BİRİNCİ YÜZYIL ANADOLU KİLİSELERİ
BİRİNCİ YÜZYIL ANADOLU KİLİSELERİ
“Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin.”
Matta 28:19
Kutsal Kitap ve Arkeoloji ©
2014
İLK CEMAATLER
Günümüzde “Kilise” kelimesini kullandığımızda mozaik, ikona, sanat tasfirleri barındıran, çanlı, haçlı binalar gelir aklımıza... Fakat Grekçe “Ekklesia” (ἐκκλησία) kelimesinin anlamı “Bina” değil “Cemaat” demektir. Dolaysıyla İncil’de kilise kelimesini okuduğumuzda bu bağlamda anlamamız gerekir.. Hristiyanlık tarihinin ilk 300 senesi boyunca Hristiyanlar zulüm görmeleri ve pagan ilahlara adanmış kamu binalarında toplanmayı reddet-meleri nedeniyle ibadet için evleri kullanırlardı. Tipik bir Roma evi, merkezi bir avlu ve bu avlunun çevresinde bulunan odalar-dan oluşurdu. Bir ev kiliseye çevrildiğinde odalar farklı işlevler kazanırdı. Meseala bir oda ibadet için, bir oda vaftizler için, bir oda dua için, bir oda ortak paylaşılan ve bağışlanan malların de-polanması için kullanılırdı. Günümüz tabiriyle ve anlayışıyla ilk kilise binaları 4.yüzyılda, Konstantin’in Milano Fermanı son-rasında ortaya çıkmıştır. Bu hoşgörü fermanıyla birlikte zulüm dönemi sona erer ve Hristiyanlar evlerden çıkıp özellikle “ba-zilika” ve “mozole” dediğmiz binaları satın alıp ibadethanelere çevirirler. Böylece bugün kilise diye adlandırdığımız binalar or-taya çıkar. Zamanla cemaatler binalarıyla özdeştirilmeye
EV KİLİSESİ:
(1) AVLU
(2) TOPLANTI ODASI
(3) VAFTİZHANE
İLK CEMAATLER VE ANTAKYA
❖
Hristiyan alemi için Antakya son derece önemli bir
yerdir. Antakya’da ilk kez İsevi cemaat’e bugün kullandığımız “Hristiyan” ünvanı bahşedilir.
❖ Antakya’da ki veya çevresinde oluşan cemaatlerin
geriye bıraktığı önemli katkılar arasında 1. ve 2. yüzyıla tarihlenen iki belge bulunmaktadır: (1) “Didake” diye adlandırılan en erken kilise tören rehberi ve (2) “Süleymanın Övgüleri” adıyla bilinen en erken kilise ilahi kitabı.
2
1. BÖLÜM
İlk Cemaatler
ve Antakya
başlanır ve böylece kilise kelimesi günümüzdeki anlamını ka-zanır.
****
ANTAKYA KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 6:5; 11:19-30; 13:1-3; 14:26-15:3, 22-40; 18:22-23.
Hristiyan alemi için Antakya son derece önemli bir yer-dir. Antakya’da ilk kez İsevi cemaat’e bugün kullandığımız “Hristiyan” ünvanı bahşedilir. (Hristiyan, “Hristos” yani Grekçe “Mesih” kelimesinden türmiştir ve “Mesih izleyicisi” demektir). Büyük İskenderin ölümünden sonra kurulan şehir MÖ 64 senesinde Roma tarafından fethedilir ve MS 1.YY’da Efesle beraber Anadolu’nun en büyük şehri olur.
Elçilerin İşleri 11. bölümden anladığımız kadarıyla bir çok İsevi Yahudi MS 45 senesinde Filistin topraklarında yaşanan zulüm ve baskı dönemi sırasında Antakya’ya kaçmıştır. Böylece Anadolu’nun ilk kilise cemaati de oluşmuştur. İncil anlatısına göre: “Kıbrıslı ve Kireneli [imanlılar] Antakya'ya gidip Grekler'le de konuşmaya başladılar. Onlara Rab İsa'yla ilgili Müjde'yi bildirdiler…
Rab'bin gücü sayesinde çok sayıda kişi inanıp Rab'be döndü. Olup bitenlerin haberi, Kudüs'teki kiliseye ulaştı. Bunun üz-erine imanlılar Barnaba'yı Antakya'ya gönderdiler. Kutsal Ruh'la ve imanla dolu, iyi bir adam olan Barnaba, Antak-ya'ya varıp Tanrı lütfunun meyvelerini görünce sevindi. Herk-esi, candan ve yürekten Rab'be bağlı kalmaya özendirdi. So-
nuç olarak Rab'be daha birçok kişi kazanıldı.” (Elç. İş. 11:20-24)
Görünüşe bakılırsa Antakya’da ilk defa Grek ve gayri-Yahudilerin çoğunluğu oluşturduğu bir cemaat ortaya çıkar. Cemaat'in ilk önderi Barnaba’dır. Barnaba önderlik yaptığı dönemde Pavlus’u Tarsus’tan getirir ve onu yardımcısı olarak 1 sene boyunca çalıştırır. Her ikisi de büyük kitleleri eğitirler. MS 46 senesinde ise Antakya dahil olmak üzere, doğu Ak-deniz toprakları ağır bir kıtlık dönemi yaşar (bkz. Elç.İş. 11:27-30) Antakya cemaati kendilerini düşünmek yerine bu durum karşısında Kudüs’te ki cemaate maddi yardım gön-derir ve böylece geriye büyük bir fedakarlık örneği bırakmışolur. Kısa bir süre sonra Barnaba ve Pavlus Anadolu’ya müjcedeci yolculuklar yaparlar ve cemaat önderliği başkasına (belki de Havari Petrus’a) devedilir. Antakya kilisesi’nin üçüncü önderi Ignatius (MS 83-115) en önemli Havarisel Ba-balardan bir tanesidir
(Havarisel Babalar 12 Havarinin mürit-lerine verilen isimdir).
Kendisi Roma’ya infaz için götürüldüğünde Anadoluda bulunan 7 kilise cematine mek-tuplar yazar (Bu Vahiy’de bahsi geçen kiliselere yazılan mek-tuplarla karıştırılmamalıdır.) İzmir (Smyrna) cemaatine yazdığı mektupta Matta 3:15’den alıntı yapar. Bu Antakya kil-isesinin erken bir dönemde Matta müjdesiyle tanıştığını ve ibadet için okuduğunu işaret etmektedir. Antakya’da veya çevresinde oluşan cemaatlerin geriye bıraktığı önemli katkılar arasında 1. ve 2. yüzyıla tarihlenen iki belge bulunmaktadır: (1) “Didake” diye adlandırılan ilk kilise tören rehberi ve (2) “Süleymanın Övgüleri” adıyla bilinen ilk kilise ilahi kitabıdır.
3
Roma dönemine ait arkeolojik eseleri görmek isteyenler Hatay Arkeoloji Müzesini ziyaret edebilirler. St.Pier kilisesi diye bilinen kayaya işlenmiş kilise en erken 3. veya 4. yüzyıla dayanmaktadır. Bunun dışında 2. yüzyıla dayanan su kemeri kalıntıları (Memekli köprüsü) ve Altınözü istikametinde bulu-nan surlar bu dönemden kalma diğer kalıntılardır.
****
SÜLEYMAN’IN ÖVGÜLERİ
Günümüzde kiliselerde ilahi kitapları kullanılarak ilahi
seçilip söylenmektedir. Pekiakat bu geleneğin 2. yüzyılda An-takya civarinda başladığını biliyor muydunuz?
Süleyman’ın Övgüleri toplam 42 ilahiden oluşan bir ilahi kitabıdır. Kitap anonimdir ve Süleyman ismi büyük ihti-malle Kral Süleyman’a atıfta bulunmak için kullanılmıştır. Uz-manlara göre Mezmurlar ve bu orijinal ezgiler ardı ardına okunurlardı. En eski nushası 3.YY’a dayanmaktadır. Mısır’da keşfedilmiştir ve “Bodmer Papirüs Koleksiyonu” içinde bulun-maktadır. Bazı nüshaları British Museum’da sergilenmektedir. Grekçe dilinde yazılmış olması ve ilk tercümesinin Süryanice dilinde olması, asıl çıkış noktasının günümüzün Suriye’si veya daha spesifik olmak gerekirse Antakya bölgesi olduğunu gös-termektedir. Bir çok uzman 42 ilahiden oluşan bu ilahi ki-tabının 2.yy ortalarına ait olduğunu düşünmektedir.. Yani İgnatius ve Papias gibi Havarisel babaların dönemine denk gelmektedir. 2000’li yıllarda bu ilahilerin meraklıları ilahi sözlerini müziğe uyarlayıp “Övgüler Projesi” (“The Odes Pro-ject”) adı altında müzik piyasasına bir albüm sürmüştür. İla-hilerin İngilizce tercümesine erişmek için bu siteyi ziyaret ede-
bilirsiniz: http://www.earlychristianwritings.com/text/odes.html
**** 13.
İlahi’den: “İşte, Rab aynamızdır. Gözlerini aç ve kendini Onda gör.
Yüzünü (yani “kim olduğunu”) öğren, ve sonra Tanrı’nın ruhuna övgüler sun. Yüzünde ki lekeyi sil. Rab’bin kut-sallığını sev ve onu giyin. O zaman Rab’de kaldığında lekesiz olacaksın. Haleluya!”
****
KAYNAKÇA:
* McRay, John. “Archaeology & The New Testament.” Baker Academic. Grand Rapids, 2008, sf. 227-232.
* Moffet, Samuel Hugh. “A History of Christianity in Asia.” Orbis Books. New York, 1998, sf. 52-56.
* Wilson, Mark. “Biblical Turkey, A Guide to the Jewish and Christian Sites of Asia Minor.” Ege Yayınları. İstanbul, 2010, sf. 71-79.
* Türkçe Kutsal Kitap, Kitabı Mukaddes Şirketi & Yeni Yaşam Yayınları, Eski ve Yeni Çevirisi.
4
EFES KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 18-19, Efesliler mektubu, 1. ve 2. Timoteos mektupları, Vahiy 2:1-7.
250,000 nüfusuyla Roma ve İskenderiye’den sonra Efes bir-inci yüzyılın en büyük şehirleri arasında yer alıyordu. Bugün İstanbul Türkiye için ne ise, birinci yüzyıl Efesi Anadolu için oydu. Anadolu’nun en çok vergi alınan yeri ama aynı zamanda Anadolu’nun kültürel, ekonomik, sosyal ve dini merkeziydi. Dün-ya’nın yedi harikaları arasında yer alan Artemis tapınağı burada bulunuyordu ve Efes’te ki tiyatro hala günümüzün en güzel antik eserleri arasında yer almaktadır. Efes şehri bir çok İncil kahra-manına ev sahipliği yapmış. Havari Yuhanna, İsa’nın annesi Meryem ve Luka buralardan geçmiş ve rivayetlere göre burada gömülü bulunmaktalar. Bu şehirde bulunan kilisenin kuruluş hi-kayesi şöyledir: MS 42 senesinde İmparator Claudius Roma’dan Yahudileri kovan bir bildirge yayınlar ve böylece Akvila ve Priskila adındaki İsevi bir karıkoca Efes’e yerleşir. Efes’e geldik-lerinde Vaftizci Yahya’nın vaftizini vaaz eden ama Kutsal Ruh’u almayan Apollos adında birisiyle tanışırlar. Apollos iman eder ve
ASYA İLİ’NİN YEDİ KİLİSESİ
❖ Efes’te birçok kişi putperest geçmişlerinden tövbe edip
bugünün fiyatıyla 10 binlerce TL değerinde ki büyü kitaplarını yakar. Demetrius adında ki bir gümüsçü Pavlus’a karşı bir ayaklanma başlatır. Protestocular Tiyatro’yu doldurup iki saat boyunca, şehir meclisi yetkilileri onları durdurana kadar, “Efesliler'in Artemisi uludur!” diye bağırırlar (Elç. İş. 19:23-41).
❖ İsa vicdanını dinleyen her bir insana bir fırsat
sunmaktadır. Kendisi yüreğin kapısında durmuş, kapıyı çalmaktadır, kim ona yüreğini açarsa kendisiyle bir ilişliye layık görünür.
5
2. BÖLÜM
Asya İli’nin Yedi Kilisesi
böylece Efes’te ki Hristiyan cemaat kurulmuş olur. Pavlus bu şehri ikinci ve üçüncü yolculuğunda ziyaret eder ve birçok in-san imana gelir. Bir çok kişi putperest geçmişlerinden tövbe edip bugünün fiyatıyla 10 binlerce TL değerinde ki büyü kita-plarını yakar. Demetrius adında ki bir gümüsçü artık Artemis tapınağının gümüş maketlerini satamadığı için diğer gümüşçülerle beraber Pavlus’a karşı bir ayaklanma başlatır.
Protestocular Tiyatro’yu doldurup iki saat boyunca, şehir me-clisi yetkilileri onları durdurana kadar, “Efesliler'in Artemisi uludur!” diye bağırırlar (Elç. İş. 19:23-41). Pavlus burada tam iki sene yaşar ve “Tiranus” adıyla tanınan bir oditoryumda ilahiyat dersleri verrir. Zamanla Pavlus’un öğrencisi Timoteos Efes kilisesi’nin genç önderi olarak atanır. Efes’te ki kilise çok tebliğici bir kilisedir ve yöredeki bir çok kilise onların sayesinde kurulur. Mesela Epafras adında ki kardeş Kolose, Hierapolis ve büyük ihtimalle Laodikya kilise topluluklarını kurmuştur (Kol 1:7). Pavlus’un Tiranus okulundaki ilahiyat göreviyle birlikte Efes’teki imanlılar derin bir Kutsal Kitap ve ilahiyat bilgisine de sahip oldurlar. Nitekim Pavlus’un MS 62 senesinde Roma’da ki hapisihanesinden Efeslilere yazdığı mektup bunu teyit etmektedir. Fakat zamanla bu topluluğun ilk iman sevgisi soğumaya başlar ve neticesinde Yuhanna’nın aracılığıyla Efes kilisesine bir mesaj gönderilir.
Kiliseye yazılan mektupta sapkın öğretişlere karşı sağlam duruşları tak-dir görür fakat aynı zamanda bir uyarı verilir: “Ne var ki, bir konuda sana karşıyım: Başlangıçtaki sevginden uzaklaştın. Bunun için, nereden düştüğünü anımsa! Tövbe et ve başlangıçta yaptıklarını sürdür. Tövbe etmezsen, gelip kandil-liğini yerinden kaldırırım.” Kandil kilisenin hizmetini simgele-
mektedir. Tövbe eden ve sadık kalan imanlılara son bir vaat veriliyor: “Tanrı'nın cennetinde bulunan yaşam ağacından yeme hakkını vereceğim.” Yaşam ağacının meyvesi bilgelik ve ebedi yaşamın simgesidir. Dolaysıyla mektup asıl bilgeliğin ve ebedi yaşamın anahtarı sapkın öğretişleri yenmekten ziyade Tanrı’nın uyarısını dikkate alıp ilk sevgiye dönmekten geçtiğini vurguluyor. Böyle davranacak olanlar asıl olan ruh-sal ve manevi bilgeliği ve de ebedi hayatı tatmış olacaklar.
****
İZMİR KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Vahiy 2:8-11.
İzmir ünlü ozan Homeros’un doğdu şehirdir. Helenistik dönemi İzmir şehri MÖ 4. Yüzyılda Büyük İskender tarafın-dan kurulmuştur. Denize bitişik konumundan dolayı büyük bir limana sahipti ve 100,000 nüfuslu önemli bir ticari merkez olmuştu. Bugün Agora (yani Çarşı) kalıntılarını gör-mek hala mümkündür. Antik dünyada İzmir doğal güzellik-leriyle tanınıyordu ve bugün bile kullanılan “Güzel İzmir” lak-abı buradan gelmiştir. İzmir kilisesi üçüncü müjdeleme seya-hati sırasında Pavlus tarafından kurulmuştur (MS 53-56). Kil-ise çok zulüm görmüştü. İlk olarak şehirde yaşayan dindar Ya-hudilerin tepkilerini çekmişle,. sonrasında Roma tarafından sistematik bir zulüm politikasına maruz kalmışlardı. Bazı imalılar hapise atıldı bazıları ise imanlarından dolayı şehit oldular. Bunun başlıca sebebi Roma İmparatoruna tapınılan kült merkezlerinden bir tanesinin İzmir’de bulunmasıydı. İzmir “Neokoros”tu yani İmparator tapınışını sağlayan ve mu-hafaza eden şehir.
Doğal olarak imanlılar imparatora tap-
6
mayı reddetmiş ve birçoğu canları pahasına İsa’yı izlemeye karar vermişlerdi.. Vahiy bölümünde İzmir topluluğunu bek-leyen sıkıntılar önceden bildirilir. Bazılarına göre bu peygam-berlik Polikarp hakkındadır. Elçi Yuhanna’nın öğrencisi olan Polikarp MS 96 senesinde İzmir kilisesi’nin önderi olmuş ve 155 senesinde 10 gün esir tutulduktan sonra yakılarak şehit edilmiş. Sezar’ı Rab olarak tanıması için onu zorlayan cel-lada: “Sen beni ancak bir saat süreyle yanıp sonra sönecek olan ateşle tehdit ediyorsun, fakat kötüler üzerine gelecek olan yargı ateşinden ve sonsuz cezadan habersizsin. Ne duruy-orsun? Ne yapacaksan yap” demişti. Kilise Rab tarafından te-selli edilip hiç azarlanmamış, tersine iman ve cesaretinden do-layı takdir görmüşdü.. Zulümlere rağmen sadık kalan imanlılara 2 şey vaat ediliyor: “Ölüm pahasına da olsa sadık kal, sana yaşam tacını vereceğim. Kulağı olan, Ruh'un kil-iselere ne dediğini işitsin. Galip gelen, ikinci ölümden hiçbir zarar görmeyecek.” Yaşam tacı bir onur ve kudret simgesidir. Nasıl Kadifekale İzmir limanından bir taç gibi yükseliyorsa Sıkıntı çeken imanlılar aynı şekilde Rab tarafından cennette yükseltilecekler. Yani onlara büyük onur ve kudret bahşedile-cek. Aynı imanlılar her ne kadar ilk ölümü yakılarak tecrübe etseler de, ebedi ölümü yani sonsuza dek sürecek ateşi tatmay-acaklar.
****
BERGAMA KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Vahiy 2:12-17. Büyük İskender’in ölümünden sonra fethettiği topraklar
4 komutanı arasında paylaşılmıştı. Batı Anadolu toprakları
Lisimakos adında ki komutana devredilmiş, kendisi ise ölümünden önce Bergama şehrini 9000 altın talantla birlikte sadık askeri Filetarios’a vermişti. (MÖ 301). Filetarios bu para ile Bergama krallığını kurmuş, Romalılar’ın MÖ 133 se-nesinde Bergama’yı fethettikleri tarihe kadar, Bergama Ana-dolu topraklarının en görkemli şehri olmuştu. Dünyanın en büyük ikinci kütüphanesi buradaydı. Parşömen burada icat edildi ve Helenistik dönemin en ihtişamlı tapınakları burada yer aldılar. Vahiy’de ki mektup Şeytanın Tahtı’nın Berga-ma’da olduğunu vurgulamaktadır. Bu bahis taht şeklindeki Zeus sunağına bir gönderme olabilir. Fakat büyük olasılıkla Bergama’daki insana odaklı tapınma sisteminden bahset-mektedir. Bergama kralları kendilerine tapınılmasını buyur-muş ve kendi şahsiyetleri çevresinde tarikat kurmuşlardı. Tapınaklar bile tanrılara tapmaktan ziyade Bergama kral-larının kazandığı zaferleri kutlamak ve onların kişilik kültler-ini güçlendirmek amacıyla yapılmışlardı. Bu anlayış Roma döneminde de aynen devam etti. Dünya’nın sonlarına doğru gelecek olan Mesih-karşıtı (Deccal) aynı şekilde insanların kendisine tapmalarını buyuracaktır. Bergama’ya “Neokoros” ünvanı verildi, yani İmparator tapınışını sağlayan ve muha-faza eden şehir. Bir başka deyişle Bergama anıtkabirleri ve tapınakları, atalara ve krallara tapınışı ile ün kazanmıştı. Do-laysıyla burada hayatını sürdüren Hıristiyanlar büyük baskılar altında yaşıyorlardı.
Hatta Antipas adında genç bir imanlı dahil olmak üzere bir kaç kişi İmparatorlara tapmadık-ları için şehit edilmişlerdi. Fakat bazen de bu dış baskılar imanlıların direncini kırabiliyordu. Nitekim Vahiy’de okuduğ-umuz kadarıyla kilisedeki bir gurup imanlı tanrılara kurban
7
edilen etlerden yemeye, diğer bir grup ise pagan zevkleri ve cinsel serbestliği teşvik eden Nikolas’ın sapkın görüşlerine uy-maya başlamıştı. İşte bu bağlamda Rab Bergama kilisesine seslenmiş. İman’da devam edenler takdir görüyor, imanların-dan taviz verenler ise uyarılıyor. Son olarak bir vaat okuyo-ruz: “Galip gelene saklı mandan vereceğim. Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alan-dan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.” Saklı man Tanrı kelamını temsil eder. Yani sadık kalan imanlı dünya’nın sunduğu geçici zevklerle değil kalıcı ve doyurucu olan Tanrı Kelamı’yla doyurulacaktır. Beyaz taşın üstünde isim ise tarih boyunca hatılanacak bir kayıttan bahsetmektedir. Yani sadık kalanlar ebediyen cennette hatırlanacak şanlı bir isme kavuşa-caklar.
****
TİYATİRA (Akhisar) KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Vahiy 2:18-28. Tiyatira şehri Lidyalılar tarafından kurulmuş sonrasında
ise sırasıyla Makedonlar, Galatyalılar ve Bergama kralları ta-rafından ele geçirilmişti. Bu yörenin ilahı Lidya, Makedon, ve Grek inançlarının kaynaşmasından ortaya çıkan Helius Py-thius Apollo adını taşırdı. Tiyatira emekçi sınıfların ve çeşitli meslek toplulukları’nın faaliyet gösterdiği bir şehirdi. Ti-yatira, Filipi şehrinde imana gelen ve oradaki kilise’nin kurul-masında baş rol oynayan kumaş boyacısı Lidya’nın mem-leketidir.
Bu meslek toplulukları veya işçi sendikaları genel-likle birer koruyucu ilahın gücüne sığınırdı. Bu durum imanlı esnafların üzerinde, “ya meslek gurubunun özel putperest
ibadetleri ve eğlencelerine uyarsın ya da çevresiz kalırsın, işsiz kalırsın” diye bir baskı oluşturuyordu. İzebel (2:20) ola-rak adlandırılan bir kadın bu konu üzerinde şehirde öğreti verir ve imanlıların bu törenlere katılıp diğer kutlamalarla kaynaşarak ruhlarını kirletmeyeceğini savunur. İlginçtir ki İz-ebel ismi bir zamanlar İsrail’i ahlaksızlığa ve putperestliğe sürükleyen Fenikeli bir kraliçenin de ismidir (1 Kr. 16:31; 18:4,13). Kilisenin çoğu bu tuzağa düşse de, sadık kalan bir avuç imanlı vardı. Rab bu azınlığı takdir ediyor ve “Sizde ol-ana sımsıkı sarılın” (2:25) diyerek teşvikte bulunuyor. Sadık kalan azınlığa ödüller vaat ediliyor: “Ben Babam'dan nasıl yetki aldımsa, galip gelene, yaptığım işleri sonuna dek sürdürene ulusların üzerinde yetki vereceğim…Galip gelene sabah yıldızını da vereceğim. Kulağı olan, Ruh'un kiliselere ne dediğini işitsin.” Yani sadık kalan imanlılara geçici yetki ve itibar arayan sadakatsız imanlıların tersine kalıcı bir yetki ve itibar vaat ediliyor. Sadık kalan imanlılara Mesih’in ikinci ge-lişinde uluslar üstünde yetki verilecek. Ayrıca İsa’nın ünvanı olan “Sabah yıldızı” (bkz. Vahiy 22:16) kendilerine de bahşe-dilecek, yani cennette kalıcı bir itibara sahip olacaklar.
****
FİLADELFYA (Alaşehir) KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Vahiy 3:7-13. Filadelfya şehri MÖ 150 senelerinde Bergama kralların-
dan 2. Attalus tarafından kurulmuştur. Romalılar Attalus’u kendi kardeşi Eumenes’e karşı kışkırtmaya çalışsalar da, Atta-lus kardeşine sadık kalır ve böylece kendisine “Filadelfus” lak-abı takılır (yani: “Kardeşini seven”). Bu şekilde “kardeş
8
sevgisi” anlamına gelen Filadelfya şehri ortaya çıkar. Lidya ve Frigya illerinin kültür merkezi olması düşüncesiyle kurulan şehir, dörtyol vazifesi görüp başlangıçtan beri önemli bir Ya-hudi kolonisi barındırmıştır. Filadelfiya’da ki imanlılar sayıca azlardı fakat heveslilerdi. Bu hareketlilik tepkisiz kalmamış ve kısa bir müddet sonra özellikle şehirde yaşayan Yahudiler ta-rafından zulüm görmeye başlamışlar. bir çok engelle karşı karşıya gelmişlerdi. Rab, insan gözüyle güçsüz görünen bu kil-iseye hiç kimsenin kapatamayacağı açık bir kapı vaat ediyor (3:8), yani müjdeyi yaymak için sayısız ortam ve fırsat... Sıkıntılı günlerinde sabır ve özveri sergilediklerinden ötürü takdir ediliyorlar ve Rab haklarında hiç şikayette bulun-muyor. Bu kiliseye iki ödül vaat ediliyor: Gelecekte gerçekleşe-cek olan denenme saatinden muaf olacaklar yani İsa’nın ik-inci gelişiyle beraber gelecek olan sıkıntılı dönemi tecrübe et-meyecekler ve Rab onları kendi tapınağında veya hizmetinde sarsılmaz bir sütun yapacaktır.
****
SART (Salihli) KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Vahiy 3:1-6. Sart şehri MÖ 1400 senesinde kuruldu. Dünya’nın en
eski şehirleri arasında yer alan bu kentin halkı şanlı geçmiş-iyle çok gurur duyardı. MÖ 6. yüzyılda kral Kroesus altında Sart Lidya’nın başkenti oldu. Kroesus Sart çayında altın keşfettikten sonra Sartın zenginliğini ve şanını duymayan kal-maz. Fakat Sart’ın şanı pek uzun sürmez. MÖ 546 senesinde Sart’ın fethedilemezliğiyle ün yapan kalesi Persler tarafından fethedilir. Bir gece kaledeki muhafızlardan biri kaskını ya-
maça düşürür ve gizli bir geçit kullanrak kaskını alıp kaleye döner. Bunu fark eden Pers askerleri Sart kalesini bir gecede fetheder. Sartlılar hazırlıksız yakalanmış ve böylece fethe-dilmişlerdi. Sonrasında Büyük İskender döneminde Persler Sartı kaybetmiş ve şehirin Helenistik dönemi başlamıştı. Roma döneminde Sart şehri’nin nüfusu 100.000’e ulaşmıştı. Şehir tarihinde olduğu gibi burada yaşayan imanlılar geçmişbaşarılarına güvenip ruhsal olarak uyuya kalmışlardı. Artık gündelik hayatta Rab’bi aramaz hale gelmişlerdi. “Rab on-lara: Yaşayan topluluk olarak ad yapmışsın, ama ölüsün. Uyan!” (3:1-2) diye uyarıda bulunmaktadır. Sonrasında ise: “Tövbe et! Eğer uyanmazsan, bilmediğin saat sana hırsız gibi geleceğim!” (3:3) diye bir sitemde bulunmaktadır. Kuşkusuz burada uykudan ötürü şehrin yaşadığı tarihsel hezimetlere gönderme yapılmaktadır. Fakat kilise cemaatinde sadık imanlılar da bulunmaktadır ve bunlara Yaşam Kitabından sil-inmeyecek bir ad vaat ediliyor, yani bu dünyanın geçici görkemleri yerine sonsuzluk boyunca cennette ün yapmış bir isim.
****
LAODİKYA (Denizli) KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Vahiy 3:14-22. Laodikya şehri Büyük İskender’in komutanlarından Se-
leikos tarafından MÖ 260 senesinde kurulmuştur. Ünlü bir tıp okulunun da bulunduğu Laodikya’da gözler için merhem-ler üretiliyordu; siyah yün üreten zengin bir sanayi de vardı. Milyarderler ve bankerler yuvası olan bu şehir öylesine zengindi ki, MS 60 yılında şehri yerle bir edip yıkan deprem-
9
den sonra Roma devletinin maddi yardımını bile reddetmişti. İki tiyatrosu bulunan nadir şehirlerden biri olan Laodikya’da stadyumu, jimnastik salonu ve hamamları son derece lükstü. Anlaşılan, maddi zenginliklerden de yararlanan imanlılar, bu bolluğu Rab’bin özel kutsaması olarak yorumlarken, gerçek ruhsal değerleri gözardı ediyorlardı.
Ama bunun acı tarafı, kendilerinin ruhsal olarak da zengin olduklarını düşünmeler-iydi. Aslında dua hayatlarında ve ruhsal konularda çok gevşe-klerdi. Tanrı’nın gözünde Laodikya’daki imanlılar: “Zenginim, zenginleştim, hiçbir şeye gereksinmem yok” diyor-lardı ama Tanrı’nın gözünde lüks giysileri ve göz merhemleri-yle meşhur olan şehrin imanlıları “zavallı, acınacak du-rumda, yoksul, kör ve çıplak”lardı. Ne komşu kent Hi-erapolis’teki sıcak su kaplıcaları gibi ateşli ne de Kolose’den gelen soğuk dağ suyu gibi ferahlatıcılardı. Onlar şehirlerin-deki ılık maden suyuna benziyordu. Ilık termal suyu nasıl mideyi bulandırır ve kusturursa, Rab’de böylelerini “kusa-caktır” yani yarış dışı edip göksel ödüllerden men edecektir. İşte bu bağlamda Rab bu kiliseye seslenmektedir. Bütün bun-rala rağmen Rab tövbe fırsatı da vermektedir. İsa vicdanını dinleyen her bir insana bir fırsat sunmaktadır. Kendisi yüreğin kapısında durmuş, kapıyı çalmaktadır, kim ona yüreğini açarsa kendisiyle bir ilişliye layık görünür. Bu ilişkide sadık kalanlara İsa büyük bir vaat verir: “Ben nasıl galip gelerek Babam'la birlikte Babam'ın tahtına oturdumsa, galip gelene de benimle birlikte tahtıma oturma hakkını vere-ceğim.” (3:21)
****
KAYNAKÇA:
* Akurgal, Ekrem. “Ancient Civilizations and Ruins of Tur-key.” Net Yayınlar. Istanbul, 2011, sf. 69-74, 124-131, 236-237.
* Madrigal, Carlos. Kıyamet Günü. Yeni Yaşam Yayınları. İstanbul, 2000, sf. 47-65.
* McRay, John. “Archaeology & The New Testament.” Baker Academic. Grand Rapids, 2008, sf. 244-247, 250-273.
* Wilson, Mark. “Biblical Turkey: A Guide to the Jewish and Christian Sites of Asia Minor.” Ege Yayınları. İstanbul, 2010, sf.199-228, 245-253, 279-321.
* Türkçe Kutsal Kitap, Kitabı Mukaddes Şirketi & Yeni Yaşam Yayınları, Eski ve Yeni Çevirisi.
10
HİERAPOLİS (Pamukkale) KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Koloselier 4:12-14. Hierapolis şehri MÖ 3. yüzyılda kurulmuş fakat günümüz
harabeleri MS 60 senesinde yaşanan büyük deprem sonrasında yeniden inşaa edilen şehrin kalıntılarıdır. Hierapolis antik dün-ya’nın şifa merkeziydi. Termal suları’nın mineral zenginliğini (Pamukkale) duymayan yoktu. Bugünlerde olduğu gibi antik dün-yada da şehir gelirini turizimden elde ediyordu. Hierapolis de-vasa bir huzurevi gibi işlerdi. Şifa arayan ve hayatlarının sonuna yaklaşan kişiler Hierapolis’e taşınırdı. Şehirde ki Nekropol (Mezar alanı) antik çağın bugüne kadar keşfedilmiş en büyük mezar alanlarından bir tanesidir.
Efes kilisesinden gönderilen müjdeci Epafras Hiyerapolis’te ki imanlı topluluğunu kurmuştur (Kol 1:7). Daha sonra 1. yüzyılın ikinci yarısında İsa’nın havarisi Filipus buraya yerleşmişve burada MS 80 senelerinde şehit edilmiştir. 21 Temmuz 2011’de Italyan profesör Francesco D’Andria 1. yüzyıla dayanan Filipus’un mezarını 4. yüzyıl kilise kalıntısı içinde keşfetmiştir. Hierapolis kilisesinin ilk önderlerinden biri Papias’tır. Papias
ASYA İLİNDEKİ DİĞER KİLİSELER
❖ 21 Temmuz 2011’de Italyan profesör Francesco
D’Andria 1. yüzyıla dayanan Filipus’un mezarını 4. yüzyıl kilise kalıntısı içinde keşfetmiştir.
❖ Hierapolis ve Laodikya kadar görkemli bir şehir
olmasa da, Kolose yörenin en büyük imanlı topluluğunu barındırıyordu. Buradaki ev kilisesi Efes’ten gelen müjdeci Epafras tarafından kurulmuş(Kol 1:7).
❖ Troas’ta Müjdeci Luka yaşamaktaydı. Kendisi aslen
Antakyalı olup Troas’ta doktorluk yapmaktaydı.
11
3. BÖLÜM
Asya İlindeki Diğer Kiliseler
(MS 60-135) İzmirli Polikarp ile birlike Havari Yuhanna’nın öğrencisiydi. Papias, İsa’nın deyişleri ve benzetmelerini konu alan en erken Hristiyan tefsir kitabını yazmıştır. 5 kitaptan oluşan bu seriden sadece 13 nüsha günümüze kadar ulaşabilmiştir. Papias’ın yazıları sayesinde Markos ve Matta bölümlerinin derlemesi hakkında önemli bilgilere sahibiz. Hi-erapolis şehrine dünya’nın 4 bucağından ziyaretçilerin gelmesinden dolayı gerek burada yaşayan, gerek Kolose’de yaşayan imanlılar bir çok dünyevi felsefeye maruz kalıyordu. Bu düşüncelerin çoğu kiliseyi etkilemese de bazı sahte öğre-tmenler İsa Mesih'in, Baba Tanrı ile insan arasında birçok ar-acıdan sadece biri olduğu fikrini teşvik etmiş, ayrıca melek-lere yönelik ibadeti de içeren düşünceler yaymışlardı. Pavlus böylece Hierapolis ve Kolose’de okunmak üzere Koloseliler mektubunu yazmıştır. Özetçe, mektubun konusu Mesih’in göklerde ve yeryüzünde ki bütün varlıkların üzerinde olan üstünlüğü ve egemenliğidir.
****
KOLOSE (Denizli/Honaz) KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Koloselier’e ve Filimon’a mek-
tup.
Hierapolis ve Laodikya kadar görkemli bir şehir olmasa da, Kolose yörenin en büyük imanlı topluluğunu barındırıy-ordu. Buradaki ev kilisesi Efes’ten gelen müjdeci Epafras ta-rafından kurulmuştu. (Kol 1:7). Kolose şehri siyah yün üre-timine odaklanmış küçük sanayi bir kentti. Hierapolise ve Laodikya’ya yakınlığından dolayı pek çok sahte felsefeye ve sapkın görüşlere maruz kalıyordu. Pavlus’un giysi üretiminde
uzman olan bu şehrin topluluğuna tavsiyesi eski hayatın zevk-lerini ve felsefelerini bırakıp Mesih’i giyinmeleridir (Kol 3:12). Kolose’de ki ev kilisesi zengin bir iş adamı olan Filimon ve eşi Afiya’nın evinde toplanırmışlardı. (Fil 1, 2).
Filimon’un oğlu Arhippus (Kol 4:17, Fil 2) kilisede önderlik görevini üs-tlenmişti. Pavlus Arhippus’tan “birlikte mücadele verdiğim” kardeş olarak söz etmektedir. Filimon’un evinde hizmet eden Onisimos adında bir uşak vardı. Onisimos efendisinin parasını çalıp Roma’ya kaçar. Oradayken gözaltında olan Pavlus ile tanışır. Tövbe edip Rab İsa’ya iman eder. Son-rasında Pavlus onu Filimon mektubuyla Kolose’ye geri gön-derir. Mektup’ta Pavlus Filimon’a Onisimos’u tekrar ev halkına kabul etmesi için yalvarır ve Onisimos’un borçlandığı her kuruşu gerekirse kendi cebinden karşılayacağına dair söz verir. Pavlus mektubunu, Kolose’yi ziyaret etme arzusunu dile getirerek sonlandırır (Fakat ziyaret edip etmediğini bilinmi-yor.) Daha sonraki yüzyıllarda şiddetli depremlerden dolayı Kolose kenti terk edilir. Günümüzde Kolose Türkiye'de hala kazılmamış olan sit alanlarından bir tanesidir.
**** TROAS (Çanakkale/Dalyan) KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 16:8-11,
20:5-13; 2.Timoteos 4:13.
Troas, Çanakkale Dalyan’da bulunan antik bir kenttir. Kent Büyük İskenderin komutanlarından Lisimakos tarafın-dan kurulur. MS 188 yılında Romalılar tarafından fethedildik-ten sonra bu liman kenti Çanakkale’nin en önemli ticari merkezi olur.
12
Troas’ta Müjdeci Luka yaşamaktadır. Kendisi aslen An-takyalı olup Troas’ta doktorluk yapmaktadır. Troas’taki ce-maat büyük ihtimalle Pavlus’un 2. yolculuğu sırasında veya öncelerinde Luka tarafından kurulmuştur. Bitinya, yani İstan-bul’un bulunduğu bölgeye gitmek isteyen Pavlus Kutal Ruh tarafından engellenir ve kendisini Troas’ta bulur.
Troas’ta Pav-lus dua’ya çekilir ve bir görüm görür. Bu görümde kendisini Mekedonya’ya (Yunanistan’a) çağıran bir kişiyi görür (Elç. İş. 16:9) ve böylece Yunanistan yarımadasına geçer. Luka bu an-dan itibaren Pavlus’u eşlik etmeye başlar ve onun katiplerin-den biri olur. Bunu nereden mi biliyoruz? Elçilerin İşleri an-latısında üçüncü tekil şahıs yerine, bu ayetlerden itibaren üçüncü çoğul şahıs kullanılır (bkz. Elç. İş. 16:10-17, 20:5-21:18, 27:1-28:16). Üçüncü yolculuğunda, Kudüs’e dönüşünde Pavlus tekrar Troas’tan geçer. Troas kilisesi Roma dönemi bir apartman binasının (“insula”) üçüncü katında to-planırmış. Pavlus kilise’de vaaz verirken Eftihos (ismi “şanşlı” anlamına gelir) denilen genç bir delikanlı cam kenarında uyuya kalıp, pencere’den düşüp vefat eder. Pavlus Eftihos için dua ettikten sonra, genç çocuk dirilir ve Pavlus yarım kalan vaazını tamamlar. Troas ile ilgili İncil’de ki son bahis 2. Timo-teos 4:13’te geçer. Pavlus Roma’da hapistedir ve kendisine zi-yarete gelecek olan Timoteos’a şöyle der: “Troas'ta Karp'ın yanında bıraktığım abayı, kitapları, özellikle yazı derilerini ge-lirken beraberinde getir.” Görünüşe bakılırsa Pavlus Troas’ı kendisi için bir duaya çekilme ve kutsal yazıları incelemek için bir dinlenme yeri olarak seçmişti.
Troas şehri MS 4.yy da Konstantinopolis’in (İstanbul) ku-rulmasıyla önemini yitirmiş ve 6. yy da aluvyonlar nedeniyle liman kenti terk edilmişti. Troas’ta kazılar yeni başlamıştır. Kalıntılar arasında bir Roma hamamı, çarşısı, limanı, ve küçük bir tiyatro görülebilir.
****
KAYNAKÇA:
*
Akurgal, Ekrem. “Ancient Civilizations and Ruins of Tur-key.” Net Yayınlar. Istanbul, 2011, sf. 62, 175-177.
* McRay, John. “Archaeology & The New Testament.” Baker Academic. Grand Rapids, 2008, sf. 84, 247-249.
* “Strata: Philip’s Tomb Discovered—But Not Where Ex-pected.” Biblical Archaeology Review, Ocak/Şubat 2012, sf. 18.
* Wilson, Mark. “Biblical Turkey: A Guide to the Jewish and
Christian Sites of Asia Minor.” Ege Yayınları. İstanbul, 2010, sf. 194-196, 234-244, 382-384.
* Türkçe Kutsal Kitap, Kitabı Mukaddes Şirketi & Yeni Yaşam Yayınları, Eski ve Yeni Çevirisi.
13
Pavlus’un yazdığı en meşhur mektuplarından biri Galat-yalılar’a yazılan mektuptur. Bu mektubun kim’e yazıldığı günümüzde halen tartışma konusudur. Tartışma’nın sebebi Ga-latya isminin siyasi mi yoksa coğrafik anlamda mı kullanıldığının bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Siyasi anlamda Listra, Derbe ve Konya genişletilmiş Galatya siyasi bölgesinde yer al-maktadır. Fakat coğrafik olarak bu şehirlerin yer aldığı bölge Pamfilya olarak bilinir. Bütün bunlara karşın mektubun içinde bahsi geçen tutucu Yahudiler ve Musevi geleneklerini bırakmak istemeyen Hristiyanlar aslında Listra, Derbe ve Konya’da ki çoğunlu Yahudi olan cemaatlerin tanımına bir hayli uymaktadır. Yani Galatyalılar adıyla kastedilen cemaatlerin Listra, Derbe ve Konya olması tam kesin değilse de, oldukça olası görünmektedir.
**** LİSTRA (Konya/Hatunsaray) KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elç. İş. 14:6-23, 16:1-5. Listra Konya’nın 35 km güneydoğusunda yer almaktadır.
MÖ 25 senesinde bir Roma sömürgesi oldu. Listra’da yaklaşık 3000 kişi yaşamıştır, bunların çoğu Roma ordusundan emkliliğe
GÜNEY GALATYA KİLİSELERİ
❖ Pavlus’un Listra’ya yaptığı yolculuklar ile küçük bir
kilise cemaati kurulur. İlk imana gelenler arasında genç Timoteos, annesi Evniki ve anneannesi Lois’i görmekteyiz (2.Tim 1:5).
❖ Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Tekocak’ın ifadelerine göre: “[Derbe’de]Olası bir kilise kalıntısı izine rastladık. Sadece kuzey ve doğu tarafındaki apsisinin bir bölümü sağlam olarak günümüze gelmiş. Kazı devam ettikçe yeni yapılar bulacağımız inancındayız.”
14
4. BÖLÜM
Güney Galatya Kiliseleri
ayrılmış askerlerdi. Pavlus ve Barnaba ilk iki müjdeci seyahat-lerinde Listra’yı ziyaret etmiş. Burada sakat bir adamı mu-cizevi bir şekilde iyileştirdikten sonra Listra halkı Pavlus ve Barnaba’nın Zeus ve Hermes’in beden almış halleri olduğuna inanmış ve kendilerine kurban sunmak is-temişlerdi.. Pavlus ve Barnaba bu kurbanları reddederek Me-sih’i müjdelemişlerdi. Sonrasında Antakya’dan ve Konya’dan gelen Yahudiler halkı kışkırtıp Pavlus’u taşlamalarına sebep olmuşlardı. Onu ölmüş sanarak kentin dışına sürüklediler. Fakat Pavlus kalkıp kent’e geri döndü.
Bir çok yorumcu Pav-lus’un burada ölümden dirilmiş olabileceğine ve 2.Kor 12:2’de geçen "On dört yıl önce alınıp üçüncü göğe götürülmüş bir Mesih izleyicisi tanıyorum. Bu, bedensel ola-rak mı, yoksa beden dışında mı oldu, bilmiyorum, Tanrı bilir” ifadesinde Listra’da ki bu ölüm tecrübesinden bahset-miş olabileceğine inanmaktadır. Listra’ya yapılan bu yolculuk-lar ile küçük bir kilise cemaati kurulur. İlk imana gelenler arasında genç Timoteos, annesi Evniki ve anneannesi Lois’i görmekteyiz (2.Tim 1:5). Timoteos’un Babası Grek değil, büyük ihtimalle emekliliğe ayrılan ve daha sonra Evnikiyle ev-elenen bir Romalı askerdi. Dolaysıya Timoteos sünnet edil-memişti (Elç. İş. 16:3). Evlerde toplanan bu küçük cemaat za-man zaman daha büyük bir cemaata sahip olan Konya’da ki kardeşleri de ziyaret ederdi (Elç. İş.14:1). Timoteos genç yaşta iman ettiğinden dolayı Kutsal yazıları çok iyi öğren-mişti. Pavlus’un ikinci ve üçüncü yolculuğunda ona eşlik et-miş, dördüncü yolculuğundan sonra Pavlus Roma’da ev haps-indeyken Timoteos Pavlus’un katipliğini yapmıştı. 1. ve 2. Se-lanikliler’e, 2. Korintliler’e, Filipililer’e, Koloseliler’e, ve Fili-
mon’a mektupları kendisi yazmıştır. Daha sonra ise, Efes’te ki kilisenin önderi olarak atanmıştı Günümüzde Listra Türki-ye’de kazılmamış sit alanlarından bir tanesidir.
**** DERBE (Karaman/Ekinözü) KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 14:6, 20-22;
16:1; 20:4.
Helenistik bir kent olarak kurulan Derbe, MÖ 129 se-nesinde Roma hakimiyetine düştü. MÖ 36-25 seneleri arasında yerel hanedanlıklar tarafından ele geçirilen kent, MÖ 25 senesinde tekrar Roma hakimiyetine döner ve yeni oluşturulan Galatya bölgesine dahil edilir. 1956’da bugün-lerde Konya Arkeoloji müzesinde bulunan bir yazıt Kerti höyüğünde keşfedilir. Yazıt’ın MS 157 senesine ait olduğu tespit edilir ve Derbe’den bahseder. Böylece Ekinözü yakın-larında ki Kert höyüğü antik Derbe olarak tespit edilir. Elçi Pavlus ilk üç müjdeci seyahatinde Derbe’den geçer. Bölgede zulüm gördüğü diğer kentlere nazaran Pavlus buradaki halk tarafından daha yakın ilgi ve konukseverlikle karşılanır.
Pav-lus’u bazı seyahatlerinde eşlik eden ve aynı zamanda topla-nan bağışları Kudüs’te ki kiliseye taşıyan Gaius’un memlekti Derbe’dir (Elç. İş. 20:4). Uzun zamandır Kolose ve Listra ile birlikte kazılmayan sit alanlarından bir tanesi olan Derbe’de 2013 senesinde çalışmalar başlamıştır.
Kazı sorumlusu Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Tekocak’ın ifadelerine göre: “Olası bir kilise kalıntısı izine rastladık. Sadece kuzey ve
15
doğu tarafındaki apsisinin bir bölümü sağlam olarak günümüze gelmiş. Kazı devam ettikçe yeni yapılar bula-cağımız inancındayız. Bu kilise kalıntısı bile höyükte Hristi-yan bir toplumun yaşadığını ifade ediyor (…)bu höyükte günümüzden 8 bin yıl öncesine giden buluntular var. Çalışma-lar ilk etapta 3 yıl sürecek. Ondan sonra eldeki verileri değer-lendirip, yeni projeler hazırlayacağız.”
Elbette ki keşfedilen kilise binası kalıntısı büyük ihtimalle en erken 4. yüzyıla aittir, Neticede kilise binaları Anadolu’da Konstantin’in hoşgörü fermanından sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Öncesinde Hristiyanlar evlerde ve mağralarda gizli toplanırlardı Fakat burada bir kilise binasının bulunması 1-2. yüzyıldan itibaren Derbe’de bir Hristiyan cemaatin bu-lunduğuna dair güçlü bir ipucudur.
**** KONYA KİLİSESİ
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 13:51-14:6; 16:2; 18:23.
Konya’da kentsel yerleşim Frig döneminde başlamıştır. MÖ 25 senesinde kent yakınlarında bir Roma sömürgesi ol-muşturulmuştur ve Grek yerleşkesi (“polis”) Roma sömürgesi-yle yan yana büyümüştür. MS 135 senesinde İmparator Hadrian döneminde bu iki yerleşke birleşip tek şehir haline gelmiştir. Konya Pavlus tarafından üç kez ziyaret edilmiştir. İncil’de ki anlatıya göre:
“Yahudiler'in havrasına giren Pavlus'la Barnaba öyle et-kili konuştular ki, hem Yahudiler'den hem de Grekler'den çok
kişi iman etti. Ama inanmayan Yahudiler, öteki uluslardan ol-anları kardeşlere karşı kışkırtarak zihinlerini bulandırdılar. Orada uzunca bir süre kalan Pavlus'la Barnaba, Rab hakkında cesaretle konuşuyorlardı. Rab de onlara belirtiler ve harikalar yapma gücü vererek kendi lütfunu açıklayan bildiriyi doğruladı…
Yahudiler’le öteki uluslardan olanlar ve bunların yöneticileri, elçileri hırpalayıp taşa tutmak için düzen kurdular. Bunu öğrenen Pavlus'la Barnaba, çevre böl-gelere kaçarak oralarda da Müjde'yi yaydılar.” (Elç.İş. 14:1-6)
Görünüşe bakılırsa buradaki kilise cemaati sıkıntılar ve zulümler içersinde ortaya çıkmıştı. Bir çok dindar Yahudi ta-rafından tepki toplamışlar fakat kilise cemaati büyümüştü. Komşu kent Listra’da (Hatunsaray) evlerde toplanan küçük cemaat zaman zaman daha büyük bir cemaata sahip olan Konya’da ki kardeşleri de ziyaret ediyorlardı. İlk yolculuğun sonlarına doğru Pavlus ve Barnaba tekrar Konya’dan geçti-ler: “Tanrı’nın Egemenliği'ne, birçok sıkıntıdan geçerek gir-memiz gerekir” diyorlardı. İmanlılar için her kilisede ihtiyar-lar seçtiler. Dua ve oruçla onları, inandıkları Rab'be emanet ettiler.” (Elç.İş. 14:22-23) Daha sonra, ikinci ve üçüncü yolcu-luğunda Pavlus buradaki cemaati ziyaret edip teşvik etmiş ve böylece cemaatin sağlam temellerini pekiştirmişti. Bu dönem-den kalma Roma eserlerini görmek isteyenler Konya’da ki Arkeoloji müzesini ziyaret edebilirler.
**** PİSİDYA SINIRINDAKİ ANTAKYA
(Isparta/Yalvaç) KİLİSESİ
16
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 13:14-51, 14:19, 21-23.
MÖ 261 senesinde Seleikos hanedanlığı’nın kralı An-tiokus tarafından kurulan bu kent M.Ö. 25 senesinde bir Roma sömürgesi olmuştu. 5. ve 7. lejyonun emekliliğe ayrılan 3000 askerini barındıran şehrin nufusu yaklaşık 10,000 ci-varındaydı. MS 1.yy yazıtlarından bu yerleşimde gladyatör ve av oyunlarının yapıldığını anlamaktayız. İncil’den bildiğimiz kadarıylada burada bir Yahudi nüfusu’da bulunmaktaydı.
Pavlus ilk üç yolculuğunda bu kentten geçmiştir. Pavlus ve Barnaba’nın Kıbrıs ziyareti sırasında Kıbrıs Valisi Sergius Paulus iman eder. Sergius Paulus’un memleketi Psidya sınırındaki Antakyadır. Burada Sergius’un ailesi büyük arazil-ere sahipti. Bugün Sergius Paulus’un adı geçen bir yazıt Yal-vaç Müzesinde sergilenmektedir. Bir çok Kutsak Kitap uz-manına göre Sergius iman ettikten sonra ricada bulunup Pav-lus ve Barnaba’yı kendi ailesini ziyaret etmeleri için istekte bu-lunduğunu düşünmektedir.
MS 46 senesinde Pavlus ve Barnaba bu kente ulaşırlar.
Pavlus Yahudilerin havrasını ziyaret ederek Elçilerin İşleri bölümünde kaydı geçen en uzun vaazı vermiştir. “Pavlus'la Barnaba havradan çıkarken halk onları, bir sonraki Şabat Günü aynı konular üzerinde konuşmaya çağırdı. Ertesi Şabat Günü kent halkının hemen hemen tümü Rab'bin sözünü din-lemek için toplanmıştı. Kalabalığı gören Yahudiler büyük bir kıskançlık içinde, küfürlerle Pavlus'un söylediklerine karşı çıktılar” (Elç. İş. 13:42-45). Bir çok gayri-Yahudi böylece iman etmiş oldu ve ilk kilise cemaati böylece kuruldu. Ne var
ki “Yahudiler, Pavlus’la Barnaba'ya karşı bir baskı hareketi başlatıp onları bölge sınırlarının dışına attılar.” (13:50) Daha sonra buradaki Yahudiler Pavlus ve Barnaba’yı Konya’ya ka-dar izlemiş ve bu şehirdekileri kışkırtarak onların taşlan-masını sağlamışlardı. Daha sonra Antakya’ya dönüp burada öğrencilerin imanını pekiştirip cemaate önder atamışlardı. Böylece kilise cemaati düzene girmiş oldu (21-23). 4.yüzyılda şehirdeki Hristiyanlar iki kilise binası kurmuşlardı. Bu kalıntıların birinde Diokletian döneminde şehit edilmiş Neon, Nikon ve Heliodorus’un resimleri bir demir mühürde keşfe-dilmiştir. Diğer kilise kalıntısında ise mozaikler ve Mezmur 29 ile 43’den taşa oyulmuş ayetler bulunmuştur. Yalvaç’ta ki Arkeoloji müzesi dönem kalıntılarının sergilendiği önemli yerlerden biridir.
****
KAYNAKÇA:
*
Çetin, Mehmet. “Derbe Höyüğünde Umutlandıran Bu-luntu.” Anadolu Ajansı. 1 Eylül 2013.
* McRay, John. “Archaeology & The New Testament.” Baker Academic. Grand Rapids, 2008, sf. 237-240.
* Wilson, Mark. “Biblical Turkey: A Guide to the Jewish and Christian Sites of Asia Minor.” Ege Yayınları. İstanbul, 2010, sf.109-116, 158, 166-170, 173-174.
* Türkçe Kutsal Kitap, Kitabı Mukaddes Şirketi & Yeni Yaşam Yayınları, Eski ve Yeni Çevirisi.
17
BİTİNYA BÖLGESİNDE KİLİSELER
(İznik, Kdz. Ereğlisi, İzmit?)
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 16:7, 1.Petrus Mek-tubu.
Doğu Marmara/Batı Karadeniz bölgesi’nin Roma döneminde ki ismi Bintinya’dır. İncil’den ve tarihsel verilerden anladığımız kadarıyla burada 1.yüzyılın sonlarına doğru kilise cemaatleri oluşmuştur. Nitekim 1.Petrus mektubunun giriş ay-etleri bu bölgedeki cemaatlere yazıldığını dile getirir. Bu cemaat-lerden biri İznik’te (Nikea), bir diğeri ise muhtemelen İzmit (Nikomed) veya Kdz. Ereğlisi (Heraclea Pontica) kentinde ortaya çıkmıştır. Peki bu kilise cemaatlerinden geriye bir iz kaldı mı? Evet kalmıştır. Bunların en önemlileri: (1) 8.yüzyıl İznik “Böcek” ayazmasında keşfedilen 2.yüzyıl devşirme taşında ki Mezmur 136:25 yazıtıdır ve (2) İznik Valisi Genç Plinius’un İmparator Trajanus’a İznik’te ki Hristiyanlar hakkında gönderdiği metup-tur (MS 110). Bu mektup aynı zamanda İncil dışında erken dönem Hristiyanların ibadetiyle ilgili önemli bir kayıttır.
DİĞER ANADOLU KİLİSELERİ
❖
8.yüzyıl İznik “böcek” ayazmasında keşfedilen
2.yüzyıl devşirme taşında ki Mezmur 136:25 yazıtı ve İznik Valisi Genç Plinius’un İmparator Trajanus’a İznik’te ki Hristiyanlar hakkında gönderdiği mektup Bitinya bölgesindeki Hristiyan cemaatler hakkında en önemli bilgi kaynağımızdır.
❖ Petrus’un kardeşi Andreas’ın Karadeniz bölgesinde
kilise kurmuş olması da olasıdır. 1. ve 2. Petrus Mektuplarından anladığımız kadarıyla Petrusun kendisi hem Pontus hem de Kapadokyada oluşturulan cemaatleri ziyaret edip vaaz vermiştir.
18
5. BÖLÜM
Diğer Anadolu Kiliseleri
(1) Böcek Ayazmasında keşfedilen ayet şöyledir: “Bütün canlılara yiyecek verene, Sevgisi sonsuzdur” (Mezmur 136:25). Grekçe ayetin yanında bir de Yahudi şamdanı yer alır. Bu taşın bir zamanlar bir sinagog veya bir kilisede kul-lanıldığı düşünülmektedir. Eğer bir kilisede kullanılmış ise, bu-rada ki Hristiyan cemaatinin daha çok İsevi Yahudilerden oluştuğunu gösteren bir ipucudur. Nitekim Petrus’un kendiler-ine mektup yazmış olması mantıklıdır çünkü Petrus kendi hiz-metini daha çok Yahudiler’e, Pavlus ise hizmetini daha çok Grekler’e odaklamıştır.
(2) İznik Valisi Plinius’un İmaparator Trajanus’a yazdığı mektup’un özeti şöyledir: “Bir Hristiyan sorguya çekilirken hiç hazır bulunmadım. Bu yüzden verilen cezaların tam mahi-yetini veya soruşturmaya yol açan sebeplerin detayını bilmiyo-rum. (…) Ben onlara Hıristiyan olup olmadıklarını sordum; olumlu cevap verdikleri takdirde bu yüzden alabilecekleri cezayı hatırlatırken, bir iki kez daha aynı soruyu tekrarlıyo-rum.
Aynı cevapta ısrar ettikleri takdirde cezanın kesilmesini buyuruyorum; çünkü kabul ettikleri suç ne olursa olsun, böyle bir inat ve ısrar böyle bir cezayı hak eder (…) Onlar tek suçlarının şu aşağıdakiler olduğunu beyan etmektedirler: Şa-fak sökmeden haftanın belirli bir gününde düzenli olarak bir araya gelerek Tanrı saydıkları Mesih’e ilahiler söylüyorlar ve hırsızlıktan, zinadan vb. gibi şeylerden uzak duracaklarına ant içiyorlar (…) Bu, kuşkulanmama sebep oldu ve beni ar-kasındaki gerçekleri araştırmaya itti. Böylece diyakoz unvanı taşıyan iki kadın köleye işkence yapmalarını emrettim. Tek bu-labildiğim son derecede sapkın bir tarikat oldu…” (Mek-tuplar X, 96-97)
Kdz. Ereğlisi’ne Petrus’un kardeşi Andrea’nın gittiği ve orada bir cemaat kurduğu düşünülmektedir. Kilise tarihçisi Evsebius tarafından Origen’in bir kaydı aktarılır. Origen’in edindiği bilgiye göre Andreas İskit bölgesi ve Karadenizde müjdeleme yolculukları gerçekleştirmiştir. Bugün Kdz. Ereğl-isinde yer alan “Cehennem Ağzı Mağraları” olarak bilinen üç mağara’nın ilkinde bir kilise izi mevcuttur. Mağara için-deki sütunlar, sütun başlıkları, mozaik döşeme ve kandil yuva-ları, mağaranın 3.yüzyıl civarlarında Hıristiyanlarca bir gizli ibadethane olarak kullanıldığını göstermektedir. Büyük olasılıkla 3.yüzyıla ait olmasına karşın, 1. ve 2. yüzyılda bu-rada bir Hristiyan cemaatin varolmuş olabileceğine dair güçlü bir ipucurdur.
****
PONTUS VE KAPADOKYA BÖLGESİNDE Kİ KİLİSELER
(Amasya, Sinop, Nevşehir?) İncil’de bahsi geçen bölümler: 1.Petrus Mektubu. Pontus ve Kapadokya illerinden Grekçe konuşan Yahudi-
ler Pentekost günü Kudüs’te Havarilerin vaazlarına tanık ol-muşlardı (Elç. İş. 2:9). Memleketlerine döndüklerinde kilise cemaatleri kurmuş olmaları olasıdır. İncil Pavlus’a eşlik eden Pontuslu bir karı-koca dan bahseder: Akvila ve Priskila. Ken-dileri Roma’dan kovulduktan sonra Efes kilisesinin oluşu-munda önemli rol oynarlar. Efes’te ki görevleri tamamlanır tamamlanmaz Pontus’a dönmüş olmalarını ve orada cemaat kurabildiklerini hayal edebiliriz. Önceden bahsedildiği gibi,
19
Petrus’un kardeşi Andreas’ın Karadeniz bölgesinde kilise kur-muş olması da olasıdır. 1. ve 2. Petrus Mektuplarından an-ladığımız kadarıyla Petrus’un kendisi hem Pontus hem de Ka-padokya’da oluşturulan cemaatleri ziyaret edip vaaz ver-miştir. Yine mektuplardan anladığımız kadarıyla buradaki imanlılar kendilerini toplumdan dışlanmış hissediyorlardı. Pe-trus’un cevabı ise aslında imanlının bu dünya’ya ait ol-madığıdır, asıl vatanın cennette olduğudur. İmanlılar kutsal bir soy ve seçilmiş bir halk olarak Tanrı’nın kutsallığına yaraşır bir şekilde yaşamaları için teşvik edilirler. Bu cemaat-lerin Amasya, Sinop ve Nevşehir civarında olabilecekleri sanılmaktadır. Petrus’un mektupları dışında malesef bu yörel-erde bir zamanlar varolan cemaatler hakkında pek fazla bilgi sahibi değiliz.
****
KAYNAKÇA:
*
“Cehennemağzı Mağaraları - Zonguldak.” TC Kültür ve Turizim Bakanlığı Türkiye Kültür Portalı. 2014. http://kurumsal.kultur.gov.tr/turkiye/zonguldak/gezilecekye r/cehennemagzi-magaralari
* Wilson, Mark. “Biblical Turkey: A Guide to the Jewish and Christian Sites of Asia Minor.” Ege Yayınları. İstanbul, 2010, sf.141-142, 331-341.
* Türkçe Kutsal Kitap, Kitabı Mukaddes Şirketi & Yeni Yaşam Yayınları, Eski ve Yeni Çevirisi.