02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 36. BÖLÜM)


TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 36. BÖLÜM)
Ebu'l-Heysem Et-Teyhan (R.A.) 750[195]
Abdu'l-Eşhel oğullan ile anlaşmalı olup Belevi'dir. Ensar'ın nakiblerinden (delegelerinden) biriydi.
Başta Bedir savaşı olmak üzere bütün olaylarda hazır bulunmuş biridir. Ashab-i Kiram'ın en
hayırlılarından biri idi. O meşhur olan hadiste geçtiği gibi Peygamberimizi misafir eden bu idi.
(Bu olay şudur: Ebu Hüreyre der ki: Rasulullah (s.a.v.) bir gün ya da gece evinden çıkmıştı. Baktı ki:
Ebu Bekr ve Ömer de çıkmışlar. Onlara: "Bu saatte sizi evinizden ne çıkarttı?" buyurunca onlar:
"Açlık ya Rasulallah!" dediler. Efendimiz (le beraber yürüyerek) Ensardan bir zatın evine geldiler.
Lakin o evinde yoktu. Kadın Nebi (s.a.v.)'i görünce: "Merhaba hoş geldin!" dedi. Nebi (s.a.v.) "Falan
nerede?" buyurdu. Kadın: "O bize tatlı su almaya gitti şimdi gelir." Dedi. Ensarlı az sonra gelip
Efendimiz ve arkadaşlarına bakıp "Elhamdülillah, bu gün benden daha fazla şerefli misafir sahibi
kimse yok!" deyip gidip içinde yaş ve kuru hurma olan bir sepet getirip, "Siz bundan yiyedurun!"
diyerek kesim bıçağını aldı. Onun maksadını anlayan Nebi (s.a.v.) "Sütü sağılana dokunma!"
buyurdu. Adam onlara keçi kesti. Keçi etini ve hurmayı yiyip su içtiler. Doyunup suya kandılar.
Efendimiz (s.a.v.) Ebu Bekr ile Ömer'e:
Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki kıyamet günü kesinlikle bu nimetten sorulacaksınız. Sizi
evinizden açlık çıkartmıştı. Sonra daha evinize geri dönmeye vakit kalmadan size bu nimet ulaştı"
buyurdu) 751[196]
Ebu İ-Heysem'in asıl adı Malik b. Et-Teyhan b. Malik b. Ubeyd el-Belevî el-Kuzâî olup Abdu'l-Eşhel
oğullarıyla anlaşması vardı. Bir başka rivayette ise onun Kuzâa'nın Belevî kolundan değil bizzat Medine
Ensar'ından olup birinci ve ikinci Akabe Matlarına katıldığından bahsedilir.752[197]
Ebu'l-Heysem'in hicri yirmi birinci yılda Öldüğü de rivayet edilir. Ama onun Sıffeyn harbinde Ali
(r.a.)'ın safında çarpışırken şehit olduğunu söyleyenler yanılmışlardır. Aksine orada öldürülen,
kardeşi Ubeyd idi.753[198]
Babasının adı Teyhan şeklinde yâ harfinin şeddesiz biçimiyle söylenir ki, Hicazlılar bu ismi böyle
söyler. İbnu'l-Kelbî ise bu ismi yâ harfini şeddeleyerek "Teyyihan" olarak söyler.754[199]
749[194] Hakim Müstedrek'te yetmiş üç yaşında öldüğünü ve Ömer'in namazını kıldırdığını bahseder. 4/50
750[195] İbnu Sa'd 3/447, 449; El-Maarif 270; Ensabu'l-Eşraf 1/240; Tabakat-ı Halife 78, 190; Tarihi Halife 149; Müsned-i Bakiy 155; Futuhu'l-Buldan 1/33; C.
Ensabu'l-Arab 340; El-İstiab 4/200, 201; Taberani, Kebir 19/249; Ebu Zür'a, Tarih 1/575; Hakim 3/285; Üsdü'I-Ğabe 4/274; Sıfatu's-Safve 1/462
751[196] Parantez arası tarafımızdan ilave edildi. Bkz Müslim, Eşribe h. No 2038; Tirmizi, Zühd no 2474; Taberi, Tefsir 30/287; Taberani, Kebir 19/257 tere. No 571
752[197] İbnu Sa'd, Tabakat 3/447, 448; Hakim, Müstedrek 3/285; Taberani, Kebir 19/250; Usdü'l-Ğabe 4/274
753[198] Tarihi Halife b. Hayyat s. 149; İbnu Sa'd, Tabakat 3/449
754[199] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/318-319
Hicri Yirmi Birinci Yıl Olayları
Bu yıl Amr b. El-Âs îskenderiyye'yi fethetmiştir. Fetih hakkında yukarıda bilgi verilmişti.
Yine bu yıl içinde Küfe halkı valileri Sa'd b. Ebi Vakkas'i Hz. Ömer'e şikayet edip hakkında kötü şeyler söylediler. Hz. Ömer (r.a.) da Sa'd'ı görevinden alıp yerine (direkt birini tayin etmeyip) Ammar b. Yasir'i Küfe baş imamlığına, Abdullah b. Mesud (r.a.)'ı da maliye müdürlüğüne atadı. Osman b. Huneyf e de Fırat ve Dicle nehirlerinin suladığı yerlerdeki sahaların idaresini verdi.755[200]
Bu yıl içinde, Osman b. Ebi'I-As orduyla hareket edip (İran'da Kâzerûn yakınında bulunan) Tevvec (Tevvez) şehrine kadar vardı. Orada konaklayıp orayı şehir edindi.756[201]
Bu yıl, Sevvar b. El-Müsenna el-Abdî'yi Sâbur şehrini fethe yolladı. Sevvar orada şehit oldu.757[202]
Osman b. Ebi'-Âs İse Seyfu'1-Bahr ve sahillere saldırı düzenledi.758[203]
Hz. Ömer bu yıl Cârûd b. EI-Mualla'yı da orduyla sefere çıkardı. O da Sevvar gibi şehit edildi.759[204]
Kahire Ve İskenderiye'nin Fethi
Mufaddal b. Fudâle, Ayyaş b. Abbâs el-Kutbâni ve daha birkaç kişiden rivayet eder ki:
-Amr b. El-As, Hz. Ömer'den emir almadan orduyla Filistinden hareket ederek Mısır'a gitti ve orayı ele geçirdi. Hz. Ömer kendisine bildirmediği için Amr'a kızdı. Sonra Amr bir mektup yazarak İskenderiye halkı ile savaşmak için Ömer'den izin aldı. Amr hicri yirmi birinci yılda yola çıkıp (eski Kahire olan) Fustat şehrine Harice b. Huzâfe el-Adevî'yi vekil bırakıp İskenderiye üzerine yürüdü.
Önce orada Kıbtî halk ile karşılaşıp çetin bir çarpışmadan sonra onları mağlup etti. Sonra yine Kibtî'lerle (İskenderiye yakınındaki) Kiryevn mevkiinde bir daha karşılaştı. Müthiş bir çarpışma oldu.
Sonra ordu İskenderiye'ye ulaştı. Kral Mukavkıs haber salıp sulh ve hedene talebinde bulunduysa da, Amr harpte direndi. Sonra bütün ciddiyyetiyle savaşa devam edip kılıç gücüyle şehre girdi. Orada Rumlardan ne ele geçirdiyse onu ganimet olarak aldı. Sonra İskenderiye'yi korumak üzere bir bölük askeri orada bırakıp başlarına da, Abdullah b. Huzafe es-Sehmî'yi komutan yaptı. Ardından Hz. Ömer'e fetih müjdesini yolladı.
İskenderiye'nin düştüğü haberi İmparator Konstantin b. Heraklius'a ulaşmış idi. İmparator hemen üç yüz flikalık bir deniz ordusunu yakın arkadaşı Minvil'in komutasına verip İskenderiye'ye yolladı. Bunlar gelip şehre girdiler ele geçirdikleri bütün müslümanları öldürdüler. Sadece kaçanlar canlarını
755[200] Halife b. Hayyat, Tarih s. 149; Taberi, Tarih 4/144 ^Tarihi Halife s. 149
756[201] Tarihi Halife s. 149.
757[202] A.g.y.
758[203] A.g.y
759[204] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/319-320
kurtarabildi. İskenderiye halkını da.
Haberi alan Amr b. El-As, on beş bin kişilik bir orduyla onlara saldırdı. Şehrin dış surları önüne mancınıklar kurdurup şehri taşa tuttu. Şartların zorluğuna rağmen işi çok ciddiye aldı ve şehri tekrar harp yoluyla fethetti. Derhal şehrin kale duvarlarını yıktırdı. Hatta Amr b. El-As'ın bizzat elleriyle yıkım yaptığı görüldü.
Bu kıssayı Hammad b. Seleme, Ebu İmran aracılığıyla Alkame (r.a.)'tan nakleder.760[205]
Nihavendin Fethi
En-Nehhas b. Kahm, el-Kasım b. Avf eş-Şeybanî aracılığıyla, Es-Sâib b. El-Akra'dan bu hususta şöyle dediğini anlatır:
-Müslümanlara karşı İran müşrikleri o güne kadar örneği görülmemiş bir biçimde saldırıya geçtiler. Mah şehri ahalisi, İsfahan halkı, Hemedan sakinleri, Rey (bugünkü Tahran) halkı, Humus halkı,
Nihavend'de oturanlar ve Azerbaycanlılar hep birden geçti.
Bu haber Hz. Ömer'e ulaşmıştı. Derhal ileri gelen Ashabla istişare yaptı (her biri ayrı bir görüş belirtti. Bunun üzerine) Hz. Ali: "Ey mü'minlerin emiri, sen görüşçe bizim en isabetlimiz olduğun kadar memurlarını da bizden iyi tanırsın. (Bana kalırsa Küfe halkına haber sal üçte ikisi oraya yardıma gitsin, kalan üçte bir de şehirde kalanları korusun. Basra halkına da aynı haberi yolla.)" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ben onların başına öyle birini tayin edeceğim ki, kesinlikle" dedi. Sonra Saib'e dönüp "Ya Saib, şu mektubumu al ve Nu'man b. Mukarrin'e götür. Küfe ordusunun üçte ikisini alıp yola çıksın. Basra ordusuna da aynı haberi salsın. Sen de elde ettikleri ganimetin korunup getirilmesini sağla. (Ama buna hakkımız olmayanı yollama. Ordudakilerin haklarını engelleme). Eğer Nu'man öldürülürse ordu komutanı Huzeyfe olacaktır. Huzeyfe de öldürülürse ko-mutan Cerir b. Abdullah olacak. Bu ordu öldürülecek olursa seni de göremeyeceğim" dedi.761[206]
Alkame b. Abdullah el-Müzenî, Ma'kil b. Yesar'dan naklediyor: -Hz. Ömer, İsfehan, İran ve Azerbeycan'dan hangisini önce fethe başlamak daha doğru olur, diye Hürmüzan ile istişare etti. Hürmüzan: "Ya Emira'l-Mü'minin, İsfehan baş, Farili ve Azerbaycan kanatlar hükmündedir. Kanatlardan biri kesilse baş öte tarafa yardıma koşar. Eğer baş kesilirse, kanatlar yere serilir." Dedi. Hz. Ömer de mescide girdi. Nu'man b. Mukarrİn namaz kılıyordu. Hemen onu Nihavend'e gitmek üzere yola çıkıp yanma Zübeyr b. El-Avvâm, Huzeyfe b. El-Yeman, Muğira b. Şu'be, Amr b. Ma'di Kerîb, Eş'as b. Kays ve Abdullah b. Ömer'i de kattı. Numan varıp Nihavend'e ulaştı. Alkame haberi anlatarak Numan'in iki ordu karşılaştığında söylediği şu söze getirir. Numan orduya:
-"Ben öldürülecek olursam hiç kimse benden yana gelmesin. Ben şimdi, bir dua yapacağım siz de
760[205] Futulul-Buldan 1/259,210
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/320-321
761[206] Futuhu'l-Buldan 2/373; Tarih-i Halife 147, 148
"amin" diyeceksiniz" deyip "Allah'ım müslümanların zaferi ve müşriklere galip gelmesiyle, bana şehitlik nasip eyle" diye dua etti. Ordu bu duaya "amin" dedi.
Sonra hep birden hücuma geçtiler. İlk şehit olarak yere yıkılan Nu'man olmuştu.762[207]
Halife b. Hayyat isnadı ile bu konuda şu haberi anlatır:
-İki ordu Nihavend'de Çarşamba günü karşılaştı. Müslümanların sağ kanadı biraz geriledi. Sonra Perşembe günü tekrar karşılaştılar, sağ kanat yerinde kaldı. Bu kere sol kanattakiler biraz geriledi. Cuma günü karşılaştıklarında Nu'man onlara hitap edip orduyu düşmana saldırıya teşvik eden bir konuşma yaptı. Allah da müslumanlara fetih nasip etti.763[208]
Ziyad el-A'cem de şunları anlatır: Ebu Musa el-Eş'arî bize Hz. Ömer'in Osman b. Ebi'1-As'a yazılmış olan şu mektubunu getirdi. "Emma ba'dü: Ben sana Ebu Musa'yı ve ordusunu imdada yolluyorum. Emir sensin ama birbirinizin gönlünü alın. Vesselam." İstahar şehrinin kuşatması uzayınca, Osman b. Ebi'l-As bir çok komutanı oraya yolladı, onlar da el-Resâtik şehrine saldırdı.764[209]
Nihavend Savaşıyla İlgili Taberî'nin Rivayeti
Taberi bu savaşla ilgili olarak şu bilgileri verir: -Nu'man b. Mukarrin ordusuyla Nihvend'e vardığında Nihavendliler yerlere demir dikenler dikmişlerdi. Nu'man oraya bir takım gözcüler göndermişti ki, bunlar bu "demir diken" tuzağının ne olduğunu bilmiyorlardı. Bu gözcülerden birinin atının ayak tırnağına bu demir çakılmış olduğundan adam atını zorluyor ama at yerinden aynlamıyordu. Bir de attan inip baktı ki, demir diken saplanmış. (Hemen geri gelip, Nu'mana durumu bildirdi) Nu'man da "Peki sizin görüşünüz ne?" diye sorunca, onlar: "Sen geri geri git. Ta ki İranlılar senin kaçtığını sanacak, seni yakalamak için çıkacaklardır.
Nu'man bunun üzerine orduyu geride duruttu ve bekledi. Gözcü casusları geri geri kaçar gibi yapınca İranlılar çıkıp yerlere kurduklar demir diken tuzaklarını temizleyip ardından casusları yakalamak için çıktılar. Nu'man gönüllü birlikleri hazırlayıp onlara doğru geldi ve orduya hitaben: "Eğer ben vurulursam, başınızda Huzeyfe olacak, o da vurulursa, komuta Cerir b. Abdullah el-Beceli'de olacak, o da vurulursa komutanınız Kays b. Mekşuh'tur" dedi. Muğira kendisini komutan olacaklar arasında saymadığı için gönlünün kırıldığını sezmişti.
İran ordusu harpten kaçmamaları için bir birlerine zincirle bağlanmış olarak harp meydanına geldiler. Müslümanlar onlara hücum etti. O esnada atılan bir ok Nu'man'a değip onu öldürdü. Kardeşi Süveyd b. Mukarrin (r.a.) onu bir elbise içine sarıp öldüğünü Allah onlara zafer nasib edene kadar gizledi. Zaferden sonra da sancağı Huzeyfe (r.a.)'a verdi.
Allah zü'1-Hacib (kaşlı) denen ve Behmen lakablı Merdan şah'ı öldürdü. Böylece Nihavend'in fethi
762[207] Futuhu'l-Buldan 2/372; Tarih-i Halife 148, 149
763[208] Tarihi Halife 148 '
764[209] Tarihi Halife 150
gerçekleşti. Bundan sonra İranlıların toplu bir ordusu olamadı.765[210]
Yezdecürd Hazinesinin Ele Geçişi
Hz. Ömer (r.a.), Sakif in kölesi olan es-Saib b. El-Akra'yı İran seferine yolladı. Saib iyi bir katip ve
matematikçi idi. Ona: Eğer Allah orduya zafer nasip edecek olursa ganimetin içinden humus'u ayır,
kalanını ordudakilere taksim et, dedi. Saib der ki: Ben insanlara bu ganimeti dağıttığım sırada
yanıma bir İranlı geldi ve: "Sana Yezdecürd'ün hazinelerini göstermem karşılığında benim ve
ailemin can güvenliğini sağlar mısın? Hazine senin ve başkanının olur!" dedi. Ben de: "Tabi
sağlarım" dedim. İranlıların yanına bir adam verip hazineyi almaya yolladım. Asker gidip iki
kocaman getirdi ki, içinde sadec inci, yakut ve zeberced (sarı yakut) var.
Saib devamla der ki: Ben onları yükleyip beraberimde Ömer (r.a.)'a getirdim. Ömer bana onları
Beytu'l-Mal'e (hazineye) koymamı söyledi. Ben de emrini yerine getirdim ve hiç oyalanmadan geri
dönüp çok hızlı bir yolculukla Kûfe'ye geldim. Meğer Ömer beni çağırtmış ama elçi bana ancak ben
Kûfe'ye geldikten sonra yctişebilmişti. Ben devemi çökertmiştim ki, o da gelip devesini devemin
arkasına çökertip bana "Derhal mü'minlerin emiri Ömer'in huzuruna çıkacaksın!" talimatını söyledi.
Ben de derhal geri dönüp Medine'ye geldim ve huzuruna çıtkim. Ömer (r.a.) bana "Benimle Ümmü
Saib'in oğlu (Saib) arasında ne oldu veya Ümmü Saib'in oğluyla benim aramda bir şey mi oldu?"
dedi. Ben de: "Anlattığın ne demek oluyor?" dedim. O da: "Vallahi başka bir şey değil de ancak ben
uyumuş idim. Bir de rüyamda bir melaike gelip beni senin getirdiğin bu iki yanma doğru sürükledi.
Bu iki de ateşe tutuşturulmuşlardı. Onlar bana "Biz bu hazinelerle senin vücudunu dağlayacağız"
dediler. Ben de onlara, "Ben onları müslümanlar arasında bölüştüreceğim!" diyordum. "Ya Saib sen
bu getirdiklerini benden al çarşıya bir yere götürüp onları sat da, müslümanların erzak ve
ihtiyaçlarına sarf et. Allah seni babasız koysun!" dedi.
Ben hemen hazineden bunları aldım ve beraberimde Kûfe'ye getirdim. Sonra onları Küfe
Mescidinde sergiledim. Tüccarlar duyunca etrafımı sardılar. Onları benden Amr b. Hureyş iki milyon
dirheme satın aldı. Sonra Amr onları alıp İran topraklarına götürmüş ve orada onlar dört milyon
dirheme satmış. Hala Küfe halkının en zengin kişisi Amr b. Hureyş'tir.766[211]
Berka'nın Fethi
Bu yıl Amr b. El-Âs Berka üzerine yürüyüp orayı sulh yolu ile ele geçirdi. Berka halkı ile on Üç bin
dinar ödemeleri karşılğmda sulh yaptı.767[212]
765[210] Tabeıi, Tarih 4/116
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/321-323
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/323-324
766[211] Taberi, Tarih 4/116, i 17; Futuhu'l-Buldan s. 373, 374
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/325-326
767[212] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/326
Antakya Ve Kilîkîyye Sulhları
Yine bu yıl Ebu Haşini b. Utbe b. Rabî'a b. Abdu Şems Antakya ve Kıhkıyye halkı ile çevrede bulunan diğer bazı şehir halkları ile sulh anlaşması yaptı.768[213]
Bu Yıl İçindeki Vefat Olayları Ebu Haşim769[214]
Mekke fethi esnasında müslüman olanlardandır. Çok iyi bir îslâmi hayatı oldu. Ebu Haşim'in rivayet ettiği bir hadis Nesâî'nin "Sünen''
Ensabi'1-Arab s. 77 adının Şeyb'e, Hüşeym ya da Melışem olduğu söylenir adlı eserinde ve diğerlerinde yer alır.
Ebu Hüreyre (r.a.) ile Semura b. Cündüb (r.a.)'m ondan rivayeti vardır. Ebu Haşim, Muaviye'nin dayısıdır. Kendisi Şam diyarı fetihlerinde bulunmuştur.770[215]
Tuleyha B. Huveylid B. Nevfel El-Esedî771[216]
O da bu yılda öldü. Tuleyha, hicretin dokuzuncu yılında müslüman olmuşdu. Daha sonra dinden dönerek Necd diyarında Peygamberlik iddiasında bulundu. Müslümanlarla harbe tutuştu. (Ridde savaşı). Bu savaşta müslümanlar karşısında tutunamayıp bozguna uğradı ve kaçarak Şam şehri civarındaki Âl-i Cefne kabilesinin bulunduğu yerde bir yerlere sığındı. Hz. Ebu Bekr es-Sıddik vefat edince eski fikirlerinden dönüp tevbe etti ve ihramlanarak hac etmek üzere yola çıktı. Medine'ye geldi. Hz. Ömer onu bu halde görünce "Ya Tuleyha! Artık Ukkaşe b. Mihsan ve Sabit b. Akram'ın ölümünden sonra seni sevemiyorum" dedi.
Tuleyha da: "Ya Emiral-Mü'minin! O ikisi, Allah'ın benim elimle kendilerine şehitlik ikram etmiş olduğu insanlardır. Allah bana onların elleriyle bu imkanı vermedi" dedi.
Sonra Tuleyha iyi bir müslüman oldu. Kadisiye savaşına katıldı. Hz. ömer Sa'd b. Ebi Vakkas'a bir mektup yazarak ''Harp konusunda Tuleyha ile istişare etmesini, ama ona asla idarecilik vermemesini1' emretmişti.
768[213] Taberi, Tarih 4/144
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/326
769[214] İbni Sa'd 7/407, 408; Tabakat-i Halife s. 12, 126; Taberi Tarih 4/145; îstiab 4/210; Müsned-i Baki 116; EI-Küna ve'l-Esma 1/60; Zehebi, Tecrid 2/209; El-Kamil 3/21, 4/191; Üsdü'l-Ğabe 5/314; El-İsabe 4/200; El-Cerh ve't-Ta'dil 9/453; Cemheretu
770[215] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/326-327
771[216] Vakidi, Meğazi s. 341, 470; Uyunu'I-Ahbar 3/9; Tarihi Halife 102, 103, 104; Futuhu'l-Buldan 1/114-116, 320, 324, 395; İstiab 2/237; T. Tarihi Dımışk 7/93-106; Taberi, Tarih 3/147, 185, 187, 242, 260, 261, 266, 511-515, 533, 4/127, 134.318, 442; Cemheratu EnsabiM-Arab 196, 443; Simaru'l-Kulub 23, 316; Üsdü'l-Ğabe 3/95; Teh. Esma 1/1/254; Zehebi, S. A. Nübela 1/316; Düveli'l-İslam 1/17; El-İber 1/26; El-Vafî bi'I-Vefeyat 16/495
îbnu Sa'd der ki: Kahramanlık ve şiddet yönünden Tuleyha bin süvariye denk kabul edilirdi. îbnu
Sa'd dışındaki bir tarihçi onun Nihavend savaşında şehit olduğunu söyler.772[217]
Halidb. Velid (R.A.)773[218]
Nesebi: Halid b. Velid b. El-Muğira b. Abdullah b. Ömer b. Mah'zum el-Kuraşî olup künyesi Ebu
Süleyman'dır. Lakabı Peygamber (s.a.v.)'in ona verdiği "Allah'ın kıhcı"dır. Annesi Haris kızı Lübabe
Hilal oğullarından olup mü'minlerin annesi Meymırne (r.a.)'m bacısıdır.774[219]
Mute savaşı ile daha sonraki harplerde bulundu.
Ondan nakledilen hadisler vardır. Kendisinden Abdullah b. Abbas, Kays b. Ebi Hazim, Cübeyr b.
Nüfeyr, Ebu Vâil ve pek çok kişi hadis rivayetinde bulunmuşlardır.775[220]
Müşaveresi uğurlu, kahraman bir yiğit idi.776[221] Pek çok harbi bizzat kendisi başlatmış idi. Altmış
yaşlarında iken yatağında eceli ile ölmüştür. Vücudunda şehitlerin ölüm alameti olan kılıç ve ok
yarası olmayan bir karışlık yer yoktu.
Esma oğlu Cüveyriyye der ki: Halid (r.a.) insanların en keskin görüşlüsü idi.
Urve b. Zübeyr anlatıyor: Hz. Ömer halife olur olmaz Ebu Ubeyde'ye: "Ben vali olarak Halid b.
Velid'i görevden aldım, yerine seni atadım!" diye mektup yazmıştı.777[222]
Halife b. Hayyat anlatıyor: Ebu Ubeyde Şam fethini tamamlayınca Halid'i Dımşk (Şam diyarının
başkenti) üzerine görevlendirdi.778[223]
Ebu Ubeyd, İbrahim b. Münzir ve bir grup alim, Halid'in hicri yirmi birinci yılda Hımış şehrinde
öldüğünü söyler.779[224]
772[217] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/327-328
773[218] Tarihi Dımışk 16/220; İbnu Sa'd'dan naklen Buğyetu't-Taleb 7/3113
774[219] Hz Halid için bkz: İbnu İshak 193, 327; Müsned 4/88, 89; Ezdi, Fü. Şam (Fihrisine bkz); İbnu Sa'd 4/252, 7/394-398; Vakidi, F.Şam 13, 46, 54, 65, 114; Halife,
Tabakat 19/20, 299, Tarihi 86, 88, 92, 150; Buharı, T. Sağir 1/23, 40,.Kebir 3/136; Cahız, el-Bursan 305, 344; îbnu Maîn, Tarih 2/146; İbnu Kuteybe, el-Mearif 66.
163, 165, 182, 210, 267, 282, 286, 303, 333, 435, 491; Ebu Zür'a, Tarih 1/171-173; Fesevi, el-Marife (Fihrisine bkz) 3/517; İkdu'l-Ferid 1/21, 63, 100, 129. 139,
148, 2/47, 63, 3/235, 4/268, 6/133; Uyunu'l-Ahbar 1/128; El-Cerh ve't-Tadil 3/356; Devâlibî, el-Kiina 1/71; İbnu Hazm, Cemhere 148; İstiab 1/405-410; Hakim
3/286; Tarihi Dımışk 16/216-282; Sıfatu's-Safve 1/650-655; EI-Eğani 16/194; Zehebi, S. A.Niibela 1/366-384
775[220] Tarihi Dımışk 16/216; İbnu Asakir, Cabİr, Mikdam b. Ma'di kerib. Malik b. Haris el-Yesa b. Muğîra el-Mahzumî ve Ebu Abdullah el-Eş'arî'yi de ekler.
776[221] Tarihi Dımışk 16/219
777[222] Tarihi Dımışk 16/262; Halife b. Hayyat s. 122
778[223] Dr. Tedmuri buraya şu dipnotu düşer: Halife b. Hayyat'ın bu sözünü Zehebi nereden almış bilemiyorum. Halife Tarih'inde buradaki gibi değil, şöyle der: On
dördüncü yılda Şam diyarı fethedildi. Ebu Ubeyde Halid'le beraber Şamlıları kuşattı. Onlar da sulh istediler ve Şam'ın Cabiye kapısını Ebu Ubeyde'ye açtılar. Halid
ise diğer kapıları savaşla fethetti. Ama Ebu Ubeyde onları da sulha dahil etti. Halid o zaman başkomutan idi. O da onlarla sulhu kabul etmişti. Ancak bu sulh işini
tamamlamadan Halid görevden alınıp Ebu Ubeyde yerine atandı. O da Halid'in yazdığı sulh metnini imzalayıp herhangi bir madde değişikliği yapmadı s. 125-126
779[224] Hakim 3/296, 30; İbnu Sa'd 7/397; Tarihi Dımşik 16/220
Sadece Duheym "Medine'de öldü" demektedir.780[225]
Hz. Halid b. Velid'in anlatılacak pek çok menkıbesi vardır, ki îbnu Asakir Tarih'inde, bunları bir bir
sıralamıştır. Bunların içinde en doğrusu îbnu Ebi Halid'in Kays b. Ebi Hazim'den naklettiği şu
haberdir: Ben Halid b. Velid'i gördüm. Ona bir zehir getirilmiş idi. O "Bu da nedir?" diye sordu.
Kendisine "zehirdir" dediler. O da "bismillah'" deyip içti."781[226]
Yunus b. Ebi İshak, Ebu's-Sifr'den şöyle anlattığını nakleder:
-Halid b. Velid'e "İranlılardan sakın da sana zehir içirmesinler" dediler. O da "haydi bana zehir
getirin!" dedi. Zehir getirilince onu alıp "bismillah" diyerek içti. Zehir ona hiç zarar vermedi.782[227]
El-A'meş , Hayseme'nin şöyle dediğini bildirir:
-Adamın birisi Halid b. Velid'in yanma gelmişti. Beraberinde şarap tuluğu vardı. Halid: "Allah'ım onu
sirke yap!" diye dua edince şarap sirke oldu.783[228]
Cafer b. Ebi'l Muğira, Saîd b. Cübeyr yoluyla îbni Abbas'tan naklediyor:
-Halid b. Velİd ile Ammar b. Yasir arasında bir ağız tartışması olmuştu. Amman "İçimden seninle
ebediyyen konuşmamak geçiyor!" dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) Halid'e "Ya Halid! Ammar ile
senin derdin ne! O cennet ehli olmuş bir adam. Üstelik Bedir harbine de katılmış biridir," Buyurup
Ammar'a da dönüp: Ya Ammar! Halid gerçekten kafirler üzerine çekilmiş Allah'ın kılıçlarından
bindir" buyurdu. Halid b. Velid derdi ki: "'İşte ben o günden beıi Ammar'i seviyorum!784[229]
Süfyan-ı Sevri, Habib b. Ebi Sabit aracılığıyla Ebu Vâil'den anlatır:
-Muğira (Halid'in dedesi) oğullan hanımlarından bir grubunun bir evde toplanarak Halid b. Velid'in
ölümüne ağladıkları haberi Hz. Ömer'e ulaşmış idi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Başlarına toz toprak
saçıp bir sürü laklaka yapmadıkları sürece bu kadınların Ebu Süleyman'a (Halid'e) yaptıkları bu
ağıttan dolayı kendilerine bir günah yazılmaz" dedi.785[230]
780[225] Tarihi Dımışk 16/221; Ebu Zür'a, Tarih 1/171, 594; İbnuM-Adîm 7/3134; Hakim 3/297
781[226] Tarihi Dımışk 16/251- 252
782[227] Ebu Ya'la, Müsned no 7185; Taberani, Kebir 4/105 no 3808; Tarihi Dımışk 16/253; îbnu Adîm 7/3153
783[228] Tarihi Dımışk 16/252, 253; Zehebi, S. A. Nübela 1/376; El-İsabe I/4I4
784[229] İbnu AbdiM-Berr, El-îstiab 1/409
785[230] Buhari, Cenaiz bab 34 Muallak olarak, Buharı' T. Sağir 1/46, 47; Hakim 3/397: Tarihi Dımışk 16/277; İbnu Adim 7/3163; Üsdü'1-Ğabe 1/588; İbnu Abdi'1-
Berı. ı>i-İstiab 1/409-410; İbnu Hacer, el-İsabe i/415, îbnu Hacer'in burada "İşte bu kadmia rın ağıtı Halid'in Medine'de öldüğünü gösterir" demesi acayiptir. Zira
bu rivayette onun Medine'de öldüğüne dair en ufak bir şey yoktur.
İbni Asakir burada İbnu Sa'd isnadıyla Abdullah b. İkrime'den naklediyor: "İnsanların; "Ömer ölüye sesli olarak ağıt yapmayı yasakladı" demesine şaşarım. Halid
ölünce Medine'de bizzat ağlayan Ömer'di. Üstelik yanında Halid'in akarabalan olan kadınlar üstlerini parçalaya parçalaya ellerini başlarına vura vura ağıt yaptılar
da, onlara da ses çıkarmadı. Hem Nu'man b. Mukarrin'in ölümünü duyunca bunu hutbeden ilan ederken yine ağladı.
Gerçekten, Hz Ömer'in bu arkadaşlarına yaptığı ağıt çoktur. Öyle olunca gerçekten İbnu İkrime gibi ben de şaştım. Zira kaynaklarda (Mesela Buhari) çok kere Hz
Ömer'in "Ailesinin kendine ağlaması yüzünden ölüye azab edilir" diye naklettiği. İbnu Ömer'in bunu babasından naklederek kendi çocuklarına bile ağlamayıp
ağlatmaması, Hz Aişe onu duyunca "Allah Ömer'e rahmet etsin. O yalan söylemiyor ama yanılıyor. O hadisin doğrusu "kafir kabrinde azab görürken ailesi de
ağlıyor." şeklindedir/demesi ne oluyor. Biz bu konuyu Hz Ömer'in vefatıyla ilgili bölümde dipnotta anlattık.
Vahşi b. Harb b. Vahşi, babası aracılığıyla dedesi Vahşi'den naklediyor: Ebu Bekr es-Sıddik (r.a.) Hz.
Halid'i komutan tayin edip ona bir sancak yaptırdı ve "Ben Rasulullah (s.a.v.)'i şöyle deken duydum"
dedi" "Halid b. Velîd ne güzel bir Allah kulu ne iyi bir kardeştir. O Allah'ın kafirlere ve münafıklara
sıyırdığı Allah kılıçlarından biridir." Bu hadisi İmam Ahmed Müsned'inde rivayet etmiştir.786[231]
El-Ala' B. El-Hadramî787[232]
Bu Hadramî'nin adı788[233] Abdullah b. Abbâd b. Ekber b. Rabîa b.
Mukannâ' b. Hadramat olup Benî Ümeyye ile anlaşmalı idi. Mekke-i Mükerreme'nin yukansındaki
Meymûn kuyusu bu zatın kardeşine nispet edilir. Bu kuyuya Cahiliye döneminde Meymun b. El-
Hadramî kazdırmış idi. Bunların Amr ve Amir adlarında iki kardeşleri daha vardı.
Bu el-Alâ ashab-Kiram'ın en faziletlilerinden biri idi. Rasulü Ekrem (s.a.v.) ilk önce el-Alâ'yı, sonra
Ebu Bekri ardından da Ömer'i Bahreyn valiliğine tayin etmişti. Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer onu
Basra valiliğine atamış idi. El-Alâ oraya giderken Basra'ya ulaşamdan ölmüştü. Ömer de el-Alâ'dan
sonra Bahreyn valiliğine Ebu Hüreyre'yi (r.a.) tayin etti.789[234]
El-Alâ'nm, Peygamberimizden naklettiği: "Muhacir'in, hac amellerini bitirdikten sonra Mekke'de
kalma hakkı üç gündür." Hadisi vardır.790[235]
Es-Sâib b. Yezid, Hayyan el-A'rac ve Ziyad b. Hudayr ondan hadis rivayetinde bulunmuşlardır.
Mansur b. Zâzân, Muhammed b. Şirin aracılığıyla İbnu'l-Alâ'nın oğlundan: "El-Alâ b. El-Hadramî,
Peygamber (s.a.v.)'e mektup yazmış ve mektuba kendi ismi ile başlamıştır" diye rivayet eder.791[236]
Muhammed b. İshak der ki: El-A'la el-Hadram'ı, Harb b. Ümeyye ile anlaşmalı (birbirlerine garanti
veren kişi) idi. Ona "el-Hadramî" denilirdi, zira o Hadramut (Hadra mevt) denen yerden gelmişti.
İbnu Lehîa, Ebu'l-Esved aracılığıyla Urve b. Zübeyr'den şöyle nakleder:
-Ebu Bekr es-Sıddik (r.a.) bu el-Alâ'yı bir ordunun başına vererek Bahrayn tarafına yollamıştı. Oranın
halkı irtidad etmişlerdi. El-Alâ onların üzerine gitti. Aralarında denizin dalgayla ıslattığı bir yer ka-
786[231] Müsned 1/8; Hakim, Müstedrek 3/298; Taberani 4/120; Tarihi Dımışk 16/239. Aynı rivayeti Ebu Hüreyre de nakleder. Bkz. Vakidi, Meğazi 3/883: İbnu
Adim, Buğyetu't-Taleb 2/360; Tirmizi 3846
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/328-331
787[232] El-Alâ için bkz: Müsned 4/339, 5/52; İbnu Sa'd 4/359-363; Vakidi, Meğazi s. 182; Halife,1 Tabakat 12, 72, Tarih 97, 116, 122/154; el-Muhabber 77, 126;
Buhari, Kebir 6/506; İbnu Kuteybe, el-Mearif 283, 284; Fesevi, Tarih 1/324, 503; Ensabu'l-Eşraf 1/10, 532; Futuhu'l-Buldan 95-97, 101-104, 108; İkdu'l-Ferid
4/158, 168: Tabeıi 3/353-312; Cemheratu Ensabi'l-Arab 224, 226, 461; Hakim 3/296; el-Cerh ve't-Ta'dil 6/357; İstiab 3/146; El-Bed'u ve't-Tarilı 5/102; Üsdü'1-
Gabe 4/7. 8; El-Kamil 2/368-371; Sıfatu's-Safve 1/694-697; Tehzİbu'l-Kemal 2/1070; Zehebi, S. A. Nübela 1/262
788[233] Bu ihtilaflar için bkz. İbni Sa'd, Tabakat 4/359; El-İstiab 3/146; Üsdii'l-Ğabe 4/7
789[234] Taberi2/352,442,476
790[235] Buhari, Menakibu'l-Ensar 4/266; Müslim h. "No 1352; İmam Ahmed, Müsned 5/52; Ebu Davud 2022; Tirmizi 949; Nesai, Mücteba 3/122; İbnu Mace 1073;
Darami f/355; İbnu Sa'd, Tabakat 4/361
791[236] Ebu Davud, El-Edeb h. No 5135; Hakim, Müstedrek 3/636
lana kadar varıp orayı ayaklarıyla yürüyerek geçmeye mecbur kaldılar. Yine orada öyle bir yerden geçtiler ki oradan gemiler geçmektedir. Bu gün de hala orada gemiler çalışmaktadır. Mürtedlerle çarpıştılar. Allah, el-Ala ve ordusuna onlara karşı zafer nasib etti. Bahreyn halkı da vermeyi reddettikleri zekat mallarını onlara verdiler.
İshak b. Ebi Bekr anlatıyor: Bize Yusuf b. Halil, Muıhammed b. Ebu Zeyd -Mahmud- İbnu Fâz Şah- Süleyman et-Taberanî-Hüseyin b. Ahmed b. Bestâm -(Lügatçi Herevî'nin arkadaşı) İsmail b. İbrahim ebu Ka'b -El-Cürayri- Ebu's-Seiil isnadıyla Ebu Hüreyre (r.a.)'tan şöyle dediğini anlatır:
-Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, El-Alâ b. El-Hadramî'yi Bahreyn'a gönderdiği zaman, ben de ona uyup beraber gitmiştim. Onda hangisinin daha çok insanı hayrete düşürdüğünü anlayamadığım üç özellik gördüm.
1- Deniz kıyısına varıp dayandığımızda el-Alâ bize "Bismillah deyip denize yürüyün!" emirini verdi. Bismillah deyip hayvanlarımızı denize sürdük. Karşı kıyıya geçtiğimizde su, develerimizin sadece tırnak altını ıslatmiştı.
2- Dönüşümüzde çöl bir araziye rastladık, yanımızda su yoktu. Durumu ona şikayet ettik. Al-Alâ iki rekat namaz kılıp sonra dua etti. Birden kalkan gibi bir bulut peyda olup (sanki tuluk ağzı gibi) bize doğru bir tarafını sarkıttı biz de oradan sulanıp su ihtiyacımızı temin ettik.
3- El-Alâ, Ebu Bekr (r.a.)'m kendisini Rabra kabilesinin dinden dönmeleri sebebiyle Bahreyn'a yolladıktan sonra vefat etmiştir. Allah el-Ala'ya Rabi'a'ya karşı zafer nasib etti. Onlar vermeyi red ettikleri zekat mallarını verdiler. (Dönerken) El-Ala (r.a.) vefat etti. Biz de onu kumluk bir yere defnettik. Oradan pek fazla uzaklaşmamıştık ki, kendi kendimize: "Şimdi yırtıcı hayvanlar gelip onun cesedini yiyecekler!" deyip, hemen geri döndük ama onu gömdüğümüz yerde bulamadık.
Bu haberin bir benzerini Mücalid b. Saîd daha uzun olarak Şa'bî'den nakleder.792[237] Mücalid'in Şa'bi'den naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a.) o sırada Bahreyn'da bulunan el-Alâ el-Hadarami'ye: "Derhal Utbe b. Ğazvan'ın üzerine yürü. Ben seni onun işini bitirmekle görevlendirdim, sanıyorum ki müslumanların üzerinden onun belasını sen kaldırırsın" diye bir talimatname yolladı. El-Alâ derhal harekete geçti ise de ona ulaşamadan öldü.793[238]
Yine bu el-Alâ ile ilgili olarak aynı tarzda Ebu Hüreyre (r.a.)'tan: "Rasulullah (s.a.v.) beni el-Alâ el-Hadrami ile beraber Bahrayn'a yolladı. Ben onun müezzinliğini yapıyordum..." diyerek nakledilmek-tedir.794[239]
Misver b. Mahrame'den de: "Nebi (s.a.v.) el-Ala b. El-Hadarami'yi Bahrayn'a sefere yollamıştı. Sonra onu azlederek bu göreve Ebân b. Saîd'i tayin etti..." dediği nakledilir.795[240]
792[237] İbnu Sa'd, Tabakat 4/363
793[238] İbnu Sa'd, Tabakat 4/362
794[239] İbnu Sa'd, Tabakat 4/360
795[240] İbnu Sa'd, Tabakat 4/360
Yine Ibni Sa'd anlatıyor: Hz. Ebu Bekr es-Sıddik (r.a.), el-Alâ el-Hadrami'yi bir müfreze komutanı
yaparak sefere yolladı. O bu seferinde bir çok esir ve harp ganimeti aldı.796[241]
Cârûdel-Abdî797[242]
Attâb oğullarının seyyidi, lakabı Ebu Attâb'dir. Onun lakabının Ebu Gıyas olduğu da söylenir. Bir
rivayete göre ise Ebu'I-Münzir'dir. îsmi el-Cârûd b. El-Muallâ'dır. Denildiğine göre adı Bişr b.
Haneş'tir.798[243] Ona Cârud denilmesi, onun Bekr b. Vâil oğullarına saldırıp onları yenmiş ve her
şeylerini soyup almış olduğu için (soyucu anlamına) olmuştur.799[244]
Hicret'in onuncu yılında hiristiyan bir kabile olan Abdi kays oğulları içinde müslüman olmuş,
Peygamber Efendimiz onun müslümanlaşmasına pek sevinmiş ve ikramda bulunmuş idi.
Carûd'un Peygamberimizden naklettiği bazı hadisler vardır.
Kendisinden Abdullah b. Amr b. El-As, Mutarrif b. Abdullah b. Eş-Şıhhîr, Zeyd b. Ali el-Kamûsî, Ebu
Müslim el-Cezemî ve diğerleri hadis rivayetinde bulunur.800[245]
Basra'da kendine bir arazi çevirip(yerleşti). Hicri yirmi birinci yılda İran topraklarında (fetihle
uğraşırken) şehit oldu. Bir rivayete göre Numan b. Mukarrin ile beraber çarpışırken şehid olduğu
anlatılır.801[246]
Nu'man B. Mukarrin El-Müzeni802[247]
Künyesi Ebu Amr veya Ebu Hakem diye de söylenir. Ashab-ı Kiramın ulularından. Mekke fethi günü
Müzeyne kabilesinin bayrağını o taşımış idi.
Kendisinden oğlu Muaviye b. Numan, Ma'kıl b. Yesar, Müslim b. El-Heysam ile Cübeyr b. Hayye es-
796[241] İbnu Sa'd, Tabakat 4/361, 362
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/331-334
797[242] Carud için bkz: Tarihi Halife s. 13, 16, 149; Buharı, Kebir 2/236; Haiife, Tabakat s. 61, 185; İbnu Kuteybe, le-Mearif s. 338, 339; Baki b. Mahled, Müsned s.
110 no 359; El-Cerh ve't-Tadil 2/525; İstiab 1/247, 248; Ensab 38/18; Üsdü'1-Ğabe 1/260; El-Kaşif 1/123; Tehzibu'l-Kemal 4/478; İbnu Hibban, Sikat 3/59;
Taberani, Kebir 2/295; El-Vafi bi'l-Vefeyat 11/35, 36
798[243] Mizzi, Tehzibu'l-Kemai'inde 4/478 onun adındaki diğer ihtilafları nakleder.
799[244] İbnu Sa'd 5/559'da şu bilgiyi verir: Bu zata Cârûd (soyucu) denmesi şundandır: :Abdu Kays oğullarının ülkesi kıtlıktan telef omuş, Carûd'un da az bir malı
kalmıştı. O bu inallarını alıp dayıları sayılan Şeyban'tn Hint oğullarına göç etti. Devesinde bulaşıcı hastalık olduğundan onların develerine de bulaşıp onların
ölümüne sebep oldu. Halk da, "Bişr onları soydu (tecrid elti)" deyip adına Carud dediler. Bir şair bunu
"Biz onları her taraftan çevirip kılıçla Carûd'un Bekr b. Vail oğulların soyduğu gibi soyduk" diye anlatır.
800[245] Tehzibül Kemal 4/479
801[246] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/335
802[247] Bak. E I-Marife v et-Tarih 2 /230. M üsned 5 /444. B uhari K ebir 8/75. B uh. Sagir 1/47,56,216. Ebu Hatem El-Cerh 8/444. Hakim 3/292-295. Zehebi,
Tarih-i Düvelül İslam 1/17, Siyeri A'lamın-Nübela 1/403, El isabe3/565
Sekafı hadis rivayet etmiştir.
Nihaven şehrinin fethinde ordu komutanı idi. O gün orada şehit düşmüş, ölüm haberini Hz. Ömer hutbede duyurarak, ağlamış idi.803[248]
Hicri Yirmi İkinci Yıl Olayları
Bu yıl içinde Azerbaycan topraklan Muğira b. Şu'be tarafından fethedildi. Bu izah İbnu İshak'ııı izahıdır. Yine bir rivayete göre: "Muğira Azerbaycan halkıyla sekiz yüz bin dirhem haraç karşılığında onlarla sulh anlaşması yapmıştır."804[249]
Ebu Ubeyde ise şöyle anlatır: Azerbaycan'ı Habib b. Mesleme el-Fihrî Şam ordusunun yardımıyla harp yoluyla fethetti. Yanında Küfe ordusu da vardı ve onların arasında Huzeyfe (r.a.) da vardı. Müthiş bir çarpışma sonucu Azerbaycan'ı fethetti. Allahu teala daha iyi bilir.805[250]
Dinever'in Fethi
Yine bu yıl içinde Huzeyfe (r.a.) harp yoluyla Dinever şehrini zapt etti. Bu şehir daha önce Hz. Sa'd tarafından fethedilmiş, daha sonra sulh anlaşmasını bozmuşlardı.806[251]
Masebezan'ın Fethi
Daha sonra Huzeyfe (r.a.) Mâsebezân şehri üzerine yürüyüp orayı da harp zoruyla ele geçridi. Zira onlar Mâh'daki sözlerini yerine getirmemişlerdi.807[252]
Başka bir rivayette ise: "Bu şehri Sa'd'm daha önce fethettiği daha sonra halkın anlaşmayı bozdukları" anlatılır.808[253]
Mâh'ın Fethi
803[248] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/336
804[249] Halife b. Hayyat, Tarih s. 151; Taberi, Tarih 2/535
805[250] Tarihi Halife b. Hayyat s. 151
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/336
806[251] Tarihi Halife s. 150
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/337
807[252] Tarihi Halife s. 150
808[253] Buranın hicri İ6. yılda Sa'd tarafından fethini Taberi anlatır. 2/475
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/337
Tarık b. Şihab anlatıyor: Basra ordusu Mâh şehri üzerine yürüdü. Küfe ordusu da onlara imdada
geldi. Ordu komutanı Ammar b. Yasir idi. Kûfeliler de harp ganimetine ortak olmak isteyince, Basra
ordusu buna karşı gelip razı olmadı. Sonra Ömer (r.a.) onlara: "Ganimet harbe katılan herkese
aittir." Diyen bir mektup yolladı.809[254]
Hemedan'tn Fethi
Ebu Ubeyde der ki: Sonra Huzeyfe (r.a.) Hemedan şehrine saldırıp orayı harp zoruyla ele
geçirdi.810[255] Burası daha önce hiç fethedifmemişti. Huzeyfe (r.a.)'m yaptığı fetihler ta oraya kadar
ulaştı. Bütün bu olaylar hicri yirmi ikinci yılda meydana geldi.
Yine Ebu Ubeyde der ki: Bir rivayette dendiğine göre Hemeden fethini (Huzeyfe değil) Muğira b.
Şu'be (r.a.) hicri yirmi dördüncü yılda gerçekleştirmiştir. Yine bir rivayette de, orayı Muğira'nın emriyle
Cerir b. Abdullah fethetmiştir.811[256]
Trablusgarb'ın Fethi
Halife b. Hayyat anlatıyor: Bu yıl içinde, Arar b. El-Âs Trablusgarb şehrini fethetti. Buranın fethinin
bir yıl sonra olduğu da söylenir.812[257]
Ammar'ın Azli
Yine Ammar (r.a.) bu yıl Küfe genel valiliğinden azledildi.813[258] (Ammar'ın azline dair bazı sebepleri
daha önce anlatmıştım. Şimdi de diğerlerini anlatıyorum:
a- Küfe ileri gelenlerinden bir kısmı Ammar'ı Hz. Ömer'e şikayet edip, "O emir olmadığı gibi, ne gibi
bir görev yüklendiğini bile bilmiyor" diye yazıp dedikodu ettiler. Hz. Ömer de onu Medine'ye
çağırdı. Ammar (r.a.) yola çıkıp kendini destekleyeceğini sandığı bazılarını Ömer'e yolladı. Oysa
bunlar Kûfe'de kalanlardan daha fazla aleyhinde idiler. Gelip Hz. Ömer'e hoşlanmayacağı durumlar
anlattılar.
809[254] Tarihi Halife b. Hayyat s. 151; Taberi konuyu oldukça tafsilatlı olarak verir 2/54:
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/337
810[255] Taberi 2/535,536
811[256] Tarihi Halife s. 151; Taberi, Tarih 2/536; Yine Taberi'de orayı asıl fethedenin Nuaynı b. Mukarrin olduğu izahıyla geçer ki, benim kanaatim baş komutanın
Huzeyfe olduğu, diğerlerinin de ordu komutanı oluşu sebebiyle bu çelişki ortaya çıkmış olsa gerek.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/337-338
812[257] Tarihi Halife s. 152
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/338
813[258] Taberi (2/544) konuyu tam olarak verir. Müellif Zehebi ise bir cümle ile yetinmiş önemine binaen bu kısmı Taberi'den özetledim.
Ammar'a; "Görevden alınmana bozuldun mu?" denilince, "Görev verildiğinde sevinmemiştim, ama alınınca buna bozuldum!" dedi.
b- Hz. Ömer Kûfelilere "'Ben hangisinin daha iyi olduğunu biliyorum, ama size yine soruyorum Küfe mi yoksa Medayin mi daha hoşu-
nuza gidiyor?" diye sorunca Cerir birini övüp öbürünü kötülemjşti. Buna kızan Ammar ona: "Yalan söyledin!" deyip sonra yanındakilere "Valiniz Ammar hakkında ne biliyorsunuz?" deyince Cerir de: Vallahi o yeterli değil, bu işe yatkın olmadığı gibi siyaseti de bilmez!" dedi.
Sa'd b. Mes'ud da: "Vallahi Ammar senin kendisini nereye görev verdiğini bile bilmez." Dedi. Hz. Ömer Ammar'a "Ben seni nereye tayin ettim?" dedi. Ammar da "Hıyre ve arazilerine!" dedi. Hz. Ömer: "Peki ne görev üzerine?" dedi. O da "Babil ve arazisine!" dedi. Onlar da "Biz sana demedik mi, o senin onu hangi görev için vazife verdiğini bilmiyor işte dediler. Böylece Hz. Ömer onu görevden aldı. Sonra Ammar'a: "Seni alınca üzüldün galiba?" dedi. Ammar: "Vallahi beni bu göreve yollarken sevinmedim, ama azledilince üzüldüm!" dedi.
Hz. Ömer ona: "Ben senin bu işin ehli olmadığını biliyordum. Buna rağmen "Yer yüzünde ezilenlere bağışta bulunup, onları ezenlerin yer ve yurtlarına varis kılmak istiyoruz" (Kasas, 5) ayetini senin lehine tevil etmiştim (ama olmadı)" dedi. Böylece Ömer (r.a.) Ammar'ı görevden aldı.
Sonra Hz. Ömer bu tür görev alacak kimselerin nazik yapılı ya da güçlü sert olması hususuna Muğira b. Şu'be ile istişare etti. Muğira: "Zayıf, nazik müslümana gelince onun zayıflığı nazikliği belki kendi lehine iyi bir şeydir. Zayıflığı ise senin ve müslümanlarm aleyhinedir. Güçlü ve hiddetliye gelince, onun şiddet ve hiddeti kendi lehine de olur, aleyhine de. Kuvveti ise hem senin hem de müslümanlarm lehinedir" dedi.814[259]
Cürcan'ın Fethi
Cürcan şehri de bu yıl fethedildi.(Süveyd b. Mukarrin Bistam şehrinde askeri kampını kurup Cürcan kralı Rûzbân'a bir mektup yolladı. Ruzban da sulhu kabul etti. Süveyd de ordusuyla Gürcan'a geldi. Kral onu şehrin dışında karşıladı. Süveyd ona haraç karşılığı yazılı bir eman belgesi verdi.815[260]
814[259] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/338-339
815[260] Taberi, Tarih 2/538; Parantez arası Taberi'den ilavedir.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/339-340
6.BÖLÜM
Rey Şehrinin Fethi
Bu yıl Süveyd b. Mukarrin, Rey şehrini ele geçirdi.816[453]
Kumis'in Fethi
Rey'in fethinden sonra Süveyd'in kardeşi Nuaym orada kamp kurup (ganimetleri paylaştırdığında Hz. Ömer ona kardeşi Süveyd'i Kûmis'e doğru sefere yollamasını emretti. O da orduyu alıp varınca sulh yapılıp şehir teslim oldu.817[454]
Vefat Olayları
Bu yıl içinde Übey b. Ka'b'ın öldüğü rivayeti sadece Vakidi-Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, Muhammed b. Yahya ez-Züheli ve Tirmizi'ye aittir ki bu haber -ve ihtilaflar- hicri on dokuzuncu yıl-daki "vefat olaylarında" ele alınmıştır.818[455]
Mi'zad B. Yezid Eş-Şeybanî
Mi'zad Azerbaycan'da şehit düştü. Kendisinin Peygamberimizle sohbeti yoktur. 819[456]
816[453] Taberi 2/537. Fetih komutam Nuaym b. Mukarrin'dir. Rey şehri daha sonra pek çok alim yetiştirmiş bir şehir olup nisbetli "Razî" olup Razî olanlar "Reyli" demektir. Selçukluların başşehri olan bu şehir son asırlarda önemini kaybetmiş ve büyüyen Tahran'm bir banliyösü haline dönmüştür.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/340
817[454] Taberi, Tarih 2/538
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/340
818[455] Übey (r.a.)'ın ölümü hicri on dokuzuncu yılda olmuştur ki, bu cildin (orijinal 191 'inci sayfasında hayatı ve bu ihtilaflar anlatılmıştır.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/340
819[456] Bu isimdeki zatın ölümünü Taberi, hicri otuz ikinci yıldaki Belencer harbinde olduğunu kaydeder. 2/628. doğru olan budur. Zira Ibn Sa'd da Tabakatında, yapılan Azerbaycan seferinde öldüğünü nakleder. Mi'zad Hz Ömer'den rivayeti olan aynı zamanda Abdullah b. Mesûd (r.a.)'ın talebelerinden, Köfe'deki büyük alimlerden biridir. Zehebi'nin onu burada alması belki bir tashih hatasıdır. El-Kamil fi't-Tarih 3/132-134
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/340
Bu Yılın Diğer Olayları El-Bab Şehrinin Fethi Ve Türklerle Savaş
Yezid B. Muaviye bu yıl içinde doğmuştur.820[457] (Bu yıl Hz. Ömer, Süraka b. Âmr'ı, el-Bâb şehrini fethe görevlendirdi. Abdurrahman b. Rabîa'yı öncü kuvvetlerin başına verdi. El-Bab meliki onların şehrin hizasına geldiğini görünce, onlara mektup yazdırdı ve'can güvenliği istedi. Süraka da o şartlan kabul etti. böylece el-Bab fethedildi.) (Sonra Süraka ordu komutanlarını Ermenistan'ı çev-releyen dağlan fethe yolladı. Bunlardan sadece Bükeyr Mokanı fethedip anlaşma imzaladı.)821[458]
(Süraka'nın öldüğü ve Ölmeden önce yerine kardeşi Abdurrahman b. Rabîa'yı bıraktığı haberi Hz. Ömer'e ulaşınca) Abdurrahman'ın Fercu'1-Bab şehrine vali olmasını kabul edip, ona Türklerle savaş etmesi emrini verdi. Abdurrahman da ordusuyla çıkıp El-Bab'a geldi.
Şehribaz ona: "Sen ne yapmak istiyorsun?" dedi. O da: "Belencer şehrine gitmek...!" dedi. Şehribaz da: "Biz onların bize Bab şehri dışında dokunmamasına razıyız!" dedi.
Abdurrahman da: "Biz ise onların yurduna girip orayı ele geçirmeden onlardan razı olmayacağız. Vallahi bizim ordumuzda öyle bir topluluk var ki, eğer emirimiz ordunun ilerlemesine müsaade edecek olsa bu topluluk orduyu tâ Radm (Süd) şehrine kadar götürebilir." dedi.
Şehribaz "Onlar neyin nesi?" deyince "Bunlar Rasulullah (s.a.v.) ile sohbet şerefine eren bir topluluk olup, bu dine iyi bir niyetle girdiler, bunlar cahiliye döneminde de haya ve kerem sahibi insanlardı. İslâm'dan sonra bu ahlakları daha da arttı. Artık bu dinin ayakta durması onların varlığıyla kaimdir. Onlar galip gelen kimseler, onları değiştirene ve hatta kendi hallerini bırakıp, bu kendilerini değiştirenlerin durumuna dönmedikçe, zafer onlarla beraberdir." dedi.
Hz. Ömer zamanında bir grup gazi Belencer şehrine sefer yaptılar, süvariler Belencer'den iki yüz fersah öteye ulaştılar, ama ne bir dul kadın, ne de bir bebek öksüz kaldı. Sonra yine bir sefer yaptılar yine aynı selamet devam etti. Daha sonra Hz. Osman zamanında buraya bir çok sefer yapıldı. Hz. Osman'ın halifeliği döneminde, sırf Küfe halkıyla sulhu sağlamak için bazı mürted kimseleri devlet hizmetinde kullanmaya mecbur kaldığı Küfe halkının bozulma döneminde Abdurrahma b. Rabia vuruldu. Halbuki bu Kûfelilerin isteğinin yerine getirilmesi bile onların ishlahına yaramadığı gibi dünyalık talebiyle iyice bozuldular.)
(Abdurrahman b. Rabia, Türklerin yurduna girdiğinde Allah (c.c.) Türklerle onun arasına bir engel koyup onların da ona saldırmak için ortaya çıkmasına engel oldu. Bunun üzerine Türkler: "Bu adamın yanında kendisini ölümden koruyacak bir melek olmamış olsa bu adam bize saldırmaya cesaret edemezdi." deyip ondan kurtulmak için gizlenip kaçıştılar. Böylece Abdurrahman b. Rabia savaşmadan zaferi kazanıp ganimetleri ele geçirip geri döndü.
Bu hadise Hz. Ömer'in zamanında cereyan etti. Daha sonra Hz.
Osman zamanında da bir kaç kere yine Türk yurduna saldırıp zafer ve selametle ganimet aldı. Nihayet Küfe halkının Hz. Osman'ın dinden dönen bazı kimseleri devlet işinde görevlendirdi diye
820[457] Taberi, Tarih 4/160
821[458] Bu kısmı Zehebi atlamış, ama Taberi bu hadiseleri bu meyanda verdiği için özetle-dim.2/540, 541
ahlaklarının bozuluşundan sonra bir kere daha oraya sefer yaptı.
Bu kere Türkler birbirlerini savaşa teşvik ettiler, içlerinden biri: "Bunlar ölmüyorlar" deyince bir diğeri "Bir deneyelim!" dedi. Ormanda bir yere gizlendiler. Birisi geçen müslümanlardan birine ansı-zın bir ok atıp öldürdü. Ölenin yanındakiler kaçışınca Türkler gizlendikleri yerden çıktılar. Çok çetin bir çarpışma oldu. Yukardan bir dellal "Ey Abdurrahman'm arkadaşları, sabredin! Yeriniz cennettir!" diye nida etti. Abdurrahman şehit olana kadar çarpıştı, ölünce sancağı kardeşi Selman b. Rabia aldı, ve onunla savaşı sürdürdü. Sonra Selman Ebu Hüreyre (r.a.) ile beraber Cîlan'a yürüyüp Cürcan şehrine kadar olan yerleri geçti.
Bundan sonra Türkler müslümanlara saldırma cesaretini buldular. Bununla beraber bu olay onların Abdurrahman1 m cesedini mübarek saymalarına engel olmadı. Onlar o zamandan bu güne kadar Abdurrahman'ın vücuduyla yağmur duasında bulunurlar.822[459]
Süd'dün Haberi
Velîd, Said b. beşir yoluyla Katade'den nakleder: Bana iki kişi Ebu Bekra es-Sakafı'den şöyle nakletti:
-Adamın birisi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e geldi ve: Ben Süd'dü gördüm." dedi. Efendimiz (s.a.v.) ona: "Orayı nasıl bir şekilde gördün? buyurunca adam: "Çizgili yemen elbisesi şeklinde." dedi.
Bu hadisi Said b. Arûbe Katâde'den mürsel olarak nakleder ve: "Siyah bir çizgi (veya sütun) ve kırmızı bir çizgi (sütun) olarak görmüştüm." ilavesini yapar.823[460]
Derim ki (Zehebi), burada siyahla demirin siyahını, kırmızıyla da bakırın kızıllığını kast ediyor.
Said b. Ebi Arûbe, Katade'nin Ebu Rafı aracılığıyla Ebu Hüreyre (r.a.)'tan naklettiği hadisinde Nebi (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu anlatır: "Ye'cuc ve Me'cuc kavmi her gün şeddi eşerler. Neredeyse güneşin şualarını görmeye az kalır da, başlarındaki "dönün artık, onu yarın kazalım." der. (Ertesi gün geldiklerinde görürler ki) Allah kazdıkları deliği ilk halinden daha çetin bir halde geri kapatmış. Böylece aynı uğraşma sürüp gider, nihayet onlarm(ilahi takdirdeki) kalış süreleri sona erip de, Allah onları insanların üzerine göndermeyi murad edince, yine kazarlar. Güneş ışınlarım göreyazdıkları bir sıra başkanları, "şimdi dönün de inşaallah onu yarın kazarsınız" der. Ertesi gün geldiklerinde o delmeye çalıştıkları yeri aynı şekilde (doldurulmamış olarak) bulurlar. Böylece deliği delip suru geçerek insanların yanma gelip bütün suları kurutmaya başlarlar. İnsanlar onlardan kaçıp sığmaklarına kapanırlar. Onlar oklarını havaya atarlar. Okları kendilerine kanla dolu olarak döner. Onlar bunun üzerine "Yer yüzü halkım kahrettik, gökyüzü halkına galip geldik." derler.
Nihayet Allah onların kafalarına bir kurt gönderip onları bununla yok eder." Sonra Peygamber
822[459] Taberi, Tarih 2/541, 542. Zehebi bu olayı fazla kısalttığı için ben tercemeye Taberi metnini esas aldım.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/341-343
823[460] Taberi, Tefsir cüz 17 s. 23 Kelif suresi ayet 25'in tefsirinde. Katade rivayetini verirler ki bu mürseldir. Buharı bu haberi muallak olarak nakleder. Nuaym b. Hammad el-Mervezi, Kitabu'l-Fiten 2/584 h. No 1632
Efendimiz "Nefsim elinde olan Zat'a yemin ederim ki, yeryüzündeki bütün hayvanlar Ye'cuc ve
Me'cuc'un etleriyle beslendiklerinden dolayı semizleşip güçlenecekler." buyurdu.824[461]
Muhammed b. Cerir et-Taberi Tarih'inde Amr b. Ma'di kerîb'in Matar b. Sele et-Temimi'den şöyle
dediğini anlatır:
El-Bâb şehrinde Abdurrahman b. Rabi'a'nm yanına girdim. Beraberinde Şehribaz da vardı. Derken
üzerinde yolculuktan ötürü zayıflık ve korku hali görünen bir adam gelip, Abdurrahman'ın huzuruna
girdi ve Şehribaz'ın yanma oturdu. Matar'm üzerinde Yemen işi, yeri kırmızı süslemeleri siyah renkli
kaba adı verilen (ceket vesaire gibi üste giyilen) bir elbise vardı. Birbirlerine ne var ne yok, hal hatır
sordular.
Sonra Şehrberaz dedi ki: Ey komutan! Sen bu adamın nerden geldiğini biliyor musun? Ben bu adamı
iki yıl kadar önce Süd'de doğru yolladım ki, sed ne haldedir, öte tarafında kimler var, bir bakıp
anlayıp gelsin! Ona büyük bir servet hazırlayıp yol tedariki yaptım. Benim ülkemden sonraki kirala
ona yardımcı olması için mektup yazdım ve hediyeler yolladım. Ve onun da kendisinden ötedeki
kirala mektup yazıvermesini rica edip yol güzergahmdaki bütün krallara hediyeler yolladım, Her
kıral da kendi ile Öteki smırdakine aynı şeyi yaparak, ta Süd'dekine kadar vardırdılar. Böylece bu
adam sonunda sed'din üzerinde bulunan kralın huzuruna vardı, kral da Süd mıntıkasındaki valisine
bir mektup yazdı. Bu da valinin yanma vardı. Bununla beraber bir de Doğancı (Doğan ve Şahinle
avcılık eden kişi) yolladı. Avcının yanında Kartalı da vardı. Ona da kuşun içeceği bir çorba verdi."
Kıssanın gerisini o adam şöyle anlattı: Bunun üzerine avcı bana teşekkür etti. Nihayet oraya varınca
ne göreyim iki tane dağ ve ikisi arasında kapalı bir sed uzanıyor, (şeddin boyu neredeyse bu iki
dağın üzerine kadar yükseliyor) Şeddin önünde Öyle bir hendek var ki derinliğinden dolayı içi gece
gibi kapkaranlık görünüyor. Ben oradaki görünen her şeye iyice bakıp ne olduğunu en ince
teferruatıyla anladım. Sonra geriye dönmek istediğimde bana Doğancı: "Acele etme, ben seni
mükafatlandıracağım! Zira bu geçip geldiğin ülkelerdeki- peş peşe olan kralların her biri sahip
oldukları en pahalı dünya malı ile Allah'a yakın olmak istediler ve bu kıymetli eşyaları şu iki dağın
arasındaki derin vadiye attılar." deyip sonra yanındaki bir et parçasını yarıp onu bu vadideki
boşluğa attı. Kartal hemen uçup ete doğru süzüldü. Avı bana "Eğer kartal bu et yere düşmeden
ulaşırsa bir şey yok, ama yetişmeden düşerse bir şey var demektir!" dedi. Bir de baktık kartal eti
pençesiyle kapmış olarak yanımıza geldi. Ne görelim o ete bir de bir yakut parçası yapışmamış mı!
Avcı onu bana verdi. O işte şu!11 dedi. Şehribaz onu aldı, baktı ki kıp kızıl parlıyor, sonra onu
Abdurrahman'a uzattı. Abdurrahman da ona iyice baktı, sonra Şehrberaz'a geri verdi.
Şehrberaz, "İşte şu yakut parçası kesinlikle şundan yani Bâb şehrinden daha değerlidir. Vallahi siz
mülke hakim olma meselesinde benim için İran İmparatorluğu idarecilerinden daha iyisiniz. Eğer
biz onların saltanatı altında olmuş olsak da bu yakutun bizde olduğu haberi onlara ulaşsaydı kesin
kez onu benim elimden alırlardı. Allah'a yemin olsun ki, siz hakkını ödediğiniz müddetçe veya
büyük kralınız bu hakkı verdiği sürece size karşı hiçbir şey dayanamaz." dedi.
Abdurrahman b. Rabîa, bu Süd'den gelen elçiye yüzünü döndü ve "Süd'dün durumu ne? Neye
824[461] İbnu Mace, Fiten h. No 4080; Müsned-i İmam Ahmed 2/510; Hakim, Müstedrek 4/48S; İbnu Asakir, Tarih-i Dımışk 2/2; Tirmizi 3153 tefsir sure 18; Müslim
Fiten'de geçen 2137 nolu Nevvas b. Sem'ân hadisinde Decca! ile ilgili haberinde bu olaya değinir. İbni Hibban 8/292
benziyor?" deyince elçi: Şu adamın (yani Matar'in) üzerindeki elbise gibi!" dedi. Matar b. Sele, Abdurrahman'a "Vallahi adam doğru söylüyor, kesinlikle oraya ulaşabilip onu gör-
müş" dedi. Bunun üzerine o da "Evet -elbiseye benzeterek demirin ve bakırın durumunu iyi tarif etti." Diyerek, Kehf suresi 96'nci ayeti olan "Bana demir kütleleri getirin..." ayetini okudu.
Abdurrahman Şehrİbaz'a "Senin gönderdiğin hediyelerin kıymeti ne kadar idi?" deyince, o: "burada benim ülkemde yüz bin. diğer ülkelerde ise üç milyondan daha kıymetli." dedi.825[462]
Sellam et-Tercumân anlatıyor:
-Halife Vasik billah, Zülkarneyn'in yaptığı sed'din rüyasında açıldığını görmüş. Bu yüzden beni o tarafa yollayıp "Orayı gözünle gör ve bana haberini getir." deyip yanıma elli de adam kattı, azıklarımızı tedarik etti. Azıkları yüklemek için iki yüz de katır verdi. Biz yanımıza halifenin Ermenisan valisi İshak'a yazdığı mektubu alarak Sürrü men raâ'dan (Samarra'mn ilk adı) yola çıktık.
îshak o zaman Tiflis'te idi. îshak da bize Serîr kralına bir mektup yazıverdi. Şerir kralı da el-Lelâıı kralına bir mektup yazıp verdi. Yanma vardığımızda o da Filan Şah (veya kaplan Şah)'a, o da Hazer kralına bir mektup yazıverip bizimle beş tane de kılavuz yolladı. Biz Hazer kralının yanından itibaren yirmi altı gün yol yürüdük. Sonra gide gide simsiyah renkli çok pis kokuşmuş bir araziye geldik. Daha önce -oraya gelmeden yanımıza sirke aldığımız için- bu kötü kokudan kurtulmak için sirke kokluyorduk. Orada on gün daha yürüdük. Sonra içinde kimsenin bulunmadığı harabe şehirlere geldik. Oradan da yirmi yedi gün yol gittik.
Bu şehirler hakkında kılavuzlara sorunca onlar: "İşte Ye'cuc ve Me'cuc'un geceleyin baskın yaparak harap ettikleri şehirler bunlardır." dediler. Sonra şeddin yanında bir kaç kaleye geldik ki, orada Arapça ve Farsça konuşan, dinleri İslâm olup Kur'an okuyabilen bir millete
rastladık. Onların camileri ve medreseleri vardı. Bize nereden gelip nereye gittiğimizi sordular. "Biz mü'minlerin emirinin elçileriyiz" dedik. Bu sözümüzü duyunca hayrete düşüp "Mü'minlerin emiri mi!" dediler. "Evet!" dedik. Emir yaşlı mı genç mi? diye sordular. "Genç" dedik. "Nerde oturur?" dediler. "Irak'taki Sürrü men raâ denen bir şehirde!" deyince, "Biz bu şehri hiç duymadık " dediler. (Sonra onlara nasıl müslüman olduklarını sorduk. Onlar:"yıllar önce bir adamın uzun boyunlu uzun ayaklı bir hayvana binerek geldiğini kendilerinin anladığı dilde konuşup İslâm şeriatım tebliğ ettiğini826[463] söylediler.)827[464]
Sonra onlarla beraber üzerinde hiç yeşillik olmayan çıplak bir dağa gittik. Dağ eni yüz (elli) arşın olan bir vadi ile ikiye ayrılmıştı. Dağın vadinin iki tarafına uzanan yamaçlarını takiben her iki tarafa bina edilmiş iki tane payanda gördük. Her bir payandanın eni yirmi beş arşın (15 mt) idi. Kapının dış tarafında o payandaların alt tarafında on arşınlık bir çıkıntı (Pabuç) görünüyordu. Her biri bakırla karıştırılmış demir (Tunç)'dan dökülmüş tuğlalarla elli arşın (30 mt) boyunda inşa edilmişti. (Bu
825[462] Taberi, Tarih 2/542 (22. yıl olayları)
826[463] Onların da kabul ettiklerini, sonra Kur'ani ve manasını öğrettiği
827[464] Bu kısım Nihayet'lİrab'dan ilave edildi.
tuğlaların her biri 1,5 X 1,5 zira eninde dört parmak yüksekliğindeydi. Vadi ağzının iki tarafındaki
derbend uzunluğu yüz yirmi arşın (72) olan demirden kütle olarak bu iki payandaların üzerine
geçirilmişti).828[465] Her bir payandadaki bu demir 10 X 5 arşın ölçüsündeydi. Bu iki tarafı bağlayan
demir- derbendin üzerinde, bu tunç tuğlalardan örülmüş bir duvar vardı ki, yukarısı dağın tepesine
çıkmıştı.
Yüksekliği gözün görebildiği yere uzanıyordu, bunun üzerinde deT demirden yapılmış bir takım
balkonlar, her balkonda iki uçları bir birine girmiş şekilde boynuz -gibi bir şeyler- vardı.
Bir de demir bir kapı vardı ki, kapalı kanatlarının her birinin eni yüz arşın, (60m) uzunluğu yüz arşın,
kalınlığı da beş arşın idi. Üzerinde uzunluğu yedi arşın eni bir arşın olan bir kilit vardı. (Kilidin yerden
yüksekliği yirmi beş arşındı). Onun beş arşın yukarısında uzunluğu bu kilitten daha fazla olan
ağaçtan bir kilit vardı. Kilit dilinin girdiği (Kafız) yerlerin her biri iki arşın idi. Ağaç kilidin üzerinde
uzunluğu bir buçuk arşın olan bir anahtar asılıydı. Onun bağlı olduğu zincir de sekiz arşındı. O da
mancınık halkası gibi bir halkada bağlıydı.
(Kapının eşiği on arşın olup kapı payandalarının altında kalan yerler hariç yüz arşın uzunluğunda
döşenmişti. Beş arşın da payandalardan dışarıda kalan kısım vardı.)
Buradaki kalelerin komutanı her Cuma on süvari ile atma binip gelir. Süvarilerin her birinde
demirden bir taş balyozu olup her biri bu balyozlarla üçer defa bu kilide ve kapıya vururlar ve
kapının arkasındakine bunu duyurmak isterler. Anlarlar ki orada koruyucu vardır. Onlar da
diğerlerinin kapıda herhangi bir şey yapmadıklarını anlar. Kapıya vurduklarında, hemen kulaklarını
kapıya dayayıp dinlediklerinde gök gürültüsü gibi müthiş bir gürültü duyarlar.
Buraya yakın bir yerde büyük bir kale vardı. (Dendiğine göre oraya sanatkarlar gelir sığınırmış).
Kapının yanı başında da her birinin 200 X 100 ölçeğinde iki kale daha vardı.
Bu kalelerin kapılarında ne olduğu bilinmeyen büyük ağaçlar vardı. Kalelerin ortasında tatlı bir pınar
vardı. Kalelerden birinde Sed'din yapımında kullanılan eritme kazanı, demir eriyiği dökmek için
kullanılan kepçe vs. gibi aletlerle demir tuğlaların artanı paslandığından, birbirine yapışmış olarak
orada duruyordu. Tuğlalar 1,5 X 1,5 ebadında ve bir karşı kalınlığında idi. Biz orada yaşayanlar
"Ye'cuc ve Me'cuc kavminden hiç bir kimseyi görüp görmediklerini" sorduk. Onlar, kendilerinin bir
kere seddeki balkonlarda onlardan bir kısmını gördüklerini o sırada esen bir kara yelin onları
oradan savurup yanlarına düşürdüğünü, onların boylarının bir buçuk (ya da iki buçuk) olduğunu
anlattılar.
Geri dönerken kılavuzlar bizi Horasan tarafından götürdü. Biz de devam edip sonra Semerkand'ın
yedi konaklık mesafe arka tarafına geldik. Kale halkı bize yetecek kadar yol tedariki yapmışlardı.
Sonra Abdullah b. Tahir'in yanına geldik. Selam et-Tercuman der ki: Ben ona yaşadığımız olayı
anlattım. O da bana yüz bin dirhem, yanımdaki diğerlerinin her birine de beş yüz dirhem bağışta
bulundu. Sonra Sürra men raâ (Samarra) şehrine, oradan ayrılışımızdan yirmi sekiz ay sonra geri
828[465] İlave el-Mesâlik ve'l-Memâliks. 165 ile Mu'ceınu'l-Buldan'dandır. 3/199
gelmiştik.829[466] "El-Mesalik ve'1-Memalik" adlı eserin yazarı (İbnu Hürdâzebe Ö.300 h.) "Bana
Selam et-Tercuman böyle yazdırmıştır." der.830[467]
Hicri Yirmi Uçuncu Yıl Olayları Fesa Ve Dârabecird Şehirlerinin Fethi831[468]
Bu yıl Ömer (r.a.) hutbe okurken birden: "Ya Sariye, dağa dağa!" diye bağınnıştı.832[469] (İşte hadise)
(Seyf b. Ömer, Ebıı Ömer Disâr b. Ebi Şebîb, Ebu Osman ile Ebu Amr b. el-Alâ aracılığıyla
Mazinoğullarından birinden şöyle dediklerini anlatır:
-Hz. Ömer (r.a.), Sariye b. Züneym ed-Düelî'yi Fesa ve Darapecird şehirlerini zabta yolladı. O da
varıp kuşattı. Sonra imdad istediler de her taraftan toplanıp birleştiler ve Sariye'ye saldırdılar. Ömer
o gün Cuma namazının hutbesini okuyordu. Birden "Ya Sariye! Dağa, dağa!" diye bağırdı. Harp günü
olduğunda müslümanlarm yanı başında bir dağ vardı. Eğer bu dağa sığınabilSeler, düşman onlara
tek bir taraftan hücum edebilirdi. Onlar da hemen dağa varıp sırtlarını dağa verip onlarla
çarpışmaya başlayarak müşrikleri yendiler.
Sariye büyük bir harp ganimeti elde etti. Bunlar arasında bir sepet dolusu Cevher (maden) de vardı.
Sariye ordudakilerden bu cevheri Ömer'e hediye etmelerini istedi. Onlar da onu bağış olarak
verdiler.
Sariye de onu fetih müjdesiyle beraber Hz. Ömer'e yolladı. O zaman elçilerin ve delegelerin
mükafatlandırılma ve ihtiyaçlarının karşılanması adet idi. Adama: Bu mükafatına karşılık
mükafattan ödemek üzere bulunmayacağın vakitteki ailenin ihtiyacına yetecek miktar borç iste!,
dedi. Adam Basra'ya geldi ve onların ihtiyaçlarını borç olarak görüp oradan ayrılıp Hz. Ömer'e geldi.
O sıra Hz. Ömer fakirlere yemek veriyordu. Elçiye otur dedi. O da oturdu. Ömer oradan ayrılınca
adam ardından kapısına kadar geldi. Hz. Ömer adamı doymadı sanarak buyur edip, içeri girdiler. Hz.
Ömer'e yemeği getirildi. Menü; ekmek, zeytin ve iri öğütülmüş tuzdan ibaretti. Hz. Ömer hanımına:
"Bre kadın, çıkıp yemek yemeyecek misin?" deyince hanımı: "Ben yanında birinin sesini
duyuyorum!" dedi. Hz. Ömer "Evet" deyince hanımı "Benim erkeklerin olduğu yere girmemi
istiyorsan bana bu üstümdekinde başka bir elbise alman gerek!" dedi. Ömer de: "Sen, sana Ali kızı
Ümmü Gülsüm, Ömer'in hanımı denmesine razı olmuyor musun?" dedi. Hanımı da "Böyle denmesi
benim ne kadar ihtiyacımı giderecek ki!" dedi.
Sonra Hz. Ömer adama: "Haydi buyur" diyerek, "Eğer hanım razı olsaydı seni gördüğünden daha iyi
829[466] El-Mesaiik ve'1-Memalik s. 162-170. Yakut, Mu'cemu'l-Buldan 3/199-200. Yakut bu haberin sonunda şöyle der: Ben Süd'de dair kitaplarda bulduğum
şeyleri yazdım, ama bu naklettiklerimin doğru olduğunda kesin kararlı değilim. Çünkü rivayetler çelişkilidir. Doğrusunu Allah bilir. Her halükarda Süd hadisesinin
doğruluğunda ise asla şüphe yoktur. Zira onun varlığı Allah'ın kitabında bildirilmiştir.
830[467] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/343-350
831[468] Zehebi metni Taberi'den almasına rağmen çok kısalttığından biz tercemeye Taberi'yi esas alıyoruz.
Fesa İran'da Şiraz'a dört fersah mesafede bir şehirdir. Darabicerd'de yine irandaki o dönem vilayetlerden biri olup Fesa da oraya bağlıdır.
832[469] İbni Ömer'in bu konudaki rivayetinin kısaltılmış bir özeti. Bkz İbnu Asakir 20/24 ve 44/336; El-İsabe 2/3
muamele ederdi." dedi. Yemeği yedikten sonra elçi Hz. Ömer'e "Ya Emira'l-Mü'minin! deyince Hz. Ömer "Merhaba" diyerek adama yaklaşıp dizi dizine değdi. Elçiye müslümanların oralardaki vaziyetini ve Sariye'yi sordu. Elçi sorulara cevap verip yanındaki cevher kutusunu anlattı. Hz. Ömer kutuya bakıp bir nara attı ve sonra da "Olmaz, böyle ikram olamaz, şimdi sen gidip o orduya varacak ve bunu onlara bölüştüreceksin!" diye hediyeyi almadı. Adam "Ey Mü'minlerin emiri, ben buraya gelmek için devemi dermansız koydum, ve senin elçiye vereceğin mükafatı alırım ümidiyle bir sürü borca girdim. Sana müjdesini verdiğim şeye karşılık bana bir şeyler ver." dedi. Bu konuda ısrar edince Hz. Ömer onun yorgun devesini alıp yerine zekat develerinden birini adama verip ötekini onun yerine koydu. Elçi hediyeden mahrum kızgın bir halde Basra'ya geldi.
Medine'nin ileri gelenleri daha ayrılmadan elçiye "Sariye ve harp hakkında sorular sorup, siz harp günü bir şey işittiniz mi?" diye sormuşlardı. O da "Evet, Ya Sariye dağa dağa!" diye bir ses duyduk, neredeyse helak olmak üzereydik. Hemen dağa sığındık Allah da zaferi nasip etti!" dedi.833[470]
Yine rivayet olunur ki, Ömer (r.a.)'a daha sonra söylediği bu "Ya Sariye dağa" cümlesi hakkında soru sorulmuş, o da bunu hatırlamamış.834[471]
Kerman'ın Fethi
(Bu yıl Süheyl b. Adiy Kerman üzerine yürüdü. Kirmanhlar Kufs halkını da yardıma çağırıp harbe hazırlanmışlardı. Kerman'a yakın bir yerde savaştılar. Allah müşrikleri bozguna uğrattı. Yollarını kesip kaçmalarını engellediler. Öncü komutan Nüseyr şehrin başkanını öldürdü. Bir çok davar ve sığır sürüsü ele geçirdiler. Develere ve koyunlara fiyat takdir ederek bölüştüler.
Bir rivayette ise Kerman'ı Abdullah b. Büdeyl fethetmiş sonra Hz. Ömer'e gelip ora arazilerinin kendi kullanımına verilmesini istedi ise de Hz. Ömer oranın arazisinin genişliğini dikkate alarak bu isteğini reddetti. 835[472]
Sicistan'ın Fethi836[473]
(Asım b. Amr Sicistan üzerine yürüdü. Sicistanlılar onları yolda karşıladı. Müşrikler yenildiler ve kaçtılar. Müslümanlar peşlerine düşüp onları Zerenc'de kuşattılar. Sicistan arazisinde istedikleri gibi hareket ettiler. Sonra onlar Zerenc ve diledikleri arazileri vermek üzere sulh anlaşması yaptılar. Yalnız Sicistan'ın bitkisiz arazilerinin koruluk kalması şartını koydular. Müslümanlar oraya
833[470] Taberi, Tarih 2/553, 554; İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 20/26, 27; İbnu'l-Cevzi, Menakib-i Ömer s. 172, 173; Vakidi 2/42
834[471] Tarihi Dımışk 44/336
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/351-353
835[472] Taberi 2/544. Metin Taberi'nindir.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/353
836[473] Sicistan, Afganistan'la Iran arasında bir bölge. Ebu Davud oralıdır. 2 Taberi 2/554
geldiklerinde oradan bir şey almamaları için birbirlerini ikaz ederlerdi.)837[474]
Mükran'ın Fethi
(Hakem b. Amr, Mükran üzerine yürüdü ve oradaki nehrin yakınlarına geldiler ki Mükran ordusu da
gelip kıyıda kamp kurmuşlardı. Sonra iki ordu karşılaştılar. Allah onların kralını öldürdü. Müslümanlar
da harp meydanında müthiş bir savaş yaptılar. Müşrikleri günlerce takip edip, ta nehrin ilerisine
kadar kovalayıp sonra Mükran'a gelip orada eğlendiler. Hakem b Amr zaferini Hz. Ömer'e bildirdi
ve onu Suhar el-Abdi ile ganimetin beşte birin yolladı, ve Hz. Ömer'e el-Fiyle şehrinin fethi
konusunu ne yapacağını bu mektupla danıştı. Suhar ganimetlerle Hz. Ömer'e geldi. Ömer Suhar'a
Mükran şehrini sorunca Suhar: "Ey Mü'minlerin emiri:
Orası öyle bir arazi ki sahili dağ, suyu kötü, hurması kuru, düşmanı zorlu, iyileri az kötüleri çok,
orada çoklar az, azlar yok, oradan ötesinde de şer çok." Deyince, Hz. Ömer: "Sen seci şairi misin
yoksa haberci mi?" dedi. O da "Secici değilim haberciyim." dedi. Hz. Ömer de: "Hayır vallahi ben
itaat edildiğim sürece oraya asla ordu gitmeyecek."dedi.
Mükran el-Cebel (İran'daki dağlık kısım)'de bir şehirdir.838[475]
İsfahan Ve Çevresinin Fethi
Bu yıl Ebu Musa el-Eş'ari (r.a.) İsfahan'dan geri döndü. İsfahan'a bağlı yerlerin tamamını
fethetmişti.
-(Hadise özetle şöyledir: Hz. Ömer arkadan bir baskın olmaması için Ebu Musa'ya ordu ile Basra
civarındaki anlaşma yapılan yerlere kadar uzanmasını emretmişti. Asker Küver (Basra'ya bağlı bir
şe-hir)'den hareket edince, Beyruz şehrinde kurt ve diğer gayri müslimlerden bir ordu toplandı.
Hz. Ömer'in korkusu da burada bir ordu toplanması idi. Zira o zaman müslüman ordusu kafirler
tarafından çevrilmiş olacaktı. Ebu Musa durumdan haberdar olduğu için iyice toplansınlar diye
önce ağır aldı. Ramazan ayında da Beyruz şehrine geldi. İki ordu Teyrâ nehri ile Menazir arasında
karşılaştı. İran ve kültlerin kahramanları müslümanları kandırıp pusuya düşürmek için orada
toplamışlardı. Muhacir b. Ziyad ölüye sürülen kafur kokusunu sürünmüş ve şehit olmaya
niyetlenmiş olarak geldi ve Ebu Musa'ya "Bu gün oruçlulara yemin ver de geri dönmesinler deyip
orucunu açtı. Böylece kardeşinin kendisini ölüm yolundan alakoymasma engel olmak istedi. Öne
geçip şehit olana kadar savaştı.
Allah müşriklere bir korku saldı, korkuyla kaleye sığındılar. Ebu Musa oradan İsfahan'a vardı. Orada
837[474] Taberi 2/555
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/354
838[475] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/354-355
Cey şehrini kuşatan Küfe ordusuyla karşılaştı. Rebi b. Ziyad komutasındaki ordunun Beyruz'u fethetmesinden
sonra Basra'ya döndü. Sonra Hz. Ömer'e gidecek elçileri seçince, Aneze kabilesinden
Dabbe b. Muhsan kendisinin de bu delegelere katılmasını istedi. Ebu Musa kabul etmeyince gelip
Hz. Ömer'e şikayet etti. Ebu Musa da bir mektupla onu Hz. Ömer'e şikayet etti. Hz. Ömer Dabbe'yi
dinledi. Aralarındaki problemi Basra valiliğini yapan Ziyad'a havale etti. Sonra Ebu Musa Basra'da
namaz işinin tedviriyle ve bazı işlerle görevlendirildi. Hz. Ömer öldüğünde o hala Basra valiliğinde
görevli idi.)839[476]
Yine bu yıl Muaviye es-Sâife'ye sefer yapıp Ammûriye şehrine kadar ulaştı. (Yanında
Peygamberimizin ashabından Ubade b. es-Sâmit, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Ebu Zer ve Seddad b. Evs
vardı.)840[477]
Bu Yılın Vefat Olayları Katade B. Nu'man (R.A.)841[478]
Katade b. Nu'man b. Zeyd b. Amr b. Sevâd b. Ka'b (bunun adı Zafer'dir) b. el-Hazrec b. Amr b. Malik
b. Evs (r.a.). Lakabı Ebu Ömer olup Ensar'ın Zaferi (Zafer'e nispetle) oğullarmdandır. Ebu Said el-
Hudri'nin anadan kardeşidir. Katade yaşça daha büyüktür.842[479]
Katade (r.a.) Bedir harbine katıldı.843[480] Gözüne Bedir'de ok isabet edip göz bebeği yerinden çıkıp
yanağının üzerine düştü. Katade hemen Peygamber efendimizin yanına geldi. Nebi (s.a.v.) de
yerinden çıkan
gözü eliyle yerine yerleştirdi. Bu göz ondan sonra onun en iyi gören gözü olmuştur.844[481]
Hz. Ömer (r.a.) Şam'a geldiğinde Katade de öncü kuvvetlerin komutam idi.845[482] Kendisi Ashabın
meşhur atıcıları arasında idi.846[483]
Katade'den nakledilen bir kaç hadis vardır. Katade'den üvey kardeşi Ebu Said el-Hudri oğlu Ömer b.
839[476] Parantez arası Taberi'den özetlenmiştir, 2/555-556
840[477] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/355-356
841[478] Bkz Buharı, T. Kebir 7/184; El-Marife ve't-Tarih 1/320; Müsned 4/15, 6/384; İbnu Sa'd, Tabakat 1/187, 2/190, 3/452, Halife b. Hayyat, Tarih s. 153, Tabakat
s. 81, 96; İbnu İshak, Sire 328; İbnu Kuteybe, Mearif 268, 466, 588; Hakini, Müstedrek 3/295, 296; İstiab 3/248-251; Ensabu'l-Eşraf 1/241, 278, 523; Üsdü'I-Ğabe
4/195-197; Tehzibu'İ-Kemal 3/1123; Siyeru A'lamu'n-Nubela 1/331-333; El-İsabe 3/225-226; Taberani, Kebir 19/3-14; İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 49/269-289
842[479] İbnu Asakir, T. Dımışk 49/269, 273; Taberani 19/3; Halife b. Hayyat, Tabakat s. 148, tere. 526
843[480] İbni Sa'd 3/452; T. Dımışk 49/273
844[481] Bu konu Bedir harbinde de geçmiştir. Bkz İbnu Sa'd 1/187, 3/453; Beyh, Delail 3/100, 251, 6/183; Taberani, Kebir 19/8; Tarihi Dımışk 49/279; İstiab 3/249;
Üsdü'I-Ğabe 4/390. Bu rivayetlerin hepsi de Katade'nin torunu Asım yoluyla babası Ömer b. Katade'den nakledilir. İbnİ Sa'd rivayeti aynı ise de o da mürseldir.
Darekutni bu haberi Abdurrahman b. Yahya el-Uzrî yoluyla İmam Malik'ten Asım, Ömer, Katade isnadıyla verirse de bu Abdurrahman meçhuldür. Ebu Ya'la
Müsned 3/120 h. No 1549, 1550; İbni Hişam 4/390; Ebu Nuaym, Delaii h. No 416, 417; Hakim 3/295. Lakin hadisin Delail-i Beyhaki'de 3/253 ve İbnu Asakir'deki
iyaz b. Abdullah b. Ebi sarh bunu Ebu Said el-Hudri'den nakleder ki bu da her halükarda bu haberin sıhhatine delalet eder.
845[482] Tarihi Dımışk 49/270
846[483] İbni Sa'd, Tabakat 3/452; İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 49/372-373
Katade, Mahmud b. Lebid ve diğerleri hadis nakleder.847[484]
Hz. Katade altmış beş yıl yaşadı. Sahih olan rivayet budur. Kabrine Hz. Ömer indi. Onun 64 yaşında
öldüğü de söylenir.848[485]
Hz. Ömer Ra.849[486]
Nesebi: Ömer b. el-Hattab b. Nüfeyl b. Abdiluzza b. Rayâh b. Abdullah b. Kurt b. Razah b. Adiyy b.
Ka'b b. Liieyy. 850[487]
Emiru'-Mu'minin, Ebu Hafs lakablı, Kureyşli, el-Adevî ve (hakla batılı kesin ayıran) Faruk... Zilhicce
ayının sonlarında şehid oldu.851[488]
Annesi Hanteme, Hişam (veya Haşim) b. Muğira b. Abdullah b. Ömer b. Mah'zum b. Yakaza b.
Murra b. Ka'b) el-Mah'zumiyye olup Ebu Cehl'in bacısıdır.852[489]
Kendisinden hadis rivayet edenler.
-Hz. Ali, Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Abbas, Ebu Hüreyre, (Osman b. Affan, Talha b. Ubeydullah,
Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebi Vakkas, Ebu Zerr, Cabir b. Abdullah, Ebu Said el-Hudri, Ebu Musa
el-Eş'ari, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer, Nu'man b. Beşir, Ukbe b. Amir, Ebu Ümame el-Bâhili,
Amr b. Anbese, Abdullah b. Anbese, Abdullah b. Üneys, Ebu Lübabe, Adiy b. Hatem, Berâe b. Azib,
Büreyde el-Eslemî, Fudale b. Ubeyd, Şeddad b. Evs, Abdullah b. Amr b. el-Âs, Said b. el-Âs, Ka'b b.
Ücra, Abdullah b. Sirces, Mis ver b. Mahrame, Saib b. Yezid, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. el-
Erkam, Abdullah b. es-Sa'di, Eş'as b. Kays, Ya'la b. Ümeyye, Cabir b. Semura, Habib b. Mesleme,
Ebu't-Tufeyl, İbnu Ebzâ, Süfyan b. Vehb, Feletân b. Âsim, Halid b. Urfuta, Amr b. Hureys, Abdullah
b. Akim, Tarık b. Şihab, Ma'mer b. Abdullah, Müseyyeb b. Hazen, Süfyan b. Abdullah es-Sakafî, Hz.
Aişe, Hz. Hafsa, İbrahim b. Abdurrahman b. Avf, kölesi Eşlem, Sa'lebe b. Ebi Malik, Ebu Zerr el-
847[484] Bu rivayetleri İbni Asakir Tarihi Dımşık'ta verir. Orada diğerleri arasında Yahya b. Said de Katade'den rivayet eder. Biri de Iyaz b. Abdullah b. Sa'd'dır.
848[485] Mu'cemu'l-Kebir, Taberani 19/3; Tarihi Dımışk'ta kabre diğerleri.de adlandırılır.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 5/356-357
849[486] Geniş bilgi için bkz: İbnu Ebi Şeybe, Musannef 12/21-39 h.no 12017-12071. 13/fiö 15708-15800; Buhari, T. Sağir 1/44-46, 57; Fesevi, Ma'rife (fihriste bak);
el-Cerh ve't-Ta'dil 6/terceme 558; Sem'ani, El-Ensab 5/144, 9/221, 10/267; Müsned 1/14-57; Neseb-i Kureyş 347; İbni Hazm, Cemhere s. 150; İstiab 2/458"
Tehzibu'l-Keına! 30/316 no 4225; İbni Sa'd 3/265; Sıfatu's-Safve 1/268; İbnu'l-Cevzi Hz Ömer; Hakim, Müstedrek 3/66 ve devamı (Marifetu's-Sahabe; Belazuri,
Ensabu'l-Eşraf 10/286-440; Buhari, Eshabu'n-Nebiyy 62/6 babu Menakib-i Ömer; Nesai, S. Kübra, Menakibu Eshabi'n-Nebi 5/37 bab 2; El-Bed'u ve't-Tarih 5/88;
İbnu'l-Asakir. Tarihi Dımışk cild 44; Taberi, Tarih 2/559-587; Taberani, Kebir 1/65; Buhari, Tarihi Kebir 3/2/138; İ. Cevzi, Muntazam 5/3, 8, 114, 157, 161
850[487] Burada soyu. Efendimizle birleşir.
851[488] Halife b. Hayyat, Tarih s. 55
852[489] Taberani 1/65; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/286; Taberİ 2/562; Nesebi Kureyş (Ziibeyrî) s. 347; İbnu Hibban, Meşahiru LJlemai'l-Emsar s. 5; Cemheretu
Ensabİ'l-Arab 150; İbnu Sa'd, Tabakat 3/265; Tabakatu Halife 22; Hakim, Müstedrek 3/80, Eİ-Esâmî ve'l-Künâ 3/207; İbnu Asakir, T. Dımışk 44/9; İstiab 2/458; El-
Bed'u ve't-Tarih 5/89; Mir'atu'l-Cemân 81; İbnu'l-Cevzi, SıfatuVSavfe 1/268; Üsdü'I-Gabe 4/52; Halife b. Hayyat, Tarih s. 55; İbnu Abdilberr İstiabında Hz Ömer'in
annesinin babasının adının Hişam değil Haşim olduğunu, Hişam'la Haşim'in kardeş olduklarını dolayısıyla Hanteme'nin Ebu Cehil'in bacısı değil amcası kızı
olduğunu izah eder.
Ğifarî, Ebu Lübabe, Sü'da bt. Avf, Safıyye bt Ebu Ubeyd, Şifa bt. Abdullah, Ümmü Talk, Ümnıü
Atiyye el-Ensariyye) gibi birçok sahabe ile Tabiinin büyüklerinden Alkame b. Vakkas, Kays b. Ebi
Hazim Tarık b. Şihab, Zirr b. Hubeyş ve nice alimler ondan hadis naklettiler.853[490]
Abdullah b. Ömer anlatıyor: Babam Ömer, Pembeye çalan ak tenli, uzun boylu, dazlak kafalı ak saçlı
idi.854[491]
İbni Ömer dışındakiler ise: Hz. Ömer (r.a.) kireç gibi bembeyaz, uzun boylu, esmerimsi hafifçe solak
(iki elini de aynı derecede kullanabilen) biri idi.855[492]
Ebu Raca el-Utaridî der ki: Hz. Ömer (r.a.) uzun boylu iri yapılı, son derece dazlak, aşırı beyaz,856[493]
pembe renkli olup yanaklarının eti az, bıyık ortası (üst dudağının) kaim ve bıyığın ucu kızıla çalan
sarı renkli
olup bir işi çözmek kendine güç geldiği zaman bıyıklarının ucunu bükerdi.857[494]
Simâk b. Harb: Hz. Ömer (r.a.) ayaklarının ökçeleri yakın uçları birbirine uzak duran olup sanki
yanındakiler yürür o ise binili gibi iri dururdu. Ne sanırsın Sedüs oğullarından biri (gibi iri) idi.858[495]
Buradaki el-Ervah kelimesi, yürüdüğü zaman iki ayağın arası yakınlaşan kişiye verilen bir sıfattır.
(İbnu Esir Nihaye'sinde "Ökçeleri bitişik ayak uçları açık duran kişiye verilen sıfattır." der)
Hz. Enes (r.a.) Hz. Ömer'in kına kullandığını söyler.859[496]
Simak b. Harb (Hilal aracılığıyla) Hz. Ömer yürüdüğünde hızla giden biriydi, der.860[497]
Abdullah b. Ka'b b. Malik'in şöyle dediği rivayet olunur: Hz. Ömer sağ eliyle sol kulağını tutar (bir
eliyle de atının kulağını tutup) atının üzerine sıçrayıp binerdi. Sanki atın sırtında yaratılmış gibi
rahat otururdu.861[498]
Abdullah b. Ömer ve diğerlerinden bir çok Ceyyid isnadla Peygamber (s.a.v.)'in: "Allah'ım İslam
853[490] Buradaki parantez arası Tehzibu'l-Kemal ve İbnu Ebi Hatem'in el-Cerh vc't-Ta'diPinden ilavedir. Cerh ve't- Tadil 6/105; Tarihi Dımışk 44/12; Tehzibu'l-Kemal
21/320; Hafız Mizzi Hz Ömer'den nakleden yüz otuz isim verir.
854[491] İbnu Sa'd, Tabakat 3/324; Taberi 2/562; İbni Asakir 44/17
855[492] İbn-i Sa'd 3/325. Hakim 3186, îbn-i Asakİr44/17, Abdullah b. Amr'a ait bir görüştür. Bkz. Belazuri Ensabul Eeşraf 10/444, İbn-i Sa'd ve Belazuri, Vakidi'nin şu
naklini verirler; Bize ulaşan bilgilerde "Hz. Ömer'in esmer olduğu hiçbir rivayetle yoktur. Sadece ona esmer diyen kişi, herhalde onu kıtlık yılında görmüştür. Zira o
zaman Hz. Ömer o senelerde sadece zeytin yağı yiyebilmiş, çok üzüntülü ve hep aç olurdu." Dediğini nakleder.
856[493] Beyaz kelimesi metinde yok ama biz Tarihi Dımışk'tan verdik.
857[494] İbnu Asakir 44/17; İstiab 2/460; Dr. Tedmuri bu haberi İbni Sa'd'a dayandırır. Oradaki rivayet Abdullah b. Zübeyr'den olup, orada Hz Ömer'in sadece bıyığını
büktüğü yer alır.
858[495] Bu şekilde haberde kopukluk var. Zira Simak ashabdan 80 kad.ır kimiye yetişmiştir. Ancak kaynaklar onun bu haberi Hilal b. Abdullah diye birinden
nakleder. Bu iki rivayet olup her ikisi de Simak'tan Hilaf yoluyla gelir. İbnu A sakır bu İkisini birleştirmiştir. Bkz. İbnu Sa'd 3/326; Taberani, Kebir 1/67; Belazııı-;,
E.,sab İO/405; Tarihi Dımışk 44/18, 22; İstiab 2/462
859[496] Belazuri 10/395, 449; Tabakat-ı İ. Sa'd 3/327; Taberi 2/562
860[497] İbni Sa'd 3/325, 326; Tarihi Dımışk 44/22; Belazuri 10/405
861[498] Bu rivayeti bu isnadla İbnu Asakir İbni Sa'd'dan nakleder. T. Dımışk 44/22
dinini Ömer b. el-Hattab ile kuvvetlendir." buyurduğu nakledilmiştir.862[499]
Hz. Ömer'in İslam'a giriş kıssasını biz siyer bölümünde anlattık.
İkrime: İslâm dini tâ Ömer müslüman olana kadar gizüîik kalmaya devam etmişti, der.863[500]
Said b. Cübeyr Eğer Peygambere karşı birbirinize destek olursanız onun dostu Allah, Cebrail ve
mü'minlerin iyileridir. (Tahrim süresi ayet 4) ayetindeki "mü'minlerin iyisi" sözü Hz. Ömer hakkında
inmiştir, der.864[501]
Abdullah b. Mes'ud (r.a.) da: "Ömer müslüman olalı beri biz tam bir izzet içindeyiz. (Onun hicreti
fetih, emirliği rahmet olmuştur. Vallahi Ömer İslâm'a girene kadar Beytullah'ta açıkça ne namaz
kılabiliyor ne de tavaf edebiliyorduk. O müslüman olunca, onlarla çarpışabildik de bizi namaza öyle
bıraktılar." der.865[502]
Şehr b. Havşeb, Abdurrahman b. Ganm'dan naklediyor:
-Ebu Bekr (r.a.) ile Ömer (r.a.) Peygamberimize "Ya Rasulullah! İnsanların senin üzerinde güzel bir
dünyalık kıyafet görmeleri onların İslâm'a olan hırslarını artıracaktır. (Sa'd b. Ubade'nin sana hediye
ettiği şu elbiseye bir bak da onu giy ki bugün müşrikler senin üzerinde güzel bir elbise görsünler)
dedi. Efendimiz (s.a.v.) de. Olur öyle yapayım! Allah'a yemin olsun ki, ikiniz benim için bir husus
üzerinde ittifakla karar vermişseniz ben asla bu danışıp görüşülen hususta ikinize karşı gelmem.
(Lakikn Rabbim buna ikiniz için meleklerdeki Cebrail ve Mikail'in örneğini verdi. Hattab oğlu Ömer:
Melekler arasında Cebrail gibidir. Allah hiç bir ümmeti Cebrailsiz mahvetmedi. Peygamberler
arasında da Nuh'un olduğu gibidir. Hani Nuh: Ya Rab yer yüzünde kafirlerden birini bırakma!" (Nuh
26) Ebu Bekr'in Meleklerdeki örneği yer yüzündekilere istiğfar eden Mikail'dir. Peygamberi erdeki
örneği de İbrahim'dir. Hani "Artık kim bana uyarsa benden kim de bana isyan ederse, sen şüphesiz
bağışlayıp esirgeyensin." (İbrahim 96) demişti).buyurdu.866[503]
Leys b. Ebi Süleym, Mücahid aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)'tan nebi (s.a.v.)'in "Benim, iki tane gök
halkından vezirim, iki tane de yeryüzü halkından vezirim var. Gök yüzü halkından olan vezirlerim
Ebu Bekr ile Ömer, yeryüzü halkından olan vezirlerim de Ebu Bekr'le Ömer'dir." buyurduğunu
rivayet eder.867[504]
862[499] Müsned 2/409; Belazuri, Ensab 10/288; Abdurrezzak, Musannef 5/320; İbni Sa'd 3/267, 269, 270; İbni Mace no 105; Tirmizi 3681, 36S3; Hakim 3/502, 83;
Beyh. Delail 2/216; Beyh. S. Kübra 6/370; Taberani, Kebir 2/97, 10/197; İbni Hİbban9/17; T. Dımışk 44/24-29; İbnu Sa'd'daki 3/293, Taberani'deki 1/66 Es'lem'm
rivayetidir. İbni Sa'd buna yakın bir ifadeyi İbni Mesud'dan nakleder 3/270, Belazun 10/290
863[500] İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 44/44
864[501] İbni Ebi Şeybe 12/29 h. No 12045; İbnu Asakir bunu Mukatil b. Süleyman'dan "Ebu Bekir, Ömer ve Ali" diye verir. T. Dımışk 44/45
865[502] Buhari, Sahih, Fazailu Ashabi'n-Nebi 3684, Menakib 3863; İbni Sa'd 3/270; Hakim 3/84; Belazuri, Ensab 10/291; İbnu Asakir 44/47, 48; İbni Ebi Şeybe,
Musannef 12/23, 27
866[503] Müsned 4/227 K. No 18158; İbni Asakir tam metin (Parantez arası buradan ilave) T. Dımışk 44/59, 60
867[504] İbnu Asakir, T. Dımışk 44/62, 63. Yine Ata+ İbni Abbas isnadı da var. Tirmizi, Menakib h. No 3761; Hatib, Tarihi Bağdad 3/298; Hakim 2/264; Hakim hadise
sahih derken, Zehebi de ona katılır. Tirmizi ise buna "Hasenun Garibun" der. Ve bunu ravi Ebu'l-Cahhafa bağlar. Zehebi sanırım bunun için diğer rivayetle
desteklendiğini söyler. İbnu Asakir ise bu Ebu Said hadisine diğer tankları belirttiği gibi, İbni Abbas rivayetinin farklılıklarını da açıklayıp aynı haberi Abdullah b.
Mesut, Enes b. Malik, Ebu Zerr hadisleri ile de takviye eder. Ayrıca Buhari T. Kebir 2/159
Buna yakın iki ifadeyle Ebu Said el-Hudri (r.a.)'tan da nakledilir.
Tirmizi, Ebu Said el-Hudri hadisini sevk edip ardından "Hadisim Hasenun" der.868[505]
Derim ki: Buradaki İbni Abbas hadisinin isnadı da "hasen"dir.
Muhammed b. Sabit el-Bünani'nin babası Sabit el-Bünani aracılığıyla Hz. Enes'ten naklettiği hadis de buna benzer.869[506]
Ebu Yaİa'nın Müsned'inde de: Ebu Zer (r.a.)'ın rivayeti olan hadiste: Her Peygamberin bir veziri var. Benim vezirlerim de Ebu Bekr'le Ömer'dir." şeklinde merfu olarak (Peygamberimizin dilinden) nakledilmiştir.870[507]
Ebu Seleme de, Ebu Ervâ ed-Devsi'nin şöyle dediğini anlatır:
-Ben Rasulullah (s.a.v.) ile beraberdim. Geriden Ebu Bekr ve Ömer göründü. Efendimiz (s.a.v.): "Beni ikinizle destekleyen Allah'a hamd olsun." buyurdu. Bu haberi Asım b. Ömer b. Hafs b. Asım b. Ömer b. el-Hattab (Hz. Ömer'in torununun oğlu) rivayette tek kalmıştır ki, bu Asım zayıftır.871[508]
Ebu Bekr es-Sıddik'in hal tercemesinde, Peygamber Efendimizin, kendisine doğru gelen Ebu Bekr ve Ömer'in yüzüne bakıp ardından: "İşte şu ikisi Cennet ehli yiğitlerinin efendileridir." buyurduğu anla-tılmıştı.872[509]
Tirmizi, İbni Ömer'den şunu nakleder: Bir gün Rasulullah (s.a.v.) evden çıkıp mescide girdi. Beraberinde Ebu Bekr'le Ömer de vardı. Ellerinden tutmuş ve Kıyamet gününde de böyle diriltileceğiz." buyurmuştu.873[510] Lakin senedi zayıftır.
Zaide, Abdulmelik b. Umeyr-Rıb'î isnadıyla Huzeyfe (r.a.)'tan Peygamber Efendimizin Benden sonra Ebu Bekr ve Ömer'e uyun!" buyurduğunu anlatır.874[511]
Bu hadisi bir de, zayıf bir ravi olan Salim Ebu'1-Alâ, Amr b. Kerim aracılığıyla Rıb'î'den rivayet eder. Zaide'nin hadisi Hasen isnadlı bir haberdir.
Abdulaziz b. Muttalib b. Hantab, babası aracılığıyla dedesi Hantab'ııı şöyle dediğini anlatır: Ben Rasulullah (s.a.v.)'le beraber oturuyordum. Bir de Ebu Bekr ile Ömer (r.a.)'lar görününce Nebi
868[505] Zehebi Tirmizi'nin "Garibun" da dediğini belirtmez.
869[506] Bir Önceki 2 nolu dipnotta belirttim.
870[507] Ebu Ya'la'nın Müsned'i Ne yazık ki tam basılamadı. Matbu nüshada Ebu Zerr Müsned'İ yok. Ancak aynı haberi İbni Asakir 44/65'te nakleder.
871[508] Hakim 3/74; Hadisi İbni Asakir Tarihi Dımışk 44/65, 66'da naklettikten sonra Darekutni'nin "Bu Nadr b. Arabi'nin naklettiği Garib bir haberdir. O bunu Asım b. Ömer'den alır ki, bu zat Ubeydullah'ın kardeşi olup, bu hadisi ondan sadece Bişr b Ubeys nakleder'1 dediğini belirtir.
872[509] Orijinal sayfa (arapça s. 65) Tirmizi 3664, 3665; Tarihi Cürcan 116; İbni Ebi Asım, Sünne 2/617; Hatib, Tarih 3/15, 7/119; 10/192; Tahavi, Müşkilu'1-Âsar 1963; Ebu Ya'la, Müsned l/h. No. 533, 624; İbni Mace 95, 100; Müsned 1/80; İbni-Hibban, Mevarid 2192; İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 44
873[510] Tirmizi, Menakib h. No. 3751; T. Dımışk 44/187; Tirmizj bu isnada: "Garib'tir, zira ravi Said b. Mesleme alimlere göre Kavi değil ama bu hadis birkaç ayrı tanktan İbnu Ömer yolu ile nakledilir" der, İbni Mace 99; Hakim 3/68, 4/280; İbnu Ebi Asım 2/616; Hatib, Tarih 4/365, 12/137; T. Bağdad 44
874[511] Tirmizi, Menakib h. No 3742, 3743; İbni Mace 97; Müsned 5/382, 385, 399, 401, 402; Hakim 3/75; Beyhaki, s. Kübra 5/12, 8/153; Ebu Nuaym, Hilye 9/109; İbni Hibban, Mevarid 2193; Tahavi, Müşkil 1224; Hatib, Tarih 4/337, 7/403, 12/20; Buhari, Tarihi Kebir 8/209, 9/50; İ. E. Asım, Sürme 2/117, 545; Humeydi, Müsned 949; Taberani, Kebir 9/68; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/295
(s.a.v.) şöyle buyurdu: "İşte şu ikisi göz ve kulak mesabesindedir.875[512]
Buna benzer bir hadiste İbnu Ömer ve diğerlerinden (İbnu Amr) "Rasullah (s.a.v.), önemli bir iş için
birini göndermek istemişti. Ebu Bekr'Ie Ömer'de yanı başlarında idiler. Ali (r.a.) "Şu ikisinden birini
göndermez misin?" deyince Nebi (s.a.v.) "Bu ikisini nasıl gönderebilirim, bunlar din hususunda,
kafaya göre, göz ve kulak durumundadırlar." buyurdu." şeklinde rivayet olunur.876[513]
Ya'kub el-Kummî, Ca'fer b. Ebu'l-Muğira aracılığıyla Saîd b. Cübeyr'den nakleder:
-Cebrail, Nebi (s.a.v.)'e geldi ve: "Ömer'e selam söyle ve ona "Onun öfkesinin izzet ve celâlet,
rızasının da hüküm olduğunu söyle!" buyurdu. Bazıları buna İbni Abbasi (r.a.) da katarak mevsul
olarak rivayet ederler ama (Said'in) mürsel olarak rivayeti daha sahihtir.877[514]
Muhammed b. Sa'd b. Ebi Vakkas babası Sa'd (r.aO'tan nakleder: Ömer, Efendimizin huzuruna
girmek için izin istedi, (s.a.v.)'in yanında Kureyşli kadınlar yüksek sesle konuşuyorlardı. Ömer'in
sesini duyunca kalkıp gizlendiler. Ömer girerken Efendimiz gülümsedi. Sebebini anlatınca, Ömer
kadınlara: "Demek Peygamberden değil de benden mi çekmiyorsunuz?" deyince "Evet sen ondan
daha sert ve daha kaba sözlüsün." dediler. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) de: "Yeter ya Ömer lafı
uzatma! Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, şeytan senin bir sokağa girerken rastlayacak
olsa senin gittiğine değil başka bir sokağa gider." buyurdular.878[515]
Hz. Aişe de Nebi (s.a.v.)'i: Şeytan Ömer b. el-Hattab'dan çok korkar." derken işittim, diyor.879[516] Bu
haberi Mübarek b. Fudale, Ubeydullah b. Ömer-Kasım isnadıyla Hz. Aişe (r.a.)'tan rivayet eder.
Yine Hz. Aişe'den nakledildiğine göre şöyle anlatır:
-(Rasulullah (s.a.v.) ile otururken, birden bir takım gürültü ve sesler geldiğini duyduk. Rasulullah
hemen kalkıp baktı. Bir de ne imiş, meğer Habeşliler mızrakla gösteri yapıyor, etrafında da çocuklar
onları seyrediyor. "Ya Aişe, gel de seyret!" buyurdu. Ben de vardım çenemi
Rasulullah'ın omuzuna koyup Efendimizin başı ile omuzu arasından onları seyre koyuldum. Bana
"Seyre doydun mu?" diye sordu. Ben. kendimin onun yanındaki değerimi ölçmek için "hayır"
diyordum.) Derken Ömer görününce, insanlar onları seyretmeyi bıraktı. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.): Ben insan ve cin şeytanlarının Ömer'den kaçtığını görüyorum." buyurdu, Tirmizi bu hadisi
sahih saymıştır.
875[512] Tirmizi, Menakib 3753; İbnu Asakir, T, Dımışk 44/67; Tirmizi "Abdullah b. Hantab'm Peygamberimize yetişmediğini dolayısı ile haberin Mürsel olduğunu,
ama bu konuda Abdullah b. Amr'dan da rivayet olduğunu belirtir.
876[513] İbnu Asakir 44/68; Rivayeti Zehebİ atladığı için ben kaynaktan naklettim. Abdullah b. Amr hadisinde Efendimiz: "Meryem oğlu İsa'nın havarilerini yolladığı
gib ben de diğer milletlere davetçi yollamak istiyorum." Deyince, bu hadisi irad ettiği geçer. Yine İbnu Asakir aynı haberi benzer ifadelerle Huzeyfe b. El-
Yeman'dan da nakleder.
877[514] Tarihi Dımışk 44/69; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/292; İbni Abbas rivayeti Tarihi Dımışk 44. İbnu Adiy, El-Kamiil fi'd-Du'afâ 6/287; İbnu'l-Cevazi, Menakibi
Ömer s. 28; Enes hadisi T. Dımışk 44/70, 71; İbnu Asakir 10/72'de bunu hem Akil b. Abdulmuttalib, hem de Hz Ali'den de nakleder.
878[515] Buhari, Fezail 4/199 h. No 3683, Edeb 7/93 no 6085, Bed'u'1-Halk 4/96 no 3294; Müslim, Fazailu's-Sahabe h. no 2396; İmam Ahmed, Müsned 1/171, 182,
187; Tarihi Dımışk 44/78, 79, 80; İ. Ebi Asım 2/585; İbni Ebi Şeybe 12/30
879[516] T. Dımışk 44/82
Hüseyin b. Vakid anlatıyor: Bana Abdullah b. Büreyde babası Büreyde'den rivayet eder ki: Zenci bir
Cariye yeni seferden gelen Peygamberimize def çalacağım diye nezir yapmıştım!" dedi. Nebi (s.a.v.)
ona: Eğer nezrettiysen çalabilirsin!" buyurdu. Kadın, Ebu Bekr giridiğinde yine çalıyordu. Sonra
Ömer gelince hemen defi arkasına aldı. Kadının başı örtülü idi. Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine: Ya
Ömer, kesinlikle şeytan senden korkar." buyurdu.880[517]
Yahya b. Yeman, Süfyan-ı Sevri-Ömer b. Muhammed isnadıyla Salim b. Abdullah (b. Ömer'den)
naklediyor:
-Ebu Musa el-Eş'ari'nin beklediği Ömer'den gelecek haber gecikmişti. Karnında şeytan olduğu
söylenen bir kadına geldi ve Ömer hakkında soru sordu. Kadın da: "Biraz bekle de şeytanım gelsin."
dedi. Şeytan gelince kadın, şeytana Ömer'i sordu. Şeytan da: "Ben onu İzar giymiş (de zekat
develeriyle meşgul) bir halde bırakıp geldim. Öyle bir adam ki, şeytan onu görünce burnu üstüne
yere düşer. İki yüzü arasında koruyucu meleği var. Ruhu'l-Kudüs onun diliyle konuşur." dedi.881[518]
Zir b. Hubeyş anlatıyor: Abdullah b. Mes'ud bir keresinde hutbesinde: "Kesinlikle sanıyorum ki,
şeytan bir şey yapıp da Ömer'in onu bozacağından korkar. Yine sanıyorum ki, Ömerin iki gözü
arasında kendisini düzeltip destekleyen bir melek olsa gerek." dedi idi.882[519]
Hz. Aişe (r.a.) Nebi (s.a.v.) Efendimiz'in Ahmed ile Darakutni ona zayıf der" demektedir. İşte Tirmizi
rivayetinde onun Yezid b. Roman'dan infirad ettiği rivayetlerden biridir. Doğrusunu Allah bilir.
Önceki ümmetlerde Peygamber olmadığı halde kendilerine ilham gelerek konuşanlar vardı. Eğer bu
durum ümmetim için de söz konusu olursa işte Ömer onlardan biridir."883[520] buyurduğunu anlatır.
İbni Ömer anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.):
- "Allah (cc.) hakkı Ömer'in diline koymuştur." buyurdu. Bu hadisi bir grup ravi Nafı yolu ile
Abdullah b. Ömer'den nakletti. Buna yakın ifadelerle Asahbm bir kısmından da bu haber
nakledilmiştir.884[521]
Şa'bi'nin anlattığına göre Hz. Ali (r.a.): "Biz sekine'nin Hz. Ömer'in dili üzerinde konuştuğuna uzak
bir ihtimal olarak bakmayız." demiştir.885[522]
Enes (r.a.) anlatıyor: Ömer (r.a.) der ki: Ben üç hususta Rabbime muvafakat ettim:
880[517] Tirmizi Menakib h. No 3773; İmam Ahmed, Müsned 5/353; İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 44/83, 84
881[518] İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 44/89; İbnu'l-Cevzi, Menakibi Ömer s. 49
882[519] Tarihi Dımışk 44/89; Fesevi, El-Ma'rife ve't-Tarih 1/462; İbni Ebi Şeybe 12/27 h. No 12038
883[520] İbni Asakir 44/92; Müsned 6/55; Tahavi, Müşkil 1648; Müslim, Fazailu's-Sahabe no 2398; Tirmizİ, Menakib no 3776; Hakim, Müstedrek 3/86; Buhari buna
benzer bir haberi Fazailu Ashabi'n-Nebi'de 3689 no ile İbni Ebi Şeybe Musaıınef inde 12/22, 12021 no ile Ebu Hüreyre'den nakleder. Tahavi, Müşkil 1650; îbnu
Asakir 44/94; Nesai, S. Kübra no 8120
884[521] Tirmizi, Menakib 3765; Hakim 3/87; İbni Mace 108; İbni Ebi Şeybe, Musaıınef 12/21 no 12017; T. Dımışk 44/98; Ebu Davud 2992; Müsned 5/165, 177; İbni
Sa'd 2/335; İbnu Ebi Asım, Sünne 2/581; müsned 2/401; Tarihi Dımışk 44/100-103; Belazuri 10/296,298
885[522] İbni Ebi Şeybe, Musannef 12/23-25 no 1235 no 12023; Ebu Nuaym, Hilye i/42; Abdurrezzak, Musannef 11/222; Tarihi Dımışk 44/108, 109, 110; Beyh. S.
Kübra 7/88
1- Ya Rasulullah "Makam-ı İbrahim'i namazgah edinsek!" demiştim. "Makam-ı İbrahim'i namazgah
edinin" ayeti geldi. (Bakara 125).886[523]
2- "Ya Rasulallah, hanımlarının yanına iyi de geliyor, kötü de; emretsen de örtünseler." dedim de
hicab ayeti (Ahzab 53) nazil oldu.
3- Bir kıskançlık sebebiyle, hanımları Efendimizin etrafında toplanmışlardı. Onlara: "Belki sizi
boşarsa Rabbi ona sizden daha hayırlı hanımlar verir." demiştim de bu hususta ayetler aynen böyle
inmişti. (Bakara İ25)ı
Hayve b. Şürayah anlatıyor, Bekr b. Amr-Mişrah isnadıyla Ukbe b. Amir'den Rasulullah (s.a.v.)'in
"Benden sonra Peygamber gelecek olsa bu kesinlikle Ömer olurdu." dediğini nakleder.887[524]
İki ayrı yolla İbnu Cüreyc'ten Ata yoluyla İbni Abbas (r.a.)'ın Nebi (s.a.v.)'den "Allah (cc.)
meleklerine arafat halkı ile umumen övünür, Ömer'le ise hususi olarak övünür." buyurduğunu
rivayet eder.888[525]
Bunun aynısını Abdullah b. Ömer ve Ukbe Amir'den de rivayet edilir.889[526]
Ma'n el-Kazzâz anlatıyor: Bize, Haris Abdul-Melik el-Leysî, Kasım b. Yezid b. Abdullah b. Kusayt-
Babası Yezid-Ata-Abdullah b. Abbas isnadıyla İbni Abbas'ın kardeşi Fazl b. Abbas'tan Peygamber
Efendimiz (s.a.v.)'in: Benden sonra hak nerede olursa olsun, Ömer'le beraberdir." buyurduğunu
rivayet eder.890[527]
İbnu Ömer, Rasulullah'tan şöyle derken duydum der:
"Uyuyorken bana bir kadeh süt getirildiğini, onu sanki tırnağımdan çıkacak kadar kana kana içtim.
Sonra fazlasını Ömer'e verdim, deyince "bu rüyayı ne ile yorumladın?" diye sorulunca "ilimle"
buyurdu.891[528]
Ebu Said el-Hudri Peygamberimizin şöyle buyurduğunu anlatır:
"Uykuda olduğum sırada rüyamda üzerlerinde gömlek bulunan bir kısım insanların bana
gösterildiğini, gömleklerin kimisi göğüs hizasına kimi de daha aşağı inmiş olduğunu gördüm. Ömer
de bana uğradı, üzerinde ucu yerde sürünen bir gömlek vardı." buyurdu. Ashab, bunu ne ile yorumladın
Ya Rasulallah! dediler. O da: "Din ile" buyurdu.892[529]
886[523] Müslim, Fazailu's-Sahabe 2399; Müsned 1/60; İbnır Asakir 44/112, 113; İstiab 2/462
887[524] Tirmizi 3769; Hakim 3/85; Taberani, Kebir 17/298,310; İbnu Asakir 44/114, 115; Fesevi, Tarih 1/462
888[525] Hamza b. Es-Sehmi, Tarihi Cürcan s. 171; İbnu Asakir 44/117; İbnu Adiy el-Kamü 2/31; Taberani, Kebir 11/182
889[526] Bu rivayetler için bkz. Tarihi Dımışk 44/116, 117, 118
890[527] İbnu Asakir, T. Dımışk 44/127; El-Kamil 4/150; Ukayli 3/482
891[528] Müsned-Ahmed 2/131, 147; Buhari 62/37 bab 6 h.no 3681; İlim h. No 82; Müslim, Fazail 1 6 n o 2391; D arimi, R u'ya 1 3; I bmı Asakir 44/128;
Tirmizi 3770; Abdurrezzak Musannef 11/214; Nesai, S. Kübra no 8122
892[529] Buhari, Fazailu Ashabi'n-Nebiy 3691, İlim 23; Müslim 2390; Abdurrezzak. Musannef 1 1/224; Müsned h. No 23232; İbnu'l-Asakir 44/131; Ebu Ya'la
2/1290; Nesai, Kübra 8121
Enes, Rasulullah (s.a.v.)'in "jm-metimin en merhametlisi Ebu Bekr, Allah'ın dini söz konusu olunca
onların en çetini Ömer'dir!" buyurduğunu anlatır.893[530]
Yine Enes (r.a.) Peygamberimizden şöyle dediğini bildirir:
"Cennete girdim, orada altından yapılmış bir saray gördüm. "Burası kimin malı?" diye sordum.
"Kureyşten bir gencin!" denildiğinde ben, o gencin kendim olduğunu sanmıştım. Bir de Ömer b.
Hattab imiş.
Buhari de bu haberin aynısı Cabir rivayeti olarak geçer.894[531] Ebu Hüreyre (r.a.) Nebi (s.a.v.)
Efendimizin "Uykum esnasında kendimi cennette gördüm. Orada bir sarayın kenarında abdest alan
bir kadın vardı. "Bu saray kimin?" dediğimde "Ömer'indir!" dediler. Ömer'in kıskançlığını hatırladım
ve hemen geri dönüp gittim." buyurduğunu bildirir. Bunun üzerine Hz. Ömer ağladı ve: "Anam
babam sana feda olsun, seni de mi kıskanacağım Ya Rasulellah!" dedi.895[532]
Şa'bi ve diğerleri Hz. Ali (r.a.)'tan naklediyor: Ben Peygamber (s.a.v.) ile birlikte iken, Ebu Bekr'le
Ömer geriden gölündüler. Pey-«amber (s.a.v.): "Şu ikisi var ya Nebiler ve Rasuller hariç cennet
halkından hem öncekiler, hem de sonrakilerin seçkinlerinin efendileridir. Ama, ya Ali, bu sözümü
onlara söyleme!" buyurdu.896[533]
Bu hadisi Şa'bi -Hz. Ali'den değil- El-Haris el-A'ver'den rivayet eder.
Yine bu hadisin Hz. Ali'den kaynaklanan bir çok hasen dereceli rivayet yolları vardır. Bunlardan
birisi de, Asım'ın Zirr b. Hubeyş yolu ile Ali (r.a.)'tan, bir diğeri de, Ebu İshak'ın Âsim b. Damra
yoluyla Hz. Ali'den yapılan rivayettir.897[534]
Hafız İbni Asakir: "Bu hadisin Hz. Ali'den rivayeti sağlamdır." der.
Derim ki: Bu hadisin bir benzeri de Ebu Hüreyre, Abdullah b. Ömer, Enes b. Malik ve Cabir hadisi
olarak da vardır.
Mücalid, Ebu'l-Vedak'îan, bir grup ravi de Atiyye'den, bu her ikisi de Ebu Said el-Hudri aracılığıyla
Nebi (s.a.v.)'in şu hadisini nakleder:
"Cennette yüksek derece sahipleri, kendinden üstte olanları sizin gök yüzü ufkundaki parlayan
yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir. Ebu Bekr'le Ömer de kesin bunlardandır, daha fazla nimet de
893[530] Müsned 3/184, 281; Tirmizi 3790, 3791; İbnu Sa'd, Tabakat 3/291; İbni Asakir, Tarihi Dımışk 44/136; İbni Mace 104; Beyhaki, S. Kübra 6/210; Abdurrezzak,
Musannef 20387; Hakim 3/422; Taberani, Sağir 1/201; İbni Hibban (İhsan) 9/131, 136, 187; Ebu "Nuaym, Hilye 3/122; Tahavi, Müşkil 808; İbnu Abdi'1-berr,
Temhid 8/109; İbnu Ebi Asım 2/582; Tarihi İsfehan 2/13; Said b. Mansur, Sünen s. 4
894[531] Tirmizi, Menakib 3771; Müsned 3/179, 191, 263; Tahavi, Müşkilu'l-Asar no 1957; Ebu Nuaym, Hilye 6/334; Cabir hadisi olarak bkz Buhari 62/6 no 3679,
5226; İbni Ebi Şeybe, Musannef 12/28 no 12042; Nesai, Kübra 8127
895[532] Nesai, S. Kübra no 8129; Buhari 62/6 no 3680; İbni Mace 107; Müsned 2/339; MÜSÜm 2395; Abdurrezzak Musannef 11/224; İbni Ebi Şevbe 12/28 no
12043
896[533] Tirmizi, Menakib 3747; İbnu Mace 100; Müsned 1/80, İbni Asakir, T. Dımışk 44/170, 371
897[534] İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 44/168-174 arasında bu rivayetleri tek tek verir.
verilmiştir 898[535]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...