02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 47. BÖLÜM)

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 47. BÖLÜM)
5- Muaviye'nin Medine'ye Mektubu
Muaviye Medinelilere bir mektup yazıp kendi yanlarında yer nU masını istedi. Ama onlar buna çok
ters bir cevap verdiler.
6- Muaviye'nin Hz. Ömer'in Oğlu Abdullah İbni Ömer'e Mektubu
Muaviye mektubunda "Hz. Osman'ın öldürülüşünden sonra insan* ların liderliği altında birleşeceği
Kureyş'ten biri olarak benim için
senden daha uygunu yoktu. Sonra senin onu yalnız bırakman ve ona yardım edenlere sert
çıkışmandan dolayı sana karşı muhabbetim değişmişti. Seni Ali'ye muhalif görünce çok sevindim.
Bize mazlum halifenin kan davası hususunda yardım et. Ben senin aleyhine olarak idarecilik
isteğinde değilim, ben idarenin sende olmasını arzuluyorum. Kabul etmezsen şura müslümanlar
arasında kurulsun, ve's-selam." demişti.
Abdullah b. Ömer (r.a.) ona şu cevabı yazdı:
-İşte seni şu duruma sokan şey, benim hakkımda da tamaha düştüğün kanaatindir. YaMuaviye!
Nefsin sana diyor ki: "Ben Ali'yi, Muhacirîn-i kiramı, Ensar'ı bırakıp da sana uyayım!" Benim Ali'ye
muhalif olduğumu onu tenkit ettiğimi söylemene gelince: Belki de ben imanda, hicret etmede,
müşriklerle olan münasebetinde onlara zarar vermede ve Rasulullah'ın katındaki değerinde onun
derecesinde değilim. Ama bir olay oldu. Bu hususta ben de Peygamber tarafından verilmiş bir
talimat yoktu. Bu yüzden korkup bu konuda durakladım ve "eğer böylesi bir hidayet ve fazilet ise,
ben bunu terk etmiş olayım, yok şer ise, dalalet ise kurtulmuş olurum." dedim. Kendi kendini
şaşırtma, vesselam."
7- Muaviye’nin, Sa'd b. Ebi Vakkas ile Muhammed b. Mesleme'ye Mektup Yazması
729[122] İbnu'l-A'sem, Kitabu'l-Futuh 2/412; Belazuri, Ensab 3/78, 79
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 262-263
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 263
Muaviye, Sa'd b. Ebi Vakkas ile Muhammed b. Mesleme'ye de birer mektup yazıp, sert bir tavırla karşılaştı.
Sonra Muaviye hutbeye çıkıp kendilerinin doğru, Ali'nin yanlış olduğunu anlatan, harbe teşvik eden bir hutbe okudu.
İbnu A'sem der ki: Bundan sonra Muaviye arkadaşlarına: "Peki halife olmaya Ali neden benden daha layık olsun, vallahi ben Peygamberin katibiyim. Bacım da Peygamberin hanımı. Hem ben Ömer ve Osman'ın valisiyim. Annem Hind binti Utbe, babam Ebu Süfyan b. Harb'dir. Eğer Ali'ye Hicaz ve Iraklılar biat etmiş ise, bana da Şam beldesi biat etmiştir. Bunlar bu konuda eşittir. Kim bir şeye galib gelirse o onun olur." dedi ve evine gitti. Sonra Hz. Ali'ye bir mektup yazarak "Hicazlılar, hak kendilerinde iken idare de onların idi. Ama onlar hakkı terk edeli idarecilik Şamlıların oldu. Yemin ederim ki, senin beni kendine biata çağırırkenki elindeki delilin, tıpkı Talha ile Zübeyr'e getirdiğin kadardır. Talha'yla Zübeyr sana biat da etmişlerdi. Ben ise sana biat etmedim. Şam halkı da biat etmedi. Senin İslam dinindeki faziletini, Peygambere olan yakınlığını ve Haşimoğulları arasındaki yerini zaten inkar eden yok, vesselam." dedi.
Hz. Ali de ona şöyle yazdı: "Bana, kendini hidayete ulaştıracak bir rehberi olmayan, yol gösterini bulunmayan hevesinin her isteğine cevap veren, hevesinin kendini sapıklığa götüren birinin mektubu geldi. Bunu biat etmemenin gerekçesini, benim Osman hakkındaki hntnına bağlıyorsun. Yemin olsun ki, ben sadece muhacirlerden biriyim onların geldiği yere gelir, çıktığı yerden çıkarım. Allah onları dalalet il/.cıe hiç birleştirmemiştir. Şamlıların Hicazlıların hakimi olduğu iddiana gelinco, haydi Kureyş'ten şurayı kabul eden iki kişiyi bulabilecek misin, ya da onlara halifeliği sunsan seni Muhacirler de Ensar da yalanlayacaklardır. Senin kendinle, Talha ve Zübeyr arasında fark görmemene gelelim. Bu konuda bence birdir. Çünkü umumun biatında birinin aykırı gorüşll itibar görmez, işe yeniden başlanmaz. Benim fazlım hakkındaki sözüne gelince, sen istersen onu da red edersin."
Bundan sonra Muaviye Ali'ye, Ali Muaviye'ye dörder defa daha yazıştılar. Sonunda Amr b. el-Âs: "Yahu Muaviye! Ali'ye daha kaç mektup yazacaksın! Vallahi Şam'daki bütün katiplerini toplasan Ali'ye cevap yetiştiremezler. Yazışmayı bırak harbe bak, ya da sulh yap," dedi!730[1]
Muaviye'nin Hareketi
İşte Muaviye insanları topladı. Sağ kanada Halid b. Velid'in oğlu Abdurrahman'ı, sol kanada Amr b. el-Âs'ı, öncü kuvvetlere Ebu'l-A'ver es-Sülemî'yi, artçı güçlere Büsr b. Ebi Erfa'yı tayin ederek Şam ordusunun başına geçip hareket etti. Önünde Mervan vardı. Üzerine Hz, Osman'ın kılıcını kuşanmıştı. Dımşık'ın önündeki düzlükte ordugahı kurup geleceklerin katılmasını bekledi. Sonra süvari ve piyadi birlikleriyle hareket edip 83 bin kişilik bir ordu ile Sıffeyn'e geldi, Muharrem ayı girmişti, geniş bir düzlükte Fırat nehri kıyısına gelip ordugahı kurdu. Kendisi için bir bina yaptırdı.
730[1] İbni A'sem, Kitabu'l-Futuh 2/428-437; Ahbaru't-Tıval s. 160; Müberred, Kamil 1, 184 ve devamı
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 263-265
Çadırlar ve otağlar, at» ların yemleme yerleri kuruldu. Orada Şam civarından gelecek asker» lerde
geldi ve ordu 120 bin kişiyi buldu.731[2]
Hz. Ali'nin Hazırlığı
Hz. Ali haberi alınca insanları mescide toplayıp "Muaviye'nin Rum kralıyla saldırmazlık anlaşması
yaparak kendileriyle harbetmek için yola çıktığını, siz onları yenerseniz size karşı Rumlardan yardım
isteyecekler. Yenilirseniz ne Hicaz ne Irak kalır." diyerek onların fikirlerini sordu.
Sırayla Ammar b. Yasir, Kays b. Sa'd, Sehl b. Huneyf, konuşup fikirlerinin Ali ile olduğunu söylediler.
Hanzala b. Rabî "Bu işte acele etmeyelim şimdilik bekleyelim." dedi.
Abdullah b. Mu'temir: Kullar da ülkeler de Allah'ın. Dilediğine verir, dilediğinden alır, dilediğini
şerefli, dilediğini alçak yapar. Fakat kazansalar da kaybetseler de felaket sonunda zalim, asi
mücrimlerin olur." dedi. Bunu duyan Abbas b. Şerik fırlayıp "Bu Abdullah, Muaviye ile yazışma
yapıyormuş. Bunu burada harpten dönene kadar hapset, yahut bize bırak öldürelim." dedi. Malik
el-Eşter de kalkıp "Hanzala b. er-Rabî' de öyle onu da öyle yap, ya da bize bırak." dedi.
Hz. Ali onlara "Siz hürsünüz, dilediğiniz yere gidin!" dedi. Abdullah b. Mu'temir, Muaviye tarafına
kaçtı. Hanzala ise iki tarafa da katılmadı.
Adiy b. Hatem de "Kalkıp harpte acele etmeyip yazışalım" tezini savundu. Zeyd b. Suhan Adiyye
karşı bize karşı gelenlerin durumundan şüphe edersek onlarla çarpışmamız doğru olmaz. Şu katı
kalpli İslamdan az nasipli zulüm yardakçılarına nasıl ağırdan alırız. Cevabını verdi. Tay kabilesinden
biri ona "Sen seyyidimiz olan Adiyy'e karşı böyle konuşma, ona itiraz etme!" deyince Zeyd de: "Biz
onun hakkını senden iyi biliriz ama nasihati bırakamam." dedi. Bunun üzerine Adiy (r.a.): "Ya Zeyd
insanlar hakta eşittir. Nasihat eden görevini yapmıştır." dedi.
Ebu Zeyneb b. Avf ise: "Biz gerçi onlara harp ilan ettik, ama bizim hak ehli olduğumuz, onların da
tam sapık oldukları açıkça belli değil" tarzında konşunca Ammar ona "Yerinde kal insanlara şüphe
tohumu saçma!" dedi.
Sonra Yezid b. Kays: "Harpte bu günün işini yarına bırakamayız, hemen Nuhayle'deki ordugahta
toplanalım Allah'a dayanıp düşmanlara saldıralım." dedi.
Ardından Abdullah b. Büdeyl "Şamlılar Allah için değil dünyalık için çarpışmaya geliyor." deyip sonra
da: "Ey insanlar! Muaviye Ali'ye nasıl biat edebilir, Ali onun kardeşini, dayısını, dedesini, anasının
amcasını Bedir harbinde öldürdü." Sanmam ki, o biat etsin boyunları kılıçlanmadan olmaz." dedi.
Tam bu sırada Hucr b. Adiy ile Amr b. Hamık çıkıp Şamlılardan kendilerini teberri ederek onları
lanetlediler. Hz. Ali onlara sesinizi kesin!" diye haber saldı. Onlar "Yâ Ali biz haklı değil miyiz?"
dediler, Ali (r.a.) "Tabi" dedi. Onlar "Öyleyse onlara sövüp lanetlememizi niyd yasaklıyorsunuz?"
731[2] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 265
deyince Hz. Ali:
-Sizlerin lanetçiler, sövücüler olması iyi değil. Onları yaptıkları şeylerle kınarsanız mesela "Allah'ım onların kanlarını koru, aramızı barıştır, onlara hidayet et." derseniz daha iyi olur, daha etkili olur, dedi.
Hz. Ali civarındaki vali ve komutanlarına yazarak hepsine gelmelerini emretti, İbni Abbas, Basra'dan, Mihnef ile Said b. Vehb Hemedan'dan geldiler. Diğerleri de peş peşe geldi. En son gelen Rabî' b, Haysem oldu.
Sonra Hz. Ali bir hitabede bulunup Şam'a doğru hareket enirini verdi. Bir kısım gruplar acele ederken kimi gitmeyi istemedi. Hz. Ali de "Nuhayle'deki ordugahınıza!" diye ilan etti. İnsanlar Nuheyle'ye toplandı. Tam doksan bin kişi idiler. Bunlardan sekiz yüzü, bizzat Peygamberimize biat eden sahabelerdi. Said b. Cübeyr'in dediğine göre o gün sekiz yüz tane Ensar'dan sahabe Hz. Ali ile beraber idi. Orada Tabiîn'in en ulularından biri olan Üveys el-Karenî de Hz. Ali ile birlikte idi. Savaş esnasında Hz. Ali'nin önünde çarpışırken şehit oldu.732[3]
Ebu Hanife ed-Dimevrî el-Ahbar et-Tıval adlı eserinde Hz. Ali'nin harbe gidişini şöyle anlatır:
-Civarında bulunan birliklerin gelmesiyle Hz. Ali Nuhayle'den yolu çıkma hazırlığını yaptı. Ziya b. Nadr ve Şüreyh el-Haniye altışar bin kişilik bir kuvvet verdi ve ayrı ayrı yola çıkmalarını, Sıffeynde harpti birleşirlerse Ziyad'ın komutan olmasını, gözcülerin ve ileri birliklerin fikrini alarak hareket etmelerini, konaklama yerlerinin çevre halkının dost ya da düşman olma durumuna göre seçilmesi, gece nöbetinin iyi (utulmasını okçuların, iyi yerleştirilmesini, gaflete düşmemelerini, kendi ile haberleşmeyi kesmemelerini, kendi emri olmadan harbe başlamamalarını tenbih etti.
Üçüncü günü ordusuna bir hutbe irad edip: "Onları geri kalmaktan sakındırdı ve, ben Malik b. Habib'i geride kalanları bize katmak için bıraktım." dedi.
Ertesi sabah Babil şehri harabelerinden geçerken yanındakilere: "İşte şu şehir defalarca zelzelede yere battı. Atlarınızı çabuk sürün bir an önce bu harabeyi geçelim, belki ikindiyi bu şehrin dışında kılarız." dedi. Harabe şehri geçince ikindi namazını kılıp yola devamla Dîr-i Ka'b şehrini geçti ve Medayin önlerinde konakladılar.
Sabahleyin hareket edip El-Enbâr şehrine geldi. Medayin'i çıkarken Ma'kıl b. Kays'ın emrine üç bin asker verip "Musul ve Nusaybin yolu ile Rıkka'da kendisine katılmasını" emretti.
Sonra Hz. Ali Fırat'ın kollarından el-Belîh yanında üç gün konakladı. Orada bir askerî köprü kurdurup nehrin öte yakasına geçtiler. Öncü kuvvet olan Ziyad ve Şüreyh'in birlikleri "Sûr-u Rum" denen yere vardıklarında Muaviye'nin öncü ordusunu Ebu'l-A'ver es-Sülemî komutasında orada buldular. Durumu Hz. Ali'ye bildirdiler. Hz. Ali de oraya el-Eşter'i destek kıtasıyla yolladı. Oraya varınca Ester komutayı ele alıp çok çetin bir savaşa başladılar. İki taraf da gece bastırana kadar sabırla çarpıştı. Gece yarısı olunca Ebu'l-A'ver ordusunu alıp Muaviye'nin yanına geldi.
732[3] Kitabu'l-Futuh 2/437, 450; Ahbaru't-Tıval s. 164-165 (Metin Futuh'undur.)
Muaviye süvari birlikleriyle Sıffeyn'e doğru harekete geçti. Öncü kuvvetlere Süfyan b. Amr, artçılara Büsr b. Ebi Erta komuta ediyordu. Ordular Sıffeyn'de buluştu. Sıffeyn Rumlardan kalma harap bir köy olup Fırat nehrine bir ok atımlık mesafede idi. Fırat kenarı insan geçemeyecek derecede sık ağaçlık ve fundalıktı. Sadece içinden Fırat'a kadar uzanan taş döşeli bir yol vardı. Muaviye de bütün kuvvetleriyle oraya gelip harabe köyün yanında kamp kurup sonra Ebu'l-A'ver'e "Şam ordusundan on bin kişiyi alıp su yolunun başında durması." emrini verdi. Böylece Hz. Ali ordusunun su almasını engelleyecek idi.
Hz. Ali de biraz sonra gelip Sıffeyn harabesine yakın bir yerde kampını kurdurdu. Sucular ve hizmetçiler su almaya gidince Ebu'l-A'ver onlara engel oldu.
Durum kendisine iletilen Hz. Ali, Sa'saa b. Sûhân'a:
-Muaviye'ye git ve: "Biz harp başlamadan önce size adil davranmak için geldik. Kabul ederseniz bu bizim için daha iyi bir afiyet olur. Görüyorum ki sen su ile aramıza engel olmaktasın. Eğer asıl fcliş maksadımızı bırakıp insanları bu suyu ele geçirmek için savaşmaya lerk ederek galip gelen su içme hakkını elde etsin, şeklinde bir karar senin daha çok hoşuna giderse öyle yapalım."
(Sen ise adamlarını üzerimize salarak harbi bizzat başlatıyorsun. Biz ise seni hak yola çağırıp senin aleyhine delilleri ortaya koymadan sana kılıç kaldırmama kararındaydık. Adamlarına söyle de su yolundan çekilsinler. Biz de bizi buraya getiren konuyu aramızda görüşelim.) de!" dedi.
Muaviye bu haberi alınca "Ne diyorsunuz?" diye danıştı.733[4]
Velid b. Ukbe: "Onlar Hz. Osman'a nasıl su vermedilerse biz de onlara vermeyelim. Onları susuzlukla öldür!" dedi.
Amr b. el-Âs ise: "Ben, suya engel olma diyorum. Zira sen suya kanmışsın da onlar susamış değil. Mekat başka!" dedi.
Abdullah b. Ebi's-Serh de: "Onlara geceye kadar su içirtmeyelim. Belki susuzluktan kıyıdaki ormanın içine çekilirler ve bu çekiliş onların bozulması olur." dedi.
Netice bekleyen Sa'saa, Muaviye'ye: "Sen ne diyorsun?" deyince u "Şimdi sen geri dön, benim görüşüm size bildirilecek." dedi. O da Hz, Ali'nin yanına döndü.
O gün ve gecesi Irak ordusu susuz kaldı. Hz. Ali çok üzüldü. Eş'as b, Kays gelip: "Ya Mü'minlerin emiri! Onlar sen aramızdayken, kılıçlarımız elimizdeyken mi suya yasak koyacaklar. Ben onlara ölümüne saldıracağım. Sen Eşter'e bana katılmasını emret yeter!" deyince Hl, Ali: "Dilediğini yap!" dedi.
Sabahleyin saldırıp Ebu'l-A'ver ve ordusunu oradan kovdular. Su kendilerine geçti. Amr b. el-Âs, Muaviye'ye "Ne dersin, dün sizin onlara engel olduğunuz gibi bu günde onlar size su vermezse!" deyince "Geçeni bırak da Ali ne yapar sen onu söyle!" dedi. Amr da: "Sanıyorum o senin ona karşı yaptığını sana yapmaz. Zira o buraya su kavgasına gelmedi." dedi. Hz. Ali ordusuna "Şamlıların su
733[4] Parantez arası Taberi rivayetindekidir.
almasına engel olmayın!" emrini verdi. İki taraf da anlaşıp birbirine silah çekmekten vaz geçtiler. Hep beraber suya geliyor birbirlerinin kamplarına giriyorlar, birbirlerine asla kötü söylemiyorlardı. Hepsi de sulh ümidi içindeydiler.
Bu arada Hz. Ömer'in oğlu Ubeydullah gelip, Hz. Ali'nin yanına girdi. Hz. Ali ona: "Amcam Abbas'ın elinde müslüman olduğu, baban Ömer'in de kendisine hazineden iki bin dinar maaş bağladığı halde, demek Hürmüzan'ı zulmen öldürecek ve benden kurtulacağını sanıyorsun öyle mi?" dedi.
Ubeydullah da: "Seni, benden Hürmüzan'ın kanını isteyen, beni de senden Hz. Osman'ın kanını isteyen biri yapan Allah'a hamd olsun." dedi.
Hz. Ali ona: "Bil ki harp bizi bir araya getirecek." dedi.734[5]
Hz. Ali'nin Muaviye'yi İtaata Ve Cemaata Çağrısı
(Bu su zaferinden sonra Hz. Ali iki gün Muaviye'ye hiçbir haber göndermedi. Üçüncü gün Beşir b. Amr, Said b. Kays ve Şebes b. Rıbeî'yi Muaviye'ye davete yolladı. Zilhicce ayının başı idi. Muaviye'ye geldiler. Beşir b. Amr söz alıp:
"Ya Muaviye artık dünya seni terk ediyor, sen Ahirete doğru yaklaşıyorsun. Allah amelinle yargılayacak. Elinle gönderdiğin iyiliğin varsa ona mükafat verecek. Allah için bu ümmetin birliğini bozma, ümmetin kanını akıttırma." diye devam ederken Muaviye sözünü kesip:
-Bunu sana Efendin mi belletti? deyince
O: "Efendim senin gibi değil. O insanlar arasında
1- Faziletten
2- Dindarlıktan
3- İslamdaki kıdemliliğinden
4- Peygambere akrabalığından dolayı Halifeliğe en layık olan kimsedir." deyince "Ne istiyor?" dedi. Beşir de: "Allah'tan korkmanı, amca oğlunun bu hak davetine katılmanı istiyor. Böylesi senin dünyan için de kendi işleriyin selameti için de daha hayırlıdır." dedi.
Muaviye: Osman'ın kanını heder edelim öyle mi! Hayır vallahi bunu asla yapamam! dedi.
Sonra Şebas b. Rıb'î dedi ki: "Ya Muaviye! Senin İbnu Muhsin'in sözünü red edişindeki kastı anladım. Senin "Halifeniz mazlum olarak öldürüldü, biz onun kanını istiyoruz!" sözün dışında insanları aldatacak, onların iradelerini çelecek ve itaatlerini sağlattıracak bir şeyin yok. Bil de kesin olarak biliyoruz ki, sen Hz. Osman kuşatıldığında onun ölümünü istedin ve ona yardıma gelmedin. Şimdi mi onun kanını bunıdi istiyorsun. Nice kimseler bir şeyi arzular ama Allah kudreti ile onu
734[5] Ahbaru’t-Tıval 167-168; Taberi 3/75-76; El-Futuh 3/1-5
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 266-270
ulaşmasını engeller. Bazen de bu arzuladıklarından fazlası da kendine verilir. Eğer bu arzuna nail olamayacak olursan, Arapların arasında udin en şerli olarak anılacak. İstediğine, Rabbinden verilmiş bir hak olmayarak, zorla ulaşacaksan ateşe atılacaksın. Allah'tan kork ve bu iddiaları bırak. Hilafetin layık olanına verilmesi konusunda ikilik çıkarma." dedi.
Muaviye söz alıp "Ben, senin aklının kıt, ahlakının zayıf olduğunu zaten şu kavminin efendisi Said b. Kays'ın sözünü kestiğinde anlamıştım. Çıkın dışarı! benimle sizin aranızı ancak kılıç halleder." dedi. Bunlarda kalkıp Hz. Ali'ye durumu bildirdiler.)735[6]
Bundan sonra Şam ve Irak halkı arasında meydana gelebilecek bir harbin korkunç bir helak ve yok olmaya sebep olacağı endişesiyle Hz, Ali de, Muaviye de Muharrem ayını (37'nci yılın) birbirine yazışmalarla geçirdiler.
36'ncı yılın son ayı Zilhicce'de de birbirlerine ileri gelenleri alarak çıkmışlar, bazen çarpışmalar da vuku bulmuş ise de, her seferinde içlerindeki Kurralar ve salih kimseler aralarına girdiği için, üç ay içindi seksen beş saldırıda harbe sebep teşkil etmedi.736[7]
Cemadiyel Ûla ayı bitince, iki taraf da birbirine harp haberi verip hazırlığa başladılar.
Ebu'd-Derdâ ve Ebu Ümame el-Bahilî Muaviye'ye gidip:
-Ali'ye karşı ne için harbe kalktın. O hilafete senden daha layık değil mi?" deyince Muaviye:
-Onunla Osman (r.a.)'ın kanı için savaşıyorum, dedi.
-Hz. Osman'ı öldüren Ali mi? dediler. O da:
-Değil ama onun katillerini barındırıyor. Onun katillerini bize teslim etmesini söyleyin. Kabul ederse ona ilk biat eden Şamlı ben olayım, dedi. Onlar gelip bu teklifi Hz. Ali'ye bildirince, Hz. Ali'nin ordusundan yirmi bin kadar asker ayrılarak hep bir ağızdan "Osman'ı biz birlikte öldürdük." dediler.
Bunun üzerine Ebu'd-Derda ile Ümame oradan ayrılıp Fırat sahilinde bir yere çekilerek bu savaşa katılmadılar.
Muaviye, Habib b. Mesleme, Ma'n b. Yezid ve Şurahbil b. Es-Samit'ı Hz. Ali'ye yolladı. Bunlar gelip yanına girdiler. Habib söze Hamd ile başlayıp: "Hz. Osman Allah'ın kitabını uygulayan, Allah'ın emrini tutan hidayet sahibi bir halife idi. Hayatını dar ettiniz. Ölümüne aldırmadınız. Ona saldırıp öldürdünüz. Eğer sen onu öldürmediğini iddia ediyorsan katilleri bize teslim et, biz onları öldürelim. Sonra sen kendini bu halifelikten azlet ve bu iş insanlar arasında şûra ile halledilsin. İnsanlar beğenip razı oldukları birini kendileri seçsin." dedi. Hz. Ali ona:
-Bira anasız kalasıca sen kimsin ki, bu azil meselesini ve hilafeti diline alıyorsun. Bir kere bu işi konuşmaya layık değilsin, çeneni kapa! dedi. Habib öfkeyle kalktı ve: "Vallahi sen beni kovduğun yerde -karşında- göreceksin." dedi. Hz. Ali de sen askerlerini süvarilerini alsan ne olur, sen nesin ki,
735[6] Bu kısım Taberi'dendir. 3/76; Futuh 3/23, 24
736[7] Taberi 3/77, 78; El-Ahber et-Tıval 169, 170; El-Futuh 3/3031; Belazuri, Enınb 3/İ4
hadi git nasıl istersen öyle yap." dedi. Şurahbil, Hz. Ali'ye "Yani sen Hz. Osman'ın katillerini bize vermiyor musun?" diye sorunca, Hz. Ali "Buna gücüm yetmez onlar yirmi bin kişidir." dedi. Bunun üzerine Şurahbil Hz. Ali'ye:
-Yâ Ali senin bize vereceğin ayrı bir cevabın yok mu? dedi. Hz. Ali de: "Evet var" diyerek hamd ve sena ile dedi ki:
-Allah Hz. Muhammed'i hak ile gönderdi. Onunla insanları dalalet ve helaktan kurtardı. Onunla insanları birleştirdi. Peygamberlik görevi bitince onu yanına aldı. Sonra insanlar Hz. Ebu Bekr'i seçti. O da ölürken Ömer'i tavsiye etti, her ikisi de çok iyi yönettiler, ümmete adaleti uyguladılar. Biz Peygamberin ocağı olarak bu işi bizim üstleneceğimizi ümid ediyorduk. Ama bu işi onlara bağışladık. Sonra bu işi Osman (r.a.) üstlendi. İnsanların kınadığı bazı şeyler yaptı. İnsanlar isyan edip onu öldürdü. Ben bu işlerden el etek çekmiş olmama rağmen, insanlar yanıma gelip "Bana biat etmek istediler. Ben reddettim onlar "Kabul et, elini uzat zira ümmet senden başkasına razı olmayacak, hem sen kabul etmezsen insanlar tefrikaya düşecek." dediler, ben de onların biatim aldım. Beni sadece bana Basra'da biat eden iki kişinin düşmanlığı ve Allah'ın İslama girmede ilkler arsında olmayı nasip etmediği, dinde sadık bir geçmişi vermediği, Mekke fethinde canlarını Peygamberin affıyla zor elde eden bir babanın, aynı afla affedilen oğlu Muaviye'nin muhalefetinden korkuyordum.
O ve babası, Mekke fethinden sonra İslama kerhen -isteksiz- olarak girene kadar Allah'a, Peygamberine ve müslümanlara baş düşman idiler. Şimdi sizin onunla beraber muhalefetiniz, ona teslimiyetiniz tanı bir şaşkınlıktır. Siz şimdi ihtilaf ve aykırı düşmenizin size hiç layık plmadığı, onlardan hiç birini, insanlardan hiç biriyle denk saymanızın sla uygun olmayacağı, bu Peygamber neslini bir de terk mi ediyorsunuz. Aklınızı başınıza alın, ben sizi Allah'ın kitabına, Peygamberin İünnetine, batılın yok edilip dinin diriltilmesine davet ediyorum, |özümü böyle söylüyor, bana ve size Allah'tan mağfiret diliyorum." dedi.
Onlar da: "Osman'ın mazlum olarak öldürüldüğünü ilan et!" dediler. Hz. Ali de: "Ne mazlum, ne zalim diyemem." dedi. Onlar da "Biz de Osman mazlum olarak öldürüldü diyemeyen birinden uzağız." deyip kalkıp gittiler.
Hz. Ali bunun üzerine:
"Sen ölülere duyuramazsın, sırtını dönerek giderlerken daveti sağırlara duyuramazsın. Sen düştükleri sapıklıklardan, körlerin doğru yol göstereni de değilsin. Sen ancak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. Zira onlar (gerçek) müslümanlardır." (Nemi suresi 80, 81) ayetlerini okudu.737[8]
Muharrem ayı çıkınca Hz. Ali, Muaviye'nin ordugahına bir del I al gönderip haram ayların çıktığını artık harbe hazır olmalarını ilan ettirdi. İki taraf da alayları düzenlemekle o geceyi geçirdiler. Her iki ordu da ateşler yaktılar.738[9]
737[8] Taberi 3/80; El-Futuh 3/28, 29
738[9] Ahbaru't-Tıval 171; Taberi 3/8.2; El-Futuh 3/31; Buraya kadarki metin Zehebi'nin değildir. Belazuri, Ensab 3/84
Vakidî der ki: Günlerce çarpışıp binlerce adam öldü, ordu iyice bıktı. Nihayet Şamlılar Kur'anları kaldırdı, ve "Sizi Allah'ın kitabına ve ondaki hükme razı olmaya davet ediyoruz." dediler. Bu Kuran'a davet, Amr b. el-Âs'ın bir hilesi idi. Zira Hz. Ali ordusunun galibiyetini anlamıştı. Aşağıda anlatılacağı gibi iki ordu sulh için durdular.
Zühri anlatıyor:
-Öyle bir savaştılar ki, bu ümmet şimdiye kadar böyle bir savaş yapmamış idi. Iraklılar Hımış ordusuna, Şamlılar da Âliye ordusuna galip gelmişlerdi.
Hz. Ali'nin sağ cenah komutasında Eş'as b. Kays el-Kindî sol kanat komutasında Abdullah b. Abbas (r.a.), piyadelerin komutasında Abdullah b. Büdeyl b. Verkâ' el-Huzaî vardı ki, bu zat o gün orada öldürüldü.
O gün Hz. Ali'nin orudusunda komutan olarak el-Ahnef b. Kays et-Teymî, Ammar b. Yasir el-Ansî, Süleyman b. Surad el-Huzaî, Adiyy b. Hatem et-Taî, el-Eşter en-Nehaî, Amr b. el-Hamık el-Huzaî, Şebes b. Rıb'î el-Rıyahî, Said b. Kays el-Hemedanî var idi.
Hemedan'dan gelen ordunun komutanı Halid b. Velid'in oğlu el-Muhacir b. Halid el-Mahzumî idi. Kays b. Mekşuh el-Muradî, Huzeyme b. Sabit el-Ensari ve diğerleri de komutan olarak bulunuyorlardı.739[10]
Hz. Ali'nin ordusu elli bin kişi idi. Bir rivayette ise doksan bin, bir diğerinde ise yüz bin kişi olarak söyleniyor.740[11]
Muaviye'nin ordusu ise; yetmiş bin kişi idi. Sancağını Abdurrahman b. Halid b. Velid el-Mahzumî taşıyordu. Sağ kanatta Amr b. el-Âs -bir rivayette oğlu Ubeydullah komutan idi. Sağ kanatta komutan habib b. Mesleme el-Fihrî, Süvarilerin başında Hz. Ömer'in oğlu Ubeydullah, komutan idiler. O gün komutanlarından bazıları şunlar idi: Ebu'l-A'ver es-Sülemî -Züfer b. el-Haris -Zü'1-Kulâ el-Hımyerî -Mesleme b. Mahled -Büsr b. Ertâ el-Âmirî -Habis b. Sa'd et-Tâî 1-Yezid b. Hubeyra es-Sekûnî ve diğerleri.741[12]
Amr b. Mürra, Abdullah b. Selime'nin şöyle dediğini anlatır:
Sıffeyn savaşı esnasında Ammar b. Yasir'i esmer uzun boylu olarak gördüm elinde mızrağı vardı. Yaşlılıktan eli titriyordu. Amr b. Âs'ı, elinde bayrakla görünce, işte ben bu bayrağın altında Peygamberle beraber üç defa savaştım. Bu dördüncüsü. Vallahi bize saldırıp da Heeer hurmalıklarına ulaştırsalar bile kesinlikle bildim ki biz hak üzereyiz onlar batıl üzeredir. Vallahi ben bu bayrak altında Efendimiz (s.a.v.) ile beraber çarpıştım bu dördüncüsüdür. Sonra şehit olana kadar çarpıştı.742[13]
739[10] Tafsilatı için bkz: H. Hayyat, Tarih 193, 194; Taberi 3/82; Belazuri, Ensab 3/85; El-Futuh3/31,32;
740[11] Halife b. Hayyat, Tarih s. 194
741[12] T. Hlife s. 195, 196; Ahbaru't-Tıval 172; Taberi 3/82; El-Muntazam 5/118; K. El-Futuh3/31,32
742[13] Terceme İbni Sa'd'a göredir. 3/256, 257; İbni Ebi Şeybe 15/299; Belazuri, Enııb 3/95; Muntazam 5/119; A. Tıval 174
Bir başka ravi der ki: Hz. Ali ordusundan iki bin kişi Eş'as b. Ktty,s komutasında meydana çıktı.
Onlara karşı Ebu'l-A'ver de beş bin kişi ile savaşmaya geldi. Çarpışma başladı, sonra Eş'as oradaki su
yolunu ele geçirerek Ebu'l-A'ver'in ordusunu oradan çıkarttı.743[14]
(Ebu Hanife, et-Tıval adlı eserinde harbin cereyanını daha düzgün ele almış biz özetleyerek buraya
alıyoruz.)
Hz. Ali, süvarilere Ammar'ı, Piyadelere Abdullah b. Büdeyl'i tayin etmiş büyük sancağı da Haşim b.
Utbe el-Mirkâl'e vermişti. Sağ kanat komutasında Eş'as b. Kays'ı, sol kanada da Abdullah b.
Mesudu, sağ kanat piyadelerine Süleyman b. Sürâd'ı, sol kanat piyadelerine Haris b, Mürra el-
Abdi'yi komutan yaptı. Kalp kısmına Mudar kabilesi savaşçılarını sağ kanada Rabîa kabilesini, sol
kanada, Yemenlileri yerleştirdi, Kureyş Esed ve Kinâne kabilelerini İbni Abbas'a, Kindelileri de
Kş'us'it takviye gücü yaptı. Basra'nın Bekr oğullarını Hudayn b. Mün/.iı'c ilave etti. Basra'nın
Teymoğullarını Ahnef b. Kays emrine verdi, lluznft kabilesini Amr b. Hamık'ın emrine, Bekr el-Kûfe
oğullarını Nııaym b, Hubeyra'nın emrine verdi. Sa'd-ı Rubabi'l Basra oğullarına Harice b, Kudame'yi
Becile kabilesine Rifâa b. Şeddad'ı, Zühlu'1-Kûfe oğulliiıınn, Ruveym eş-Şeybanî'yi Hanzala
oğullarına, A'yen b. Dubey'a'yı Kuzââ oğullarına, Adiyy b. Hatem'i Kûfe'nin Lehazim oğullarına,
Abdullah b, Büdeyl'i, Temim oğullarına, Umeyr b. Ukarid'i, El-Ezd kabilesine Cündüb b. Züheyr'i,
Basra'nın Zühl oğullarına Halid b. el-Ma'ıner'i, Küfe Hanzahlara Şebes b. Rıbî'yi, Hemedanlılara Sa'd
b. Kays'ı. Uasrıt Lehazimlilere Huzeyme b. Hazim'i, Sa'd-ı Rubabi'l- Kûfelilere Ebu Sırma'yı (adı
Tufeyl'dir) Mezhic oğularına el-Eşter'i, Abdıı'l-KayN'i Kûfelilere Abdullah b. Tufeyl'i, Abdu Kays-ı
Basralılara Amr b, Hanzala'yı, Kays-ı Basralılara Şeddad el-Hilâli'yi, Kavasîlerin Leflf koluna da Kasım
b. Hanzala el-Cühenî'yi komutan yapmıştı.
Muaviye de, Süvarilere Abdullah b. Amr b. el-Âs'ı, Piyadelere Müslim b. Ukbe'yi, sağ kanada
Ubeydullah b. Ömer'i, sol kanada Habib b. Mesleme'yi, sancaktarlığa Abdurrahman b. Halid b.
Velid'i, Şamlılara Dahhak b. Kays'ı, Hımıslılara Zu'1-Kulâ'yı, Kınnesrinlilere Züfer b. Haris'i,
Ürdünlülere Süfyan b. Amr'ı, Filistinlilere Mesleme b. Halid'i, Şam piyadelerine Büsr b. Erta'yı, Hımış
piyadelerine Havşeb zû Zalim'i, Kınnesrin piyadelerine Tarif b. Habis'i, Ürdün piyadelerine
Abdurahman el-Kaynî'yi, Filistin piyadelerine Haris b. Halid el-Ezdî'yi, Şam'ın Kays oğullarına
Hemmam b. Kabîsa'yı, Hımıs'ın Kayslılarına Hilal b. Ebi Hubeyre'yi, sağ kanat piyadelerine Habis b.
Rabîa'yı Dımışk Kuzaalılarına Hassan b. Becdel'i, Hımış Kuzaalılarına Abbad b. Zeyd'i, Dımışk
Kindelilerine Abdullah b. Cevn es-Seksekî'yi, Hımış Kindelilerine Yezid b. Hubeyre'yi, Nemir b. Kasit
oğullarına Yezid b. Esed el-Iclî'yi, Hımyer kabilesine Hânî b. Umeyr'i, Ürdün Kuzaalılarına Muharik b.
el-Haris'i, Filistin Lahm oğullarına Nabil b. Kays'ı, Ürdün Hamdan oğullarına Hamze b. Malik'i, Ürdün
Gassanoğullarına Zeyd b. el-Haris'i, Kavası halkına Ka'ka' b. Ebrehe'yi, süvarilerin genel
komutanlığına Amr b. el-Âs'ı, piyade genel komutanlığına da Dahhak b. Kays'ı tayin etti.744[15]
İki taraf da yedişer saf tuttular. İki sağ iki sol kanatta üç tane de kalp (orta) yerinde. İki taraf on dört
saf idi. Herkes kendi bayrağı altında durdu. Kimse tek kelime söylemiyordu. Irak ordusundan Hacl
b. Üsad adında arap süvarilerinden bir kahraman iki tarafın ortasına çıkıp "Benimle düello edecek
743[14] Tarihi Halife 193; Murucu'z-Zeheb 3/386
744[15] Komutan isimlerindeki farklar için bkz. Taberi 3/82, Kitabu'l-Futuh 3/31-35
kim var?" diye bağırdı. Ona karşı Şam ordularının en iyi süvarilerinden olan babası Üsâl meydana çıktı, ikisi de pür zırhlı olduğu için birbirini tanımadılar. Bir kaç hamle yaptılar. İnsanlar gözlerini onlara dikmişlerdi. Birbirlerine bir kaç mızrakla vurdularsa da zırhlarının sağlamlığından bir şey olmadı. Baba oğluna saldırıp onu kucaklayıp atının eğerinden kaldırıp yere attı, kendi de üzerine düştü. Düşünce her ikisinin yüzleri açıldı. Birbirini tanıyınca her biri çarpışmayı bırakıp kamplarına döndüler. O gün başka bir çatışma olmadan kamplarına döndüler.
Ertesi sabah yerlerine döndüler. Utbe b. Ebi Süfyan meydana çıktı ve Ca'de b. Hübeyra'yı düelloya çağırdı. Ca'de de kabul edip ortaya çıktı, Önce yarış yaptılar, sonra söz yarışına girdiler. Ca'de Ukbe'yi kızdırdı. Utbe ona ağır bir laf söyledi. Her ikisi de öfkeyle geri gelip birbirlerine adamlar hazırlayıp sonra düelloya başladılar. Ca'de hücum edip Ulbe'yl bozguna uğrattı. Gelen iki grup da birbirleriyle çarpışmadan geri döndü. O gün başka saldırı olmadı.
Eş'as bir gün Irak kahramanlarından bir bölükle meydana çıktı. Ona karşı Habib b. Mesleme Şamlılarla birlikte gelip iki ordu arasında uzun süre çarpıştılar. Öyle ki gündüzün çoğu geçmişti. Sonra birbirlerine insaf ederek ayrıldılar.
Bir başka gün el-Mirkal denen Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas bir grup süvari ile çarpışmaya çıktı. Ona karşı Ebu'l-A'ver de aynı kuvvetle bir grupla meydana geldi. O gün ikindiye kadar birbirlerindefı kaçmadan savaştılar.
Bir gün Ammar b. Yasir bir grup Iraklı süvari ile oraya geldi. Ona karşı Amr b. el-Âs elinde siyah bir bez parçasıyla meydana çıktı. Bez bir kargıya takılmış idi. İnsanlar "İşte bu bez Peygamberimizin bağladığı bayraktır!" dediler. Hz. Ali "Bu bayrağın hikayesini size anlatacak benim. Rasulullah (s.a.v.) bu bayrağı hazırladı ve "
Bu bayrağın hakkını kim verecek?" buyurdu. Amr da "Bunun hakkı ne Yâ Rasulullah" dedi. Nebi (s.a.v.) de
"Kafirden kaçmayacaksın" buyurmuştu. Amr o gün, Rasulullah'm sağlığında, bu bayrakla kafirden kaçmıştı, ama bu gün aynı bayrakla Müslümanlarla çarpışıyor." dedi.745[16]
O gün sabahtan akşama kadar Ammar ile Amr çarpışmaya devam ettiler ikisi de karşısındakini kaçırtmaya muvaffak olamadı.
Bir gün Muhammed b. el-Hanefiyye komutasında bir grup düello istedi. Onlara karşı aynı sayıda bir grup Ubeydullah b. Ömer'le çıktılar, Ubeydullah ona "Haydi düelloya" dedi. Muhammed de "atından in" dedi. İkisi de attan indi. Durumu gören Hz. Ali atını sürüp oraya vardı, attan inip oğlu Muhammed'e "atımı tut" dedi. Sonra da Ubeydullah'ın üzerine yürüdü. O da "Benim seninle çarpışma ihtiyacım yok, ben senin oğlunu istemiştim." diyerek kaçtı. Muhammed "Babacığım beni bıraksaydın ya onu öldüreceğimi umuyordum." dedi. Hz. Ali de "Düelloyu kazanacağına ben de inanıyordum. Seni öldürebileceğine kanî değildim." dedi. Sonra süvariler gün ortasına kadar çarpışıp birbirini yenemeden ayrıldılar.
745[16] Bu olay 4 dipnot önceki belirtilen hadisedir.
Bir gün İbni Abbas (r.a.) bir bölük süvariyle çıktı. Velid b. Utbe de o kadar bir güçle ona karşı çıktı ve "Ya İbni Abbas, akrabalığı kestiniz devlet başkanınızı öldürdünüz emelinize de ulaşamadınız!" deyince o da "Bana masal okuma da düello edelim dediyse de Velid yanaşmadı. O gün öğleye kadar İbni Abbas bizzat çarpıştı, sonra ayrıldılar.
Bir gün Amr b. el-Âs Şam süvarileriyle meydana geldi. Ona karşı Irak süvarilerinden onlar kadar bir grupla karşılarına dikildi. Şamlılardan Şer Hucr dedikleri biri düello istedi. Ona karşı Hucr b. Adiy çıktı. Şer Hucr ona bir mızrak darbesi vurup atından düşürdü. Arkadaşları onu korudular. Sonra Küfe eşrafından Hakem b. Ezher çıktı. İkişer defa hamle ettiler. Şer Hucr onu da öldürdü. Sonra "Çarpışacak var mı?" dedi. Ona ölen Hakem'in amca oğlu Rifâa b. Talîk çıktı. Hucr onu da öldürdü.
Başka bir gün Ali ordusunun faziletlilerinden Abdullah b. Büdeyl Irak süvari grubuyla geldi. Ona aynı sayıda süvariyle Ebu'l-A'ver es-Sülemî çıktı bir müddet çarpıştılar. Abdullah bir süre arkadaşlarını meydanda çarpışmaya bıraktı. Sonra atını mahmuzlayıp şaha kaldırdı. Sonra hızla Şamlıların üzerine sürüp topluluklarını dağıttı. Kendine yaklaşanları kılıçla biçerek Muaviye'nin bulunduğu tepeye kadar geldi. Muaviye'nin adamları önüne gerildiler. Muaviye adamlarına "Yazıkları olsun size, şu anda demirden size fayda yok taşa sarılın!" dedi. Ona kaya atmaya başladılar ve onu şehit ettiler. Muaviye gelip başucunda durdu ve "İşte kavminin koçu budur." dedi.
Muaviye'nin kendiyle iftihar ettiği cengaver, bir kölesi olup adı Hureys idi. Muaviye gibi giyinir, onun silahını kuşanıp atına binerdi. İnsanlar onu öyle görünce Muaviye sanırdı. Muaviye ona "Sakın Ali'yle karşılaşma" derdi. Bir gün Amr b. el-Âs ona "Sen Ali'yle düello etsene, sen onun dengisin!" dedi. O da "Efendim razı olmuyor" deyince Amr "Vallahi sen onunla çarpışsan kesin olarak onu yeneceksin, artık Ali'yi yenme şerefi senin olacak" diyerek onun kalbini çeldi. Ertesi sabah Hureys meydana çıkıp Hz. Ali'ye meydan okudu. Hz. Ali de çıkıp onu öldürdü.
Bir gün Hz. Ali, Muaviye'ye haber salıp "Aramızdaki bir mesele için insanlara neye kıyıyoruz. Çarpışalım kim yenerse Halife o olsun" dedi. Muaviye Amr'a "Ne diyorsun" dedi. O da "Adam sana insaf ediyor onunla çarpış" dedi. Muaviye sen beni kandırıyorsun, onunla niye düello yapayım? Eş'ariler ve Aklılar önümde duruyorken!" deyip sonra da:
"Kralların düello ile ne alakası var. Düellocunun nasibi ancak Şahinin avdan kaptığı parça kadardır." şiirini okudu.
Bu yüzden Amr'a küsüp günlerce konuşmadı. Amr da Muaviye'ye "Yarın ben Ali'yle çarpışacağım." dedi. Ertesi gün Amr meydana çıkıp recezler okudu sonra da bağırarak "Ey Ebu'l-Hasen haydi gel. Ben Amr b. el-Âs'ım." dedi.
Hz. Ali hemen meydana çıktı. Önce birbirlerine hamle çarpışması yaptılar. Sonra Hz. Ali kılıcını sıyırıp Amr'ın üzerine atıldı. Amr'ı tam yakalayacaktı ki, Amr kendini atından aşağı atıp bir ayağını havaya kaldırdı. O zaman avret mahalli açılıverdi. Hz. Ali onu avret yerini görmemek için yüzünü öte tarafa dönüp Amr'a ilişmedi. Amr da kaçarak Muaviye'nin yanına döndü. Muaviye ona: "Allah'a ve kıçıyın karalığına bereket (Yani Ali utancından bakmadığından canını kıçınla kurlardın demek istiyor) yâ Amr!" dedi.
Bir keresinde de Ubeydullah b. Ömer b. el-Hattab Şam süvarilerinden bir bölükle çarpışmaya geldi. Kendisi Arapların en iyi süvarilerinden biriydi. Ester de yanına onunki kadar süvari alıp karşılaşmaya çıktı, Aralarında çetin bir çarpışma oldu. Ubeydullah'la Ester bizzat çarpıştı. Ubeydullah ona saldırınca Ester ise daha çabuk davranıp ona Mızrağım fırlattı ama isabet ettiremedi. Ama süratle Ubeydullah'ın askeri içine daldı. Sonra iki grup birbirinden ayrılmış ama üstünlük Eşteı'in olmuştur.
Yine bir gün Halid b. Velid (r.a.)'ın oğlu ve Muaviye'nin yakın adamlarından olan Abdurrahman ve Adiy b. Hatem yanlarında adam* larıyla çarpıştı. Akşama kadar süren çarpışmanın galibi olmadı.
Bir defasında da Zü'1-Küla' dört bin atlısı ile ölümüne yemin ederek çarpışmaya çıktı. Hz. Ali ordusundan Rabia oğulları grubuna saldırdılar. Rabiahlar Hz. Ali'nin sol kanat ordusu olup komutanları Abdullah b. Abbas (r.a.) idi. Rabia oğulları birliği bozulup kaçmaya başlamıştı ki, Halid b. el-Muammer: "Ey Rabiahlar. Allah'ın gazabını üstünüze çekiyorsunuz." diye bağırınca hepsi onun etrafına koştu. İşte bundan sonra müthiş bir çarpışma başladı pek çok can alındı. Ubeydullah b. Ömer "Ben iyi oğlu iyiyim!" diye bağırınca onu işiten Ammar b. Yasir (r.a.) "Aksine, sen ancak iyi oğlu alçağın birisin!" diye bağırdı. Ubeydullah şiir söyleyerek saldırdı ve Rabia oğullarından iyi bir süvari olan Şimr b. Peyyan'ı öldürdü.746[17]
Ubeydullah İbni Ömer'in Öldürülüşü
Ertesi gün Ubeydullah yine aynı adamlarıyla geldi. Onlara Rabiahlar karşılık verip çarpışmaya başladılar. Hureys b. Cabir el-Hanefi ona saldırdı ve mızrağını gerdanına saplayıp onu öldürdü.
Kimileri onu Hânî b. Hattab, kimileri de Malilk b. Amr öldürdü, der.747[18]
Zü'l-Kula'ın Öldürülüşü
Zü'1-Küla' Şamlılardan .bir grupla meydana gelip çarpışma istedi. Onlara karşı Abdullah b. Abbas yanında Rabialılarla çıktı. Çarpışmaya başladılar. Hındıf adlı biri Zü'1-Kula'ın omuzuna öyle vurdu ki zırh bile yarıldı. O da ölü olarak yere serildi. O gün akşama kadar çarpıştılar.748[19]
Harpten Bazı Safhalar Ve Esas Harp
Sıffeyn'de akşam olup iki taraf birbirinden ayrılınca her iki grup birbirine gider gelir kimse birbirine çatmazdı. Gelip birbirinden ölülerini alır defnederlerdi.
Bir ara Hz. Ali, Şamlılara karşı artık bu düello ve müfreze kavgasını bırakıp ordunun tümüyle
746[17] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 270-280
747[18] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 280
748[19] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 280
savaşacağını ilan edince insanlar müthiş telaş ve üzüntüye kapılıp: "Bu güne kadar bölükler birbirleriyle çarpışıyordu. Eğer iki ordu tamamıyla birbirine girecek olursa bu arapların sonu olur!" dediler.
Hz. Ali geceleyin: "Ey insanlar, yarın bütün güçlerimizle savaşacağız, bu gece kıyam-ı leyi namazı kılın, Kur'an okuyup Allah'tan sabır ve af ve karşınızdakilere karşı sebat isteyiniz!" dedi.
Muaviye de geceleyin ordusuyla konuşup teşvik etti.
Hz. Ali sabahı erken kıldırıp hemen harp meydanına geldiler. Oradi karşı grubu seyredip kimlerin nereye yerleştirildiğini anladı ve ordusunu ona göre yerleştirip hücuma hepsinin aynı anda başlayacağı cimini verdi.
Hz. Ali Hicaz halkından on iki bin kişinin bizzat başına geçerek öyle bir tekbir aldılar ki dağlar taşlar inledi ve Muaviye'nin bulunduğu orduya saldırdılar. Şam ordusu bozguna uğradı. Hz. Ali'nin ordusu Muaviye'nin yanına kadar geldi. Muaviye, Amr b. el-Âs ile beraber minberinde oturup çarpışmaya bakıyordu. Durumu görünce kaçmak için atını hazırlattı. Ama Şamlılar bu çekilişten sonra birbirlerini yardıma çağırıp toparlandılar ve Iraklılara saldırdılar. Gece bastırana kadar müthiş bir çarpışma oldu. İki taraf da bozulmadı.
Sabahleyin insanlar ölülerini alıp defnettiler.
Kuşluk vakti Hz. Ali ordusuna: "Haydi saflarınıza gidin, düşmana saldırın, gözlerinizi işinize çevirin, sebat edip Allah'ı çok anın. Sakın birbirinizle çekişmeyin, yoksa dağılırsınız da gücünüz yok olur. Sabredin, Allah sabredenlerle beraberdir." dedi.
Muaviye de bir hutbe okuyup: "Sabredin sabır yarışı yapın. Ccnkten kaçmayın, birbirinize iş havale etmeyin. Zira siz hak yoldasınız Deliliniz güçlüdür. Siz haram kan akıtan birine karşı savaşıyorsunuz, Onu gökte mazur sayacak biri yok." dedi.
Sabahleyin tekrar savaş başladı. Muaviye'nin sol cenah komutum Habib b. Mesleme Hz. Ali'nin sağ kanadına saldırdı, ve onları püskürttü. Hz. Ali, Sehl b. Huneyfi oraya takviyeye yolladı. Fakat onları Şamlıların alayı birden karşılayıp onları dağıtarak da Hz. Ali'nin yunma kadar geldiler. Hz. Ali'nin yanındakilerden çoğu geriledi. Öyle ki yanında ancak yiğitler ve kahramanlar kaldı.
Bu olayı gören Zeyd b. Vehb şöyle anlatıyor:
-Hz. Ali Rabialıların tarafına yürüyordu. Yanında oğulları Hasan, Hüseyin ve Muhammed vardı. Atılan oklar kulağı ile omuzu arasından geçiyor, oğulları bizzat ona canlarını siper ederek onu koruyorlardı. Ht, Ali sol kanada yaklaştığında ordusu Şamlılara karşı çarpışıyordu, El-Ester de komutanlık yapıyordu. Hz. Ali ona seslenip "Şu kaçanlara var da "Nereye kaçıyorsunuz, kaçınılması imkansız olan ölümden kaçıp devamı olmayan hayata mı gidiyorsunuz!" de." dedi.
Ester Hz. Ali'nin atına binip kaçışanların önünü kesti ve "Ey insanlar ben Eşter'im! Yanıma gelin!" diye bağırınca hemen etrafında toplandılar. O da onları Şam ordusunun sol kanadı üzerine sürdü. Şamlılar gerileyip eski saflarına çekildi.
Akşamla yatsı arası Hz. Ali gelip insanları harbe teşvik eden bir konuşma yaptı.
Sonra Şamlılar sağ kanatta bulunan Temimoğullarına saldırdı. Onlar da gerilediler. Zahr b. Nehşel: "Ey Temimoğulları nereye!" diye seslendi. Onlar da: "Şu başımıza gelen belaları görmüyor musun?" dedi. O da "Size yazıklar olsun, firar mı ediyorsunuz? Din için çar-pışmayacaksanız, şerefiniz için çarpışın bari!" deyince hep birden saldırıya geçtiler. Zahr şehit oldu. îki taraf birbirine girip mızraklar kırılıp kılıçlar parçalanana kadar çarpıştılar. Sonra birbirlerini dişleyip toprak saçtılar. Sonra her iki grubun dellalları "Ey arap topluluğu kadınlara ve çocuklara dikkat edin, mahremiyet hususunda Allah'tan korkun!" diye bağırdılar.
Hz. Ali kılıcıyla topluluğun içine dalıyor kılıcı eğilinceye kadar çarpışıyor sonra kanlara bulanmış olarak topluluktan çıkıp kılıcını doğrultup tekrar geri dönüp ordunun içine dalıyordu. Rabialılar o gün ellerinden gelen sabır ve sebatı gösterdi. Güneş battığında Muaviye'nin çadırına çok yaklaşmışlardı. Muaviye "Ne dersin?" diye sorunca Amr "Çadırını boşalt" tavsiyesinde bulundu. Muaviye de harbi seyrettiği minberinden inip çadırı boşalttı. Rabialılar başlarında Hz. Ali ile gelip çadırı sararak parçaladılar, sonra geri döndüler.
Haşim B. Utbe'nin Ölümü: Ertesi sabah Hz. Ali sancağı Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas'a vererek saldırıya geçti. Akşam olup Hz. Ali'nin ordusu geri çekilince, Haşim bir kaç yiğitle meydanda idi. Haris b. Münzir et-Tenûhî üzerine saldırıp ona öldürücü bir darbe vurdu. Sancağın gelmediğini gören Hz. Ali birini yollayıp sancakların öne geçmesi emrini ulaştırdı. Haşim bu adama yarasını göstedi, baktı ki ikiye yarılmış. Adam geri dönüp Hz. Ali'ye durumu söyledi. Çok geçmeden Haşim öldü. Gece kararınca iki taraf çekildi.
Ertesi sabah Hz. Ali sancağı Haşim'in oğlu Abdullah'a verip savaşa başladı. Ka'ka' ez-Zaferî "O gün kılıç seslerinin gök gürültüsünü geçilgini duyuyordum." diyor. Hz. Ali duruma bakarak: "Lâ havle ve 11 Ituvvete illa billah. Vallahul müste'ân, Ey Rabbimiz bizimle kavmimizin ifasını hak ile fetih nasip eyle. Zira fatihlerin hayırlısı sensin." diye dua »diyordu.
Hz. Ali o gün yine bizzat çarpışıyor kanlara bulanıyordu. O gün gecenin üçte biri geçene kadar çarpışıp sonra ayrıldılar. Hz. Ali üçü başından, ikisi de yüzünden olmak üzere beş yara aldı.
Zül Cenaheyn lakaplı Abdullah b. Ca'fer, Amr b. el-Âs komutasındaki orduya saldırdı. Ensardan iki kardeş köle, Muaviye'nin çadırın» varıp çadır kapısında çarpıştılar. Harp değirmeni gecenin üçte birine k ııılııı sürdü. Ertesi gün ölülerin çokluğundan çarpışma yapmayıp meydandan ölülerini alıp defin etmekle meşgul oldular.
Muaviye Hz. Ali'ye şu mektubu yazıp yolladı:
-Ben seninle Hz. Osman'ın kanı için çarpışıyorum. Yoksa onun ha-lifillği konusunda iki yüzlülük yapmıyorum. Eğer intikamıma ulaşa-iıillısem aradığım bu. Yoksa zulüm üzerine yaşamaktansa hak savunurken ölmek bana daha güzeldir.
Hz. Ali de şu cevabı verdi:
•"Ben sana, Muharik'in Benî Fâliçlilere yaptığı teklifi sunuyorum, Vfuhurik şiirinde der ki:
'Ey atlı! yerlerine yerleştiklerinde Benî Fâliçlilere rastladığında ı 'hidra tebliğ et ki
•Bize gelin de, tozu uçmuş tenha araziye dönmeyin!
•Süleym b. Mansur oğullan şerefli insanlar, arazileri de çok ağaç-lniır."
Muaviye de ona bir mektup yazıp cevap verdi.
Sonra harbe başladılar. Muaviye'nin sancağını Halid b. Velid'in oğlu Abdurrahman aldı. Arapların meşhur süvarilerindendi. Önüne gelenleri savarak ilerledi. Iraklılar El-Eşter'e "Bak sana sancakları nereye kadar vurdı!" dediler. O da Iraklıların sancağını alıp recezler söyleyerek «aldırdı ve Şamlıları geldikleri yere geri kovaladı.
Havşeb Zû Zalimin Öldürülüşü: İraklıların sancağını Cündüb b. Züheyr almış, ona karşı da I lavşeb ZÛ Zalim çıkmıştı. Kendisi Şam ulularından ve kahramanlarından bi« ılydi. Sancaklarını alıp Iraklıları yaralayarak ilerliyordu. Ona karşı Süleyman b. Surad çıktı. İki taraf çarpışmaya başladı ve Havşeb öldürüldü. Iraklılar geri çekilip tekrar saldırma taktiği uygulayınca safları bozuldu. Hz. Ali yanına muhafız birliğini alıp diğer taraftaki çarpışanların yanına geçti. Geri dönen Adiy b. Hatem Hz. Ali'yi yerinde bulamayınca telaşlandı. Ona Hz. Ali'nin yerini söylediler. O da geldi ve:
-"Ey Emira'l-Mü'minin, sen sağ isen mesele kolay. Bil ki ben senin yanına ölülerin üstlerine basarak geldim. Bu gün öyle bir gün ki, ne bizde ne de onlarda sağ lider kalacak." dedi. O gün en iyi dayanan Rabia kabilesiydi. Hz. Ali onlara "Siz benim zırhım ve kılıcımsınız." deyip Efendimiz (s.a.v.)'in "Rîh" adlı atına bindi. Yine Peygamberimizin katırını önüne alıp başına siyah bir sarık sardı. Sonra "Canını Allah'a satacak kim var!" diye ilan ettirdi. İnsanlar hemen kabul ettiler. O da onlarla Şamlılara saldırdı. Şamlılar geri çekilme hareketini çok kötü yapınca "Muaviye korkup kaçmak için atını istedi. Sonra dellal: "Ey insanlar nereye! Harp işi nöbetleşe olur" diye bağırınca geri gelip Iraklılara saldırdılar.
Muaviye Amr'a: "Akk ve Eşarî kabilelerini öne geçir zira bu geri çekilip saldırma taktiğinde ilk bozulan onlar oldu." dedi. Amr da varıp emri tebliğ edince Akklıların lideri Mesruk Muaviye'ye geldi ve "Sen benim askerlerime ikişer bin ulufe ver. Onlardan ölenler olursa amca oğlu yerine geçsin." teklifini yaptı. Muaviye bunu kabul edince gelip adamlarına bildirdi. Onlar da öne geçtiler. Onlarla Hemdanlılar arasında çetin bir kılıç savaşı oldu. Akklılar "Hemdanlılar dönmedikçe dönmeyeceklerine, Hemdanlılar da onlar dönmedikçe dönmeyeceklerine yemin ettiler.
Amr, Muaviye 'ye "İşte aslanlar aslanlarla karşılaştı. Bu günkü gibi asla bir gün görmedim." dedi. Muaviye de ona:
-Eğer senin saflarında Akk gibi, Ali'nin tarafında da Hemdanlılar gibi bir kabile olsaydı, bu ik tarafın da sonu olurdu." dedi.
Sonra Hz. Ali'ye Muaviye şöyle bir mektup yolladı:
-Sanıyorum benim bildiğim gibi sen de biliyorsun ki harp bize de size de vereceği zararı verdi. Her ne kadar aklımıza yenilsek de halâ elimizde, geçenlere pişman olacak, geleceğe sulh yapabilecek kadar bir imkanımız var. Zira sende hayatta kalma ümidi ancak bendeki kadardır. Ben de harpten
senin korktuğun kadar korkuyorum. Vallahi ordular zayıfladı, pek çok rical yok oldu. Biz Abdi Menaf oğullan olarik birbirimize karşı bir üstünlüğümüz yok. Ancak şereflinin horlanmutu v§ hürrün köle yapılması kadar bir şey var vesselam.
Hz. Ali de ona şu cevabı verdi:
-Bismillahirrahmanirrahim! Bana içinde "şöyle şöyle dediğin" mektubun ulaştı. Bil ki, sen ve biz bu hususta bir daha varamayacağımı! bir noktaya ulaştık. "Korku ve ümitte aynı durumda olmamıza" gelince. Sen kesin olan bir hususu yerine getirme hususundaki kararlılığındım, şüphe içinde olduğun şeyi işlemek hususunda daha kararlı olmadığın gibi, Şam halkı da Iraklıların ahirete olan isteklerinden daha arzulu bir dünya isteğine sahip değildirler.
"Birbirimizden bir üstün tarafımız yok." demene gelince, bu hiç d§ öyle değil. Zira Ümeyye oğulları Haşimoğulları gibi, Harpte Abdülmuttalip gibi, Ebu Süfyan da Ebu Talib gibi olmadığı gibi, canlarını Mekke fethi sonrası afla kurtaranlar da Allah yolundu hicret edenler gibi olamaz. Acizleri öldürüp zelilleri itaat altına aklığımız nübüvvet fazileti bizdedir.
Sonra Hz. Ali sabahı alaca karanlık kıldırıp, ordularıyla saldırıyu geçti. El-Eşter kuyruğu dönülmüş bir atın üstünde zırhlara bürünerek meydana çıktı ve Şam ordusuna saldırdı, orada elinde üç tane mmak kırdı. İnsanlar kılıç ve demir sopalarla çarpıştı. Şamlı biri Hz. Ali'ye seslenip "Yaklaş da konuşalım!" dedi. Hz. Ali gelip karşısına durunca
-Ey Ali senin islam dinindeki kıdemliliğin kimsede yok. Peygam» berle hicretin ve cihadın var. Şu akan kanları durutamaz mısın, Iruk'i dönerek bu harbi geriye atsan, biz de Şam'a dönerek vaz.iyetim.il! kontrol etsek, sen de durumu gözden bir daha geçirsen olmaz mı?" dedi,
Hz. Ali de: "Ey adam! Ben bu meselenin burnuna ve gözlerine darbi vurdum. Ama savaşmak ya da Allah'ın Hz. Muhammed'e indirdiğini inkara razı olmaktan başka bir çıkar yol bulamadım. Allah (cc) 'kendisine yer yüzünde isyan edilirken dostlarının iyiliği emretmeden kötülüğe karşı çıkmadan susup oturmalarına asla razı olmaz. Ben e§e hennem zencirlerine razı olmak yerine harbi daha hafif görüyorum." dedi.
Şamlı "İnna lillah... diyerek geri döndü. Sonra mızrakları parçalayan kılıçları kıran bir çarpışma başladı. Tozdan hava karardı, nefeileri kesildi, soluksuz birbirlerine bakakaldılar. Sonra gece aralarına girip ayrıldılar. Bu geceye "Herir" gecesi dendi. Sabah olunca iki taraf da beraberce meydana girip ölülerini alıp defnettiler.
Sonra Hz. Ali ordusuna hitabede bulunup: "Ey insanlar çarpışma sizde ve düşmanınızda gördüğünüz noktaya geldi. Allah'ın rahmetiyle kalın, yarın düşmanınızla, Allah aranızdaki hükmü verene kadar çarpışmaya çıkın." dedi.
Bu durum Muaviye'ye ulaşınca Amr b. el-Âs'a "Ne yapalım bu gün ve bu gece olanları biliyorsun!" dedi. O da "Benim bir tuzağım vardı onu bu güne bırakmıştım. Eğer o hilemi kabul ederlerse ihtilafa düşecekler. Kabul etmezlerse dağılacaklar." dedi. Muaviye "O nasıl şey?" deyince Amr:
-"Sen, seninle onların arasında hükmü vermesi için onları Allah'ın kitabı Kur'an'a davet edeceksin.
Böylece sen bununla arzuna kavuşursun!" deyince, Muaviye anladı ki, vaziyet aynen Amr'ın dediği gibidir.
Eş'as b. Kays yanında toplananlara: "Dün tozlu harbin ne yaptığını gördünüz. Vallahi bir de yarın böyle karşılaşacak olursak arabın sonu harimlerimizin zayiatı (yabancı ellere geçmesi) demektir." dedi. Muaviye bunu duyunca: "Eş'as doğru söylüyor: Yarın da böyle çarpışacak olursak Rumlar gelip Şam halkının çoluk çocuğunu, İranlılar Iraklıların çoluk çocuğunu esir almaya kalkacak. Bu işi çok iyi düşünen kafalar anlar. Kur'an'ları mızrakların ucuna bağlayın!" dedi.
Kur'an'lar mızraklara bağlandı. Dımışk Kur'an'ı denen büyük mushaf beş mızrağa bağlanıp beş kişiye taşıtıldı. Alaca karanlıkta hareket edildi. Iraklılar Şamlıların geliş tarzına bakıp bir şey anlayamadılar. Sabah ağarınca baktılar ki bayrak değil kur'an.
Sonra bir kısmı çıkıp: "Ey Araplar. Yok oldunuz, hanımlarınızın ve çocuklarınızın yarın Rumların ve İranlıların eline geçeceğini düşünüp Allah'tan korkun! İşte Allah'ın Kitabı bizimle sizin arasında Hakem olacak!" dediler. Hz. Ali "Bunların arzusu Kur'an değil, hile yapmaya çalışıyorlar." dedi.
Ebu'l-A'ver başında bir mushafla gelip "İraklıları Kuran'm hakemliğine çağırdı. Bunu duyan Kurdûs b. Hânî "Ey Iraklılar, bunlara sakın aldanmayın bu tuzaktır." dedi. Sonra Süfyan b. Sevr el-Nükrî konuşup: "Ey Iraklılar! Şamlıları Kur'an'a ilk önce biz davet ettik. Kabul etmediler. Biz de onlarla çarpışmayı helal saydık. Şimdi biz Kur'in'in hukemliğini reddedersek onların da bizimle savaşması helal olur. Bizim Allah'ın ve Rasulünün bize zulmedeceği gibi bir korkumuz yok ki,,, " dedi.
Sonra Halid b. el-Muammer kalktı ve "Ey müminlerin cnıiril Eğer knbul edersen hayatta kalmak bu teklife bağlı. Ama bu teklifi redd ediyorsan bizce senin kararın daha iyi!" dedi.
Hz. Ali onlara: "Allah'ın kulları! Allah'ın kitabına yapılan davete uyanların en layığı biz ve sizsiniz. Ancak karşımızdakilerin maksadı üudece hile. Zira harp onları dişledi. Vallahi onlar onu kaldıımııkltt onunla ameli kast etmiyorlar. Buna rağmen ben bile Kur'an'la hükme çağrılınca, hayır deme imkanı bulamıyorum. Nasıl bulayım ki. bi/ onlarla bu Kur'an'ın hükmü icra edilsin diye savaştık." dedi.
El-Eş'as b. Kays da "Ya Emiral-Mü'minin! Biz dün sana nasıl buğlıysak bu günde aynıyız. Ancak doğrusu Şamlıların teklifini kabul etmektir." dedi.
Hz. Ali bu daveti kabul edince, Hz. Ali Yezid b. el-Hâni'ye "Git df şu anda sağ tarafta çarpışmakta olan el-Eşter'e derhal harbi bırakmalını ve gelmesini söyle." dedi. Ester de: "Sen emiril-mü'mininin yanına dön ve aramızdaki harbin tam kaynamış olduğunu, benim geri dönmemin yanlış olacağını söyle." dedi. Yezid gelip durumu Hz. Ali'ye bildirdi, O esnada El-Eşter'in oluduğu taraftan tekbir sesleri yükseldi. Oradakiler Hz. Ali'ye, "Vallahi herhalde ona harp etmesini emrettin." dediler. Hz, Ali de: "Ben onunla konuşmadan nasıl söylemiş olabilirim ki." diyerek Yczid'e "Git de Eşter'e söyle hemen gelsin. Zira fitne başladı," dedi, Eşter'e varıp durumu söyleyince o "Şu Kur'an'larının mızrftki» kaldırılması mı, vallahi o aramıza ihtilaf ve ayrılık sokacak bir meseli," dedi.
Ester gelip "Ey gevşekler ey zeliller! düşmana galip geldiğiniz şu dakikada mı korkuya kapıldınız. Kur'an kaldırılınca mı böyle oldunul bana biraz müsaade verin!" dedi. Onlar "Biz senin yanlışına katılumn* yız." dediler. O da "Vay be, iyileriniz öldürüldü geriye zayıflıırinii kaldı. Size ne oldu, ne
zaman hakkı gerçekleştireceksiniz çarpışırken tHİ vaz geçerken mi?" sizin şehitlerinizin durumu ne öyleyse, Cennetti itil cehennemdeler mi?" dedi. Onlar: "Biz onlarla Allah yolunda nvitştık,
Allah yolunda vaz geçtik." deyince o öfkelenip "Sanıyorduk ki sizin namazınız ibadet ve cennet arzusudur. Görüyorum ki şimdi dünyaya doğru firar ediyorsunuz." dedi. Epeyce çekiştiler, birbirilerinin atlarının yüzüne vurdular.
Daha sonra Haricî saflarına katılacak olan Mis'ar b. Fedekî, İbnu'l-Kevvâ ve Kurraların onlar tabakasında olanlar, bu Kur'an hakemliğine en arzulu olanlardı.
Sonra Muaviye, Hz. Ali'ye "Bu çarpışmadan dolayı kıyamet günü ilk hesaba çekilecek olan ben ve sensin." diye başlayan bir mektup gönderip Hz. Ali'yi Kur'an'a ve insanların kanlarının boşa akmasına engel olmaya çağırdı.
Hz. Ali de ona "Biz Kur'an'ın hükmüne razı olduğumuz için kabul ediyoruz, yoksa senin teklifine değil. Zira Kur'an'ın hükmüne razı olmaya çok uzak bir sapıklığa saplanır." diye yazdı.
Sonra Hz. Ali Amr'a, Amr da ona birer mektup yolladı.
Sonra Iraklıların ve Şamlıların Kurraları toplanıp iki saf arasında oturup Kur'an'ı müzakere edip, hep birden iki Hakem tayinine karar verip ayrıldılar.)749[20]
Sonra iki ordu Safer ayının yedinci Çarşamba günü, sonra Perşembe, Cuma ve Cumartesi gecesi çarpıştılar. Yenileceğini anlayan Şam ordusu Amr b. Âs'ın tavsiyesiyle Kur'anları mızrakla havaya kaldırıp, sulh ve Hakem tayinine davet ettiler. Hz. Ali iki Hakem tayinine muvafakat edince, kendi ordusu Hz. Ali aleyhine ihtilafa düştü, içlerinden bir grubu: "Hükmetmek sadece Allah'a aittir." diyerek Hz. Ali aleyhine kalkıp oradan çıktılar. İşte bunlar Haricîlerdir.750[21]
Süveybir b. Ebî Fahıta babasının: Sıffeyn harbinde Hz. Ali tarafında çarpışan yirmi beş tane Bedir sahabesi şehit edilmiştir, dediğini anlatır. Lakin Süveyr "metruk" bir ravidir.751[22]
Şa'bî anlatıyor: Abdullah b. Büdeyl Sıffeyn savaşındayken üzerinde iki kat zırh ve elinde iki kılıç vardı. Bir yandan Şam ordusuna dttfb© vururken bir yandan da şu şiiri söylüyordu:
Ancak sabır ve tevekkül sonra da su kaynağındaki havuzda yürüyen deve yürüyüşüyle ilk atlılarla beraber hücuma geçmek kalmıştır. Dile diği gibi hükmedip dilediği gibi yapmak Allah'ındır.
Vuruşa Vuruşa Muaviye'nin yanına kadar varıp onu yerinden kaçırttı. Muaviye'nin adamları ona taş atarak saldırıp onu takatsiz bıraktılar, sonra öldürdüler. Muaviye ona doğru yürüdü. Abdullah b. Âmir onun üzerine sarığını çözüp örttü ve "Allah rahmet etsin" dedi. Muaviye Abdullah'a "Biz onu sana bağışladık. Ka'be'nin Rabbine and olsun ki, kavminin koçu o idi. Allah'ım Ester ve Eş'as'a karşı zafer ver. Vallahi bu tür yiğitler tıpkı şairin haklarında:
749[20] Ebu Hanife ed-Dineveri, el-Ahbaru't-Tıval sayfa 172-192; Aynı konu için bkz. Taberi 3/82-105; K. El-Futuh 3/93- 321; Belazuri Ensabu'l-Eşraf 3/78-108; Ancak bu haberin İbnu'l-Cevzi'de desteği var. Muntazam 5/120
750[21] Tarihi Halife 194; Bu daha önce anlatıldı.
751[22] Zehebi Mizan'ında onun rafizi olduğunu ve bütün otoritelerce yalancı sayıldığını, babası Ebu Fahita'nın (Said b. Ilaka) büyük bir tabiin olduğunu söyler.
Adeta Harb'in kardeşi, eğer harp onu dişlese o da harbi dişler. Bir gün harp ona çıkagelirse o da derhal paçasını sıvar.
Tıpkı ırzını koruyan yiğit bir aslan da ölüm ona mızrağını fırlatmış o da onunla oyalanmakta...
dediği tipten kimselerdir. Huzâa kabilesinin değil erkekleri, kadınları bile benimle çarpışma imkanı bulsalar çarpışırlardı." dedi.752[23]
İbnu Sa'd'ın Tabakat'ında Amr b. Şurahbil, Haneş b. Abdullah es-San'ânî yoluyla Abdullah b. Zürayr el-Ğâfikî'den şöyle nakleder: Sıffeyn harbini hatırlıyorum, biz ve Şamlılar öylesine çarpışmıştık ki, ben hiç kimsenin sağ kalmayacağını sandım. Birisinin devamlı "İlanım ve çocukların Rumların ve Türklerin eline geçeceğini düşünüp Allah'tan korkun, Allah'tan korkun!" dediğini duyuyordum. İki taraf birbirimize girmiştik. Ben arkamdan bir ses duyuyordum. Baktım ki Hz. Ali, elinde bayrakla ileri doğru atılıp bayrağı dikti. Kendisine oğlu Muhammal b, el-Hanefiyye babasının yanına kadar geldi. Hz. Ali'nin ona: "Yavrum bayrağından ayrılma, zira ben ordunun önüne geçeceğim." dediğini
duydum. Ben Hz. Ali'ye bakıyordum, kılıcıyla vurarak önünü açıyor, sonra yerine dönüyordu.753[24]
Halife b. Hayyat Tarih'inde şöyle anlatıyor:
Bedir harbine katılan sahabelerden Hz. Ali'yle bulunanlar şunlardır:
1- Ammar b. Yasir
2- Sehl b. Huneyf
3- Havvât b. Cübeyr
4- Ebu Sa'd es-Saîdî
5- Ebu'1-Yüsr
6- Rifâa b. Râfi' el-Ensarî
7- Ebu Eyyûb el-Ensarî (Bunda ihtilaf vardır. Kimi oğlunun katıldığını söyler ki bu doğrudur.)
Bedre katılmayan sahabelerden Hz. Ali ile Sıffeyn'e gelen bazı sahabeler şunlardır:
1- Zu'ş-Şehadeteyn lakaplı Huzeyme b. Sabit
2- Kays b. Sa'd b. Ubade
3- Ebu Katade
4- Sehl b. Sa'd es-Sâidî
5- Karaza b. Ka'b
752[23] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/89, 90; İstiab 2/268; Ahbaru't-Tıval 176; Ibnu Müzahim, Vak'atu Sıffeyn s. 276; El-Kamil 3/302; Taberi 88, 89
753[24] Ahbaru't-Tıval s. 719
6- Cabir b. Abdullah
7- Abdullah b. Abbas
8- Hz. Hasen b. Ali
9- Hz. Hüseyin b. Ali
10- Abdullah b. Cafer b. Ebi Talib
11- Ebu Mes'ud lakaplı Ukbe b. Âmir
12- Ebu Ayyaş ez-Zürakî
13- Adiyb. Hatem
14- El-Eş'as b. Kays
15- Süleyman b. Surad
16- Cündüb b. Abdullah
17- Cariye b. Kudâme es-Sa'dî.754[25]
İbni Sirîn'in: "Sıffeyn savaşında tek tek kamış değnekle sayılan yetmiş bin kişi öldürüldü." dediği nakledilir.755[26]
Halife b. Hayyat ve diğerleri derler ki: İki taraf altmış bin ölü bir rivayette yetmiş bin ölü bırakarak birbirinden ayrılabildi. Bunlardan kırkbeş bini Şam ordusundan, yirmi beş bini de Irak ordusundan idi.756[27]
(Yine Halife der ki) Abdüsselam b. Harb, Yezid b. Abdurrahman aracılığıyla Ca'fer'in (sanıyorum Ebu'l-Muğira'nın oğlu Cafer'in) Abdullah b. Abdurrahman b. Ebza'dan babası Abdurrahman'ın bu hususta: "Hz. Ali saflarında Sıffeyn harbine Rıdvan biatında bulunan sekiz yüz sahabe ile katılmıştık. Onlardan aralarında Ammâr b. Yasir'in de bulunduğu altmış üç kişi öldürüldü." dediğini nakletti.757[28]
Ebu Ubeyde ve diğerlerinin dediğine göre, o gün Hz. Ali ordusunun sancağı Utbe b. Ebi Vakkas'ın oğlu Haşim'de idi. Süvarilerin başındaki komutan da Ammar b. Yasir idi.758[29]
Başkası ise (Yani Abdurrahman b. Ebzâ değil de bir başkası olan acer b. Anbeş) der ki: "Muaviye ve ordusu önceden gelip Hz. Ali ile Fırat nehri arasına engel olmuşlardı. Onlar da Eş'as b. Kays'ı ordu
754[25] Tarihi Halife s. 194
755[26] T. Halife 194; İbnu Ebi Şeybe 15/295; Burada "ölülerin her birinin üzerine bir kamış koydular, toplayıp öyle saydılar." Muntazam 5/120
756[27] Page 194; Muntazam 5/120
757[28] age 196
758[29] age 194; İbni Ebi Şeybe 15/288
ile oraya yolladılar. Eş'as da onları suyun olduğu yerden uzaklaştırdı.759[30]
Derim ki: Sonra iki taraf bir birinden ayrılıp iki hakem tayin gününü kararlaştırmak üzere ayrıldılar.
Sıffeyn'de Hz. Ali saflarında ölenlerden bazıları:
-Huzeyme b. Sabit, Ammar b. Yasir, Haşim b. Utbe, Abdullah b, Büdeyl, Abdullah b. Ka'b el-Murâdî,
Abdurrahman b. Kilde el-Cumahî, Kays b. Mekşûh el-Muradî, Übey b. Kays el-Nehâî, (Alkame b.
Kays'ın kardeşi), Sa'd b. el-Haris b. es-Samm el-Ensarî, Cündüb b. Züheyr el-Gamidî ve Ebu Leyla el-
Ensarî.760[31]
Muaviye tarafında öldürülenler şunlardır:
-Zü'1-Küla', Havşeb Zû Zuleym, Habis b. Sa'd et-Tâî (Hımış kadısı) Amr b. el-Hadramî, Ubeydullah b.
Ömer b. el-Hattab, Urve b. Davııd, Kürayb b. es-Sabbâh el-Hİmyerî kahramanlardan biri olup orda
bir çok kişiyi öldürmüş, sonra karşısına Hz. Ali (r.a.) çıkarak onu öldürmüş idi.
Nasr b. Müzahim el-lCofî er-Rafizî anlatıyor: Bize Ömer b. Sa'd, Haris b. Hasîra'nın şöyle arılattığını
haber verdi:
-Sıffeyn harbi sırasında "Zü'1-Külâ'ın oğlu Hz. Ali'nin komutanı El-Eş'as b. Kays'a birisini yollayıp
şöyle dedi: "Zü'l Külâ öldürüldü. O sol kanatta idi. Bize defni için müsaade eder misiniz?" Eş'as b.
Kays, gelen adama "Ona selam, söyle ve de ki: Ben emiru'l-Mü'minin Hz. Ali'nin beni itham
etmesinden korkuyorum. Siz bu talebinizi bana değil bizim sağ kanat komutanımız Said b. Kays el-
Hemedânî'ye söyleyin. Zira babası onların karşısında idi, dedi. Zü'1-Külâ'ın oğlu da Muaviye'ye gidip
durumu arz etti. Muaviye ona: "Sana böyle bir izin vereceğimi sanmıyorum!" dedi. Şam askerinin
Hz. Ali askerinin yanına gitmesi yasaklanmıştı. Çünkü ask&rin orada fikri çalınacağından
korkuyorlardı. Muaviye onun ölümünü duyunca:
de orada bu bilgiler yoktur.
-Zü'1-Küla'ın öldürülmesine, Mısır'ı fethetmiş olsam bu kadar se-vinmezdim, dedi. Çünkü Zü'1-Külâ'
Muaviye'nin verdiği bir çok emre karşı gelmiş idi.
Zü'1-Külâ'ın oğlu da Saîd b. Kays'a varıp babasının cenazesini defne izin vermesini istedi. Saîd de
ona izin verdi. Onlar cenazeyi bir katıra yükleyip götürdüler ki cenaze şişmiş idi.
Muaviye tarafında Sıffeyn'de çarpışan sahabeler şunlardır:
-Amr b. el-Âs es-Sehmî, oğlu Abdullah b. Amr, Fudale b. Ubeyd el-Ensarî, Mesleme b. Mahled,
Nu'man b. Beşîr, Muaviye b. Hudeyc el-Kindî, Ebu Ğadiye el-Cühenî (Ammar'ı öldüren) Habib b.
Mesleme el-Fihrî, Ebu'l-A'ver es-Sülemî ve Büsr b. Ertâ el-Amirî.
759[30] Tarihi Halife s. 193
760[31] Arapça orijinal dip notunda Dr. Tedmurî bu haberi Tarihi Halife s. 194 diye verirse
Hakemlerin Tayini
İkrime anlatıyor:
Muaviye Amr b. El-Âs'ı kendi hakemi ilan etti. Ahnef b. Kays Hz. Ali'ye "Sen de Abdullah b. Abbas'ı hakem tayin et, zira o tecrübeli bir adamdır!" dedi. Hz. Ali de: "Peki öyle yapayım!" dedi. Ama Yemenliler, Eş'as b. Kays ve Kurralar "Hayır, bizden bir adam olmazsa olmaz -biz Ebu Musa'nın olmasını istiyoruz- dediler."
Hz. Ali'nin -istemeyerek- Ebu Musa'yı hakem yapmaya razı olduğunu gören Abdullah b. Abbas (r.a.) Hz. Ali'nin yanına gelerek ona:
-"Sen hangi sebeple Ebu Musa'yı hakem yapacaksın, vallahi o bize destek olmayacak. O bizi bu halde görmek arzusundaydı. Şimdi sen onu işimizin sözleşme vekili kılıyorsun. Üstelik o bunun ehli de değil. Eğer beni Amr ile bu işi halletmeye tayin edemeyeceksen o zaman Ahnef b. Kays'ı tayin et, zira o arapların tecrübelilerinden biri ve zekada Amr'ın dengidir!" dedi. Hz. Ali "Tamam öyle yapalım." demişse de Yemenliler bunu da kabul etmedi. Hz. Ali söz dinletemeyince Ebu Musa'yı görevlendirdi.
İkrime der ki: Ben İbni Abbas'ın şöyle dediğini duydum: "Hakem olayı günü Ali'ye: "Ebu Musa'yı hakem yapma zira uyanık, firasetli, işini bilen bir adam (Amr b. Âs) var. Beni de onunla beraber yolla. Zira onun yapacağı anlaşma düğümünü ben çözerim, oun çözdüğünü de ancak ben bağlarım!" diye söyledim, ama bana "Yâ İbni Abbas! Ne yapayım, ben aralarında zayıf kaldım, onlar da harpte iyice yoruldu. Şu Eş'as b. Kays'a bak sana; "Hakem konusunda asla iki tane Mudurli olmaz illa birisi yemenli olacak" diye tutturdu." dedi. Ben de Ali'yi mazur gördüm, anladım ki o zulmediliyor, ashabın da bu konuda bir niyet yok.761[32]
Ebu Salih s-Semmâm anlatıyor: Hz. Ali Ebu Musa'ya: "Boynum kesilecek bile olsa artık hüküm ver!" dedi.762[33]
Bir başkası der ki: Muaviye Amr'ı, Ali de Ebu Musa'yı hakem yaptı, Buna göre, her iki Hakem'in seçecekleri kimse Halife tayin edilecek, görevden ittifakla azlettikleri de alınmış sayılacaktır.
Her ikisi gelecek Ramazan ayında buluşmak üzere sözleşip, buluşmaya şahit olmak üzere her birinin yanında arapların itibarlı bir toplulukta gelmesine karar verildi.763[34]
761[32] Taberi 3/102; Ahbaru't-Tıval 193; Belazuri, Enab 3/107, 108; İbnu'l-Cevzi, Munt;,nm 5/122; İbnu'l-A'sem Kitabu'l-Futuh 4/2, 3
762[33] Ibnu Ebi Şeybe, Musannef 15/293 no 19699; Belazuri, Ensab 3/107
763[34] Taberi 3/103
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 280-292
Hüküm Vesikası764[35]
Ebu Musa bu Sıffeyn'e katılmamış, Şam tarafında bir kenara çekip gitmişti. Kölesi yanına geldi ve iki
tarafın sulh yaptıklarını haber verince "Elhamdülillah" dedi. "Seni hakem yapmışlar deyince "inna
lillahi ve inna ileyhi raciûn" dedi. Sonra kalkıp Hz. Ali'nin yanına girip işi devraldı. Sonra anlaşma
metni yazılmaya başladı.
"Bismillahirrahmanirrahim.
Bu vesika üzerinde Emiri'l-Mü'minin Ali ile... deyince Muaviye itiniz edip "Eğer Ali müminlerin emiri
ise ben ne fena birisiyim, hem adamın halifeliğini ikrar edeceğim, sonra da onunla savaşacağım!"
dedi, Amr da "Sen onun adını baba adıyla -Yani Ali b. Ebi Talib olarak yaz. Zira o sizin emiriniz
olabilir ama bizim asla." dedi. Ahnef b. Kays Hz, Ali'ye "Sakın 'müminlerin emirliği' kelimesini
sildirme, korkarım onu oradan silmeye razı olursan emirlik bir daha sana geri dönmez!" dedi.
Hz. Ali de bir süre silinmeyi kabul etmedi. Sonra Eş'as b. Kays silinmesini rica edince silindi. Hz. Ali o
zaman "Allahu Ekber, sünnet sünnete örnek örneğe, vallahi Hudeybiye günü aynısı benim elimde
cereyan etmişti. Kureyş Hz. Muhammed adını "Sen peygamber değilsin!" diye itiraz edip adını ve
babayın adını yaz, dediklerinde Efendimiz (s.a.v.) "Muhammed b. Abdillah diye yaz!" buyurmuştu"
dedi. Amr bizi kafir yerine mi koyuyorsun diye homurdandı. Hz. Ali de "Sen ne zaman fasıkların
velisi müminlerin düşmanı olmadın ki" deyince Amr "Seninle ebediyyen bir araya gelemem" diye
kalkıp gitti. Sonra şöyle yazdılar:
"Bismillahirrahmanirrahim
Şu vesika Ali b. Ebi Talib ile Muaviye b. Süfyan'ın üzerinde anlaştığı bir vesikadır. Ali Kûfeliler adına
Muaviye de Şamlılar adına karar aldılar ki "Bizler Allah'ın hükmüne ve onun kitabının hükmüne
teslim olduk. Aramıza başkası girmeyecek. Kitabın öldürdüğüne de dirilttiğine de razı olduk. İki
hakemin Kur'an'da buldukları ile amel edecekler. Onda bulamazlarsa o zaman Rasulullah'ın camı ve
şamil sünnetine müracaat edecekler."
Hakemler Ali (r.a.) ile Muaviye'den ve iki ordudan kendileri için can ve aile güvenliği, işlerine
karışmama garantisi aldılar. Onların vereceği hükme her ikisi razı olacak, itiraz edemeyecekti.
İkisinden birisi ölürse henüz hüküm karara da bağlanmamış ise, onların taraftarları yerine yenisini
seçecekler. Bu süre Hz. Ali ve Muaviye'den biri ölürse onun yerine de taraftarları birini
seçebilecekti. Hakemler her iki tarafa uygun bir yerde buluşacak ve oraya gelecek olan heyetler her
iki tarafın rızasıyla belirlenecek. Düşünme süresi Ramazan ayına kadar olacak. İki hakem uygun
görürse daha önce de bir araya gelecek, isterlerse daha sonraya koyacaklar. Eğer bir karara
varamazlarsa savaş tekrar devam edecek. Bu konuda ümmet birlik içinde olacak."
Sonra imzaya geçildi. Hz. Ali tarafından; İbni Abbas, Eş'as b. Kays, Said b. Kays, Verka b. Sümeyy,
Abdullah b. Muhil, Hucr b. Adiy, Abdullah b. Tufeyl, Ukbe b. Ziyad, Yezid b. Huciyye, Malik b. Ka'b,
764[35] Zehebi atladığı için bu kısım Taberi A. Tıval.ve Futuh'tandır. Bkz Futuh 4/8-17; Taberi 3/103, 104; Tıval 194-196; Belazuri, Ensab 3/207, 208
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 292-293
Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Ester, Husayn b. Haris, Tufeyl b. Haris, Ebu Said b. Rabia, Abdullah b. Habbab, Sehl b. Huneyf, Ebu Bişr b. Amr, Avf b. Haris, Yezid b. Abdullah, Ukbe Amir, Rafi b. Hadic, Amr b.
Hamık, Nu'man b. Aclan, Yezid b. Huceyye, Malik b. Ka'b, Rabîa b, Şurahbil, Hucr b. Yezid, Ulbe b. Huceyye vesikayı imzaladı.
Şamlılardan imzaya şunlar katıldı: Habib b. Mesleme Ebu'l-A'ver, Büsr b. Erta', Muaviye b. Hudeyc, Muharik b. Haris, Müslim b. Amr, Abdurrahman b. Halid b. Velid, Hamza b. Malik, Sübey'a b. Yezid, Abdullah b. Amr b. Âs, Alkame b. Yezid, Halid b. Husayn, Alkame b. Yezid el-Hadramî, Yezid b. Ebcer, Mesruk b. Cebele, Büsr b. Yezid, Abdullah b. Âmir, Utbe b. Ebi Süfyan, Muhammed b. Ebi Süfyan, Muhammed b. Amr b. El-Âs, Ammar b. Ahvas, Mes'ade b. Amr, Sabbah b. Cülhüme, Abdurrahman b. Zu'1-Kulâ', Sümame b. Havşeb, Alkame b. Hakem.
Bu vesika otuz yedinci yılın Safer ayının on yedinci günü yazıldı.765[36]
Hakem Olayının İhtilafı
Eş'as b. Kays bu vesikayı alıp her iki taraftaki bütün müfreze ve kabilelere gidip okudu. Anze kabilesine varıp okuyunca adı Ca'de ve Ma'dân olan iki kardeş fırlayıp "Hükmü insanlar değil, ancak Allah verir." deyip Şamlılara saldırdılar, çarpışmada ikisi de öldü.
Sonra Eş'as Muradlılara geldi. Onların saygınlarından olan salih l>. Şakik "Müşrikler hoşlanmasa da hüküm Allah'ındır!" dedi. Oradan Rasib oğullarına geldi. Onlar da: "Allah'ın dininde hükmü insanlar veremez!" dediler. Sonra Temim oğullarına uğradı onlar da aynısını söyledi. Urve b. Üdeyye: "Siz Allah'ın dininde hükmü insanlara mı veriyorsunuz. Bizim ölüler şimdi nereye gidecek ya Eş'as" deyip kılıçla saldırıp vurdu. Kılıç Eş'as'ın atının kuyruğunu kesti. Eş'as da geri döndü.
Süleyman b. Surad yüzünde kılıç yarasıyla gelip Hz. Ali'ye "Her halde senin yardımcın olmadı yoksa bunu yazmazdın." dedi. Muhriz b. Huneys de "Bu anlaşmadan dönme imkanı yok mu, ben bunun bizi zelil edeceğinden korkuyorum." dediyse de Hz. Ali "Yazdıktan sonra bozmamız caiz olmaz!" dedi.
Sonra Dumetu'l-Cendel'de Ramazan'da buluşmak üzere ayrıldılar. Hz. Ali Kûfe'ye Muaviye de Şam'a döndü.766[37]
Belazurî'nin nakline göre Ebu Mihnef şöyle naklediyor:
"İnsanlar Kûfe'den Sıffeyn'e yola çıktığında birbirinin ahbabı idi. Döndüklerinde birbirine düşman olmuşlardı. Hariciler: "Siz Allah'ın dininde gevşediniz, onun kitabına insanı hakem yaptınız. Cemaatten ayrıldınız." dediler. Diğerleri ise siz bizim imamımızdan cematimizden ayrıldınız." diyorlardı. Hz. Ali onların bu buğz ve ihtilaflarına çok üzülüyordu.
765[36] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 293-295
766[37] Ahbaru't-Tıval 196, 197; Belazuri Ensab 3/110; Taberi 3/105; Futuh 4/18, 19 vi
Kûfe'ye geldiğinde bu itirazcılar Kûfe'ye gelmeyip Harura denen yerde toplandı. On iki bin kişi idiler, aralarında görev taksimi yaptılar. Şebes b. Rıb'î harp komutanı, Abdullah b. Kevvâ da namaz imamlığına getirildi. Diğer hususlar şûraya bağlandı. İyiliği emredip, kötülükten men etme üzere biatlarını Allah'a yaptılar.
Haruriyye denilmesi Harûra'da toplandıkları içindir. Bu Şebes sonra vaz geçip Hz. Ali'ye katıldı.
Salih b. Keysan der ki: Hz. Ali bu vesikayı yazdırınca insanlar bundan ürktü. Kimisi de bu hükme katıldı. Sonra bu hariciler üçe bölündü. Birinciler, ilk önceki yerlerine döndüler. Zira bunlara Hz. Ali ant vererek "Eğer benim alçaklığı kabul ettiğimi görürseniz o zaman benden ayrılın!" demişti.
İkinciler Sıffeyn'de kalıp "Neticeyi bekleyelim." demişlerdi.
Üçüncü grup ise Hz. Ali ve ona katılanları müşrik olmakla suçlayanlardır. Bunlar Nehrevan savaşında Hz. Ali'ye karşı savaş yapan hariciler idi.)767[38]
Hakemler Dûmetu'l-Cendel'de
Buluşma zamanı gelince, biri Şam'dan diğeri Irak'tan yola çıkıp Dumetu'l-Cendel denen Şam mıntıkasının güney doğu ucundaki yerde buluştular. (Hz. Ali Kûfe'de, Muaviye de Şam'da kalıp neticeyi beklemeye başladılar.
Amr b. El-Hakem anlatıyor:
-Abdullah b. Abbas (r.a.), Ebu Musa el-Eş'arî'ye "Amr'dan sakın. Zira o önce senin konuşmaya başlamanı ister ve sana, sen Peygamberin arkadaşısın, üstelik yaşça benden daha büyüksün. Önce sen konuş sonra
B|n konuşayım, der. Onun seni önce konuşturma maksadı Hz. Ali'yi Ellettiğini söyletmek içindir." diye uyardı.
(Burada Ahbaru't-Tıval'den şu ilaveyi yapmak faydalı olur:
Hz. Ali, İbni Abbas'a bir mektup yolladı mı hemen arkadaşları gelip Ali ne yazdı, ne dedi diye ısrarla sorarlardı. Muaviye Amr'a yazınca onunkiler bir şey sormazdı.
Muaviye bu esnadı Sıffeyn'e katılmayan Abdullah b. Ömer'e, Abdullah b. Zübeyr'e, Ebu Cehm b. Huzeyfe'ye ve Abdurrahman b. Abcliyeğus'a birer mektup yollayıp harbin bittiğini ve iki hakem tayin •ılildiğini anlatıp onların da orada şahit olarak bulunmalarını rica etti. unlar da Dumetu'l-Cendel'e geldiler. Sa'd b. Ebi vakkas da onlarla geldi. .Sonra müzakerenin uzamasından bıkan Muğira Şam'a Muaviye'nin yanına geldi. Muaviye ona "Bana kendi gözlemlediğin kanaatini söyle!" dedi. O da "Sana böyle bir şey söyleyecek olsam seninle harbe katılırdım. Ancak iki hakemin hakkında konuşmaya geldim." dedi. "Anlat" deyince şöyle devam etti.
767[38] Belazuri Ensabu'I-Eşraf 3/114; Taberi 3/108
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 295-296
-Ben Ebu Musa'yla baş başa kalıp, Sıffeyn harbine katılmayanları »ordum. O da "Onlar insanların en
iyileridir. Sırtlarında kardeşlerinin kanları karınlarında da malları yok!" dedi. Amr b. El-Âs'a aynı
soruyu sordum "Onlar en kötü adamlardır, ne hakkı bilirler, ne de batılı tanırlar. Hcııim anladığım
kadar Ebu Musa Hz. Ali'yi halifelikten azledip yerine lııırbc katılmayan birini atamak isteyecek,
herhalde aklındaki Ömer'in oğlu Abdullah'tır. Amr'a gelince, o senin arkadaşın onu iyi bilirsin. O da
Ali'nin yerine ya kendini ya da oğlu Abdullah'ı atayacak. Sanmam ki halifeliğe seni kendinden daha
layık görsün." dedi. Muaviye buna epey üzüldü.)768[39]
İki Hakem emirliği konuşmak üzere biraraya geldiler. Amr, Ebu Musa'yı iknaya çalıştı, ona
Muaviye'yi anlattı. Ebu Musa da "Hayır o olmaz ama Abdullah b. Ömer olsun!" dedi. O zaman Amr
b. El-Âs "Ya Kbfı Musa nasıl yapacaksak onu söyle" dedi. Ebu Musa da, önce bu iki adamı da
görevden uzaklaştıralım. Yeni birini tayin işini Müslümanların .iûrasına bırakalım, onlar da
kendilerine lider olarak kimi arzuluyorlarsa
onu seçsinler!" dedi.748
Amr da "Tamam doğru olan senin görüşün." deyip her ikisi de Du'metu'l-Cendel'e gelen gruba
geldiler. Hepsi birarada idi. Amr "Ya Ebu Musa! Bunlara ikimizin görüşünün birleştiğini sen
söylesen." dedi. O da "Evet bizim görüşümüz öyle bir şeyde birleşti ki, biz bununla Allah'ın bu
ümmetin başına gelen şu kötü vaziyeti düzelteceğini umuyoruz!" dedi. Amr da "Evet dosdoğru ve
çok hayırlı söylüyor. İslam ve müslümanlar için ne iyi bir gözcü! Haydi yâ Eba Musa önce sen
konuş!" dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Abbas onun yanına geldi. Başbaşa kalınca ona "Sen
aldatılıyorsun, ben sana önce söze sen başlama, o başlasın sen onu takiben konuş, dememiş
miydim. Korkuyorum siz baş başa konuştuğunuzda o senin dediğini kabul etmiş görünecek, sonra
insanların huzurunda ondan vaz geçecek." dedi. Amr da: "Sen emin ol! Biz toplanıp aramızda sulh
ettik." Dedi769[40]
Hükmün İlanı
Sonra Ebu Musa (r.a.) hutbeye çıkıp Allah'a hamd ve sena edip ardından şöyle dedi:
768[39] Ebu Hanife et-Tıval s. 198
769[40] Ebu Hanife burada şu konuşmayı ekler: Sonra Amr, Ebu Musa'yı överek iknaya çalıştı. "Sen benden önce Peygamberle sohbet ettin, ....yaşındasın" diye
şişirmeye çalışıyordu. Ebu Musa Abdullah b. Ömer'i teklif edince Amr, Muaviye'ye ne dersin?" dedi. Ebu Musa "Onun Halifelikte hiç bir hakkı yok" deyince Amr:
Ama Muaviye Hz Osman'ın velisidir. Kureyş arasındaki şerefini tanırsın. İnsanlar sana "O ilk müslümanlardan değildi. " diye itiraz ederlerse sen de "O Osman'ın
velisidir Allah Kuran'da "Kim mazlum olarak öldürülürse biz onun velisine sultanlığı veririz." buyurdu dersin. Hem o, efendimizin eşi Ümmii Habibe'nin de
kardeşidir." Dedi. Ebu Musa da: Ya Amr Allah'tan kork. Muaviye'nin şerefi onun halife olmasını gerektirmez. Eğer şereflilik bunu gerektiriyorsa, insanlar içinde en
haklısı Ebrehe olurdu. Zira o doğudan batıya hüküm süren Yemen'deki Tubba'lıların krallarından biridir. Hem Ali'nin şerefi yanında onunkinin lafı bile olmaz.
Veliliğe gelince Hz Osman'ın oğlu Amr esasen babasının velisidir. Bana katılırsan Hz Ömer'in adını diriltiriz. Oğlu Abdullah'a ne dersin?" dedi. Amr da "Ya oğlum
Abdullah!" deyince "O çok iyi biri ah şu Sıffeyn harbine girmeseydi. Gel Ömer'in oğlunu tayin edelim." Dedi. Amr ise "Halife olacak adamın iki dişi olup biriyle
yemeli öbürüyle yedirmeli. " deyince Ebu Musa "Ya Amr insanlar bir harpten sonra bizi bu işe görevlendirdi. Onları tekrar fitneye atamayız. Ama Ali'yi de
Muaviye'yi de görevden azledelim ve birini seçme işini insanlara bırakalım" deyince Amr "İşte doğru olan, insanların yararına olan budur" dedi."
Mehmet Akif merhuma: "Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi" dediği için saldıranların, Şan kelimesini fazilet sanmasının ne gaflet olduğunu Ebu Musa
(r.a.)'ın sözünden anlıyoruz.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 296-298
-Biz ümetin bu işini gözden geçirdik. Bu ümmetin emrine uygunlukta, onların dağınıklığını bir araya toplamada, onların işlerinin tamamını ya da bir kısmını değiştirmemekten daha uygun olan bir şey -göremedik. Bu iş insanların kendi rızalarıyla ve bir birlerine danışmakla iolacaktır. Ben ve arkadaşım bir meselede ittifak ettik. O da, Ali vş »Muaviye'yi görevden almaktır. Ümmet bu işi üstlenecek, aralarında blf şûra yapılarak istediklerini kendileri seçecek. İşte ben Ali'yi ve Muaviye'yi görevden azlettim. Kimi dilerseniz onu seçmek için işinİKİ size bırakıyorum." dedi. Sonra hutbeden inip geri çekildi.
Amr kürsüye gelip Allah'a hamd ve sena edip dedi ki:
"Şu adam duyduğunuz gibi sözünü söyledi. Kendi adamını görevden aldı. Ben de onun adamını görevden aldım. Ama kendi temsil ettiğim adamım Muaviye'yi görevinde bıraktım. Zira o Hz. Osman'ın velisi vt kanını dava edendir. Onun yerine en haklı olan odur." dedi. Bunun üzerine Sa'd İbni Ebi Vakkas "Yazık olsun sana ya Eba Musa! Sen Amr'ın hilesine karşı ne kadar zayıfmışsın!" deyince "Ben onu ne yapayım, benimle bir konuda ittifak edip sonra ondan vaz geçti!" dedi, Abdullah b. Abbas (r.a.):
-Senin suçun yok, suç seni görevlendirende, dedi. Ebu Musa: "Allnh sana merhamet versin, beni aldattı ne yapayım!" dedi. Sonra Ebu Musa; "Yâ Amr sen tıpkı üzerine yürüsen de, bıraksan da, susuzluktan dilini çıkarıp soluyan köpek gibisin!" dedi. Amr da "Sen de tıpkı sırtına kitapları yüklenen -içindekini bilmeyen- eşek gibisin." dedi.
Bunu duyan Abdullah b. Ömer (r.a.): "Bu ümmetin idaresi nereye bırakılmış, biri ne yaptığına -helal mi haram mı- aldırmayan, diğeri df fikren zayıf birine!" dedi.770[41]
Mesudî "Murucu'z-Zeheb" adlı eserinde anlatıyor:
İki Hakem'in Dumetu'l-Cendel'de buluşması hicri otuz sekizinci yılın Ramazan ayında idi. Amr Ebu Musa'ya "Haydi konuş!" dedi. O da "Önce sen konuş!" deyince Amr "Yapamam zira senin her konuda öncelik hakkın var!" dedi. Ebu Musa, Allah'a hamd ile sözüne başlayıp: "Ya Amr! Allah'ın bu ümmeti birleştireceği bir meseleyi gel kabul et" dedi. Amr da bir beyaz sayfa isteyip kendi kölesine yaz! dedi. Sonra katibe "Sözün bir başı bir sonu vardır. Bir cümle sonuna gelmeden çekişirsek onun başı da unutulacak, sen biz ne dersek onu yazacaksın. Birimizin diğerine danışmadan söylediği şeyleri de yazma. Danışılıp emredilince yaz." dedi. Sonra şöyle yazdı:
"Şu satırlar falan ile falanın beraberce verdiği kararlardır. Söz sırası Amr'ın "Osman (r.a.) mümin idi!" kısmına gelince Ebu Musa "Buraya bunu tartışmaya gelmedik." dedi. Amr da "Ama ya müslüman ya kafir olması gerek!" dedi. Ebu Musa da "Tabi mümin idi." dedi. Amr da söyle öyleyse bunu da yazsın." dedi. O da emredince katip bunu zapta geçti. Amr "Zalim mi mazlum mu öldürüldü?" dedi. Ebu Musa "Mazlum olarak" deyince Amr: "Öyleyse Allah onun velisine onun kanını talep edecek kuvveti (hakkı) vermedi mi?" dedi. Ebu Musa da "Evet" deyince Amr da: "Onun katilini öldürmek gerek değil mi?" dedi. O da "Evet" dedi. Amr da "Öyleyse Muaviye'nin onun kanını sonuna kadar isteme hakkı yok mu?" deyince Ebu Musa "Tabi var!" dedi. Amr da "İşte biz
770[41] Taberi 3/106; Ahbaru't-Tıval 201; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/118, 120; Futuh 4/24 32
delil getiriyoruz ki onu Ali öldürmüştür!" deyiverdi.
Ebu Musa ona "Biz Allah için bir araya geldik. Gel de Allah'ın bu ümmeti sulh edeceği bir şey bulalım!" dedi. Amr "O ne?" dedi. Ebu Musa da "Bilirsin ki Iraklılar Muaviye'yi ebediyyen sevmezler. Şamlılar da Ali'yi sevmez. Gel ikisini de görevden alalım, Abdullah b. Ömer'i Halife yapalım!" dedi. Abdullah ibni Ömer Ebu Musa'nın damadıydı. Amr da "Peki Abdullah bunu kabul eder mi?" deyince Ebu Musa "Evet insanlar ona bu teklifi yapınca kabul eder." dedi. Amr onu doğrulayıp yine de Sa'd b. Ebi Vakkas ve bir kısım insanların adlarını sayıp kanaatini sorduysa da, Ebu Musa Abdullah b. Ömer'de direndi. Sonra Amr "kalk da beraberce adamlarımızı görevden aldığımızı ilan edelim sonra sen kimi seçeceksen adını ilan et." dedi. Önce Ebu Musa kalkıp konuştu ve: "Biz bu konuyu iyice araştırıp düşündük. Kanlarımızı korumak ve dağınıklığımızı toplamaya en uygun işin Ali ve Muaviye'yi görevden aldık. Ben onları şu sarığı başımdan çıkarttığım gibi görevden çıkarttım. Halife olarak bizzat Peygambere arkadaşlık yapan, ilk
Müslümanlardan olan Abdullah b. Ömer'i seçtim." dedi. Onu övdü. İnsanlar da ona karşı bir arzu ve meyil başladı.
Sonra Amr kalkıp "Ey insanlar! Ebu Musa, Ali'yi azletti. O Ali'yi daha iyi bilir. Ben de Ali'yi onunla beraber azlettim. Ama Muaviye'yi kendim ve sizin üzerinize emir olarak yerinde bıraktım. Hem Hluı Musa şu -elimdeki- sayfaya "Osman mazlum olarak öldürülmüştür, velisinin kanını isteme hakkı vardır, diye yazdı." dedi. Ebu Musa fırlayıp: "Amr yalan söylüyor, biz Muaviye'yi emir tayin etmedik. Ancak Ali vş Muaviye'nin ikisini de görevden aldık." diyerek itiraz etti.
Mes'udî devamla der ki:
-Bir rivayette gördüm ki: "İkisi ittifak edip Ali'yi de Muaviye'yi de görevden almışlar ve işi danışmaya bırakmışlar. Sonra Amr kalkıp "Ebu Musa'nın Ali'yi alışma muvafakat edip Muaviye'yi yerinde bıraktığını" söylemiş. Bunun üzerine Ebu Musa ona "Allah seni muvaffak kılmaıin, sen hile yapıyorsun." dedi. Bunu gören Şüreyh b. Hâni Aınr'a bil* değnek vurdu. (İnsanlar ayırdılar. Sonra Şüreyh "Hayatta hiç bir şeye, Amr'a değnek yerine kılıç vurmadığıma pişman olduğum gibi pişman olmadım." derdi.)771[42]
Ebu Musa yapayalnız kalkıp Mekke'ye geldi ve Kûfe'ye gitmedi, "Sağ kaldıkça Hz. Ali'nin yüzüne bakamayacağına" yemin etti.
Sa'd b. Ebi Vakkas ile Abdullah da kalkıp Kudüs'e gidip onulun ihramlanıp hacca hareket ettiler. Amr da geri döndü. Önce Muaviye'nin yanına gelmedi. Sonra Muaviye'ye geldi ve muazzam bir ziyafet verdi, İkisi arasında uzun konuşma oldu. Yemekler geldi önce Amr'ın köleleri yedi. Sonra onlar Muaviye'nin köleleri yemesi için kalkıp çekildiler, Onlar yerken kapıcıya kapıyı kilitlemesini emretti. Amr, kapıyı niye kilitlettirdiğini sorunca Muaviye: "Ey vallah, şimdi derhal bana biat et yoksa seni öldürürüm!" dedi. Amr da "Öyleyse Mısır'ı ban» vereceksin!" diye teklif etti. Muaviye de: Yaşadığım sürece Mısır senindir!" dedi.772[43]
771[42] İlave Ahbaru't-Tıval 201'den
772[43] Murucu'z-Zeheb 2/410-412; Taberi 3/113
Vakidi der ki: Şamlılar mızrakların ucunda Kur'an'ları havaya kaldırıp "Sizi Allah'ın kitabına ve
ondakilerle hükme çağırıyoruz." dediler. Böylece anlaşma yapıldı. Aralarında bir de anlaşma
vesikası yazıp gelecek yılın başında Şam topraklarının Belka civarına düşen el-Ezruh'ta buluşup iki
hakemin hükmüne razı olmaya karar verildi. Bu karar alınmasına rağmen birlik ve beraberlik
sağlanmadı. Hz. Ali ihtilaflar içinde kendi ashabının fesadından korkarak geri döndü. Onların
içinden Harici -denilecek- olanlar ayrılıp, Hz. Ali'nin hakem kabulünü inkar edip "Hüküm vermek
sadece Allah'a aittir." dediler. Muaviye ise kalpler birleşmiş ve herkesin sözleri kendi liderliğinde
birleşmiş olarak geri döndü.773[44]
Muaviye'ye Biat Edilmesi
Hicretin otuz sekizinci yılının Zu'1-Ka'de ayında (Amr b. Âs ve) Şamlılar Muaviye'ye halife olarak biat
ettiler.774[45]
Halife b. Hayyat ve bir başka tarihçi Şamlıların Muaviye'ye hicri otuz yedinci yılın Zu'1-Ka'de ayında
biat ettiklerini söyler.754
Bu daha doğruya benzer. Zira bu biat hadisesi Amr b. El-Âs'ın hakemlik işinden dönüşünün ardında
yapılmıştır.
Muhammed b. Ed-Dahhak el-Hızâmî babasından naklediyor:
-İki hakem hükümde ihtilafa düştükleri zaman bu haberi alan Hz. Ali (r.a.) Küfe mescidinde -
insanları toplayıp- minbere çıktı ve şöyle söyledi:
-"Ben sizi bu tür hakem olayına karışmayın diye uyarmış idim. Ama siz bana karşı geldiniz."
Bunun üzerine esmer bir genç kalkıp ona: "Vallahi sen bizi böyle bir şeyden men etmedin, fakat,
buna girmemizi emredip bizi helak ettin. Ama durum senin hoşuna gitmeyen bir hale gelince şimdi
kendini suçluluktan kurtarıp kendi günahını bize yüklüyorsun!" dedi. Hz. Ali:
-Allah belam versin, sen neyin nesisin bu laf ne! Vallahi Müslümanlar cemaat iken senin daha adın
şanın yoktu. Ama fitne ortaya çıkınca, Mağira (denen yerin) yıldızları gibi fitnenin ortasına
doğuveri-yorsun! Diye azarladı, sonra da "Allah'ın konaklayacak (fitneden sakındıracak) yerleri
vardır. Sa'd b. Malik ve Abdullah b. Ömer oraya
754 Tarihi Halife s. 192
konakladılar. Vallahi bu bir günah ise kesinlikle küçük günahlardın olup af edilecektir. Ama sevap
ise kesin kez muazzam bir şükürdür," dedi.
773[44] İbni Sa'd, Tabakat 3/32
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 299-302
774[45] Ahbaru't-Tıval 202; Taberi 3/113; Belazuri, Ensab 3/122-126
Derimki, bu haberin senedi "munkatı" olmasaydı ne kadar güzel bir haberdi.
Zühri, Salim aracılığıyla babası Abdullah b. Ömer'den naklediyor:
-Bir gün -fitneler döneminde- bacım Hafsa (r.a.)'m yanına girdim ve saç beliklerinden sular damlıyordu. Ona: "İnsanların ne yaptıklarını görüyorsun. Emirlikten bana hiçbir görev verilmedi." dedim. IIalsa da; "Derhal onların yanına git. Zira onlar senin gelmeni bekliyor. Senin onlardan kendini ayrı bir yerde tutman korkarım ki bir tefrika olur." diyerek beni ikaz etti. Hafsanın ısrarı karşısında İbni Ömer de gidip onlara katıldı.
İnsanlar -ve iki hakem- dağılınca yatsı vakti Muaviye bir hitabede bulunup "Kim bu halifelik meselesinde konuşmak arzu ediyorsa suk-lamasın bize boynuzlarını (başım) göstersin. Biz kesinlikle bu hilafete İbni Ömer'den de, babası Ömer'den de daha fazla hak sahibiyiz." dedi,
Habib b. Mesleme daha sonra İbni Ömer'in evine geldi ve otut, "Muaviye'ye cevap versen olmaz mıydı?" deyince Abdullah:
-"Ben o söz üzerine kuşağımı çözdüm ve ona: "Halifeliğe senden daha layık olan kimse seninle ve babanla, İslam dinini savunmak için savaş eden kimsedir. (Yani Ali'dir). Sonra bir laf ederim de cemnati tefrikaya ve aralarında kan akmaya sebep olurum, söylediğim söz başka şeye çekilir diye korktum. Hem de Allah'ın cennette -sabredenlere* hazırladığı nimetler aklıma geldi." dedi.775[46]
Cerîr b. Hazim, Ya'la yoluyla Nafi'den naklediyor:
-Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.) Amr'a "Ben bu işe Abdullah b. Ömer'den daha layık kimse görmüyorum." dedi. Amr da İbni Ömer'e gelip, "San» halife olarak biat edelim, ister misin, yoksa sana muazzam bir mal verilmesi karşılığında, halifeliğe senden daha hırslı birine bu işi terk eder misin!" diye teklifte bulundu. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer öfkelenip kalkıp gitti.776[47]
Bu haberi Ma'mer b. Raşid Zühri'den naklediyor.777[48]
Bu Yıl Cereyan Eden Bazı Olaylar
Bu yıl Hz. Ali (r.a.) Sehl b. Huneyf i -isyan eden- İranlılar üzerine yolladı. İranlılar ona engel oldular. Bunun üzerine Hz. Ali, Ziyad'ı bir orduyla İran'a yolladı. Ziyad onlarla sulh yapıp İranlıları tekrar haraç vermeye ikna etti.778[49]
Ebu Ubeyde der ki: Bu yıl Harûra'da kamp kuran hariciler isyana başladı. Yirmi bin kişiydiler. Başlarında Şebes b. Rıbî vardı. Hz. Ali onlarla konuşup delillerini dinledi ve cevaplarını vererek ikna
775[46] Buhari, Meğazi 64/29 h.no 4108; Abdurrezzak, Musannef 5/465 h. No 9770
776[47] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 302-303
777[48] Ebu Nuaym, Hilye 1/293, 294
778[49] Ebu Nuaym, Hilye 1/293, 294
etti. Onlar da kapışma olmadan geri döndü.779[50]
Süleyman et-Teymî, Enes (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:
-Şebes b. Rıb'î övünerek "Harurî'ye fırkasını hürriyete ilk kavuşturan (zulümden kurtaran) benim!"
dedi. Adamın biri de ona "Bunda hiç de övünülecek bir şey yok." dedi.780[51]
Muğira'nın şöyle dediği anlatır:
-İlk hüküm veren kişi İbnu'l-Kevvâ ve Şebes'tir.781[52]
Derim ki: Buradaki "Hakem" kelimesinin ayrı bir anlamı vardır. Bu kelime Haricilerin alamet-i
farikası olmuştu. Çünkü Harici ortaya çıkıp "Hüküm Allah'ındır. Başka hüküm yok, dedi mi (Hakeme
hüküm verdi) derlerdi.782[53]
37. Yılda Ölenler Üveys El-Karanî783[54]
Adı, nesebi: Üveys b. Cez' b. Malik el-Muradî el-Karanî. Nesebinde ihtilaf vardır. Kimine göre: Üveys
b. Usvân b. Karan b. Radmân b. Naciye b. Murâd şeklinde, kimine göre: Üveys b. Sa'd b. Usvân
şeklinde, bir diğer nesebciye göre de Üveys b. Abdullah şeklindedir. Künyesi Ebu Amr'dır.
Peygamberimiz dönemine yetiştiği halde onu göremeyen, Yemin halkının Tabiîn'lerinden ve
Tabiînin seyyidi, zahit bir zat.784[55]
İbnu'l-Kelbî, Uveys Sıffeyn harbine Hz. Ali ile beraber katılıp omdu şehit oldu, der.785[56]
Yezid b. Ebi Ziyad, Abdurrahman b. Ebi Leyla'dan nakleder:
-Üveys, Hz. Ali (r.a.)'la beraber Sıffeyn harbine katılmıştır.
Sonra Abdurrahman b. Ebi Leyla adını vermediği bir adamdan, Rasulullah (s.a.v.):
"Üveys ihsan bakımından tabîinin en hayırlısıdır." buyurduğunu duyduğunu nakleder.786[57]
Diğerleri ise şöyle der: Üveys el-Karanî Yemen'den -Hz. Ömer'e gelen destek kıtalarıyla beraber
779[50] Halife Tarih 192; Taberi 3/109; Belazuri, Ensab 3/127
780[51] Halife Tarih 192
781[52] Halife Tarih 192
782[53] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 303
783[54] Siyer-i A'lamu'n-Nubela 4/19-33; İbni Sa'd 6/161; Buhari T. Kebir 2/55 no 1666; İbnu Mübarek, Zühd 2/293; A. B. Hanbel, Zühd 411;
784[55] Tarihi Dımışk 9/408; İbnu Asakir onun neseb ihtilaflarını ayrı ayrı rivayetleri! nakleder. 9/411,412;
785[56] Tarihi Dımışk 9/452, 463; İbni Ebi Leyla ve Osman b. Ebi Şeybe'den
786[57] Hakim 3/402; İmam Ahmed Müsned 3/480; Ebu Nuaym, Hilye 2/86; Tarihi Dımışk 9/442; Beyhaki, Delail 6/378
geldi. Hz. Ömer'den ve Hz. Ali'den ıi= vayeti vardır.787[58]
Kendisinden Yüseyr b. Amr, Abudurrahman b. Ebi Leyla Abdu Rabih ed-Dımışkî ve Musab b. Yezid
rivayette bulunmuştur.788[59]
Üveys, Kûfe'ye yerleşip orada yaşadı. Onun naklettiği müsncd bir hadis yoktur. Ancak ondan
hikayeler nakledilmiştir.
Üseyr b. Cabir, Hz. Ömer (r.a.)'ın: "Rasulullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim." dediğini nakleder:
"Tabiînin en hayırlısı Üveys b. Âmir denen adamdır. Kendisinde baras (akça) hastalığı vardı. Onu
iyileştirmesi için Allah'a dua etti. Allah da onun, göbeğindeki bir dirhem büyüklüğündeki bir yer
hariç o hastalığı ondan aldı. Yemen'de anası dışında hiç bir şey bırakmayacak • gelecek- Sizden ona
rastlayan olursa, ona söylesin de, o da size -bağışlanmanız için- istiğfar ediversin.789[60]
Ebu Nadra Üseyr (Yüseyr de denir) b. Cabir'den naklediyor: -Küfe şehrinde bize hadis dersi veren
bir muhaddis vardı. Hadis dersi bitince talebeler dağılır ama bir grup kalır -müzakereye- devam
ederdi. İçlerinde biri vardı ki, öyle güzel sözler söylerdi ki, onun sözlerini hiç başka kimselerden
duymamıştım. Onu çok sevmiştim. Fakat bir süre sonra onu kaybettim. Arkadaşlarıma "Şu bizimle
meclis arkadaşlığı yapan, şu şu sıfattaki adamı tanıyor musunuz?" dedim. İçlerinden biri: "Evet onu
tanıyorum. O Üveys el-Karanî'dir." dedi. Ben "Onun evini biliyor musun?" dedim. "Evet!" dedi. Ben
de onunla beraber gidip evinin kapısını çaldım. Kapıya çıktı. Ben "Kardeş niye bizimle derse
geliniyorsun engelin ne?" dedim. O da "Çıplaklık, elbisesizlik!" dedi. Arkadaşları onu alaya alıp
incitiyorlardı. Ben ona bir elbise verip "Al, bunu giy!" dedim. Üveys de bana "Yapma bunu üzerimde
görürlerse beni yine incitirler." diye kabul etmek istemedi ama ben ısrarımı sürdürünce onu giyindi.
Sonra adamların bulunduğu yere çıktı. Adamlar hemen ona "Bu elbiseyle kim kanacak diyorsunuz!"
diye alaya başladılar. O da gelip elbiseyi geri verdi ve "Gördün mü?" dedi.
Üseyr der ki: Ben adamların yanına vardım ve onlara "Bu adamdan ne istiyorsunuz! Onu incittiniz.
Adam kah giyecek elbise bulabiliyor, kah çıplak kalıyor." diyerek onları dilimle iyice azarladım. Daha
sonra Küfe halkından bir grubun Hz. Ömer'e elçi olarak gitmesi kararlaştırılmıştı. Üveys'i alaya
alanlardan biri de o delegelerle Hz. Ömer'in huzuruna gitti. Hz. Ömer onlara "İçinizde Karanîlerden
kimse var mı?" deyince bu adam geldi. Hz. Ömer (r.a.) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"Yemen'den size adı Üveys denen bir adam gelecek. Yemen'de anası dışında hiç birşey
bırakmayacak. Kendisinde baras hastalığı vardı. Allah'a yalvardı o da onu giderdi. Sadece dinar veya
dirhem büyüklüğünde bir şey kaldı. Sizden ona rastlayanlar olursa, ona size is-
Hz. Ömer der ki: Bir gün bu vasıfta bir adam geldi "Sen nereden geldin?" dedim. "Yemen'den" dedi.
Ben "Adın ne?" deyince "Üveyi" dedi. Ben "Yemen'de kimi bıraktın!" deyince "annemi" dedi. Ben
787[58] Bu rivayetlerde şüphe vardır. Ez cümle onun Hz Ömer ve Hz Ali'den rivyetini İbni Asakir nakleder. Tarihi Dımışk 9/409; Hilyetu'l-Evliya 8/56
788[59] Tarihi Dımışk 9/408
789[60] Zehebi merhum burada bu habei İbni Sa'd ve İbni Asakir'den nakletmesine rağmen, takdim ve tehir ile almış. Herhalde notlarını düzeltirken gözden kaçmış.
Onun için ben buraya İbni Sa'd ve diğerlerindeki tertiple terceme ediyorum. (M. Can.) tiğfar edivermesini söyleyin."
"Peki senin, Allah'tan şifasını isteyip onun iyileştirdiği bir baras hastalığın var mıydı?" dedim. "Evet" dedi. Ben "Benim için istiğfar ediversene" deyince o "Benim gibi b'ir adam senin gibi Peygamber arkadaşı birine istiğfar ediverebilir mi ey müminlerin emiri" dedi. Sonra (Ömer hadisi haber verince) Üveys, Hz. Ömer'e istiğfar ediverdi. Hz. Ömer der ki' Ben ona "Sen benim kardeşimsin, benden ayrılma!" dedim.. Ama o bir süre sonra gizlenip bana görünmedi. Sonra duydum ki Jtûfe'ye size gelmiş. Üveys'i alaya alan adam: "Yâ emiral-müminin, bu dediğin adum bizde yok, biz böyle birini bilmiyoruz." dedi. Hz. Ömer de "Tabi sizde, o şöyle bir adam!" diyerek onu biraz daha düşük mertebeyle tarif edince adam: "Ey müminlerin emiri! Bizde Üveys denen biri var, herhalde o!" dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a.):
-Çabuk ona ulaş, ulaşacağını sanmam ya!, dedi. Adam da derhal Medine'den hareket edip Kûfe'ye geldi, evine ve ailesine uğramadan doğruca gidip Üveys'in huzuruna gitti. Onun bu hürmetli tavrını gören Üveys "Ne oldu da böyle oldun, bu muamele senin muamelen değildi!" dedi. Adam da "Ben Ömer (r.a.)'ı senin hakkında şöyle şöyle derken duydum, benim için de istiğfar ediver ya Üveys!" dedi. Üveys de ona:
-Bunu yapamam, yaparım ama, bir daha beni alaya almaman vg Ömer (r.a.)'tan hakkımda duyduklarını kimseye anlatmayacağına söz vermen şartıyla, dedi. O da kabul edince, ona istiğfar ediverdi.
Üseyr der ki: Çok geçmeden onun şöhreti Kûfe'de her yere yayıldı. Ben bir kere yanına girdim ve "Kardeş, biz farkına varmadığımız halde sende şaşacak bir çok haller zuhur etmiş!" dedim. Üveys de "Bunda insanlar arasında benim onlara ulaştırabileceğim bir şey yok. Her kul ancak kendi ameliyle karşılık bulur." dedi. Sonra bir daha göze görünmedi. Bu haberi Müslim de rivayet ediyor.790[61]
Bu kıssanın bir benzerine Osman b. Atâ el-Horasanî babası Ata'dan nakleder. O rivayette şu ilave vardır.
-Sonra Üveys Azerbaycan tarafına gazaya gitti ve orada öldü. Arkadaşları kabrini kazma yarışına girdi. Kazarken bir kaya içi oyulmuş lahdi de hazırlanmış olarak buldular. "Bir de çantasına baktılar ki orada kefenlik bir kumaş buldular ki sanki insan eliyle dokunmuş değil. Onunla Üveys'i kefenleyip o kayadaki mezara defnettik.)791[62]
Alkame b. Mersed munkatı bir sened ile Hz. Ömer'den Rasullullah (s.a.v.)'in
Üveys'in şefaati ile cennete Rabîa ve Mudar oğullan sayısınca insan girecektir." buyurduğunu rivayet eder.792[63]
790[61] îbni Sa'd 6/161-163; Ebu Nuaym, Hilye 2/79; Beyhaki, Delail (kısa) 6/370' Hakim 3/404; Tarihi Dımışk 9/418, 419; İbni Ebi Şeybe 12/154 Müslim ise bu haberi 2542 no ile Haşim b. Kasım -Katade -Ztirara b. Evfa i Üseyr'den biraz daha kısa olarak verir.
791[62] Ebu Nuaym, Hilye 2/83; Tarihi Dımışk 9/430
792[63] Tarihi Dımışk 9/432, 433; Hilyetu'l-Evliya 2/87; amir b. Abdi Kays'ı anlatırken. Bu zayıf, belki uydurma veya yanılma bir hadis olsa gerek. Bir kere Ravi Ebu Utbe, Ahmed b. El-Ferec hadisi ile ihticac edilmeyen biri, onun şeyhi Yahya b. Said ve bunun şeyhi Yezid b. Ata el-Vasitî hep zayıf raviler. Alkame şüphesiz büyük bir alim ve sika, ancak Tabiin'in küçüklerinden olduğu için Hz Ömer'e yetişmiş değildir. Zaten Zehebi onun için habere munkatı' diyor. Sanıyorum hurafeciler bu hadisi Üveys üzerinden harcasalar gerek. Tirmizi'nin rivayet ettiği Ebu'1-Cezâ hadisinde "Ümmetimden bir kişinin şefaatiyle Temim kabilesinden fazla adam cennete girecek." Deniyor. H.no 2438. İbni Ebi Şeybe ve diğerleri bunu Hasen-i Basri'den naklen: "Bu zat Üveys'tir" dediğini söylerler, öyle olsa bile "Tirmizi bu rivayetine kendisi "Hasen, sahih, ğarib bir hadistir. Ebu'1-Cezâ, adı Abdullah olup ondan sadece nakledilen tek hadis budur" der.
Fudayl b. Iyaz anlatıyor: Bize Kurra es-Sedûsî, Said b. Müseyyeb'in şöyle dediğini anlattı:
-Hz. Ömer hac zamanı Mina'da, minberde kalktı ve "Ey Karanlılar! diye seslendi. Bir grup insan kalktı ve "Bizler Karanlıyız, ey müminlerin emiri!" dediler. Hz. Ömer de, Peki Karanlılar içinde adı Üveys olan biri var mı deyince içlerinden yaşlı bir adam "Ya müminlerin emiri bizde öyle biri yok. Ancak bu adda çöllerde kumlarda oturan kimseye alışmayan kimseye kendine dostluk kurdurmayan bir Üveys var!" dedi. Hz. Ömer "Benim dediğim de o. Siz geri döndüğünüzde onu arayıp benim ve Peygamberimizin selamını ona ulaştırın, ve ona "Rasulullah senin müjdeni bana verdi, ve sana selamını söylememi emretti." deyin, Adamlar Karan'a dönüp onu çölde buldular, Ömer'in ve \\t, Peygamberin selamını tebliğ ettiler. Bunu duyan Üveys "Müminlerin emiri beni tarif etti ve ismimi açıkça söyledi ha! Peygamberimize vg ailesine selamlar olsun." deyip başım alıp çekip gitti. Ondan sonra uzun bir süre izine rastlanmadı. Sonra Hz. Ali döneminde ortaya çıktı. Hz. Ali'nin önünde çarpışıp Sıffeyn harbinde şehit düştü. Cesedini bulup baktıklarında vücudunda kırk kadar kılıç mızrak ve ok yarası vardı.793[64]
Hişam b. Hassan, Hasen-i Basrî'den "Üveys'in şefaatiyle Rabîa Vi Mudar kabilelerinden fazla insan ateşten kurtulur." diye bir. hadis rivayet eder.794[65]
Halid el-Hazzâ, Abdullah b. Şakîk'ten naklediyor: Bana îbni Ebu'I* Ced'â Rasulullah (s.a.v.)'den şöyle işittiğini söyledi:
Ümmetimden bir adamın şefaatiyle Temimoğullarından daha kalabalık bir grup cennete girecektir."795[66]
Yezid b. Ebi Ziyad, Abdurrahman b. Ebi Leyla'nın şunları anlattığını rivayet eder:
-Sıffeyn savaşı günü Muaviye ordusundan birisi Hz. Ali tarafına "Aranızda Üveys el-Karanî var mı?" diye bağırdı. "Evet" dediler. Adam da atını mahmuzlayıp o da Ali saflarına katıldı, ve "Ben, Rasulullah (s.a.v.)'i
"Tabiînin en hayırlısı Üveys el-Karan'i'dir." buyururken işittim, ibnu Ebi Leyla der ki: Üveys el-Karanî Sıffeyn meydanındaki ölüler arasında bulundu.796[67]
İbni Adiye "du'afâ'sında" der ki: "Üveys, sika ve sadûk biridir, gerçi İmam Malik Üveys diye birinin varlığını inkar ederse de onun bu kadar yaygın şöhrete sahip olmasıyla Üveys'in varlığında şüphe caiz olmaz"
demektedir.797[68]
Sanırım uydurucular önce buna Üveys adını eklediler. Sonra da Alkame'yi Hz Ömer'in ve İbni Mesud'un talebesi olan Alkame b. Kays'la karıştırdılar.
793[64] Tarihi Dımışk 9/434, 435
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 304-310
794[65] TarihiDımışk 9/438, 439; Tirmizi'de 2440 no ile Sıfatu'l-Kıyame/şefaat uynen Hasen-i Basri Mürsel olarak, Üveys yerine Osman b. Affan diye de alır.
795[66] Tirmizi 2440; Darami 2/328; İbni Mace 4316; Müsned 5/366; Tarihi Dımışk 9/439-441; Beyhaki, Delail 6/378
796[67] Ebu Nuaym, Hilye 2/86; Tarihi Dımışk 9/442; Beyhaki, Delail 6/378; Hakim 3/4Ü2; Derim ki, Yezid b. Ebi Ziyad zayıftır.
797[68] İbnu Adiy, El-Kamil fi'd-Dua'afa 1/404
(Zehebi olarak) derim ki: Üveys'in kıssalarını Mübarek b. Fudale, Mervan el-Esğar yoluyla Sa'saa b.
Muaviye'den, Hüdbe'de, Mübarek aracılğıyla Ebu'l-Esfar'dan naklediyor. İbni Hibban Ebu'l-Esfar'ı
Ez-Zuafa adlı eserinde alarak bu haberi baştan sona kadar nakleder.798[69]
Üveys'in haberleri "Tarih-i Dımışk"ta genişçe ele alınmıştır. Tabiîn arasında ondan daha faziletli biri
yoktur. Ama fazilette o seviyede olan biri bulunması mümkündür. Said b. Müseyyeb gibi. Zaten
bunlar birkaç kişidir.
Cündüb B. Züheyr799[70]
Nesebi: Cündüb b. Züheyr b. el-Haris b. (Kebîr b. Cüşem b. Sübey'a b. Malik b. Zühel b. Mazin b.
Zübyân b. Sa'lebe b. ed-Düvel b. Sa'd) el-Ğamidî el-Ezdî.800[71]
Kûfe'ye yerleşenlerden olup söylendiğine göre sahabedir.801[72]
Ondan Sırrı b. İsmail bir hadis rivayet etmiş (bu hadisi başka rivayet eden olmadığı için de bu hadis
tenkide uğramıştır.) Zira es-Sırrî zayıf bir ravidir.802[73]
Cündüb Sıffeyn savaşına Hz. Ali'nin piyadelerinin başında katıldı ve orada öldürüldü.803[74]
Cahcah B. Kays804[75]
Baba adının Said olduğu da söylenir. Medineli olup Ğifar oğulla-rındandır. Kendisi Rıdvan
bey'atinde bulunan sahabelerdendir. Peygamberimizin el-Müraysî gazasında kendisi Hz. Ömer'in
paralı işçisi olarak bulundu. Orada kendisiyle Sinan el-Cühenî arasında kavgi çıkmış ve o da "Yetişin
ey muhacirler!" diye bağırmış, Sinan da "Yetişin ey Ensar!" diye bağırmıştı.805[76]
Ata b. Yesâr, Cahcah'tan naklediyor:
-İslam'a girmek için kavminden bir kaç kişiyle Peygamberimizi geldi. Rasulullah (s.a.v.)'le beraber
akşamı kıldılar. Efendimiz selam verdi ve:
798[69] İbni Hibban ed-Duafa ve'1-Metrukîn 3/151; Tarihi Dımışk 9/419, 420
799[70] Buhari, T. Kebir 2/222; Nesebi Kureyş 193; El-Mearif 405; Tarihi Halife 195; Taberani, Kebir 2/17; Ahbaru't-Tıval 146, 172, 185
800[71] T. Dımışk 11/303
801[72] T. Dımışk 11/303; Zehebi, Tecrid 1/92 no 851
802[73] Sırrî için bkz El-Kamil 3/1295
803[74] Tarihi Dımışk 11/30 Cündüb'den fazla bahsedilmiyor. Oysa çok yaman bir savaşçıdır. Cemel harbinde Abdullah b. Zübeyr (r.a.)'ı altına almış ve ona: "Seni
halana yani Hz Aişe'ye bağışlıyorum" demişti. Cündüb Hz Osman'a karşı gelenlerden olduğu için Hz Osman onu Kûfe'den sürdürmüştü. Bazıları onun Cündüb el-
Hayr olduğunu söyler.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 310
804[75] Tabakat-ı Halife 33; Buhari, T. Kebir 2/249; El-Mearif 323; Müsned-i Bakî 153; İstiab 1/252; Razi Cerh 2/543
805[76] İstiab 2/252; Üsdü'1-öabe 1/309. bu konu Hz Osman devrinde gcçmijti,
"Herkes yanında oturanın elinden tutsun- evine götürsün." buyurdu. Herkes birini aldı gitti. Mescidde Efendimizle ikimizden başka kimse kalmadı. Ben iri kıyım öyle herkesin evine götüremeyeceği uzun bir adam idim. Rasulullah beni evine götürdü. Bana bir keçiden sili suğıp verdiler. Hemen içtiğimi görünce peş peşe yedi keçi sağdılar, ben de hepsini içtim. Bir toprak tencerede yemek getirdiler onun da hakkından geldim. Bunu gören Efendimizin hanımı Ümmü Eymen: "Hu gect Peygamberi aç koyanın karnını doyurmasın!" dedi. Peygamber (s.r.v.) de:
Sus ya Ümmü Eymen! O kendi rızkını yedi. Bizim rızkımı/m kefili Allah'tır." buyurdu.
Sabah namazı mescide gidildi. Ashabıyla bir araya geldi. Bizim kabileden gelenler, birbirlerine kendilerine yapılan ikramı anlattı. Ben de "Bana yedi keçiden süt sağdılar hepsini içtim, bir tencere yemek geldi onu da yedim." dedim. Akşam namazını müslümanlığı kabul etmiş olarak Peygamberle kıldık. Peygamberimiz yine "Herkes yanııulıtkinin elinden tutsun" deyince yine mescidde Peygamberle ikimi/, kuldık. Peygamberimiz beni yine evine götürdü. Bana bir keçiden süt Sttğip verdiler. Ben onu içince doydum. Benim doyduğumu gören Ümmü Eymen "Ya Rasulallah! Bu adam bizim dünkü misafirimiz değil mi?" dedi. Efendimiz "Evet" deyip sonra
"Bu gece o mümin midesiyle yedi. Dün ise kafir midesiyle yemiş idi, Kafir yedi mide ile yer. Mümin ise bir mide ile yer." buyurdu.
İbnu Abdi'1-Berr der ki: Hz. Osman hutbe okurken, elindeki asayı çekip alarak onu Hz. Osman'ın dizine vura vura kıran kişi işte bu Cahcâh idi. Hz. Osman'ın dizinde kangıren yarası meydana geldi. Bu baston Peygamberimizin bastonuydu.
Cahcah, Hz. Osman'dan bir yıl sonra öldü.806[77]
Habis B. Sa'd Et-Tâî
Nesebi: (Habis b. Sa'd b. Rabia b. Münzir b. Sa'd b. Yesribî b. Abd b. Kusay b. Kumran b. Sa'lebe b. Amr b. Hayyan b. Cerm et-Tâî el-Yemânî)807[78]
Denildiğine göre sahabidir.808[79] Ebu Bekr es-Sıddîk'in Şam fethine gönderdiklerinden biridir. Sonra Mısır'a gitti. Daha sonra Hz. Ömer onu Hımış kadılığına atadı. Kendisi âbid bir zat idi.
Ebu Bekr es-Sıddîk ve Efendimizin kızı Fatıma (r.a.)'tan rivayeti vardır. Kendisinden Cübeyr b. Nüfeyr (Sa'd b. ibrahim ve Abdullah b. Gabir'in) hadis rivayetleri vardır.809[80]
Şam'a geldi. Muaviye ile Sıffeyn harbine katılıp onun piyade birliklerini komut ediyordu. Orada
806[77] Buhari Kebir 2/294
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 310-312
807[78] İstiab 1/360; İsabe 1/272; Üsdü-Ğabe 1/375; El-Vafî 11/232; İbni Sa'd 7/431, 432; Buhari, Kebir 3/108
808[79] Buhari (İbnu asakir ondan yaptığı rivayette) Habis Nebi (s.a.v.)'e yetişmiştir dediğini nakleder 11/349; Yine İbnu Ebi Hatem -Razi'de onun efendimize yetiştiğini belirtir. Cerh ve Ta'dil 3/292; Yine İbni Sa'd'da 7/43l'de bunu kesin ifade eder.
809[80] Tarihi Dımışk 11/347, 348
öldü.810[81]
Habbab B. El-Eratt811[82]
Nesebi: Habbab b. Cendele b. Sa'd b. Huzeyme b. Ka'b. Temim ka-bilesindendir. (Yani Sa'd b. Zeyd
b. Menat b. Temim oğullarından) O, Enmar kızı Ümmü Sibâ'nın kölesi idi.
(Alkame'nin dediğine göre) Künyesi Ebu Abdullah idi. (Habbab (r.a.) Efendimizin Daru'l-Erkam'a
girişinden önce müslüman olmuş idi.) Urve b. Zübeyr'in dediğine göre Habbab da Mekke'deki
müslüman mustez'aflardan olduğundan dininden dönmesi için kendisine çok işkence edilmişti.)
Bedir harbine ve ondan sonraki İslamî vakalarının hepsine katıldı. Bir çok hadis rivayet etti.
Kendisinden de Ebu Vail, Mesruk, Alkame, Kays b. Ebi Hazim ve çok sayıda tabiîn hadis rivayet etti.
Rivayete göre, kendisi esir tüccarlarının eline düşüp Mekke'de küle olarak satıldı. Onu Zühre
oğullarının anlaşmalılarından olan Enmar kızı Ümmü Sibâ el-Huzâiyye satın aldı. Yine denildiğine
göre bu kadın Mekke'de kadın sünnetçiliği yaparmış. Habbab (r.a.) Müslümanların Daru'l-Erkam'a
girmelerinden önce Müslüman olmuştu.
Kendisi Mekke'deki kabilelerden olmadığından, mustez'aflardan olup İAllah yolunda işkenceye
uğrayanlardan idi.812[83]
i Ebu İshak es-Sübey'î, Ebu Leyla el-Kindî'nin şöyle dediğini haber veriyor:
-Habbab (r.a.), Hz. Ömer'in yanına gelmişti. Ömer ona: "Yaklaş! Bu meclise Ammar b. Yasir dışında
senden daha layık birisi yok!" dedi. Bunun üzerine Habbab da, Hz. Ömer'e sırtındaki müşrik
işkencelerinin izlerini göstermeye başladı. (Yani işkenceyi sadece o görmedi.)813[84]
Mücalid, Şa'bî'den naklediyor:
-Habbab b. el-Eratt, Hz. Ömer'in yanına gelmişti. Ömer onu oturduğu koltuğuna oturtup
"Yeryüzünde bu oturağa oturmaya bir kişi hariç bu adamdan daha layık kimse yoktur." dedi.
Habbab da "o kimdir?" deyince Hz. Ömer "Bilal'dır" dedi. Habbab "Ya Emiral-müminin, o (Ih
benden daha layık değildir. Zira Bilal'in müşrikler arasında kendini savunacak kimsesi vardı. Ben
halâ öyle bir günü gözümün önüne getiriyorum ki, müşrikler beni yakalayıp bir ateş yaktılar, sonra
beni içinde ütelediler. Sonra birisi ayağıyla göksüme bastı. Ben yerden kendimi ancak sırtımla
koruyabiliyordum." dedi, arkasından sırtını açıp gösterdi ki sanki baras hastalığı geçirmiş gibi ala
810[81] Tarihi Dımışk 11/351; Tarihi Halife s.196; İbnu'l-A'sem, el-Futuh 3/23; Nasr b. Müzahim, Vak'atu Sıffeyn s. 202
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 312
811[82] İbnu Sa'd, Tabakat 3/164-167; Tabakat-ı Halife 17, 126; Tarihi 192; Buhari, Kebir 3/215 no 730
812[83] İbni Sa'd 3/164, 165; Hakim 3/381; Taberani 4/55 vı
813[84] ibni Sa'd 3/165; Hakim 3/381; Taberani 4/55
bula idi.814[85]
Harise b. Mudarrıb der ki: Habbab'ı ziyarete gitmiştim, yedi yerinden ateşle dağlattırmış idi. Onu
şöyle söylerken duydum: "Eğer Peygamber (s.a.v.)'in
"Ölüm temenni etmek kimseye yakışmaz." buyurduğunu duyma-saydım kesin ölümü istemiştim."
Mısır işi ketenden dokunma olan kefeni getirildi. Ağlayarak: "Ama Peygamberin amcası Hamza! Bir
bürde ile kefenlendi, ayağına çeksen başı açılır, başına çeksen ayaklarına yetmezdi de ayaklarının
üzerine ızhır denen ottan örttüler. Bir de Rasulullah (s.a.v.)'le beraber bir dinar, bir dirhem bir
şeyim olmadığı günler gözümün önüne geliyor. Bir de şimdi görüyorum ki, evimin bir köşesinde
duran tabutumun içinde bile kırk bin vafî (bir vafî bir dirhem ve dört danik eder) olan malım var.
Ben ahirette bize verilecek olan bu güzel nimetlerin dünyadayken verilivermiş olacağından
korkuyorum." dedi.815[86]
Vakidî der ki: Ben şöyle diyen bir adam duydum:
-Habbab (r.a.), Hz. Ali'nin Kûfe'de ilk defnettiği kimsedir. Sıffeyn savaşı dönüşü onun cenaze
namazını kılmış idi.816[87]
(İkrime b. Kays, Habbab (r.a.)'ın oğlundan naklediyor.
-Kûfe'de halk, cenazelerini evlerindeki kabirlere koyardı. Babamın hastalığı ağırlaşınca bana:
"Oğlum ben öldüğümde beni Küfe dışındaki falan yere defnet. Sen beni oraya defnedecek olursan,
insanlar "Şuraya Peygamberin arkadaşlarından biri defnedildi!" diyerek orayı kabristan yaparlar."
dedi. Habbab (r.a.) ölünce oraya defnedildi. Böylece Küfe dışında defnedilen ilk insan o oldu.)817[88]
A'meş, İbrahim Nehâî aracılığıyla Alkame'den naklediyor:
-Habbab b, el-Eratt (r.a.) altın bir yüzük takınmış olarak Abdullah b. Mesu'd (r.a.)'un yanına girmiş
idi. Ona "Şu altın yüzüğü parmağından çıkarıp atmanın zamanı gelmedi mi?" dedi. O da "Sen onu
bu günden sonra üzerimde görmeyeceksin." dedi.818[89]
Huzeyme B. Sabit819[90]
Nesebi: Huzeyme b. Sabit b. Fakihe b. Sa'lebe b. Saide b. Amiı b. Gayyan b. Amir b. Hatme.
Ensar'dan olup Hatme oğullarındaıulır. (Annesi, Kübeyşe binti Evs b. Adiyy el-Hatmiyye'dir.
814[85] İbni Sa'd 3/165
815[86] İbni Sa'd 3/166; Hilye 1/144; Humeydi, Müsned 1/86; Abdullah b. Mübarek, Zühd 183, 184; Üsdü'1-Ğabe 2/99; Hakim (kısa) 3/383; Taberani, Kebir 4/62 no
3632; Buhari bu haberi Ebu Hazim yoluyla bir çok yerde nakleder. H. No 1276, 3897, 3913, 3914, 4047, 4082, 6432, 6448
816[87] İbnu Sa'd 3/167
817[88] Bu bölümü İbni Sa'd'dan ekledim 3/167; Taberani 4/56 h.no 3617; Taberani bunu Zeyd b. Vehb'den zayıf bir senedle verir. Ama öncekini destekler.
818[89] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 312-314
819[90] İbni Sa'd, Tabakat 4/378; Tabakatı Halife 83, 135, 190; Buhari, Tarih 3/205; II-Muhabber 291, 240; Vakidi, Megazi 1052; Müsned 5/213
Huzeymc'ııin Abdullah ve Abdurrahman adlı iki oğlu olup bunlar Zeyd b. Halid kızı Cemile'dendir.
Diğer oğlu Umara, Amir b. Tu'me b. Zeyd el-Hatmî kızı İSafiyye'dendir. Huzeyme ile Umeyr b. Adiyy,
Hatme oğullarının putlarını kırarlardı) Huzeyme b. Sabit, Peygamber tarafından şahitliği iki kişinin
şahitliğine denk sayılan "Zu şehadeteyn" ilan edilen kişidir.820[91]
Bir rivayette onun Bedir harbine katıldığı söylenir. Doğru olan ise Huzeyme'nin Uhut ve Uhut'tan
sonraki harplere katıldığıdır.821[92] Ondun nakledilen hadisler vardır.
Kendisinden, İbrahim b. Sa'd b. Ebi Vakkas, Amr b. Meymûn el-Evdî, oğlu Umara b. Huzeyme, Ebu
Abdullah el-Cedelî ve çok kimse hadis rivayet etmiştir.822[93]
Sıffeyn harbine Hz. Ali'nin safında katılmış (Ammar şehit olan» kadar silaha sarılmış, o öldürülünce
o da silaha sarılıp) şehit olana kadftr çarpışmış idi.823[94]
820[91] Paranetz arası İbni Sa'd'dan ilavedir. 4/378; Zu'ş-Şehadeteyn denilmesinin nılı |Udur. Rasulullah (s.a.v.) Sevâ b. Kays el-Muhabiri denen bir bedeviden at
aldı. Efindimiz parasını getirmek için hızla gidince Seva geri kaldı. Bu sırada Efendimizin aldığını bilmeden ata daha fazla para teklif edenler oldu. Efendimiz parayı
getirinfi dam "alacaksan şu fiyat yoksa başkasına satarım." Dedi. Efendimiz "Ben onu sendin satın aldım ya." Dese de adam inkar edip şahit istedi. Müslümanlar
şaşıp bakukuldlİHt*.
O sıra Huzeyme geldi olayı dinledi ve "Ben senin atı sattığına şahidim." Dedi, Nlbl (sav) ona "Sen o sırada yanımzda değil iken neye dayanarak şahitlik
ediyorsun?11 buyurunca "Ya Rasulallah ben sana gökten gelen haberi tasdik ederim de senin söylediğin bir sözü nasıl tasdik etmeyeceğim." Dedi. Nebi (sav) de
onun şahitliğini iki kişinin şahitliği saydı. Bkz. İbni Sa'd 4/379; Tarihi Dımışk 16/366, 367; Musm«i«i Ahmed 5/215; Nesai, Sünen-i Kübra 4/48 h. No: 6243,
Mücteba 7/300 h.no: 4647; Ebu Davud 3607; Beyhaki, S. Kübra 7/66, 10/146; Tahavi, Şerhu Meâniu'1-Asur 4/144}.Taberani, Kebir 4/87 no 3730
821[92] İbni Sa'd 4/381; Tarihi Bağdad 16/371
822[93] Bur rivayetler için bkz: Müsned 5/213; Taberani, Kebir 4/94 ve devamı
823[94] Tarihi Dımışk 16/369; Müsned 5/214; İbni Ebi Şeye 15/302
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 315

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...