02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 42. BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 42. BÖLÜM)
Vefat Olayları
Iyas B.Ebibükeyr:322[1] Nesebi: İyas b. Ebi'l-Bukeyr b. Abdi Yalil b. Nâşb b. Ğıyara b. Sad b. Leys b. Bekr b. Abdi Menaf b. Kinane. Kinane oğullarından Adiy oğulları antlaşmalısı. İyas, (Bedr Uhut ve Hendek başta olmak üzere bütün savaşlara katılmıştır.) Bedir'e o ve kardeşleri Akil, Âmir ve Halid'le beraber katıldılar. Bedir harbine bunlardan başka dört kardeşin birden katıldığı kimse olmamıştır.
(Dört kardeş aynı günde Daru'l-Erkam'da Müslüman oldular. Orada Peygambere ilk biati bu kardeşler yaptı.) O ve kardeşleri çoluk çocuk hepsini alıp Medine'ye hicret ettiler. (Kardeşi Âkil, Bedir^harbinde, Halid Racî gazvesinde şehit oldu.) iyas, Mısır fethine katıldı.323[2]
Akıl B. Ebi'l-Bukeyr:324[3] Bu yıl içinde iyas'in kardeşi Akil da vefat etti.325[4] Bazı tarihçiler ona Akil b. Bükeyr der. Sanki onun adıyla söylenir gibi. İbni Sa'd "Akil'in
adı Gafil'di. Rasulullah (s.a.v.) onu Akil'e çevirdi." der. Ebu Mi'şar ile Vakidi "İbnu Ebi'l-Bukeyr" olarak Musa b. Ukbe, İbni İshak ve İbnu'l-Kelebi ise "İbnu'l-Bukeyr" olarak kaydederler.
Yezid b. Roman bu dört kardeşin Mekke'de Darul-Erkam'da aynı gün Müslüman olduklarını söyler.326[5]
Ubade B. Es-Samit (R.A.)327[6]
Nesebi: Ubade b. Es-Samit b. Kays b. Fihr b. Kays b. Sa'lebe b. Ganm b. Salim b. Avf b. Amr b. Avf b. El-Hazrec. Ensar'dan. Hazreç kabilesinden. Akabe biati gecesinde Medine'den gelen on iki delegeden biri. Annesi Ubade b. Nadle b. Malik kızı "Kurratu'l-Ayn"dır. Künyesi Ebu'l-Velid'dir.
Başta Bedir olmak üzere bütün savaşlarda bulundu. Daha sonra Filistin kadılığını üstlendi ve Şam diyarına yerleşti.
Kendisinden rivayet edenler: Enes b. Malik, Ebu Ümame el-Bahilî, oğulluğu Ebu Übeyy, Ebu Müslim el-Havlanî, Ebu İdris el-Havlani, Cübeyr b. Nüfeyr, Ebu Seleme b. Abdurrahman, Halid b. Ma'dan, Ya'la b. Şeddad, Cünade b. Ebi Ümeyye, oğullan Velid b. Ubade, Vbeydullah b. Ubade, Davud b.
322[1] Iyas için bkz: İbni Sa'd 3/389; Halife, Tabakat 23; El-İstiab 1/230; Usdu'1-Gabe 1/181; İbni İshak 144; Vakidi 1/156
323[2] İbni Sa'd 2/283; T. Dımışk 26/207; Fesevî 3/310
324[3] İbni Sa'd 3/388; İbni İshak 144; Vakidi 145, 156; Halife, Tabakat 23; Taberi 4/339; İstiab 3/160, 161; Üsdü'1-Ğabe 3/116
325[4] Bu kesin yanlış. Sanıyorum kardeş münasebetiyle buraya girdi. Zira kaynakların hepsi, üstelik bizzat Zehebi S. A. Nübela 1/186'da, onun Bedir'de şehit olduğunu kendi söyler. İbni Sa'd Vakidi ve diğerleri bu konuda hem fikirdir.
326[5] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 111-112
327[6] Müsned 5/114; İbni Sa'd 3/546, 621; Buhari, Kebir 6/92; Halife, Tarih 168; Fesevi 1/316; El-Mearif 25, 357; El-Cerh 6/95; Müstedrek 3/354; İstiab 2/807; Üsdü'1-Ğabe 3/160; İ. Asakir, Tarih Dımışk 26/175-208; S. A. Nübela 2/5
Ubade, Sunabihî, Hıttan b. Abdullah er-Rakkaşî, Ebu'l-Eş'as es-San'anî ve Hukeym b. Cübeyr.
Bize ulaşan bilgilere göre uzun boylu, iri, güzel yapılı biriydi. Filistin'deki Remle şehrinde öldü. Kudüs'te öldüğü de söylenir.328[7]
Muhammed b. Ka'b el-Kurazi der ki: Peygamberimiz döneminde Ensardan beş tane Kur'an hafızı vardı:
1- Muaz b. Cebel
2- Übey b. Ka'b
3- Ebu Eyyub el-Ensari
4- Ebu'd-Derdâ
5- Ubade b. Es-Samit. Hz. Ömer halife olunca, Şam emiri olan Yezid b. Ebi Süfyan bir mektup yazarak "Şam halkı çok kalabalık, kendilerine Kur'an öğretecek onlara dinlerinin fıkhını belletecek insanlara ihtiyaç var!" diye bildirdi ve "Bu konuda bana yardımcı olun." ricasında bulundu. Bunun üzerine Muaz, Ebu'd-Derda ve Ubade yola çıktılar. Yezid onlara "önce Hımıs'tan başlayın, Onlardan razı olursanız biriniz Şam şehrine (Dımışk'a), diğeriniz Filistin'e gider dedi. Ubade Hımıs'ta kaldı. Ebu'd-Derda Dımışk'a, Muaz da Filistin'e gitti. Amvas vebası çıkınca Muaz orada öldü. Ebu Ubeyde onun yerine Filistin'e geldi ve orada bu yıl içinde öldü. Ebu'd-Derda da Şam'da kaldı.329[8]
İshak b. Kubeysa b. Züeyb babası Kubeysa'dan naklediyor: Ubade b. Samit, Muaviye'nin yaptığı bir şeyi kabul etmemişti. Muaviye de "Öyleyse seni burada oturtmam!" dedi. O da Medine'ye geri geldi. Hz. Ömer ona "Neye geri geldin?" diye sordu. O da Muaviye'nin yaptığını anlattı. Hz. Ömer de "Derhal geri git!, sen ve senin gibilerin olmadığı bir yeri Allah şeneltmesin!, Muaviye sana emirlik yapmayacak!" dedi.330[9]
Ubade (r.a.): Biz Rasulullah (s.a.v.)'e "Dinlemek, itaat etmek, nerede olursak olalım hakkı gerçekleştirmeye uğraşmak, bu konuda hiçbir ayıplayıcının ayıplamasına aldırmamak." Şartıyla biat ettik." diyor.331[10]
İmam Ahmed Müsned'inde İsmail b. Ubeyd b. Rifâa'dan şöyle naklediyor: Muaviye Hz. Osman'a bir mektup yazarak "Şu Ubade Şam'ı Şamlıları aleyhime çevirdi. Ya ona engel ol, yoksa onunla Şamlıların arasından çekilip onları baş başa bırakacağım!" dedi. Hz. Osman da "Ubadeyi Medine'de yanımıza gelmesi için yola çıkar" dedi. O da Ubade'yi yola çıkardı. O da Medine'ye geldi ve Osman (r.a.) da görüşmek için evine girdi. İçerde ilk Müslümanlarla bunlara uyan tabiinin büyüklerinden başka kimse yoktu. Hz. Osman bir köşede oturuyordu. Ona döndü ve: "Ya Ubade, benimle senin aranda ne var?" dedi. Ubade de insanların ortasında ayağa kalktı ve: "Ben Peygamber (s.a.v.)'i
328[7] T. Dımışk 26/183, 184; Kitabui-Mesahif
329[8] T. Dımışk 26/196; Ebu Zür'a, Tarih 1/215
330[9] T. Dımışk 26/196; Ebu Zür'a, Tarih 1/215
331[10] T. Dımışk 26/188, 195,196
"Benden sonra devlet işlerinizi, sizin münker bildiklerinizi size maruf yapacak, maruflarınızı da
münker sayacak bir takım adamlar yöneteceklerdir. Allah'a isyan edene itaat yoktur. Rabbinize
mazeret uydurmayın." buyurduğunu işittim.332[11]
Alimlerimiz Ubade (r.a.)’ın hicri 34’te öldüğünde hemfikirdir.333[12]Sadece Heysem b. Adiy onun
yirmi beşinci yılda öldüğünü söyler ki, onun bu sözüne destek çıkan olmamıştır.334[13]
Mistah:335[14] Mistah b. Usâse b. Abbad b. El-Muttalib b. Abdimenaf, Muttalibî’dir. Meşhur ifk
(iftira) hadisinde adı geçen budur. Bedir ve ondan sonraki harplerin hepsine katıldı. Çok fakir olup,
geçimi için Hz. Ebu Bekir ona bağışlarda bulunurdu.
İbnu Sa’d der ki: Mistah; kısa boylu kaba sert parmaklı ve çukur gözlü idi, elli altı yıl yaşamıştır.336[15]
Ebu Süfyan b. Harb: Bunun bu yıl öldüğünü sadece Medâini iddia eder. Tercemesi önce geçti.
Ebu Talha El-Ensari:337[16] Adı Zeyd, Nesebi Zeyd b. Sehl b. El-Esved b. El-Harâm b. Amr b. Zeyd
Menat b. Adiy b. Amr b.l Malik b. Necâr. Necar’ın malik oğullarından. Akabe biatdi gecesi ensarın
delegelerinden biri. Başta Bedir, bütün harplere katıldı.
(Annesi: Neccar’dan Malik b. Adiy kızı Ubade’dir.) kendisinden hanımının oğlu Enes b. Malik, Zeyd
b. Halid el-Cühenî, oğlu Abdullah, İbni Abbas, torunu İshak b. Abdullah ve Said b. Yesar ve diğerleri
rivayette bulunur. Ebu Talha Efendimiz döneminde orucu bile tutmazdı. Peygamberimizden sonra
orucu daha sık tutmaya başlayıp, Şam denizine (doğu Ak denize) gazaya gitti ve orada gemide
öldü.338[17] Bir rivayette de Medine’de ölüp, Hz. Osman’ın namazını kıldırdığı söylenir.339[18] İbnu
Sa’d “Ebu Talha dört köşe (Orta boylu) esmer biri olup, saç ve sakalının beyazını boyamazdı.340[19]
Rasulullah (s.a.v.) “Ordu içinde Ebu Talha’nın narası yüz kişiden iyidir.” Buyurdu.341[20]
Enes (r.a.) der ki: Ebu Talha, Huneyn savaşında yirmi kafir öldürüp harp malzemelerini aldı. Ensar
içinde malı en fazla olan o idi.342[21]
Ali b. Zeyd b. Cüd’ân, der ki: Enes’in “Ebu Talha Rasullullah’ın önünde diz çökerek oklarını serer ve
“yüzüm yüzüyün koruyucusu, canım da sana fedadır!” derdi.343[22] Enes (r.a.)’dan naklediyor: Ebu
Talha,
“Hafif olarak da ağır olarak da cihada çıkın!” (Tevbe 41’inci ayet) ayeti gelince “Allah kimsenin
üzerine bakmıyor!” deyip çok yaşlı olmasına rağmen harbe giderdi.344[23]
332[11] Müsned 5/325, 329 no 22853 h.no 22836 ve İbni Mace 2865; Hakim 3/356; T. Dımışk 26/197, 198; Beyhaki, Kübra 3/127''
333[12] T. Dımışk 26/204; 205,206
334[13] T. Dımışk 26/207, 208
335[14] İbni Sa’d 3/53; Vakidi, fihrist; Halife, Tabakat 9; Neseb-i Kurayş 95; Taberi, fihrist; El-Cerh 8/425
336[15] İbni Sa’d 3/53; Fakat burada Mistah’ın tarifi yok.
337[16] Bkz. T. Dımışk 19/391-426; İbni Sa’d 3/504: Vakidi, fihrist; Müsned 4/28, 31: Halife, Tabakat 88; Müsned-i Baki 89; Y. B. Main, Tarih 2/183
338[17] T. Dımışk 19/398
339[18] T. Dımışık 19/400-418
340[19] İbin Sa’d 3/507; T. Dımışk 19/405, 425, 426
341[20] T. Dımışk 19/408, 409: Hakim 3/352; müsned 3/112, 261Humeyî 1202:
342[21] İbni Sa’d 3/505: T. Dımışk 19/411; Müsned 3/123
343[22] İstiab 4/114
344[23] T. Dımışk 19/421: İbni Sa’d 3/507
Enes (r.a.)tan sahih bir haberde der ki: Ebu Talha deniz seferine çıkıp gemide öldü. Yedi günden
önce hiçbir ada bulamamışlardı. Adaya varınca oraya defnettiler. Cesedi hiç bozulmamıştı.345[24]
Enes der ki: Peygamber (s.a.v.) Mina’da saçını tıraş ettirip başının yan tarafındaki saçını Ebu
Talha’ya verdi.346[25]
Daha önce (Bedir harbi anlatılırken de) geçtiği gibi Ebu Talha Bedir savaşında tam muvaffak bir
imtihan geçirdi.347[26]
Vakidi, Medainî ve pek çok siyer yazarı “Ebu Talha 34’üncü yılda öldü” der.348[27]
Ebu Abs: Ebu Abs b. Cübr b. Amr el-Ensarî el-Evsî. Adının Abdurrahman olduğu doğrudur. Adı önce
Abdul-Uzza iken Peygamber (s.a.v.) onu değiştirdi. Yahudi din düşmanı Ka'b b. Eşrefi
öldürenlerdendir. Bedir ve diğer savaşlara katıldı. Oğlu Zeyd, torunu Ebu Abs b. Muhammed, Abaye
b. Rifâa ve diğerlerinin ondan rivayeti vardır. Medine'cfe öldü. Cenazesini Hz. Osman kıldırdı.349[28]
Hicri Otuz Beşinci Yıl
Bu yıl (Medine'den Şam'a giderken bir konak mesafede bulunan) Zu Huşub gazvesi yapıldı. Bu
gazvede Müslümanların komutanı Muaviye idi.
Yine bu yıl insanlara hac vazifesini ve hac mevsimini açma görevini (Osman'ın emri ile) İbni Abbas
(r.a.) icra etti.350[29]
Bu yıl Hz. Osman (r.a.) şehit edildi. Mısırlılar (Iraklılar) ve diğerleri Hz. Osman'a karşı ayaklanıp onu-
Halifelikten atmak için ona doğru harekete geçtiler.351[30]
Fitnenin Başlatılışı352[31]
(Abdullah b. Sebe, Yemen'in San'a şehrindeki Yahudilerden biri olup anası zenci idi. Hz. Osman
zamanında Müslümanlığını ilan edip Müslümanların fethettikleri yerlerde sapık fikirlerini yaymak
için çıkıp Hicaz'dan başlayarak Basra, Küfe ve Şam diyarlarını dolaştıysa da arzusuna ulaşamadı.
Üstelik Şamlılar onu kovdular. O da Mısır'a geldi. Orada fikirlerini yaymaya başlayarak onlara:
"Hayret doğrusu adamların kimisi İsa (as)'in tekrar geleceğini iddia ediyor da, Muhammed (as)'ın
345[24] İbni Sa’d 3/507; T. Dımışk 19/422-424; Fesevi, El-Ma’rife 3/319
346[25] Müslim 1306 (no 325, 326: Tirmizi 912)
347[26] Bkz. Tarihi Dımışk 19/405,406
348[27] T. Dımışık 19/424,425
349[28] Bkz. Müsned 3/479 Vakidi Fihrist; Yahya b. Main 2/714; İbni Sa'd 3/450; Muhabber 74, 282, 412; Halife, Tabakat 79; El-Maarif 326; Taberi Fihrist; ElCerh
5/220
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 112-116
350[29] Taberi, Daru'l-Kutubu'l-îlmiyye 1987 baskısı 2/684; El-Ma'rife ve't-Tarih 3/311; İbni Sa'd, Tabakat 3/64
351[30] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 116
352[31] Burada Zehebi'nin bahsetmediği bu facianın başlatılış sebebini Taberi'den kısaltarak veriyoruz.
tekrar geleceği gerçeğini yalanlıyor. Oysa Allah:
"Sana Kuran'ı farz eden (Allah), seni kesinlikle dönüp varılacak yere gönderecektir." buyurmaktadır. Muhammed (a.s.) yeryüzüne geri getirilme hakkına İsa'dan daha fazla hak sahibidir." diyordu. Mısır halkı onun bu sözlerini kabul ettiler. O da onlara "Öldükten sonra tekrar dirilip dünyaya geri gelme" masalını uydurdu. Sonra da "Bin tane Peygamber var ki, bunları her birinin insanlardan Vasi'leri (Onların vasiyetini yerine getirmekle görevlendirilen kimseleri) vardır. Ali (r.a.) da, Hz. Muhammed'in vasisidir. Muhammed Peygamberlerin, Ali de vasîlerin sonuncusudur. Peygamberin vasiyetini gerçekleştirmeyenden daha zalim kim vardır. Peygamberin vasîsi Ali (r.a.) fırlayıp, şu ümmetin işini ıslah için ele almaya çalıştı. Ama Osman bunu zorla ele geçirdi. İşte Ali, işte Muhammed'in vasîsi! Bu işi düzeltmek için davranıp hareket edin. Önce başınızdaki emirlerinize kusur bulmaya bakın. Emri bil ma'ruf ve nehyi anil münker yapıyor gibi görünüp insanların gönlünü kazanıp sonra onları bu konuya davet edin." dedi.
Yetiştirdiği adamlarını çevreye yolladı. Şehirlerde bozgunculuk isteyen herkese mektuplar yolladı. Onlar da ona yazdılar. Dıştan iyiliği emredip kötülüğü men eder görünerek, içlerinden de kendi görüşlerini yayıyorlardı. Şehirlere gönderdikleri mektuplarda vali ve idarecilerinin ayıp ve kusurlarını yazıyor, dava arkadaşları da onlara aynı türde cevaplar yazıp gönderiyorlardı.
Böylece herkes kendilerine gelen bu mektupları kendi şehirlerinde-kilere okuyorlardı. Yeryüzünde, bu uydurma haberlerini genişlete ge-nişlete yayarak, tâ Medine'ye kadar ulaştırdılar. Göründüklerinin aksini arzu ediyor, ortaya attıkları şeyin aksini ise gizliyorlardı. Böylece beriki şehirlerde oturup da bu mektuplarla gelen öteki şehirdeki yalan haberi duyanların hepsi "Elhamdülillah bizim şehirde onların başına gelen bela yok" derken, sadece Medine halkı bu vaziyete ters düşüyordu. Zira onlara bu tür haber bir şehirden değil, her yerden geldiğinden onlar: "Biz bütün insanların uğradığı bu belaya uğramadık." diyorlardı.
İş bu vaziyetteyken, Muhammed Talha ve bir diğeri Hz. Osman'a gelip "Ya Emira'l-Mu'minin! Bize gelen insanların uğradığı musibet haberi sana da geliyor mu?" dediler. O da "Hayır, vallahi bana sadece
selamet haberleri geliyor!" deyince, onlar da kendilerine ulaşan kötü haberleri ona anlattılar. Hz. Osman "Siz benim bu işte ortaklarım ve insanların şahitlerisiniz bana ne yapmam gerektiğine işaret edin." dedi. Onlar da "Biz sana güvendiğin insanlardan bazılarını şehirlere gönderip sana onların durumlarını bildirmelerini tavsiye ederiz!" dediler. O da Muhammed b. Mesleme'yi Küfe'ye, Üsame'yi Basra'ya, Ammar b. Yasir'i Mısır'a, Abdullah b. Ömer'i Şam'a, birkaç kişiyi de diğer yerlere yolladı. Hepsi de Ammar'dan önce gelip: "Ey insanlar! Biz hiçbir gerçeği inkar etmedik, onu zaten Müslümanların ileri gelenleri de, avamı da inkar etmez. Hepsi bir ağızdan "Bu iş Müslümanların işidir!" Ancak şu bir gerçek ki, şehirlerin idarecileri, halkları arasında adaletle davranıp, onların işlerini iyi icra ediyorlar." dediler. Medineliler Ammar'in gecikmesinden dolayı öldürüldüğünü sandılar. Bir de beklenmedik bir zamanda Abdullah b. Sa'd b. Şerh onlara bir mektupla "Mısır'a bir takım adamların Ammar'a gelip onu kendi taraflarına çekmeye çalıştıklarını, bunlar arasında Abdullah b. Sevda, Halid b. Mülcem, Suvâ b. Humran ve Kinâne b. Bişr'in de olduğunu" bildirdi.
Sonra Hz. Osman şehirlere okunmak üzere şunu yazdı:
-Ben, valilerimi her hac mevsimi hesaba çekiyorum. Başa geldiğimden bu yana ben bu ümmete iyiliği emir, kötülüğü men işini teklif ettim. Bana veya valilerimden biri hakkında yapılan her şikayeti değerlendirip hakkını verdim. Ne benim, ne de çoluk çocuğumun vatandaştan öncelikli olma hakkı var. Bana Medine halkı diğer yerlerde bir kısım insanların dövülüp bir kısmının da sövüldüğünü dava ediyor. Gizlice dövülen ve sövülen kimse gelip bunu dava etsin ve hakkı ne ise benden yada valilerimden alsın.
Bu Mektubu duyanlar ağlaştılar. Osman'a dualar ederek "Eyvah bu ümmet bir şer doğuracak!" dediler.
Hz. Osman valilerini hac mevsiminde çağırdı. Abdullah b. Amir, Muaviye, ve Abdullah b. Sa'd geldiler. Hz. Osman onlarla yapacağı istişareye Said ile Amr'ı da aldı ve "Ne oluyor bu yayılan haber, bu şikayet ne?" diye söze başlayıp vallahi aleyhinizde çıkartılanların doğru olmasından korkarım. Bu sadece beni mahveder." dedi.
Onlar da: "Sen haberci yollamadın mı, biz sana halkın durumunu bildirmedik mi, onlar sana kimsenin ağzından bir şey duymadıklarını
söylemediler mi? hayır! vallahi bunu çıkaranlar doğru söylemiyor, iyi de etmiyorlar. Biz bunun kökünü kavrayamadık. Bu asla inanılıp güvenilmesi hşlal olmayan bir yaygaradır ki, onu teftişe gitmek bile bir şey'kazandırmaz." dediler. .
Hz. Osman onlara "Peki bana bir çözüm gösterin." Deyince, Said b. El-Âs "Bu uydurma haber gizlice yapılıp onu da esasını bilmeyenler yapıp anlatıyor. Sonra meclislerinde bunlar esas gibi konuşuluyor." dedi. Hz. Osman:
-Peki bunun çaresi ne? deyince Said "Bunları yayanları toplayıp bunlar arasında bu haber kimden çıkmışsa onların öldürülmesidir." dedi. Muaviye ise: Sen beni tayin ettin. Ben de öyle bir kavme valilik ediyorum ki, sana onlardan hayırlısı dışında bir haber ulaşmaz. Bu ikisi kendi taraflarında olanı benden iyi bilirler." Deyince, Osman (r.a.) "Görüşün ne?" dedi. O da "Güzel, edeble muamele edilmesi!" dedi. Hz. Osman "Ya Amr! Sen ne görüştesin?" deyince o da: "Görüyorum ki sen vatandaşa çok yumuşak davranıyorsun, sanki onlardan usanmış gibi davranıyorsun. Ömer'in onlara verdiğinden fazla veriyorsun. Bence senden önceki iki halifenin yolunu tut. Şiddetli davranacak yerde şiddetli, yumuşak davranmak gerekiyorsa yumuşak ol. Zira insanlara zarar vermeye gayret edene, şiddet uygulamak gerek. İnsanlara aykırı davranana nasihatle yumuşaklık gerek. Ama sen her iki gruba da yumuşak davrandın." dedi. Hz. Osman Allah'a hamd ile söze başlayıp:
-"Nasihatlerinizi duydum. Her işin girecek bir kapısı var. Şu korkulan fitne bu ümmetin başına gelecektir. Zira onu örten kapısı var ya, onunla gevşekler korunur. Ancak Allah'ın emrettiği cezalar hariçtir ki, kimse bunlardan birinin ayıbını başkası ile mukayese edemez. Eğer onu bir şey engellemişse bu bir rıfkla muameledir. Vallahi bu fitne kapısı açılacaktır. Kimsenin aleyhime delil getirme hakkı yoktur. Allah biliyor ki insanlar için elimden gelen iyiliği yaptım. Vallahi fitne değirmeni dönecektir. Ne mutlu Osman'a eğer onu hareket ettirmeden ölebilirse. İnsanları koruyun, haklarını bağışlayın, onlara acıyın. Allah'ın hukukuna el uzatılırsa, o zaman iki yüzlülük yapmayın." dedi.
Osman hareket edince, Muaviye ve Abdullah b. Sa'd da Medine'ye geldi. Abdullah b. Âmir ile Said geri döndü. Osman devesine binince deve sürücüsü:
"Zayıf binek hayvanı da bilir zayıf sert develerde Ondan sonra emir (halife) Ali'dir. Zübeyr de razı olunan halef.
Talha da onun velisidir."
Diye bir recez söyledi. Hz. Osman'ın arkasında yürüyen Ka'b da eliyle Muaviye'yi göstererek "Vallahi Osman'dan sonra emir Muaviye'dir." dedi.
Onun bu sözü Muaviye'ye ulaştırıldı. O da bunu Ka'b'a sordu. Ka'b "Evet ondan sonra emir sensin, ama benim bu sözümü sen yalanlamadan da emirlik sana gelmeyecektir" dedi. Böylece Muaviye'nin kalbine emir olabilme arzusunun tohumları ekilmiş oldu.
Hz. Osman valileri yerine yollarken, Muaviye de veda edip çıktı. Kılıcını kuşanıp sefer elbisesi giymişti. Yolda Talha, Zübeyr ve Ali'nin de bulunduğu bir gruba rastlayınca durup selam verdi, yay'ına yaslandı ve "Siz de biliyorsunuz ki, insanların bir birine adamlarıyla galib gelmeye çalıştığı bir dönemde ortaya çıktı. İçinizde topluluğunuzun reisi olması ona uyulması, dediğinin derhal icra edilmesi, onun şahitliği ve danışılması istenmeyen kimse yoktur. Bu iş Allah'ın Peygamberini gönderip, ona uyanlara, onunla ikramda bulunmasına kadar sürdü. Peygamberden sonra gelenler de işi müşavere ile yürüttüler. Üstünlükleri önce İslâm olmak, eski olmak ve çok çalışmakta bulur-lardı. Eğer böyle olursa, böyle yaparlarsa bu iş onların olur ve insanlar onlara uyar. Ama dünyaya yönelip ona talib olurlarsa bu iş onlardan alınır. Allah onu bu işi yürütecek birine verir. Yoksa kıskançlıktan sakınsınlar. Zira Allah birinin yerine öbürünü bedel yapmaya gücü yeter. Zira kendi mülkünde dilemesi ve emri ona aittir. Şimdi ben aranızda bir zat bırakıp gidiyorum. Siz ona hayır tavsiye edin, onun etrafını alın, alın ki böylece saadete eresiniz." deyip vedalaşıp ayrılmak istedi. Bunu duyan Ali (r.a.):
-Ben bu adamda bir hayır görmüyordum!" deyince Zübeyr "Hayır, vallahi ne senin ne bizim, göksümüzde bu sabahki gibi büyük etkisi hiç olmamıştı." dedi.
Muaviye giderken Hz. Osman'a: "Şu azgınlar sana saldırmadan benimle Şam'a gelsen" ricasında bulununca, Hz. Osman "Ben Peygambere komşuluğu bir şeyle değişmem, boynum kesilse de." dedi. Muaviye "Bir ordu yollayayım." Teklifi yapınca da: "Be"n bu hicret yurdunun halkının geçimini bu ordunun erzakı yüzünden daraltamam." dedi. Muaviye "Vallahi ya öldürülecek, ya da çarpışacaksın." deyince "Hasbiyallah ve ni'mel vekil." dedi. Muaviye de "Ey kesimi kolay deve." diyerek çıkıp gitti.)353[32]
İsmail b. Ebi Halid bu konuda şunu nakleder: Mısır'dan (fitne için) gelenler el-Cuhfe'de kamplarını kurup, Osman (r.a.)'ı ayıplamak ve tenkit etmek için yanına geldi. Osman (r.a.) da hutbeye çıkarak şunları söyledi:
-Benden dolayı Allah sizi şer ile cezalandırsın. Ey Muhammed ümmeti! siz kötülüğü yayıyor, iyiliği
353[32] Taberi 2/647-650
ise saklıyorsunuz. İnsanların en akılsızlarını benim yüzümden fitneye düşürdünüz. Şimdi hanginiz gidip de bu adamlara neyin intikamını almak istediklerini, böylece ne yapmak istediklerini soruverecek?" diye sorup, bu sorusunu üç kere tekrarladı. Ama kimse ona cevap vermedi.
Bunun üzerine Hz. Ali ayağa kalktı ve "Ben gideyim!" dedi. Hz. Osman da "Onlara akrabalığı en yakın olan sensin zaten." dedi. Hz. Ali onlara "Osman aleyhine neyin intikamını almak istiyorsunuz?" diye sordu. Onlar "Elbette intikam alıyoruz, zira o, ümmeti bir tek Mushaf üzerine toplayacağım diye Allah'ın kitabını mahvetti. (Yani diğer nüshaları imha ettirdi.) devlete ait develer için tahsis edilen korulukları çoğalttı. Akrabalarını görevlendirdi. Mervan'a yüz bin dirhem verdi. Rasulullah'in ashabına el attı.
Hz. Osman onların bu iddialarını red ederek dedi ki:
-Kuran'a gelince: O Allah katından gelmiştir. Ben size sadece Kur'an hakkında ihtilaf etmeyi yasakladım. Bana dilediğiniz harfi okuyabilirsiniz. Koru meselesine gelince: Vallahi ben onu kendi develerim ve koyunlarım için tahsis etmedim. Ben onu sadece zekat develerini himaye etmeye ayırdım. Mervan'a bin dirhem verdiğime gelince: İşte şu onların Beytu'l-Mâl'i (hazinesi)'dir. Onun başına dilediğinizi tayin edin. Sizin "Rasulullah'in ashabına el uzattı, incitti." İddianıza gelelim: Ben de bir insanım, kızarım da razı olurum da. Kim
bende bir hakkı olduğunu iddia ediyorsa, işte ben buradayım. Zulmettiğim söyleniyorsa karşınızdayım, ne dilerse; isterse kısas, isterse af etsin."
Bunu üzerine Mısır'dan gelenler, Osman'ın bu müdafaasını kabul edip, sulh oldular ve Medine'ye girdiler.
Muhammed b sa'd da bu konuda şöyle anlatır: Raviler der ki:
-Esas adı Malik b. El-Haris olan el-Eşter en-Nehaî, Yezid b. Mükeffef, Sabit b. Kays, Kümeyi b. Ziyad, Zeyd Süvhan, Sa'sa b. Süvhan, Haris el-A'ver, Cündüb b. Züheyr ve Esfar b. Kas Küfe'den Medine'ye Hz. Osman'ın Küfe valisi Said b. El-As'ı vazifeden almasını ricaya geldiler. Said b, Âs da Osman (r.a.)'ın^yanına hareket etmişti. Onlara Osman'ın yanında rastladı. Hz. Osman onun azlini red etti. O gece el-Eşter bir grupla derhal yola çıkıp, on gün sonra Küfe'ye gelerek şehri istila etti, sonra Mescidin minberine çıkarak onlara: "Şu vali Said b. As, size gelip Fırat ve Dicle kıyısındaki yeşil arazinin Kureyşli gençlere ait bahçeler olduğunu iddia etmektedir. Bu ovalan fethi için sizin başlarınızın düştüğü mızraklarınızın dikildiği yerdir. Kim Allah için bir hakkı olduğuna kanaat getiriyorsa, derhal Ceraa mevkiine gelsin." dedi. İnsanlar da gelip Ceraa'da kamp kurdular.
Said b. El-Âs bu sırada Medine'den geri dönüp el-Uzeyb denen yere gelmiş ve konaklamıştı. Ester ona karşı başlarında Yezid b. Kays el-Erhabî ile Abdullah b. Kinane el-Abdi'nin bulunduğu bin kişilik bir süvari grubu hazırladı ve "Haydi varın ve Said'i rahatsız edip geri Osman'a gönderin. Kabul etmezse boynunu vurun." dedi. Onlar gelince Said işin ciddiyetini görüp Medine'ye geri döndü.
El-Eşter Kûfe'de Mescidin hutbesine çıktı ve: "Ben sadece Allah ve sizin için öfkelendim. Şimdi sizin namazınız için Ebu Musa el-Eşarî'yi görevlendirdim. Huzeyfe b. El-Yeman'ı da Fey'inize (haraç ve ganimet malı) tayin ettim." deyip hutbeden indi ve "Ey Ebu Musa hutbeye çık!" dedi. Ebu Musa da:
"Ben böyle bir şeyi yapamam. Ama gelin Müminlerin emirine biat edin, boynunuza borç olan biatinizi yenileyin!" dedi. İnsanlar bunu kabul edip biat yenilediler.
Ebu Musa yaptığı işleri Hz. Osman'a yazdı. Bu iş Osman (r.a.)'ın çok hoşuna gitti. Kûfeli şair Utbe b. Va'l:
Ey Affan oğlu bize sadaka gönder de sevabına er!
Birkaç gecelerde de olsa Ebu Musa el-Eşari'-yi bize emir yap!
Diye bir beyit söyledi. Osman (r.a.) da: Evet, eğer yaşayacak olursam değil birkaç gece aylar ve senelerce görevlendiririm." dedi.
İşte Küfe halkının, Said'in azli için yaptığı bu icraat, ona karşı cüret ettikleri vakit, Osman (r.a.)'ın idaresine giren ilk gevşeklik olmuştur.354[33]
Yine İbnu Sa'd Zühri'den naklediyor:
Hz. Osman halife tayin olunmuş ve altı yıl insanlar hiçbir itiraz göstermeden vazifesini icra etmiş idi. Öyle ki ümmet nazarında Ömer'den daha sevimli olmuştu. Zira Ömer halka -hak için- çok sert davranıyordu. Osman yönetimi ele alınca onlara yumuşak davranıp onlarla alakasını iyi sürdürdü. Daha sonra ümmet idaresinde gevşeklik göstermeye başladı. Son altı yılında akrabalarını ve ailesinden olanları devlet görevine almaya başladı. Mısır ve Afrikiyye'nin Humus'unu -ganimetin beşte birini- Mervan'a verilmesini yazdı. Mal dağıtımında akrabalarını tercihe başladı. Bu konuda Allah'ın emrettiği sıla-i rahim emrini te'vil ederek, akrabalara mal verme şeklinde anladı. Bir çok mal edindi. Beytu'l-mal'den borç aldı ve: "Ebu Bekir ile Ömer bu hususta kendi haklarını kullanmaktan vazgeçtiler. Ben ise onu alıp akrabalarım arasında taksim ettim." dedi. İnsanlar da onun bu işini hoş karşılamadı.355[34]
Derim ki: Hz. Osman'a karşı ayaklanma sebeplerinden biri de, onun Umeyr b. Sa'd'ı Hımış valiliğinden alması olmuştur. Umeyr salih ve takva bir zat idi. Yine onun, Şam diyarının tamamını Muaviye'ye vermesi, ayaklanmalardan biridir. Yine Amr b. El-Âs'ı Mısır valiliğinden alıp yerine İbnu Ebi Şerh'i oraya vali tayin etmesi de bu hoşnutsuzluktan biridir. Muğira b. Şu'be'yi Kûfe'den alıp, yerine Said b. El-Âs'ı tayin etmesi de halkın kendisine karşı gelmesine sebep olmuştur.
Kasım b. El-Fadl, Amr b. Mürra yoluyla, Salim b. Ebi'l-Ca'd'dan naklediyor: Hz. Osman aralarında Ammar'ın da bulunduğu Peygamberimizin ashabından birkaç kişiyi çağırtıp: "Ben size soracağım, isterim ki beni doğrulayasınız. Allah'a ant veriyorum ki siz Rasulullah
(s.a.v.)'in Kureyş oğullarını diğer insanlara tercih ettiğini Haşim oğullarını da diğer Kureyşlilere tercih ettiğini biliyor musunuz." dedi. Ashab buna cevap vermeyince Osman (r.a.): "Eğer cennetin anahtarları elimde olsaydı, cennete girmelerini sağlamak için onları Ümeyye oğullarına verirdim." dedi.
354[33] İbni Sa'd, Tabakat 3/64; Ensabu'l-Eşraf
355[34] Tabakat-i İbni Sa'd 3/64
Ebu Vail anlatıyor:
-Abdurrahman b. Avf ile Hz. Osman arasında laf düellosu vardı. Abdurrahman: "Uhut harbi günü neye kaçıp gelmedin, Bedir harbine neye yetişmedin, Ömer'in icraatına neye aykırı davrandm?" diye haber saldı. O da ona "Bedir harbine yetişemedim, çünkü Peygamberin kızı (hanımı) hastalığı sebebiyle beni meşgul ettLJUhud'da bulunmadığımı Allah af etti. Ömer'in icraatına gelince, vallahi onu tatbike ne benim ne de senin gücün yeterdi." diye haber saldı.
Yine Ali ile Osman arasında bir kırgınlık olmuştu. Abbas ikisi arasında barıştırmak için gelip gidiyordu. Ali: Vallahi eğer Osman bana evimden çıkmamı emretse derhal yerine getiririm. Ama Allah'ı kitabının icra edilmemesine göz yumup, iki yüzlü davranmaya gelince bunu asla yapamam." dedi.
Seyf b. Ömer, Atiyye aracılığıyla Yezid el-Fak'asî'den şöyle dediğini rivayet ediyor:
İbnu's-Sevda (Abdullah b Selul) Mısır'a geldiğinde kah Kinâne b. Bişr'e kah da Sevdan b. Humrân'ın yanma gelirdi. Gâfiki'nin yanına gelmiş, o da vurup başını yararak bağırıp çağırdı. Bunun üzerine Halid b. Mülcem, Abdullah b. Razin ve aynı karakterdeki birkaç kişi onun etrafını çevirdiler. O da onlara güzel laflar sarf ettiyse de, onun Hz. Ali'nin Vâsîliği hususunu kabule yanaştırmamıştı. Bunun üzerine onlara: "Size Arabın dişine ve korumasına sarılmak gerek. Biz ise onun adamı değiliz. Görüyorum ki sizler ziraatçılık yapıyorsunuz. Bu yıl Mısır iflas edene kadar ziraat yapmayın. Böylece valiyi Osman'a şikayet edin, onu görevden uzaklaştırsın. Biz de yerine ondan daha zayıf birinin tayinini isteyelim ki, istediğimiz işle baş başa kalalım. İyiliği emredip kötülüğü men eder gibi görünüp işimize bakalım." dedi.
Onun bu teklifine ilk katılan Muhammed b. Ebi Huzeyfe oldu. Bu zat Muaviye'nin dayı oğlu idi. Yetim olduğu için Osman (r.a.)'ın himayesinde büyümüş sonra da Osman'dan diğer şehirlerden birine göçüp
gitme müsaadesi alarak Mısır'a yerleşmişti. Onu buna sevk eden sebep, Osman (r.a.)'tan devlette vazife isteyince onun "Sen bu işin ehli değilsin!" demesi olmuştu.
Bu adamla ibnu's-Sevdâ'nın dediğini icraya başladı. Sonra bunlar yanlarına Allah'ın rüsvaylığa müsaade ettiği insanlarla yola çıkıp, Hz. Osman'dan valileri, Amr b. El-Âs'ı şikayetle istifa ettirilmesini istediler. Osman yanına gelen şikayetçi gruptan birilerine Amr'ı müdafaa edip onları susturunca, diğer bir grup gelip bir başka şikayette bulunuyorlardı. Bunların her birisi Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'ın vali olmasını istiyordu. Nihayet Osman (r.a.) onlara:
-Ben şimdi Amr'ı size valilikten alıp harp komutanı olarak bırakıyorum, diyerek onların haraç işlerinin başına Abdullah b. Sa'd b. Ebi's-Serh'i tayin etti. Amr'ı da namaz kıldırmakla görevlendirdi. Bu anlaşmayı bozmak üzere Abdullah b. Sa'd ile Amr b. El-Âs arasında Sudan, Kinane b. Bîş ve Harice gidip geldiler. Onların arasına fitne soktular. Hatta ulaştırabildikleri kadar da yazıştılar. Her ikisi de Osman'a durumu yazdılar.
İbnu Ebi's-Serh, Hz. Osman'a "Bu Amr burada namaz emiri olarak kaldıkça benim haraç emiri olmam asla doğru olmaz." diye yazdı. Adamları da gelip onu doğrulayarak Amr'in müstafi
sayılmasını istediler. Nihayet Hz. Osman da Amr'a: "Senden hoşlanmayanların arkadaşlığında senin hayrına bir şey olamaz. Bırak gel!" diye haber saldı. Sonra Mısır valiliğinin bütün vazifelerini İbnu Ebi's-Sarh'a devretti.
Rivayete göre, Ammar b. Yasir ile Abbas b. Utbe b. Ebi Leheb arasında bir çekişme olmuş. Osman da sulh için her ikisini dövmüştü.
Seyf b. Ömer, Mübeşşir ve Sehl b. Yusuf yolu ile Muhammed b. Sa'd b. Ebi Vakkas'tan şöyle nakleder:
-Ammar b. Yasir Mısır'dan geldiğinde, babam Sa'd hasta idi. Ammar'in geldiğini duyunca beni onu çağırmaya yolladı. Ammar benimle kalktı, başında kirli bir sarık, üzerinde de kürkten bir cübbesi vardı. Sa'd b. Ebi Vakkas'ın yanına girince Sa'd:
"Ulan horoz! Sen bizim aramızda iken kesinlikle hayır ehli idin. Peki şimdi Müslümanlar arsındaki şu fesada koşuşturup, müminlerin halifesine karşı insanları kışkırttığına dair bana ulaşan haberler neyin nesi, aklın halâ başında değil mi?" dedi, Ammar da sarığına uzanıp öfkeyle başından çıkardı ve: "Şu sarığı başımdan attığım gibi Osman'ı da vazifeden böyle attım!" dedi. Sa'd: "İnna lillah ve inna ileyhi raciûn, yazık sana, yaşın ilerledi, kemiklerin inceldi, ömrün sona erdi, şimdi de İslam'ın senin boynundaki halkasını çıkarıp atıyorsun. Dinden çırılçıplak soyunuyorsun öyle mi?" diye cevap verdi. Amraar öfkeyle kalkıp geri dönerken "Sa'd'ın fitnesinden Allah'a sığınırım!" diyordu. Sa'd da
"Dikkat edin onlar fitneye düştüler." Ayetini okuyup; "Allah'ım! Osman'ın affediciliği ve hilmi sebebiyle, katındaki derecesini yükselt!" diye dua etti. Nihayet Ammar kapıdan çıktı. Sa'd ağlamaya başlayıp sakalı sırılsıklam olana kadar ağlamaya devam etti. Bana "yavrucuğum kim fitneye düşmeyeceğinden emin olabilir. Ammar'dan duyduğun sözler sende kalıp çıkmayacak, zira onlar emanettir. Hem ben bu sözden dolayı insanların onu alıp Yasir aleyhine kullanmalarını da istemiyorum. Hem Rasulullah (s.a.v.):
"Yaşlılık bunaması kendisine galip gelmedikçe hak Ammar iledir."356[35] buyurmuştur. Ne yazık ki bu hastalık onun aklını alıp bozmuş." dedi.357[36]
Hz. Osman aleyhine kıyam edenlerden biri de Hz. Ebu Bekr'in oğlu Muhammed İdi. Rivayete göre Hz. Ömer'in torunu Salim b. Abdullah'a "Onun bu kıyamına sebep ne idi? diye sorulunca "öfke ve tamahkarlık onu bu hale koydu. O İslam'da yeri olan biriydi. Bir takım adamlar onu kandırdılar. O da bu işe tamah etti. Kendisinde cüretkar bir tavır vardı. Haktan ayrılmadı.
Muaviye hacca gidip döndü. Denildiğine göre Hz. Osman'ın (r.a.) yumuşak muamelesini ve idarenin zor durumunu görünce: "Şu senin reddinin imkansız olduğu kimseler, sana saldırmadan önce benimle Şam'a gel! Zira Şam halkı hala itaatkardır." diye teklif etmiş ama Hz. Osman "boynumun kesilmesi pahasına Peygamber (s.a.v.)'e komşu olmayı hiçbir şeyle değişmem!" demişti. Muaviye, "seni korumaları için ordu göndereyim!" diye teklif edince "Senin buraya yerleştireceğin askerler
356[35] Zehebi hadise ilişmiyor. Hadisin metnini Ukaylî Zuafa'sında 1829 no ile zayıf olarak verir.
357[36] Haberi Tarihi Dımışk'ta Hz Osman'nı terceme-i hal'inde geçer.
yüzünden Peygamber (s.a.v.)'in komşuları olan kimselerin geçimini daraltamam." diye cevap verdi.
Muaviye de: "Ya müminlerin emiri! Sen kesinlikle saldırılıp helak edileceksin!" demiş. O da
"Hasbiyallah ve ni'mel vekil" diye karşılık vermiştir.358[37]
Mısır halkı, Küfe, Basra ve diğer yerlerde kendilerine katılan bütün taraftarlarına "emirleri aleyhine
ihtilal hazırlığına girmelerini yazmışlardı.359[38] Hatta emirlerinin bir yerden bir yere gittiği sırada
orada toplanma kararı bile aldılar ise de bu işi bir türlü yapamadılar. Küfe halkı ise Yezid b. Kays el-
Evhabî tarafından fitneye teşvik edildi ve etrafında bir takım adamlar toplandı. O vakit oranın harp
komutanı Ka'ka'a b. Harb idi. Ka'ka'a ona geldiğinde insanlar etraflarını çevirmiş haldeydi. Ka'ka'a
onlara yemin vererek yalvardı. Yezid de Ka'ka'a'ya "Senin ne bana ne de şu adamlara müdahelene
sebep var. Vallahi ben, emirin emrini dinleyip itaat eden biriyim. Hem ben cemaatime lazım biriyim
ancak ben Saîd'in emirliğinden istifasını istiyorum." dedi.
Bundan başka bir şey de açıklamadılar. Medine'den gelmekte olan Said'i karşılayıp onu Ceraa
mevkiinden geri çevirdiler. İnsanlar da Ebu Musa'nın vali olması hususunda ittifak ettiler. Hz.
Osman da bu kararı onayladı.
Emirler Medine'ye geri döndüklerinde Sebaîlerin (İbni Sebe çilerin) şehirlerden dışarı propagandaya
çıkış imkanları kalmamıştı. Arzularına nasıl kavuşacaklarına dair görüş alışverişinde bulunmak için
taraftarlarına Medine'de buluşmak için birer yazışma yaptılar. Hem kendilerinin, iyiliği emredip,
kötülüğü men etmek istediklerini, bu meyanda Osman (r.a.)'a bir takım şeyleri sorup (bunların
cevaplarını naklederek) Onun insnalar arasında şöhretini yayarak hilafetini sağlamlaştırmaya
yardımcı olacaklarını iddia ederek Medine'ye gelip buluştular. Hz. Osman MaHz.um oğulları ile
Zühre oğullarından iki adamı vaziyeti anlamaya yollayıp onlara: "Bunların ne istediklerini bir
anlayın!" emrini verdi. Bu iki kişi Hz. Osman'dan edep elde etmiş insanlar olup hak uğrunda sabır
gösterip içlerinde hiç kin tutmamış kimselerdi. Sebeiler bunları görünce yanlarına geldiler ve geliş
sebeplerini bildirdiler. Bu ikisi: "Peki Medine halkından bu hususta sizinle beraber kimler var?"
deyince, "Üç kişi" var dediler. Bu ikisi "Peki nasıl bir şey yapabileceksiniz?" diye sorunca, "İnsanların
kalplerine saçmış olduğumuz bazı şeyleri Osman'a (şunu neye yaptın, neye böyle yapmadın diye)
sorular sorup, sonra da bu insanların yanına dönüp, bu şeyleri Osman'a itiraf ettirdiğimizi ama
Osman'ın bu yaptıklarından vazgeçmediği gibi tevbeye de yanaşmadığını iddia edeceğiz. Daha
sonra da sanki hacca gidermiş gibi yola çıkıp Medine'ye gelerek Osman'ı kuşatıp halifelikten
azledeceğiz. Diretecek olursa onu öldüreceğiz." diye cevap verdiler.
Bu iki kişi bu haberi Hz. Osman'a getirdiler. Osman bunları duyunca güldü ve: "Allah'ım şu insanlara
selametler verip fitnelerden) beri kıl. Eğer onlara selamet vermezsen ümmetin birlik asasını
parçalayacaklar. Ammar'a gelince: "O Abbas b. (Utbe b.) Ebi Leheb'in günahını bana yükleyip onu
bırakıverdi. Muhammed b. Ebi Belcr'e gelince, o kibirlendi ve hukukun kendini bağlamadığı
kanaatine vardı. İbnu Surra'ya gelince, o yakında bir belaya uğrayacak." dedi.
Mısırlılarla Kûfelilere haber salıp: "Haydin Mescid'e diye dellal çağırttı ki, onlar zaten onun yanında
358[37] Taberi, Tarih 2/650; Tarihi Dımışk Hz Osman bölümü s. 309
359[38] Burada metinde "Katebû yerine yanlışlıkla "bâyeû" diye yazılmıştır ki, Taberi ve diğerlerinde doğrusu "Kâtebû" şeklindedir.
minberin dibinde idiler. Rasulullah (s.a.v.)'in ashabı" hemen davete katıldılar ve (Osman'ın etrafını çevirdiler). Hz. Osman Allah'a hamd ve sena ederek söze başlayıp, anarşistlerin durumunu onlara haber verdi. O iki kişi ayağa kalktılar. Ashabın hepsi birden "Ya Osman bunları öldürt! Zira Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz:
"İnsanların başında bir idarecisi varken, her kim kendisine veya başka birine itaate davet ederse, Allah'ın laneti onun üzerinedir, bu kimseyi öldürün!" buyurdu. (Hz. Ömer de: "Ben böyle birini öldürmenizi helal görüyorum ve bu işte sizin ortağınız oluyorum." demiştir.)360[39]
Hz. Osman onlara: "Öyle yapmayalım. Üstelik onları af edip kabul edelim ve onlara son gayretimizle gerçeği göstermeye çalışalım, (had cezası gerektiren bir şeyi yapmadan kimseyi cezalandırmayalım, küfrünü açıkça ortaya koymadan had uygulamayalım) Bunlar benim hakkımda "Osman seferde namazı tam kılıp kasr yapmadı. Halbuki dinde seferde namazı tam kılmak yoktu." diyorlar. Dikkat edin, ben içinde ailem bulunan bir yere geldim. Bu sebeple (ailemin oralı olması sebebiyle seferde kısaltma hükmü kalktığından) böyle yaptım. Öyle değil mi?" deyince ashab "evet dedi.
Hz. Osman "Bana sen korulukları kendi hayvanlarına tahsis ettin diyorlar. Vallahi ben benden önce tahsis edilenlerden başka hiçbir yeri kendime ayırmadım. Hem ben bu vazifeye tayin edildiğim zaman arapların deve ve davan en fazla olanı iken, şimdi hac için kullandığım iki devemden başka malım yoktur. Öyle değil mi?" diye sordu, yine "Evet." dediler.
Yine bunlar: "Ku'ran bir çok nüsha iken Osman bunu bir tek nüshaya indirdi.!" diyorlar. "Dikkat edin, Kur'an tektir, tek olan Allah katından gelmiştir. Ben bu konuda şu işi bilenlere uydum, öyle değil mi?" dedi. Ashab "Evet." dedi.
Yine bunlar, benim Hakem b. Ebi'l-Âs b. Ümeyye b. Abdi Şems'i sürgünden geri alıp Medine'ye getirttiğimi iddia ederler. "Halbuki Rasulullah onu Taife sürmüş, sonra da geri getirtmişti. Onu sürgün eden de geri getirten de Allah Rasulü idi. Öyle değil mi?" deyince "Evet." dediler.
Bunlar "Sen çocukları vali tayin ettin." derler. "Ben buluğuna ermemiş herkesçe kabul edilmemiş hiçbir kimseyi devlet işine tayin etmedim. İşte şunlar benim işimin (vaziyetini bilen) işin ehli kimselerdir. Onlara sorun. Benden önceki geçen zat, benim tayin ettiğimden daha gencini tayin etmişti. Bu konuda Üsame (r.a.)'ı ordu komutanı yaptığı için Rasulullah (s.a.v.) hakkında benim hakkımda yapılandan daha fazla dedi kodu yapıldı. Öyle değil mi?" deyince "Evet." dediler.
Yine bunlar benim, İbnu Ebi Serh'a, Allah'ın ona fey olarak verdiği şeyi bağışladığımı, iddia ederler. Ben ise ona Allah'ın verdiği Fey'i (humusun) beşte birini bağışladım. Bu da yüz bin dirhem tutarında idi. Ebu Bekir ve Ömer de bu miktarda vermişlerdi. Asker, onların bundan hoşlanmadığını iddia etmiş, ben de onlara geri vermiştim. "Bu böyle olmadı mı?" deyince "Evet." dediler. "Benim ailemi sevdiğimi ve onlara bağışta bulunduğumu söylerler. Benim onları sevmem benim zulüm yapmamı gerektirmez, aksine onlara haklarını veririm. Onlara mal bağışlamama gelince, ben onlara kendi malımdan bağışlıyorum. Yoksa ne kendim ne de başkası için müslümanların malını helal görürüm. (Ben Rasulullah zamanında Ebu Bekir ve Ömer zamanında onlara öz malımdan veriyordum. O
360[39] Parantez arası Taberi ve Tarihi Dımışk'tan ilavedir.
zaman ben, daha cimri ve daha hırslı idim. Şimdi ailemin en yaşlısıyım. Ömrüm varacağına vardı. Ben kendi malımı aileme dağıttım da mülhitler bir sürü laf ettiler, bundan sonra mı böyle yapacağım. Vallahi ben hiçbir şehre fazla bir şey göndermedim. Bana da humus dışında bir şey gelmedi. Humusten de bir şeyler almak bana helal olmaz. Ben sadece kendi malımdan yedim.) dedi.
(Yine bunlar, benim arazileri bir takım adamlara verdiğimi iddia ediyorlar. Bu araziler fethedildiği zaman, Muhacirlerle Ensar ortak olarak ona sahip olmuşlardı. Artık her kim bu fethedilen yerde ikamet edip kalıyorsa, o ailesinin bakanı, yardım eden kimsesi olmaktadır. Göçüp ailesine geri dönenler ise Allah'ın onlara nasip ettiği bu malı götürmüyor. Ben de, fey olarak hisseleri bulunanlara baktım ve araplar arsında arazi değerini bilenlerin tavsiyelerine göre bunları satıp parasını sahiplerine yolladım. Artık bu arazilerle ilgili hak bende değil sahiplerinin elindedir.)361[40]
Hz. Osman malını ve arazilerini (halife olunca) Ümeyye oğulları arsında taksim edip, kendi öz oğlunu da bu hissedarlardan biri gibi kabul etmiş idi. (Önce Ebu'l-Âs'ın çocuklarından başlayıp, Hakem oğullarına onar bin vermiş ve onlar yüz bin almışlardı. Osman oğullarına da böyle verdi. El-Âs, el-Iys ve Harp oğullarına da vermişti.)
(Hz. Osman'ın çevresi, bu anarşistlere yumuşak davranmayı, diğer Müslümanlar da öldürülmeleri konusunda direnince, Hz. Osman onların bırakılmalarına karar verdi.) Onlar da, aynen hacılar gibi hacca gitmelerine izin verilme şartı ile, ülkelerine geri dönüp yandaşlarına "Şevval ayında Medine civarında buluşmak üzere" diye yazışıp anlaştılar.
(Hz. Osman civara mektuplar yazıp olanları ve sabredişini anlattı.) 362[41]
Hz. Osman'ın Mektubu
Bismillahirrahmanirrahim!
Mümin ve müslim olanlara Selamun aleyküm.
-Size, nimetler verip İslam'ı öğreten Allah'ı hatırlatırım. Dalalet içinden sizi hidayete eriştirmiş, küfür bataklığından sizi çekip almış, size nice delillerini göstermiş, düşmanlara karşı sizi desteklemiş, rızkınızı genişletmiş, üzerinize nimetlerini yağdırmıştır. Allah (cc) "Allah'ın nimetlerini sayacak olsanız, onu sayamazsınız. İnsan gerçekten ne zalim ne inkarcıdır." (İbrahim suresi ayet 34) ve "Ey iman edenler Allah'tan nasıl korkulması gerekirse öyle korkun ve mutlaka müslünıanlar olarak ölmeye bakın. Allah'ın ipine topluca sarılın sakın parçalanmayın. Allah'ın sizin üzerinizde bulunan nimetini hatırlayın hele -hani siz-bir zaman birbirinze düşmandınız da kalplerinizin arasını birleştirmiş böylece onun nimeti ile kardeş olmuştunuz. Ve yine hatırlayın hele, siz ateşten bir çukurun Yar’ı363[42] üzerine idiniz de sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah hidayete eresiniz diye size
361[40] Bu kısım atlandığı için burayı Tarihi Dımışk'tan verdim.
362[41] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 116-130
363[42] Yar: Toroslarda halâ kullanılan, dere ve benzeri şeylerin kenar yamaçlarına denir.
ayetlerini böylece açıklar. Artık sizden hayra çağırıp iyiliği emreden, kötülükten men eden bir
topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır. Sakın kendilerine (Allah'ın) açıklamaları
geldikten sonra tefrikalara düşüp parçalananlar gibi olmayın. İşte en büyük azap onlar içindir." (Ali
İmran 102-105) ve yine "Ey iman edenler Allah'ın üzerinizde olan nimetini ve "işittik ve itaat ettik"
dediğiniz zaman sizi bağladığı anlaşmayı hatırlayın! Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah göğüslerdeki
bulunanları bilmektedir." (Maide 7) ve "Ey iman edenler! Eğer size bir fasık haber getirirse,
bilmeden bir topluma bir zarar isabet ettirirsiniz diye onu iyice araştırın, sonra yaptığınıza pişman
olursunuz. Bilin ki aranızda Allah'ın Rasulü vardır. Eğer bir çok hususta siz, O uysa idi, kesinlikle
sıkıntıya düşerdiniz. Lakin Allah size imanı sevdirdi ve onu gönüllerinizde süsledi. Size küfrü, fasıklığı
ve isyanı da çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar onlardır. Bu Allah'tan bir lütuf ve nimettir.
Allah bilen ve hakim olandır." (Hucurat 6, 7, 8) ve "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir para
karşılığında alanlar var ya, işte onların ahirette nasipleri yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla
konuşmaz ve onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz. Elem veren azap onlaradır." (Ali İmran 77) ve
"Dinleyin ve itaat edin ve kendinize hayır olması için infakta bulunun. Kim nefsinin cimriliğinden
korunursa onlar kurtuluşa erenlerdir." (Teğabun 16) ve "buyuruyor...- diyerek daha bir çok ayeti
hatırlattı.364[43]
Hz. Osman'ın Başka Bir Mektubu
Bismillahirrahmanirrahim!
Allah sizin dinleyip itaat etmenizden hoşnuttur. Sizin günah, tefrika, ve ihtilafınızdansa hoşlanmaz.
Geçmiş ümmetlerin yaptığını size haber verip takdim etti ki siz ona isyan ederseniz kendi katında
bu bir delil olsun. Allah'ın nasihatini kabul edip azabından korkun. Zira siz ihtilaf edip de ardından
helak olmayan bir millet bulamazsınız. Artık bunları birleştirecek imamları olmaz. Ne zaman ihtilaflı
olsalar namazı birlikte eda edemezler. Allah da düşmanlarını başlarına bela eder. Birbirinizin
haramını helal sayarsınız. Böyle yapınca dininizi parçalar ve parça parça olursunuz. Allah: "Dinlerini
parçalayıp grup grup olanlar var ya, sen onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'a aittir. Sonra
onlara yaptıklarını haber verecektir."
İşte ben, size Allah'ın size vasiyet ettiği şeyi tavsiye ediyorum, azabından sakındırıyorum. Ku'ran
ibret almamız için, sonuçta ona ulaşmamız için indirildi. Görmüyor musunuz, Şuayb (a.s.) kendi
kavmine "Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz size, Nuh (a.s.)'m kavminin, veya Hud (a.s.)'ın kavminin
ya da Salih (a.s.)'ı kavminin başına gelen musibet gibi bir musibet getirmesin. Lut kavmi sizden
uzakta değildir. Rabbinize istiğfar edin, sonra Ona tevbe edin. Şüphesiz Rabbim esirgeyen ve çok
sevendir." (Hud 89, 90) demişti.365[44]
Diğer Bir Mektubu
364[43] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 131-132
365[44] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 132
Bismillahirrahmanirrahim.
Bu mesele hakkındaki dedikoduyu ortaya atanlar insanlara kendilerini Allah'ın kitabına ve hakka çağıran ve dünya menfaatini istemeyen kimseler gibi gösterdiler. Lakin hak insanlara arz edilince bu konuda ayrı ayrı oldukları görüldü. Kimi hakka sahip çıkıp verilecek olana karşı gelirken, kimisi de bu işi arzuladıkları için hakkı terk ediyor, onu silah zoruyla haksız olarak ele geçirmek istiyor, kadere acele ediyorlar. Ben onları, Muhacirlerle Ensar'ı toplayıp: "Bildiğinizi söyleyin!" diye yemin verdim. İlk haber verdikleri şey "Kendine ya da başka birine biata çağıranın -halife varken- öldürüleceği" hadisi oldu.)366[45]
Şevval ayı girince tıpkı hacılar gibi yola çıkıp Medine'nin yakınında konakladılar.
Mısırlılar dört komutanla dört grup halinde geldiler.367[46] " (Bunların sayısını az verenler 600, fazla diyenler de 1000 olarak söyler.) Başlarında
1- Abdurrahman b. Udeys el-Belevî
2- Kinane b. Bişr el-Leysî
3- Süvâd b. Humrân es-Sekûnî
4- Kuteyra b. Fulân es-Sekûnî olup başkomutanları da El-Gafikî b. Harp el-Akkî olup, İbnu's-Sevda da beraberlerinde idi. (Çıkışlarını insanlara bildirmeye cesaret edemediler.)
Kûfeliler de Mısırlılar kadar bir sayı ile Zeyd b. Sûhan el-Abdî, el-Ester en-Nehâî, Ziyad b. Nadr el-Hârisî ve Abdullah b. Esam idarelerinde, dört grupla başlarında Amr b. El-Esam olarak gelmişlerdi.
Basralılar da dört grup halinde, Hurkûs b. Züheyr es-Sâdi komutasında Hukeym b. Cebele, Zerih b. Abbâd el-Abdî, Bişr b. Şüreyh el-Kaysî ve İbnu Muharriş b. Amr el-Hanefî idaresinde yola çıkmışlardı.
Mısırlıların Hz. Ali (r.a.)'ı canları çekerken, Basralıların canı da Zübeyr (r.a.)'ı istiyordu. Kûfeliler ise Talha'nın halife olmasını istiyordu. (Bunlar Hz. Osman'ı indirmek hususunda çelişki içindeydiler.) Medine'ye üç konak mesafe kaldığında, Basra grubundan bir kısmı önden gidip Zü Huşub mevkiinde konakladı. Küfe grubundan bir kısmı da gelip el-A'vas'ta konakladı. Mısırlılardan bir kısmıda onlara katıldı. Ekserisi ise Zû Merve'de konakladı.
Basralılarla Mısırlılar arasında Ziyad b. Nadr ile Abdullah b. El-Esam görüşmeye gelip, onlara; (Acele etmeyin bizi de acele ettirmeyin. Medine'ye gidip durumun müsait olup olmadığını araştıralım. Zira duyduk ki Medineliler bize karşı ordugah kurmuşlar. Vallahi Medineliler maksadımızı bilmeden bizden korkup bizimle savaşı helal saymışlarsa, maksadımızı bilirlerse daha fena olur. Zira bu işimiz batıldır. Eğer bizimle savaşı helal ilan etmemişlerse duyduğumuzun aslı yok demektir ki biz bu bilgileri toplar geliriz. Onlar da "haydi gidin" dediler.)368[47]
366[45] İbni Asakir, Tarihi Dımışk 39/315-317
367[46] Zehebi'nin ibaresidir. (Mısırlılar dört yüz olarak çıktılar) şeklinde yanlış okunmuştur. Biz Taberi ve İbni Asakir'e göre veriyoruz.
368[47] İlave Taberi ve Tarihi Dımışk'tandır.
Bu iki kişi gidip Nebi (s.a.v.)'in hanımları ile Hz. Ali, Talha ve Zübeyr (r.a.)'lara rastladı. Onlara "Biz sadece şu ve (Beytullah'a) gitmek kasdıyla geldik. Bir de şu valiyi işimizin başından musta'fi say-dırmak istiyoruz. Bu insanların Medine'ye girmesine izin verin!" dediler. Onların hepsi de kabul etmeyip, reddettiler. Böylece bu ikisi geri döndü.
Mısırlılardan bir delege grubu kalkıp Hz. Ali'ye, Basralılardan bir grup da Zübeyr'e, Kûfelilerden bir grup da Talha'ya geldiler. Asilerden her bir grup: "Ya bizim adama biat ederiz, yahut da onlara tuzak kurar cemaatlerini dağıtır, sonra geri gelip ansızın onlara baskın yaparız." diyorlardı.
Mısırlılar Medine içindeki Ahcar-ı Zeyt denen yerdeki askeri kampta bulunan Hz. Ali'ye geldiler. Üzerinde Yemen işi pamuklu bir elbise, kuşamlı idi. Oğlu Hasan'ı Hz. Osman'ın yanında toplananlarla olsun diye oraya yollamıştı. Mısırlılar Hz. Ali'ye selam verdiler ve isteklerini bildirdiler. Hz. Ali onları bağırarak kovdu ve "Salih insanlar kesinlikle biliyorlar ki, şu Zû Merve, Zu Huşub ve el-A'vas'ta toplanan ordu kesinlikle Hz. Mııhammed (as)'ın dili ile lanetlenmişlerdir. Dönün geriye! Allah size yar olmasın!" dedi. Onlar da "peki" deyip geri döndüler.
Basralılar Talha'ya gelip aynı cevabı alıp kovuldular. Kûfeliler de Zübeyr'e gelip aynı cevapla karşılaştı. Anarşistler bu durumu görünce memleketlerine gider gibi görünerek Medine'den çıktılar. Kamp kurdukları Zû Huşub ve el-A'vas'tan ayrılıp gerideki kamplarına geldiler.
Burası Medine'ye üç konak idi. Bunların ayrıldığını gören Medineliler de evlerine geri döndüler. Ordugahlarına varan bu grup Medinelilerin kampları boşaltıp evlerine gittiklerini görünce hemen geri dönüp ansızın Medine'yi bastılar. Medine halkı durumdan ancak Medine'nin etrafından duyulan tekbir sesleri ile kendilerine geldiler. Bunlar hemen askeri kampların bulunduğu yeri ele geçirip Hz. Osman'ı kuşattılar ve:
-Kim bu işten elini çekerse ona can emniyeti var! dediler.
Artık insanlar evlerinden ayrılmaz oldular. Bu sıra Hz. Osman Mescid-i Nebevî'de namaz kıldırmaya devam ediyordu. Kimseyi konuşmaktan men etmemişlerdi. İnsanlar anarşistlere gelip konuşuyor-lardı. İçlerinde Hz. Ali de vardı. Ali (r.a.) onlara: "Gittikten sonra neye geri döndünüz, eski fikrinize neye döndünüz?" deyince onlar: "Biz içinde bizim öldürülmemizi emreden bir mektubu taşıyan postacıyı yakaladık." dediler. Talha'ya Basralılar, Zübeyr'e de Kûfeliler aynısını söyleyip: "Bizler de bu davayı savunan arkadaşlarımıza yardım edip onları savunacağız." diye ağız birliği edince Hz. Ali: Ey Kûfeliler, ey Basralılar Mısırlıların böyle bir şey ele geçirdiğini nereden bildiniz de birkaç konak ayrı taraflara gitmişken geri döndünüz. Vallahi bu Medine'ye karşı yaptığınız bir oyun." dedi. Onlar da bu adamı nere koyarsanız koyun. Bizim bu adamı azledivermenize ihtiyacımız yok." dediler.
Ashab bu işin tam bir tuzak olduğunu anlamıştı. Bu durumda onlar da Osman (r.a.)'in arkasında namaz kılıyor, o da onlara kıldırıyordu. Dileyen Osman (r.a.)'ın yanına girebiliyordu. Onlar onun gözünde topraktan bile ince idi. Bu sıra kimseye konuşmayı yasaklamadılar. Zaten Medine'de bunlar az bir grup idi. Sadece insanların toplanmalarına yasak koymuşlardı.
Hz. Osman bu durumu bir mektupla diğer şehirlere bildirerek onlardan yardım istedi.369[48]
369[48] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 133-135
Taberi'deki Hz. Osman'ın Mektubu370[49]
Bismillahirrahmanirrahim.
(Allah cc Hz. Muhammed (as)'ı müjdeci ve sakındıncı olarak gönderdi. O da kendisine emrettiği bu şeyleri Allah adına tebliğ etti, ve üzerine düşen risalet vazifesini yaptı. Aramızda hüküm için, içinde Helali ve haramı bildirilen olması mukadder şeyleri açıklayan kitabım bıraktı. Kulların sevmesi ve sevmemesine rağmen bu işleri yerine gelirdi. Sonra Ebu Bekir ve Ömer halife oldu. Daha sonra ben bilgim ve ümmetin bir kısmından herhangi bir talebim olmadan danışma üyesi seçildim. Sonra danışma heyeti toplanıp içlerinden bir grup ve halktan bir grubun kararı ile benim bir isteğim ve arzum olmamasına rağmen beni halife seçtiler. Ben de hilafeti ashabın maruf gördüğü münker saymadıkları bir tarzda idare edip bu konuda öncekilere uyarak kendime uymalarını talep etmeyerek icra ettim. Bidat yapmadım. Zorla uyulmayı istemedim. İşler sonuna varıp, şer şerlilere ahdini bozdurunca, geçmişte Kur'an'in tek nüsha olmasını imzalamak dışında hiçbir günah, hiç kimseye bir kin olmadığı halde bir kin veTıeva ortaya çıktı. Benden bir şey istediler, ama hiçbir delil ve mazeret olmadan istediklerini değil başka şeyleri ortaya attılar. Daha önce razı oldukları bir takım şeyleri bana ayıp saydılar. Yine aksi asla doğru olmayan, Medine halkından bir kısmının yaptığı şeylere de razı olmadılar. Ben yıllardır. Nefsime uymayıp onlara ilişmemeğe çalıştım. Olanları görüp işitiyorum. Bunlar Allah'a karşı cüretlerini iyice artırdılar ve nihayet Rasulullah 'in civarında onun Harem 'inde, hicret yurdunda bize hücum ettiler. Bedeviler onlara karşı sabit kaldılar. Onlar Ahzab savaşındaki gruplar veya Uhutta bize karşı savaşıp da göstermeyenler gibi bir haldeler. Bize katılmaya gücü yeten derhal gelip katılsın. "371[50]
Bu mektup varacağı yerlere ulaşınca bütün zorluklara rağmen yola çıktılar. Muaviye b. Ebi Süfyan, Hz. Osman'a yardım için Habib b. Mesleme el-Fihrî'yi yolladı. İbnu Ebi Sarh da Muaviye b. Hudeyc'i yolladı. Kûfe'den de Ka'ka' b. Amr yola çıktı.
(Kûfe'de Hz. Osman'a yardımı teşvik için Ukbe b. Amr, Abdullah b. Ebi Evfa, Hanzala b. Er-Rabî ve emsali Hz. Peygamberin ashabı ile tabiinden Mesruk b. El-Ecda', Esved b. Yezid, Şüreyh b. El-Haris, Abdullah b. Ukeym gibi Abdullah b. Mesud'un talebeleri ve onlar ayarında kimseler hareket edip çevreyi dolaşıyor ve: "Ey insanlar! Söz bu günkü sözdür yarınkinde fayda yok. Bu günkü görüşünüz güzel kılacak yarını ise çirkin. Çarpışma bu gün helal ise de yarın haram olacaktır. Haydi halifenizin yanına!" diyorlardı.
Basra'da da Hz. Enes, Hişam b. Amir gibi ashabın yanında Ka'b b. Sûr, Hiram b. Hayyan gibiler desteğe çıkmışlardı.
Şam'da Ubeyde b. Es-Samit, Ebu Umâme, Ebu'd-Derda gibi ashab ile Şerik, Ebu Müslim el-Havlanî, Abdurrahman b. Ganm vardı.
370[49] Taberi 2/653 35'inci yıl hadiseleri
371[50] Bu bölümler konuyu tamamlamak için Taberi ve diğerlerinden ilavedir. Müellif Zehebi aynı rivayeti kısaltarak veriyor.
Mısır'da da Harice ve emsali bu destek için yola çıkıp dolaştılar.)372[51]
Mısırlıların Rasulullah'in mescidine konaklayışlarının ardından gelen ilk Cuma'da, cemaate namazı
Hz. Osman kıldırdı ve hutbe okudu. Hutbesinde.
-Ey gaziler! Allah Allah! Vallahi Medine halkı kesinlikle biliyor ki siz Hz. Muhammed'in dili ile
lanetlenmiş kişilersiniz. Hatayı doğru ile silin! Zira Allah (cc) kötü şeyi iyi şeyle silmez! dedi.
Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme ayağa kalkıp "Ben bu sözün doğruluğuna şahitlik ederim!"
deyince Hukeym b. Cebele onu tutup yerine oturttu. Zeyd b. Sabit (r.a.) kalktı ve "Bana Kur'an'ı
verin göstereyim!" deyince öte tarafta duran Muhammed b. Ebi Kuteyra üzerine atılarak onu yere
oturttu ve çok kötü laflar söyledi. Anarşistlerin hepsi birden ayağa fırlayıp cemaati taşa tutarak
mescitten çıkarttılar. Dönüp minberde bulunan Hz. Osman'ı taşa tutarak sonun da baygın şekilde
minberden aşağı düşürdüler. Osmanı yüklenip evine götürdüler.
Mısırlılar, Medinelilerden üç kişi dışında kimseden yardım göreceklerini ummuyorlardı.
1- Muhammed b. Ebi Bekr
2- Muhammed b. Ca'fer
3- Ammar b. Yasir. Zira bunlarla yazışıyorlardı.
Aralarında Zeyd b. Sabit, Ebu Hüreyre, Sa'd b. Malik, Hasen b. Ali'nin de bulunduğu bir kısım ashab
bu işi ciddiyetle ele alıp ölümü göze aldılar ve Hz. Osman'a her halükarda yardıma karar verip
yanında yer aldılar. Osman onların ayrılması için kendinin kati kararlı olduğu haberini gönderince
onlar da geri döndüler. Hz. Ali, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr de gelip Hz. Osman'ın geçirdiği baygınlık için
ziyarette bulundular sonra da evlerine döndüler.
Amr b. Dinar, Cabir (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:
-Hz. Osman bizi elli kişilik bir süvari grubu olarak bunlara gönderdi. Komutanımız Muhammed b.
Mesleme idi. Zû Huşub denen yere geldiğimizde ne görelim! Adamın birinin Kur'an boğazında asılı,
gözlerinden yaşlar boşanıyor, kılıç elinde ve: "Dikkat edin şu Kur'an, bize şu kılıçla şu Kur'an'da
bulunan bir mesele için vurmamızı emrediyor." diyordu: Muhammed b. Mesleme ona:
-"Otur hele! Biz ondaki bir emirle bu kılıçla senden çok önce vurduk." dedi. Adam da oturdu. Onları
ikna edip geri dönünceye kadar konuştu.373[52]
Vakidi anlatıyor: Bana İbnu Cüreyc ve diğerleri Amr b. Dinar yolu ile Cabir (r.a.)'tan şöyle nakletti:
-Mısırlılar, Hz. Osman'ı ele geçirmek kasdı ile yola koyulduk larında gelip Zu Huşub'ta konakladılar.
Hz. Osman?duhammed b. Mesleme'yi çağırttı ve "Onların yanına git ve geri döndür. Onlara benim
kendilerinden razı olduğumu, istedikleri şeyleri yapacağımı, hoşnut olmayıp tenkit ettikleri
idarecileri görevden alacağımı, onlara bildir." dedi. Muhammed b. Mesleme de, binip Zu Huşub'a
372[51] İlave Taberi ve İbnu Asakir'dendir.
373[52] Tarihi Dımışk
geldi. Cabir der ki: Osman (r.a.) onunla birlikte Ensar'dan elli binekli gönderdi. Ben de aralarında idim. Onların dört elebaşı vardı:
1- Abdurrahman b. Udeys
2- Sudan b. Humrân
3- İbnu'l-Beyyâ'
4- Amr b. Hamık. Bu sonuncunun adı diğerlerine baskın çıktığından bunlara "İbnu'l-Hamik ordusu." da denirdi. Muhammed b. Mesleme onlara: Müminlerin emiri şöyle diyor diyerek onun sözlerini onlara aktardı ve dönmeye ikna etti. Mısırlılar geri dönüp Büveyb denen yere geldiklerinde, üzerinde zekat mallan taşıyan bir deve gördüler ve onu aldılar. Bir de baktılar ki Hz. Osman'ın kölesi değil mi. Hemen eşyalarını alıp bir teftiş ettiler ki su tuluğu içindeki bir kurşun kalemin boşluğunda bir mektup. Mektupta şöyle yazılıydı:
"-Abdullah b.Sa'd'a:
Osman hakkında bu işi başlatan, falancaya şöyle yap falana böyle...."
Bunun üzerine anarşistler tekrar geri dönüp Zu Huşub'a geldiler. Uz, Osman yine Muhammed b. Mesleme'ye haber salıp "Çıkıp şunları geri dönmeye ikna et!" dediyse de o "Ben artık bunu yapamam!" dedi. Onlar da gelip Osman (r.a.)'ı muhasara ettiler.374[53]
Vakidi, Abdullah b. El-Haris yolu ile babası Haris'in: "Osman (r.u.) bu mektubu kendinin yazmış olacağını inkar etti ve bu benim emrim olmadan uydurulmuştur." dediğini nakleder.375[54]
Ebu Nadra, Ebu Üseyd el-Ensarî'nin azatlısı Ebu Said'den naklediyor:
(Hz. Osman (r.a.) Mısırıların geri geldiğini duyunca onları Medine dışındaki bir köyde karşıladı. Onlar yanına gelip "haydi bir Kur'un iste!" dediler. O da istedi. Kur'an gelince "Haydi yedinci sure olan Yunus'u aç" dediler. O da açıp okuyarak
"De ki: Allah'ın size indirdiği rızka bakıyor musunuz, ondan bir kısmını helal, bir kısmını nasıl haram yaptınız. De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?" (Yunus 59) ayetine gelince "Dur burda! Kendi keyfine göre "mibu Mera" tahsis ettin buna Allah mı izin verdi, yoksa sen ona iftira mı ediyorsun?" deyince Hz. Osman: "Bırak bu ayeti. Bu ayet şu şu hususta nazil oldu. Bu meraları benden önce Ömer zekat develerine tahsis etmişti. Develer çoğalınca ben merayı genişlettim." dediyse de bunlar bu ayeti öne sürmeye devam ettiler. O da "Bırakın, bu ayet şu şu konuda indirildi." demeye devum etti. Daha sonra Hz. Osman'ın içinden çıkamayacağı iddialar öne sürdüler: Hz. Osman durumu anlayıp "Ben Allah'a istiğfar ve tevbf ederim. Siz ne istiyorsunuz?" diye sordu.
Onlar ondan güvence sözü alıp bir takım şartlar ileri sürdüler. Hi, Osman da onlardan bu şartları
374[53] Tarihi Dımışk 39/322 İbni Sa'd, Tabakat 3/65
375[54] Üst kaynaklar, Ensabu' 1-Eşraf, Taberi
tuttuğu sürece ümmetin birliğini bozmayacaklarına, cemaatten ayrılmayacak larına dair söz aldı. Onlar Medineliler feyden almayacak deyince, Hz. Osman "Bu mal cihada katılanlarla ashabdan şu şu kimselere aittir." dedi. Onlar da Hz. Osman'la beraber Medine'ye geldiler. Hz. Osman hitab ederek: "Şu yanıma gelen Mısır heyetinden daha hayırlı bir heyet görmedim." dedi. Yine "Ben bu Mısırlılardan korkmuştum ama artık ziraatı olan ekinin başına gitsin, davarı olan gidip sütünü sağsın. Bilin ki bizde (devlette) size ait bir mal yok, bu mal cihada katılanlarla Ashabın yaşlılarına aittir." dedi. Bunu duyan Medineliler öfkelenip "İşte Ümeyye oğullarından bir hile daha!" dediler.
Sonra Mısırlılar razı olarak geri döndüler. Yolda bir görünen bir kaybolan birini görüp "Ne oluyor?" deyince o "Ben Osman (r.a.)'ın Mısır valisine yolladığı elçiyim." dedi. Üzerini arayınca Hz. Osman'ın diliyle, Üzerinde mührü ile bir mektup buldular ki içinde Mısır valisine bunları asmasını emrediyordu. Hemen geri dönüp Medine'ye gelip Ali (r.a.)'ı buldular ve "Bak şu Allah düşmanına bizim hakkımızda ne yazmış." Kalk da ona gidelim. Allah onun kanını bize helal etti." dediler. Hz. Ali "Gelmem" diye red edince bunlar "Bunu neye yazdın?" dediler. Hz. Ali de "Vallah ben sizin hakkınızda böyle bir şey yazmadım." dedi. Adamlar birbirine bakıştılar. Hz. Ali de Medine'den çıkıp bir köye gitti.
Anarşistler Hz. Osman'a varıp: "Sen bizim hakkımızda şöyle bir şey yazdın mı?" dediler. Hz. Osman da onlara "İmdi siz bu hususta iki şeyden birini yapmaya mecbursunuz:
1- Ya Müslümanlardan bunu yaptığıma iki şahit bulacak
2- Ya da kendinden başka ilah olmayan Allah'a yeminimi kabul edeceksiniz. Ben ne böyle bir şey yazdım ve ne de bilgim var. Bu mektup benim ağzımdan yazdırılmış mühürse -istenildiği gibi- kazıtılabilir." dedi.
Onlar ise "Vallahi Allah senin kanını bize helal kılmıştır. Sen anlaşmayı ve verdiğin sözü bozdun." diyerek Hz. Osman'ı sarayında muhasara altına aldılar.376[55]
Hz. Osman Muhasara Altında
İbnü Şirin anlatıyor:
Hz. Osman, anarşistlere Hz. Ali'yi göndermişti. Yanında biri daha vardı. Hz. Ali onlara Allah'ın kitabını arz ederek: "Allah'ın kitabının gereği size verilecek, ama her sakat tutumunuzda itab ve azarlanacaksınız." dedi. İleri gelenleri de katılıp beş şartta anlaştılar.
1- Sürgünler geri gelecek
2- Mahrumlara devlet yardım edecek
3- Harp ganimeti kısıtlanmadan dağıtılacak
376[55] Taberi, Tarih 2/655-656; Halife b. Hayyat, Tarih s. 168, 169; Tarih-i Dımışk 39/323, 324; İbni Ebi Şeybe, Musannef 15/210 no 19536
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 136-140
4- Taksim adaletle yapılacak
5- Emanet sahibi ve güçlüler devlet işinde kullanılacak.
Bu şartları yazdılar. İbnu Amir'in Basra'ya, Ebu Musa el-Eş'arî'nin de Küfeye vali olması şart kılındı.377[56]
Ebu'l-Eşheb, Hasan-ı Basrî'den naklediyor:
-Ben Hz. Osman (r.a.) öldürenleri mescitte taş atarlarken görmüştüm. Öyle ki atılan taşlardan gökyüzünü göremez olmuştum. Adamlardan biri Peygamberimizin mescide girişi olan hücrelerinden birinden, elinde Kur'an'ı havaya kaldırarak "Siz bilmiyorsunuz ki Hz. Muhammed (s.a.v.) dinini parçalayıp gruplaşan kimselerden uzaktır!" diye bağırdı.378[57]
Sellam, Hasan-ı Basrî'den şöyle duyduğunu anlatır:
-Cuma günü Osman (r.a.) hutbeye çıkıp konuşmaya başladı. İnsanların arasından biri ayağa kalkıp: "Senden Allah'ın kitabını istiyorum!" dedi. Hz. Osman da: "Yazıkları olsun, sen de Allah'ın kitabı yok mu?" deyince adam oturdu. Bir başkası kalkıp aynı istekte bulundu. O da azarladı. Bir başkası öbür yandan bir başkası, öteden birisi derken bir sürü adam ayağa kalktı. Sonra taş atmaya başladılar, hatta gökyüzünü göremez oldum. Müminlerin annesinin gönderdiği bir adamın, Kuran'ı mescidin duvarı üzerine yayıp: "İşte şu sizi bundan men eder. Hz. Muhammed dini parçalayanlarla alakadar olmaz." dediği halâ gözümde.379[58]
Bişr b. Şeğaf, Abdullah b. Selam'dan naklediyor:
-Emiru'l-Müminin Osman (r.a.) bir gün hutbe okurken adamın biri
kalkıp ona bir şey söyledi. Ben de onu azarlayınca sesini kesti. Adamın biri de: "Abdullah b. Selam'in insanlar arasındaki yeri bu Na'sele (ye benzeyen ahmak veya sırtlana benzeyen adama, yani Hz. Osman'a) sövmekten alıkoymasın. Zira o da bunun taraftarıdır." dedi. Abdullah b. Selam da: "Bu kıyamet (gibi kalabalığın toplandığı Cuma) gününde, Nuh (peygambere benzetilen Ömer) zamanından beri hiç görülmemiş büyük bir laf (hakaret) söyledin." dedi.380[59]
Burada Osman'a Nasel denilmesi Mısır'da bulunan ve adı Na'sel olup uzun sakallı birine benzetilmesindendir.
Yine Na'sel sırtlanın erkeğidir. Hz. Ömer sertlik yönünden Nuh (as)'a benzetilmiştir.
Abdullah b. Ömer (r.a.) der ki: Hz. Osman hutbesini okuyordu ki Cahcâh el-Ğifarî denen adam ona
377[56] Tarihi Halife s. 169, 170; Tarihi Dımışk 29/325
378[57] Tarihi Dımışk 39/325
379[58] Tarihi Dımışk 39/326
380[59] Herevî Ğaribu'l-Hadis "Na'sel" maddesi. lbnu'1-Esir En-Nihaye "na'sel" maddesi. İbni Asakir Tarihi Dımışk 39/327. Haberde geçen Na'sel Mısırlı veya İsfehanlı uzun sakallı bir şaşkın veya sırtlanın erkeği. Hz Osman'n sakalı uzun olduğu için ona benzetilmiş. (Nuh zamanından) sözü de. Efendimiz Bedir esirleri konusundaki istişarede "öldürelim" diyen Ömer'i sertlik bakımından Nuh 26 ayetinde "Ya Rab, yer yüzünde kafirlerden kimseyi bırakma" diyen Nuh'a benzettiği için, Ömer'e Nuh demiştir.
doğru kalkıp fırladı ve bastonunu elinden alıp onu kendi dizinde parçaladı. İşte onu bir parçası
(kamgası) dizine saplandı. Yarası iyileşemeyip orada kangiren meydana geldi.381[60]
İbnu Ömer'den başkaları da bu konuda şöyle der:
-Eşkıyalar gelip Hz. Osman'ın evini sararak kuşattılar.382[61]
Sa'd b. İbrahim babası İbrahim'in: "Ben o zaman Hz. Osman'ı "Allah'ın kitabında (hak da) benim iki
ayağımı kelepçelenmesine dair bir şey buldu iseniz haydi onları kelepçeleyin." dediğini duyduğunu
anlatır."383[62]
Sümâme b. Hazn el-Kuşeyrî anlatır:
-Hz. Osman'ın konuşmak için eşkıya başlarının yanına geldiği zaman ben de orada idim. Hz. Osman:
"Şu insanları benim aleyhime toplayıp gelen şu iki adamınızı bana getirin de konuşalım!" dedi.
Onlar içeri çağrıldı. Bir de girdiler ki, sanki adam değil de iki deve veya iki eşek. Hz. Osman oradaki
ashaba:
-Allah adına yemin veriyorum,' Rasulullah (s.a.v.)'in Medine'ye hicret edip geldiğinde Roma
kuyusundan başka tatlı su olmayıp Peygamber (s.a.v.)'in
"Roma kuyusunu kim satın alır (Müslümanlara vakfeder ve) kendi su kovasını (hissesini) da
Müslümanlarınki ile beraber (aynı miktarda) yaparsa cennette kendisine bundan daha hayırlısı
vardır." Buyurduğunda, ben onu öz malımla satın alıp, kendi kovamı da o kuyudan su alan
Müslümanların kovaları ile eşit yaptığımı sizler bilmiyor musunuz? Bu gün siz ise beni, o kuyudan su
içmekten men ediyor ve tuzlu/acı su içmeye mecbur ediyorsunuz. Öyle değil mi? deyince
oradakiler: "Allah için evet! Öyledir." dediler.
Hz. Osman: "Allah ve İslam adına size yemin veriyorum ki, siz bilmiyor musunuz, hani mescit
cemaate dar gelmeye başlamıştı da Rasulullah (s.a.v.):
"Kim falan oğullarının arsasını satın alıp mescide katarsa Cennette kendisine daha hayırlısı
verilecek." buyurdu. Ben de kendi paramla orayı alıp mescide kattım. Bu gün siz beni orada iki
rekat namaz kılmaktan alıkoymaktasınız?" dedi. Onlar da "Allah için evet!" dediler.
Hz. Osman "Peki Allah ve İslam adına yemin vererek soruyorum, siz benim meşakkat ordusunu
(denen Taif seferine ağustos sıcağında giden ordu) kendi malım ile teçhizatlandırdığımı bilmiyor
musunuz?" deyince onlar, "Allah için evet!" dediler. Hz. Osman:
-Allah ve İslam hakkı için bilmiyor musunuz ki, Peygamber (s.a.v.) beraberinde Ebu Bekir, Ömer ve
ben olduğum halde Mekke'deki Sebir dağına çıkmıştı. Dağ şöyle bir sallanmış Nebi (s.a.v.) de
381[60] Taberi 2/662 (4/366); Tarihi Dımışk 39/330; Taberi haberi Nafi'den Mürsel olarak verir. İbni Asakir aynı yerde şu bilgiyi verir. "İbnu Sa'd "Ben, bu hadisi
naklettiğim ravi olan Abdullah b. İdris'ten duymadım. Bu hadis ona arz tariki ile ulaşmıştır." Belazuri Ensabu'l-Eşraf 6/161; Süleyman b. Yesar'dan.
382[61] Tarihi Halife s. 169
383[62] Tabakatı İbni Sa'd 3/70; Tarihi Halife s. 171; Tarihi Dımışk 39/358 İmam Ahmed, Müsncd 1/156 h.no 526; Belazurî, Ensab 6/195; İbni Ebi Şeybe, Musannef
15/234
"Ey Sebir! Sakin ol senin üzerinde sadece bir Peygamber, bir Sıddik ve iki şehit var." buyurmamış mıydı? Onlar "Allah için evet!" deyince, Hz. Osman: "Allahu Ekber! Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki, bunlar
benim şehit olacağıma şahitlik ettiler." dedi.384[63]
Ebu Seleme b. Abdurrahman da bunun aynısını nakleder ve: "Meşakkat ordusunun teçhizatını verdi." İlavesini yapar. Sonra da Hz. Osman'ın385[64] "Fakat benim hilafet sürem size uzun gelince, siz acele edip Allah'ın bana giydirdiği (hilafet) elbisesini çıkarmayı arzu ettiniz." dediğini ilave eder.386[65]
Abdullah b. Ömer (r.a.) der ki: Hz. Osman oldukları yere gelir ve: "Beni ne suç üzerine öldüreceksiniz? Rasulullah (s.a.v.)ün
"Müslüman kimsenin kanını akıtmak, şu üçten birini işlemedikçe helal olmaz:
1- Bk kimse; evli olduktan sonra zina ederse, buna recm cezası
2- Yahut bile bile birini öldürürse ona kısas cezası
3- Yahut İslam'a girdikten sonra dinden dönerse, buna da kati cezası vardır." buyurduğunu işittim. Vallahi ben ne cahiliye ne de İslamî dönemde zina ettim. Kimseyi öldürmedim ki, kısasla öldürüleyim. Müslüman olduğum günden beri asla dinimden dönmedim." dedi.387[66]
Ebu Ümame b. Sehl b. Huneyf anlatıyor:
-Ben Osman (r.a.) kuşatıldığı zaman onunla beraberdim. Biz onun yanına girerken -bir giriş vardı, oradan girer ve insanların toplantı salonunda olanların konuşmalarını dinlerdik. Bir gün Hz. Osman oradan salona girip -biraz sonra- rengi değişmiş olarak yanımıza geri geldi (e; "Bu bozguncular az önce beni ölümle tehdit ettiler." dedi. Biz de "Ya emirü-1 müminin onlara karşı Allah kafîdir" dedik. Hz. Osman (r.a.) da:
-Bunlar beni niçin öldürecekler? Halbuki ben Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin: "Üç mesele dışında bir Müslüman'ın kanını akıtmak helal olmaz.
384[63] Buhari bunu kısaca muallak olarak Fazailu'Ashabinnebiyy 37/7'de, bir kısmını da Müsakat'ta 42/18 bab l'de yine muallak olarak verir. Nesai, Sünen-i Kübra 4/97 h.no 6435; Nesai, Mücteba 6/235 h.no 3608; Müsned 1/75 h. No 557; Tirmizi 3703
385[64] Bkz. Müsned 1/59 no 422; İbnu'l-Asakir 39/339; Nesai, Mücteba 6/235 no 3608; Nesai, Kübra no 6436; Ebu Asım, Sünne no 1309;Darakutni 4/196; Taberani 1/146'da Sehf b. Sa'd'dan bu dağı Uhut diye verir. Bu haber şöyledir. Hz Osman onlara: Allah aşkına o dağ sallandığında ayağıyla vurup "Sakin ol! Zira senin üzerinde peygamber, sıddik ve iki şehitten başka kimse yok." buyurduğunu duyan yok mu?" deyince öyle olduğuna şahadet ettiler. Yine Osman Biat-ı Rıdvan günü Rasulullah'ı kendi elini göstererek "Bu Osman'ın eli Bu da Allah'ın" dediğine şahit olanını sorunca "ona da şahidiz" dediler. Efendimizin "Kim kabule layık bir infaktan bulunursa" buyurunca ordunun yarısını teçhiz ettiğime şahadet edeniniz var mı?" deyince ona da ettiler. Hz Osman, Efendimizin "Cennetteki bir eve karşılık kim şu mescidi genişletirse...?" ben malımla arsayı aldığıma şahit olan var mı?" deyince "Evet." dediler. Roma kuyusunun suyu parayla satılınca onu satın alıp herkese bedava vakfettiğime de şahit olur musunuz?" dedi. Evet, dediler.
386[65] Ebu Seleme hadisinin bu ilaveli kısmı İbni Asakir'de 39/339-340'ta Ali b. Bahr el-Kattan -İsa b. Yunus -Yunus b. Ebi İshak, Ebu İshak babası yolu ile Ebu Seleme'den olan rivayettir. Halife bunu 171'de Ümmü Yusuf'tan kısaca son cümleyi verir. İbni Sa'd da 3/6'da aynı isnadla aynen kısaca verir. Darakutni 4/198 Buradaki Hz Osman'ın "Allah'ın bana indirdiği...." kısmı İbni Mace s. 11 Tirmizi'nin 705 no ile İbnu Ebi Asım'ın 1173, İmam Ahmed'in 6/89; İbni Ebi Şeybe'nin 12/49 ve 15/20l'de Hz Aişe'den naklettiği "Ya Osman! Eğer Allah sana hilafet gömleği giydirir de münafıklar onu çıkarmak isterse sakın çıkartma." Hadisine temessükendir.
387[66] Nesai Mücteba 7/92, 103; İbni Mace 2533; Ebu Davud 4502; Müsned 1/61, 63, 70, 383, 444, 465, 6/58,214; Darami 2/171; İbni Ebi Şeybe 9/414, 14/270, Hakim 4/350, 367; İbni Sa'd 3769; Tarihi Dımışk 39/348; Taberi 4/379; İbni Ebi Sim, Sünne 1/3, 2/434; Ş. Meani'u'1-Asar 3/160
1- İslam'a girdikten sonra kişinin tekrar kafirliğe dönmesi
2- Evli olduğu halde zina etmesi
3- Bir kısas karşılığı olmadan birini öldürmesi." (Vallahi ben cahiliye döneminde de, İslam döneminde de asla zina etmedim. Allah bana doğru yolu gösterdikten sonra dinime bedel başka bir dinim olsun diye bir arzum olmadı. Ve ben kimseyi öldürmedim. Peki bunlar beni hangi şeyden dolayı öldürecekler" dedi.)388[67]
Sehl es-Serrâc Hasen-i Basrî'den naklediyor:
-Hz. Osman (r.a.) anarşistlere: "Beni öldürmeyin! Vallahi beni öldürecek olursanız bir daha düşmana karşı topluca çarpışamayacak, bir daha harp ganimetini topluca bölüşemeyecek ve ebediyen namazı topluca birlikte kılamayacaksınız." dedi. (Hasan-ı Basrî, "Vallahi şimdi cemaat namazı toplu kılıyorsa da kesinlikle kalpleri paramparça olmuş durumda." dedi.)389[68]
Abdul-Melik b. Ebi Süleyman, Ebu Leylâ el-Kindî aracılığıyla yaptığı rivayetinde aynen buna benzer bir nakilde bulunup sonra şu ilaveyi yapıyor: "Sonra Osman (r.a.) "Ey kavim! Bana olan düş-manlığınız Nuh kavmine veya Hud kavmine ya da Salih kavmine isabet eden musibet gibi bir musibete uğramanıza sevk etmesin! Lut kavmi size uzak değildir." Ayetini okuyup sonra da Abdullah b. Selâm (r.a.)'a "Bu konuda görüşün ne?" diye haber saldı. O da "Sakın sakın ilişme! Zira bu senin kendini savunman için en iyi bir delildir." dedi. Sonra asiler Hz. Osman'ın yanına girip onu öldürdüler ki, Osman oruçlu idi.390[69] Allah ondan razı olup bizi de razı kılsın.
Hasan-ı Basrî anlatıyor:
Bana Vessab şöyle anlattı: Hz. Osman beni el-Eşter'i çağırmaya yolladı, ben de çağırıp getirdim. Osman "İnsanlar benden ne istiyorlar?" dedi. O da "Hiç birinin terki mümkün olmayan üç şey istiyorlar." dedi. Hz. Osman "onlar ne?" diye sorunca Ester: "Onlar seni "Bu hilafet işinden çekilip onlara "Bu iş sizin işinizdir, kimi istiyorsanız onu seçin." demen ile "Sana kısas uygulanması." Arasında muhayyer kılıyorlar. Kabul etmez direnirsen bunlar seni öldürecekler." dedi. Hz. Osman da "Bunların hiç biri imkansızdır. Ben nasıl bu işi kendi elimle çıkarıp onlara veririm. Ben Allah'ın bana giydirdiği bu gömleği asla çıkarıp atacak değilim!" (Hem sen de kesinlikle biliyorsun ki, benden önceki arkadaşlarım Ebu Bekir ve Ömer de bazı şeylerden dolayı muakabe edildiler. Hem vücudum kısası kaldıramaz!" dedi.391[70]
Humeyd b. Hilal, Abdullah b. Muğaffel'den şöyle dediğini nakleder:
-Cuma günleri Abdullah b. Selam (r.a.) kendine ait bir araziden eşeğine biner gelir, namaz bitince
388[67] Ebu Davud, Diyat 4502; Müsned 1/70 no 511, 1/65 no 470, 439; İbni Sa'd 3/67; İbni Asakir, T. Dımışk 39/347, 348; Parantez arası ilave kaynaklarınkidir. Belazuri, Ensab 6/193
389[68] İbni Sa'd, Tabakat 3/67; Tarihi Halife s. 171; İbni Asakir 39/348; Taberi 4/372
390[69] İbni Sa'd 3/71; Tarihi Dımışk 39/349; İbni Ebi Şeybe 14/590; Belazuri, Ensab 6/194
391[70] Tarihi Halife 170; İbnu Sa'd 3/72; İbni Ebi Şeybe 15/200, 14/589; Ravi Vessab, Hz Ömer'in azat ettiği bir köle olup, Hz Osman'ın hizmetinde idi. İbni Ebi Şeybe'nin bu rivayeti gayet geniştir. Belazurî Ensab 6/213
geri tarlasına giderdi. Eşkıya Hz. Osman'ı muhasara altına aldığında: "Ey insanlar, onu öldürmeyin, ondan rıza isteyin. Nefsim elinde olan zata yemin ederim ki, Peygamberlerini öldüren ümmetlerden hiçbirisi yetmiş bin insanın kanı boşa akıtılmadan aralarında sulh yapamamışlar. Halifelerini öldüren ümmetlerden hiçbiri de kırk bin kişinin kanı boşa akmadan aralarında sulh edemediler. Bir ümmet Kur'anı sultana götürmedikçe helak olmamıştır.
Onu öldürmeyin razı etmeye bakın!" dedi ise de, eşkıya onun dediğine bakmayıp Hz. Osman'ı öldürdüler.
Sonra İbnu Selam gidip Hz. Ali'nin Irak'a gideceği yola oturup gelinceye kadar bekledi. Ali (r.a.) gelince: "Nereye gitmek istiyorsun?" diye sordu. O da: "Irak'a doğru." dedi. O da: "Sen Irak'a gitme! Peygamberin minberinden ayrılmaman gerek. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer bu mihrabı bu esnada terk edecek olursan onu ebediyen göremeyeceksin." dedi. Hz. Ali'nin yanındakiler "Müsaade et de bunu öldürelim!" deyince, Hz. Ali: "Bırakın Abdullah b. Selam'ı! Zira o çok salih bir kişidir." dedi.
Abdullah b. Muğaffel der ki: Ben Abdullah b. Selam'a kendi arazisinin bitişindeki bir tarlayı satın almak için danışmış idim. Konuşma bitince bana "İşte bu kırkıncı yılın başıdır. Bundan sonra Müslümanlar arasında sulh olacaktır. Sen burayı satın al!" dedi.
Ravî Süleyman b. Muğira der ki: Ben bu hadisi bana Abdullah b. Muğaffel'den nakleden Humeyd b. Hilal'e: Bu "Kur'an'm sultana götürülmesi" nasıl oluyor? diye sordum da bana "Haricileri görmüyor musun, Kur'an'ı nasıl sultana te'vil ediyorlar." dedi.392[71]
Abdullah b. Ömer (r.a.), Hz. Osman kuşatma altındayken yanına girmişti. Abdullah onun müsteşarı idi. Hz. Osman: "Senin bunlar hakkındaki görüşün ne?" dedi. O da: "Kanaatimce sen bunların istediklerini kapı eşiğiyin dışında onlara ver ama, Allah'ın sana giydirdiği hilafet cübbesini onlar için sakın çıkarma!" dedi. Hz. Osman da: "Onlara vereceğin önünde!" dedi. Hz. Osman ona biraz öfkeli idi. İbni Ömer (r.a.) da: "Bu gün onun günü değildir." deyip sonra asilerin yanına girdi ve: "Bu ihtiyarı öldürmekten sakının! Vallahi eğer öldürecek olursanız topluca bir daha Allah'ın beytine hac edemeyeceksiniz, ebediyyen düşmanlarınıza karşı birlikte cihad yapamayacaksınız, harp ganimetinizi ebediyyen birlikte bölüşemeyeceksiniz. Ancak cesetleriniz birarada arzularınız başka başka olacak. Vallahi ben daha Hz. Peygamberin ashabının çoğu hayatta iken: "Önce Ebu Bekir, ardından Ömer, sonra Osman" dediğimizi kaç kez görmüşümdür." dedi. Bu haberi Asım b. Muhammed el-Omarî babası yolu ile Abdullah b. Ömer'den nakleder.
(Nafî de Abdullah b. Ömer'den şöyle nakleder:393[72]
"Hz. Osman'ın yanına girdiğimde, yanında Muğira b. El-Ahnes vardı. Osman: "Biliyor musun bu ne söylüyor?" dedi. İbni Ömer, "ne diyor" deyince "Hilafetten ayrılırsam beni öldürmeyecekler yoksa öl-düreceklermiş, bırak kurtul, diyor." dedi. İbni Ömer: "Peki sen kendiliğinden halifeliği bırakırsan ilişilmeyip terk edilecek ve dünyada ebedi bir hayat mı süreceksin?" dedi. O da: "hayır" dedi. İbni
392[71] İbni Asakir, T. Dımışk 39/353
393[72] İbni Asakir, Tarihi Dımışk 39/356
Ömer "Peki cennet ve cehennem onların malı mı? bunları sana verecekler mi?" deyince, Hz. Osman
"hayır" dedi. İbni Ömer "Peki halifeliği bırakmazsan öldürmeden başka sana cehenneme atma falan
gibi ilave bir ceza verebilecekler mi?" dedi. Hz. Osman "hayır" deyince, "Öyleyse ben de derim ki,
sen İslam dininde, bu halifeliği bırakma adetini yapma. Yoksa ne zaman bir grup emirlerine kızarsa
onu vazifeden atmaya başlarlar. Allah'ın sana giydirdiği gömleği çıkarma!" dedi)394[73]
Ebu Ca'fer el-Karî anlatıyor: Hz. Osman'ı kuşatan Mısırlılar altı yüz kişiydiler. Elebaşları Kinane b.
Bişr, İbnu Udeys el-Belevî ve Amr b. El-Hamık idi. Kûfe'den gelenler iki yüz kişi olup başlarında Ester
en-Nehâî vardı. Basra'dan gelenler yüz kişi olup reisleri Hukeym b. Cebele idi. Bunlar şer konusunda
tek el gibi birlik içinde idi. Bunlara insanların aşağılık rezil takımından bir kısmı da, bunlara katıldı.
Hz. Osman'a yardım etmeyerek onu yalnız başına bırakan Peygamberimizin ashabı da fitneye
karışmaktan korkmuşlar ve işin Hz. Osman'ın öldürülmesi derecesine ulaşabileceğini tahmin
etmemişlerdi. Ömrüme yemin olsun ki, eğer buna topyekün karşı gelseler, hatta değil hepsi, bir
kısmı kalkıp bu eşkıya takımının yüzüne toprak saçsalardı, bunlar perişan olarak geri dönüp
gideceklerdi.395[74]
Zübeyr b. Bekkar der ki: Bana Muhammed b. Hasen bunu haber vererek şöyle dedi: Hz. Osman
hakkındaki şikayetler çoğalınca bu dedikodulara katılmak istemeyen Hz. Ali, Yanbu'daki arazisinin
başına çekip gitmişti. Hz. Osman ona şöyle bir mektup yazdı:
-Emma Ba'du: Kuşak/kemer memenin yanına ulaştı -iyice gevşedi, sel de tuzak çukuruna kadar
vardı. İş çığırının üstüne çıktı. Kendini müdafaa edemeyen hilafet hevesine kapıldı:
"Eğer ben yenilecek bir şey olmuşsam sen onun hayırlı yiyeni ol 1 Yoksa ben paramparça
edilmeden derhal bana ulaş."396[75]
Bu şiir Abdul-Kays oğullarından bir şaire aittir.397[76]
"Et-Tabyu" kelimesi at ve benzeri hayvanlarda göğüs hizasındaki yere gelir ki, semeri tutan kemer
oraya inerse gevşer.
Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im anlatıyor:
-Hz. Osman muhasara edildiği zaman Hz. Ali'ye "Amcanın oğlu öldürülmüş olacak, sen de zorla
elinden alınan!.." diye haber salmıştı.
Hz. Osman'ın oğlu Ebân anlatıyor: Eşkıyalar Hz. Osman (r.a.)'in üzerine taş atmada ısrar edince, ben
çıkıp Hz. Ali'ye geldim ve: "Amcacığım! Bu taşlar bizi yok etti!" dedim. Hemen kalkıp benimle geldi
ve onlara taş atmaya başladı. Öyle ki omuzları yorulup bitab kalana kadar taşladı ve "Bak yeğenim!
394[73] İbni Sa'd 3/66; Tarihi Halife's. 170; İbni Asakir 39/357; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 6/194; Bu kısım Zehebi'de yoktur.
395[74] İbni Sa'd, Tabakat 3/71; Belazuri, Ensab 6/219; Tarihi Dımışk 39/360
396[75] İbni Asakir, T. Dımışk 39/361, 362; Ebu Ubeyde, El-Emsal s. 343; Müberred, I!» Kamil 1/27; İbnu Kuteybe, İmame 1/37; Ebu Ubeyd, Ğaribu'l-Hadis 3/428;
Belazurf, Ensab 6/212
397[76] Bkz: İbni Asakir, Tarih 39/362; Belazurî Ensabu'l-Eşraf 6/212; İbni Kuteybe, İmame ve's-Siyase 1/37; Uyunu'l-Ahbar 1/34; Müberred, El-Kamil 1/7; Ikdu'l-
Ferld 2/164; Meydanı 1/91; Ebu Ubeyd el-Emsal. Bu şairin adı Mümezze el-Abdî'dir,
Bütün gücünü (akraba ve taraftarlarını) topla sonra da bu benim taş atış tarzım senin de tarzın olsun!" dedi.
Habîb b. Ebi Sabit, Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali'den naklediyor:398[77]
-Hz. Osman eşkıyalar tarafından mahsur kaldığında Hz. Ali'yi yardımına çağırdı. Hz. Ali de ona yardıma gelmek istedi ise de yanındakiler ona sarılıp alakoydular. O da başındaki siyah sarığını çıkartıp; "Allah'ım onun öldürülmesine asla razı değilim, böyle bir şeyi de kimseye emretmedim! dedi.399[78]
Ebu İdris el-Havlanî anlatıyor:
-Hz. Osman Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)'ı çağırtmış o da gelip bu konuyu görüşmüşlerdi. Sa'd kanaatini bildirerek "Sen Ali'ye birini yolla. Eğer gelir de razı olursa iş yoluna girer." dedi. O da "Öyleyse Ali'ye gidecek elçim sensin! Deyince, Sa'd kalkıp Hz. Ali'nin yanına geldi ve durumu arz etti. Hz. Ali de onunla beraber kalkıp Hz. Osman'ın yanına doğru gelirken, Malik el-Eşter'in olduğu yere uğramıştı. Malik el-Eşter arkadaşlarına: "Bu nereye gidiyor?" dedi. Onlar da "Osman'a gidiyor!" dediler. Malik arkadaşlarına, vallahi eğer bu onun yanına girecek olursa en son adamınıza varana kadar öldürüleceksiniz!" deyip Hz. Ali'ye arkadaşlarıyla birlikte saldırıp, onu Sa'd'den çekip ayırdılar ve anarşistlerin içine zorla oturttular. Ardından Mısırlılara: "Eğer onu öldürecekseniz acele edin!" diye haber saldılar. Bunun üzerine onlar Hz. Osman'ın yanına gidip onu şehit ettiler.400[79]
Ebu Habîbe anlatıyor: (Zübeyr (r.a.) beni kuşatma altında bulunan Hz. Osman'a yolladı. Bir sıcak günde yanına girdim. Bir koltukta oturuyordu. Beraberinde Hz. Hasan, Hz. Ebu Hüreyre, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr vardı. Önünde deri bir su kabı ve kırmızımsı bir elbise vardı. Beni sana Zübeyr b. El-Avvâm yolladı, sana selamı var. "Ben halâ onun itaatindeyim, istersen gelip buraya girerek buradakilerden biri de ben olayım. İstersen yerimde kalayım. Çünkü Amr b. Avf oğulları benim kapımda sabaha kadar nöbette olup, sonra ben ne söylersem onu yapacaklarına dair bana vaadde bulundular." diyor dedim.
Hz. Osman bunu duyunca: "Allahu Ekber! Kardeşimi bu fitneden kurtaran Allah'ıma hamd olsun. Ona selamımı ulaştır ve: "Eve girip bu topluluktan bir adam da sen ol. Senin yerin benim için daha iyi. Belki de, kim bilir Allah (cc) senin vesilenle, benden bunları def eder, dediğimi bildir." dedi. Ebu Hüreyre (r.a.) da: "Size bizzat kulaklarımla Peygamberimiz (s.a.v.)'den duyduğum bir haberi söyleyeyim mi?" deyince: "Evet." dediler. O da: (Ben Rasulullah (s.a.v.)'den duydum ki:
"Benden sonra fitneler ve bir takım karışık işler olacak." buyurdu. Biz de "Ya Rasulallah! Bundan kurtuluş nerede olacak?" diye sorunca:
"Emir ve onun yardımcılarının yanında" buyurdu.) diyerek eliyle Hz. Osman'ı gösterdi. Oradakiler: "İşte sen bizim görüşümüzü sağlamlaştırdın.) Bize Cihad için izin ver!" dediler de, Hz. Osman (r.a.):
398[77] İbni Asakir, T. Dımışk 39/366 183 İbni Asakir, T. Dımışk 39/369
399[78] İbni Asakir, T. Dımışk 39/369; İbni Sa'd 3/68; Belazurî 6/215; İbni Ebi Şeyhe bunu A'meş yolu ile Münzir b. Ya'la'.dan nakleder 15/209 ve Ali'yi kucaklayıp Kalmayanın oğlu Muhammed b. Hanefiyye olduğunu belirtir.
400[79] Tarihi Dımışk 39/37
"Ben, bana itaat eden kimselerin, benim için çarpışmayacaklarına karar verdim." dedi.
Ravi Ebu Habîbe, Zübeyr b. Avvam (r.a.)'ı kölesi idi. Bu haberi ondan Musa b. Ukbe naklediyor.401[80]
Muhammed b. Sa'd, Muhammed b. Ömer (el-Vakidi), Şurahbil b. Ebi Avn -babası Avn- Abdul-Humeyd b. İman, babası İmran aracılığıyla Misver b. Mahreme'den...
Yine Musa b. Ya'kub amcası isnadı ile Abdullah b. Zübeyr'den...
Yine İbnu Ebî Habîbe, Davud b. El-Husayn -İkrime isnadı ile Abdullah b. Abbas (r.a.)'tan şöyle naklediyorlar:
-Osman (r.a.), Misver b. Mahrame'yi kendisinin kuşatma altında olduğunu bildirmek ve kendisine acele bir ordu yollaması emrini ulaştırmak üzere Muaviye b. Ebi Süfyan'a yolladı. Misver varıp Muaviye'ye durumu bildridi. Mauviye yanına Muaviye b. Hudeyc ile Müslim b. Ukbe'yi de alıp güçlü devesine bindi ve acele yola düştü. Şam'dan on gün içinde Hz. Osman'a geldi. Medine'ye gece yarısı girip Hz. Osman'ın kapısını çaldı. İçeri girip Hz. Osman'a sarılıp başını öptü. Hz. Osman:
-Ordu nerede? diye sordu. O da "Hayır vallahi ben sadece üç kişilik bir kafile olarak geldim" deyince, Hz. Osman: "Allah seni sıla-i rahmine kavuşturmasın, senin desteğine güç vermesin. Seni hayırla mükafatlandırmasın. Vallahi ben sadece senin yüzünden öldürülüyorum. Benden intikam senin yüzünden alınıyor." dedi. Muaviye de: "Babam anam sana feda olsun. Eğer ben sana şimdi bir ordu gönderseydim, onlar da bunu duysalardı, acele sana gelirler ve ordu sana gelmeden seni öldürürlerdi. Ama ben yanımda çok güçlü ve hızlı develer getirdim ki, hiçbir deve onlarla yanşamaz. Benim geldiğimi kimse anlayamadı.
Haydi benimle yola çık. Vallahi üç konak geçmeden Şam yollarının işaretlerini görürüz."dedi
Hz. Osman (r.a.) da: "Sen ne kötü bir teklifte bulundun!" deyip teklifini reddetti. Muaviye de acele geri döndü. Misver b. Mahreme, Medine'ye doğru daha yeni geliyordu ki, Zul-Merve denen yerde Şam'a geri dönmekte olan Muaviye ile karşılaştı. Sonra Misver Hz. Osman'ın yanına geldi. Muaviye'yi ayıplıyor, onun mazeretini asla kabul etmiyordu.
Daha sonra, Mısırlıların tekrar gelip muhasara ettiklerinde, Misver b. Mahreme'yi tekrar Muaviye'ye destek istemeye yolladı.
Misver: "Osman beni sana kendisine adamlar, atlılar gönderip hak hususunda ona yardımcı, zulmü def etmede destek olman için yolladı." deyince Muaviye de: "Osman ihsan ederken Allah da ona ihsanda bulunuyordu. Sonra o değiştirdi. Allah da ona olan iyiliklerini değiştirdi." dedi. Misver der ki; ben ona iyice ısrar edince Muaviye de: "Siz Osman'ı yalnız bıraktınız, canı boğazına gelince de: "haydi git de onu ölümden koru diyorsunuz. Bu artık benim elimde değil." dedi. Sonra beni yanı başında bir odaya konuk etti. Henüz yanıma görüşmeye kimseler gelip gitmeye vakit olmadan Hz.
401[80] Haberi İbn Asakir'den naklettim. 39/372; Zehebi bunun son satırını vermiş. Ayrıca aynı haberi kısa olarak aynı isnadla Hakim 3/99; İbni Ebi Şeybe 12/50 Halife (s. 173) ise Abdullah b. Amir'den verir. Hakim ve İbni Ebi Şeybe Metninde Ebu Habibe yerine "Ebu Hasene" yazılmış ki, okuma hatası olsa gerek. Ancak Zehebi bu zatı meçhul gibi veriyor ve Mizan'da da sadece buradakine benzer şeyler söylüyor. Bu zat meşhur Tarihçi ve hadis ravisi olan Musa b. Ukbe'nin anneden dedesidir. İbni Asakir ve Buhari ve İbni Ebi Hatem böyle bildiriyor.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...