02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 32. BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 32. BÖLÜM)
Hz. Ebu Bekir'in Valileri
Hz. Enes b. Malik'in oğlu Musa b. Enes "Ebu Bekr babamı Bahrayn valisi olarak atamıştı" der.366[1]
Halife b. Hayyat tarihinde: "Ebu Bekr, Ziyad b. Lebîd Yemen'e ya da Muhacir b. Ebi Ümeyye'yi Yemen'e vali olarak gönderdi. Bunlardan birini (Yemen*in) şu tarafına vali yaptı. Osman b. Ebi'l Âs'ı da Taif deki görevinde bıraktı.367[2]
Hacca gittiği sene de Medine'ye Katade b. Nu'nıan'ı vali olarak atadı.
Hz. Ebu Bekr'in devlet sekreteri Osman b. Afvan idi. Mâbeyncisi (Teşrifatçısı) kölesi Südeyd (veya Sedîd) idi. Bir rivayette sekreterliğini Zeyd b. Sabit'in yaptığı da söylenir. Veziri ise Hz. Ömer olup aynı zamanda yargı (Adalet bakanı) da Ömer (r.a.)'da idi.
Müezzinliğini ise Hz. Ammar b. Yâsir'in kölesi Sa'd el-Kanz yapıyordu.368[3]
Vefat Olayları Ebu Kebşe
Rasulullah (s.a.v.) İn kölesi. Asıl adı Süleym olup Devs topraklarında dünyaya gelen aslen arap olmayan biri idi. Bedr, Uhud ve diğer harplerin hepsine katıldı. Söylendiğine göre Ebu Kebşe (r.a.) Medine'ye göç edince Sa'd b. Hayseme (r.a.)'a konuk oldu. (Bunu Asım b. Ömer b. Katade söyler. Ama Muhammed b. İmran'm Salih'ten rivayetinde ise Ümmü Kübüm b. Hidm'e misafir olmuştu.)
Ebu Bekr (r.a.)'m vefat ettiği gecenin sabahında Cemadiye'l Evvel ayının bitimine sekiz gün kala vefat etti.369[4]
Hicri On Dördüncü Yıl Olayları
Bu yıl içinde Şam şehri, Hımış, Ba'lebek, Basra, ve El-Übülle şehirleri fethedildi. Necran'da Ebu Ubeyde Köprüsü savaşı, Şam'da Fıhl savaşı ile (İbnu'l Kelebi'ye göre) yapılmıştır.370[5]
366[1] Bak: Halife b. Hayyat, Tarih s. 123; Taberi 3/427; İbni Hibban, Es-Sîra ve Ahvaru'l Hulefa457
367[2] Halife, Tarih s. 125. Burada "Bunlardan birini.." yoktur. Taberi ise (3/427) Muhacir b. Ebi Ümeyye'yi SanVya Ziyad b. Lebid'i de Hadramut'a atadığını belirtir.
368[3] Halife b. Hayyaî, Tarih 123; Menakıb-ı Ömer s. 55
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/135-136
369[4] İbni Sa'd 3/49; Taberi 3/71; Tabakat-i Halife 8; Muhabber 128, 280; İstîab 4/164-166; Üsdü'l Ğabe 5/282; El Kamil fi't Tarih 2/449
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/136
370[5] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/136
Şam Fethi
Velid b. Hişam babası aracılığıyla dedesinden: "Halid b. Velid ordu komutanı idi. Şam şehri halkı ile sulh yaptı. Daha henüz sulhu bitirmemişti ki, ordu komutanlığından alınıp yerine Ebu Ubeyde b. Cerrah atandı. Ebu Ubeyde, Halid b. Velid'in yaptığı sulh anlaşmasını değiştirmeyip aynen yürürlüğe koydu." Şeklinde naklediyor ise de bu yanlıştır. Çünkü Halid b. Velid'i Hz. Ömer, Halife olur olmaz vazifeden almıştı. Bunu Halife b. Hayyat böyle söylüyor, ve sonra şunu ilave ediyor:
-Bize Abdullah b. Muğira, babası Muğira'dan nakletti ki: "Ebu Ubeyde, Şamlı'larla, onların kiliselerine ve evlerine ve idarecilerine insaf etmek ve bayramlarını kutlamaktan men edilmeme şartı ile sulh yaptı.371[6]
İbnu'l Kelbi, bu sulh on dördüncü yılın receb ayı ortalarında bir Pazartesi günü yapılmıştı, der. İbni İshak ise:
-Ebu Ubeyde onlarla Receb ayında sulh yaptı, diyor.372[7]
İbni Ceriri Taberi anlatıyor:
-Ebu Ubeyde b. Cerrah, Şam diyarına yürüdü. Halid b. Velid öncü kuvvetlerin komutanı idi. Rumlar da Dımışk'ta adı Bahân olan birinin komutası altında toplanmışlardı. Ömer (r.a.) Halid'i ordu komutanlığından alıp bütün orduların başkomutanlığına Ebu Ubeyde'yi atamıştı. Müslümanlarla Rumlar Şam şehri etrafında karşılaştılar ve çok çetin bir harbe tutuştular. Sonra Allah Rumları mağlub etti. Rum ordusu kaçarak, Şam şehrine girdi ve kapıları kapadı. Müslümanlar da fetih gerçekleşene kadar kapılara saldırmaya devam etti. Fetih olup kapılar açılınca, Rumlar Cizye vermeye razı oldular. Hz. Ömer'in Ebu Ubeyde'yi baş komutan yapıp Halid b. Velid'i görevden aldıran mektup bu olaydan daha önce Ebu Ubeyde'ye gelmiş bulunuyordu. Fakat Ebu Ubeyde Şam'ın fethedilip sulh işi Halid'in imzası ile gerçekleşene kadar mektubun Halide okunmasından haya edip utanmıştı Çünkü mektup kendi adına yazılmıştı. Şam halkı sulh yapınca kuntu tanları Bahân da gidip Heraklius'a katıldı.373[8]
Denildiğine göre Şam kuşatması dört ay sürdü.374[9]
İbni İshak şunları anlatır: Ömer (r.a.), İbnu Nüveyra'yı öldürdüği için Halid'e kızgındı. Halife olur olmaz ilk sözü onu görevden almal üzere "bundan sonra hiç bir görev alamayacak" demek oldu. "Eğe-Halid o konuda kendini yalanlarsa komutan olarak kalsın, yok yaptı ğını yalanlamıyorsa artık onun görev yaptığı ordunun komutanı sen sin. Ve başındaki (komuta) sarığını çıkar, malının yarısını taksim et' diye bir mektup yazdı. Ebu Ubeyde bunu Halid'e söyleyince Halid:
-Bana biraz süre tanı da bacımla bir istişare edeyim! dedi ve bacısının yanına girip anlattı. Bacısı
371[6] Halife b. Hayyat, Tarih s. 126; Taberi 3/435. Halife b. Hayyat rivayetinde sulh şartlarından biri olarak "kiliselerinin yıkılmaması" vardır.
372[7] El- Ma'rife ve't Tarih; Halife, Tarih 126; Taberi 3/435; Tehzibu Tarihi Dımışk 1/147
373[8] Taberi 3/435; Tehzibu Tarihi Dımışk 1/160
374[9] Futuhu'l Buldan 1/54
Fatırna, Haris b. Hişam'la evli idi Fatıma ona: "Vallahi Ömer seni hiç sevmez. Önce sana seni
yalanlattı-rıp ardından görevden alacak." dedi. O da bacısının başını öpüp "Vallahi doğru diyorsun"
deyip kendisini yalanlamaktan vazgeçip durunu bildirdi. Bilal kalkıp Ebu Ubeyde'ye, sen Halid
konusunda ne emir aldın? Deyince, "rütbesi alınıp malının taksimi" diye cevap verdi. O dz malını
bölüştürdü, sadece bir çift ayakkabısı kaldı. O zaman Ebv, Ubeyde, bu dağıtma ancak bu
ayakkabıların da dağıtımı ile yerini bulmuş olur!" deyince Halid: "Evet ben mü'minlerin emirine
işyar edecek değilim, nasıl uygun görüyorsan öyle yap!" dedi. O da, bir tekini alıp öbürünü
verdi.375[10]
İbni Cerir Taberi anlatıyor:
(Sonra Ömer (r.a.) Ebu Ubeyde'ye bir mektup yapıp, "önce Şam'a saldırın. Zira Şam bölgesinin
kalesi ve evi oradadır. Fıhıl, Hımış ve Filistin halkını süvarileri üstlerine salarak, sizinle savaşmalarına
engel olup meşgul edin. Allah buraların fethini Şam şehrinden önce nasib ederse ne âla, yok fetih
gecikirse, Şam'a orayı tutabilecek birisi insin. Siz oradan ayrılın. Sen ve diğer komutanlar Fıhıl'a
saldırın. Allah fethini nasib ederse sen ve Halid Hımıs'a gidin. Şurahbil ve Aınr'ı da Ürdün ve
Filistin'de bırakın." Talimatını verdi. Ebu Ubeyde de on koldan birden Fıhıl'a saldırdı. Bununla Fıhıl'a
yaklaşınca Rumlar Fıhıl etrafına nehri yararak su doldurdular, arazi cıvık çamur haline geldi.)376[11]
Şam diyarında ilk kuşatılanlar Fıhil halkı oluyordu. Sonra Şam şehri kuşatıldı. Ebu Ubeyde Zü'l
Kelâ'yı yolladı ki Şam ile Hımış arasında bir destek kıtası olsun. Alkame ile Mesruk'u da yollayıp Şam
ile Filistin arasına yerleştirdi. Ebu Ubeyde Merc'den hareket etti. Halid b. Velid önde sağ ve solunda
Ebu Ubeyde ile Amr, Süvarilerin başında Iyaz, Piyadelerin başında Şurahbil vardı. Şam'a geldiler.
Şam komutanı Nistas b. Nüstoros idi. Şam şehrini kuşattılar. Bir bölgede Ebu Ubeyde, birinde Yezid
b. Ebi Süfyan diğerinde Amr b. El-As vardı. O vakit Heraklius hâla Hımıs'da bulunuyordu. Şam
halkını yirmi gün kadar şiddetle mancınıkla taşlar atarak kuşattılar. Şamlılar şehre kapanıp gelecek
imdadı umuyorlardı. Hirak yakında idi ve yardım istemişlerdi. Zü'l Kelâ' ve ordusu ise Hımıs'la Şam
arasını kesmiş bulunuyordu. Herakl süvarileri yardıma geldiyse de Zü'l Kelâ'ın süvarileri onları
bozguna uğratı ve onları uzun zaman orada oyaladı.
Şam halkı imdadın artık gelemeyeceğini anlayınca birden dağılıp bozuldular ve gevşediler.
Müslümanlarsa iyice moral buldu. Daha önce ise bunu evvelki hücumlar gibi görüyorlar ve "gece
soğuk bastırınca kafileler geri döner" diyorlardı. Bu kere ise yıldız batmış, adamlar hala
yerinde. İşte o zaman ümitleri kesildi ve şehre kapandıklarına pişman oldular.
Şam'a girip kapanan Patriklerden birinin bu sıra oğlu doğmuş onunla meşgul olup ziyafet vermişti.
Topluluk yiyip içmiş ve vaziyetlerini unutmuşlardı. Onların bu durumunu Halid dışında bilen
müslüman yoktu. Halid ne uyur ne uyutulur biri idi. Onların yaptığı herşeyi takib ediyordu. Casusları
zeki, kendi vazifesine tam düşkündü. Merdiven şeklinde kemendli halatlar hazırlattı. Gece olunca
arkadaşlarını hücuma hazırladı bizzat kendisi, Ka'kâ' b. Amr, Mez'ûr b. Adiy ve emsali kişiler öne
geçtiler ve: "Bizim surların üzerinde tekbir getirdiğimizi duyarsanız siz de yukarı çıkın ve kapıya
375[10] Taberi 3/436, 437. İlaveler Taberi'nindir.
376[11] Parantez arası Taberi'nindir.
saldırın" dediler.
Halid ve arkadaşları en yakınlarındaki kapıya yaklaşınca ellerindeki kemendi kale burçlarına fırlattılar. Sırtlarında da kale hendeklerindeki suyu geçtikleri kayıkçıklar vardı. Kemend yerine takılınca Ka'ka' ile Mezür yukarı tırmanıp diğer kemendleri burca taktılar. Burası şehrin en sağlam kale bedeni suyu en bol, girişi en zor olan yeri idi. Halid'le beraber olanların hepsi yukarı tırmandı diğerleri kapıya yaklaştı. Surun tepesine tam olarak çıktıklarında arkadaşları ile beraber içeri indiler. Bir kısmını da yukarı tırmanmak isteyenlere engel olması için nöbetçi koydular. Surdakiler Allahu Ekber diye bağırdılar. Müslümanlar kapıya yüklendi. Pek çoğu iplere koşup sıçradı. Halid kapıya koşup kapı nöbetçilerini öldürdü. Şehir halkı ayağa kalktı, bir velvele koptu, herkes yerini alıyor ama ne olduğunu arılamıyordu. Kuşatma ordusundakilerin her biri kendi yönü ile uğraştı. Halid b. Velid ve beraberindekiler kale kapısının kilitlerini kesip attılar. Böylece Halid kapıları ardından açtı, ordusu da harb yolu ile şehre girmiş oldu.
Önce müslümanlar onları sulha çağırmışken onlar reddetmişlerdi. Fakat başlarına gelen belayı görünce sulha yanaştılar. Bu kapıyı takiben gelen kap il ardaki ler bu sulha olur deyip "Haydi girin ama şu kapıdan giren müslümanlara karşı bizi koruyun!" dediler. Böylece her kapı önünde bulunan müslümanlar sulh yolu ile içeri girdiler ve ilerlemeye başladılar. Halid'le diğer komutanlar şehrin ortasında karşılaştılar. Halid ve arkadaşları Öldürüp yağmalayarak ilerliyor, diğerleri ise sulhla ilerliyordu. Komutanlar Halid'in tarafını da mal taksimi üzere sulh mecrasına çektiler. Böylece sulh gerçekleşmiş oldu.377[12]
Sonra Şam fethini Ömer'e yazı ile bildirdiler.
Hz. Ömer fr.a.) da, Ebu Ubeyde'ye bir mektup yazarak Sa'd b. Ebi Vakkas'a378[13] yardımcı omak için Irak'a gidecek bir ordu hazırlamasını emretti. Ebu Ubeyde Irak için on bin kişilik bir ordu hazırlayıp başına Haşim b. Utbe'yi, sağ kanadla sol kanada Amr b. Malik ile Rıb'îy b. Amir'i, öncülerin başına da Ka'ka' b. Amr'ı atadı. Haşini Irak'a doğru hareket etti. Diğer komutanların bir kısmı Fıhıl tarafına, Alkame ile Mesruk İliya'ya hareket etti. Şam şehrinde ise Yemen destek kıtalarıyla beraber Yezid b. Ebi Süfyan kaldı. Yezid b. Ebi Süfyan da, Dıhye b. Halife b. El-Kelebi'yi süvarilerin başına atayıp Tedmur'a yolladı. Ebu'l Ezheri de el-Beseniyye ve Havran*a yolladı. Bu ikisi Tedmur ve Beseniyye ve Havran halkı ile Şam şartına uygun olarak anlaşma yaptı.379[14]
Bir grup müslüman da Beysan üzerine saldırdı. Beysan halkı da sulha razı oldular. 380[15]
Irak Seferi
377[12] Kısaltma fazla olduğu için yer yer Taberi'den nakil yaparak terceme ettik.
378[13] Taberi'de bu isim, Sa'd b. Maük'tir.
379[14] Taberi 3/440, 44!; Tarihi Dımşk2/128-132; Belazuri, Futuhu'l Buldan s. 127; Va-kidi, Futuhu'şŞam 1/40
380[15] Bu kısım Taberi'de yoktur.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/136-141
Bize ulaşan haberlere göre bu yıl Sa'd b. Ebi Vakkas, Hevâzin vergilerini toplamayla görevlendirilmişti. Ömer (r.a.) ona orada iken "içlerinden ileri görüşlü ve yiğit olup da silahı ya da atı bulunanlardan bir kısmını seçmesini" isteyen bir mektup yolladı. Mektubun cevabı Hz. Ömer'e ulaştı. İçine "Ben sana hepsi akıllı ve yiğit bin süvari seçtim" diye yazmıştı. Hz. Ömer'e mektup geldiğinde danışma meclisinde idiler. Hepsi de Sa'd'm bu ordunun başına geçmesini istediği için ha-ber salındı. O da süvarileri alıp geldi. Hz. Ömer de Sa'd'ı Irak harbi için hazırlanan orduya komutan olarak atadı ve şu nasihati yaptı:
-Ya Sa'd! Sakın sana Peygamberin dayısı, sahabesi denilmesi seni aldatmasın. Allah kötülüğü kötülükle temizlemez, kötülüğü iyilikle def eder. Allah'la kulları arasında ona itaat dışında hiçbirinin akrabalığı yoktur. İnsanların şöhretlisi de şöhretsizi de Allah katında eşittir. Allah Rabbleri, onlar da kulları olup birbirlerine afiyetçe üstün olurlar. Allah katındaki nimetlere itaatle ulaşırlar. Sen, Peygamber olduğu günden bizden ayrıldığı güne kadar Efendimiz (a.s.)'m yaptığı işlere iyi bak ve ondan ayrılma. Zira yapacak esas iş odur. Benim sana nasihatim budur, sakın dinlememezlik etme, emeğin boşa gider zarar edersin."
Sonra ona dört bin silahşor hazırladı, uğurlamak için kamplarına geldi. Onların hepsini Irak'a göndermek istiyordu. Onların bir kısmı, ille Şam diyarı diye diretti. Ömer de onların bir kısmını Irak'a diğer kısmım Şam'a yollamak üzere ikiye ayırıp istedikleri yere yolladı.381[16]
Sonra Ömer (r.a.) Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Irak'a gidişinin ardından iki bin Necidli, iki bin de Yemenli yola çıkardı. Sa'd kış başlangıcında (Küfe Mekke yolu üzerinde Sa'lebiyye ile Huzeymiye arasında bulunan) Zerûd denen yere geldi. Kışı orada geçirmek için konaklayıp kampını kurdu ve askerleri de çevredeki su başlarına dağıldı. Burada hem Ömer'den gelecek haberi hem de orduya katılacak diğer kıtaları bekliyordu. Bir kısmını da çevreye yollayıp kabilelerden ganimet aldırdı. Esed oğullarından üç bin silahlıyı Hazn ve Besıyta arasındaki sınırlarının olduğu yere gönderdi. Bunlar daha önce Irak'a gelen ordunun komutanı Müsenna b. Harise ile Sa'd'm arasında kaldılar.
Müsenna ve yanındakilerin komutasında sekiz bin kişi Rabîa kabilesinden, altı bin kişi Bekr b. Vâil'den, iki bin kişi diğer Rabîa'dan, dört bin kişi Halid'in Irak'tan ayrılışında kalan, dört bin kişi 'Ubeyde Köprüsü' savaşı sonrası kalan, dört bin kişi Yemen'in Becile, Kuzâa ve Tayy'dan askerler vardı. Sa'd Müsennâ'nm, Müsenna da Sa'd'm gelmesini umup dururlarken, Müsenna, Köprü savaşı günü aldığı yaranın iyileşmemesi sonucu öldü. Ölmeden önce ordunun başına Beşir b. El-Hasasiyye'yi atadı. O vakit Beşir'in yanında Irak'ın ileri gelenleri elçi olarak bulunuyordu. Bu sıra Sa'd da Zerûd'da olup yanında Ömer'e gelen Irak elçileri vardı. Ömer onları Sa'd'la Irak'a yollamıştı. Sonra Sa'd Irak'a hareket emrini verdi. Ordunun çoğu Şerâf denen yerde idi. Sa'd buraya gelir gelmez Eş'as b. Kays bin yedi yüz kişilik Yemenli bir grupla gelip katıldı. Böylece Kadisiye'ye katılan ordu sayısı otuz küsur bin oldu.382[17]
381[16] Taberi, Tarih 3/483-484
382[17] Taberi, Tarih 3/485, 486, 487
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/142-143
Köprü Savaşı
Ömer (r.a.) hicretin on üçüncü senesinde Irak'a bir ordu yola çıkardı. Komutanları Ebu Ubeyd b. Mesud es-Sakafı idi.383[18] Ebu Ubeyd on üçüncü yılda veya bir rivayete göre on dördüncü yılın başında Hıyre ile Kadisiye arasında Elleys başkanı Câbân ile karşılaştı. Allah mecusileri bozguna uğrattı ve Câbân esir edildi. (Caban'ı Matar b. Fıda, Merdanşah'ı da Ektel b. Şemmah esir almıştır.) Ektel Merdanşah'ı öldürdü. Çaban ise iki köle fidye vererek canını kurtardı. Çünkü Matar onun lider olduğunu bilmiyordu. (Müslümanlar Câbân'ı yakalayıp Ebu Ubeyde'ye getirdiler ve onun Elleys kralı olduğunu söylediler ve öldürülmesini istediler. Ebu Ubeyd (r.a.) ise "ben onu Öldürmeye Allah'tan korkarım. Ona bir müslüman can güvencesi vermiş. Müslümanlar yardımlaşmada bir tek vücut gibidir. Birine gereken diğerlerine de gerekir" dedi. "Ama bu kraldır" diye diretenlere de "Kral olsa da biz aldatma yapmayız!" deyip onu bırakıverdi.)
Sonra Ebu Ubeyd oradan (Nemarık'tan) ayrılıp Kesker'de bulunan Nersî'yi ele geçirmek üzere hareket etti. (Nersi Kesker'in aşağısında idi. îran baş komutanı Rüstem'e Câbân'm yenildiği haberi gelmişti. Onlar Calinus'a haber saldılar. Durum Nersî ve Kesker halkına ulaştı. Onlar imdad güçlerinin harpten önce gelmesini umuyorlardı. Ebu Ubeyd acele edip onlarla Sakâtiyye denen yerde karşılaştı. Çölde müthiş bir çarpışma başladı. Allah İranlı'ları yendirince Nersî askerini bırakıp kaçtı. Ebu Ubeyd de onların kampının altını üstüne getirip ganimetleri topladı. Muazzam bir yiyecek olduğunu görünce geldiği taraftaki araplara gönderdi. Nersî'nin hazinesi alındı ve beşte birini Ömer (r.a.)'a gönderip diğerlerini askere dağıttı)384[19]
(Ebu Ubeyd oradan ayrılıp Bârusma'ya geldiğinde Calinus'un gelmekte olduğu haberini aldı. Ebu Ubeyd ondan önce davranıp Bâruşma'daki Bâkusyasâ'da karşılaştılar.) Müslümanlar onları bozguna uğrattı. Calinus da kaçtı.385[20] '(Gidip Rüstem'e vardı. Rüstem ona "Hangi Acem, Araplara karşı daha acımasız?" deyince "Behmen Câzeveyh" dedi. O da Calinus'Ia beraber Behmen'i filleri ile geri yolladı. (Zül Hacib denen) Behmen'in yanında kaplan derisinden yapılma 8*12 zira' büyüklükte Kisra'mn bayrağı da vardı. Ebu Ubeyd gelip Burc'taki El-Mirvaha denen yere geldi ve kamp kurdu.) Rüstem Zül Hacib Behmen'le beraber on iki bin kişilik bir ordu ve muazzam aletleri yolladı. Ona meşhur beyaz fili de verdi. Behmen Câzeveyh de ordusuyla gelip Kas en-Nâfif denen yerde konakladı. İki askerin arasında Fırat nehri vardı. Düşmanın geldiği haberini alan Ebu Ubeyd daha önce Fırat'ı geçmiş ve köprüyü kesmişti. Behmen Câzeveyh ona haber salıp "ya bizi bırakın biz sizden tarafa geçelim, ya da biz dokunmayalım siz bu yakaya geçin" dedi. (Ordu "hayır ya Eba Ubeyd, biz geçmeyelim, onlar geçsin" diye itiraz etse de Ebu Ubeyd onları dinlemedi ve "Kafırlar ölüme bizden daha cür'etkar olamaz) biz onlara geçeceğiz" dedi. ibni Salûba kesilen köprüyü tekrar yaptı. Müslümanlar köprüyü geçince çıkışı olmayan dar bir yerde kafirlerle karşılaştı. (Ramazan'ın son günü ya da Şevvaf'in ilk günü idi. O gün akşama kadar çarpıştılar. Günün sonuna doğru Sakif kabilesinden biri insanları topladı ve kılıçla çarpışmaya başladılar.) Ebu Ubeyd filin dudağını, Ebu
383[18] Taberi 3/442; ve 362-363 Tarihi Halife 124
384[19] Parantez araları Taberi'dendir.
385[20] Taberi 3/450
Mihcem de arka diz sinirlerini kesti. Rivayete göre fili görünce Ebu Ubeyd:
"Ey dört ayaklı! Sen ne kadar irisin, kılıçla senin dudağını keseceğim" demişti. (Daha önce orada hanımı Devme rüyasında, birinin gökten içinde şerbet bulunan bir kapla inip Ebu Ubeyd "işte şehitlik!" demişti. Ebu Ubeyd: "öldürülürsem komutan oğlum Cebr'dir, o ölürse Habib b. Rabîa'dır. O öldürülüşe kardeşim Abdullah'tır." demişti. Bu emirlerin hepsi şehid oldu. Müslümanların atları İran fillerinin üzerindeki zırh mahfeli görünce o tarafa gitmiyorlardı. Filler saldırınca atlar korkup dağılıyordu. Atlarını okla mahmuzluyorlar yine fayda vermiyordu işte o zaman Ebu Ubeyd ve arkadaşları attan inip yaya kılıçla savaşa başlamışlardı. Ebu Ubeyd "Fillerin etrafını sarın ve kayışlarını kolanlarını kesin ve üstündeki adamları düşürün" emrini verdi. Kendisi sıçrayıp beyaz filin kolanını kesti. Hevdecteki adamlar yere düştü. Müslümanlr da diğer filleri böyle yaptılar ve düşenleri öldürdüler. Bu beyaz fil Ebu Ubeyd'in üzerine yürüdü. O da kılıçla dudağına vurdu. Fil onu Ön ayağı ile karşıladı. Ebu Ubeyd yerinde durmaya çalışıyordu ki fil ona Ön ayağı ile vurdu ve üzerine çıkıp çiğnedi. İnsanlar Ebu Ubeyd'i filin altnda görünce korktular). Müslümanlar her yönden katledilmeye başladı. Kimisi kaçarak köprüye doğru gittiler. Bayrağı Müsenna b. Harise alıp kendi ile beraber sebat edip kaçmayanlardan bir kısmı ile onları korudu. Abdullah b. Yezid köprüye doğru kaçanları görünce fırlayıp onlardan önce gelip köprüyü kesip yıktı ve "Emirleriniz ne üzere öldüyse siz de ölün, dininizi savunun!" dedi. Müşrikler müslümanlan köprünün olduğu yerde kuşatıp sıkıştırdılar. Kimisi korkup kendilerini Fırat'a attı. Sabırsızlar boğuldu, sabırlıları da hemen öldürdüler. Müsenna "Ey insanlar, arkanızda biz varız dehşete düşmeden köprüyü geçin, sizin karşı tarafa geçtiğinizi görünceye kadar biz yerimizden ayrılmayacağız. Kendinizi boğmayın" diye bağırdı. Köprünün kesilen ipini arayıp buldular ki Abdullah b. Mersed hâla başında durup insanları salmıyor. Abdullah'ı tutup Müsenna'ya getirdiler, o da ona vurup, "niye yaptın?" deyince "çarpışsınlar kaç-masınlar diye kestim" dedi. Böylece tekrar köprüden geçirdi. Zül Hacib gelip ok attı ise de hepsi geçtiler. Müsenna da kendi tarafını koruyarak karşıya geçtiklerinde bir kısım Medine'liler Müsenna'dan ayrılıp Medine'ye geldiler. Kimisi de ayrılıp çöle dağıldı. Müsenna az bir insanla orada kaldı.
Ömer (r.a.) Muhacir ve Ensar'ın bu firardan dolayı korkudan feryat ettiklerini duyunca "Ey müslümanlar, üzülmeyin, siz -kaçmadımz-ben sizin grubunuzum siz bana katılmaya geldiniz" diye teselli ederdi.
Muâz el-Kârf de o gün Medine'ye kaçanlardandı. Enfal suresinin 16. ayetini "Her kim o -savaş olduğu- gün tekrar gelmek (kaçar gibi geri çekilip kandırmak) için veya bir başka -cihat- grubuna katılmak haricinde sırtını döner -harpten kaçar gider-se şüphesiz Allah'ın gazabı ile geri dönmüş olur" okuyunca ağladı da Hz.. Ömer "Ağlama Yâ Muaz! Ben senin grubunum, sen de bana katılan kişisin." dedi.386[21]
O gün Halife b. Hayyet'ın dediğine göre bin sekiz yüz, Seyf in nakline göre ise öldürülen ve boğulanlar dört bin kişidir.387[22]
386[21] Taberi 3/450-452; Tarihi Halife s. 124, 125. Biz rivayetlerin atlananlarını birleştirdik.
387[22] Tarihi Halife s. 125
Şa'bi ise Ebu Ubeyd müslümanlardan sekiz yüz kişiyle şehid oldu. der.
Bir başkası da "Müsenna b. Harise yaralı olarak ölünceye kadar komutanlıkta kaldı. İnsanların emri üzerine Hasasiyye geçti. Bunu yukarda anlatmıştık.388[23]
Hımıs'ın Fethi
Ebu Müsher anlatıyor: Bana Abdullah b. Salim şöyle haber verdi: Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a.) on iki bin kişilik bir küvetle Hımış üzerine yürüdü. Bunlardan altı bini Es-Sekûn tarafından gelmişlerdi.
Hımıs'ı fethettiğimde, Ebu'd-Derdâ ile Şam civarındaki Berze köyünde bulunan ordugâhımıza gittik. Sonra Ebu Ubeyde ile önden gittik, Allah bize Hımıs'ın fethini nasib etti.1
Yine bazı rivayetlerde Hımış ve Ba'lebek şehirlerinin bu ön dördüncü yılın sonlarına doğru sulh yoluyla fethedildiği anlatılır.2
(Taberi Hımıs'ın fethini Ebu Osman es-San'an'i'den şöyle anlatır: Heraklius'a Merc halkının yenilgisi ulaşınca Hımış valisine: "Duyduğuma göre müslümanların yiyeceği deve eti, içeceği de sütü imiş. Önünüz kış, onlarla sadece soğuk günlerde çarpışın. Zira yaza kadar onlardan kimse bu soğuğun şiddetine dayanamaz." deyip oradaki ordu karargâhından ayrılıp er-Ruhâ'ya gitti. Az sonra Ebu Ubeyde, ardından Halid Hımıs'a ordularıyla geldiler. Müslümanlarla sadece soğuk günlerde çarpışmaya çıkıyorlardı. Çok çetin bir kış geçti, muhasara uzadı. Allah mü'minlere sabır ve sebat verdi. Onlar da, kış müslümanları helak edecek diye bekleşti.
Hımısh'Iar birbirlerine: "Siz iyi durun zira bu araplar çıplak adamlardır. Soğuk geldi mi ayakları parçalanacak, ne yiyecek ne de içecek bulabilecekler." diyorlardı. Bu soğuklarda çarpışıp döndüklerinde, ayakkabıları içinde ayaklan soğuktan paramparça oluyordu. Müslümanlar ise terlikli oldukları halde onlara birşey olmuyordu. Nihayet kış o yıl uzayınca içlerinden yaşlı biri: "gelin müslümanlarla sulh olalım!" dediyse de onlar: "Yahu imparator en güçlü zamanında, aramızda az bir mesafe varken mi sulh yapacağız?" dediler. Bir başka adam: "Kış gitti, ümitler bitti, daha ne bekliyorsunuz?" deyince "Zatu'l Cenb hastalığına yakalancaklarmı, zira o hastalık kışın uyur yazın ortaya çıkar!" dediler. O da: "Sizin onlara bir anlaşma metni götürmeniz, zorla fethe uğramanızdan iyidir. Vaziyetiniz iyiyken da'vetlerine uyun bozulduktan sonra değil" diye nasihat ettiyse de "harb ilmini bilmez bir bunak!" dediler.
Müslümanların bu sabrı Hımış halkını müthiş sarsıp yıldırdı. Müslümanlar kafirlerin karşısına geçip öyle bir tekbir getiriyorlardı ki, Rum'lar sarsılıyor, adeta duvarlar yarılıyordu. Böylece korku ve panik içinde içlerinden sulha taraftar olanlar liderlerine varıyorlar onlar da bunların isteklerine karşılık vermeyip bunları aşağılıyorlardı. Müslüsmanlar topluca yeniden tekbir aldılar mı aynısı cereyan ediyor gelip liderlerine: "Bu Allah'ın azabından bizi kurtann!"diye yalvarıyorlardı. Onlar da: "Öyleyse sulhu sadece siz isteyeceksiniz" dediler. Hıristiyanlar çıkıp, sulh sulh sulh!" diye bağırmaya başladılar. Müslümanlar orada ne olup bittiğini anlamadılar ama onların isteğine olumlu cevap
388[23] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/143-147
verdiler. Böylece mahallelerin yarısı müslümanların olacak, müslümanlar da Rum'ların mallarına ve binalarına dokunmayacak, ve oralarda konaklamayacak. Onlardan kimisi Dımışk şehrinin sulh şartlarıyla, dinar ve gıda maddesi kimisi gücüne göre, malı artarsa vergi artacak, azalırsa vergide azaltılacak; şeklinde anlaştılar.)
Rum imparatoru Heraklius olanlardan korkup İstanbul'a doğru kaçtı.389[24]
(Heraklius Ruha' dan çıkıp İstanbul' a doğru ilerlerken, müslümanların eline esir düşüp sonra bir fırstım bularak kaçan bir rum gelip ona yetişti. Herakl ona: "Bana bu müslümanlar nasıl bir topluluk anlat." dedi. Rum da: "Gündüzleyin savaşçı, geceleyin tam derviş. Parasını vermeden hiçbir şeyi zimmetlerine geçirmezler. Selamsız eve girmezler. Kendileriyle savaşanların hakkından gelene kadar yerlerinden ayrılmazlar." dedi. Heraklius da: "Sen bana doğru söylüyorsan onlar şu ayak bastığım yerlere sahib olurlar!" dedi.
Ubade ve Halid anlatıyor: Heraklius Kudüs'ü her ziyaret edip geri dönüşünde Suriye topraklarını geri bıraktı mı, Suriye'ye dönüp bakar ve Selam olsun ey Suriye, bu selam sana doyamayan, sendeki ihtiyacını gideremeyen birinin selamı olup, o yine sana geri dönecek! derdi. Bu kere müslümanlar Hımış şehrine yönelip de Asî nehrini geçince Reka'ya varıp yerleşti. Müslümanlar Kınnesirîn'i fethedip Minas öldürülünce oradan ayrılıp Samsat'ta gizlendi. Oradan Rum topraklarına geçince bir tepeye çıkıp yönünü Suriye'ye çevirdi ve: "Sana selam olsun ey Suriye! Bu bir daha kavuşması olmayan son selam. Bundan sonra sana hiçbir Rum cesaretle giremeyecek. O uğursuz doğana kadar giren de korka korka girecek. Keşke doğmasaydı. Onun işi ne tatlı idi. Akibeti Rum'lara ne acı olacak!" dedi.
Giderken İskenderun ve Tarsus arasındaki kale halkını da beraberine alıp kaleleri yıktırdı. Böylece Antakya ile Rum şehirleri arasında hiç bir ma'mur bir yer bırakmadı. Bunun sebebi müslümanların oradan rahatça geçmelerine engel olmuş olacaktı.390[25]
Bir rivayete göre Hımış on beşinci yılda fethedilmiştir.391[26]
Basra'nın Fethi
Ali b. El-Medâinî şeyhlerinden rivayet ediyor: Hz. Ömer on dördüncü sene Şüreyh b. Âmir'i (ki şüreyh Sa'd b. Ebi Bekr kabilesin-dendir) Basra'ya sefere yolladı. Bu Irak'taki müslümanlara destek anlamına geliyordu.392[27]
Şüreyh Ehvaz üzerine yürüdü ve orada şehid edildi. Ömer (r.a.) aynı sene oraya Utbe b. Ğazvân el-
389[24] Taberi 2/445
390[25] Parantez arası Taberi'dendir 2/446, 447
391[26] Tarihi Halife 127; Tarihi dımışk 2/140
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/147-150
392[27] Halife b. Hayyat: "Ömer (r.a.) Şüreyh'i Basra'ya yolladı ve 'müslümanlara destek ol' dedi" şeklinde verir.
Mazinî'yi komutan olarak yolladı. Utbe birkaç ay hiçbir sefer yapmadı.
(Ömer (r.a.) oraya ardından Abdurrahman (veya Abdullah) b. Sehl'i yolladı ise de Basra'ya varmadan öldü. Bunun üzerine Ömer (r.a.) Bahreyn'deki El-Alâ b. El-Hadrami'ye: "Doğru Utbe'nin yanma git, seni onun yanında görevlendirdim" diye yazdı. O da Temim oğulları arazisindeki Tiyâs'ta öldü. Sonra Utbe harekete geçip Übülle, Fürat ve Ebez Kubaz'ı ele geçirdi. Meysan'dan aralarında Hasan-ı Basri'nin babası Yesar ile (Abdullah b. Avn'ın dedesi) Ertaban'm da bulunduğu bir grubu esir aldı.393[28]
Halid b. Umeyr el-Adevî der ki: Utbe ile Übülle şehrine sefer ettik, orayı fethedip sonra nehirden karşı taraftaki Fürat'a geçtik.394[29]
(Yine Halid b. Umeyr der ki); Sonra Utbe, hurma kurutma sergilerinin yerine uğradı ve iri sünger taşlan bulunca "işte burası Basra'dır. (Yani ak, yumuşak taşlı yerdir anlamında) Bismillah deyip buraya konaklayın dedi.395[30]
Haseni Basri anlatıyor: Utbe, Übülle'yi fethetti. Ama müslümanlardan da bu günkü Übülle mescidinin olduğu yerde tam yetmiş kişi şehid edildi. Sonra Fürat'a geçip şehri harp yoluyla aldı.
Şu'be, Akıyl b. Talha yolu ile Kubeysa'nn "Biz el-Huraybe fethinde Utbe ileydik." dediğini nakleder.396[31]
Basra Mescidinin Yapılışı
Orada, Utbe b. Gazvan, Mihcen b. El-Edra'a Basra Ulu Camiini planlayıp yapmasını emretti. O da onu kamışlarla örüp yaptı.397[32] Sonra Utbe hac etmek üzere oradan ayrılıp yerine Mücaşi' b. Mes'ud'u atayıp, Cihada devam etmesini emretti. Muğire b. Şu'be (r.a.)'a da Mücaşi' gazadan dönene kadar cemaata namaz kıldırmasını söyledi. (Meysan halkı, Muğire'ye karşı Ebez Kubâz şehri eşrafından Feylekan diye birinin komutasında toplanıp saldırdılarsa da Muğire onları yendi ve Ömer (r.a.)'a zaferini bildirdi. Ömer (r.a.) Utbe'ye görevine dönmesini emrettiyse de yola çıkmadan önce
393[28] Tarihi Halife 127; Taberi 2/438; Uyunu'l Ahbar i/217; Parantez arası ilave Halife b. Hayyat'in metnine göredir.
394[29] Tarihi Halife s. 127
395[30] Tarihi Halife s. 128; Taberi 2/431
396[31] Tarihi Halife 128; Taberi 2/439; Huraybe, Basra civarında bir yerdir.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/150-151
397[32] Belazuri, Futuhu'l Buldan 341 ve devamında Taberi Tarihinde (2/440) Basra'nın yapılışını anlatırlar. Basra öyle anlaşılıyor ki, o zaman şehir değildir,
Ali b. Muğira, Ebu Ubeyde'den nakleder:
-Utbe, Harabiyye'ye varınca Hz Ömer'e durumu ve yerlerini yazdı ve ordunun bir merkeze ihtiyacı olduğunu bildirdi. Hz Ömer de ona: "Arkadaşlarını öyle bir yerde topla ki, suya da meraya da yakın olsun ve orası hakkında bana tafsilat ver" diye yazdı.
Utbe de: "Ben bol kamışlı, kara tarafı münbit öte tarafı sular kaynayan bir yer buldum" diye bildirdi. Ömer de oraya konaklamaları emrini verdi. Onlar da kamıştan evler yaptı. Utbe de mescidi bizzat planını kendi çizerek yaptı. Sonra Emirlik binasını mescidin ötesine geniş bir alana yaptı. Önceleri harbe giderken bu kamış kulübeleri bozup gelince yine dizerlerdi. Sonra çamur ve tuğla ile binalar yaptılar. Ebu Musa el-Eş'arî ilk defa kerpiç ve çamurla mescidi ve hükümet konağını yaptı.
o da vefat etti.) Bunun üzerine Hz. Ömer Muğire'yi Basra valisi olarak atadı.398[33]
O yıl orada Ebu Bekr (r.a.)'ın oğlu Abdurrahman doğdu. Basra'da müslümanlardan ilk doğan odur.
Ömer (r.a.) bu yıl Cerir b. Abdillah el-Beceli'yi Irak'taki yerleşim birimlerine yolladı. Cerir orada
Mihran'a rastlayıp onu öldürdü. Sonra Cerir ile Müsenna b. Harise arasında komutanlık ihtilafı oldu.
Ömer (r.a.) da Sa'd b. Malik'i oraya yollayıp, Cerir ile Müsenna'ya komutan olarak Sa'd'a itaat
etmelerini yazı ile bildirdi. Onlar da onun emrine girdiler.399[34]
Bu Yılın Vefat Olayları
Bu yıl çok büyük bir topluluk şehid olduğu gibi, kalabalık bir grup da vefat etti.400[35]
Evsb. Evs B. Atik
Küfe ile Necran arasında bulunan ve Ebu Ubeyd köprüsü denen yerde -ki buraya el-Mervaha ve
Kussû Kass en-Natıf da denilir- o köprü savaşında şehit düştü.401[36]
Beşir B. Andes B. Yezid Ez-Zaferî
Uhut harbine katılan sahabelerden biri. Katade b. Nu'man (r.a.)'ın amca oğludur. Havva adlı atına
nisbetle kendisine Fârisu'l Havva -Havva süvarisi- denilirdi. O da Ebu Ubeyd Köprüsünde şehit
olmuştur.402[37]
Sabit B. Atik
Amr b. Mebzul oğullarından, Ensar'dan olup sahabidir. O da bu köprüde şehit düştü.403[38]
398[33] Tarihi Halife 129; Taberi 2/440
399[34] Üst kaynak
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/152-153
400[35] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/153
401[36] Bu zat ashabdan Evs b. Evs es-Sakafı mi değil mi? bilemedim. Tabakat kitapları dedesi Atik olan birini almıyor.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/153
402[37] Zehebi bu zatı da üstteki gibi Siyeri AMamu'n Nubelâ'da almaz. Tecrid-i Esmai's Sahabe adlı eserinde ise onun bir rivayette Uhut'ta şehit olduğunu söyler.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/153
403[38] Zehebi, Tecrid terc.no.598
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/153153
Sa'lebe B. Amr B. Muhsan
Bedir harbine katılanlardan biri olup Malik b. Neccar oğullarından-dır. Ebu Ubeyd Köprüsü harbinde şehid oldu.404[39]
El-Haris B. Atik B. El-Na'âm
Lakabı Ebu Hazim. O da aynı gün şehid onlardan biri olup, Ensar'ın Neccar oğullarındandır. Uhut harbinde bulundu. Bedir harbinde şehid olan Sehl b. Atik'in kardeşidir.405[40]
El-Haris B. Mes'ud B. Abdeh
(Ensarh olup Evs kabilesindendir. Aynı gün Ölmüştür ve sahabidir.)406[41]
El-Haris B. Adîyy B. Malik
Aynı köprüde şehid oldu. Uhut harbine katılanlardandır. Bu ve üstteki Haris Ensar'dandır.407[42]
Halid B. Said El-Âs El-Emevî
O da aynı yıl içinde (Ecnadeyn harbinde) şehid oldu. Bir rivayete göre Merci Suffer savaşında şehid edildiği söylenir. Merci Suffer savaşı daha önce geçtiği gibi hicri on dördüncü yılın Muharrem ayında yapılmış idi.
(Büyük ve ilk sahabelerdendir. Kızı "Babam ilk beşinci müslüman olan kişidir. Habeş'e göçüp orada on yıl kaldı. Ben orada doğdum.'' diyor. Yine kızı onun ilk Besmele'yi yazan kişi olduğundan bahseder. Rasulu Ekrem onu San'a valiliğine getirmişti. Ebu Bekr (r.a.) da, Şam fethi sırasında onu ordulardan birine komutan yaptı.
Halid'i öldüren kişi az sonra müslüman oldu ve "bu benim öldürdüğüm kimdir? Zira ben ondan göğe doğru bir nur çıktığını gördüm'" dedi. Kızı takriben doksan yıl kadar yaşadı. Halid (r.a.)'ın
404[39] Zehebi Tecrid'inde (1/68 no 241), Vakidi onun Hz Osman döneminde öldüğünü söyler.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/154
405[40] "Bu Haris Efendimize Akabe biati yapan ilk müslüman Medineli'lerdendir. Zehebi, Tecrid 1/105 no: 981
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/154
406[41] Zehebi, a.g.e. 1/109 no 1021
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/154
407[42] Zehebi, a.g.e 1/105 no 983
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/154
babası Be-dir'de müşrik olarak Öldürülen Ebu Uhayha idi. Bu müşriğin birçok hayırlı evladı vardı. Bunlardan Amr da Halid'le Habeş'e göç edip o da Ecnadeyn'de şehit oldu. Öteki kardeşi Eban b. Said geç müslüman olsa da Efendimiz (s.a.v.) onu Bahrayn'a vali yapmıştı. O da Yermuk veye Ecnadeyn'de şehid oldu.
Peygamberimizin vefat haberini alınca üçü birden Medine'ye geldiler. O zaman üçü de vali görevi yapıyordu. Hz. Ebu Bekr onlara "Kimse valiliğe Peygamberin tayin ettiği valiler kadar layık olamaz. Siz tekrar vazifelerinize dönün!" ricasında bulundu ise de üçü de biraz da cihad yapalım diye valiliği reddedip Şam fethine katıldılar ve üçü de şehid oldu.408[43]
Huzeyme B. Evs B. Huzeyme
Eşhel oğullarından olup o da Ebu Ubeyde köprüsü savaşında şehit düşmüştür.409[44]
Rabia B. Haris B. Abdul Muttalib
Onun bu yıl vefat ettiğini İbnu Kani' söyler.410[45]
Zeyd B. Süraka (B. Ka'b B. Amr)
O da köprü savaşında şehid edilenlerdendir.411[46] (Urve onu Bedir'e katılanlar arasında sayar)412[47]
408[43] Halid hakkında bilgi daha önce geçmişti. İbni Sa'd Tabakat, Tarihi Halife 197, 120, 201; Nesebi Kureyş 174; Buharı, Tarihi Kebir 3/152, Tarihi Sağir 1/4/34, 35: İbni Kuteybe, Mearif 296; İstiab 3/153; Üsdü'l Ğabe 2/97; Tehzibu Tarihi Dımışk 5/48-55; Zehebi Siyeri A'lamu'n Nubela 1/259; İbni Sad onun şehitliğini özetle Abdul Humeyd b. Cafer'den şöyle nakleder:
Ecnedeyn savaşında İkrime şehid olduğunda, hanımı Haris b. Hişam kızı Ümmü Hakim de oradaydı. Dört ay iddet bekledi. Muaviye'nin kardeşi Yezid b. Ebi Süfyan ona düğür oldu ise de o onu almayıp Halid b. Said'le evlendi. O sıra Merci Suffer harbi için müslümanlar ve Rumlar karşı karşıya gelmişler, Halid de bir an önce gerdeğe girmek istemişti. Ümmü Hakim ona: "Şu kafir grubu dağıldıktan sonra" diye cevap verdi. Halid ise: "İçimden bir ses bana: sen bu toplulukla savaşırken öleceksin, diyor" dedi. Kadın evet dedi. onlar da oradaki bir köprü yanında çadırda gerdeğe girdi. Sabahleyin arkadaşlarını düğün yemeğine çağırmıştı. Daha yemek bitmeden Rum askeri bölük bölük gelip saldırdı. Düello için ortaya çıkan Halid (r.a.) da şehit oldu. Ümmü Hakim sırtına zırhını aldı. Yüzünde daha gelinlik kokusu sürülü idi. harbe o da katıldı. Kılıç kılıca Ölümüne müthiş bir çarpışma oldu. O gün Ümmü Hakim gerdeğe girdiği çadırın orta direğini alıp yedi Rum öldürdü.
409[44] Zehebi Musa b. Ukbe'den onun Bedr'e katıldığını söyler. Hakkında geniş bilgi yoktur. Tecrid 1/159 no 1643
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/154-155
410[45] Bu zat hakkında bilgi orijinal 287ci sayfada gelecek
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156
411[46] Ensarın Hazreç kabilesine mensuptur. İsabe 3/28
412[47] Zehebi, Tecridi Esmai's Sahabe 1/196 no 2054
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156
Sa'd B. Sülâme B. Vakş
Eşhel'lidir. Ebu Ubeyd köprüsünde şehid olmuştur.413[48]
Sa'd B. Ubade El-Ensari
Onun bu yıl öldüğü sadece bir rivayettir.414[49]
Seleme B. Eşlem B. (Hureyş)7
Ebu Ubeyd Köprüsü savaşında şehit düştü. (Daha önce Bedir harbine katılmıştı. Evs kabilesindendir. 415[50]
Sa'd daha önce Hz Ömer'in hilafeti senesinde ölenler arasında geçmişti.
İbni Sa'd "Eşlem b. Haris" diye alır.
İbni Sa'd 3/446'da Seleme b. Eşlem Bedir, Uhut, Hendek ve diğer harplerin hepsine Efendimizle katıldı. Hicri on dörtte Ömer'in ilk yıllarında altmış yaşında Ebu Ubeyde köprüsünde şehit oldu, der.416[51]
Seleme B. Hişam El-Mahzûmî
Ebu cehil'in kardeşi olan Hişam Mercu's Suffer harbi günü şehit oldu. Daha önce geçmişti.417[52]
Süleyt B. Kays Amr
Ensarlidır. Hazreç oğullarının Neccar kolundandır. Bedir, Uhut ve Hendek dahil Efendimiz'in her harbine katıldı ve Köprü savaşında şehit düştü.418[53]
413[48] Zehebi, Tecrid'de lakabının Silkan olduğunu Seleme'nin öz, Ka'b b. Malik'in de süt kardeşi olduğunu söyler.
414[49] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156
415[50] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156
416[51] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156
417[52] Orijinal s. 93
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/157
418[53] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/157
Damra B. Ğaziyye
Ebu Ubeyd köprüsünde şehid oldu.419[54] Abdullah B. Murabba' Abdurrahman B. Murabba' Abbad B. Murabba' B. Kayzî B. Amr Üçü de Murabba'mn oğludurlar. Üçü de köprü harbinde şehid ol-muştur. (Babalan kör ve münafıktır)420[55]
Utbe B. Ğazvan B. Cabir421[56]
Abdu'ş Şems oğulları anlaşmalısı Mazinoğullarındandır. İlk önce müslüman olanlardan birisi. (Künyesi Ebu Abdullah. Uzun boylu yakışıklı bir adamdı) İkinci Habeş hicretinde bulundu. Efendimizin meşhur okçularmdandı.
İslam'a giren yedinci kişidir. Bedir ve diğer harplerde bulundu. Bir rivayette "Nevfel b. Abdimenaf oğullarıyla anlaşmalı idi." Hz. Ömer onu Übülle şehrine İranlı'larla savaşa çıkan orduya komutan olarak atamıştı. O da oraya varıp İran ordusunu yenerek Übülle'yi fethetti.
(Hz. Ömer onu Basra'ya vali yaptı. Basra'yı ilk şehir olarak yapan odur. Kamıştan mescidi yapan da odur. Elli bir yaşında Basra'da vali iken öldü.)422[57]
Utbe, Basra'da hitab ederek: "Dünya ayrılığı ilan edip, pek hızlı gidiyor. Artık ondan geriye kalan bir kaptaki son damlalar kadar bir şeydir. Onu da sahibi içmeye devam ediyor. Siz bu dünyadan ayrılıp yokluğu olmayan bir diyara gidiyorsunuz. Öyleyse o ebediyet yurduna yanınızda olan en hayırlı şeyle gidin. Çünkü bize anlatıldı ki, cehennem kenarından atılan bir taş yetmiş yıl dibe doğru inecek de hala tabana ulaşamayacak. Vallahi siz kesinlikle doldurulacaksınız, şaştınız mı yoksa?
Yine bize "cennet kapılarından bir kapının iki kanadı arasının genişliğinin kırk yılda gidilebilecek bir mesafe olduğu" anlatıldı. Kesinlikle orada bir gün gelecek izdihamdan dolayı cennet dolmuş olacak. Ben kendimi Peygamberle beraber bulunan yedi insanın yedincisi olarak gördüm. O zaman ağaç yapraklarından başka yiyeceğimiz yoktu da yediğimiz yapraklardan dolayı avurdumuzda (ağzımızın içinde) yara oluşurdu. Bir kumaş bulmuştum. Onu da ikiye bölüp Sa'd b. Ma-lik'le bölüştüm. Yarısını ben yarısını da Sa'd pantalon yaptık. Ama bugün bizden bir şehre vali olmayan kimse kalmadı. Ben kendi gö-
zümde büyük, Allah'ın katında küçük biri olmaktan Allah'a sığınırım. Çünkü kesinlikle son durumu kırallık oluncaya kadar halden hale değişmeyen bir Nübüvvet yoktur. Siz bizden sonraki emirleri
419[54] İbni Sa'd (3/512) onun Es'ad b. Zürara (r.a.)'ın bacısının oğlu olduğunu ilk müslüman olduğunda Adiy oğullarının putlarım kırdığını söyler. Taberi 3/452'de: Köprü savaşı günü Ebu Ubeyd'e: "Karşıya geçmeyelim, bırak onlar geçsin, diye en çok uğraşan Süleyt idi" der. Taberi ve İbni Sa'd "Süleyt" yerine Selît derler.
420[55] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/157
421[56] Zehebi, Tecrid no 2877'de babasıyla beraber Uhut harbine katıldı, der 4 Hayatı için bak: İbni Sa'd 3/98, 99; Tarihi Halife 61, 127, 128, 129, 154; El Meârif 85, 115, 275; Buhari, Tarihi Kebir 6/520; Futuhu'l Buldan 1/99, 314, 2/419-430; Ensabu'l Eşraf 1/201, 202, 302, 323, 490; Fesevi 1/339, 340; Taberi 3/452; Müstedrek 3/260; İstiab 3/113-116; Tarihi Bağdad 1/155-157; Taberani, Kebir 17/112, 113; Sıfatu's Safve 1/387; Hilyetu'l Evliya 1/171; Üsdü'l Ğabe 3/565; Zehebi, Siyeri A'lam 1/304; İkdu's Semin 6/11; El İsabe 2/455
422[57] İbni Sa'd 3/99. Parantez arası İbni Sa'd'dandır.
deneyip tecrübe edeceksiniz." dedi.423[58]
Utbe (r.a.)'dan, Halid b. Umeyr, Kabisa, Hasan-i Basri ve Harun b. Riâb rivayette bulunmuşlardır.
Ama son ikisi sağlığında ona yetişemediler.424[59]
Ğuneym B. Kays El-Mazinî
Basra'nın asıl planlayıcısı odur. Künyesinin Ebu Abdullah olduğu söylenir. Elli yedi yıl yaşadığı
söylenir. Başka bir rivayette ise Hicri on beşinci yılda Hicaz'la Basra arasında öldüğü söylenir.
Bazılan ise
on yedinci yılda Öldü, der.425[60]
Kayzîb.Kays Ukbe B. Kayzî B. Kays Uhut'ta bulundu. Abdullah B. Kayzî B. Kays Uhut'ta bulundu. Bu
iki oğul ve babalan Kayzî b. Kays da Ebu Ubeyd köprüsünde şehid oldular. Harbe babalarıyle
beraber gelmişlerdi. (Babaları Kayzi de Uhut harbine katılanlardandı.) El-Alâ' B. El-Hadramî Bunun
da Köprü savaşında öldüğü rivayeti varsa da bu zat ilerde gelecektir. Ömerb.Ebi'lyüsr Ömer b.
Yüsr'ün de Köprü savaşında öldüğü söylenir.426[61]
Kays B.Es-Seken427[62]
Nesebi: Kays b. Es-Seken b. Kays b. Zeûrâ' b. Haram b. Cündüb b. Âmir b. Adiy b. Neccar. Lakabı Ebu
Zeyd el-Ensarî en-Neccarî'dir ve lakabıyla meşhurdur. Bedir başta, Rasulullah'la beraber bütün
harplere katıldı.
Musa b. Ukbe'nin dediğine göre Ebu Ubeyd köprüsünde şehid oldu.428[63]
Vakidi ve İbnu'l Kelbî: "O Rasulullah (s.a.v.) devrinde Kur'anı ezberine alanlardan biriydi."der.429[64]
Onun hafızlığının delili Enes (r.a.)'m onun hakkında "o benim amcalarımdan biriydi" demesi olup,
ikisinin nesebi Haram b. Cündüb'de birleşir.4
Nesai, Süneni Kübra'sının Fezailu'l Kur'an bölümünde (cilt 5/9 hadis no 8000) Şu'be, Katade
423[58] Müslim, Zühd h.no 2967; Hakim, Müstedrek 3/261; Ebu Nuaym, Hilye 1/171; İstİab 3/116; İkdu'l Ferid 4/131; Üsdü'l Ğabe 3/556; Müsned 4/174, 5/61;
Sifatü's Safve 1/387; Hatib, Tarihi Bağdad 1/155
424[59] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/157-159
425[60] Zehebi Tecrid'inde; o Peygamberimizin zamanında doğmasına rağmen peygamberi oğlu Cenah'in ondan rivayeti olduğunu söyler. 2/3 no: 24
426[61] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/159-160
427[62] İbni Sa'd 3/513. Halife 92, 140; Üsdü'l Ğabe 4/216; İbni Ebi Hatem, Cerh ve Ta'dil 7/98; İstiab 3/223; Futulıu'l Buldan 1/92; El İsabe 3/250; Zehebi, Tecrid
2/20; Buhari'nin Tarihi Kebir'indeki 7/145'te geçen Kays b. Seken bu değildir. O Köfe'lidir. Kitabın arapçasını neşre hazırlayıp tahkik eden üstad Dr.
Abdusselam Tedmurî buna dikkat etmemiştir. Buhari bu zatı almaz. Ondan sadece Ebu'd Derda (Uveymir b. Zeyd) bölümünde "Ebu Zeyd" diye bahseder.
428[63] İbni Sa'd 3/513; Cemheratu Ensabi'l Arab 1/351
429[64] El Cerh ve't Ta'dil 7/98; İbni Sa'd 3/513; Cemheratu Ensabi'l Arab 1/351; Aşağıdaki ta'likebak
isnadıyla Enes (r.a.)tan naklediyor: "Rasulullah (s.a.v.) zamanında Kuranı toplayan dört kişi vardı ki, hepsi de Ensardandır.
I- Übeyy b. Ka'b
2- Muaz b. Cebel
3- Zeyd b. Sabit
4- Ebu Zeyd" Katade der ki: Ben, Enes'e (r.a.) "Ebu Zeyd de kim?" deyince "amcalarımdan biri" dedi. Buhari sahihinde aynı isnadla verir. (Fazailu'l Kuran 66/102 cilt 6/103) ama "amcalarım...dan" sözünü almaz. Yine Buhari aynı yerde ve Tarihi Kebiri'nin 4/76'da 348 nolu terceme ile Enes (r.a.)'tan "Rasululfah (s.a.v.) öldüğünde bu ümmetten Kur'anı sadece dört kişi toplamıştı. Ebıfd Derda, Muaz, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd. Biz de onlardan aldık." dediğini nakleder.
İbnu'l Kelbi yine Ebu Zeyd1 in sülalesini anlatırken "Zeûrâ" yerine "Zeyd" der. Ama "Kur'anı toplayanlar, Ebu Zeyd Sa'd b. Ubeyd el-Evsi'dir." diyenin sözü hiç itibara alınmaz. Zira Enes (r.a.)'ın "amcalarından biri" demesi bunun "Kur'anı toplayan Sa'd b. Ubeyd idi." sözünü reddeder. Çünkü bu Evs kabilesindeııdir. Yine bu dediğimizi Katade'nin naklettiği Enes (r.a.)'ın şu sözüdür: Hazreç, Hayyan ve Evs kabilesi "kim daha şerefli?" diye övünme yarışma girdiler. Evs kabilesi: "ölünce cenazesini meleklerin yıkadığı Hanzala b. Ebi Âmir bizden, anların cenazesine müşrikleri yaklaştırmadığı Asım b. Sabit bizden, ölümü ile Arş-i Rahman'ın sarsıldığı Sa'd b. Muaz bizden, şe-hitliğine iki kişinin şehitlik sevabı beratı verilen Huzeyme b. Sabit bizden" dedi. Hazreçliler de onlara: "Bizden dört kişi vardır ki, Peygamber (s.a.v.) zamanında Kur'anı sadece bunlar toplamıştı. Übey b. Kab, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd" diye cevap verdiler.430[65]
El Müsennâ B. Harise Eş-Şeybanî
Ebu Ubeyd köprüsü savaşında Ebu Ubeyd'in ölümü üzerine sancağı alıp müslümanları toplayıp geri döndüren odur. (Hz. Ebu Bekr onu elçi ve komutan olarak kullandı. Halid'den önce Irak'a giden komutan o idi. Zeki, yiğit, iyi karakterli biri olup müslümanları İran'a karşı savaşa teşvik edip tamahlandıran o oldu. İranlıların gücünü ve kuvvetini kırdı. Orada aldığı bir yaranın kapanmamasıyla şehid oldu. Kavmin lideri, sözünü tutturan biri idi. Sahabedendir. Amr b. Şebbe el-Esmî ve diğerleri onun hakkında bilgi verir.431[66]
Nafi B.Gaylan
430[65] Bu ismi verilenlerin bir kısmı zaten daha önceki ciltlerimizde geçmişti. Kur'anı toplayanlar hakkında diğer rivayetler olduğu gibi sayı farkı, isim farkı da vardır. Mesela İbnu'l Esir, Üsdu'l Ğabe adlı eserinde 4/216. Muhacirlerden Ali, Osman, İbni Mesud, Abdullah b. Amr ve Salim adlarını verir.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/160-161
431[66] Zehebi, Tecridi Esmai's Sahabe 2/50 no 562
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/161
O da Köprü savaşı şehitlerinden.432[67]
-Nevfel B. Haris B. Abdul Muttalib
Nevfel (r.a.)'ın orada öldüğü de rivayetlerden birisine göredir. Nevfel Peygamberimizin amca oğlu
olup, amcası Abbas (r.a.)'tan daha yaşlıdır. Haşim oğullarının en yaşlısı o idi. Sahabeden olma şerefine
erdi.
Vakıd B.Abdullah
O da bu gün ölenler arasındadır. (Nesebi: Vakid b. Abdillah b. Abdimenat et-Temimî'dir.
Müslümanların Mekke'de Daru'l Erkam'a girişlerinden önce müslüman oldu. Bedir ve Uhut harbine
katıldı. Hz. Ömer'in hilafeti yıllarında öldü. Amr b. El-Hadramî'yi öldüren odur.)433[68]
Hind Binti Utbe
Raıwb. Abdişems'in kızı, Muaviye'nin annesi, Ebu Süiyan'm hanımı. O da bu yılın başlarında vefat
edenlerdendir. 434[69]
Yezid B. Kays B. El-Hatim Ez-Zaferi
Ensarlıdır. Uhut ve diğer gazaların hepsine katılmış bir sahabedir. Uhut harbinde pek çok yerinden
yaralanmıştır. Babası Kays b. Hatîm meşhur şairlerden biridir. (El Adevî onun Uhut'ta on iki yara
aldığını söyler o yüzden Peygamberimiz ona "Casir" adını vermişti. Ebu Ubeyd Köprüsü savaşında
şehit oldu.435[70]
432[67] Bu zat kimdir, bilemedim. Gaylan b. Seleme'nin oğlu ise o zaman hicri 13. yılda Dumetu'l Cendel'de Hz Halid'in yanında şehit olduğunu İbni Asakir Tarihi
Dımışk adlı eserinde bildirir. İbni EbiM Dünya da böyle söyler. Bir de Gaylan'ın kölesi Nafi vardır ki, bu, o mu? Ne Zehebi, ne diğerleri buna dair bilgi vermiyor. Bu
Gaylan ise meşhurdur. Taif teki Kaleyi İran Kisrasına yaptıran odur. Müslüman olup Peygamberimize geldiğinde on karısı vardı. Efendimiz ona "dördünü seç,
gerisini bırak" buyurdu. O da öyle yaptı.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/162
433[68] İbni Sa'd Vakıd'ın dedesini Abdi Menaf olarak verir (3/391). Ama bu yanlışlık sanırım dizgi hatasıdır. İbni Sa'd "onun hicret ettiğini, Efendimizin onu Bişr b.
Berâ b. Ma'rur ile ahiret kardeşi ilan ettiğini, Abdullah b. Cahş kornutsındaki seriyyeye katılıp, Amr b. El-Hadramiye -bir ok atarak öldürdüğünü, bütün harplere
katılıp Hz Ömer'in ilk hilafet yıllarında öldüğünü" anlatır. Zehebi de Tecrid'inde buna yakın bilgiler verir. 2/126
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/162
434[69] Hind hakkında bütün tabakat, terapim, hadis ve tarih kitaplarında izahlar var. Daha önce İslama girişinde de hayatına dair bilgiler verildi. Cesur bir kadındı.
Fetih yılı müslüman oldu. Efendimize bir kaç kadınla geldi, müslüman olduğunu açıklayıp yüzünü açarak "ben Utbe kızı Hind'im" dedi. Efendimiz ona "Merhaba!"
dedi. Efendimize; "Önce yeryüzünde en nefret ettiğinin o olduğunu, ama şimdi en sevgili insanın o olduğunu" söyledi. Açık sözlü idi. Efendimize gelip çok sorular
sordu. Efendimiz onların biatini alırken "...çocukarınızı da öldürmeyeceksiniz!" buyurunca "Bize çocuk mu bıraktın, onların hepsini Bedir'de öldürdün" dedi.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/162
435[70] Bak El-İsabe 6/346
Ebu Ubeyd B. Mes'ud B. Amr Es-Sakafî
Muhtar denen yalancı adamla Hz. Abdullah b. Ömer'in eşi Safiyye'nin babasıdır.
Rasulullah (s.a.v.)'in zamanında müslüman oldu. Ömer (r.a.) onu vali olarak atadı. Büyük bir ordunun başına verip Irak'a yolladı. Köprü savaşına onun adına nisbetle "Ebu Ubeyd köprüsü savaşı" dendi. Daha önce anlattığımız gibi harb bu köprünün yanında cereyan etmişti. Ebu Ubeyd de o gün orada şehid edildi. Bu köprü Fırat nehri üzerinde bulunup Hıyre ile Kadisiye arasındadır. Onu sahabe olarak İbnu Abdi'l Berr dışında hiç bir alim kitabına almamıştır. Halbuki onun Peygamberi görüp müslüman olması çok doğaldır.436[71]
Ebu Kuhafe Osman B. Amir Et-Teymi
Bu yılın Muharrem ayında doksan küsur yaşında iken vefat etti. Mekke fethi esnasında müslüman oldu. Fetih bitip ortalık sakinleşince Efendimiz Mescid-i Haram'a varıp oturdu. Ebu Bekr (r.a.) babasını elinden tutarak getirdi. Başı Akyuşan çiçeği gibi bembeyaz ağarmış, gözleri görmez olmuş, çok yaşlanmıştı. Peygamberimiz onu görünce: ihtiyarı evinde bıraksan da biz ona gelseydik buyurdu. Bunu Ebu Bekr'e ikram olarak söyledi. Sonra da: Şu ihtiyarın saçındaki aklığı değiştirin ama siyahtan sakının!" buyurmuştu.437[72]
Abdullah B. Sa'sa'a B. Vehb
Ensarlıdır. Adiy b. Neccar oğullarındandır. Uhut ve sonraki harplere katıldı. İbni Esir'in dediğine göre Ebu Ubeyd Köprüsü harbi günü şehid oldu.438[73]
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/163
436[71] Dr Tedmurî "Zehebi düşünmeden böyle diyor, oysa İbnu'l Esir onu Üsdü'l Gabe'de anıyor" der. Sanırım Dr Tedmuri yanılıyor. Zira İbnu'l Esir sonrakilerden olup esas tabakadan biri olmadığı için kaynak kabul etmez.436[71]
437[72] İbni Sa'd 5/451, 452; İstiab 3/93, 94, 4/126; İbni Kuteybe, Mearif 167, 587, 59 i; Üsdü'l Ğabe 5/275; El İsabe 2/460; El Kamil fl't Tarih 2/489; Zehebi, Tecrid 2/194; Hadis metni için bak; Müsned 6/349; Hakim 3/44, 246; Beyhaki, Delail 5/96; İbni Hibban, Zevaid no 1700; Ebu Davud 424; Müslim, Libas 78, 79; Nesai , ziynet (kebir) 5/416 no 9347, 9348; Beyhaki, Kübra 7/310; Ebu Avane 2/74 Kaynaklar onun İslam oluşu hakkında şu bilgiyi verirler; Ebu Bekr'in kızı Esma anlattı ki: Mekke fethinde Efendimiz (s.a.v.) Zu Tuvva'da konakladığında, Hz Ebu Bekr'in babası kız torununa "haydi yavrum beni Eba Kubeys dağına çıkar" dedi. O zaman kör olmuştu. Kız da dedesini oraya çıkardı. Ebu Kuhafe "yavrum ne görüyorsun?" dedi. "Bir kalabalık topluluk karaltısı görüyorum!" deyince "onlar süvariler" dedi. Kız "Aralarında bir ileri bir geri gelip giden biri var" deyince de: "Ha!, bu da süvarileri düzenleyen kişi" dedi. Az sonra attılar dağılmaya başlayınca durumu de-desine bildirdi. O da "süvariler yürüdüyse çabuk beni evime götür yoksa ezerler" dedi. Ben onu götürürken evine varmadan atlılar onu karşılamıştı. Kızcağızın boynunda altında bir gerdanlık vardı. Adamın biri onu görünce boğazından kopartıp aldı. Esma der ki: Peyamber Ka'be'ye girince Ebu Bekir (r.a.) babasını Peygamberi ziyarete getirdi. Efendimiz onu görünce "İhtiyarı evinde bıraksanız da biz onu ziyarete gelseydik" buyurdu. Ebu Bekir de senin ona gitmenden onun sana gelmesi daha iyi " deyince onu yanına oturttu. Sonra elini göğsüne koyup: "Müslüman ol!" buyurdu. Başı bembeyazdı. Rsulullah (s.a.v.): "Şu akların rengini değiştirin!" buyurdu. Sonra Ebu Bekir (r.a.) yeğeninin elinden tutup oradakilere: "Allah aşkına kızcağızın gerdanlığını verin!" dediyse de ses çıkaran olmadı. O da "Bacım bunu Allah için sadaka say" dedi.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/164
438[73] Üsdü'l Ğabe 3/128; Zehebi, Tecrid î/317; El İsabe 2/326
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/165
Hicri On Beşinci Yıl Olayları
Bu yılııı başlarında Şurahbil b. Hasene Ürdün'ü baştan sona harp yoluyla fethetti. Sadece Taberiyye halkı sulh yaptığı için sulh yolu ile fethedilmiş oldu. (Baş komutan Ebu Ubeyde (r.a.) Halid-b. Velid'i Ürdüne yolladı. O da El-Buka439[74] arazisini ele geçirdi. Ba'lbek halkı onunla anlaşmaya varıp bir anlaşma metni yazarak onalara teslim etti.
Muğira der ki: Halid onlarla "kilise ve evlerine dokunmamak şartı ile haraç vermeleri şartıyla anlaşma yaptı.440[75]
İbnu'l Kelebi der ki: Sonra Ebu Ubeyde Hımış'ı fethetmek arzusu ile yola çıktı. İlerde bulunan Halid b. Velid'in yanma vardı.
Birleşerek rumlarla çetin bir savaş yaptılar. Nihayet rumlar mağlup olup şehirlerinin içine kaçtılar. Müslümanlar da şehri kuşattı. Hıristiyanlar dayanamayıp, Ebu Ubeyde'den "mallan, canlan ve kiliselerinin bağışlanıp, Hımış topraklarının kendilerinde kalmasını, yüz yetmiş bin dinar'a karar verip sulh yaptılar.
Ebu Ubeyde, Hımış halkıyla aynen Şam halkıyla yaptığı şartlarla sulh yaptı. Rumların diğer şehirlerini harp yoluyla aldı.441[76]
Yermuk Savaşı
Meşhur bir savaştır. On beşinci yılın Receb ayında Rumlar Yermuk denen yere geldiler. Bu hadisenin -hicri- on üçüncü yılda olduğu da rivayet olunursa da ben yanlış olduğu kanaatindeyim. Rumlar yüz bin dşîden fazlaydı. Müslümanlar ise otuz bin kadardı. Müslümanların 3aş komutanı Ebu Ubeyde idi. Beraberinde ordunun diğer kanatlarının comutanlan vardı. Hıristiyan ordusu harpten kaçmamaları için kendi-erini beşer altışar zincire bağlamışlardı. Allah onları bozguna uğra-ınca, bunlardan biri Yermuk vadisine düşüp beraberlerinde bağlı bu-unanları da oraya çekmeye başlayınca peş peşe gelip vadiyi tıklım ıklım doldurdular. Denildiğine göre o vadinin içinde helak oldular. Atlar da gelip onları çiğneyince sayılamayacak kadar çok kişi öldü.
O gün müslüman komutanlarından pek çoğu şehid oldu.
Muhammed b. İshak "Rumlar yüz bin kişilik bir güçle Yermuk'e indiler. Başlarında Heraklius'un hizmetinde bulunabilmek için kendini ğdiş ettiren El-Sıklâb vardı." der
îbnu'I Kelbî ise şöyle anlatır: Rum ordusu üç yüz bin kişi idi. Ko-nutanlan aslen İranlı olup Hıristiyan
439[74] El-Bukâ', "Bukâı Kelb" denir. Ba'lbek İle Hımış arasında geniş bir arazidir. Yakut Mucemu'l Buldan
440[75] Tarihi Halife 139; Tarihi Dımışk 2/130
441[76] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/165
dinine girip Rumlara katılan Bâlân adında biriydi. Ebu Ubeyde (r.a.) bunlara karşı ordu birliklerini
opladı. Hz. Ömer (r.a.) da ona Said b. Amir b. Huzeym'in komuta-;ında bir destek grubu yolladı. On
beşinci yılın Receb ayının beşinde :etin bir savaştan sonra Allah kafirleri bozguna uğrattı."442[77]
Said b. Abdi'l Aziz ise "Yermuk harbi günü müslümanlar yirmi bin
1 Zehebi bu bölümü niçin atlıyor anlamıyorum. Biz naklini Halife b. Hayat’ın (Tarih 130) kitabından
terceme ettik.
kişi olup başkomutanları Ebu Ubeyde. Rumlar da yüz yirmi bin kişi olup komutanları Bahân ile
Saklâb idi." der.443[78]
İbrahim b. Sa'd, babası Sa'd aracılığıyla Saîd b. Müseyyeb'in babası Müseyyeb'ten şöyle dediğini
anlatıyor: Yermuk harbinde müslümanlar Rumlarla çarpışırken bir kişinin sesi dışında diğer bütün
sesler kesilmişti. O adam "Ey Allah'ın zaferi haydi yaklaş!" diye bağırıyordu. Başımı kaldırıp baktım
ki, o, oğlu Yezid b. Ebi Süfyan (r.a.)'m bayrağı altında çarpışan Ebu Süfyan'di.444[79]
Vakidi anlatıyor: Bize Abdulhamit b. Ca'fer, babası Ca'fer-Said b. Müseyyeb isnadıyla Cübeyr b.
Huveyris'ten rivayet ediyor: "Yermuk savaşma katıldım. Demir vuruşmalarından başka hiçbir ses
duymuyordum. Ancak o arada birinin bağırarak "Ey Müslümanlar bu gün Allah'ın sizi en güzel
imtihan ile sınadığı gündür." diye imlediğini duydum. Gördüm ki o, oğlunun sancağı altında
çarpışan Ebu Süfyan idi.445[80]
Süved b. Abdilaziz, Husayn Şa'bi isnadıyla Süveyd b. Ğafle'nin dediğini nakleder:
-Yermuk harbinde düşmanı yenince pırıl pırıl bir ipek kaftan ele geçirmiştik. Onu giyinip, hoşuna
gideceğini sanarak Ömer (r.a.)'m huzuruna çıktık. Biz onunla karşılaşınca ona selam verdik. O bize
kötü söyleyip taşa tuttu. Biz de kaçıp ondan öyle kurtulduk. Birimiz "herhalde bizim hakkımızda
kötü bir laf duymuş" dedi. Birimiz de "belki de şu kıyafetimizden dolayıdır. Haydi onu çıkarın" dedi.
Biz de bu elbiseleri çıkarıp tekrar varıp selam vedik. Bu kere bize "merhaba" diyerek halimizi
hatırımızı sordu ve "Siz yanıma kafir kıyafeti ile geldi niz. Şimdi ise müslüman kıyafeti içindesiniz. Bir
müslümana şı kadarcıktan fazla ipekli giymesi asla doğru olmaz!" deyip elinin döı parmağını
gösterdi.446[81]
Malik b. Abdillah der ki: Yermuk harbi günü, gördüğümden dah; şerefli bir kimse görmedim. O gün
çok güçlü yaman bir cengave onunla karşılaştı. Bu cengaveri öldürdü. Sonra başka biri çıktı onu d.
öldürdü. Sonra bir üçüncüsü çıktı onu da öldürdü. Sonra başka bir çıktı onu da öldürdü. Sonra bir
üçüncüsü çıktı onu da öldürdü. Sonn Rumlar bozguna uğrayıp kaçışınca o peşlerine düştü. Ben de
onu takıl ettim. Daha sonra kendine ait büyük bir kıl çadıra gelip orada konak ladı. Sonra da bir
çanak istedi ve etrafındakileri de su içmeye dave etti. Ben "bu kimdir" diye sordum da "Amr b.
442[77] Tarihi Halife b. Hayat 130; Tezhibi Tarihi Dımışk 1/160; Ma’rife ve’t Tarih 3/378
443[78] Tarihi Dımışk 2/143
444[79] İbni Ebi Şeybe, Musannef 13/36; El Ma'rife ve't Tarih 3/379; Tarihi Dımışk 2/157; Tehzibu Tarihi Dımışk 1/170
445[80] İbni Asakir 2/140; El Ezdi, Futunu'ş Şam s. 220'de Ebu Söfyan'ın bu konuşmasını tam olarak verirler. Biz ilerde dipnot olarak vereceğiz
446[81] İbni Ebi Şeybe 8/168 h.no 4730 ve 13/36 h.no 15684; İbni Hazm, Muhalla 4/253
Ma'dî Kerib'tir." dediler.447[82]
Urve der ki: o gün En-Nadr b. El-Haris b. Alkame el-Abderî Üe Abdullah b. Süfyan b. Abdu'l Esed el-
Mah'zûmî şehit oldular.
İbni Sa'd da '"O gün Nuaym b. Abdillah b. Nahham el-Adevî şehil oldu" der. Derim ki "Nuaym'dan
biz daha önce bahsetmiştik." Deniliı ki: Ebu Ubeyde'nin kanat komutam Kubaş b. Eşyem el-Kinanî
idi.448[83] Yine İkrime b. Ebi Cehl, Abdurrahman b. El-Avvâm, Ayyaş b. Ebi Rabîa ve Amir b. Ebi
Vakkas ez-Zühri de orada öldüler.449[84]
Yermuk Harbînin Cereyanı450[85]
İbni İshak anlatıyor: Müsenna b. Harise Ölünce dul kalan eşi Selma, Sa'd'la evlendi. Bu on dördüncü
yılda idi. O yıl müslümanlara haccını bizzat Ömer (r.a.) yaptırdı. Ebu Ubeyde b. Cerrah da o yıl
ordularıyla Şam şehrine girip orada kışladı. Rumlar sıkışınca imparator Heraklius, Rumları
Antakya'ya götürdü. Yanlarında araplaşan Lahm, Cüzam, Belkın ve Beliy gibi kabileler de vardı.
Ermenilerden de büyük bir grup vardı. Heraklius oradan has adamı Saklan'ı baş komutan olarak yüz
bin kişiyle harekete geçirdi. On iki bin Ermeni de onlarla idi ve başlarında Çorca vardı. Araplaşandan
da on iki bin kişi Cebele bin Eyhem başkanlığında katıldı. Müslümanlar da Ebu Ubeyde komutasında
yirmi dört bin kişiyle harekete geçti. On beşinci yılın Recep ayında iki ordu karşılaşıp çetin bir
çarpışma oldu. Rumlar bu saldırıyla müslümanlann otağına kadar girdiler. O gün kadınlar da
çarpışmaya katıldı. Bunlar arasında Haris b. Hişam kızı Ümmü Hakim de vardı ki, adeta erkeklerle
yarıştı.
Safvan b. Abdirrahman b. Cübeyr de şöyle anlatır:
-Müslümanlar Şam ve Hımış şehrini alıp halkıyla anlaşma imzaladığı vakit Rum imparatoru ve
askerleri Antakya'daydı. Rum patrikleri, Kinnesrin ve Cezire halkı orada imparatora geldiler ve:
"Heraklin'den kendileriyle müslümanlara karşı savaşa katılmasını istediler ama "o bunu reddetti.
Onlar da "öyleyse bir adam görevlendir de biz de onunla gidelim!" dedi. Kınnesrin Rumlarıyla
Cezire ve diğer yerler halkından çok katılan oldu. Bu haber Hımıs'taki müslümanlara ulaşınca onlar
birliği sağlamak üzere Şam'dakilerin yanına gitmeyi arzu
ettiler. O zaman Hımış halkı onlara "Biz sulhumuzda duruyoruz. Eğer siz zafer kazanırsanız ne âlâ,
biz size karşı savaşmayız rumlara da yardım etmeyiz!" dediler. Onlar da Şam'a hareket etti. Rumlar
da Hımıs'a, Ba'lbek'e, Bukâ şehrine sonra da Şam civarına geldiler. Bunun üzerine müslümanlar
447[82] Amr b. Ma'dİ Kerib. Yemen'li olup önce müslüman oldu. Daha sonra dinden döndü. Hz Ebu Bekir zamanında tekrar müslüman olup cihada katıldı. Bundan
sonra gayet iyi müslüman olarak yaşadı.
448[83] El-Ezdî, Futuhu'ş Şam 189; El Kamil 2/412; Belazuri, Futuhu'ş Şam s. 141
449[84] Tarihi Halife s. 131
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/166-168
450[85] Zehebi merhum Yermuk harbini de diğerleri gibi atlayıp harbe dair hiçbir bilgi vermiyor. Bu yüzden ben kaynaklardan konuyu tamamlıyorum. (Mütercim)
Ürdün yerleşim bölgelerinde yerleşen müslüman kardeşlerinin kendileriyle arasına Rumlar gireceğinden korkup hemen Câbiye'ye geldiler. Diğerleri de gelip onlara katıldılar ve hepsi bir beraberlik oluşturdular. Abdurrahman b. Cübeyr devamla der ki:
Kuvvet komutanları Yezid b. Ebi Süfyan'in çadırı altında toplanıp Kuzâ'a'lı casuslarının düşmanın sayısı ve Rakâd nehri kenarındaki ve Murcu'l Cevelân'daki yerleşimleri hakkındaki bilgileri dinlerken Ebu Süfyan yanlarına gelip "Ben sanmıyordum ki, ben böyle bir kenarda kalacağım ve Kureyş çocuklarını yapacakları harbi ve hileleri benim karşımda müzakere ederlerken göreceğim ve de bu müzakereye davet edilmeyeceğim." dedi. Onlara da: "Şu ihtiyarınızın da görüşünü alır mısınız?" dediler. Onlar da: "Buyur ya Eba Süfyan" dediler. O sorunca onlar da Huzaa'lının getirdiği haberleri ona söylediler. O zaman Ebu Süfyan "Sizin şu ordugâhınız bir kere iyi bir ordugâh değil. Korkarım ki Filistin ve Ürdün hıristiyanları gelip Medine'den size gelecek destek kıtası ile aranıza girip engel olurlar. Siz onların askerleri arasında kalırsınız. Haydi buradan ayrılın ve size yardım gelebilecek bir yerde karargâh kurun.1' dedi. Onlar bunu kabul edince Ebu Süfyan:
-Bunu kabul ettiğinize göre şimdi Halid b. Velid'i süvarilerin başına komutan yapın ve ona Rukad'i takiben gelen bir yerde süvarilerle durmasını emredin. Bir de okçuların başına bir adam verin. Yanma okçuları gönderip "iki ordu ile süvarilerin arasında durmasını emredin. Zira seher vakti asker yürürken büyük gürültü olacak, o zaman düşmanın size karşı tamahı artacak, o zaman size saldıracak olursa, bu süvariler onları karşılar ve defeder. Eğer süvarilere bir saldırma olursa okçular onları darma dağın eder" dedi. komutanlar Ebu Süfyan'm görüşünü kabul ettiler.
Şafak vakti gelince müslümanlar "haydi gidiyoruz" diye tellal çağırttı. Rumlar müslüman ordusu gidiyor, diyerek harekete geçti. Ama süvariler fırlayıp onlara engel oldu. Böylece asker rahat hareket etti, okçular da onları takib etti. Ardından süvariler geldi. Böylece Yermuk'un arkasına kadar gelip, arkalarına almış oldular. Rumlar da gelip Diyri Eyyub ile Yermuk nehrini takiben gelen bölge arasına yerleştiler. Nehir aralarında kaldı. Günlerce ordugâhta kalındı. Rum komutan Mâhân, Halid b. Velid'e "istersen bir grup süvariyle sen, bir o kadarıyla ben çıkayım, sana bizim ve sizin lehinize olan bir hususu anlatayım. Halid kabul edip uzun zaman karşılıklı konuştular. O şöyle diyordu: Sen de biliyorsun ki sizi yurdunuzdan çıkarıp buraya getiren sebep pahalılık ve kıtlıktır. Ben diyorum ki, sizden her birine onar dinarla yiyeceğini giyeceğini katığını ve yükünü almış bir binek vereyim de bunları alıp ülkenize dönün ve bu sene halkınız bununla geçinsin. Ertesi yıl olunca siz adamlarınızı yollayın biz yine aynısını size gönderelim. Biz buraya sizin asla boy ölçüşemeyeceğiniz kadar kalabalık bir orduyla geldik." dedi. Hz. Halid de:
-Biz ülkemizden açlık ya da kıtlıktan dolayı çıkmadık. Fakat biz arap toplumu kan içmeye alıştık, bize mm kanından daha tatlı bir kan olmadığı söylendi. Biz de kanınızı akıtıp içmeye geldik, dedi. Mahan'ııı adanılan birbirine bakıp "Biz arapların kan içtiğine dair hiçbir konuşma yapmamıştık." dediler.
Velid b. Müslim, Ebi'l Ca'd'ın oğlunun biri, babası Ebu'l Ca'd'dan şunları dinlediğini anlatır: Mâhan orada teklifleri arasında müslümanlara rum kızlarını işaret ederek onları teklif etti. Onlar da bunu kabul etti. Büyük bir at grubu getirdiler, askerlere de ateş yakma emrini verdiler. Onları alıp rum köprüsüyle tozlu yola gelince, rum askerleri saldırıya geçti. Uzun bir çarpışma oldu.
Çarpışma şiddetlenince gece karanlığından faydalanarak geldiği yol ve köprüden geçerek onlardan kurtuldular. Rumlar: "Araplar bozguna uğradı!" diye bağırdılar. Rumlar da ateşin aydınlığıyla dans ederek çıkıp seksen bin kadarı Yermuk vadisine tepe üstü düştüler. Son düşen ilk düşenin ne olduğunu hiç anlayamadı.
Yine Velid, Safvân b. Amr aracılığıyla Abdurrahman b. Cübeyrden nakleder:
-Müslümanlar saldırınca rumlar da saldırdı. Harpte birbirinden kaçmamaları için ayaklarından birbirine zincirle bağlanmışlardı. Çetin bir çarpışma oldu. Rumlar bozuldu. Müslümanlar onları kovalamaya başladı. Mahân adlı kokmutanı el-Cevlân tarafından yetişip öldürdüler.
Said b. Abdilaziz, Şam ileri gelenlerinden rivayetle, bu harbi şöyle anlatır:
-Mâhân ordusunu yürütünce Ebu Ubeyde; sağ kanada Muaz'ı, sol kanada Kusâme b. Üsâme'yi, piyadelerin başına Haşini b. Utbe'yi, süvarilerin başına Halid b. Velid'i alarak onları karşıladı. Amr b. El-Âs bir tarafı, Yezid b. Ebi Süfyan bir tarafı, Şurahbil b. Hasene bir bölümünü, Ebu Ubeyde de bir tarafını yönetiyordu. Müslümanların her gurubu bayraklarıyla çıktılar. İçlerinden toplumun eşrafı da vardı. Ezd kabilesi ordunun üçte biriydi. Hımyer, Hemdân, Mezhiç, Havlan, Has'anı, Huzâa, Lalım, Cüzzam, Kinde ve Hadramuttan gruplar vardı. Ebu Ubeyde müslümanları harekete geçirerek şöyle dedi:
-Allah'ın kulları! Siz Allah'a yardım edin ki, o da size yardım etsin, ve size sebat versin. Allah'ın kulları sabredin, zira sabır küfürden, kurtuluş, Rabbin rızasına erişmeyi, ardan kurtulmayı sağlar. Saflarınızı terk etmeyin, onlara doğru ileri fırlamayın ve çarpışmaya ilk önce siz başlamayın. Mızraklarınızı ileri doğru sallarken kalkanla kendinizi koruyun. Mümkün mertebe susup sadece içinizden Allah'ı zikredin ve benim emrimi bekleyin." dedi.
Muaz b. Cebel öne çıkıp adamlarına: "Ey Kur'an Ehli, Kitabın koruyucuları, hidayet, hak ve rahmet yardımcıları! Allah'ın rahmeti, onun cenneti sadece gönül arzusu ile elde edilir. Onun geniş rahmet ve bağışına ancak özü sözü doğru olanlar ulaşır. Siz, Allah'ın Maide süresindeki (ayet 9) "Allah sizden iman edip, salih amel işleyen-ler(varya), onları yer yüzüne, kendilerinden Öncekileri halife yaptığımız gibi halifeler yapacağız" ayetini dinlemez misiniz. Öyleyse Rabbinizin sizi düşmandan kaçarken görmesinden utanın. Siz onun dindesiniz, onun dışında sığınacak yeriniz yok. Ondan gayrisinde de izzet ve şeref yok." dedi, saflarda dolaşıp ikazını yaptı. Sonra onları harbe teşvik ederek yerine döndü.
Amr b. El-Âs da saflar arasına girip onları teşvik etti ve "Ey insanlar! Artık gözünüzü kırpın, bineğinize atlayıp mızrağınızı kavrayın. Size saldırırlarsa fırsat verin. Size vuruş geçip de mızrağınızın ucuna yaklaştıklarında üzerlerine aslan gibi sıçrayın. Doğruluğa razı olan ona sabreder, yalanı çökertir. İhsana ancak ihsanla karşılık verilir. Ben duydum ki, müslümanlar buraları arazi arazi, saray saray alacaktır. Onların toplumu ve sayılan sakın sizi korkutmasın. Siz ciddiyetle sabrederseniz onlar keklik yavrusu gibi dağılacaktır." deyip yerine döndü.
Sonra Ebu Süfyan ortaya çıktı. O gün o -yaşlı olduğundan- orada sadece gönüllü asker olarak bulunuyordu. Bunun için Hz. Ömer'den izin almış, gelişi de bereket olmuştu. Safları
dolaşıp: "Ey müslümanlar, sizler Arap iken şimdi ise ailenizden uzak, Mü'minlerin emirinden ve imdad güçlerinden uzak bir halde Acem (Iran) topraklarına gelmek nasib olmuştu. Şimdi ise vallahi, sayısı çok, size karşı kini çok bir orduyla kaşılaştımz. Onları kendi ülkelerinde, hanımlarının ve milletlerinin gözü önünde rüsvay ettiniz. Vallahi yarın sizi bunların elinden kurtarıp hakkın rızasına şu sevilmez yerde sadece sabır ve kafirle karşılaşma sadakati kurtarır. Bu değişmez bir kuraldır. Arazi ar-kanızdadır. Mü'minlerle aranızda sadece çöl var. Sabırdan başka hiçbirinizin yapacağı birşey yok. Allah'ın va'dini ummak en makul hayırdır. Kılıçlarınızla korunun, onu iyi kullanın, sizin kaleniz o olsun.'" dedi.
Sonra Ebu Süfyan kadınlara geldi: o gün oraya kocaları ve oğullarıyla beraber gelen pek çok Muhacir hanım vardı. Ebu Süfyan onları ordu saflarının ardına yerleştirip onlara önlerine taş toplamalarını emretti. Sonra da: "Eğer müslüman erkeklerden kim sizden tarafa kaçacak olursa ona bu taşı atın ve onlara "Düşman topraklarında İslâmdan, müslumanlardan ve İslâmdan firardan sonra kime sığınacağınızı umuyorsunuz, deyin, Allah, Allah!" dedi. sonra hepsine dönüp:
-Ey İslâm milleti! İşte başımıza gelen geldi. İşte Allah'ın Peygamberi ve cennet önünüzde, şeytan ve cehennem ardınızda, diyerek meydanda yerini aldı.
Rumlar yerlerinden müslümanlara doğru ağır ağır ilerlemeye başladılar. Yanlarında haç vardı. Keşişleri, ruhbanları, Patrikleri ve büyük Papazları da geldi. Gök gürültüsü gibi yürürken ses çıkarıyorlardı. Liderleri ordudan ölüm üzere biat aldı. İçlerinden harpten kaçmamaları için tam üç yüz bin tanesi onar onar kendilerini zincire bağlattı.
Halid onların gelişine bakıp koşarak müslüman saflarını yarıp Ebu Süfyan'ın oturttuğu yerde duran kadınların yanma geldi ve:
-Ey Mü'min hanımlar, size doğru kaçıp gelen hangi adam olursa olsun Öldürün, dedi. Sonra gelip baş komutan Ebu Ubeyde ile istişare etti. Süvarileri ikiye ayırıp birine Halid, diğerine de Kays b. Hübeyre geçmesi ve süvarilerin piyadelerin sağ ve sol kanatlarının arkasında durmaları, öndekilere saldırırlarsa onların yerlerinde kalmaları aksi olursa derhal hücuma geçmesi, Ebu Ubeyde'nin olduğu yerdeki güçlerin başına Said b. Zeyd'in geçip onun bizzat harbe katılması, orduya nasihat ve teşvik yapması kararlaştırıldı.
Said b. Abdilaziz'in nakledişine göre; o gün Ebu Ubeyde askere nasihatini yapınca içlerinden birisi: "Ben bu gün dünyadaki işimi bitirmek arzusundayım, Peygamber (s.a.v.)'e arz edeceğin bir ihtiyacın var mı?'" dedi. Ebu Ubeyd (r.a.) da: "Evet, benden ona selam söyle ve "Rabbimizin bize va'd ettiği şeyi doğru bulduğumuzu" haber ver. dedi. Sonra bu zat öne geçip savaşa girdi ve ilk şehid o oldu.
Sonra rum ordusu yığılıp çöken bulut gibi müslümanlara saldırdı. Sol kanatları müslümanlann sağ kanadına yaklaştı. O zaman Muaz (r.a.) ortaya çıkıp: "Ey müslümanlar! Onlar çok iyi hazırlanmışlar. Vallahi bunları karşılaşmada sadakat göstermek ve tehlike anında da sabretmekten başka defedecek bir güç yoktur." deyip atından indi ve: "Kim ata binip de at üstünde çarpışmak işitiyor?" diye sorunca, o vakit yeni delikanlı olup gelmekte olan oğlu Abdurrahman fırladı ve "babacığım, ben, müslümanlar arasında ihtiyaç duymamakta benden daha iyi bir süvari olamayacağını umuyorum. Babacığım sen piyade olduğuna göre süvari senden daha ihtiyaçsiz olacak. Piyadelerse
müslümanlann en ileri gelenleridir. Seni yaya olarak yerini sabırla koruduğunu gördüklerinde inşaallah onlar da sabredip yerlerini koruyacaklardır." deyince babası: "Allah ikimizi de başarıya ulaştırsın!'' dedi.
Sonra rumlar saldırıya geçti. Papazlar onları teşvik ediyordu. Muaz bunları duydukça: "Allah'ım ayaklarını sars, kalblerine korku sal bize sükûnet indir. Takva sözünden bizleri ayırma, bize karşılaşmayı sevdir, biz hükmüne razı olduk." diye dua ediyordu.
Rum komutam Bahân safları arsında dolaşıp "sabrı, çocukları, mallan ve devletleri korumak için çarpışmalarını söyleyip, sol kanat komutanı Zerbîcan'a "saldır" emrini verdi. Bu nıel'ûn ibadete düş-kündü. Yanındaki din adamlarına ve komutanlara "başkomutan saldırın" diyor, dedi. Papazlar da hazırlanıp müslümanların sağ kanadına saldırdı. Saatlerce süren bir çarpışma oldu. Sonra rumlar dağlar gibi bir orduyla tekrar oraya saldırınca müslümanlar oradan kopup ordunun kalbine doğru kaydılar. Bu esnada bir kısım insan ortaya çıkıp askere katıldı. Ordunun ortasında muazzam çarpışıp bayrağın altından ayrılmadı. O gün sağ kanatta olan Zübeyd (r.a.) Haccac b. Abdi Yeğûs ile ortaya geldi ve toplanın diye bağırdı. Beş yüz kadar toplandı ve karşılarındaki rumlara saldırınca, sağ taraftan kaçan müslümanlan takibe fırsatları olmadı. Geri çekilenler de geri dönüp tekrar saldırdı ve ilk önceki yerlerini aldılar. Müslümanlardan geri kaçmak isteyenleri de hanımlar sopa ve taşla karşıladı.
Harp şiddetlenince çok kişi şehid oldu. En çok Ezd kabilesinden öldüler. O gün Amr b, Tufeyl de öldü ve bahsinin rüyası doğru çıktı. Müseyleme ile Yemame'de savaşılırken babası Tufeyl, rüyasında bir kadının kendini fercine soktuğunu, oğlu Amr'ın onu kurtarmaya uğraştığını görmüş ve "beni rüyamda fercine sokan kadın, toprak olsa gerek, ben herhalde şehit olacağım, oğlum da yaralanıp belki sonradan o da ölüp yanıma gelecek" diyerek rüyasını yorumlamıştı.
Cündüb b. Amr sıçrayıp bayrağı aldı ve: "Ey Ezd müslümanlan! Öldürülmekten, düşmandan ve günahtan ancak savaşan kurtulabilir.
Öldürülen şehid olacak, kaçansa kaybedecektir, bayrağı yalnız yiğit kahraman korur deyip çarpışmaya girdi ve şehit olana dek savaştı.
Aslen Ezd kabilesinden olan Rasulullah'ın arkadaşı Ebu Hüreyre ileri çıkıp onları teşvik ederek "Hurilere ve Rabbinizin komşuluğuna koşun. Rabbinize bundan daha sevimli olacağınız bir yer yoktur. Dikkat edin ve bilin ki, sabredenlere daha fazlası vardır" diyordu.
Ezd'liler onun etrafını kuşattılarsa da az sonra bozguna uğradılar, hatta rumlar etraflarında değirmen taşı gibi dönüyordu. Kafa tası kemiklerinin kopup yere düştüğü bileklerin kesilip ellerin havada uçuştuğu bundan daha çetin bir gün pek az görülmüştür. İnsanlar toz duman altında kaldı. Orduda kabilelerin çoğu sağ kanatta idi.
Halid sol taraftan saldırdı. Sağ kanat sola kayınca orta ile sağ kol bir grup gibi oldu. Halid ve süvarileri o gün altı bin kadar rum öldürdü. Yaralanan diğer rumlar müslüman çadırlarına girdiler. Halid ordugâh'a yaklaşanları kovmaya çalışıyordu. Rumların onlara çevirme planını anlayınca "Ey müslümanlar! Bunlarda gördüğünüz gibi dayanacak güç kalmadı, daha şiddetli daha şiddetli
savaşın. Allah'a yemin ederim ki, o bunları bizim elimize teslim edecektir." diye bağırdı.
Halid ordusunu rum ordusuna karşı siper yaptı. Karşısına aldığı tarafta yüz bin rum olduğu söylenir. Kendileri bin kişilik bir süvari birliği ile onlara saldırdı. Bu öyle bir hamle oldu ki anında rumlarm bir-liği bozuldu. Müslümanların diğerleri de onlara saldırınca rumlar geri kaçmaya, müslümanlar da kovalamaya başlayıp sağ ve sol tarafları da hesaba kattılar.
Halid bu saldırı ile komutan Derbîcan'in yanma kadar vardı. Bu komutan arkadaşlarına: "Beni elbisenin içine dürün!" diyerek bir kumaşa büründü ve: "Şu müslümanlarla savaşmaktan beni kurtarmasını Allah'tan çok istedim. Ne onlar beni, ne ben onları göreyim. Ne onlar beni, ne ben onları yeneyim. Bu gün kötü bir gündür" demiş, arkadaşları da üzerine çullanıp onu öldürdüler.
Ermeni kralı Cerhin ordunun sağ kanat komutanı olan Kanâtir'a: "Haydi saldır!" deyince "Ben de komutanım, sen de ayrı bir komutansın. Üstelik sen bana itaat etmek üzere emir aldığın halde sen bana emir mi veriyorsun?" deyip çekiştiler. Sonra Kanatır hücuma geçti. Sol kanat ile orta arasındaki kabilelere saldırıp onları dağıttı. Sol kanat saftan bozuldu. Sadece bayrakçılar ve muhafızlar yerinde kaldılar ve çarpıştılar. Rumlar bozguna uğrayanların ardından kovalayıp ordu-gâha girdi. Bu kere müslüman hanımlar kaçanlara karşı çadır direklerini söküp ellerine alarak onların kafalarına vurup taşlarla saldırdılar ve "İslam'ın şerefi nerede, anaların hanımların ırzı nerede?" diye bağırdılar. Böylece kaçanlar da dönüp savaşanlara katıldı. O gün üç mızrak ve iki kılıç kırıldı. Kılıcı kırılınca Kubâs "Allah yolunda birine iğreti olarak kim bir kılıç ya da mızrak verirse, kendini Allah'ın evliyaları ile bulur. O kimse harpten firar etmeyeceğine müslümanlar zafere erene ya da ölene kadar harpten ayrılmayacağına dair Allah'a söz vermiştir." diyordu. Kubaş o gün çarpışanların en iyilerindendi.
Ebu'l A'ver es-Sülemi de insanlara "Ey Kays oğullan! Bugün sevab ve sabır nasibinizi alın. Zira dünyada sabır izzet ve ikram, ahirette de rahmet ve fazilettir. Sabredi, sabir yarışı yapın." dedi.
Sonra insanlar ordunun kalbine doğru kaçarak geliyor yerini orada alıyordu. Orada komutan olarak Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl vardı. Said, rumların geldiğini görünce durumun kötülüğünden korkup hemen yere atladı, diz üstü çöktü. Tam yaklaştıklarında ilk gelen adama mızrakla dürttü sonra tıpkı bir aslan gibi onların üzerine atılıp çarpışmaya başladı. Diğerleri de ona doğru gelmeye başladı.
O günün en muazzam insanlarından biri de Ebu Süfyan oğlu Yezid idi. Babası yanına gelmiş ve "Yavrum, şimdi Allah'tan korkup sabretmen gerek. Zira bu gün bu vadide bulunan her müslüman savaşla kuşatılmış haldedir. Ya sen ve senin gibi komuta işini üstlenenler nasıl ola. Emir olanlar cihad ve nasihata daha muhtaçtır. Yavrum Allah'tan kork ve vazifene iyi sarıl. Kardeşlerinden hiç birisi harbde ecir ve sabra, İslâm düşmanalarına saldırma cesareti göstermede senden daha arzulu ve atılgan olmamalıdır!" deyince "Öyle yapacağım" dedi. o gün olduğu kanatta müthiş çarpıştı.
Rumların bir kanadı Amr b. Âs'm komutan olduğu bölgeye saldırdı. Onlar gerileyip ordugâhın başına kadar geriledilerse de sırtını dönüp kaçma da, çarpışa çarpışa bozulmadan gerilediler.
Müslüman hanımları yerlerinden inip meydana gelerek kaçanların yüzlerine vurdular. El-As kızı Ümmü Habibe "Sevgilisini bırakıp kaçanın Allah yüzünü karartsın, kızını bırakıp kaçanın yüzünü
karartsın" diye bağırdı. Bir hanımın da "Bizi koruyanı ay acaksanız bizim eşimiz değilsiniz" dediği duyuldu. O zaman müslümanlar geri döndü. Amr ve arkadaşları hemen dönüp eski yerlerini aldı.
Şurahbil b. Hasene de orta tarafta birliğiyle çarpışırken, bir ara arkadaşları geriledi. O yerinde kalıp onlara: "Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını, cennet onların olmasına karşılık satın aldı" ayelini okuyup "Canını Allah rızası için Allah'a satanlar, cennette Allah'a komşuluğu isteyenler nerede?" diye bağırdı. İnsanların çoğu hemen geri döndü. Ebu Ubeyde onların gerisinde destek kıtasında duruyordu.
Kays b. Hâbeyra, müslüman süvarilerini safların ardında ve müslümanların sol tarafının ordugâha sığındığını ve rumların da onlara doğru ilerlediğini ve süvarileri ile yolu kesip Halid b. Velid'in sü-varilerini gözetlediklerini görünce askerleriyle bunlara saldırdı. Müslümanların gerisi de peşinden gelip çarpıştılar, ve şafalarına kadar
vardılar. Halid bu durumu görünce önündeki rumlara saldırdı. Birbirlerine yöneldiler. Diğer müslümanlar da yavaş yavaş onlara katıldı.
İşte bu esnada Ebu Ubeyde (r.a.), Sa'd b. Zeyd'e "saldır" emrini verdi. Müslüman ordusu hep birden saldırıya geçti. Sesli tekbirler aldılar. Tek bir darbe gibi vurdular, kılıcı vurup mızrağı sapladılar. Allah Peygamberine söz verdiği zaferi indirdi, kafirlerin ayağını kaydırdı. Allah'yardımcı olarak meleklerini indirdi de bunlar müşriklerin yüzlerine ve omuzlarına vurdular.
Halid (r.a.) ilk atılanlardandı. Müslümanlar da onunla hücuma geçip tam bir ölüm kalını savaşı verdiler. Birbirlerine saldırarak büyük çukur (yar, uçurum)ların bulunduğu bir yerin üzerinde bir tepeye geldiler. O gün çok sisli göz gözü görmez bir halde olduğu için tepeden bu yarlara düşmeye başladılar. Kimi bu olayın gece olduğunu söyler. Son düşen ilk düşene ne olduğunu bilmiyordu. Tahminen seksen bin kişi kadar oradan aşağı düştü.
Ebu Ubeyde harbin ertesi sabahı Şeddad b. Evs'i oraya bunları saymaya yolladı. Bunlar seksen bin civarında sayıldı. İşte bu çukurluklara o günden beri içine başüstü düşülen yer anlamına gelen Vâkûsa denildi. Bu güne kadar da bu adla anılır. Savaş esnasında da sayılamayacak kadar rum öldürdüler. Gece geçip ertesi gün ağirincâ ortalıkta kimseyi göremeyince düşmanı saklandı sanıp vadiye süvarileri gönderdiler. Çobanlar onlara; bunların bu çukurlara düştüğünü söylediler. Liderlerini sorunca, onun geceleyin kırk bin kişiyle kaçtığını söylediler.
Sonra Halid bunların peşine düşüp onların bir kısmım yakaladı. Şam şehrine kadar onları takib etti. Oradan ayrılıp her tarafta rumları aradı ve bulduğunu öldürdü. Halid (r.a.) Şam'dan rum liderini yakalayabilmek için ayrılıp onu Ğuta'ya doğru inen el-Ukab tepeciğinde ulaştı.
Oraya yaklaşınca rumlar tepeden taş atmaya başladı. El-Eşter ileri geçti. Bir de baktı- ki önlerinde iri kıyım bir rum askeri var. Koşup üzerine atladı. Her ikisi de üzeri dümdüz bir kayanın üzerine gittiler ve kılıçla çarpıştılar. El-Eşter mm'un elini koparttı. Rum Eşter'e hamle etse de birşey yapamadı. İkisi de kucak kucağa boğuşurken kayanın üzerine düştüler. Sonra oradan aşağı kaydılar. Halid (r.a.) bu iri kıyıma sarılmış bırakmıyor ve:
O^Ljaii Jji De ki: Benim namazım, ibadetim, Ölümüm ve hayatım -hep- alemlerini rabbi Allah'adır.
Ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim" (Enam 162) ayetini okuyordu.
Nihayet boğuşa boğuşa dağın başında Halid atılıp rumu öldürdü. Rumlar arkadaşlarının öldürüldüğünü görünce bozulup tepeyi terk ettiler. El-Eşter orada iyi imtihan verdi. Tek başına on üç rum askeri öldürdü.
Halid ve arkadaşları orada Hımıs'a kadar Allah düşmanlarını arayıp her yeri yokladılar. Hımış halkıyla eski anlaşmayı tekrar yeniledi ve Ebu Ubeyde'yi beklemek üzere orada kaldı.
Ebu Ubeyde de Yermuk'te kalıp ölenlerin defni ile uğraştı. Zaten kafirle çukurlara düşmüşlerdi. Allah onları bu çukurlara gömmüştü. Ebu Ubeyde durumu mektupla Halifeye bildirdi.
Daha önce Ebu Bekr (r.a.) Şam'a fethe yolladığı her komutan idaresine bir vilayet vermişti. Hımıs'ı Ebu Ubeyde'ye, Şam şehrini Yezid b. Ebi Süfyan'a, Ürdün'ü Şurahbil'e, Filistin'i de Amr b. Âs ile Alkame'ye vermişti. Harp bitince, Alkame orayı bırakıp Mısır'a hareket etti. Şam diyarını ele geçirince her birinin hissesine pek çok insan düştü. Emirler kendi aralarında "bundan sonra düşmana karşı tek vücud olmak için bir yerde toplanmaya" karar aldılar.451[86]
Cerace'nin Müslüman Oluşu
Taberi tarihinde Ubade ve Halit b. Velid (r.a.)'dan harbin bu safhasında şu bilgiyi verir:
(Yermuk harbine Peygamberimizin ashabından bin kişi katıldı ki, bunların yüz kadarı bizzat Bedir harbine katılanlardandı.
Birisi Halid b. Velid'e "Rum ne kadar çok! Biz ne kadar azız!" deyince "Rum ne kadar az, biz ne kadar çoğuz. Asker zaferine göre çok, yenilgiye göre az sayılır, insan sayısına göre değil. Ah atım Eşkar'ın ayağının iyileşmesini ne kadar isterdim" dedi.
Harp şiddetlenip insanların birbirini biçtiği bir sırada Medine'den halifenin postacısı geldi. İçinde başkomutanlığın Halid'den alınıp Ebu Ubeyde'ye verilişi vardı. Ordunun ihtilafa düşmemesi için askerden durum gizlendi.
(İmparator Heraklius Cerace b. Tozra adlı komutanın emrine güçlü bir ordu verip Yezid b. Ebi Süfyan karşısında olmasını emretmiş, o da gelip hizasına, otağına kurmuştu.)
Cerace iki ordunun arasına gelip "Halid buraya gelsin!" diye imledi. Halid de yanına vardı. İkisi de at üstündeydi. Birbirlerine can güvenliği sözü verdiler. Cerace Halid'e:
-Ya Halid, bana dosdoğru söyle, sakın yalan söyleme zira hür kişi yalan söylemez. Beni aldatma! Şerefli insan hile yapmaz. Allah gökten Peygamberinize bir kılıç gönderdi de o bunu sana verdi mi? Senin bu kılıcı salladığın her topluluğu yendin mi? dedi. Halid (r.a.):
451[86] Tarihi Dımışk 2/141-162
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/169-182
-Hayır, deyince "Peki niye Allah'ın kılıcı adını aldın?" dedi. o da:
-Allah bize Peygamberini gönderdi. O bizi hakka çağırdı, biz kaçıştık, hepimiz ondan uzak durduk. Sonra bir kısmımız onu tasdik edip ona uydu bir kısmımız yalanladı uzaklaştı. Ben de önce yalanlayanlardan, ondan uzaklaşıp ona karşı savaşanlardandım. Sonra Allah kalbimizi zihnimizi genişletip bize onunla hidayet nasib etti, biz de ona uyduk. O zaman Peygamber bana "Sen Allah kılıçlarından bir kılıçsın. Allah bu kılıcı müşriklere çekmiştir." buyurup bana zafer duası yaptı. Bu sebeble "Allah'ın kılıcı" dendim, dedi.
Cerace "Ya Halid! Bana sizin din namına insanları neye çağırdığınızı söyle" deyince Halid (r.a.):
-Biz Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik etmeye, onun Allah katından getirdiği gerçekleri ikrar etmeya çağırıyoruz, dedi.
-Cerace: Ya bu daveti kabul etmezse...? deyince:
-Cizye verir, biz de onu vatandaş olarak koruruz, dedi.
-"Ya eğer cizye vermeyi de redd ederse, deyince Halid (r.a.):
-O zaman harb ilan ederiz ve savaşırız" dedi. Cerace:
-Ya bu gün birisi bu dine girecek olsa ve bu daveti kabul etse sizin aranızdaki yeri derecesi ne olur? dedi. Halid de:
-Bizim derecemiz Allah'ın farz kıldığı şeylerde eşittir, birdir. Şereflimiz, zayıfımız, ilklerimiz ve sonlarımız birdir, dedi. Cerace Halid'e bakıp:
-Ya Halid! Bu gün dininize şurada giren birine size verilen mükafat ve sevabın aynısı verilir mi diyorsun? deyince
-"Evet hatta daha fazlası" dedi. O da:
-Peki bu kişi, siz daha önce İslâmî geçmişiniz varken size nasıl eşit olur? dedi. Halid (r.a.) da:
-Biz bu dine girip Peygamberimize biat ettiğimiz zaman, o aramızda ve hayatta idi. Gökten haber geliyor, bize kitapla haber veriyor, bize mucizeler gösteriyordu. Elbette bizim gördüğümüzü gören duyduğumuzu duyan kimsenin İslama girmesi o kadar tabii ve gerçekçi olur. Sizlerse bizim gördüğümüzü görmediniz, işittiğimizi duymadınız. Sizden biri bu dine gerçekten iyi niyyetle girerse bizden üstün olur." dedi. Bunun üzerine Cerace:
-"Billah bana gerçeği hiç hile olmadan anlattın, beni kandırmadın'" deyince Halid:
-Billahi doğru söyledin. Benim ne sana ne de sizden birine karşı herhangi bir vahşetim yok. Senin sorduklarının velisi Allah'tır, dedi. Cerace de: "Bana doğru söyledin!" deyip kalkanı ters çevirdi ve -"Bana İslâmı öğret! Dedi. Halid onu çadırına götürüp üzerine su döktü. Sonra Cerace iki rekat namaz kıldı.
Rumlar onun Halid'le gidişini görünce hemen hücuma geçtiler. Müslümanların bir kısmı geri çekildi.
İkrime ve Haris'in komuta ettiği koruyucular kaldı. Halid orduya seslenip hücum emrini verdi. Birbi-rine giren ordu sadece kılıç savaşı yapıyordu.
O gün Halid'le Cerace, güneşin sabah yükselişinden itibaren gün batana kadar çarpıştılar. Sonra Cerace vuruldu. Müslüman olurken kıldığı iki rekat dışında secdeli hiçbir namaz kılamadı. Ordudakilcr de öğle ve ikindiyi sadece îma ile kılabildi.452[87]
Kadisiye Savaşı
Bana ulaşan bilgilere göre Kadisiye savaşı on beşinci yılın sonunda Irak'ta yapılmıştır. Ordunun baş komutanı Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) idi. Müşriklerin komutanı da Rüstem idi, ve yanında Zü'l Hacib lakablı Calinos vardı.453[88]
Ebu Vâil, "bu harpte müslümanların yedi ya da sekiz bin, Rüstem'in ordusunun da altmış bin olduğunu" söyler. Başka bir rivayette de, bunların kırk bin kişi olup, yetmiş tane de Fil olduğu söylenir.454[89]
Kadisiye Savaşının Sebebi455[90]
Medayin ve diğer savaşlarda yenilen İranlılar baş komutanları Rüstem ile Fîruzân'a "sizinle yola mı gidilir? Hâla ikinizin arasında devam eden çekişme yüzünden İran halkını gevşettiniz ve düşmanları iştahlandırdmız. Hâla İranlıları bir araya getirme fikri aklınıza gelmiyor. Onları tehlikeye atıyorsunuz. Bağdad, Sâbât ve Tikrit'ten sonra sadece Medain kaldı. Vallahi ya birleşeceksiniz ya da bize şamatacılar bir şey demeden biz size yapacağımızı yapacağız" dedi.
Muhammed b. Abdillah, Talha el-Hanefı ve Ziyad el-Ahmevî şöyle anlatıyorlar:
-Firuzan ile Rüstem, Kisra'nın kızı Boran'a "Sen bizim için Kisra'nm hanımlarına, cariyelerine ve Kisra oğullarının hanım ve cariyelerine bir mektup yaz da yolla" dediler. O da öyle yaptı, ve bunu yazılı olarak onlara verdi. Rüstem'le Firuzan da onlara davet çıkardılar. Eline mektup ulaşıp da, Kisra'nın kızının yanına gelmeyen hiçbir kadın olmadı. Onlar da bunları yakalattırıp esir aldılar. Onlara Kisra'nın bu kadınlardan oğlu doğduysa onu göstermeye yardımcı olsunlar diye işkence ettilerse de bunların hiçbirinden Kisra'dan oğul olmadığı anlaşıldı. Sadece içlerinden biri: "Kisra'nın oğlu Şehriyar'ın çocuklarından adı Yezdecürd olarak söylenen çocuktan başka kimse kalmadı. Anası da Badurya halkından biri" dedi. Hemen o kadına adam salıp getirttiler. Bu kadın Şiri'nin zamanında onları Beyaz sarayda topladığı zaman Kisra'nın oğluyla yatıp gebe kalmıştı.
452[87] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/183-184
453[88] Tarihi Halife b. Hayyat 131
454[89] A.g.e. 131
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/184-185
455[90] Buradan sonra uzunca bir bölümü Taberi'den naklediyoruz.
O, o zaman bütün erkekleri Öldürmüştü. Kadın da çocuğunun dayılarından söz alıp sonra onu bir sepet içinde saklanmış olduğunu söyledi. Onlar çocuk hakkında daha açık bilgi isteyip kadına çocuk için işkence ettiler. O da yerini tarif etti. Onlar birilerini gönderip çocuğu getirttiler ve henüz yirmi bir yaşında bulunan bu çocuğu kendilerine kral seçtiler. Böylece onun etrafında birleşip İran kargaşalığı atlattı. Emirler ve komutanlar ona itaat ve yardımda adeta yarışa girdiler. Yezdecürd de Kisra'ya ait bütün silahlı gruplara belirli adlar verdi. Hıyre ordusu, Enbar ordusu, Mesalih ordusu, El-Übülle ordusu adını verdi.
İranlıların Yezdecürd etrafında birleşmeleri ve silahlanmaları Müsenna ve müslümanlar tarafından duyuldu. Gözleri önündeki bu kimselerden ne beklediklerini Ömer (r.a.)'a bir mektupla bildirdiler. Mektup, daha Ömer'e ulaşmadan, Irak'ın nehir boyu köylerinden, kendine can güvenliği belgesi verilen ve verilmeyen bir çok kişi dinden döndü. Müsennâ da koruma birliğini alıp Zû Kâr denen yere geldi. Ordunun diğer kısmında et-Tâfta tek bir ordugâhta konakladı. O sırada Hz. Ömer'in mektubu onlara ulaştı. İçinde şöyle diyordu.
-Acemlerin arşından çıkın ve onlarla hududunuz boyundaki su başlarına grup grup dağılın. Rabia ve Mudar kabilesi ve anlaşmalılarından eli silahlı herkesi, süvarileri çağırın. Eğer gönülleriyle gelirlerse gelirler, yoksa zorla getirin. Acemler işi ciddiye aldığı için arapları ciddiyete inandırın.
Yezdecürd'ün kral oluşu haberi ulaşınca Hz. Ömer'in ilk işi ordulara ve kabilelere mektup yazıp uyarmak olmuştu. Bu hadise hicrî on üçüncü senenin Zil-Hicce ayında idi. Ömer haccetmek üzere Mekke'ye doğru yola çıkmış bulunuyordu. Mektubunda "Silahı, atı ya da yüreği veya görüşü olanları derhal seçin ve bana yollayın. Çok acele edin." diyordu. Hz. Ömer'in elçileri, o hacca giderken gönderildikleri kimselere gitmiş ve Hz. Ömer'in hac yolu üzerinde bulunan kabile halkları hemen gelip katılmışlardı. Ama Medine-lrak yolu yarılandığı yerde bulunanlar Hz. Ömer'e hac dönüşü Medine'de katıldılar. Daha ötede olanlar ise doğrudan varıp Müsenna'nm ordusuna katıldı. Ömer'in yanına gelenler ise harbe teşvik hadisesini haber verdiler.
On dördüncü yılın başında Hz. Ömer bu orduya hazırlayıp onlarla Irak'a hareket etmek istediyse de ashabı kiramın ileri gelenleri Hz. Ömer'in Medine'de kalmasını, yerine ashabdan birinin gitmesini uygun buldular. Hz. Ömer insanları mescitte toplayıp ayağa kalktı ve:
-Allah İslâmın etrafında ona layık ehlini topladı. Kalpleri birleştirip onları İslâmda kardeş yaptı. Müslümanlar artık kendi aralarında tıpkı bir vücuda benzediği için onların birine değen acı ötekine de ulaştı. Ve artık müslümanlara idare işlerinde kendi aralarında, bilhassa bunların görüş bildirebilenleri arasında danışma ile olması yakışıyor. İnsanların gerisi bu işi üstlenen kişiye "ondan razı olup, onda ittifak ettikleri sürece" tabiidirler. Bu idareyi üstlenen de onların görüş sahibi zeki insanlarına tabidir. Bunlar halife için görüş açıklar ve kendileri için harp vesaire hususunda ona razı olurlarsa onlar da ona tabi olur.
Ey insanlar! Ben de sizden biriyim, ama sizin danışma meclisiniz benim sefere gitmeme engel olup birini yollama karan aldı. Ben de bu ordu için göndereceğim ve geri bırakacağım kimseleri getirdim, dedi.
O zaman Hz. Ali (r.a.) onun adma Medine valisi Talha (r.a.) da, EI-A'vas'taki öncü kuvvetlerin
komutanı idi.
Hz. Sa'd Medine'den Irak'a dört bin kişiyle hareket etti. Hz. Ömer ordugaha geldi. Hepsini Irak'a yollamak istedi ise de büyük bir kısmı Şam'a cihada gitmek için direndi. Hz. Ömer de iki binini Şam'a, iki binini de Irak'a yolladı.
Hz. Ömer orduyu Sırar'dan El-A'vas'ta bulunan Talha'nın yanına uğurlarken şu konuşmayı yaptı:
-"Allah sizlere örnekler vermiş ve sözünü açıklamıştır ki, böylece onların kalblerini diriltsin. Zira kalb, Allah onu diriltinceye kadar göğüs kafesinde ölüdür. Bir şey bilen bildiğinden yararlansın. Adaletin belirtileri ve bildirenleri vardır. Belirtisi haya, cömertlik, vakar ve yumuşaklıktır. Adaletin sahibi üzerindeki bildireni ise merhamettir. Allah (c.c.) her şeye bir kapı, her kapıya da bir anahtar hazırladı. Adalet kapısı, itibar (değerleri göz önüne alıp mukayese etmek)dir. Onun anahtarı zühd'dür. Buradaki itibar edilecek olan şey ölüleri görüp hatırlamakla ölümü hatırdan çıkarmamak, ölmeden önce amel ederek ona hazırlanmaktır. Zühd ise, hakkı zorla alanın elinden kim olursa olsun almak ve her hak sahibine hakkı vermektir. Bu hususta kimseye gevşek davranılamaz. İhtiyacın yeterli olanıyla yetinin. Zira yeterli olana kanaat etmeyenin gözünü hiçbir şey doyuramaz. Şimdi Allah ile aranızda halifeniz olarak ben varım, ama benimle onun arasında kimse yok. Allah, kendi adına yapılan istekleri yerine getirmeyi bana yüklemiştir. Artık şikayetlerinizi bize ulaştırın. Bize ulaşamayan olursa o da bize ulaştıran birine söylesin."
Böyle söyleyip gidecekleri yerde yapmaları gereken bazı tavsiyelerde bulundu. Bu arada Muaviye b. Hudeyc ve Husayn b. Nümeyr ile dört yüz kişilik es-Sekûn kabilesi geldi. Hz. Ömer önlerine geçti, baktı ki aralarında simsiyah düz saçlı bir genç var. Onu görünce yönünü onlardan Öte çevirdi, tekrar bakıp yine öte tarafa çevirdi. Baktı, tekrar çevirince, kendisine "Bunlarla senin aranda ne var?" denildi. Hz. Ömer (r.a.) "Ben bunlar hakkında tereddütlüyüm. Arap milletleri içinde yanıma gelenler arasında bunlardan daha fazla ikrah ettiğim başka bir kabile olmadı." dedi. Sonra onlara yol verdi.
Ama sonra bile bunlar hakkındaki hoşnutsuzluğunu söyledi durdu. İnsanlar ona hayret ettiler. Bu adamlar arasında Sevdan b. Humrân diye biri vardı ki, daha sonra Hz. Osman'ı öldürmüştü. Halid b. Mülcem diye biri vardı ki Hz. Ali'yi öldüren de o oldu. Onlardan Muaviye b. Hudeyc denileni de Hz. Osman'ı öldürenleri öldürmek için çete kurup onları öldürdü. Onların bir kısmı Hz. Osman'ı öldü-renleri bulmak için diyar diyar dolaştı.
Sa'd hareket ettikten sonra Hz. Ömer iki bin kişi daha yolladı. Sa'd da varıp Zerûd'da konakladı. Askerlerini su başlarına dağıttı ve kışı orada geçirdi. Daha ilerde de Müsenna'nın kuvvetleri bulunuyordu.
Yemen ve diğer kabilelerin gelmesiyle kadisiye civarında otuz bin müslüman askeri toplandı. Kabilelerin başlarında kendi liderleri vardı.
Hz. Ömer bu savaş hakkında "Vallahi Acem liderlerini Arap liderleriyle öyle bir çarpıştıracağım ki, ne reislik, ne şereflilik, ne hatiplik ne şairlik kalacak" deyip onlara karşı insanların ileri gelenlerini ve en iyilerini meydana sürmüştür.
Hz. Ömer'in tavsiyesi ile orduyu gruplara bölüklere ayırdı. Onların başlarına emirler atayıp onları
Muğire b. Şu'be komutasındaki ordunun yanma yolladı. Muğire onları Şeraf denen yerde hazırlığa başlattı. Sancak grubunun başına ilk müslümanlardan birini, hazırlık kıtalarına Zühre b. Abdullah b. Katade'yi, sağ kanada Abdullah b. El-Mu'temm'i, sol kanada Şurahbil b. Es-Sımt'i, kendi yardımcılığına Halid b. Urfuta'yı, Asım b. Amr'ı hareket güçlerine, gözcülerin başına Sevad b. Malik'i, silahsızların başına Selman b. Rabia'yı, Piyadelere
Hamal b. Malik'i, bineklere Abdullah b. Zu's-Sehmeyn'i tayin etti. Sonra hangi grubun peş peşe olacağını düzenledi. Bu arada müslümanlara mürted kabilelerden de yardıma gelenler olmuştu. Ömer (r.a.) bunların hiç birine komuta vazifesi vermedi.
Onar kişilik gruplara da manga başlan tayin etti. Bunların yetmiş küsürü Bedir harbine katılan ashabdan, üç yüz on küsuru Peygamberimizin ashabından, üç yüzü Mekke fethine katılanlardan, yedi yüzü de ashabın çocuklarındandı.
Hz.. Ömer Sa'd'a birkaç defa mektup yazıp bilgi aldı ve onlara tavsiyelerde bulundu. Hz. Sa'd bu tavsiyeler gereği orduyu ağır ağır Kadisiye mevkiine getirip yerleştirdi. Geceleyin Bükeyr b. Abdillah'ın emrine bir grup verip seriyyeye yolladı. Onlardan esirler ve ganimetler alarak geldi.
Sa'd {r.a.), Asım b. Amr'ı da el-Furat'tan aşağıdaki yerlere gönderdi. O orada sığır sürüsü arıyordu. Gizlenmeye çalışan birini buldular. Adam, burada sığır falan yok, diye yemin etti. Ama hayvanın biri onu yalanlarcasına böğürüp yerini söylemiş oldu. O da sığırları alıp getirdi ve askere bölüştürdü.
Sa'd, Hıyre ile Salûba şehirlerine de casus yollayıp vaziyeti öğreniyordu. Bir de Sa'd'm casusu gelip Kisranın, Rüstem b. Ferrahzâd denen Ermeni asıllı İranlı cengaveri baş komutan yaptığını haber verdi. Sa'd, Hz. Ömer'e durumu yazdı. Hz. Ömer de yazdığı cevabında, bundan çekinmemesi gerektiğini Allah'a güvenip ondan yardım dilemesini ve Rüstem'e elçi yollayıp dine davet etmesini tavsiye etti. Sonra Rüstem'in orduyla gelip Sabat'ta karargah kurduğunu duydu. Sa'd ordusunu getirip Kadisiye'ye karargah kurdu.
Müşrikler müslümanları pek az görünce "sizin ne gücünüz, ne de silahınız var. Siz niye geldiniz? Dönün evinize" diye alay ettiler. Bizim geri gitmeyeceğimizi anlayınca "Bize akıllı bir adam gönderin de sizin ne istediğinizi açıklasın" dediler. Muğira (r.a.) "ben" deyip karşıya geçti ve Rüstem'le aynı koltuğa oturdu. Rüstem "ne sebeble geldiniz?" dedi. Muğira (r.a.) da: Biz şer içinde yaşayan sapık bir toplum idik. Allah içimizden bir Peygamber gönderip onunla bize doğru yolu gösterdi, bizi onun eliyle rızıklandırdı.
Bizim rızıklandığımız bu danelerin şu toprakta yetiştiği iddia ediliyor. Bu danelerdeiı çoluk çocuğumuza yedirince onlar: Biz böylesine sabredenleyiz., haydin bizi oraya götürün de biz de ondan yiyelim" dedi. Rüstem "o takdirde sizi öldüreceğiz" deyince Muğira "o zaman gireriz, biz sizi öldürürsek ateşe girersiniz ya bunlar yahut Cizye verirsiniz." dedi. Cizye lafını duyunca öküz gibi bağırdı, aramızda sulh yok!" dediler. Muğira, "Siz bizim tarafa mı geçeceksiniz?" deyince, Rüstem: "Biz sizin tarafa geçeceğiz" dedi. Müslümanlar da onlar geçene kadar bekledi. Sonra üzerlerine saldırıp bozguna uğrattılar. Kaçarak Sarrafa geldiler, oradan Medain'e doğru dağıldılar. Müslümanlar onların silah depolarını da ele geçirdi. Müşrikler orada da bozulunca Dicle nehri kıyısına kadar kaçıp nehri geçtiler. Kimi Kelûza'ya, kimi Medayin'den aşağıdaki yerlere geldiler.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...