02 Mart 2015

BUHARI, MÜSLİM, İBNİ MACE, EBU DAVUD TİRMİZÎ, NESÂÎ VE MUVATTÂ'DAN KUDSÎ HADİSLER

 

BUHARI, MÜSLİM, İBNİ MACE, EBU DAVUD TİRMİZÎ, NESÂÎ VE MUVATTÂ'DAN

KUDSÎ HADİSLER METİN - MÂNÂ - ŞERH Bir Kaç Not

Sonsuz hamd Alemlerin Rabbine, Salat ve Selâm kâinatın efen­disi hazreti Peygamber efendimize olsun. Böylesi bir kaynağın yayınevimiz tararından sizlere ulaştırılmasının sevinci içindeyiz.
Bildiğiniz gibi Madve Yayınevi neşriyatının tamamıyla siz okuyuculara nitelikli, ve kalıcı kitaplar ulaştırmayı bir 'hedef te­lakki etmiştir.
Bu cümleden olarak elinizdeki Kudsî Hadisler Mecmuası da, hem bilgilenmek isteyen herkesin, hem de ilim erbabının kütüphanesinde özel bir yer tutacaktır İnşallah.
Bilindiği üzere Kudsî Hadisler, îslâm şeriatının ikinci kay­nağıdır. Manası Allah Celle Şanuhu'dan olup lafzı Hazreti Pey­gamberimiz efendimize aittir. Bu itibarla da Kur'an-ı Kerîm'den sonra, Hadis-i Şeriflerden de bir önce gelen serî delillerdendir ki, diğer Hadisler (Hadis-i Nebevi) Kudsî Hadislerden sonra zikredilir. Bu bir.
İkinci mesele; bu günlere gelene kadar, 40 ve 75 Kudsî Hadis gibi mecmualar neşredilmişse de, bütün Kusdsî Hadisleri, Kütübi Sitte ve Muvatta gibi bir kaynaktan toplayan, biraraya getiren ol­mamış bildiğimiz kadarıyla. Biz ise Kudsî Hadisler kitabini neşretmekle, böyle bir gerekliliği de inşallah kültür hayatımıza ka­zandırmış olacağız. Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğiz, elinizdeki eserde bazı hadisler rivayet farklılıklanyla tekrar veril­miştir. Bu tekrarlan kitaba alma zaruretimiz iki sebepten kaynak­landı. Birisi, kitabın - orjinal tasnifini aynen muhafaza ettik ki, yayın ve tercüme anlayışımış ve kavrayışımız, bunu gerektiriyor­du.  Aksi takdirde siz okuyucuların "çok biliyorsanız kendiniz yazın, bu kitabı tercüme ettik demeyin" diyebilme yetkisi doğardı ki, yıllardır bu uyanıklığı kazandırmak için çaba sarfeden bir yayınevidir Madve Yayınları. Eseri aynen tercüme etmekteki ikinci sebebimiz ise; Buharî ve Müslim'in ve diğer hadis kaynaklarının dahi farklı'rivayetleri ayıklama yoluna gidemediği, bütün rivayet­leri farklıhklarıyla verdiği bir sahada, haddimizi bilip edeple dav­ranmak zaruretidir. Zira bir ayrıntı gibi görünen farklı rivayetle­rin, yani rivayet farklılıklarının, bir içtihada, bir mezhebin görüşüne delil teşkil ettiğini bildiğimiz kaynaklar üzerinde beşerî kafamızla ayıklama yapmak ancak haddini bilmezlik ve edepsizlik olurdu hafazanallah.
Bu arada zikretmeden geçilmeyecek bazı meseleler daha var, fa­kat, kitabın incelenerek değerlendirilmesini sizlere bırakmak ni­yetimizden dolayı ayrıntıya girmek istemedik.
Bizim hatırlatmak istediğimiz notlar, öz itibariyle sadece şunlardır ki, kitabın anlaşılabilmesi için gerekli olduğu kanaatiyle zikretmek durumundayız. Elinizdeki eser, "Daru'l-Kütübi'l-Ümiyye" tarafından bir heyete hazırlattırılıp 400 tane numaralı ha­dis içermektedir. İki cilt halinde neşredilmiştir. Yayınevimiz, Muhterem Ahmed Varol hocaefendinin hiç bir ayıklama ve ekleme yapmadan tercüme ettiği eseri, orjinal şekliyle neşretmektedir. Ancak kaynakları, hocaefendi tarafından tetkik edilerek concor-dance ile uyuşup uyuşmadığı taranmış, eğer var ise farklılıklar dipnotlarda zikre dihniştir. Böylece dipnotlanyla hadis kaynakları, hem orjinal esere hem de concordance ile bütün dünyada geçerli olan sisteme uygun şekilde düzenlenmiştir. Ve iki cildi de bir ara­da neşretmek mümküm ve iktisatlı olmasına rağmen; kaba bir cilt olmaması için iki estetik cilt halinde sizlere sunulmuştur.
Kalpleri en iyi bilen Allah'tır. Elinizdeki bu çalışma, inşallah çok çok istifade edilebilecek bir eser olacaktır. Çalışma bizden tevfik Allah'tandır.
Madve[1]

Mukaddime


Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. Hayırlı son, Allah'dan hakkıyla korkanlar içindir. Salat ve selam Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusu olan efendimiz Muhammed'e, Onun te­miz âline, üstün vasıflarla bezenmiş ashabına ve kıyamet gününe kadar Ona iyilikle uyanlara olsun.
Bu kitap aşağıda zikrolunan hadis kitaplarında geçen 'Kudsî Hadisleri' içine almaktadır.
1. Muhaddislerin Önderi, Muhammedu'bnu İsmail el-Buharf-nin sahih'i,
2. Ebu'l-Huseyn Muslimu'bnu'l-Haccac el-Kuşeyrim en-Neysa-bûrî'nin Sahih'î,
3. Ebu İsa et-Tirmizî'nin Camii,
4. İmam Ebu Davud es-Sicistânî'nin Sünen'i,
5. İmam Ebu Abdirrahman Ahmedu'bnu Şu'ayb en-Nesâî'nin sünen'i,
6. İmam İbnu Mace el-Kazvîninin Sünen'i,
7. îmam Malik'in Muvatta'ı, [2]

Kudsî Hadislerin Toplanması Ve Düzenlenmesi


Bu kitabı hazırlayan heyet, sözü edilen hadis kitaplarında geçen kudsî hadisleri biraraya getirirken rivayetleri arasında farklılık bulunmayan mükerrer hadisleri sadece bir kere zikretmekle yetin­miştir. Ancak hadisin bir başka rivayetinde fazlalık veya eksiklik yahut ibare değişikliği ya da rivayet eden sahabî isminde değişiklik olması halinde diğer rivayeti ya tamamen vermiş veya sözkonusu değişikliğe işaret etmekle yetinmiştir! [3]

Hadislerin Şerhinde İzlenilen Yol


Yaptığımız istişare ve istihare neticesinde Sahihu'l Buharı'de geçen hadislerin şerhlerim Allame el-Kastallanî'nin yazmış olduğu şerhten almaya karar verdik. Onu gerek kendi döneminde yaşamış olan hadis âlimleri gerekse kendinden sonra gelen âlimler yetkili kabul etmişlerdir. Sahıh-î Müslim'de geçen hadisle­rin şerhlerini de imamların imamı, âlimlerin örneği, İmam Ne-vevî'nin yazmış olduğu şerhten almaya karar verdik. Çünkü onun sözü ilim adamları nazarında bir sened, araştırmacı ve musannif­ler için ise bir kaynaktır. Bir söz ona nisbet edildiği zaman, karşıtlarına boyun eğdiren güçlü bir sened olur. Bazı hadislerin şerhinde tefsir kitaplarına, dilbilgisi kitaplarına vs. başvurmak ge­rekti. Kastallanf nin şerhinden yaptığımız iktibaslarda bazen met­ni olduğu gibi vermeyi bazen de özetleme yolunu tercih ettik. Özet yaparken de bazen bir tek yeri, bazen de hadisin Sahih-i Buharî'de mükerrer olarak geçtiği konulardaki ayrı ayrı şerhleri dercederek verdik. Hadislerin çoğunun şerhinde birden fazla konuya baktık.
Nevevî'den aldığımız şerhlerin çoğunda özetleme yapmaksızın metni olduğu gibi verdik. Çünkü Nevevî'nin şerhi kastedilen an­lamı yeterince izah etmekle birlikte son derece özlü bir mahiyet ar-zetmektedir. [4]

Hadislerin Sınıflandırıhnasında İzlenilen Yol


Hadislerin Şerhlerini yazdıktan sonra bunları belli bir tasnife tâbi tutmak istedik. Ancak toplanan hadislerin dağınık bir halde olduğunu gördük ve bunların arasından bir hadisi bulmak isteye­nin bunda zorluk çekeceğini düşündük. Allah'ın ilhanlıyla hadis­leri birbirleriyle bağlantılarına göre gruplara ayırmaya karar ver­dik. Sıralamada da, her hadis grubunun başına birinci hadisin ilk kısmını -başlık mahiyetinde- yazdık. Artık okuyucuya düşen aradığı hadisi ilişkili olduğu grubdan arayıp bulmaktır. Bu du­rumda bulmak istediği hadisi daha dar bir daire içinde arama im­kanı bulacaktır.
Kitap, mükerrer olanlar da sayıldığı zaman, yaklaşık olarak dörtyüz hadis ihtiva etmektedir. Mükerrer olanlar, içinde geçen herhangi bir ibarenin değişik olması veya hadisi Resulullah Aley-hisselâm'dan nakleden s-ahabînin değişmesi halinde verilmiştir.
Araştırmayı kudsî hadisin anlamı ile ilgili hir girişle başlattık. Bundan sonra Kur'an-ı Kerim ile Hadis-i Kudsî arasındaki farkla ilgili bazı bilgiler verdik. Bunun arkasından da, konunun daha açık şekilde anlaşılmasını sağlayabilmek için Hadis-i Kudsî ile, Hadis-i Nebevî arasındaki farkı anlattık.
Bu konuların arkasından, kitaptaki hadisleri topladığımız hadis kaynaklarının müellifleri olan hadis imamları hakkında bazı Özet bilgiler vermeye çalıştık. Allah'tan bizi de, bu büyük ilim adam­larının takib ettiği hidayet yolu üzerinde gitmeye muvaffak kılmasını diliyoruz. Onlar hidayet yolunun yıldızları ve dünyanın kandilleridirler. Onlar Resulullah Aleyhisselâm'm sünnetinin hizmetçileridirler. Hayatlarını bu hizmete vakfetmişler ve Ömürle­rini, Muhammed Aleyhisselâm'm sünnetini yaşatma, ona yönelik saldırılara karşı durma, onu yalancıların hilesinden ve zayıf rivayetlerin oluşturduğu şüphelerden koruma yolunda har­camışlardır. Allah hepsinden razı olsun ve kendilerini razı olacak­ları nimetlere kavuştursun, Müslümanlara da onların bıraktıkları ilim mirasından yararlanmayı nasibetsin. Amin.
Yüce Allah'tan bize yardımcı olmasını, bizi doğru olana muvaf­fak kılmasını, yaptığımız çalışmayı da sadece kendi rızası yolunda kılmasını dileriz. O, cömerttir, ihsan sahibidir. Duaları en güzel şekilde kabul eden O'dur. O, bize yeter; O ne güzel vekildir. [5]

Hadis-i Kudsî Ürerine


1. Hadis-i Kudsî'nin anlamı
2. Kur'an ve Hadis-i Kudsî Arasındaki Fark
3. Hadis-i Kudsî, Hadis-i Nebevi, Kur'an-ı Kerîm ve Geçmiş Peygamberlerin Kitapları Arasındaki Farklarla İlgili Bazı Hu­suslar
Bu konularla ilgili açıklamalarımızda el-Munavî'nin el-İthafatu's-Sunniye fi'1-Ehadisi'l-Kudsiyye' adlı kitabından ve Ce-malu'ddîn el-Kasımî ed-Dımeşkî'nin 'Kavâidu't-Tahdis min Funûni Mustalâhi'l-Hadîs1 adlı kitabından yararlandık.
Bu iki ilim adamı kitaplarında konuyu en ince teferruatına ka­dar ele almışlardır. Komisyonun konuyla ilgili araştırmasında bu iki kitabın dışında herhangi bir kaynağı incelemesi mümkün ol­madı. Bu iki kitabı telif eden ilim adamlarının ilimdeki dereceleri­nin yüksekliğine güvenle bu iki kitapda yazılanlar kâfi görüldü.
Daha başka kaynaklardan da yararlanmamız halinde <sözko-nusu iki kitapta mevcut olan bilgilere birtakım ilaveler yapmamız mümkün olacaktı elbette. Bu konuda kitabın sonunda bazı açıkla­malara yer vereceğiz inşallah.
Müelliflerimiz bu konuyu, 'el-îthafatu's-Sunniye fî'l Ehadisi'l-Kudsiyye' kitabı sahibinin yaptığı açıklamalarla başlatmaktadır. Müellif kitabının, 'Kudsî Hadis'in Manasının Şerhi' başlığını taşı­yan sonuç bölümünde şöyle diyor:
Kuds, kelime anlamı itibariyle 'temizlik' demektir. Mukaddes toprak (el-Ardu'1-Mukaddese) ibaresi de "temiz toprak" anlamına gelir.
Beytu'l-makdis bilinmektedir. 'Tekaddesellah" ibaresi 'Allah şanına layık olmayan her türlü benzetmeden münezzehtir' anlamı taşır. Allahü Teala'mn isimlerinden biri de Kudüs'tür. Kuds keli­mesi, el-Misbah'da bu şekilde açıklanmaktadır.
Bazı hadislerin kudsî olarak adlandırılmasının sebebi ise, bu hadislerin anlamlarının yalnız Allahü Teala'ya nisbet edilmesi do-layısıyladır. et-Tarif ât'ta yazıldığına göre 'Hadis-i Kudsî': 'YüceAllah'ın Peygamber Aleyhisselâm'a ilham ile veya uykuda ma­nasım bildirdiği hadistir. Resulullah Aleyhisselâm'da bu manayı, kendi sözü ile ifade etmiştir1. Kur'an-ı Kerim daha ulvî bir maka­ma sahiptir, çünkü onun lafzı da vahy ile bildirilmiştir, yani Al-lahü Teala katından indirilmiştir.                                              *
Mevlâna Alî el-Karî Rahmetullah'da şöyle diyor: "Hadis-i kudsî, Ravilerinin başı ve güvenirlerin kaynağı olan Resulullah Aleyhisselânı'in bazen Cibril vasıtasıyla, bazen vahy ile, bazen il­ham ile veya uykuda kendisine bildirileni Allah Teala'dan rivayet etmesidir. Burada manayı AUahü Teala'dan almakta, o manayı kendi ifadesi ile istediği tarzda insanlara aktarmaktadır".
Bu, Yüce Kur'an'dan farklı bir özellik arzetmektedir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in indirilmesi Ruhu'1-Emîn olan Cebrail vasıtasıyla olmuştur. Ayrıca lafzı da lehv-i mahfuz'daki lafzı ile kayıtlıdır. İnsanlara aktarılması kesinlikle tevatür ile (kalabalık topluluklar vasıtasıyla ve her türlü şüpheden korunarak) olmuştur. Bu tevatür her dönem ve her anda gerçekleşmiştir. İlim adamları Hadis-i Kudsî'nin çeşitli özelliklerinden sözetmişlerdir. Bunlardan meşhurları; şunlardır:
Hadis-i Kudsî ile kılınan namaz geçerli olmaz, Hadis-i Kudsî yazılı kitap veya kağıtlara cünüp, hayızlı ya da lohusa birinin do­kunması veya onu okuması haram değildir. Hadis-i Kudsîde Kur'an lafızlarında olan i'caz mevcut değildir, Hadis-i Kudsîyi sıhhatinden şüphe ederek inkar eden bir kimse kafirlikle itham edilemez. [6]

Kur'an-ı Kerîm ile Hadis-i Kudsî Arasındaki Fark Üzerine


el-Mevlâ el-Kirmânî Kitabu's-Savm'ın baş kısmında şöyle diyor: "Kur'an'ın lafzı i'caz özelliği taşır (yani bütün insanlar bir-araya gelse bile Kur'an'ın lafzına benzer, onun taşıdığı yüksek özellikleri taşıyan bir metin ortaya koyamazlar). Cebrail Aleyhis-selâm vasıtasıyla indirilmiştir. Bunun yanısıra i'caz özelliği taşımayan ve manası vasıtasız olarak bildirilmiş olan bilgi vardır ki, buna ilahî, rabbani, Kudsî Hadis adı verilir". Sonra şöyle de­vam ediyor: 'Hakikatte bütün hadisler bu özelliğe sahiptir, nasıl olmaz ki, Resulullah Aleyhisselâm, kendi nevasından bir şey konuşmaz' diye sorarsan şöyle derim: 'Aradaki fark şudur ki, Kudsî hadis Allah'a nisbet edilmektedir ve diğer hadislerdekinden farklı olarak Hakk Teala'dan rivayet edilmektedir1.
Hadis-i Kudsfnin Yüce Allah'ı tenzih ve O'nun Celal ve Cemal sıfatları konusuna girmemesi itibariyle de, Kur'an ile Kudsî Hadis arasındaki fark görülebilir. et-Tayyibî şöyle diyor: Kur'an'ın lafzı Cebrail Aleyhissilâm'm Resulullah Aleyhisselâm'a bildirdiği lafizdır. Kudsî Hadis ise Yüce Allah'ın ilham ile veya uykuda ma­nasını Kesulullah Aleyhisselâm'a bildirdiği hadistir. Peygamber Aleyhisselâm, bu manayı kendi sözü ile Ümmetine bildirmiştir. Kesulullah Aleyhisselâm diğer hadislerini Allahü Teala'ya nisbet etmemiş O'ndan rivayet etmemiştir. et-Taftazanî'nin torununun yazdığı el-Fevaid adlı kitapta da böyle denilmektedir. [7]

Kur'an ile Hadis-i Kudsî Arasındaki Diğer Bazı Farklar

.    
Şeyh Muhammed Ali el-Farukî Keşşâfu'l-Istılâhat ve'1-Funûn adlı kitabında hadisin çeşitlerini sayarken de şöyle diyor.
'Hadis, ya nebevi veya ilahî olur, ikincisi aynı zamanda kudsî Hadis olarak adlandırılır. Kudsî Hadis Peygamber Aleyhis­selâm'm Rabbinden rivayet ettiği hadistir. Nebevî hadis ise böyle değildir'. İbnu Hacer'in Fethu'l-Mübîn adlı eserinde yir-midördüncü hadisin şerhinde zikrettiklerinden de bu mana anlaşılmaktadır.
el-Halebî de, Haşiyetu't-Telvîh adlı eserinin birinci bölümünde Kur'an'in anlamını izah ederken şöyle diyor: İlahî hedisler, Yüce Allah'ın miraç gecesi Peygamber Aleyhissilâm'a vahyettikleri-dir, bunlar vahyin sırları olarak adlandırılır.
Bir Husus: Burada İbnu Hacer şöyle diyor: "Vahy-i metluvv yani Kur'an ile Resulullah Aleyhisselâm'ın Rabb'inden rivayet ile bildirdiği vahyi birbirinden ayırmak gerekir. İkinci kısma gi­renler Kudsî Hadisler olarak da adlandırılan ilahî hadislerde bildirilenlerdir. Bunların tamamı yüzden fazladır, bazılara bun­ların hepsini büyük bir cüzde toplamışlardır'.
îbnu Hacer açıklamasına şöyle devam ediyor:
Bil ki, 'Allahü Teala'ya izafe edilen sözler çeşitlidir: Bunların başta geleni ve en üstün dereceye sahip olanı Kur'an'dır. İ'caz özelliği ile, asırlarca değişmeden ve bozulmadan korunarak kalan bir kitap olması, cünüb birinin ona dokunmasının ve okumasının haram olması, anlam olarak rivayet edilememesi, namazda okun­ması, Kur'an olarak adlandırılması, okuyan için her harfine on sevab yazılması, Ahmed ibnu Hanbel'den gelen bir rivayete göre satışının caiz olmaması, bize göre ise mekruh olması, içindeki parçaların, bölümlerin ayet ve sure olarak adlandırılması gibi' özelliklere sahip olması itibariyle diğerlerinden ayrılır.
Diğer kitaplar ve Kudsî Hadisler bu özelliklere sahip değildirler. Yukarıda geçen durumdaki kimsenin (cünüb'ün) onlara dokun­ması veya okuması yasak değildir, anlam itibariyle rivayet edilme­si caizdir, namaz da Kur'an yerine okunamazlar, bilakis Kur'an yerine okunmaları halinde namaz bozulur, bunlar Kur'an diye de adlandırılmazlar, bunlardan herhangi bir şeyi okuyana bir harfe karşılık on sevap verileceğine dair bir vaad de bulunulmamıştır, satılmasında herhangi bir mahzur yoktur, içindeki bölümlerinden biri ayet veya sure diye adlandırılmaz. Bütün bu hususlarda ilim adamları arasında ittifak vardır.
Yüce Allah'a izafe edilen sözlerin ikincisi, Hazreti Peygamber Aleyhisselâm'dan Önce geçen Peygamberlere indirilen kitapların değiştirilmeden ve tahrif edilmeden önceki halleridir.
Üçüncüsü, Kudsî Hadislerdir. Bunlar Resulullah Aleyhis-selâm'm Rabbine isnad ederek naklettiği hadislerdir. Bunlar da Hakk Teala'nın kelamından sayılır. Kuvvetli olan görüşe göre bu hadisler Hakk Teala'ya nisbet edilir. Bu durumda bu hadislerin Hakk Teala'ya nisbeti inşa (söz) itibariyledir. Çünkü onları ilk söyleyen O'dur. Sözü Resulullah Aleyhisselâm'a da nisbet edilebi­lir. Çünkü onları Allahü Teala'dan bize rivayet eden Resulullah Aleyhisselâm'dır. Kur'an-ı Kerim'de ise böyle bir şey sözkonusu değildir. Kur'an-ı Kerim gerek mana gerek söz yönünden yalnız Allahü Teala'ya nisbet edilir. Kur'an'dan birşey nakledilirken, 'Allahü Teala buyurdu1 denilir. Ama Kudsî Hadisler için, 'Resulullah Aleyhisselâm Rabbinden rivayetle söyle buyurdu', de­nilir.
"O, kendi nevasından, arzusuna göre konuşmaz" âyet-i kerime­si ve Resulullah Aleyhisselam in "Bakın, bana Kur'an-ı Kerim ve onun bir benzeri verildi" hadis-i şerif! hükmünce sünnetin geriye kalan kısmının tamamen vahye dayanıp dayanmadığı hususunda ihtilaf edilmiştir. Sünnetin tamamen belli bir vahiy şekli ile bildi­rildiği zannedilmemelidir. Uykuda rüya gösterilmesi, kalbe ilham edilmesi, meleğin dilinden söyletilmesi gibi, vahyin muhtelif şekilleri ile bildirilmiş olması mümkündür.
Kudsî Hadisleri rivayet ederken râviler iki ayrı ibare kullan­maktadırlar. Birincisi: 'Resulullah Aleyhisse5$m. Rabbinden rivayetle şöyle buyurdu1. Bu, daha çok selefh* {ilk dönem, râyilerinin) kullandığı ibaredir.
ikincisi: 'Peygamber Aleyhisselam'm rivayetine göre Allahü Teala şöyle buyurdu'. Aslında bu iki ibarenin her ikisi de aynı ma­nayı ifade etmektedir.
Emîr Hamîduddin de Fevâid adlı kitabında şöyle diyor: "Kur'an ile Hadis-i Kudsî arasında altı yönden fark vardır:
Birinci yönü: Kur'an-ı Kerim i'caz özelliğine sahiptir, hadıs-i Kudsî de ise bu yoktur.
İkincisi: Namaz ancak Kur'an ile kıhnabilir, hadis-i kudsî ile
kılınmaz,
Üçüncüsü: Kur'an-ı Kerim'i inkar eden dinden çıkmış olur, Ha­dis-i Kudsîyi inkar eden hakkında ise böyle bir hüküm verilemez.
Dördüncüsü: Hadis-i kudsî'den farkh olarak Kur'an-ı Kerjm'in Resulullah Aleyhisselâm'a vahyinde Yüce Allah ile Peygamber Aleyhissselâm'm arasında Cebrail Aleyhisselam vasıta olmuş­tur.
Beşincisi: Hadis-i Kudsî'den farkh olarak Kur'an-ı Kerim'in lafzının da Allah'ü Teala'ya ait olması gerekir. Hadis-i Kudsî'nin lafzının Resulullah Aleyhisselâm'a ait olması gerekir. Hadis-i Kudsî'nin lafzının Resulullah Aleyhisselâm'a ait olması caiz­dir.
Altıncısı: Kur'an'a ancak temiz olanlar yani cünüb ve pis ol­mayanlar dokunabilir. Hadis-i Kudsîye ise böyle olmayan biri de dokunabilir".
Emir Hamîduddin daha sonra şöyle diyor: "Bu saydıklarımızla Hadis-i Kudsî ile tilaveti nesh olunan (yani okunuş itibariyle de mensuh olan) Kur'an ayetleri arasındaki fark da ortaya çıkmış oldu", el-îtkan'dan rivayetimizden anlaşıldığı üzere bunlar da (yani tilaveti nesh olunan Kur'an bölümleri) Kur'an ve âyet olarak adlandırılır.
Buraya kadarki açıklamalar el-îthafatu's-Sunniye adlı kitabın son bölümünden alınmıştır. [8]

Cemaleddîn el-Kasımî ed-Dımeşkî'nin "Kavâidu't-Tahdis" Adlı Kitabından Alınan Açıklamalar.


Hadis-i Kudsî'nin İzahı: Allame eş-Şihâbu'bnu Hacer el-Heytemî, Nevevî'nin Kırk Hadis'inin şerhi için yazdığı kitabında Ebu Zer el-Ğiffarî'nin rivayet ettiği: "Resulullah Aleyhisselam Rabbinden rivayetle buyurdu ki: Ey kullarım Ben zulmü kendi nef­sime haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım, birbiri­nize zulmetmeyin..." şeklindeki yirmidört numaralı hadisin şerhinde söyle diyor: "Vahyi metluvv yani Kurban, ile Kudsî Hadisler olarak adlandırılan ilahî hadislerde,. Resulullah Aleyhis-selâm'm Rabbinden rivayet ile bildirdiği vahiy arasındaki farkla il­gili herkesi ilgilendiren ve oldukça önemli olan bir husus vardır: Kudsî Hadisler yüzden fazladır ve bazıları bunları büyük bir cüzde toplamışlardır. Ebu Zer Radıyallahü Anh'm bu hadisi de bunlar­dandır".
Bil ki, Allahü Teala'ya izafe edilen sözler üçe ayrılır:
(Bundan sonraki açıklama, yukarıda geçen, İbnu Hacer'in Al­lahü Teala'ya izafe edilen sözlerin çeşitleri ile ilgili açıklamasının aynısıdır).
Ebu'l-Beka'mn Külliyat'ında geçen, Kur'an ile Hadis-i Kudsî arasındaki farkla ilgili olarak şu açıklama yapılmaktadır: Kur'an, gerek lafız itibariyle gerek mana itibariyle Allah katından gelen ve açık vahiyle bildirilmiş olandır. Hadis-i Kudsî ise uykuda veya il­ham ile Resulullah Aleyhissalâm'a bildirilen, manası Allah katından lafzı Resulullah Aleyhisselâm'dan olandır.
Bazıları bu konuda şöyle demiştir: 'Kur'an'ın lafzı i'caz özel­liğine sahiptir ve Cebrail vasıtasıyla bildirilmiştir. Hadis-i Kudsî ise i'caz özelliğine sahip değildir ve vasıtasız olarak bildirilmiştir. Bu, Hadis-i Kudsî olarak adlandırıldığı gibi Hadis-i illahi ve Ha­dis-i Rabbani olarak da adlandırılır1.
et-Tayyibî de şöyle döyor:* 'Kur'an Cebrail Aleyhisselâm'ın Resu­lullah Aleyhisselâm'a indirdiği vahiydir. Kudsî Hadis ise Yüce Al­lah'ın uykuda veya ilham ile manasını Resulullah Aleyhisselâm'a bildirdiği hadistir. Bu manayı Resulullah Aleyhisselâm Ümmetine kendi ifadesi ile bildirmiştir. Diğer hadisleri ise Allahü Teala'ya nisbet etmemiş ve O'ndan rivayet ettiğini bildirmemiştir". Ibnu Hacer el-Heytemf den nakledilen açıklama bu kadar.   .
Cemaluddin el-Kasımî bundan sonra, Ahmedu'bnul-Müba-rek'in el-îbriz adlı kitabında yeralan ve şeyhi Abdülazîz ed-Debbağ'a yöneltilen sorularla cevaplarından ibaret olan tasavvufî bir açıklamayı nakletmektedir. İsteyen oraya başvurabilir.

Bu Kitaptaki Kutsî Hadislerin Alındığı Hadis Kaynaklarının Müelliflerinin Hayatları Hakkında Kısa Açıklamalar


İmam Malik (r.a.)


İsmi Ebu Abdillah Maliku'bnu Enes el-Esbahî'dir. Dâru'l-Hicre yani Medine imamı olarak bilinir. H. 95 senesinde dünyaya geldi ve H. 179 senesinde 84 yaşında iken Medine'de vefat etti.
O, Hicaz'ın belki de fıkıh ve hadiste bütün Müslümanların imamıdır. İmam Şafii Rahmetullahi Aleyh'in onun talabeierinden olması kendisi için Övgü olarak yeter.
İbnu Şihab ez-Zuhrî, Yahya'bnu Sa'îd el-Ensârî ve İbnu Ömer Radiyallahü Anh'm azadlısı Nâfi'den ve daha başkalarından ilim tahsil etti. Kendisinden de, sayılamayacak kadar çok kimse ilim tahsil etti. İmam Şafii Rahmetullahi Aleyh, Muhammedu'bnu İbrahimi'bnu Dinar, îbnu Abdirrahman el-Mahzûmî ve Abdula-zîz ibnu Ebî Hâzîm bunlardandır. Bunlar onun ashabından kendi­sine denk olanlardandır. Ayrıca Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tir-mizî, Ahmed ibnu Hanbel, Yahya ibnu Mu'in ibnu İsa el-Kazzaz, Abdulmelik ibnu Abdülazîz el-Macişûn, Yahya'bnu Yahya el-Endulûsî, Abdullah ibnu Mesle el-Ka'nebî, Abdullah ibnu Vehb ve Esbaubnu'l-Ferec gibileri de ondan ilim tahsil etmişlerdir. Tir-mizî'nin Camiinde Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'dan rivayetine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Mümkündür ki, insanlar ilim talebi için develerin ciğerlerini döverler de, Me­dine âliminden daha bilgili kimseyi bulamazlar". Tirmizî bu hadi­sin hasen olduğunu söylemiştir. Abdurrezzak ve Sufyanu'bnu U-yeyne bu hadiste kastedilen Medine âliminin Maliku'bnu Enes olduğunu söylemişlerdir.
İmam Malik Rahmetullahi Aleyh, diyor ki: Kendilerinden ilim yazdıklarım arasından bana gelip fetva sormadan ölen çok az kim­se vardır. (Yani kendilerinden ilim tahsil ettiklerimin çoğu daha sonra bana gelerek fetva sokmuşlardır).
İmam Malik Rahmetullahi Aleyh, ilme son derece hürmet ederdi. Hadis rivayet edeceği zaman, abdest alır, vakar ve heybetle otu­rur ve koku sürünürdü. Heybetli bir görünümü vardı. Bir şâir on­dan şöyle sözediyor:
Heybetli görünümünü koruyarak "cevabını verir, Soru soranlar önünde baş eğmiş durumdalar,           .
Taşıdığı vakar ve edeble, sultanın izzeti onda birleşmiştir, Saltanat sahibi olmadığı halde kendisine itaat edilir,
Yahya ibnu Sa'îd el-Kattan, 'hadis rivayetçileri arasında Ma­likten daha doğru sözlüsü yoktur1 diyor. İmam Şafii de: 'Malik ilim adamlarının yıldızıdır* diyor.
Rivayet edildiğine göre Mansur onu, zorlanma dolayısıyla (karısının veya bir başkasının zorlaması sebebiyle) karısını boşayan kimse hakkında hadis rivayet etmekten menetti. Sonra du­rumu araştırmak için, böyle birisi hakkında soru sordurmak üzere bir casus gönderdi. O da herkesin içinde: "Zor altında karısını boşayanm bu yaptığı geçerli değildir" dedi. Bunun üzerine Mansur onu kamçılattı. Ama İmam Malik yine de hadis rivayetini bırakmadı.
Harun er-Reşid hacca gittiğinde, İmam Malik'in Muvat-ta'mdan haberdar oldu. Kendisine üç bin dinar verdikten sonra: "Bizimle beraber gelsen iyi edersin, Osman Radiyallahü Anh'm halkı Kur'an-ı Kerim'in etrafında toplaması gibi, ben de halkı Mu-vatta etrafında toplamak istiyorum" dedi. İmam Malik şöyle cevap verdi: "Halkın Muvatta etrafında toplanmasına gerek yoktur. Çünkü Peygamber Aleyhisselâm'm ashabı, kendisinden sonra çeşitli ülkelere dağılmışlardır. Mısır ehlinde de ilim vardır (yani Mısırlılar arasında da ilim sahibi insanlar vardır). Resulullah Aleyhisselâm'da: Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır" diye bu­yurmuştur. Seninle beraber gelmeme de gerek yoktur. Çünkü Re­sulullah Aleyhisselam "Eğer bilselerdi, Medine onlar için daha hayırlı idi" diye buyurmuştur. Şu verdiğiniz dinarları aynen iade ediyorum. Ben dünyayı Resulullah Aleyhisselâm'm şehri olan Me­dine'ye tercih etmem". İmam Şafii Rahmetullahi Aleyh der ki: Malik'in kapısında Horasan atlarından ve Mısır katırlarından bi­neklerin bağlı olduğunu gördüm. O zamana kadar onlardan daha güzelini görmemiştim. Kendisine: "Bunlar ne kadar da güzel şeyler" dedim. Bunun üzerine: "Bunların hepsi sana hediyem ol­sun" dedi. Ben: "Bîr tanesini kendine binek olarak sakla" dedim. O: "Ben Resulullah Aleyhisselâm'ın bulunduğu toprak üzerinde bineğe binmekten dolayı Allah'tan haya ederim", diye cevap verdi. Onun menkıbeleri sayılamayacak kadar çoktur.
Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun. [9]

İmam Buhari (r.a.)


İsmi. Ebu Abdillah Muhammedu'bnu İbrahim ibni'l-Muğîre-ti'bni Berdeziyye'l-Ca'fîyyi'l-Buharî'dir. Kendisine Kâ'fî de denir. Çünkü dedesinin babası Muğîre mecusiyken, Yeman el-Buharî el-Ca'fî Yemen'de bir kabilenin reisiydi. H. 194 yılının Şevval ayının onüçüne denk gelen Cuma gecesinde dünyaya geldi. H. 256 yılında 62 yaşındayken, Ramazan bayramı gecesinde vefat etti. Geride er­kek çocuğu bırakmadı.
İlim talebi için hadis râvilerinin bulunduğu bütün şehirleri gez­di. Mekkîyyu'bnu İbrahim el-Belhî, Abdullah ibmı Osman el-Merûzî Ubeydullah ibnu Musa el-Abesî, Ebu Nu'aym el-Fadl ibnu Dekkîn, AIiyyu'bnu'l-Medînî, Ahmedu'bnu Hanbel,Yahya'bnu Mu'în ve benzerleri gibi hadis hafızlarından hadis yazmıştır. Ken­disinden de pek çok kimse hadis almıştır. el-Firebrî der ki: 'Buharî'nin kitabını, doksan bin kişi dinledi. Onların içinde ben­den başka ravi kalmadı'.
On yaşında ilim talebine başladı, 11 yaşındayken ilim erbabı­nın sorularına karşılık verir oldu.
Buharî Rahmetullahi Aleyh, "Sahih adlı kitabımı, altıyüzbin hadisin arasından seçtiğim hadislerle meydana getirdim. İki rek'at namaz kılmadan hiçbir hadis yazmadım" demiştir.
Bağdat'a vardığında hadis ilmiyle uğraşanlar yanına varıp kin-disini imtihan etmek istediler. Yüz kadar hadisin senetleriyle me­tinlerini birbirine karıştırdılar. Bunları on kişi atasında pay­laştırarak kendilerinden bu hadisleri Buharî'ye sormaların istediler. Bunların biri varıp kendi payına düşen hadisleri imam Buharî'ye sordu. O da "Bilmiyorum" diye cevap verdi. Son­ra diğerleri de sırayla sordular ve hepsine de "bilmiyorum" diye cevap verdi. İlim sahipleri onun' "bilmiyorum" diye cevap meme­sinden işin hakikatini bildiğini anladılar. Diğerleri ise bunu anlayamadı. Sorma işi bitince Buharî Rahmetullahi Aleyh birinci a-danıa dönüp 'senin sorduğun birinci hadis şöyledir, ikinci hadis şöyledir' diye sırayla bütün hadisleri doğru olan metin ve se­netleriyle verdi. Oradakiler onun ezber gücüne hayret ettiler ve üstünlüğünü itiraf ettiler.
Allah ona Rahmet eylesin. [10]

İmam Müslim (r.a.)


îsmi Ebu'l-Huseyn Müslim ibnu'l-Haccâci'bni Müslimi'l-Kuşeyrî en-Neysabûrî'dir. H. 204 senesinde dünyaya geldi. H, 261 senesinde 57 yaşında iken vefat etti.   .
İlim talebi için çok çeşitli ülkeleri gezdi, Yahya'bnü Yahya, Ku-teybetu'bnu Sa'îd, îshaku'bnu Raheviyye, Ahmedu'bnu Hanbel, el-Ka'nebî Harmeletu'bnu Yahya ve daha başka ilim adamlarından hadis aldı.
Bağdat'a birçok kez giderek orada hadis okuttu. Ondan da çok kimse hadis almıştır. Sahih hadisin tesbiti konusunda kendi döneminde yaşayan ilim erbabı arasında en önde gelenlerdendi. "Müsnedi, şifahî olarak aldığım üçyüzbin hadisle oluşturdum" demiştir. Hatib el-bağdadî de şöyle demiştir: "Müslim'in çizgisi, Buharî'nin yoludur. O, onun ilmine bakıp hizasını belirlemiştir"
Allahü Teala her ikisine de Rahmet eylesin. [11]

İmam Ebu Davud (r.a.)


İsmi Süleyman Îbnu'l-Eş'asi'bni İshaki'l-Esedî es-Sicistanî'dir. İlim talebi için pek çok yolculuk etti. Çeşitli beldeleri dolaştı. Muh­telif ilim adamlarından ilim aldı. Çok sayıda kitap yazdı. Irak, Şam(Suriye)," Mısır ve Horasan diyarında oturan hadis âlimle­rinden hadis yazdı.
İmam Ebu Davud H. 202 senesinde dünyaya gelmiştir. H. 275 se­nesinin Şevval ayının onbeşinci gecesinde Basra'da vefat etmiştir.
Buharî'nin,  Müslim'in, Ahmed ibnu Hanbel'in,  Osmanu'bnu Şebte'nin, Kuteybetu'bnu Sa'îd'in ve başkalarının şeyhlerinden (yani onların kendilerinden hadis aldığı ilim adamlarından) hadis almıştır. Ondan da oğlu Abdullah, Ebu Abdurrahman en-Nesâî, Ebu Ali el-Lu'lu'î ve daha başka pek çok kimse hadis almıştır.
Ebu Davud, kitabı Sünen'i Ahmed ibnu Hanbel'e arzetti, o da çok beğendi ve takdir etti.
Ebu Davud Rahmetullahi Aleyh, der ki: "Resulullah Aleyhis-selâm'dan beşyüzbin hadis yazdım, onların içinden dörbin ha­dis seçtim ve onları bu kitaba aldım. Kitaba ancak sahih veya sahih olması ihtimali kuvvetli olan hadisleri aldım. Bir insan için, dinini hakkıyla yaşaması konusunda bunların arasından dört hadis yeterlidir;
Bunlardan biri Resulullah Aleyhisselâm'ın "Ameller niyetlere göre değerlendirilir" hadisidir.
İkincisi: "Kişinin malâyani -hoş ve lüzumsuz olan işler, sözler kendini ilgilendirmeyen şeyler- ile uğraşmaması, bunları terket-meşi, Müslümanlığının güzelliğine işaret eder" hadisidir.
Üçüncüsü: lrBir kimse kendi nefsi için arzuladığını din kardeşi için arzulamadıkça gerçek anlamda Mü'min olamaz" hadisidir.
Dördüncüsü de: "Helal bellidir, haram da billidir. Bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Kim bu şüpheli şeylerden kaçınırsa dinini ve ırzını korumuş olur, kim de bu şüpheli şeylere dalarsa âdeta bir koruluğun atrafmda dolaşan çoban gibidir. Her an o koruluğa girmesi muhtemeldir. Dikkat edin kralın bir koruluğu olur, dikkat edin Allah'ın koru­luğu da haram kıldığı işlerdir. İnsan bedeninde küçük bir et parçası vardır, o korunursa bütün beden korunmuş olur, o bozu­lursa bütün beden bozulmuş olur. İyi bilin ki, o kalptir".
Ebu Davud Rahmetullahi Aleyh ilimde, dinin gereklerim yerine getirmede ve fenalıklardan sakınmada en üst derecede idi.
dl-Hattabî der ki; "Din ilminde Ebu Davud'un Sünen'i gibisi yazılmamıştır. Onun kitabı farklı mezlıeblerden olsalar da herkes tarafından kabul görmüştür.
Ebu Davud Rahmetullahi Aleyh, der ki: 'Kitabımda bütün ilim erbabının terkinde ittifak ettiği hadise yer vermedim".
İbnu'l-A'rabi şöyle demiştir: "Bir kimse Kur'an-ı Kerimle bu kitap fyani Sünen) dışında ilimden herhangi bir şey elde edeme-mişse bunlar onun için yeterlidir, başka bir şeye ihtiyaç hisset­mez".
Ebu Davud'dan önceki hadis âlimleri müsned ve cami adı veri­len hadis kitaparı yazarlardı. Bu kitaplar sünnet, fıkhı hükümler, kıssalar, nasihatler, geçmiş Peygamberlere dair haberler, âdaba dair hadisler vs. ihtiva eden kitaplardı. Sünen yazılınca bu konu­lardan herhangi biri diğerinden ayn ve farklı olarak ele alınmadı. Bu konuların Ebu Davud'un Sünen indeki gibi düzenli şekilde bira-raya getirildiği, başka yerde görülmedi. İbrahim el-Harbî der ki: "Demirin Davud Aleyhisselâm için yumuş atıldığı gibi, Ebu Davud Sünen İni yazınca hadis de onun için yumuşatıldı".
Allah Ebu Davud'un derecesini yükseltsin. Amin. [12]

İmam et-Tirmizi (r.a.)


İsmi Ebu İsa Muhammedu'bnu İsa'bni Sure et-Tirmizî'dir. H. 200 senesinde dünyaya geldi. H. 279 yılı Receb ayının 13. pazertesi gecesi Tirmiz'de vefat etti.
Hadis hafızlarından. Kuteybetu'bnu Sa'îd, Muhammedu'bnu Beşşar, Aliyyu'bnu Cahr gibi ilk dönem hadis âlimleriyle görüşmüştür.
Kendisinden pek çok kimse hadis almıştır. Hadis ilminde çok sayıda eseri vardır. Bu kitabı meydana getirirken kaynak aldığımız Sahih adlı kitabı bu alanda yazılmış kitapların en kıymetlile­rinden, en faydalılarından ve içinde en az tekrar bulunan-lanndandır. Tirnıizî Rahmetullahi Aleyh der ki: "Bu kitabı Hicaz, Irak ve Horasan âlimlerine arzettim kabule şayan buldular ve beğendiler. Kimin evinde bu kitap bulunursa onun evinde âdeta konuşan bir Peygamber vardır".
Allah İmam Tirmizî'den razı olsun... Amin. [13]

İmam İbnu Mace el-Kazvini (r.a.)


İsmi Ebu Abdullah Muhammedu'bnu Yezîdi'bni Mace'dir. Meşhur Sünen adlı kitabın yazarıdır. Bu kitap onun çalışmasının büyüklüğünü, ilminin derinliğini ve gerek temel konularda gerek­se tafsilata dair konularda sünnete uymaktaki hassasiyetini ortaya koyar.
İbnu Mace'nin Sünen'i otuzüç kitaptan, beşyüz babdan ve dörtbin hadisten oluşur. Çok az bir kısmı dışında hadislerin hepsi hasendir.
îbnu Mace'nin derli toplu bir Tefsir'i, Sahabe döneminden kendi zamanına kadar ki gelişmeleri ele alan bir tarih kitabı mevcuttur. Tanınmış büyük ilim adamları ondan rivayette bulunmuşlardır. Bunların içinde, İbnu Sibeveyh, Muhammedu'bnu İsa es-Sıfar, îshaku'bnu Muhammed ve Aliyyu'bnu İbrahim vardır;
îbnu Mace Rahmetullah H. 273 senesi Ramazan ayının 22'sinde 64 yaşında iken vefat etti.[14]
Allah kendisine rahmet eylesin. [15]

İmam Ebu Abdurrahman en-Nesai (r.a.)


İsmi Ebu Abdurrahman Ahmedu'bnu Şu'ayb ibni Aliyyi'bni Bahr en-Nesâî'dir. H. 215 senesinde dünyaya geldi ve H. 303 sene­sinde Mekke'de vefat etti. Hafız hadis imamlarından biridir. Kutey-betu'bnu Sa'îd, Aliyyu'bnu Haşrenı, îshaku'bnu İbrahim, Mu-hammedu'bnu Beşşar, Ebu Davud es-Sicistanî'den ve daha başka hadis âlimlerinden ilim tahsil etmiştir. Hadis ilminde çok sayıda kitabı mevcuttur. Kendisi Şafii mezhebindendi. Takva sahibi bir in­sandı, günahlardan son derece kaçınırdı. Aliyyu'bnu Ömer el-Hafız der ki: "Ebu Abdurrahman en-Nesâî bu ilimde zamanının tanınmış âlimlerinin hepsinden önde gelirdi".
Aralarında Ahmed ibnu Hanbel de bulunan ilim adamlarından bir topluluk Tarsus'ta toplandılar ve hepsi içlerinden İmam Nesâî'yi seçmek üzere fikir birliğine vardılar.
Bazı yöneticiler ona kitabındaki bütün hadislerin sahih olup ol­madığını sordular. O da; "İçinde sahih olanlar da vardır, hasen olanlar da vardır, bu ikisine yakın' olanlar da vadır", diye cevap verdi. Onlar "Bize sadece sahih olanları yaz", dediler. O da isna­dında herhangi bir illet bulunan bütün hadisleri bırakarak geriye kalanlardan 'el-Mucteba mine's-Sunen'adlı kitabını oluşturdu.
Allah ondan razı olsun.
Hadis imamlarının hayat hikayeleriyle ilgili olarak yukarıda ve­rilen bilgileri aldığımız kaynak olan Teysıru'l-Vusul adlı kitabın yazarı der ki: "Bu yazılanlar sözkonusu ilim adamlarının hayat hikâyelerinin çok az bir kısmıdır. Bu da onların derecelerinin ne kadar üstün ve bu ilimdeki mertebelerinin ne derece yüksek olduğunu gösterir.
Allah hepisinden razı olsun, Amin. [16]

KUDSÎ HADİSLER


1- Allah’ın Zikri Ve Kelime-i Tevhidin Fazileti Hakkındaki Hadisler


1. Sahih-i Buharî'den "Zikrin Fazileti" ile ilgili hadis:
Kuteybetu'bnu Saîd Cerir'den, o el-A'meş'den, o da Ebu Sa­lih'ten Ebu Hureyre Radiyallahü. Anh'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir;
"Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki; Allahü Teala'nın, yollar­da dolaşarak zikreden insanları araştıran melekleri vardır. Bir yerde Allah'ı zikreden bir topluluk buldukları zaman, birbirlerine; geliniz, işte sizin aradıklarınız burada diye çağırırlar. Melekler, onları dünya göğüne kadar kanatlarıyla sararlar. Rableri, onların durumunu meleklerden daha iyi bilmekle beraber, meleklere so­rar: Kullarım ne diyorlar? Melekler: Seni teşbih ediyorlar, Seni tek­bir ediyorlar, Sana hamdediyorlar, Seni temcid ediyorlar, diye ce­vap verirler. Hakk Teala buyurur: Beni gördüler mi? Melekler: Hayır, vallahi Seni görmediler, derler. Allahü Teala: Beni görselerdi ne olurdu? diye buyurur. Melekler: Eğer Seni görselerdi, Sana daha çok ibadet ederlerdi. Seni daha çok temcid ederlerdi, Sana daha çok hamdederlerdi, Seni daha çok teşbih ederlerdi, diye cevap verirler. Allahü Teala: Benden ne istiyorlar? diye buyurur. Melekler: Senden cenneti istiyorlar, derler. Allahü Teala: Orayı gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır vallahi, ey Rabbimiz onlar orayı görmediler, derler. Hakk Teala: Peki, onlar orayı görselerdi ne olurdu? diye buyurur. Melekler: Orayı görselerdi, oraya kavuşma hırsl-arı ve arzuları artardı, oraya olan rağbetleri ziyadeleşirdi, diye cevap verirler. Allahü Teala: Onlar neden sakınıyorlar? diye buyurur. Melekler: Cehennemden, derler. Al­lahü Teala: Peki orayı gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır vallahi, ey Rabbimiz, onlar orayı görmediler, derler. Allahü Teala: Peki görselerdi nasıl olurdu?'diye'buyurur. Melekler: Görselerdi ondan daha şiddetle sakınırlar t ö.radan daha çok, çekinirlerdi, der­ler. O zaman Allaliü Teala şöyle buyurur: Sizi şahid tutuyorum ki, Ben onları mağfiret eyledim. Bunun üzerine meleklerden biri: İçlerinde filanca var ki, o onlardan değil bir ihtiyaç için aralarına girmişti, der. Allahü Teala: Onlar bir meclisin adamlarıdır, içlerinden biri ayrı tutulamaz, buyurur." [17]

2. Sahih-i Müslim'de "Zikrin Fazileti" ile ilgili hadis: Kastallanî'nin Hamişinden Zikir Meclislerinin Fazileti Babından
Ebu  Hureyre  Radiyallahü  Anh  Resuîullah Aleyhisselâm'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir;
"Allahü Teala'nın yeryüzünde dolaşan melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. Bir yerde, zikir yapan bir meclise rastladıkları zaman, onların yanma otururlar, kanatlarım birbir­lerine dolarlar. Öyleki o mevki ile dünya göğü arasını doldururlar. Zikir meclisi dağıldığında onlar da göğe yükselirler. Allahü Teala hallerini kendilerinden daha iyi bilmekle beraber onlara: "Nereden geldiniz? diye sorar. Onlar: Biz Senin yeryüzündeki, Seni teşbih eden, tekbir eden, tehlil eden Sana hamdeden ve Senden duada bu­lunan kullarının yanından geldik, derler. Allahü Teala: Benden neyi istiyorlar? diye buyurur. Melekler: Onlar, Senden cennetini is­tiyorlar, derler. Allahü Teala: Onlar cennetimi gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır, ey Rabbimiz, diye cevap verirler. Allahü Teala: Peki, cennetimi görselerdi nasıl olurdu? diye buyurur. Me­lekler: Ve onlar Sana sığınıyorlar, derler. Allahü Teala: Onlar neden Bana sığınıyorlar, diye buyurur. Melekler: Cehenneminden ey Rabbimiz, derler. Allahü Teala: Cehennemimi gördüler mi? diye buyurur. Melekler:Hayır, derler. Allahü Teala: Peki cehenne­mimi görselerdi nasıl olurdu? diye buyurur. Melekler: Onlar Sen­den mağfiret diliyorlar, derler. Allahü Teala bunun üzerine şöyle buyurur. Ben onları mağfiret ettim, istediklerini onlara verdim, sığındıkları şeyden onları korudum, Melekler: Ey, rabbimiz, içlerinde  filanca  var  ki   günahkar  bir  kuldur,   yanlarından
geçerken onlarla beraber oturmuştu, derler. Allahü Teala da: Onu da mağfiret eyledim, onlar bir topluluktur, içlerinden biri ayrı tu­tulamaz, buyurur. "[18]

3. Tirmizî'nin Sahihinden Zikrin Fazileti İle İlgili Ha­dis
"Allah'ın Yeryüzünde Dolaşan Melekleri" ile ilgili Bab, C.2 s, 280.
Ebu Hureyre ve Ebu Saîd el-Hudrî Radıyallahü Anhüm, Resu-lullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir.
"Allah'ın, insanların amellerini yazan meleklerinden başka yeryüzünde dolaşan bir kısım melekleri de vardır. Bunlar bir yerde Allah'ı zikreden topluluklar buldukları zaman birbirlerine, aradığınıza geliniz, diye çağırırlar. Gelirler, dünya göğüne kadar onları kuşatırlar. Allahü Teala onlara buyurur: Kullarımı ne gibi bir iş yapar halde bıraktınız? Melekler: Onları Sana hamdeder, Seni temcid eder ye Seni zikreder halde bıraktık, derler. Allahü Teala: Beni gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır, derler. Al­lahü Teala: Beni görselerdi nasıl olurdu? diye buyurur. Melekler: Seni görselerdi daha çok hamdeder, Seni daha çok temcid eder, daha çok zikrederlerdi, derler. Allahü Teala: Benden ne istiyorlar? diye buyurur. Melekler: Cenneti istiyorlar, derler. Allahü Teala: Orayı gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır, derler. Allahü Teala: Orayı görselerdi nasıl olurdu? diye buyurur. Melekler: Gör­selerdi orayı daha çok arzular, oraya olan hırsları artardı, diye ce­vap verirler. Allahü Teala: Neden sakınıyorlar? diye buurur. Me­lekler: Cehennemden sakınıyorlar, derler. Allahü Teala: Orayı gördüler mi? diye buyurur. Melekler:. Hayır, derler. Allahü Teala: Görselerdi, nasıl olurdu? diye buyurur. Melekler: Görselerdi, on­dan daha çok kaçar, daha çok korkar, daha çok sakmırlardı, der­ler. Allahü Teala: Sizi şahid tutuyorum ki Ben onları mağfiret eyledim. Melekler: içlerinde filanca günahkar var ki, o aslında on­lara katılmak istememiş, bir ihtiyacı için gitmişti, derler. Allahü Teala da: Onlar bir topluluktur, içlerinden birisi ayrı tutulamaz, buyurur. "[19]
Tinnizî bu hadis için hasen, sahih demiştir.[20]

Zikrin Fazileti Hakkındaki Hadislerin Şerhi (Hadis 1-3)


Bu hadisin Müslim'deki rivayetinde "insanların amellerini ya­zan meleklerden ayrı olarak" kaydı geçmektedir. Bundan kasıt şu­dur: Zikir meclislerini dolaşan melekler, iyilikleri ve kötülükleri yazmak üzere görevlendirilmiş 'ketebe' meleklerinden ayrı melek­lerdir. Yine bunlar insanları çeşitli tehlikelere karşı korumak üze­re görevlendirilmiş 'hafaza' melekleri de değildirler. Bu melekle­rin tek vazifesi zikir meclislerini dolaşarak bu meclislere iştirak et­mektir.
Yüce Allah'ın meleklerine kullarının durumunu sormasındaki hikmet, Ademoğullarının üstünlüğünü meleklere bildirmektir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de bildirildiği üzere melekler, Allah'ın yeryüzünde bir halife yaratacağım haber vermesi üzerine: "Sen orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? oysa biz hamd ile Seni teşbih ve takdis ederiz" demişlerdi. Zikir meclis-lerindeki durumu bilmekle, Ademoğullarının da Allah'ı teşbih ettiğine, onu görmedikleri halde temcid ettiklerine şahid olacak­lardır. Melekler her türlü nefsanî arzulardan arındırılmış halde görevlerini yaparlar, Ademoğulları ise birtakım nefsanî arzulara sahip olmalarına rağmen; onların yaptıkları işleri yaparlar. Me­leklerin bunu görmeleri, onların üstünlüğünü itiraflarına vesile olmaktadır.
Hadiste geçen, "onlar bir meclisin adamlarıdır. İçlerinden her­hangi biri ayrı tutulamaz" ifadesinin manası: Yani Allahü Teala, herhangi bir ihtiyacı için onların meclislerinde hazır bulunanı da bağışlar. Çünkü zikir meclislerine katılmak ölü kalpleri diriltir, buna göre her ne kadar zikre katılmak amacıyla gitmiş olmasa da, yapılan zikir o adamın kalbini de diriltir. Allah'ın fazlı da pek büyüktür.
Burada zikir ve ibadet meclislerinin (yani cemaatle ibadetin) pek faziletli olduğuna işaret vardır. Bu mana, ilim tedrisinden, Kur'an öğrenmeye, zikre, tehlile ve daha başka şekillerine ka­dar ibadetin her çeşidini kapsar. Bu meclisler nur ve ha yat mec­lisleridir. En doğrusunu ise Allah bilir. (Kastallanî Şerhinden)[21]

2- 'Kul, La İlahe İllallah Dediği Zaman, Allah, Kulum Doğru Söyledi, Der" Hadisi


4. Hadisi İbnu Mace, Sünen'inde "La İlahe İllallah'ın Fazileti" babında  tahriç etmiştir. C. 2, s.219
Ebu îshak'ın el-Eğarr Ebu Müslim'den rivayetine göre Ebu Müslim, Ebu Hureyre ve Ebu Saîd el-Hudrî'nin Resulullah Aley-hisselhm'dan şöyle bir rivayette bulunduklarını bildirmiştir.
"Kul 'la ilahe illallahu vellahu ekber' dediği zaman Allahü Tea-la, kulum doğru söyledi, Benden başka İlah yoktur ve Ben en yüce olan, Allah'ım, diye buyurur. Kul: La ilahe illallahu vahdeh, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, Ben tek olan İlah'ım, Benden başka ilah yoktur, diye buyurur. Kul: La ilahe il­lallahu vahdehu la şerike leh, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, Benden başka İlah yoktur ve Benim ortağım yoktur, diye buyurur. Kul: La ilahe illallahu lehü'1-mülk ve lehü'1-hamd, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, Benden başka İlah yoktur, mülk Benimdir ve hamd Bana layıktır, diye buyurur. Kul: La ilahe illallahu ve la havle ve la kuvvete illa billah, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, güç ve -kuvvet ancak Benimledir, buyurur"[22]
Ebu İshak der ki: 'Sonra el-Eğarr Ebu Müslim bazı şeyler söyledi, ben anlayamadım, Ebu Cafer'e: Ne dedi? diye sordum. O da: Kime bunları ölümü ânında söyleme imkanı verilirse ona ce­hennem azabı dokunmaz, dedi'.[23]

La İlahe İllallah'ın Faziletiyle İlgili Hadis'in Şerh'i (Hadis: 4)


Hadisin umumi manası şudur ki, Allahü Teala. kulunun ha­diste geçen zikirleri söylemesinden razı olur ve onun her söylediğini tasdik eder. Tasdik etmesinin semeresi ise ondan razı olması ve söylediğine karşılık büyük ecir ve sevap vermesidir.
Hadiste geçen: "Kime bunları ölümü anında söyleme imkanı verilirse ona cehennem azabı dokunmaz" ifadesinden kasıt da şudur: Kul, söylediği bu zikirlerin manasına imanda sürekli olursa ve ölümü anında da imanı sürer ve söz olarak tekrar ederse, bundan dolayı Allah onu cehennem azabından kurtarır. Çünkü o, bu zikri çokça tekrar etmekteydi.
Hadiste geçen zikir cümleleri çokça tekrar edilmesi gereken zi­kirlerdir. [24]

3- Hamdedenlerin Fazileti Hadisi


5. Bu Hadisi Nesâî Sünen'inde "Hamdedenlerin Fazile­ti" babında rivayet etmiştir. C. 2, s. 220
Abdullah ibnu Ömer radiyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur.
"Allah'ın kullarından bir kul: Ey Rabbim, Senin vechinin cela­line ve hakimiyetinin yüceliğine uygun olacak şekilde Sana ham-dederim, dedi. îki melek bunun hakkında tereddüde düştüler ve söyledikleri karşılığında ne yazacaklarım bilemediler. Bunun üzerine göğe yükseldiler ve : Ey Rabbimiz, Senin kulun bir söz söyledi, onu nasıl yazacağımızı bilemedik, dediler. Allah Azze ve Celle kulunun ne dediğini daha iyi bilmekle beraber: Kulum ne dedi? diye sordu. Melekler: Ey Rabbimiz, o, ey Rabbim, Senin vechi­nin celaline ve hakimiyetinin yüceliğine uygun olacak şekilde Sana hamdederim, dedi diye cevap verdiler. O zaman Allah Azze ve Celle: Onu kulumun söylediği şekliyle yazın, o Bana kavuştuğunda, Ben onun ecrini veririm, buyurdu.[25]

'Hamdedenlerin Fazileti1 Hadisi'nin Şerhi  (Hadis: 5)


Hadiste geçen iki meleğin, sözü geçen kulun hamdine karşılık ne sevap yazacaklarında tereddüde düşmelerinin sebebi, bu ham-din onlara pek büyük görünmesi karşılığında ne kadar sevab yaza­caklarını tesbit etmekte güçlük çekmeleridir. Çünkü bu hamdin karşılığı pek büyüktür ve ecrini de ancak Allahü Teala bilir. Al-lahü Teala o iki meleğe bunun ecrinin ne olacağını bildirmemiştir. [26]

4- Resulullah  Aleyhisselâmın "Subhanellâhi Ve Bihamdihi, Estağfirullahi Ve Etübu İleyh" Zikrini Çokça Yapmasıyla İlgili Hadis


6. Sahîh-i Müslim "Kitabu's-Salat, Rüku Ve Sucud'da Ne Deneceği" Babı C.3, S. 128, El-Kastallanî'nin Hamişi,

Muhammedu'bnu Musenna Abdu'l-A'la'dan, o da Davûd'dan, o da Amir'den, o da Mesruk'dan, Aişe Radiyallahü Anh'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem, subhaneilahi ve bi hamdihi, estağfîrullahi ve etubu ileyh, zikrini çok söylerdi. Buyur­du ki, Rabbim Azze ve Celle Benim Ümmetimde bir alamet göreceğimi haber verdi. Ben de onu gördüğüm zaman; subhaneila­hi ve bi hamdihi, estağfîrullahi ve etubu ileyh, zikrini çok yaptım. Ben o alameti, "Ey Muhammed, Allah'ın yardımı ve zafer günü gelip, insanların Allah'ın dinine akın akın girdiklerini görünce Rabbini överek teşbih et; O'ndan bağışlama dile. Çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir" ayetlerinde gördüm.
Müslim'in rivayetinde; "Allahummağfirli Kur'an'ı te'vil etmek­tedir" ziyadesi vardır. [27]

5- Allah’tan  Başka İlah Olmadığına Şehadet Ederek Ölenlerle İlgli Hadis


7. Bu hadisi, Tirmizî Camiinden, "Allah'tan Başka İlah Olmadığına Şahadet Ederek Ölenin Durumuyla ilgili", babda rivayet etmiştir.
Abdullah îbnu Amri'bni'l-As Radiyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Allahü Te.ala kıyamet gününde yaratıkların başlarında Üm­metimden bir adamı kurtaracaktır ki, bu adamın, herbir^nin uzunluğu gözün görebildiği mesafede olan doksan dokuz hesap defteri vardır ve ortaya yayılır. Allahü Teala ona: Bunlardan her­hangi birini inkar ediyor musun, Benim amel yazan meleklerim sana haksızlık ettiler mi? diye sorar. O : Hayır Ey Rabbim, diye ce­vap verir. Bunun üzerine Allahü Teala: Peki senin bir mazeretin var mı? diye sorar. O: Hayır Ey Rabbim, diye cevap verir. Allahü Teala: Evet, senin bir iyiliğin var, bugün sana haksızlık edilmez, Bunun üzerine, üzerinde: Şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve Pey­gamberidir, yazılı olan bir kağıt çıkarılır, Allahü Teala: Tartının (Hesabının) yanma gel, diye buyurur. Kul: Ey Rabbim, bunca defle­rin yanında bu kağıdın nesi olur ki, der. Allahü Teala: Sana haksızlık edilmez, diye buyurur. Defterler bir kefeye, o kağıt da diğer bir kefeye konulur. Defterlerin kefesi yukarı kalkar, kağıdın tarafı ağır gelir. Hiçbir şey Allah'ın isminden daha ağır gele­mez[28]
Ebu İsa et-Tirmizî bu hadisin hasen, garib olduğunu söy­lemiştir.[29]

8. Bu hadisi İbnu Mace de Sünen'inde, "Kıyamet Gününde Allah'ın Rahmetinden Recada Bulunulması" .babında zikretmiştir.                                  '
Hadisi Abdullah ibnu Amr ibni'l-As'dan rivayet etmiştir. Onun rivayetindeki lafızlar da Tirmizî'nin riuayetindeki gibidir. Ancak İbnu Mace'nin rivayetinde şu kısım ziyade  edlmiştir:
"Senin bunlara karşılık bir iyiliğin var mı? Adam korkar ve: "Hayır" der. Allahü Teala: Bilakis, senin bazı iyiliklerin var. Bugün sana haksızlık edilmez" ve devam ediyor.[30]

6- 'Sizi Şahid Tutarım Ki Kulumun Sahifenin İki Yüzü Arasında Yer Alan Günahlarını Mağfiret Eyledim

Hadisi


9. Bu hadisi  İmam Tirmizî Camiinde "Cenazeler Bab-lan"nda rivayet etmiştir. C. 1, s.183,
Enes ibnu Malik Radiyallahu Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Hangi hafaza melekleri, gece veya gündüzde yazdıklarını Al­lah'a götürürler ve Allahü Teala da sahifenin başında ve sonunda güzel amel görürse: Sizi şahid tutuyorum ki, kulumun sahifenin iki tarafı arasında kalan günahlarını bağışladım, bururur.[31]

7- Allah'ı Zikretmenin Ve O'ndan Korkmanın Fazileti Hadisi


10. Bu Hadisi Ebu İsa et-Tlrmizî rivayet etmiştir. C.2, s. 98,
Enes Radiyallahü Anh, Peygamber Aleyhisselâm'ın şöyle bu­yurduğunu   rivayet  etmiştir.:
"Allahü Teala: Beni bir gün zikredeni veya bir yerde Benden korkanı cehennemden çıkarırım, diye buyurmuştur.[32]
Ebu İsa et-Tirmizî hadisin hasen ve garib olduğunu söylemiştir.[33]

8- Kalbi Allah'a Kulluk Ve O'na Tevekkül İçin Arındırmakla İlgili Hadis


11. Bu hadisi et-Tirmizî Camiinde rivayet etmiştir.
Ebu Hureyre Radiyallahu Anh,  Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.
"Allahü Teala Buyurur ki; Ey Ademoğlu! Bana kulluk için arın, gönlünü seni başka şeylere ihtiyaç duymaktan kurtaracak zengin­likle doldur, o zaman senin fakirliğini gideririm, bunu yapmazsan ellerini her zaman meşgul eder, fakirliğini de gidermem.[34]
Ebu İsa et-Tirmizî Rahmetullahi Aleyh bu hadisin hasen ve garib olduğunu söylemiştir*[35]

9- Allahu  Teala'nın 'Şu Kuluma Bakınız Ezan Okuyor Ve Namaz Kılıyor – Benden Korkuyor' Sözüyle İlgili Hadis


12. Bu Hadisi en-Nesâî, Sünen'inde"Ferden Namaz Kıla­nın Ezan Okuması" babında rivayet etmiştir, C.2, s.20
Ukbetu'bnu Amir Radiyallahu Anh'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: 'Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu işittim'
"Rabbin, dağın tapesindeki şu çobana, taaccüb eder ki o, namaz için ezan okur, sonra namazını kılar. Allah Azze ve Celle de : Şu kuluma bakın, ezan okuyor, namaz kılıyor, Benden korkuyor; Ben bu kulumu bağışladım ve onu cennete koydum, diye buyurur. "[36]

6-12. Hadislerin Şerhi


Müslim'in rivayetinde yeralan: "Allahümmağfirli, Kur'an'ı te'vil etmektedir" ibaresinin manası şudur: Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Rabbini hamd ile teşbih et ve O'ndan bağışlanma dile, O, tevbeleri çokça kabul edendir" buyurmaktadır. Resulullah Aley-hisselam'da Allahü Teala'nın bu emrine uyarak "Allahümmağftr li: Allah'ım beni bağışla" sözünü çokça söylerdi. Bu sözü rüku ve secde halinde de söylerdi, çünkü rüku ve secde halleri namaz içinde, diğer hallerden daha faziletli hallerdir. Resulullah Aley-hisselâm'da, Allah'ın emrini en güzel şekilde yerine getirmiş ol­mak için bu sözü söylemede rüku ve secde hallerini tercih ederdi. Aynı zamanda bu iki halde Allah'a karşı huşu, diğer hallerdekin-den daha bariz ve açık olmaktadır.
"Subhanellah"m manası Allah'ı yaratılmışlara ait olan her türlü noksan sıfattan tenzih ve tebri etmektir. "Ve bi hanıdihi"nin manası ise şudur: Ey Allah'ım Sana hamdederim, ben Senin beni muvaffak kılmanla, Senin hidayet vermenle ve fazlında ancak Seni teşbih edebildim, yoksa kendi gücümle kudretimle değil. Bunda, aynı zamanda Allah'ın nimetlerini itiraf ve onlardan dolayı Al­lah'a şükür vardır. Resulullah Aleyhisselâm'm bütün günahla­rının affedilmiş olmasına rağmen; Allah'tan bağışlanma dileme­si, Allah'a kulluk görevini yerine getirmek ve O'na olan ihtiyacını dile getirmek içindir. [37]

10- Kullarımın Hepsini Hanif Doğru Yolda Kimseler Olarak Yarattım Hadisi


13- İmam Müslim'in Sahih'inden; 'Dünyadayken Cennet Ehlini ve Cehennem Ehlini Tanımaya Yarayan Sıfatlar" bab'ı, C. 10, s. 314 ve sonrası
Ebu Ğassân el-Mesmaî ile îbnu Müsenna Muaz ibnu Hişam'dan, o da babasından, o da Katade'den, o da Mutarrif ibni Abdullah ibni'ş-Şahhîr'den, o da Iyadi'bni Hammar el-Mucaşi'l Radiyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselatü ve Sellem'in bir gün hutbede şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Haberiniz olsun; Rabbim Bana, sizin bilmediğiniz ve O'nun bana öğrettiği bazı şeyleri, bugün size öğretmemi emretti: "Bir kula bağışladığım her mal helaldir. Ben kullarımı hanîf -doğru yolda- kimseler olarak yarattım, sonra şeytanlar onlara musallat oldu ve onları dinlerinden uzaklaştırdılar. Kendilerine helal kıldığımı- onlara haram ettiler, hiçbir delil indirmediğim şeyleri Bana ortak koşmalarını emrettiler. Allah dünya ehline baktı ve on­lara gazab etti. Kitap ehlinden artakalanlar müstesna, onları Arap ve Acem diye ayırdı. Buyurdu ki : Ey Muhammedi Seni, imtihan etmek ve Seninle başkalarını imtihan etmek için gönderdim. Sana su ile yıkanamayacak -yazısı silinemeyecek- bir kitap verdim. Onu uykuda ve uyanıkken okursun. Allah Bana Kureyş'i yakmamı em­retti "Ya Rabbi, kafamı ikiye ayırıp onu ekmek addederlerse", de­dim. "Onların Seni oradan çıkardıkları gibi, Sen de onları oradan çıkar, onlara karşı savaş aç, Biz Sana yardımcı oluruz. Allah yo­lunda harca, Biz Sana veririz, Sen bir ordu topla Biz Sana onun beş katı kadar yardımcı göndeririz, Sana itaat edenlerle, Sana isyan edene karşı savaş" diye buyurdu. Resulullah Aleyhisselâm buyur­du ki: Cennet ehli üç sınıftır: Az çok bir ameli -sultanı- olan, tasad-duk eden ve muvaffak kılınan; her yakınına ve her Müslümana karşı iyi kalpli merhametli olan; çoluk çocuk sahibi, hayalı ve ölçülü olandır. Cehennem ehli de beş sınıftır: Sadece peşine gittiği adamın sözüne kanan, aileye ve mala düşkün olmayan, aklını kul­lanmayan zayıf kimse; tamahını açığa vurmayan, her ne zaman bir iş yapsa ihanet eden hain kişi; ehlinde ve malında sana bir hile yapmadan akşamlamayan veya sabahlamayan adam; ravi der ki, sonra Resulullah Aleyhisselâm cimriliği yahut yalanı ve eş-şantîr el-fehhaş'ı zikretti"
Ravi Ebu Ğassan hadisinde : "Allah yolunda harca biz sana ve­ririz" kısmını zikretmemiştir.[38]

14. Bu Hadisi Muhammed ibnu Musenna el-Anezî Muhammed ibnu Ebi Adiyy'den, o da Saîd'den, o da Katade'den aynı isnadla rivayet etmiş ama; "Bir kula bağışladığım her mal helaldir" kısmını zik-retmemiştir.
îmam Müslim bu hadisi başka br senedle de rivayet etmiş ve şöyle demiştir:
Abdurrahman Bişr el-Âdva Yalıya bin Saîd'den, o da ed-Dustvai sahibi Hişam'dan, o da Katade'den, o da Mutarriften, o da Iya-du'bnu Hammar'dan Resulullah Aleyhisselâm'm bir gün hutbede şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir;...
Sonra hadisi zikretmiştir[39]

15. Bu Hadisi Ebu Ammar Huseynu'bnu Hureys el-Fadlu'bnu Musa'dan, o da el~Huseyn'den, o da Mutarriften, o da Katade'den, o da Mutarrif ibni Abdullah ibni Şahhîr'den Benî Mucaşî'nin kardeşi lyad ibni Hammar'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir gün Resulullah Aleyhisselâm bize karşı hutbeye durdu ve şöyle buyurdu:
"Rabbim bana emretti ki,..." sonra Hişam'ın Katade'den rivayet ettiği hadisi aynen zikretmiş ve ona şöyle bir ilave yapmıştır: "Allahü Teala Bana kimse kimseye karşı övünmeyecek, kimse kimseye karşı taşkınlık etmeyecek şekilde mütevazi olmanız gerek­tiğini, bildirdi".
O rivayetle bildirilen hadiste ayrıca şöyle bir ilave geçmektedir: "Sadece peşine gittiği adamın sözüne kanan, aileye ve mala düşkün olmayan" deyince: Böylesi de olur mu Ey Eba Abdullah? diye sordum. O: Evet, vallahi ben öylelerini cahiliye döneminde gördüm, bir adam kendisiyle cima edeceği bir cariye vermeleri karşılığında bir mahallenin bekçiliğini -veya çobanlığını- yapardı diye cevap verdi.[40]

13-15. Hadislerin Şerhi


Hadiste: "Bir kula bağışladığım her mal helaldir" denirken kul­ların bazı nimetleri, kendi kendilerine haram etmelerinin asılsız olduğu anlatılmak istenmektedir. Mesela, cahiliye Arapları Al­lah'tan kendilerine bir emir gelmediği halde, kulağı çentilen, bir şey için adak yapılıp salıverilen, erkek dişi ikizler doğuran, on defa yavrulayan develeri kendilerine haram etmişlerdi. Allahü Teala, onların bu gibi şeyleri haram kılmalanyla gerçekte haram olma­yacaklarını bildiriyor. Kulun sahibi olduğu malın, kendisi için he­lal olması da, o malda herhangi bir hakkın bulunmaması halinde­dir.
Allahü Teala'nm: "Ben kullarımın hepsini hanîf kimseler ola­rak yarattım" demesindeki mana, onları günahsız temiz olarak yarattığını bildirmektir. Yani insanlar, yaratılışları itibariyle isti­kamet üzeredirler ve hidayeti kabul etmeye yatkındırlar, denil­miştir.
Allahü Teala'nm kullarına nazar ederek onlara gazab etmesi ise,   insanların   Resulullah   Aleyhisselâm'm   gönderilmesinden önceki cahiliye döneminde içine düştükleri sapıklık dolayısıyla ve bu itibarladır.
Ehli kitaptan artakalanlar ifadesi ile, bu topluluktan, dinlerini tahrif etmeden koruyanlar kasdedilmektedir.
"Seni imtihan etmek ve Seninle başkalarım imtihan etmek için gönderdim" ibaresinin manası şudur: Seni, emredileni yerine ge­tirmen, Sana bildirileni insanlara ulaştırman, Allah yolunda cihad etmen, Allah yolunda sabır ve tahammül göstermen ve benze­ri vazifelerle imtihan ediyoruz. Onların bazıları, imanlarını açığa vurur, Allah'a itaatte ihîaslı olur, bazıları ise muhalefet eder. Düşmanlık ve küfürle karşına çıkar, bir kısmı ise münafıklık ederler.
Allah'ın kullarım imtihan etmesi ise, durumlarının açıklık ka­zanması içindir. Allah insanları kendilerinden sudur eden işlerden dolayı hesaba çeker, Allah vuku bulmadan önce, onlar hakkındaki  bildiklerinden  dolayı  hesaba çekmez.
Yoksa, işin gerçeğinde Allahü Teala, bütün olacakları vukuun­dan önce bilmektedir. Bu mana şu ayet-i kerimede de mevcuttur: "Sizin içinizden cihad edenleri ve sabırlıları ortaya çıkanncaya ka­dar sizi imtihan edeceğiz." Yani bu işleri fiilen yapanları ve bu işlerdeki sıfatları kazananları ortaya çıkaracağız ki, onlara yaptıklarından dolayı karşılık verelim.
Hadiste: "Sana su ile yıkanmayacak bir kitap verdim. Onu uyku­da ve uyanıkken okursun" ifadesi geçiyor. Su ile yıkanmamasın­dan kasıt, o kitabın kalplere yerleşmesi ve dolayısıyla oradan gide-rilmemesidir. Zamanın geçmesiyle birlikte kitap, nesilden nesile aktarılarak, değişmeden muhafaza edilir. İlim adamları, "onu uy­kuda ve uyanıkken okursun" sözündeki mananın, "uyku ve uyanıklık halinde o kitaptaki ibareler ve manalar senin için koru­nur" olduğunu söylemişlerdir. Yine, buradaki mananın "onu ga­yet rahat bir şekilde okuyabilirsin" olduğu söylenmiştir.[41]

11- İnancın Düzeltilmesi  Konusu


"Ademoğlu Dehre Küfreder" Hadisi


16. -Buharı, Tefsir, Casiye Suresi tefsiri,C.6,s.l33
el- Humeydî Sufyan'dan, o da ez-Zuhrîden, o da Saîd ibni'l-Museyyeb'den, o da Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Allahü Teala buyurdu ki; Ademoğlu, dehre küfrederek Bana eziyet eder. Dehr Benim. İş Benim elimdedir, gece ile gündüzü bir­biri ardına Ben getiririm.[42]                                         
Bu Hadisi Buharı, "Dehre Küfretmeyiniz" babında da rivayet etmiştir.[43]

17. Bu Hadisi de
Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhissetâm şöyle buyurmuştur:
"Allah Teala buyurdu ki: Ademoğullarıdehre küfreder. Dehr Be­nim, gece ile gündüz Benim elimdedir."
Buharî bu hadisi aynı lafızla Kitabu't-Tefsir'den naklen Allahü Teala'mn, "Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar" ayetiyle ilgili babda da rivayet etmiştir, [44]

18, Bu Hadisi Müslim ve Ebu Davud Kitabu'l-Edeb'de, en-Nesâî de Kitabu't-Tefsir'de rivayet etmiştir. Müslim'in ri­vayetlerinden birindeki lanz şöyledir:
"Ademoğlu, ey yıkılası dehr diyerek Bana eziyet eder. Oysa dehr Benim, onun gecesiyle gündüzünü birbiri ardına getiren Benim."
Müslim'in diğer rivayetleri Burahî'nin yukarıda geçen rivayet­leri gibidir. Dolayısıyla burada zikredilmesine gerek görmedik.[45]

16-18. Hadislerin Şerhi


"Ademoğlu Bana eziyet eder" denirken, kişinin muhatabının hoşuna gitmeyecek ve bu yüzden muhatabının rahatsızlık duy­masına vesile teşkil edecek sözler sarfettiğine işaret ediliyor. Haki­katte Allahü Teala kendisine başkalarının eziyet etmesi halinden münezzehtir. Hadisteki ifade ile, dehre küfredenin bu sözü ile kenr dini, Allah huzurunda bir eziyet ve rahatsızlığa maruz bıraktığı belirtilmek istenmektedir.
"Dehre küfreder" denirken insanın başına bir musibet geldiği zaman bunu dehrden bilerek ona "Allah belanı versin ey dehr" gibi sözler söylemesi kastedilmektedir.
"Dehr Benim" demek, yani 'dehri, zamanı yaratan, onun içinde cerayan eden hâdiseleri yaratan benim' «demektir. Bunun için ha­diste "iş Benim elimdedir" ifadesine yer veriliyor. Yani 'sizin deh­re nisbet ettiğiniz iş gerçekte Benim elimdedir. Siz o işten dolayı dehre küfredersiniz, ama o durumu Ben kendi kudretimle varet-tim. Dehrin, bir hadisenin meydana gelişinde asla tesiri yoktur'. "Gece ile gündüzü birbiri ardına getiren Benim". Yani 'gece ve gündüzde meydana gelen bütün hâdiseleri meydana getiren, çeviren Benim1.
"Dehre küfretmeyiniz. Allah Teala buyurur ki: Dehr Benim, geceler ve gündüzler Benim elimdedir. Onları eskiten ve yenileyen Benim. Kralların ardından başka krallar getiririm".
Yani, Ademoğlu başına gelenleri dehrden sanarak ona sövdüğü zaman bu ifade -Allah muhafaza eylesin- şanı yüce olan Allah'a gider. Çünkü gerçek yaratıcı O'dur. Dehr (zaman) ise bu işlerin vukua geldiği bir çerçeve niteliğindedir.
Yani hadisi şerifte genel manada "dehr üzerinde tasarrufta bu­lunan Benim" denilmek istenmiştir. Ancak lafzı kısaltmak ve ma nayı genelleştirmek için "dehr Benim" şeklinde kısa ifade kullanılmıştır.
Bu hadisi şerif, inancı düzeltmeyi ve konuşurken edepli olmay] insanlara öğretmek için söylenmiştir. İnsanlar günlerin ve gecelerin geçmesinin canların helakine tesir ettiğine inanıyor ve bütün
hadiseleri bu yüzden zamana nisbet ediyorlardı. Şiirleri zamandan şikayette bulunan ifadelerle doluydu.
"Ey kötü yüzlü dehr. ey yokolası dehr" derlerdi.
Noksan sıfatlardan münezzeh şanı pek yüce olan Allah Teala bütün hadiseleri tek başına yaratır. Zaman ise hadiselerin zarfı, yani  içinde  meydana  geldiği  şeydir.   Bunun  için  insan  dehresövmekten nehyolunmuştur.[46]

12- 'Ademoğlu Hakkı Olmaksızın Beni Yalanladı* Hadisi


19. Bu hadisi, Buharî Kitabu't-Tefsir, İhlas suresi tefsi­rinde rivayet etmiştir. C.6,s.l60)
Ebu'l-Yeman Şu'ayb'dan, o da Ebu'z-Zenâd'dan, o da el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.
"Allah Teala buyurdu ki: Ademoğlu, hakkı olmadan Beni yalan­ladı, hakkı olmadan Bana kötü söz söyledi. Onun Beni yalanlaması "Allah Beni ilk kez yarattığı gibi tekrar, diri İt em ey e çektir" demesi-dir. Oysa bir şeyi yoktan var etmek onu tekrar diriltmekten daha kolay değildir. Benim hakkımda kötü söylemesi ise 'Allah kendisi için oğul edindi' demesidir. Oysa Ben tek ve herşeyden müstağni
olan ilahım. Doğurmadım, doğurulmadım ve hiçbir şey Bana denk olmadı.[47]

20. Hadîs de yine Buharî'nin bir başka rivayetinde:
"Beni yalanlaması, Benim onu ilk kez yarattığım gibi tekrar di-riltemeyeceğimi söylemesidir. Bana kötü söylemesi ise; 'Allah ken­dine oğul edindi', demesidir. Oysa Ben her şeyden müstağniyim, doğurmadım, doğurulmadım ve hiçbir şey Bana denk olmadı." şeklinde geçmektedir. [48]

21. Aynı Hadisi en-Nesâî'de "Mü'minlerin Ruhları" babın­da c.4,s.U2'de şu lafızla rivayet etmiştir:
Ebu Hureyre Radiyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:
"Allahü Teala buyurdu ki: Ademoğlu Beni yalanladı, oysa onun Beni yalanlaması kendisine yaraşmaz. Ademoğlu Bana kötü söyledi, oysa onun Bana kötü söylemesi kendisine yaraşmaz. Onun Beni yalanlaması, Benim kendisini ilk kez yarattığım gibi tekrar diriltemeyeceğimi söylemesidir. Halbuki Benim için bir şeyi sonra­dan diriltmek ilk kez yaratmaktan daha zor değildir. Bana kötü söylemesi, 'Allah kendine oğul edindi' demesidir. Halbuki Ben tek ve her şeyden müstağni olan Allah'ım, doğurmadım, doğurulma­dım ve hiçbir şey Bana denk olmadı.[49]

19-21. Hadislerin Şerhi


"Ademoğlu Beni yalanladı1' denilirken, bunlardan bazıları kas­tedilmektedir ki, onlar da yeniden dirilişi inkar edenlerdir. Yahut bu ifade ile cins, yani Ademoğullarmdan gelenler kastedilmiş ola­bilir.
"Hakkı olmadan" demek "Ademoğlunun Beni yalanlamaya hakkı yoktur" demektir.
Allahü Teala'mn burada, bir şeyi tekrar diriltmenin, onu yok­tan varetmekten zor olmayacağını bildirmesi, insanların, akılları icabı bunu anlamalarını istemesi manasınadır. Esasında Allah nazarında ikisi de aynıdır, O bir şeyi yaratmak istediğinde ona "ol" der, o da oluverir.
Kişinin Allah Tealaya oğul isnad etmesinin kötü söz olması ise, bu iddia Allahü Tealaya noksanlık nisbet etmek olduğu içindir.Çünkü çocuk, kendisini sulbünde taşıyan, sonra bir ana rahmine koyan babadan meydana gelir. Bunun öncesinde nikah olması gerekir. Allahü Teala bütün bunlardan münezzehtir.
"Doğurmadım, doğurulmadım". Çünkü Allahü Teala kendi zatıyla vardır. O, ezelîdir, bütün varlıklardan önce O var idi. Doğurulan her şey sonradan olduğu için, Allahü Teala Hakkında doğurulma özelliği mümkün değildir.
Şeyh îzzeddin ibnu Abdüsselam Rahmetullahi Aleyh şöyle söylemiştir: Allah'tan nefy edilen şeyler iki kısımdır: Birincisi; uyku, uyuklama, ölüm gibi noksan sıfatlar, ikincisi; O'nun kema­line ortak koşulması hali, şirk.
Ayet-i kerime'de: "Doğurmamıştır, doğurulmamıştır" denilir­ken noksan sıfatlar nefyedilmektedir. Çünkü doğuran da, doğur-tan da cisimden oluşurlar. Aynı zamanda bunlar, değişikliğe ma-
ruz kalanlardandırlar. Değişikliğe maruz kalma hali de Allah'a yakışmayacak bâr noksanlık halidir.,
Baba ile oğlunun durumu, oğulurş babanın aynısı olduğu husu­suna delalet ederse, o zaman, kemal sıfatına ortak koşma yönünden nefyi gerekir.                  
Ebu Abdullah el-Buharî Rahmetullahi Aleyh şöyle demiştir:
Yüce Allah'ın "Allah samed'dir"  sözünde geçen 'samed' keli­mesini Araplar, ileri gelen kişilerini isimlendirmede kul­lanırlardı.
Ebu Seleme'nin kardeşi Ebu Vail de 'samed' en üst mertebeye çıkmış efendidir, diyor.
îbnu Abbas Radiyallahü Anh, şöyle demiştir: O, bütün ya­ratıkların ihtiyaçlarını kendisine arzetmeleri itibariyle sameddir. O, bu sıfatla mutlak manada mevsuftur. O, yaratıklarından, her bakımdan müstağnidir. O'ndan başka her şey ise her bakımdan O'na muhtaçtır.
el-Hasen ve Katade: O'nun yaratıklarından sonra baki olması itibariyle 'samed' sıfatı aldığını söylemişlerdir. Yine el-Hasen 'samed'in her zaman diri ve baki olan, hiç zeval bulmayacak olan manası taşıdığını söylemiştir
Dahhak ve es-Suda 'samed'in hiçbir ihtiyacı olmayan an­lamında olduğunu söylemişlerdir.
Abdullah ibnu Yezîd de, "samed, parıldayan ışık anlamındadır" demiştir.
Bu sıfatların hepsi Allahü Teala hakkında geçerli ve uygun sıfatlardır.
Kastallanî, Futuhu'1-Gayb adlı kitabında Gazalî'den naklen şöyle söylemiştir: "Allah birdir" sözü Allah'ın kendi mukaddes ve münezzeh zatını isbatma delildir. Samed'lik sıfatı ise Allahü Teala hakkında bütün ihtiyaçların nefyini, yani Allah'ı her türlü ih­tiyaçtan müstağni olarak bilmeyi, kendinden başka her şeyin de O'na muhtaç olduklarım bilmeyi gerektirir,
Allah ihlas suresinde başkalarının kendi hakkında söylediği noksan sıfatları zatından nefyetmiştir. Allahü Teala'yı bilmenin en açık yolu yaratıklara ait sıfatları O'ndan nafyetmek, yani O'nu bu gibi sıfatlardan münezzeh bilmektir.[50]

13- Kullarımdan Bana İman  Eden De Beni İnkar Eden de Oldu Hadisi


22. Bu hadisi Buharî, İstiska bablarından, "(Kur'an'dan İstifade Edeceğiniz Yerde) Rızkınızı Yalanlamaktan İbaret mi Kılıyorsunuz" ayet-i kerimesiyle ilgili babda rivayet etmiştir.
İsmail, Malik'den, o da Salih ibni Keysan'dan, o da Ubeydullah ibni Utbe ibni Mes'ud'dan, Zeyd İbni Halid el-Cuhenî Radiyallahü Anh'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir.
"Resulullah Aleyhisselâm Hudeybiye'de bize gece yağan yağmurun ardından sabah namazı kıldırdı. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem namazı bitirince halka yönelip: Rabbiniz ne buyurdu bi­liyor musunuz? dedi. Oradakiler: Allah ve Resulü daha iyi bilir, diye cevap verdi. Resulullah Aleyhisselâm Allah buyurdu ki, kul­larımın arasından Bana iman eden de, inkar eden de oldu. 'Allah'ın fazlı ve rahmetiyle bize yağmur verildi' diyen Bana iman eden ve yıldızların gücünü inkar edendir. 'Falan falan yıldızdan bize yağmur verildi' diyen de Beni inkâr edip yıldızın gücüne ina­nan kişidir" dedi. [51]
Buharı bu hadisi Kitabu't-Tevhid, "Allah'ın kelamını değiştir­mek istiyorlar" ayetleriyle ilgili babda da rivayet etmiştir. C. 9, s.145 (aynı senedle)[52]

23. Zeyd bin Halid el-Cuhenî Radiyallahü Anh'den ri­vayet edildiğine göre demiştir ki, Resulullah Aleyhis-selâm'a yağmur verildi (duası bereketiyle yağmur yağdı) ve dedi ki:
"Allahü Teala buyurdu ki, kullari-nın içinden Beni inkâr eden de, Bana iman eden de oldu.[53]

24. Bu hadisi, İmam Malik Rahmetullahi Aleyh de Muvatta'ında, Buharî'nin burada zikredilen birinci hadisine benzer bir lafızla yine Zeyd ibnu Halid el-Cuhenî'den rivayet etmiştir. İstiska babı, C.1, (el-Mesabih'in hamişi) s, 91 [54]

25. Hadisi, en-Nesai'de Sünen'inde 'Yıldızlardan Yağmur İstemenin Keraheti" babında iki ayrı senedle rivayet et­miştir. Birincisi Ebu Hureyre'den ikincisi ise Zeyd ibnu Ha­lid el-Cuhenî'dendir. Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'den gelen rivayet Zeyd ibnu Halid'in rivayetine göre daha muh­tasardır ve lafzı şöyledir:
Ebu  Hureyre Radiyallahü Anh,   Resulullah Alay his selâm'in şöyle   buyurduğunu   rivayet  etmiştir.
'Allahü Teala buyurdu ki, kullarıma her ne zaman bir nimet bahşetsem, içlerinden bir topluluk onu inkar ederler. "Yıldız, yıldızla" (yani bize bu nimet yıldız tarafından veya yıldız sayesinde verildi) derler[55]

26. Hadis İle İlgili Zeyd ibnu Haüd el-Cuhenfnin rivayeti ise aşağıdaki şekildedir:
Zeyd ibnu Halid el- Cuhent Radiyallahü Anh'ın şöyle dediği ri­vayet edilmiştir:
"Peygamber Aleyhisselâm'a yağmur verildi (yani duası bereketiyle yağmur yağdı) de şöyle dedi: Duymadınız mı Rabbiniz bu gece ne buyurdu? buyurdu ki: Kullarıma her ne zaman bir nimet ver­sem içlerinden bir topluluk onu inkar ederler. 'Filan filan yıldızdan bize yağmur verildi' derler. Bana iman eden ve verdiğim yağmur karşılığında Bana hamdeden ise gerçek manada Bana iman etmiş olan ve yıldızın gücünü inkâr edendir. 'Bize filan filan yıldızdan yağmur yağdırıldı1 diyen ise Beni inkâr eden ve yıldıza iman edendir"[56]

22-26. Hadislerin Şerhi


Hadiste zikri geçen Hudeybiye, bu ismi, altında Rıdvan bey'atımn gerçekleştiği 'Hedba1 ağacına nisbetle almıştır.
Yıldızların yağmur yeğdırdığına inanan, şirk ehlinin bu yoldaki iddiasına   inanmış   olmaktadır.   Müşrikler  yağmuru   birtakım yıldızların yağdırdığına inanıyorlardı. Ailahü Teala, bu inançta olanların, kendini inkar ettiklerini bildiriyor, Çünkü  yıldız vakitle
kayıtlıdır. Vakit ise yaratılmıştır. Ne kendisi için, ne de başkası için bir güç sahibidir.
Bir kimsenin "bize şu vakitte yağmur verildi" demesi küfürdür.
îmam eş-Şafıi Rahmetullahi Aleyh şöyle demiştir:
"Bir kimse yağmurun, Süreyya yıldızının düşmesi halinde yağ­dığına inanırsa bunda mahzur yoktur, çünkü bununla vakti ve mevsimleri kastetmektedir. Esas itibariyle her vakit ve zaman, in­sanların bu konuda belirlemiş oldukları bazı ölçülere göre tayin edilir.",
Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre o "Allah'ın lütfuyla bize yağmur verildi" der, sonra şu ayet-i kerimeyi okurdu:  "Ailahü Teala insanlar için rahmetinin kapısını açarsa kimse buna engel olamaz".
İbnu'l-Arabî der ki: "îmam Malik bu hadisi istiska bablarında şu iki sebepten dolayı rivayet etmiştir: Birincisi: Araplar yağmuru yıldızlardan beklerlerdi. Peygamber Aleyhisselâm, bu hadisle kal­plerle yıldızlar arasındaki bu bağlantıyı kesmiştir. İkincisine ge­lince; Ömer ibnu'l-Hattab zamanında bir kıtlık hâdisesi oldu, Ab-bas Radiyallahü Anh'e Süreyya yıldızlarından ne kadar kaldı? diye sordu. Abbas Radiyallahü Anh'de : Ey Mü'minlerin emiri, onların ufukta yedi kez ortaya çıkacağına kanaat getiriyorlar, onlar geçince yağmur yağar, dedi. Ömer ve Abbas Radiyallahü Anha-ma'ya bakın, süreyyayı ve vaktini konuşuyorlar ve onun vaktinin geçmesi üzerine umutta bulunuyorlar."
Sonra sözüne şöyle devam ediyor:
"Yıldızların Allah'tan gayri olarak güç sahibi oldukları inan­cıyla yıldızlardan yağmur isteyen kafir olur. Yine Allah'ın kendi­lerine güç verdiğine ve bu güçle yağmur yağdırdıklarına inanarak yıldızlardan yağmur isteyen de kafir olur. Çünkü yaratma ve tak­dir işi ancak Allah'tan sudur eder. nitekim Ailahü Teala ayeti ke­rimesinde: "Yaratma ve takdir O'na aittir" buyuruyor.
Fakat, Allah'ın ilahi sünnetinden olarak, âdeten yağmur ver­diği vakitleri hesab ederek bu vakitlerde yağmur bekleyen için bir şey yoktur. Çünkü Ailahü Teala çeşitli hikmetleri için bulutlar, rüzgarlar ve yağmurlar hakkında birtakım sistemler koymuştur. Bu sistemler yaratıklar içinde yerleştirilmiştir. Adet üzere olan düzene göre* bu sistemlerin gerekleri ortaya çıkar.
Hadisin Nesâî'de geçen rivayetindeki, "kullarıma her ne zaman bir nemet bahşetsem, içlerinden bir topluluk onu inkar ederler" ifadesinin zahirî manası geneldir. Yani Allah'ın kullarına bahşet­tiği bütün nimetleri içine alır. Sudan başka nimetler de buna dahildir. Ancak su, nimetlerin başında geldiği için, bütün rızıkların esası olan su rızkını inkar eden, bütün nimetleri inkar etmiş gibi olmaktadır. O bu yüzden daha sonra gelen ifadede "Bize yağmur verildi,.." denilerek tahsis yapılmıştır. Yoksa işin gerçeğinde her nimet için durum aynıdır, bu nimetleri inkar edenler, onlardan dolayı şükredenlerden daha çoktur.
Ey Allah'ım bizi nimetlere şükretmeye muvaffak kıl,  amin. [57]

14- Benim Yarattığım Gibi  Bir  Şeyi  Yaratmaya Kalkışandan  Daha  Zalim Kim Olabilir hadisi


27. Hadisi, Buharı Kitabu't-Tevhid, "Allah Sizi ve Yaptık­larınızı Yarattı" ayetiyle ilgili babda rivayet etmiştir. Muhammedu'bnu'l-Alâ Îbnu'l-Fudayl'dan, o da Umare'den, o da Ebu Zur'a'dan Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duydum: Allahü Teala buyurur ki, Benim yarattığım gibi bir şey yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir? Bir karınca yaratsınlar, ya­hut bir arpa yaratsınlar.[58]

27. Hadisin Şerhi


Hadiste zikredilen durum umumî manada değildir. Suret ıtıbariyle   yaratmaya   kalkışmak  kastedilmektedir,   her  bakımdan değildir.
"Daha zalim" sözünü açıklamada biraz zorluk çıkmaktadır. Çünkü kafir kesinlikle suret yapan herhangi bir kişiden daha za­limdir. Burada kastedilen, tapınmak için put yapan ve bu yüzden küfre düşen kimse olduğu söylenmiştir. Böyle yapanın azabının diğer kafirlerin azabından çok olacağı münasebetiyle böyle söylendiği belirtilmiştir. Çünkü böylesi küfründe daha ileri git­miştir., [59]

28. Buhari, Kitabu'l-Iibas, 'Suretlerin Bozulması" babın­da da şöyle bir rivayette bulunmuştur:
Mus'ab'ibnu İsmail Abdu'l-Vahid'den, o da Umâre'den Ebu Zur'a'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir.
"Ebu Hureyre ile birlikte Medine'de bir eve girdik. Evin üst kısmında resim yapan bir ressam gördü ve ona, Resulullah Aley-hisselâm Allahü Teala'nın şöyle buyurduğunu bildirdi: Benim ya­rattığım gibi bir şey yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabi­lir? Bir tane veya bir zerre yaratsınlar, dedi".
"Sonra su dolu bir kap istedi ve koltuklarına kadar kollarını yıkadı. Ben:"Ey Eba Hureyre, bu yaptığın, hakkında Resulullah Aleyhisselâm'dan duyduğun bir şey mi? diye sordum. O da, "Süslenmenin en güzeli' dedi.[60]

29. Hadis-i Şerifi Müslim, Sahih'inde Şu lafızla rivayet etmiştir:
"Ebu Hureyre ile birlikte Mervan'ın evine girdik, içerde bazı re­simler gördü ve şöyle dedi: 'Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle dediğini duydum: Allahü Teala buyurdu ki, Benim yarattığım gibi bir şey yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir? Bir karınca veya bir arpa tanesi yaratsınlar.[61]

28-29. Hadislerin Şerhi


Bu hadisin Kastallanî'nin kitabında geçen şerhi (C.8, s.537)
'Evin üst kısmı' denirken tavam kastedilmektedir.
Allah'ın yaattığı gibi bir şey yaratmaya kalkışmak, suret itiba­riyledir, yoksa her yönüyle aynısını yaratmaya zaten insanoğlu­nun gücü yetmez. Benzetme sadece suret itibariyledir.
Hadiste, "bir karınca veya bir arpa tanesi yaratsınlar" denirken onlardan bir canlı yaratmaları istenmesi suretiyle, onların acziyet-lerinin ortaya çıkarılması kastedilmektedir. İkincisinde de canlı olmayan bir şeyi yaratmaları isteniyor. Canlıyı yaratmak cansızı yaratmaktan daha zordur. Ama insanların cansızı yaratmaya dahi kudretleri yoktur[62]

Suret (Resim) Yapmakla İlgili İlave Hadisler:


Suretle ilgili  bu  hadisler hem  suret yapma konusunu hem de üzerinde suret bulunan eşyayı kullanma konusunu kapsamak­tadır. Burada vereceğimiz hadisler her ne kadar Kudsî Hadisler­den değilse de, konunun etraflıca anlaşılabilmesi için vermekteyiz.
Buradaki hadisler Sahih-i Buharı ve Sahih-i Müslim'den alın­mış olduğu için, bu kitaplardaki senedlerin sahih senedler olduğu­na itimadla, senedde sadece sahabi ismi verilmeklemistir.
Sahihul-Buhari, Kitabu'I-Libas'tan konuyla ilgili hadisler
Suretler Babı: Ibnu Abbas Radiyallahü Anh'ın Ebu Talha Radi-yallahü Anh'den rivayetine göre; Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Melekler, içinde köpek veya tasvirler (resimler) bu­lunan eve girmezler"
Resim Yapanların Azabı» Babı: Müslim el-Hemedanî'nin şöyle dediği rivayet edilir. "Mesruk ile beraber Yesar ibnu Numeyr'in evinde idik. Mesruk evde birtakım resimlerin (veya heykellerin) bu-luduğunu görünce şöyle dedi: Abdullah'tan duyduğuma göre Re­sulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: Kıyamet günü Allah tarafından en acıklı azaba çarptırılacak olanlar resim yapan­lardır."
Nafı'm Abdullah ibnu Ömer Radiyallahü Anh'den rivayetine göre de Resulullah Aleyhisselatü ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Şu resimleri yapanlara kıyamet gününde azab edilir Kendilerine " yaptıklarınıza can verin bakalım" denilir."
İmranu'bnu Hattan'm Hazreti Aişe Radiyallahü Anha'den ri­vayetine göre "Resulullah Aleyhisselâm, içinde resimler bulunan evlerde, bu resimlerden hiçbir eser bırakmayacak şekilde onları si­lerdi."
Yine Ebu Zer'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhis­selâm, evde resimler görürse onları silerdi. Ebu Zur'a anlatıyor. "Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'le birlikte Medine'de bir eve girdik. Ebu Hureyre Radiyallahü Anh bir ressamın evinde tavanına re­simler yaptığını görünce şöyle dedi: Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu işittim: Allah buyurur ki, benim yarattığım gibisini yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir. Bir tane yahut bir karınca yaratsınlar bakalım."
Süfyan der ki; zamanında Medine'de kendinden daha üstün bi­rinin bulunmadığı Abdurrahman ibnu'l-Kasım'dan duydum, o ba­bası Kasım ibni Muhammed ibni Ebi Bekr'den Hazreti Aişe Radi­yallahü Anha'nm şöyle söylediğini rivayet etti: "Resulullah Aleyhisselâm, bir yorculuktan geldi. Ben de kendimi gizlemek için kapının Önüne üzerinde canlı resimleri bulunan bir örtü asmıştım. Resulullah Aleyhisselâm, onu görünce yırttı ve: "Kıyamet gününde en şiddetli azaba çarptırılacak olanlar Allah'ın yarattığı gibi bir şey yaratmaya kalkanlardır." diye buyurdu. Biz de onu bir veya iki yastığa örtü yaptık."
Aişe Radiyallahü Anha'nm şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Resulullah Aleyhisselâm bir yolculuktan döndü, ben de üzerinde canlı resimleri bulunan eski bir örtüyü asmıştım. Resulullah Aleyhisselâm kaldırmamı emretti ben de kaldırdım. Ben ve Resu­lullah Aleyhisselâm aynı kaptan guslederdik."
Rivayet edildiğine göre Aişe Radiyallahü Anha, üzerinde canlı resimleri bulunan bir minder satın almıştı. Resulullah Aleyhis­selâm kapının önünde durarak içeri girmedi. Aişe Radiyallahü Anha der ki: "İşlediğim hata için Allah'a tevbe ediyorum, otur­man ve arkana dayaman için satın aldım" dedim. Resulullah Aleyhisselâm'da şöyle buyurdu: "Bu suretleri yapanlar kıyamet gününde azab edilirler. Kendilerine: Yarattıklarınıza can verin bakalım, denir. Melekler de içinde suret bulunan eve girmezler."
Zeyd ibnu Halid el-Cühenî Radiyallahü Anh'de, Resulullah Aleyhisselâm'm ashabından Ebu Talha el-Ensarî Radiyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm "Melekler, içinde suret bulu­nan eve girmezler" diye buyurduğunu rivayet etmiştir. Busr der ki: Zeyd (yani İbnu Halid) bundan sonra rahatsızlandı, biz de kendisi­ni ziyarete gittik. Bir de baktık ki, kapısının üzerinde resim bulu­nan bir örtü var. Ben, Resulullah Aleyhisselâm'm zevcesi Meymune'nin üvey çocuğu olan Ubeydullah ibnu'l-Esved el-Hulanî'ye: Zeyd bize geçen gün resimlerle ilgili bir hadis bildirmemiş miydi'? diye sordum. Ubeydullah: "Elbise üzerindeki süsleme (rakam) hariç  diye söylediğini  duymadın mı" diye cevap verdi.
Enes Radiyallahü Anh'ın şöyle söylediği rivayet-edilmiştir: "Aişe Radiyallahü Anha'nın kışlık bir örtüsü vardı, onunla evinin bir yanını örterdi. Resulullah Aleyhisselâm "Onu benim karşımdan al, çünkü üzerindeki resimler namazda karşıma gelip duruyor', diye buyurdu"
Yine Buharî'den, "Melekler içinde Suret Bulunan Eve Gir­mezler" başlıklı bab
Abdullah ibnu Ömer Radiyallahü Anhın şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
"Cibril Resulullah Aleyhisselâm'a vaadde bulundu, ama gecik­ti. Bu durum Resulullah Aleyhisselâm'in canını sıkar oldu. Resu­lullah Aleyhisselâm dışarı çıktı, Cebrail'le karşılaştı ve gecikme­sinden dolayı olan sıkıntısını ona bildirdi. Cibril Aleyhisselâm 'Biz, içinde suret ve köpek bulunan eve girmeyiz1 diye cevap verdi."
Kasım ibnu Muhammed, Resulullah Aleyhisselâm'm zevcesi Aişe Radiyallahü Anha'nm kendisine bildirdiğine göre, o (Aişe)'nun, üzerinde resimler bulunan bir yastık satın aldığını, Resulullah Aleyhisselâm'm bunu görünce kapıda dikilip içeri gir­mediğini, Aişe Radıyyallahü Anha'nın Onun yüzünden herhangi bir şeyden rahatsız olduğunu farkettiğini ve 'Ey Allah'ın Resulü, Allah'a tevbe ediyor ve senden de özür diliyorum, ne hata işledim?' diye sorduğunu, Resulullah Aleyhisselâm'in: 'Şu yastık neyin nesi?1 diye söylediğini, Hazreti Aişe'nin 'Onu üzerine oturasm ve arkana yastık yapasın, diye satın aldım' şeklinde cevap verdiğini, Resulullah Aleyhisselâm'm da: 'Şu suretleri yapanlar kıyamet gününde azap edilirler, kendilerine: "Yarattığınıza can verin baka­lım, denir' diye söylediğim ve yine: "İçinde suret bulunan eve me­lekler girmez, diye buyurduğunu rivayet etmiştir.
Yine Buharî'den, "Kim Bir Suret Yaparsa Ona Ruh Üflemesi İstenir, O ise Böyle Bir Şeye Muktedir Değildir" başlıklı bab
Enes ibnu Malik'in oğlu Nadr'dan rivayet edildiğine göre, Nadr şöyle söylemiştir: 'İbnu Abbas Radiyallahü Anh'ın yanında idim, etrafındakiler ona sorular soruyorlardı, o da sorulmadan Resulul­lah Aleyhisselâm hakkında birşey söylemiyordu. "Resulullah Aleyhisselâm şöyle söyledi" diye de konuşmuyordu. Sonunda bir adam: 'Ben şu resimleri yapan bir adamım!' diye söyledi. İbnu Ab­bas bunun- üzerine: 'Bana yaklaş' dedi. Adam ona yaklaştı. îbnu Abbas Radiyallahü Anh: Ben Muhammed Aleyhisselâm'ı şöyle konuşurken işittim: 'Kim dünyada bir suret (resim) yaparsa ahi-rette ona ruh üflemesi istenir, o ise böyle bir şeye muktedir değildir diye'   söyledi".
Bu sonuncu hadisin Müslim'deki rivayletlerinde Buharî'de geçen metne ilaveler yardır. Meselenin tam olarak anlaşılabilmesi için bunu da zikrediyoruz. Orada senedden sonra söyle deniliyor:
Bir adam îbnu Abbas Radıyallahüı Anh'a geldi. "Ben şu resim­leri yapan bir adamım,- bana bunun hakkında fetva ver"dedi. İbnu Abbas adama: 'Bana yaklaş' dedi. Adam ona yaklaştı. Sonra yine yaklaşmasını istedi, adam iyice yaklaştı, ibnu Abbas Radiyallahü Anh, elini adamın başına koyarak: 'Sana Resulullah Aleyhisse-lâm'dan ne işittiğimi söyleyeyim mi? Ben Resulullah Aleyhisse­lâm'm şöyle söylediğini duydum: "Resim yapan herkes cehennem azabı görecektir. Yaptığı her resim için bir nefs ortaya çıkarılır ve onlar cehennemde ona azab ederler." diye söyledi' sonra şöyle de­vam etti: 'Eğer mutlaka resim yapacaksan, ağaç resmi yap, onun canı yok''
Müslim bu hadisi muhtelif rivayetlerle vermiştir ki, bu rivayet­lerin yukarıda zikredilenden pek fazla farkları yoktur. Müslim, bu bölümde verdiğimiz Buharı hadislerinin hepsini rivayet etmiş­tir. Onun rivayetleri Buharî'nin rivayetlerinden pek farklı değildir. Sadece Zeyd ibnu Hâlid el-Cuhenf nin Ebu Talha el-Ensarî'den ri­vayet ettiğinde bazı ilaveler mevcuttur. Orada Ebu Talha el-Ensarî Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duyduğunu bildiri­yor:
"Melekler, içinde köpek ve resim bulunan eve girmezler" Ravi Zeyd der ki: 'Ben bunu duyunca Aişe Radıyallahü Anha'ya gittim ve: 'Bu adam, meleklerin içinde köpek ve resimler bulunan eve gir­meyeceğini söylüyor, sen Resulullah Aleyhisselâm'm böyle söylediğini duydun mu?' diye sordum. O: 'Ben sana' Ondan gördüğüm bir fiili haber vereceğim; O bir gazveye çıkmıştı, ben de, bir yaygı satın alıp kapının üzerine örttüm. Geri döndüğünde yaygıyı gördü. Yüzünde bir hoşnutsuzluk hissi gördüm. Onu çekip yırttı, ve: 'Allah bize taşları ve toprakları örtmemizi emretmedi' diye buyurdu. Ben sonra ondan iki yastık örtüsü yapıp içine lif dol­durdum. Resulullah böyle yaptığım için bana bir şey demedi' şeklinde cevap verdi".[63]




[1] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 5-6.
[2] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 7.
[3] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 7.
[4] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 8.
[5] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 8-9.
[6] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 11-12.
[7] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 12-13.
[8] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 13-15.
[9] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 17-19.
[10] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 21-22.
[11] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 23.
[12] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 25-26.
[13] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 27.
[14] Bu  bilgiler;  îbnu   Kesir'in  el-Bidaye ve'n-Nihaye  adlı kitabının,  C.ll, s.53'den alınmıştır.
[15] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 29.
[16] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 31.
[17] Buhari: Daavat: 66.
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 35-37.
[18] Müslim: Zühd ved'dua: 25
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 37-39.
[19] Tirmizî: Daavat: 129
[20] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 39-41.
[21] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 41.
[22] Kaynağı Bulunamadı
[23] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 43-44.
[24] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 44-45.
[25] ibnu Mace: Edeb: 56 (Kitabda Nesât)
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 47-48.
[26] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 48.
[27] Müslim: Salat: 220
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 49-50.
[28] Tirmizf: Cenâiz: 9.
[29] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 51-52.
[30] ibnu Mâce: Zühd: 35
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 52-53.
[31] İbnu Mace: Zühd: 35
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 55.
[32] Tirmizî: Cehennem : 9
[33] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 57.
[34] Tirmizî: Kıyamc: 30
[35] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 59.
[36] Nesai, Ezan: 26-35
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 61.
[37] Nevevî'nin Sahih-i Müslim Şarhmden.
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 62.
[38] Müslim: Cennet: 63
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 63-65.
[39] Müslim: Cennet: 63
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 65.
[40] Müslim: Cennet: 63
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 66-67.
[41] Nevevî'nin Sahihi Müslim Şerhinden
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 67-68.
[42] Buhari Tefsir, Casiye Suresi: 1; Tevhid: 35.
[43] Kitabu'1-Edeb, c. 8, s.41
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 69-70.
[44] Buharî: Edcb: 101; Müslim: Elfaz: 1-2-3-4-5
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 70.
[45] Müslim: Elfaz: 3-4
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 70-71.
[46] Kastallanî Şerhi c.9 s.106 ve c.10 s.434
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 71-72.
[47] Buharî: Tefsir: ihlas Suresi: 1
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 73-74.
[48] Buharî: Tefsir: Ihlas Suresi: 2
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 74.
[49] Nesât:Cenaiz:117
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 74-75.

[50] Kastallanî Şerhi'nden
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 75-76.
[51] Buhart: îstiska: 28
[52] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 77-78.
[53] Buharî: Ezan: 156; Meğazı:35
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 78.
[54] Muvatta: latiska: 4-35
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 78.
[55] Nesâî: istiska: 16
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 79.
[56] Nesâî: istiska: 6
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 79-80.
[57] Kastallanî Şerhi, C.2, s. 257
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 80-82.
[58] Buharî: Tevhid: 56
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 83.
[59] Kastallanî Şerhi, CIO s.477
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 83-84.
[60] Buharî: Libs: 90
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 84-85.
[61] Müslim: Libas: 101
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 85.
[62] Kastallanî Şerhi, C.8, s. 537
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 85.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...