02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi 
(İSLAM TARİHİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)

başladım. Ona her ge!i- simde aynı sözleri tekrar etti. Nihayet günde beş namazla döndüm. Bu gelişimde Musa yine aynı sözleri tekrarladı. Bende "Rabbime utanıncaya kadar gidip geldim. Artık onun emrine razıyım ve teslim oluyorum." dedim. O anda bana: "Farzımı imzaladım, kullarıma hafiflettim her bir sevabı on sevab yaptım" diye bir nida geldi. Bunu Müslim rivayet eder.
Yine aynı hadisi Sabit el, Bunânî'de Şerîk b. Ebî Nemir aracılığıyla Enes'den (r.a.) direk olarak rivayet edip hadisi ne Ma'lik b. Sa'sa'ya ne de Ebû Zerr'e dayandırır. Ama bunun gibi bir rivayetin sakıncası yoktur. Zira Sahabenin (diğer sahabeden duyduğunu belirtmeyip Efendimiz'den duymuş gibi naklettiği) mürselleride yine (haberi kabulde) hüccet teşkil eder.572[95]
Hammad b. Seleme, Sabit aracılığıyla Enes (r.a.)'tan Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Bana Burak getirildi: O beyaz bir hayvandı. Ona binip Beytü'l Makdise geldim. Onu daha Önce peygamberlerin bağladığı halkaya bağladım. Sonra mescide girip namaz kıldım. Bana şarab ve süt olarak iki kap getirildi. Ben sütü seçtim. Cibril de "Sen fıtrata isabet ettin" dedi. Sonra beni dünya semasına yükseltti. Cibril kapıyı çaldı ve "Kim o?" denildi. "Ben Cibrîlim" dedi. "Yanındaki kim!" dendi. "Muhammed" dedi. "Yukarıya gönderilmişini?" diye soruldu. Cibril de "gönderildi" deyince kapı açıldı. Birden Âdem (a.s.) ile karşılaştım...".
Ravi hadisi böylece diğerleri gibi anlatıyor. İşte bu rivayette şu ilâveler vardır: (kapıdan girince) Yusuf (a.s.) ile karşılaştım. Gördümki güzelliğin yansı ona verilmiş. Beni selamladı ve bana hayır duada bulundu...
Yedinci kat sema açıldıktan sonra şöyle anlatmaya devam eder:
"Birde ne göreyim İbrahim (a.s.), Beytul Ma'mûr'a yaslanmış duruyor. Bana merhaba deyip, hayır duada bulundu. Beyt-i Ma'mur (bir muazzam bina olup) hergün yetmiş bin melek ona girip bir daha oraya geri dönmüyor. Sonra Cibril beni Sidratü'l Müntehâ'ya götürdü. Bir baktım ki; yaprakları fil kulağı gibi meyveleride testi kadar idi. Allanın emrinden bürüyen şey sidreyi bürüyünce o öyle bir değişikliğe uğruyor-ki, Ondaki bu güzellikler sebebiyle Allah'ın yarattıklarından hiç biri onun güzelliğini anlatamaz. Sonra (Cebrail) yaklaşıp sarktıda kuluna vahyettiğini vahyetti. Her gün bana elli vakit namaz farzetti. Sidreden inip Musa'ya uğradım. Bana:
-Rabbin ümmetine neyi farz etti?, dedi. Bende: -"Her gece ve gündüzde elli vakit namaz" dedim. O da:
-"Rabbİn katına dönde ümmetine bunun hafifletilmesini iste. zîrâ ümmetiyin buna gücü yetmez. Ben İsrail oğullarını deneyip imtihan ettim" dedi. Bende dönüp:
"Yâ Râb! ümmetime bunu azalt!" diye yakardım. Benden beşini indirdi. Dönüp Musa'ya geldim. "Ne yaptın?" dedi. "Beşini benden kaldırdı" dedim. "Ümmetiyin gücü buna yetmez. Dönde Rabbin'den ümmetin için bunu azaltmasını iste" dedi. Ben rabbim ile Mûsâ arasında gidip gelmeye devam ettim. Nihayet Rabbim: "O hergün beş vakit namazdır. Her namaza on sevap (verdiğim için) bu elli vakit namaz sayılır" buyurdu.
Bu hadisi aynı isnadla Müslim'den rivayet etmiş ama içinde "Yaklaşıp sarktı" cümlesi yer almıyor. Bu rivayet Haccâc b. Minhâl'in rivayetinde mecuttur. Haccac da Hammâd b. Seleme'den yaptığı rivayetlerde çok itinalı sağlam birisidir.573[96]
Süleyman b. Bilâl anlatıyor: Şerik b. Abdillah b. Nemir: "Ben Enes (r.a)'ı işittim: Diyordu ki," diyerek bu İsrâ hadisini anlatır. İşte bu hadiste şunlar vardır:
"Sonra onu yedinci kat semaya çıkardı. Sonrada onu bunlardan daha yukarılarda Allah'tan başka kimsenin bilmediği yerlere yükseltti. Nihayet Sidretü'l Müntehâ'ya geldi. İzzet sahibi Rab Cebbar Tebâreke ve Teâlâ yaklaştı 574[97] da bunun üzerine o da sarktı. Hatta iki yay arası kadar yahut daha
572[95] Müslim îman 262/162; Buharî Menâkib 63/42; Nesâî Mücteba 1/221.
573[96] Müslim îman 260/162; Beyhakî Delâil 2/383; İbni EM Şeybe 14/302.
574[97] Buharı'ye itiraz edilen yerleden biri bu hadistir. Hattabi derki:
"Buhari'nin Sahihinde zahiren bundan daha çirkin bir hadis olmadığı gibi bu bölümden daha tatsız hiç bir yeri yoktur. Zira bu hadisteki bu fasıl (iki yay arası) demekle iki şeyin arasındaki mesafe ile her birinin yerini belirtiyor. Hem (sarkma) kelimesindede yukarıda asılıp ucu sarkan bir şeye teşbih ve temsil vardır. Miraç hadisinden diğerlerini görmeyip sadece bu hadisi görüp kıssanın başı ile sonu arasındaki uyumsuluğu farketmeyen kimse bunun anlamını anlamayıp şaşınca
yakın oldu."
Buharî hadisi Abdul Aziz b. Abdillah aracılığıyla Süleymandan rivayet etmiştir.575[98]
Şeybân da Katâde, Ebu'l Âliye aracılığıyla İbni Abbas'ın (r.a.) şöyle dediğini anlatır. Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Ben İsrâ hadisesi gecesinde Musa (a.s)'ı uzun boylu, kıvırcık saçlı tıpkı Şenûe kabilesinden bir adammış gibi bir halde gördüm. İsa'yı da orta boylu, yanal benizli düz saçlı biri olarak gördüm."
Allanın kendisine gösterdiği ayetler içinde cehennem bekçisi olan Mâlik ile Deccal da vardı.
Katâde: "Sakın, sen Allah'a mülaki olacağından, asla şüphe içinde olma" (Secde sûresi 23) ayetini "Nebi {s.a.v.) Musa'ya mülâki olmuştur" diye tefsir ederdi. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.576[99]
Sahihayndaki Said b. Müseyyeb hadisinde Ebû Hüreyre (r.a.) Nebî (s.a.v.)'in İsra gecesi yürütüldüğünde: "Ben Musa ve İsa'ya rastladım" buyurup sonra onları tarif ettiğini ve "İbrahim'i gördüm. Ona en çok benzeyen çocuğu benim" dediğini rivayet eder.577[100] Mervan b. Muâviye el-Fizâriy, Kanan en Nihmî aracılığıyla Ebû Zabyân el-Cenbî'nin şöyle dediğini anlatır: Biz Ebû Ubeyde b. Abdillah ile Hz. Sa'd İbni Ebi Vakkas'm oğlu Muhammed b. Sa'd'ın yanında oturuyor idik. Muhammed, Ebû Ubeyde'ye: Bize Rasûîü Ekremin geçirdiği İsra gecesini babandan duyduğun gibi anlatsana dedi. Ebû Ubeyde de "Hayır sen onu bize babandan rivayeten anlat" dedi.
Muhammed de, "Ben istemeden sen benden isteseydin ben isteğini yerine getirirdim." dedi. Ebû Ubeyde de "Rasulullah (s.a.v.) buyurduk^ diyerek kıssayı şöyle anlatmaya başladı:
«Cebrail bana katırdan ufak, merkepten büyük bir hayvan getirip beni ona bindirdi. Hayvan bizi uçar gibi götürmeye başladı. Bir tepeye tırmanırken ard ayaklan (uzayıp) ön ayaklan ile aynı seviyeye gelirdi. Tepeden inerken ön ayakları (uzayıp) arka ayaklan aynı seviyeye gelirdi. Nihayet düz saçlı esmer bir adama uğradık. Sanki Ezd-i Şenue kabilesinin adamlarından biri gibi idi. Sesini yükselterek "ona ikram etti, onu üstün tuttun!" diyordu. Ona ulaşıp selam verdik selamımızı aldı ve "Beraberindeki kim yâ Cibril?" dedi. O da "bu Ahmed dir" dedi. Bunun üzerine bu zât:
-Ümmî olup Rabbi'nin risâletini tebliğ ve Ümmetine nasihat eden peygamber merhaba, dedi. Sonra yola koyulduk. Ben "kim bu yâ Cibril?" dedim. "Mûsâdır" dedi.. Ben, "kime serzenişte bulunuyor?" dedim. Cibril de "Senin hakkında Rabbine serzenişte bulunuyor" dedi. Ben "Rabbine karşı sesini yükselterek ha!" deyince Cebrail "Allah (c.c) onun hiddetli biri olduğunu bilir" dedi.
Sonra devam edip meyveleri kandiller gibi olan bir ağaca geldik. Altında yaşlı birisi ile çoluk çocuğu vardı. Cebrail bana "Baban İbrahim'e yürü" dedi. Biz ona selam verdik o da selamı alıp "bu beraberindeki kim? Yâ Cibril" dedi. "Oğlun Ahmed'dir" dedi. İbrâhimde "Rabbi-nin risaletini tebliğ
hadisi inkâr eder. Hadisin başı ile sonu arasındaki iritibatı kuran kimse için zorluk yoktur. Zira hadisin başında "O uykuda iken" ifadesi bunun rüya olduğunu ortaya koyuyor. Hadisin sonunda "Uyandı" da buna şahittir. Bazı rüyalar yoruma muhtaçtır. Bazısıda uyanık hal gibi ihtiyaç göstermez. Öyleyse bu kıssa baştan sona Enes'in yada rayı Şerik'in kendi kafasından anlattığı bir şey olup onu Efendimize isnad etmediği gibi (ondan) diyerek nakilde etmiyor. Şerik ise birçok hadislerde kendinden başka hadisçiierlin iltifat etmediği bir takım "münker" lafızları naklederdi."
İbni Hacer Fethul Bârî'de (33/483-484) bunu reddederek derki: Hatta-binin "Enes (r.a) bunu Peygambere dayandırmadı" demesi bir etki yapmaz. Zira bu hadisin en düşük derecesi Sahabe mürseli olur ki, ister bir başka sahabeden ister Rasülullah'tan (s.a.v) alsın fark etmez. Zira bu tür haber kafadan atma olamayınca "Merfu hadis" hükmüne girer. Bunun aksi hadis âlimlerinin yolu değildir. Hattabi "Rabbin sarkması" olayına "Selefin hepsi ile mütekadimin ve müteehhirin alimlerinin ve tefsire ilerin in muhalif olduğunu" söyleyip burada üç görüş belirtir.
1- Cebrâil Muhammed (s.a.v)'e yaklaştı.
2- Cebrâü dikildikten sonra sarktı da Muhammed (s.a.v) onu gördü.
3- Cebrail yaklaştı da Muhammed (&a.v) Rabbine şükür için secdeye eğilerek sarkmış oldu.
İbni Hacer "Andolsun onu tekrar bir daha gördü" ayetini İbni Abbasin "Rabbi Muhammed'e yaklaştı" diye tefsir ettiğini hadisin hasen dereceli olup Şerik rivayetini desteklediğini, hadiste Hattabî'nin iddia ettiği gibi Allah'a mekan izafesi ifadesi olmadığını hem Selefin ittifakla bu görüşe muhalif olmadığını Allanın yakınlık kelimesi ile mecaz kasdolduğunu izah eder. Aynî de Umdetü'l Karî'de bunun mecaz olduğunu belirtir 25/172.
575[98] Buharî Tevhîd 97/37 hadis no: 7517
576[99] Müslim 267; Taberî Tefsir 21/112 Secde ayet 2a
577[100] Daha önce de geçti. Taberânİ Kebîr 10/214; Taberânî Sagîr 1/196; Müsned 3/334; Ebû Avâne 1/13ÛL
edip ümmetine nasihat eden Peygambere merhabalar olsun. Oğulcuğum! Sen bu gece Rabbine kavuşacaksın. Eğer ümmetin hakkında bir ihtiyacın var ya da birçok ihtiyacın varda Rabbine ar-zetmeye gücün yeterse bunu yerine getir" dedi.
Sonra yola koyulup Mescid-i Aksâ'ya geldik. Burak'tan inip onu mescidin kapısında bulunup peygamberlerinde bu hayvanı bağladıkları halkaya bağladım. Sonra mescide girdim. Orada peygamberlerin kimi secde, kimi rukuda kimide ayakta olarak tanıdım. Sonra bana bal ve süt dolu iki kap getirildi. Ben sütü içtim. Cebrail omuzuma dokunarak "Muhammedin Rabbine andolsunki Fıtrata isabet ettin." dedi. Sonra namaza kamet getirildide ben onlara imam oldum. Sonra dönüp yöneldik...
Bu hasen dereceli ama garib bir hadistir.578[101]
Sabit el-Bünânî ve Süleyman et Teymî tarafından sahih bir senedle nakkslduğuna göre Nebi (s.a.v.):
"İsrâ'ya götürüldüğüm gece kızıl bir kum yığınının yanından, kabri üzerinde namaz kılarken Mûsâ (a.s)'a geldim.1' buyurmuştur. Yine Ebû Seleme'nin Ebû Hureyre (r.a) aracılığıyla Nebi (s.a.v)'in
"Kendimi peygamberlerden bir gurup içerisinde gördüm. Musa da orada namaz kılıyordu." diye İbrahim ve İsa'yı da bahsettikten sonra "Namaz vakti girince onlara imam oldum" buyurmuş olduğu hadiste sahihtir.579[102]
Yine Said b. Müseyyeb'in naklettiği hadiste de «Efendimiz (s.a.v)' in peygamberlere BeytÜ'l Makdiste rastladığı haberi mevcuttur. Böyle olunca bu hadislerle önce geçen hadislerdeki aykırılıkların arasını bulmak nasıl olacaktır. Zira yukarda geçen hadiste onları göklerde gördüğü Musaya tekrar tekrar gidip geldiği haberi geçmektedir,» diye bir itiraz öne sürülürse:..
Bunun cevabı şudur: Peygamberler Efendimiz (s.a.v)'e gösterildiler. Onları birkaç kere gördü. Giderken Mûsâ (a.s)ı kabrinde namaz kılarken görmüştü. Sonra onu Beytü'l Makdis'te gördü. Sonrada altıncı kat semaya vardığında Onu ve diğerlerini tekrar gördü. Bizim Peygamberimizin yükseklere çıkartıldığı gibi (Salat ve selam onlara olsun) onlarda göğe çıkarıldılar. Şehitlerin Rableri katında hayatları gibi Peygamberler de Rableri katında diridirler. Onların hayatları dünya halkının hayatları tarzında olmadığı gibi, âhiret ehlinin hayatınada benzemez. O ayrı bir şekildedir. Nitekim hadiste varid olduğuna göre; Şehitlerin hayatları, "Allanın onların ruhlarını yeşil renkli kuşların kursaklarına koymuş ta cennette gezinip arşın altında asılı bulunan kandillere tünemiş ola-rak yaşamalarından ibarettir." İşte onlar bu itibarla Rableri katında diridirler. Nitekim Allah, onların cesetleri kabirlerinde bulunduğu halde bu durumu haber veriyor.580[103]
Bu olaylar insan aklının alabileceği şeylerden daha büyük hadiselerdir. Allanın: "O muttekîler gayba iman ederler" (Bakara 3) ayetinde buyurduğu gibi bu hadiselere iman etmek farzdır.
Bize Ebû'l FadI Hibetullah, Ebû Ravh Abdü'l Muiz b. Muhammed Kitabî olarak haber verdi ki; Temîm b. Ebû Saîd el-Cürcânî onlara şöyle haber vermiş. Biz Ebû Sa'd Muhammed b. Abdirrahman, Ebû Amr b. Hamdân-Ahmed b. Ali b. Müsennâ-Hüdbe b. Hâlid-Hammad b. Seleme, Ata b. Es-Sâib- Saîd b. Cübeyr-İbni Abbas (ta) isnadıyla Rasülul-lah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu anlattı:
«İsra gecesi güzel bir kokuya rast geldim. "Bu koku da neyin nesi yâ Cebrail?"» diye sordum. Cibril de "Bu kabir Firavn'un kızının hiz-
«Sakın Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin Aksine onlar diridirler. Lakin size farkında değilsiniz.»
Allah (cc) yine Aü İmran 166'da buyıırurki:
Allah yolunda Bldürülenleri sakın ölü saymayın. Aksine onlar Rableri katında diri olarak nzıklandınlıyoriar.»
metcisi olan Mâşita (ile iki çocuğu ve kocası)'nın kabrinin kokusudur. Bir gün saçını tarıyordu.
578[101] İbni Asâkir Tehzîb-Tarihi Dımışık î/386.
579[102] Ebû Avâne MUsned 1/131.
580[103] Allah Bakara suresi ayet 154'te:
Tarak elinden düşünce "Bismillah" dedi. (Allanın adıyla) Firavn'un kızıda "Babamımı kasdediyorsun" deyince "Benim ve babaym Rabbi olan zatı" dedi. Kız da "öyleyse bunu babama söyleyeceğim" dedi. "Söylersen söyle dedi." Kız da Firavn'a haber verdi. Firavn ona "Senin benden başka Rabbinmi var!" deyince "O Benim ve seninde Rabbin olup semalardaki zattır" deyince Firavn kızıp "bunu bakırdan yapılma büyük bir kazanda kızartın5' diye emir verdi. Kadın da "benim sana bir ihtiyacım var" dedi. Firavan "o ne imiş" deyince kadın: "Benim ve çocuğum kemiklerini bir araya (bir kabre) koyuverin" dedi. Firavn da "Bu dediğin benirn senin bizde olan hakkına karşılık yerine getireceğimiz bir görevdir" dedi. Kadıncağızın çocukları birer birer kızarmış kazana atıldılar. En son çocuğu henüz ufacık bir bebekti. (O an dile gelip) "Anacığım sabret! Zîra sen hak üzeresin" dedi.
İbni Abbas derki: Henüz bebek iken dört çocuk konuşmuştur. 1,-Firavn kızı Mâşita'nın oğlu. 2- Cüreyc adlı rahibin suçsuzluğunu söyleyen çocuk 3-Meryem oğlu İsa 4-Dördüncünün adını bilemiyorum.
Bu hasen dereceli bir hadistir.581[104]
İbni Sa'd derki: Bize Muhammed b. Ömer (Vakîdî) Ebû Bekir b. Ebî Sebre ve diğerlerinin şöyle dediğini anlatır:
-Rasüîullah (s,a.v) Rabbinden Cennet ve Cehennemi kendine göstermesini istiyordu. Ramazanın başlangıcından itibaren onyedinci Cumartesi günü olunca, bu olay hicretten onsekiz ay önce idi. -Rasüîullah (s.a.v) evinde uyurken Cebrail ona Mi'racı (göğe çıkılacak şeyi) getirdi. O manzarası son derece güzel bir şeydi. Onunla tek tek semalara çıktı. Orada Peygamberlerle görüştü. Sonunda Sidretü'l Müntehâ'ya ulaştı.582[105]
İbni Sa'd derki: Bize Muhammed b. Ömer, Usâme b. Zeyd el-Leysî-Amr b. Şuayb-Babası Şuayb b. Amr aracılığıyla dedesi Amr b. el 'Âs (r.a)'tan:
-Yine Muhammed b. Ömer, Mûsâ b. Ya'kûb ez Zem'î-babası dedesi aracılığıyla ÜmmU Seleme (r.a)'tan:
-Yine Mûsab b. Ya'kub, Ebû'l Esved-Urve isnadıyla Hz. Âişe (r.a) 'tan:
-İshak b. Hazim'de Vehb b. Keysân-Ebû Murre aracılığıyla Ümmü Hâni (r.a)'tan:
-Abdullah b. Ca'fer de Zekeriyya b. Amr-İbni Ebî Müleyke isnadıyla İbni Abbas (r.a)'tan -birinin hadisi diğerinin içindede bulunarak şöyle anlatırlar:
"Rasûlullah (s.a.v) Şİ'b'i Ebî Tâlib'den Hicretten önce Rebi'ül evvel ayının onyedinci gecesi Beytil Makdise yürütüldü".
-Hadisi böylece naklederek sözü şöyle tamamiarlar.:îçlerinden birisi bu hadiste şunu anlattı "Rasûlullah da (s.a.v) evinden kaybolduğunda Abdülmuttalibin oğulları onu aramak için etrafa dağıldılar. Hatta Abbas (r.a.) "Zü Tuva" denen yere kadar varıp "Yâ Muhammed! Yâ Muhammed diyerek bağırmaya başladı. Rasûlullah da (s.a.v) ona "Leb-beyk" diye cevap verince Abbas: "Yâ
581[104] İmam Ahmed Müsned 1/309 Hanımâd b. Seleme, Ata b. Sâih, Said b. Cü-beyr, İbni Abbas isnadıyla. Burada 4'ncÜ çocuğunda "Yusuf (a.s)'ın şahidi olan çocuk" olduğu yazılıdır.
İbni Hibban Sahîh (Tertib-Sahihi İbni Hibban) 4/246 Hadis no 2892 2893 Beyhaki Delâil 2/389. Bu hadisin Katâde Mücâhit -İbni Abbas -isna-dıyla Ubey b. Ka'b'dan da bir nakli varkİ, bu daha tamdır. Orada Cebrail bu kabrin Mâşita ve çocuklarına ait olduğunu belirtip şu İzahı verir.:
-Bu işin başlangıcı şöyle olmuştur. Hızır. İsrail oğulları eşrafından biri idi. Bir gün yolu kilisesinde bulunan bir Rahibe uğramış, Rahib de ona İslamı öğretmişti. Hızır buluğ çağına gelince babası onu bir kadınla evlendirmişti. Hızır karısına İslamı öğretip, kimseye bunu bildirmeyeceğine dair söz almıştı. Hızır kadınlara yaklaşmıyordu. Bu yüzden bu kadını boşadı. Sonra babası onu başka bir kadınla evlendirdi. Hızır önada İslamı öğretip bunu kimseye bildirmemesi için söz aldı. Bu kadınlardan birisi bunu gizlediysede diğeri bunu Hızır aleyhine yaydı. Hızır da oradan kaçtı ve denizin birinde bir adaya geldi. Sonra oraya odun toplamaya iki adam gelmişti. Bunlar Hızın gördüler. Birizİ gizlediysede diğeri "ben Hızın gördüm" dedi. Ona "se ninle beraber onu kim gördü" dediler o da falanca dedi. Ona sonıldııysada o bunu gizledi. Onların dinine göre yalan söyleyen öldürülürdü. Bu konuş mayan kişi yine bu sim saklayan kadınla evlendi. (Derken çocukları oldu.) Bir gün Fifavn'un kızının saçını tararken tarak yere düştü. "Firavn kahrolsun?" dedi. Kız da babasına söyledi. Kadının iki çocuğu ve kocası vardı. Onlara haber salıp kadına ve kocasına dinlerinden dönmeleri için çok uğ-raştiysada kabul etmediler. O da "ben sizi öldüreceğim" dedi. İkiside "Bizi öldürünce bize bir iyilik edipte bizi aynı yerde defnet" dediler. O da öyle yaptı. Bak İbni Mâce 4030; İbni Adiy El-Kâmil 3/1206; Taberâni Kebirinde Bezzarın Müsnedinde aynı haberi verir. Buharı 4/201; Müslim 4/1978; Müsned 2/301-307; Hakim 2/595 "Beşikte ancak üç çocuk konuştu" hadisini Ebû Hureyre aracılığıyla Nebi (s.a.v)'den nakledip, İsâ (a.s) Cüreyci beraat ettiren Çocuk ve Mâşitanm oğlu olduğunu bildirirler.
582[105] Tabâkat 1/213.
kardeşim oğlu! Dün geceden beri neredeydin kavmini yordun." dedi. Efendimiz (s.a.v) de:
-Beytül Makdis'den geldim dedi. Abbas:
-Bu gece ha! deyince, (s.a.v) evet buyurdu. Abbas da:
-Ancak hayırmi başına geldi! deyince "evet, benim başıma hayırdan başka birşey gelmedi" buyurdu.
Ümmü Hanî "O ancak bizim evden Mi'raca gitti" Efendimiz O gece bizde yatsıyı kıldıktan sonra uyudu. Sabah namazından önce biz onu uyandırdık. Kalkıp sabah namazını kıldı ve: "Yâ Ümmü Hanî! Ben Bey-tü'l Makdise gidip orada namaz kıldım. Sonrada kuşuluğu sizinle kıldım." dedi. Ümmü Hani Efendimize "Sakın bunu insanlara anlatma se-ni yalanlarlar" dedi. Rasûlullah da (s.a.v) "Vallahi onlara anlatacağım" diyerek gidip haber verdi. Onlarda bu habere şaşıp kaldılar...
İbni Sa'd da böylece kıssanın gerisini naklediyor.583[106] Burada gördüğünüz gibi Vakîdî İsra ile Mi'racı birbirinden ayrı olarak mütala edip onların her birine ayrı bir tarih veriyor.
Abdü'I Vehhab b. Ata anlatyor: Bize Raşid Ebû Muhammed el Hu-mâni, Ebû Hârûn et Abdî aracılığıyla Ebû Saîd el Hudrî aracılığıyla As-hab-ı Kiramın "Yâ Rasûlullah! Bize Mirac'a götürüldüğün gece hakkında bahsedermisin" dedikleri zaman Rasülü Ekrem'in (s.a.v):
«Bit gece kulunu ayetlerimizden bir kısmını göstermek için Mes-cid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götüren zatın sânı ne yücedir» (İsra 1) ayetini okuyup sonra şöyle buyurduğunu nakleder.:
«Ben yatsı vakti Mescidü'l Haram'da uyurken bana birisi gelip beni uyandırmaya çalıştı. Bende uyandım. Ama birşey görmeyip sonra uykuma döndüm. Sonra beni tekrar uyandırdı. Uyandımsada yine bir şey göremedim. Sonra yine uyudum. Beni tekrar uyandırınca uyandım ama birşey göremedim. Birde bakınca hayal şeklinde birşey gördüm. Gözlerimle onu takib ettim. Takib ederek Mescit'ten çıktımki sizin katırlarınızdan ufakça iri kulaklı, Burak denilen bir hayvan. Benden önceki Peygamberler de ona binerdi. Ayağını gözünün en son gördüğü noktaya atan bir hayvandı. Bende üzerine bindim. Bu Hayvanın sırtında gi-diyorken sağ tarafımdan birisi "Yâ Muhammed! Beklede sana birşey sorayım" dedi. Cevap vermedim. Yoluma devam ettim. Bu kerede baş kası sol tarafımdan "Yâ Muhammed! Beklede sana bir soru sorayım" dediysede ben ona cevap vermedim. Sonra birden bire kollan açık, Üzerinde her türlü takı eşyaları olan bir kadın yanıma geldi. "Yâ Mu-hammed bekle sana bir şey sorayım" dediysede ben ona iltifat etmedim. Ve Beytü'l Makdise geldim. Hayvanımı halkaya bağladım. Cebrail bana şarap ve süt dolu olarak iki kap getirdi. Ben sütü içtim. Cibrîl de "Fıtrata isabet ettin" dedi. Ben Cibril'e sağ tarafımdan çağıran kimseyi anlattım. Bana "O Yahudi dininin da'vetçisiydi. Eğer onun çağrısına icabet etseydin ümmetin yahudileşecekti. Diğeride Hıristiyanlığın da'vetçisiydi. Onun çağrısına uysaydın ümmetin hırıstiyanlaşak idi. O gördüğün kadında Dünyadır. Onun davetine uysaydın ümmetin ahirete dünyayı tercih edeceklerdi." dedi.
Sonra Cibrîl ve ben Beytü'l Makdise girdik. İki rekat namaz kıldık. Sonra âdemoğulları ruhlarının üzerinde semaya çıkarıldığı Mi'rac (merdiven) bana getirildi. Yaratıklar Mi'rac'dan daha güzel bir şey görmüş değillerdir. Siz ölünün ölürken gözlerini semaya doğru çevirdiğini görmedinizmi? O bunu Miracın güzelliğine hayret ettiğinden böyle yapar. Ben ve Cibrîl göğe yükseldik. Ben orada Dünya semasının sahibi olan ve İsmail denilen bir Melek gördüm. İki elleri arasında yetmişbin melek vardı. Allah (c.c) (Müddesir 31) «Rabbiyin ordusunu ancak kendisi bilir.» buyuruyor. Cebrail göğün kapısını çaldıda "kim O?" denildi. "Cebrail" deyince, "beraberindeki kim?" denildi. "Muhammeddir" deyince "O gökyüzüne gönderildimi" denildi. "Evet" dedi (de kapı açıldı). Birde ne göreyim Âdem (a.s) Allanın kendini ilk yarattığı gündeki görünümünde değilmi! Kendine kendi neslinin mU'minlerinin ruhları gösteriliyorduda: "Ne güzel ruh ne güzel nefs, onu İlliyîn'e koyun" diyordu. Sonra zürriyetinden fâcir olanların ruhları gösteriliyor o da "ne kötü ruh ne kötü nefs onu da Siccîn'e atın" diyordu. Sonra oradan arza geçince kendimi bir takım sofralarda buldum. Üzerinde yarılarak kesilmiş etler vardı. Ama yakınında kimseler yoktu. Birde diğer sofraya baktım. Onun Uzerindede bozulup kokmuş bir et vardı. O sofrada yemek yiyen bir takım insanlar vardı. "Yâ Cibi-
583[106] İbni Sa'd Tabâkat 1/213 215 İbni İshak da İbni Abbas, tbni Mes'ud ve Dahhak b. Müzâhimîn "Rasülullah mi'raca gittiği gece yatsıyı kümiş olup Ümmü Haninin evindeydi" der. Bak İbni Hişâm 2/9; Beyhakî Delâil 2/405.
ril! Bunlarda kim?'" dedim. O da "Bunlar senin ümmetinden helâli bıra-kıpta harama giden
insanlardır." dedi. Az daha geçti. Karınları evler gibi olmuş bir topluluğa geldim. Onlardan biri
ayağa kalkmak istedikçe "Allahım kıyameti koparma!" diyerek yere yıkılıyordu. Bunlar Firavn
neslinin yolu üzerindedirler. Yolcular gelip onları oradan atıyorlar. Ben onları Allah'a karşı gürültü
çıkardıklarını işittim. "Bunlar kim?" dedim. "Bunlar senin ümmetinden faiz yiyenlerdir" dedi. Sonra
az daha geçti birden dudakları deve dudağı gibi olmuş bir kavme rastladım. Ağızlan açılıp taş
yutuyorlar sonra taş altlarından çıkıyor ve onlarda bunun acısıyla feryad ediyorlardı. "Bunlar kim?"
dedim. "Bunlar insanların malını zorla yiyen zâlimlerdir" dedi. Az daha geçince göğüslerinden
asılmış kadınlara rast geldim. Onlarıda Allah'a feryad ederken işittim. "Bunlar kimlerdir, yâ Cibril?"
dedimde. "Bunlar Ümmetiyinin fahişeleri" dedi. Az daha geçti. Ben yan taraflarından kendi etleri
kesilip kendilerine yedirilen ve "hadi dünyada kardeşleriyin etini yediğin gibi kendi etinide ye" diye
azarlanan bir topluluğa uğradım. "Bunlarda kim?" diye sorduğumda Cibrîl "bunlar senin Ümmetin
içinde insanları yüzüne değilde arkasından ayıplayan ile insanları el-göz kaş işaretiyle alaya
alanlardır." dedi. Sonra ikinci kat semaya çıktım. Orada Allanın yarattığı en güzel bir adama
rastladım. Dolunay gecesi ayın diğer yıldızlara olan parlaklığı gibi buda insanlara güzellikte üstün
kılınmış ti. "Yâ Cebrail! bu kim!" deyince, "0 kardeşin Yusuftur" dedi. Yanında kendi kavminden
bir gurup vardı. Bende onlara selam verdim. O da beni selamladı. Sonra üçüncü kat semaya
çıktım. Birde ne göreyim! Yahya, İsa ve beraberlerinde kendi milletlerinden bir gurup vardı. Ben
ona selam verdim o da beni selamladı. Sonra dördüncü kat semaya çıktım. Orada İdris'i gördüm.
Sonra beşinci kat semaya çıktım. Orada Harun ile karşılaştım. Sakalının yarısı beyaz yansı kara idi.
Sakai uzunluğundan dolayı neredeyse göbeğine değiyordu. "Yâ Cibrîl! Bu kim?" deyince Cibrîl:
"Bu kavminin sevgilisi İmran oğlu Hârundur" dedi. Yanında kendi milletinden bir gurup vardı. Ben
ona selam verdim. Sonra altıncı kat semaya çıktım. Orada gür saçlı buğday benizli bir adam halinde
Musa ile karşılaştım. Üzerinde iki kat gömlek olsa bile tüyleri onlardan dışarı çıkardı. O şöyle
diyordu. "Birde İnsanlar Allah katında bu zattan daha ikramlı olduğumu sanıyorlar. Aksine bu zât
Allah katında benden daha ikramlidır." diyordu, "bu kim?" diye sorunca Cibrîl "Muşadır" dedi.
Sonra yedinci kat göğe çıktım. Orada birden İbrahim ile karşılaştım. Sırtını Beyti ma'mura
yaslamışti. İnsan güzel biriyidi. "Bu kim?" diye sordumda, "bu baban İbrahim Halilü-r Rahmân'dır"
dedi. (Yanında kendi kavminden bir gurup insan da vardı. Ben ona selam verdim, O da beni
selamladı. Ümmetimide orda gördüm. Bir kısmı kağıtlar gibi ak, bir kısmı boz elbiseliydiler. Beytü'I
ma'mura girdim. Benimle beraber beyaz elbiseli olan ümmetimde içeri girdi. Üzerlerinde boz
elbiseli olanlara engel olundu. Onlar sıcakta kaldılar. Ben ve bera-berimdekiler Beyt-i Ma'mur'da
namaz kıldık. Sonra çıktık. Beyti ma' murda hergün yetmiş bin melek namaz kılıp bir daha oraya
dönmüyorlar. )584[107]
Sonra Sidretü'l Müntehaya yükseltildim. (Sidm denen o ağacın) Her yaprağı neredeyse bu ümmeti
kaplayacak büyüklükteydi. Orada kaynayıp akan bir pınar vardı ve ona "Selsebîl" deniyordu. Ondan
İki nehir ayrılıyordu. Birisi "Kevser"dir, diğeri "Rahmet nehri" dir. Orada yıkandım. Geçmiş ve
gelecek günahlarım bağışlandı.
Sonra Cennete götürüldüm. Beni bir cariye karşıladı. "Sen kimin cariyesisin?" dedimde "Zeyd b.
Hârise'nin" dedi. Sonra birden bozulmayan değişmeyen sulardan meydana gelen bir nehirle ve tadı
bozulmayan sütten nehirlerle içenlere lezzet veren şerbetten nehirlerle süzülmüş bal ırmakları
gördüm. Cennetin narları kova gibi iri idi.
Efendimiz burada dediki "Allah salih kullarına hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın duymadığı,
hiçbir kimsenin aklına hayaline gelemeyen nimetler hazırladı." Sonra Cehennem gösterildi. Ve
kapatıldı. Sonra ben Sidretü'l Müntehâ'ya götürüldüm. Benim için bürüdü. Benimle arasında i)ci yay
kadar yada daha yakın oldu. Her yaprağın üzerine bir melek konmuştu. Bana elli vakit namaz farz
kılındı. Oradan Mû-sâ'nın yanına getirildim.
Râvî burada Efendimiz (s.a.v)'in Mûsâ ile,Rabbi arasında namazın azaltılması için gelip gittiğini
584[107] Bu ilave hadisin dışındadır. Bak Beyhakî Delâil2/394.
anlatır ve Efendimizin:
«-"Rabbime o kadar çok gidip geldimki artık utanır oldum" dedim.» sözüne kadar hadisi anlatır.
Sonra Mekke'de müşriklere bu harikulade durumu haber vererek "ben dün gece Beytü'I Makdise geldim. Sema'ya çıkarıldım ve şunları şunları gördüm" deyince Ebû Cehil "Şu Muhammedin dediklerine şaş rmyormusunuz" dedi. Râvî hadisin gerisini (Ebû Cehlin itirazına Efendimiz (s.a.v)'in devesini yitiren Kureyş kervanını haber verip geleceği saati bile bildirmesini, kervanın dediği şekilde gelince durumu soruşturup "Muhammed doğru söylemiş" dediklerini) anlatarak bitirir.585[108]
Bu çok acayip, garib bir hadis olup ben yansını buraya almadım. Bu haberi Neciy b. Ebî Tâlib de Abdül Vehhab'dan nakleder. Bu zat Sa-dûk biri olup bu haberi Raşid (Ebû Muhammed) el-Humânî'den nakleder. ElHurnâni (Sika olmamakla beraber) "Meşhur" bir zattır. Kendisinden Hammad b. Zeyd ve Ibnü'I Mübarek hadis nakleder. Ebû Hâtera onun hakkında "Saİhü'l Hadis" tabirini kullanıyor. Onun naklettiği Ebû Harun imâra b. Cüveyn el Abdî ise hadiste zayıf biri olup şiâ mezhebi nd endir.
Bu hadisi Ebû Harun el-Abdî'den Hüşeym ve Nuh b. Kays el Had-dâni de sonuna kadar naklederler. Onlardan da bunu Kuteybe b. Said rivayet eder.
Yine Seleme b. El Fazl'da İbni İshak- Ravh b. el-Kâsım aracılığıyla Ebû Harun el-Abdi'den sonuna kadar nakleder. Yine Esed b. Mûsâ da-Mübarak b. Füdâle aracılığıyla rivayet eder. Abdürrezzak da Ma'mer b. Râşit ve Hasen b. Arefe aracılığıyla Ammâr b. Muhammed'den nakleder. Bunların hepside (tek kaynak olarak) Ebû Hanından naklederler. Böyle bir hadisi asıl sevkeden kaynak olması hasebiyle Ebû Harun el Abdî (Hadis ilmi gereğince) hadisi terkediİen "Metruk biri" oluyor.586[109]
İbrahim b. Hamze ez Zübeyrî anlatıyor: Bize Hâtem b. İsmail, İsâ b. Mâhân -Rabî' b. Enes-Ebû'l Âliye-isnadıyla Ebû Hüreyre'den: Yine Hâşim b. el-Kasım da Yûnus b. Bükeyr ve Haccâc el-A'ver-Ebû Ca'fer er Razî (ki bu İsa b. Mâhandır) Rabî' b. Enes-Ebû'l Âliye-Ebû Hüreyre (r.a) veya diğerlerinden Nebi (s.a.v) den:
"Kulumu bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya yürüten
AHahın şanı ne yücedir." ayeti hakkında şöyle anlatır:
-Bir at getirilip üzerine binildi. Gözünün en son gördüğü uzaklığa adım atardı. Böylece Efendimiz de Cibril de yola koyuldu. Bir gün ekip ertesi gün biçen bir kavme geldiler. Ne zaman biçseler hemen eski haline geliveriyordu. "Yâ Cibrîl! Bunlar kim?" deyince "Bunlar Allah yolunda yurudunu terkeden göçmenlerdir. Onların sevapları:
"Bir şey infak etmişseniz Allah onun yerine (daha iyisini verir)" (Sebe ayet 39) ayetinin gereği olarak yedi yüz misli artırılıyordu.
Sonra başları kaya ile ezilen bir topluluğa geldi. Başları ezildikçe tekrar iyileşiyordu. "Yâ Cibrîl! Bunlar kim?1' deyince "bunlar kafaları namaz kılmada ağır olanlardır.1' dedi. Sonra önleri ve arkalarında yamalık bulunan ve hayvanların otladığı gibi otlayıp dikenli hurma, zakkum cehennem taşı (denen kızgın taşlar)dan yiyen bir cemaata rastladı. "Ya Cibril! Bunlarda kim?" deyince, o da: Bunlar zekâtlarını vermeyenlerdir, dedi.
Sonra yolun kenarında bulunan ve her gelenin üzerine oturduğu bir kütüğe geldi. Allah (c.c) (Araf suresi ayet 86):
"Tehdid ederek insanları Allah yolundan alakoyarak her yola oturmayın" buyuruyor.
Sonra kaldıramiyacağı kadar büyük bir yük demeti toplamış olan birine rastladı. Adam daha da toplamak istiyor ;'Ya Cebrail bu kim?1' dedi. O da: "Bu üzerinde emânet olup onu ödemeye bir türlü
585[108] Beyhakî Delâil 2/390 396; Taberi Tefsir 15/11; Tehzibü Tarîh-i Dımışk 1/387
586[109] Ehû Hânın'un adı Umara h. Cüveyn el Abdî dir. Kendisi tabiinden dir. Şube: Ebû Harun'dan hadis nakledeceğime boynumun vurulması daha iyidir der. Hammad b. Zeyd "Yalancıdır" derken Ahmed "hiç bir şey sayılmaz" tabirini kullanır. İbni Maİn "Zayıf Nesâî de "Metruk" derken Darakutnî Harici şiâ karışımı biri der. Bu zat i!k şialardan değil acayip şiâ taraftandır. İbni Adiyyin nakline göre Şu "be derki: Ebû Harun'a "bize Ebû Said el Hudri (r.a)'tan duyduğun hadisleri bize çıkarda bir okuyalım" dedim. Bana yazılı bir nüsha çıkarıp verdi. Birde baktım ki orada:
-«Bize Ebû Saîd haber verdi ki; Osman b. Afvan çukura atıldı. O şüphesiz Allahi inkâr eden bir kafirdir.» yazmiyormu! Elimle kağıdı itip hemen yanından kalkıp gittim. Geniş izah için bak Zehebî Mîzan 3/174.
gücü yetmeyip hâlâda onu artırmaya çalışan ümmetinden birisidir." dedi. Sonra dil ve dudakları demir bir makasla kesilmiş bulunan bir toplumun yanına geldi. Kesildikçe dil ve dudakları eski haline geliyordu. "Yâ Cibrîl! kim bunlar?" diye sorunca, "bunlar fitne hatipleridir." dedi.
"Sonra (s.a.v) Cennet ve Cehennemin sıfatlarını anlattı" diyerek hadis devam eder ve......
-Sonra yürüyüp Beytü'l Makdis'e geldi. Girip namaz kıldı. Sonrada Peygamberlerin ruhları geldi ve Rablerine sena ettiler.
-Ravi böyle diyerek üç büyük yaprak (6 sahîfe) tutan bir hadis naklediyor.587[110]
Ebû Ca'fer er Râzî bu hadisi tek başına rivayet etmişitir. Kendisi sağlam biri değildir. Hadis "münker" bir hadis olup tıpkı hikayecilerin sözlerine benzemektedir Ben bunu sadece bilinip ibret olsun diye buraya aldım. Yoksa bunu delil saymak için değil.
Mi'rac konusunda Sika (güvenilir) bir kişi olmayan İshak b. Bişr de İbni Cüreyc- Ata isnadıyla İbni Abbas (r.a)'tan bir hadis rivayet eder. Ma'mer b. Raşid de Zührî- Urve isnadıyla Hz. Âişe (r.a)'ın "Namaz Mekke'deyken Nebi (s.a.v)'e ikişer rekat olarak farz kılınmıştı. Medine' ye göç edip gelince dört rekat farz kılındı. Sefer namazıda iki rekat olarak kaldı." dediğini nakleder. Bu hadisi Buharî rivayet ediyor.588[111]
İsrâ hadisesi burada sona erdi.589[112]
Efendimiz (S.A.V)'İn Hz. Âişe Ve Hz. Sevde İle Evlenişi
Hişam b. Urve babası aracılığıyla Hz, Âişe (r.a)'ın şöyle dediğini
anlatır:
-Rasülullah (s.a.v) benimle Hicret'ten önce Hatice (r.a)'in vefatından sonra nikahlandı. Ben o zaman henüz altı yaşında bir kızdım. Rasülullah benimle zifafa girdiğinde ben dokuz yaşında bir kız çocu-ğu olup, kadınlar bana (gelinliği hazırlamaya) geldiklerinde ben salıncak üzerinde sallamrdjm. Saçları omuzlarına dökülmüş biri idimde beni kadınlar hazırlayıp süslediler ve sonra Nebi (s.a.v)'e getirdiler. Urve Hz. Âişe'nin Efendimiz (s.a.v)'in yanında dokuz yıl kaldığını söyler. Bu sahih bir hadistir.590[113]
Ebû Usâme de Hişâm aracılığıyla babası Urve'nin "Hz.Hatice Nebi (s.a.v)'in Medine'ye hicretinden üç yıl önce vefat etti. Rasülullah (s.a.v) iki yıl veya iki yıla yakın öylece kalıp henüz attı yaşlarında olan Âişe'yi (r.a) nikahladı. Sonra o dokuz yaşına gelince zifafa girdi." dediğini rivayet eder. Hadisi Buhâri bu şekilde Urve'den (Hz. Aişe'yi atlayarak) mürsel birşekilde rivayet eder.591[114]
Hişâm b. Urve babası Hz. Aişe isnadıyla Rasülullah (s.a.v)in
«İki defa rüyamda bana gösterildin. Adamın birini rüyamda beyaz ipekler içerisinde seni taşırken gördüm, (bana) İşte bu senin hanımındır, diyordu. Bunun üzerine ben (yüzündeki ) Örtüyü açıp seni görüyor ve "Eğer bu (evlilik) Allah katından ise Allah onu icra eder" diyorum.»592[115]
Abdullah b. İdriste Muhammed b. Amr -Yahya b. Abdirrahman b. Hâtib isnadıyla Hz. Âişe (r.a)'in şöyle dediğini anlatır:
Hatice (r.a) vefat ettiğinde Havle b. Hakim Rasülullah (s.a.v)'e geldi ve: "Evlenmeyecekmisin?"
587[110] Beyhakî Delâil 2/397-403; Keşfü'l Estâr an Zevâidi'İ Bezzar 1/38-145; Ta-ben Tefsir 15/6-11.
588[111] Buharî Menâkıb 4/267, Müslim 685, Ebû Dâvûd 1198, Nesâî Mücteba 1/225, Müsned 6/234 241 265, Muvatta 332, İshak b. Raheveyh Müsned h. no 30-31-32-33-34, Abdün-ezzak Musannef 2/515, tbni Ebî Şeybe 2/449/451, Dâramî 1/355, Ebû Avâne 2/28, Ebu'I Abbas es Sirâc Müsned (119/12), Beyhakî S. Kübrâ 1/363, Beyhakî Delâil 2/406, tbni Huzeyme 1/156, Humeydî Müsned 1/90, Tinnizî Sünen 1/106, tbni Mâce 1/223.
589[112] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/364-392
590[113] Buharî Menâkıbü'l Ensar 63/44; Nikah 67/38-39-59-6İ; Müslim 1422; Ebû Dâvûd 2121, 4933. 4934, 4935, 4936, 4937; İbni Mâce 1876; Nesâi Mücteba 6/82; Beyhakî Delâil 2/409; Müsned 6/280; Müsned-i İshak b. Rahevey h. no 178-179; Humeydî. 1/113; Daramı 2/145.
591[114] Buharî 63/44; Müslim 1422; Beyhakî Delâil 2/410.
592[115] Buharî 63/44 67/Bab Nikâhü'l Ebkâr; Müslim 2438; Tirmizî 3875; İbni îshak 255; Müsned 6/41; Hatib Tarih 5/428; İbni Sa'd 8/44-46; Müsnedi İshak b. Raheveyh 791.
diye sordu. Rasülullah (s.a.v) de: "Kim ile?" diye sordu. Havlede "Dilersen kız dilersen dul olur" dedi.
Efendimiz "Kız kim olur dul kim olur?" buyurunca Havle:
Kıza gelince o Allah kullarının sana en sevimlisi Ebû Bekrin kızı Âişe'dir. Dulda sana iman edip tam bağlanan Zem'a kızı Sevde'dir, dedi. Rasülullah (s.a.v) "bunları bir müzakere edeyim" buyurdu.
Havle derki: (Hz. Ebû Bekrin karısı) Ümmü Rûmân'a geldim ve "Yâ Ümmü Rûman. Allah size ne hayır ve ne bereketler ihsan etti!" dedim. O da: "ne demek bu?" dedi. Bende:
-Rasülullah (s.a.v) Âişeyle evlenme konusunda müzakere ediyor dedim. Ümmü Rûmân da "Bekle biraz Zira Ebû Bekir gelmek üzere" dedi. Derken Ebû Bekir geldi. Bende bu durumu ona anlattım. Ebû Bekir de:
-Peki ama Âişe Efendimize uygun olurmu. Çünkü O Efendimizin (kendini kastederek) kardeşinin kızıdır?" dedi.
-(Bu haberi alan ) Rasülullah (s.a.v) de kî "Ben onun o benim din kardeşimdir. Onun kızı bana dinen uygundur." buyurdu.
Böylece Ebû Bekir kalkıp gitti. Ümmü Rûmân bana "Mutim b. Adiy de Aişe'yi oğluna almayı konuşmuştu. (Ebû Bekri kasdederek) Vallahi şimdiye kadar hiç sözünden caymadı" dedi. Havle derki:
-Ebû Bekir (r.a) Mut'ım b. Adiye geldi ve şu kızcağızın konusunda ne diyorsun?" dedi. Mut'im karısına giderek ona "Sen bu konuda ne düşünüyorsun?" dedi. Kadın da doğru Ebû Bekir (r.a)'a gelip "Eğer biz bu genci senin kızla nikahlarsak belki onu senin dininden çıkartıp kendi dinine sokarsın" dedi.
Bunun üzerine Ebû Bekir (r.a) da Mutim'e dönüp "sen ne diyorsun" dedi. Mutim "karımın dediklerini sende duyuyorsun" deyince Ebû Bekir (r.a) oradan ayrıldı. Artık içinde "söz vermiş olmak" gibi vicdanî birşey kalmamıştı. Havle'ye dönüp "Rasûlü Ekrem'e söyle dünürlüğe gelebilir" dedi. Rasûluİlah (s.a.v) gelip Hz. Aişe'yi nikâhına aldı.
Havle derki: Sonra ben Zem'a kızı Sevdeye gittim. Babası gayet yaşlı biri olup o yıl hacca gidememişti. Ben ona Cahiliye adeti Üe selam verdim, ve "iyi sabahlar" dedim. "Sen kimsin?" dedi. "Hakim kızı Havleyim" dedim. Bana "merhaba" diyerek Allanın söylemesini dilediği şeyleri söyledi. Ben ona "Muhammed b. Abdiliah b. Abdi'l Muttalib Şevde ile evlenmeyi düşünüyor" dedim O da "Çok uygun bir eş tam dengi ama (kızını kasdederek) arkadaşın ne düşünüyor?" dedi. "O bunu istiyor" dedim. Zem'a da: Ona söyle buraya dünürlüğe gelsin" dedi. Rasülullah da ona gelip Sevdeyi nikahladı.
Havle derki; bu evlilik üzerine olayı duyan (ve henüz müslüman olmayan Sevdenin kardeşi) Abd b. Zem'a gelip başına toprak saçmaya başladı. Abd Müslüman olduktan sonra: "Ben Rasülullah (s.a.v) Sevde'yi aldı diye başına toprak saçtığım gün gerçekten çok akılsız-mışim" derdi. Bu isnadı hasen bir hadistir.593[116]
593[116] Müsned 6/210; Beyhakî Delâil 2/411; İbni Asakir T.Tarih-i Dımışk 1/303; Beyhakî S. Kübrâ 7/156.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/393-395
8.BÖLÜM
Peygamberimizin Kabilelere Tebliğe Çıkması
İsrail, Osman b. el-Muğîre,-Sâlim b. Ebİ'l Ca'd isnadıyla Câbir'in (r.a) şöyle dediğini bildirir. Rasülulah (s.a.v) hac zamanı arafatta kendini insanlara arz ediyor ve:
"Beni kendi kavmine götürecek kimse varmı? Çünkü Kureyş beni Rabbimin kelamını tebliğ etmekten alakoydu." buyuruyordu. Ebû Dâ-vûd da bu hadisi Muhammed b. Kesir-fsrâil ile nakleder. Bu hadis (rical yönünden) Buharî'nin şartlarını taşımaktadır.594[372]
Mûsâ b. Ukbe İbni Şihab'tan naklediyor:
-Rasûlullah (s.a.v) bu yıllarda, her hac mevsiminde kendini kabilelere arzediyor, toplumun ileri gelenleriyle konuşuyor, buna rağmen kendini barındırıp korumaları dışında başka birşey istemiyordu. O şöyle diyordu:
"Sizden hiç birinizi her hangi bir şeye zorlamayacağız. Da'vet ettiğim şeye sizden razı olan varsa ne âla. İstemeyene asla zorlamam. Ben sadece beni öldürmek isteyenlere karşı korumanızı istiyorum. Tâki böylece Rabbimin Risaletini tebliğ edebileyim ve Allah benim ve bana yoldaşlık yapan kimse hakkında dilediği hükmü verinceye kadar kalayım"
Lakin hacca gelenlerin hiç biri bu ricayı kabul etmiyor ve "Onu kendi kavmi bizden iyi bilir. Siz kendi kavmini ifsâd etmiş birinin bizi İslah edebileceğinimi sanıyorsunuz?" diyorlar ve Efendimizi (s.a.v) geri gönderiyorlardı. İşte onların bu red etmeleri Ensar lehine bir bereket depolaması oluyordu.
Bu arada Ebû Talib Ölmüş ve Rasûlullah eskisinden daha çetin bir imtihanla karşılaşıyordu. Kendini belki barındırırlar ümidiyle Taifteki Sakîf kabilesine gitmeyi arzu etti. Onlardan üç kişi buldu. Bunlar, Abdliyâleyl, Habib b. Amr ve Mesûd b. Amr idiler. Bunlar Sa-kiflilerin seyyidleriydi. Efendimiz (s.a.v) onlara kendini takdim edip durumun vehâmetini anlattı. Kavminin kendine ona karşı saygısızlıkta bulunduğu hususları açıkladı.
Onlardan birisi: "Eğer Allah seni peygamber gönderdiyse Ka'be-nin örtüsünü çalmış olayım" dedi. Diğeri; Allah senden başkasını göndermekten âcizmiydi?" dedi. Ötekide: "Vallahi seninle şu oturumdan sonra asla biraraya gelmeyeceğim. Vallahi eğer sen gerçekten Allah'ın peygamberi isen, benimle konuşmaya tenezzül etmeyecek kadar hakkın ve şerefin olması lazım. Yok Allah adına yalan sö-ylüyorsan, ben seninle konuşamayacağım kadar şerli birisin dedi. Böylece Efendimizi istihza ve alaya aldılar. Efendimizin kendileriyle istişare ettiği şeyleri kavimleri arasında yaydılar ve Peyğameber (s. a.v)in geçeceği yolun kenarına iki saf halinde oturdular. Peygamberimiz (s.a.v) yanlarına geldiğinde her adımını kaldırıp yere basışında ayaklarına taş vurarak ezip kanlar içinde bıraktılar. Onların ellerinden kurtulduğunda ayaklarından kanlar akıyordu. Onların bahçelerinden birine doğru yönelip bir asmanın gölgesine sığındı. Çok üzüntü ve acı içindeydi. Bahçede Rabia oğlu Utbe ile kardeşi Şeybe vardı. Rasûlullah onları görünce eski düşmanlıklarını bildiği için onlara ait bir yerde olmaktan hoşlanmadı. Onlarda Efendimizi görünce Addâs adındaki köleyi Ona gönderdiler. Addas Ninovâ halkından hıristiyan bir gençti. Beraberinde üzüm vardı. Addâs gelince Rasûlullah ona: "Yâ Addas! Sen hangi diyardansın?" buyurdu. "Ninova halkından" dedi. Nebi (s.a.v) de:
"Salih kişi Yûnus b. Metta'nın şehrindenmisin?" Duyurdu. Addâs "Sen Yûnus b. Mettâ hakkındaki
594[372] İbni EM Şeybe 14/310, Hâkim 2/612, Tirmizî 2925, İbni Mâce 201, Ebû Dâvûd 4737, Müsned 3/390, İbni Adiy 3/1272, Dârami 2/440, Ebû Nuayni Delâiİ 1/290, Beyhakî Delâil 2/413..
İbni Ebî Şeybe ve diğer bazı rivayetlerde burada şu ilave var:
-Efendimiz bu isteği üzerine Hemedanlı bir adam yanma geldi, ve; "ben varım" dedi. Efendimiz "sen, kimlerdensin?" buyurdu. "Hemedândan" dedi. Efendimiz (s.av) "Kavmiyin koruyııcak kadar gücü varmı?" buyurdu. Adam "evet" dedi. Adam oradan ayrılıp gitti. Sonra kavminin ona verdikleri sözü bozabileceklerinden korkarak Nebi (s.a.v)in yanına geri geldi ve "Ben önce gidip kavmime bunu teklif edeyim sonra gelecek hac mevsiminde yine sana geleyim" dedi. Ertesi mevsime vakit kalmadan az sonra Receb ayında Medine Ensânnin elçileri Efendimize geldiler.
haberi nerden biliyorsun?" deyince, Efendimiz:
"Ben Allanın Rasülüyüm. Yunusun haberini bana Allah verdi." buyurdu. Addâs Efendimizden bu haberi duyunca Rasûlullah'ın (s.a.v) önünde secdeye kapanıp kan akmakta olan el ve ayaklarını öpmeye başladı. Utbe ve Şeybe kölelerinin bu yaptıklarını görüp ses çıkarmadılar. Yanlarına gelince, "Sana ne oldu da Muhammedin ayaklarına kapanıp öptün?" dediler. O da "Bu zat salih bir insandır. Allanın bize gönderdiği, Yunus b. Metta denilen bir peygamberin hakkında bildiğim şeyleri bu zatta bana haber verdi." deyince ona güldüler, ve "Sakın bu adam seni hıristiyanîı-ğından saptırmasın. Bu çok düzenbaz bir adamdır." dediler. Rasûlul-lahta Mekke'ye geri geldi.595[373]
Yûnus b. Yezîd derki: Zührî'den bana Urve haber verdiki kendisine Âişe (r.a) anlatmışki: Birgün Rasûluİlaha (s.a.v): "Sana Uhud günündeki sıkıntıdan daha beter sıkıntı çektiğin bir günün oldumu?" dedim. Buyurduki:
«Senin kavminden neler çektim gördüğüm en çetin bela akabe gününde oldu. O gün kendimi İbni Yâlil b. Abdi Kûlâl'e arzetmiştim. O arzumu yerine getirmedi. Üzgün bir halde önüme doğru yürümeye başladım. Ancak (Mekke yolu üzerindeki) Karnü's Seâlib denen yere gelince kendime gelebildim. Başımı kaldırınca beni bir bulutun gölgelendirdiğini gördüm. Dikkatle bakınca içerisinde Cibrîli gördüm.596[374] Cebrail bana seslenerek:
"Şüphesiz Allah (c.c) kavmiyin sana söylediklerini ve ne diyerek seni geri çevirdiklerini duymuştur. Onlar hakkında dilediğin şeyi kendisine emretmen için sana dağlar meleğini göndermiştir" dedi. Sonra dağlar meleği seslenerek beni selamladı ve:
- Yâ Muhammed! Şüphesiz Allah kavmiyin sözlerini duydu. Ben dağlar meleğiyim. Dilediğini bana emredesin diye Rabbin beni sana gönderdi. Eğer (Ebû Kubeys ile el-Ahmer'den ibaret olan) Ahşeb dağlannı onların üzerine kopar ive rmemi dilersen öyle yapayım, dedi. RasuJulIah (s.a.v) de ona:
«Aksine ben, Allanın onların en şerlilerinden (bir rivayetle zür-riyetlilerinden) Allaba kulluk edip ona hiçbir şeyi şirk koşmayan kimseler çıkaracağını ümit ediyorum,» buyurdu. Bu hadisi Şeyhayn nakletti.597[375]
Bekkâi, İbni İshak'tan nakleder: Bana Yezîd b. Ziyâd, Muham-med b. Ka'b el-Kurazî'nin şöyle dediğini anlattı. Rasûlullah (s.a.v) Taife varınca Sakîfliler'den bir kaç kişiyle görüşmeye yöneldi. O gün bunlar toplumunun lider konumunda olanlarıydı, bunlar Abdi Yâlîl b. Amr ile Kardeşleri Mesûd ve Habîb olmak üzere üç kişiydiler. Bunlardan birinin yanında Kureyşin Cumah boyundan bir kadın vardı. Rasûlullah (s.a.v) onların yanına varıp oturdu ve onları Allah'a da'vet etti. İçlerinden birisi: "Allah seni Peygamber diye gönderdiyse Ka'be' nin örtüsünü parçalayayım" dedi. Biriside: 'Allah senden başka gönderecek kimse bulamadımı" dedi. Öbürü de: "Vallahi ben seninle ko-nuşmayacağım" dedi.
İbni İshak hadiseyi aynen İbni Şihâb'm hadisinde olduğu gibi anlatıp şu bilgileride ilave etmiştir. Bana anlattığına göre Rasûlullah (s.a.v) biraz sakinleşince şöyle duâ etmiş:
"Allahim! Gücümün zayıflığını, çaremin azlığını ve insanlar nez-dindeki umursanmazlığımı sana şikayet ederim. Ey Rahmet edenlerin en iyi rahmet edeni! Zayıfların Rabbi sensin. Sen benim Rabbimsin.
Beni (buhalde) kime bırakıyorsun, bana surat asan -neseben- bana uzak otanlarami, yoksa işimi kendine havale ettiğin düşmanamı? (Bu perişan halde bile) eğer bana öfkeli değilsen (ben bu sıkıntılara) hiç önem vermem. Gazabiym bana gelmemesi veya hoşnudsuzluğuyun bana isabet etmesinden, senin afiyetin bana daha genişlik verir. . Karanlıkların kendisiyle aydınlandığı dünya ve âhiret işlerinin dü-zenlene bilmesi ancak onun üzerinde olan yüzüyün nuruna sığınırım.
Sen kendin razı olana kadar af ederek razı olmak ancak senin elindendir. Güç ve kuvvet ancak
595[373] Beyhakî Delâil 2/414; Urve Meğazi 117; Ebû Nuaym Delâilinde (H. no 221); îbni Lehî'a Ebû'l Esved isnadıyla Urve b. Zübeyr'den nakleder. İbni İshak bunu isnadsız olarak verirken İbnİ Abdii'l Ber "Ed Dürer"inde S. 65; Taberî de Tarihinde 2/344 nakleder. İbni Hişâm 2/173. Zehebî hadisteki bilginin sıhhatine şahit oldugunan olsa gerek isnada ilişmez. Ama hadis mürseldir.
596[374] Müellif Beyhakî rivayetinde "Bulutun Cibril olduğunu gördüm" ifadesi varsada Buharî ve Müslim bunu "İçinde Cebrail vardı" diye zabtetmişlerdir ki bu daha doğrudur.
597[375] Buharî Bedîü'l Halk 59/7; Müslim 1795; Be^akî Deiâil 2/417, Ebû Nuaym Delâil H. no: 213; Beyhakî Esma ve Sıfat 176; İmam Ahmed Müsned 1/258.
senindir.598[376]
Bana Hüseyin b. Abdillah b. Ubeydulîah b. Abbâs bana haber verdiki: Ben Rabîa b. Abbâd'ı
Babama şöyle anlatırken duydum: Ben küçük bir çocukken Mina'da babam ile beraberdim.
Rasûlullah (s.a.v) de Arap kabilelerinin yanında durmuş onlara:
"Ey falanca oğulları! Ben Allanın size gönderdiği Rasülüyüm. Allah size kendine ibadet edip hiç bir
şeyi ona ortak koşmamanızı ve Ondan başka bütün taptıklarınızı terketmenizi bana iman edip beni
tasdik etmenizi ve ben Allanın benimle gönderdiği ilahi hükmü açıklayana kadar beni korumanızı
size emrediyor" buyurdu. Efendimizin arkasında şaşı gözlü, alçak boylu başında iki tutum saçı
bulunan, üzerinde Aden işi bir elbise bulunan bir herif duruyordu. Rasûluîlah sözünü bitirince bu
herif şöyle dedi:
-"Ey falan oğulları! Bu herif sizi Lât ve Uzzâ'yı bırakmaya Mâlik b. Ukayş oğullarından olan sizin
dost ve müttefikiniz olan kabileden sıyrılıp çıkarak kendi getirdiği bid'at ve dalâlete girmeye çağırıyor.
Sakın ona itaat etmeyin Onun konuştuklarını dinlemeyin" dedi. Ben babama "bu kimdi?" diye
sordum da bana "bu Muhammedin Amcası Abdü'l Uzza Ebû Lehebtir" diye cevap verdi.599[377]
Bana İbni Şihâb haber verdiki Nebî (s.a.v) Hacdaki vakfe yaptıkları yerde Kinde kabilesine geldi.
İçlerinde Müleyh denen liderleri vardı. Rasûlullah (s.a.v) onları Allah'a îmana çağırıp kendini onlara
arz etti isede onlar reddettiler.600[378]
Bana Muhammed b. Abdurrahman b. Abdillah b. Husayn anlatti-ki: Efendimiz (s.a.v) hacca gelen
KELB kabilesinden vakfe yerinde duran ve Abdullah oğullan denen bir oymağa da gelip kendini
arze-derek onları AMaha çağırdı. Onlara: "Ey Abdullah oğullan! Allah babanızın adını en güzel
koymuş" buyurup Allah'a inanmaya çağırdıy-sa da onlar bu da'veti kabul etmediler.601[379]
Yine İbni İshak derki: Bana arkadaşlarımdan biri anlattıki: Efendimiz (s.a.v) Hacdaki konukladıklan
yerlerinde Hanife oğullarına da gelip onları Allaha çağırarak kendini arzetmişti. Arablardan hiç bir
kabile Efendimizi bunlardan daha çirkin red etmemiştir.602[380]
Yine bana Zührî'nin anlattığına göre; Nebî (s.a.v) Âmir b. Sa'saa oğullarına gelip kendini onlara
arzeyleyerek Allaha da'vet etmiş. Onlardan Bahîra b. Firâs denen bir adam: "Vallahi şimdi ben bu
genci Kureyş'ten almış olsam bununla bütün arapları yerim" deyip sonra Efendimize: "Ne dersin
şimdi biz senin bu dinine girsek sonra Allah seni muhaliflerine gâlib kilsa sen Öldükten sonra bu
işin kırallığı bize kalırmı?" deyince Efendimiz:
"Bu iş Allahındır. Onu dilediğine verir." buyurdu.
Adam da "Demekki bizim göğüslerimiz senin önünde (koruyucu olmak için) arablara hedef olacak,
Allah seni üstün getirince liderlik başkasının olacak ha. Bizim senin dinine ihtiyacımız yok" deyince
hepsi reddettiler.603[381]
Süveyd B. Sâmit Hadisi
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshak'tan naklediyor; Bana Âsim b. Amr b. Katâde kendi kavminden bir
takım şeyhlerin şöyle dediğini haber verdi: Amr b. Avf'ın kardeşi Süveyd b. Es-Sâmit Hac yada
Ömre kasdı ile Mekke'ye gelmişti. Bu Süveyd halkı kendi aralarında yiğitliği, yaşlılığı ve şiirleri
598[376] İbni Hİşâm 2/172, Taberânî bu duayı Ca'fer'den nakleder.
599[377] İbni İshak 232; İbni Hişâm 2/173; Taberî Tarih 2/348; Taberâni 5/61 h. no 4584. 4589; Müsned 3/492 4/341; Dârakutnî 3/45; tbni Hibban 16/82; Bey S.
Kübra 1/76; Beyhakî Delâil 2/185 Ukaylî 1/106.
600[378] İbni İshâk 232; İbni Hişâm 2/174; Teberi Tarih 2/349.
601[379] İbni ishak Meğazi 232; İbni Hişâm 2/174; Taberî 2/349.
602[380] İbni İshak 232; İbni Hişâm 2/174, Taberî 2/349.
603[381] İbni Hişâm 2/174; Taberî 2/350.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/ 396-402
sebebiyle "Kâmil" diye adlandırmıştı. Rasûlullah ona gidip kendisini Allaha da'vet etti. Süveyd de:
-Belki sendeki bu din ilmi bende olanın aynısıdır, deyince Rasü-lulah (s.a.v) de: "Sende bulunan ne?" buyurdu. O da, "bende Lok-man'ın (a.s) hikmetlerinden oluşan bir defter var" dedi. Efendimiz (s.a.v) "onu bana bir göster" buyurunca Süveyd onları çıkarıp gösterdi. Rasûlullah (s.a.v) de:
-«Bu sözler gerçekten çok güzel, bendekiler ise bunlardanda üstün. O, Allah'ın (c.c) indirdiği Kur'an'dır." buyurdu. Ve Süveyd'e Kur'an okudu. Onu İslam'a çağırdı. O da bunu olmayacak bir şey olarak karşılamadı ve "Bu söz hakikaten çok güzelmiş" deyip dönüp Medine'ye kendi kavminin yanma geldi. Aradan çok geçmeden Haz-reç kabilesi onu öldürdü. Süveyd'in kabilesinden bir kısım adamlar: "Biz şüphesiz onun Müslüman olarak öldürüldüğüne inanıyoruz" diyorlardı. Süveyd Buâs harbi günü öldürüldü.604[382]
Bekkâî, İbni İshak'tan nakleder: "Şu şiirleri söyleyen Süveyd idi."
Dikkat et. Nicelerine dost diye çağırışında yokluğunda onun uydurup söylediği sözler seni çok üzer.
Onun yüzüne karşı sözleri petek balı gibi isede arkamdan söylediği sözler Göğüs deliği gırtlak üzerindeki süslü kılıç gibidir.
Dıştan görünüşü sana sevinç verir. Derisinin altında (içinde) İse sırt kaslarını kesen aldatıcı bir muska vardır.
Gözleri yan bakışlarıyla içinde gizlediği kin ve buğzu sana açıklar.
Haydi bana şimdi yardım et. Zira uzun süre beni yonttun durdun (zayıflattın) Dostun hayırlısı destek olur ama yontup zayıflatmaz.605[383]
Buâs Hadisi Ve İyas B. Muaz'ın İslam Oluşu
Yunus, İbni İshak -Husayn b. Abdirrahman b. Sa'd b. Muaz isna-diyla Mahmud b. Lebîd'in şöyle dediğini nakleder: Ebû'l Hayser laka-blı Enes b. Râfî Mekke'ye geldiğinde beraberinde AbdU'l Eşhel oğullarından bir genç gurubu vardı. İyas b. Muâz da bunlar arasında bulunuyor ve Kureyş'ten Hazreç kabilesi aleyhine kendi kabilesi ile dostluk antlaşması yapmak istiyordu. Rasûlullah (s.a.v) bunları duyunca hemen yanlarına gelmiş ve Onlara Ja "Sizin gerçekleştirmeye geldiğiniz şeyden daha hayırlı bir şeyOin sizin olmasını istermisiniz?" buyurmuş. Onlarda "O da ne imiş?" deyince, "Ben Aüahın Rasülüyüm. Allah beni kullara peygamber olarak göndermiştir" buyurarak onlara İslam'ı anlatmış, ve onlara Kur' an okuyuvermişti. O zaman küçük bir çocuk olan İyâs: "Ey topluluk! Vallahi bu sizin gerçekleştirmeye geldiğiniz şeyden çok daha iyi" dedi. Bunun üzerine Ebû'l Hayser de yerden bir avuç toprak alıp onu İyas b. Muâz'ın yüzüne çırpmış ye "sen bize akıl vermeyi bırak İ Hayatıma yemin ederimki biz buraya bundan başka bir maksatla geldik." dedi. İyas'ta sesini çıkarmadı. Nebî (s.a.v)de onların yanından ayrıldı, onlarda Medine'ye geri döndüler. Bu Buâs olayı Evs ile Haz-
reç kabileleri arasında geçen bir olaydı. Aradan çok geçmeden İyas b.Muâz ölmüştü.
Mahmud b. Lebîd derki: İyas ölüm döşeğindeyken benim kavmimden başucumda bulunanlardan biri bana haber verdiki "Onlar İy-âs'ın ölünceye kadar Allah'a tehlil ve tekbir, teşbih ve hamd etmekte olduğunu işitmişler. Onlar İyas'ın müslüman olarak öldüğünde asla şüphe etmiyorlarmış onun müslüman olduğu peygamberle oturmuş bulunduğu o mecliste anlaşılmıştı.606[384]
Hişâm b. Urve babası aracılığıyla Hz. Âişe'den (r.a) şöyle dediğini anlatır: Buâs günü Allanın Peygamberine önceden takdim ettiği bir gün olmuştu. Rasûlullah bu olaydan sonra Medine'ye geldi. O geldiğinde onların topluluğu dağılmış ileri gelenleri öldürülmüş (bir birini yaralamış bulunuyorlardı) idi. Allah Medinelilerin İslama girmeleri için o günü peygamberinin gelişinden öne
604[382] İbni Hişâm 2/175 Taberî 2/351 Beyhakî Delâilinde (2/419) "Buâs gününden önce öldürüldü" der.
605[383] Üst Kaynak.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/403-404
606[384] İbni Hişâm 2/175; Taberî 2/352; Uyûnül Eser 1/155; Beyhakî Delâii 2/420; Müsned 5/268, 427 6/61; Hâkim 3/170; Taberânî 1/251; İbni Sa'd 3/348; Taberî Tarih 2/352; Buharî Tarîh-i Kebîr 1/442; Taberî Tefsir 4/23.
almıştı. Bunu Buharî anlatır.607[385]
Ensar'dan Gelen İlk Haberler Ve Birinci Akabe Bîâtı
Ahmed b. Mikdâd el-lclî, Hişâm b. Muhammed el-Keİbî- Abdü'l Hamid b. Ebî Abes b. Cübr- babası
isnadıyla şunları anlatır. Abes b. CUbn derki: Bir gece Kureyşüler Ebû Kubeys dağı üzerinden şöyle
diyen bir ses işittiler:
«İki Sa'd (kabilesi) eğer müslüman olacak olursa Muhammed Mekke'de muhaliflerinden
korkmayacak hale gelmiş olacaktır.»
Sabah olunca Ebû Süfyan: "İki Sa'd da kim? Sa'd b. Bekr yada Sa'd b. Temim'mi?" dedi. İkinci gece
olunca -sahibi görünmeyen- bir sesin şöyle dediğini duydular:
-Ey Sa'd kabilesi, Evs'in Sa'dı! Sen yardımcı ol. Ey Hazreçlilerin Sa'd'ı zarif gençler. Hidayet
da'vetçisine katılın ve arif insanların Cennetteki idealini Allahtan temenni edin. Zira hidayet arayan
kimseye Allanın sevabı, Firdevs cennetinde ipekli perdelerin salındığı bahçelerdir.
Bunun üzerine Ebû Süfyan, "Vallahi bu Sa'dlar Sa'd b. Muâz ile Sa'd b. Ubâdedir" dedi.608[386]
Bekkâî, İbni İshak'tan naklediyor: Allah (c.c) dinini ortaya çıkarmak ve peygamberine izzet vermeyi
arzu buyurunca {onun emri ile) Rasûlullah (s.a.v) Ensar ile buluşmuş olduğu O hac mevsimi yine
tebliğe çıkmış ve kendini kabilelere arzetmişti. Nitekim önceieride bö-yle yapıyordu. Akabe denen
(Şeytan taşlanan yerle Mekke arasındaki) yerde bulunduğu bir sırada (Medine'de oturan) Hazreç
kabilesinden bir kervana rastladı. Asım b. Amr b. Katâdenin bana kendi kav-minden bir şeyhden
anlattığına göre Rasûlullah (s.a.v) "siz kimsiniz?" diye sormuş onlarda; "Hazreçten bir gurub
demişler. Efendimiz (s.a.v) de:
«Yahudilerle müttefik olanlardanım?» buyurunca "evet" demişler. Efendimiz onlara:
"oturmazmısmız, sizinle biraz konuşayım?" deyince "tabi olur" dediler, ve onunla birlikte oturdular.
Rasülü Ekrem onları Allah'a da'vet edip İslam'ı tanıttı, ve onlara Kuran okudu.
Medinelilerin İslam'a girmelerinden âmil olan, Allanın en büyük Iutfu, Yahudilerin onların
diyarında beraber yaşamaları idi. Yahudiler kitab ehli olup bilgi sahibiydiler. Medine arapiarıysa
şirk koşup ve putlara tapan bir toplum idi. Medineiiler onların ülkelerine harb açıp elde etmişlerdi.
Bu yüzden yahudilerle araplar arasında ne zaman bir olay çıksa yahudiler hemen: "Yakın da bir
peygamber gönderilecektir. Zamanı gölgenin üstümüze gelişi kadar yakındır. Biz ona uyacak ve sizi
Âd ve İram kavimlerinin öldürüldüğü gibi öldüreceğiz" derlerdi.
Rasûl-U Ekrem bu Hazreçli gurupla konuşupta onları İslam'a çağırınca, birbirleriyle "Ey topluluk!
Bilinki vallahi bu yahudilerin (ge-fecğini haber vererek) bizi korkuttukları peygamberdir. Sakın bu
zata katılmada yahudiler sizden önce davranmasın" diye konuşup peygamberin bu da'vetine icabet
ederek müslüman oldular, ve Efendimize:
-Biz kavmimizi terk etmiş idik. Bizim kavmimizin arasında olan şer ve düşmanlık gibi dünyada
aralarında böyle şey olan bir kavim yoktur. Belki Allah senin vasıtanla onları birleştirecektir. Biz
şimdi onlara gidelim ve onları senin dinine çağırıp bizim sana katıldığımız şeyi onlarada tanıtalım.
Allah onları senin etrafında toplarsa senden daha güçlü kimse olamaz, dediler. Daha sonra
Mekke'den ayrıldılar.
İbni İshak derki: Anlatıldığına göre Hazreç'ten altı kişilermiş:
1- Es'ad b. Zürâra
2- Avf b. Afra,
3- Rafi b. Mâlik ez Zürâkî,
4- Kutbe b. Âmir es Sülemî,
607[385] Buharî Menakıb 63/1 h. no 3777; Müsned 6/61; Beyhakî Delail 2/421.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/404-405
608[386] Beyhakî Delâil 2/428; Taberî 2/380 (Yeni Baskr 1/557).
5- Ukbe b. Âmir,
6- Adiy bin Ganem oğullarından Cabir b. Abdillah. Bunu İbni Hazm tbni tshak'tan naklederek Ukbe'nin yerine Muavvez b. Afra yi zikreder. Bunlar Medine'ye gelince kavimlerine Rasûlullah'ı anlattılar ve onları İslam'a çağırdılar. Aralarında Allah RasülünUn adı hızla yayıldı. Ertesi yıl olduğunda hac mevsiminde Ensar'dan on iki kişi Mekke'de hazır bulundu. Rasüllullah (s.a.v) onlarla Akabe'de buluştu. (İşte bu ilk Akabe'dir.)
Bunlar Efendimize kadınların bîat şartlarıyla biat ettiler Zira bu olay müslümanlara harb yapma emrinin gelişinden önce idi. Bu gelenler
1- Es'ad b. Zürâra,
2- Avf,
3- Muavvez (bu ikiside Afra'nm çocuklarıdır)
4- Zekvân b. Abdi Gays
5- Rafi b. Mâlik
6- Ubâde b. Es-Sâmit
7- Yezid b. Salebe el-Bedevî,
8- Abbas b. Ubâde b. Nadle
9- Kutbe b. Âmir
10- Ukbe b. Âmir, bu adları verilenler Hazreç kabile-sindendir.
11- Ebû Heysem et Teyhân,
12- Uveym b. Sâide bu ikiside Evs kabilesindendiler.609[387]
Yûnusla diğer âlimler İbni İshak'tan şöyle naklederler: Bana Yezîd b. Ebî Habîb, Mersed b. Abdillah el Yezeni-Ebû Abdillah es-Sunâbihi AbdUrrahman b. liseyle - lsnadıyla Ubâde b. Es-Sâmit'den (r.a) şöyle dediğini anlattı:
«Biz birinci Akabe gecesi on iki kişilik bir gurup Rasûlullaha biat ettik. Ona kadınların biat şartlarıyla biat ettik. Efendimize 'Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmayacağımıza, hırsızlık yapmayacağımıza, zina etmeyeceğimize çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, el ve ayaklarımız arasındaki biriyle iftira edip bühtan etmeyeceğimize, ma'rufta ona âsi gelmeyeceğimize" dair biat ettik. Bu biat harbin farz kılınmasından önceydi. Rasûlullah (s.a.v) diyorduki: "Eğer sözünüzü yeri-ne getirirseniz Cennet sizindir. Eğer bunlardan bir şeyi gizlice yaparsanız işiniz Allaha kalmıştır. Dilerse af eder, dilerse azab eder."» Hadişi Buharı ve Müslim Kuteybe-Leys-Yezîd b. Habîb isnadıyla rivayet ederler.610[388]
(Zehebî kendi isnadiyla derki:) Bize el-Hıdr b. Abdirrahman ile İsmail b. Ebî Amr, Hasen b. Ali b. Hüseyn b. Hasen b. el-Bünn -Dedesi Ebû'l Kasım eI-Hüseyn-(479 yılında) Ebû'l Kasım Ali b. Muham-med b. Ali b. Ebi'l Ulâ -AbdUrrahman b. Osman el- Muaddel -Ali b. Ya'kub- Ahmed b. İbrahim el-Kureyşî, Muhammed b. Âiz, İsmail b. Ayyaş, Abdullah b. Osman b. Hüseyn, İsmail b. Ubeyd b. Rifâ'a -isnadıyla Ubâde b. Es Sâmit (r.a)'tan şöyle dediğini rivayet ettiler.:
«Biz çalışkan halimizde de, tembel halimizde de dinleyip itaat etmek, dar durumda da bol durumda da nafaka vermek, emri bil maruf yapıp kötülüklere engel olmak, hiç bir kınayanın lafına aldırma-dan Allah yolunda hak sözü söylemek, Medine'ye yanımıza gelince kendimizi çocuklarımızı ve karılarımızı koruduğumuz gibi onu korumak ve karşılığında Cennet bizim olmak üzere biat ettik.611[389] Bu hadisi Züheyr b. Muâviye de İbni Husaym- İsmail b. Ubeyd b. Rifa'a - babası Ubeyd aracılığıyla Ubâde b es- Samit (r.a)tan buna benzer bir ifadeyle nakletmiştir. Ancak Dâvûd b. AbdUrrahman el-Attâr ile Yahya b. Süleym buna aykırı olarak hadisin bu metnini apayrı bir is-nad ile İbni Huseym'den rivayet etmişlerdir ki bu haberi Ebu'z Zübey aracılığıyla Cabir'den (r.a) nakleder. Bu az ileride gelecektir.
609[387] İbni Hişâm 2/184; Urve Megazi 121; Beyhakî Delâil 2/434; Taberî 2/353; 1/588; İbni Sa'd 1/220; İbni Abdü'l Ber Ed Dürer.
610[388] Buharı Menakib 63/43 hadis no 3893; Ahkam / Babü Beyati'n Nisa, Hu-dud/ Babü Tevbetüssârib. Tevhid / Babiin fi'J Meşîeti vel- irâdetİ. Müslim Hudud hadis 44; Daramî siyer İ6; Müsned 5/323; Nesâîl 7/142-149; İbni İshak 1/220; İbni Hişâm 2/185 Taberî tarih 2/356 (1/559).
611[389] Musned 5/325.
Bekkâi; İbni İshak'tan şöyle nakleder. Medineiiler yurtlarına geri dönünce Efendimiz (s.a.v) Mus'ab b. Umeyr el Abderî (r.a)'ı onlara Kur'an öğretip dînî konulan aydınlatması için oraya gönderdi. Mus'ab Medineye gelince Es'ad b. Zürâra (r.a)m evine misafir oldu. Hatta Âsim b. Ömer'in bana anlattığına göre Mus'ab onlara namazda kıldınyormuş. Bunun sebebi de Evs ve Hazreçlerin (Buâs harbinden yeni çıkmış olup eski düşmanlıklar henüz unutulmadığından) birbirlerinin arkasında namaz kılmak istememeleri imiş.
İbni İshak; "Medine'de Musaba bu Kuran okuttuğu için "el-Muk-ri, okutman" lakabını vermişlerdi." diyor.612[390]
Muhammed b. Ebi Ümâme b. Sehl b. Huneyf bana babası Ebû Ümâme aracılığıyla Abdürrahman b. Ka'b b. Mâiik'in şöyle dediğini anlattı:
Ben gözleri kör olduğu zaman babamın yedeni613[391] idim. Birgün onu Cuma namazına götürürken ezanı duyunca "Ebû Ümâme'ye Allah rahmet etsin nur içinde yatsın" diye duâ etti. Bende: "Babacığım! Sen ezanı duyunca neye Ebû Ümameye duâ ettin?" dedim. Bana "Oğulcuğum! Bizi Medine'de Cuma namazı için Benî Beyaza taşlığın-daki Hadamat kuyusunun bulunduğu Nebit alanında ilk defa bir araya getiren odur" dedi. Bende "siz o gün kaç kişiydiniz" dedim. O da, ;iKırk adam idik" dedi.614[392]
Mus'ab b. Ukbe İbni Şihâb-ı Zührî'den şöyle anlatıyor:
-Hac mevsimi gelince Medine Ensarından aralarında Muâz b. Afra, Es ad b. Zürâra, Râfi b. Mâlik, Zekvân, Ubâde b. Es Sâmit, Birinci ve İkinci Akabe Biati Ebû Abdirrahman b. Tağlib, Ebû'l Heysem b. et Teyhân ve Uveym b. Sâide'nin de bulunduğu bir topluluk hac yapmışlardı. Rasûlullah (s.a.v) bunların yanına gelip kendine gelen din işini onlara haber verip onlara Kur'an okudu. Onlarda yurtlarında bulunan ehl-i Kitab' tan duymuş oldukları bilgilerin ışığı altında bu işin gerçekliğini ka-vrayıp Efendimizin söylediklerini anladılar ve gönülleri bu işe yattıda Efendimizi tasdik ettiler. Sonra peygamber (s.a.v)'e: "sen Evs ve Haz-recin arasında döktükleri kanı biliyorsun. Bizler Allanın seni İrşâd ettiği bu dinin yayılmasında çok hırslıyız. Senin için yorulmadan na-sihata devam edeceğiz. Şimdi sana kendi görüşümüzü belirtelim: "sen şimdi burada Allah'ın adı üzerinde kal. Bizde kavmimize varıp senin durumunu onlara anlatıp kendilerini İslama da'vet edelim. Belki Allah (c.c) aralarını düzeltir, onların işlerini bir araya getirir. O zaman biz gelecek hac mevsiminde seninle buluşmaya söz verelim." dediler. Rasûlullah (s.a.v) da bunu uygun buldu. Böylece Ensarhiar yurtlarına geri döndüler. Medinelileri gizlice dine da'vet ederek onlara Kuran okudular. Bu işe öyle çalıştılarki Ensar evlerinden içinde müslüman olmayan pek az ev kaldı.
Sonra Muâz b. Afra ile Rafî b. Mâliki kendilerine din öğretecek birinin peygamber tarafından gönderilmesini sağlamak için "Efendimiz (s.a.v)e yolladılar. Efendimiz (s.a.v) onlara Mus'ab b. Umeyr (r.a)'ı gönderdi. Mus'ab Medine'ye gelince Benî Temîm oğulları içinde İslam'a gizlice da'vette bulunan Es'ad b. Zürâra (r.a)ın evine indi. Artık İslam onlar arasında yayılarak sayılan hızla arttı. Bir gün Mus'ab b. Umeyr ile Es'ad b. Zürâra, Medinedeki Benî Marak kuyusunun başına gelip oturdular ve Ensar'dan bir guruba yanlarına gelsinler diye haber saldılar. Onlarda gizlice yanlarına geldiler. Mus'ab onlara Kuran okuyup İslam'a dair bilgiler anlatırken (o zaman henüz müslüman olmayan) Sa'd b. Muaz (Bazılarına göre Üseyd b. Hudayr) durumu Öğrenip zırhını kuşanıp elinde mızrakla onların bulunduğu yere geldi. Başlarına dikilip: "Şu ğarib, sürgün, yalnız adamı bizim evlerimize ne diye getirdin. Zayıf kimselerimizi batıl şeylerle akılsızlaştı-rıp onları kendi yoluna çağırıyor. Bundan sonra seni etrafımızı kötü-leyen biri olarak görmek istemiyorum." dedi. Onlarda
612[390] İbni İshak siyer Meğazi 124; İbni Hişâm 2/185; Taberî Tarih 2/357; Ebû Nııaym Delâil 1/105; Beyhakî Delâil 2/437; Beyhakî Mus'abın gönderilişi ile ilgili şu bilgileri verir: Medineliler, İslam dini aramızda yayılmıştır. Bize arkadaşlarından Kur'an okutabilecek birini gönder de bize İslamî konularda bilgi verip onun şeriat ve sünnetini belletsin, namazda imamlık etsin diye Rasülullah'a (s.a.v) mektup yazmışlardı. Rasülullahta onlara Mus'ab b. Umeyr'i (r.a) gönderdi. O da Medineye varınca Es'ad b. Zürâra (r.a)'ın evine indi. EsâJ (r.a) onu Ensar'ın evine götürür oda onları bir yandan İslama da'vet eder bir yandanda müslüman olanlarına islam fıkhını Öğretirdi.
613[391] "Yeden" bizim toros dilinde elinden tutarak götüren demektir. Yol gösterici kılavuz rehber gibi kelimeler "Yedme" nin yerini asla tutmaz.
614[392] İbni Mâce Cum'a 1082; İbni Hişâm 2/185; İbni Sa'd 1/219; Taberî 2/353; Uyûnül Eser î/197; İbni Abdü'l Ber Ed,Dürer Sayfa 68; İbni Esir Camiu'l Usul Ebû Dâvûd Cum'a h. no 1069; tbni Ebî Şeybe Evâil 14/71 h. no: 17595; Hâkim Müstedrek 3/187.
kalkıp gittiler. Sonra onlar bir kere daha Benî Marak kuyusuna veya oraya yakın bir yere geldiler. Bu ikinci kerede yine Sa'd b. Muâz'a haber verildi. O da kalkıp gelerek ilk defasından daha sert bir tehdit savurdu. Es'ad b. Zürâra (r.a)ta "Teyze oğlu? Mus'ab'ı bir dinle, eğer hak bir söz duyacak olursan ona katılırsın, münker bir şey duyarsan onunkinden daha doğru birsözle onu reddedersin" dedi. Sa'd da "ne diyormuş?" dedi. Mus'ab (r.a) da Kur'an'dan apaçık Kitab'a andolsun. Biz onu belki akıl ederler diye arabca bir Kur'an olarak indirdik.» (Tuhruf ayet 1) ayetini okudu. Bunu dinleyen Sa'd da "Sizden bilmediğim bir şey duymuş değilimki" diye kalkıp git-tiysede, Allah onun kalbine bir hidayet vermiş bulunuyordu. Ama Mus'ab ile Es ad'a İslam'ı kabul ettiğini söylemedi. Sa'd kavminin yanma dönüp onlardan Abdü'l Eşhel oğullarını İslama çağırmaya başladı, ve onlara müslüman olduğunu açıkladı. Onlara: "Müslümanların getirdiği şeyde şüphesi olan ondan daha doğrusunu getirmelidir. Vallahi kendisinden dolayı boyunların kesileceği bir din gelmiştir" dedi. Sa'd b. Muâz'ın İslam'a girmesiyle Abdü'l Eşhel oğullarından adı verilmeyen bir kaç kişi dışında müslüman olmayan kalmadı.
Daha sonra Benî Neccâr kabilesi Mus'ab b. Umeyr'İ (r.a) yurtlarından çıkarıp Es'ad b. Zürâra'ya da tazyik ettiler. Bunun üzerine Mus'ab da Sa'd b. Muaz'ın evine göçtü. Onun yanında güven içinde, insanları İslama da'vete devam etti ve Allah onun eliyle nicelerine hidayet nasib etti. Öyleki eşrafı inanmış olamayan pek fazla Ensar evi kalmadı. Bu davetler sayesinde Amr b. el Cümüh müslüman olup putları kırıldı. Böylece Müslümanlar Medinedeki halkın en güçlüleri oldular. Mus'ab da Medine'de Cumaya ilk cemaat toplayan insan oldu.615[393] Daha^ sonra görevini bitiren Mus'ab Rasûlullahın yanma döndü. (Ona Mukrî deniliyordu.) Zührî bu kıssayı böyle anlatır ve "Medine' de Cuma'yı ilk kıldıran Mus'ab idi' der.616[394]
El Bekkâî, İbni îshak'tan naklediyor: Bana Abdullah b. Muğıyra b. Muaykib, ve Abdullah b. Ebî Bekr b. Hazm haber verdi ki:
Es'ad b. Zürâra, Abdü'l Eşhel oğullarının ve Zafer oğullarının yurtlarına gitme arzusuyla Mus'ab b. Umeyr ile birlikte yola çıktı. Sa'd b. Muâz, Es'ad b. Zürâra'nın teyze oğluydu. Es'ad onu Zafer oğulları bahçelerinden birine getirdi. (Ravi Abdullah b. Muğire ile Abdullah b. Ebi Bekr) Bu yerin Merak kuyusu yakınında bir yer olduğunu söylerler. Orada yanlarına epey insan geldi. Sa'd b. Muâz ile Üseyd b. Hudayr, Abdü'l Eşheloğullarının liderleri konumundaydılar. Sa'd ile Üseyd Mus'ab'ın dediklerini dinleyince Sa'd Üseyd'e; "Şu ikisinin yanına gitte onları azarlayıp bizim yurdumuza gelmelerini kendilerine yasakla. Eğer Es'ad b. Zürâra benim teyze oğlum olmasaydı bu işte sana ihtiyacım olmazdı." Üseyd'de kargısını aldı sonra onlara doğru geldi. Es'ad b. Zürâra onu görünce "İşte bu gelen kavminin seyyididir sana geliyor. Ona Allah'ı tasdik et(menin ne demek olduğunu göster)" dedi. Mus'ab da "Eğer oturursa konuşurum" Üseyd söverek gelip başlarına dikildi. "Sizi buraya getiren sebeb neki zayıflarınızın aklını çeliyorsunuz? Canınıza ihtiyacınız varsa bizden ırak durun" dedi. Mus'ab b. Umeyr (r.a) ta "Oturup bir dinlesen olmazmı? Bir şeye razı olursan onu kabul edersin. Eğer hoşlanmazsan beğenmediğin şey senden uzaklaşır (yani gideriz)" dedi. Üseyd'de "İnsaflı konuştun" deyip harbîsini yere çakıp dikti ve yanlarına oturdu. Mus' ab da ona îslamı anlatıp Kuran okuyuverdi. (Anlatıldığına göre) Mus'ab ile Es'ad derlerki: "Vallahi daha o konuşmaya başlamadan önce onun yüzünde İslamın göründüğünü anlamaya başlamıştık. Zira yüzü nurlanıp yumuşamıştı" Sonra Üseyd "Bu ne güzel sözler! Ne kadar şirin! Bu dine girmek istediğinizde ne yapıyorsunuz?" dedi. Onlarda "Boy abdesti al. Temizlen elbisenide temizle, sonra hak olan şahadeti getirir sonra namaz kılarsın" dediler. Üseyd kalkıp güsül yaptı, İslam'a girdi ve iki rekat namaz kıldı. Sonra onlara: "Şu geri tarafımda bir adam duruyor. Eğer o da size uyacak olursa onun kav-minden hiç kimse onun geldiği yolda ondan geriye kalmazlar. Şimdi ben onuda size göndereceğim" deyip Sa'd b. Muâz ve Onun kavminin yanına geri gitti. Onlar meclislerinde toplu haldeydiler. Sa'd onun geldiğini görünce: "Allah'a yemin ederimki Üseyd buradan gittiği çehreden başka bir çehre içinde geri geldi." deyip Üseyd'e de "ne yaptın?" diye sordu. Üseyd de:
615[393] Az önceki rivayette bunun Es'ad b. Zürâra olduğu geçmişti,
616[394] Beyhakî DelâÜ 2/430-433; Ebû Nuaym Delâil 227; Taberî 2/357; Nihayetü'l İreb 16/313.
-Bu iki adamla konuştum. Ben onlarda bir sakınca noktası görmedim. Ben onlara bu tebliği yasakladım. Onlarda "İsteğini yapalım" dediler. Hem bana anlatıldı ki, Harise oğullan (teyzen oğlu) Esad b. Zürâra'yı öldürmek için yola çıkmış. Bunun sebebi, onların Esad in senin teyze oğlun olduğunu anladıklarından sana ihanet olsun diye böyledir" dedi. Bunun üzerine Sa'd öfkeli, ürkütücü, şimşek gibi yerinden fırlamış Üseydin elinden harbeyi kapmış ve: "Vallahi senin işimize yarayacak birşey yaptığını sanmıyorum" deyip, Mus'abla, Sa' d'a doğru gelmiş. Sa'd bu ikisini gayet emin bir halde görünce Üseyd' in maksadının kendisinin bunları dinlemesini sağlamak olduğunu an-layıp onlara söğerek tepelerine dikilmiş. Sonrada Es'ad'a: "Yâ Ebû Ümâme! Vallahi seninle benim aramdaki şu akrabalık olmasaydı, benden şu muameleyi görmezdin. Bizim sevmediğimiz şeyi bizim evimize mi bürüyeceksin" dedi. Esad da Mus'ab b. Umeyr (r.a): "Ey Mus'ab! Vallahi sana arkadakilerin seyyidi olan bir zat gelmiştir. Eğer bu sana uyarsa onun toplumundan sana uymayan iki kişi bile kalmaz" dedi. Bunun üzerine Mus'ab b. Umeyr (r.a) ona: "Oturupta bir dinlesen ne olur? Eğer sen bu işi hoşlanırda ona girmeyi arzu edersen biz bunu kabul ederiz. Eğer beğenmezsen, beğenmediğin bu şey bizi senden uzaklaştırır" dedi. Sa'd da "İnsafli konuştun" dedi. Bunun üzerine Mus'ab (r.a) ona İslamı tanıtıp Kuran okuyuverdi. Vallahi o daha konuşmaya başlamadan önce bile yüzünün parlayıp dilinin yumşamasmdan dolayı. Onun yüzünden İslam'a girdiğini arılıyorduk.
Sonra Mus'ab (r.a) önada Üseyd'e {r.a) yaptığı muâmeieyi yaptı. Sa'd da müslüman oldu. Sonra kargısını aldı ve kavminin toplantı meclisine (kulübüne) doğru beraberinde Üseyd olduğu halde yürüdü. Sa'dın gelişini kavmi görünce: "Vallahi Sa'd yanınıza buradan ayrıldığı çehreden başka bir surat ile geri dönüyor" diye konuştular. Sa'd onlara: "Benim aranızdaki durumuma ne dersiniz?" dedi. Onlarda:
"Sen efendimiz, en iyi görüş sahibi olanımız, lider olarak en mübarek olanımızsın" dediler. Bunun üzerine Sa'd da:
-Öyleyse iman edinceye kadar erkeğinizin de hanımlarınızın da benimle konuşması haram olsun, dedi. Vallahi Abdü'l Eşhel oğulları yurdunda İslam'a girmeyen ne erkek ne de kadın kaldı. Böylece Mus'ab ile Es'ad (r.a)larda evlerine döndüler. Artık Medine Ensarına ait her evde kesinlikle erkek yada kadın bir müslüman bulunuyordu. Ancak Ümeyye b. Zeyd, Hatme, Vâil Vakıf haneleri bu işin dışında kaldı, işte bu sayılanlara "EvsU'llah" denir. Bunlar Harise oğlu Evsin kolundan gelmedirler. Bunların İslam'a giremeyişleri aralarında Sayf kabilesinden Ebû Kays b. el Eslet isimli birinin bunların şairi ve lideri sıfatını taşıyarak bu herifi dinleyip sözünden çıkmamalarıdır. O herif bunları İslam'a girmekte geri koymuş bunlar bu halde Unut ve Hendek harbi bitene kadar böyle kalmışlardır.617[395]
İkinci Akabe Bîatı
Yahya b. Süleym et-Tâi ile Dâvud el-Attar anlatıyorlar:
617[395] İbni Hişâm 2/185-186 Taberî Tarih (yeni baskı) 1/560 Beyhakî Delâil 2/439-441 İbni Abdii'l Ber ed-Diirer 1/160 Uyünül eser 1/161
Burada İbni İshak Ebû Lays el-Eslet'in şu şiirini verir.
1- Ey İnsanların Rabbi! Birtakım şeyler varki orada güçlüyle zayıf birbirine s ani ay azarlar.
2- Ey İnsanların Rabbi! Biz doğru yoldan saptığımızda bize iyilik yolunu kolaylaştır.
3- Rabbimizin lutfu olmasa yahudi olacaktık. Yahudi dinininde yürünecek bir yolu yok yada iyi bir örneği yok)
4- Rabbimiz olmasa belki de şimdi (Filistin Lübnan arasındaki) Celil dağında rahiblerle birlikte yaşayan hınstiyan olmuştuk.
5- Lâkin biz yaratıldığımızda bütün nesillerimizin dini Hanif olan insanlar olarak yaratıldık.
6- Baghymiş gibi uysal yürüyen kurbanlık develeri üstlerindeki çulları omuzlarını kapamamış bir halde süren insanlarız.
îbni Hişâm bu son beytteki "Omuzlan Üstlerine örtülen çullar içinde açık olan" cümlesini Huzâa'lı yada Ensarlı bir adam diye açıklar ki ne demek istediğini anlamadığım gibi şerhîerdede böyle bir izaha rastlamadım.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/406-415
-Metindeki ifade Dâvûd'unkidir. Bize Huseym Ebû'z ZUbeyr el-Mekkî aracılığıyla Cabir'den (r.a) şöyle nakletti:
-Rasülü-Ekrern (s.a.v) tam on yıl boyunca hac mevsimlerinde hacca gelen hacıların oradaki konaklama yerleri olan Mecenne, Ukaz, Mina gibi yerlerinde peşlerine düştü durdu. Onlara:
Risâlet emânetini tebliğ edinceye kadar beni barındırıp, bana yardım edene Cennet vardır" buyuruyor ama hiç bir yardımcı bulamıyordu. Öyleki ta Mudar'dan yahut Yemen'den kalkıp Hac için yola çıkacak olsa bir yakını yahut kendi kavminden bir takım insanlar gelip onlara, aman şu Kureyşli delikanlıdan sakın da senin aklımda karıştırmasın O onların kervanları arasında dolaşarak onları Allaha çağırır durur diyerek Efendimiz (s.a.v)e işaret ederlerdi. Bu iş Allahın bizi Medine'den Ona yolladığı zamana kadar sürdü. Artık bizden Efendimizin yanma gidenler ona iman ediyor, oda onlara Kur'an öğreterek ailesinin yanma dönüyor, âileside onun eliyle müslüman oluyordu. Artık Medine'de her evde İslam olduğunu açıkça söyleyecek bir kaç kişi bulunuyordu. Sonra aramızda yetmiş kişilik bir kongre toplayıp:
"Rasül-U Ekrem'i Mekke dağlarında korkulu bir halde insanlara da'vet yapacağım diye dolaşıp durmasına daha ne kadar seyirci kalacağız." deyip Hac mevsiminde bineklerimize atlayıp yanına vardık. Rasûlullah (s.a.v) buluşma yerimizi Akabe koyağı olarak bildirdi. Bizde birer ikişer oraya gelerek Efendimizin yanında toplandık. Kendisine "Yâ Rasûlaîlah! Sana ne üzerine biat edeceğiz?" dedik. Efendimiz de şöyle buyurdu:
"Bana zinde halinizdede, tenbel halinizdede dinleyip itaat etme, varlıkta da darlıkta da nafaka verme, iyiliği emredip kötülüğe engel olma, Allah için söz söyleme bu hususta hiç bir kınamaya aldırmama, Medine'ye yanınıza gelince bana yardım etme, kendinizi, eşlerinizi ve çocuklarınızı koruduğunuz şeylerden benide koruma şartıyla bana biat edeceksiniz, Cennet de sizin olacaktır"
Bizde, "biat ediyoruz" dedik. Bu yetmiş kişinin benim dışımda yaşça en küçüğü olan Es'ad b. Zürâra (r.a) Efendinizin elinden tuttu, ve şöyle dedi:
«Yavaş olun ey Yesrib halkı. Biz bineklerimizi bu zata ancak Allahın RasûlÜ olduğunu bildiğimiz için sürüp geldik. Bu gün Efendi-miz'i (s.a.v) Mekke'den çıkarıp götürmek "bütün arablardan kesinlikle ayrılmak, iyilerinizin katledilmesi kılıçların sizi biçmesi" demek anlamındadır. Siz bu durumda kılıçlar sizi biçerken sabreden, en iyilerinin ölümüne tahammül gösteren bütün arab kabilelerinden ayrılmayı göze alan bir topluluk olacak iseniz haydi Muhammed'ın (s.a.v) elini biat etmek için tutunuz. Mükâfatınızıda Allah versin. Ama siz kendi canınız için korkacak olursanız onun elini tutmaktan vazgeçin. O da sizin için Allah katında mazeret beyan etsin.»
-Bunun üzerine bizde "elini çek ya Es'ad! Vallahi biz bu biattan ne vaz geçer nede ondan ayrılırız" deyip hepimiz birden ayağa kalkarak tek tek Efendimize (s.a.v) biat etmeye başladık, oda belirttiği şartlarıyla biatimizi alıp buna karşılık bize Cennet va'dinde bulunuyordu.618[396]
Hadisin öbür ravisi Yahya kendi rivayetinin ortasında şu ilâve bilgiyi verir. Amcası Abbas bunu görünce Efendimize "Kardeşim oğlu! sana gelen bu kavim neyin nesi bilmiyorum. Oysa ben Yesrib halkı hakkında bilgisi olan biriyim" dedi. Bizde birer ikişer kişi olarak yanına vardık. Abbas yüzümüze bakınca: "Ben bunları tanıyamadım.
Bunlar yeni yetme nesil olsa gerek" dedi. Bizde "Yâ Rasûlallah! Sana hangi şartlarla biat edelim" dedik.....619[397]
Ebû Nuaym de Delâilinde Zekariyya aracılığıyla Şa'bî'den bu konuda şu bilgileri aktarır: Efendimiz (s.a.v) amcası Abbasla birlikte Akabe koyağındaki ağacın altında toplanan yetmiş kişilik Ensar top-luluğunun yanma geldi, ve Onlara:
"Sözcünüz konuşsun. Ama sözünü uzatmasın. Zira Müşriklerin casusları sizi gözlüyor" buyurdu. Es'ad b. Zürâra (r.a)ta "Yâ Muhammed! Sen Rabbin için isteyeceksen onu iste. Sonrada kendin için iste. Bizden ne isteyeceksen onu da isteyip sonrada Allah'a karşı bizim görevimiz ne ise bize onu haber ver," dedi. Rasûlü Ekrem (s.a.v) de:
618[396] İmam Ahmed Müsned 3/339-340-322; Beyhakî Deîâil 2/442; Hadisi Câbir-den daha kısa olarak, Ebû Ya'la Müsned 1838, 4/231; Müslim 1856; Dara-mî 2/220 de nakleder.
619[397] Beyhakî 2/444.
«Rabbim için ona ibâdet edip hiç birşeyi Ona ortak koşmamanızı, kendim ve Sahabem için kendinizi savunduğunuz bütün şeylerden bizi savunup barındırmanızı istiyorum» buyurdu. "Biz bunları yerine getirince mükafatımız ne olacak?" diye sordularda, Nebi (s.a.v) de:
«Cennet sizin olacaktır» buyurdu. Onlarda "Senin için bunları yerine getiririz" dediler.620[398]
Bu hadisi îmam Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Zekeriyya b. Ebû Zâide-MUcâlid-Şa'bî isnadıyla Ebû Mes'ud el-Ensâri'den (r.a) buna yakın ifadelerle nakledip: "Ebû Mes'ud yaşça onların en
620[398] Bilmem Müellif yanıldı da Beyhakî yerine Ebû Nuaym dedi. Bilmem bu Ebû Nuaymın Delâii değilde Hilye yada bir başka eserinde geçer. Zira Ebû Nuaymın delâildeki hadisin ne rivayet senedi ne de metni böyledir. Buradaki Haber İmam Ahmedin Müsnedindeki 4/119 ve Beyhakî Delâii 2/450 deki haberdir. Bu haber Şa "binin sahabe olmaması ile MUrsel gibiysede yine müsned 4/120 ve Beyhakî Delâii 2/451 de bunun ŞaTıi aracılığıyla Ebû Mes'ûd el Ensâri (RA)tan nakledilir.
Ebû Nuaym bu olay hem Şa"bi hem de Zührî aracılığıyla (her ikiside mürsel) 226 nolu hadisimde gayet uzun olarak nakleder. Ehemmiyetini göz Önüne alarak özetliyerek nakledelim.:
Müşrikler baskılarını artırınca Efendimiz Amcasına: Yâ Amcam! Allah Kureyşin muhalefetine rağmen dinine başka bir kavimle yardım edecektir. Haydi beni Ukaz panayırına götürüp arap kabilelerinin yerlerini bana go-sterde onları Allah'a da'vet edeyim" dedi. Amcası da onu Ukaz a götürdü. Rasûlü Ekrem işine Sakİf kabilesinden başlayıp tek tek onları dolaşıp tebliğ etti. Ertesi yıl olunca Efendimiz Evs ve Hazreç kabilelerinden o altı kişiye rastladı. Efendimiz onlara bir gece Mina'daki büyük Şeytan'in yakınında rastlayıp onlara İslam'ı anlatmış İbrahim suresi 35. ayeti olan:
«Hani O vakit İbrahim "Rabbim şu beldeyi gayet emin bir yer kıl" _.» ayetinden başlayıp sureyi sonuna kadar okudu. Onlarda Müslüman oldular.
Efendimiz onlarla konuşurlarken Abbas gelip Efendimizin sesini tanıdı ve "Yanındakiler kim?" dedi. Efendimiz "Amca bunlar Yesribdeki Evs ve Hazreç'ten insanlar. Bunlanda önceki kabileler gibi çağırdım. Bunlar kabul ettiler. Beni tasdik ediyor ve beni kendi yurtlarına götürmek istiyorlar" dedi. Abbas bineğinden inip onu bağladı ve onlara: "Ey Evs ve HazreçlUer! Bu benim kardeşimin oğludur. İnşaların bana en sevgilisi odur. Siz onu tasdik edip yurdunuza götürmek istiyorsanız, bende sizden güvenebileceğim bir garanti almak isterim. Sakın onu rüsvay ve perişan etmeyin Çünkü etrafınız yahudi ile çevrili onlarda Muhammed'e düşmandır. Ben onların tuzaklarından emin değilim" dedi. Bu söz Es'ad b, Zürâraya pek ağır geldi de:
"Yâ Rasülullah! Müsade edersen Abbas'a seni üzmeyeceğimiz bir şekilde cevap verip ona sana iman için bu teklifi yaptığımızı açıklayıp cevap vere! im "dedi. Efendimizde: "Peki ama itham etmeden" buyurdu. Es'ad yüzünü Efendimize çevirerek dedi ki:
-Yâ Rasülullah! Her da'vetinin sert yada yumuşak bir yolu vardır. Bugün sen bizi çetin birşeye insanlara zor gelecek bir şeye çağırdın. Bizi dinimizi terketmeye kendi dinine geçmeye çağırdın. Bu çok zor elde edilen bir rütbedir. Bunu kabul ettik. Sen bizi etrafımızdakilerle akrabalarla herkesle alakamızı koparacak bir şeye çağırdın, Bu kabulü zorda olsa kabul ettik. Biz güçlü ve kuvvetli bir diyarda topluca yaşayan ve bizden olmayan birinin asla bize lider olmayı aklının ucuna getiremiyeceği bir topluluk iken bu terki zor durumu senin emrine girerek terkettik. Bu rütbeler bütün insanlarca hoş görülmez. Ancak Allanın olgunluk verdikleri ve akıbetini hayırlı kıldıkları hariç. Bütün bunlara rağmen biz davetine dilimizle Gönlümüzle ellerimizle iman ettiğimiz ve kalbi erim iz de kökleşen bir ma' rifetin tasdiki ile sana katılıyor ve Rabbimize biat ediyoruz. Allahın eli ellerimizin üstündedir. Kanımız kanıyın önünde, ellerimiz elleriyin önündedir. Kendimizi karımız ve çocuklarımızı neden koruyorsak ondan koruyup; Allah için bu uğurda sürgünede her türlü eziyetlerede razıyız. İşte bu bizim seni tas dikim izdir. Yâ Rasülullah? Dayanak Allah tır.
Sonra Es'ad yüzünü Abba'sa çevirerek şunları söyledi:
"Sana gelince ey peygamberle aramıza sözle gerilen kişi: Senin ne kasdettiğini Allah bilir. Sen Efendimizin senin kardeşin oğlu olup en sevdiğin insan olduğunu iddia ettin. Biz ise onun Allah Rasülü olduğunu Onun Allah tarafından gönderildiğini asla yalancı olmayıp onun getirdiği Kitabın asla insan sözüne benzemediğine şahadet ederek uzak yakın akraba herkesle bağlarımızı kopartıp attık. Bize güvenemediğinden dolayı garanti istemene gelince: Bu Allah Rasülünün himayesi için isteyen herkese verilmesi gereken ve reddi mümkün olmayan bir özelliktir. Bu konuda ne istersen iste" deyip Efendimize dönerek: Yâ Rasülullah bu konuda şartın ne ise bize açıkla dedi. Efendimiz (s.a.v) de bunun üzerine: "Rabbim İçin ona kulluk edip hiç bir şeyi ortak koşmamanızı kendim içinde kendinizi çocuklarınızı ve hanımlarınızı koruduğunuz -şeylerle benide korumanızı şart koş anm" buyurdu. Onlarda "Bunlar yerine getirilecektir, yâ Rasülullah" dediler.
Abbas ta; "Öyleyse Allahın ve kendinizin taahhüdünü yerine getirin. Bu haram aylarda, harem bîr yerde zimmetinize geçti. Ona ve Allah'a biat ettiniz. Rabbiniz Allahtır ve Allahın eli ellerin üstündedir. Ona yardım edip destek olun. Bu uğurda herhangi bir şey size engel olmasın" dedi. Onlar buna da "evet" dediler. Abbas ta: Allahım sen duyan ve şahit olansın. Bu kardeşim oğlunun zimmetine onlar riâyet edecektir, dedi. Onlarda "Evet biz herşeye razı olup kabul ettik" dediler.
Ebû'l Heysem b. Et-Teyhân arkadaşlarına dönüp "Siz Muhammedin Allah Rasülü olduğunu biliyor değilmisiniz. Ona İman edip tasdik etmediniz-mi?" dedi. "Evet" dediler, O da: "Siz onun Aîlahm harem yurdundan olduğunu doğduğu yerin burası, olduğunu, aşiretinin burada olduğunu biliyormu-ydunuz?" dedi. "Evet" dediler. O da:
-Birgün gelirde başınıza gelen bir felaket sebebiyle onu rezil edip geri verecekseniz bunu şimdiden yapın, zira arab size tek bir yaydan ok atacak. Yok eğer, Allahın katındaki sevab canınızdan evlad ve ıyalden daha hayırlı diyorsanız ne ala, dedi. Hepside vefa göstereceğine söz verdi. Ebu'l Heysem Rasûluİlah'a (s.a.v) geri dönerek: "Yâ Rasülullah! Biz senin uğruna bütün bağlan koparıp insanlarla harbe girdikten başımıza gelecekler geldikten sonra ya bizi terkedip yurduna geri döneceksen ne olur?" dedi. Efendimiz tebessüm ederek:
- "Kan kandır, kanın heder olmasında heder olmadır. (Yani sizin kanınızı akıtan benim kanımı akıtmıştır. Onların öldüğü yerde bende olmuşumdur,)" buyurdu. Abdullah b. Ravâha Ebû'l Heysem'e; çekilde bîat edelim, deyince Ebû Heysem hemen fırlayıp: "Yâ Rasûlallah. İsrailoğullarının on iki nakîbinin bîati ile sana biat ediyorum." dedi. Sonrada Aabdullah b. Ravaha, Es'ad b. Zürâra, Numan b. Harise, Ubâde b. Essâ-mit, Sa'd b. Rabi" ve diğerleri biat ettiler. Ertesi yıl yetmiş kişi olarak tekrar geldiler..
ufağıydı" der.621[399]
îbni BUkeyr de İbni İshak'tan Âsim b. Ömer ve Abdullah b. Ebî Bekr ikilisi aracılığıyla Abbas b.
Ubâde b. Nadle (ki bu zat Salim oğullarının kardeşi idi.) nin şöyle dediğini haber veriyor:
"Ya Hazreç topluluğu! Siz Rasûluİlah'a ne üzerine biat ettiğinizi biliyormuzsunuz? Siz ona Bizansla
da kara derililerlede harbetmeküÜzere biat etmiş oluyorsunuz. Yarın musibetler malınızın tadını bozar,
şereflilerinizi öldürünce onu terkedip teslim edecekseniz, şimdiden kararınızı ona göre verin.
Vallahi böyle yapmanız dünya ve ahi-ret rüsvayhğının ta kendisidir. Yok onunla alenen bir olup ona
vefa gösterecekseniz bu dünya ve ahiretin hayrıdır" dedi. Râvi Âsim derki: Vallahi Abbas b. Ubâde
bu sözlerini sırf Rasûlullah'a yaptıkları bu bîat akdini pekiştirmek için söylemiştir.
Yine Ravi Abdullah b. Ebî Bekir de bu konuda "O gece bu konuşmalarla o kavmin işini geciktirerek
durumlarını en güçlüleri olan Abdullah b. Ubeyye göstermek için böyle söyledi" der. Ensar da "bütün
bunlara karşılık bize ne var ey Allanın Rasülü?" dedilerde Efendimiz (s.a.v)de "Cennet var"
buyurdu, "öyleyse uzat elini" deyip ona biat ettiler. Abbas b. Ubâde de "Dilersen yarın bunu onların
Üzerine kılıçlarımızla yazalım" (saldıralım) dedi. Efendimiz de: "Ben böyle birşeyle
emrolunmadirn" buyurdu.622[400]
Zührî de bu konuda aşağıdaki şu bilgileri verir İbni Lehîa da Ebû'l Esved aracılığıyla aynı olayı
Urve'den nakleder. Bunu Mûsâ b. Ukbe de anlatır; işte kıssanın metni:
Ertesi yıl Ensar'dan yetmiş kişi hacca geldi. Bunların kırkı orta yaşlı otuzuda gençlerinden idi. En
küçükleri Ebû Mes'ûd Ukbe b. Amr ile Câbir b. Abdillah idi. Efendimiz (s.a.v.) ile Akabe'de
buluştular. Rasûlullah'ın (s.a.v.) beraberinde amcası Abbas'ta vardı. Onlara Allah'ın kendisine tahsis
ettiği peygamberlik ve ikramdan bahsedip kendilerini Allah yoluna çağırınca onlar bu da'vete
katılarak, "Yâ Rasûlaliah, Rabbin ve kendin için bizim Üzerimize yapmamızı arzuladığın her şeyi
şart koşabilirsin." dediler. Nebi (s.a.v.) de:
«Rabbim için ona hiç bir şeyi ortak koşmamanızı, kendim içinde canınızı ve malınızı müdafaa
ettiğiniz hususlarda benide müdafaa etmenizi şart kılıyorum.» buyurdu. Bu şarta onların gönülleri
yatınca Abbas onlardan Rasûlullah'a vefa göstereceklerine dair söz almaya başladı. Abbas onlarla
Rasûlullah arasındaki bu anlaşmayı çok büyütmüştü. Bu hadiste Abdü'l Muttalib'in annesi Sülmâ
bn. Amr b. Zeyd b. Adiy b. Neccar'ı da anlatarak şu hadisi bütün uzunluğuyla nakleder.623[401]
Urve derki: Ensar'dan Akabe biatında bulunan yetmiş erkek ve birde kadın idi.624[402] İbni İshak ise
"Evs ve Hazreç ve diğer kabilelerden o gece Akabe'de bulunanlar yetmiş kişiydi. Beni Hazreç'ten
birisi ÜmmÜ İmâra olmak üzere iki kadınla bu Ümmü Imâra'nm kocası ve iki oğluda oradaydı.
Böylece bu iki kadınla beraber Akabe'de o gece bulunanların sayısı yetmiş beş ediyor" der.625[403]
Yunus b. Bükeyr İbni İshak'tan naklediyor: Bana Ma'bed b. Ka'b b. Mâlik b. el-Kayn, kardeşi
Ubeydullah b. Ka'b'tan babası Ka'b'ın şöyle dediğini anlattı: Akabe'de Rasûlullah'a biat ettiğimiz
yılkı hacca kavmimizin müşrikleriyle beraber gelmiştik. Aramızda büyüğümüz ve efendimiz olan
Berâe b. Ma'rûr da vardı. El-Beyda denen yerin ötesine vardığımızda Berâe bize "bana bakın
bilesinizki ben bir görüş öne sürüyorum. Bana uyup uymayacağınızı bilemiyorum." dedi. "O
görüşün ne ey Ebû Bişr" dedik. "Ben -Ka'beyi kasdederek- şu binaya doğru namaz kılmak
istiyorum. Sırtımı namaz kılarken (Kudüs'e dönüleceği için) Ka'be'ye çevirmek istemiyorum" dedi.
Biz de "hayır hayır. Böyle yapma sakın Vallahi Peygamber (s.a.v)'in sadece Şam tarafına (Kudüs'e)
dönerek namaz kıldığı haberi geliyor" dedik. Berâe de: "Vallahi ben Ka'beye doğru namaz
kılacağım" deyip namaz vakti girince hep Ka'be'ye dönmeye başladı. Bizde Şam tarafına dönerek
621[399] Müsned 4/120.
622[400] İbni Hişâm 2/191; Beyhakî Del»aü 2/450.
623[401] Bak Urve Meğazi Sayfa 125; Beyhakî Delâil 2/454'te her üç isnadıda verir. Ebû Nuaym Delâil H. no 227 de hadisi bütün uzunluğuyla Urve'den nakleder.
226no İle Zührî'den verir.
624[402] Urve Meğazi 126 Beyhakî Delâü 2/454.
625[403] İbni Hişâm 2/188; Beyhakî Delâü 2/451; Zehebî'de atlama olduğu için burayı îbnİ Hişâm'dan aldım.
kıldık. Böylece Mekke'ye geldik. Berâe bana ''kardeşimoğlu! Haydi Rasûlullah'a gidipte şu yaptığımı bir soralım. Benim sizin yaptığınıza aykırı kalışımdan dolayı içimde bir şüphe var" dedi. Rasûlullah'ı (s.a.v) aramaya çıkıp el-Ebtah denen yerde birine rastladık ve "bize Muhammedi göstersana" dedik. "Siz görseniz onu tanıtmışınız?" dedi. "Hayır Vallahi" dedik. "Yâ Abbas'ı?" dedi. "Tanırız" dedik. Onu bize ticarete gelip gittiğinden tanırdık. Kabe'ye girince Abbasi bulun. Yanındaki adam odur" dedi. Harem'e girdik ki Rasûlullah (s.a.v) ile Abbas birlikte bir köşede oturuyor.
Selam verip oturduk. Rasûlullah (s.a.v): "Şu iki adamı tanıyor-musun? Ey EbÜ'l Fadl dedi." Abbas ta "Evet. Şu kavminin Seyyidi Berâe b. Mamurdur, bu da Ka'b b. Maliktir" dedi. Vallahi Rasûlul-lah'ın (s.a.v) "Şair olan mı" dediğini bir türlü unutmuş değilim. Abbas da "Evet" dedi. Berâe Efendimize (s.a.v) "Yâ Rasûlullah! Ben bu yolculuğumda bir görüş belirledim. Onu sana sormayı arzuluyorum." dedi. "Sorun nedir?" buyurdu. "Ben namaz kılarken sırtımı Ka'be'ye dönmek arzu etmedim ve hep Ka'beye doğru namaz kıldım" dedi. Rasûlullah (s.a.v) ona:
"Sen sabretmiş olsaydın kıble üzerinde olmuş olacaktın" buyurdu. O da bunun üzerine RasûluIIah'ın (s.a.v) döndüğü kıbleye döndü. Berâenin ailesi ise "Berâe Ka'be'ye doğru ölünceye kadar namaz kıldığını sanıyorlar. Bu işi biz onlardan iyi biliriz. O kesinlikle Rasûlullahm kıblesine dönmüş ve bizimle birlikte Şam'a doğru dönerek namaz kılmıştır."
Daha sonra teşrik günlerinin ortalarında Akabe'de buluşmak üzere Rasûlullah (s.a.v) ile sözleştik. Biz Biat edecek 70 kişiydik. Beraberimizde Câbir'in babası Abdullah b. Amr b. Hıram da vardı. O henüz İslam'a girmemiş, şirk üzere duruyordu. Onu yanımıza alıp kendisine: "Yâ Ebâ Câbir! Vallahi senin şu anda tatbik ettiğin diniyin üzerine ölüpte yarın şu cehenneme odun olmanı arzu etmiyorum. Şüphesiz Allah (c.c) kendi zatının birliğini ve kendisine ibadet edilmesini emreden bir peygamber göndermiştir. Kavmimden bir sürü adam müslüman oldu. Biz Rasûlullah (s.a.v)a biat etmek için sözleş tik." dedik. O da MUslümlan olup yıkandı. Elbisesini temizledide on-landa beraberinde bizimle getirdi. Bu zat da nâkiblerden biri idi. Rasûlullah (s.a.v) ile Minâ'da buluşacağımız gece gelip çattığında gecenin başında kestirip gecenin üçüne kadar uyuduk. Nihayet insanların derin uykuya daldıkları bir sırada, yatağımızdan kedi sessizliği ile sıyrılıp Akabe'de toplandık. Rasûlullah (s.a.v) île amcası Abbas da geldi. Yanında başka kimsede yoktu. Abbas, kardeşinin oğlunun işini gözüyle görmek istediği için gelmek arzu etmiştir. İlk konuşan O oldu. Dediki;
-Ey Hazreç topluluğu! (Araplar bu Ensarın Evs olsun Hazreç olsun hepsine birden El-Hazreç adını verenlerdi) bildiğimiz gibi Mu-hammed (s.a.v) bizden biri olup kavmi tarafından korunmada ve kendi yurdundadır. Biz Muhammed'i, bizim gibi düşünen (inanmayan) kendi kavmimizden koruduk. Buna rağmen o bizim korumamızı istemeyip bizden ayrılarak size katılmak ve çağırdığınız yere gitmek istiyor. Eğer sizler da'vet prensibinize bağlı kalabileceğinize güveniyorsanız yüklendiğiniz mes'uliyyet size aittir. Yok canlarınızın rezil rüsvay olmasından korkuyorsanız Onu kavmi içinde bırakın. Zira O kendi aşireti ve kavminin muhafazası altındadır. Bunun üzerine bizde:
"Senin dediğini duyduk, Yâ Rasûlallah! Sen konuş artık" dedik. Bunun üzerine Rasülü Ekrem söze başladı. Bizi Allah'a çağırdı. Kur' an okudu, İslama teşvik etti. Bizde onun bu çağrısına katıldık, İman edip Onu tasdik ettik ve Efendimize: "Yâ Rasûlallah! Rabbin ve kendin için bizden biatimizi al dedik." Efendimiz de:
"Beni çocuk ve hanımlarınızı koruduğunuz şeylerden koruma şartıyla Matlarınızı kabul ediyorum'1 buyurdu. Berâe b. Mamur Efendimizin bu çağrısına icabet ederek: "Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin olsunki, evet hanımlarımızı koruduğumuz şeylerden senide koruyacağız. Sana Biat ediyoruz. Yâ Rasûlallah! Vallahi bizler harb ve silah adamlarıyız. Biz bunu büyüklerimizden elden ele devrolarak miras aldık." dedi.
Bu arada Ebu'I Heysem et-Teyhân söze karışarak: "Yâ Rasûlullah bizim ile bazı kabilelerin (yahudilerin) arasını bağlayan bir ip (anlaşma) var. Biz şimdi bunu kesip atacağız. Allah seni başarılı kılarsa bizi bırakıpta kavmine geri dönmeniz söz konusu olacak mı?" deyince Efendimiz (s.a.v):
"Aksine kanınız kamındır. Boşa heder olan kanınız- benim heder olan kammdır. Ben sizdenim, siz bendensiniz. Sizin Sulh yaptığınız kimselerle ben barışığım. Harb ettiğiniz kimselerlede
harbederim." buyurdu. Bunun üzerine Berâ b. Mağrur: "Uzat elinide sana bîat edeyim, yâ Rasûlullah" dedi. RasûluİIah da:
"Bana sizden on iki tane Nakîb (delege) çıkarın" buyurdu. Onlarda On iki kişi seçtiler:
1- Benî Neccâr'ın temsilcisi Esad b. Zürâra (r.a) idi.
2- Benî Selemeninki, Berâe b. Mamur ile Abdullah b. Amr b. Hıram idiler.
3- Benî Saide'ninki, Sa'd b. Ubâde ile Münzir b. Amr,
4- Benî Zürayk'ın temsilcisi Rafi b. Malik b. Aclân,
5- Benî Haris b. el-Hazreç'in temsilcisi, Abdullah b. Ravâha ve Sa'd b. Rabi.
6- Benî Avf b. el-Hazreç'inki Ubâde b. Sâmİt. Bazıları Ubâde b. Sâmit yerine Harice b. Zeyd adım verirler.
7- Benî Amr b. Avf'ın temsilcisi Sa'd b. Hayseme,
8- Benî Abdi'l Eşhel'inki Üseyd b. Hudayr ile Ebul Heysem b. et-Teyhân, Bu boylar Evs kabilesine bağlı olanlardır.
-Bunlar 12 kişi olup dokuzu Hazreç'ten üçüde Evs'ten idiler.
Berâe b. Ma'mür Rasûluilah (s.a.v)ın elini alıp, elini onun üzerine koydu. O ilk biat eden kimse olmuştur. Ardından diğerleri biat ettiler.
Rasûlullah'a (s.a.v) bîatı tamamlayınca şeytan olanca ses tonuyla Akâbenin Üstünden şimdiye kadar bir benzerini duymadığım gürlükte: "Ey Mina evlerinde oturanlar! Şu Müzemmem denen (Muhammed) ile birlikte şu Sabâîlerin (putperestliğinden dönen Ensann) ne dediklerinden haberiniz varmi? Onlar size karşı savaş etmek için toplanmış bulunuyorlar." diye bağırdı. Rasûlullah (s.a.v) bunun üzerine
«Bu Akabe'nin Ezeb lakablı şeytanı olup Üzeyb'in oğludur (deyip şeytana hitaben) "Ama ey Melun! Vaiİahi elbette elimi senin için bir boşa çıkaracağım," buyurdu. Sonra oradakilerede: "Haydi sizde bineklerinizin yerine gidin." buyurdu.» Abbas b. Ubâde de:
-Yâ Rasûlallah! "Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederimki, eğer dilersen yarın Minada'ki müşriklerin üzerine kılıçla saldıralım" dedi.
Rasülü Ekrem (s.a.v) de: "Biz bununla emredilmedik" buyurdu.
Bizde bineklerimizin yanına gidip yataklarımıza uzandık. Sabah olunca Kureyşin uluları aralarında Haris b. Hişâm gibi genç, yeni ayakkabılı biri de olduğu halde kalkıp geldiler ve: "Ey Hazreç toplu-luğu! bize ulaşan habere göre siz şu bizim adamı aramızdan ahp götürmeye gelmişsiniz. Vallahi bizim için arapİar arasında bizimle kendileri arasında savaşa sebeb olan bir toplumdan daha sevimsiz hiç kimse olamaz." dediler. Bunun Üzerine kavmimizin müşriklerinden olupta orada bulunanlar ayağa fırlayarak, "Böyle bir şeyin olmadığına, kendilerinin böyle bir şey yapmadığına Allah'a yemin ettiler." Ben Câbir'in babası Abdullah b. Amr b. El-Hıram'ın yüzüne bakıyordum. O da susmuş bende susmuştum. KureyşHİer gitmek üzere davrandıklarında sanki onlara konuşmada katılırmışım gibi: "Ya Ebâ Câbir! sen bizim efendilerimizden liderlerimizden biriyle şu kureyşli genç gibi bir çift yeni ayakkabı almıyorsun?" dedim. Genç benim dediklerimi duyunca ayakkabılarını ayağından çıkarıp bana attı, ve "Vallahi onları sen giyeceksin!" dedi. Ebû Câbir de: "Yavaş ol. Allah'a yemin olsun adamı kızdırdın, utandırdın, ver adamın ayakkabısını" dedi. Bende: "Vallahi olmaz. Bu iyi bir tefeül'dür. (hayra yormaktır) Vallahi ben onu zaten ondan soyup almak istemiştim." dedim.626[404]
İbni İshak devamla derki: Bana Abdullah b. Ebû Bekr (kıssanın devamını) şöyle diyerek anlattı: Kureyşliler Ensarın yanından ayrılıp Abdullah b. Ubey b. Selü'lün yanına gelip önada durumu sordularsa da O, "Bu iş çok büyük birşey. Benim kavmim böyle mühim bir hadisede (bana danışmadan) beni atlayıp geçip gitmezler" dedi. Onlar da yanından ayrıldı.627[405]
İbni İdrîs, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Abdullah b. Ebî Bekr' in anlattığına göre Rasûlullah (s.a.v) onlara şöyle demiş:
626[404] İbni Hişâm 2/192; Taberî 2/363; Beyhakî Delâi! 2/444 -449.
627[405] İbni Hişâm 2/192
"Sizden, İsâ b. Meryem'in havarileri gibi sizin kavminizi temsil edecek 12 tane temsilci gönderin" buyurdu. Esad b. Zurâra nm "kabul yâ Rasûlallah!" demesi Üzerine Allah Rasûlü:
"Sende kavmiyin temsilcisisin" buyurdu. Sonra İbni İshak bu temsilcilerin adlarını (yukarıdaki) Ma'bed b. Ma-lik rivayetinde olduğu gibi anlattı.628[406]
li Vehb anlatıyor: Bana Malik anlattıki: Ona Ensardan bir şeyh anlatmış; Cebrail (a.s) Efendimize (s.a.v) temsilci yapacakları insanlara işaret ediyormuş. Malik derki: Ben, nasıl olur, bir kabileden bir kişi temsilci olurken bir başka kabileden iki kişi temsilci oluyor diye hayret ederdim. Nihayet bu ihtiyar zat bana Akabe biati günü bunların Cebrail'in tavsiye ettiğini anlatınca meseleyi anladım. Bunlar Hazreç'ten 9, Evs'ten de 3 kişi idiler.629[407]
Akabe Biatında Bulunanların Adları
Temsilcilerin adlan önce bildirildiği için bunları tekrar etmiyorum.
Evsten Olanlar Selem b. Selâme b. Vakş.
Benî Hariseden Zuhayr b. Rafi, Ebû Bürde b. Niyâr, Büheyr b. el-Heysem.
Benî Amr B. El-Avf'tan: Rifâa b. Abdi'l Münzir İbni İshak bu zatı Ebu'I Heysem b. et,-Teyhan'ın yerine temsilci olarak gösterir. Uhut günü okçuların komutanı iken şehit düşen Abdullah b. Cübeyr b. en-Nu'mân, Yemâme harbinde öldürülen Ma'an b. Adiy ve Uveym b. Sâide. İste Evsten Akabe biatında hazır bulunanların tamamı 11 kişidir.630[408]
Benî Neccâr Hazreçinden Ebû Eyyûb Halid b. Zeyd, Muâz b. Afra, Avf b. Afra, imâra b. Hazm. Bu son zat yemame günü şehit edildi.
Benî Amr B. Mebzul Bedir harbinde bulunan Sehl b. Atik.
Benî Amr B. Neccar: (Bu oymak Hudeyle oğullarından gelmedir) Evs b. Sabit. Ebû Talha Zeyd b. Sehl.
Benî Mazin B. Neccar: Kays b. Ebî Sa'sa Amr b. Guzeyye.
Bıl-Hâris B. El Hazreç: Hârice b. Zeyd, Hallâd b. SUveyd, bu zat Kureyza seferinde şehit oldu. Ebû Mes'ud, Ukbe b. Amr.
Benî Beyâda: Ziyad b. Lebîd, Ferve b. Amr, Halid b. Kays.
Benî Zürayk: Zekvân b. Abdi'l Kays. Bu zat Medine'den Mekke ye Rasülü Ekremin yanma göç ettiğinden kendine "Muhacir Ensarlı" denilirdi. Uhut harbinde şehit oldu. Abbâd b. Kays Harise b. Kays.
Benî Seleme: Bişr b. Berâe b. Ma'rur. Bu Akabedeki temsilcilerden biriydi. Sinan b. Sayfî, Tufeyl b. Numân (Hendek harbinde şehit edildi) Ma'kıl b. MUnzir, Mes'ûd b. Yezîd, Dahhâk b. Harise, Yezid b. Hirâm, Cebbar b. Sahr, Tufeyl b. Mâlik. Benî Ganm B. Sevâd: Süleym b. Amr, Kutbe b. Âmir, Yezîd b. Âmir, Ebû'l Büsr Ka'b b. Amr, Sayfî b. Sevâd. Benî Nâbî B. Ammâr: Sa'lebe b. Ğareme (Hendekte öldürüldü) Amr b. Gamame. tsa b. Âmir. Abdullah b. Üneys, Halid b. Adiyy Benî Hıram: Câbir b. Abdillah (babası) Abdullah b. Amr b. Hıram, Muaz b. Amr b. el-Cumûh. Sabit b. el Ceza (Taif'te şehid edildi) Umeyr b. el-Hâris, Hudeye b. Selâm. Muâz b. Cebel: Benî Avf B. El Hazreç Abbas b. Ubâde (Bedir harbinden şehid oldu). Ebû Abdirrahman Yezid b. Sa'lebe el-Belevî. Bu zat onların anlaşmalısıydı. Amr b. el Haris. Benî Salim B. Ğanm B. Avf: Rifaa b. Amr, Utbe b. Vehb. Benî Sâide: Sad b. Ubâde ile Münzir b. Amr. Bu ikisi akabe günü temsilcilerdi. Münzir Bi'ri Mâûne faciasında emir idi. Orada şehid oldu.
İki kadına gelince: Bunlar Ümmü Menî' Esma b. Amr b. Adiy ile Akabe biatmda kocası Asım b. Ka'b ve iki oğlu Habib ve Abdullahla beraber hazır bulunan Ümmü Umara Nesîbe idi. Yalancı peygamber MUseyleme'nin öldürüldükten sonra organlarını tek tek kestiği zat bu Habib idi.631[409]
628[406] Beyhakî Delâil 2/452.
629[407] Beyhakî Delâil 2/453.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/416-428
630[408] İbni Hişâm 2/207.
631[409] İbni Hişâm 2/210.
İbni İshak derki: Ensar biati yapıp oradan ayrıldığının ertesi sabahı Kureyş biat durumunu ve neler
olduğunu araştırmaya koyulup bu işin gerçek olduğunu öğrendiler. Hemen Ensarı aramaya çıktılar.
Yolda Sa'd b. Ubâdeye yetiştiler. Yanındaki Münzir b. Amr ise kaçıp kurtulabildi. Sa'd b. Ubade'nin
ellerini bir kendirle boynuna bağladılar. Sa'd gür saçlı idi. Onun kaküllerini yolmaya yere vurmaya
yumruklamaya başlayıp tâ Mut'ım b. Adiy ile Haris b. Ümeyye oraya gelene kadar dövdüler. Sa'd
bu ikisini Medineye geldikleri zaman himaye ederdi. Bunlarda Sa'dı Kureyşlilerin elinden alıp
serbest bıraktılar.632[410]
Amr B. Cumuh'un Putu Men At İn Kıssası
(Medine'ye geldiklerinde orada İslam'ı açıkça ortaya koydular. Q zaman aralarında hâla şirk üzere
eski inancını taşıyan yaşlı insanlar vardı. Bunlardan biri de Amr b. Cumuh (b. Zeyd b: Hıram b.
Ka'b,
b. Ganm b. Ka'b b. Seleme) idi. Bunun oğlu olan633[411] Muaz b. Amr b. el-Cumûh Akabe biatmda
bulunmuştu. Babası Benî Seleme kabilesinin efendilerinden birisiydi. Evinde kütükten oyma
"Menâf" (İbni Hişâm'a göre Menât) denilen bir put yaptırmıştı. Seleme oğulları kabilesinin gençleri
Muaz b. Cebel ile bu Amrın oğlu Muâz ve diğerleri müslüman olunca geceleri gizlice Amrm bu
putunun yanma giriyor onu alıp (Selemİİlerin tuvalet) çukurundan içi bok dolu olan birine başı
Üstüne dikerek atarlardı. Amr Sabahleyin durumu görünce; "Yazıklar olsun! İlahlarımıza kim
saldırdı bu gece!" diye söylenerek onu aramaya çıkar buluncada onu yıkayıp temizler ve koku sürer
"Vallahi bunu kimin yaptığını bir bilecek olursam onu rüsvay edeceğim" derdi. Akşam olupta
uyuyunca gençler bu işi tekrar yaparlardı. Bunu defalarca tekrarladılar. Sonuncusunda Amr kılıcını
putunun boynuna taktı ve "Vallahi ben bu işi sana kimin yaptığını kesinlikle bilemiyorum. Eğer
sende gerçekten bir hayır varsa kendini kendin koru. İşte kılıç seninle beraber" dedi. Gece olupta
Amr uyuyunca gençler gelip kılıcı putun boynundan alırlar sonra getirdikleri Ölü bir köpeğin
boynuna takarlar. Sonra bu köpeğide puta bağlayarak ikisini birlikte Seleme oğullarının birinin
tuvalet pisliğine dökülen çukuruna atarlar. Amr sabah putun yanına gelince onu yerinde bulamaz.
Putu aramaya çıkan Amr b. Cumûh onu sonunda bir çukurda köpekle beraber tepe Üstü dikilmiş
olarak bulur. Putu bu halde görünce durumu anlar. Kendi kavminden olan kimselerde kendisi ile (bu
konuda) konuşunca müslüman olur. Ve çok iyi bir müslümanlık yaşar.
Allah gerçeğini, Allah'tan öğrenip, müslüman oJupta putunu hatırlayarak Allah'a şükran ifadesi
olarak şu şiiri söyler.
Vallahi, eğer sen ilah olaydın, köpekle birlikte bir ipe bağlı olarak çukurun ortasında olmazdın.
Of be senin zelil bir ilah olarak yere çarpılmış haline! İşte şimdi senin ne sefih olduğunu kavradık.
Hamd, minnet sahibi yüce, Vehhab ve Razzâk sıfatlarının sahibi dinlerin koruyucusu Allah'a aittir.
Kabir karanlıkları içinde rehin kalmadan önce beni kurtaran İlah O Allahtır.634[412]
632[410] İbni Hişâm 2/204; ibni îshak'ın bu izahı İbni Hİşâm'dan biraz daha tafsilatlıdır. Sa'd derki:
-Vallahi ben onların elinde iken bir gurup Kureyşli önüme çıktı. İçlerinde beyaz benizli pınl pırıl görüntülü uzun tatlı ahenkli bir adamda vardı. Ben kendi kendime
"bunlar arasında hayır beklenen biri varsa oda bu adamdır" diye düşündüm. Yanıma gelince bana bir yumrukta o attı. Kendi kendime "Vallahi bu adamdan sonra
diğerlerinden hiç hayır gelmez" dedim. Beni sürüyüp dururlarken içlerinden biri merhamete gelip bana yaklaştı ve "Vay yazık! Senin Kureyş'ten İttifak yada
anlaşma yaptığın birileri yokmu?" dedi. "Evet" var. Ben Cübeyr b. Mütim'i ile Haris b. Harbi korurdum" dedim "Vay sana ne duruyorsun bu adamların adını
söyleyip aranızdaki anlaşmayı belirt" dedi.. Bende öyle yaptım. Bu adamda hemen bu ikisini aramaya çıktı. Onlan Kabe'de buldu, ve onlara "Hazreçten bir adam
şimdi el Ebtahta dayak yiyor ve sizin adınızı seslenerek imdat diliyor, aranızda sözleşme ve teahhüt olduğunu söylüyor" demiş "Kim acaba" demişler. Adamda
"Sa'd b. Ubâde" imiş deyince Onlar "Vallahi doğru söylemiş, O bizim tüccarlarımıza eman verip onları Medine'de korurdu." dediler. Hemen oraya gelip Sa'dı
onların etinden kurtardılar. Sa'd'a gelip yumruk atan kişi Süheyl h Amr imiş Sa'd'a yaklaşıp durumunu soran kişide Ebu'l Buhterî b. Hişâm idi.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/428-431
633[411] İbni Hişâm 2/205'ten ilavedir.
634[412] îbni Hişâm 2/205, Beyhakî Delâil 2/456.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/431-432
Medine'ye İlk Hicret Edenler
Ukayl ve diğerleri Zührî,- Urve isnadıyla Hz. Aişe'den (r.a) nak-lederlerki: Nebî (s.a.v) Mekke'de müslüman olanlara şöyle söylemişti:
"Bana hicret yolunuz gösterildi. Bana (orası) iki kara taşlık arasında hurmalarla dolu çorak bir yer olarak gösterildi." Bu iki kara taşlık (bugünde bilinen Hârrai Şarkiye ile Hârrai Garbiyye adındaki) iki kara taşlıktır. Efendimiz (s.a.v) bunu söyleyince Medine'ye doğru göç etmeler oldu. Habeşistan topraklarına daha önce Mekke'den gö-çetmiş müslümanların bir kismıda Medineye geldiler. Ebû Bekr (r.a)ta Medine'ye göç hazırlığına başladılar. Rasûlullah (s.a.v) ona:
"Sen ağır davran bakalım! Zira ben bana da göç izni verileceğini umuyorum." Duyurunca, Ebû Bekir: ilAnam babam sana feda olsun! Sen bunu ümit ediyorsun ha!" demekten kendini alamadı. Efendimiz (s.a.v) de "Evet" buyurdu. Ebû Bekir de Rasûlullah'a (s.a.v) yol arkadaşlığı yapmak için kendini yoldan alakoyup yanında bulunan iki devesini (Semür denen bir türlü Mû-ğaylân) ağacının yaprağıyla dört ay besiye çekti. Bu haberi Buharı rivayet ediyor.635[413]
Bekkâî, îbni İshâk'ın şöyle dediğini anlatıyor: Allah (c.c) Peygamberine müşriklerle harb etme izni veripte636[414] Ensar'dan yukarda adı
geçen kabileler İslam ve Peyğamber'e yardım etme hususunda Efendimize (s.a.v) biat ettiklerinde Efendimiz (s.a.v) Mekke'deki kendine inananlara Medine'ye çıkmalarına oraya hicret etmelerine ve Ensara katılmalarına dair talimat verdi. Onlarda peyderpey yola çıktılar, Medine'ye ilk hicret eden kimse Ebû Seleme b. Abdi'l Esed oldu. O Medine'ye büyük Akabe bîatindan bir yıl önce hicret etmiştir. Önce Habeşe gitmiş sonra Mekke'ye geri dönmüş bunun üzerine Kureyşliler ona işkenceye başlamışlardı. Ensar'dan bir gurubun Müslüman olduğunu haber alınca Medine'ye hicret etti.637[415]
ÜrnmU Seleme (r.a) şöyle der: Ebû Seleme (r.a) hicrete karar verince devesini benim için göçe hazırlayıp sonra beni ve oğlumu üzerine bindirdi. Ardından deveyi çekerek beni yola çıkardı. Muğire oğullarından bir takım adamlar Ebû Seleme'yi giderken görünce hemen ona geldiler ve, "Bu senin kendi canın. Onunla bize galib geldin sana bir şey demeyiz, ama biz seni ne diye bu kadınla başka bir diyara götürmene müsade edelim" diyerek devenin yularını onun elinden çekip çıkararak beni elinden aldılar. İşte o zaman Ebû Sele-me'nin kavmi (olan Abdul Esed oğulları) kızıp öfkelenerek: "Vallahi bizde çocuğumuzu o kadının yanında bırakmayız, zira siz onu bizim adamımızdan ayırdınız" diyerek oğlum Seleme'yi asıldilarda artık beni tutamayıp eli çözüldü. Onu Abdül Esed oğullan götürdü. Beni de Muğire oğulları yanlarında tutukladılar. Kocam da Medine'ye doğru (hızla) yol aldı. Bizi birbirimizden ayırmışlardı. Hergün sabah evden çıkar, El Ebtah denen yerde oturur, tâ akşam kararıncaya kadar ağlardım. Bir yıl veya ona yakın bir süre sonra amcam
635[413] Buharî 77/16 39/4; Müsned 6/198; İbni Sa'd 1/226; Hâkim Müstedrefc 3/400; Taberanî 8/37; Beyhakî Delâii 245; Fesevî Mârife vet-Tarih 2/271.
636[414] Harbe Müsade Edilmesi
Bekkâî Muhammed b. İshak'dan şöyle nakleder: Akabe biatından Önce Rasûlullah'a harb konusunda izin verilmemiş ve kan dökme helal kılınmamıştı. O zaman ancak Allah'a dua edip işkencelere de sabretmesi Canileri af etmesi emrolunmuştu. Kureyş ise sonradan hicret edenlere baskı yapıp dinlerinden dolayı onlara fitne saçarak ülkelerinden sürüp atmışlardı. Bunların kimi dinlerinden döndürülme, kimi ellerinde İşkence altında, ki mide başka yerlere bu heriflerin şerrinden diğer ülkelere dağılıp, kimi Habeş topraklarına, kimi Medine'ye ve hertarafa göç etmeye karşı karş ıya kalmış bulunuyordu. Kureyş Ailaha isyan edip Allanın kendilerine yaptığı ikramı red edip Peygamberini yalanlayarak, Zatına kulluk eden, Onu tek kabul edip peygamberini tasdikle, Onun dinine sarılan Müminleri işkence altına alınca, Allah (cc) peygamberine çarpışma izni verdi. Urve h Zübeyr ve diğer âlimlerin bildirdiğine göre Allahm müminlere saldıranlara karşı harbetmeleri hakkında ilk indirdiği ayet (Hac suresi ayet 39-41)
«Zulmedilerek kendilerine karşı savaşanlara (düşmanlarına karşı savaşma) izni verilmiştir. Elbette Allah'ın onlara yardım etmeye gUcü yeter.» Onlar-ki , Rabbimİz (putlar değil sadece) Allahtır," dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır. Eğer Allah insanları bir birleri ile defetme-miş olsaydı, içinde Allahın adı anılan manastırla, havralar, kiliseler ve mescidler (çoktan) yıkılırdı. Elbette Allah (cc) kendi (dini) ne yardım edenlere yardım eder. O hakikaten güçlü ve kuvvetlidir. Onlar o kimseler-dirki eğer biz onlara yeryüzünde mekân tutturacak olursak namaz kılar, zekât verir, iyiliği emreder ve kötülüğe engel olurlar. İşlerin sonucu Allah'a (cc) aittir.» Bu ayet şunu ifade ediyor: Harb etme izni müslümanla-ra zulmedildiği için verilmektedir. Bu insanlarla onların arasında geçen Allah'a kulluk etmiş olmaları dışında herhangi bir suçları yoktu. Bunlar galib gelince yapacakları şey (kötülük zulüm değil) sadece namazı yerleştirmek, Zekat vermek, iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak olacaktır. Daha sonra Allah (cc) «Onlarla fitne ( dinden döndürme) kalmayıncaya ve din Allahın oluncaya (serbestçe Ona ibadet edilene, putlara tapılamayıncaya) kadar onlarla çarpışın» (Bakara 193) emri indirildi.
637[415] İbni Hişâm 2/210.
oğullarından bir adam bana uğrayıp halime çok acıdı. Onlara "Şu zavallıyı salıverse-niz olmazmı.
Onunla yavrusunu birbirinden ayırdınız" dedi. Onlarda bana ''hadi kocayın yanına git" dediler. İşte
Abdü'l Esed oğulları o zaman çocuğumu bana verdiler. Bende devemi yola hazırlayıp Seleme'yi
kucağıma aldım. Medine'deki kocama kavuşmak ümidiyle yola çıktım. Beraberimde Allah kulu
olarak kimsecikler yoktu. Kendi kendime: "Kocama ulaşıncaya kadar yolda rastladığım kimselerle
yeti-neyim" dedim. Ten'ime vardığımda Osman b. Talha el-Abderîy'ye rastladım. Bana, "Nereye ey
Ebû Umeyye'nin kızı?" dedi. "Medinede-ki kocama uluşmak istiyorum" dedim. "Yanında hiç kimse
yokmu?" diye sordu. Ben "Hayır Vallahi ancak Allah ve bir de şu yavrucağım var" dedim. Osman
da "Vallahi sen terk edilecek değilsin" diyerek devenin yularını tuttu ve benimle birlikte hızla yola
koyuldu. Vallahi araplar arasında ondan daha keremli biriyle yoldaşlık yaptığımı sanmıyorum. O
çok çekingen (terbiyeli) bir zat olup yolda bir konak yerine geldiğimizde deveyi inmem için
ıhtırır638[416] ve benim (rahatça inmem için) geri çekilir, ben inincede deveyi çekip yükünü indirir,
sonra onu bir ağaca bağlar, kendide ilerdeki bir ağacın altına gider yaslanırdı. Yolculuk vakti
gelince deveme varıp hevdecini yükler, sonra geri çekilip, "haydi bin" der, Ben hevdece çıkıpta
yerleşince gelip devemin yularını alır ve öteki konak yerine kadar beni devemde çeker giderdi. Bu
şekilde devam ederek nihayet beni Medine'ye ulaştirdı. Kuba'daki Amr b. Avf oğulları köyüne
bakınca, "Kocan bu köyde" dedi. Sonra dönüp Mekke'ye geri gitti.639[417]
(İbni İshak derki) Ebû Seleme'den sonra Medine'ye ilk hicret eden, Adiy b. Ka'b oğullarının
anlaşmalısı Âmir b. Rabî'a ile hanımı idiler. Onun ardından Ümeyye oğullarının anlaşmalısı
Abdullah b. Cahş (r.a) ile hanımı ve kardeşi Ebû Ahmed göç etti. Ebû Ahmedin gözleri kör olup
Mekke'de iken oranın sokaklarında elinde yeden olmadan dolaşabilirdi. Kendisi şair idi. Ebû
Süfyan'ın kızı Fâria bn. Ebî Süfyan onun nikahmdaydı. Annesi de Abdulmuttalib kızı Üme-yme idi.
Bu adı geçenler Küba da oturan Mübeşşir b. Abdi'l Münzir' in evine misafir oldular.640[418]
Musa b. Ukbe, İbnİ Şihâb-ı Zührî'nin şöyle dediğini anlatır:
-Müşrikler Rasûlullah (s.a.v) ile ashabına işkenceyi artırınca Allah Rasûlü arkadaşlarına Medineye
göçmelerini emretti. Onlarda bölük bölük yola çıktılar. Mekke'deki müslümanlardan Peyğamber'den
(s.a.v) önce şunlar yola çıktılar: Ebû Seleme ile Hanımı, Amr b. Ra-bîa ile hanımı, Ebû Hasme kızı
ÜmmU Abdillah, Mus'ab b. Umeyr, Osman b. Maz'ûn, Ebû Huzeyfe b. Utbe b. Rabia, Abdullah b.
Cahş, Osman b. eş-Şerid, Ammar b. Yasir.
Bunların ardındanda Ömer ve Ayyaş b. Ebî Rabîa ile bir gurup yola çıktı. Ebû Cehil ile Haris b.
Hişâm ana kardeşlen olan Ayyaş'1 (r.a) aramaya çıkıp Medine'ye geldiler. Ayyâş'ı bulup ona
annesinin onun gidişine çok üzüldüğünü ve asla oğlu gelene kadar çatı altına girmeyip güneş altında
kalmaya yemin ettiğini, anlattılar. Ayyaş annesine karşı çok şefkatli idi. Onun bu halini duyunca
çok üzüldü, ve onların dediklerine inandı. Ebû Cehil ile Haris onu yola çıkar çıkmaz yakalayıp
kıskıvrak bağladılar ve onu Mekke'ye getirdiler. Mekke fethinden az Öncesine kadar ellerinde esir
kaldı. {Rasûlullah (s.a.v) onun kurtuluşuna dua etmişti).
(Zehebî) derimki: İşte Efendimiz (s.a.v) kunutta:
"Allahım! Seleme b. Hişâm'ı kurtar. Allahım! Velid b. Velidi kurtar. Allahım! Ayyaş b. Rabî'ayı
kurtar. Allahım! Müminlerden zayıf olanları kurtar. Allahım! Mudar'ı şiddetle çiğne. Allahım onlara
Yusu-fun kıtlık yılları gibi kıtlık ver" diye duâ ettiğinden birisi bu zat idi.641[419]
638[416] Deveyi çöktürmek için Toros civarında yaşayan yörükler ve köylüler "Ih, Ih" derler. Bu İşe de "Ihtırma" denir. Çöktürme kelimesinde bir zorlama el ve alet
müdahelesi vardır. Bu ise sadece sözle icra edilir.
639[417] İbni Hişâm 2/211 -212. Bu Osman b. Talha , Ka"benin anahtarlarım taş lyan ve o vazifesi sürerken Uhut'ta kafir olarak ölen Osman b. Talhanın kardeşinin
oğludur. Uhut günü bu zatın kardeşleri olan Musâfi ,Kilâb ve Haris'te kâfir olarak öldükleri gibi babası Talhâ da aynı şekilde orada kâfir olarak öldü. Osman b. talha
Ümmü Seleme'yi (r.a) Medine'ye getirdiğinde henüz İman nasib olmamış, küfür hayatı içindeydi. Osman b. Talhâ (r.a) Ömer'in (r.a) hilafetinde Ecnadeyn'de şehit
oldu. Dedeleri olan Talha, Cahiliye dönemi Ka'be Hacebe'si idi. Mekke fethinde Allah Rasûlü Kabe'nin anahtarını bu Osman ile Amcasının oğlu Şeybeye vermiştir.
Bunlar ileride geniş şekilde anlatılacaktır.
640[418] İbni Hişâm 2/212; Taberî Tarih 2/396 .
641[419] Buharî 56/99 Cihad Cilt 3/234, î/203. 2/33-35 97/182. 6/48, 8/55, 104. 9/25; Müslim 466.467; Müsned 2/470.,239, 255, 396, 505, 521; Beyhakî Kü-brâ
2/200, 197, 208; Nesâî Müctebâ 2/202; Taberî 9/58; Tâhavî Şerhi Meâniü'l Asar 1/241, 242; tbni Ebî Şeybe 2/316; Şafii Müsned 184; Hu-meydî Müsned 936;
Abdürrezzak Musannef 4032; Taberanî Kebîr 62; İbni Sa'd 4/130; Kadı Ebû Ya'la Müsned 10/58, 73, 5995; tbni Mâce 1244; Beğâvi Şerhi-s Sünne 3/119; tbni
Zührî devamla derki: Bundan sonra Abdurrahman b. Avf yoîa çıktı. Medine'ye gelince Sa'd b. Er Rabî'in evinde konakladı. Osman (r.a) Zübeyr, Talha b. Ubeydullah ile bir gurub insanda göç ettiler. Sahabeden bîr kısmı da Mekke'de kalıp Efendimiz (s.a.v) İn Medine' ye Hicretinden sonra geldiler. Sa'd b. EM Vakkas da bunlar arasındadır. Ancak bu husus ihtilaflıdır.642[420]
Ömer (R.A)'In Hicreti
Yûnus b. Bükeyr de İbni İshak Nafî-İbni Ömer (r.a) isnadıyla babası Ömer b. el-Hattab'ın (r.a) şöyle dediğini anlatıyor:
-Hicret etmeye karar verince ben, Ayyaş b. Ebî Rabîa ve Hişâm b. el-Âs b. Vail sözleşip "buluşacağımız yer Gıfar oğullan bataklığındaki Ettenâdıp denen (Serîf yolu üzerinde) yer olsun. Sabahleyin orada olmayan yakalanıp hapsedildi demektir. (Diğerleri durmayıp yoluna devam etsin)" diye konuştuk. Sabahleyin ben ve Ayyaş orada hazır bulunmamıştık. O meğer yakalanıp dinden dönmeye zorlanmış (ve dönmüş).
«Medine'ye geldik.643[421] "Medine'ye varınca Küba'da Amr b. Avf oğullarına indik. Hişâmın iki oğlu Ebû Cehil ile Haris anadan kardeş ba-badanda Amca oğullan olan Ayyaş'ı aramaya gelmişler. Medine'ye yanımıza geldiler. Rasûlullah (s.a.v) O sırada Mekke'de idi. Onlar Ayyaş'a 'Annen seni görünceye kadar ne başına tarak vurmayacağına ve gölge altına girmeyeceğine yemin etti. Ey Ayyaş anana acı" diye konuştular. Ben Ayyaş'a "Bak eğer kardeşlerin seni dininden döndürmeye geldilerse onlardan kendini koru. Allaha yemin olsun ki anayin başı bitlenirse tarak kullanmaya mecbur kalır. Mekke'nin sıcağı bastırınca mecburen gölgeye kaçacak" dedim. Ayyaş da "Anamın yeminini yerine getirmiş olacağım. Orada malım kaldı. Hem onuda alır gelirim." dedi. Bende: "Vallahi sende bilirsinki ben Kureyşin malı
çok olan adamlarından biriyim. İşte malımın yansı, onu alda sakın onlarla beraber gitme" dedimsede beni dinlemeyip onlarla yola çıkmaya karar verdi. Onun kesin kararlı olduğunu görünce ben, "sen yapacağını yapacaksın ama şu devemi al. Zira o uysal çok iyi cins bir devedir. Ona bin ve inme eğer bu heriflerden yolda şüphelenecek olursan onun üzerinde kaçar kurtulursun." dedim. O da bu devenin sırtında onlarla yola çıktı. Biraz yol alınca Ebû Cehil ona, "Kardeşim oğlu! Benim devem iyice yoruldu benide deveyin arkasına al-sana" deyince Ayyaş da "olur" der. Ve deveyi ıhtırır. Onlarda yer değiştirme gayesiyle devlerini ıhtırırlar. Yere iner inmez hemen üzerine saldırıp onu bağlayarak Mekke'ye getirip zorlayarak onu dininden döndürürler.
İbni İshak derki: Ayyâş'ın soyundan birinin bana haber verdiğine göre onlar Ayyaşı Mekke'ye getirince oraya gündüz girmişler ve Ayyaş bağlıymış. Bu ikisi: "Ey ehli Mekke! Sizde akılsızlarınıza bizim bu akılsız kardeşimize yaptığımız gibi yapın." demişler.»
Ömer (r.a) devamla derki: Biz kendi aramızda "Artık Allah (c.c) kendi zafını tanıyıp ona imân edip ve Rasûlünü tasdik ettikten sonra başlarına gelen dünyalık bir belâdan dolayı dinlerinden dönen şu heriflerin tevbesini asla kabul etmez." diyorduk. Bunun üzerine, "Deki: Ey kendi nefisleri aleyhine israfta bulunan kullarım! Alla-hın rahmetinden, ümidinizi kesmeyin! Şüphesiz Allah (c.c) günahların hepsini bağışlar. Zira O Gafur ve Rahim din Rabbinize yönelin, size azab gelmeden önce ona teslim olunuz. Sonra yardım olunmayacaksınız. Siz hiç farkında değilken ansızın azabın size gelmesinden Önce Rabbinizden size indirilen en güzel şeye (Kur'ana) tabii olun." (Zü-mer ayet 53-54-55) ayeti indirildi. Bende bu ayeti elimle bir kâğıda yazdım, sonra onu Hişâm'a gönderdim. Hişâm b. el- Âs (daha sonra bana) dediki: Mektup bana gelince onu (Mekke'nin aşağı tarafındaki) Zi Tuvâ denen yere götürdüm. Onu anlamak için bakışlarımı iyice üzerine yönelttim. Tekrar tekrar
Hibban 3/212, 213, 219, 220; Darâmî 1/374; Nahhâs en Nasih vel Mensûh 91; Ebû Dâvûd 1442; tbni Huzeyme 615 617 621; Ebû Avâne Müsned 2/283, 287; Fesevî 2/272.
642[420] Beyhakî Delâil 2/461; Ed Dürer sayfa 77,79.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/433-438
643[421] Zehebî burayt kısaltmış. Biz îbni Hişâm'dan parantez arası olarak veriyor.
okuyordum ama anlayamıyordum.644[422]
"Allahım onu bana anlamayı nasib et" diye yalvardım. O zaman Allah kalbime bunun anlamını
doğurdu da, bu ayetin bizim hakkımızda, kendi kendimize söylediğimiz ve hakkımızda söylenen
şeyleri düzeltmek için indirildiğini anladım. Hemen eve dönüp deveme atladım ve Rasûlullah'm
(s.a.v) yanına gittim.645[423]
Ibni Ishak: "Hişâm Ecnâdeyn'de şehid edildi646[424] der Abdü'laziz et Derâverdî, Ubeydullah, Nafî
isnadıyla Abdullah b. Ömer'in (r.a) şöyle dediğini rivayet eder. Mekke'den Medine'ye geldiği zaman
(Küba civarındaki) el Usbe denilen yere Ömer b. Hattâb, Ebû Ubeyde, Ebû Huzeyfe'nin azatlısı
Salim birlikte inmiştik. Onlara namazda Salim imamlık yapıyordu. Zira Kur'anı en fazla bilenleri o
idi.647[425]
İsrail, Ebû İshak aracılığıyla Berâe (r.a)ın şöyle dediğini anlatır.:
-Medine'de yanımıza ilk gelen, Mus'ab b. Umeyr (r.a) olmuştu. Biz ona: " Rasûlullah (s.a.v) ne
yaptı?" diye sordum. O da, "O yerinde duruyor ashabı ise peşim sıra geliyorlar" dedi. Onun
arkasından Fihr oğullarının kardeşi gözleri amâ Amr b. Ümmü Mektum geldi. Ardından Ammar b.
Yâsir, Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdullah b. Mes'ûd ve Bilâl onları takib etti. Sonrada yirmi kişilik bir
kervanla Ömer b. el-Hattab (r.a) geldi. Bundan sonra da Rasûlullah (s.a.v) ile Ebû Bekr (r.a) birlikte
bize geldi. Rasûlullah (s.a.v) ben Kurandaki Mufassal648[426] bölümden bir sure okuyuncaya kadar
bize gelmemişti.
Bunu Müslim nakletti.649[427]
İbni Lehî'â da Ebu'l Esved aracılığıyla Urve'den şöyle nakleder:
-Rasûlullah (s.a.v) Hac'dan sonra Zilhicce ayının gerisini Muharrem ve Sâferî Mekke'de geçirdi.
Kureyşli Müşriklerde Rasûlullah'ı (s.a.v) yakalayıp ya öldürme, yada hapsetme yada sürgün etme
hu-sundaki tuzaklarında söz birliği ettiler. Onların bu tuzaklarını Allah (c.c) haber vererek:
"Hani, kâfirler seni bağlamak veya öldürmek, ya da yurdundan çıkarmak için sana tuzak
kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarken Allah da onlara tuzak kuruyor, Allah tuzak kuranların
hayirlısıdır." (Enfal sûresi no 30) ayetini indirdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) de Ebû Bekirle
beraber Sevr'deki mağraya doğru gece karanlığında yola çıktı.
Ali b. Ebî Tâlib de casuslardan gidişlerini saklamak için gelip Rasû-lullahm (s.a.v) yatağında
uyudu.650[428]
Mûsâ b. Ukbe'de haberi aynı şekilde anlatıp şu ilaveyi yapar:
-Kureyş o gece bir biriyle çekişe çekişe danışa danışa sabaha kadar yatağın üzerine kimin çullanıpta
içindekini bağlayacağını konuş tular. Sabah olunca ne görsünler, yataktaki Ali değilmi! Ona
peygamberin nerede olduğunu sordular. O da "Ben nerede olduğunu bilmiyorum" dedi. O zaman
644[422] Asıl metinde "Li-Efhemûhâ" şeklinde "anlamak için okuyorduk" şeklinde isede îbni Hişâm da "Lâ Ef-Hemûhâ" "anlayamıyordum" şeklinde geçer ki, cümlenin
gerisinden anlaşılanda odur.
645[423] İbni Hişâm 2/219; Beyhakî Delâii 2/462; Taberî Tarih 2/369; Nihayetü'l Ireb 16/322; Taberî Tefsir-i Zümer 23/15; Nesebi Kureyş, 324. İbni Abdi'l Ben- 2/408.
646[424] Ecnadeyn Şam mıntıkasında Filistin'de Remle iîe Beyt-i Cibrin arasında bir yerdir, Orada müslümanlarla nımlar arasında Bizans kiralı Hiraklius'un Hımış'a
geldiği zaman savaş olmuştu, Rumların yüzbin kişi olduğu söylenir. Allah Müslümanlara zafer nasib etmişti. Amr. b. Saîd b. As müs! Um anların komutanı,
Kubuklar da Rumlannki idi. Hicri onüçüncü yılda Cemâdiyel Evvel ayında vuku bulmuştu. O gün orada Hişâm b. El Âs , Nuaym b. Abdullah , İbni Abbasın oğlu Fazl,
Ebân b. Said, Halid b. Said, Tufeyl b. Amr, Abdullah b. Amr, Dirar b. Ezver, İkirime b. Ebî Cehl, Hebbâr b. Sü-fyan, Nuaym b. Nahhâm, ve diğer -bir çok sahabenin
ileri gelenleri şehit olmuştur. Bu kitabın "Halifeler devrinde" orjinal sayfa 81-85 te anlatılacaktır. Bak. Mu'cemü'l Büldân 1/103; İbni Esir El Kamil 2/4147; Taberî
3/417; Tarihü'l Halife 119, Futuhuş Şâm 89, Fesevî el Mağrife vet-Tarih 3/295; Tehzîb-ü Tarîh-i Dımışk 1/145; Tabâkat'ı İbni Sa'd 3/124.
647[425] Beyhakî Delâii 2/463; Fesevî el Marife 2/273.
648[426] Mufassal Kur'anın son yedide bir bölümüne denir. Tıval ve Kısar olmak üzere ikiye ayrılır.
649[427] Fesevî 2/273; Buharî 4/263; Ayrıca Tefsir, Fezâilü'l Kur'an'da da verir. İbni Ebî Şeybe 14/82; Hadis 17639. Hâkim Müstedrek 2/553.,634; Müsned 1/3 İbni
Ebî Âsim Sünne 53, İbni Sa'd 4/206 Müslim'de bunu bulamadık. Ama Beyhakî'de Delâüinde bunu MUslimin, İsrail'den nakli olarak verir. Bilemedim nüsha
farkımıdır yoksa sadece hadis metni olmayıp işareten belirtilerek fihristienmesi mümkün olmayanlardanmıdır.
650[428] Urve Megazi sayfa 129; Beyhakî Delâİl 2/465; Abdürrezzak bu kıssayı Musannef'inde 5/389 îbni Abbasın kölesi Muksimden buna yakın bir İzah ile nakleder.
İmam Ahmed de Müsnedİnde (bunu Abdürrezzak yolu ile nakleder) bu haberi Taberî 9/228'de bu ayette verir. Yine Taberî bu olayı Abdürrezzak - babası ve îkrime
aracılığıyla da nakleder.
Rasûlullah'ın (s.a.v) ellerinden kurtulup gittiğini anladılar, ve derhal bineklerine atlayıp onu her
tarafta aramaya gittiler.651[429]
İbni İshak da bu hadiseyi şöyle anlatır:
-Kureyşliler, Muhammed (s.a.v)e bîat ettiklerini (ve Rasûlullah'ın (s.a.v) kendileri dışında da
taraftan olduğunu) kesinlikle anlayınca ve Rasûluliah (s.a.v)ın kendi ashabından Mekke'de olanları
Medine' deki kardeşlerine gidip katılmalarını emrettiğini duyunca kendi aralarında bir müzakere
yapıp, "Muhammed'in bu din işi meselesini halletmek için bir araya gelecek yegane zaman şimdidir.
Vallahi sanki o size adamlarıyla saldırmak için geri gelecektir. Onu ya burda tutun, ya öldürün, yada
sürüp çıkarın" dediler.
"Dâru'n Nedve" denilen kongre merkezinde onu öldürmek için toplandılar. İçeri girdiklerinde
taylasan elbiseler içinde güzel bir adam kılığında şeytan onlara göründü ve "Bende girebilirmiyim?"
dedi. "Sende kimsin dediler?" O, "Ben Necd halkından sizin toplanış sebebinizi duyup buraya
girmeyi arzu eden biriyim. Umarım ki benim nasihat ve kanaatlerimden mahrum kalmazsınız." dedi.
"Evet buyur" dediler. Şeytan içeri girdiğinde birbirleriyle şöyle konuşuyorlardı: "Bu güne kadar
olanları biliyorsunuz. Bu herif hususunda artık bir görüş birliğine varın!"
-Bunun Üzerine birisi, "Benim kanaatime göre en İyisi onu hapsedelim" dedi. Necidli "Bu da bir
görüşmü yani? Vallahi onu hapsederseniz onun görüşleri ve sözleri peşine takılan ashabına ulaşır.
Belkide gelip onu elinizden alırlar sonrada şimdi sizin elinizde olan şeylede sizi yenerler" dedi.
Onlardan biride: "Onu buradan çıkarıp sürgün edelim, Onun suratı ve lafları bizden gitsinde nere
giderse gitsin beni alâkadar etmez" dedi. Yine Necidli: "Buda iyi bir görüş değil. Siz Muhammedin
konuşmasındaki tatlılığı sözlerindeki güzelliği, karşılaştığı her insana Üstün geldiğini
görmüyormusunuz.? Eğer bu dediği şeyi yapacak olursanız Muhammed de gidip arap kabilelerinden
birine varır, onları kendi görüşü etrafında toplar, sonra da onlarla size saldırarak onlara sizi kırdırır."
dedi. Bu ara Ebû Cehl de: "Vallahi benim esaslı bir görüşüm var ama sanırım hiç birinizin aklına
böyle bir şey düşmedi" dedi. Kureyşliler; "görüşün ne?" diye sordular. Ebû Cehil de şöyle dedi.:
-Bence "Kureyşin her kabilesinden güçlü, kuvvetli, genç, soylu ve şerefli birini alıp her birine
keskin birer kılıç verin. Bunlar Mu-hammede saldırıp bir tek adam vuruşu gibi ona vursunlar.
Böylece Onun kanı bütün kabileler arasında dağıtılmış olur. Böylelikle Abdü Menâf oğulları ne
yapacağını bilemez ve bütün arap kavimlerine harb açmayada gücü yetmez" görüşündeyim, o
zaman Abdi Menâf oğullan bizden sadece onun diyetini istemeye mecbur kalır. Sizde onlara onun
diyetini ödersiniz. Necidli o zaman: "Allah için bu gencin görüşü ne isabetlidir. Görüş işte bu
görüştür, yoksa diğerleri hiç bir şey değildi" deyince Kureyşlilerde Ebû Cehlin görüşünde karar kılarak
toplantıdan dağılırlar. RasülÜ Ekrem'e bu haber ulaştırılıp bu gece kendi yatağında yatmaması
evinde gecelememesi aksine yatağında Aliyi geceletmesi emrolunmuştur. Bu hadisi Saîd b. Yahya
b. Saîd el Emevî babasından rivayet etmiştir.652[430]
Bi2e İbni İshak, Ubeydullah b. Ebi Necih, Mücahit yolu ile İbni Abbas'dan (r.a):
Yine İbni İshak - Kelebi- Ümmü Hânî'nin kölesi Bâzâm isnadiyla İbni Abbas'dan (r.a) bu hadisi
aynı anlamda naklederek bu rivayette şu ilaveyi verir.:
-O zaman Allah (c.c) Peygamberine çıkış izni verdi. Medine'de de Ona Enfal suresini indirip orada
Peygamberine verdiği nimeti ve onu kendi katında denemeye tabi tuttuğunu haber vererek:
«Hani seni tutuklamak, öldürmek veya yurdundan çıkarmak için sana tuzak kurmuşlardı»....
Buyurdu...653[431]
651[429] Urve Meğazi 129; Taberî Tefsir 9/228; Beyhakî Delâil 2/466'da bu kıssayı Musa b. Ukbe - Zühn isnadıyla verir.
652[430] İbni Hişâm 2/222; îbni Sa'd 1/22Î, Taberî Târih 2/373; Beyhakî Delâil 2/466, -468; Uyûnü'l Eser î/178.
653[431] Taberî Tefsir 9/227; Beyhakî Delâii'inde ibni İshak'tan 2/469'da buna yakın bir haber nakleder.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/438-444
Efendimizin Medine'ye Hicreti
Ukayl, İbni Şihab -Urve isnadıyla Efendimizin (s.a.v) eşi Âişe' nin (r.a) şöyle anlattığını rivayet eder:
O zaman anne ve babamın bir dinleri olup onu tatbik ettiklerini hatırlıyorum. Üzerimizden hiç bir gün geçmezdiki sabah akşam Ra-sûlullah (s.a.v) bize uğramamış olsun. Müslümanlar müşrik belasına uğradığı zaman, babam Ebû Bekir de Habeşistan topraklarına doğru hicret için yola çıktı. Berki Gımâd denen yere vardığında El Kârra kabilesinin reisi İbni'd Dağine ona rastladı, ve "Yâ Ebâ Bekir! Nereye gitmek istiyorsun?" dedi. Babamda, "Kavmim beni yurdumdan kovdu. Artık bende yeryüzünde seyyah olup dolaşarak Rabbime huzur içinde ibadet etmek istiyorum." dedi. İbni'd Dâğıne de; "senin gibi bir zatın ne yurdundan çıkması nede kovulması doğru olur. Zira sen yoksulları giydiren, akrabalık bağlarını hiç koparmayan, milletin yükünü omuzlayan, misafiri ağırlıyan, hak yolunda gelen meşakkat-larda (halka) yardım eden birisisin. Ben seni Icorumam altına alıyorum. Haydi yurduna dön ve Rabbine orada ibadet et." dedi.
İbni Dağine de Ebû Bekirle birlikte yola çıkıp Mekke'ye geldi ve Kureyş eşrafını dolaşıp onlara: "Ebû Bekir gibi bir adam yurdundan çıkmazda, çıkarılmazda. Siz yoksulları giydiren, akrabalık bağlarını geliştiren, milletin yükünü omuzlayan, misafiri ağırlayan hak yolda başa gelen, sıkıntılarda halka yardım eden bir zatı mı yurdundan çıkarıyorsunuz.?" dedi. Artık Kureyş İbni Dâğıne'nin Ebû Bekri himaye etmesini yalanlayamayip kabul ettiler. Ancak İbnî Dağıne'ye de:
"Ebû Bekre söylede Rabbine evinde kulluk etsin orada dilediği kadar namaz kılsın, istediği kadar Kur'an okusun ama bunları Ka'be' de yapıp da bize eziyet etmesin, hem ibadetini milletin gözü önünde açıkça yapmasın. Zîra biz çocuklarımızın ve karılarımızın dinimizden sapacağından korkuyoruz" dediler. İbni Dâgıne'de kendisine söylenenleri Ebû Bekre anlattı.
Ebû Bekir de evinin içinde, Rabbine ibadet ederek, namazını açıkta görünen yerlerde kılmayarak ve kendi evi dışında kimsenin evinde Kuran okumaksızın hayatına bir süre böyle devam etti. Sonra Ebû Bekrin aklına bir fikir geldi ve hemen evinin havlusunda bir mescidcik yaptırdı. Artık namazını orada kılıyor, Kuranını okuyordu. Müşriklerin kadınları ve çocukları da Ebû Bekrin başına birbirini ezercesine toplanıp gelirler ve Ebû Bekre hayran kalarak bakarlardı. Ebû Bekir (r.a) çok gözü yaşlı bir adam idi. Kur'an okuduğu zaman göz yaşlarını tutamazdı. Kadın ve çocukların bu meyilleri Kureyş eşrafının müşriklerini müthiş bir korkuya itti. Hemen İbni Dağıne'ye haber saldılar. İbni Dağıne yanlarına geldiğinde Kureyş ileri gelenleri ona,
"Biz senin kendisine himaye vermen sebebiyle bizde Ebû Bekrin Rabbine evinde kulluk etmesi şartıyla himayesini kabul etmiştik. Artık Ebû Bekir sınırını aştı, evinin avlusunda bir mescid yaptırıp orada namazımda Kur'an okumayıda alenen yapmaya başladı. Biz çocuklarımızla karılarımızın dinlerinden döneceğinden korkuyoruz ona bunu (Hamisi olman hasebiyle) yasakla. Eğer Rabbine evinin içinde ibadet etmekle yetinecekse bunu yapabilir. Eğer illâda bunları alenen yapmakta direnecek olursa sende ondan himaye hakkını geri al. Biz senin taahhüdünü bozmak istemiyoruz. Ebû Bekrin ibadetini alenen yapmasına da göz yumamayız." dediler.
Hz. Âişe (r.a) devamla derki: Bunun üzerine İbni'd Dâğıne Ebû Bekre gelerek: "sen kesinlikle senin için ne üzerine akid yapmış olduğumu biliyorsun. Şimdi ya bu eski şartlarla yetinirsin, yada bana, Sana verdiğim-koruma- zimmetini geri verirsin çünkü ben himaye için akid yaptığım bir adam hakkında arapların "ahdi bozulmuş diye duymalarından hoşlanmam" dedi. Ebû Bekir (r.a) da: "Ben senin korumanı sana geri veriyor ve AHahm korumasına razı oluyorum" dedi. O gün Rasûlullah (s.a.v) Mekke'de imiş, Nebî (s.a.v) müslümanlara
"Bana (iki kara taşlık arasındaki)654[432] Hurmalıklı bir yer sizin hicret yurdunuz olarak gösterildi." buyurmuştu. Bunun üzerine Medine'ye doğru göçebilenler hicret etti. Sonrada Habeş topraklarına
654[432] Parantez arası izah Efendimiz'in değil Zührî'nin açıklamasıdır.
daha önce göç etmiş olan müslUmanfarm hepsi de geri dönüp Medine'ye hicret ettiler.655[433]
Ebû Bekir (r.a) da Medine'ye gitmek üzere hazırlığa girişti. O zaman Rasûlullah (s.a.v) ona: "Sen
yavaş ol! Zira ben, banada hicret izni verileceğini Umid ediyorum" buyurdu. Ebû Bekir bunu
duyunca sevinçle "Anam babam sana feda olsun yâ Rasûlullah! Sen böyle bir şeyi ümid
ediyormusun?" diye sorunca Nebî (s.a.v): "Evet" buyurdu. Ebû Bekirde Efendimizle yol arkadaşlığı
yapmak için kendini yoldan alakoydu. Yanında bulunan iki devesini Talh (yada Muğâylan) ağacının
yapraklarıyla 4 ay besiye çekti. (Zührî bunu bastonla ağaçtan yere dökülen yapraklar diye izah eder.
)
İbni Sihab, Urve aracılığıyla Hz. Aişe'den kıssanın devamını şöyle anlatır:
-Bir gün öğle sıcağının en şiddetli olduğu bir sırada Ebû Bekirin evinde oturduğumuz bir anda
adamın birisi: "Şu başı kapalı (miğfer gibi örtülü) zat Rasûlullah (s.a.v)dir. dedi. Bu onun bize
gelme âdeti olduğu bir saat değildi. Bunun üzerine Ebû Bekirde: "Anam babam ona feda olsun.
Vallahi bu saatte onu buraya getiren önemli bir seli
beb olsa gerek" dedi. Rasûlullah (s.a.v) geüp girmek için izin istedi. Ebû Bekir onu "buyur" edince
içeri girdi ve Ebû Bekir'e hitaben: "Burada bulunan herkesi yanından çıkart" buyurdu. Ebû Bekirde:
"Anam babam feda olsun onlar senin ailendir" deyince Nebî (s.a.v): "Bana yola çıkmak için izin
verildi." buyurdu. Ebû Bekir de "bende seninle gelebilirmiyim. Anam babam sana feda olsun ey
Allanın RasûlU!" deyince, Efendimiz (s.a.v): "Evet" buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekir ağladı. Ben
o zamana kadar sevinçten ağlandığını bilmiyordum.656[434]
Ebû Bekir, "Babam sana feda olsun! Benim şu develerimden birini al, yâ Rasûlullah! deyince
Efendimiz (s.a.v): "Parayla almak şar-tıyla olur" buyurdu.657[435] Hz. Aişe devamla derki:
-Çabucak onları yola hazırladık. Onlara deri bir kab içinde yol azığı koyduk. Onu Esma b. Ebî Bekr
kendi kuşağının bir yarısın kesmiş ve onunla azık kabının ağzını bağlamıştı. (Diğer yansıda kendine
kaldı.) İşte Esmâ'ya bu yüzden, "Zatı'n-Nitâkayn" adı takılmıştı. Sonra Rasülulİah (s.a.v) Ebû
Bekirle beraber Sevr'deki mağaraya vardılar. Orada üç gece uyudular. Beraberinde Ebû Bekrin oğlu
Abdullah da yatıyordu. O zaman genç bir delikanlı olup çok zeki ve kültürlü biriydi. Şafakla beraber
onların yanından ayrılır ve sabahleyin Ku-reyşlilerle sanki Mekke'de gecelemiş gibi yapardı. Orada
Kureyşlilerin kurmak istedikeri tuzaklarından işittiği şeyi ezberleyip akşam karanlığı çökünce
Efendimizle babasına getirip söylerdi. Ebû Bekrin azad ettiği kölesi Amr b. Füheyre onlara
sütünden istifade etmeleri için geçici bir süre bağışlanan koyunları güder, koyunları gece yatsıyı
biraz geçince onların bulunduğu tarafa doğru sürer onlarda koyunlarının taze sütünü ve içine kızgın
taş konularak ısıtılmış sütü içerek gecelerler sonra Amr b. Füheyr koyunlara şafakla birlikte ünlerdi
(Sabahla birlikte diğer insanların otlattığı yerde olur, ne kimse durumun farkına varmazdı) Burada
kaldıkları Uç gecenin Uçündede böyle yaptı.
Rasûlullah (s.a.v) ile Ebû Bekir Abd. b. Adiy Oğullarından (Abdullah b. Üveykıt adında) birini yol
kılavuzluğu ve geçit yerlerini iyi bilen biri olarak kiralamışlardı. Bu adam Âs b. Vâil oğulları
hakkında (Cahiliye âdeti üzere) anlaşma yaptığına dair elini (kan çanağına) daldırmıştı. O hâlâ
Kureyş kafirlerinin dini üzere yaşamaktaydı. Rasûlullah (s.a.v) ve Ebû Bekir Onu güvenli bir kişi
görüp develerini ona verdiler ve üç gece sonra binekleriyle beraber Sevr mağarasında sabahleyin
onunla buluşmak üzere sözleştiler. (Üçüncü gün sabahla beraber bu adam gelince) Efendimiz ve
Ebû Bekirle birlikte Amr b. Füheyre ile kılavuz (Abdullah )ta yola çıktılar. Kılavuz onları (Us-
655[433] Zehebî'nin metninde "Habeşe göç edenlerin bir kısmı" deniyorsada Buha-rî'nin metninde "hepsi" diyorki, biz Buharı metnini esas aldık. Ancak bu ifade,
Habeş'teküerin hepsinin peyder pey Medine'ye gittiğini kabul etmemizi gerektirir. Yoksa Efendimizden Önce oraya vardılar anlamına gelmez. Yada hadisteki
"Umumu" kelimesini "çoğu" olarak anlarızki o zaman Zehebî'nin metnindeki ile aynı şeyi İfade eder. Cafer ve ashabı Medine'ye geldiklerinde Peygamber (s.a.v)
çoktan gelmiş devletini kurmuş, Hayber'i fethetmekle meşgul bulunuyordu.
656[434] Parantez arası İbni İshâk'm rivayetinden alınmıştır.
657[435] Taberanî ve diğeri erin deki rivayette "Parayla olursa olur" Duyurunca, Ebû Bekrinde "dilersen parayla olsun" dediği geçer. îbni İshâk rivayetinde aynı yerde
"Benim olmayan deveye binmem" buyuranca Ebu Bekir, "O sana mallığına verildi." demesine karşılık "Olmaz. Ancak onu senin satın aldığın fiyatla alırım" dediği
geçer. Vakîdî bu fiatınv800 olduğunu söyler. Yine Vakîdî bu devenin "Kusva" namlı deve olduğunu Efendimizin vefatından sonra başı boş olarak Bakîde otladığmı
ve Ebu Bekrin Hilafetinde öldüğünü anlatır. îbni Hibban ve îbnî İshâk ise onun Cez'â namlı deve olduğunu söylerler.
fân'dan aşağıdaki) Es Sahil yolu ile götürdü.658[436] Hadisi Buharı rivayet etmiştir.
Ömer (r.a) şöyle diyor:
-Vallahi Ebû Bekrin hayatında geçirdiği bir geceyle bir gündüz varki o (bile) Ömer'den daha
hayırlıdır. Rasûlullah (s.a.v) bir gece Mekke halkından kaçarak yola çıkmış, Ebû Bekir de arkasına
düş müştü. Efendimizi korumak için kâh önünde kâh ardında yürüyerek gidiyordu. Rasûlullah
(s.a.v) O gece sabaha kadar yürümüş ve ayakkabıları parçalandığından ayakyalın kalmıştı. Ebû
Bekir Efendimizin ayaklarını görünce onu omuzuna aldı. Böylece onu mağaranın ağzına kadar
taşıdı. Mağarada içinde yılanlar bulunan delikler vardı. Ebû Bekir burlardan birşeyler çıkıpta
Rasûlullah (s.a.v)a eziyet verebileceğinden korktu. Ve ayağıyla onu tıkadı. Yılanlar gelip çıkmak
için onun ayağını ısırarak sokmaya başladılar. Ebû Bekrin gözlerinden yaşlar boşalıyordu.
Rasûlullah (s.a.v): "Üztilme! Allah bizimledir." (Tevbe 40) ayetini okuyordu, (işte Ebû Bekir'i üstün
yapan gece bu idi.) (Onu üstün yapan) Gündüzüne gelince: Araplar dinden döndüklerinde ben Ebû
Bekre "Ey Rasûlullah'm halifesi! İnsanlara davranırken kalplerini ısındıracak şekilde davran, Onlara
merhametli ol!" dedim. Ebû Bekir de bana: "Sen cahiliye döneminde Cebbardın, İslam döneminde
gevşekmi oldun. Onlarla ne hususunda ülfetleşip anlaş acağiz. Uydurma bir şiir ile mi? Yoksa
uydurma bir sözîemi?" dedi.659[437]
Ömer'in (r.a.) ağzından anlatılan bu kıssa uydurma münker bir haberdir. Beyhaki bu hadisi sevkedip
hiç tâ'Iilde bulunmamıştır. Bu haberi Yahya b. Ebû Tâlib- Abdürrahman b. İbrahim er-Rabîsî-Furat
b. es Saib- Meymûn-Dâbbe b. Muhassan isnadıyla Ömer (r.a)tan naklediyor. Bu haberin belası şu
Rabîsî denen heriftir zira o sika değildir. Üstelik hiç tanınmayan kimliği meçhul biridir. Hatib onu
Târîh-i Bağdad'mda bahsedip iğnelemistir.660[438]
El Esved b. Amr anlatıyor: Bize İsrail, el Esved aracılığıyla Cün-düp'ten şöyle rivayet etti: Ebû
Bekir mağarada Rasûlul'ab (s.a.v.) ile beraberdi, eline bir taş isabet etmiş (ve kanatmıştı) bunun
üzerine şunu söyledi:
"Sen kanayan parmaktan başka bir şey değilsin, Allah yolunda karşılaştığın pek fazla bir şey
değil.661[439]
Hadisteki Câbir'den nakleden Esved, Kaysın oğlu olup Cündüp el-Becelî'den rivayet vardır.
Sahihayn'da onun rivayeti hüccet olarak alınmıştır.
Hemmam anlatıyor; Bize Sabit, Enes'den (r.a) Ebû Bekrin kendisine şöyle dediğini anlattı:
Rasûlullah (s.a.v)ile mağarada beraber idim. "Yâ Rasûlâllah! Müşriklerden birisi ayaklarının altına
bakıverse bizi görecekler" dedim. Efendimiz (s.a.v) de:
"Ya Ebû Bekir! Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne sanıyorsun?" buyurdu.662[440] Bu müttefekun
a-leyh bir hadistir.
İbnî Lehîa, Ebu'l Esved aracılığıyla Urve'den naklederki Kureyşliler her tarafta Nebî (s.a.v)'i
aramaya koyuldular. Su başlarında oturanlara onu yakalamaları için emirler çıkarıp bu işe
658[436] Buharî Menâkıb 63/45 h no.3905; îbni Huzeyme 265; Beyhakî Delâi! 2/472; İbni Sa'd 2/152; Hâkim 3/400; Taberanî Kebir 8/37; Ebû Nuaym 2/230; Müsned
6/198; Abdürrezzak 9743; İbni Sa'd 1/227 -229.
659[437] Beyhakî Delâil 2/476.
660[438] Hatib Tarihi Bağdad 10/255.
Ne yazıkki, bu uydurma kıssa asırlardır kulaktan kulağa, dilden dile geçerek, daha da şekil değiştirerek her yü hacca giden kardeşlerim iz'e anlatılmakta ve saf
gönülleri reklam aracı olarak bulandtrmaktadır. Mahmut Toptaş hoca bununla İlgili bir hatırasını nakletti:
-Bir Umre mevsimi dostlarıyla Sevr mağarasına gittiklerine hacılara rehberlik eden bir başka grubun Rehber Hocası cemaatına orada bu yalan kıssayı anlatıp
ağlatmış Hikayeyi dinleyen Mahmut Hoca daha sonra fırsat düşünce bu kardeşe: «Yahu kardeşim, gel şu yılanı bir Öldürelim. Yeter yahu. 14 asırdır Ebû Bekir'i
(r.a,) sokup durur. Öldürelim de, Ebû Bekir de kurtulsun, hacılar da yalandan kurtulsun», teklifini yapar. Esasen kıssanın asıl olmadığını bilen o zat da, "Haklısın
Hocam, ama biz öldürsekte şu hikaye kitapları durdukça o yine ölmez" der.
661[439] Sahih-i Müslim 1796; Beyhakî Delâil 2/480.
662[440] Buharı Fedâilüs Sahabe 62/2 hadis no 3653. 4664-3953-3919-63/45; Tirmi-zî 3096; Müsned 1/4 Müslim 2381 -İbni Ebi Şeybe 12/7-14/333; Ebû Nu-aym
Delâil 112. îbni Ebî Âsim Sünne 2/566. Beyhakî Delâil 2/481; Hatib Tarih 5/435. îî/434 .12/134; Taberî 10/96; Ebû Ya'la Müsned 1/66, 67
gidenlerede büyük Ücretler koydular.663[441] İçinde Nebî (s.a.v)'in gizlendiği magarımn bulunduğu
Sevr dağına gelip zirvesine tırmandılar. Nebî (s.a.v) ile Ebû Bekir onların konuşmalarını duydular.
Ebû Bekir korkalayıp kendini bir üzüntü ve tasa kapladı. İşte o zaman Rasûlullah (s,a.v) "üzülme
Allah (c.c) bizimledir" diyerek Rabbine dua etti. Bunun üzerine Allah katından:
"Allah, Rasûlüne ve mU'minlere Sekînet indirdi. Küfredenlerin sözlerini en aşağıda Allanın
keümesini de en yukarda kıldı. Allah azîz ve hakîmdir,664[442] şeklinde ifade edilen "Sekînet"
İndirildi.
Ebû Bekrin Mekke'de ailesi ve kendisi için ayırdığı sütlük koyunları vardı. Ebû Bekir, Âmir b.
Füheyrâ'yı gönderdide o bu davarları mağaradaki Rasûlullah'a yakın yere sürüp geldi. Bu Âmir Ebû
Bekrin kölesiyken azat ettiği gayet güvenli, çok dindar biriydi. Ebû Bekir (r.a) Abd b. Adiy
oğullarından Üreykıt denen bir adamı kiralamıştı. Bu adam önce Kureyşlilerle sonra Sehm
oğullarıyla ardından Âs b. Vâil oğullarıyla anlaşma yapmıştı. İşte bu Ureykıt el-Adevî o zaman
henüz müşrik idi ve yol kılavuzluğu yapardı. Efendimizle Ebû Bekir mağarada kaldıkları gecelerde
bineklerini aşağı indirirlerdi. Ebû Bekrin oğlu Abdullah da gece olunca Mekke'de olup biten bütün
haberleri onlara getirirdi. Âmir b. FUheyr de koyunları geceleyin onların bulunduğu yere doğru
sürüp getirir onlarda koyunları sağıp geceleyin geri mağaraya çıkarlardı. Sonra Âmir erkenden
koyunları otlamaya götürür ve sabahın erken saatinde otlakta bulunduğu için hiç kimse durumun
farkına varmıyordu. Nihayet herkes uyuyup el ayak çekilince bu adamlar onlara develerini alıp
gelirdi. Böylece mağarada iki gece ve iki gündüz geçirdiler."
-Kılavuz onları Mekke'nin tâ aşağı tarafına götürdü. Sonra onlarla birlikte Üsfan'ın aşağı tarafındaki
es-Sâhil denen yerden geçti. Daha sonra Kudeyd denen yeri geçtikten sonra yol kesilen yere kadar
geldiler. Oradan el-Harrâr üzerine saparak el-Mera tepesini geçtiler, oradan Medlecetü'l Lakfa
oradan Medlecet'ü Micâc vadisine girdiler. Sonra Mercah-ı zil Saveyen vadisinden el Kâha'ya
geçtiler. Sonrada el-Arac'a indiler. Ardından el-Gâir denen yeri (Rakübenin sağında kalır) geçip
Rîm vadisine indiler. Oradanda el Âliye üzerinden Küba'ya geldiler.665[443]
Müslim b. İbrahim anlatıyor: Bize Avn b. Amr el Kaysî anlattıki, Ebû Mus'ab el Mekkî'yi şöyle
derken işittim. Ben Mugîre b. Şu'be, Enes b. Mâlik ve Zeyd b. Erkam (r.a)lara yetiştim. Onları
Nebî'den (s.a.v) şunları naklederken işittim '"Mağarada kaldıkları gece Allah (c.c) bir ağaca
emretmişte ağaç Nebî (s.a.v)in yüzünde biterek onu gizlemiş. Örümceğe de emredip mağaranın
ağzını ağla örüp Efendimizi gizlemiş. İki yaban güvercinine emir buyurmuş onlarda gelip mağannm
ağzına konmuşlar. Kureyşliler sopalarını ve kılıçlarını alıp dağa gelmişler. Onlardan birisi
mağaranın ağzına kadar gelip sonra geri döndü ve diğerlerine; "Ben mağaranın ağzında iki güvercin
gördüm. Anladımki mağarada hiç kimse yoktu." dedi.666[444]
663[441] Zehebî buradan bir bölümü atlayarak "kılavuz onları Mekke'nin aşağısından geçirip" diyerek devam eder. Bu arada kalan bölüm asü itibarıyla metne ait
olduğu için biz tırnak arasında orayı naklediyoruz.
664[442] Bu aslında iki ayrı ayet bir araya getirilmiş bir nevi Kur'ana dayalı izah tarzıdır. Bir kısmı Tevbe suresi 40. ayetinden bir kısmıda Fetih suresi ayet 26'dan
almadır. Teberrüken biz buraya ayetleri alıyoruz:
"Eğer siz Muhammed'e (sav) yardım etmezseniz {bile ) Allah ona kesinlikle kafirler onu Mekke'den iki kişiden biri olarak çıkardıklarında (hatırlarsanız) yardım
etmişti. Hani o zaman onlar mağaradaydılar. O vakit arkadaşı (Ebû Bekr r.a)'na sekinetini (Sükûnet veren morali) indirdi. Onu görmediğiniz bir orduyla destekledi,
kâfir olanların sözlerini alçalttL Allanın sözleri ise yüce sözlerdir. Allah izzet ve hikmet sahibidir" (Tevbe ayet 40)
Fetih ayet 26'da da şöyle buyuruyor.
"Küfredenler hani kalblerine taassubu Cahiîiye taassubunu doldurmuştu-da, Allah'ta Rasûlüne ve Müminlere sekineti indirmişti. Ve onlara takva sözüne bağlı
kalmayı gerekli yapmıştı. Zaten onlar buna layık kimselerdi Allah her bir şeyi bilendir"
665[443] Beyhakî Delâil 2/478; Urve Meğazî 130; İbni Sa'd Tabâkat 1/232.
666[444] Ebû N uaym D elâil Hadis no 229; Beyhakî Delâil 2 /482; İ bni Sa'd 1 /229; İbni K esîr Siyre 1 /240; S üyûtî Hasâisi'I Kübrâ 460. B u h adis h akkında
Zehebînin burada susmasını anlamadım. Halbuki bu batıl bir hadistir. Bunun bâtıl oluşu bir kaç yönden anlaşılır. I- İlk ravi Müslim b. İbrahim sika birisidir. Razi onu
el-Cerh ve Ta'dilinden "güvenli sağlam biri" diye anar. Ancak onun şeyhi Avn h Amr Basralı olup hakkında Yahya b. Main "O hiç bir şey değildir." derken Buharî de
"Hadisleri münker olup Mu'te-merin arkadaşıdır. Üstelikte meçhul biridir." der. Zehebî Mizân'ında bu zatı (no 6536) böyle tenkid ederken bu hadiside bunun
uydurması olarak şahit getirir. Her nedense burada sukut eder. Bu Avnın hadis aldığı ve Zeyd b. Erkam, Enes ve Muğire'ye yetiştiğini iddia eden Ebû Mus'ab
kimdir? Bu zat meçhul biridir. Bu Zehebî'nin Mizan no 8581'de anlattığı zayıf ravi Ebû Mus'ab Mutarrif b. Abdullah değildir. Bu büyük bir fakih olup hicri 220'de
vefat etmiş biridir. Bunun değil Tabiin, Tebeİ Tabinin küçükleri arasına bile girmesi zor.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...