02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 29. BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 29. BÖLÜM)
Bazı Vefat Ve Doğum Olayları
Bu yıl içinde Bizans İmparatoru Hiraklius'un yanında bulunan rahib Ebû Âmir vefat etti.730[606]
Yine bu yıl, İran imparatorunun kızı imparatoriçe Boran öldü. Yerine bacısı Âzermen geçti. Bu bilgiyi Ebû Ubeyde verir.731[607]
Bu yıl Zilkade ayı sonlarında Ebu Bekr es-Sıddik (r.a)'ın hanımı Esma binti Umeys'ten oğlu Muhammed doğdu. Doğum hacca giderken Zü'I Huleyfe mevkiinde gerçekleşti. Esma Peygamberin kervanın-daydı.
Cabir b. Abdillah (r.a) anlatıyor: Biz Peygamber (s.a.v)'le beraber yola çıkıp Zü'I Huleyfe mevkiine geldik. Esma binti Umeys orada Muhammed b. Ebî Bekr'i dünyaya getirdi. Esma "şimdi ben ne yapacağım?" diye Peygamber'e haber yolladı. Peygamber (s.a.v) de Ona:
"Yıkan ve bir bez ile kurulama bezi tutun ve İhrara'a gir!" buyurdu.732[608]
Yine bu yıl, Necran'da bulunmakta olan Amr b. Hazm'ın orada Muhammed adında bir oğlu doğdu.733[609]
Veda Haccı
Ca'fer b. Muhammed es-Sâdik, babası Muhammed bin Ali yolu ile Câbir (r.a)'tan şöyle dediğini anlatıyor:
-Resûlullah (s.a.v) -hac yapmadan dokuz yıl bekleyip onuncu yılda-insanlara hac edeceğini ilan etti. Bunu duyan pek çok kişi Medine'de toplandı. Hepside Onun gibi hac yapmak ve ona tabi olmak istiyordu-Zilkade'nin bitimine beş gün kala Efendimiz yola çıktı. Zül Huleyfe'ye vardığımızda Esma bin. Umeys, Muhammed b. Ebî Bekr'i doğurdu. O da, "şimdi ben -hac konusunda- ne yapacağım?" diye, birini, sorması için Peygamber'e yolladı. O da:
"Yıkan ve bir bez tutun, sonra ihrama gir!" buyurdu.
Allah Rasûlü sonra oradaki mescitte İki rek'at namaz kılıp ardından Kusvâ adlı devesine bindi. Deve Efendimizi oradaki Beydâ tepesine çıkarınca, Resûlullah (s.a.v) Tevhid kelimesi ile başlayıp telbiyesini getirdi. İnsanlarda o güne kadar bildikleri eski telbiyelerini getirdi. Ama Resûlullah onları reddetmedi. Ben gözümün alabildiği yerlere baktım; Resûlullah'ın önünde alabildiğine uzayan
730[606] Taberî 3/140.
731[607] Tarih-i Halife 94; Taberî 2/232.
732[608] Müslim 1218; E. Davud 1905 Nesâî 1/154, 182, 208, 5/126; Müsned 4/398; Muvatta Hac /134; İbni Mâce 3074; İbni E. Şeybe 4/398; Bey. S. Kübra 5/90, 93, 101, 111; Daramı Menasık 34.
733[609] Taberî Tarih 3/130.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/428-429
gerek atlı, gerek yaya -muazzam bir kalabalık vardı. Sağında aynısı, solunda aynısı arkasında aynısı.
Resûlullah telbiye getirmeye devam etti. Biz sadece tek Hac'ca niyet etmiş idik, Ömre nedir bilmiyorduk. Efendimizle beraber Beytullah'a geldiğimizde, Rüknü Hacer'i selamlayıp tavafta üç şavt hızlı yürüyerek Remel yaptı. Dört şavti da normal yürüyerek yaptı. Ardından Makam'ı İbrahim'e vararak "İbrahim'in makamını namazgah
edinin" ayetini okudu. Makam-ı İbrahim-i Beytullah ile kendi arasına aldı (namaz kıldı).
Hadisi nakleden Cafer derki: Babam Muhammed b. Ali "Efendimiz iki rek'atın birinde, "Kulhü vallahü ehad" diğerinde "Kulyâ eyyühel kâfirim" sûresini okurdu" diyor ki, bunu sanıyorum ki, sa-dece Peygamberden nakledilmiş olarak anlatmıştır.
Sonra Beyte gelip Rükne dönüp Hacer-i Selamlayıp ardından Kabe'nin dış kapısından Safaya gitti. Safa tepesine yaklaşınca:
"Safa ve Merve Allah'ın şeâirindendir" ayetini okudu; ve: "Allah'ın Kur'ân'daki -tertibinde- başladığı gibi başlıyorum" buyurup Sa'y etmeye Safâ'dan başlayıp tepeciğe çıktı.
Beytullah'ı görünce kıbleye dönüp, Allah'a tevhid ve tekbir getirerek, Lâ ilahe illallahü vahdehû la şerikeleh. Lehü'l-Mülkü ve Lehü'l-Hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr. La ilahe illallahü vahdehû, en ceze va'dehû ve nasara abdehû ve hezime'I ahzâbe vahdehû" deyip ikisi arasında dûa etti. Üç defa aynı şeyleri tekrarladı.
Sonra Merve'ye doğru yürüyerek tepeden indi. Vadiye ayak basınca remel yaparak (hafifçe koşarak) ilerledi. Vadiden çıkınca normal yürüyerek Merve'ye geldi. Orada da aynen safadaki duaları tekrarladı. Merve'de son sa'yi bitirince:
"Eğer bu hac konusunda, daha sonra olanların böyle olacağını önceden -tecrübeyle -bilmiş olsaydım, kurbanımı beraber getirmez (Haccı kıran yapmaz) ve Onu Ömre yapardım (Temettü ha-cısı olurdum). Kim hac kurbanını yanında getirmemişse ihramdan çıkıp, haccını Ömreye niyetlenerek Temettu'a çevirsin" buyurdu. İnsanların hepsi ihramdan çıkıp tıraş oldular. Sadece Peygamber (s.a.v) ve yanında kurbanını getirenler kaldı.
Suraka b. Mâlik b. Cu'şum (r.a) kalktı ve "Ya Resûlallah, Ömre'nin -hac mevsimi-^ içinde yapılarak hacca katılması yalnız bu yıla ait mi,
yoksa ebediyen böylemi kalacak?" diye sordu. Nebi (s.a.v) de, parmaklanın birbirine kenetleyerek:
"Umre Hacca şöyle girmiştir" buyurdu ve bunu iki defa söyledi. Ve: "Hayır sadece bu yıl değil, ebediyen böyle kalacak!" buyurdu.
Hz. Ali, Yemen'den Peygamberin develerini sürüp geldi. Hanımı Fatıma (r.a)'yı ihramdan çıkmış, boyalı elbiselerini giyip sürme çekinmiş olarak görünce, onun bu halini normal görmedi. Hz. Fatıma ona, "bunu bana böyle yapmamı babam emretti" dedi.
Hz. Ali Irak'ta iken: Bu olayı anlatarak; "ben hemen, Fatıma'yı a-zarlatmak ve Efendimiz'den naklettiği fetvayı Peygamber'e sorup an-lamak-için Peygamber'e gittim ve durumu arzettim. Nebi
(s.a.v:
"Fatıma doğru söylemiş, o doğru söylemiş, sen hacca niyetlenince ne söyliyerek niyetlendin?" buyurdu. Ben "Allah'ım ben senin Peygamberinin niyeti ile niyetleniyorum diye niyet ettim" dedim. Nebi (s.a.v):
"Benim yanımda hac kurbanım var. Artık sen ihramdan çıkma!" buyurdu. Ali (r.a)'ın Yemen'den getirdikleri ile Peygamberimizin Medine'den getirdiği kurban sayısı yüz adet idi. Efendimiz ile kurbanları yanında olanlar hariç, herkes ihramdan çıkıp tıraş oldular.
Terviye günü girince, Mina'ya hareketle: "Hac için Lebbeyk.." diyerek telbiye getirdiler. Resûlullah devesine binmiş idi. Mina'ya varınca öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını orada kıldı. Gü-neş doğana kadar bekledi. Arafat girişi Nemure mevkiinde kendisine bir çadır kurulmasını emredip, kendisi de Arafata doğru hareket etti.
Kureyş'liler, kendilerinin cahiliye döneminde yapmış oldukları gibi, Peygamberin de Meş'ari'l haram'da duracağına kesin gözle bakıyorlardı. Resûlullah ise duraklamadan yola devam edip Arafata kadar geldi ve çadırını oradaki Nemura -köyceğizi-nde kurulmuş bulup oraya konakladı.
Güneş öğle vaktini geçince, Kusvâ adlı devesinin hazırlanmasını emretti. Deveye hevdeci vuruldu. Devesine binip Arafat'taki Urane vadisine geldi. Orada durup insanlara şu hitabeyi yaptı:
"Kanlarınız ve mallarınız şu hac ayı içinde, şu haram beldede şu günümüzün harem -hürmeti zorunlu- olduğu gibi haram edilmiştir. Dikkat edin! Cahiliye dönemi işlerinden olan herşey kaldı-rılmış olup ayağımın altındadır. Cahiliye döneminde aranızda bulunan kan davası kaldırılmıştır. Bu konuda ilk kaldırdığım kan da'vası, Rabî'a bin Hâris'in kanı olmuştur. Bu adam Benî Sa'd kabilesinde, süt anasına süt emmek için verildiği sırada Hüzeyl kabilesi tarafından öldürülmüştü.
Cahiliye dönemindeki -muamele ettiğiniz- faiz kaldırılmıştır. Faizlerden kaldırdığım ilk faiz de, Abdülmuttalib oğlu amcam Abbas'm faizi olmuştur. Artık faizin hepsi kaldırılmıştır.
Hanımlar hakkında Allah'tan korkunuz! Zira siz onları Allah'ın bir emaneti olarak aldınız. Allah'ın kelimesi ile onları kendinize helâl kıldınız. Sizin onlardaki hakkınız; onların, sizin yatağını-za-evinize-sizin sevmediğiniz -istemediğiniz- kimseleri katmamalarıdır. Eğer bu hususta sizi dinlemeyip aksini yaparlarsa, yaralamadan onları dövebilirsiniz. Onlarında sizdeki haklan; onların yiyecek ve giyecekleri örfte geçerli olana göre, sizin tarafınızdan temin edilmesidir. Ben size, sarıldığınız sürece asla sapıklığa düş-
meyeceğiniz bir şey bırakıyorum. Bu Allah'ın kitabıdır. Siz benim hakkımda sorulduğunuzda ne söyleyeceksiniz" buyurdu. Ashab'da:
-"Senin Peygamberliği tebliğ ettiğine, emaneti yerine getirdiğine, ümmete nasihatta bulunduğuna şahit oluruz," dediler. Bunun üzerine Nebi (s.a.v) şehadet parmağını göğe dikip sonra insanlara doğru işaret ederek üç kere,
"Şahid ol Yâ Rab!, Şahid ol Yâ Rab!, Şahid ol Yâ Rab!" buyurdu.
-Sonra Bilal ezan okudu, ardından kamet getirdi. Nebi (s.a.v) öğle namazını kıldırdı. Ardından Bilal kamet getirip ikindiyi kıldı. Öğle ile ikindi arasında, -sünnet ve nafile- hiçbir namaz kılmadı. Sonra Efendimiz devesine binip vakfe yapmak üzere Arafat'taki Rahmet tepesinin eteğine geldi.
-Devesinin göksünü kayalara çevirdi. Yayaların toplandığı yeri (tepeye çıkma yerini) önüne alarak kıbleye döndü. Gün batıncaya kadar orada vakfeye devam etti. Güneşin sanlığı gidip güneş yuvarlağı battı. Üsame b. Zeyd'i bineğinin ardına aldı. Devenin yularını kasarak yola çıktı. Yuları öyle kasmıştı ki, devenin başı semerin kaşına değecek gibi idi. Sağ eli ile de:
"Ey insanlar ağır ağır hareket edin!" diye işaret ediyordu. Her ne zaman bir kum tepesine gelse tepeyi çıkana kadar yuları gevşetiyordu. Nihayet Müzdelifeye geldi. Orada Akşam ile yatsı namazını bir ezan ve iki kamet ile kıldırdı. Yine aralarında hiç bir namaz kılmadı. Sonra şafak sökene kadar uzandı. Şafak sökünce ilk şafak belirtileriyle beraber tek ezan ve tek kametle sabah namazını kıldı.
-Ardından devesi Kusvâ'ya binip müzdelifedeki Meş'ari'l Harâm'a geldi. Meşaril haram tepeciğine çıkıp kıbleye döndü, Allah'a hamd e-dip tekbir ve tehlîl getirdi. Ortalık ağarıncaya kadar Müzdelife vakfesine devam etti. Sonra güneş doğmadan yola çıktı. Fazl bin Abbas'î
devenin terekesine aidi. Fazl güzel saçlı, ak benizli idi. Peygamber Müzdelife'den hareket ettiğinde bir takım kadınlarda oradan geçerken Peygamber'e uğradılar. Fazl onlara bakmaya başladı. Peygamber onu görünce elini Fazl'in yüzüne kapattı. Bu kere Fazl da yüzünü öte tarafa çevirip oradan kadınlara bakmaya başladı. Peygamberde Fazl'ın yüzünü başka tarafa çevirdi.
-Böylece Müzdelife ile Mina arasındaki (fil ordusunun helak olduğu) Muhasser vadisine geldi. Az daha ileri geçip ortadaki büyük şeytana giden yola girdi. Sonunda (o zaman) oradaki ağacın yanında bulunan büyük şeytana geldi. Her birinde tekbir getirerek şeytana iki parmak arasına girecek küçüklükte yedi taş attı. Bunu vadinin içinden atmıştı.
-Sonra kurban kesme yerine gelip altmış üç tane deveyi kesti. Sonra bıçağı Ali'ye verdi, diğerlerini de o kesti. Böylece Ali'yi bu kurbanlara ortak yapmış oldu. Ardından her deveden bir parça et alınmasını emretti. Bunlar bir tencereye koyulup çorba yapıldı. Ali ile beraber kurbanların etinden yiyip çorbasından içtiler.
-Sonra Resûlullah (s.a.v) oradan Ka'beye doğru hareket etti. Öğle namazını Mekke'de kıldı. Zemzem kuyusundan su çekmekte olan Abdü'lmuttalib oğullarının yanına varıp;
"Ey Abdü'lmuttalib oğulları! Su çekmeye devam edin. Eğer insanlar -beni göreceğim diye gelipte- su çekerken sizi sıkıştırmayacak olsalardı bende sizinle beraber zemzem çekerdim" buyurdu. Ona bir kova uzattılar O da ondan içti.
Hadisi Müslim, "Yuhyî ve yümît" sözü olmadan İbni Ebî Şeybe'den rivayet eder.734[610]
734[610] Müslim Hac 1218/147; İbni Ebî Şeybe 4/1/398. h. no 2578; Beyhakî Delâil 5/433 Nesaî Hac 1/154, 182, 208, 5/126; E. Dâvûd 1905; Müsned 3/320; İbni Mâce 3074. Bey. Sü. Kübra 5/90, 93, 101, 111; İbni Hibbân Tertîb 6/100. no 3933; Muvatta hac/134 Daramı Menasik 34; Taberî 3/148; Urve Meğazî sayfa 222; Vâ-kidî 3/1088; İbni Sa'd 2/172, 177.
Şu'be, Katâde -Ebû Hassan el-A'rac isnadıyla İbni Abbas (r.a)'tan ıaklediyor:
-Resûlullah (s.a.v) Zü'l Huleyfe'ye geldiğinde kurbanlık olarak göürdüğü devesini hörgücünün sağ tarafından enledi,735[611] sonra oradan kan ıkmaya başladı. Nebi (s.a.v) de hacca niyetle telbiye getirdi.
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.
Eymen bin Nabil derki: Bana Kudâme b. Abdillah şöyle anlattı: Sen Resûlullah (s.a.v)'i kızıl (bir rivayette dor renkli) bir devenin üzeinde Akabe (büyük) cemresinde şeytana taş atarken gördüm Deve (iz-lihamdan) ne yürüyecek, ne yürütülecek ve nede "haydî haydî" diye ^arlanacak halde idi.736[612] Bu isnadı Hasen dereceli bir hadistir.
Sevr b. Yezîd, Raşid b. Sa'd -Abdullah b. Lühay isnadıyla Abdullah ı. Kunt (r.a)'tan Nebî (s.a.v)'in :
"Allah katında günlerin en faziletlisi kurban bayramının biinci günüdür. Ondan sonra (karr) yerleşip dinlenme günüdür" buyurduğunu nakleder. Sevr der ki, "Bu -hac telaşından kurtulup- iskrara kavuştukları kurban bayramının ikinci günüdür." (Abdullaha) der ki) Resûlullah'ın önüne beş veya altı tane deve getirildi, bunum her biri hangimizden başlıyacak diye Peygamber'e doğru yaklayorlardı. Kestiği hayvan ölüpte yan üstü yere düşünce, Resûlullah afif sesle bir kelime söyledi ama ben anlayamadım. Benim önümde na daha yakın olan birine, "ne buyurdu?" diye sordum. O da;
"Dileyen kendine bir parça kesip alabilir" bu ordu, dedi. Bu, isnadı hasen bir hadistir.737[613]
Hişâm ed-Düstüvâî, İbni Sîrîn'den Enes (r.a)'ın şöyle anlattığını nakleder:
-Resûlullah (s.a.v) şeytanı taşlayıp Minadaki çadırına döndü. Kurbanını kesti. Sonra bir berber çağırtıp getirtti. Berber başının sağ tarafından başlayıp o kısmı tıraş etti. Efendimiz saç tüylerini birer ikişer taksim etti. Sonra başının diğer tarafını tıraşa başladı. Sonra da Ebû Talhaya;
"Buraya gel yâ Ebâ Talha!" buyurdu ve saçları oha verip "insanlara dağıt" buyurdu.738[614]
Ebân el-Aftar anlatıyor: Bize Yahya -Ebû Seleme'den nakletti ki, Muhammed b. Abdillah b. Zeyd ona anlatmış ki; babası Abdullah b. Zeyd kurban kesme yerinde Peygamber (s.a.v) ile beraber bulunmuş. Resûlullah (s.a.v) kesilen kurbanları ashaba bölüştürmüş. Lakin Ne Abdullah'a, nede arkadaşına bir parça düşmüş. Abdullah şöyle anlatmış: Resûlullah (s.a.v) saçını tıraş ettirip, bir elbiseyele-Ona vermiş, O da bunu adamlara dağıtmış, tırnaklarını kesip arkadaşına vermiş. O şimdi bizde duruyor. Kına ve ketem ile boyalı bir haldedir.739[615]
735[611] Enlemek: bıçak ve benzeri ile yada kızarmış şişle, hayvanın belli olması, başka hayvanlara karışmaması İçin damgalanması demektir.
736[612] Nesaî Süneni Kübra 4067; Nesaî Mücteba 5/270 no 3061; Tirmizî 905; İbni-Mâce 3035; Müsned 3/413; Beyh. Delâil 5/440; İ.E. Şeybe 4/246.
737[613] Ebû Dâvûd Menasik 1765; Müsned 4/250; İbni Hibban (Tertibü'l İhsan) 4/206; Buhârî Tarih-i Kebîr 5/35; Hakim 4/221 İbnü Huzeyme 866, 2917, 2966; Bey. S. Kübra 5/241, 7/284; Tahâvî Şerhu Meâniü'l Asarında (4/159) Ebû Saîd el-Hudrî (r.a)'tan bunu destekleyen bir rivayet nakleder.
738[614] Müslim Hac 1305/325, 326: Beyhaki Delail 5/441; Ebû Dâvûd 1981; Bey. S. Kübra 2/427; İBni Ebi Şeybe 4/375.
739[615] Müsned 4/42; Beyhakî Delâil 5/441.
Ali b. el-Ca'd derki: Bize Er-Rabî' b. Sabîh, Yezîd er-Rakkaşî yoluyla Enes (r.a)'m şöyle dediğini anlattı: Resûlullah (s.a.v) haccını değeri dört dirhem ya eder ya etmez bir kadife ve eski bir eğer üzerinde îfa etmiş ve;
"Allah'ım içinde göstermelik ve duyurmak olmayan bir hac yaptır!" buyurdu. Lakin ravî Yezîd er-Rakkâşî zayıftır.740[616]
Yezîd b. Ebân-er Rukkaşî hakkında bütün otoriteler zayıf, merdud, kıssacı ve metruk gibi ta'birler kullanıyor.
Ebû Umeys, Kays b. Müslim aracılığıyla Tarık b. Şihâb'dan naklediyor: Yahudilerden birisi Ömer (r.a)ra geldi ve, "Yâ Emîra'l mü'minîn! Sizin Kur'ân'da okuduğunuz öyle bir ayet var ki, bu ayet gibi bir ayet biz Yahudi milletine indirilmiş olsaydı kesinlikle o günü, bayram îlan ederdik!" dedi. Hz. Ömer de "O hangi ayet?" diye sorunca Yahudi;
"Bu gün size dininizi ikmal ettim üzerinize olan nî'metimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'dan razı oldum" (Maide 3) ayetidir dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a)'da; "Ben onun indiği gü-nüde, indirildiği yeride biliyorum, bu ayet Peygamber (s.a.v)'e Arafat'ta Cum'a günü indirildi" dedi.
Hadisi Buharî ve Müslim rivayet ederler.741[617]
Hammad b. Seleme, Ammâr b. Ebî Ammar'dan naklediyor. Ben İbni Abbas'm yanında idim. Bir de Yahudi orada idi. "Bugün sizin dininizi ikmal ettim" ayetini okudu. Yahudi, "Bu ayet bize indirilseydi, o iniş gününü bayram ederdik" dedi. Bunu duyan İbni Abbas (r.a), "O ayet bayram günü, Cum'a günü, hemde Arafat'ta arafa günü indirildi" diye cevap verdi.
Bu hadis Müslim'in şartlarına göre sahihtir.742[618]
İbnü Cürayc, Ebû'z-Zübeyr'in kendisine "Câbir'i şöyle derken duydum" diyerek şunları anlattığım söyler: Kurban günü Peygamberi bineğinin üzerinden şeytan taşlarken gördüm. Şöyle diyordu:
"Hac ibadetinin nasıl yapılacağını benden iyi alın. Zira ben belkide bu haccımdan sonra bir daha hac etmiyeceğim" buyurdu. Hadisi Müslim rivayet ediyor.743[619]
İsmail b. Ebî Üveys derki: Bana babam Ebû Üvys, Sevr b. Yezîd -İkrime isnadıyla İbni Abbas (r.a)'tan naklediyor: "Resûlullah (s.a.v) Veda haccında insanlara hitabederek şöyle buyurdu:
Artık şeytan sizin topraklarınız üzerinde kendine tapınılma ümidini kesti. Ama hâlâ sizin birbirinizin amellerinizi hor görmek gibi, tapma dışı konularda ona uymanıza razı olmuş durumdadır.
Ey insanlar! Ben size kendisine sarıldığınız sürece asla dalalete düşmeyeceğiniz bir şeyi aranızda
740[616] Beyhakî Delâil 5/444; Tirmizî Şemail. İbni Mâce 2890; İbni Ebî Şeybe 4/2/106; İbni Sa'd 2/177; Ebû Nüaym Hılye 3/54.
741[617] Buhârî îman 1/23, hadis 45, Tefsîr 65; Müslim 3017/5; Beyhakî Delâil 5/445; Tirmizî Tefsîr Maide 3034; Nesaî Sünen-i Kübra 11137.
742[618] Tirmizî Tefsîr 3044; Beyhakî Delâil 5/446; E. Davû^-u Tayalîsi Müsned 1947; Taberânî Kebîr 12/184; Taberî Tefsir Maide suresi ayet 3.
743[619] Müslim 1297; Müsned 3/318, 366 İbni Huzeyme 2877; İbni Sa'd 2/181; Ebû Nüaym Hilye 7/226; Ebû Ya'la 4/2147 Ebû Dâvûd 1944; Tirmizî 886; Nesaî 5/258; İbni Mâce 3023; Daramî 2/62.
bıraktım. Bu Allah'ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.
Kesinlikle her Müslüman diğer Müslümanın din kardeşidir. Müslümanlar artık kardeş olmuşlardır. Artık kendi gönül rızasıyla verdiği dışında, kardeşinin malından bir şeyler alması hiç bir kimseye helal olamaz. Kimseye zulmetmeyin, benden sonrada sa-kın birbirinizin boğazını vurarak kâfirlere dönmeyin.744[620]
Yunus b. Bükeyr, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Yahya b. Abbâd b. Abdillah b. Zübeyr babası Abbâd'dan naklediyor;
Der ki: Rabî'a b. Halef el-Cumahî -gayet güçlü sesli biri olup, O gün Arafatta Peygamberin devesinin gerdanı altında dellallık yapan o idi. Resûlullah ona: "Ey insanlar bu ay hangisi olduğunu
biliyoraıusunuz? diye bağır!" buyurdu. O da yüksek sesle bunları ilan edince insanlar, "evet, bu ay haram aydır!" dediler. Nebî (s.a.v) de:
"Şüphesiz Allah, size birbirinizin kanlarınızı ve mallarınızı Rabbinize kavuşacağınız güne kadar, bu ayın haramlığı gibi haram kılmıştır!" buyurdu. Abbad hadisin gerisini anlattı.745[621]
Evzaî'nin Zührî yolu ile Ebû Seleme'den yaptığı rivayette Ebû Hüreyre (r.a) derki:
-Resûlullah (s.a.v) Mina'dan harekete karar verince:
"Biz inşallah yarın Kiname oğullarının dağ yamacındaki kafirlerin (Peygamberi teslim almaya) and içtikleri Muhassab'da konaklayacağız!" buyurdu.
Olay şu idi: Kureyşler burada toplanıp Muhammed'i teslim edene kadar Haşim oğulları ile Muttalib oğullarından kız alıp vermemeye onlarla karışmamaya yemin etmişlerdi.
Bu hadis Buharî ve Müslim'in ittifakla rivayet ettiği bir haberdir.746[622]
Eflah b. Humeyd, Kasım b. Muhammed yolu ile Hz. Âişe'den şöyle dediğini nakleder:
-Hac gecelerinde Resûlullah (s.a.v)'le beraber yola çıkıp Mina'dan ayrılınca Muhassab'da konakladık. Hz. Aişe, hadisin gerisini (Omreye gidişini) anlatır.
Hadisi Buharî ve Müslim rivayet eder. 747[623]
Peygamberimiz Kaç Gazaya Ve Kaç Hacca Gitti
744[620] Müsned 1/230, 402, 2/104, 4/126; Beyhakî Delâil 5/449; Humeydi Müsned 98; Müslim Sıfatü'l Münafıkıyn 65 ve El-Bir ves-Sıle 37; îman 66; Buhârî Fiten 92/8; Buh. İlim 43; Hac 132; Meğazî 77; Edâhî 5/Edeb 95; Hudud 9. Tevhid 24; Ebû Dâvûd 4687; Tirmizî 2193; Nesaî 7/126; İbni Mâce 3942; Bey. S. K. 5/140, 6/92, 8/189; Hakim 1/93; Tab. Kebîr 2/348, 8/161, 10/192, 12/282, 359, 416, Ebû Avâne 1/25; Taberânî Sagîr 1/153; Tahâvî Müşkil 3/194; Temhîd 4/236; İbni Sa'd 3/1/86.
745[621] İbni Hişâm 4/231; İbni Sa’d 2/184; Taberî Tarih 3/151; Buhârî Hudûd’da (cilt 87sayfa 15.) Abdullah (r.a)’tan bu ifadelere yakın bir rivayet yapar. bey. 6/92.
746[622] Buharı hac 25/45, Müslim Hac 86/4; Beyhakî Delâil 5/451.
747[623] Buharî 26/9; Müslim Hac 31/4; Beyhakî Delâil 5/452.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/430-440
Ebû İshak es-Sübey'î Zeyd b. Erkam (r.a)'tan şöyle dediğini naklediyor:
Resûlullah (s.a.v) ondokuz tane gaza için sefer etti. Hicret ettikten sonra da sadece Veda haccını yaptı. Ondan sonra da hac yapmadı. Ebû İshak daha öncesi için, "bir kere de Mekke'de iken hac etmişti."
Bu haber de Buharî ve Müslim'in ittifakla rivayet ettiği bir hadistir.748[624]
Rivayete göre İbni Abbas (r.a) bu hacca "Veda haccı" denmesini mekruh görür ve "İslâm haccı" dermiş.749[625]
Zeyd b. El-Hubâb anlatıyor:
-Bize Süfyân, Ca'fer b. Muhammed -babası- isnadıyla Câbir (r.a)'tan şöyle naklediyor:
- Peygamber Efendimiz (s.a.v) hicretten önce İki kere hac yaptı. Hicretten sonrada Ömre ile birlikte bir hac yapıp hac kurbanlığı olarak beraberinde otuz altı deve götürdü. Ali (r.a) da Yemen'den yüze kadar olan kısmı getirdi. Bu develer arasında burnu gümüş halkalı vaktiyle Ebû Cehle ait olan bir deve de vardı. Resûlullah (s.a.v) onu kurban etti.750[626]
Zeyd b. el-Hubâb bu haberi rivayette tek başına kalmıştır. Hatta o-nun yanıldığı söylenir. Zira bu haber, Süfyan -Ebû İshak- Mücahit yolu ile Mürsel olarak rivayet edilir.751[627]
Ebû Bekr el-Beyhakî der ki: Hadiste geçen "Ömre ile birlikteki hac" ifadesine gelince. Bu Enes (r.a)'ın görüşüdür Zîra bu görüş, ashabdan "Resûlullah Kıran haccı yaptı" diyenlerin görüşüdür. İfrad yaptı diyenlere göre ise bu cümle sahih olamaz. Çünkü isnadında ihtilaf vardır.752[628]
Vakî'di de -Süfyan- İbni Cüreyc -isnadıyla Mücahit'in: "Resûlullah (s.a.v) üç kere hac yaptı. îki tanesi hicretten önce Mekke'de iken biride veda hacadır" dediğini nakleder.753[629]
Bu onuncu yılın son günlerinde El-Esved el-Ansî' ortaya çıkmıştır ki ilerde gelecektir.754[630]
Onbirinci Hicri Yıl Olayları Üsame (Ra)'In Gazvesi
Vakidinin şeyhlerinden naklettiğine göre, Safer ayının bitimine dört gün kala bir pazartesi günü, Peygamber Efendimiz (s.a.v) Bizans'a karşı bir sefer hazırlığına girişilmesi emrini verdi. Üsâme bin
748[624] Buharî Meğazî 64 - 77. No 4404; Müslim Hac 199/5; Beyhakî Delâil 5/453.
749[625] îbniSaıdTabakat2/188.
750[626] Beyhakî Delâil 5/454. Zehebî Metninde "üç defa" derki dizim yanlışlığıdır.
751[627] Beyhakî Delâil 5/434. Beyhakî bu sözü Buhariye isnad eder, ama Zeyd b. el-Hubâb ile ilgili Tarihi Kebîr de 3/391 böyle bir bilgi yok, belki bir başka yerdedir.
752[628] Beyhakî Delâil 5/454.
753[629] İbni Sa'd 2/189; Beyhakî Delâil 5/454; Beyhakî "Mahfuz olan budur" der.
754[630] O bölüm Hulefaî Raşidîn kısmında Ebû Bekrin halifeliği döneminde arabca baskının 14'cti sayfasındadır.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/441-442
Zeyd'i çağırtıp;
"Allah'ın ismi ve bereketiyle git babayın öldürüldüğü yere u-laş. Onlara süvarilerle baskın yap. Ben seni bu orduya komutan yaptım. Filistin'deki Übnâ şehri halkına sabah erken hücum et. Yolda çok hızlı git ki, casusların götüreceği haberden Önce oraya ulaş. Zafere erdiğinde orada ikamet süreni kısa tut. Casusları ve gözcüleri ordudan önce gönder" buyurdu.
Çarşamba günü olduğunda Resûlullah (s.a.v)'in -ölüm- ağrıları başlamış bulunuyordu. (Sıtma gibi) Ateşi yükselip başağnsı başlamıştı.
Perşembe sabahı olunca, Peygamber bizzat kendi eli ile Üsame'nin bayrağını hazırladı ve:
"Yâ Üsame Allah yoluna Allah'ın adıyla çık. Allah'ı inkar e-denlerle çarpış. Gaza et ama hile etme, çocuk ve kadım öldürmeyin. "Düşmanla bir karşılaşsak!" diye temenni etmeyin. Zira siz bilemezsiniz, belki onlarla imtihan olunuyorsunuz. Ama Allah'ım bize yetiş, düşmanın gücünü bizden defet" deyin. Mecburen karşılaşınca da, naralar atarak hücum edin. Vakarınızı ve sessizliği-nizi koruyun. Aranızda çekişip gücünüzü kırmayın. "Allahım!, biz de onlar da senin kullarınızı/, bizim de onların da bağı senin
elindedir. Onlara ancak sen galib gelirsin" diye dûa edin ve bilin ki, cennet kılıç kıvılcımlarının altındadır" buyurdu.755[631]
Böylece Usame kendi için bağlanılan bayrakla yola çıktı. Bayrağı Bürayde bin el-Husayb el-Eslemîrye verdi. (Medine'ye üç mil ötedeki el-Curuf ta kampını kurdu. [İnsanlar kampa katılmak için ciddi bir hazırlığa girdi] Az sonra Muhacir ve Ensar'dan bu harbe gitmek için yazılmayan hiç kimse olmamıştı. Bunlar arasında, Ebû Bekir, Ömer, [Ebû Ubeyde, Sa'd b. Ebî Vakkas, Saîd b. Zeyd, Katade b. Nu'man, Seleme b. Eşlem] gibi isimlerde vardı.
Lakin bu arada muhacirlerden bir kısmı, "Peygamber niye bu çocuğu komutan yapıyor ki?" diye dedikodu ettiler [En çok dedikoduyu Ayyaş bin Ebî Rabîa yapıyordu756[632]
Süfyan b. Uyeyne ve diğerleri Abdulah bin Dinar'dan Abdullah b. Ömer (r.a)'i bu konuda şunları derken işittiğini naklederler:
Resûlullah (s.a.v) Üsame'yi orduya emir yaptı, bir kısım adamlar O'nun emir.olmasını tenkid etti. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v):
"İnsanlar Üsame'nin emirliğini tenkid ediyorlarsa (genç diye değil zîra) daha önce babası Zeyd'in emirliğini de tenkit etmişlerdi. Allah'a yemin ederim ki, O Emir olmaya çok layıktır. Zeyd nasıl bana insanların en sevimlisi ise şu oğlu da babasından sonra bana insanlann en sevimlisidir" buyurdu. Bu hadisi Buharî ve Müslim naklediyor. 757[633]
755[631] Parantez arası Vakıdı'den tamamlamadır.
756[632] Vâkidî 3/1117,1118, İbni Sa'd 2/190; Tehzib-i Tarih-i Dımeşk 1/121.
757[633] Buhârî Fezail 62/17; Megazî 64/87, 64/42; Eyman 83/2; Ahkam 93/33; Müslim Fezail 2426/64; Tirmizî 3904; Müsned 2/20, 89, 106, 110; îbni Sa'd 2/190; Beyh. S, Kübra 3/18, 8/154, 10/44; İbni Sa'd 2/190; Vâkidî 3/1119 Tahâvî Müşkil 5300.
Efendîmîzîn Gaza Ve Seriyyelerî
Şeybân, Katâde'den şöyle nakleder:
- Rasûlü Ekrem (s.a.v) ondokuz defa Gaza'ya gitti. Bunların sekizinde çarpışma vuku buldu. Yirmi dört defada küçük askerî müfreze (seriyye) yolladı. Nebî (s.a.v) Efendimizin bütün gazalarının toplam sayısı kırk üç tanedir.
Sonra Rabiü'I Evvel ayı girdi. Receb ayının girmesiyle beraber Hicri tarih'in onuncu yılı da tamamlanmış oldu. Allah'a hamd ve senelar olsun.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/443-444
1.BÖLÜM
Hicri On Birinci Yıl Olayları Hz. Ebu Bekr'in (R.A.) Hilafeti
Hişam b. Urve, babası Urve aracılığıyla Hz.. Aişe (r.a.)'dan şöyle rivayet eder:
Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, Ebu Bekr'in Sünuh'ta1[1] bulunduğu esnada vefat etmiş bulunuyordu. Ömer (r.a.) (o anın dehşeti ile):
"Vallahi Rasulullah (s.a.v.) ölmemiştir." diye haykırıp "vallahi Ömer'in kalbine öyle geliyor ki: Allah (c.c.) onu diriltecek de bir takım adamların ellerini ve ayaklarını kesecek" diyordu. Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a.) gelip Rasulullah (s.a.v.)'in yüzünü açıp öptü ve:
"Anam babam sana feda olsun, diri halin de güzel, ölü halin de. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah sana ölümü iki defa taddırmayacaktır."2[2] dedi. Sonra Rasulullah'ın huzurundan ayrılıp ashabın bulunduğu yere geldi ve Ömer'e dönerek:
-"Ey yemin edip duran kişi! Sözlerinde acele etme.Ağır ol bakayım! diye söze başladı. Ebu Bekr (r.a.) söze başlayınca Ömer (r.a.) yere oturdu. Ebu Bekr (r.a.), Allah'a hamd edip sena ettikten sonra:
Kim Muhammed'e tapıyorsa kesinlikle bilsin ki, Allah asla ölmeyen diridir, diyerek; "Habibim sen de öleceksin onlar da Ölüdürler.3[3] Ve "Nihayet Muhammed'de sadece bir Peygamberdir, -ondan öncede- nice Peygamberler gelip geçmiştir." "ölse ya da öldürülse, ökçenizin üzerine -dinden- geri mi döneceksiniz"4[4] ayetlerini okudu. Bunu duyan insanlar seslerini koyuvererek ağlamaya başladılar. Ardından Medine Ensarı, Sa'd b. Ubâde (r.a.)'nin Benî Saîde Sakifesinde (mahallesinde) toplandı ve Muhacirlere "Bir Emîr bizden, bir emir de sizden olsun!" teklifinde bulundular.
Bunun üzerine Ebû Bekr, Ömer ve Ebû Ubeyde (r.a.)'lar onların yanına gittiler. Oraya varınca Ömer (r.a.) hemen söze başlamak istedi ise de, Ebu Bekr (r.a.) onu susturdu. Bu konuda Ömer (r.a.): "Vallahi benim orada acele söze başlamamın sebebi "etki edeceğine inandığım bir konuşma hazırlamış olup, Ebu Bekr'in o konuşmayı o tarzda güzel konuşamayacağı korkusuna kapılmış olmam" idi. Oysa Ebu Bekr son derece etkili bir konuşma yaptı ve "Emir bizleriz, sizler ise Vezirlersi-niz" dedi.
Bunun üzerine Habbab b. El-Münzir, "Hayır, Vallahi biz asla böyle yapmayacağız. Bizden de bir emir, sizden de bir emir olacak" diye cevap verdi. Ebu Bekr de: "Hayır! Lakin Emir bizden vezirler sizden olacak. Kureyş, Arapların, yerleşim bakımından en vasat, şeref bakımından en üstün olanıdır. Öyle olunca haydi Ömer b. El-Hattab'a yahut Ebu Ubeyde'ye bîat edin!" dedi. Bunu duyan Ömer
1[1] Sünuh-Önh diye rivayet edenler de var. Medine-i Münevverede, Mescid-i Ne-bevi'ye bir mil uzakta Haris b. El-Hazrec oğullarının yurdudur.
2[2] Hz Ebu Bekir bu sözü ile "Allah onu diriltecek de bir takım adamların ellerini ve ayaklarını kesecek" diyen Hz Ömer'e cevap vermiş oluyordu.
3[3] Zümer suresi ayet 30
4[4] Âli İmran suresi ayet 144
"Bana değil, sana bîat edeceğiz. Zira sen, en hayırlımız, seyyidimiz ve Rasulullah'a daha muhabbetti olanımızsın" dedi. Sonra Ömer (r.a.) onun elini tutup ona bîat yaptı, oradaki Ashab da bîat etti. Orada bulunan sözcülerden birisi, "Sa'd b. Ubade'yi öldürdünüz" deyince, Ömer cevaben "Onu
biz öldürmedik-yani emirliğine engel olmadık- ama Allah onu öldürdü" dedi. Bu hadisi Süleyman b. Bilal, Hişam'dan nakletti ki senedi sahih bir haberdir.5[5]
İmam Malik, Zühri-Ubeydullah isnadıyla, İbni Abbas (r.a.)'dan naklediyor:" Abdurrahman b. Avf kabileisne dönmüştü. Ben onu misafir ediyordum. Beni, kendisini beklerken buldu. Bu hadise, Hz.. Ömer'in yaptığı son haccında Mina'da geçti. Abdurrahman dedi ki: Adamın biri Hz. Ömer'e gelip:
"Falanca var ya, 'Eğer Ömer (r.a.) ölecek olursa, falancaya biat edeceğim (Zaten Ebu Bekr'e yapılan biat ansızın yapılıp sonra ger-çekleştiydi) diyor" dedi. Ömer de:
"Ben yatsı vakti insanaların arasından kalkıp şu idarecilik işini onlardan zorla almaya kalkan bu grubu tehdid edeceğim!" dedi. Ben de:
"Ey Mü'minlerin emiri! Böyle yapma! Zira hac mevsimi, insanların aşağılık ve kavgacı takımını bir araya getirmiştir. Sen konuşmak için kalktığında bir de bakarsın ki, senin meclisinde en kalabalık onlar olur korkarım ki, sen bir söz söylersin, bu grupta senin ne dediğini iyi kavrayamadan, sözün konulması gereken yere onu koyamadan bu sözleri uçuşturup yayarlar. Medine'ye gelene kadar sabret. Zira orası hicret ve sünnet yurdudur. Orada insanların bilginleri ve eşrafı ile başbaşa kalır, söyleyeceğini tam yerinde söylemiş olursun, onlar da sözünü iyi koruyup onu yerine korlar." dedim.
Hz.. Ömer de: Sağ salim Medine'ye varırsam, ilk oturumda bunu halka kesinlikle anlatacağım!" dedi. Medine'ye Zilhiccenin sonunda
geldik. Günlerden Cum'a idi. İnsanlar körün yola çıkışı gibi acele davranmıştı.
-Hadisi anlatan Ravî İshak b. İsa burada der ki: İmam Malik'e "bu 'Körün yola çıkışı1 (sikketü'l A'mâ)" ne demek? diye sordum da bana "sıcağa soğuğa aldırmadan, hangi vakit diye düşünmeden yola çıkan kişi!" dedi.
Mescide vardığımda (Amr b. Nüfeyl'in torunu) Saîd b. Zeyd'i Min-ber'in sağ direği yanında oturur buldum, benden önce gelmişti. Ben de benim dizim onun dizine değecek şekilde karşısına oturdum. Çok geçmeden Ömer (r.a.) göründü. Onu görünce Saîd'e: Ömer bu gün şü minberde, şimdiye kadar kendinden önce hiç kimsenin söylemediği şeyleri ifade eden bir hutbe okuyacak!" dedim. Said bunu kabul etmeyip: "hiç kimsenin söylememiş olduğu bir şeyi söyleyeceğini nereden ümid ediyorsun?" dedi.
Ömer (r.a.) gelip hutbeye oturdu. Müezzin ezanı bitirince kalkıp layık olduğu şekilde Allah'a hamd etti, sonra şöyle söze başladı:
5[5] Buhari Megazi 5/143; İbni Sa'd 2/268,269,271; İbni Hişam Sîre 4/260; Taberi Tarih2/232, 3/202,203; Ensabu'İ Eşraf 1/581 Beyhaki S. Kübra 8/142; Kitabu'l Asar 1/215
Zehebi mevzunun başını atladığı için bu kısmı, İmam Ahmed'in naklettiği Zühri rivayetini Müsned'den aktarıyoruz
-Ey insanlar! Ben, söylemem takdir olunan bir sözü söyleyeceğim. Bilemiyorum, belki de ecelim çok yakındır. Kim bu anlatacaklarımı iyice ezberler ve içindekilere aklı ererse, bineği onu nereye kadar götürürse oralarda anlatsın. Ama kim bunları anlayamamış ise, benim ağzımdan ona yalan söylemesini helal edemem. Allah Hz.. Muhammed'i hak ile gönderip Ona Kur'anı indirdi. Ona indirdiği ayetler arasında Recm ayeti de vardı. Biz onu iyi öğrenip koruduk. Rasulullah recm cezası uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık. Ben insanlara aradan uzun bir zaman geçince birinin çıkıp: "Biz Kur'anMa Recim ayeti göremiyoruz!" diyerek Allah'ın indirdiği bir farzı terk ederek sapmalarından korkuyorum. Recm cezası, Allah'ın kitabında zina edene verilen bir hak olup, evli kadın ve erkeğe zina ettiklerine
dair delil, gebelik veya itiraf varsa uygulanır.
Yine dikkat edin! Bizim okuduklarımız arasında "Babalarınızın soyundan geldiğinizi reddetmeyin, zira bu küfürdür'' ifadeleri de vardı. Dikkat edin, Rasulullah (s.a.v.): "Beni Meryem oğlu İsa (r.a.)'ın aşırı övüldüğü gibi övmeyin. Ben ancak Allah'ın kuluyum bana "Allah'ın kulu ve Rasûlü deyin" buyurdu.
"Bana ulaşan bilgilere göre adamın birisi: "Ömer ölmüş olsa falana biat ederdim." demiş. Hiç bir kimse "Ebu Bekr'in beyatı ansızın yapılmıştı denmesine" kanmasın. Sizin aranızda Ebu Bekr gibi, boyunların kendisine teslim olduğu birisi yoktur. Zira o, Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde bizim en hayırhlarımızdandı. Muhacirler durumu görüşmek üzere toplanmış, Ali ile Zübeyr, Efendimizin kızı Fatıma'nın evinde kalıp toplantıya gelmemişlerdi. Bu arada Ensar da Beni Saide yurdunda birleşip toplantıya gelmedi.
Ömer (r.a.) der ki, ben "Yâ Eba Bekr! Bizi Ensarlı kardeşlerimize götür" dedim. Onlara doğru yola çıktık. Yolda salih huylu iki Ensarlı'ya rast geldik. Bize: "Onların yanma gitmemeniz size herhangi bir sıkıntı vermez, siz işinizi sağlam tutun." dediyse de ben. "Vallahi onlara gideceğiz." dedim. Böylece Benî Saide yurdunda yanlarına geldik. Bir de baktık ki, onlar üzeri örtülü bir adamın etrafında toplanmışlar. "Kim bu?" diye sordum. Onlar "Sa'd b. Ubade hasta da ondan örtülü" dediler. Biz de oturduk. Ensar'm hatibi ayağa kalktı, Allah'a layık olan şekilde senada bulunup, sonra da "Emmâ Ba'dü! Biz Ensarız, biz îman bölüğüyüz. Ey Muhacir topluluğu! Siz bizden bir topluluk sayılırsınız. Size, bizi aslımızdan ayırmak ve bu işi bizden men'etrnek isteyen bir takım adamlar gelseler gerek" dedi. Ömer (r.a.) sözüne şöyle devam ediyor.
-Ensarlı susunca ben, Ebu Bekr (r.a.) önünde benim de hoşuma giden bir konuşma yapmak istedim. Lakin Ebu Bekr bana "Ağır ol!" dedi. Ben onun ciddi halini bilirdim. Onu kızdırmayı arzu etmedim. Ebu Bekr, benden hem hayırlı, hem daha muvaffak hem de daha vakarlı idi. Sonra Ebu Bekr söze başlayıp konuştu. Vallahi benim söylemeyi arzu ettiğim özlü sözleri hiç eksiksiz hatta benim hayal ettiğimden daha da güzel bir şekilde, sözün sonuna kadar sürdürerek ifade ettiler. Ebu Bekr şöyle söyledi:
"Emmâ ba'dü! Ey Ensar topluluğu, sizin hayır hususunda bahsettiğiniz her şey sizde vardır. Siz o hayrın sahibisiniz, hatta ifade ettiğinizden daha da faziletlisiniz. Lakin Araplar içinde bu liderlik meselesini Kureyş'in şu boyu dışında tanıyan (ne olduğunu bilen) kimse yok. Kureyş Arapların neseb ve yurt bakımından en ortasıdır. Ben sizin için şu iki kişiden birine razı olmanızı arzu ederim,
hangisini dilerseniz ona biat edin." Diyerek benim elimle Ebu Ubeyde b. Cenah'ın elini tuttu. Ömer der ki:
-Ben, bu son sözü hariç söylediklerinden hiç birisini çirkin bulmamıştım. Vallahi! Beni günaha yaklaştırmayacak şekilde götürülüp boynumun vurulması, bana aralarında Ebu Bekr'in bulunduğu bir topluluğa emir olmamdan daha iyi idi. Bunun üzerine EnsarMan biri (Hubab b. Münzir) kalkıp:
"Ben Ensar'ın kaşıntı gideren direği (yani görüşü alınan kişisi) ve (meyvesi çokluğundan dalı kırılmasın diye) destek (Anadolu'da dayak) verilen hurmasıyım. (fikri destekleneniyim.) Ey Muhacir topluluğu bizden bir emir sizden bir emir olacak." dedi. Ömer (r.a.) devamla şöyle anlattı.
-Bunun üzerine her kafadan bir ses çıktı, gürültüler yükseldi. Hatta Ashab arasında ihtilaf olacak diye korktum da, muhacirler olarak Ebu Bekr'e: "Uzat elini ya Eba Bekr! dedik. O da elini uzatınca ben biat ettim, Muhacirler, ardından da Ensar ona biat etti. Oradakiler (den bir kısmı) Sa'dın üzerine sıçrayıp onu yere çökerttiler. Bunun üzerine birisi: "SaM'i öldürdünüz" diye seslendi. Ben de: "Sa'd'ı Allah öldürdü" dedim.
Ömer (r.a.) der ki:
-Vallahi hazır bulunduğumuz o yerde Ebu Bekr'e (r.a.) yapılan biat'tan daha muvaffak bir şey bulmuş değiliz. Korkumuz şu idi: Biz oradan biat hadisesi gerçekleşmeden Ensardan ayrılıp gitseydik bizden sonra bir biat edecek yahut da razı olmayıp Ensar'a muhalefet edecektik ki, bu da fitne ve fesada sebeb olacak idi.
Bu haberi Yunus b. Yezid de, Zühırden baştan sona rivayet eder. Bu rivayetinde şu ilaveyi de verir: Ömer (r.a.) dedi ki:
-Hiç kimse kendi başına (bir kenara çekilip) "Ebu Bekr'e yapılan biat ansızın bir oldu bittiye geldi" demesin. Gerçi o, o şekilde bir aceleye geldi, ama şu var ki, Allah bizi bu aceleciliğin şerrinden korudu. Artık bir kimse müşaveresi yapılmadan başka bir kimseye biat ederse, ne biat edene, ne de biat edilene öldürülecekleri korkusuyla uyulur.6[6]
Bu haber sıhhatinde hadisçilerin ittifak ettiği bir haberdir.7[7]
Asım b. Behdele, Zirr b. Hubeyş aracılığıyla Abdullah (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:
-Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde Ensar "Sizden bir Emir, bizden de bir Emir olsun" diye bir görüş ortaya attılar. Ömer (r.a.) yanlarına geldi ve: "Ey Ensar topluluğu! Siz Nebi (s.a.v.) Efendimizin Ebu Bekr'e insanlara imam olmasını emrettiğini bilmiyor musunuz?" diye sordu. Ensar 'Tabi biliyoruz! Dediler. O da: "Peki hanginizin nefsi Ebû Bekr'in önüne geçmeyi içine sindirebilir? dedi. - Bununla namazda öne geçmeyi kasdediyordu- Ensar, "Biz Ebû Bekr'in önüne geçmekten Allah'a sığınırız!"
6[6] Îslamda biat konusu ile müşavere, hala müslümanlar arasında tam anlaşılabilmiş değildir. Dikkat edilirse burada, Hz. Ömer bu meselenin en can alıcı noktasına değiniyor. Zira insanların danışmaya en muhtaç olduğu konu onların idaresi meselesidir. Bu öyle bir konu ki. Peygamber (s.a.v.) bile Kur'an'daki " Makdisi El- Bed'u ve't-Tarih 5/64; İbnü'l Cevzi Menakib-i Ömer sy.51; EnsabuM Eşraf 1/583
7[7] İbni Asakir, Tarih-i Medineti Dımışk 30/273; İbni Sa'd 3/181; Hz Ömer burada Peygamberimizin ona söylediği: "Bu ümmetin en güvenilen adamı Ebu Ubeyde b. Cerrah'tir." Hadisine işaret ediyor. Buhari Ahad, Fazailüs- Sahabe 35; Tirmizi Menakıb 3843; İbni Mace 136; Müsned 1/18, 3/125, 133, 146, 175, 184, 189, 212, 245,281,286,4/10
dediler.
Bu haberi bir grup insan Zaide aracılığıyla Asım'dan nakleder.8[8]
Yezid b. Harun anlatıyor: Bize Avvam b. Havşeb. İbrahim et-Teymi'den şöyle dediğini anlattı:
-Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde Ömmer (r.a.), Ebu Ubeyde'ye geldi ve "Uzat elini sana biat edeyim! Zira sen Rasulullah (s.a.v.)'in dili ile bu ümmetin Emin kişisi ilan edilen kişisin."2 dedi. Ebu Ubeyde de, Ömer'e: Sen müslüman olalı beri senin böyle bir cahilliğini görmemişitm. Aranızda -adı Kur'an'da "ikinin ikincisi" olarak geçen Sıddîk varken bana mı biat edeceksin?" dedi.9[9]
Buna benzer bir rivayeti de Müslim el- Batıyn, Ebu'l- Buhterî'den rivayet eder.10[10]
İbnü'l Avn, İbni Şîrîn'den rivayet ediyor: Ebu Bekr (r.a.). Ömer'e, "Elini Uzat da sana biat edeyim!" dedi. Bunun üzerine Ömer de "Sen benden üstünsün" dedi. Ebu Bekr de "Sen de benden daha güçlüsün" dedi. Ömer (r.a.) da: "Benim kuvvetim de senin üstünlüğünün yanında olacak." dedi.11[11]
Yahya b. Saîd el-Ensari, Kasım b. Muhammed'den nakleder:
-Nebi (s.a.v.) Efendimiz vefat edince, Ensar Sa'd (r.a.)'ın yanında toplandılar. Ebu Bekr beraberinde bir gurupla yanlarına geldi. Ensardan Bedir harbi gazilerinden olan Hubâb b. El-Münzir (r.a.) ayağa kalktı ve: "Bizden de bir Emir, sizden de bir Emir olacak." dedi.12[12]
Vüheyb anlatıyor: bize Davud b. Ebî Hind, Ebu Nadra aracılığıyla Ebu Said el-Hudrî'nin şöyle dediğini haber verdi:
-Rasulullah Efendimiz vefat ettiğinde Ensar'ın hatibleri hep ayağa kalktılar. Kimisi "Ey Muhacir topluluğu! Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz sizden birini vali tayin edince, bizden birini de onunla beraber ederdi. Buradan anlıyoruz ki, bu hilafet işini de iki kişi üstlenmeli, biri bizden biri sizden." dedi. Artık Ensar sözcüleri peşpeşe bu sözü dile getirdiler. Zeyd b. Sabit (r.a.) kalkıp: "Allah Rasülü (s.a.v.) Efendimiz bizzat Muhacirlerden idi. Öyleyse devlet başkanı da ancak Muhacirlerden olur. Biz onun Ensarı (yardımcıları)yız. Nitekim Rasulullah (s.a.v.)'in de Ensarı biz idik." dedi. Ebu Bekr (r.a.) bunun üzerine ayağa kalkıp;
"Ey Ensar topluluğu! Allah böyle yapan bir kabile vesilesiyle size mükafatınızı versin! Ama vallahi bunun dışında bir şey yapsaydınız sizinle sulh yapamazdık." dedi. Sonra ?eyd (r.a.), Ebu Bekr (r.a.)'m elini tutup "işte bu işin sahibi! Ona biat edin!" dedi. Ebu Bekr (r.a.) minbere oturup insanlara bakınca, aralarında Ali'yi (r.a.) görmedi ve onu sordu. Ensar'dan bir kaç kişi kalkıp gittiler ve Ali'yi alarak geldiler. Ebu Bekr (r.a.) ona hitaben:
8[8] İbni Sa'd Tabakat 3/178,179; Hakim Müstedrek 3/67; İbnü'l Cevzi Menakıb-ı Ömer syf. 50
9[9] İbni Sa'd, Tabakat 3/181; İbnü'l Cevzi, Muntazam 4/66
10[10] Müsned-i Ahmed 1/83; Tarih-i Dımışk 30/273
11[11] Taberi Tarih 3/203, (yeni baskı 2/234); Tarihi Dımışk 30/274
12[12] İbni Sa'd, Tabakat 3/182; Tarih-i Dımışk 30/275. Orada "Habbab: Vallahi size geçecek diye kıskandığımızdan değil, yalnız daha sonra halifeliğe babalarını öldürdüğünüz birileri de geçer diye korkuyoruz" dedi. Ömer d/e: Böyle düşünüyorsan gücün yeterse öl!" dedi. Ebu Bekir (r.a.): ''Bizler Emir, sizler vezirsiniz" dedi. İlk biat eden Beşir b. Sa'd oldu" ilavesi vardır.
-Rasulullah'ın amcasının oğlu, onun damadı! Biata gelmemekle müslümanlarm birlik asasını parçalamak mı istiyorsun?" deyince Afi (r.a.):
"Ey Allah Rasulü'nün Halifesi, azarlamaya başlama!" diyerek ona biat etti.13[13]
Ebu Bekr (r.a.) Zübeyri de göremeyip sormuş, onu da alıp geldiklerinde, "Rasulullah'ın halası oğlu, onun havarisi Zübeyir! Müslümanları parçalamak için mi biat etmedin?" dedi. O da "Ey Rasulullah'ın halifesi, azarlama!" diyerek ona biat etti.14[14]
Bu haberin bir kısmını İmam Ahmed, Müsned'inde (sizle sulh ettiğimizde) sözüne kadar olan kısmı Affan b. Müslim aracılığıyla Vüheyb'den verir. Tamamını da sika ravi Affan'dan verir.15[15]
Zühri, Ubeydullah aracılığıyla İbni Abbas'dan naklediyor:
-Ömer (r.a.) hutbesinde "Ali, Zübeyr ve bu ikisi ile birlikte olanlar, biat hususunda toplantımıza katılmakta geciktiler. Ensarm hepsi bize katılmakta zaten geç kalıp, Beni Saide sofasında (sakife) toplanmışlardı. Muhacirler de Ebu Bekr'in yanında biraraya geldi. Biz bu vaziyette Peygamber (s.a.v.)'in evinde iken bir adam duvarın öte tarafından "Ey Hattab oğlu! Dışarı çık!" diye seslendi. Ben dışarı çıkınca: "Ensar (hilafet meselesini görüşmek üzere) biraraya gelmiş durumda. Haydi bizimle onlar arasında harbe sebeb olacak bir durum ortaya çıkmadan onların yanma varın." Diye tenbihte bulundu. Ömer burada sunuda ilave etti:
-Ebu Bekr'in biatma Muhacirin ve Ensar birlikte katıldı. Biz Sa'd b. Ubade'nin üzerine atıldık. Ensardan biri "Yahu Sa'd'ı öldürdünüz." dedi. Ben o zaman öfke ile "Allah Sa'd'ı kahretsin, zira o fitne ve şer sahibidir." dedim.16[16]
Bu haber Esma oğlu Cüveyriye'nin hadisinden bir bölüm olup, onu Malik kanalı ile rivayet ediyor. Buna benzer bir rivayeti de Zübeyr b. Bekkar, Süfyan b. Uyeyne Zührî isnadı ile rivayet eder.17[17]
Ebu Bekr ell-Hüzli de, Haseni Basri aracılığıyla kays b. Abbad ve İbııü'l Kevvâ' ikilisinden şöyle rivayet eder:
-Ali (r.a.) kendi hareketini ve Muhacirin'in Ebu Bekr'e (r.a.) biat edişini bahsederek şöyle dedi:
-Rasulullah (s.a.v.) ansızın oluvermiş değildir. Birkaç gece hasta oldular. Bilal ona gelip namaz vaktim bildirir o da BilaPe: " Ebu Bekr'e namazı kıldırmasını söyleyin" buyururdu. Hanımlarından
13[13] Bu ifadeye göre Abdürrezzak'ın Ma'mer'den yaptığı rivayette geçen "Ali altı ay-hanımi Fatıma (r.a.) ölene kadar Ebu Bekr'e biat etmemiş miydi? Deyince Zührî'nin, Hayır! Ne o ve ne de Haşimoğullarından hiç biri. Taki Ali biat edene kadar" ifadesi doğru olmaz. Taberi bunu (2/236) naklettiği yerde bir de Habib b. Ebi Sabit'den şunu nakleder: Ali, Ebu Bekr'e biat haberini aldığında evinde idi. Biata geç kalırım korkusu ile altında izan ve ridası bile olmadan fırladı, gelip biat ederek Ebu Bekr'in yanına oturdu. Evine birini yollayıp elbisesini getirtti. Bu haber Hz. Ali'nin biat'ta gecikmediğini daha iyi gösterir.
14[14] Hakim, Müstedrek 3/76; Tarih-i Dımışk 30/278
15[15] İmam Ahmed, Müsned 5/186; Tarih-i Dımışk 30/278
16[16] Bu haber yukarda geçen haberin bir bölümüdür. Taberi 2/234'te bu haberi olanca uzunluğu ile verir. Hafız Zehebi ise bu tür uzun haberleri tarih icabı bölerek alır. Zira buradaki Hz Ömer'in hutbesi, Hz. Ömer döneminin son yılında okuduğu hutbedir. Bak. Tarih-i Dımışk 30/280,283
17[17] " Bu konu önceki sayfadaki 2 nolu dipnottakidir. Esma oğlu Cüveyriye hadisi için bak. Tarih-i Dımışk 30/280. Yine Zübeyr b. Bekkar- Süfyan hadisi de Tarih-i Dımışk 30/283Teki hadis olup yalnız Zübeyr b. Bekkar değil Zübeyrjb. Ebi Bekr şeklindedir. Haberin aslını İbnu Asakir Ebu Ya'la'dan rivayet-yeder. Ebu Ya'la Müsned'inde bu haberin iki satırlık bir bölümü var ki bu, Buhari'de 6829, Müslim 1691, İbnİ Mace 2553, Muvatta s. 514, Darami 2/179'da geçen hadistir.
biri (Aişe) namaz işini Ebu Bekr'den başkasına yüklemek isteyince, Efendimiz öfkelendi ve: Yusuf un
başına işler açanlar sizler değil misiniz!" buyurdu. Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde biz de,
Muhacirin de, müslümanlar da dünyalarının idaresi için. Peygamberin dinleri için (namaz kıldırması
için) tercih ettiği zatı seçtiler. Böylece Namaz'in ne muazzam bir esas ve dinin direği olduğu bir
daha anlaşıldı.18[18]
Velid b. Müslim der ki; Bana Muhammed b. Harb, ez-Zübeydi, Zühri isnadıyla Enfes (r.a.)'dan haber
verdi ki Enes (r.'â.), Ömer'in başka bir hutbesinde şöyle dediğini işitmiş:
-Efendimizin vefatının ertesi günü Ebu Bekr, Rasulullah'ın minberinde oturduğu zaman Ömer (r.a.)
şahadet kelimelerini getirip şu sözleri söyledi:
"Gelelim söze! Ben dün size (vefat acısıyla) bir takım sözler sarf ettimdi. Halbuki o- benim dediğim
gibi olmamıştır. Ben size söylediğim dünkü sözlerimi Allah'ın kitabında ve Peygamber'in bize yaptığı
tavsiyelerden hiç birinde bulamadım. Lakin ümid ediyordum ki, bizim en son insanımızdan geri
kalana kadar yaşayacak -yani Rasulullah en son vefat edenimiz olacak. Ama Allah, kendi
Peygamberini sizin yanınızdakilere mukabil, kendi katında olan nimetlerine ulaşması için seçti. Eğer
Rasulullah (s.a.v.) ölmüş ise kesinlikle aranızda daima Muhammed'e (s.a.v.) kendi ile hidayet verdiği
Kur'anını bırakmıştır. Ona sımsıkı sarılın, Muhammed (a.s.)a hidayet getiren bu kitapla hidayete
erin." Sonra Ömer (r.a.), Rasulullah'ın arkadaşı Ebu Bekri anlattı, ikinin ikincisi (mağarada
Efendimize yoldaşlığı) olduğunu emirlik hususunda insanların en layığı olduğunu bahsedip "kalkın
ve ona biat edin!" dedi. Onlardan bir kısmı bundan önce Beni Sakife sofasında ona biat etmişlerdi.
Bu sahih ama garîb bir haberdir.19[19]
Musa b. Ukbe, Sa'd b. İbrahim'den naklediyor: Bana babam İbrahim anlattı ki: Babası Abdurrahman
b. Avf, Ömer (r.a.) ile beraber-miş. Muhammed b. Mesleme, Zübeyr (r.a.)'ın kılıcını kırmış (biata geç
gelişine öfkelenmiş) sonra Ebu Bekr (r.a.) bir hutbe irad edip:
"Vallahi emir olayım diye hiç hırsım olmadı, ne bir gündüz ne bir gecelik, gizli ya da açık emaneti
Allah'tan hiç dilemedim." dedi. Muhacirler bu sözlerini kabul ettiler. Ali ve Zübeyir de;
"Biz bu işe öfkelendik de ondan gecikmiş değiliz. Biz sadece müşavere edilirken bulunmadık, yoksa
Efendimiz (s.a.v.)'den sonra hilafete en layık kişinin Ebu Bekr olduğunu biz de biliyoruz. Zira Efendimizin
hicret yolundaki mağara arkadaşı odur. Biz onun ne şerefli ne hayırlı olduğunu da biliriz.
Rasulullah (s.a.v.) bizzat kendisi hayatta iken ona insanlara imam olmasını emretmiştir."
dediler.20[20]
Yine denildiğine göre; Ali (r.a.) bir müddet biat işini geciktirmişti. Yunus b. Bükeyr, İbni İshak- Salih
b. Keysan-Urve isnadıyla Hz.. Aişe (r.a.)'mn şöyle dediğini anlatır:
"Babasından altı ay sonra Hz. Fatıma (r.a.) vefat edince, aile halkı Ali'nin yanında toplanıp, Ebu
18[18] İbni Sa'd, Tabakat 3/183; İbnu'l Cevzi, Muntazam kısa olarak 4/66
19[19] İbni Sa'd 2/271; İbni Hişam 4/262;Nihayetü'l İrab 19/49
20[20] Musa b. Ukbe'nin bu megazîsi ne yazık ki hala -çok azı hariç- bulunamamıştır. Bu haberi aynı isnadla İbni Asakir Tarih-i Dımışk'ta rivayet eder. Lakin yazmanın
asıl nüshasında bu haber düşmüş. Bu yüzden naşir onu dipnota ilave etmiş 30/287
Bekr'e "yanımıza gel ama yanında kimse olmasın!" diye haber saldı. Ömer (bildiği bir husus sebebiyle) "Hayır Allah'a and olsun onların yanına varma!" dedi, ama Ebu Bekr, "Vallahi varacağım!" dedi Ali'nin onlardan çekincemesi yoktu. Ebu Bekr otaya varıp yanlarına girdi, Allah'a hamd edip sonra: "Ben sizin kanaatinizi anladım. Siz, benim size emir olmam sebebiyle idaresi bana bırakılan şu devlet malı sadakalarla size karşı bir haksızlık ettiğim kanaatine kapıldınız. Vallahi ben bunu sadece Rasulullah'ın emrinden bir şey yenilmesin diye böyle yaptım. Benim kanaatimce onun yol ve amelinin benden başka birinde olup böylece bununla onun yoluna gidip Allah'ın emrettiği şekil içinde bunu yerine getirebilecektim. Vallahi Peygamber'e olan yakınlığınız ve onun mübarek ve muazzam hakkı hürmetine benim size sıla yapmam kendi akrabalarıma sıla yapmamdan bence daha iyidir." dedi. Sonra Ali (r.a.) şahadet getirip şöyle dedi:
"Ey Ebu Bekr! Allah'ın sana verdiği hiçbir hayrı, keşke bu hayır ona verilip de hayra layık olmayaydı, gibi bir tavırla kıskanmadım. Ama senin de bildiğin gibi biz bu vefat meselesi ile meşgul oluyorduk. bu da bize biati geciktirdi. Biz içimizde biraz kırılma gördük. İnsanlarınki gibi biat ederek ben de halkaya katılayım arzulamiştıın. İnsanlara öğle olunca namazı kıldır ve minbere otur, gelip biat edeyim." Ebu Bekr de öğleyi kıldırıp, minbere yaslanıp, Allah'a hamd ve sena etti. Sonra Ali'nin meselesini, cemaat ve biati bahis ile "işte Ali, ondan duyun!" dedi. Ali (r.a.) da kalkıp Allah'a hamd-ü sena etti, sonra Ebu Bekr'in üstünlüğünü ve yaş farkını belirterek " Ebu Bekr, Allah'ın kendine getirdiği bu hayra gayet ehliyetli olduğunu" anlatarak Ebu Bekr'in yanına varıp ona biat etti.
Bu haberi Buhari, Ukayl'den Zühri-Urve isnadı ile Aişe (r.a.)'dan nakleder. Bu rivayette: "Fatıma'nm sağlığında Ali (r.a.) insanlar arasında teveccüh gören bir hali vardı. Fatıma (r.a.) vefat edince Hz.. Ali (r.a.) insanların bu teveccühünü hoş karşılamayıp Ebu Bekr ile sulh yaparak biat etmeyi uygun görmüştür." İfadesi de yer almaktadır.21[21]
El-Esved’ül-Ansi* Kıssası
Yusuf b. Ömer et-Teymi der ki: Bize Müstenir b. Yezd el-Nahi. Urve b. Gaziyye, Dahhak b. Firuz ed-Deylemi isnadı ile babası Firuz'un şöyle dediğini rivayet etti:
-İslâm dininde meydana gelen ilk dinden dönme olayı, Rasulullah (s.a.v.) zamanında El-Esved
21[21] Buhari, Megazi 64/38, 5/82; Müslim Cihad h.no 1759; Abdürrezzak Musannef 5/472 h.no 9774
Hz Ali'nin bu biati ikinci bir biat mıydı? Hafız İbni Kesir Ei-Bidaye ve'n-Nihaye'de (5/286, 6/302) Hz. Ali'nin Hz Ebu Bekr'e iki defa biat ettiğini bildirip böylece riva-yetler arasındaki ihtilafı halletmiş oluyor. Hem Nihayetti'] Irab'da (19/39) İbnü Abdi'l Berr'den nakledildiğine göre Eşlem (r.a.)'dan bu hususta şöyle bir haber ge-liyor. Ömer (r.a.) Hz Fatıma'ya gelip: duyduğuma göre Zübeyr ve Ali sana gelip bir şeyler istişare ediyorlar. Bir daha duyarsam onlara yapacağımı bilirim." deyip ayrıldı. Sonra Ali ve Zübeyr gelince. Fatıma (r.a.) onlara: "Ömer bana geldi ve "siz bir daha buraya gelirseniz size şöyle şöyle yapacağına yemin etti. Artık siz işinizi kendiniz halledin ve beni beklemeyin!" dedi. Onlar da gidip Hz._Ebu Bekr'e biat ettiler. Burada kesin olarak bu biatin Hz Fatıma'nm sağlığında yapıldığı anlaşılıyor. Öyle olunca Abdürrezzak rivayetindeki Hz Ali'nin Fatıma (r.a.)'ın Ölümünden sonra biat edişi ne oluyor? İşte bu hususta iki şey mümkün:
I- Ya Raviler Hz Ali-Zübeyr ve Talha'nın bir müddet gecikmesini tam anlayamayıp araya altı ay soktular.
2- Ya da bu ikinci biat esas biat değil tazeleme" şeklinde olabilir. Allah daha iyi bilir.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/11-25
* Asıl adı Anes b. Malik b. Udud'tur. Kıssas için bak: Belazuri, Füîuhu'l Buldan 1/125; Tarihi Halife 116; Fesevi Tarih 3/262; Taberi 2/247 ve devamı; Cemheratu Ensabi'l Arab s. 405; İbnu Kuteybe, Mearif 105, İ70; El-Bed'u ve't-Tarih 5/153
lakablı Abhele b. Ka'b'm eliyle Mezhıc'lilerin genelinde meydana gelmiştir. Hadise Veda haccmdan
sonra ortaya çıktı. Kendisi bir nevi sihirbazlık olan gözbağlayıcılık yapan biri olup etrafına şaşılacak
şeyler gösterir, insanlardan kendini dinleyenlerin kalbini kendine bağlardı. (Bu herif Kehfı-Habban
denen yerden oraya çıkıp Mezhıc'lilerle yazışıp Necran'lılarla anlaştı. Hepsi oraya saldırıp Amr b.
Hazm ile Halid b. Said'i oradan çıkardı. Kays b. Abdi Yeğus da Murad şehrindeki Ferve'ye saldırıp
onu oradan sürdü.) o ve Mezhic, Necrandaki mıntıkalara saldırıp tâ San'aya kadar olan yerleri ele
geçirdi. Oradaki müslümanlardaıı müslümanlığı tam öğrenenler kaçıp Ferve b. Müseyk'e katıldı.
Esved, Peygamber (s.a.v.) ile yazışamadı. Çünkü beraberinde onu harbe teşvik edebilecek kimse
yoktu. Böylece Yemen mülkü onun elinde kaldı.22[22]
Seyf, Sehl b. Yusuf, babası isnadıyla Ubeyd b. Sahr'ın şöyle dediğini anlatır:
-Biz (Yemendeki) Cened denen yerde bulunduğumuz ve onlara layık olan şekilde yerleştirip, onlarla
aramızda bir anlaşma metni yaptığımız zaman bir de ne görelim bu El-Esved denen adamdan bize:
"Bizim topraklarımızdan aldıklarınızı bize bırakın, topladıklarınızı bize verin, zira biz ona daha
layığız, siz de ne hal üzere iseniz öyle kalın." diyen bir mektup geldi. Biz nasıl bir tavır alacağımızı
düşünüp ordumuzu toplarken bize: "İşte bu el-Esved, Şeûb kalesine!gelmiş." denildi. Şehr b. Bâzâm
da ona doğru hareket etmiş. Daha sorira bize onun, Şehr b. Bâzam'ı. öldürüp, Yemendeki İranlıları
bozguna uğrattığı yirmi küsur gün sonra da San'a'yı ele geçirdiği haberi geldi. Muaz (r.a.) da oradan
kaçarak yola çıktı ve Me'rab denen yerde Ebu Musa el-Eş'ari (r.a.) ile karşılaştı, ikisi birleşip
Hadramut'a saldırdılar.
Bu El-Esved denen herif Bahrayn ve diğer çevredeki Taife bağlı olan yerleri ele geçirdi. Yangının
dağıldığı gibi etrafa yayılmaya başladı. Şehr b. Bâzan ile karşılaştığı zaman beraberinde yedi yüz
süvari vardı. Kays b. Abdi Yeğus. Yezid b. Mah'zum falan ve falanca onun komutanları idi. Böylece
idaresi iyice güçlenip Yemen'in ekserisini ele geçirdi. Onun Mezhic kabilesindeki halifesi Amr b.
Ma'di-kerib idi. Ordusunun işini Kays b. Abdi Yeğus'a bıraktı. Yemendeki İranlıları da Firuz ed-
Deylemi ile Dâzeveyh denen kişiye bıraktı. El-Esved orada güçlenince, bu düşmanlarını
önemsemeyip Şehr b. Bâzan'ın karısı ile evlendi. Bu kadın Firuz ed-Deylemi'nin amca kızı idi.
Biz bu minvalde, El-Esved'in bize saldıracağından emin olmayan bir halde (güvensiz bir halde)
Hadramut'ta günlerimizi geçirirken Muaz b. Cebel (r.a.) Sekûn kabilesinde evlenmiş idi ki, o sırada
bize Rasulullah (s.a.v.)'in "muhtevası bize El-Esved ile mücadele ve onu yenmeyi emreden"
mektubu ulaştı. Muaz hemen harekete geçti. Biz o zaman gücümüzü anlayıp zafere ereceğimize
inandık.23[23]
Seyf b. Ömer der ki: Bize El-Müstenir, Urve b. Gaziyye, Dahhak b. Fîrûz'dan, Es-Serri ise Ceşniş b.
Ed-Deylemi'den şöyle dediğini anlatır:
-Veber b. Yuhannis bize Rasulullah (s.a.v.)'in mektubunu getirdi. Mektupta bize Esved'e karşı
harekete geçmemiz emrediliyordu. Biz bunu çok zor bir iş olarak görüyorduk. Bu arada El-Esved'in,
22[22] Taberi 2/224, 225
23[23] Taberi Tarih 2/247, 248; Belazuri, Futuhu'l Buldan 1/126; Fesevi Tarih 3/262
kendi komutam olan Kays b. Abdi Yeğus'a karşı güveni kaçmıştı. Biz de Kays'a bu durumu haber verip Peygamber (s.a.v.)'in tebliğini de ulaştırdık. Sanki biz ona gökten gelmiş bir imdad gibi olduk, o hemen bize müsbet cevap verdi. Veber b. Yuhannes geldi ve biz insanlarla sulh anlaşması yapıp onları hakka çağırdık. Fakat bu durumu, El-Esved'in şeytanı, Esved'e haber vermiş o da Kays'ı yanma çağırarak ona: "Melek ne diyor biliyor musun? Diyor ki, Kays'a gidip ona ikramda bulundum. Senin girecek her yerine girince senin meylin düşman tarafına oluyormuş" dedi. Kays da yemin ederek kendini bu ithamdan sıyınp attı. El-Esved ona: "Sen Meleğin dediğini yalanlıyor musun? Halbuki o doğru söylemişti. Ama senin tevbe ettiğini anlıyorum." dedi.
Deylemi der ki: Sonra Kays bize geldi ve durumu bildirdi, biz de "nitekim biz de sakınıyoruz" dedik. El-Esved bize, "Ben sizi kavminiz üzerine şerif kılmadım mıydı? Sizin düşünceleriniz bana gelmedi mi, sanıyorsunuz?" diye haber saldı. Biz de: "Bu kere de bizi bağışla!" dedik. O: "Sakın sizden aleyhime bir haber bana ulaşmasın yoksa sizi gebertirim." Dedi. Böylece kurtulduk ama neredeyse öldürüleyazdık. O bizim tutumumuzdan şüpheye düşmüş idi. Biz Âmir b. Şehr, Zü'l Külâ ve Zû Zuleym'e yazıp, onlara hiç hareket etmemelerini bildirdik. Deylemi der ki:
-Ben Kays'ın hanımı Âzad'ın yanına varıp: "Amaca kızı! Şu koca-yın ne bela olduğunu sen de anladın, kocanı ve milletini öldürdü, kadınları rüsvay etti. Onun aleyhine destek imkanı var mı?" dedim. O da: "Allah bana ondan daha buğuzlu gelen birini yaratmadı, ne hak tanır ve haramdan sakıtındı." dedi.
Dışarı çıktığımda baktım ki Firuz ile Dâzeveyh'in beni beklediğini gördüm. Kays da geldi. Biz de zaten onu desteklemek istiyorduk. Oturmadan önce adamın biri Kays'a: "Kral seni çağırıyor!" dedi. O da on kişiyle beraber içeri girip denedi ama onu öldürmeye gücü yetmedi. El-Esved "Yâ Abhele adamlarla etrafımı sar da beni emniyete al. Ben sana doğruyu bildirdim, sen bana yalan bildirdin. Sen beni öldürmek istiyorsun!" dedi. O da: "Nasıl olur, sen Allah'ın elçisisin, istediğini emret. Korku ve dehşete gelince, ben onun içindeydim, beni ister öldür ister merhamet et." dedi. O da Kays'a acıyıp onu salıverdi. Kays yanımıza gelip: "Haydi yapacağınızı yapın." dedi.
El-Esved bir grup adamı içinde yanımıza geldi. Biz ona ayağa kalktık. Kapıda yüz inek ve sığır vardı. Onları kesti. Sonra da: "Yâ Firuz! Senden bana ulaşan şu şey gerçek mi? Ben seni katletmek arzu ediyorum." dedi. Firuz da: "Sen bizi seçip kendine akraba yaptın. Bizi İran neslinden üstün tuttun. Böylece hem dünya hem ahiretin anahtarı verilmiş oldu. Sakın sen, bizim aleyhimizde sana ulaşan bu tür haberlere inanma!" dedi. Bunun üzerine El-Esved: "Buna yemin et." Deyip konuklar için deve, aile için de sığır kesilmesi emredildi. Sonra Esved'in hanımı ile biraraya gelindi. Kadın onlara: "O çok sıkı korunuyor. Muhafızlar sarayı kuşatmış durumda, sadece şu kapı hariç. Ona sadece buradan saldırın." deyip bize bir kandil hazırladı. Ben oradan çıktım. El-Esved beni sarayın dışında karşıladı ve: "Sen niye içeri girdin?" diyerek benim kafama bir darbe indirdi ve yere yuvarlandım. Bunun üzerine karısı bağırarak: "O benim amcam oğludur beni ziyarete geldi." dedi. El-Esved ona: "Sus bire babasız kalasıca onu sana bağışladım." dedi.
Ben ayrılıp arkadaşlarımın yanına gelip: "kurtuldum" diyerek durumu anlattım. Ben bu hususu takib ederken bir de kadının elçisi bana gelip: "Seninle anlaştığımız sözü sakın terk etme." haberini getirdi. Biz Fîrûz'a: "Haydi kadına git ve işimizi garantiye al." Dedik. Bir gece gelip saraya girdik. Bir
çanak altında bir kandil vardı. Hemen Fîrûz'un ardına sığındılar. O en cesurumuzdu. Evine yaklaştığımızda çok yüksek gürültüler geliyor. Baktık ki, kadın oturuyor. Fîrûz kapının başında durduğunda El-Esved şeytanını oturtup onunla konuşmaya başladı ve: "Benim seninle ne alıp veremediğim var ey Fîrûz!" dedi.
Bunu duyan Fîrûz, Esvedin geri gelip kendisini ve kadını mahvedeceği korkusuna kapılıp hemen fırlayıp, ona tıpkı kızgın deve gibi saldırdı. El-Esved'i kafasından kavrayıp boynuna vurup öldürdü. Sonra gitmek üzere ayağa kalktığında kadın elbisesinden tutup: "Allah aşkına gitme." diye yalvardı, o da: "Onun öldürüldüğünü arkadaşlarına haber ver." dedi. O da bize geldi, hep beraber kalktık. Biz onun başını kesmek isteyince şeytan onu salladı da ceset titremeye başladı. Fîruz onu zapt edemeyince: "Şunun göksünün üzerine oturun!" dedi. İkisi üzerine çöktü, kadın da saçlarını tuttu. Biz acayip bir ses duyduk. Ben bir bezle ağzına gem vurdum, boğazına bıçak indi. Tam bir öküz gibi böğürdü. Kapı nöbetçisi gelip: "Bu ses ne, bu ses ne?" diye sorunca hanımı: "Peygamber!, Ona vahiy geliyor da!." dedi. O gece bu olayı adamlarımıza nasıl haber vereceğimizi konuştuk. Sonra aramızdaki parola ve ardından ezan okuma ile bunu duyurma kararı aldık.
Şafak sökünce Dâzeveyh parolayı seslendi. Müslümanlar ve kafirler bir korkuya kapıldılar. Muhafızlar hemen toplanıp bizi kuşattılar. Sonra ben ezan okudum. Atları muhafızlara ulaştı. Ben onlara: "Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah! Abhele yalancıdır." diyerek muhafızlara El-Esved'in başını fırlattık. Veber b. Yuhanni namaz kıldırdı. Toplulukta oraya saldırdı. Biz: "Ey San'â halkı, kimin yanma biri girerse onu yakalayın." Dedik. Böylece çok yağma ve vurgun oldu. San'a ve Cened kurtuldu. Allah İslâm'a izzet verdi. Biz de emirliği bölüştük. Rasulullah'ın ashabı geri döndü. Biz Muaz b. Cebel'in başkanlığına razı olduk. Artık bize namazı o kıldırıyordu. Biz Peygamberimize haberi yazıp gönderdik. Elçilerimiz oraya vardığı sabah Peygamber (s.a.v.) vefat etmiş bulunuyordu. Bizim mektubumuza bu yüzden Ebu Bekr (r.a.) cevap verdi.24[24]
Vakıdî, kendi ricalleri aracılığıyla şöyle nakleder:
-Ebu Bekr (r.a.) Kays b. Mekşûh'u Yemen'e gönderdi. O da Firuz'la beraber Esved el-Ansi'yi öldürdü. Bu Kays hakkında bir takım haberler vardır. Daha sonra dinden dönmüştür. Sonra da müslümanlar onu esir alıp gelince, Ebu Bekr onu bağışladı. Hz. Ali ile beraber Sıffeyn harbinde öldü.25[25]
Üsame B. Zeyd'in Ordusu
Hişam b. Urve babası Urve'den naklediyor: Nebi (s.a.v.) Efendimiz son hastalığında: Üsame'nin ordusunu harekete geçirin." buyurmuştu. Üsame (r.a.) da yola çıkıp el-Curf denen yere kadar geldi. Karısı Fatıma binti Kays, kendisine: "Acele etme, zira Rasulullah (s.a.v.) ağırlaştı." diye haber saldı. Rasulullah bu hastalıktan iyileşmeden vefat etti. Efendimiz vefat edince Üsame, Ebu Bekr'e geldi ve: "Rasulullah (s.a.v.) beni cihada yollamıştı. Ben hala sizin şu sivil vaziyetinizde değilim, Arapların
24[24] Taberi Tarih 2/248; Nihayetu'l İrab 19/53
25[25] Belazuri, Futuhu'l Buldan 1/126
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/25-31
küfre döneceği endişesini taşıyorum. Kafir olurlarsa İslâmda ilk savaşılacak onlar olacak. Kafir ol-mazlarsa geçer giderim. Zira yanımda insanların en şereflileri ve en hayırlıları vardır" dedi. Ebu Bekr hemen ashaba bir hutbe irad ederek şöyle dedi: "Vallahi, beni yırtıcı kuşların kapıp parçalamaları, Rasulullah'ın emrettiği bir şeyden önce başka bir şeye başlamamdan benim için daha hayırlıdır." dedi. Sonra Ebu Bekr, Üsame'yi orduyla yolladı ve Ömer'i kendi yanında bırakması için Üsame'den izin aldı. Orduya harpte kasaplık yaparak elleri ayakları ve vücutları kesip parçalamamasını emretti. Üsame gidip mürtedlere hücum etti. Sonra salimen genimetleri almış olarak geri döndüler.
Ömer (r.a.) derdi ki: Üsame dışında hiç kimseyi Emir olarak selamlamadım. Zira Efendimizin vefatında o ordu emiri idi. Yola çıktı. Şam'a yaklaştıklarında müthiş bir sise yakalayıp onları düşmandan gizledi. Sonra hücum edip ihtiyaçlarını ele geçirdiler. Bu sırada Efendimizin ölüm haberi ve Üsame'nin onun topraklarına saldırdığı haberi Heraklius'a ulaşmış idi. Bunu duyan Rumlar: "Yahu şu müslümanlara ne oluyor. Peygamberleri vefat ediyor onlar ardından bizim arazilerimize saldırıyor." dediler.1 Zühri'den nakledildiğine göre bu konuda şöyle der:
Üsame (r.a.) Rabiu'l Evvel ayında gazaya çıktı ve Şam diyarına varıp geri geldi. Onun gidiş ve gelişi kırk gün sürmüştür.26[26] Bir rivayette de "yirmi küsur gün" deniyor.27[27] İbni Lehi'a, Ebu'l Esved aracılığıyla Urve'den şöyle dediğini anlatır:
-Biat işi bitip, insanlar tamamen yatışınca Ebu Beki- (r.a.) Üsame'ye (r.a.): "haydi yoluna" emrini verdi bunu duyan Muhacir ve Ensar'dan bir kısım rical, gelip Ebu Bekr'le konuşarak: "Üsame ve ordusunu yoldan alakoy! Zira biz müşrik Arapların Peygamberin ölümünü duyarak bize saldırıya geçmesinden korkuyoruz." dediler. Ebu Bekr ise "Ben Rasulullah'ın yola çıkardığı bir orduyu alakoyacağım ha! O zaman pek büyük bir şeye cür'et etmiş olurum. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kafir Arapları'in bize saldırması, bence Rasulullah'ın yola çıkarmış bulunduğu bir orduyu yoldan alakoy mam dan çok daha sevimli gelir. Haydi Ya Üsame! Sen ne tarafa yürümekle emrolunmuş isen o cihete doğru sefere çık. Sonra da Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz sana Filistin mıntıkasında nereye gaza etmeni emretmiş ise oraya hücum et, Mu'te halkına gaza et! Çekinme, zira. Allah sen terk etmediğin sürece sana kafi gelecektir. Ama, benim kendisi ile istişare edip, kendisinden faydalanabilmem için Ömer"e izin verebilirsen izin ver." dedi. Üsame de ona izin verdi. Arapların çoğu ile Meşrik, Gatafan Esed ve Eşca' halkının çoğu dinlerinden döndü sadece Tay kabilesi İslâm'a sarıldı.28[28]
Ebu Bekr'le Fatıma Arasındaki Gerginlik
Zühri Urve aracılığıyla Hz.. Aişe'den naklediyor:
-Rasulullah (s.a.v.)'in vefatından sonra Hz.. Fatıma, Ebu Bekr'e gelip, Allah'ın fey' olarak in'am
26[26] Tarihi Halife sf. 101; Taberi Tarih 3/227
27[27] İbni Sa'd, Tabakat 4/66
28[28] Taberi 2/245; İbnu'l Cevzi, Muntazam 5/74'te buna çok yakın bir ifade ile Hişam b. Urve-Urve isnadıyla nakleder.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/31-33
buyurduğu Rasulullah (s.a.v.)'in terikesinden miras hissesini bölüştürüp vermesini istedi. Ebu Bekr
ona: Rasulullah (s.a.v.) : Biz Peygamberler varis olunamayız, bizim terikemiz sadaka malı olur
(devlete geçer)" buyurmuştur, deyince Hz.. Fatıma öfkelendi ve ölünceye kadar Ebu Bekr'e küskün
davrandı.29[29]
Yine aynı isnadla Aişe der ki: "Peygamber (s.a.v.)'in hanımları da Hz.. Osmanı (r.a.) Allah'ın
Peygamberine fey' olarak verdiği mallardan miraslarını istemek üzere Ebu Bekr'e yollamak istediler.
Hatta ben onları red ederek "Siz Allah'tan korkmaz mısınız, Rasulullah (s.a.v.)'in "Bizim bıraktığımız
mal sadaka olur biz mirasçı olunamayız. Ancak Muhammed ailesi bu maldan yiyecektir."
Buyurduğunu işitmediniz mi?" dedim.30[30]
Ebu'z Zinâd, A'rac yolu ile Ebu Hüreyre'den (r.a.) Nebi (s.a.v.)'in: Varislerim
bir dinar bile taksim edemez. Ailemin nafakası ve valilerimin ihtiyaçları dışında, bıraktığım her türlü
mal sadakadır." buyurduğunu nakleder.31[31]
Rivayeti ilim ehlinin ittifakıyla terk olunmuş bir ravi olan Muhammed b. Es-Saib (b. Bişr el-
Kelebi)32[32], Ümmü Hâni'nin azatlısı Ebu Salih'ten şöyle rivayet ediyor:
-Fatıma (r.a.), Ebu Bekr (r.a.)'ın yanına girmiş ve: i;Ya Eba Bekr! ne dersin, sen bu gün ölmüş olsan
sana kim mirasçı olur?" diye sormuş, o da: "ailem ve çocuğum!" diye cevabını vermişti. Fatıma da
cevaben: "Öyleyse sana ne oluyor da Allah Rasulüne, ailesi ve evladını değil de başkasını mirasçı
yapıyorsun!" dedi. Ebu Bekr bunun üzerine: "Ey Allah Rasulünün kızı! Ben böyle bir şey yapmadım."
Deyince: "Tabi yaptın. Fedek köyündeki hurmalık Allah'ın Peygamberine tahsis ettiği bir arazi iken
sen oraya kasden aldın. Allah'ın gökten indirdiği bir hükme kasdedip, elimizden çekip aldın." dedi.
Ebu-Bekr'de:
"Ben böyle yapmadım, ancak Nebi (s.a.v.) bana haber verdi ki: "Sağ oldukça ondan geçimini
sağlayacak, ruhunu kabz edince de onun hükmünü kaldıracak" deyince Fatıma (r.a.): "Bu hususu
Allah Rasulü ile sen daha iyi bilirsiniz. Bu meclisten sonra senden bunu bir daha istemeyeceğim!"
dedi.
İbnu Fudayl, Velid b. Cümey'a yolu ile Ebu't Tufeyl'in şöyle anlattığını rivayet eder:
-Nebi (s.a.v.) Efendimiz vefat ettiğinde Fatıma (r.a.): "Sen, Rasulullah'ın varisi misin, yoksa onun
29[29] Buhari 3712, 4036,4241, 4242, 6727
30[30] Ebu Davud Haraç 2976, 2977
31[31] Buhari Vasaya 3/197; Müslim Cihad 1759; Ebu Davud 2974; Müsned 2/242. 376, 464; Muvatta 1723; Beytıaki Süneni Kübra 6/302, 7/65
32[32] Muhammed b. Es-Saib el-Kelebi: Büyk neseb, tarih ve tefsir alimi olmasına rağmen aşın bir şia. Hadis krİtikçileri onun hakkında teııkidle ilgili her sözü
söylemiştir. Şa'bi ve pek çok alimden rivayeti vardır. Zehebi'nin Ebu Muaviye"den nakline göre Kelebi "Kur'an'i kimsenin ezberleyemeyeceği kadar kısa bir sürede,
altı yedi günde ezberledim. Kimsenin unııtamıyacağı kadar da çabuk unuttum."1 demiştir. Süfyan-ı Sevri: "Kelebi'nin rivayetlerinden sakının" deyince kendisine:
"ama sen ondan rivayet ediyorsun!" dediler. O da: "Ben onun doğrusunu yalanından ayırabilirim." Dedi. O, bizzat Ebu Salih'ten aldığının çoğunun uydurma
olduğunu söyler. İbnu Adiy bu yüzden onun her hadisinin atılamayacağını söyleyerek bir çok örnek verir: Mesela imam Ebu Yusuf: Kelebi-Ebu Salih Ebu Hüreyre
isnadıyla Nebi (s.a.v.)in: sizin birinizin karnının kan ve irinle dolması şiir ile dolmasından daha iyidir buyurduğunu, bunu duyan Hz. Aişe'nin Ebu Hüreyre ye: "'Sen
hadisi iyi ezberlememişsin. Rasulullah (s.a.v.) böyle değil, "Sizden birinizin karnının İrin ve kanla dolması benim hicvedildiğim bir şiirle dolmasından iyidir.'"
Şeklinde söylemişti, dedi. Adını vermek istemeyenler çok kere onu "Ebu'n-Nadra" diye anarlar. Bak: İbnü Adiy, el-Kamil 6/2127; Buhari, Tarih î/101; İbni Ebi
Hatenı, el-Cerh 7/270; Zehebi, Mizan 3/556, 559
ailesinden misin?" diye Ebu Bekr'e haber saldı. O da: "varisi değil, ailesi sayılırım!" deyince:
"Öyleyse miras'tan hissesi hani!" dedi. Ebu Bekr de: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'i: Allah bir
Peygamberine bir geçim verip sonra ruhunu kabzettimi, o malı onun yerine geçen kimsenin eli
altına verir." derken işitmiştim. Artık ondan kalan bu malın müslümanlara verileceği
kanaatindeyim, cevabını verdi. Fatıma (r.a.) bunu duyunca: "Sen Rasulullah'tan duyduğunu tatbik
edersin." dedi.33[33]
Bu haberi İmam Ahmed "Müsned"inde naklederse de haber "Münker"dir. Bunun en münker yeri
de metinde Ebu Bekr'e izafe edilen "Varisi değil ailesiyim" sözüdür.
Velid b. Müslim ile Ömer b. Abdü'l Vahid, Ebu Muaviye lakablı Sadaka, Ebu Bekr es-Sıddîk'ın torunu
Muhammed b. Abdilfah b. Muhammed b. Abdirrahman, Yezid er-Rukkaşî isnadıyla Enes (r.a.)tan
şöyle rivayet eder:
-Fatıma (r.a.), Ebu Bekr'e gelip: "Sen, Ehl-i Beyt'e tahsis edilen sadakadan bize geri bırakılan mikdarı
biliyorsun." deyip sonra da: " Bilin ki, bir şeyden ganimet aldığınızda kesinlikle onun beşte biri Allah
ve Rasulüne aittir."
(Enfal/41) ayetini sonun akadar okudu. Ebu Bekr de ona: "Anam babam sana, babana ve evladına
kurban olsun. Bana Allah'ın kitabını, Rasulünün hakkını, akrabasının hakkını iyi dinleyip iyi görmek
düşer. Allah'ın kitabından ben de senin okuduğun yerleri okuyorum. Lakin benim bu konuda
edindiğim bilgim, bu malın tamamının Peygamber akrabalığı dolayısıyla onun cemaatine verileceği
şekline ulaşmıyor." dedi. Fatıma da: "Öyleyse o mal senin ve akrabalarının mı?" deyince: "Hayır!
Sen benim katımda bir 'Emine-i Musadaka'sm (sözüne lam güvenilir). Eğer Peygamber (s.a.v.) bu
konuda sana verilmeyi gerektiren bir taahhüt, bir vaad etmiş ise hemen teslim edeyim." cevabını
verdi. Fatıma (r.a.) da: "Hayır! Ancak Rasulullah fey' ayeti inince: Ey Muhammed'in ev halkı!
Müjdeler olsun, artık size de zenginlik geldi.' buyurmuştu." dedi. Bunun üzerine Ebu Bekr:
-Doğru söyledin! Zenginlik senindir. Ama hâla benim bu hadis ve ayetten edindiğim bilgiye göre, bu
malın hepsinin verileceği kanaati yok. Ama sizi başkasına muhtaç etmeyecek anlamda ve sizden
artacak anlamda bir zenginlik anlıyorum. Bir bak istersen, onlardan senin kanaatine katılan kimse
var mı?" dedi. Fatıma (r.a.) da dönüp Ömer (r.a.) geldi ve aynen Ebu Bekr'e anlattığını ona da
anlattı. O da aynen Ebu Bekr'in dediği gibi hüküm verdi. Hz. Fatıma da buna hayret ederek daha
önce konuyu ikisinin müzakere ettiğini ve aynı kanaate vardıklarini sandı.34[34]
Yine, arada Velid olmadan -Muhammed b. Velid'e varan üstteki isnad ile Zühri, birinin İbni Abbas'ı
şöyle derken duyduğunu nakleder: Ömer (r.a.), kendi görüşüne göre bize Fey'den bir hak verme
teklifinde bulundu. Biz onu istemedik ve: "Bizim için hak, Allah'ın Ku-ran'da adını belirttiği "Zevi'l
33[33] Müsned 1/4 ; Ebu Davud, Haraç h.ııo: 2973; Ebu Ya'la Müsned h.no: 6752, 1/37 Dr. Abdüsselam Tedmuri bir üst haberi "Muhammed b. Es-Saib'in zayıflığı
sebebiyle zayıftır. Ama şu aşağıdaki hadis onu takviye ediyor." Diyerek hadisi sağlamlaştırıyor. Hadisin zayıfların birbirine destek olduğu kısma girer mi, yoksa
zayıflar bazen birleşince zayıflığı iyice artan kısma mı girer? İşte buna dikkat edilmesi gerekir. Zehebi ikinci rivayetten sonra bile "Münker" hükmünü veriyor.
34[34] Bir kere bu İsnad zayıftır. Ravi Velid b. Müslim, Ebu M is ver onun tedlisçi olduğunu, Ebu Davud onun aslı olamayan şeyler söylediğini bahsederken, imam
Ahmed, İbnü'l Medîni Duhaym ve Ebu'l Yeman onu över. İkinci ravi Sadaka b. Abdullah Ebu Muaviye'yi, Buhari İmam Ahmed, İbnu Nümeyr, Yahya b. Maîn, Nesaî
ve Darakutni zayıf sayarlar. Bak: Zehebi, Mizan tere. No: 3872. Yezid b. Eban er-Rukkaşi de zayıftır. Buna rağmen haberin metninin bir kısmı sahih olarak varittir.
Ama işin özünü Allah bilir. Ancak Buhari Farzü'l Humus'te 3093 nolu hadisinde Hz Fatıma ile Hz Ebu Bekir arasındaki münakaşaya yer verir. Keza Müslim de Cihat
bölümünde 1759 no'da aynısını nakleder.
Kurbâ (yakınlar)" olarak vardır ve o da beşte birinin beşte biridir." dedik. Ömer ise: "O, sizin iddia ettiğiniz gibi sizin hakkınız değildir. Allah bu Humus'u (beşte biri) bizzat adlarım belirttiği birtakım sınıflara tahsis etti. Onların nasibce en mutlu olanı içlerinde en ihtiyaçlı ve en çok çocuklu olanıdır." dedi. İbni Abbas der ki: Ömer (r.a.) kendi kanaatine göre bizim saydığı Humus ve Fey'den alıp bizden onu kabul edenlere verirdi. Onu bir kısmımız aldı, bir kısmımız almadı.
Zühri'nin dediğine göre Malik b. Evs b. El-Hadesân en-Nasrî şöyle anlatıyor:
-Ömer (r.a.)'ın yanındaydım. Bana: "Ya Malik! Bize senin kavminden şair kimseler geldi. Ben onlar için bir şeyler verdim, onu onlara bölüştür!" dedi. Ben: "bunu benden başkasına emretsen olmaz mı?" deyince, Ömer: "Bre adam, haydi onu al!" dedi. Malik devamla der ki: O ara Ömer (r.a.)'m hacibi (teşrifatçı) olan Yerfa' geldi ve: "Senin Osman, Zübeyr, Abdurrahman ve Sa'd'a görüşülecek bir şeyin var mı! Girmek için izin istiyorlar?" dedi. Ömer de: "Evet" deyince onlar girip selam verip oturdular.
Yerfa' biraz durup sonra Ömer'e: "Senin Ali ve Abbas'ta bir hacetin var mı?" deyince: "Evet" dedi. Onlar da girince selam verip oturdular. Abbas (r.a.): "Ya Emiru'l Mü'minîn! Aralarında hükmünü ver de birbirini rahatsız edip durmaktan kurtar." dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a.): "Allah aşkına ikiniz de Allah Rasulünün "Bize varis olunamaz, bizim bıraktığımız mal sadakadır" buyurduğunu bilmiyor mu-sunuz?" deyince ikisi de: "Evet böyle buyurmuştu!" dediler. Ömer de: "Ben size bu konuyu anlatıyorum: 'Allah (c.c), bu harb olmaksızın kafirlerden alınan Fey'den, diğer hiçbir kimseye verilmediği şekilde Peygamberine bir bölüm tahsis etti. Allah (c.c.) (Haşr 6) Allah'ın onlar (beni Nadr)dan Rasulüne Fey' olarak verdiğine gelince siz (ele geçirmek için) onun üzerine ne at, ne de deve sürmüş değilsiniz. Lakin Allah Peygamberlerini dilediğine musallat eder. Allah her şeye kadirdir." Buyuruyor. İşte bu fey', Rasulullah'a tahsis edilmiştir. Ondan sonra vallahi Allah onu sizin dışınızda kimseye vermedi, onunla kimseyi size tercih etmedi. Onu size verip aranızda yaydı. İşte şimdi ondan geriye şu mal kaldı. Rasulullah (s.a.v.) ailesinin yıllık geçimini bu maldan veriyordu. Sonra kalanını Allah'ın malının yerine koyuyordu. Allah aşkına siz bunu biliyor muydunuz?" deyince: "evet" dediler. (Ömer devamla dedi ki) Sonra Allah Peygamberini vefat ettirdi. Ebu Bekr de: "Ben, Rasulullah'm velisiyim" diyerek bu Fey' malı aldı ve onun sarfı hususunda Rasulullah'm ondaki ameli ile amel etti. Siz ikiniz sanıyorsunuz ki, Ebu Bekr bu konuda yalancı, facir ve dönektir. Allah bilir ki o konuda Ebu Bekr doğrudur, dürüsttür, ve doğru karar almıştır.
Sonra Allah onu da vefat ettirdi. O zaman ben: "Rasulullah'm ve Ebu Bekr'in velisi şimdi benim." deyip, Emirliğimin ilk iki yılında onu elimin altında tuttum. Fey' hususunda ben de onunki gibi tatbik ediyorum. Siz şu anda görüyorsunuz ki, bana Ali ve Abbas gelerek benim bu fey hususunda facir ve yalancı olduğumu söylüyor. Allah bilir ki kesinlikle bu konuda doğruyum, dürüstüm, doğru yoldayım hakka uymaktayım. Sonra ikiniz bana geldiniz, işiniz bir olduğu halde ben sizinle tek tek konuştum. Sen bana gelip kardeşinin oğlundan sana düşecek nasibi benden istedin. Bana şu (Ali) da gelerek hanımı (Fatıma'ya) babasından düşecek hisseyi istemeye geldi. Ben ikinize de: "Rasulullah (s.a.v.) 'biz mirasçı olunanlayız, bizim terikemiz sadakadır' buyurmuştur dedim. Artık onu size vereceğim görünmeye başlayınca ikinize de. dilerseniz bu Fey malı size onun sarfı konusunda aynen Rasulullah (s.a.v.)'in ve Ebu Bekr'in yaptığı ameli uygulayacağınıza dair Allah'ın ahdi ve misakı üzere yemin etmek şartıyla vereyim, yoksa benimle bu mevzuyu konuşmayın'" dedim. Siz de: "Bize onu bu şartla
ver!" dediniz, ben de sizin ikinize onu verdim. Allah aşkına onu ben size bu şartla vermedim mi?" dedi. Hepsi birden "evet" dediler.
Bunun üzerine Ali ile Abbas'a dönerek: "Allah aşkına ben size de bu şartla onu teslim etmedim mi?" dedi. Onlar da "evet" dediler. Bunun üzerine Ömer: "Peki benden bunun dışında bir hüküm mü bekliyorsunuz? Sema ve Arzın emri ile durduğu zata yemin olsun ki, kıyamet kopana dek bundan başka bir hüküm vermeyeceğim. Eğer bu Fey'i idareden aciz iseniz, bana geri verin de yerinize ben yapayım dedi.35[35]
Zühri, A'rac'm kendine söylediğine göre Ebu Hüreyre'yi şöyle derken işittiğini anlatır: Rasulullah (s.a.v.): Nefsim elinde olan zâta yemin olsun ki, varislerim benim terikemden hiçbir şey taksim edemeyecektir. Bizim bıraktığımız sadaka olur." buyurdu. Bu sadaka Ali'nin idaresinde idi. Abbas (r.a.) ona baskın çıkıp eie geçirdi. Bu hususta ikisi arasında husumet oldu. Ömer (r.a.) da, Abbas ondan vazgeçinceye kadar ikisi arasında bölüştürmedi. Abbas vazgeçince ona Ali sahiplendi. Sonra Hasan (r.a.)'ın, sonra Hüseyin(r.a.)'ın ardından da Hüseyin (r.a.)'ın oğlu Ali ile, Hasan (r.a.)'m oğlu Hasan ikilisinin eline geçti. Artık onu her ikisi birden tedavül ediyordu. Daha sonra Zeyd'in eline geçti. Bu, hakikaten Rasulullah (s.a.v.)'in sadakası idi.36[36]
Ridde (Dinden Dönme) Olayı
Rasulullah (s.a.v.) vefatı çevrede duyulunca birçok Arap gurupları İslâm dininden dönerek zekatın (devletçe) toplanmasına karşı koydular. Ebu Bekr (r.a.) da bunlarla savaşmak için hamleye hazırlandı. Ömer (r.a.) ve diğer sahabeler ise, Ebu Bekr'e: "Bunlarla savaşta acele etme." diye nasihat ettiler. Ebu Bekr ise: "Vallahi (devlet başkanı olarak) bana bir deve boduğunu (yavrusunu) veya bir oğlağı, Rasulullaha (s.a.v.) verdikleri gibi vermekten men ediyorlarsa kesinlikle onlarla savaşacağım." dedi. Bunu duyunca Ömer (r.a.): "Rasulullah (s.a.v.):
İnsanlarla 'Iailahe illallah Muhammedu'r Rasulullah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu söyleyen malını ve canım benden kurtarmış olur. Ancak o malın hakkı hariç, o kişinin hesabını görmek de Allah'a düşer, buyurmuşken onlarla nasıl savaşacaksın!" dedi. Ebu Bekr de: "Vallahi namaz ile zekatı (din emri olarak) birbirinden ayıranlarla savaşacağım. Zira zekat malın "hakkı"dır. Efendimiz de zaten "Ancak onun hakkı hariç" buyurmamış mıydı?" dedi. Ömer der ki: "Vallahi anladım ki Allah Ebu Bekr'in göksünü (anlayışını) harb için genişletmiş idi. Kesinlikle onun hak olduğunu anladım."37[37]
35[35] Buhari, Humus 57/1 lı.no 3094; Müslim Cihad h.no 1757
36[36] Müslim Cihad ve's-Siyer 1760; Beyhaki, Sönen-i Kübra 6/299, 7/65; Miisned 2/463, 376; İbnü Sa'd 2/2/86; Temlıid 8/173; Bulıari Vasaya 55/32 h.no 2776, Feraİz 57/3 h.no 3096
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/33-40
37[37] İbnu'l Cevzi, Muntazam 4/76; Buhari, itisam 96/3-7285, Zekat 24/7 h.no 1399. 1400; Müslim, İman 20; Ebu Davud 1556; Nesai, Mücteba 5/14, 15; Tirmizi 2733; Belazuri, Futuhu'l Buldan 1/113. Hadisin sırf metin kısmı için bak: Nesai 7/77, 78. 79, 81; Müsned 1/11, 19, 35, 48,2/377, 423, 475, 502, 3/300, 322, 339, 4/8; Beyhaki S. Kübra 1/7, 54, 2/3, 3/9, 4/104, 114, 7/3, 4; Hakim 2/522; Abdürrezzak no 6916, 10020, 18718; Hatib 9/315, 10/464, 12/201; Buhari T. Kebir 3/367, 7/35; İbnu Ebi Şeybe 10/122, 123, 12/374, 376, 377, 380; Taberani Kebir 2/198, 347, 6/161, 8/382; Said b. Mansur Sünen 2901, 2933
Urve ve diğerleri anlatıyor: Ebu Bekr (r.a.) Muhacir ve Ensardan oluşan bir ordu ile yola çıktı ve Necd'in hizasındaki Nek'a denen yere kadar vardı. Bedeviler çocuklarını alıp kaçtılar. Ebu Bekr yanındaki -lerle istişare etti. Onlar da: "Sen Medine'ye çocuk ve kadınların başına dön, ordunun başında birisini tayin et." diye görüş belirttiler. O da Halid b. Velid'i tayin edip geri döndü. Giderken Halid'e de: "Eğer bu mürteddler tekrar İslâm'a girer ve zekatı verirlerse sizden, yani ordudan dileyen Medine'ye geri dönsün." diye talimat verip Medine'ye yollandı.38[38]
Ama Urve'den başka bir ravi bu konuda şöyle anlattı: "Ebu Bekr'in yola çıkışı Cemadiye'l Ahir ayında idi. Yola devam edip Irak yolu tarafından gidince iki konak ve birkaç mil mesafedeki "Zü'l Kassa"ya kadar vardı. Giderken Medine'ye Sinan ed-Damri'yi vali yaptı. Medine'ye saldırılabilecek geçitleri tutması için de Abdullah b. Mes'ud'u görevlendirdi. 39[39]
İbnu Lehi'a da, Üsame b. Zeyd-Zühri isnadıyla Hanzala b. Ali el-Leysi'den şöyle nakleder: Ebu Bekr (r.a.), Halid b. Velid'i sefere çıkarıp ona: "Beş şey üzerine insanlarla savaşmasını, bu beşten birini bile terk eden ile beşini de terketmiş gibi savaşacağını, bunların;
I-"'La ilahe illallah Muhammedun-Rasulullah'a" şahadet edilmesi
2- Namazın kanması
3- Zekatın verilmesi
4- Ramazan orucunun tutulması
5- Beytullah'm Hac edilmesi olduğunu bildirdi.40[40]
Urve'den nakledildiğine göre Aişe (r.a.) der ki: Eğer babam Ebu Bekr'in başına gelenler köklü koca dağların başına inseydi kesinlikle onu paramparça ederdi. Medine'de nifak baş kaldırmış, Arapların bir kısmı dinden dönmüş idi. Vallahi ashabın ihtilaf ettiği her noktada babam İslâmî nasibi ile onda isabet ederdi.41[41]
Yezid b. Roman'dan da bu konuda şöyle nakledilir: -Ashab-ı kiram, Ebu Bekr (r.a.)'a "Sen bu yoculuğa bizzat katılmaktan sakın. Zira kimin üzerine yürüyeceğini sen de bilmiyorsun! Güvendiğin birine bu işi üstlenmesini emredip doğru Medine-i Mü-nevvere'ye geri dön. Zira sen Medine'den kaynayıp durmakta olan bir nifakla ayrılmıştın." dediler. O da insanların başına genel komutan olarak Halid'i tayin etti. Ensarın basma hususi olarak Sabit b. Kays b. Şemmas'ı komutan yaptı. Halid b. Velid'e de Tuleyha el-Esedfye saldırmasını emretti.42[42]
Zühri'den bu konuda şunlar nakledilir: Halid b. Velid de Zü'l Kassa denen yerden iki bin yedi yüz ile
38[38] Taberi buna yakın bir haberi Hişam b. Kelebi'den nakleder 2/160; İbnu'l Cevzi Muntazam 4/76
39[39] Tarih-i Halife b. Hayyat syf. 101; Taberi 2/255, 260; Muntazam 4/77
40[40] Ebu Bekrin bu tavsiyesini bulamadım. Lakin Belazuri Ensab'da !0/l 14 Hz Hasid'e olan tavsiyeleri daha geniştir.
41[41] Halife b. Hayyat, Tarih syf. 102; Belazuri bunun aynısını Kasım b. Mııhanımed b. Ebi Bekr yolu ile Hz Aişe'den (10/58) nakleder. İbni Asakir ise bu konuda (Tarihi Dımışk 30/311-15) Urve, Kasını b. Muhammed, Amra binti Abdirrahnıan ve Zübeyr b. Habib aracılığıyla Hz. Aişe'den rivayetlerin çoğunu verir.
42[42] A.g.e.: syf.102; Taberi 2/260 ve devamında bu konuyu çok tafsilatlı verir. Beybaki S. Kübra 8/175'te Zühri'den buna yakın bir bilgi İle... Muntazam 4/77
üç bin kişi arasında bir kuvvet ile Tuleyha'yı ele geçirmek üzere harekete geçti, oradaki Abdi Şems
oğullarıyla daha evvel aralarında sulh anlaşması bulunan Ukkaşe b. Mıhsan el-Esedi ile Sabit b.
Akram el- Ensari (r.a.) oraya yolladı. İkisi Beni Esed ile Rumme arasındaki Katan dağına kadar
ilerleyip orada Tuleyha'ya doğru birtakım mallar taşıyan kardeşi Hibal'e rastladılar ve hemen
hücum edip onu öldürdüler ve kervandaki mallan aldılar. Bunu duyan Tuleyha ile kardeşi Seleme
hemen peşlerine düşüp Ukkaşe ve Sabit (r.a.)'ları öldürdü.43[43]
Velid el-Muvakkari, Zühri'den naklediyor: Halid b. Velid (r.a.) yalancı başı Tuleyha'nm üzerine
yürüyüp onu öldürdü. Önce bu adam Uyeyne b. Hısn (r.a.)'a biat etmişti. Tuleyha ordusunun
yenildiğini görünce: "Siz neye yeniliyorsunuz?" diye sordu. İçlerinden birisi: "Bunun sebebini sana
ben anlatayım. Bizden arkadaşının kendisinden önce ölmesini istemeyen hiç kimse yok. Şimdi biz
ise öyle bir topluluğa rasladık ki, onların hepsi de arkadaşlarından önce kendileri can vermek
istiyor." dedi. Tuleyha harpte çok çetin bir savaşçı idi. O gün Ukkaşe ve Sabit'i bizzat öldüren o idi.
Tuleyha şu şiiri okudu:
1- Ukkaşe ile Sabit b. Akranı helak olmuş olarak bırakıp ayrıldığım akşam koyunlarım benim
otlağımda idiler.
2- Ben onlara
3- Artık bir gün (yiğitlik ve) azamet içinde korunmuş görürsün, bir günde bir gölgede gölgelenir
görürsün.
4- Siz o kavmi öldürürken ne sanıyordunuz, kurtulamadılarsa da onlarda rical (yiğit) değiller miydi
5- Develer ve kadınlar yakalanmışsa da Hıbal el-Esedi'nin ölümü sebebiyle çekinip korkmadılar.
Hak, Tuleyha'ya galip gelince taranıp temizlendi, sonra İslâm'a girip Umre'ye niyetlendi. Artık
insanlar arasında güven içinde devesine binerek yola çıktı. Hatta Medine'ye kadar gelip Ebu Bekr
(r.a.)'a uğradı. Ardından Mekke'ye hareket edip orada Umresini yerine getirdi. Daha sonra çok iyi
bir müslüman olarak yaşadı.44[44]
Bundan başka bir rivayette şu ilaveler vardır:
-Halid b. Velid (r.a.) Beni Esed pınarlarından Büzâha suyu başında Tuleyha'ya rastladı. Tuleyha'nın
yanında Uyeyne b. Hısn ile Kurra b. Hübeyre el-Kuşeyri de vardı. Çok şiddetli bir savaşa tutuştular,
Tuleyha biraz sonra kaçıp kurtuldu ise de Uyeyne ile Kurra esir alındılar ve Ebu Bekr (r.a.)'a
yollandılar. O da kanlarını akıttı.45[45]
43[43] Age. Syf. 102, 103; Fesevi 3/366; Taberi 2/261
44[44] Taberi, Tarih 2/264; Tarih-i Dımışk 25/149-172 sayfalan arasında Tuleyha'ya ait geniş bilgi verir. Bu şiir de 166,167.ci sayfalarda geçer. Taberi ve diğer
kaynaklar şiire yer vermez.
45[45] Tarih-i Halife 103; Taberi, Tarih 2/263. Bu İbni İshak'm Ubeydullah b. Utbe aracılığıyla adı bilinmeyen birinden. El Muntazam 4/77
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/40-44

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...