02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ BEŞİNCİ BÖLÜM)


TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi
 (İSLAM TARİHİ BEŞİNCİ BÖLÜM)
İsrail de Ebû İshak aracılığıyla Berâe'den (r.a) şöyle nakleder:
Ebû Bekir (r.a) Âzib'den onüc dirheme bir deve palanı satın almıştı. Ebû Bekir Âzib'e "(oğlun) Berâe'ye söylede onu benim bineğimin sırtına vuruversin" deyince Âzib de "hayır, sen bana Rasûİullah (s.a.v)ile birlikte hicrete cıkıpta kafirlerin sizi yakalamak için arkanıza düştüklerinde ne yaptığınızı anlatmazsan olmaz" dedi. Bunun üzerine Ebû Bekirde şöyle anlattı:
-Mekke'den geceleyin yola çıktık. Gece gündüz demeden hızla yol alıp öğle vakti çatana kadar gittik. Güneş tepemize dikilmişti. Ben sığınacak bir gölge bulmak ümidiyle gözlerimi sağa sola çeviriyordum. Nihayetinde bir kaya görüp yanına gittim. Baktım ki, az bir gölgesi daha kalmış ben oranın çakıllarını temizleyip düzelttim. Sonra postu Rasûİullah için serdim ve "Yaslan Yâ Rasûlallah!" dedim. Efendimiz de yaslandı. Sonra isteyecek birşey görebilirmiyim diye çevreye bakmaya gittim. Baktım ki çobanın birisi bizim gölge aradığımız gibi kayaya doğru gölge aramaya geliyor. Ben ona, "sen kimin çobanısın?" diye sordum. O da "Kureyşli bir adamın" diyerek adını verdi. Ben adamı tanıdım. Ben ona "koyunlarıyin içinde sütü olan varmı?" dedim "Evet var" dedi. "Sen bize süt sağabilirmisin?" dedim. "Evet" deyince bende ona "hadi durma öyleyse" dedim. O sü-rüden bir koyun ayırdı. Ben ona koyunun memesini toprakla bulamasını sonra ellerini toza bulayıp silkelemesini söyledim. O da "Söylemi" diyerek elinin birini diğerinin üzerine vurdu. Bize az bir miktar süt sağdı. Ben Rasûlulİah için beraberimde taşıdığım ağzı çabutla kapatılmış bir su kabını acele etmeden aldım. Suyu süt kabının altına boşaltıp altındaki soğuyuncaya kadar bekledim. Rasûluliaha vermek üzere kabı alıp gittim. Tam yanma vardığım zaman Rasûlullah (s.a.v) uyandı, "iç Yâ Rasûlallah!" dedim O da beni razı edene kadar içti. Sonra ben "Şimdi yolculuk sırası geldi!" dedim. Böylece tekrar yola çıktık. Kureyş bizi aramakla meşguldü.667[445]
Bize atının üzerinde gelen Sürâka b. Mâlik b. Cu'şüm dışında yetişebilen hiç kimse olmadı. Ben "işte bizi arayanlar bize yetiştiler Yâ Rasûlullah?" dedim. Efendimiz de: "Üzülme Allah bizimledir1' buyurdu. Bize iyice yaklaşıpta aramızda iki Üç mızrak boyu bir mesafe kalınca "Ya Rasûlullah şu bizi arayan birisi kesinlikle bize yetişti deyip ağladım. Efendimiz "Seni ağlatan ne?" buyurdu. "Vallahi kendi canım için ağladığım yok. Ben sana ağlıyorum" dedim. Ra-sülü Ekrem gelen atiıya beddua ederek "Allahım! ona karşı bizi dilediğin şeyle sen bize yet" buyurdu. O anda atı onunla beraber karnına kadar kumlara çakıldı. Atın Üzerinden doğrulup "Ya Muhammed! kesinlikle anladtmki bana bunu sen yaptın. Allah'a duâ et de beni şu vaziyetimden kurtarsın, vallahi seni arkan sıra aramaya gelenleri şaşırtacağım. İşte şu benim ok kuburum. İçinden bir tane ok al. Zira sen falan falanca yerlerde benim koyun ve deve sürülerime rastlayacaksın. Bunu göstererek onlardan ihtiyacın kadarını al" diye yalvardı. Rasûlullah (s.a.v) de "Benim senin davarlarına da devene de ihtiyacım yok" buyurup Onu kurtarması için dua etti. Sürâkâ da kalkıp diğer arkadaşlarının yanına
İbni Ebî Hatem'de El-Cerh Vet Ta'dil'inde (2220) bu zatı Enes yoluyla bu mağara hadisini Nebi (S.A.V)den nakleden zat diye verip hiç bir bilgi veremez. 2152 nolu tercemede Avn b. Amrı anlatırkende bu hadisi buhse-der ve "Hiç bir şey olmadığını" söyler Buna göre iki çürük ravi ile bu haber nasıl sahih olur. Hem bu haber Enes, Muğîre ve Zeyd b. Erkam'dan nakil yapanların Müsnetlerinde de mevcut olmadığı gibi sahabenin hadis mektebi olarak bilinen yerlerinde de bu bilgi asla mevcut değildir. "Ce-nab-ı Hak isterse ne yapamaz ki sevgili habibi için her şeyi yapar" diyerek faraziye kurmakla Kainatın fahri Efendimiz anlatılmış olmaz. Onu nakleden ağızlar ona layıksa dinlenir yoksa..............
Burada sunuda belirteyim: İmam Ahmed Müsnedinin 1/348 inde birazı bu bölümden önce geçen İbni Abbas hadisinde örümcek kıssasını vererek bu konuda bilinen en iyi rivayeti verir. Bu hadis Kureyşin Efendimizi bağlamak, öldürmek yada sürgün için toplantı yaptıkları gece Allah'ın (c.c) bunu peygamberine bildirdiğini O da Ali'yi yatağına koyup Ebu Bekirle beraber çıkıp mağaraya geldiğini ertesi gün müşriklerin gözetledikleri yataktan Ali'nin kalktığını görünce Efendimizi aramaya çıkıp mağaraya kadar gelerek mağaranın ağzında ömrümcek ağı görünce "buraya bir giren olsa örümcek kapısına ağını örmezdi" diyerek dönüp gittiklerini bildirir. Bu konunun en iyi haberi budur. Zira bu haber İmam Ahmed Abdür-rezzaktan alır. Bak Musannef 5/389 (9743 nolu hadisin devamı) Bu hadise İbni Kesîr el-Bidaye ven Nihayesinde "İsnadı" hasendir derken Hafız İbni Hacer de Fethü'l Bari 7/168'de İsnadı Hasendir diyor. Bunun sebebi Mik sem'in Saduk kabul edilişi olabilir. Zehebî Mizan 8745 nolu tercemede "İbni Hazm bunu zayıf sayarsada niceleri onu sika buldu." deyip ardın-danda "hayrettirki Buharî Sahihinde ondan hadis naklederken onu "zayıflar, Zuâfa" adlı eserinde alır ve Hakem Miksem İbni Abbas isnadıyia: "Nebi (s.av)'in oruçluyken hacamat olduğunu" anlatan hadisi sevkedip "Hakem bunu Miksem'den duymadı" der. Onun Buharî'de Bedr ve Nisa suresi tefsirinde sadece iki rivayeti vardır. Zehebî'nin naklettiği kısmı Tarîh-i Sağir sayfa 292 de nakleder. Ancak Zehebînin dediği gibi "Zuafâda" değildir.
667[445] Buharî'nin rivayeti burada sona erer.
geri döndü. Ra-sûl-ü Ekrem (s.a.v) de benimle birlikte yola devam ederek geceleyin Medine-i
Münevvere'ye geldik. Buharı bu hadisi İsrail -Abdullah b. Raca isnadıyla Ebû İshak'tan
nakleder.668[446]
Ukayl derki: Bana Zühri Abdürrahman b. Malik el-Müdlici babası Mâlik'in, Sürâka b. Malik b.
Cu'şümü şöyle derken duyduğunu anlattı:
-Bize Kureyş elçileri, "Rasûlullah (s.a.v) ile Ebû Bekri yakalayan yada öldürenlere bunların her
birinin diyeti olarak yüz deve verileceği" haberini getirdiler. Ben kavmim Müdlic oğulları
meclisinde otu-ruyorken onlardan bir adam gelip, biz otururken, başucumuza dikildi ve "Yâ Sürâka!
Ben az önce Es-Sâhil de bir takım insan karaltıları gördüm. Sanıyorum Muhammedle arkadaşları
olsa gerek" dedi. Ben onların kesinlikle bunlar olduğunu anladım. Ama O adama "O gördüklerin
onlar değil, onlar falan ile falancaydı sen onları gördün, haydi bizim gözcülerle gidip bakın" dedim.
Orada az daha oturup kalktım ve evime girdim. Cariyeme atımı çıkarıp tepenin arkasındaki düzlüğe
indirerek bağlamasını söyledim. Bende mızrağımı alıp evin arka tarafından çıktım. Mızrağın
arkasıyla toprağı çizdirerek (izini yok ederek) mızrağın ucundan tutup yürüyerek atımın yanına
geldim Atıma binip rahvan yürüyüşle atım sürerek Onlara doğru gittim. Onlara yaklaştığımda atım
tökezleyip beni yere düşürdü. Kalkıp elimi ok kuburuna uzatıp okları çıkardım onlara zarar verip
veremeyeceğimi anlamak için bu oklarla fal çekmeye başladım. Şansıma istemediğim (şey olan,
onlara zarar veremeyeceğim,) oka isabet etti. Ben ok falına isyan edip atıma atladım ve yine atımı
rahvan olarak onlara doğru sürdüm. Onlara öyle yaklaştımki Rasûlullahın okuyuşunu işitebiliyordum.
O ise dönüp bakmıyordu bile. Ebû Bekir ise dönüp dönüp bakıyordu. O esnada atın ön
ayaklan ta dizine kadar kuma saplandı, bende yere sürçüldüm. Attan çekilip doğruldum. At
nerdeyse ön a-yaklannı çıkaramayacaktı. Kalkıpta doğrulduğu zaman ön ayaklarından gök yüzüne
doğru tıpkı duman gibi bir toz bulutu çıkıyordu. Bende hemen oklarla fal çekmeye başladım.
Şansıma "onlara zarar veremeyeceğimi bildiren" ok düştü. Bunun üzerine bende onlardan "aman"
diledim. Onlarda bunu kabul ettiler. Atıma binip yanlarına geldim. Onlarla karşılaştığımda "Onların
beni hapsedeceği zîra Rasûlullahın dininin gâlib geldiği" gibi bir fikir içime doğdu. Onlara: "kavminiz
ikiniz içinde yakalayana "kan bedeli sayılan 100 deve" diyeti ödül koymuş" deyip insanların
kendileri hakkında kurduğu tuzağı haber verdim. Onlara azık ve bazı ihtiyaç eşyaları vermeyi teklif
ettim. Ne istediler ne de bendeki mevcutlardan bir şey azalttılar. Ancak "kimseye bizi bahsetme"
dediler. Bende Rasûlullah'tan "emniyetimi sağlayacak bir anlaşma metni yazmasını istedim". O da
Âmir b. Fü-heyre emrettide Âmir bir deri parçası üzerine istediğini yazdı. Sonra Rasûlullah (s.a.v)
yoluna devam etti.669[447]
Mûsâ b. Ukbe de bu kıssayı Zührî, Abdürrahman b. Malik b. Cu 'şum el-Müdlici aracılığıyla babası
Mâlik b. Cuş um'un kendisine kardeşi Sürâka b. Cu'şum'Un haber verdiğini, söyleyerek hadisi
sevkeder. Burada:
Silahımı alıp zırhımı giydim. Bana bu anlaşmayı Ebû Bekir yazdı ve önüme attı. Bende geri dönUp
onlara dair hiç bir şeyi kimseye anlatmadan Mekke fethedilene kadar gizledim. Rasûlullah (s.a.v)
Hu-neyn harbi bitirdiğinde beraberime anlaşma kağıdını alarak Efendimizi karşılamaya gittim.
Ensar'dan bir bölük sllvari arasına katıldım. Onlar, al sana! al sana! diyerek mızraklarıyla bana
dürtmeye başladılar. Nihayet devesi üzerinde gelen Rasûlullah'a yaklaştım. Sanki bembeyaz hurma
ağacı yağı gibi üzengideki ayağına bakıyordum. Elimi yazılı anlaşma kağıdıyla kaldırdım ve "Yâ
Rasûlullah! İşte şu senin mektubun" dedim. O da: "Öyleyse bugün vefa ve iyilik günüdür" buyurdu.
Bende hemen müslüman oldum. Rasûlullah'a sormak isteğim şeyi söyledim. (İbni Şihâb-ı Zührî de;
Peyğamerimiz'e yitik malın hükmüyle başka bir şey daha sormuştu) der.670[448] Böylece kendi
668[446] Ebû Nuaym Delâi! 2/113; Beyhakî Deiâil 2/483; Es Sîretü'ş Şamiye 3/345; Nihayetü'l Ireb 16334- Buharî hadisi daha kısa olarak verir. Fazailüssaha-bede
62/2 de 3652 no ile verir, Meâkıp 63/45'te de aynı haberi 3917 no üe İbrahim b. Yusuf babası isnadıyla Ebû İshâktan nakleder. Müslim de Kitabüz Züh'dün 19.
babında 2310 no ile nakleden Ebû Ya'la î/116.
669[447] Buharı 63/45; Müsned 4/175; Beyhakî Delâil 2/486; Ebû Nuaym Delâil 2/114.
670[448] İbni Hişâm 2/226'da bu Zührî'nin hatırlamadığı ikinciyi Sürakâ'nın ağzından şöyle nakleder. "Yâ Rasûlallah! Dağda yiten hayvanlar benim kendi hayvanlarım
için hazırladığım suları içiyor, bundan dolayı bana bir sevap varmı?" dedi. Rasûlullah da (s.a.v) "Evet, ciğeri olan her zararsız hayvanı sulamanda sana sevap verilir"
buyurdu.
diyarımıza dönüp zekatımı ona gönderdim.671[449]
Bekkâî, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Esma b. Ebî Bekrin şöyle dediği anlatıldı:
Ebû Bekir ile Rasûlullah (s.a.v) yola çıktıklarında Kureyşten bir gurup aralarında Ebû Cehil de
olduğu halde geldiler. Ebû Bekir kapısında durdular. Ben ne istediklerini sormak için yanlarına
çıkınca "baban nerede?" dediler. Ben, "Vallahi, onun nerede olduğunu bilmiyorum" deyince Ebû
Cehil elini kaldırıp yanağıma öyle bir tokat attıki kulağımdan küpem fırlayıp gitti. Habis herif çok
sert ve kabaydı.672[450]
Bana Yahya b. Abbâd b. Abdullah b. Zübeyr babasının ninesi Esma bn. Ebî Bekr'in (r.a) şöyle
dediğini anlattı. Rasûlullah (s.a.v) yola çıktığında Ebû Bekir de beraberinde çıkmıştı. Ebû Bekir
malının hep-sinide beraberinde hayvanlara yükledi. Bu beş veya altı bin dirhem idi. Bunların
hepsini beraberinde götürdü. Dedem (Ebû Bekrin babası) Ebû Kuhâfe yanımıza girdi. O zaman artık
gözleri görmüyordu. "Vallahi sanıyorumki Ebû Bekir kendi gitmekle acıttığı gibi birde malını
götürmekle sizi çok acıttı" dedi. Bende "Hayır büyük babacığım! O bize çok para bıraktı" dedim. Ve
Ebû Bekrin evde parasını sakladığı küvetin içine çakıllar doldurup üzerine elbise Örttüm. Sonra
dedemin elinden tutarak "elini üzerine koy işte mal1' dedim. O da elini elbisenin üzerine koyunca
"Fena değil! Bu kadar para bıraktıysa gerçekten iyi etmiş, bu size yeter" dedi. Halbuki Vallahi Ebû
Bekir bize hiç bir şey bırakmamıştı. Ama ben ihtiyarı teskin etmek istedim.673[451]
Zührî, Abdürrahman b. Mâlik b. Cu'şum, Babası aracılığıyla amcası Sürâka b. Mâlik b. Cu'şüm'ün
şöyle dediğini anlatır: "Rasûlullah Mekke'den hicret için çıktığında Kureyş onu geri getirebilecek
olan kimseye yüz deve ödül verilmesini kararlaştırdı. Bir gün oturup du-ruyorken bizden bir adam
gelip: Vallahi ben az önce yanıma uğrayıp geçen üç kişilik bir gurup gördüm. Sanıyorum
Muhammed ile arkadaşları olsa gerek" dedi. Ben ona "Sus diye işaret ettim" Sonrada "onlar Falanca
oğullarından yitik develerini arayan adamlardır" dedim. O da "belki öyleydiler" dedi. Ben biraz
daha durdum, sonra oradan kalkıp evime girdim.
Râvİ gerisini önceki Hadisteki gibi nakletmiştir.674[452]
İbni İshak devamla derki: Bana Hz. Ebû Bekirin kızı Esma'mn (r.a) şöyle dediği anlatıldı:
-Biz böylece Rasûlullah (s.a.v)in nereye gittiğini hiç anlayamadan üç gece geçirdik. Nihayet
Mekke'nin aşağı tarafından arab şiirlerini arab makamıyla okuyarak terennüm eden bir cin yönelip
geldi. İnsanlar sesini duyup peşine düşmüşlerdi. Oradan tâ Mekke'nin yukarı tarafına geçti gitti. Cin
şöyle diyordu:
İnsanların Rabbi Allah (c.c) Ümmü Ma'bed'in çadırlarına konaklayan iki arkadaşını hayırla
mükafatlandırsın.
Onlar iyilikle konuk olup sonra yollarına devam ettiler. Muham-medin arkadaşı olarak geceleyen
kurtuldu.
Gençlerinin mekanları ve yerleri Mü'minler için gözetleme kulesi sayılan Ka'b oğullarına tebrikler
olsun.
Esma derki: Cinnin bu sözünü duyunca Nebi (s.a.v)'in yönünün Medine'ye doğru olduğunu
anladık.675[453]
Derimki: Biz Nebî (s.a.v)'in sıfatını anlattığımız yerde bu Ümmü Ma'bed hadisini baştan sona
anlattık. Nitekim inşallah ilerde bahsi gelecektir.
Yahya b. Zekeriyyâ b. Ebî Zaide anlatyor: Bize Muhammed b. Abdirrahman b, Ebi Leylâ -
Abdürrahman b. el Isbehânî -Abdürrah-man b. Ebî Leylâ isnadıyla Ebû Bekr (r.a)ın şöyle dediğini
671[449] İbni Hişâm 2/226; Ebû Nuaym DelâU 2/115; Beyhakî Delâil 2/447/448; Ed Dürer 82.
672[450] İbni Hişâm 2/225.
673[451] İbni Hişâm 2/225
674[452] İbni Hişâm 2/225-226.
675[453] İbni Hişâm 2/225; Taberî 2/380; İbni Sa'd 1/229; Ebû Nuaym 2/118; Bey-hakî Delâil 2/493 kısaca bu kıssayı Hâkim, Taberânî ve diğerleri de nakleder.
haber verdi.:
-Nebî (s.a.v) ile beraber Mekke'den yola çıktım. Gide gide arap kabilelerinden bir topluma geldik. Peygamber (s.a.v) diğer evlerden biraz uzakça bir ev görüp oraya doğru yöneldi. O evin yanına varıp bineklerimizden indiğimiz zaman orada bir kadıncağızdan başka kimsecikler görünmüyordu. Kadın "ey Allanın kullan! Ben yanında hiç kimsesi olmayan bir kadınım. Eğer misafir olarak kalmak istiyorsanız kabilenin ileri gelen ailelerine gidin!" dedi. Rasûlullah kadına cevap vermedi.
Vakit geceydi. Nihayet (geç vakitte) oğlu keçilerini sürerek geldi. Kadın ona: «Evladım! şu keçiyi ve bıçağı onlara götür ve "Şu keçiyi kesip yiyinde karnınızı doyurun!"» diye tenbihledi. Nebî (s.a.v) de "Bıçağı sen annene götürde bize bir kap getir" dedi. Çocukta ama bu keçi kısır kaldı onun sütü yokki" dedi. Rasûlullah(s.a.v)ta "Haydi sen gitte getir" buyurdu. Çocuk gidip kabı getirdi. Nebî (s.a.v) keçinin göksünü eliyle meshetti ve ardından kab dolana kadar süt sağdı. Sonrada çocuğa; "bunu annene götür" buyurdu. Kadın doyuncaya kadar sütten içti. Sonra çocuk kalanı getirdi. Efendimiz çocuğa "haydi bu kabı götürde bana bir kab daha getir" buyurdu. O kabıda birincideki gibi sağıp doldurdu ve içindekiyle Ebû Bekrin susuzluğunu aldı. Sonra bir kase daha gelip önada sağdı. Onuda kendileri içtiler.
O gece orada yattık. Sonra oradan hareket ettik. Bu kadın Nebî (s.a.v)'i "Mübarek" diye adlandırmıştı. Kadının koyunları öyle çoğaldı ki Medine'ye kadar gelebilen sürülerini getirmişti. Ebû Bekir oradan geçerken kadının oğlu onu tanımış ve "Anne! İşte şu adam "mübarekle" beraber olan adamdı" demişti. Bunun Üzerine kadın yerinden fırlamış ve "Ey Allanın kulu! seninle beraber olan adam kimdi?" diye sormuştu. "Onun kim olduğundan haberin yokmu?" deyince, kadın "hayır" dedi. Ebû Bekir de: "O Peygamber (s.a.v) idi" deyince kadın: "Beni onun yanma götür" dedi. Ebû Bekirde onu Nebî (s.a.v)'in olduğu yere getirdi. Nebî (s.a.v) bu kadına çok ikramda ve ihsanda bulu-nup yemek yedirdi.676[454]
Aynı hadiseyi Muhammed b. İmrân b. Ebî Leylâ da, Esad b. Mû-sâ Yahya isnadıyla rivayet eder: Ebû Bekir (r.a) ile Abdürrahman İbni Ebî Leylâ'nın arasında ravî kesikliği olmamış olsaydı bu hadisin isnadi gayet nazif idi.677[455]
Evs b. Abdullah b. Büreyde Hüseyn b. Vâkid -İbni Bürey de ara-cılğiyia babası Büreyde'den (r.a) naklederki: Rasûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz Tefaül (hayra yorma) yapardı. Kureyşliler kendisini yakalayıp getirene yüz deve vermeyi vaat etmişlerdi. Büreyde de Sehm oğullarından yetmiş kişilik bir gurubla atına atlamış yola çıkmıştı. Bir gece Rasûlullah (s.a.v) ile karşılaşmışlardı. Efendimiz (s.a.v) ona: "sen kimsin?" diye sorunca "Büreyde" dedi. Efendimiz bunun üzerine (Büreyde kelimesi soğuma anlamına gelen "Be-re-de" köküyle çağrış im yaptırıp (tefeül ederek) Ebû Bekre baktı ve: "İşimizin kızgınlığı soğudu ve sakinleşti" buyurdu. Sonra Büreyde'ye: "Kimlerdensin?" buyurdu. "Eşlem" kabilesinden dedi. Efendimiz yine (tefeül edip) Ebû Bekre: u*i-- "kurtulduk" buyurdu. Yine adama "Es-lem'in hangi boyundansın?" buyurdu. "Sehm oğullarından" deyince Nebî (s.a.v) "Senin Sehmin (hissen, payın) çıkmıştır." buyurdu. Bunun üzerine Büreyde ve yanındakiler Müslüman oldular. Sabah olunca Büreyde Efendimize: "Medineye beraberinde sancak almadan girme" ricasında bulunup sarığını çözdü. Sonra onu bir mızrağa bağlayarak Peygamberin (s.a.v) önünde yürüdü ve; "Yâ Rasûîul-lah! bizim evde konaklasanız" dedi. Efendimiz de "Bu konuda deveme Allah tarafından emir verilmiştir" buyurup tâ Eyyüb el-Ensârî (r.a)'ın evine kadar yola devam etti. Oraya gelince deve onun kapısını önünde yere çöktü. (Zehebî) Derimki: Bu rivayeti yapan Evs "Metruk" bir adam olup hadisi delil olarak alınamaz.678[456]
Hafız Ebû Velîd et Tayâlîsi anlatıyor: Bize Ubeydullah b. lyâd b. Lakîyd- babası lyad aracılığıyla Kays b. Nu'manın şöyle dediğini anlattı: Nebî (s.a.v) ile Ebû Bekir gizlice hareket ettiklerinde davar
676[454] Beyhakî Delâil 2/491 -492; Ravdü'l Unf 2/8; Şerhü's Sire 1/126.
677[455] İbni Ebî Leylâ; İmam Ebû Hanife ve İmam Mâlik'in akranı olup hadis ve fıkıh âlimidir İleride hayatı gelecektir.
678[456] Bu zatı İbni Hibbân'dan başka sağlam sayan olmamıştır. İbni Hibbân'm da tek muhalefeti bir şeye yaramaz. Zaten bu zatı hem "Es-Sikât" adlı eserine alır. "Yanılırdı" diye söyleyip bunun münkerleri hep kardeşi cihedin-den geliyor, der. Bak Buharı Târihi Kebîr 2/17; İbni Adiy el Kamil 1/401; Zehebî El Mûğnî fiz Zuafâ 1/94; Mîzânü'l İtida'l no 1046.
güden bir çobana rastladılar ve kendilerine süt vermesini istediler. Çobanda "Bende sütlü koyun
yok. Ancak şurada bir (Yaşı geçmiş oğlak)679[457] yazmış var. O da ilk oğlağa gebe kalmış ve
yavrusunu günü dolmadan düşük yapıp sütü kurumuştu." dedi. Nebî (s.a.v) "onu buraya istet"
buyurdu. Çobanda onu getirdi. Efendimiz (s.a.v) onu bağlayıp göğüslerini meshedip dûa edince süt
geldi. Ebû Bekirde miğfer gibi bir kab bulup geldi. Ona sağdı. Efendimiz sütü önce Ebû Bekre
içirdi. Sonra tekrar sağıp çobana içirdi. Tekrar bir daha sağıp kendileri içtiler. Çoban hayretle "Allah
için ant veriyorum! sen kimsin? Vallahi şimdiye kadar senin gibi bir kimseyi hiç görmemiştim?"
dedi.
Peygamberimiz (s.a.v) de "peki, sana kim olduğumu söylersem gizleyebilecekmisin?" diye sordu.
Çoban da "Evet" deyince Nebî (s.a.v): "Ben Allanın Rasülü Muhammed'im" buyurdu. Çoban:
-Şu Kureyşin Sabii (dininden çıkan) oldu, dedikleri sensin demek, dedi. Efendimizde: "Bunu
Kureyşliler böyle söyler" buyurdu. Çoban: "Ben senin Nebî (s.a.v) olduğuna Şahadet ediyorum.
Senin getirdiğin dinin hak olduğunada şahadet ediyorum. Zira senin yaptığın şeyi peygamber
olmayan birisi asla yapamaz. Ben sana uyuyorum." dedi. Efendimiz de ona:
«Sen bu gününde bana uyup gelmeye güç yetiremezsin. Ama sana benim düşmanlara galip geldiğim
haberi ulaşacak olursa işte o zaman bana gel.!» buyurdu.680[458]
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Ca'fer b. Zübeyr -Urve b. Zübeyr-
Abdurrahman b. Uveym, b. Saide isnadıyla kavminden bir takım kimseleri şöyle dediklerini haber
verdi,
-Rasûlullah (s.a.v.) Mekke'den yola çıktı haberi bize ulaştığında her sabah erkenden Hârra (denen
kara taşlık yer)'in dışına çıkıp oturur, güneş iyice kızdırınca duvarların gölgesine sığınır beklerdik,
güneşe dayanılmayacak hale gelince evimize öyle dönerdik. Rasûlul-lah'ın (s.a.v) Medine'ye
geldiği gün yine yaptığımız şekilde çıkıp yolda oturduk. Biz bekleyip evimize geri döndüğümüz
zaman Rasû-lullah (s.a.v) çıkıp gelmiş onu ilk gören bir yahûdî olmuştu. Yahudî onu görünce
olanca avazıyla "Ey Kayle oğulları! İşte dedeniz geldi." diye bağırmaya başladı. Biz hemen dışarı
fırladık. Rasûlullah (s.a.v) Ebû Bekirle beraber develerini bir gölgeye çöktürmüşlerdi. Vallahi biz
hangisini daha yaşça büyük olduğunu anlayamadık. İkiside aynı yaşta idi. Nihayet Ebû Bekrin
gölgeden başını geri çekip gölgeyi ona verdiğini görerek, böylece Rasûlullah (s.a.v)'in hangisi
olduğunu anladık. Yine bu haberi nakleden o kavimden biri "Ebû Bekir kalkıp rîdası ile Nebî
(s.a.yje gölge yapıyordu. Biz böylece efendimizi tanıdık." diye anlatıyor.681[459]
Muhammed b. Hımyer b. İbrahim b. Ebî Able- Ukbe b. Vessâc isnadıyla Enes b. Malik (r.a)tan
naklederler ki: Nebî (s.a.v) Medine' ye geldiğinde Ashabı içinde Ebû Bekir (r.a) dışında hiç kırsaçfı
olanı yoktu. O da saçlarını ketm ve kına ile boyardı. Bu haberi Buharî Muhammed b. Hımyer hadisi
olarak nakleder.682[460]
Şu'be anlatıyor; Bize Ebû İshak. Berâe'den (r.a) şöyle derken işittiğini anlatıyor. Medineye yanımıza
gelen İlk Sahabe Mus'ab b. Um-eyr (r.a) ile İbnİ Ümmü Mektûm idi. Onlar Kuranı en iyi okuyanlardı.
Sonrada Ammâr, Bilâl ve Sa'd bunların peşinden yirmi kişilik bir gurubla başlarında Ömer b. El
Hattab (r.a) geldi. Sonradan Rasülü Ekrem (s.a.v) geldi. Medine halkının Rasûlullah (s.a.v)ın
gelişine sevindiği gibi başka bir şeye sevindiğini görmedim. Hattâ çocuklarım ve daha ufak Sabi
çocuklarım bile yollarda koşarak "Rasûlullah geldi, Rasûlullah geldi" diye sevinç çığlıkları
attıklarını görüyorduk. Medine'ye gelince "Sebbihisme Rabbike'Ia'lâ" ve bunun uzunluğunda
(Kur'anin) "Mufassal" bölümünden birkaç sure ezberledim. Buharî Rivayet ediyor.683[461]
İsrail, Ebû İshak aracılığıyla Berâe b. Âzib'den (r.a) naklettiği Ebû Bekrin binek satın aldığını
679[457] Yazmış, bir yaşını doldurup ikinci yaşına giren keçi yavrusudur. Toroslann ortak dilidir.
680[458] Beyhakî Delâil 2/497; Kadı Ebû Ya'la Müsned.
681[459] İbni Hişâm 2/236. Beyhakî Delâil 2/503. Bu haberi İmam Ahmed Miisne-dinde Buharî ve Müslim ve diğerleride nakleder. Bu ileride geliyor.
682[460] Buharî Menâkıb 63/45 Hadis no 3919, Ebû Nuaym Delâil 2/Îİ3; Beyhakî DelâÜ 2/503. 30 vayet ediyor.
683[461] Buharî Menakıb 63/45 h. no 3925; Ebû Nuaym 2/113; Beyhakî DelâU 2/463 505; Tuhfetü'l Eşraf (Nesâî'nin Sünen-i Kübrasından naklen) 2/55.
anlatan hadiste Ebû Bekir (r.a) şöyle diyor. «Rasûlullah (s.a.v.) yola devam etti. Bende beraberindeydim. Geceleyin Medine'ye geldik. Medineliler onun kimin evine misafir olacağı hususunda bir birleriyle münakaşaya başladılar. Bunun üzerine Hz. Rasûlullah (s.a.v):
«Ben bu gece Abdü'l Muttalib oğullarının dayısı olan Neccâr oğullarına misafir olup böylece onlara ikramda bulunmuş olayım" buyurdu. Biz Medine'ye geldiğimizde gerek yolda gerek evlerde yanı-mıza pek çok insan geliyordu. Hizmetçilerle çocuklar: "Rasûlullah geldi, Rasûlullah geldi, Allahü Ekber Muhammed geldi, Allatıl) ekber Muhammed geldi" diye bağınşıyorlardı. Sabahleyin emrolunduğu yere konakladı. Bu haber hadisçilerin ittifakla naklettiği bir hadistir.684[462]
Hâşim b. Kasım da Süleyman b. el-Mugîre- Sabit el-Bünânî isnadıyla naklettiği hadiste Enes'in (r.a) şöyle dediğini anlatır:
-O zaman ben de çocukların arasında "Muhammed geldi" diyenlerle beraber sağa sola koşturur durur, ama birşey göremezdim. Çocuklar yine "Muhammed geldi!" diye bağırırlar, bende yine koşardım. Nihayet bu koşturmamız Nebî (s.a.v) ile arkadaşının gelişine kadar sürdü. Efendimizde Ebû Bekir bir duvarın gölgesine geçip giderek gizlenmişlerdi. Sonrada çöl halkından bir adamın geldiklerini bildirmesi için Ensar'a yollamışlar. Takriben beşyüz kadar ensarh kendisini karşılamaya çıkıp yanlarına varmışlar. Onlara "güven içerisinde size itaat olunarak buyurunuz gidelim" demişler. Rasûlullah ve arkadaşı onların arasında Medineye doğru sürümüşler. Medine halkı da evlerinden çıktılar. Hatta Medine'nin genç kızları evlerinin damına çıkıp Efendimizi gözleriyle arayarak "Hangisi?" diye soruyorlardı. O günkü gördüğümüz manzara gibisini daha önceleri hiç görmemiştik.685[463] Bu sahih bir haberdir.
Velîd b. Muhammed el Muvekkir-î ve diğerleri Zührî'den naklederler: Bana Urve'nin haber verdiğine göre (babası) Zübeyr (r.a.) Şam'a giden ticaret kervanı içerisinde imiş. (Babası Urve'ye şöyle anlatmış) Mekke'ye doğru geri gelirken Rasûlulİah (s.a.v) ile Ebû Bekir'i beyaz elbiseleri içinde gördül. Müslümanlar da Rasûlullahın yola çıktığını haber almış bulunuyorlardı. Her sabah Harrâ'ya kadar çıkar ve güneş sıcağının onları evlerine geri döndürmesine kadar onu gözlerlerdi.
Bir gün uzunca bir bekleyişten sonra evlere geri döndüler. Evlerinin içine girdiklerinde Yahudîler'den bir adam kale gibi Medine'yi dışardan birbirine bağlı ve yüksek olarak çevreleyen damlardan birine tırmanarak gözetlemekteydi. Rasûlulİah (s.a.v) ile arkadaşları beyaz elbiseler içerisinde sanki kendilerini serab götürüyormuşcasma uzaktan göründüler. Yahudi olanca sesiyle: "Ey arab topluluğu! İşte sizin nice zamandır beklediğiniz Ceddiniz geldi" diye bağırmaktan kendini alamadı. Bunun üzerine bütün müslümanlar Onu selamlamak için fırladılar. Rasül-ü Ekrem'i Hârra'nın dışında karşıladılar. Rasûlulİah (s.a.v) onları sağ tarafa yöneltti ve Ensardan Arar b. Avf oğullarına konakladı. Bu gün Rebî'ül Evvel ayının pazartesi günü idi. Ebû Bekir insanları ikaz için ayağa kalkmış Rasûlulİah (s.a.v) ise susarak oturuyordu. Daha önce Ensar'dan Rasûlulİah (s.a.v)'i görmemiş olanlar Ebû Bekri (ayakta gördüklerinde) Efendimiz sanıyorlardı. Bu arada Efendimizin yüzüne güneş gelince Ebû Bekir, Efendimizin üzerine eğilip ridâsı ile ona gölge yapmıştı. Ensar ancak o zaman Rasûlul-lah'ın kim olduğunu yenice anlayabildiler. Efendimiz bu Amr b. Avf oğullan yurdunda on küsur gece kaldı.
İşte takva üzere ilk inşa edilen mescit (Küba mescidini orada) tesis etti. İçinde namaz kıldı. Sonra devesine binip yola koyuldu. Halk da onunla beraber yürüyorlardı. Deve Medine'de (bu günkü) Efendimizin mescidinin olduğu yere gelince çöktü. O gün orada bir kısım müslümanlar namaz kılıyordu. Orası Sehl ve Süheyl adında iki kardeşin hurma kurutma sergisi686[464] idiler. Bu iki genç
684[462] Buharî Menakıb 63/45; Müslim 2009; İmam Ahmed Müsned 1/2; Beyhakî Delâil 2/506.
685[463] Beyhakî Delâil 2/507; Ebû Nuaym 2/114; Buharî Tarîh-i Sağîrinde bunu Mûsâ b. İsmail -Süleyman b. el-Muğîre-Sabit isnadıyla Enesten nakleder.
686[464] Bu sergi kelimesini ekstra kullandım. Zira bugün Sergicilik yapan herkes bu kelimeyi kullana kullana mecazî anlamı hakiki anlama galip geldi ve esası hemen hemen unutuldu. Sergi Toros köylerinde Üzüm kurutmak İçin hususi olarak harman yeri gibi hazırlanan yere denir. Geçici olarak hazırlanan kurutma yerlerinede sergilik denirdi. Çocukluğumuzda yaz aylan Kurucabel köyüne sergiye gitmek, sergi zamanı bag kilimbelerinden çatısı Örtülen "Gezev"lerin damında yatıp yıldızları yakalarcasına seyrederek ebem rahmetlinin, anam rahmetlinin anlattığı yıldız hikayelerinden saman yoluyla beraber bilemediğimiz hayal âlemine kayıp gitmek bir daha geri dönülemeyen bir hayal hatırlaması bile burun kemiğimizi sızlatan ebedi bir hasret.....
kardeş Neccar oğullarından Es'ad b, Zürâra (r.a)ın himayesinde büyüyen iki öksüz idi. Devesi oraya
çökünce Efendimiz (s.a.v) de "İnşaallah evim burasıdır" buyurdu. Sonra bu gençleri çağırtıp sergiyi
mescit yapmak için satmalarını istedi. Onlarda "biz burayı sana bağışlamak istiyoruz1' dedilerse de
bunu kabul etmeyip orayı onlardan satın alıp mescidini Öyle yaptı.687[465]
Abdü'l Vâris ve diğerlerinin Ebû't Tiyyâh aracılığıyla Enes (r.a) tan nakillerine göre şöyle demiş:
Rasûluilah (s.a.v) Medine'ye geldiğinde Amr b. Avf oğullan yurdunda bulunan Medine'nin
Avali 688[466]semtinde konakladı. Onların arasında tam ondört gece kaldı. Sonra Neccar oğullan
topluluğuna haber saldı. Onlarda kılıçlarını kuşanmış olarak geldiler. Ben halâ Ra-sûlullah'ın (s.a.v)
Ebû Bekir'i terekesine almış olduğu o günkü halini görür gibiyim. Neccar oğullarının topluluğuda
Efendimizin etrafmdaydılar. Nihayet Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin evine indiler. Bu hadisçilerin
rivayetinde ittifak ettikleri bir hadistir.689[467]
Osman b. Atâ el Horasânî babası Atâ, İkrime vasıtasıyla İbni Abbas'tan (r.a) şöyle dediğini anlatır:
-Peygamber (s.a.v) Medine'ye girdiğinde yolun kenarında oturmakta olan Abdullah b. Übeyy'e
rastladı. Rasûlullah (s.a.v) kendisinin evine da'vet etmesi ümidiyle Abdullahın yanında durdu. O zaman
İbni Übey Medine halkının kendi aralarındaki lideri idi. Abdullah b. Übey Peyğamber'e (s.a.v)
"Sen, seni da'vet edenlere bak onlara git" dedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.v)de Sa'd b. Hayseme'ye
misafir olmak kasdıyla Amr b. Avf oğullarına varıp onun yanında indi ve üç gün orada kaldı.
Kaldığı yeri mescide çevirip orada namaz kılıyordu. Sonra Amr b. Avf oğulları oraya Mescit (Küba)
yaptılar. İşte takva ve Allah'tan bir hoşnutluk nişanesi olarak yapılan mescit bu idi.690[468]
İlk Cuma: Rasûlullah sonra bir Cuma günü devesine binip hareket etti. Yolda Salim oğulları
yurduna uğradı. Onlara Cum'a namazını kıldırdı. İşte Efendimizin (s.a.v) Medine'ye geldikten sonra
kıldığı ilk cum'a namazı bu idi. Bu namazda Kudüs mescidine doğru dönmüştü. Bunu gören
Yahudiler peygamberin kendi kıblelerine doğru namaz kıldığını görünce kendilerinde yazılı bulunan
şeye tamah etmeye başladılar. Sonra Rasûlullah (s.a.v) yola koyulup gitti. Ensar bu hareketleriyle
Allanın dinine ta'zim olsun diye Peyğamber'in (s.a.v) etrafını sarıp onun devesi etrafında
yürüyorlardı. Halâda devenin yularını birbirlerinin elinden kapmak için birbirleriyle çekiş halindeydiler.
Peygamber (s.a.v) onlara:
"Deveyi serbest bırakınız! Ben ancak Allanın beni indirdiği yerde konaklayacağım" buyuruyordu.
Nihayet vara vara Ganm oğullan arsalarında bulunan Ebû Eyyüb el-Ensârî'nin evine kadar' varan
deve kapının önüne gelince çöktü. Efendimiz (s.a.v)de üzerinden indi. Sonrada Ebû Eyyüb'un evine
girdi. Beni Ganm yurdunda mescidini ve evini yapana kadar Ebû Eyyüb un misafiri oldu. Mescid'in
yeri Es'ad b. Zürâra'mn (r.a) kardeşinin çocuklarına ait bir hurma sergisi idi. Es'ad b. Zurâra bu sergiyi
Nebî (s.a.v)'e bağışlayıp bunun yerinede kardeşinin bu iki oğluna Beyaza oğulları yurdunda
bulunan bir hurma bahçesini verdi. Çocuklar da: "Biz burayı Nebî (s.a.v)e hediye edip karşılığını da
almak istemiyoruz" dediler.
Nebî (s.a.v) orada (kendinin yanıbaşına) o zaman daha Habeşistan'da bulunan Hamza, Ali ve Ca'fere
de birer ev yaptı. Onların kapılarını da kendi kapisıyla birlikte Mescidin iç tarafından açtırdı. Sonra
daha uygun gördüğü için Hamza ve Ca'ferin kapılarını dışarı çevirtti, ve "zaten onlar
Habeşistandalar" dedi. Ancak Ali, o zaman Mekke'deydi. Bu haberi îbni Âiz de Muhammed b.
Şuayb aracılığıyla Enes'den (r.a) nakleder.691[469]
Mûsâ b. Ukbe anlatıyor: Peygamber (s.a.v) ve Ebû Bekir (r.a) Medine'ye yaklaştığında Talha b.
Ubeydullah da Şam'dan Mekke'ye doğru geliyordu. Talha Peygamberimizle Ebû Bekrin durumu
687[465] Buharî Menâkıb hadis no 3906; ayrıca Buharî bu hadisi Mesâcit; Buyu, İcâra'da da çeşitli yol ve tariklerden nakleden İbni Sa'd Tabakat 1/239; Tarîh-i Halîfe
b. Hayyât s. 55; Taberî Tarih 2/381.
688[466] Eskiden Medine'yi İkiye ayırarak adlandırırlardı. 1-Âliye (çoğulu Avali) 2-Sâfile: Necid tarfma bakan kısmı Avali, Tihame'ye. bakan kısımda Safi-ie'dir. Bak İbni
Hacer Fethü'l Bari 7/266; Efendimizin bu konakladığı yer bu günkü Ku"ba mahallesi oluyor.
689[467] Buharı Menâkıbü'l Ensar 63/46 Hadis no 3923; İbni Sa'd Tabâkat 1/23S
690[468] Taberî Tarih 2/382.
691[469] Beyhakî Delâil 2/500, 501; İbni Hişâm 2/238-239.
kendine ulaştırılınca, ya onlara rastlamak, ya da onlar Mekke'deyken onlara yetişmek arzusundaydı.
Beraberinde-sonra Ebû Bekre hediye edeceği Şam işi elbiseler vardı. Ona rastlayınca bu elbiseleri
ona hediye etmiş Efendimiz ve Ebu Bekir bu elbiselerden giyinmişlerdi.692[470]
Medine'ye Geliş Tarihi
Velid b. Müslim, Abdulah b. Yezîd, Ebû'I Beddâh b. Âsim b. Adiy isnadıyla Babası Âsim b.
Adiy'den şöyle nakleder.:
-Peygamber (s.a.v) Medine'ye bir pazartesi günü Rebî'Ül evvel
ayının on ikinci günü gelmişti. Medine'de, vefatına kadar-on yıl kaldı.693[471]
İbni İshak da derki:
-Tam olarak bilinen Efendimiz'in (s.a.v) Rebiü'l evvel ayının on ikinci pazartesi günü gelmiş
olduğudur. Kimileride Rebi'ül Evvel ayının ikinci günU olduğunu öne sürerler:
Bu haberi Yunus ve diğerleri Ibni İshak'dan rivayet ederler.694[472]
Abdullah b. İdrîs, İbni İshak -Muhammed b. Ca'fer-Urve -Abdur-rahman b. Uveym, isnadıyla
kavminden bir adamın şöyle dediğini anlatır:
-"Nebî (s.a.v) RebiÜ'İ evvel ayının on ikisinde pazartesi günü geldi. Rebiü'l Evvelin geri kalan
günleriyle üç günde (Rebiü'l Ahirden) fazla kalarak Küba'da ikamet etti. Bir Cuma günü Kasvâ adlı
devesine binip yola çıktı. Amr b. Avf oğullan Rasûlullah'm (s.a.v) kendi yanlarında onsekiz gün
eğleştiğini iddia ederler.695[473]
Zekeriyya b. İshak'tan Amr b. Dinar aracılığıyla Abdullah b. Ab-bas (r.a)ın şöyle dediğini rivayet
ediyorlar:
"Nebî (s.a.v) Mekke'de onüç yıl eğleşti. Altmış Uç yaşında da vefat etti" Bu müttefekun aleyh bir
hadistir.696[474]
Süfyan b. Uyeyne de Yahya b. Saîd el -Ensârî aracılığıyla Saîd'in kendi akrabalarından olan yaşlı
bir kadınin şöyle dediğini anlatır:
"Ben İbni Abbas (r.a)'ı Sırma b. Ebî Kays el-Ensariye697[475] gelip giderken görürdüm. İbni Abbas şu
beyitleri ondan rivayet ederdi.:
1- On hac yılı boyunca uygun bir dost bulma ümidiyle Kureyş arasında olanlara nasihat etti durdu.
2- Mevsimler boyu hacca gelen kabilelere kendini arzettiyse de, ne barındıracak birini nede da'vetçi
olacak birini görebildi.
3- Bize geldiğinde ise onlardan uzaklığı ona güven verdi. Böylece Taybe (Medine) de razı ve
mesrur yaşadı.
4- Artık uzak zalimin zulmünden korkusu kalmadı. Azgın insanların azmalarındanda korkusu yok.
5- Biz ona malımızın ekserisini ve canımızı, harp ve yardımlaşma zamanı verdik.
6- Eğer o sevgili uygun görse biz insanlardan ona düşmanlık gösteren herkese saldırırız.
692[470] Beyhakî Delâü 2/498.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/445-469
693[471] Tarîh-i Halîfe & 55; Taberî 2/266; Beyhakî Delâil 2/511.
694[472] Beyhakî Delâil 2/5912; Halîfe b. Hayyat Tarih 55.
695[473] Beyhakî Delâil 2/512. Burada Efendimiz Benî Salim yurduna gelince Cum'a namazı vakti girdiği ve Efendimizin onlara Cum'a kıldırdığı da vardır. Aynı
hadiseyi îbni Hişâm da İbni İshâk da anlatır.
Burada bir hatırlatma yapalım. Tarihi bu şekilde okuyan kardeşlerimiz şaşıp kalırlar. Medine'yi görmeyenler Küba ile Medine arasını çok uzak bir yer sanıyorlar.
Oysa bugün" Medine 500 bin bile nüfusu yok. Küba nerdeyse ortasında kalacak Küba mescidi ile Efendimizin Medine Mescidi arası sadece 4 km.lik bir mesafedir.
Bu Benî Salim yurdundaki Mescid-İ Cum'a ile Küba mescidi arası sadece üç beşyüz metreden ibarettir.
696[474] Buharı Menakıbü'l Ensar 53/46; Tarîh-i Halîfe 55, Beyhakî Delâü 2/512.
697[475] Strma, Adiy h Neccâr oğullarının kardeşi ve ibni Ebi Enes'in oğludur.
7- Kesinlikle "Allah'tan gayri birşey olmadığını" ve Allanın kitabınm hidayet rehberi olduğunu
biliyoruz.698[476]
Abdü'l Aziz b. Süheyl aracılığıyla Abdü'l Vâris, Enes'in (r.a) şöyle dediğini nakleder: Nebî (s.a.v)
Medine'ye geldi. Ebû Bekir terekesinde idi. (saçlarının aklığından) Ebû Bekir yaşlı bir adam gibi
tanınıyor. Nebî (s.a.v) ise (kır saç olmadığından) bilinmeyen bir genç gibiydi. -Enes bu sözüyle Ebû
Bekrin sakallanndaki beyazlığı kasdediyor yoksa esas yaşlılığı değil, Enes derki: Medine'ye gelirken
yolda- Ebû Bekre rastlayan adamlar: "Yâ Ebû Bekir! Şu aranıza aldığınız adam kim" diye sorarlar O
da:
"Bu bana yolu gösteriveren bir zat" derdi. Muhatabı o zaman bunu esas yol zannederdi. Oysa Ebû
Bekir "Hayır yollarını" kasdediyordu. Yolda gelirlerken bir ara bir Süvari onlara yetişmişti. Ebû
Bekir "Yâ Nebîyyallah! Şu atlı bize yetişti" demişti. Nebi (s.a.v)de: "Allahım onu yere çarp"
buyurdu. Hemen atı yere serpildi. Sonra kişneyerek ayağa kalktı. Adam da "Yâ Rasû-lallah! Bana
ne dilersenj onu emret, emrindeyim" dedi. Efendimiz (s.a.v) ona: "Yerinde dur da bize yetişecek
adamları sakın bırakma" buyurdu. Bu herif gündüzün başında Peygambere savaşa gelen biriyken
gündüzün sonunda Peygamber tarafından silahlandırılan bir mücahit olmuştu.
Nebî (s.a.v) El-Hârra denen yerde konaklayıp Ensâr'a haber saldı. Onlarda Efendimizle Ebû Bekrin
olduğu yere geldiler. Selam verip: "Güvenle itaat olunan kişiler olarak hayvanlara binebilirsiniz" dediler.
Onlarda develerine binip kalkınca Ensar onların etrafını silahla koruma için kuşatma altına
aldılar.
Medine'de "Allah Rasûlü geldi, Allah Rasûlü geldi" denilmeye başlandı. Efendimiz yoluna devam
edip Ebû Eyyüb el Ensârî'nin evinin yanı başına gelince hayvanından indi.
Enes devamla derki: Efendimiz kendi Medine Ensarın'a konuşurken Abdullah b. Selâm onu
duymuştu. O zaman İbni Selâm ailesine ait bir hurmalıkta çoluk çocuğuna hurma devşiriyordu.
Hurma devşirme işinide acele ederek hurma topladığı kabla birlikte Efendimiz'e (s. a.v)e geldi.
Peyğamber'den dinleyeceğini dinledi. Sonrada ailesinin yanına döndü. Nebî (s.a.v): "Ashabımın
hangisinin evi daha yakın" buyuranca Ebû Eyyûb el-Ensâri "Ben yâ Rasûlullah! İşte evim şu!" dedi.
Efendimiz (s.a.v) de: "Haydi git de bize öğle uykusu (Kaylede)
Efendimiz'in Medine'ye Hicreti kestireceğimiz bir yer hazırla" diye emretti. O da gidip kayluleîiği
hazırladı. Sonra gelerek: "Ya Nebîyyallah! Her ikinizede-kaylûle yapacağınız bir yer hazırladım"
dedi. Efendimiz Uji "Allanın bereketi üzere haydi kalkın" buyurunca gidip kestirdiler. Nebî (s.a.v)
uykudan gelince Abdullah b. Selam tekrar geldi ve: Şahadet ederim ki, sen gerçekten Allah
Rasülüsün, Hakkı getirdin. Yahudiler
kesinlikle benim seyyidleri ve bilginleri olduğumu bilir, dedi. Enes 46 gerisini anlatır(ki ileride
gelecektir).699[477]
Peygamberimiz, Medine'deki on yılı Üçüncü ciltle devam edecektir. Bundan sonraki ikinci cildde
Şemail ve Delailin-Nübüvve ele alınacaktır.700[478]
698[476] İbni Hişâm 2/255; Beyhakî Delâil 2/513-515; Taberî 2/385; İstiâb 2/20£
699[477] Buharî Menâkib 63/45; Ravdu'l Unf 2/291; İbni Sa'd Tabâkat 1/235
700[478] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/469-473
1.BÖLÜM
EFENDİMİZ'İN (S.A.V) MUCİZELERİ
«Meğazi bölümünde yer yer geçenler dahil değildir.»1[1]
Ağacın Efendimiz (sav)'e İnkıyâdı
Hatem b. İsmail, Ya'kub b. Mücahid (Ebû Hazre) aracılığıyla Ubâde b. Es-Sâmit (r.a.)'m torunu Ubâde b. Velîd'in şöyle dediğini anlatır:
Babamla beraber henüz daha berhayat olan Ensar'm şu kabilesinden ilim öğrenmek üzere yola çıkmıştık. İlk karşılaştığımız zat, Peygamberin arkadaşı Ebû'l Yeser olmuştu. Beraberinde kölesi vardı. (Bize ondan dinlediklerini nakletti. Sonra kendi mescidinde bulunan Câbir b. Abdillah'm yanma geldik. Ondan duyduklarını da anlatıp Câbir (r.a.)'ın şöyle dediğini anlattı:2[2]
"Rasûlüllah (s.a.v) ile birlikte yola çıkarak gayet geniş bir vadiye geldik. Peygamber (s.a.v) abdest bozmak için (ileriye doğru) gidince, ben de bir su kabı alarak peşine düştüm. Peygamberimiz kendini siper edecek bir şeylere bakmdıysa da gizlenecek bir şey bulamadı. Vâdînin kenarında iki ağaç vardı. Nebi (s.a.v) onlardan birine gidip dallarından birini tuttu, ve ona, "Allah'ın izniyle bana doğru eğil" buyurdu. Sanki a£aç sürücüsüne son derece itaat eden, burnuna burunsalık3[3] geçirilmiş deve gibi Efendimizle birlikte yere doğru eğildi: Efendimiz öbür ağacın yanma gelerek onun da dallarından birini tutup "Allah'ın izniyle bana eğil" buyurdu. O da aynen birincisi gibi yere doğru eğildi. Nihayet yolun ortasında iki ağacın arasına durup ikisi arasını cem ederek: "Allah'ın izni ile, ikiniz etrafımı sarınız " buyurunca ağaçlar Efendimiz'i çevirdiler.
Cabir burada sözüne şöyle devam etti: Ben Rasûlü Ekrem'in kendisine yakınlığımı hissedeceği korkusuyla koşmaya başladım. (Yani oradan uzaklaştım). Oturup kendi kendime bir şeyler söylemeye koyuldum. Böyle tembelce durmuş, vaktimi öldürmüşüm de haberim yokmuş Bir de ne göreyim. Rasûlüllah (s.a.v) gelmiyor mu! Baktım ağaçlar birbirinden ayrılmış. Rasûluîlah (s.a.v)'i, biraz duraklayıp başıyla sağa ve sola şu şekilde işaret edip, sonra da yürüdüğünü gördüm. Yanıma gelince: "Ya Câbir! Şu makamı mı gördün mü ?" buyurdu. "Evet ya Rasülallah" dedim. Bana:
"Şu iki ağacın yanma git ve her birinden birer dal kes. Sonra onları getir. Şu bulunduğum yere gelince, dalın birini sağına diğerini de sol tarafına bırak" buyurdu. Câbir şöyle devam edip anlattı.
-Kalkıp bir taş alarak kırıp onu düzledim de bıçak gibi keskinleşti.
Ağaçların yanma geldim, ve her birinden birer dal kestim. Sonra onları sürüyerek Peygamber (s.a.v)'in demin durduğu yere geldim, ve dalın birini sağ tarafıma, diğerini sol tarafıma bırakıp ardından Nebi (s.a.v) e yetişerek: "Ya Rasülallah! Dediğini yerine getirdim. Bu ne idi?" diye sordum da:
"Ben sahipleri azâb olunmakta olan iki kabre rastladım. Bu iki dal, yaş kaldığı sürece onların azaplarını şefaatimle hafifletmek istedim" buyurdu. Sonra ravî içinde; insanların suya çok muhtaç kaldıkları, Efendimiz'e azıcık su getirdiklerini, elini kabın içine koyduğunu ve Câbir'in suyun Efendi-miz'in parmakları arasında kaynadığını gördüğünü, insanların kanmcaya kadar ondan sulandıkları, bulunan uzun bir hadis anlattı.
«Câbir devam ederek şöyle anlattı:4[4] Oradan askerin bulunduğu yere geldik. Rasûlüllah (s.a.v):
1[1] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/13
2[2] Zehebî burayı atlamıştır. İkmali Müslim'in Sahihinden yapılmıştır.
3[3] Bugün unutulmuş bir kelimedir. Serkeş olan hayvanlara nal çakıldığı zaman uslu durması İçin burnuna geçirildiği iple sıkılan ağaç bir alet idi. Bilhassa nalbantlıkta kullanılırdı.
4[4] Kıssayı önemine binâen Müslim'den naklediyoruz. Zira hadis bu hadistir.
"Ya Câbir! Bir abdest ibriği iste!" buyurdu. Ben de: "Dikkat, dikkat! ibrik arıyorum, ibrik!" diye bağırdımsa da (kimsede su bulunan bir kap çıkmadı). Efendimiz-'e: "Ya Rasülallah! Kervanda bir damla su bulamadım" dedim. Câbir şöyle devam etti: Meğer Ensar' dan eski, deriden mamul bir tuluk içerisindeki suyu, bineğinin semerinin kaşına asarak peygamberimize suyu soğutuveren biri varmış. Peygamber (s.a.v) bana:
-Haydi! Falan, Ensarî'ye git de tuluğunda bir şeyler var mı, bir bak!, buyurdu. Ben oraya gidip tuluğun içine baktımsa da içinde ancak bir damla su bulabildim. O da su tuluğunun dibinde bir yerdeydi.5[5] Zaten suyu boşaltmaya kalksam, yok edecekti. Rasûlü Ekrem'e gelip, "Ya Rasûlallah! Ben onun tuluğunda sadece tuluğun dibindeki ağızlıkta bir damla su bulabildim. Onu da boşaltmaya kalksam, deri kuruluğundan onu emiverecek" dedim. Efendimiz (s.a.v) de: "Git onu bana getir!" buyurdu. Ben de alıp geldim. Rasûlüllah tuluğu eline alıp ne olduğunu bir türlü anlayamadığım bir şeyler söylemeye başladı, deriyi de elleriyle sıkıyordu. Sonra onu bana verip; "Ya Câbir! Bir çanak (var mı diye) seslen" buyurdu. Ben de "Ey kervandaki çanak (sahibi) diye ünledim. (Birinden) çanağı alıp getirdim, ve önüne bıraktım. Rasûlüllah eliyle şöyle diye işaret edip elini çanağın içine uzattı, ve parmaklarını birbirinden ayırdı. Sonra elini tuluğun dibine soktu, ve "Ya Câbir! al, bana su dök ve bismillah de!" buyurdu. Ben de ona su döküp bismillah dedim. Suyun Rasûlüllah (s.a.v)'in parmakları arasından kaynadığını gördüm. Sonra çanaktan da su kaynamaya başlayıp dönerek yükseldi ve çanağı doldurdu. Efendimiz: "Ya Câbir! Suya ihtiyacı olanlara seslen" buyurdu. İnsanlar gelip iyice kanmcaya kadar sulandılar.
Sonra ben: "Hala suya ihtiyacı olan kaldı mı ki?" dedim. Bunun üzerine Rasûlüllah elini çanaktan çıkardı, hala o su ile doluydu.
Orada insanlar açlıklarını da Rasûlullah'a arz ettiler. Bunun üzerine o da "Belki Allah sizi doyuracaktır" buyurdu. Seyfe'l Bahr denen mıntıkaya geldik ki, deniz büyük bir hayvanı dışarı atmıştı. Hemen bir tarafına ateş yaktık ve balıktan ateşte kızarttık, ve yem yaparak doyana kadar yedik.
Câbir: Ben, falan ve falan diye beş kişinin adını vererek "balığın gözlerini çevreleyen kemiğin içine girdik de bizi geri çıkana kadar hiç kimse göremedi. Onun kaburgasından (kılçığından) bir tanesini alıp yay gibi eğdik. Sonra kervandaki en boylu adamı en uzun deveyi ve en büyük semeri alıp (üze-rine bindirerek) bu kılçığın altından geçti de başını eğivermedi" diyor.»
Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.6[6]
A'meş ve diğerleri İbrahim Nehâî- Alkame isnadıyla Abdullah b. Mesûd (r.a.)'m şöyle anlattığını naklederler:
-Peygamber (s.a.v) ile bir seferde iken namaz vakti gelip çatmıştı. Ama yanımızda bir kaç damla sudan başka birşey yoktu. Rasûlüllah (s.a.v) su isteyip bunu yemek tabağına bo şaltıp elini de içine soktu. Birden parmakları arasında sular kaynamaya başladı. İnsanlar gelip abdestlerini aldılar ve su-dan içtiler:
Ravî Alkame der ki: Ben bu hadisi, Salim b. Ebi'l Ca'd'a anlattım da bana; "Bunu bana Câbir (r.a.) da anlattı. Ben Câbir e: "O gün kaç kişiydiniz?" diye sormuştum da, "Bin beş yüz kişiydik" diye cevap verdi, dedi.
Bu hadisi Buharî de rivayet etmiştir.7[7]
5[5] Bu, ağzında' diyede terceme olunabiliyorsa da esasta 'dibidir' Zira tuluğun hem ağzı hem dibi bağlanarak kapanır. Su doldurulurken geniş olan ağzından doldurulur. Boşaltılırken azar azar kullanılması için alttaki ufak delikten alınır. Tuluk esas su için yapılan deriye denir. Eski türkçemizin zenginliğim tuluğun kuruluğu onu emip bilmeyenler bunu Tulum ile karıştırırlar. Oysa Karaman Toroslarında deri eğlenerek tüyleri dökülür; su, süt ve ayran için kullanılacak hale getirilirse buna Tuluk denir. Peynir, yağ, keş, nor ve kavurma için avsunlanarak yapılan tüylüsüne Tulum denilir. Çocukluğumuzda nur içinde, yatası anneannem (ebem) Fatma Türkbenin göç ettiği yaylalarda az mı tuluklara su alıp gecelemiş, soğuk tuluk sulan içmiştik.
6[6] Müslim Zühd. 3006-3014 Beyhakî Kübrâ 1/94. Beyhakî Delâil 6/7-10. Ebû Nüaym Delâil 2/139. Temhîd 1/222.
7[7] Bu Abdullah b. Mes'ûd hadisi Buharî'deki değildir. Buharî'de Ravi Cabİrdir. Eşribe 74/31.
Beyhakî Delâil 6/11 Orada şu izah var:
-Alkame derki; İbni Mes'ûd'un (Kofe) valiliği sırasında bize zelzele isabet etmiş ve durum kendine anlatılmış idi Bunun üzerine: "Biz bu tür ayetleri bereket sayardık. Sizler İse korku sebebi sayıyorsunuz: Biz Peygamber (s.av) ile bir seferde iken... Beyhakî hadisi "metindeki gibi verdikten sonra şu ilaveyi yapar:
Amr b. Mürre ile Husayn b. Abdirrahman da, Salim b. Ebi'l Cad aracılığıyla Câbir (r.a.) dan şöyle dediğini naklederler:
-Rasûlüllah (s.a.v) ile bir yolculukta beraber idik. Müthiş bir susuzluk baş gösterdi. Korkuyla Rasûlüllah'a sığındık. Elini bir su kabına daldırdı. Parmakları arasından sanki pınar gibi su kaynamaya başladı. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v) «Bismillah diyerek alın.» buyurdu. Hepimiz içtik, hepimize bol bol yetti. Yüz bin kişi bile olsak yine yetecekti. Câbir'e (r.a.): "Kaç kişiydiniz?" diye sordum da "bin beş yüz kişi" diye cevap verdi.
Bu sahih bir haberdir.8[8]
Ağacın Yürümesi
Hammad b. Seleme, Ali b. Zeyd, Ebû Râfî aracılığıyla Ömer b. el-Hattâb'tan (r.a.) şöyle nakleder:
-Müşrikler kendisine işkence ettiklerinde Rasûlü Ekrem (Mekke'nin yukarı tarafındaki) El-Hacûn denen yerde bulunuyordu. O zaman:
"Allahım! Bana bugün öyle bir ayet göster ki, ondan sonra beni kim yalanlarsa yalanlasın aldırmayayım." diye yakardı. Ömer der ki: Emretti de bir ağaca çağırdılar. Bunun üzerine ağaç toprağı yararak yürüyüp ta Nebi (s.a.v)'in yanma kadar geldi. Sonra ağaca dönmesini emretti de geri yerine döndü.9[9]
A'meş de Ebû Süfyan, Enes isnadıyla buna benzer bir haberi nakleder.10[10]
Buna benzer bir haberi Mübarek b. Füdâle de Hasen-i Basrî'den mürsel olarak rivayet eder.11[11]
Abdullah b. Ömer b. Ebân, Muhammed b. Fudayl, Ebû Hayyân -Ata isnadıyla Abdullah b. Ömer'in (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Bir yolculukta Rasûlüllah (s.a.v) ile birlikteydik. Bir ara bir Bedevi çıkıp geldi. Efendimiz (s.a.v)'e yaklaşınca "nereye gidiyorsun?"diye sordu. Bedevide: "Aileme.."dedi. Rasûlüllah "Senin hiç hayra ihtiyacın var mı?" dedi. Bedevi: "O ne?" dedi. Rasûlüllah da "Müslüman ol!" buyurdu. Bedevi "Şahidin var mı?" dedi. Efendimiz: "Şu ağaç şahidimdir." buyurdu. Ağacı çağırdı. Ağaç toprağı sürerek gelip önünde durdu. Üç kere "şahit ol" diye ağaca seslendi. Ağaç da dediği şahitliği yapıp sonra yerine döndü. Bedevi de: "Eğer beni dinlerlerse kavmimi de alır gelirim, yoksa kendim geri döner seninle olurum." dedi.
Bu senedi iyi olsa da ğarîb bir hadistir. Dâramî bunu uMüsned"inde Muhammed b. Tarîf aracılığıyla Muhanimed b. Füdayl'dan nakletmiştir.12[12]
«Abdest alacaklara ve suyun bereketinden arzu edenlere çağrıldı. İnsanlar gelip abdestlendi ve içtiler. Ben ise Rasûlü Ekrem'in, "Bereket Allah'tan dır." sözü sebebiyle karnımdan başkasına önem vermiyordum.» A'meş derki: "Ben bunu Salim b. Ebi'l Cam'a anlatınca, bana: «bu hadiseyi bana Câbir de anlattı. Bende ona, o seferde siz kaç kişiydiniz?" dedimde "bin beşyüz kişi iydik" dedi. Buharı adı geçen Câbir hadisini Meğazî 64/35, Menâkıb 61/21 ile Eşribe 74/31'de nakleder:
-Hudeybiye mıısalahası yılı insanlarda su tükenmişti. Rasûlüllah'in önünde bir ıbnkçık vardı... diyerek nakleder ki, bundan sonraki haberde geçmektedir.
8[8] Buharı Eşribe 74/31, Meğazî 64/35 no 4152, Menâkıb 61/25 no 3576. Tefsiri Sûreti'l Feth. Müslim 1856, Beyhakî Delâil 6/11, Ebû Nüaym Delâil 2/144 Nesâî Taharet 65, Müsned 1/402, Dâramî 2/94-95, Taberânî 6/318, İbni Ebî Şeybe 11/470, 14/323, İbni Sa'd 1/256, 4/82, Taberî Tefsir 19/75, Taberî Tarih 2/320, Temhîd 3/97.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/13-18
9[9] Ebû YaMâ Müsned 1/215, Bezzâr 1/438 no 310, Beyhakî Delâil 6/13, Ebû Nüaym Delâil H.no. 290. Haberin yine Beyhakî'de Avmeş Ebû Süfyan Enes b. Mâlik'ten de rivayeti vardır. Ancak ravî Ali b. Zeyd b. Ced'ân zayıftır.
10[10] Bu üst dipnotta işaret ettiğim gibi Beyhakî'nin Delâil'inde Meb'as bahsinde geçen hadistir.
11[11] Bu haber şudur. «Rasûlü Ekrem (s.a.v) kavminin kendini yalanlamasından ötürü, derecesini Allah'ın bildiği müthiş bir üzüntüye gark olmuş vaziyette Mekke koyaklarından birine doğru çekip gitmiş ve: "Ya Rabbi! Benden şu tasamı giderip beni gönül huzuruna kavuşturacak bir şeyi bana göster." diye düâ etti. O anda Allah (c.c.) kendisine "şu ağaçlardan dilediğin birinin dalını çağır" diye vahyetti. O da dallardan birini çağırdı. Bunun üzerine dal yerinden ayrılıp toprağı yararak Peygamber'in (s.a.v) yanma geldi. Rasûlüllah (aa.v) de ona: "yerine dön" buyurdu. Dalda geri dönüp toprağı yararak gitti ve eski şeklinde yerini aldı. Rasûlü Ekrem de Allah'a hamd ederek gönül huzuruna erdi. Rasûlüllah (aa.v) de geri döndü.
Bu Zehebî'nin dediği gibi mürseldir. Ancak sahih bir mürseldir.
12[12] Müellifin isnadı Beyhakî'nin Delâil 6/15'teki haberidir. İbni Tarifin haberi için bak Dâramî Mukaddime 1/10, İbni Hibbân Sahih 8/150, Taberânî 12/432.
Şerik de Simâk, Ebû Zabyân isnadıyla İbni Abbas'tan (r.a.) şöyle nakleder: Peyğâmber'e bir bedevi gelerek; "Senin Allah Rasûlü olduğunu ne ile anlayacağım?" dedi. Peygamberde:
"-Peki, şu hurma ağacmdaki şu dalı çağırsam (da gelse), benim Allah Rasûlü olduğuma şahadet getirecek misin?" buyurunca "evet" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah dalı çağırdı. Dal ağaçtan yere doğru inmeye başlayarak yere düştü, sonra sıçraya sıçraya Nebî (s.a.v) in yanma geldi. Sonra Efen-dimiz "dön" buyurunca geri dönüp eski yerine gitti. Durumu gören Bedevi: "Senin Allah Rasûlü olduğuna şahadet getiririm" diyerek îman etti.
Bu haberi Buhârî "Tarihlinde Muhammed b. Sâid el Isbahânî yolu ile Serik'ten nakleder.13[13]
Yûnus b. Bükeyr, İsmail b. Abdi'l Melik, Ebû'z Zübeyr isnadıyla Câbir'in (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlüllah tuvalet ihtiyacı için çıkmış, ben de bir taharet ıbrığıyla ardına düştüm. Orada araları birkaç arşın olan bir ağaç gördük. Rasûlüllah (s.a.v) bana:
-Git de şu ağaca "arkadaşınla birleş" diye söyle, ta ki arkalarına oturabileyim; buyurdu. Ben de öyle yaptım. Ağaç da arkadaşına dönüp onunla birleşti. Rasûlüllah da arkalarına geçip ihtiyacını giderdi. Sonra ağaçlar yerlerine döndüler.14[14]
Ebû Muâviye de Ameş, Ebû Zabyân aracılığıyla İbni Abbas'tan (r.a.) şöyle dediğini anlatır: Rasûlü Ekrem'e Âmir oğullarından birisi geldi, ve "Ben insanları tedavi ederim. Eğer sende de delilik varsa, seni de tedavî edeyim" dedi. Nebî (s.a.v) de: "Sana bir ayet göstermemi ister misin?" buyurunca, "evet" dedi. Efendimiz de: "Öyleyse şu dalı çağır!" dedi. Adam çağırınca dal ucu üzerinde sıçraya sıçraya gelip Önüne durdu. Sonra "dön" deyince, yerine döndü. Adam da "Ey Âmir oğulları! Ben şimdiye kadar bundan daha güçlü bir sihirbaz görmedim" dedi.15[15]
Amr b. Muhammed ile diğerleri Abdullah b. Ömer, Abdü'l Evvel b. îsâ, Abdürrahman b. Muhammed ed-Dâvûdî, Abdullah b. Hameveyh, îsâ b. Ömer, Semerkant'taki Abdullah b. Ab-dirrahman, Ubeydullah b. Mûsâ, İsmail b. Abdi'l Melik, Ebû'z Zübeyr isnadıyla Câbir'in (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Peygamber (s.a.v) ile bir yolculuğa çıkmıştım. Büyük ab-dest bozmaya çıktığında açık arazide oldu mu, gözden kayboluncaya kadar giderdi. Bir keresinde ne ağaç ne mağaç bulunan düz çöl bir arazide konaklamıştık.
"Ey Câbir! Ibrığına su koy da arkamdan gel buyurdu. Görünmeyinceye kadar yürüdük. Araları dört zir'a açıklık bulunan iki ağacın yanına geldik. Efendimiz bana:
«Şu ağaçların yanına git de, "Peygamber sana arkadaşının yanına git de arkanıza oturayım diyor, de» buyurdu. Ağaç öbürünün yanma gitti. Rasûlüllah da arkalarına oturdu. Daha sonra ağaçlar eski yerlerine döndüİer; Rasûlüllah (s.a.v) ile birlikte tekrar yola koyulduk. O aramızda idi. Sanki üzerimizde bizi gölgelendiren bir kuş vardı.
Yolda beraberinde bebeği bulunan bir kadın Rasûlüllah'm önüne geçti ve: "Yâ Rasûlallah! Şu yavrucağzımı günde üç kere şeytan etkisine alıyor." dedi. Efendimiz uzanıp bebeği aldı ve:
"Defol Allah düşmanı, ben Allah Rasûlüyüm, defol Allah düşmanı, ben Allah Rasûlüyüm" diyerek bunu üç kere tekrarladı. Sonra bebeği kadına verdi. Yolculuk gayesine varıp, geri dönerken bu yere yine uğradık. Bu kadın bebeğiyle beraber önümüze geçti. Beraberinde iki koç sürüp geliyordu. "Ya Rasûlallah! Benim şu hediyelerimi kabul et. Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, Şeytan bir daha yavruya gelmedi" dedi. Rasûlullah da: "Koçun birini alın, birini de ona geri verin." buyurdu.
Sonra yine Rasûlullah aramızda olarak sanki üzerimizde bizleri gölgelendiren bir kuş varmış gibi yola koyulduk. Bir de ne görelim. Ürküp kaçmış bir deve geliyor. Rasûlüllah'm Önünde ve arkasında bulunan insan saflarının ortasına gelince secdeye kapandı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) de oturup insanlara: "Bu devenin sahibi kim?", diye sordu. Meğer deve ensardan bir gruba ait imiş. Onlar: "Deve bizim, yâ Rasûlallah!" dediler. Efendimiz de: "Peki bu vaziyeti ne?" buyurdu.
13[13] Buhârî Tarih-i Kebîr 1/95 no 258, Tirmîzî 3632, Beyhakî Delâil 6/15, Hakim Müstedrek 2/620.
14[14] Ebû Nüaym Delâil 2/138. Bu haberdeki Ebû'z Zübeyr Müdellistir. Allah bilir bu yukarıda geçen Cabir hadisidir. Ama burada biraz değişiklik yapılmış.
15[15] Ebû Nüaym Delâil 2/139, Beyhakî Delâil 6/15-16, îmam Ahmed Müsned 1/223.
Onlar da: "Biz yirmi yıldır onun sırtında su çekerdik. O şişman bir deveydi. Biz onu kesip çocuklarımıza bölüştürmek istemiştik, o da elimizden fırlayıp kaçtı." dediler. Rasûlullah (s.a.v): "Bana onu satın!" buyurunca: "Yâ Rasûlallah! O senin olmuştur" dediler. Bunun üzerine Efendimiz {s.a.v) de:
"Benim olduğuna göre, eceli gelene kadar bu deveye iyi davranın!" buyurdu. İşte bu durumu göre Müslümanlar o zaman: "Yâ Rasûlallah! Sana secde etmeye hayvanlardan daha çok biz layığız" dediler. Efendimiz (s.a.v) de:
"Hiç bir şeyin, diğer bir şeye secde etmesi diye bir şey olamaz. Eğer böyle bir şey caiz olacak olsaydı, kadınlar kocalarına secde ederdi." buyurdu. Hadisi ayrıca Yûnus b. Bükeyr, İsmail b. Abdi'l Melikten rivayet ediyor. Yûnusun bu rivayetinde ("şey" yerine) «Hiç bir insanın diğer bir insana secde etmesi doğru olamaz» şeklinde geçer ki, bu daha sahihtir.16[16]
Yine bu anlamda Yûnus ile Vekî, Avmeş, Minhâl b. Amr, Ya lâ b. Mürra isnadıyla Mürre'nin şöyle dediğini anlattılar:
-Peygamberimizle yolculuk etmiş ve nice mu'cizelerini görmüşümdür. Bir kere bir yerde konakladık, bana; "Şu iki hurma fidancığma git ve onlara: «Rasûlüllah sizin birbirinizin yanına gelmenizi söylüyor» de* buyurdu. Yûnus hadisi aynı anlamda nakletti: (Devamı şudur):
-Ben de söyleyince köklerinden çıkıp birbirinin yanma gittiler, Rasûlüllah da karaltısında ihtiyacını giderdi ve bana: "Git onlara «yerinize dönün» de., buyurdu. Ben de gidip söyleyince yerlerine döndüler.
Bir ara bir kadın gelip: "Benim çocuğumda yedi yıldır şeytan dokunması var. Günde iki defa sara tutar" dedi. Peygamber: "Getir onu." buyurdu. Efendimiz çocuğunun ağzına "tû" deyip «Allah düşmanı, çık oradan, ben Allah Rasû-lüyüm» buyurup kadına: "Biz geri dönerken durumu bildir." dedi. Dönüşte kadın onları iki koç, yağ ve peynir ile karşıladı. Efendimiz bana "şu koçu al" deyip kendi o hediyelerden ihtiyacı olan şeyleri aldı. Kadın da: "Sana Peygamberliği ikram edene yemin ederim sen buradan gideli beri çocukta hiç bir hastalık görmedik." dedi.
Sonra bir deve Efendimiz(a.s.)'a gelip önünde durdu. Efendimiz gözlerinden yaş boşaldığını görünce sahibini çağırttı ve: "Şu devenize ne oldu da sizi şikayet ediyor?"buyurdu. Onlar da: "Onu yükte kullanırdık. Yaşlanınca çalışamaz oldu. Biz de yarın onu kesmeye karar vermiştik" dediler. Efendimiz de: "Onu kesmeyin. Onu develerin arasına bırakın da orada kalsın" buyurdu.17[17]
Bu Mürre aslında İbni Ebî Mürre'dir. Vekî bu isnadı bir keresinde "Yala b. Mürre'den... " diyerek şöyle dediğini nakleder:
«Nebi (s.a.v)'den çok acîb şeyler gördüm...»18[18] Buharî ise:
16[16] Daramı Sünen 1/11, Beyhakî Delâü 6/18,19, Ebû Nüaym Delâil 2/137, Ebû Dâvûd'da Yûnus isnadıyla haberi 1/1'de İbni Mace 335 nolu hadis ile daha kısa olarak verirler.
Taberânî iyi sayılabilecek bir isnad ile Enes b. Mâlik (r.a.) ve Abdullah b. Abbas (r.a.)'lardan iki hadise nakleder:
»Bir grup adanı Efendimiz'e gelip; "Yâ Rasûlallah! Bize ait bir deve ipini koparıp bir bahçeye kaçtı," dediler. Peygamber (a.s.) oraya gidip deveye "gel" dedi. Deve de başını eğerek Efendimiz'in yanına geldi. Rasûlullah da ona yularını taktı ve sahiplerine verdi. Ebû Bekir (r.a.) bunun üzerine:
-Ya Rasûlallah sanki o da senin peygamber olduğunu bildi" deyince Efendimiz: "Cin ve insan kafirleri dışında Medine ve civarındaki herkes benim Peygamber olduğumu bilir" buyurdu. Bunu Enes nakleder.
İbni Abbas derki: Ensar'dan birirtin iki devesi vardı. Döllenme zamanları şehvet azgını oldularda sahibi odları bir bahçeye katıp kapısını örttü. Sonra dua yaptırmak için Peygamberce geldi ve, "ya Rasûlallah! develerim şehvet azgını oldular. Onları bir havluya kapattım. Allah'ın onları tekrar benim emrime itaatkâr kılması için dua ediveı neni arzuluyorum'' dedi. Efendimiz yanındakilere "Haydin gidelim" buyurSp bahçenin kapısına geldi ve adama "aç" dedi. Adam develerin peyğaf bere saldıracağından korktuysa da yine "aç" buyurunca kapıyı açtı. Develerden biri kapının' yanındaydı. Peygamber'i görünce hemen secdeye kapandı Peygamber onu Çağlayacak bir şey İstedi. Bir yular getirdiler. O da devenin başına geçirip' sahibine verdi ve bahçenin öte ucundaki deveye gitti. O da onu görünce secde etti. Efendimiz yine bağlayacak bir şey istedi. Sonra onu bağlayıp sahibine verdi ve: "haydi götür, artık sana âsi olmazlar" buyurdu. Bunu gören ashab "şu aklı olmayan develer sana secde ederse, biz niye secde etmeyelim?" dediler. Efendimiz de "Kimseye diğeri birine secdeyi emredemem. Birine emredecek olsaydım kadının kocasına secde etmesini emrederdim" buyurdu.
17[17] Müsned 4/171, Taberânî, İbni Ebî Hatem İlelü'l hadis no 183, Beyhakî Delâil 6/21, Ebû Nüaym Delâil 2/138, İbni Mâce 339, Dâramî Mukaddime 4, Hakim Müstedrek 2/617.
18[18] Ebû Nüaym'ın isnadında: "Mürre, babasından naklen" şeklindedir.
"Bu rivayet babasından değil bizzat Yffla'nm kendisinin rivayetidir." demektedir.19[19]
Derim ki: Beyhakî bu haberi iki yolla nakleder: 1- Atâ b. Sâib'in Abdullah b. Hafs yoluyla
naklettiği, 2- Amr b. Abdillah b. Yalanın babası Yffla'dan yaptığı rivayet ki, her ikisi de bizzat
Yâla'nm rivayetidir.20[20]
Devenin Sahibini Şikayet Edişi
Mehdî b. Meymûn anlatıyor: Muhammed b. Abdillah b. Ebî Yâ'kûb, Hz. Hasen b. Ali'nin kölesi
Hasen b: Sad aracılığıyla Abdullah b. Ca'fer'in şöyle dediğini anlattı:
-Bir gün Rasûlüllah (s.a.v) beni terikesine bindirdi ve kimseye anlatmamam şartıyla bana gizlice bir
şey söyledi. Onun (yolculukta tuvalet için) en hoşuna giden şey kendini gizleyebilecek bir hedef ya
da dalları yerlere sarkmış yabanî hurma fundalığı olurdu. Bir kere Ensar'dan birinin bahçesine
girmişti. Orada bir deve vardı. Deve Rasûlüllah'ı görünce inleyerek gözlerinden yaşlar boşalmaya
başladı. Nebî (s.a.v) yanına gidip kulak dibini eliyle sıvazladı deve de sakinleşti: Efendimiz: öBu
devenin sahibi kim?" diye sordu. Ensar'dan genç biri gelip, "benim" dedi. Efendimiz de:
"Allah'ın sana bahşettiği bu hayvan hususunda Allah'tan korman gerekmez mi idi! Çünkü, o senin
kendisini aç bırakıp yorduğunu bana şikayet etti." buyurdu. Müslim hadisi "yabani hurma"
kelimesine kadar nakletti. Diğer kısmı da Müslim'in şartına uygundur.21[21]
İsmail b. Ca'fer anlatıyor: Bize Amr b. Ebî Amr; Seleme oğullarından sika biri aracılığıyla Câbir b.
Abdillah (r.a.)'dan şöyle nakletti: -Selemeoğullarmdan birinin su çektiği devesi (döl mevsimi)
şehvet azgını olup sahibine saldırıp yaklaştırmamış, Bu adam da gidip durumu Nebi (s.a.v) 'e anlattı,
Peygamber de adama, Jüail "haydi yürü" diyerek kendi de birlikte geldi. Bahçenin kapısına
geldiğinde adam: "Ya Rasûlallah! Girme." dedi. Peygamber (s.a.v) de:
"Hadi girin! Sakınacak bir şeyiniz yok. buyurdu. Deve (s.a.v)'i görünce boynunu eğerek gelip
Efendimizin önünde durdu ve secdeye kapandı. Efendimiz de: "Devenizin yanına gelip yularını
vurun ve ona palanını geçirin." buyurdu. Onlar da böyle yapıp: "Ya Rasûlallah! Seni görünce secde
etti." dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v)
"Bana böyle söylemeyin. Size tebliğ etmediğim şeyleri iöylemeyin! Yemin ederim ki, o bana secde
etmedi. Lâkin, Allah onu bana itaat ettirdi." buyurdu.22[22]
Affân anlatıyor: Bize Hammad b. Seleme "Kays kabilesinden bir şeyhi babasının şöyle dediğini
duyduğunu haber verdi:
-Nebi (s.a.v) gelmişti. Beraberimizde zaptedemediğimiz genç bir devemiz vardı. Nebi (s.a.v) ona
yaklaştı ve memesini sıvazladı. Birden devenin göğsü sütlendi. O da sağıp içti.23[23]
Bu babda Abdullah b. Ebî Evfâ'dan da nakledilen bir hadis var ise de; onu nakleden ravî, Fâid Ebul
Verkâ1 tek başına rivayet etmiştir. Bu zat zayıftır.24[24] Yine Câbir (r.a.) dan da baş ka bir hadis
19[19] Buharî Tarih-i Kebîr 8/415. Yâvla b. Mürre, Hudaybiye ve ondan sonraki meşâhitte hazır bulunmuş bir sahabedir.
20[20] Beyhakî Delâil 6/22,23. Kitabın arapça neşrini ve tahkikini yapan Dr. Ab-düsselanı Tedmûrî yanlışlıkla bunu Ebû Nüaym'ın 2/232 deki rivayetine havale etmesi
garip bir yanlışlıktır. Hakim 2/617. Beyhakî bu rivayetleri verdikten sonra 6/26: Yâ'la b. Mürre'nin ilk rivayetini daha sahih bulur ve Atâb, Essaib rivayetindekini iki
ayrı olayın bir olay gibi anlatılması olarak kabul eder.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/18-25
21[21] Müslim 342 ve 2429, Ebû Dâvûd 2549, Müsned 1/205, Beyhakî Delâil 6/26, İbni Mâce 340, Kadı Ebû Yâvla Müsned 12/6787,6788, Beyhakî Sünen-i Küb-ra
8/13, 1/94, Hakim 2/100: Ebû Avane Müsned 1/176, 117, İbni Ebî Şeybe Musannef 11/493 no 11805.
Ravî: Abdullah B. Cater B. Ebî Talîb (R.A.).
Hz. Ali'nin kardeşi olup Efendimiz'in en sevdiği yakınlarından olan amcası Ebû Talib'İn oğlu Habeşistan'a göç eden Cavfer-i Tayyar'in (ra.) oğludur. Annesi meşhur
sahabiyye Esma bn. Umeys (r.a.) dır. Abdullah (r.a.) Habeşistan'da doğdu. Babası Ca'fer (r.a.) Mu'te harbinde şehid olunca Peygamberimiz onu himayesine aldı ve
Risâlet ocağında büyüttü. Şam'ın fethine katıldı, yiğitliği dillere destan idi. Hicrî 80'de Medine'de 80 yaşında vefat etti. İlerde hayatı ele alınacaktır.
22[22] Beyhakî Delâil 6/28. Bu rivayetteki Sika dediği belli değildir. Ancak 23 nolu dipnottaki haber budur.
23[23] Beyhakî Delâil 6/29, Ebû Nüaym Delâil 2/136. Bu isnadı meçhul bir haberdir. Kayslı şey kimdir, Babası kimdir?
24[24] Beyhakî Delâil'inde 6/29 bu rivayeti nakleder. Yine Ebû Nüaym da Delâü'de nakleder. Bu isnadı zayıf ise de, yukarıda geçen hadisin aynısı olup daha geniş
nakledilirse de o da El-Eclah'm tek başına yaptığı rivayet olup Zey b. Harmele aracılığıyla Câbir'den nakleder. Onu Dâramî ve diğerleri rivayet etmişlerdir.25[25]
Zebranın Efendimiz’e Saygısı
Yûnus b. Ebîİshak, Mücahit aracılığıyla Hz. Âişe (r.a.) in şöyle dediğini anlatır. Rasûlüllah'ın (s.a.v) ailelerine ait bir zebra vardı. Rasûlüllah (s.a.v) evden gittiğinde gider gelir ve onunla oynardı. Rasûlü Ekrem geri gelince, hemen çöküp Efendimiz evde olduğu süre sakin kalırdı.
Bu sahih bir hadistir. 26[26]
Kaya Serçesinin Şikayeti
Ebû Dâvûd-u Tayalîsî anlatıyor: Bize Mesûdî, Hasen b. Sad, Abdürrahman b. Abdillah b. Mes'ûd aracılığıyla babası Abdullah b. Mes'ûd'un (r.a.) şöyle dediğini anlatır: Rasûlüllah (s.a.v) ile bir seferde beraberdik. Adamın birisi bir ormana girerek bir kuşun yumurtasını aldı. Kuşcağız zıplaya zıplaya Peygamber (s.a.v) ile arkadaşlarının yanma gelip başlarına dikildi ve: "Hanginiz bu faciayı yaptı?" dedi. Adamın birisi: "Ben yumurtasını almıştım." dedi. Efendimiz (s.a.v) de: "Ona acı da onu aldığın yere geri bırak, geri yerine bırak." dedi.27[27] İbni Mes'ûd'un bu oğlu Abdürrahman, babasından hadis işitmemiştir.28[28]
Ceylanın Efendimiz S.A.V. İle Konuşması
Ahmed b. Hazim b. Ebî Ğazra el-Ğıfârî, AH b. Kadim-Ebu'l Ulâ Halid b. Tahman- Atıyye isnadlyla Ebû Saîd el Hud-rî (r.a.)'nin şöyle dediğini nakleder: Rasûlüllah (s.a.v) bir keresinde bir çadırda bağlı bununan bir ceylana rastlamıştı. Ceylan, "Ya Rasûlallah! Beni çöz de kuzucuğumu emzirmeye gideyim, sonra geri geleyim de beni yine bağla" diye yalvardı. Peygamber (s.a.v) de:
kavmin avı, -üstelik bağladığı avı" buyurarak tutup onun iplerini çözüp döneceğine dair ondan söz aldı. Çok geçmeden ceylan göksündeki bütün sütü boşaltmış olarak geri geldi. Rasûlü Ekrem de onu bağlayıp sonra onu o kavminden kendine bağış yapmalarını istedi. Onlar da Ceylanı Efendimiz'e verdiler. O da onun bağını çözdü sonra da:
Eğer hayvanlar da sizin bildiğiniz gibi ölüme dair bir şeyler bilmiş olsaydı onlardan semizlemiş olan
izahlıdır. Belki iki üç hadisi bir araya cem ederek tek rivayet yapmış da olabilir. Bu şu hadistir:
İbni Ebi'l Evfa anlatıyor: Biz Rasûlüllah ile otururken birisi geldi ve "falanların devesi azıp sahiplerine saldırdı" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah hemen kalktı;; biz de kalktık ve "Ya Rasûlallah ona yaklaşma! Sana bir şey yapar diye korkuyoruz" dedik. Ama (s.a.v) Efendimiz hayvana sokuldu. Deve, Efendimiz'i görünce secdeye kapandı. Sonra Rasûlüllah (aa.v) elini devenin başına koydu ve "Yularını getirin!" buyurdu. Yular getirilince başına geçirdi ve "devenin sahibini çağırın!" buyurdu. Adam çağrılıp gelince ona "bu deve senin mi?" diye sordu. "Evet" deyince adama "Bu devenin yemeğini iyi ver ve çalışırken ona zorluk yükleme" buyurdu. Adam "Peki öyle yapacağım" dedi. Efendimiz'in yanındaki arkadaşları kendisine;.."Ya Rasûlallah! Bu hayvan bile senin kıymetini bilip sana secde/ediyorken bizim sana secde etme hakkımız daha fazla" deyince Efendimiz: «Eğer ben ümmetimden birinin diğerine secde etmesini emredebilecek olsaydım, kesinlikle kadınların kocalarına secde etmesini emrederdim.» buyurdu.
İşte bu son bölüm bir çok ayrı yoldan üst taraf olmadan yapılan bir rivayettir.
25[25] İbni Ebî Şeybe 11/473 no İI76S, Müsned 3/310; Daramî Mukaddime 1/8; Beyhakî Delâil 6/30; Ebû Nüaym 380 Hadis no. 279; Taberânî Fakat Beyhakî de bunu Câbir yerine İbni Abbas olarak verirse de bu yanlıştır.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/25-28
26[26] Müsned 6/112,113,150,209 Beyhakî Delâil 6/31, Ebû Nüaym Delâil 2/135 h.na 277, Ebû Ya'la Müsned 8/4660,4441. Zehebî'nin Siyer-i A'lamın Nübe-lâ'da da açıkladığı gibi Mücahid kesinlikle Hz. Aişe'ye yetişip ondan hadis almıştır.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/28
27[27] Buharı Edebü'l Müfred 382, Müsned 1/404, Ebû Dâvûd 2675, 5268, Beyhakî Delâil 6/33, Hakim 4/239, Taberânî 10/218.
28[28] Bu husus Alimler arası ihtilaflı bir meseledir. Abdürrahman babasının küçü klügünde vefat etmişti. Ebû Hatem ve Ali b. el-Medînî'ye göre babasından bir iki tane hadis İşitmiştir. Ancak hadis kritikçilerinin çoğuna göre babasından hadis alacak yaşa gelmeden İbni Mes'ûd vefat etti. Zehebî'nin kanaati de bu yöndedir. Ancak bu zat "sika" bir kimsedir.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/28-29
hiç birinin etini yiyemezdiniz." buyurdu.
Ravilerden Ali ve Ebu'l Ulâ "sadûk" derecesindedir. Atıyye el-Avfî de ise zayıflık vardır. Bu kıssanın bir benzeri de Zeyd b. Erkanı (r.a.)'dan rivayet olunuyor.29[29]
Kurdun Efendimiz S.A.V İle Konuşması
Kasım b. el Fadl el-Huddânî, Ebû Nadra yoluyla Ebû Saîd elHudrî'nin (r.a.) şöyle dediğini rivayet eder:
Çobanın biri Harra (denen kara taşlıklı yazı)'da davar güderken kurdun biri koyuna saldırdı. Çoban hemen koyunla kurdun arasına gerildi. Bunun üzerine kurt kuyruğunun üzerine çömelerek çobana "Allah'ın bana yolladığı rızkıma engel olmaya Allah'tan korkmaz mısın?" dedi. Çoban şaşırarak:
-Hayret doğrusu! Kurda bak, kuyruğunun üstüne çömel-miş insanların diliyle konuşuyor" dedi. Kurt da: "Sana, benim bu konuşmamdan daha fazla şaşacağın bir şey anlatayım mı? Allah Rasûlü iki Harra (Doğu ve Batı Harraları) arasındaki bir yerde (Medine'de) insanlara geçmiş milletlerin va-ziyetlerini anlatıyor." dedi. Çoban da koyunları sürüp Medine'ye gelince onları bir köşeye yerleştirdi, sonra da Rasûlül-lah'm yanma girip, kurdun konuştuğunu anlattı. Bunun üzerine, Rasûlüllah (s.a.v) insanların yanma çıkıp çobana: "Kalk da durumu anlat." buyurdu. Çoban da kalkıp insanlara gördüğünü anlattı. Rasûlü Ekrem de:
«Çoban doğru söylüyor. Dikkat edin. Yırtıcı hayvanların insanlara konuşması kıyamet alametlerindendir. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kıyamet kopmadan yırtıcı hayvanlar insanlara konuşacaktır. Hatta kişiye ayakkabısının tasması ile sopasının ucundaki püskülü bile konuşacak, kendinden sonra ailesinin neler yapacağını uyluğu haber verecektir.» buyurdu.
Bu haberi Tirmizî rivayet edip. "sahih ama ğarîb bir hadis" demiştir.30[30]
Abdü'l Hamîd b. Behrâm ve Ma kıl b. Ubeydillah, Şehr b. Havşeb aracılığıyla Ebû Hüreyre'den veya Ebû Saîd el Hudrî' den (r.a.) buna benzer bir rivayette bulunuyor. O sahih, hasen bir hadistir.31[31]
Süfyan b. Hamze, Abdullah b. Âmir el-Eslernî, Rab fa b. Evs, Enes b. Amr isnadıyla Ehbân b. Evs (r.a.)'dan nakline göre Ehbân'm koyunları varmış. Kurt kendisiyle konuştuğunda doğruca Nebi (s.a.v) e gelip Müslüman olmuş.
Buharı; "Bu hadisin isnadı kuvvetli değildir." diyor.32[32]
Yusuf b. Adiy der ki; bize Cafer b. Cesr, babası Abdür-rahman b. Harmele, Said b. Müseyyeb isnadıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır: Rasûlüllah (s.a.v) zamanında kendine ait davarının başında bir çoban vardı. Bir ara kurt gelip bir koyunu kaptı. Çoban da sıçrayarak koyunu
29[29]Beyhakî Delâil 6/34, Ebû Nüaym Delâil h.no.273. Zehebî'nin işaret ettiği Zeyd b. Erkam hadisi şudur; (Beyhakî Delâil 6/35)
-Rasûlüllah İle birlikte Medine sokaklarından birindeydim. Orada bedevilere ait bir çadır gördük. Bir ceylan orada bağlıydı. Ceylan: Ya Rasûlallah! Şu bedevi beni avladı. Benim ise çölde iki yavrum vardı. Süt göğüslerimde katılaşmaya başladı. Bu adam beni kesmiyorki ölüp kurtulayım. Bırakmıyor ki çöldeki yavrularıma gideyim" dedi. Rasûlüllah da ona, "Seni salsam yine geri gelirmisin?" buyurdu. Ceylan da "evet dönerim. Yoksa Allah beni vergi memuru cezasıyla cezalandırır" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v) de onu serbest bıraktı. Az sonra ceylan yalanarak geri geldi, Rasûlüllah (s.a.v) de onu çadıra bağladı. Az sonra bedevi elinde bir kırba ile çıka geldi. Rasûlü Ekrem "bunu bana satarmisın?" buyurdu. O da "o senindir, ey Allah'ın Rasûlü" deyince Efendimiz de ceylanı serbest bıraktı. Zeyd b. Erkanı derki: Vallahi ben onu çöle doğru yüzer gibi giderken "Lâ ilahe illallah, Muhammedür Rasûiüliah" dediğini gördüm.
Bu isnadı zayıf bir haberdir. Zehebî Mîzân'da: "Onu tanımıyorum. Onun şeyhinden naklettiği batıl ve çürük bir haberi var ki şudur.." diyerek Beyhakî ve Ebû Nüaym'ın bu haberini aynı isnadla verir. Zaten Beyhakî de yukardaki hadisi verip: "bu haber bir diğer yolla zayıf bir isnadla rivayet edilmişti." diyerek bu haberi verir. Haber üst hadisi destekler mahiyettedir. Ayrıca Ebû Nüaym bu haberi 274 no ile Enes b. Mâlik ile Hz. Âişe'den de nakleder.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/29-30
30[30] Tirmizî 2272, Hakim 4/467, Müsned 2/306, 3/83,88,89, Ebû Nüaym Delâil hadis no. 270, Beyhakî Delâil 6/41,42. Tirmizî hadisi sadece Kasım b. el Fadl rivayet ettiği için ğarîb sayar. Beyhakî Delâil'de ğarîb olmadığını dıger yolları zikrederek ispatlar ve sahihtir der. Zaten Zehebî de bundan sonraki haberin sonunda buna işaret ettiği gibi, Hakim'in sahih demesine de katılır. İbni Hibban da hadisi sahih sayar. (El İhsan 8/145).
31[31] Müsned 3/8S. Beyhakî Delâil 6/43, Ebû Nüaym no 271. Bu hadisin aslı Bu-harî deki hadistir. Bak Buharı Ashabın Nebiyyi 62/6, Enbiya 60/54, Müslim Fazailüs Sahabe 13. Bak Edebü'l Müfred 902, Humeydî Müsned 1054, 1055.
32[32] Buharı Tarihü'l Kebîr 2/44,45 no 1633, Beyhakî Delâil 6/43. Hakim Müsted rek İbni Sa'd Müsned 3/8S. Buharî'nin "bu hadisin isnadı kuvvetli değildir" sözüne Beyhakî "bu haberi takviye eden diğer rivayetler geçmişti" demektedir. Ayrıca Beyhakî bunu Deiâüinde sekiz ayn rivayetle Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'dan nakleder.
kurdun ağzından çekip aldı. Bunun üzerine kurt ona: "Allah' in bana yedirdiği bir yemeği ağzımdan
almaya Allah'tan kor-muyor musun?" dedi. Ravî hadisin gerisini yukardakiler gibi anlattı.33[33]
Yemeğin Tesbih Yapması
Mansûr, İbrahim Nehaî, Alkame isnadıyla Abdullah b. Mes'ûd'un «Biz Peygamber (s.a.v) in
yanında idik. Yemek verilirken, yemeğin teşbih edişini duyardık.» dediğini nakleder.34[34] Hadisi
Buharı nakleder.35[35]
Çakılların Efendimiz S. A .V’in Elinde Teşbih Edişi
Kurayş b. Enes, Salih b. Ebi'l Ahzar, Zührî adamın birisi isnadıyla bir adamın Ebû Zer (r.a.)'ı şöyle
derken işittiğini anlatır :
-Hz. Osman'da gördüğüm bir şeyden sonra onu hep hayırla anarım:
"Ben hep Peygamber (s.a.v) in yalnız zamanlarını takib eder dururdum. Onu yalnızken görmüş ve
yanma oturmuş tum. O arada Ebû Bekir gelip selam vererek oturdu. Sonra Ömer, ardından da
Osman geldi. Peygamberin önünde yedi tane çakıl duruyordu. Onları alıp avucunun içine koydu.
Çakıllar teşbih getirmeye başladılar. Öyle ki, ben bile onların hurma ağacının iniltisine benzer sesler
çıkardığını duydum. Sonra onları yere bıraktı. Onların sesi kesildi. Sonra onları alıp Ebû Bekr'in
avucuna koydu. Taşlar da teşbih getirdi. Sonra alıp yere koyunca sustular. Sonra Rasûlüllah (s.a.v)
onları alıp Ömer'in eline koyunca yine teşbih getirdiler. Sonra onları Osman'ın eline koydu, yine
teşbih getirdiler. Sonra yere bırakınca sustular. Rasûlüllah (s.a.v) de bunun üzerine: "İşte bu
Peygamberliğin hilafetidir." buyurdu.36[36]
Ravî Salih b. Ebi'l Ahzar hadisi koruyabilecek hafızaya sahip birisi değildi. Bu konuda sağlam
olarak nakledilen Şu-ayb b. Ebî Hamze'nin Zührî'den naklettiği şu haberdir: Zührî der ki, "Velîd b.
Süveyd'in anlattığına göre Süleymoğullarından (Süveyd b. Yezî denen) yaşlı bir adam nakletti ki,
kendisi Rabze'de bulunan Ebû Zerr (r.a.) yetişmiş biri olup Ebû Zerr ona anlatmış ki: diyerek bu
hadisi direk olarak Ebû Zerr (r.a.) 'dan nakletmiş oluyur.37[37]
Bu haberin bir benzeri de Cübeyr b.'Nüfeyr ile Âsim b. Humeyd tarafından Ebû Zerr'den
naklediliyor. Yine aynısı iki ayrı münker bir yolla Enes b. Malik (r.a.) 'dan nakledilir.38[38]
Hurma Kütüğünün İnlemesi
Abdü'l Vahit b. Eymen anlatıyor: Babam bana Câbir'in (r.a.) şöyle dediğini haber verdi:
«Rasûlüllah (s.a.v) Cuma günleri bir ağaca (veya hurma ağacına) dayanarak hutbeye dururdu.
Kendisine; "Sana hutbe okuman için bir mimber yapalım mı?" denilince: "İsterseniz yapın."
buyurdu. Ashab da kendisine bir mimber yaptılar. Cum'a günü gelince Rasûlüllah hutbe okumak
33[33] Yusuf b. Adiy el Kâmil fiz Zuafâ 2/573. Buradaki ravî Ca*fer b. Cesr hadisçilerin ittifakıyla zayıftır. Nitekim İbni Adiy de onun münker haberleri nakleden biri
olduğunu söyleyip bu hadisi de o meyanda sevkeder. Ancak Ze-hebî bu haberi burada yukardakilere şahit olarak getiriyor.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/30-32
34[34] Buharı Menakıb 61/25, Müsned 1/460, Daramı 1/15, İbni Huzeyme 204, İbni Ebî Şeybe 11/474, Nesâî 1/60.
35[35] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/32
36[36] Beyhakî Delâil 6/65, Hayseme b. Süleyman Fezailüs Sahabe 3/107.
37[37] Bu haber de Öncekinden farklı değildir. Zira Benî Süleym kabilesinden olan bu yaşlı adam kimdir, belli değil. Hem yaşlı olması da hafızasının kötü olduğunun
alametini taşır. Bak Beyhakî Delâil 6/65.
Rabze Medine'den Hicaz eski yolu üzerinde Zatü'l Irk mıntıkasında bir koy olup Ebû Zerr (r.a.} 'in garib olarak b'idügü yerdir.
38[38] Hayseme b. Süleyman Fazailüs Sahabe 3/108. Cübeyr b. Nüfeyr'in rivayeti Ebû Nüaym'ın Delâilin'de 338, 339 no ile nakledilir. 338 nolu habere Heyse-mî
Mecma'üz Zevâid'de (5/179) "isnadı sahihtir" der.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/32-33
için mimbere doğru gitti. Bunun üzerine hurma ağacı bebeğin ağıtı gibi bir ağıt kopardı. Efendimiz hemen mimberden inip onu kucakladı. Ağaç, ağlaması yatıştırılan bebeğin inlemesi gibi, inlemeye başladı. Bunun üzerine Efendimiz (s. a.v):
"Ağaç kendine yakın yerlerde duymuş olduğu zikr-i ilahiye ağlıyordu." buyurdu. Haberi Buharı ve diğer hadisçiler, Câbir'den (r.a.) naklettiler.39[39]
Ebû Hafs el Alâ el Mazini (ki, adı Ömer'dir), Naff aracılığıyla Abdullah (b. Ömer) (r.a.) 'dan şöyle değini anlatır. "Rasûlüllah (s.a.v) bir hurma kütüğü üzerinde hutbesini okurdu. Minber yapıldığında bu kütük inlemeye başladı. Nihayet Efendimiz kütüğün yanma gelip onu eliyle mesnetti de sakinleşti."
Bu haberi Buharı de İbnü'l Müsennâ tankıyla Yahya b. Kesîr'den alarak Abdullah b. Mesvûd'dan rivayet eder ki. Bu haber Sahîh-iBuharî'deki "Garîbler'den sayılıyor".40[40]
Abdullah b. Muhammed b. Akil, Tufeyl b. Übey b. Ka'b aracılığıyla babası Übey b. Ka'b (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet eder:
"Peygamber (s.a.v) bir hurma kütüğüne doğru namaz kılar ve onun üzerinde hutbesini okudu. Sonra Efendimize bir mimber yapıldı. Efendimiz hutbeye çıkmak için bu kütüğü geçince bir feryad kopararak sarsılıp ortadan yarıldı. Efendimiz ağacın sesini duyunca hutbeden inip onu eliyle meshetti. Sonra da mimbere geri döndü. Mescid (tamir için) yıkıldığında onu Übey b. Ka'b alıp götürmüştü. Çürüyüp gidene kadar onun evinde kaldı. Sonra onu içinden ağaç kurdu yiyip bitirdi de adeta toz olup gitti. Bu hadis İbni Akıyl'den iki yol ile rivayet olunuyor.41[41]
Arkasındaki Ashab’ını Görmesi
İmam Mâlik, Ebûz-Zinad, A'rec isnadıyla Ebû Hüreyre-den Efendimiz (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Buradaki kıblemi görüyor musunuz? Vallahi sizin ne secdeniz, ne de rükünüz bana gizli kalıyor. Ben kesinlikle arkamdan da sızı görüyorum. Bu muttefekun aleyh bir hadıstır.42[42]
Şafiî: "Bu Allahın ona verdiği bir keremi olup bununla onu diğer kullarından ayrı tutmuştur." der.43[43]
Muhtar b. Fülfül de Enes (r.a)'dan bunun benzerini nakleder. Bu rivayette:
Rasûlullah (sa.v) bir gün bize bir namaz kıldırdı, namazı bitirince bize yüzünü dönerek: "Ey insanlar! Ben sizin İmamınızım. Sakın rukû'da, secde'de, kıyam'da ve namazdan ayrılmada benden önce davranmayın. Ben sizi Önümden de, arkamdan da görüyofum. Nefsim elinde olan zâta yemin ederim ki, benim görmüş olduğum şeyleri siz de görmüş olsaydınız, elbette siz de çok ağlar, az
39[39] Buharî Menakıb 61/21 h. no.2584, Beyhakî Delâil 2 , 6/66, Ebû Nüaym De-lâil 2/142 h.no. 303, Müsned 5/330, jbni Ebî Şeybe 11/485, Beyhakî Sünen .3/195, İbni Mâce 1417.
40[40] Buharî Menakib 61/21, Tirmizî h.no.505, Dâramî 31 h.na25S5, Beyhakî Delâil 2/556, 6/67, İbni Hibban 8/150, Müsned 1/267, 363. Beyhakî Sünen 3/196, İbni Sa'd 1/2/11.
41[41] Beyhakî Delâil 6/67; Ebû Nüaym Delâil 2/142 h.no '306; Daramı Mukaddime h.no 36; Müsned 3/137,138; İbni Mâce 1414. Hadisi Zehebî kısaltmış. Önemine binaen tamamını alıyoruz:
-Rasûlüllah (s.a.v) önceleri namazda hurma kütüğüne doğru namaz kılardı. O zamanlar mescidin damı çardak halindeydi. Hutbesini de bu kütüğün yanı başında verirdi, Ashabından birisi bir gün:
"Yâ rasûlüllah! Cum'a günü insanların seni görüp, hutbeni daha iyi işitmeleri için sana üzerine çıkabileceğin bir hutbe yapmamı arzu eder misin?" dedi Efendimiz "Evet" deyince, üç basamaklı bir hutbe yaptı. İşte minberin üst tarafındakıler bunlardı. Yeni minber yapılıp Rasûlüllah (s.a.v)'in eski minberinin yerine konulunca artık Rasûl-ü Ekrem'e bu yeni minberde hutbe okumak görünmüştü. Yeni minbere doğru yürüyüp eski kütüğün yanından geçince kütük ağlamaya başlayarak yarılıp parçalandı. Efendimiz kütüğün sesini duyunca inip yanına gitti ve, eli ile okşayarak onu yatıştırıp tekrar yeni minbere döndü. Efendimiz namazı ona doğru kılardı. Tufeyl derki: "Daha sonra Hz. Ömer zamanında mescit yıkılıp da tadilât yapılınca, bu kütüğü Übey b. Ka'b aldı. Çürüyüp, kurt tarafından yenip, toz olana kadar onun evinde kaldı."
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/33-35
42[42] Buharî Salat 40 Ezan 88; Beyhakî -6/73; Müslim 424; Müsned 2/303, 365, 375; Ebû Avâne 2/138; Sünne 13/289.
43[43] Beyhakî Delâü 6/73.
gülerdiniz." buyurması üzerine Ashabın "Yâ Rasûlallah! Sen ne gördün?" dedikleri, Efendimizin de:
"Ben Cennet ve Cehennemi gördüm." buyurduğu mevcuttur.44[44]
Resimli Elbiseyi Yasaklaması
Bişr b. Bekr anlatıyor: Bize Evzaî, İbni Şihâb-ı Zührî. Kasım b. Muhammed isnadıyla Hazreti
Âişe'den şöyle dediğini haber verdi: "Ben Üzerinde resimler bulunan bir bürdeye bürünmüş bir
haldeyken Allah Rasûlti yanıma girdi ve, bu bürdeyi yırtarak:
"Kıyamet günü insanların azabının en şiddetli olacak olanı, Allah'ın yarattığı şeylere benzetme
yapanlar olacaktır." buyurdu.
Evzaî der ki: Âişe anlatti ki, "Rasûlullah (s.a.v) bana üzerinde kartal resmi bulunan bir bornuz
getirdi. Efendimiz elini resmin üzerine koyunca Allah onu giderdi." Lakin bu Ev-zaî'nin eklediği
son kısım "Munkatı'dır."
Âsim, Zirr aracılığıyla Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'dan şöyle dediğini anlatır: Ben yeni yetme bir
delikanlı olarak Ukbe b. Muayt'm koyunlarını güdüyordum. Bir gün Rasûlullah (s.a.v) beraberinde
Ebû Bekir olduğu halde bana uğradı ve: "Delikanlı yanında süt var mı?" buyurdu. Ben de: "Evet,
ama ben bir emanetçiyim." dedim. O da: "Haydi, öyleyse bana henüz koca çekilmemiş bir genç
koyun getir" dedi. Ben de henüz süt dişini bele dökmemiş bir oğlak getirdim. Rasûlullah onu bağladı
ve sonra duâ ederek memesine elini sürdü. Birden süt gelmeye başladı. Bir kaba sağıp onu Ebû
Bekr'e içirdi. Ondan sonra da kendisi içti. Ardından oğlağın memesine: "Çekil!" buyurdu. Meme
(küçülerek) kuruyup-eski halini aldı. Sonra ben Rasûlullah (s.a.v)'e gelip: "Bana bu sözlerden bir
şeyler öğret!" dedim. Efendimiz de: "Sen artık eğitime kabul edilmiş bir gençsin!" buyurdu.
Ben Efendimiz'den yetmiş sûre Öğrendim ki, hiç bir insan onlar hususunda benimle münâkaşa
edemez.
Bu haberin isnadı hasen dereceli olup kavî bir hadistir.45[45] İmam Mâlik, İshâk b. Abdullah b. Ebî
Talha aracılığıyla Enes'den (r.a) nakleder ki; Ebû Talha, Ümmü Süleyme: "Ben Rasûlullah (s.a.v) İn
sesini pek zayıflamış olarak duyuyorum.
Biliyorum ki, kendisinde açlık var. Yanında yiyecek bir şeyler var mı?" dedi. Ümm-ü Süleym de:
"evet" diyerek evinde bulunan bir kaç arpa ekmeği getirip bunları kendine ait bir örtünün içine sardı
ve onları elbisemin altına sokarak beni Peygamber (s.a.v)'e yolladı. Ben Efendimiz'i mescitte
otururken buldum. Beraberinde insanlar vardı. Ben başuçlarma dikildim. Efendimiz (s.a.v) de: "Seni
Ebû Talha mı yolladı?" buyurdu. "Evet" dedim. Yanındakilere, "Haydi kalkın!" dedi.
(Enes r.a.) der ki: Rasûîullah (Ebû Talha'nın ziyafetine gitmek üzere kalkıp) yola koyuldu. Ben de
Ashab'm arasında yürüyordum. Nihayet Ebû Talha'ya gelip durumu haber verdim. O da hanımına:
"Yâ Ümmü Süleym! Rasûîullah adamlarla birlikte geldi. Halbuki bizde onları doyurabilecek kadar
yiyecek yok," dedi. Hanımı da: "Allah ve Rasûlü bu durumu daha iyi bilir." diye cevap verdi.
Enes der ki: Ebû Talha gidip Rasûlullah'ı karşılayıp onunla beraber gelip evine girdi. Peygamber
(s.a.v):
"Ümmü Süleym! Yanında bulunan yiyeceği getir." buyurdu. O da bu ekmeği getirdi. Rasûîullah
(s.a.v) ekmeğin ufalanmasını emir buyurdu. Ümmü Süleym de ekmeği ufaladı; üzerine kendilerine
ait olan bir yağ dağarcığından yağı sıkarak ekmek kırıntılarının üzerine sürerek yağı katık yaptı.
Daha sonra Rasûîullah (s.a.v) bu hazırlanan nimet hakkında Allah' m kendisine söylemesi dilediği
şeyleri söyleyip: "On kişiye izin ver buyurdu." Onlara izin verildi. Onlar doyuncaya kadar yediler,
sonra dışarı çıktılar. Efendimiz: "Haydi on kişiye daha izin ver de sofraya gelsinler." buyurdu. Onlar
da doyuncaya kadar yediler. Böylece oradakilerin hepsi yiyip doyundu. Bunlar yetmiş ya da seksen
44[44] Beyhakî Delâil 6/74; Müslim 426; Beyh. S. Kübra 2/92. İbni Ebî Şeybe 2/328; İbni Huzeyme Sahih 9587.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/35-36
45[45] Müsned 1/276, 379. 462; Beyhakî Delâil 6/S4; Ebû Nüaym Delâil 114; İbni As'd 3/1/106; Tarih-i Bagdad 6/165; Tehzibi Tarİh-İ Dımışk 2/246; İbni Ebî Şeybe
11/550; Taberânî Kebîr 9/76, 77
kişiydiler.46[46]
Bu olayın aynen bir benzeri de Hendek gazvesinde Cabir (r.a)'m hadisi olarak geçmektedir.47[47]
Gökten Tabağın Doldurulması Mucizesi
Süleyman et-Teymî de Ebu'l Alâ aracılığıyla Semüre b. Cündüb (r.a)'dan şöyle anlatır: -Rasûîullah
(s.a.v) e içinde yemek bulunan bir tabak getirilmişti. Kuşluk vaktinden tâ öğle oluncaya kadar
insanlar, bir kısmı sofradan kalkıp diğeri oturarak art arda ondan yediler.
Bunu dinleyenlerden birisi Semûra (r.a) a: "Tabağa yemek bittikçe dolduruluyor muydu?" diye
sordu. Semura da: "Sen hangi şeyden dolayı hayrete düşüyorsun? Tabak sadece tâ şuradan
dolduruluyordu." diyerek gökyüzüne işaret etti.
Bu sahih bir hadistir.48[48]
Efendimiz'in Selman'a Diktiği Hurmada Görülen Mucize
Zeyd b. el-Hubâb; Hüseyin b. Vâkıd, Abdullah b. Büreyde aracılığıyla babası Büreyde'nin şöyle
dediğini anlatıyor:
-Selmân (r.a) (İslama girmek için geldiğinde) Nebî'ye (s.a.v) bir hediye getirmişti. Peygamberimiz
ona: "Sen kime ait (bir köle)sin?"diye sordu. O da: "Falan topluluğun." dedi. Efendimiz: "Öyleyse
onlardan kendini bir bedel karşılığı hürriyetini vermeleri için bir sözleşme yapmalarını iste."
buyurdu. Selman der ki: "Bana şu şu şeyleri ve şu kadar kendilerine hurma dikivermem karşılığında
sözleşmemi yaptılar. Selman hurmalar yetişip meyve verinceye kadar onlara bakmakla da
yükümlüydü."
Peygamber (s.a.v) Sehnan'ın çalıştığı bahçeye gidip bizzat bütün hurmaları eliyle dikti. Sadece bir
tanesini Ömer ekmişti. İşte Ömer'in diktiği bu hurma hariç diğerleri aynı senesinde hurma vermişti.
Peygamberimiz (s.a.v): "(Bu meyva vermeyen hurmayı) kim dikti?" buyurdu. "Ömer" dediler.
Rasûl-u Ekrem onu da yeniden dikti ve o da aynı yılında hurma verdi.
Bu hadisin ravîleri, sika kimselerdir.49[49]
Katade'nin Gözüne Şifa Duası
(Zehebî der ki) Bize İbni Ebî Ömer ile İbni Ebî'l Hayr yazdırarak,
Muhammed b. Ahmed ile bir grup şeyh- Fatıma bn. Abdullah b. el-Fadl. babası el Fadl, babası Âsim
b. Ömer; babası Ömer aracılığıyla dedesi Katâde b. Nu'man (r.a)'m şöyle dediğini haber verdi:
-Rasûlullah'a bir yay hediye edilmişti: Uhud harbi günü onu bana hediye etmişti. O gün Efendimizin
önünde bu yayla uçları parçalanmcaya kadar düşmana ok atmıştım. Yerimden ayrılmadan
Rasûlullah (s.a.v)'in yüzüne siper olmaya devam ederken yüzüme bir ok isabet etti. Her ne vakit
Peygamber' in yüzüne doğru bir ok yönelse mübarek yüzünü korumak için başımı oka doğru
çeviriyordum. En son atılan ok gözüme isabet edip gözümü yerinden çıkarıp yanağıma sarktı ve birleştiği
yerden ayrıldı. Gözümü avcumla tutarak onu Rasûlullah'a götürdüm. Efendimiz (s.a.v) onu
avcumun içinde görünce gözlerinden yaşlar boşandı ve:
"Allah'ım! Katade şüphesiz senin peyğamberiyin yüzüne kendi yüzünü feda etmiştir. Allah'ım! Şu
46[46] Buharı, Eymân ven-Nûzûr 83/22 h.no. 66SS ve Menâkıb 61/25 h.no. 3578; Müslim Eşribe 36/20 (h.na 143); Beyhâkî Delâil, 6/R8; Tirmizî 3630, 3709; Belâzürî
Ensâbu'l Eşraf, 1/272; Beyhakî Sünen 7/273; İbni Abdu'l Ber, Temh3ıd 1/289; Muvatta 927; Ebu Nuaym Delâil 147.
47[47] Aynı olay ilerde gelecektir. Ancak bu ibare Zehebî'nin değil, aynıyla Beyha-kî'nin Deiâil'indeki sözüdür 6/92.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/36-39
48[48] Tirmizî 3704; Ahmed b. Hanbel Müsned 5/12,18; Dâramî, Sünen, Mukaddime bab 9; Beyhakî Delâil 6/93.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/39-40
49[49] Müsned 5/354; Beyhâkî Delâil 6/88, Sünen-i Kübra 10/351
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/
yaralı gözünü Kata-de'nin en güzel ve en iyi gören gözü yap." buyurdu da bu en keskin gören gözü
oldu. Bu garip bir hadistir ki, bir başka yolla da rivayet edilir. Biz onu da yerinde rivayet ettik.50[50]
Ebu Hüreyre'nin Azık Kabındaki Hurmasına Duası
Hammâd b. Zeyd anlatıyor: Bize EbûBekr'e ailesinin azatlısı Muhacir Ebu'l Âliye aracılığıyla Ebû
Hüreyre (r.a)'dan şöyle dediğini anlattı:
-Rasûlullah (s.a.v)'e birkaç hurma getirip: "Benim için şu hurmalarda bereket olması için duâ
ediver." dedim. Hurmaları avcuna aldı, sonra onlara bereket olmasına duâ etti. Ardından:
"Şimdi bunları al ve bir kaba koy. Onlardan almak istediğin zaman elini kabın içine sokarak al.
Sakın onları (yere dökerek) dağıtma." buyurdu. Ben bu hurmadan ölçek ölçek Allah yolunda
dağıttım. Onu yer, doyunurduk. Bu kap benim belimde sarılı olup hiç kopmamıştı. Nihayet Hz.
Osman şehit edilince bu bağ koptu.
Hadisi Tirmizî nakledip: "Hasen ve gariptir." der.51[51]
El Haffâr'in "Cüz'"ünde Ebû Hüreyre yolu ile yapılan rivayette: "Ben o hurmadan elli vesak Allah
yoluna çıkarıp verdim. O benim bineğimin semerinde asılı dururdu. Hz Osman zamanında düşüp
kayboldu.52[52] şeklinde geçer.
Bu haberin yine ayrı bir tarîki varsa da hadis gariptir.53[53]
Efendimizin Duasıyla Ni'metlerin Bereketlenmesi
Ma'kıl b. Ubeydillah. Ebûz Zübeyr aracılığıyla Cabir'in (r.a) şöyle dediğini anlatıyor: Adamın birisi
yiyecek istemek üzere Nebi (s.a.v)'e geldi. Peygamberimiz de ona yarım vesak arpa verdi. Bu adam,
karısı ve evlerine gelen misafirleri bu arpayı tartmcaya kadar (tartıp bereketi kaçana kadar) uzun bir
süre yediler. Bereketi kaçınca adam durumu anlatmak için Peygamber Efendimiz'e gelmişti.
Efendimiz:
"Onu tartmamış olsaydı, ondan yemeye devam edecektiniz ve kesinlikle sizin ihtiyacınızı
karşılayacak şekilde azalmadan duracaktı." Buyurdu.54[54]
50[50] Hakim 3/295; İbni Sa'd 1/187,188; Taberânî M.Kebîr 19/8,9 h.na 12,13; El İstîâ 3/248; Üsdü'l Ğâbe 4/195; Zehebî Siyer-i A'lâmün- nübelâ 2/332; Ebû Nüaym
Delâil 2/174; Beyhakî Delâil 3/251,252; İbni Hişânı Sîre 3/26; Vakidî Meğzî 1/242
Beyhakî'nin rivayetinde şu izah var: İnsanlar gözün damarını kesip almak istediler. O da, "Rasûlullah'a gidip bir İstişare etsek" dedi. Gelip durumu anlattılar.
Efendimiz Katadeye yaklaşıp göz yuvarlağını alıp yerine yerleştir-di. Sonra avcuyla onu sıvazlayıp: "Allah'ım! Bu gözü güzelleştir" buyurdu. Artık Katade'ye
rastlayanlardan hiç birisi hangi gözüne ok isabet ettiğini ayıramıyordu.
Bazı rivayetler bu hadisenin Bedir harbinde olduğunu naklederlerse de Dara-kutnî'nin Ebû Saîd el-Hudrî rivayetindeki beyanı İle Vakıdî'nin Megâzî'sinde "Uhud"
olarak açıklanıyor ki, doğrusu budur. Zira Ebû Saîd (r.a) Katade ile ana bir, baba ayrı kardeş idiler.
Zehebî'nin bu rivayete garîb demesi Allah bilir ya Katâde (r.a)'m oğlu Ömer yüzünden olsa gerek. Zira onu İbni Hibban dışında sika sayan kimse yoktur. Onun
hadislerini yalnız oğlu Asım rivayet etmiştir. Ancak Zehebî'nin de işaret ettiği gibi hadisin anlattığı kıssa sahihtir ve Ebû Saîd el-Hudrî rivayeti bunu doğrular.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/40-41
51[51] Tirmizî 3978; Beyhakî Delâil 6/109
Beyhakî İbni Sirin'in Ebû Hüreyre rivayetinde şu tafsilatı verir: Bir gazvede Rasûlullah ve arkadaşlarına yemek kıtlığı oldu. Bana: "Ebû Hüreyre! Yanında bir şeyler
var mı?" dedi. Ben de, "azık kabımda biraz hurma var" dedim. " Onu getir" buyumnca ben onları getirdim. Bana, "haydi bir de deri sergi getir" dedi. Ben deri
sergiyi getirip yere yaydım. Efendimiz azık kabının içine elini sokup hurmayı avuçladı. Onlar tam yirmi bir faunaydı. Sonra "Bismillah" diyerek her hurmayı
ayrı ayrı koyuyor ve besmele çekiyordu. Nihayet son hurmaya gelince onu şöyle kendine tahsis edip hurmayı biraraya topladı ve. "falancayla arkadaşlarını
çağır" dedi. Onlar hurmadan doyana kadar yiyip çtfetılafi Sonra, "falan ve arkadaşlarımı çağır" buyurdu. Onlar da yiyip doyunca çıktılar. Hurma artmıştı.
Bana: " otur" b uyurdu. "Oturdum". O da yedi, ben de yedim. Hurma yine arttı. Efendimiz bunları alıp azık kabına koydu ve bana; "Yâ Ebâ Hüreyre! Bir şey
istediğinde elini içine sokup al! Sakın men etme, sen de men olursun" buyurdu. Artık hurma istedikçe e limi i çine s okarak alıyordum. O nun e lli ö lçeğini
Allah yoluna verdim. Bineğimin semerinin arka rarafmda asılı dururdu. Osman b. Affan (r.a)'ın zamanında düşüp kayboldu.
52[52] Beyhakî Delâil (VUO. Üst kaynak
53[53] Zehebî'nin "garip'' diye söylediği bu haber Zeyd b. Ebî Mansur'un Ebû Hüreyre isnadlı haberidir. Biraz şişirmelidir.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/41-42
54[54] Müslim 2281; Beyhakî Delâil 6/114; Hakim 3/246; Müsned 3/337, 347. Burada bu zatın kim olduğu belli değilse de Beyhakî Delâil'inde (6/114) bu zatın
Ümmü Mâlik bir deri tulum içinde Peygamber (s.a.v)'e sade yağ hediye ederdi. Oğulları gelip katık isterlerdi. Kendilerinde katık namına hiç bir şey bulunmazdı. Ümmü Mâlik kalkıp içinde Rasül-ü Ekrem'e yağ gönderdiği tulumuna geldi. İçinde yağ dolu olarak onu buldu. Bu tulumu sikine aya ka-dar bu yağ evinin katığı olmaya devam etti. Sıkıp da yağın bereketi tükenince Rasûlullah (s.a.v)'e geldi (durumu bildirdi). Rasûlullah (s.a.v) de:
"Sen onu kendi haline bırakıverseydin hâla mevcut olacaktı" buyurdu.55[55]
Azık Artıklarının Bereketlenmesi
Talha b. Müsarrıf. Ebû Salih aracılığıyla Ebû Hüreyre' nin(r.a) şöyle dediğini anlatır: Bir yolculukta Rasûlullah (s.a.v) ile beraberdik. Topluluğun azığı tükenmişti. Hatta bir kısmı bineklerini bile kesmek istemişti. Bunun üzerine 0-mer (r.a): "Yâ Rasûlullah! Azıklarda kalmış bulunan son par-çaları toplayıp da bunların Üzerine (bereketlensin diye) Allah'a dua ediversen olmaz mı? diye sordu. Peygamber de öyle yaptı. Yanında buğday olan buğdayını, hurma olan da hurmasını getirdi. Hz Rasûlullah da dua etti. Nihayet bu parçalar bereketlendi de Ashab'm hepsi azık kaplarını doldurdular. O zaman Peygamberimiz:
"Eşhedu illâilâhe illallah! Ve ennî Rasûlullah. Bu iki kelimede asla şüphe etmeden bir kul bu şahadet kelimelerinin ikrarıyla Allah'a kavuşursa kesinlikle cennete gider" buyurdu.56[56]
Hadisi Müslim Sahihinde rivayet etmiştir. Bu haberin bir benzerini de bundan daha uzun bir şekilde tfuttalib b. Abdillah b. Hantab, Abdurrahman b. Ebî Amr el-Ensarî aracılığıyla babası Ebû Amr'dan naklediyor. Bu rivayette şu ziyade vardır: Orduda bulunanlardan kabını doldurmayan hiç bir kimse kalmadı. Buna rağmen bir o kadarı da geri kaldı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) azı dişleri görü-necek kadar gülümseyip: "Ben Allah'tan başka ilah olmadığına, ve kesinlikle benim Allah Rasûlu Muhammed olduğuma şahadet ediyorum. Mü'min kul bu iki şahadet kelimeleriyle Allah'a kavuşmaya görsün, mutlaka ateşe karşı korunulur." buyurdu.
Bu hadisi Evzai, Muttalib'ten rivayet etmiştir.57[57]
Tuluktaki Suyun Bereketlenmesi
Selm b. Zerîn anlatıyor: Ebû Raca el- Utaridî'yi şöyle derken duydum: Bize İmran b. Husayn anlattı ki; Onlar Nebi (s.a.v) ile bir yolculuktaymışlar. Bütün gece yol alıp sabaha doğru gecenin son vakti istirahat etmek için konaklamışlar. Gözleri kendilerine baskın gelip Güneş çavıncaya58[58] kadar uyarlamamışlar. İlk uyanan Ebû Bekir olmuş, Ömer de ondan sonra uyanmış. Efendimiz (s.a.v) uyuduğu zaman biz onu uyandırmaya cesaret edemezdik. Ebû Bekir Nebi (s.a.v)'i uyandırana kadar tekbire devam etmiş. Nebi (s.a.v) Güneş doğmuş olarak uyandığında: "Haydin yola!" buyurdu.
Necfel b. el-Hâris olduğunu tasrih eder. Bu rivayete göre; Nevfel evlenmek için Peygamber Efendimizden yardım istemiş, o da onu bir kadınla evlendirmiş ve, düğün hediyesi olarak birşeyler vermek İçin evini araştırsa da, verecek birşey bulamayınca hizmetçisi Ebû Râff ve Ebû Eyyüb ile zırhını göndermişti. Onlar bu zırhı otuz sa' arpa borç karşılığında bir yahudiye rehin vermişlerdi. Rasûlullah bu arpayı Nevfel'e vermişti.
Nevfel derdi ki: Biz bu arpayı yarım sene yedik, sonra tarttık. Aynen onu ilk çuvala doyduğumuz ağınlıkta bulduk. Durum Peygamber (s.a.v)'e haber verdik. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) de: "Eğer sen onu tartmış olmasaydın (bereketi devam edecek) bir ömür boyu onu yemeye devam edecektin" buyurdu.
55[55] Müslim 2280; Müsned 3/147, 340; Beyhakî Delâil 6/114. Bu ni'metin bereketlenmesi konusunda pek çok haber varsa da bunların çoğu birbirine benzediği için âlimlerimiz bir kaçıyla yetiniyorlar. Buharî 81/16'da Müslim Zühd' te (2973) Hz Âişe (r.a)'dan şöyle nakleder: "Rasûlullah (aa.v) vefat etmiş olduğu zaman benim evimde ciğeri olan mahlukun (insan olsun, hayvan olsun) yiyebileceği, rafımda bulunan bir parça arpa dışında hiç bir şey yoktu. Uzun zaman ben ondan yedim. Sonra onu tartmıştım. Böylece o da tükenip gitti."
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/43-44
56[56] Müslim, İman 27; Beyhakî Delâil 6/120; İbni Sa'd 1/1/119; Ebû Avâne 1/9.
57[57] Müsned 3/418; Hakim 3/618; İbni Hibban 1/387; Taberanî Kebîr 1/211; Hakim ve İbni Hibban hadisi sahih sayarlar. Zehebî de Telhis'inde buna "sahih" diyor.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/44-45
58[58] Çavnıak, güneşin ışınlarının yere ilk düşmesidir ki, tam olarak (bezeğa) kelimesinin karşılığıdır. Toros lehçesinin güzel bir kelimesi olup ülkemizin bir çok yerinde bilinmez. Ancak ifade ettiği manâyı anlatan türkçe başka bir karşılığını bilmiyorum.
Güneş iyice ağa-rıncaya kadar bizi yürüttü. Konaklayıp bize namaz kıldırdı. Adamın birisi ayrılıp namaz kılardı. Efendimiz namazı bitirince ona:
"Ey falan! Bizimle beraber namaz kılmaktan seni alakoyan ne idi?" buyurdu. Adam da: "Bana cünüpluk isabet etti (hamamcı oldum)." dedi. Efendimiz ona temiz toprakla teyemmüm etmesini sonra namaz kılmasını emretti.
Rasûlullah (s.a.v) beni su aramam için önündeki gruba katmıştı. Çok müthiş şekilde susamıştık. Biz bu halde yürüyorken bir de ne görelim; iki iri su tuluğu arasında ayaklarını devesinden aşağıya salmış bir kadın! Ona: "Su nerede?"dedik. "Heyhat çok uzakta. Size su yok" dedi. Biz: "Senin ailen ile suyun arası ne kadarlık mesafe?" dedik. "Bir gün bir gecelik yol" dedi. Biz: "Haydi, Rasülullah'ın yanına yürü!" dedik. "Rasûlullah da ne?" dedi. Biz kadını kendi haline bırakmadık. Rasûlullah bizi onunla beraber karşıladı. Kadın bize dediklerinin aynısını söyleyip kendisinin yetimleri olan birisi olduğunu Nebi (s.a.v)'e anlattı. Efendimiz devenin çöktürülme-sini emretti de deve ıhtırıldı, ve kadının su tuluklarının üstteki ağızlarına su püskürttü. Biz kırk susuz kişi suya kanm-caya kadar içip yanımızdaki matara ve kapları da doldurduk. Cünüb olan arkadaşımıza yıkanması için su verdik. (Ama hayvanlarımızı sulamadık). Su tuluğu halâ sudan çatlayacak halde doluydu.
Sonra Efendimiz bize: "Haydi yanınızda bulunan şeyleri getirin" buyurdu. Biz de yanımızdaki ekmek kırıntılarıyla hurmaları getirdik. Efendimiz bunları bir torbaya koyup kadına; "Haydi şimdi git ve bunları ailene yedir. Ve bil ki, biz senin suyunu asla azaltmadık." buyurdu.
Kadın ailesinin yanına varınca: "Ben insanların en sihirbazına gittim. Veya o kendilerinin de iddia ettiği gibi peygamberdi." dedi. Allah (c.c) bu kadının vesilesiyle bu obadaki topluluğa hidayet nasib etti ve kadın da, o toplulukla beraber Müslüman oldu.
Bu hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmişler.59[59]
Hammad b. Selem ve diğerleri60[60] Sabit, Abdullah b. Rabah aracılığıyla Ebû Katâde (r.a)'ın şöyle dediğini anlatır:
- (Biz Rasûlullah (s.a.v) ile bir yolculukta idik.) Rasûlullah bize hitap ederek: "Siz bu yatsı ve gecenizi yürüyerek suya inşaallah yarın varabileceksiniz." buyurdu. İnsanlar birbiriyle ilgilenmeden hızla suya ulaşabilmek için yola düştüler.
Ebû Katâde devamla der ki: Rasûlullah bu şekilde yürümeye devam ederken nihayet gece yarısı olmuştu ve ben yanıbaşmdaydım. Bir ara Rasûlullah uyukladı ve bineğinden eğildi, ben hemen gelip onu uyandırmadan altından destek olup bineği üzerine doğrulmasını sağladım. Rasûlullah yoluna devam etti ve gecenin çoğu geçmişti ki, Rasûlullah yine bineğinden eğildi. Ben yine onu uyandırmadan destek verip bineği üzerine doğrulmasını sağladım. Sonra Rasûlullah yoluna devam edip seher vaktinin sonuna doğru yine bineğinden eğildi. Bu önceki iki eğilişinden daha fazla olmuştu. Neredeyse düş eyazmişti. Hemen yanma gelip düşmesin diye altına destek oldum. Efendimiz başını kaldırıp: "Bu da kim?" diye sordu. "Ebû Katâde'yim" dedim. "Benimle ne zamandan beri yürüyorsun?" buyurdu. "Geceden beri durmadan yürüyorum" dedim.
"Peygamberini koruduğun için Allah da seni korusun." buyurdu. "İşte bir süvari" dedim. Sonra da: "İşte bir başka süvarî daha" diye söylerken toplanıp yedi süvari olduk. (Rasûlullah, artık konaklasak buyurup) yoldan ayrıldı. (Bir ağaca gelip) Başmı yasladı ve: "Namazımızı geçirtmeyin." buyurdu. (Bizi ancak Güneşin harareti uyandırdı.) İlk uyanan Rasû-lullah olmuştu ve Güneş arkasmdaydı. Biz feryat ederek uyandık. Efendimiz "binin" emrini verdi. Biz de hayvanlara binip yola devam ettik. Güneş ufukta yükselince inip konakladı, sonra da beraberimde içinde su bulunan bir ibriği istedi. Hafifçe (az su kullanarak) bir abdest aldı. İçinde azıcık bir su kalmıştı. Sonra bana: "Şu ibriğini bizim için muhafaza et. Zira onun yakında bir haberi duyulacak." buyurdu.
59[59] Buharı, Menakıb 61/25 (Hadis no 3571); Müslim 682; Abdürrezzak Musannef 11/277 (hadis no 20537); Beyhakî Delâil 6/130; Beyhakî Sünen 1/216, 219; Taberanî 18/138
Burada hadisi Buhari, Müslim ve Beyhaki rivayetlerinin hepsini bir arada bulundurarak terceme ettim. Böylece bazı yanlış anlaşılmalar giderildi. Meselâ Müslim'in ibaresine göre Efendimizi Ömer uyandırmış oluyordu.
60[60] Müellif bu hadisin sonunda bunu Müslim'in rivayeti diye verirse de bu rivayet Beyhakî'nin Delâil'deki rivayetidir. Müslim bu hadisi Şeyban b. Fer-rûh-Süleyman b. el-Mugîre-Sabit-Abdullah b. Rabah- Ebû Katâde senedi İle nakleder. Daha noksansız olması sebebiyle biz tercemeye Müslim'in metnini esas aldık.
Sonra Bilal sabah namazı için ezan okudu. Efendimiz (sabah farzından önce) iki rek'at namaz kıldı. Sonra sabahın farzını kıldı. Sonra da kuşluk namazını kılıp her gün yaptığı virdini yaptı. Sonra Allah Rasûlü hayvanına bindi, biz de bindik. İnsanlardan biri diğeriyle fısıldaşmaya başlayarak: "Bu sabah namazını geçirmekle yaptığımız tefritin (hakkını kesmenin) keffâretine?"dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):
"Sizin için lazım olan en güzel örnekler bende mevcut değil mi? (Siz neler söylüyorsunuz. Eğer bir şey sizin dünya iş lerinizden ise başınızın çaresine bakın, yok eğer dini meseleniz ise onun halli bana aittir. Bunun üzerine "Biz namazımızı geçirip keffaretini vermedik." deyince Efendimiz şöyle buyurdu:) Ama uykuya gelince onda tefrit (kaçırmış sayılmak) olamaz. Tefrit ancak (uyanıkken) "namazını öteki namazın girene kadar geciktiren kimse üzerine olur. Artık kim böyle bir duruma düşerse uyandığında derhal bu namazı kılsın. Eğer uyandığında kuşluk olmuşsa onu o vakit kılsın." Sonra Rasûlullah buyurdu ki:
-«İnsanlara Hüsnü Zan'da bulunun.» buyurdu. Biz de, "Yâ Rasûlallah! Sen dün «Eğer suya ulaşamazsanız çok susay-acaksınız» buyurmuştun, dedik. Sabah olduğunda insanlar peygamberini kaybetmiş bulunuyorlardı. Topluluktan birisi: "Rasûlüllah suyun başına varmış olsa gerek." dedi. Toplum da Ebû Bekir ile Ömer de vardı. Ebû Bekir ile Ömer onlara: "Peygamber henüz sizden geri kaldı, sizi bırakıp da (suya doğru) geçip gitmiş değildir." diyor, insanlar da; Rasûlüllah mutlaka önümüzde (su başındadır) diyorlardı... Eğer Ebû Bekir ve Ömer'e itaat etseler doğru yolu bulacaklardı." diye üç kere tekrarladı.
Ebû Katade devamla der ki: Gün uzayıp dağ taş ısındığında insanların yanına varmıştık. Onlar: "Yâ Rasûlüllah! Yandık; mahvolduk" diyorlardı. Efendimiz de: "Size mahvolmak yok, bana küçük bardağımı getirin." diyerek abdest ibriğim da istedi. Rasûlüllah (s.a.v) bardağa boşaltıyor, Ebû Katade insanları suluyordu. İnsanlar ıbrıktaki suyu görür görmez birbirinin üzerine çullanarak suya hücum ettiler. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v): "Ahlakınızı güzelleştirin, hepiniz suya kanacaksınız." buyurdu. Onlar da Öyle yaptılar. Rasûlul-lah döküyor, ben dağıtıyordum. Nihayet ben ve Rasûlüllah (s.a.v) den başka kimse kalmadı. Sonra Rasûlüllah suyu bardağa döküp "iç" buyurdu. "Sen içmeden içmeyeceğim yâ Rasûlüllah" dedim. Bunun üzerine:
"Topluluğun sâkîsi suyu en son içendir." buyurdu. Ben de suyu içtim. Rasûlüllah (s.a.v) de içti. İnsanlar pınarın başına suya kanmış olarak geldiler. (Hâla ıbrıkta eskisi kadar su vardı. Onlar üç yüz kişiydi.)
Abdullah b. Rabah der ki: Ben bu hadisi büyük camide an-latıyorken bir de beni İmran b. Husayn (r.a) duymuş da bana: Ey genç! Nasıl naklettiğine iyi dikkat et. Zîra o geceki kervandan birisi de bendim, dedi. Ben de: Öyleyse sen bu hadisi en iyi bilen birisi olmalısın, dedim. Bana: "Sen kimlerdensin?" diye sordu. Ben de "Ensardan" deyince: "Öyleyse hadisi anlatmaya devam et. Siz kendi hadisinizi iyi bilirsiniz." dedi. Ben de bu haberi oradaki topluluğa anlattım. Bunun üzerine İmran (r.a):
- Ben o geceki yürüyüşte bulunmuştum. Ama hadiseyi senin gibi tam olarak ezberleyen birisi olabileceği aklıma gelmemişti, dedi.
Bu hadisi Bekr b. Abdillah el-Müzenî de Abdullah b. Ra-bah'dan nakleder. Bu haberi Müslim rivayet ediyor.61[61]
Efendimizin Yağmur Duası Yapması
Evzaî der ki: Bana İshak b. Abdillah b. Ebî Talha, Enes'in (r.a) kendisine şunları anlattığını nakletti:
Rasûlullah (s.a.v) zamanında insanlara kıtlık isabet etmişti. Rasûlullah (s.a.v) (cuma günü) hutbe üzerinde iken kendisine (Hz Ömeri'in evi olan Darül-kaza denen eve bakan kapıdan) bir bedevi geldi ve; Yâ Rasûlullah! Mallar mahvoldu, (yollar kesildi) çoluk çocuk aç kaldı. Allah'a, bize yağmur vermesi için dua et, dedi. Bunun üzerine Efendimiz ellerini kaldırdı, (ve Allah'ım! Bizi
61[61] Müslim 6S2; Abdürrezzak 20538; Beyhakî Delâil 6/1132, 4/284; İbni Sa'd 1/180; Müsned 5/289; İbni Sa'd 1/1/120; Ebu Nüaym, Delâil 145.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/45-50

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...