02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ ONUNCU BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi 
(İSLAM TARİHİ ONUNCU BÖLÜM)
EFENDİMİZ (S.A.V)'İN HUSUSİYETLERİ VE ÜMMETİNE AÇIKLAYIŞI
«Rabbiyin nîmetine gelince şükret.» Ayetinin gereği olarak ümmetine bunlardan bahsedişi.
İskenderiye'deki Ebul Hasen Ali b. Ahmed el Haşimîy'e okudum ki, «Size Bağdat'taki Muhammet! b. Ahmed b. Ömer, Ahmed b. Muhammed el Hasimî'den beş yüz elli bir senesinde şöyle haber verdi:
-Bize Hasen b. Abdirrahman eş Şafiî, Ahmed b. İbrahim el Abkasî aracılığıyla Muhammed b. İbrahim ed Deybüîî'den üç yüz yirmi bir yılında şunu nakletti:
Bize Muhammed b. Ebil Ezher, İsmail b. Cafer, Abdullah b. Dînar, Ebû Salih es Semman aracılığıyla Ebû Hüreyre'den (r.a.) Peygamber'in (s.a.v) şöyle buyurduğunu anlattı:
«Ben ve benden önceki peygamberlerin durumu şu örneğe benzer:
Adamın birisi bir bina yapıp, onu süsleyip çok güzel dekore ediyor. Ancak köşelerden birinde bir tuğla (kerpiç) koyacak yeri boş bırakıyor. Oradan gelip geçen insanlar bu binaya bakınca güzelliğinden hayretler içerisinde kalarak, "Peki şu kerpiç de yerine konulsa olmaz mıydı?" demeye başlıyorlar. İşte (Peyğamber'den peygambere kurulup ikmal edilerek gelen din binasındaki) bu boşluğa konulacak kerpiç benim. Ben Peygamberlerin sonuncusuyum.»
Hadisi Buharı nakleder.582[1]
Yine Hemmam derki: Bestân b. Müslim'in nakline göre, Muaviye b. Kurra derki: Biz bu kitabın ne olduğunu konuşuyorduk. Şehr b. Havşeb uğradı. Biz de davet ettik. Bize "tam bu kitabın ne olduğunu bilenin üstüne düştünüz. Bu kitap Ka'b'ın yanındaydı. Eceli gelince "Emanet vermeye güvenilen biri var mı?" dedi. Ebû Velîd denen bir amca oğlum 'Lben varım'' dedi. Ka'b ela kitabı ona verdi ve "şu tarafa git ve denize varınca bunu at." dedi. Ama amca oğlum onu atmamış. Ka'b bunu bilince bu sefer gidip atmış. Su yarılmış ve içine almış. Geri gelince Ka'b onun doğruluğunu anlayıp: O tevrat İdi. Allah'ın indirdiği günkü gibiydi" demiş.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/271-282
582[1] Bu hadis Zehebî'nin kendi isnadı ile gelmiştir. Buharı Menakıb 61/18; Müslim Fezail 2286; Tirmizî 3022, 3613, Müsned 5/7, 137, 3/9; Beyhakî Süneni Kübra 9/5; Beyhakî Delâü 1/365, 366; İbni Ebî Şeybe 11/499.
Kuteybe de, İsmail, Zührî, Saîd b. Müseyyeb, Ebû Seleme isnadıyla Ebû Hüreyre (r.a.)'tan Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakleder:
«Allah tarafından düşmanlarımın kalbine salınan korku ile desteklendim. Az kelimeli öz manalı söz söyleme sırrına kavuşturuldum. Uykuda bulunduğum sırada yeryüzü hazinelerinin anahtarları getirilip önüme konuldu.»
Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir.583[2]
El Alâ b. Abdirrahman, babası, Ebû Hüreyre (r.a.) isnadıyla Efendimizin (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
«Ben altı hususta peygamberlere üstün yapıldım:
1- Bana az, ama öz söz söyleme sırrı verildi,
2- Düşmana korku salma (heybetiyle) desteklendim,
3- Harp ganimeti bana helal kılındı,
4- Yeryüzü bana temiz ve namazgah kılındı,
5- Ben bütün yaratıklara peygamber olarak gönderildim,
6- Benimle peygamberlerin gelmesi sona erdirildi.»
Müslim rivayet etti.584[3]
Malik b. Miğved, ez Zübeyr b. Adiy, Mürra el Hemedânî isnadıyla Abdullah (b. Mes'ût) (r.a.)'m şöyle dediğini naklediyor:
-Rasûlüllah (s.a.v) İsra gecesi götürülüp de, Sidratül Münteha denen yere vardırıldığmda üç şey kendine verilmiş ti:
1- Beş vakit namaz verildi,
2- Bakara suresinin son tarafı verildi,
3- Ümmetin'den Cehennem'e atılacak büyük günah sahipleri de Allah'a şirk koşmadıkça affedileceği hususu kendine verildi.
Hadisteki "El Mukhımât" kelimesi "Kahame" kökünden olup "Tukhimü" Cehennem'e atılır, demektir.
Hadis sahihtir. 585[4]
583[2] Buharı Cihad ve Siyre 56/122, Teyemmüm 7/1, Salat 8/56, Ta^bir 91/11, İrtisam 96/1, Müslim Mesacid 521, 523; Nesâî 1/209, 211; Tirmizî 1595; Daramı Siyer 29 (2/224); Müsned 1/98, 301, 2/222, 264, 268, 314, 396, 412, 455, 501, 3/304, 4/416, 5/145, 148, 162, 248, 256; Temhîd 5/219; Ebû Avâne Müsned 1/395; Buharı Tarih-i Kebîr 4/114, 5/455; Beyhakî Süneni Kübra 1/212, 2/329, 433, 6/291, 9/4; Ebû Nüaym Hılye 8/316; İbni Ebî Şeybe 11/432, 433; Humeydî 945.
584[3] Müslim Mesacid 523; Tirmizî 1553; Tahavî Müşkil 1/451; Müsned 2/412; Beyhakî Süneni Kübra 2/432, 9/5; Beyhakî Delâil 5/472; Ebû Avâne 1/395; Ebû Ya'la Müsned 11/6491, 6492, 6287; Beğavî Şerhüs Sünne 13/197 (h.no 3617); İbni Hibban (Mevârid) 2304.
Ebû Avâne der ki: Bize Ebû Malik, Rabî aracılığıyla Huzeyfe (r.a.)'tan Efendimiz (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakletti:
«Şu üç şeyle insanlara üstün yapıldım:
1- Yeryüzünün her tarafı bizim için mescit yapıldı ve toprağı da bize temiz ve temizleyici kılındı,
2- Saflarımiz meleklerin saflarına benzetildi,
3- Ve bana Bakara suresinin sonundaki şu ayetler arşın altında bulunan bir hazineden verildi.»
Bu hadis sahihtir."
Bişr b. Bekr. Evzaî'den naklediyor: Bana Ebû Ammâr. Ab-lullah b. Ferûh aracılığıyla Ebû Hüreyre (r.a.)'tan Peygamber s.a.v)'in:
«Ben kıyamet günü Adem evlatlarının seyyidiyim. Sur flenince toprağın ilk açılıp ortaya çıkardığı kimse ben ulacam. İlk şefaatçi ben olacağım. Şefaati ilk kabul olunan ben acağım.» buyurduğunu anlatır.
Ravî Ebû Ammar'ın adı Şeddat olup bu hadisi Müslimriyet etmiştir.586[5]
Ebû Hayyan et Teymî. Ebû Zür'a yolu ile Ebû Hüreyre O'tan şöyle nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v)'e et ikram edildi. Etin ön budunu Önüne 'dular. Etin burası, en hoşuna giden yeri idi. Ondan bir ça ısırıp şöyle buyurdu:
«Kıyamet günü insanların seyyidi ben olacağım. Bunun hangi sebepten olduğunu biliyor musunuz? Allah (cc.) kıyamette önceki milletleri ve gelecek nesilleri tellalın sesini duyurabileceği, gözün ulaşabileceği yüksek bir düzlükte toplayacak. Güneş onlara yaklaşacak. İnsanları hiç ihtimal vermedikleri asla dayanmaya güç getiremedikleri bir üzüntü ve tasa kaplayacak. İnsanlardan kimisi kimisine "Hiç düşünmüyor musunuz siz önce neredeydiniz? Şu başınıza gelene bakmıyor musunuz?" diyecek ve beraberce Âdem (a.s.)'a gelecekler ve:
"Ya Âdem! Sen insanların babasısm. Allah seni kendi eliyle yarattı ve kendi ruhundan sana üfledi ve meleklere sana secde etmelerini emretti, Rabb'ine git de bize şefaatçi ol. Görmüyor musun ki nerede idik, başımıza ne geldi." derler. Âdem de:
"Rabbim (c.c.) bugün öyle öfkeli ki, daha önce böylesine kızmadığı gibi sonra da bu derece kızmayacak. O, beni o ağaçtan men etti, ben ise ona âsi oldum. Bugün ben ancak kendi nefsimin, nefsimin, nefsimin, nefsimin, nefsimin derdin-deyim. Benden başkasına gidin, Nuh'a gidin!" der.
Onlar da Nuh'a gelir ve, "Ya Nuh! Yer yüzü halkına gelen ilk Rasûl Peygamber sensin. Allah seni «çok şükreden kul» diye övdü. Ne idik, şimdi ne olduk, bunu görüyorsun. Rab-b'iyin katında bize şefaatçi olsan" derler. Nuh da:
585[4] Müslim îman 173; Tirmizî Tefsir 3330; Nesâî 1/223, 224; Müsned 1/387, 422; Beyhakî Delâil 5/474.
586[5] Müslim Fazail 2278; Ebû Davûd 4673; Tirmizî 3615; İsri Kâce 4308 Daramî Mukaddime 1/27; Müsned 2/540, 3/2; Beyhakî Delâil 5/476; İbni Ebi Şeybe 11/477, 14/96, 128; İbni Ebî Âsım Süne 2/370; Ebû Ya’la Müsned h.no.4308, 2786, 2899, 3064, 3989, 3997.
"Rabbim bugün daha Önce örneği hiç görülmeyen, bundan sonra da görülmeyecek derecede kızgın. Benim kendi kavmime davetim vardı. Ama bugün sadece kendi nefsim nefsim, nefsim, nefsim... Benden başkasına, İbrahim'e gidin!" der.
ibrahim'e gelip: "Ya İbrahim! Sen dünyadakilerin arasında Allah'ın Nebî'si ve Halil'isin. Nerede idi, başımıza neler geldi, görüyorsun. Rabb'ine gidip bize şefaatçi olsan" derler. İbrahim (a.s.) da3 "Rabb'im şimdiye kadar görülmemiş ve görülmeyecek şekilde öfkeli." deyip kendinin dünyada söylediği yalanı anlatarak, "nefsim, nefsim, nefsim, nefsimsiz başkasına gidin, Musa'ya gidin" der.
Onlar da Mûsâ (a.s.)'a gelirler. Mûsâ (a.s.) da aynı sözleri tekrarlar ve: "Ben öldürmekle emredilmediğim birisini öldürdüm. Şimdi nefsimle meşgulüm." diye onları îsâ (a.s.)'a gönderir.
Onlar da gelip: "Ya îsâ! Sen Allah'ın Rasülü, Meryem'e ilka buyurduğu kelimesi ve kendinden bir ruhusun. İnsanlara beşikte konuştun. Rabb'ine karşı bize şefaat etsen ne haldeydik nelere düşer olduk, görüyorsun." derler. O da:
"Rabb'im bugün emsali ne önce görülmüş ne görülecek biçimde öfkeli. Siz Muhammed (s.a.v)'e gidin!" der.
Onlar da Muhammed (s.a.v)'e gelirler ve: "Ya Muhammed! Sen Allah'ın Rasûlü, peygamberlerin son mührüsün. Allah senin geçen ve gelecek olan günahlarını affetti. Rabb'ine gidip bize şefaat istesen. Ne idik, şimdi başımıza neler geldiğine bir bak." derler.»
Rasûlüllah (s.a.v) devamla şöyle buyurdu:
«Bunun Üzerine ben kalkıp Arş'in altına geleceğim ve Rabb'ime secde edeceğim. Allah (c.c.) sonra benim için perdeleri aralayıp, kendine yapacağım hamd ve senalarından bana öyle güzel şeyler ilham edecek ki, benden önce kimseye böyle bir fethi müyesser kılmamıştı. Bana "Ya Muhammed! Başını kaldır ve iste, verileceksin, şefaat et. Şefaat etmeye yetkili kılınacaksın." denecek. Ben de "Ya Rabbi! Ümmetim, Ümmetim, ya Rabbi, ümmetim, ümmetim, ya Rabbi ümmetim, Ümmetim ya Rab" diyeceğim. Rabbim de: "Ya Muhammed! Ümmetinden hesabı olmayanları Cennet'in sağ kapısından içeri kat, onlardan başkası insanlarla diğer kapıyı kullanmada müşterektir." buyuracak.
-Muhammed'in nefsi elinde olan Zat'a yemin ederim ki, Cennet kapılarının kanatları arasındaki mesafe Mekke ile Yemen'deki Hecer, yahut Mekke ile Şam tarafındaki Busra mesafesi kadardır.587[6]
Leys b. Sad; İbnül Hâd, Amr b. Ebî Amr isnadıyla Enes (r.a.)'tan naklediyor:
-Rasûlüllah (s.a.v)'i «Ben kıyamet günü toprağın kendisinden ayrılacağı ilk insan olacağım, ama bunda bir övünme yok. Hamd sancağı bana verildi, övünecek bir şey yok. Kıyamet günü insanların Seyyid'i benim, övünecek bir şey yok.» buyururken duydum, diyerek şefaat hadisini baştan sona naklediyor.588[7]
587[6] İmam Ahmed Müsned hadis no.9636, 2/435, 368, 3/16, 4/407, 435; Buharı Tefsir İsra Suresi 65/17/5; Müslim îman 194; Tirmizî 2551; İbni Ebî Asım es Sünne 2/396; Evâil 27; Ebû Avâne Müsned 1/72; Beyhakî Delâil 5/477; (İbni Ebî Şeybe Musannef 11/444'te bunu Ebû Hüreyre'den verir.) Zehebî çok kısa aldığı için hadisi ehemmiyetine binaen Müsned'den tamamını naklettim.
588[7] Müslim 2278; Ebû Dâvüd 4673; Tirmizî 2551; 3148, 3692; İbni Mâce 4308; Müsned 1/281, 3/2; Hakim 2/465; İbni Ebî Şeybe 14/98135,
Bu konuda Ibni Abbas'tan da hadis vardır.589[8]
Hem bu anlamda pek çok hadis olduğu gibi, Muhamed Mustafa (s.a.v) Efendimiz'in şerefine dair
Kur'an'da da bir çok ayetler vardır.590[9]
Ebil Cevza. İbni Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini rivayet eder:
-Allah (c.c.) kendisine (s.a.v)'den daha sevimli bir şey yaratmadı. Efendimiz'in hayatı ile yemin edişi
dışında kimsenin hayatı ile Allah yemin etmemiştir. Efendimiz için:
«Ömrüne yemin olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde yollarını şaşırmışlardır.» (Hicr ayet 72)
buyurmuştur.591[10]
Buhari'nin Sahih'indeki Katâde hadisinde Enes (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v)'in:
«Ben uyurken, Cennette dolaştırıldığını bana gösterildi. Birden kendimi içi boş incilerden yapılma
kubbelerin iki tarafını kuşattığı bir nehirde buldum. "Bu nehir nedir ya Cebrail?" deyince, "İşte bu.
Allah'ın sana verdiği Kevser’dir." dedi ve eliyle işaret etti. Baktım kokusu keskin misk gibiydi.»
buyurduğunu anlatır.592[11]
Zührî de Enes (r.a.)'tan Nebi (s.a.v)'in:
«Havuzumun büyüklüğü San'a ile Eyle şehri arası kadar olup orada gökteki yıldız sayısınca ibrik
var.» buyurduğunu bildirir.593[12]
Yezîd b. Ebî Habib, Ebul Hayr'dan Ukbe b. Âmir (r.a.)'ı şöyle derken duyduğunu nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) Uhut şehitlerine sekiz yıl sonra namaz kıldırıp sanki ölülere ve dirilere veda
ediyordu. Sonra mimbere çıkıp:
«Ben Öncünüz olacağım, ben size şahit bulunacağım. Sizin buluşma yeriniz havuzum olacaktır. Ben
şimdi şu yerimden ona bakıyorum. Bana yeryüzü hazinelerinin anahtarı verildi. Vallahi benden
sonra sizin Kafir olacağınızdan korkuyor değilim. Fakat sizin üzerinize korktuğum şey sizin dünya
için yarışa girmenizdir.»594[13]
Müslim Câbir b. Semûra (r.a.) hadisinde Nebî (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
589[8] Müsned 1/201, 295.
590[9] Meselâ Kalem sûresi 4cü ayet olan «Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin.» ayetinde geçtiği gibi.
591[10] Taberî Tefsir cüz 14/44; Ebû Ya'la (gayet kısa olarak) h.no. 2754; Ebû Nüaym Delail h.no.21, 22.
592[11] Buharı rikak 81/53; Müsned 3/103, 115, 152, 191, 207, 232, 263, 289.
593[12] Tirmizî 2559; Müsned 3/225, 230, 4/149, 154, 5/149; Hakim 1/71: Taberanî 8/140, 3/267. Bu konudaki şehir isimleri aslî değil uzaklığa işareten izafi olduğu
için, diğer rivayetlerde "Mısır ile Eyle", "San'a ile Medine", "Aden ile Amman" şekliyle naklediliyor.
594[13] Buharı Menakıb 61/25, Meğazî 64/28, Rikak Sİ/7; Müslim 1795; Nesâî 4/61, 62; Müsned 4/149, 153, 154;
Taberanî 3/64; İbni Ebî Şeybe 11/439, 441; İbni Ebî Asım Sünne 2/345, 627; Temhîd 2/302; İbni Hibban 1858; Beyhakî
Delâil 6/403; Beyhakî Süneni Kübra 4/14. Rivayetlerdeki farkları tercemeye ilave ettim.
«Havuz başına ilk geleniniz ben olacağım. Onun iki yakasının arası San'a ile Eyle şehirleri arasmdaki
mesafe kadardır. Oradaki ıbrıklar nerdeyse yıldızlar sayısıncadır.»595[14]
Muâviye b. Salih de Süleym b. Âmir yolu ile Ebû Ümame (r.a.)'tan Nebî (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu
anlatır:
«Kıyamet günü Allah ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesapsız Cennet'e katacaktır.» Adamın biri, "Ya
Rasûlallah! Havuzuyun genişliği ne kadardır." deyince de şöyle buyurdu:
«Aden ile Amman arası kadar hatta daha geniş, Orada biri altın diğeri gümüş iki pınar akar ki, onun
suyu sütten daha ak, baldan daha tatlı, miskten daha güzel kokuludur. Onu bir içen bir daha
sonsuza kadar susamaz. Yüzü bir daha kararmaz.»
Bu., hasen dereceli bir hadistir.596[15]
İbni Mâce de zayıf bir ravi olan Atıyye el Avfî hadisinde Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'tan Nebi (s.a.v)'in
şöyle buyurduğunu nakleder:
«Benim uzunluğu Ka'be ile Beytül Makdis arası olan bir havuzum vardır ki, sütten daha beyaz suyu
vardır. Onun etrafındaki su alacak kapları yıldızlar sayısıncadır. Şüphesiz, kıyamet günü
peygamberlerin ümmet bakımından en çok ümmeti olanı benim.»597[16]
Ata b. es Sâib, Muharib b. Disâr aracılığıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'tan, Nebi (s.a.v)'in şöyle
buyurduğunu rivayet ediyor:
«Kevser, Cennet'te iki tarafı altın ile kuşatılmış, akış mecrası inci ve yakut üzerinde olan, toprağı
miskten daha güzel kokan, kardan daha ak bir nehirdir.»598[17]
Yine ibni Abbas (r.a.)'ıri:
«Kevser: Allah (c.c.)'ün Nebi (s.a.v)'e verdiği çok hayırdır.» dediği sabittir.599[18]
Aynısını Saîd b. Cübeyr de rivayet ederek:
«Cennet'teki Kevser: İhsan edilen çok hayırlardan biridir.» der.600[19]
Sahih bir rivayetteki hadisinde Âişe (r.a.):
«Kevser; Cennet'te bir nehir olup Rasûlüllah'a verilmiş tir. Onun kıyıları içi boş olan incilerden
595[14] Müslim Taharat 249, İmara 1822, Fazail 2289, 2290, 2296, 2303; İbni Mâce 3944, 4305; Müsned de bu başlıkla on altı hadis varsa da Cabir b. Semûre
rivayeti iki yerdedir: 5/86, 89. Bu konuda Ebû Hüreyre, Cündüp, Ebû Beki-'e Câbir, Huzeyfe b. el Yeman, İbni Abbas, Sehl b. Sa'd, Es Sanabehî, İbni Mes'ûd
(r.a.)'lardan olduğu gibi Ebû Bekir (r.a.)'tan da rivayet vardır.
596[15] Müslim Fazail 2300. 2301; Tirmizî 2061; Müsned 5/250; Taberanî 8/181
597[16] İbni Mâce 4301; İbni Ebî Şeybe 11/440, 13/146; İbni Ebî Asım Sünne 2/335; Tarih-i İsfahan 1/110.
598[17] Tirmizî Tefsir 3419; İbni Mâce Zühd 4334; Müsned 2/67, 158, 3/102; Hakim 3/171; Taberî Tefsir cüz 30/210; Beğavî Sünne 15/169.
599[18] Buharı Rikak 81/53; Hakim 2/537.
600[19] Buharı Tefsir 65/13/10S; Müslim Salar 400; İbni Ebî Şeyhe 11/50S; Taberî Tefsir 30/181
süslenmiştir.» demektedir.601[20]
Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre: "Kim Kevser ırmağının sesini dinlemek isterse,
parmaklarını kulaklarına tıkasın!" demiştir.602[21]
Sahih bir senedle Enes (r.a.)'tan nakledildiğine göre Ra sûlüllah (s.a.v):
«Kıyamet günü, peygamberler arasında etbaı en çok olan benim ve ben ilk şefaat eden kimse
olacağım.» buyurmuştur."
Ebû Hüreyre (r.a.)'tan sahih olarak nakledildiğine göre Nebi (s.a.v):
«Peygamberlerden kendisine, insanların aciz kalarak inanmaya mecbur oldukları mucizelerden bir
şeyler verilmeyen hiç bir peygamber yoktur. Bana verilen mucize ise Allah'ın bana vahiy yoluyla
vahyettiği Kur an'dır. Artık ben kıyamet günü peygamberlerin Ümmeti en fazla olanı olacağımı ümit
ediyorum.» buyurmuştur.603[22]
Süleyman et Teymî de Seyyar vasıtasıyla Ebû Ümâme el Bahilî (r.a.)'tan, Peygamber (s.a.v)'in şöyle
buyurduğunu nakleder:
«Allah (c.c.) beni diğer peygamberlere (veya ümmetimi diğer Ümmetlere) dört şeyle üstün kıldı:
1- Beni bütün insanlığa peygamber etti,
2- YeryÜzünü bana ve ümmetime hem mescit hem de temizleyici kıldı. Ümmetim nerede namaz
vaktine girse artık abdest alma (teyemmüm) yeri de namazgahı da yanındadır,
3- Ben öyle bir korku salmakla yardım gördüm ki, gideceğim yere benden bir ay önce ulaşıp
düşmanlarımın kalplerine atılır.
4- Bana ganimet helal kılındı.»
Bu hadisin isnadı hasen derecelidir. Seyyar sadûk biridir. İmam Ahmed, Müsned'inde rivayet
etmiştir.604[23]
Saîd b. Beşîr de Katâde yoluyla Enes (r.a.)'tan Nebî (s.a.v) Efendimiz'in:
«Ben şu dört şeyle insanlardan üstün kılındım.
1- Şecaatta
2- Cömertlikte,
3- Çok Cimav edebilmede,
601[20] Müsned 2/67. 158, 3/102.
602[21] Bu rivayetin kaynağına ulaşamadım.
603[22] Müslim Mesacid 521; Müsned 2/222, 3/304, 5/248; Tirmizî 1553.
604[23] Müslim Mesacid 521; Müsned 2/222, 3/304, 5/248; Tirmizî 1553.
4- Çok kuvvetli harp edebilmede.» buyurduğunu nakleder.605[24]
11.BÖLÜM
EFENDİMİZİN (S.A.V) SON HASTALIKLARI
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshak'tan naklediyor:
Bana Abdullah b. Ömer b. Rabîa, Hakem'in kölesi Ubeyd. Abdullah b. Amr b. el Âs (r.a.) yoluyla
Rasûlüllah (s.a.v)'in azatlısı Ebû Müveyhibe'nin şöyle dediğini anlattı:
-Bir gece Allah Rasûlü beni uyandırdı ve:
«Ya Ebâ Müveyhibe! Ben şu Bakî mezarlığında yatanlara istiğfar etmekle emrolundum.» buyurdu.
Ben de Efendimizle birlikte çıktım. Yürüyerek Bakî'a geldik. Rasûlü Ekrem (s.a.v) ellerini kaldırıp
onlara uzunca bir istiğfar duası yaptı ve:
«Ey Bakî ehli! İnsanların erişeceği şu eriştiğiniz şey size mübarek olsun. Fitneler karanlık bir gece
parçası gibi hücuma geçti, başı sonuna uydu. En son fitne ilkinden çok daha şerli... Yâ Ebû
Müveyhibe! Bana dünya hazinelerinin anahtarları ve orada çok uzun bir hayat daha sonra Cennet
verildi. Ben bu dünya nimeti ile Rabb'ime kavuşmak ve Cennet'ine girmek nimeti arasında
muhayyer bırakıldım.» dedi. Ben de. "Ya Rasûlallah! Anam babam feda olsun sana. dünya hazinelerinin
anahtarını, orada uzun süre kalıp sonra Cennet e gitmeyi seçsen." deyince bana:
«Vallahi ya Ebâ Müveyhibe! Ben kesinlikle Rabb'ime kavuşmayı ve Cennet'i seçtim.» buyurdu.
Sonra Bakîden ayrıldı. Sabah olunca Allah'ın onunla ruhunu kabzettiği ağrıları başladı.606[1]
Bu haberi İbrahim b. Sad. İbni İshak aracılığıyla Hakem in kölesi Ubeyd b. Cübeyr'den nakleder.
605[24] Hatib Tarih-i Başdad S/70.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/283-295
606[1] İbni Hitanı Sire. 4/247: Bevhakî Delâil 2 : İbni Sa'd 2/204: Taberî Tarih 3/188; Ensâbül Eşraf i/544: Müsned 3/489: Hakim Müsîedrek 3/56: Buharı Tarih-i Kebir
9/74: Ebû Nuaynı Ilılye 2/27: Ncsâi 1/37
Ma'mer de Tavûs'un oğlu aracılığıyla Tavas'tan Nebinin
(s.a.v):
«Ümmetime nice fetihlerin nail olacağını görünceye kadar hayatta kalmak veya acele ölmek arasında tercih yapmam istendi. Ben aceleyi tercih ettim.»607[2]
Şavbi. Mesrûk yoluyla Hz. Âişe (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatıyor:
-Peygamber (s.a.v)'in yanında hanımları toplandı. Hiç birisi gelmemezlik etmedi. Derken Fatıma (r.a.) geldi. Yürüyüşü Rasûlüllah (s.a.v)'in yürüyüşüne ne kadar benziyordu. Efendimiz (s.a.v) ona: "Kızım merhaba!" buyurarak onu sağına veya soluna oturttu ve ona gizlice bir şeyler söyledi. Fatıma Dunları duyunca ağladı. Sonra Rasûlüllah ona yine gizlice bir şeyler söyledi, o da güldü. Ben de Fatıma'ya "Rasûlüllah (s.a.v) sadece sana sır veriyor (senin onda özel bir yerin var) sen de ağlıyorsun." dedim. Rasûlüllah (s.a.v) gidince ben Fatıma'ya "Sana verdiği sırrı bana anlatsan." deyince. Fatıma: "Ben onun sırrını ifşa edemem." dedi. Rasûlüllah (s.a.v)'in vefatından sonra ben yine ona: "Sendeki kalan hakkımı şimdi yine istiyorum. Hala bana o sırrı söylemedin." dedim. Fatıma (r.a.) da "Artık şimdi o sırrı söyleyebilirim." diyerek şöyle anlattı;
-Efendimiz bana fısıldayarak:
«Cebrail her sene Kur'an'ı bana bir kere mukabele için arz ederken, bu yıl iki defa arz etti. Ben bunu yalnız ecelimin yaklaştığına bağlıyorum. Allah'tan kork da buna sabret. Ben senin de geleceğin yere senden önce giden ne güzel Selefim.» buyurdu. İşte ben buna ağladım. Sonra yine kulağıma:
«Sen Mü'min hanımların, yahut bu ümmetin kadınlarının, seyyidesi olmaya razı değil misin?» buyurunca güldüm.
Bu müttefekun aleyh bir hadistir.608[3]
Hadisin aynısını Urve de Hz. Âişe'den nakleder. Orada şu fark vardır: «Fatıma da güldü... Çünkü (s-.a.v) ona ailesinin içinden arkasından ilk gelecek olanın kendi olduğunu bildirmişti.»609[4]
Abbâd b. el Avvâm. Hilal b. Habbab. İkrime aracılığıyla Abdullah b. Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder:
«İza cae nasrullahi vel feth» suresi nazil olduğunda Rasûlüllah (s.a.v) Fatıma'yı çağırdı ve:
«Bana öleceğim haberi verildi.» buyurdu. Fatıma önce ağladı sonra güldü ve "Bana ölüm haberinin kendine ulaştırıldığını bildirince ağladım, bana 'Sabret! Zira ailemden bana ilk kavuşacak sensin'
607[2] Tavus sahahî değikiir. Haber mürseldir. Bak Abdiirrezzak Musannef I i/99 h.no. 2U034.
608[3] Buharı Menâfcib 62/12 hndis no.3623. 3624. İsfi'zan 6285: Müslim FdZffilüs Sahabe 2450 (99): Tirmizî Menakib 3871. 3964; EK) Dâvûd 5217: Müsned 6/282. .Aynı haberi Mlisned'de İbni Abbas'tan Kur'an'in arzı ile İlgili olarak 4/299. 3O3'te yer alır. Tahavî MÜşkil 1/48. 49: Beyhakî Delâü 7/155. 165; Ebû Nüaym Hılye 2/40: Ebû Va'ln J2/6745. 6755: İbni M;kv 1621: Hılye 2/39.
609[4] Müslim Fazailüs Sahabe 2450 (97): Ebû Va'la 6755.
buyurunca güldüm." Dedi.610[5]
Süleyman b. Bilal, Yahya b. Saîd, Kasım b. Muhammed isnadıyla Hz. Âişe'den nakleder: Hz. Âişe der
ki:
-Ben "Vay başım!" demiştim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v):
Bu dediğin olmuş olduğunda (öldüğünde) ben hayatta olmuş olsaydım senin için istiğfar ve düa
ederdim." buyurdu. Ben de hemen, "Vah anası nı vay! Vallahi öyle sanıyorum ki, benim ölümümü
istiyorsun. Böyle olacak olursa sen son günlerinde ailelerinden biri ile çok ferah olursun." dedim.
Efendimiz de:
«Aksine, vay benim başım! Ben karar vermiştim ki, veya arzu ettim ki, Ebû Bekir ile oğluna haber
salıp çağırtayım ve (halifelik konusunda söz) söyleyeceklerin söylemelerini, temenni edeceklerin
temmeni etmelerini vasiyet edeyim. Ama sonra düşünüp kendi kendime "Allah (Ebû Bekir'den
başkasını) kabul etmez, Müminler de, reddederler, veya Allah redd eder, Müminler de kabul
etmez.» buyurdu.
Hadisi Buharî bu şekilde rivayet etmiştir.611[6]
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshak'tan nakleder: Bana Yakub b. Utbe, Zührî, Ubeydullah b. Abdillah
aracılığıyla Hz. Âişe'nin (r.a.) şöyle dediğini anlattı:
-Bir gün Rasûlüllah (s.a.v) başı ağrıyarak yanıma girmişti. Ben de başımdan şikayetçi idim, "Vay
başım!" dedim. Rasûlüllah (s.a.v) de:
«Aksine, vay benim başım. Sana ne var, sen benden önce ölmüş olsan, senin işini ben üstlenir,
cenaze namazını kıldırır ve seni ben defnederdim.» buyurdu. Ben de: "Vallahi, bu dediğin olacak
olsa öyle sanıyorum ki, hanımlarından biri ile aynı günün sonunda benim evimde mutlu bir gece
geçirirsin." dedim. Peygamber (s.a.v) bu sözüme gülümsedi. Sonra ağrıları devam edip sıklaştı.
Rasûlüllah (s.a.v) hanımlarını (tek tek) dolaşarak Meymûne (r.a.)'m evinde olduğu bir sırada
hastalığı son derece arttı. Ailelerinin hepsi yanında toplandılar. Abbas (r.a.): "Ben Rasûlüllah
(s.a.v)'in Zatül Cenb hastalığına tutulduğunu sanıyorum. Haydi gelin de onun ağzıma ilaç koyalım."
dedi. Efendimiz'e ilaç koydular. Rasûlüllah (s.a.v) ayılınca: «Bunu kim yaptı.» diye sordu. "Amcan
Abbas yaptı, senin Zatül Cenb'e yakalanmandan korktu da." dediler. Rasûlüllah (s.a.v) de «O
şeytandandır. Allah (c.c.) bana şeytanı musallat edecek değildir. Amcam Abbas dışında ağzına ilaç
konulmayan kimse kalmayacak.» buyurdu. Aile halkının hepsine, hatta o gün oruçlu olan
Meymûne'ye bile ilaç verildi. Sonra Rasûlüllah (s.a.v) hastalığını benim evimde geçirmesi için
hanımlarından izin istedi. Sonra Rasûlüüah (s.a.v) Abbas ile bir adamın kolları arasında, ayakları
yerde sürünerek benim evime geldi.
Ubeydullah der ki: Bu olayı İbni Abbas'a (r.a.) anlattım da bana: "Hz. Âişe'nin adını söylemediği
610[5] Abdürrezzak Musannef 20646; Müsned 1/217, 449; Taberanî 10/82; Tarihi İsfahan 2/32; Daramî 1/37.
611[6] Buharî Ahkam 93/51; Merzâ vet Tıb 75/16; İbni Sa'd 2/225, 226; Belazurî Ensâbül Eşraf 1/541; Müsned 6/228; Daramı 1/3S; İbni Mâce 1465; Darakutnî 2/74;
Beyhakî Süneni Kübra 3/396, 378; Beğavî Sünne 5/220; Ebû Nüaym Hılye 2/185; Ebû Yala Müsned 8/4579.
öbür adam kimdi, biliyor musun?" dedi. Ben de "Hayır." deyince, "O Ali (r.a.) idi." dedi.612[7]
Buharî, Yûnus, İbni Şihab-ı Zührî, Urve aracılığıyla nakleder: Âişe (r.a.) der ki: Rasûlüllah (s.a.v) vefat
ettiği son hastalığında:
«Yâ Âişe! Hala Hayber'de yediğim etin acısını hissediyorum, işte bu zehirden dolayı can damarımın
kuruma vakti geldi.» diyordu.613[8]
El Leys, Ukayl'in İbni Şihab'dan şöyle naklettiğini bildirir: Bana Ubeydullah b. Abdillah Hz. Âişe
(r.a.)'dan şöyle dediğini nakletti:
-Nebî (s.a.v) iyice ağırlaşıp da ağrıları fazlalaşmca hanımlarından benim evimde hastalığını
geçirmesi için izin istedi. Onlar da izin verdiler. Ayakları yerde sürünerek iki adamın arasında çıktı.
Evime getirildiğinde ağrısı son derece artmış ti. O zaman Nebî (s.a.v):
«Bana henüz bağları çözülmemiş yedi tuluktan su boşaltın. Belki biraz hafiflerim de insanlara bazı
taahhütte bulunurum.» buyurdu. Nebî (s.a.v)'i hanımlarından Hafsa'ya ait bir boya (çamaşır)
teknesine oturtup sonra üzerine su dökmeye başladık. Ta ki, Efendimiz bize "Yeter, bu işi yaptınız."
diye işaret edinceye kadar döktük. Rasûlüllah (s.a.v) de Ashab'ının yanına çıkıp onlara namaz
kıldırıp sonra hitap etti.
Bu hadis müttefekun aleyhtir.614[9]
Salim Ebu'n Nadr, Büsr b. Saîd ile Ubeyd b. Huneyd'den Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'m şöyle dediğini
rivayet eder:
Allah Rasûlü insanlara hitaben:
«Kulun birisini Allah, dünya ile Allah katındaki nimetleri tercih hususunda serbest bıraktı da, bu kul
da Allah ka-tındakini seçti.» buyurdu.
Bunu duyan Ebû Bekir (r.a.) ağlamaya başladı. Biz neye ağladığına şaştık kaldık. Meğer o, muhayyer
bırakılan kul Allah Rasûlünün kendisiymiş. Bize bunu Ebû Bekir bildirdi. Rasûlü Ekrem ona:
«Ağlama yâ Ebâ Bekir! Şüphesiz bana sohbeti ve malı ile insanların en fazla yardım edeni Ebû
Bekir'dir. Eğer insanlardan dost edinebilseydim onu dost edinirdim. (Ama beni Allah dost edindi)
Ancak onunla İslam kardeşliği ve arkadaş lığı bağı var. Mescitte Ebû Bekir'in kapısı dışında hiç bir
kapı kalmayıp kapatılacak.» buyurdu.
Bu hadis, müttefekun aleyhtir.615[10]
612[7] İbni Hişam 4/259; İbni Ebî Şeybe 14/560 h.no. 18S85; İbni SaM 2/232; Ab-dürrezzak Musannef 5/429; Beyhakî Delâil 2/723; Taberî 3/188, 195; Müsned
6/274.
613[8] Buharı Meğazî G4/83; Müsned 6/18; Daramî /32, 33. Daha önce de geçmişti.
614[9] Buharı Vudu 4/45, Tıb 76/22, Meğazi Süneni Kübra 1/31, 6/246; Beyhaki Delail 7/174; Ebu Nüaym Delail 113, Hılye 3/343, 430, 4/3107, 7/315; Müslim
Fazailüs Sahabe (1) 2, 3, 4, 5, 7, Tirmizi 3659; İbni Mace 93; Müsned 1/377, 433, 439, 463, 6/151, 228; Taberani 3/278, 10/129, 11/119; Humeydi 113; Tahavi
Müşkil 1/441; Tatib Tarih 3/134, 13/63 Ebu Avane 1/1401; İbni Ebı Asım Süne 2/577, 627.
615[10] Buharı /80; Fazailüs Ashabın Nebi 62/3; İbni Ebî Şeybe 14/559; AbdÜrrez-zak Musannnef 5/431 no. 9754; Tirmizî 3735; Müsned 2/26; 3/18, 91; Tabe-ranî
19/242; İbni Savd 2/227; Beyhakî Delâil 7/174.
Ebû Avâne, Abdül Melik b. Umeyr, İbni Ebil Muallâ, Ensar'dan biri olan babası isnadıyla yukardaki
Ebû Saîd hadisine yakın ifadelerle bunu nakleder.616[11]
Cerîr b. Hazim, Ya la b. Hukeym'i İkrime yolu ile İbni Ab-bas (r.a.)'tan şöyle dediğini naklederken
duymuş:
Rasûlüllah (s.a.v) vefat ettiği hastalığı esnasında bir gün evinden başı bir çabutla sarılmış olarak
geldi, mimbere çıkıp Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
«Şüphesiz bana, insanların malı ve canıyla Ebû Bekir'den daha büyük yardımı olan kimse yoktur.
Eğer insanlardan dost edinseydim, kesinlikle Ebû Bekir'i dost edinirdim. Lakin İslam dostluğu daha
efdaldir. Artık mescitteki evinizden açılan ara kapılarının hepsini kapatın, sadece Ebû Bekir'in kî
kalsın.»
Hadisi Buharî naklediyor.617[12]
Zeyd b. Üneyse, Amr b. Murra, Abdullah b. el Haris isnadıyla Cündüp (r.a.)'m kendisine Nebî (s.a.v)'i
vefatından beş gün önce şöyle buyururken duyduğunu anlatıyor:
« Aranızdan bana kardeş ve arkadaş olanlar olmuştur. Ben her dosta dostluğu sebibyle iyi niyet
taşırım. Eğer dost edinecek olsaydım, Ebû Bekir'i dost tutardım. Şüphesiz Rab-b'îm beni de ibrahim
(a.s.)'ı dost edindiği gibi dost edinmiştir. Sizden önceki milletlerden bir kısmı peygamberlerinin ve
sa-lih kimselerin kabirlerini mescit edip çıktılar. Siz sakın kabirleri mescit etmeyin. Zira ben sizi
bundan men ediyorum.»
Hadisi Müsljm naklediyor.618[13]
Müemmel b. İsmail, Nâff b. Ömer, İbni Ebî Müleyke isnadıyla Hz. Âişe (r.a.)'dan şöyle dediğini
anlatır:
-Vefat ettiği bu son hastalığı esnasında Hz. Rasûlüllah bayılmış idi. Ayılınca:
«Bana Ebû Bekir'i çağır! Ona bir mektup yazayım da Ebû Bekir'in halifeliği hususunda kimse tamah
etmeye kalkmasın, hiç kimse de şu olaydı bu olaydı diye temenni etmesin.» buyurdu. Bir müddet
sonra da «Zaten buna Allah da Müminler de fırsat vermez.» buyurdu. Bunu üç kere tekrarladı.
Hz. Âişe devamla der ki: Gerçekten Allah (c.c.) sadece babama bu fırsatı verdi.619[14]
Ebû Hatem der ki: Bize Yesera b. Safvan, Nâfî yoluyla bu haberi İbni Ebî Müleyke'den mürsel olarak
(Hz. Âişe'yi atlayarak) rivayet etti. Mürsel olması doğruya daha yakındır.620[15]
616[11] Tirmizî Menakıb 3739; Beyhakî Delâil 7/175.
617[12] Buharî Salat S/SO; Müslim 2382; Müsned 1/270; Taberî Tarih 3/190; BelazÛ rî Ensab 1/547; Beyhakî Delâil 7/176.
618[13] Müslim Mesacid 532; Ebû Avâne Müsned 1/401; Beyhakî Delâil 7/176.
619[14] Müsned 6/106; Hakim 3/S2, 83; İbni Sa'd 2/206, 225.
620[15] İbni Sa'd bu mürsel rivayeti Mûsâ b. Dâvûd, Nafî b. Ömer el Cümehî, İbni Ebî Müleyke isnadıyla verir 2/225.
İkrime, İbni Abbas (r.a.)'tan naklediyor:
-Rasûlüllah (s.a.v) vefat ettiği son hastalığında başını siyah bir sargıyla sarmış, omuzuna bir battaniye sarınmış olarak evinden çıkıp mescide geldi, mimbere oturdu ve Ensar'a tavsiyelerde bulundu. İşte Nebi (s.a.v)'in yaptığı son celse bu olmuştu.
Hadisi Buharı rivayet ediyor.621[16]
Süfyan b. Uyeyne anlatıyor: Süleyman'ı Saîd b. Cübeyr' den şöyle anlatırken duydum: İbni Abbas (r.a.) bir gün; "Ah şu perşembe günü ah, ne perşembeydi o." dedi ve ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki. göz yaşları yerdeki çakılları ıslattı. Ben: "Yâ İbni Abbas! Perşembe günü ne?" dedim. O da "O gün Hz. Rasûlüllah (s.a.v)'in ağrılarının iyice arttığı gün perşembeydi. Yanındakilere:
«Haydi bir şeyler getirin de, size benden sonra asla dalalete düşmeyeceğiniz bir mektup yazayım.» buyurdu. (Bu kadar ağır hasta halinde Rasülüllah (s.a.v)'i bir de bu mektupla yormayalım) diye yanındakiler birbiri ile çekişmeye başladı. Halbuki bir peygamberin yanında çekişmek hiç de yakışık almayan bir şeydi. Oradakiler (birbirine) : "Efendimiz'in durumu ne, esas mı yoksa sayıkladı mı? Haydi bir daha soralım!" diyerek Nebî (s.a.v)'in yanına varıp bunu bir daha tekrarlamasını arzuladılar. Lakin Hz. Rasülüllah (s.a.v) bu kere onlara:
«Beni rahat bırakın! Benim şu anda içinde bulunduğum halim sizin benden istediğinizden daha hayırlıdır.» buyurdu. İbni Abbas devamla der ki:
Rasülüllah vefatı esnasında Ashaba üç şey tavsiye etti ve buyurdu ki:
1- Müşrikleri Arap yarım adasından çıkartın.
2- Gelen elçilere benim yaptığım tarzda siz de hediyeler verin.» İbni Abbas der ki. Üçüncüsünü söylemedi, veya söyledi de ben unuttum.
Hadis müttefekun aleyhtir. 622[17]
Zühri de Ubeydullah b. Abdillah'tan İbni Abbas (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) Efendimize ölüm vakti gelip çattığında evde aralarında Ömer'in de bulunduğu bir grup As-hab vardı. Nebî (s.a.v) onlara seslenerek:
«Haydi bana yazacak bir şeyler getirin. Size bir mektup yazıp bırakayım ki, ondan sonra ebediyyen sapitmayasınız.»
buyurdu. Ömer (r.a.) da dedi ki: Şimdi Rasülüllah (s.a.v)'in ağrıları çok şiddetlenmiştir. Allah'ın kitabı bize yeter." dedi. Bu sebeple evde bulunan Ashab görüş ayrılığına düşüp çekiş meye başladılar. Kimisi "Haydi Rasülüllah'a kağıtla kalem getirelim de yazsın yazacağını." derken kimisi de. "Ömer (r.a.) 'm dediği şeyleri savundular. Bu tür lakırdı ve ihtilafı Efendimiz'in huzurunda iyice artırınca
621[16] Buharı Menakibül Ensar 63/11; Müsned 1/233; Beyhakî Delâil 7/177
622[17] Buhari Meğazî 64/83, Cizye 57/6: Müslim Vasıyyet 1637: Taberî Tarih 3/193: Müsned 1/222: Beyhakî Delâil 7/181; Beyfekî Süneni Kübrâ 9/207: AbJürı-ezzak 9992: Taberanî Kebîr 11/36: Hbû Nüaym Hilye 5/25.
Allah Rasûlü onlara; «haydi kalkın» emrini verdi.
İbni Abbas bunu hatırlayınca şöyle derdi: Aralarında ihtilaf edip de lakırdı çıkarmaları sebebiyle Rasülüllah (s.a.v) ile kendilerine bu mektubu yazıvermesi arasına engel koymaları gerçekten ayıpların tümüne bedel bir ayıp idi.
Hadis müttefekun aleyhtir.623[18]
Ancak burada bir husus var. Ömer (r.a.) Peygamber (s.a.v) 'in ağrılarmdaki şiddeti gördüğü için ağrıların biraz dinmesini arzu etmişti. Çünkü Ömer de kesin biliyordu ki. Allah (c.c.) dinini ikmal etmiş idi. Eğer böyle bir mektubun vasiyet olarak yazılması dini bir vesile olsaydı, Peygamber (s.a.v) hafiflediği zaman onu mutlaka yazardı, öylece birakivermezdi.
Yûnus b. Bükeyr, Zührî aracılığıyla Hamza b. Abdillah'tan babasının şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlü Ekrem'in sancıları artınca:
«Ebû Bekir'e emredin de cemaate
namazı kıldırsın.» buyurdu. Hz. Âişe de: "Yâ Rasûlallah! Ebû Bekir çok yufka yürekli birisi. Eğer senin mihraptaki yerine geçecek olursa ağladığından dolayı sesini cemaate duyura-maz." dedi. Efendimiz yine: «Ebû Bekir'e söyleyin de cemaata namazı kıldırsın.» buyurdu. Hz. Âişe de önceki sözünü te-krarladı. Bunun üzeTine Peygamber (s.a.v):
«Yusuf'u şaşırtmaya kalkanlar siz değil misiniz? Ebû Bekir'e söyleyin, cemaata namazı kıldırsın.» buyurdu.
Hadisi Buharı rivayet etmiştir.624[19]
„ Muhammed b. İshak, Zührî, Ubeydullah b. Abdillah, İbni Abbas (r.a.) isnadıyla annesi Ümmül Fadl (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah o son hastalığı esnasında başı sarılı olarak evinden mescide çıktı ve bize akşam namazını kıldırdı. O arada "Ve'l Mürselâti" artık bundan sonra Allah'a kavuşana kadar bir daha (mescitte) namaz kılmadı. Yani insanlara namaz kıldırmadı.
Hadisin isnadı hasendir.625[20]
Bu haberi Ukayl de Zührî'den nakleder. Onun lafzı «Ben Rasûlüllah'ı (s.a.v) akşam namazında "VelMürselati"'yi okurken işittim. Ondan sonra bize artık namaz kıldırmadı.» şekündedir.626[21]
623[18] Buharı îliırı 3/39. Menakıb 64/S3. İ'tisam 96/26: Müslim Vasjyyel 1637 (22): Müsned 222. 293. 355: Beiazûri Ensâbül Eşraf 1/562 no. 11-il; Beyhakî Delâil 7/183.
624[19] Buharı Ezan 10/46; İbni Mâce 1232; Müsned 1/356, 5/361, 6/210, 34, 94; İbni SaM 2/217, 219, 224, 225; Taberî Tarih 3/197' Belazûrî 1/354; Beyhakî Delâil 7/1S6.
625[20] Tirmizî Salat 207; Müsned 3/91; Belazûrî Ensâb 1/531; Beyhakî Delâil 7/189.
626[21] Buharı Megazî 64/S3 h.no.4429; Nesâî Müctebâ 2/168; Daramı Salat bab no. 64; Müsned 6/338; Beyhakî Delâil a.g.y
Mûsâ b. Ebî Âişe, Ubeydullah b. Abdillah'm "Hz. Âişe bana şöyle anlattı." dediğini nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) ağırlaşmca «Cemaat namazı kıldı mı?» diye sordu. Biz, "Hayır! Onlar
seni bekliyorlar." dedik. Efendimiz de:
«Bana tekneye su koyun» Suyu koyduk. EfencLimiz" gusletti. Sonra mescide geçmek için yürüdü, ama baygınlık geldi. Sonra ay ildi ve: «Cemaat namazını kıldı mı?" diye sordu. Biz yine, "Hayır! Seni bekliyorlar, ya Rasûlallah!" dedik. «Bana tekneye bir su koyun.» buyurdu. Biz dediğini yaptık. Abdestlenip mescide geçmek için yürüdü ama yine bayıldı. Sonra ayıhp, «insanlar namazı kıldı mı?» buyurdu. "Hayır! Seni bekliyorlar! " dedik. Gerçekten insanlar mescitte oturmuş, Allah Rasûlü'nü yatsı namazına gelecek diye bekliyorlardı. Rasûlüllah (s.a.v): Hz. Ebû Bekir'e, cemaate namaz kıldırsın, diye haber saldı. Elçi durumu Ebû Bekir'e iletti. Ebû Bekir (r.a.) çok yufka yürekli biri idi. Ömer'e, "Ya Ömer! İnsanlara sen imam ol." dedi. O da, "Sen buna benden daha layıksın." dedi. O günlerde cemaate namazı Ebû Bekir kıldırdı. Daha sonra Allah Rasûlü kendisinde bir hafiflik hissetti. Birisi Abbas, iki kişinin kolları arasında mescide öğle için girdi. O esnada, Ebû Bekir cemaata imamlık ediyordu. Ebû Bekir, Rasûlüllah'm geldiğini anlayınca geri geri çekilmeye başladı. Rasûlüllah (s.a.v) de ona yerinde durmasını işaret etti. Efendimiz Abbas ile yanındaki (Ali)'ye: «Beni onun yanıbaşına oturtun.» buyurdu. Onlar da Ebû Bekir'in yanıbaşma oturttular. Ebû Bekir (r.a.) ayakta Rasûlüllah'm namazı ile kılmaya başladı. İnsanlar da Ebû Bekir'in kıldığına uyarak kılıyorlardı. Peygamber (s.a.v) ise oturuyordu.
Ubeydullah der ki: Bu hadisi İbni Abbas'a okudum. Bir harfini bile inkar etmedi.
Bu. müttefekun aleyh bir hadistir.627[22]
Keza bu hadisi Esved b. Yezîd ile yeğeni olan Urve de. «Ebû Bekir bu namazını Rasûlüllah'm namazına bağlı olarak kıldı.» şeklinde nakleder.
Yine Erkam b. Şürahbil de İbni Abbas'tan naklettiği gibi başkalarıda bunu rivayet etmişlerdir.628[23]
Efendimiz'in Ebû Bekir'in arkasında namaz kılışına gelince: Şu'be. Nuaym b. Ebî Hind. Ebû Vâil. Mesrûk isnadıyla Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah (s.a.v) vefat ettiği hastalığında Ebû Bekir'in arkasında oturarak namaz kıldı.629[24]
Şuvbe de Avmeş. İbrahim. Esved isnadıyla Hz. Âişe'den
(r.a.); "Rasûlüllah (s.a.v) Ebû Bekir'in arkasında namaz kıldi." dediğini nakleder.630[25]
Hüşeym ile Muhammed b. Ca'fer b. Ebî Kesir (metin Hü şeym'indir) Humeyd aracılığı ile Enes
627[22] Buharı Hibe 51/14: Müslim Salar 418: Nesâî Mücteba 2/S4; Daramı Salat 1/287: Müsned 2/52, 6/251: İbni Sa\l 2/218: Beyhakî Delâil 7/İ90; Beyhakî Süneni Kübra 1/123, S/151: Ebû Avfine 2/111; İbni Ebî Şeybe 1/198, 2/332, 14/560; İbni Hıızeyme Sahih 257; İbni Hibban fMevarid) 109.
628[23] Beyhakî Delâil 7/191.
629[24] Müsned 6/159; Beîazûıi Ensabül Eşraf 1/555; Beyhakî Delâil a.g.y
630[25] Taberî Tarih 3/197; Beyhakî Delâil 7/192.
(r.a.)'tan. Nebi (s.a.v) mescide çıktığında Ebû Bekir'in yanıbaşma oturdu. İki ucu bir birine geçmiş
bir bürde içinde idi. Ebû Bekir'in namazı gibi kıldı, diye nakleder.631[26]
Saîd b. Ebî Meryem. Yahya b. Eyyûb. Humeyd et Tavîl. Sabit isnadıyla Enes (r.a.)'m kendisine
(Humeyd'e) şunları anlattığını söyler: Nebi (s.a.v) tek parça bir elbise olan ve iki ucu birbirine
geçmeli bir bürde içerisinde Ebû Bekir'in arkasında namaz kıldı. Kalkmak isteyince: «Bana Üsame b.
Zeyd'i çağırın!» buyurdu. Üsame gelince Efendimiz sırtını onun göğsüne yasladı. İşte onun mescitte
kıldığı son namazı bu oldu. Bu hadisi Süleyman b. Bilal de "Sabit elBünânî"kelimesi fazlahğıyla
nakleder.632[27]
Bu hadis Efendimiz'in bu namazının Sabah namazı olduğunu gösteriyor. Zira kıldığı son namaz
oluyor ki, bitiminde Üsame' yi çağırmış oluyor ve ona yapacağı sefer hakkında tavsiyelerde
bulunuyor ki, bunları Meğazî yazarları bahsederler. İşte bu Ebû Bekir'in imam olduğu namaz
değildir. O ise cumartesi veya pazar gününün Öğle namazı idi. İşte bu duruma göre bu iki ayrı
namazdaki (var sanılan) ihtilaf giderilmiş ve söz birliği temin edilmiş olur. İmam el Hafız Ebû Bekir el
Beyhaki de bu konuda geniş izah yapmıştır.633[28]
Mûsâ b. Ukbe anlatıyor:
-Rasûlüllah Safer ayında hastalandı ve son derece sancısı arttı. Günlerce hanımları başında toplanıp
onu tedavi etmeye., uğraştılar. O bu halinde bile iyice bitkinleşene kadar namazlara devam etti. Bir
gün müezzin geldi ve namaz vakti girdiğini bildirdi. O da doğrulmaya çalıştı ama bitkinlikten dikilemedi.
Müezzine: «Ebû Bekir'e git, söyle de namazı kıldırsın.» buyurdu. Bunun üzerine Hz. Âişe (r.a.)
da: "Ebû Bekir yufka yürekli bir adam. Eğer senin makamına geçecek olursa ağlar. Ömer'e söyle de
o kıldırsın." dediyse de. yine (s.a.v): «Ebû Bekir'e söyleyin.» buyurdu. Hz. Âişe de aynı sözünü tekrarladı.
Bunun üzerine (s.a.v): «Sizler Yusuf'un (a.s.) basma iş açan kadınlarsınız.» buyurdu.
Artık Ebû Bekir (r.a.) rabîül evvel ayının pazartesi gecesine kadar imam olmaya devam etti. O gün
Rasûlüllah'm ağrıları dindi ve kendine geldi. Fazl ile Sevban denen bir çocuğa dayanarak sabah
namazına mescide çıktı. Rasûlüllah ikisi arasındaydı. Cemaat, Ebû Bekir ile birlikte sabah namazının
secdesini yapıyorlardı. Efendimiz geride ayakta duruyordu. Rasûlüllah'a safları açıyorlardı. O da
yararak aralarından geçip ta Ebû Bekir'in yanıbaşma durdu. Ebû Bekir geri çekilmek istedi. Ama
Rasûlü Ekrem onun elbisesinden tutup onu mihraptaki yerine geçirdi, her ikisi yanyana saf oldular.
Rasûlüllah oturuyor, Ebû Bekir ayakta okuyordu. Ebû Bekir okumasını bitirince Rasûlüllah (s.a.v)
kalktı ve onunla birlikte son rek'atm rukusunu yaptı. Sonra Ebû Bekir et Tahiyyatu oturuşunu
cemaatla birlikte yaptı. Selam verince Rasûlüllah (s.a.v) de kendi kalan rekatını tamamladı, sonra
namazdan ayrılıp mescitteki sütunlardan birine yaslandı. Mescidin o gün damı hurma dalı ve
yaprağı ile kapatılmış olup üzerinde fazla çamur yoktu. Yağmur yağınca mescit çamurla dolardı.
631[26] Ensabül Eşraf 1/556; Beyhakî Delâil 7/192.
632[27] Müsned 3/243; Beyhakî Delâil 7/J92.
633[28] Beyhakî Delâil 7/194.
Mescit o zaman sanki bir çardak gibi idi. Üsâme de Gazve'ye çıkmak için hazırlıklarını yapmıştı.634[29]
Usame hareket için Medine dışındaki Cüruf mevkine gidip, Rasûlüllah (s.a.v)'in hastalığı sebebiyle
bu günleri orada geçirdi. Efendimiz, onu ekserisi Muhacirlerden oluşan orduya komutan yapmıştı.
Aralarında Ömer (r.a.) da vardı. Rasûlüllah onlara Mute ve Filistin taraflarına hücum emri vermişti.
Zira Zeyd b. Harise, Ca'fer b. Ebî Talib ve Abdullah b.
Ravaha orada şehit olmuşlardı. Rasûlüllah o sütuna yaslanınca Müslümanlar etrafını sarıp selam
vererek afiyet dilediler. Rasûlüllah Üsame'yi çağırıp, «Haydi, Allah'ın bereketiyle yola çık! Allah
yardımcın olsun, afiyet versin. Sonra sana emrettiğim şekilede hücum et.» buyurdu. Üsame de, "Ya
Rasûlallah! Bugün seni biraz daha açılmış gördük. Umarım ki, Allah sana şifa verecek. Müsaade
etseniz de, Allah sana şifa verene kadar burada kalsam. Zira sen bu haldeyken gidersem içimde bir
yara ile yola gideceğim. Senin halini insanlara sormak istemiyorum." dedi. Efendimiz ona cevap
vermedi. Sonra (s.a.v) kalkıp Hz. Âişe'nin odasına gitti. Ebû Bekir de gelip kızının yanma girerek
"Rasûlüllah bugün bayağı kendine gelmiş, u-marım ki, Allah ona şifa verecek." deyip sonra da Sinah
mahallesinde bulunan hanımı Habibe bn. Harice'nin yanma gitti. Efendimizin hanımları da Hz.
Âişe'nin evinde toplandı. Bir pazartesi günüydü. Rasûlüllah'm ağrısı birden çok şiddetlendi.
Hanımları başına toplandı. Artık ölüme doğru gidiyordu. Baygın bir halde o gün gün battı. Bir ara
gözlerini açtı ve gözlerini semaya doğru dikerek «Refîk-i A'la'da, (En büyük dostun katında) Allah'ın
kendilerine irfam ve ihsanda bulunduğu peygamberler, sıddîklar şehitler ve salihlerle beraber... ne
güzel arkadaş!» buyurdu. Denildiğine göre bunu her ayılısında defalarca söyledi. Hanımlarının
dediğine göre o esnada melek Efendimiz e gelip, "Dünya ile Cennet arasındaki tercihini bildirmiş, o
da Cennet ve Allah katında olanları tercih etmişti. Durumu ağırlaşırıma Fatıma (r.a.) Ali (r.a.)'a,
Hafsa (r.a.) Ömer (r.a.)'a, diğerleri de yakınlarına haber saldılar, ama onlar gelmeden, Hz. Âişe'nin
nöbet gününde Pazartesi gecesi, Rebîül Evvel ayının hilalinde Hz. Âişe'nin kucağında vefat etti.635[30]
Son Nefesinde Allah Rasulü
Zühri der ki; Bana Ubeydullah b. Abdillah haber verdi ki. Hz. Âişe ile İbni Abbas (r.a.) şöyle
anlatmışlar: Rasûlü Ekrem'e hastalık geldiği zaman battaniyesini yüzüne çekmeye, baygınlık
geçirince de, yüzünü açmaya başladı. İşte Allah Rasûlü bu sıkıntılı halinde iken ümmetini onların
yaptıklarından ikaz için:
«Allah Yahudi ve Hıristiyan'lara la'net etsin. Peygamberlerinin mezarlarını mescide çevirdiler.»
Hadis müttefekun aleyhtir.636[31]
634[29] İbni SaM (bir kısmı) 2/239, 220; Beyhakî Delâil 7/199, 200; İbni Abdil Berr Ed Dürer 269; hadisin bölümleri çeşitli kaynaklarda geçer. Mesela bak:
Buharî 10/46; Müsned 1/209, 356, 4/412, 5/361, 6/34, 96, 159, 202, 229, 270; Nesâî 2/99; İbni Mâce 1232, 1234; fbni Ebî Şeybe 2/329; İbni Huzeyme 1616;
Abdürrezzak 9754; Beyhakî Süneni Kübra 2/250, 3/78, 81, S/152; İbni Hibban (Mevarid) 367, 2174; Ebû Avâne 2/114, 120; Ebû Hanife Müsned 52; Tirmizî Şemail
207; Tenıhîd 6/145; Tahavî Şerhu Meânî 1/406; Hatib Tarih 9/187; Darakutnî 1/398; Muvatta 170: İbni Ebî Âsim Sünne 2/557; Daramı 1/39.
635[30] Bu bölümü Zehebî atladığı için Beyhakî'nin Delâil'inden tamamladım.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/297-313
636[31] Buhar'i Salar 8/54. Meğazî 64/83; Müslim Salat 531; Daramı Salat 3/120; Nesâî Mücteba 2/40, 4i. 4/96; Müsned 6/229. 275, 80, 34, 2i. 255, 218 (Hz.
Zehebî der ki: Bize Mısır'daki Ahmed b. İshak. Bağdatlı Amr b. Keram, Abdül Evvel b. îsâ'dan, dört yüz yetmiş yılında lafzı olarak Abdül Vehhab b. Ahmed es Sakafî'den, imla' yoluyla Ebû Abdirrahman Muhammed b. Hüseyn es Sülemî'den. Ebul Abbas Muhammed b. Ya'kub'dan, Ahmed b. Abdül Cebbar el Utaridî'den, Ebû Bekir b. Ayyaş'tan, A'meş'ten, Ebû Süfyan'dan, bu da Câbir (r.a.)'tan "Rasûlüîlah (s.a.v)'i vefatından üç gün önce şöyle derken işittim!", dediğini haber verdi:
«Allah Azze ve Celle'ye hüsnü zan ediniz.»
Bu. âli isnadlı sahih bir hadistir.637[32]
Süleyman et Teymi. Katâde aracılığıyla Enes (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v)'in vefatı esnasında ümmetine yaptığı en son tavsiyesi "Namazlara devam etmeleri ve emriniz altında bulunan (köle hizmetçisi vs.) larm haklarına riayet etmeleri idi."
Bu sözlere öyle devam etti ki. en son nefesi göğsünden hırıltılar gelmeye başladığında bile lisanından bu sözler hırıltı halinde dökülerek can veriyordu.
Süleyman da, böyle söylemiştir.'638[33]
Hemmâm. Katade. Ebû Halil. Sefine isnadıyla Ümmü Seleme (r.a.)'dan şöyle nakleder:
-Rasûlüîlah (s.a.v) son hastalığında şöyle diyordu:
«Allah, Allah! Namaza dikkat edin. Elinizin sahip olduğu (köle ve emsali) şeylerin hakkını gözetin.» Bu sözleri neredeyse can verene kadar tekrar etti.639[34]
Leys de, Yezîd b. el Hûd, Mûsâ b. Sercis, Kasım isnadıyla Hz. Âişe (r.a.)'dan naklediyor:
-Rasûlü Ekrem'i ölüm döşeğinde yanında bir su bardağı ile gördüm. Elini bardağa sokup su ile yüzünü siliyor sonra da:
«Allahım! Ölüm sekeratma karşı bana yardım et.» diyordu.640[35]
Sa'd b. İbrahim de, Urve'den Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet ediyor:
Âişe'den) 1/218 (İbni Abbas'tan) Beyhafcî 7/203; Ebû Avâne 1/399; Hakim 4/194; Taberanî Kebir 1/127, 5/166: T. Sağır 1/34: Hatîb 13/52, 183; Hılyetül Evliya 9/54: Temhîd 4/149: İbni EM Şeybe 2/376.
637[32] Buharî Libas 77/19; Müslim Mesacİd ve Mevazı-ıs-Salat h.no.22; Beyhakî Delail 7/204.
Müsned 3/315, 293, 325, 330, 334, 390; h.no. 14494, 14545.
«Kimse Allah'a hüsnü zan etmeden ölmesin.» şeklindedir. Bu Zehebî'nin Efendimiz'e ulasan en kısa yollarından biridir. Zîra Zehebî İle Rasûlüllnh arasında sadece onbir ravi var. Zehebî'nin hicri 673 te doğup 74S'de vefat ettiğini düşününce bu isnadın o tarihe göre ne kadar âli olduğu görülür.
Müslim Salat 105. Ebû Dâvût Taharet 60'da "Sizden hiç biriniz Allah'a hüsnü zan etmeden ölmesin." buyurduğunu anlatır.
638[33] Müsned 3/117, 6/290, 311, 321. 315: Beyhakî Delâil 7/205: Ebû Dâvûd Edeb 134; Hakim 3/57: Taberî 22/6; Taberanî 11/155.
639[34] İbni Mâce Cenaiz 1620; Müsned 3/117. 6/311, 315, 321; Beyhakî Delâil 7/205; İbni Sünnî 316.
640[35] İhni Mâce Cenaiz 1623; Tirmizî Cenaiz 985; Müsned 6/64, 70, 77, 151; Taberî Tarih 3/197, 198; Şemail 203; Hatib 7/208; Beyhakî Delâil 7/207; Hakim 2/465, 3/56.
-Biz kendi aramızda Nebî (s.a.v) dünya ile Ahiret arasında muhayyer bırakılmadan ölmez, diye konuşuyorduk. Hastalandığı zaman kendisine ses kısıklığı da arız olmuştu. O zaman Efendimizi şöyle derken duydum:
«Nebiler, sıddıklar, şehitler ve salih kullar gibi kendilerine Allah'ın nimetler ihsan ettiği kimselerle birlikte olmayı nasip et. Onlar ne güzel arkadaştır.»
Biz bu sözleri duyunca onun dünya ile Ahiret arasında muhayyer bırakıldığını tahmin ettik.
Hadis, müttefekun aleyhtir.641[36]
Bu haberin hemen hemen aynısını Zührî, Saîd b. Müsey-yeb ve diğerleri yoluyla Hz. Âişe'den nakletmiştir. Burada Hz. Âişe (r.a.):
-(İşte bu sözlerinden sonra) Allah Rasûlü'nün en son sözleri:
«Yâ Eabbi! Ben yüce arkadaşı (yani seni) istiyorum.» olmuştur, der.
Hadisi Buharî nakleder.642[37]
Mübarek b. Füdale, Sâbit'ten Efes'in (r.a.) şu sözlerini nakleder:
-Hz. Fatıma (r.a.) Efendimizin baŞUcunda üzüntüyle «Vâ Kerbâh! Allah'ım bu acıya nasıl dayanııacak.» diye inleyince Nebi (s.a.v) ona:
«Kıyamet günü buluşmak için, Allah'ın kullarından hiç birisi hakkında terk etmedi^ bir hükmü (şimdi de) babana gelmiş bulunuyor.» buyurdu.643[38]
Bazıları bu rivayeti Mübarek b. Püdale'nin Hasanı Basrî' den mürsel olarak yaptığı bir haber şeklinde de verirler.644[39]
Hammâd b. Zeyd de Sabitten Enes (ra.)'tan şu naklini anlatır :
-Rasûlüllah (s.a.v) ağırlaşmca kendisini kalbten etkileyen bir üzüntü bürümüştü. Fatıma (r.a.) da "Vah babamın üzüntüsüne." deyince, (s.a.v):
«Artık bu günden snra babana üzttntü yok.» buyurdu. Hadisi Buharî naklediyor.645[40]
641[36] Buharı Tefsir 65/13; Müslim 2444 (86); İbni Mâce 1620; İbni Sa'd 2/229; Müsned 6/176, 205, 269; Belazurî 1/547; Beyhakî Delâil 7/208.
642[37] Buharî Meğazî 64/S3, Rikak 81/22, Da Vat 80/29; Müslim Selam 2191, Fa-zailüs Sahabe 2444; İbni Mâce Cenaiz 1619; Muyatta h.no. 565; Müsnt-J 6/45 48, 74, 89, 108, 120, 126, 200, 231, 274; ibni Sa'd 2/210; BeIazûrî Ensab .J/54g_
643[38] Beyhakî Delâil 2/728, 729, 7/212; Müsned 3/l4l; jbni Mâce 162g. |bni SünnJ 558; Tirmizî Şemail 211; Tarih-i İsfahan 2/211,
644[39] Bu mürsel haberi Beyhakî Delâil 7/212'de nakleder
645[40] Buharî Meğazî 64/83; Müslim Cenaiz 1629: Beiazûrî Ensabül Eşraf 1/552' Müsned 3/141; Beyhakî Delâil 7/212; ibni MâCe 3629; Tirmizî Şemail 211; Ebuş Şeyh Tarihi İsfahan 2/221; Hatib Tarih-i Bağdad 6/?62
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/314-317
12.BÖLÜM
EFENDİMİZİN VEFATI
Eyyûb es Sahtiyanı, İbni Ebî Müleyke'den Hz. Âişe'nin şu sözlerini nakleder:
-Allah Rasûlü benim evimde, nevbet sırası bende iken, başı gerdanımla boynum arasında olarak vefat etti. Nebi (s.a.v) hastalandığında Cebrail gelip ona korunma duası okurdu. Ben de o duayı yapmaya koyuldum. O esnada Allah Rasûlü gözlerini semaya dikerek:
«Re'fikı Â'lâ da, Rafîk-ı Aılâ da» dediler. Kardeşim Abdürrahman b. Ebî Bekir o esnada içeri girdi. Elinde yaş bir hurma çubuğu vardı. Efendimiz bu çubuğa baktı. Ben ona ihtiyacı var sandım, çubuğu alıp tozunu silkeledim ve Efendimiz'e verdim. Onun (ucuyla) dişlerini güzelce bir misvakladı. Sonra onu bana uzatmaya çalıştı ama dal elinden düştü. (Sonra aynı yer ile ben de misvaklandım. Böylece) Allah (c.c.) onun dünyadaki son gününde ağzının suyu ile benim ağzımın suyunu birleştirdi.
Buharı bu şekilde rivayet eder.646[1]
Lakin ravi İbni Ebi Müleyke bunu bizzat Hz. Âişe'den duymamıştır. Çünkü îsa b. Yunus der ki: Bize Amr b. Saîd b. Ebî Huseyn anlattı ki. İbni Ebî Müleyke ona. "Bana Âişe'nin kölesi Zekvan Hz. Âişe (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı, diye haber vermiş:
646[1] Buharı Megazî 64/S3; Belazûri Ehsabül Eşraf 1/349/; MüsneJ t/11: Ti.rmizî 10S7; Abdürrezzak 9754; Beyhakî Delâil 7/206.
-Allah'ın bana verdiği nimetlerdendir ki. Nebî (s.a.v) benim evimde, benim nevbetimde, benim kucağımda iken vefat etmiş,, Allah benimle onun ağzının sularını onun ölümü esnasında birleştirmiştir. Kardeşim elinde (hurma çubuğundan yapılma) bir misvakla yanıma geldi. Ben Rasûlü Ekrem'i gök-süme yaslamıştım. Baktım ki. misvağa bakıyor. Onun bunu istediğini anladım. Onu çok severdi. "Misvağım alıvereyim mi?" diye sordum. Başıyla "evet" diye işaret etti. Ben de mis-vağı alıp iyice yumuşattım. Onu ağzına aldı. Efendimiz'in önünde içi su dolu bir kap veya cezve vardı. Suya elini sokup onunla yüzünü silmeye başladı. Sonra da:
«La ilahe illallah! Şüphesiz ölümün sekreleri (insanın aklını alan acıları) vardır.» buyurdu. Sonra sağ şahadet parmağını dikerek:
«Refîk-ı A'lâ da, Refîk-ı A'lâ da» diye vefat edene kadar eli ile de işaret ederek söylemeye devam etti.
Hadisi Buharı rivayet eder.647[2]
Hammad b. Zeyd, Sabit yoluyla Enes'ten (r.a.) naklediyor:
-Nebî (s.a.v) Efendimiz vefat ettiğinde Fatıma (r.a.)'a ağlıyor ve: "Ey Rabb'ine bu kadar yakın olan babacığım! Babacığım. Firdevs Cennet'i durağın olsun. Ölüm haberini Cebrail' den aldığımız babacığım. Kendini çağıran Rabb'inin çağrısına giden babacığım." diyordu. Sonra Fatıma (r.a.) bana: "Ya Enes! Rasûlü Ekrem'in üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oluyor!" dedi.
Hadisi Buharî rivayet ediyor.648[3]
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshak, Yahya b. Abbad, babası Ab-bad isnadıyla Hz. Âişe'nin (r.a.) şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah (s.a.v) benim kucağımla boynum arasında, benim evimde, benim nevbetimde vefat etmişti. Bu konuda kimseye zulmedemem. Benim yaşımın küçüklüğü ve görüşümün azlığından olacak, Rasûlüllah (s.a.v) benim kucağımda vefat etmişti. Ben de bir yastık alarak onu başının altına koyup kucağımdan indirmişim. Sonra diğer hanımlarla birlikte ağlamaya ve dövünmeye başladım.649[4]
Merhum b. Abdül Aziz el Attar, Ebû İmran el Cevnî, Yezîd b. Bâbenûs isnadıyla anlatır ki, Yezîd Âişe (r.a.)'m yanma gelmişti. Âişe ona şunları anlatmış:
-Rasûlüllah (s.a.v) ne zaman evime uğrasa gözlerimi aydın eden bir söz söylerdi. Bu kere uğramış ama bir şey dememiş idi. Ben de başımı sarıp yatağıma yattım. Rasûlüllah (s.a.v) bana uğradığında "Nen var?" dedi. "Başım ağrıyor" dedim. O da "Senin değil benim başım ağrıyor. Başından şikayeti olan benim" buyurdu. İşte bu hadise ce'reyan ederken, meğer Cebrail Efendimiz'e ruhunun alınacağını bildirmiş imiş Böylece bir kaç gün daha geçti. Bir gün dört kişinin taşıdığı bir çarş afa
647[2] Buharî Meğazî 64/S3; İbni Hişam 4/259; Müsned 6/4S; Beyhakî Delâil 7/207.
648[3] Buharî Meğazî 64/S4; Müsned 3/204; İbni Mâce Cenaiz 65; Beyhakî Delâil 7/212; İbni SaM 2/311.
649[4] Müsned 6/274; İbni Hişam 4/259, 26; Taberî Tarih 3/199; Beyhakî Delâil 7/213.
konulmuş olarak getirildi ve benim evime konuldu. Efendimiz bana "Ya Aişe! Hanımların hepsine haber sal da gelsinler." buyurdu. Onlar gelince:
«Artık sizlere gidip gelmeye takatim yok. Bana izin verinde, Âişe'nin evinde kalayım.» buyurdu. Onlar da "olur" dediler. Baktım ki, yüzü kıpkırmızı olmuş, terler boşanıyordu. Daha önce ölürken birini hiç görmemiştim. «Beni oturumuma getir.» buyurdu. Ben onu kendime yasladım, elimi başı üzerine koydum. Başını çevirdi. Ben de elimi çektim. Sandım ki, E-fendimiz benim başıma dokunmak istiyor. Birden ağzından buz gibi şeffaf bir su benim boynuma (veya göğsüme) düştü, sonra oradan da yatağa düştü. Ben de onu bir elbiseyle örttüm. Daha Önce hiç ölü görmemiştim. Ölümü başkasında tanıyordum. O arada Ömer gelip girmek için izin istedi. Beraberinde Muğîre b. Şu'be (r.a.) de vardı. Ben de, her ikisine izin verdim ve perdeyi gerdim. Ömer (r.a.) "Ya Âişe! Peygamberin nesi var?" dedi. Ben de "Bir saatten beri baygınlık geçiriyor." dedim. Ömer de (s.a.v)'in yüzünü açtı ve "Aman ne acın! İşte bu gamın ta kendisidir" deyip tekrar yüzünü örttü. Muğire ise hiç ses çıkarmamıştı. Ömer kapının eşiğine varınca Muğire, "Ya Ömer! Rasûlüllah ölmüş! dedi. Ömer de, "Yalan söylüyorsun, Rasûlüllah (s.a.v) ölmedi. Münafıklarla harbi ilana kadar da ölmeyecek, ama seni fitne tahrik ediyor da ondan böyle konuşuyorsun." dedi.
Derken Ebû Bekir (r.a.) gelip, "Rasûlüllah'm nesi var.?" diye sordu. "Bayıldı." dedim. O da yüzünü açtı ve azmi (s.a.v)' in gözleri arasına koydu, elini de onun sudağına (gözüyle kulağı arasına) koydu. Sonra da: "Vay Allah'ın peygamberi, vay onun seçtiği, vay onun dostu!" diye feryad edip ardından da Allah ve Rasûl'üne doğru söyledi:
«Sen de mutlaka öleceksin, onlar da öleceklerdir.» (Zü-mer 30)
«Senden önce de hiçbir insana (dünyada) ebediyyet vermedik. Sen ölmüş olduğun takdirde onlar ebedimi kalacaklar.» (Enbiya 34)
«Her canlı ölümü tadacaktır.» (Ali İmran 185), ayetlerini okuyup yüzünü kapayıp, Ashab'm yanma giderek:
"Ey insanlar! İçinizde Rasûlüllah ile anlaşması olan var mı?" dedi. "Hayır" dediler. "Kim Allah'a tapıyorsa (korkmasın) Allah ölmez olan diridir. Ama Muhammed (a.s.)'a tapanınız varsa bilsin ki, artık Muhammed ölmüştür." deyip «Sen de öleceksin, onlar da ölecekler.» ayetini okudu. Ömer ona "Bu Allah'ın kitabında var mı, ya Ebâ Bekir ?" deyince, "evet" dedi. Ömer de, "İşte şu Ebû Bekir Rasûlüllah'm mağara arkadaşı ayetteki «ikinin ikincisi» odur. Haydi ona biat edin dedi. O zaman ona biat ettiler.650[5]
Bu hadisi Muhammed b. Ebî Bekir el Mukaddemi de ondan naklettiği gibi İmam Ahmed de Müsned'inde Behz b. Esed, Hammad b. Seleme, Ebû İmran el Cevnî isnadıyla haberin tümünü bu manada nakleder.
Ukayl, Zührî yoluyla Ebû Seleme'den naklediyor:
-Bana Âişe (r.a.) haber verdi ki, Ebû Bekir (r.a.) Sunuh denen yerdeki evinden atma binerek geldi.
650[5] Müsned 6/219; İbni Savd 2/261, 265; 267: Ensabül Eşraf 1/565: Beyhakî De-lâil 7/214, 215.
Attan inip mescide girdi ama kimseyle konuşmadan evime geçti. Doğruca Rasûlüllah'm yanına
geldi. Efendimiz Yemen işi çizgili bir kumaş ile örtülüydü. Yüzünü açtı. Sonra eğilip onu öptü,
ardından da: "Anam babam sana feda olsun ya Rasûlallah. Vallahi, Allah (c.c.) sende iki ölümü
birleştirm'eyecek. Sana yazılmış olan ölümüne gelince, işte artık sen öldün." dedi.651[6]
Aynı haberi Ebû Seleme, İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle nakleder: Ebû Bekir (r.a.) tekrar mescide
geldiğinde Ömer (r.a.) Ashab'a konuşuyordu. Hz. Ebû Bekir "Otur ya Ömer!" dedi. Ömer oturmadı.
Yine "Otur!" dedi. Ömer yine reddetti. Bu kere Ebû Bekir (r.a.) kendisi oturdu. Ashab-ı Kiram da
Ömer'i bırakıp onun etrafını aldılar. Ebû Bekir onlara hitaben "Em-ma ba'da" diyerek şu hitabı
yaptı:
-İçinizden Muhammed'e (Allah diye) tapan varsa, bilsin ki, o artık ölmüştür. Kim de Allah (c.c.)'a
tapıyorsa Allah kesinlikle diridir ve asla ölmez. Allah (c.c):
«Nihayet Muhammed de peygamberlerden başka bir şey değildir. Ondan önce de, nice
peygamberler gelip geçmiş idi.
Şimdi o ölmüş ya da öldürülmüş olsa ökçeniz üzere (eski putlarınıza) geri mi döneceksiniz.» (Ali
İmran 144) ayetini okudu. İnsanlar üzüntülerinden sanki de Allah'ın bu ayeti Ebû Bekir burada
okuyana kadar indirdiğini bilmiyorlarmış gibi bir haldeydiler. İnsanların hepsi de bu sözü kabul
ettiler. Orada gördüklerimden bu ayeti okumayan hiçbir kul işitmedim.652[7]
Bana Saîd b. Müseyyeb haber verdi ki, Ömer (r.a.) bu konuda demiş ki:
-Vallahi Ebû Bekir bu ayeti okuduğu anda ödüm koptu (veya Öyle dehşete kapıldım ki) nerdeyse
ayaklarım beni taş ıyamaz hale geldide, hemen yere çöktüm. O, bu ayeti okuyunca Rasûlüllah'ın
öldüğüne kesin kanaat getirdim.
Hadisi Buharî naklediyor.653[8]
Yezîd.b. el Hûd, Abdurrahman b. Kasım, babası aracılığıyla Hz. Âişe'den nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) benim çenemle gerdanım arasında (yani kucağımda) öldü. Artık Rasûlü Ekrem'in
vefatını gördükten sonra hiçkimsenin dehşetli ve zor ölümünü çirkin görmüyorum.
Bu sahih bir hadistir.654[9]
İbni Lehfa, Ebu'l Esved yoluylaUrve'den şöyle nakleder:
-Üsame b. Zeyd (r.a.) bu esnada savaş için hazırlığını yapmış ve Cüruf mevkiindeki kampa harp
malzemelerini sevk etmişti. Efendimiz'in ağrıları sebebiyle bu süre içinde Medine'de kalmıştı.
Rasûlü Ekrem (s.a.v) daha önce onu aralarında Ömer (r.a.)'m da bulunduğu ekserisi Muhacirler'den
651[6] Müsned 6/129: İbni Sa'd 2/267.
652[7] İbni Sa'd Tabakat 2/265, 266; Müsned 6/89, 1/334; Buharî Cenaiz 23/70, Meğazî 64/83; Beyhakî Delâil 7/210.
653[8] Buharî Cenaiz 23/70, Meğazî 64/83; Nesâî Cenaiz 4/11; Müsned 6/117; Beyhakî Delâil 7/216; İbni Savd Tabakat 2/270.
654[9] Buharî Meğazî 64/83; Müsned 6/64, 77; Nesâî Cenaiz 4/6, 7.
oluşan bir orduya başkomutan tayin etmiş ve ona Mute halkı üzerine ve Filistin taraflarına, ki (Üsame'nin babası Zeyd (r.a.) orada vurulmuştu,) saldırmasını emretmiş idi. Pazartesi sabahı Rasûlüllah (s.a.v) mescidinde bir hurma kütüğünden yapılan sütunlardan birine yaslandı. Müslümanlar da selam verip, sağlık ve afiyet dileyerek etrafına toplandılar. Rasûlü Ekrem (s.a.v) Üsame'yi çağırıp:
«Haydi Allah'ın bereketi, yardımı ve afiyeti Üzerine yolunuz açık olsun.» buyurdu. Üsame, "Babam sana feda olsun ya Rasûlallah! Artık kendinize gelmiş bulunuyorsunuz. Sana Allah'ın şifa vereceğini umuyorum. İzin versen de, sen iyileşinceye kadar burada kalsam. Eğer bu vaziyette gazaya çıkacak olursam kalbimde senin durumunla ilgili bir yürek yarası olduğu halde insanların bana senden bir şey sormasından çekmiyorum." dedi. Rasûlüllah (s.a.v) susup, ona hiçbir şey demedi. Sonra kalkıp Hz. Âişe'nin evine, gitti. O gün nöbet sırası Hz. Âişe'nindi. Bu sıra Ebû Bekir (r.a.) kızının yanma geldi ve "Artık Rasûlüllah (s.a.v) biraz kendine geldi. Allah'ın kendisine şifa vereceğini ümit ediyorum." deyip çıktı, hayvanına binerek Sûnüh mıntıkasında oturan ailesinin yanma gitti. Ebû Bekir'in hanımı Harice b. Zeyd kızı Habibe Sûnüh'ta idi. Peygamberin yanında bulunan hanımlarından her biri de kendi evine döndü.
Hz. Rasûlüllah (s.a.v) Hz. Âişe'nin evinde tedavisini geçirirken birden bire çok şiddetli bir sıtmaya tutuldu. Hanımları da tekrar etrafında toplandılar. Ağrıları artıyordu. Bu hal Güneş'in ortadan batıya yönelişine kadar sürdü. Herkes bayılacak sandı. Sonra Efendimiz'in gözleri semaya bakarak: «Evet, Refiki A*lâ da.» dedi.
Urve hadisi aynen yukardaki gibi anlatıp sözü şuraya getirir:
-Âişe (r.a.) Ebû Bekir'e, Hafsa (r.a.) da Ömer'e haber saldı. Hz. Fatıma da Ali (r.a.)'a haber yolladı. Ama hiçbirisi Âişe'nin nöbeti sırası pazartesi günü Efendimiz Hz. Âişe'nin kucağında ölünceye kadar, insanlar bir ağıt koparana kadar Efendi-miz'in başucunda biraraya gelemediler. Ekserisi de Efendi-mizin ölmediği kanaatindeydi. Hatta kimileri: (ayette) "Biz insanlara şahit o da bize şahitlik yapacakken nasıl olur da Ölmüş olabilir ve insanlara görünmez. Lakin o tıpkı îsâ b. Meryem (a.s.)'da olduğu gibi canlı olarak göğe yükseltildi." diye iddiaya girip, "O ölmüştür." diyenleri tehdide başladılar ve kapıya kadar gelip "Sakın Rasûlüllah (s.a.v)'i defnetmeyin! Zira o diridir." diye seslendiler. Hatta Ömer (r.a.) kalkıp insanlara hitap ederek "öldü" diyenleri öldürüp kesip biçmekle korkutmaya başladı. O, "O ölmemiştir" diyerek münafıkları da tehdit etti. İnsanlar ağlayarak karma karışık bir halde Mescid-i Nebevî'yi dolduruyordu. Nihayet Ebû Bekir, Sûnüh'tekı evinden gelip durumu yatıştırdı.655[10]
Yûnus b. Bükeyr, Ebû Maşar, Muhammed b. Kays isnadıyla Ümmü Seleme (r.a.)'dan şöyle nakleder:
-Vefat ettikleri gün elimi Nebi (s.a.v)'in göksüne koydum. Ondan sonra üzerinden bir hafta geçti, yiyip içip abdest aldım, ama elimden misk kokusu hiç çıkmadı.656[11]
İbni Avn, İbrahim b. Yezîd et Teyrnî yoluyla El Esved'den naklediyor:
655[10] Vakıdî Meğazî 3/1111 1120; Urve Meğazî s222; ibni SaM 2/271; Beyhakî Delâil 7/200.
656[11] Beyhakî Delâil 7/219.
-Âişe (r.a.)'a "İnsanlardan kimisi Nebi (s.a.v)'in Ali'yi halife olsun diye vasiyet etti." diyorlar denilince, Hz. Âişe (r.a.) "Ben Efendimizin içine işemek için bir kap istediğini bile gördüm. Onu göksüme ben yatırdım. Orada bir yanma doğru meylederek vefat etti. Artık anlayamıyorum bu insanlar «Ali'ye vasiyet etti.» diye bir sözü nereden uyduruyorlar." dedi.
Bu müttefekun aleyh bir hadistir.657[12]
Vefat Tarihi
Süfyan-ı Sevri, Hişam b. Urve., babası Urve isnadıyla Hz. Âişe'den nakleder:
-Ebû Bekir (r.a.) bana: "Rasûlüllah (s.a.v) hangi gün vefat etmişti." diye sorunca, "pazartesi günü" dedim. "Ben de o gün ölmeyi ümit ederim." dedi. Sonunda o da aynı gün öldü.658[13]
İbni Lehîa. Halib b. Ebî İmran. Haneş isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle nakleder:
-Peygamberiniz (s.a.v) pazartesi günü doğdu, pazartesi günü peygamber oldu, pazartesi günü Mekke'den hicret etti, pazartesi günü Mekke'yi fethetti, Maide süresindeki:
«Bu gün dininizi tamamladım.»
(Maide 3) ayeti pazartesi günü indi ve pazartesi günü (s.a.v) vefat etti.659[14]
İşte İbni Abbas'tan yapılan bu rivayetteki bazı kısımlara aykırı olarak rivayet edildi. Zira Ömer (r.a.) «Bugün dininizi tamamladım.» ayeti cumaya denk gelen arafe günü nazil oldu, diyor. Ammar b._Ebî Ammar ile yine İbni Abbas'tan da bu görüş naklediliyor.660[15]
Mûsâ b. Ukbe de "Allah Rasûlü, Pazartesi günü Rebiul Evvel ayındaki Hilal in ilk doğacağı günü Güneş batmaya yüz tuttuğu sırada vefat etti." diyor.661[16]
Süleyman et Teymî de "Rasûlü Ekrem hastalığının onuncu gününde vefat etti. O gün Rebîül Evvel ayının ikinci günü bir pazartesi idi." der. Bunu Mu'temir b. Süleyman, babasından nakleder.662[17]
Vakıdî ise; Ebû Maşar yoluyla Muhammed b. Kays'tan şu bilgiyi verir:
-Rasûlüllah (s.a.v) on üç gün hasta kaldı ve on birinci hicri senenin Rebîül Evvel ayının ikinci günü bir
657[12] Buharı Megazî 64/83, Yasaya 55/1; Müslim Vasİyyet 1636; İbni Mâce Cenaiz 1626; Müsned 6/32; İbni SaM 2/260, 261.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/319-326
658[13] Beyhakî Delâil 7/233.
659[14] İbni SaM Tabakat 2/274; Beyhakî Delâil 7/233; Müsned 1/277; Fesevî el Ma'rife ver Tarih 3/251.
660[15] Müsned 1/2S; Beyhakî Delâil 7/234. Zehebî'nin bu dediği rivayeti İbni Le-hîa'dan Yahya b. Abdillah nakieder. Üst rivayeti ise Saîd h Ufeyr ve Mûsâ b. Dâvûd ed Dabbî nakleder.
661[16] Urve Meğazî s.222; Belazûrî Ensabül Eşraf 1/569; îbni SaM Tabakat 2/272; Beyhakî Delâil 7/234.
662[17] Beyhakî Delâil 7/234.
Pazartesi 'nde vefat etti. 663[18]
Taberî de İbnül Kelebi ve Ebû Mihnef'ten "Efendimiz'in vefatı Rebîül Evvel'in ikinci günü idi." diye
nakleder.
Muhammed b. İshak, "Rasûlüllah (s.a.v) Medine'ye geldiği gün olan Rebîül Evvel'in on ikinci günü
vefat etti. Hicretini tam on yıl olarak eksiksiz ikmal etmiştir." der.664[19]
Vakıdî, Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. Ali, babası aracılığıyla dedesi Ömer b. Ali'den şöyle
nakleder:665[20]
-Rasûlüllah (s.a.v) Safer ayının bitimindeki son Çarşamba gecesi hastalandı, Rebîül Evvel ayının on
ikinci Pazartesi günü de vefat etti.666[21]
(Efendimiz'in vefatı konusunda) buna benzer bir rivayette Âişe (r.a.) ile İbni Abbas'tan da nakledilir,
Tabi haber saSıih ise... Saîd b. Ufeyr de buna itimad ettiği gibi Vakıdî'nin katibi Muhammed b. Sa'd
da bazı alimlerde bu rivayetin doğruluğuna güvenmişlerdir.667[22]
Zehebî der ki: Bize el Hidir b. Abdirrahman el Ezdi, Ebû Muhammed b. el Bûnn, dedesi, Ali b.
Muhammed el Fakîh, Abdürrahman b. Ebî Nasr. Ali b. Ebi'l Akab. Ahmed b. İbrahim, Muhammed b.
Âiz, Heysem b. Humeyd, NVman isnadıyla Mehkûl'den şöyle nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) pazartesi doğdu, pazartesi kendisine vahiy geldi, pazartesi günü hicrete çıktı ve
altmış iki yıl ve bir kaç aylık yaşını ikmal ederek bir pazartesi vefat etti. Kendisine vahiy gelmeden
önce kırk iki yaşındaydı. On yıl kendine vahiy geliyorken (aleni davet etmeyip) gizlendi. Sonra
Medine' ye hicret etti. On yıl altı ay Allah yolunda çarpışarak eğleşti. Kendine yirmi yıl altı ay vahiy
gelmesi devam etti sonra da vefat etti. Üç gün defnedilmeden bekledi. İnsanlar grup grup yanma
gelerek cenaze namazını kıldıkları gibi kadınlar da böyle yaptılar.
Efendimizi Ali b. Ebî Talib (r.a.) ile Fazl b. Abbas (r.a.) yıkadı. Abbas (r.a.) da onlara su veriyordu.
Yemen işi beyaz, dikişsiz üç parça kumaş ile kefenlediler. Yıkanıp kefenlenince işte bu üç gün süre
ile insanlar grup grup girerek ona cenaze namazı kıldılar. Bir grup girip kılıyor ve salat ve selam
getiriyor ama cemaat yapmadıkları gibi biri Önlerine imam da olmuyordu. Böylece isteyen herkes
kıldı. Bu da bitince Efendimiz defnedildi. Kabrine onu Abbas. Ali ve Fazl (r.a.) lar indirdi. İşte o
zaman Ensar'dan birisi. "Rasûlüllah' in ölümünde de bize katılın. Zira o (s.a.v) bize sağlığında katılmıştı."
dedi ve kabre inip onlarla beraber çalıştı.668[23]
Bu haberi Muhammed b. Şuayb eş Şâbur da Nu'man ve Osman b. Muhammed el Ahnesî'den şöyle
663[18] îbni SaM 2/272; Beyhakî Delâil 7/235
664[19] Taberi Tarih 3/215; Beyhakî Delâil 7/235.
665[20] Taberi Tarih 3/200; Beyhakî Delâil 7/235.
666[21] İbni SaM Tabakat 2/272; Vakıdî Meğazi 3/1120.
667[22] îbni SaM Tabakat 2/272. 274.
668[23] Bu haberi Beyhakî Delâil 7/255'te ayrı bir İsnadla Mekhûl'den nakleder. Mekhûl Tabîİn'in ileri gelen bir siması ise de haber Mürseldir. Haberin son kısmı İbni
Mâce'de de geçer. Hadis no. 1628.
nakleder: -Rasûlüllah (s.a.v) bir pazartesi, gün battığında vefat etti çarşamba günü defnedildi.669[24]
Urve'den de. Efendimizin pazartesi günü vefat edip .rşamba gecesi (salıyı çarşambaya bağlayan
gece)'nin sonun670[25]ı defnedildiği, nakledilir.
Hasan-ı Basrî de, "Onun vefatı eylül ayı içinde olmuştu der.671[26]
(Zehebî) Derim ki; Her (hicri ay yılma göre) yılın başının ,uz üç yılda dolaşıp aynı noktaya gelmesi
kesinleşmiş, herkesçe kabul edilmiş bir durum olduğuna göre. (Zehebî'nin 2ndi zamanına göre) 660
senede yirmi defa devran olmuşur. Efendimizin vefatından hicri 703'e kadar yirmi bir tur. ı yılın
Rebîül Evvel ayında tamamlanmış olur. Bu da, bu hicri Rebiül Evvel ayının Rebiül Evvel ayının
şimdiki Teşrîn-i Evvel'in sonu ile ylül un başına denk gelir ki; gerisi Safer ayı olur. Mayıs ayı
iuharrem'de olduğundan Temmuz ayının büyük bir bölümü 3 Zil Hicce ayında olur. Veda Haccı da
Temmuza denk gelmiş oluyor.672[27]
Ebu'l Yümn, İbni Asakir ve diğerleri derler ki: Efendi-tiz'in vefatının Rebîül Evvel ayının Pazartesi
günü olması kansızdır. Ancak ayın ikinci pazartesi günü veya ona akın bir zamanda mümkün olur.
Zira veda haccmda arafe ününün cuma'ya denk geldiği hususundaki ümmetin icmaı ulunması ayın
on ikisinde olması tasavvur bile edilemez, kesinlikle Muharremin başlangıcı ya cuma, ya da
cumartesi oluyor. Buna göre de Safer ayının başlangıcı cumartesi, pa zar veya pazartesiden biri
olabilir. Onlara göre Rebîül Evvel Pazar günü girmiş oluyor ki, bu imkansızdır. Zira arka arkaya gök
ayının eksik (yani 29 gün) çekmesi imkan dışı bir şey. O zaman Rebîül Evvel'in Pazartesi olması daha
uygun olur. Salı olması da (otuz çekerse) caiz olur. Eğer yeni ay Pazartesi girmiş ise, ki bu Mûsâ b.
Ukbe'nin Rebîül Evvel'in Pazartesi günü vefat etti dediği görüşüdür. Buna göre de ikinci Pazartesi
ayın sekizi olur. Eğer ayın ilk günü Salı idi diye kabul edersek o zaman Pazartesi günü de ayın yedisi
olur. İkinci Pazartesi de on dördünde olur. Ama bir şey daha kalıyor: Mekke'de cuma günü arafe
günü idi. Ama Medine'de Hilal in görünme durumuna göre arafe günü perşembe veya cumartesi
günü olabilir. O zaman hesabı buna göre yapmak gerekir.673[28]
İmam Malik'ten de, "Bana Efendimizin pazartesi günü vefat ettiği ve salı günü defnedildiği haberi
ulaştı." diye nakledilir.674[29]
Efendimiz’in Yaşı Kaç İdi
669[24] İbni Sa'd 2/273'te el Ahnesİ'nin rivayetini verirken Nu'man'in bu haberin Beyhakî Delâil 7/255'îe nakleder.
670[25] Bu haber Mürsel gibi veriliyorsa da Müsned 6/110'da hadis Hz. Âişe'den müsned olarak nakledilir. Ayrıca Urve'nin haberleri hep teyzesi Hz. Âişe'den dir. Bak
İbni Sa\l 2/773.
671[26] Hasen-i Basrî'nin belirttiği de Miladidir.
672[27] Zehebî'nin bu hesabı gerçekten çok orjinaldir.
673[28] Bu hesabı daha sonra Timur'un torunu Sultan Ulug Bey, uzun yıllar tecrübe ederek geliştirmiş ve ne gün ne zamana denk gelebileceğini harika bir cetvel ile
ilim dünyasına sunmuştur.
674[29] İbni Sa'd Tabakat 2/274,
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/327-331
Rabîa (b. Abdirrahman) Enes (r.a.)'m «Allah (c.c.) Rasû-lüllah'ı kırk yaşlarının başında peygamber yaptı, altmış yaşlarında da (s.a.v) vefat etti.» dediğini nakleder.
Hadis Buharı ve Müslim'dedir.675[30]
Osman b. Zaide, Zübeyr b. Adiy'den Enes (r.a.)'m: Peygamber (s.a.v) altmış üç yaşları içinde vefat etti, Ebû Bekir (r.a.) da altmış üç yaşlarında vefat etti, Ömer (r.a.) da altmış üç yaşında vefat etti," dediğini söyler.676[31]
Hadisi Müslim naklediyor.
Enes'in ilk hadiste "altmış yaşlarında" demesi (60'tan 70'e kadar) az kesûratı saymadığı içindir. Yoksa rakamlardaki hataları düzeltmek kabilinden bir şey değildir. Arap dilinde bu tür kesûratı atmak çok görülür.
Ukayl, İbni Şihab-ı Zührî, Urve isnadıyla Hz. Âişe'nin (r.a.): -Rasûlüllah (s.a.v) altmış üç yaşı içinde vefat etti, dediğini nakleder.677[32]
Zekeriyya b, İshak, Amr b. Dinar'dan İbni Abbas (r.a.)'m "Nebî (s.a.v) altmış üç yaşı içinde vefat etti" dediğini nakleder ki bu müttefekun alehy bir haberdir. Müslim'de de Ebû Cemre hadisi olarak İbni Abbas (r.a.)'tan aynısı rivayet edilmektedir.678[33]
Buharî'de de aynısı İkrime hadisi olarak İbni Abbas'tan nakledilir.679[34]
Hüşeym'in, Ali b. Yezîd, Yusuf b. Mihran, İbni Abbas'tan diyerek naklettiği; "Nebî (s.a.v) altmış beş yaşı içinde vefat etti." hadisine680[35] gelince buradaki ravi Ali b. Yezîd zayıftır. Bilhassa diğer sika raviler ona muhalefet ettiği yerde daha da zayıftır.
Şebabe der ki: Bize Şuvbe, Yunus b. Ubeyd aracılığıyla Haşimoğullarmm kölesi Ammar'm İbni Abbas (r.a.) "Rasûlüllah altmış beş yaşlarında vefat etti." derken işittiğini rivayet eder.681[36]
Bu hadis bu haliyle garip ise de, Hişam'm Katade, Hasan-ı Basrî isnadıyla Dağfel b. Hanzala'dan naklettiği, "Nebî (s.a.v) altmış beş yaşlarında vefat etti." hadisi bunu takviye etmektedir.682[37]
İşte bu, Hasan-ı Basrî'nin Dağfel'in bu rivayetine itimat etmeyerek "O altmış üç yaşında vefat etti."
675[30] Buharı Menakıb 61/23, Meğazî 64/83, Libas 68; Müslim 2347; Müsned 3/130; Tirmizî Menakıb 4, S; Muvatta s. 919; Sıfatün Nebiyyi (aa.v).
676[31] Müslim Fazail 2348; Beyhakî Delâil 7/237. Müsned'de (4/96, 97) Muaviye b. Ebî Süfyan'dan da aynısı nakledilir.
677[32] Beyhakî Delâil 7/238; Buharı Menakıb 61/19; Müslim Fazail 2349.
678[33] Buharî Meğazî 64/85, Menakıb 61/19; Müslim Fazail 2349; 2353 (122); Beyhakî Delâil 7/238.
679[34] Buharî 64/85; Tirmizî 3700; Halife b. Hayyat Tarih 1/68; Beyhakî Delâil 7/239.
680[35] Tirmizî Menakıb 3552; Müsned 1/251, 3/223, 359; Taberî 3/216; Ebû Ya'la Müsned 3/1575, 4/2452, 5/2614; Beyhakî Delâil 7/240; Müslim Fazail 235a (Tirmizî Şemail'de bunu, Katade, Hasen, Dağfel isnadıyla verir.) Şemail 364; İbni SaM 2/310.
681[36] Müslim Fazail 2253 (122); Üst kaynak. Beyhakî Delâil 7/240; İbni SaM 2/310.
682[37] Taberî Tarih 3/216; Ebû Yala Müsned 3/1575; Tirmizî Şemail no.365.
demesine ve bunu kendinden Eş'as'm nakline rağmen sahih bir isnaddır.683[38]
Hişam b. Hassan da yine Hasan-ı Basrî'den "Altmış yaşları içinde vefat etmiştir." dediğini
nakleder.684[39]
Yahya b. Hamza, Evzaî, İbni Aclan, Saîd b. Ebî Saîd isna-dıyla İbni Ömer (r.a.)'m; "Nebî (s.a.v) 62
yaşından altı ay geçtiğinde vefat etti." dediğini nakleder.685[40]
Yine Şuvbe, Ebû İshak, Âmir b. Saîd, Cerîr b. Abdillah is-nadıyla Muaviye (r.a.)'tan "Nebî (s.a.v)
altmış üç yaşında öldü. Ebû Bekir ve Ömer de aynı yaşta Öldüler." dediğini nakleder. Hadisi Müslim
rivayet eder.686[41]
Saîd b. Müseyyeb, Şa'bî, Ebû Cavfer el Bakır ve diğerleri de böyle söylemiştir.687[42] İşte Muhakkik
(araştırıcı) alimlerimizin kesin dedikleri de bu görüştür. Katade de bir rivayette: "Efendimiz altmış
iki yaşlarında vefat etti." der.688[43]
Peygamberimizin Yıkanması, Kefenlenmesi Ve Defnedilişi
İbni İshak der ki: Bana Yahya b. Abbad b. Abdillah, babasının Âişe (r.a.)'ı şöyle derken işittiğini
anlattı:
-Ashab, Nebî (s.a.v)'i yıkamak istediklerinde, "Vallahi bilemiyoruz. Rasûlüllah'm elbisesini soyacak
mıyız, yoksa üzerindeyken mi yıkayacağız" dediler. Bu konuda görüş ayrılığına düştüklerinde Allah
onlara bir uyku getirdi ki, içlerinde çenesi göksü üstüne uyuyup da düşmeyen hiç kimse kalmadı.
Sonra kim olduğunu bilmedikleri birisi evin bir köşesinden "Peygamberi elbisesi üzerindeyken
yıkayın." diye seslendi. Ashab da kalkıp, gömleği üzerinde olduğu halde onu yıkamaya başladılar,
suyu gömleğin üzerinden döküp Efendimiz'i. elleriyle değil de bu gömlek ile ovaladılar. Hz. Âişe
bunu anlattıktan sonra, eğer daha sonra olacakları Önceden tahmin etmeseydim, Rasûlüllah'ı
kesinlikle hanımları yıkardı." demiştir.
Hadis sahih olup Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.689[44]
Ebû Muaviye, Ebû Bürde lakabh Yezîd b. Abdiîlah, Alkame b. Mersed, Süleyman b. Bürayde
isnadıyla babası Bürayde'nin şu sözlerini anlatır:
683[38] Ebû Ya'la'nın rivayetinde bu «İbni Sittin» "altmış içinde" diye geçer, Müsned h.na.2452.
684[39] Bu rivayete ulaşamadım.
685[40] Bu rivayete ulaşamadım.
686[41] Müslim Fazail 2352; Beyhakî Delâil 7/239.
687[42] Bu sözleri Zehebî Beyhakî'den nakleder 7/239.
688[43] Katade rivayetini bulamadım.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/332-334
689[44] Ebû Dâvûd Cenaiz 3141; Müsned 6/267; Tabcrî Tarih 3/212; İbni Hişam 4/263; Ensâbül Eşraf, Belazûrî 1/569; Beyhakî Delâil 7/242; Hakini Müstedrek 3/59.
-Rasûlüllah (s.a.v)'i yıkamaya başlarken «Rasûlüllah'm gömleğini çıkarmayın.» diye bir ses onlara
hitap etti.690[45]
İbnü Füdayl, Yezîd b. Ebî Ziyâd aracılığıyla Abdullah b. el Haris'in: "Rasûlü Ekrem'i Ali yıkadı ve
gömleği üzerindeydi. Ali'nin elinde peygamberi ovaladığı bir bez vardı. Elini gömleğin altına sokarak
yıkıyor, gömlek üstte kalıyordu." dediğini rivayet ederse de, bu rivayette zayıflık vardır.691[46]
İsmail b. EbîHalid de Şabi'nin, "Nebî (s.a.v)'i Ali, Üsame, Fazl b. Abbas yıkadı, kabrine koydular. Ali
yıkarken, «Anam babam sana feda olsun. Diriyken de güzeldin, ölüyken de» diyordu. " dediğini
anlatır.
Bu haber Şabi'nin Sahabe olmaması yüzünden mürsel ise de iyi bir isnaddır.692[47]
Abdül Vahit b. Ziyad, Ma'mer, Zührî, Saîd b. Müseyyeb is-nadıyla Ali (r.a.)'m: "Rasûlüllah'ı ben
yıkadım. Ölülerde meydana gelen izlerden onda da var mı diye baktım ama bir şey göremedim.
Dirisi de ölüsü de güzel idi." dediğini anlatır.693[48]
Efendiöıiz in defnedilme ve topraklanma işini Ashab'm
hepsi değil, şu dört kişi Ali, Abbas, Fazl ve Rasûlüllah'ın kölesi Salih üstlendiler. Rasûlüllah'm kabrine
Lahid yapıp, başucunda kerbiç diktiler.694[49]
Abdü's Samed b. Nu'man, Ebû Ömer Keysân. kölesi Yezîd b. Bilal'ın Ali (r.a.)'ı: «Rasûlüllah (s.a.v)
kendisini benden başkasının yıkamamasını "zira avret mahallini gören herkesin gözü kör olacaktır"
endişesiyle vasiyet etmişti.» dediğini duydum, dediğini nakleder. Ali der ki: Abbas ile Üsame bana
suyu perde arkasından uzatıyorlardı. Bir uzvu yıkayıp onu çevirirken sanki bana otuz kişi yardım
ediyormuş gibi oluyordu. Böylece yıkamayı bitirinceye kadar bu hal devam etti.695[50]
Bu haberi yukardaki ravî Keysan el Kassâr'dan, Kasım b. Malik, Esbat ve kölesi de nakleder. Sanki bu
meçhul biri gibi geliyor ve hadis ilminde zayıf biridir.
Ebû Macar'ın nakline göre Muhammed b. Kays der ki: Peygamber (s.a.v)'i bizzat yıkayan Ali (r.a.)
idi. Fazl b. Abbas da ona su döküveriyordu. (Ali) Der ki: Yıkamak istediğimiz bir organını kaldırmak
istedik mi, hemen kendiliğinden kalkıyordu. Nihayet diğer tarafları bitip de sıra avret yerine gelince
690[45] Beyhakî Delâİl 7/242; İbni SaM 2/276.
İbni Mâce Cenaiz 1466; İbni Sa'd Tabakat 2/276; Hakim Müstedrek. Hakim hadise sahih derse de o Ebû Bürde'yi, Yezîd b. Abdillah sanar. Oysa Mizzî "Etrafında" ve
Tehzîbül Kemaİ'inde bunun Ömer b. Yezîd et Teymî olup zayıf olduğunu söyler. Heysemî de Zevaid'de bunu doğrular.
691[46] Beyhakî Delâil 7/243; îbni Sard 2/277. Bir kısmı. Yezîd b. Ebî Ziyad zayıftır. Bu zat hakkında otoritelerin tamamı zayıf, gevşek, telkine gelen, İhticac edilmeyen
biri diye anlatırlar. Kendisi Şia'nın ileri gelen imamlarından biridir. Asıl adı Ebû Abdillah Yezîd b. Ebî Ziyâd el Kuraşî el Haşimî dir.
692[47] İbni SaM Tabakat 2/277; Beyhakî Delâil 7/243; İbni Mâce'de de buna şahit vardır 1467.
693[48] İbni Sa'd 2/281; Tarih-i Taberî 3/212; Belazurî 1/571; Beyhakî Delâil 7/244; Hakim 3/59.
Bu konuda Dr. Hatiboğlu "İslamî araştırmalar" adlı dergide bunun aksini iddia ederek "Peygamber defnedilmeden önce kokuşmuştu" demek cür'etini
göstermiştir.
694[49] İbni Sa'd 1/297, 298; Beyhakî Delâil 7/244'te bu haberi üst kaynakla beraber verir.
695[50] İbni SaM 2/27S; Beyhakî Delâil 7/244.
evden taraftan, «Peyğamberiniz'in avret yerini açmayın.» diyen bir ses işittik.
Bu hem mürsel hem de zayıf bir haberdir.696[51]
İbni Cüreyc, Cafer b. Muhammed b. Ali'yi, "Nebî (s.a.v) üç kere (nebak ağacı yaprağından yapılan) sidirli su ile yıkandı. Yıkandığı bu su, sağlığında içtiği ^Küba'daki bir kuyunun suyu idi." derken işittiğini nakleder.697[52]
Hişam b. Urve. babası Urve yoluyla Hz. Âişe (r.a.)'dan naklediyor: "Rasûlüllah (s.a.v) beyaz bezden üç kefen içine kefenlendi. Onda ne gömlek ne de sarık vardı."
Bu müttefekun aleyh bir hadistir. Ancak Müslim'in rivayetinde «Beyaz pamuklu bez» ilavesi vardır.698[53]
Buradaki Hülle meselesini bir kısım alimler kavrayama-yıp karıştırdılar. Bu hülle Efendimizi kefenlemek için satın alındı ama kullanılmadı. Bunu Abdullah b. Ebî Bekir aldı ve bununla kefenlenmem için saklayacağım" deyip sonra da "Allah bunun kefen olmasına razı olsaydı. Peygamberine nasib ederdi." deyip sattı, parasını da dağıttı.
Haberi Müslim nakleder.699[54]
Ali b. Müshir, Hişam b. Urve, babası isnadıyla Hz. Âişe' nin: "Nebi (s.a.v), Önce Yemen işi bir hülleye kondu. Sonra çıkarılıp üç parça kumaşla kefenlendi." dediğini nakleder.700[55]
Kasım da buna benzer bir haberi Hz. Âişe'den nakleder.701[56]
Şuayb'm Zührî yolu ile Ali b. el Hüseyin'den naklettiği haberde: "Rasûlüllah (s.a.v) birisi çizgili yemen işi hibare denen kumaş olmak üzere üç tane bez ile kefenlendi." şeklindedir.702[57]
Buna benzer bir haber de Miksem aracılığıyla İbni Abbas'tan nakledilir.703[58] Belki de önce Nebi (s.a.v) yemen işi bir hülleye konulup sonra çıkarıldığı için yukardaki sözün sahibi bunu birbirine karıştırmıştır.
Zekeriyya da Şa'bî'nin "Rasûlüllah (s.a.v), yemen işi kaba dokunuşlu pamuklu üç bez içine kefenlendi. Bunlar İzar, Rida ve Lifafe idi." dediğini rivayet eder.704[59]
696[51] Beyhakî Delâil 7/244.
697[52] İbni Sa'd 2/2S0; Ensabül Eşraf 1/570; Beyhakî Delâil 7/245.
698[53] Buharı Cenaiz; Müslim Cenaiz 941; Nesâî Cenaiz 4/36; İbni Mâce 1470; Malik Muvatta 523, 524; Müsned 6/40, 93, 118, 132, 165, 231; İbni Sâ\3 Ta-bakat 2/282; Belazurî Ensab 1/571; Ravdul Unf 4/276.
699[54] Müslim Cenaiz 941 (46); İbni SaM 2/282; Beyhakî Delâil 7/247
700[55] Müslim Cenaiz 941 (46); Müsned 6/161; Beyhakî Delâil 7/248; İbni Sa"d 2/281; Beyhakî Süneni Kübra 3/399.
701[56] İbni Savd 2/2S2; Beyhakî Delâil 7/248.
702[57] İbni SaM 2/284; İbni Hişam 4/262; Taberl Tarih 3/212; Beyhakî Delâi 7/248.
703[58] İbni Savd 2/285; Beyhakî Delâil 7/24S.
704[59] İbni Sa'd 2/285; Şabî tabiidir, haber Vlürseldir. Beyhakî Delâil 7/248

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...