah sana fethi müyesser kılınca bu senin eceliyin geldiğine işarettir, demişti. İbni Abbas bu sözünü Ömer (r.a.)a söylemişti. Bunun üzerine Ömer (r.a.):
-Bu sure hakkında ben de ancak senin bildiğin gibi biliyorum ey İbni Abbas!, dedi.
Bu haberi Buharı de bu anlamda rivayet etmiştir.181[7] Şu'be de Ebû İshak'tan Berâe b. Âzib'i (r.a.):
-En son indirilen sure (Berâe)dir. En son indirilen ayet de (Nisa suresi son ayeti olan) «Yes tef tünek..» ayetidir, derken duyduğunu rivayet eder.
Bu müttefekun aleyh bir haberdir.182[8]
Asım el Ahvel, Şa'bî isnadıyla sevk ettiği haberinde, Sev-rî. İbni Abbas (r.a.)in: "Allah'ın indirdiği son ayet, faiz ayetidir" dediğini söyler.183[9]
Hüseyin b. Vâkıd da, Yezîd en Nahvî, İkrime aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)m: "Kur'an'dan en son inen ayet:
«Allah'a döndürüleceğiniz o günden sakının» (Bakara 281) ayetidir, dediğini nakleder. 184[10]
İbni Arûbe, Katade aracılığıyla Saîd b. Müseyyeb'den Ö-mer (r.a.)m:
-Allah'ın en son indirdiği şey, ribâ ayetidir. (Biz onu Peygamber'e uzun boylu sormaya vakit bulamadık) Binaen aleyh, faizi de, faiz şüphesi olan şeyleri de terk edin, dediğini nakleder.185[11]
Bu sahih bir haberdir.
Ebû Ca fer de, Rebî b. Enes, Ebul Âliye isnadıyla Übey b. Ka%b (r.a.)ın: "Kur anın en son inen ayeti:
«Eğer yüz çevirirlerse, "Bana Allah yeter ! de» (Tevbel29) ayetidir, dediğini rivayet eder.186[12]
Yukardaki görüşlerin ayrı olmasını özetlersek şu sonuca ulaşırız:
180[6] Müslim Tefsir hadis na3024; İbni Ebî Şeybe Musannef 14/104; Beyhakî Delâil 7/134.
181[7] Buharı Tefsiri İza Cae 65/110 hadis no 4970; Beyhakî Delâil 7/134; Taberî Tefsir Cüz 30/333.
182[8] Buhari Feraiz 23/3; Müslim 1618/11; Beyhakî Delâil 7/136; İbni Ebî Şeybe 10/540, 541.
183[9] Buhari Tefsir 65 Bakara suresi 279cu ayet; Taberi Tefsir'de aynı ayet; Beyhakî Delâil 7/138.
184[10] Beyhakî Delâil 7/137; İbni Ebî Şeybe aynı ifadeyi Berâe (r.a.)dan nakleder 10/541; Taberî Tefsir Cüz 3/115; İbni Abbas sözüne devamla derki; »Biz bîr Şeyi "yapın!" diye emrederiz de kimbilir, belki sakıncası yok. Bir şeyi yasaklarız ama belki de bunda hiç bir sakınca yoktur»
185[11] Müsned 1/36, 50; Beyhakî Delâil 7/138; Taberî Tefsir Cild 3, Cüz 3 S.114
186[12] Beyhakî Delâil 7/139
"Görüş sahiplerinin her biri bu konuda kendilerine ulaş an bilgiyi haber vermektedirler.
Hüseyin b. Vakid anlatıyor: Bana Yezîd en Nahvi'nin anlattığına göre İkrime ile El Hasen b. Ebi'l Hasen şöyle demiş lerdir:
-Kuranı Kerim'in, Veylül lil Mutaffifîn, Bakara, Âli İm-ran, Enfal, Ahzab, Mâide, Mümtehine, Nisa, İza Zülzilet, Hadid. Muhammed, Ra'd, Rahman, Hel'eta, Talak, Lemyekün, Haşr, İza cae nasrullahi, Nur, Hacc, Münafikûn, Mücadele, Hucurât, Tahrîm, Saff, Cuma, Teğâbûn, Feth ve Berâe sûreleri Medine-i Münevvere'de nazil oldu, "Mekke'de de..." Kur' an'ın diğer sureleri nazil olmuştur.187[13]
Gönüllerden Ve Zihinlerden Bazı Ayet Ve Surelerin Silinmesi
Ebû Harb b. Ebîl Esved, babası Ebu'l Esved aracılığıyla Ebû Mûsâ el Eş 'arî'nin (r.a.) şöyle dediğini nakleder:
-Vakti ile biz uzunluğu ve çetinliği bakımından Berâe suresine benzettiğimiz bir sureyi ezbere okurduk. O sure bana unutturuldu, ondan sadece,
«İnsanoğlunun iki vadi (dolusu) malı olsa kesinlikle üçüncü vadiyi aramaya kalkardı. Ademoğlunun karnını topraktan başka bir şey dolduramaz.» kısmı hatırımda kaldı. Yine biz vaktiyle «Sübhane Sebbihisme» kelimesiyle başlayan surelerden birine benzettiğimiz bir sureyi ezbere bilirdim. O da bana unutturuldu. Sadece:
«Ey iman edenler! Yapmayacağınızı niye söylersiniz? (Yada: Yapmayacağınızı söylemeyin).188[14] Bunlar boynunuzda şahit olarak yazılacak ve kıyamet günü bundan sorulacaksınız» kısmı hatırımda kaldı.
Bu haberi Müslim rivayet etmiştir.189[15]
Şuayb b. Ebî Hamze ve diğerleri Zührî'den şöyle naklederler:
-Bana Ebû Ümame b. Sehl (r.a.) in haber verdiğine göre; Rasûlüllah (s.a.v) in Ashab'mdan bir grup
187[13] Beyhakî Delâil 7/142.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/126/128
188[14] Parentez içindeki bölüm Müellif Zehebî'nin metnidir. Ancak müellif de belirttiği için ben tercemede Müslim nüshasını esas aldım.
189[15] Müslim 1050; Beyhakî Delâil 7/156; Tahavî Müşkilü'l Asar 2/419. Müellif Zehebî merhum burada Beyhakî'yi esas alışından olacak, mevzuyu biraz kısaltmış Müslim ve Tahavî'deki haber şöyle başlar:
-Ebû Mûsâ el Eş'arî (r.a.) Basra halkının kurrâlarına -yanına- gelmeleri için haber yolladı. Onlardan Kur'ân kıraati yapmış üç yüz kişi huzuruna girdiler. Ebû Mûsâ onlara; «Siz basra halkının en hayırlıları ve kıırrasısımz. Onlara Kur'an okuyııverin! Sakın boş busuna uzun bir süre öyle kalıp da sizden öncekilerin kalbierinin katıîaştiğı gibi kalpleriniz katılaşmasın» diyerek metindeki sözlerine devam ediyor.
Bu hadisin «insanoğlunun iki vadi dolusu..» kısmından sonrası çok meşhur olup Hz. Aişe, Enes, İbni Abbas, Übey b. Ka'b, Ebû Vâkıd el Leysî, Zeyd b. Erkam, Câbİr b. Abdillah tarafından da nakledilir. Bu rivayetlerin hemen hepsinde "bilemiyorum, bu Kur'an'dan bir ayetmiydi, yoksa değilmiydü". Hz. Aişe rivayetinde "biz onu Kur'an'dan neshedilen bir ayet olarak görüyorduk" derken Übey (r.a.) da, "El Hâkümüt Tekâsür" suresi ininceye kadar biz bunu Kur'an'dan bir ayet kabul ediyorduk diye geçer.
Kaynaklar için aynca bak Buharı Rikak 81/10; Ebû Ya'la Müsned 4/2573; 5/2549, 2858, 2951, 6/3063, 3142, 3181, 3266, 3591, 11/6573; Abdürrezzak Musannef 19624; Taberî Tefsir 30/285; İmam Ahmed Müsned 3/122, 243, 272, 341, 247, 4/368, 5/117, 219, 6/55; Tirmizî 2337; Taberanî Kebîr 5/208; Daramî 2/319.
kendisine anlatmış lar ki: "Adamın birisi geceleyin daha önce ezberlediği bir sureyi okumak için kalkmış. «Bismülahirrahmanirrahim» dış ında bu sureden hiç bir şey okumaya gücü yetmemiş Sabah olunca durumu sormak için Efendimiz'in kapısına gelmiş.
Sonra bir diğeri derken toplanıvermişler ve birbirlerine "Bizi buraya ne topladı?" diye sormuşlar ve böylece birbirlerine bu surenin unutturulma olayını haber vermişler. Sonra Rasûlül-lah bunlara izin vermiş girip ona durumlarını bildirmişler ve "Bu sure neydi?" diye sormuşlar. Efendimiz bir saat onlara hiç bir cevap vermeden durup ardından da;
«Bu sure dün gece neshedilmişti. Böylece onların kalbinden de silindi, yazılı bulunduğu her şeyden de silindi»
buyurdu.
Bu haberi Ukayl, İbni Şihab ez Zührî'den nakletmiştir. Orada ravi der ki; Zührî bunu anlatırken Saîd b. Müseyyeb de orada oturuyordu. Ama bu sözü inkar etmedi.190[16]
Bu surenin neshedilmesi ve gönüllerden kaldırılması peygamberlik delillerindendir. Bu hadis sahihtir.191[17]
190[16] Tahavî Müşkilül Asar 2/419; Beyhakî Delâil 7/157.
191[17] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/128-130
4.BÖLÜM
EFENDİMİZİN ŞEKLİ VE GÜZELLİKLERİ
Yüz güzelliği
İbrahim b. Yusuf b. Ebî İshak, babası', dedesi isnadıyla nakleder ki, dedesi Berâe (r.a.) şöyle derken işitmiş:
-Rasûlüllah (s.a.v) insanların en yücesi en güzeli, huyca en iyisiydi. Aşırı uzun olmadığı gibi, kısa boylu da değildi.
Buharı ve Müslim bu haberi İbrahim'den ittifakla naklederler.192[1]
Buharı anlatıyor: Bize Ebû Nüaym, Zübeyr, Ebû İshak isnadıyla şöyle nakleder:
Adamın biri Berâe b. Âzib'e (r.a.), "Rasûlüllah'm (s.a.V) yüzü kılıç gibi miydi?" diye sorunca; "Hayır! Ay gibiydi" diye cevap verdi.193[2]
İsrail de Simâk'tan şöyle nakleder. Birisi Câbir b. Semu-re'ye "Rasûlüllah (s.a.v)in yüzü kılıç gibi parlak mıydı?" diye sorunca Cabir (r.a.): "Hayır! Aksine o Güneş ve Ay gibi yuvarlakça idi" dedi.
Haberi Müslim "Sahih"inde anlatır.194[3]
Muharibi ve diğerleri; Eş'as, Ebû İshak aracılığıyla Câbir b. Semüre'nin (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Ben bulutsuz bir gecede Rasûlüllah'ı (s.a.v) üzerinde kırmızı bir hülle ile gördüm. Efendimiz'e ve gökteki Ay'a bakmaya başladım. Kesinlikle benim gözümde o Ay'dan daha güzel idi.195[4]
Ukayl, İbni Şihab'dan naklediyor: Bana Abdürrahman b. Abdillah b. Ka'b b. Mâlik, babası Abdullah isnadıyla dedesi Kavb (r.a.) in şöyle dediğini anlattı:
-Rasülüllah'a (s.a.v) selam verdiğimde yüzü sururdan pırıl pırıl olurdu. O, sevinince yüzü tıpkı Ay parçası gibi nurlanırdı.
192[1] Buharî Menâkıb 61/23 bab Sıftün Nebiy; Müslim Fazail 2337/93; Müsned 3/212, 270, 6/236; Beyhakî Kübrâ 2/436, 3/66, 5/203, 9/310; Beyhakî Delâil 1/194; İbni Ebî Şeybe 8/322; İbni Ebî Âsim Sünne 1/156; İbni Sa'd 1/2/90; Ebû Nüaym Hılye 6/260.
193[2] Buharî Menakıb 61/23; Fesevî Tarih 3/350; Tirmizî 3715; Beyhakî Delâil 1/195; İbni SaM Tabakat 1/417; Belâzûrî Ensâbül Eşraf 852.
194[3] Müslim 2344 (109); İbni SaM Tabakat 1/416; Beyhakî Sünen 1/196.
195[4] Buharı Menakıb 61/23; Fesevî Tarih 3/351; Beyhakî Delâil 1/196; Tirmizî 3636; Daramı Mukaddime 1/30; Müsned 4/251, 5/104.
Bu hadisi İmam Buharı Sahih'inde rivayet etmektedir.196[5]
İbni Cüreyc, Zührî, Urve isnadıylaHz. Âişe'nin (r.a.):
«Bir gün Rasûlüllah (s.a.v) sevinçle yanıma girmişti. Yüzü pırıl pırıl parlıyordu.»
Bu hadis ittifakla rivayet olunmuştur.197[6]
Ya'kub el Fesevî (Tarih'inde) anlatıyor: Bize Saîd, Yûnus b. Ebî Ya'fur el Abdi, Ebû İshak el Hemedanî,
Hemedan'dan adını söylediği bir kadının şöyle dediğini nakletti:
-Peygamber (s.a.v) ile beraber haccettim. Onu devesi üzerinde Ka'be'yi tavaf ederken gördüm.
Elinde baston vardı.
Bunun üzerine ben (Ebû İshak) o kadm'a: "Efendimiz'in neye benzediğini bir tarif etsen." dedim de,
o "On dördüncü gecedeki dolunay gibiydi. Onun gibi birini ne daha önce, ne de daha sonra hiç
görmedim" diye cevap verdi.198[7]
Ya'kub b. Muhammed ez Zührî anlatıyor: Bize Abdullah b. Mûsâ et Teymî, Üsâme b. Zeyd isnadıyle
Ebû Ubeyde b. Muhammed b. Ammâr b. Yâsir'in şöyle dediğini anlattı:
-Muavvez kızı Rubeyyia; "Bize Rasûlüllah'ı tarif et." dedik de bize: "Sen onu görseydin (gördüğün
an) kesinlikle Güneş doğuyor derdin." diye cevap verdi.199[8]
Efendimiz'in Saçı
Rabî b. Ebî Abdirrahman anlatıyor:
-Enes'i (r.a.), Peyğamber'i (s.a.v) tarif ederek şöyle dediğini işittim: "O (s.a.v) toplumun en orta
boylusuydu, (en düzgün endamlısıydı). Ne uzun ne de kısa boyluydu. Ne kireç gibi ak, ne de esmer
idi. Ne koyun yünü gibi kıvırcık saçlı ne de (ekin gibi) düz saçlı idi. Kırk yaşının başlarında peygamber
olarak vazifelendi. Altmış yaşında iken vefat etti. Henüz saç ve sakalında yirmi tane beyaz tüy
yoktu."
Hadis müttefekun aleyh bir haberdir.200[9]
196[5] Buharı Menâkıb Sifatünnebiyyi 61/23; Fesevî 3/351; Tirmizî 2811; Daramî Mukaddime.
197[6] Abdürrezzak Musannef 7/440; Darakutnî 4/240; Buharî Menakıb 61/27, Feraiz 85/31; Müslim Rıza 58; Ebû Dâvûd Talak 2267; Tirmizî Velâ 2129; Nesâî Talak
1 (4/154); Müsned 6/82, 226; Beyhakî Sünen 10/262; Beyhakî Delâil 1/198. Hadisin gerisi şöyledir:
-İçeri girince Efendimiz:
«Ya Aişe! Hani şu Müdlicli kıyafet bilimcisinin Üsame ile Zeydi başlarını örtmüşlerde ayaklan Örtüden dışarda kalmış halde uyurlarken gördüğünde; "kesinlikle şu
ayakların biri diğerinin sülalesindendir" demiş olduğunu işitmemiş miydin?.....»
198[7] Fesevî el Maarife vet Tarih 3/350; Beyhakî Delâil 1/199. Bu zayıf bir isnad-dır. Zira Yunus b. Ebû Ya'fur el Abdî hadis tenkidcilerine göre zayıftır.
199[8] Beyhakî Delâil 1/200; İbni Abdi! Berr İstîâb 4/31; İbnil Esîr Üsdü'l Ğâbe 5/452; Fesevî Tarih 3/350.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/131-133
200[9] Buharı Menakıb 361/23; 77/68; Müslim 2347; Tirmizî 3627; Beyhakî Delâil 1/201; Tirmizî Şemail 4, 5; Muvatta 2/919; İbni Sad 1/413; Tarıh-ı Ebu Zur'a 1/150;
Efendimizin Rengi
Hâlid b. Abdillah, Humeyd aracılığıyla Enes (r.a.) tan şöyle nakleder:
Nebî (s.a.v) efendimiz esmer renkli idi.201[10]
Sabit ise Enes (r.a.)tan: "Nebi (s.a.v) açık renkli idi."dediğini nakleder.202[11]
Ali b. Asım, Humeyd'den şöyle nakleder; "Enes (r.a.): -Rasûlüllah (s.a.v) beyazdı. Beyazlığı hafif esmere kaçardı, derken işittim.203[12]
Saîd el Cürayrî anlatıyor: Ben ve Ebut Tufeyl Ka'be'y* tavaf ediyorduk. Ebut Tufeyl bana, "Benden başka Rasûlüllah (s.a.v)i gören kimse kalmadı." dedi. Ben de; "öyleyse bana onun tarifini bir yapıver." deyince şöyle dedi:
«Rasûlüllah (s.a.v) çok münasip endamlı, tatlı bir beyazlığı vardı.»
Hadisi Müslim de rivayet etmiş ve "beyaz tatlı yüzlü idi" ifadesini kullanmıştır.204[13]
İsmail aracılığıyla İbni Füdayl, Ebû Cühayfe'nin şöyle dediğini anlatır; "Nebi'yi (s.a.v) ak benizli biri olarak gördüm. O zaman ihtiyarlamış ti. Ali'nin oğlu Hasan ona benziyordu."
Bu hadis ittifakla rivayet edilmiştir.205[14]
Abdullah b. Muhammed b. Ukayl, Muhammed b. Hane-feyye aracılığıyla babasının şöyle dediğini nakleder: "Nebi (s.a.v) parlak renkliydi."
Bu haberi Abdullah b. Muhammed'den, Hammad b. Seleme nakleder.206[15]
Mes'ûdî de, Osman b. Abdillah b. Hürmüz, Naff b. Cübe-yr aracılığıyla Hz. Ali (r.a.) dan; "Yüzü hafif pembeye çalardı." şeklinde nakleder. Bu haberin aynısı Şerik de Abdülmelik b. Umeyr aracılığıyla Nâfi'den naklediyor.207[16]
Abdullah b. İdris ve diğerleri İbni İshak. Zührî, Abdür-rahman b. Malik b. Cuışuin, babası aracılığıyla Süraka b. Cu'ş umun şöyle dediğini anlatır: "Peygamber (s.a.v) e gelmiştim. Devesi üzerinde
Fesevî Tarih 3/348.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/133-134
201[10] Müslim Fazail h.no99; Beyhakî Delâil 1/203; Fesevî el Ma rife vet Tarih 3/342.
202[11] Beyhakî Delâü 1/203; İbni Sa d Tabakat 1/413.
203[12] Beyhakî Delâil 1/204; İbni Savd Tabakat 1/414.
204[13] Müslim 2340; Ebû Dâvûd 4864; Taberî 3/180; İbni Sa'd Tabakat 1/417; Bey-' hakî Delâil 1/204, 6/501; Müsned 5/454; Tirmizî Şemail 14.
205[14] Buharı 61/23; Müslim 2347; Tirmizî 3779; Müsned 4/307; Beyhakî Delâil 1/205.
206[15] Beyhakî Delâil 1/206; İbni Sa'd Tabakat 12/411.
207[16] Beyhakî Delâil 1/206; İbni Asakir Tarihi Dımışk.
kendine yaklaştığımda baldırına baktım, sanki hurma özü gibi (bembeyaz) idi.208[17]
İbni Uyeyne anlatıyor:
-Bize İsmail b. Ümeyye, Müzahim b. Ebî Müzahim, Ab-dü'l Aziz b. Abdillah b. Halid, Üseyd isnadıyla
Muharriş el Ka'bî'den209[18] (r.a.) şöyle dediğini anlattı: "Rasûlüllah (s.a.v) geceleyin Cıvrâne'den
Ömre'ye girdi. O zaman sırtına baktım, sanki eritilip dökülen gümüş gibi (bembeyaz) idi.210[19]
Ya'kûb el Fesevî der ki:
-Bize İshak b. İbrahim b. el Avlâ, Amr b. el Haris, Abdullah b. Salim, Zübeydi, Muhammed b. Müslim
aracılığıyla Said b. Müseyyeb'in Peyğamber'i(s.a.v) anlatan Ebû Hüreyre'den (r.a.) şöyle duyduğunu
haber verdi: "Nebi (s.a.v) bembeyaz idi.211[20]
Rüşdîn b. Sa'd, Amr b. el Haris, Ebû Hüreyre'nin azatlısı Ebû Yûnus isnadıyla Ebû Hüreyre'nin (r.a.)
şöyle dediğini anlatır: «Nebi (s.a.v) den daha güzel olan hiç bir şey görmüş değilim. Sanki Güneş
onun yüzünde dolaşıyordu. Yine yürüyü şünde ondan daha seri birini görmedim. Sanki yer
dürülerek ayağının altına gelirdi. Bizim takatimiz kesilirdi, o ise hiç yorulmamış olurdu.»212[21]
Aynı haberi İbni Lehfa da Ebû Yûnustan nakleder.213[22]
Efendimiz'in Yüz Şekli
Şu'be de Simâk aracılığıyla Câbir b. Semüra'nm (r.a.):
-Nebî (s.a.v) irice ağızlı, badem (gibi kapakları uzunca) gözlü ve kibar topukluydu, dediğini anlatır.
Bunu Müslim naklediyor.214[23]
Bu haberi Ebû Dâvûd da Şu'be aracılığıyla «Şehla gözlü, (siyahı kırmızıya çalan elâ gözlü) ufakça
topuklu idi.» şeklinde verir.215[24]
Ebû Ubeydeder ki:
208[17] Beyhakî Delâil 1/207.
209[18] Muharriş b. Abdillah el-Ka'bî (r.a.) ashabın pek tanınmayanlarından dır. Tek bilinen rivayeti bu hadistir. Bak Zehebî Tecrîd-i Esmais Sahabe 2/53 no. Mim.
588.
210[19] Fesevî Tarih 3/342; Beyhakî Delâü 1/208.
211[20] Fesevî Tarih 3/342; Beyhakî Delâü 1/208.
212[21] İbni Savd l/415te bunu Abdullah b. Mübarek, Amr el Haris, Ebû Yunus isna-dıyia verir. Aynısını Beyhakî de Delaü'inde l/209da nakleder ancak İbni Mübarek
ile Amr arasında Rüşdîn b. SaM ismini ilave eder. Müsned 2/280; İbni Hibbân Tertib 6276.
213[22] Müsned 2/350; Tirmizî 3728.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/134-136
214[23] Müslim 2339; Tirmizî 3726; Fesevî. Tarih 3/344, 945; Beyhakî Delâü 1/210, 245; Müsned 5/103; Tirmizî Şemail 11; İbni Sa'd Tabakat 1/416.
215[24] Bu hadis Ebû Dâvûd’un Sünen’inde değilse de Beyhakî Ebû Dâvûd’dan nakleder. İbni Sa’d 1/416; Beyhakî Delâil 1/211; Müsned 5/88. ancak Hakim 2/602;
Müsned 5/86; Taberânî 2/243 ve Paki. Kanip 5 ve Kinlisî 364 de Eşhel yerine Eşkel lafzıyla verirler.
«Buradaki "Eş-Şekletü" kelimesi "el Humraü" kelimesinde ifade edilen "kırmızılık" olup gözün
beyazında olur. "Eş Şehl,etü (Şehla)" ise gözün siyahlığında bulunan kırmızılıktır. (Ravi der ki) Ben,
"Ya «Menhûsül Kavb» ne manaya geliyor? dedim de, Ebû Ubeyd; "Ökçenin etinin az olmasıdır"
dedi.216[25] Nitekim Simâk da bu kelimeyi bu anlamda izah etmiştir.217[26]
Efendimizin Gözleri
Ebû Bekr İbni Ebî Şeybe anlatıyor:
Bize Abbâd, Haccac (b. Erta), Simak isnadıyla Câbir b. Semûra (r.a.) m Rasûlüllah (s.a.v)in sıfatı
hakkında; «Ben ona baktığım zaman kendi kendime, "gözleri kudretten sürmeli" derdim. Oysa
sürmeli değildi. İnciğinde biraz incelik vardı. Tebessüm dışında kahkaha ile gülmezdi.218[27]
Abdullah b. Muhammed b. Ukayl, Muhammed b. Ali isna-dıyla, babası Ali (r.a.) in şöyle dediğini
nakleder: «Rasûlüllah (s. a.v) irice gözlü, uzun kirpikli, kırmızıya (ela) çalan göz renkli ve sık
sakallıydı.»219[28]
Halici b. Abdillah et-Tahhan. Ubeydullah b. Muhammed b. Ömer b. Ali b. Ebî Talib'in babası, dedesi,
isnadıyla naklettiği haberinde şöyle der: "Ali (r.a.)a: «Bize Rasûlüllah (s.a.v) beyaz kızıllığa çalar
derecede ak benizli, göz bebeği siyah ve uzun kirpikliydi.»220[29]
Abdullah b. Salim de Zübeydî. Zührî aracılığıyla Zührî' nin Peygamber (s.a.v)in sıfatlarını anlatan Ebû
Hüreyre'den Saîd b. Müseyyeb'in şöyle işitmiş olduğunu naklediyor:
-Peygamber (s.a.v), geniş alınlı, uzun kirpikli, siyah sakallı, gayet güzel ağızlı, geniş omuzlu,
ayaklarının (ucu yada ökçesiyle değil) tamamını basarak yürüyen, çukur tabanlı olmayan bir yapıya
sahip idi.»221[30]
Abdü'l Aziz b. Ebî Sabit ez Zührî der ki:
-Bize İsmail b. İbrahim b. Ukbe, Mûsâ b. Ukbe. Küreyb isnadıyla İbni Abbas'm (r.a.): «Rasûlüllah
(s.a.v) ön dişleri seyrekçe bir yapıda idi. Konuşunca ön dişleri arasında nur gibi görülürdü.» dediğini
nakleder. Lakin ravî Abdü'l Aziz, hadisçiler indinde metruk biridir.222[31]
216[25] Ebû Ubeyd Garîbül Hadis 3/28.
217[26] Müslim 2339; Tirmizî 3726; Burada Şu'be, Simak'a "eşkelü'l ayneyn" nedir? deyince, farsça olarak "Badem Çeşm" diyor. Tabi bu "Badem gözlü" demektir.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/136-137
218[27] İbni Ebî Şeybe Musannef 9/114 te bir başka senedle kısaca alır. Buradaki rivayet Fazâü'dekidir. 11/513; Tirmizî Menakıb 3645; Şemail 12; Müsned 5/97, 105;
Beyhakî Delâü 1/212; Fesevî Tarih 3/360.
219[28] İbni SaM Tabakât 1/410. Beyhakî Delâil 1/212; Fesevî de Tarihinde Ubey-dillah b. Muhammed b. Ömer b. Ali'den buna yakın ifade ile nakleder 3/344; İbni
Asakir T.Tarih-i Dımışk 1/322.
220[29] İbni Sam 1/412; Beyhakî Deiâil 1/213; Fesevî 3/344
221[30] Beyhakî Delâil 1/214: T. Tarihi Dimışk 1/336; Fesevî Tarih 3/345; Musan-nef-i Abdirrezzak 11/259.
222[31] Timıizî Şemail 14; Beyhakî Delâil l/215:Begavi Sürme 13/223; Fesevî Tarih 3/360. Haber Zehebî'nİn de belirttiği gibi zayıftır. Zira Abdü'l Aziz b. Ebî Sabit
bütün hadis otoritelerince metruk biridir. Tirmİzî bile ondan nakletmesine rağmen onu zayıf sayar. Zehebî Mecmaüz Zevâid'de hadisi Tabera-nî'nin Evsafına isnad
Efendimi'zin Başı
Mesvûdî. Osman b. Abdillah b. Hürmüz, Naff b. Cübeyr isnadıyla Ali'den (r.a.) şöyle dediğini nakleder: "Rasûlüllah (s.a.v) irice başlı, gür sakallı, iri elli, iri ayaklı, iri kemikli ve göğsündeki kıl biten yer (yukardan karnına doğru) uzunca idi.223[32]
Bu haberin bir benzerini Serîk; Abdül Melik b. Umeyr, Naff b. Cübeyr b. Mut'ım isnadıyla Ali'den (r.a.) nakleder ki, haber şu şekilde başlar: «Rasûlüllah (s.a.v) irice başlı, gür sakallıydı.)224[33]
Saîd b. Mansur anlatıyor: Bize Nuh b. Kays, Halid b. Ha-lid et Temîmî, Yusuf b. Mazin er Râsibî aracılığıyla anlattı ki. adamın birisi Hz. Ali'ye; "Bize Nebî (s.a.v)'i tarif et" deyince, o şöyle demiş:
«Rasûlüllah (s.a.v) (kırmızıya çalan beyaz) yanal yanaklı, irice başlı, ak benizli, nur yüzlü ve uzun kirpikliydi.»225[34]
Efendimizin Saçı
Cerîr b. Hâzim anlatıyor: Bize Katade şöyle diyerek anlattı:
-Enes'e (r.a.), Efendimiz (s.a.v)in saçının şeklinden sorulmuştu da şöyle cevap verdi: «Onun saçı ne dümdüz ne de kıvırcık idi. (hafif dalgalıydı). Kulakları ile omuz başı arasında bir uzunluğa sahip idi.»226[35]
Katâde aracılığıyla Hemmam, Enes'den (r.a.): "Rasûlüllah 'in (s.a.v) saçları omuzlarına dökülürdü." dediğini nakleder.227[36] Hadisi Buharı rivayet etmiştir.
Humeyd'in Enes (r.a.)tan rivayetinde ise «Kulak yarısına kadar sarkardı» şeklinde geçmektedir.228[37]
(Zehebî) Derim ki; yukarda geçen her iki rivayet arasını bulmak mümkündür. Ma'mer de Sabit aracılığıyla yaptığı rivayette Enes (r.a.) m «Kulak yumşaklarına kadar inerdi» dediğini nakleder.
Bu rivayeti Ebû Dâvûd. Sünen adlı eserinde naklediyor.229[38]
ederek zayıflığını söyler.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/137-138
223[32] İbni Ebî Şeybe 11/514; İmam Ahmed Müsned 1/89, 101; Beğavî Sünne 13/128; İbni Sa'd Tabakat 1/411; Tirmizî (kısa olarak) 3635; Beyhakî Delâil 1/216; Fesevî (daha uzun) 3/355.
224[33] İbni Ebî Şeybe 11/514; Tirmizî 3716, 3717; İbni Sa'd 1/411: Müsned 1/96, 116, 134; Beyhaki Delâil 1/216; Taberî Tarih 3/179.
225[34] Fesevi Tarih 3/344; Beyhakî Delâil î/212; îbni Asakir Tarihi Dımışk 1/Kaf 183.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/139
226[35] Buharî Libas 77/)68; Menakıb 61/23; Müslim 233S; Ebû Dâvûd 4186; Nesâî 8/183; Beyhakî Delâii 1/220; İbni Mace 3634; İbni Sa'd 1428.
227[36] Buharı Libas 77/68; Müslim 2337; Müsned 5/125; Nesâî 8/173; İbni Sa'd Tabakat 1/427; Beyhakî Delâil 1/221.
228[37] Müslim h.no.2338; Buharı 77/68; İbni Sa'd 1/428; Beyhakî Delâil 1/221.
229[38] Ebû Dâvûd 4185; Beyhakî Delâil 1/221; İbni SaM 1/427.
Şuvbe anlatıyor: Bize Ebû İshak, Berâe'yi (r.a.) şöyle derken işittiğini haber verdi:
-Rasûlüllah (s.a.v) orta boylu idi. İki omuz arası geniş idi. Saçları kulak yumuşağına kadar uzanırdı. Üzerinde kırmızı bir cüppesi vardı. Ondan daha güzel olan bir şeyi asla görmedim.
Bu ittifakla rivayet edilen bir haberdir.230[39]
Buharı bu haberi İsrail yoluyla (Ebû İshak'tan) şu lafızla nakleder:
«Allah'ın yarattıkları arasında, kırmızı hülle içerisinde ondan daha güzel birini asla görmedim. Saç perçemleri, omuzlarına yakın sarkardı.»231[40]
Bu hadisi, Müslim de Sevrî aracılığıyla (Berâe (r.a.)tan) şu lafızla nakleder: «Onun (s.a.v) omuzlarına dökülen saçları vardı.» Bu hadiste yine, «Rasûlüllah (s.a.v) uzun da, kısa da değildi» ilavesi vardır.232[41]
Şerîk, Abdü'l Melik b. Umeyr aracılığıyla Naff b. Cübe-yr'in şöyle dediğini anlatır: "Ali (r.a.) bize Peygamberin (s.a.v) sıfatlarından bahisle şöyle dedi: «Rasûlüllah'm (s.a.v) başı sık saçlı olup onu tarardı.»
Bu isnadı hasen bir hadistir.233[42]
Abdürrahman b. Ebi'z Zinâd da, Hişâm, babası Urve isna-dıyla Âişe'nin (r.a.): «Rasûlüllah'm (s.a.v) saçları kulağı aşacak uzunlukta (vefra) cümme denen uzun saçtan kısaca idi.» dediğini nakleder.
Bu haberi Ebû Dâvûd, Sünen'inde nakleder. İsnadı hasendır.234[43]
Süfyan b. Uyeyne. İbni Ebî Necîh aracılığıyla Mücahidin şöyle dediğini anlatır, Ümmü Hânî der ki:
-Nebi (s.a.v) bir keresinde Mekke'ye gelmişti. Onun dört tane saç beliği vardı.235[44]
Ümmü Hâni belik diye (Zafâiri) Örgüyü kasdetmiştir. Ancak Mücâhit Ümmü, Hânî'ye yetişmemiştir. Bazıları. "Ümmü Hânî'den hadis dinlemiştir." de demişlerdir ki, bu da imkan dairesindedir.236[45]
230[39] Buharî 61/23; Müslim 2337; Ebû Dâvûd 4183; Tirmizî 3714; Nesâî 8/183; Fesevî Tarih 1/416; İbni SaM 1/416; Tirmizî Şemail 6 ve 450; Beyhakî Delâil 1/221.
Bu rivayetler ayrı lafızlarla söylensede aynı anlamdadır. Kulak yumuşağında-ki saç Ön tarafı ifade eder, yanlar ve arka ise omuza döküldüğünü anlatır. Burada benim hala araştırıp bulamadığım bir durum var: Efendimİz'in saçı hep aynı uzunluktamıydi, yoksa uzadığı son şekil mi bu idi? Rivayetlerde henüz bir şey göremedim.
231[40] Buharî 77/68; Beyhakî Delâil 1/222, 223.
232[41] Müslim 2337; Beyhakî Delâil 1/223.
233[42] Beyhakî Delâil 1/223; Tehzîb-i Tarihi Dımışk 1/317.
234[43] Ebû Dâvûd 4187; Tirmizî 1808; Beyhakî Delâil 1/224; İbni Mâce Libas 3635; İbni Sa"d Tabakat 1/492; Tirmizî "bu hasen, sahih ama bu yol ile garîb bir hadistir» der.
235[44] Ebû Dâvûd 4191; îbni Savd 1/492; Beyhakî Delâil 1/224; Tirmizî 1781; İbni Mâce Libas 3631; İbni Ebî Şeybe; Tirmizî hadisin sonunda derki: Bu ğarîb bir hadistir. Muhammed b. İsmail el Buharî, "Mücahid'in Ümmü Hânî'den hadis simâı (dinlediği)ne dair bir şey bilmiyorum." dedi.
236[45] Zehebî burada Mücahid'İn Ümmü Hâni'ye yetişmediğini söylerse de, daha
sonra kaleme aldığı Siyer-i A'lamün Nübela adlı eserinde (2/312 Terceme no 56) Mücahid'İn ondan hadis aldığını açıkça belirtir.
İbrahim b. Sad der ki; Bize İbni Şihab-i Zühri, Ubeydullah aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)m şöyle dediğini anlattı:
-Rasûlü Ekrem (s. a.v) kendisine Allah tarafından bir şey emrolmadıkça, (bir takım âdetlerde) ehli kitaba uygun hareket etmeyi severdi. Ehli Kitab saçlarını düz olarak tararlardı. Müşrikler de başlarını ikiye ayırarak örerlerdi. Efendimiz (s.a.v) alnındaki kakülünü düz tarardı, daha sonraları ortadan ayırarak taramaya başladı.
Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.237[46]
Rabîatür Rey anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v)in saçlarından kızıl renkli bir tüyünü gördüm. Soruşturdum da "güzel koku sürmesinden kızardı" denildi.
Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.238[47]
Eyyûb. İbni Şîrînden anlatıyor: Enes'e (r.a.). "Rasûlüllah (s.a.v) saçlarını boyar mıydı? diye sordum. O da; "Rasûlü Ekrem saçının pek az bir kısmının ağardığmı gördü." diye cevap
verdi.
Bu haberi Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir. Yine Sahih haberlerde bu anlamda Enes'ten (r.a.) bir çok rivayet mevcuttur.239[48]
Müsennab. Saîd, Katâde aracılığıyla Enes'ten (r.a.): «Rasûlü Ekrem (s.a.v) saç ve sakalını boyamazdı. Ancak alt dudağına yakın yerde birkaç beyaz tüy ile şakaklarında azıcık beyazlaşma ve azıcık da saçında ağarma vardı.» dediğini nakleder.
Haberi Müslim rivayet etmiştir.240[49]
Züheyr b. Muâviye ve diğerleri Ebû İshak aracılığıyla Ebû Cühayfa (r.a.)ın (eliyle işaret yaparak)
Mücahİd hicri 103 yılında 83 yaşındayken öldüğüne göre hicretin yirminci yılında doğmuştur. Ümmü Hâni (r.a.) ise hicri 50 yılından sonra vefat etmiştir ki, Mücahit ona yetişmiş oluyor. Ümmü Hâni (r.a.) Hz. Ali'nin bacısı olup terceme-i hali ilerde 7.ci cildde gelecektir.
237[46] Buharî Libas 77/70; Müslim Fezâil 2336; Ebû Dâvûd Tereccül 4188; İbni Mâce Libas 3635; Beyhakî Delâil 2/225.
Bu hadis Muvattawda (sayfa 948) Müsned'de ve Beyhakî'nin Deiâilin'de Malik, Ziyad b. Sa*d, Zührî, Enes isnadıyla geçer ve metni «Allahın dilediği kadar kavkülünü düz tarayıp sonra ayırmaya başladı.» şeklindedir.
238[47] Buharî Menakib 61/23; Libas 77/68; Müslim Fezail Babü Sifatün Nebiy babll3; Muvatta sayfa 919; İbni SaM 1/437; Tirmizî 3623; Tirmizî Şemail; Beyhakî Delâil 1/202, 229.
239[48] Buharî Libas 77/66 hadis no 5894; Müslim Fazâü 2341, {101,102); İbni Mâce 3629; Nesâî 8/140; Beyhakî Delâil 1/290.
Yine Buharî bu hadisi aynı yerde Süleyman b. harb aracılığıyla Enes'ten şöyle nakleder: Sabit el Bünanî derki:
-Enes'e (r.a.) "Rasûlüllah saç ve sakalını boyarmıydı?" diye sordum da bana şöyle dedi: "Efendimiz saç ve sakalından boyamayı gerektirecek kadar bir ağarma görmedi. Ama Ebû Bekir kına yakardı." Müslim 2341 (103) nolu hadisinde Enes (r.a.) şöyle diyor: "Ben Rasûlüllah'ın saçlarındakİ üç beş ak tüyü sayacak olsam sayabilirdim. O boyanmazdı. Ancak Ebû Bekir saç ve sakalına Kına ve Ketem denen ot tohumuyla boyardı."
Zaten Müellif Zehebî de bu rivayetlere işaret ediyor.
Müslim'in aynı yerde Ebıı'r Rebî aracılığıyla yaptığı rivayetinde «Ömer İse sırf kına yakardı» dediğini anlatır.
240[49] Müslim Fezâil 2341 (104); Beyhakî Delâil 1/232: Nesâî Zînet 8/141;Belâzûrî Ensabül Eşraf 1/396; Müslim'in rivayetinde Enes (r.a.)ın «Kişinin baş ve sa-kalındaki beyaz tüyleri yolması mekruhtur.» dedikten sonra hadisi yukardaki geçtiği gibi anlatır.
şöyle dediğini anlatırlar:
-Ben Rasûlüllah'ı (s.a.v) gördüm. İşte onun şurasında aklık vardı.
Hadisi rivayet eden Züheyr b. Muaviye burayı tarif edebilmek için parmağının birini çene yuvarlağının yukarısına (dudağının altına) koydu.
Hadisi Müslim rivayet etmiştir. Yine Müslim hadisi İsrail'den de nakletmiştir.241[50]
Şube ve diğer âlimler Sîmak aracılığıyla Câbir (r.a.)tan "Nebî (s.a.v)in sakalına gül yağı sürünce bu aklar görünmez olurdu. Ama gülyağı sürmediği vakit bu aklar belli olurdu.»
dediğini rivayet ederler.
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.242[51]
İsrail, Sîmak aracılığıyla Cabir b. Semûra (r.a.)tan şöyle dediğini rivayet eder: "Saçının ön tarafıyla sakalının ön tarafı (çene üstü) biraz ağarmıştı. Gülyağı sürünüp saç ve sakalını tarayınca bu aklıklar belli olmazdı."
[Ebû Nüaym bu rivayetinde der ki: Gül yağıyla yağlanıp taranınca belli olmazdı. Efendimiz gür saçlı sık sakallı idi. Başı taranmadığında ise aklar belli olurdu.
Orada bulunanlardan birisi "Efendimizin yüzü kılıç gibi mi idi?" deyince Câbir (r.a.): "Hayır! Aksine, Güneş ve Ay gibi yuvarlakça idi, Ben onun peygamberlik mührünü omuzları arasında tıpkı güvercin yumurtası şeklinde kendi derisine benzer şekilde görmüştüm." dedi.]243[52]
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.244[53]
Ebû Hamza es Sükkerî, Osman b. Abdillah b. Mevheb el Kureşî'nin şöyle dediğini anlatır:
-Ümmü Seleme (r.a.)m yanma girmiştik. Bize Rasûlüllah (s.a.v) in saçını çıkarıp gösterdi. Baktık ki, kına ve ketem otuyla boyanmış kırmızı renkli idi.
Bu sahih bir hadis olup, onu Buharî, Selam b. Ebî Muti yoluyla Osman'dan rivayet etmiş, ama «kına ve ketemle» sözunu söylememiştir.245[54]
İsrail, Osman b. Mevhib'in şöyle dediğini nakleder:
-Ümmü Seleme'nin (r.a.) yanında iri gümüşten yapılma bir çanı vardı. İçinde Peyğamber'in (s.a.v) saçlarından bulunurdu. Birisine bir sıtma hastalığı uğrarsa, Ümmü Seleme'ye haber salar, o da bunu
241[50] Müslim Fezâü 2342; Buharî bu hadisi İsrail aracılığıyla Ebû İshak'tan nakleder. Metinde "Müslim İsrail'den" denmesi, yanılma olsa gerek. Bak Buharî Fethü'l Ban 6/564; Müsned 4/3G9; İbni Sa'd 1/431; Belâzurî Ensabü'l Eşraf 1/396; Beyhakî Delâil 1/233; Burada şu ilave de vardır: O zaman Ebû Cu-hayfe'ye, "Sen o zaman ne kadardın?" denildi. O da; "ben o vakit yayı çekip ok atacak kadardım" demiştir.
242[51] Müslim 2344; Nesâî Zînet 8/150; Müsned 5/86, 88; Beyhakî Delâil 1/234; İbnİ Savd 1/433.
243[52] Parantez arasını Müslim'den tamamladım.
244[53] Müslim 2344 (109); İbni Sa'd 1/433; Müsned 5/104; Beyhakî Delâil 1/235.
245[54] Buharî Libas 77/66; Müsned 6/292, 319, 322; Fesevî el Masife vet Târih 1/281; Belâzurî Ensab 1/395; Taberî Tarih 3/182; Beyhakî Delâil 1/236.
çalkalar, daha sonra bu adam kendi yüzüne bunu eğerdi.
Osman b. Mevhib devamla der ki: "Ailem beni Ümmü Seleme'ye (r.a.) böyle bir ihtiyaç için göndermişti. Yanına vardığımda Ümmü Seleme onu çıkardı. (İsrail, kutuyu tarif için üç parmağı ile işaret etti.) Bir de ne göreyim, şu kadar bir şey idi. İçinde kızılımsı tüyler vardı." Hadisi Buharî rivayet etmiştir.246[55]
Efendimiz'in Hacda Saçlarını Ashabına Bölüştürmesi
Muhammed b. Ebân el Müstemlî anlatıyor. Bize Bişr b. Es Sırrî, Ebân el Attar, Yahya b. Ebî Kesîr. Ebû Seleme, Muhammed b. Abdillah b. Zeyd isnadıyla haber verdi ki, bu Muhammed babası Abdullah b. Zeyd, kurban kesme yerinde Ra-sûlüllah (s.a.v)i görmüş. 0 ve Ensarlı bir zat birlikteymiş. Ra-sûlüllah kurbanları Ashab'ı arasında bölüştürmüş. Ama Abdullah ve arkadaşına bundan hiçbir pay düşmemiş. Sonra Ra-sûlüllah (s.a.v) saçlarını tıraş ettirip tüylerini bir kumaş içinde toplamış ve Abdullah'a vermiş, Orada bulunanlara bunu taksim etmişti. Peygamber (s.a.v) tırnaklarını kesip bunu da arkadaşına vermiş.
Muhammed b. Abdillah der ki: Efendimiz'in o saçları hala bizim yanımızda olup kına ve ketem otu ile boyanmış olduğu bellidir.
(Zehebî) der ki: Bu hadis mürsel bir haberdir.247[56]
Şerik, Ubeydullah b. Ömer. Nâfi isnadıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)m şöyle dediğini haber veriyor:
-Rasûlüllah'taki (s.a.v) ak tüyler takriben yirmi kadar idi. Haberi, Yahya b. Âdem, Serik'ten naklediyor.248[57]
Cafer b. Burkan anlatıyor: Bize Abdullah gelmişti. O zaman Ömer b. Abdil Aziz Medine valisi idi. Ömer b. Abdil Aziz ona birisini yollayıp, "Rasülüllah'ın (s.a.v) saç ve sakalını boyayıp boyamadığmı Enes'e bir soruver. Zira ben Efendimiz'in saçlarının boyanmış olduğunu gördüm" dedi. Enes (r.a.) elçiye şöyle cevap verdi:
-Hz Rasûlüllah (s.a.v) siyah saç ile nimetlendirilmişti. Eğer ben onun saçlarından bana görünen
246[55] Buharî Libas 77/66; İbni SaM Tabakat 1/437: Beyhakî Delâil 1/236; Müsned 6/296, 319, 322.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/139-145
247[56] Allah Zehebî'ye rahmet etsin. Bu haberi mürsel olduğunu anlamak her ha-disçinin işi değil Zîra haberde geçişine göre Muhammed b. Abdillah, bunu babası Abdullah b. Zeyd'den duymuş gibi bir durum var. Bu husus gizli bir "Tedlîs" olup hadisi nakleden ravî ifadeyi "babası Nebî (s.a.v)'i (Hac'da) kurban mahallinde görmüştü" şekli ile araya sokarak hadiseyi asıl nakledenin Abdullah b Zeyd olduğu hissini uyandırmış oluyor. Oysa haberi nakleden oğlu Muhammed Mir, o da Tabiînin orta tabakasından biri olduğundan o devreye yetişmemiştir.
Ancak Zehebî merhum hadisi yalanlamaya da yeltenmemiş bu kadarla iktifa etmiştir. Efendimiz'in saçlarını dağıttığı haberi sahih bir hadistir. Müslim'in Enes'ten nakline gören Enes derki:
«Rasûlüllah (s.a.v) Şeytana taşlarını atıp, kurbanını da kesince başının sağ tarafını berbere uzattı. O da o tarafı tıraş etti. Bu saçları Ebû Talha aldı. Sonra Efendimiz sol tarafını uzattı. Berber o tarafı da tıraş etti. Efendimiz ona bir kısmın saçlarını insanlara taksim etmesini emretti. Müslim Hac bab 56 hadis no 326; Ebû Dâvûd Menasik Î98Î; Tirtnizî 912.
248[57] Beyhakî Delâilin Nübüvve 1/239; Hadisi buna benzer ifadelerle Fesevî Tarihinde 3/282; İbni SaM Tabakatmda 1/432; Taberî de Tarihinde 3/182; Enes (r.a.) tan naklediyor.
akları sayacak olsaydım, herhalde on bir sayısını Öte geçemezdim. Ancak şu boyanmış gibi görünen
saçlar, onun saçlarında kullanmayı adet edindiği gülyağı kullanımından dolayı kızarmış olan saçlardır.
İşte onun saçının rengini değiştiren de bu gül yağı olmuştur.249[58]
Ebû Hamza es Sükkerî de Abdü'l Melik b. Umeyr, Iyad b. Kaîd aracılığıyla Ebû Ramse'nin (r.a.) şöyle
dediğini haber veriyor:
-Nebî (s.a.v) Efendimize gelmiştim/Üzerinde yeşil renkli bürde vardı. Efendimiz'in beyazları
görünmeye başlamış saçları vardı. Onun beyaz tüyleri kına yakılmış olduğu için kızıl renkli idi.250[59]
Ebû Nüaym (bu hadiseyi) şöyle anlatır: Bize Ubeydullah b. lyâd b. Lakîd haber verdi ve dedi ki; bana
babam (Iyad b. Lakîd) Ebû Ramse'nin şöyle dediğini haber verdi:
-Babamla birlikte Rasûlüllah (s.a.v) in yanına gitmiştim. Onu gördüğüm(üz) de babam bana; "Şu
zatın kim olduğunu biliyor musun?" diye sordu. "Hayır" dedim. "İşte bu zat Rasûlüllah (s.a.v) dir."
dedi. Babam bu sözü söyler söylemez, tüylerim diken diken oldu. O zamana kadar ben meğer Allah
Ra-sûlü'nü insanlara benzemez bir heybette yaratıldığını sanır-mışım. Meğer o kakülü olan ve kına
yakılmış saçlı ve üzerinde iki yeşil bürde olan birisi değilmiymiş.251[60]
Amr b. Muhammed el Ankazî, İbni Ebî Ravâd, Nafi isna-dıyla İbni Ömer (r.a.) dan; "Nebi (s.a.v)
Efendimiz dibağlan-mış deriden ma'mul ayakkabı giyer sakalını veras ve zafe-ran ile boyardı."
dediğini rivayet eder.252[61]
Nadr b. Şümeyl de Salih b. Ebi'l Ahdar, Zührî, Ebû Seleme aracılığıyla Ebû Hüreyre (r.a.)m şöyle
dediğini rivayet ediyor:
-Rasûlüllah (s.a.v) Efendimiz sanki gümüşten dökme gibi bir yapıya sahipti, hafif dalgalı saçlı, düz
karınlı uçları enli omuz kemikli olup, yürüdüğünde ayağının tamamını basarak yürürdü. İleri gidince
bütün vücuduyla giderdi, geri çekilince yine bütün vücuduyla geri giderdi.253[62]
Efendimiz’in El Ve Ayakları
Cerîr b. Hâzim, Katâde aracılığıyla Enes'in (r.a.): "Efendimiz (s.a.v) irice elli idi, ondan sonra onun
gibisini görmedim (bir başka lafızda "el ve ayakları irice terleyen bir zat idi." dediğini anlatır.
249[58] Beyhakî Delâil 1/239; Belâzürî'nin Ensâbül Eşrafının 1/396 sında buna benzer bir ifade İkrime'den nakledilir.
Efendimizin saç ve sakalındaki aklara dair olan haberler ihtilaflı gibi ise de esası hep aynı noktada toplanır. Kimi yirmi kadar, kimi on yedi, kimi on-bir olarak
tahminliyor. Tabi hiç biri tek tek saymamıştır. Zira bu terbiyesizlik olmuş olurdu. Böylece, beyaz tüylerin ondan fazla yirmiden az olduğunu söylemek en doğrusu
olur.
250[59] Beyhakî Delâil 1/238; Nesâî S/204; Müsned 2/226, 227, 228; Nihayetül Irab 8/285.
251[60] İmam Ahmed Müsned 2/226, 228; İbni Sa'd 1/438, 453; Ebû Dâvûd 4206, 4065; Tirmizî îstfzan; Nesâî Salat, Zînet S/186.
252[61] Ebû Dâvûd Teraccül 4210; Nesâî Zînet 8/186; İbni Mâce 3626; Beyhakî De-lâil 1/238.
253[62] Beyhakî Sünen 1/241; İbni Asâkir Tehzîbi Tarihi Dımışk 1/320.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/146-148
Buharı hadisin bir kısmını naklediyor.254[63]
Mamer ve diğerleri de Katâde aracılığıyla Enes (r.a.)m:
-Nebi (s.a.v) iri elli ve ayaklıydı, dediğini nakleder.255[64]
Ebû Hilal, Katâde aracılığıyla Enes'ten (ya da Cabir b. Abdillah'tan)256[65] nakline göre, "Nebi (s.a.v)
irice elli irice ayaklıydı. Efendimiz'den sora ona benzeyen birini görmedim" demektedir.
Bu haberlerin ikisini de Buharı Sahih'inde "Muallak" olarak nakleder. Her ikisi de sahihtir.257[66]
Şube de Simâk aracılığıyla Câbir b. Semûre (r.a.) in:
-Rasûlüllah (s.a.v) genişçe ağızlı çekik gözlü ve ufakça topuklu idi, dediğini rivayet eder. Simak der
ki, Cabir'e "Dalı ül Fem, ne demektir?" diye sordum da, bana "irice ağızlı demektir" diye cevap
verdi. "Ya çekik gözlü ne demektir?" dedim de, o da "Göz kapaklarının dış tarafları uzunca, demektir"
dedi. Ben "peki ufakça topuklu ne demektir" deyince de, "Ökçelerinin eti az, demektir" dedi.
Bu hadisi Müslim rivayet ediyor.258[67]
Yezîd b. Harun anlatıyor: Bize Abdullah b. Yezîd b. Miksem b. Dabbe şöyle anlattı: Bana halam Sara,
Kerdem kızı Meymûne'nin şöyle dediğini anlattı: Mekke'de, kendine ait bu deve üzerinde Allah
Rasûlünü görmüştüm. Ben babamla beraberdim. Rasûlüllah'm (s.a.v) elinde misvak meyvesinin dalı
gibi bir dal vardı. Babam ona doğru yaklaştı ve ayağından tuttu. Rasûlüllah (s.a.v) onun bu
hareketini hoş karşıladı. Me-ymûne devamla der ki: Artık bir daha Nebî (s.a.v) in ayak baş
parmağının diğer parmaklara uzunluğunu bir daha unutmadım.259[68]
Osman b. Ömer b. Fâris anlatıyor: Bize Harb b. Şürayh el Hülkânî Bel'deviyye'den bir adam
aracılığıyla onun dedesinin şöyle demiş olduğunu nakleder: Medine-i Münenevvere' ye varmıştım.
Orada Rasûlüllah (s.a.v) i gördüm. Bir baktımf ki, çok güzel endamlı, açık genişçe alınlı, ince
burunlu, ince uzun kaşlı, göğüs üstünden ta göbeğine uzun ip gibi uzanan göğüs tüylü bir zat. Ben
onu iki eski elbise içinde gördüm. Yanıma yaklaşıp "esselamü aleyke" buyurdu.260[69]
Mes'ûdî, Osman b. Abdillah b. Hürmüz'den, Şerîk de Ab-dil Melik b. Umeyr'den her ikisi de NafT b.
254[63] Buharî Sahih Libas 77/68; Beyhakî Delâil 1/242.
255[64] Buhari Libas 77/68; Beyhakî Delâil 1/243.
256[65] Bu konuda (Enes mi Cabir mi? idi diye) şüphelenen zat Ebû Hilal'den bu haberi nakleden Musa b. İsmaüdir.
257[66] Buharî Libas 77/68; Beyhakî Delâil 1/243, 244.
258[67] Müslim Fazâil babüs sıfati femin Nebiyyi 2339; Tirmizî Menâkıb 3726; İbni SaM 1/416; Fesevî Tarih 3/280.
259[68] Ebû Dâvûd 2103; İmam Ahmed Müsned 6/366; Ebû Nuaym Hilye 9/39; Bey-hakî Delâü 1/246; Beyhakî Sünen-i Kübrâ 7/145; Heysemî Mecmaüz Zevâd' de
bunu Taberanî'ye nisbet eder ve "raviler arasında tanımadıklarım var" der. 8/28Û
Ravilerden Miksem kızı Sara pek bilinmeyen biridir. Ondan sadece bu yeğeni Abdullah nakil yapmaktadır. Böylece diğer ravilerden infirad etmektedir. Hadis uzun
bir hadis olup gerisi nikaha dair olduğu için Zehebî haberi kısaltmıştır.
260[69] Beyhakî Delâil 1/248. Metinde Süreye yazılı ise de doğrusu Şüreyh olacak. Nitekim Delail'de de böyledir. Hadisin isnadında meçhul biri olduğu için zayıf bir
haberdir.
Cübeyr'den (metin lafzı Şerîkin'kidir) şöyle dediğini anlattı:
-Hz. Ali (r.a.) bize Nebî (s.a.v)i tarif ederek şöyle dedi: "Nebi (s.a.v) ne kısa ve ne de uzundu. Yürüyüşünde sanki sağa sola sallana sallana gider gibi) salınarak yürüyüş yapardı. Mes'ûdî'nin rivayetinde "sanki yokuş aşağı iner gibi" ifadesi var. Onun gibi birini neondan önce, ne ondan sonra görebildim.
Bu hadisi Nesâî rivayet etmiştir.261[70]
Avn b. Ebî Cuhayfe babası Ebû Cuhayfe'nin şöyle dediğini anlatır: Nebî (s.a.v) Bathâ'da namaz kılmıştı. Namazdan sonra insanlar kalkıp Nebi (s.a.v) in ellerini tutup onları yüzlerine sürüyorlardı. Ben de elini tutup onu yüzüme koydum. Bir de ellerinin kardan daha serin, miskten daha güzel kokulu olduğunu gördüm.
Bu haberi Buharî muallak olarak rivayet eder.262[71]
Hâlid b. Abdillah, Ubeydillah b. Muhammed b. Ömer b. Ali b. Ebî Talib, babası Muhammed, dedesi Ömer aracılığıyla şöyle anlatır: Hz. Ali'ye (r.a.) "bize Rasûlüllah'ı (s.a.v) ta'rif et" denilince dedi ki:
-Rasûlüllah (s.a.v) ne kısa ne de uzun idi. Ancak uzunluğa daha yakındı. El ve ayakları iriydi. Göğsünden göbeğine uzanan tüyleri vardı. Terleri tıpkı inci danesi gibi idi. Yürüdüğü zaman sanki yokuşta gidiyor gibi salmırdı.
Bu haberin bir benzeri de ayrı bir yolla yine Ali'den (r.a.) rivayet edilmiştir.263[72]
Hammad b. Zeyd de Sabit aracılığıyla Enes (r.a.) m şöyle dediğni nakleder:
«Ben elimle Rasûlüllah'ın elinden daha yumuşak ne ipek, ne dibace ne de başka bir şeye dokundum. Rasûlüllah'ın kokusundan daha güzel hiç bir koku da koklamadım.»
Hadisi Buharî rivayet eder. Bunu Müslim de başka bir yolla Sabitten nakleder:264[73]
Hammad b. Seleme de Enes (r.a.) dan aynısını nakledip: «Rasûlüllah (s.a.v) parlak renkli idi. Sanki onun terleri inci danesi idi. Yürüdüğünde salma salma yürürdü.» der.
Bu haberi Müslim rivayet etmiştir.265[74]
Şu'be, Ya'lâ b. Ata'dan naklediyor: Câbir b. Yezîd b. el Esvedî babasından şöyle naklederken duydum:
-Nebî (s.a.v) Mina'da iken yanma geldim ve "bana elini verir misin?" dedim. Efendimiz de bana
261[70] Nesâî'de bunu bulamadım; Tirmizî Menakıb 3637, 3718; Müsned 1/96, 2/190, 256; İbni SaM 1/411; Beyhakî Delâil 1/251, 252.
262[71] Buharî Menakıb Babü Sıfatın Nebiyy 61/23.
263[72] Müsned 1/89, 101, 116, 117, 127, 134; İbni Sa'd Tabakat 1/412; Beyhakî Delâil 1/252; Tehzîbi Tarihi Dımışk 1/317. Müellifin işaret ettiği diğer Hz. Ali rivayetleri aynı anlamdadır. Bak Müsned 2/324, 1/96; Beyhakî Delâil 1/25, 252.
264[73] Buharî Menakıb 61/23; Müslim 2330; Müsned 3/107, 200; BeJâzurî Ensab 1/392; Beyhakî Delâil 1/254.
265[74] Müslim 2330 (82); Beyhakî Delâil 1/255
ellerini uzattı. Bir de onları tutunca ellerinin kardan daha serin, miskten daha güzel koktuğunu
gördüm.266[75]
Süleyman b. Muğîra, Sabit aracılığıyla Enes (r.a.)m şöyle dediğini anlatır:
Rasûlüllah (s.a.v) yanımıza geldi ve biraz kaylule (öğle) uykusu kestirdi. O zaman terlemişti. Annem
hemen bir cam şişe getirerek terini oraya aldı. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v) uykudan uyanıp:
Yâ Ümmü Süleym! Bu yaptığınız ne ?" buyurdu. O da; "İşte bu ter(iniz) biz onu kokumuza katacağız.
Zira o güzel kokuların (parfümlerin) en güzelidir" dedi.
Hadisi Müslim rivayet ediyor.267[76]
Vüheyb de, Eyyûb, Ebû Kılâbe isnadiyla naklettiği haberinde Enes (r.a.) tan bunun aynısını anlatır. O
rivayette; "Rasûlüllah (s.a.v) çok terlerdi." ifadesi de yer alır.268[77]
Peygamberlik Mührü
Hatem b. İsmail, Cüayd b. Abdirrahman'm, es Sâib b. Yezîd'in şunları söylediğini işittim, dediğini
nakleder:
-Halam beni Nebî (s.a.v)e götürdü ve "Ya Rasûlallah! Bacımın oğlunun sancısı var" dedi. Bunun
üzerine Allah Rasûlü benim başımı eliye sıvazlayıp269[78] bereket duası yaptı. Sonra abdest aldı. Ben
onun abdest suyundan içtim. Sonra Efendimizin arka tarafına geçip, dikildim ve iki omuzu
arasındaki çadır düğmesi (veya keklik yumurtası) biçimindeki Peygamberlik mührüne baktım.
Bu haberi Buharî ve Müslim naklederler.270[79]
Bu geçen ibareyi "zirr yerine rizzü'l Haceleti diye okuyan yanılmıştır. Zira o kekliğin yumurtasıdır.
İsrail de Simâk'ı Câbir b. Semûre (r.a.)ı şöyle derken işittiğini nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) şöyle idi: Onun yüzü Güneş ve Ay gibi testeker271[80] idi. İki omuzu arasındaki
peygamberlik mührünü tıpkı güvercin yumurtası biçiminde gördüm, tıpkı vücûduna benziyordu.
Bu hadisi Müslim rivayet ediyor.272[81]
266[75] Müsned 4/161; Beyhakî Delâil 1/256.
267[76] Müslim 2331; Müsned 3/177, 290; Beyhakî Delâü 1/258
268[77] Müslim 2332; Müsned 3/146, 239, 287; Beyhakî Delâil 1/258.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/148-152
269[78] Toroslarda buna "sıgaşladı" denir.
270[79] Buharî Vudûv 4/40 hadis na 190; Menakıb 61/22; el Merdâ 75/17; Müslim Fezâil 2345; Tirmizî Menakıb 3723; Beyhakî Delâil 1/259, 260.
271[80] Toroslarda insan yüzünün en güzeli olarak "testeker ay gibi" tabiri hala en canlı kelimedir.
272[81] Müslim Fezail 23/44; Tirmizî 3724; İbni Sa'd 1/425; Beyhakî Delâil 1/262; Müsned 2/226, 5/90, 95, 98, 104, 107; İbni Ebî Şeybe.