TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 26. BÖLÜM)
Taif Seferi502[1]
Resûlullah (s.a.v.) sekizinci yılın Şevval ayında Huney'den Taife doğru harekete geçti. Öncü kuvvetlerin başına Halid b. Velîd'i geçirdi. Oradaki Sakîf liler daha önce kalelerini tamir ederek içine bir yıl yetecek ihtiyaçlarını da koymuşlardı. Evtas harbinde yenilince, hemen kaleye kapanıp harp hazırlığına başladılar.503[2]
Muhammed b. Şuayb, Osman b. Atâ el-Horasânî-babası Ata-İkrime isnadıyîa İbni Abbas'm şöyle anlattığım nakleder:
-Sonra Resûlullah yola çıkıp Taife kadar geldi ve orayı kuşattı. Peygamberin Dellal'ı:
"SakiFlÜerin kölelerinden kim kaçıp gelirse ona hürriyeti verilecek!" diye ilan etti. Bu davete onların kalesinden bir gurup insan duyar duymaz hemen icabet ettiler.
Aralarında Ziyad'ın baba kardeşi olan Ebû Bekre b. Mesrûh'ta vardı. Resûlullah onları azat etti. Onlardan her birini ashabından birine vererek geçimlerini yüklenmelerini söyledi. -Kuşatmadan sonra-
Resûlullah (s.a.v.) geri dönüp Cı'râne'ye kadar geldi ve: "Ben Ömre yapıyorum" buyurdu.504[3]
İbnü Lehî'a, Ebu'l Esved yoluyla Urve b. Zübeyr'den... İsmail b. İbrahim b. Ukbe de amcası Musa b. Ukbe'den şöyle naklederler:
-Sonra Resûlullah (s.a.v.) Taif üzerine yürüdü. Esirleri Ci'rane'de bıraktı. Mekke çadırları (veya gölgelikleri) bunlarla dolup taşmıştı. Resûlullah Taif kalesine yakın El-Ekeme denen yere gelip on gün burada konakladı ve onlarla savaştı.
Sakif liler de kalenin üzerinden ve ardından onlara taş ve ok atıyorlardı. Ebû Bekre b. Mesruh (ile birkaç köle) dışında kimse kaleden çıkmadı. Pek çok yaralanan oldu.
Müslümanlar onları kızdırmak için bağlarının bir kısım çıbıklannı kestiler ve onları kızdırmak (ve çıkmalarni sağlamak) istediler. Bunu gören Sakîf liler: "Mallara zarar vermeyin! Zira onlar siz yenerseniz sizin, değilse bizim" dediler. Müslümanlardan bazıları Peygamber (s.a.v.)'den Taif kalesinin sürekli kuşatıma alınmasını teklif ettilerse de Nebi (s.a.v.);
"Onu fethedebileceğimizi sanmıyorum, henüz fetih izni verilmedi" buyurdu.
502[1] Taİf: Mekke'nin seksen km. doğusunda iki bin metre yükseklikte bağlık, hurmalık ve narlıkları ile meşhur bir şehir olup, Arabistan'ın yaylasıdır. Taif Seferi için bak. Buhârî Meğazi 64/56; Müslim 1778; Vâkidî 3/922; İbni Sa'd 2/158; Taberî 3/82; İbni Hişâm 4/148; Urve Meğazî 216; Halife b. Hayyat 89 Mu'cemü'l Buldan 4/11, 12; Cevamius-Sîre 242; Eddürer fı'l meğazî 243; Beyhakî Delâil 5/156; Ya'kûbî 2/64; Ensâbü'I Eşraf 1/366; El-Muhabber 115.
503[2] İbni Sa'd 2/158.
504[3] İbni Sa'd 2/160 da bunu daha kısa olarak Miksem yoluyla İbni Abbas'tan nakleder. Vakıdî ise dağınık dağınık verir. İbnü'I Cevzi ise olayı isnadsız anlatır. El-Muntazam 3/341; İmam Ahmed 1/248'de; İ. E. Şeybe Musannef 14/509'da Miksen yoluyla İbni Abbastan hadis metnini verir.
Urve'nin rivayetinde şu ilave vardır: Resûlullah (s.a.v.) Müslümanlardan herbirine, bunların hurma ağaçlarından veya asma çıbıklarından beşer tanesini kesmelerini emretti.
Ömer (r.a.)'da Resûlullah'a gelip: "Yâ Resûlallah! Bunlar meyvesi yenilmeyen sahibi olmayan (orman gibi) şeylerdir." dedi. Nebi (s.a.v.)'de onlara;
"Meyveleri yenilebilenlerin öncelikle kesilmesi" emrini verdi. Bir de dellal çıkartıp: "Kim bize kaçar gelirse, hürriyeti bağışlanacaktır" diye, bağırttı.505[4]
İbni İshâk anlatıyor: Taif kuşatmasına ne Urve b. Mes'ûd, ne de Gaylân b. Seleme katılabildi. İkisi de (Ürdün'deki) Cüreş şehrinde Mancınık ve (o zamana göre sığır derisinden) tank yapma sanatı öğreniyorlardı.506[5]
Sonra Resûlullah (s.a.v.) Nahle üzerinden Taife geçti. Orada namazını eda ettiği bir mescit inşa etti. Ashabından birçok kişi okla öldürüldü. Müslümanlar bir türlü surlardan girme imkânı bulamadı. Sakîf liler kale kapılarını da üstlerine kapatmışlardı.
Nebi (s.a.v.), yirmi gün kadar onları muhasara altında tuttu. Yanında hanımlarından ikisi bulunuyordu. Bunlardan biri Ebu Ümeyye kızı Ümmü Seleme (r.a.) idi.
Daha sonra Sakif kabilesi Müslüman olunca Ebû Ümeyye b. Amr b. Vehb, Peygamber (s.a.v.)'in kuşatma esnasındaki namazgahının olduğu yere bir mescit inşaa etti.
Anlattıklarına göre, bu mescitte bir direk varmış hayat boyu güneşin üzerine her doğuşunda semer sesi gibi bir gıcırdama gelirmiş.507[6]
Yunus b. Bükeyr, Hişam b. Senber-Katâde-Sâlim b. Ebî'1-Ca'd-Ma'dân b. Ebî Talha isnadıyla Ebû Necîh es-Sülemfnin şöyle anlattığını nakleder:
-Biz Resûlullah (s.a.v.) ile beraber Taif sarayını kuşatmıştık. Ben Resûlullah (s.a.v.)'in:
"Kim attığı oku hedefine ulaştırırsa ona Cennette bir derece vardır" buyurduğunu duydum. Ben o gün tam onaltı tane oku hedefine ulaştırdım. Yine Resûlullah (s.a.v.)'in;
"Kim Allah yolunda bir ok atarsa, o kendisi için bîr köle azad etmeye denk olur" buyurduğunu duydum.508[7]
Hişam b. Urve, babası Urve-Zeyneb binti Ümmû Seleme isnadıyla Ümmü Seleme annemizden şöyle dediğini anlatır:
-Yanımda (adı Hit olan, kadın ve erkekliğe meyli olmayan veya a-sılda erkek gibi olup, kadınlık tarafı
505[4] Beyh. Delâil 5/157, 158; S. Kübra 9/84; Urve Meğazî s. 216; Vâkidî 3/929.
506[5] İbni Hişâm 4/147; Taberî 3/84; Vâkidî 3/924.
507[6] İbni Hişâm 4/149; Vâkidî 3/927; Beyh. Delâil 5/158.
508[7] Beyhakî Delâil 5/159; Ebû Dâvûd 3965; Müsned 4/113 ve 384; Tirmizî 1689; Nesaî S. Kübrâ 4351; Nesaî Mücteba 7/104; Bey. S. Küb. 10/272; Hakim 2/121, 3/50; İbni Ebî Şeybe 5/309; İbnü Ebî Necih burada iki hadis daha serdeder ki müellif onu mevzu dışı olduğu için buraya almamıştır.
ağır basan) bir Hunsâ olduğu bir zaman Resûlullah (s.a.v) yanıma girmişti.
Bu eşcinsel adam, kardeşim Abdullah'a: "Eğer Allah yarın size Taifin fethini nasib ederse, ben sana Gaylan'ın kızını göstereceğim. Zira o -öyle tonbul biri ki- gelirken dörtle gelir, giderken sekizle gi-der509[8] dedi.
Resûlullah (s.a.v.) bunu duyunca: "Bunlar yanınıza girmeyecekler!" buyurdu. Buharı ve Müslim aynı anlamda ittifakla rivayet etmişlerdir.510[9]
Vakîdi, şeyhlerinden naklediyor: Selmân el-Fârisi, Taif kuşatmasında Peygamber'e, "ben bunların kölelerine-taş atmak için mancınık-aleti- dikilmesi görüşündeyim!. Biz İran topraklarındayken kalelere karşı mancınık dikerdik. Eğer mancınık olmazsa kuşatma ve harp çok uzar." dedi.
Resûlullah'da ona bunu yapmasını emretti. Selman, bizzat kendi elleriyle mancınığı yapıp onu Taif kalesinin karşısına yerleştirdi.
Bir rivayette mancınığı ve iki tankı Yezîd b. Zem'a'nm getirdiği anlatılırken, başka bir rivayette, bunu Tufeyl b. Amr'ın getirdiği geçer.
(Onlar öküz derisinden yapılma tankın altına girerek kale duvarına saldırdılar).511[10]
Bunun üzerine Sakif liler de Müslümanların üstüne yukarıdan ateşte kızarmış demir sikkeler attılar. Sikkeler tank derisini yaktı. (Müslümanlar çıkmaya mecbur kalınca, üstlerine ok yağdırıp bir kısmını şehid ettiler. Efendimizde askerlerine onların bağlarının kesilip yakılmasını emretti.
Bu kesimi gören Sûfyan b. Abdillah es-Sakafî "Yâ Muhammed, mallarımızı niye kesiyorsunuz? Bizi yenersen o zaten senindir. Değilse bizimdir, ya da senin de iddia ettiğin gibi onları Allah ve akrabalık i-çin bıraksan olmaz mı? Resûlullah (s.a.v.)'de, "Ben onu Allah ve akrabalık için bırakıyorum" diyerek bıraktı.512[11]
İbnü Lehi'a tankıyla gelen hadiste Ebu'I Esved, Urve b. Zübeyr'den şöyle nakleder: Uyeyne b. Hısm kalkıp Resûlullah (s.a.v.)'in yanına geldi ve: Bana izin ver de Taif lilerle konuşayım, belki Allah onlara hidayet verir, dedi. Efendimiz de izin verdi.
Uyeyne gidip Kaleye girdi. Onlara: "Babam size feda olsun, yerinizi iyi koruyun, vallahi biz kölelerden daha aşağılık durumdayız. Allaha yemin ederim ki, eğer bir takım hadiseler onun lehine gelişecek olursa, araplara zorla, cebren kıral olacaktır. Kalenizi iyi koruyun!" dedi. Sonra çıkıp geldi.
Nebi (s.a.v.) ona: "Sen onlara ne dedin?" diye sorunca, "ben onlara İslâm'a çağırıp, ateşten sakındırdım ve dediğini yaptım" dedi. Efendimiz (s.a.v.)'de: "Yalan söyledin, sen şöyle şöyle dedin?"
509[8] Dörtle gelir sekizle gider tabirini eski âlimler bilhassa İbni Hacer uzun uzun anlatmış. Bu söz kadının tonbul olup göbek etinin kıvrılmış olmasıyla -belki göğüsleride kasdedilerek, "dörtle gelir sekizle gider" diye ta'bir edilmiştir.
510[9] Buhârî 64/56, H. no: 5887, 4354 ve 5235; Müslim 2180/32; Muvatta 544 h. no: 1453; Beyh. Del: 5/160; Tab. Kebîr 9/12; Bey. S. Küb. 7/96, 8/223; Humeydî 297; Ebû Ya'lâ 12/6960; Müsned 6/290; 318; Ebû Dâvûd 4929; İbni Mâce 1902, 2614.
511[10] Parentez arası manayı tamamlamak için Vâkidî'den ilavedir.
512[11] Vâkidî 3/927, 928; B. Delâil 5/161.
buyurarak dediklerini anlattı. O da: "Doğru Yâ Resûlallah, bundan dolayı Allah'a tevbe eder senden özür dilerim" dedi.
(insanlar ağaçları kesmeye başlayınca Uyeyne, Ya'la b. Mürra'ya, "bana düşen hisseyi kesmem bana haramdır" deyince Ya'la, "istersen senin yerine ben kesivereyim ne dersin?" deyince O, "cehenneme girersin derim!" dedi.) Bu söz onun hala dininde şüphe olduğunu gösteriyordu. Bunu işiten Peygamber (s.a.v.) ona kızıp:
"Uyeyne cehenneme Ya'ladan daha layıktır" Hem iş sahibi sensin, senin yapman daha evlâdır" buyurdu.513[12]
Muhammed b. Abdülaziz el-Mukrî 692ci yılda, Muhammed b. Ebi Hazm, Hasen b. Ali, Muhammed b. Ebî'1-Feth eş Şeybânî, Muhammed b. Ahmed el-Ukaylî, Muhammed b. Yusuf ez-Zehebi ve diğerleri bize, Ebu'l Hasen Ali b. Muhammed b.Es-Sehâvî'den haber verdiler ki.... Yine bize, İskenderiye'de Abdü'l Mu'ti b. Abdürrahman ve Abdürrahman b. Mekki haber verdiler ki.......
-Yine bize Mısırdaki, el-Lü'lü' el-Muhsıni, Ali b. Ahmed ve diğerleri bize bu konuda haber verdiler ki...
Yine Ebu'l-Hasen Ali b. Hibetullah eî-Fakıh, Ebu Tahir Ahmed b. Ahmed b. Silfe el-Hafız'dan o, Ebu'l-Hasen Mekki b.Mansur el'Kerci'den şöyle nakleder: Ben Halep'te Sungur el-Küdai'den Abdullah b. Yusuf un şöyle dediğini okudum; (ben 692 yılında İsa b. el-Muvaffak kızı Aişe'ye bu haberi okurken işittim); Bana dedem Ebû Muhammed Kudame 614 yılında huzur derslerinde haber verdi; Bu i-kisi der ki; bize Ebu Zür'a Tahir b. Muhammed el-Makdisi 487 yılında Muhammed b.Ahmed b. es-Savi'den bunlarda Ebu Bekir Ahmed b.el-Hasen el-Kadı, Ebu Abbas Muhammed b. Yakub- Zekeriya b.Yaya el-Mervezi isnadıyla Bağdat'ta Süfyan b. Uyeyne'den o, Amr b. Dinar aracılığıyla Ebu'l-Abbas'tan, o da Abdullah b. Ömer (r.a.) bu konuda şöyle dediğini haber verir;
-Nebi (s.a.v.) Taif halkım kuşattı. Ama onlardan hiçbir şey koparamadı. Bunun üzerine ashaba:
"İnşallah yarın yola çıkacağız." buyurdu. Müslümanlar da: "Biz burayı fethetmeden mi geri döneceğiz? dediler. Efendimiz (s.a.v)de:
"Öyleyse yarın sabah erkenden çarpışmaya gidin!" buyurdu. Onlar ertesi gün saldırınca pekçok yara aldılar. Resûlullah (s.a.v.) bunun üzerine, "İnşallah yarın biz yola çıkıyoruz" buyurdu. Bu söz ashabın bu kere çok hoşuna gitti. Nebi (s.a.v.) de tebessüm etti.514[13]
Bu hadisi Müslim, Ebû Bekr İbni Ebî Şeybe'den, Sûfyan b. Uyeyne aracılığıyla nakleder ve "Abdullah b. Ömer" yerine Ibnü Amr geçer.515[14]
513[12] Metin bu şekilde Beyhakî Delâil 5/164, 165'tedir; Vâkidî 3/298'de biraz değişikçe anlatır. Parantez arası Vâkidî ve Beyhakî metnindendir.
514[13] Bu isnad ve Metin Zehebi'nin gördüğümüz gibi birçok şeyhi vasıtasıyla İbni Ö-mer'e varan Âli bir isnadıdır. Rivayette hadis kitabı yazarlarından meşhur kimse yoktur.
515[14] Müslim bu rivayeti İbni Ebî Şeybe'den nakleder. Oysa İbni Ebî Şeybe Musannefınde 14/507 bizzat "İbni Ömer" diye alır.
Buharî ise bu hadisi Ali b. Abdullah el-Medînî-Sûfyan b. Uyeyne aracılığıyla nakleder ve "Abdullah b. Ömer dedi ki" diye devam eder. Hadisten sonra Buharî der ki: Humeydî der ki: "Bize Sûfyan (Amr-Ebû'l-Abbas el-A'ma isnadıyla Abdullah b. Ömeri (r.a.) işittim ki... diyerek) haberin hepsini nakleder.
Ebû Kasım el-Buğavî'de: Bize Ebû Bekr İbni Ebî Şeybe-İbni Uyeyne.... diyerek hadisi verir ve "Abdullah b. Amr" der. Sonra İbni Ebî Şeybe der ki: Sonra ben bu hadisi Sûfyan b. Uyeyne'den bir daha duydum, o zaman da "Abdullah b. Ömer" dedi.516[15]
Cafer b. Muhammed b. el-Ezher der ki: Bize Mufadel b. Gassân el-Ğallâbî sanıyorum Yahya b. Maîn'den nakletti ki: "Ebu'l Abbâs eş-Şâir, Abdullah b. Amr ve Abdullah b. Ömer'den Taif in fethi hakkındaki haberi nakletmiştir. Doğrusu İbni Ömer olacaktır." Buradaki Ebu'l Abbas'ın asıl adı Es-Sâib b. Ferrûh olup Kinâne oğullarının kölesiydi.517[16]
İbnü Lehi'a, Ebu'l Esved aracılığıyla Urve b. Zübeyr'den naklediyor: "Taif harbine Muhacir kadınlardan Havle binti Hakîm'de kocasıyla beraber katılmıştı. Bu Havle, hem Nebi (s.a.v.)'e biat edenlerden olup Bedir'den önce Osman b. Maz'ûn'un eşiydi. Resûlullah'ın yanma gelip, Taife karşı niye savaşa devam edilmediğini sordu. Efendimiz (s.a.v.):
"Şu ana kadar bize izin verilmedi. Burayı şimdi fethedeceğimizi sanmıyorum" dedi. Kadın çıkarken Ömer (r.a.) ona rastlayıp; Peygamberin ona birşey anlatıp anlatmadığım sordu. Havle'de duydu-ğunu söyledi.
Bunu duyan Ömer (r.a.) cesarete gelip: "Yâ Resûlallah! Taif halkına beddua etsen ve saldırıyı sürdürsen, belki Allah fethi nasib eder. Senin ashabının sayısı da çok. Bu şekilde hapis gibi kalmak onlara a-ğır geldi. Geçim de zorlaştı" dedi.
Efendimiz Ona da izin verilmediğini söyleyince, Ömer: "Peki insanlara yarın gidene kadar bineklerini otlatmaya bırakmamalarını emredemez miyim?" deyince Nebi (s.a.v.) "tabi" buyurdu. Ömer de bunu ashaba duyurdu. Ertesi gün yola çıktılar.) Nebi (s.a.v.) yola çıkarken hayvanına bindiğinde:
Allah'ım onlara hidayet ver ve onların rızıkları için bize kifayet ver" buyurdu."518[17]
İbni İshâk derki: Bana Abdullah b. Ebî Bekr ile Abdullah b. el-Mikdem, kendilerinin yetiştiği Sakif ten bir takım adamların şöyle anlattıklarım haber verdiler: Resûlullah (s.a.v.) Taifı otuz gün veya otuz güne yakın bir süre muhasara etti. Sonra onları bırakıp oradan Medine'ye geldi. Ramazan ayında da Taif İllerin elçileri Nebi (s.a.v.)'e geldi ve Sakif liler Müslüman oldular.519[18]
516[15] Beğavî'nin bu rivayeti için bak Beyhakî Delâil 5/168.
517[16] Beyhakî Delâil 5/168, Hadisin Metni için Bak. Buharî Meğazî h. no: 4325; Müslim 1778; İbni E. Şeybe 14/506; Müsned 2/11; Said b. Mansur Sünen 2763; Mumeydi Müsned 706.
518[17] Beyhakî Delâil 5/168, 169; Bu Mürsel bir haberdir. Zira Urve bunu kimden aldığım söylemiyor. Ancak Efendimizin: "Allah'ım Sakîf Iilere hidayet et" buyurduğu sabittir. Bak. Tirmizî 3942; İmam Ahmed Müsned 3/343; İbni Sa'd 2159; Vâkidî 3/937; İbni Hişâm 4/152; İbni Ebî Şeybe 12/201, 14/308; İbni Ebî Şeybe'nin 18800 nolu Hadisi Ebu'z-Zübeyr'in Cabir (r.a)'tan nakli ise, Beyhakî'dekı anlamca çok yakındır. İbni İshak'ın senetsiz verdiği bilgide böyledir.
519[18] Beyh. Delâil 5/169; Taberî Tarih 3/97.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/286-294
Taif'te Şehîd Olanlar
İbni İshak derki: Resûlullah (s.a.v.)'le beraber Taife gidipte şehit olanlar şunlardır:
1- Saîd b. Saîd b. el-Âs b. Ümeyye,
2- Urruta b. Hubâb,
3- Abdullah b. Ebî Bekr es-Sıddîk, orada okla vurulup Medine'ye yaralı olarak geldi ve yara iyileşemeden babasının hilafetinde vefat etti.
4- Ümmü Seleme annemizin kardeşi Abdullah b. Ebû Ümeyye b. el-Muğîra b. Abdullah b. Amr b. Manzum el-Mahzûmî. Annesi Efendimizin halası Atike binti Abdü'l Muttalibdir. Asıl adı Huzeyfe olup "Zâdü'r-Rakib" denirdi. Önceleri Abdullah Müslümanlar üzerine çok saldırırdı. İşte Kurân'da geçtiği gibi (İsra Sûresi ayet 90) "Yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana asla îman etmeyeceğiz" diyen o idi. Sonra Mekke fethinden az önce Müslüman oldu ve çok iyi bir Müslüman oldu. İşte o, hunsa herif, Hît'in: "Yâ Abdullah! Allah size Taifi fethi nasib ederse ben sana öaylan'ın kızını göstereceğim" dediği kimse idi.
5- Abdullah b. Âmir b. Rabîa
6- Es-Sâib b. el-Hâris,
7- Kardeşi Abdullah b. el-Haris,
8- Cüleyha b. Abdillah.
Ensar'ın şehitleri şunlardır:
9- Sabit b. el-Ceza,
10- Haris b. Sehl b. Ebî Sa'saa,
11- Münzir b. Abdillah,
12- Rukaym b. Sabit, işte bunlar oniki kişiydi, Allah onlardan razı olsun.520[19]
Rivayete göre Nebi (s.a.v.), Taif halkı hakkında Nevfel b. Muâviye ed-Deylî ile istişare etmiş ve "Ya Nefvel! ne yapalım dersin?" buyurmuştu. O da: "bunlar deliğindeki tilki gibi, beklersen yakalarsın, bırakıp gidersen de sana zararları olmaz" dedi.521[20]
Huneyn Ganimetlerinin Bölüştürülmesi
520[19] İbni Hişâm 4/151; Vâkidî 3/938; Tarih-i Halife sayfa 90.
521[20] Vâkidî Meğazî 3/937
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/294
İbni İshâk anlatıyor: Sonra Resûlullah (s.a.v.) yola çıkıp Ruhayl ü-zerinden insanlarla birlikte
Ci'râne'ye kadar gelip konakladı. Beraberinde Hevâzin esirlerinden altı bin kişi vardı. Deve ve
koyunların sayısı ise hiç bilinmiyordu.522[21]
Mu'temir b. Süleyman, babası Süleyman-Es-Semt isnadıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Mekke'yi fethetmiş ve ardından Huneyn vadisine harbe çıkmıştık. Müşrikler o güne kadar
gördüğüm en iyi tanzim ile düzenli bir ordu kurup gelmişlerdi. Öne süvarileri saf tutturmuşlar,
sonra piyade savaşçılar saf olmuş. Onların arkasında da kadınlar dizilmişlerdi .Kadınlardan sonra
koyunlar, koyunların ardına da hayvanlar dizilmişti. Bizde çok kalabalık idik, sayımız altı, bine
ulaşmıştı.
-Ravi derki: Enes sanıyorum sadece Ensarın sayısını söylüyor. Bizim süvarilerin yan kanat komutanı
Halid b. Velîd idi. Harp başlayınca bizim süvariler bizim arkamıza sığındılar. Çok geçmeden bizim
süvariler dağıldı ve bedeviler firar ettiler. Resûlullah (s.a.v.)de:
"Ey Muhacirler, ey muhacirler gelin, Ensar'lar ey Ensarlar gelin!" diye seslendi. Enes der ki: Bu
benim kavmimin-yada amcalarımın- hadisidir. Efendimizin sesini duyunca, "Lebbeyk Yâ Resûlallah!"
dedik. O da yammıza-gelip, önümüze- geçti.
Allah'a yemin olsun ki, daha biz müşriklerin yanına gelmeden onlar bozguna uğradı. Biz de onların
bıraktığı bu malları aldık. Sonra da Taife gittik. Onları kırk gün kuşatma altında tuttuk. Sonra
Mekke'ye dönüp orada konakladık. Nebi (s.a.v), bir kişiye yüz deve veriyordu, ensar kendi
aralarında konuyu görüşüp, "Savaşana versin, ama savaşmayana vermesin" dediler. Bu söz
Peygamber'e ulaşınca, muhacir ve ensarın lider konumunda olanların yanına girmelerini emretti.
Bizde çadıra girdik ve orayı tıklım tıklım doldurduk ve:
"Yanıma yalnız Ensarh olan girebilir" buyurdu. Bize: "Ey Ensar topluluğu! diye üç kere seslendi ve:
"Bana gelen bu söz ne?" buyurdu. Onlar: "Sana ne ulaştı? Yâ Resûlallah!" dediler. Efendimiz (s.a.v.)
de:
Siz, insanların malı götürüp, sizin de Allah'ın Peygamberini götürüp evinize koymanıza razı olmaz
mısınız?" buyurdu, ensar, "Biz razı olduk bile" dediler. Nebi (s.a.v.) de:
Eğer insanların hepsi bir yola girse, Ensar da başka bir yola girse, ben de Ensar'ra yoluna girerdim"
buyurdu. Onlar da: "Yâ Resûlallah! Razı olduk" dediler. O da, "Razı olun" buyurdu. Hadisi Müslim
rivayet etmiştir.523[22]
İbni Avn'da, Hişam b. Zeyd isnadı ile Enes (r.a.)'ın şöyle dediğini rivayet eder: Huneyn harbi günü
gelip çatınca (Hevazin ve Gatafan kabileleri, Peygamber'e karşı savaş için pekçok kuvvet topladılar.
Nebi (s.a.v.)'in de on bin veya daha fazla gücü vardı. Beraberinde Mekke fethinde affa uğrayan
"atlılar"da vardı.
522[21] İbni Hişâm 4/152; Beyhakî Delâil 5/171.
523[22] Müslim Zekât 1059/33; Müsned 3/157, 158; Beyhakî Delâil 5/173; İbni Ebî Şeybe değişik lafızla 14/522.
Müşrikler hanımları ve çocuklarıyla gelip, onları saflarının arkasına aldılar. Harp başlayınca bu "atlılar" kaçıverdi. Resûlullah sağına dönüp "Ey Ensar!" dedi. "Lebbeyk!" seninleyiz dediler. Soluna dönüp; "ey ensarlılar" dedi. "Lebbeyk seninle beraberiz" dediler. Resûlullah atından yere indi ve iki taraf savaşa başladı. (Müşrikler yenildiler.)
O gün Nebi (s.a.v.) çok ganimet aldı ve bunları Muhacirler ile, bu "Tulekâ" denen affa uğrayan Mekke'liler arasında bölüştürüp Ensâr'a birşey vermedi. Ensar da: "harp zamanında biz davet ediliyoruz, ganimet bizden başkasına veriliyor" dediler. Bu söz Peygamber'e ulaşınca onları bir çadırın altında topladı ve onlara "kendine ulaşan sözlerinin mahiyetini" sordu. Onlar sustular.
Bunun üzerine Nebi (s.a.v.): "Siz, insanların dünyalığı alıp giderken, sizin Allah'ın Resulünü alıp götürerek evinize katmanıza razı olmaz mısınız?" buyurdu. Onlar da, "Yâ Resûlallah! Tabî razı oluruz" dediler. Nebi (s.a.v.) de: "Eğer bütün insanlar bir vadiye gitse, Ensar'da bir koyağa gitse, kesinlikle ben Ensar'm gittiği koyağı seçerdim" buyurdu.
Bu hadis, Buharı ve Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri haberdir.
Şuayb ve diğerleri Zührî'den naklediyor: Bana Enes (r.a.) anlattı ki: Ensardan bazı adamlar: "Huneyn harbinden sonra Allah (c.c.) Peygamberine Hevazin'1 ilerden ele geçen malları harp ganimeti olarak nasib edip te, Nebi (s.a.v.) de Kureyş'ten olan adamlara develerden yüzer tane verince, dedikodu edip; "Allah (c.c.) Peygamberine mağfiret etsin, Kureyş'e verip bizi terkediyor, halbuki bizim kılıçlarımızdan onların kanları damlıyor" dediler.
Onların bu sözleri Peygamber'e anlatıldı. O da haber salıp onları deri bir çadırın altında topladı. Onlarla beraber başkalarını çağırmadı. Toplandıklarında;
"Sizden bana ulaşan dedikodunuzun gerçeği ne?" dedi. Ensar'ın fakih olanları: "Yâ Resûlallah! içimizde fikir sahibi olanlar hiç birşey söylemediler. Ama bazı yaşı küçük olanlarımız "o size ulaşan sözleri" söylediler." dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.): "Ben, bir takım (İslâm'a yeni girmiş) küfür döneminden yeni kurtulmuş insanlara, kalblerini İslâm'a ısındırayım diye bu maldan (fazlasıyla) veriyorum. İnsanlar bu malı götürürken, siz, Allah'ın Peygamberini kendi yerinize götürmeyi istemez misiniz?
Vallahi, kesinlikle sizin buradan alıp geri götüreceğiniz, onların götüreceklerinden daha hayırlıdır" buyurdu. Onlar da "biz buna kesin razı olduk" dediler de Nebi (s.a.v.);
-Siz, benden sonra çok şiddetli bir şekilde kayırma yapıldığını göreceksiniz. Allah ve Resulüne kavuşana kadar (ölene) sabredin. Zira ben (kevser) havuzun başında olacağım" buyurdu. Enes (r.a.) "biz sabretmedik" derdi. Hadis muttefekun aleyh'tir.524[23]
İbni îshâk anlatıyor: Bana Asım b. Ömer b. Katade Mahmut b. Lebîd aracılığıyla Ebû Saîd el-Hudri (r.a.)'tan nakletti:
524[23] Buhârî Megazî 64/56; Müslim Zekât 1059/135; îbni E. Şey. 14/522; Müsned 3/280; Beyhakî Delâil 5/174; Humeydi Müsned 1201; İbni Adiy 3/1189.
Buh. Meğazî 64/ 56; Müslim 1059/132; Beyh. Delâil 5/176; Bey. S. Küb. 6/337.
Resûlullah (s.a.v.), Kureyşin bu "Mûellefe-i kulûb" (kalbleri ısındı-rılanlar) denen adamlarıyla, diğer araplar arasında Huneyn mallarını taksim ettiğinde bundan Ensara az ya da çok birşey vermemişti. Ensardan bir oymak bundan dolayı içlerinde huzursuzluk duydular. İçlerinden birisi: "Artık Peygamber kendi kavmini buldu (ya bizi unuttu)" dedi. Sa'd b. Ubade Peygamber'e gidip bunları anlattı. Efendimiz(s.a.v.);
"Ya Sa'd sen bu konuşmalarda hangi tarafı tutun?" buyurunca O, "bende o toplumdan biriyim!" dedi. Efendimiz öfkelenip: "Kavmini topla ama başkası olmasın" buyurdu.
Sa'd onları topladı ve içeri başkasını almadı. İzin alan birkaç muhaciri ise bıraktı. Sonra Nebi (s.a.v.) yüzünden öfke okunarak geldi ve: "Ey Ensar! Ben sizi delalet içinde bu İmam iş mıydım. Allah size hidayet etti." buyurdu. Onlar, Allah ve Resulünün öfkesinden Allah'a sığınırız, evet" dediler. Nebi (s.a.v.):
"Ben sizi fakir bulmamışmiydım, Allah sizi zengit etti? buyurdu. Onlar aynı şeyi dediler. Nebi (s.a.v.);
"Ben sizi birbirinize düşman bulmadım mı, Allah kalplerinizi ısıttı alıştırdı? buyurunca, yine "evet" dediler. Efendimiz; "cevab vermeyecekmisiniz? diye sorunca "ne diyelim Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Peygamber (s.a.v.) de:
"Dileseydiniz siz de bana: "biz seni kovulmuş bulup barındırmadık mı? seni fakir bulup malımızı bölüşmedik mi? Yardımsız kalmışken yardım etmedik mi? derdiniz, hem doğru söylemiş, hem de doğruluğunu tasdik ettirirdiniz" buyurunca ağlaşıp "Allah ve Resulü minnet sahibidir" dediler. Nebi (s.a.v.)de:
"Siz, benim sırf kalblerini İslâm'a alıştırmak için, bir kavme verdiğim dünyalıktan dolayı içinizde bir hazımsızlık mı buldunuz. Halbuki ben sizin, İslâm'daki Allah'ın size taksim ettiği şeye güvenerek sizi bırakmıştım." buyurdu. Sonra ellerini açıp Ensar'a duada bulundu. Ebû Saîd (r.a.) burada aynen Enes hadisindeki Efendimi'inzin söylediği sözleri nakletti.525[24]
Sûfyan b. Uyeyne, Amr b. Saîd b. Meşrûk-babasi Mesrûk-Abâye b. Rifâ'a b. Rafı b. el-Hadîc yolu ile dedesi Rafî b. Hadîc (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:
-Resûlullah (s.a.v.) bu "müellefei kulûb'a" Huneyn esirlerinden vermiş ve herbirine yüz deve düşmüştü. Ebû Sûfyan b. Harb'e yüz, Safvân b. Ümeyye'ye yüz, Uyeyne b. Hısm'a yüz, Ekra b. Habîs'e yüz, Alkame b. Ulâseye yüz, Mâlik b. Avf en-Nasrî'ye yüz, Abbas b. Mirdas'a da yüzden azca vermişti. Bunun üzerine Abbâs b. Mirdas şu şiiri söyledi;
"Sen benim ve atım Ubeyd'in ganimetini Uyeyne ile el-Akra arasında bölüştürüyormusun? "
Toplumda ne Hısn, ne de Habis Mirdas'a üstün gelebilir...
Ben harpte kendine sığınılan koruyucu biriydim, ama hiç birşey verilmedi men de olmadım.
Ben bu ikisinden daha aşağıda biri değilim. Bugün kimi alçaltırsan bir daha yükselmez, "
525[24] İbni Hişâm 4/156; İbni Ebî Şeybe 14/528; Müsned 3/72; Vâkidî 3/956; Taberî 3/93; Zehebî'nin sadece başını aldığı bu metni kaynaklardan verdim.
Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) onun develerini de yüze tamamladı.
Bu hadisi Müslîm sahihinde; Mâlik b. Avf ile Alkame adını ve üçüncü beyti almadan nakleder.526[25]
Osman b. Ata el-Horasânî-babası Ata-İkrime isnadıyla, Abdullah b. Abbas (r.a.)'tan naklediyor:
-Resûlullah (s.a.v.), Ebû Sûfyan, Hakîm b. Hizam, Haris b. Hişâm el-Mahzûnî, Safvan b. Ümeyye el-Cumehî, Huveytıb b. Abdi'l Uzza gibi "Müellefei Kulûb" olan kimselere bu ganimetten paylar verdi. Herbirine yüzer deve vermiş, Kays b. Adiy es-Sehmî'ye elli deve, Saîd b. Yarbû'a da elli verdi. İşte bunlar, Peygamber (s.a.v.)'in kendilerine ganimet verdiği Kureyş'lilerdir.
EI-Alâ, b. Hâriseye yüz deve, Mâlik b. Avf a yüz deve, Uyeyne b. Bedr el-Fezârî'ye de yüz deve verdi. Abbas bin Mirdas'a da giyecek elbiseler verdi.
Bunu gören Abdullah b. Übey b. Selûl, Ensar'a; Ben size daha önce, "bunun (acısını) ateşini siz, serinliğini de başkaları tadacak" diye haber vermiştim." dedi. Ensar konuyu tartışıp Efendimize geldiler ve "Yâ Resûlallah! Bu kayırma ne sebeble oluyor?" dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) de:
"Ey Ensar topluluğu: Ben sizi dağınık bulmamış mıydım, Allah sizi birleştirdi. Sizi delalette bulmadım mıydı, Allah size hidayet verdi. Yenilmiş idiniz size zafer verdi. Nefsim elinde olan zata yemin olsun ki, dikseydiniz siz de, "biz seni yalanlamış olarak bulup seni doğrulamadık mı? Perişanken seni desteklemedik mi? Yurdundan koyulmuşken seni barındırmadık mı? Muhtaç durumdayken kazancımızı seninle bölüşmedik mi?" diyebilirdiniz ve böyle demekle hem doğru söylemiş hem de doğruluğunuz tasdiklenmiş olurdu." buyurdu. Ensar, "biz böyle demeyiz! Biz ancak fazilet Allah ve Resulünden gelir, Zafer Allah ve Resulündendir, deriz. Biz ancak bu kayırmadaki gerçeği bilmek istiyoruz" dedüer. Resûlullah (s.a.v.) de:
"Onlar daha yakın zamanda izzet ve mülk sahibi bir milleti. Başlarına bir bela gelip onları perme perişan etti. İmanın nasıl olacağını bir türlü kavrayanı ad ila r. İman'ın nasıl olacağını kavrayıp, o konuda bilgi sahibi olduklarında, ben onlara ganimet taksiminin nasıl olacağını ve nerelere verileceğini öğreteceğim" buyurdu. İbni Abbas (r.a.) hadisin gerisini üstteki gibi nakletti.527[26]
Cerîr b. Abdulhamîd, Mansûr-Ebû Vail isnadıyla Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)tan nakleder:
-Huneyn günü olunca taksim hususunda Resûlullah (s.a.v.) bazı adamları kayırdı. Seleme b. el-Ekva'a yüz deve, Uyeyne b. Hısn'a da aynısını verdiği gibi arap eşrafından kimine de birşeyler verdi. O gün bu taksimde onları kayırmış oldu. Adamın biri: "Vallahi bu içinde adalet yapılmayan bir taksimat olmuştur ve hem bunda Allah rızası da gö-zetilmemiştir" dedi. Ben de, "vallahi bu sözü Resûlullah'a haber vereceğim" deyip Ona geldim ve dediğini anlattım. Yüzü öyle değişti ki, kırmızı boya gibi oldu sonra da:
"Allah ve Resulü adaletli olmamış ise, kim adaleti tatbik edebilir" buyurup ardından da; " Allah
526[25] Müslim zekat 1060/137; Beyhakî Delâil 5/133; İbni Hişâm 4/154; Vâkidî 3/946; Taberî3/90, 91.
527[26] Taberânî'nin Kebîr'inden naklen Heysemî M. Zevaid 10/33; Vâkidî isnadsız olarak 3/957.
Musa (a.s.)'a rahmet etsin! O bundan daha kötü sözlerle eziyet edildiği halde, sabretmişti," buyurdu.
İbni Mes'ûd (r.a.) devamla der ki: "Bu olaydan sonra kesinlikle ona -bu tür- sözleri
götürmeyeceğim" dedim. Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.528[27]
El-Leys, Yahya b. Saîd -Ebû'z-Zübeyr isnadıyla Câbir (r.a.)'tan nakleder: Huneyn dönüşü Cı'rane'de
ganimetleri taksim ederken, adamın biri Nebi (s.a.v.)'e geldi. BilaPin elbisesi (önlüğü) içinde gümüş
doluydu. Resûlullah (s.a.v.) ondan avuç avuç alıp insanlara veriyordu. Bu herif, Efendimize: "adaletli
davran!" dedi. Nebi (s.a.v.):
"Yazıklar olsun sana! Ben adil olamazsam kim adil olabilir! Eğer âdil olmazsam o zaman ziyana ve
hüsrana uğramış olurum" buyurdu. Ömer (r.a.): "Yâ Resûlallah! bana müsade et de şu münafığı
boynunu vurayım!" deyince Peygamber Efendimiz:
"Benim ashabımı öldürdüğümü" konuşmalarından Allah'a sığınırım. Şüphesiz bu ve arkadaşları,
Kuran okudukları halde boğaz hançerelerinden öte geçmez. Atılan okun -hedefini- delip geçtiği gibi
bunlar da, dinin içinde kalmazda- dinden çıkıp giderler."
buyurdu. Hadisi Müslim nakleder.529[28]
Şuayb, Zührî-Ebû Selem- isnadıyla Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)'ın şöyle dediğini rivayet eder:530[29]
-Bir ganimet taksimi yaparken bizde Nebi (s.a.v.)'in yamndaydık. Temîm kabilesinden Zü'l Huveysıra
denilen bir adam geldi ve "Yâ Resûlallah adaletli ol!" dedi. Nebi (s.a.v.);
"Yazık sana! ben adaletli olmazsam kim adaletli olabilir! Adaletli olmazsam, perişan olur ziyan
ederim" buyurdu. Ömer (r.a.): "Bana izin ver de boynunu vurayım Yâ Resûlallah!" deyince Nebi
(s.a.v.):
"Onu bırak, zira onun öyle bir ashabı var ki, sizden biriniz-onları görse- onların namazı yanında
kendi namazını çok hakir (az) görecek, oruçlarına karşı kendi orucunu az bulacak. Onlar Kur'ân da
okurlar ama boğazlarından öte geçmez. İslâm dininden atılan okun hedefi delip geçip gittiği gibi
bunlarda -aşırılıkları yüzünden İslâm'dan çıkar giderler" diyerek hadisi nakletti.
(Hadisin Buharî ve Müslîmdeki gerisi şöyledir: "Bu okun ucuna bakılır ava değdiğine dair hiçbirşey
bulunamaz. Sonra okun ucunun girdiği yere bakılır orda da birşey bulunamaz. Sonra okun
gövdesine bakılır yine birşey bulunamaz. Sonra okun arkasındaki tüye bakılır yine birşey
bulunamaz, ok avın midesindeki yediği şeyleri de kanı da delip öteye hızlı geçmiş ve hiçbir iz
kalmamış. (İşte bu adamlarda İslâm'dan öte geçince bir iz kalmaz.) Bu adamların tanınabileceği
alamet şudur. İçlerinde pazularmdan biri kadın göğsü gibi veya tiril tiril sallanan et parçası gibi olan
528[27] Buhârî Meğazî 64/56 - 4336; Humus 19 - 3150; Enbiya 27 - 3405; Edeb 53 -6059, 71 - 6100; İsti'zan 47 - 6291; Müslim Zekat 1062/140; Tirmizî Müsned
î/380, 396, 411, 436, 441, 453; Humeydî 1271; İbni Ebî Âsim 2/440; Beyh. Delâil 5/184; Ebû Ya'la Müsned 9/5206, 5133.
529[28] Müslim Zekat 1063/142; Beyh. Delâil 5/186; Müsned 3/553; Taberânî 2/201; Ahlâkun-Nebî 43; İ. E. Âsim Sünne 2/460 Buhârî T. Kebîr 9/30; Said b. Mansur
2902; İbni Mâce h. no: 172.
530[29] Buhârî Menâkıb 61/25; Meğazî 64/61; Fezailü'l Kur'ân 66/36; Edeb 78/95; Tevhid 97/95; İstitâbe 88/95; Müslim
1064/148; Beyhakî Delâil 5/188; İbni Mâce 172; Müsned 3/56; Beyh. Kübra 8/171; Taberî 3/250, 10/109; Ebû Dâvûd
Sünne 27; Tirmizî Fiten 24; Nesaî Zekat 79; Tahrîm 26; Muvatta Mesaî'l-Kur'ân 10.
siyah bir adam olacak. Bunlar Müslümanlar ihtilafa düştüklerinde ortaya çıkacaklar.")531[30]
Ukayl İbni Şihab-ı Zühri yoluyla Urve'den naklediyor: Bana Mervan ve Misver b. Mahrame haber
verdiler ki:
-Hevazin kabilesi, İslâmı kabul ettikten sonra elçileri gelip te; Huneyn savaşında ellerinden
kaçırdıkları kadın ve çocuklarının geri kendilerine verilmesini istemeye geldiklerinde, Peygamber
Efendimiz ayağa kalkıp onlara:
"İşte gördükleriniz benim yanımdadırlar. Benim için sözlerin en sevileni en doğru olanıdır. Artık -iş
işten geçtiği için- bu vakitten sonra siz, ya esirden çoluk çocuğunuzu, ya da dağıtılan mallarınızdan
birini seçin!. Çünkü ben, Taif dönüşü sizi gelir diye -dağıtım işini- çok bekletmiştim" buyurdu.
Haikaten Resûlullah (s.a.v.) Taif dönüşü on gün on gece onları beklemişti. Hevazin'Iiler, Resulü
Ekrem'in kendilerine bu ikisinden sadece birini verebileceğini kesin anlayınca; "biz çoluk
çocuğumuzu tercih ederiz" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Müslümanlar arasında ayağa
kalktı, layık olduğu şekilde Allah'a hamd ve senada bulundu, sonra da:
"Şimdi şu kardeşleriniz bize tevbe ve pişman olarak geldiler. Ben onlara, esir aldığımız çoluk
çocuklarını geri vermek görüşündeyim. Sizden bunu gönül rızasıyla yapan çok varsa yapsın. Ama
içinizden kendine düşen nasibinin kendisinde kalmasını isteyen ve Allah'ın bize nasip edeceği ilk
ganimetten, bunun yerine kendisine bedel vermemizi isteyen varsa, o da böyle yapsın!" buyurdu.
İnsanlar "Yâ Resûlallah biz onlara bunu gönül hoşluğuyla veriyoruz" dediler. Efendimiz de;
"Biz sizin içinizde kimin buna izin verip kimin vermeyeceğini bilemeyiz. Şimdi gidin de içinizde arif
olanlarınız bu kanaatlerinizi alıp bize gelsin" buyurdu. Sonra insanlar konuşup Efendimize gelerek,
gönül rızasıyla izin verdiklerini bildirdiler. Hadisi Buharı nakleder.532[31]
Musa b. Ukbe der ki: Peygamber (s.a.v.) Taiften Cı'râne'ye döndü. Esirler oradaydı. Hevazin elçileri
Müslüman olmuş olarak Peygam-ber'e geldiler. Aralarında dokuz tane kodamanları da vardı.
Bunlarda Müslümanlığı kabul edip bîat ettiler. Sonra da esir olarak ele geçirilen Hevazin'liîer
hakkında Onunla konuşup, "Yâ Resûlallah! sizin ele geçirdikleriniz arasında analar, bacılar, halalar
ve teyzeler var. Onlar kavimlerin en çok utanacak sebebleri durumundadır. Allah'a ve sana ü-mit
bağlıyoruz" diye yalvardılar.533[32] Resûlullah (s.a.v.) çok merhametli, cömert ve kerem sahibi biri
idi, Onlara:
"Sizin bu ricanızı yerine getirmeye çalışacağım" buyurdu. Musa b. Ukbe kıssanın gerisini aynen
yukardaki gibi anlattı.534[33]
Yine Musa b. Ukbe aynı kıssada Zühri'den şu sözleri de nakletti: Bana, Said b. Müseyyeb ile Urve,
531[30] Zehebrnin atladığı bu bölümü Buhârî ve Müslim'den ikmal ettim.
532[31] Buhârî Meğazî 64/54; Ebû Dâvûd 2693; Müsned 4/327 Bey. S. K. 6/360, 9/64; Bey. D. 5/190.
533[32] Vakîdî'nin dediğine göre, (3/949) bu gelenler arasında Rasûlüllah'ın süt amcası vardı ve bu ricayı yapan o idi. Vakîdî'nin metninde bunlar arasında senin süt
anan, süt bacın, süt halan ve süt teyzen" var diyor.
534[33] Beyhakî ve diğerleri kıssanın gerisini anlatmasına rağmen Zehebî kıssanın gerisini atlar ve onu İbni İshak'tan vereceği bilgi aynı olduğundan kısaltır.
"Hevazin'den alınan esirlerin altı bin kişi olduklarım" söylediler.535[34]
Yunus b. Bükeyr, İbni İshâktan naklediyor: Bana Amr b. Şuayb, babası yoluyla dedesi Abdullah b.
Amr (r.a.)'dan şöyle dediğini nakletti: Biz Huneyn'de Resûlullah (s.a.v.) ile beraberdik. Orada
Hevazin'lilerden mal ve çoluk çocuk olarak elde edebileceklerini aldıktan bir müddet sonra,
arkalarından Cı'râne'de Müslüman olmuş o-larak Peygamber'e geldiler ve: "Yâ Resûlallah! Biz bir
asıldan ve aşiretteniz. Sana da gizli olmadığı gibi bize bir bela gelip çattı. Ne olur bize bağışta bulan,
Allah'da sana bağışlasın" diye yalvardılar. Onların sözcüsü olan Züheyr b. Surad kalktı ve: "Yâ
Resûlallah! Bu esirlerin bulunduğu çevrimde536[35] senin süt teyzelerin, halaların ve seni kucağında
büyütüp besleyen dadıların var. Eğer biz Haris b. ebî Şemir'i ya da Nu'man b. el-Münzir'i emzirmiş
olup da, sonra onlardan bize tıpkı senden bize ulaşan şey gibi bir şey isabet etseydi, biz onlardan
bile akrabalık bağının gözetilmesini ve lütufkârlıklarını ümid ederdik. Sen ise bizim kabilemizde
beslenip emzirilenlerin en hayırhsısın." dedi. Sonra da şu şiiri okudu:
Allah'ın Resulü kerem et de bize minnette bulun, zira ümidimiz ve gayretimiz sadece sensin,
Kavminin (şereflisi) yüzakı olana yardım et, hüzün ona engel koymuş, hayatın değişmeli içinde
örtüsünü parçalamış,
Bu üzüntü üzerine bir de Harp ona gönülleri gam dolu insanlarının görünmez seslerini bıraktı,
Ey haber verilince insanların yumşaklıkta en seçkini eğer nimetler ona ulaşmazsa onu dağıtacak.
Vaktiyle emdiğin kadına minnetli davran, senin aldığında bıraktığında seni güzelleştirir.
Sakın bizleri ölüpde cemaatı dağılan kişi gibi yapma, bizi de bırak zira biz parlak bir toplumuz.
Her ne kadar inkâr olunsa da biz nimete şükrederiz. Bu günden sonra bizde daha ne hazırlıklı günler
var.537[36]
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Size hanımlarınız mı yoksa mallarınız mı daha sevgili?" diye
sorunca, "Sen bizi mallarımız ve soylarımız arasında birini tercih etmekte serbest bıraktın,
çocuklarımız ve hanımlarımız bize daha sevimlidir" dediler. Resulü Ekrem de: "Benim ve Abdü'l-
Muttalib oğullarının elinde bunlardan ne varsa sizindir. Ama, ben insanlara namazı kıldırınca, ayağa
kalkıp, "Biz, Müslümanlara karşı Peygamberin şefaatçi olmasını istiyoruz. Müslümanlarla
çocuklarımız ve hanımlarımız hususunda Resûlullah'a durumumuzu arz ediyoruz", deyin. İşte ben o
zaman size yardımcı olacağım ve çoluk çocuklarınızı geri isteyeceğim" buyurdu.
Resûlullah insanlara öğle namazını kıldırınca, ayağa kalkıp kendilerine söylediği gibi söylediler.
Efendimiz (s.a.v.)de: "Benim ve Muttalib oğullarının eli altında bulunanlar sîzindir." buyurdu.
Muhacirler de: "Bizim olanları da biz Allah Resulüne verdik" dediler. Bunu duyan Ensâr da,
535[34] Beyh. Delâil 5/191, 192; İbni Sa'd 2/155, Vâkidî ise konuyu isnadsız ama çok geniş ve düzenli olarak verir. 3/950.
536[35] "Çevrim" köyüm olan Kurucabel'in dilidir. Karaman toroslarmda kullanılır. "A-ğıl" ve benzeri şeylerin yerine kullanılır. Etrafı kayalarla çevrili olan veya vadilerin
kaynaklarında tabiî olarak, dairemsi, harman yeri veya daha büyük yerlere denir.
537[36] Bu kıssa İbni Hişâm ve İbni İshak'ta olmasına rağmen şiir mevcut değildir. Şiir Yunus b. Bükeyr ile İbrahim b. Sa'd'ın İbni îshak'tan rivayetlerinde vardı. Bak.
Bey Delâil 5/194; Süheylî Ravdu'l Unf 4/166.
"Bizdekiler de Resûlullah'mdır!" dediler. El- Ekra' b. Habis ise: "Ben ve Temîm oğullarında bulunanlar olmaz!" dedi. Abbas b. Mirdas ta: "bendekilerle Süleym oğullan elindekiler de olmaz." dedi. Süleym oğulları ise, "aksine! bizdekiler de Resûlullah'mdır" dediler. Uyeyne b. Bedr'de "ben ve Fezâra oğullann-dakiler de olmaz" dedi. Resûlullah (s.a.v.):
"Kim hakkını bağışlamak istemiyorsa, elde edeceğimiz ilk ganimetten her bir insana karşı altı deve verilecektir" buyurdu. Böylece Hevazin'lilere hanım ve çocuklarını geri verdiler.
Sonra Resûlullah (s.a.v.) bineğine binip hareket etti. İnsanlar; "Yâ Resûlallah, bize harp ganimetimizi bölüştürüversene" diyerek peşine düştüler. Efendimizi bir ağaca doğru sıkıştırıp zor durumda bıraktılar, öyleki gömleği bile üzerinden çıktı. Bunun üzerine:
"Gömleğimi bana geri verin, Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizin Tihame bölgesindeki ağaç sayısınca hayvanlarınız olsa bile yine ganimet malını size dağıtırdım. Sonra siz bana asla cimri, korkak ve yalancı olarak rastlamazdınız." Buyurup, oradaki devenin birinin yanında dikildi ve devenin hörgücünden biraz deve tüyü çekip parmaklarının arasına aldı ve:
"Ey insanlar! vallahi sizin ganimetinizden Humus haricinde bana birşey, hatta şu tüy bile yoktur. Humus ise size geri verilmektedir. Binaenaleyh ipi de iğneyi de Ödeyiniz. Zira aldatmak; aldatanlar için kıyamet günü utançtır, ateştir ve rezalettir " buyurdu..
Adamın biri kıldan yapma bir ip yumağı getirdi ve: "ben şu ipi, sırtındaki yağır yarası olan devemin semerini dikmek için almıştım?" diye sordu. Nebi (s.a.v.) Ona:
"Ondaki benim hakkım olan hisse senin olsun!" (başkası kendi bilir) buyurunca, adam,: "İş bu duruma kadar gelmişse artık benim ona ihtiyacım yok!" deyip onu elinden attı.538[37]
Eyyûb-u Sahtiyanı, Nafı'den Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder:
-Cı'râne'de iken Ömer (r.a.), Nebi (s.a.v.)'e: "Ben Müslüman olmadan, cahiliye döneminde "bir gün Mescid-i Haram da itikaf yapacağım", diye nezretmiştim?" ne yapayım" diye sordu. Nebi (s.a.v.):
niceli «git de itikaf yap" buyurdu. Resûlullah ona Huneyn ganimet humusundan bir cariye vermişti. Resûlullah (s.a.v.) Hevazin'Iilerin esirlerini âzad edince, Ömer (r.a.) bana, "Yâ Abdullah! O cariyeye git de onu kendi yoluna bırak" dedi.
Hadisi Müslim rivayet ediyor.539[38]
İbni İshâk der ki: Bana Ebû Vecze es-Sa'dî'n anlattı ki; Resûlullah (s.a.v.), Hevazin ganimetinden Ali b. Ebî Talib'e bir câriye vermişti: Osman ve Ömer'e de birer tane verdi. Ömer onu oğluna bağış
538[37] Buhârî Cihad ve siyer 56/24'te bunu kısa olarak Cübeyr b. Ma'tımden bir bölümünü nakleder. Beyh. Delâil 5/195, 196; İbni Hişâm 4/152; Vâkidî Meğazî 5/951, 952; Taberî Tarih 3/87, İbni Sa'd 2/153, 154; Bey. S. kübra 6/337; Bu haberi İbni E. Şeybe 14/479'da 18746 nolu Mekke fethini konu alan Ebû Seleme ve Yahya b. Abdirrahman'dan İmam Ahmed 4/84'te kısa olarak Cübeyr b. Mutım'den Abdürrezzak Musannefte 9497 yine Cübeyr'den İmam Malik Muvatta Cihad 13/22. Sayfa 457rde Amr b. Şuayb'dan munkatı olarak. Nesâî Kasemül fey 37/7 Cild 7/131 h. No: 4159'da Muvatta rivayetini Amr b. Şuayb babası isnadıyla Ab-dullah b. Amr'dan Müsned olarak verir. Taberânî 2/135, Bey. 7/17, 9/102; Ab. Musannefte yine Amr b. Şuayb'dan 9498 No ile verir.
539[38] Müslim 1656/28; Beyhakî Del. 5/197; Aynı Haberi Buhârî Meğazi 64/54; H. no 4320 ile aynı isnadla, bazı lafız değişikliği ile alır ama Cariye kısmım almaz. Müsned 2/153; Bey. S. Kübra 6/338; Tahâvî Ş. Meanî 3/133.
yaptı.540[39]
İbni İshâk der ki: Bana Nafî, İbni Ömer'in şöyle dediğini haber verdi: Ben cariyemi, bana gelin olarak
hazırlamaları için Cümah oğulla-rındaki dayılarıma götürüp bıraktım, kendimde Beytullah'ı tavaf
edip gelmek istiyordum. Mescid-i Haramdan çıkınca insanlar beni sıkıstırdı. "Derdiniz ne?" dedim.
Onlar: "Resûlullah hanımlarımızı ve çocuklarımızı bize geri verdi." dediler. Bende, "haydi hanımınız
sizin olsun o şimdi Cümah oğullarında" dedim. Oraya gidip onu alıp götürdüler.541[40]
Yine İbni îshâk, ebû Vecze Yezîd b. Ubey'din kendisine şunları anlattığını söyler: Resûlullah (s.a.v.)
Hevâzin'li elçilere, "Mâlik b. Avf ne yaptı?" diye sorunca, "O Taif te sakîf tilerle beraber" dediler.
Efendimizde:
"Ona haber verin, eğer Müslüman olur da bana gelirse, ailesini ve malını ona geri verdiğim gibi yüz
de deve vereceğim" buyurdu. Haber Mâlik'e ulaştırıldı. Hemen Nebi (s.a.v.)'a gelmek için Taif ten
ayrıldı. Resûlullah'ın söylediği sözleri duyarlarda kendini hapsederler diye sakif ten korkuyordu.
Hemen bineğini hazırlattı ve birde at hazırlatıp getirtti. Gece yola çıkıp atım koşturarak devesini
hazırlattığı yere geldi ve binip Resûlullah'ın yanma geldi. Ona Cı'râne veya Mekke'de ulaştı.
Efendimiz de ona ailesini, malını ve yüz de deve verdi. Bunu gören Mâlik şu şiiri söyledi:
-İnsanlar arasında Muhammed gibi birini ne gözüm gördü ne kulağım işitti.
-Bağış istenince en fazla en bol verendir. Dilersen sana yarın ne olacağını anlatır.
-Askerler dişlerini gıcırdatan gösterip meyletti, düşmanlar orada hepsi birden keskin kılıçlı yiğitlerle
yönelip geldi.
-Sanki o yavrularının yanında, ininin ortasıdaki gözetleme yerinde oturan bir aslan gibiydi.
-Nebi (s.a.v.) Onu kavmi Hevazin ile, Sümâle, Selime ve Fehm kabilelerinden Müslüman olanlara
veli tayin etti. O bunlarla Sakif kabilesine karşı çarpıştı. Onların meraya gelen mallarına devamlı
baskın yapıp ele geçiriyordu. Hatta Sakif lilere dünyayı dar etti.542[41]
İbni Asâkir Tarihinde derki: Mâlik b. Avf Şam şehrinin fethine katıldı. Orada birde evi vardı.543[42]
Ebû Asım derki: Bize Ca'fer b. Yahya b. Sevban anlattı: Bana Amcam Umara b. Sevban, Ebû't-
Tufeylin kendisine şöyle diyerek haber verdiğini anlattı: Ben Cı'râne'de Nebi (s.a.v.)'i et dağıtırken
gördüm. O vakit ben deve kemikleri taşıyan genç bir çocuktum. Bir kadın gelip Nebi (s.a.v.)'e
yaklaştı. Nebi (s.a.v.) ona ridasım çıkarıp yere serdi. O da üzerine oturdu. Ben "bu kadın kim?" diye
540[39] İbni Hişâm 4/152; Beyhakî Delâil 5/196; Taberî 3/86.
541[40] Ibni Hişm 4/153; Beyhakî Delâil 5/197; Taberî 3/88.
542[41] İbni Hişâm 4/153; Taberi 3/89; Beyhakî Del. 199; Vâkidî 3/955.
543[42] Tarih-i Dımışk 2/135; Dr. Tedmurî dipnotta "bu evin yerinin eski bir hıristiyan kilisesi olduğunu, Malik'in Şam'ın ilk fethinde oraya indiğini ve bu yerin Benî
Nasr yurdu diye bilindiğini ve El-Bıttıh el-Kebîr Caddesi üzerindeki eski evlerin olduğu yerde" diye tarif eder.
sordum da bana "işte bu Onu emziren süt anasıdır" dediler.544[43]
Hakem b. Abdilmelik, Katâde'den şöyle dediğini nakleder: Hevazin fethi günü olunca Resûlullah
(s.a.v.)'e bir kadın geldi ve: "Yâ Resûlallah, ben senin bacınım, ben Haris kızı Şeymâ'yım" dedi. Nebi
(s.a.v.) de ;
"Eğer doğru isen senin üzerinde benden kalma hiç kaybolmayacak bir iz olması lazım" buyurdu.
Şeymâ da pazusunu açtı ve "Evet Yâ Resûlallah! Sen küçücük iken ben seni taşırdım. Beni ısırmıştın.
İşte dişlerinin izleri hala duruyor" deyince Nebi (s.a.v.) hemen ridasım çıkarıp altına serdi ve:
"İste verileceksin, dilediğine şefaat iste şefaatin kabul edilmiştir" buyurdu.545[44]
Ravi Hakem b. Abdü'l-Melik'i, Yahya b. Maîn zayıf saymıştır.546[45]
Cı’rane Umresi
Hemmâm, Katade'den Enes (r.a.)'ın: "Resûlullah (s.a.v.) hepsi de Zilka'de ayında olmak üzere dört
defa Ömre yaptı. Bundan sadece bir tanesi hariç, o da Haccı ile beraber yaptığı Ömresidir. Bunlar,
1- Hudeybiye zamanı, Hudeybiyeden gelerek yaptğı Ömre. Bu Zilkade ayında idi.
2- (Katâde der ki) Sandığıma göre Hudeybiyeden bir yü sonraki Umre demişti.
3- Ci'râne'den yaptığı Ömre Bu da Zilkade a-ymda Huneyn ganimetlerini taksim ettiğindeki Ömre,
4- Haccı ile beraber yaptığı Ömre. Bu hadisi Buharı ve Müslîm rivayet ettiler.547[46]
Urve'nin "Meğazî adlı eserinde de geçtiği gibi, Musa b. Ukbe "Meğazî" adlı eserinde der ki:
Resûlullah (s.a.v.), Zilka'de ayında Cîrâne'den ihrama girerek telbiye getirdi. Mekke'ye gelip
Ömresini yaptı. Huneyn'e giderken Mekke'ye Muâz b. Cebeli idareci yapmış ve ona, Mekke'lilere
Kur'ân öğretip din fıkhını açıklamasını emretmişti. Sonra kendisi Medine'ye avdet edip Muâz'ı
Mekke halkının başında bıraktı.548[47]
İbni İshâk anlatıyor: Sonra Resûlullah (s.a.v.) Ömre yapmak üzere Cı'râne'den hareket etti. Geri
kalan ganimetlerin (Mekke'nin aşağı tarafında Merri-Zahran'daki Mecenne denen yerde
depolanmasını emretti. Ömresini bitirince de Medine'ye gitmek üzere hareket etti. Attâb b. Esîd
544[43] Ebû Dâvûd Edeb 5144; Beyhakî Delâil 5/199 Suyutî ve İbni Kesîr bunun Halime olduğunu söyler.
545[44] Beyhakî Delâil 5/199, 200.
546[45] Tarih-i Yahya b. Maîn 2/125
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/295-312
547[46] Buhârî Hac Cilt 2/3. h. no: 1780 ve Cihad h. no: 3066; Meğazî, 4148; Müslim Hac 1253/217. Ebû Dâvûd 1994; Tirmizî 814. İbni Mâce 3003; Müsned 1/246,
321, 2/139, 3/134, 206, 4/297; Beyhakî Delâil 4/92, 5/203, 455; Ebû Ya'la Müs. 5/2872, 3091; Beyh. S. Kübra 4/345; Beğavî Ş. Sürme 7/11, no: 1846; İbni
Huzeyme 3071; İbni Hibban 3771.
548[47] Urve Meğazî s. 213. Beyh. Delâil 5/201. Metinde sanki Musa b. Ukbe'nin bu haberi Urve'nin Meğazisinde imiş gibi bir ifade kullanılmış. Biz onu Beyhakîye
göre düzelttik. Zîra Urve rivayeti; İbnü Lehİa-Esved isnadıyla, Öbürü ise İsmail b. İbrahim, Musa b. Ukbe şeklinde geçer.
(r.a.)'i Mekke'ye vali olarak tayin edip, halka dinlerini öğretmesi için Muâz b. Cebel (r.a.)'ı da onunla
beraber bıraktı. (Resûlullah ömresini Zilkade ayında yapmış ve aynı ay içinde veya Zilhicce başında
Medine'ye gelmişti. O yıl insanlar-hac düzeni olarak- öteden beri gelen Arab adeti üzere hacc
ettiler. O yıl Attab b. Esîd'de hacc etti.549[48]
Derim ki: Attab (r.a.) Hz. Ebû Bekr'in vefat ettiği gün kendi de vefat edene kadar Mekke emirliğini
sürdürdü. Nesebi, Attâb b. Esîd b. Ebî'1-Iys b. Ümeyye el-emevîdir. Bize ulaşan habere göre Nebi
(s.a.v.) ona:
"Yâ Attâb! Seni kimlerin üzerine vali yaptığımı biliyor musun...! Seni Allah'ın halkına vali yaptım.
Eğer onlara vali olarak senden daha hayırlı birisi olduğunu bilseydim o kimseyi onlara vali
yapardım" buyurdu.550[49]
O vakit yaşı yirmi civarında idi. Salih bir insandı. Kendisinden rivayet edildiğine göre:
-"Ben bu işten kazandığımla süslü iki aba kumaştan elbise aldım ve onları köleme giydirdim. Sizden
hiçbiriniz. "Attâb benden şunu aldı" diyemiyecek. Resûlullah (s.a.v.) beni hergün iki dirhem maaşla
rıziklandırdi. Hergün iki dirhemle doymayan karnı Allah doyurmasın!" demiştir.551[50]
O yıl insanlar, Arabların (İsmail (a.s.)'dan gelen) geleneklerindeki hac şekli üzerine Haclarını ifa
ettiler.552[51]
Ka'b Bin Züheyr'in Gelişi
İbni İshak der ki: Rasulullah (sav) Taif dönüşü Medine'ye geldiğinde Büceyr b. Züheyr, kardeşi Ka'b'a
bir mektup yazıp Peygamberin kendisini hicveden ve sataşan kimseleri Mekke'de öldürdüğünü,
Kureyş şairlerinden Abdullah b. Ez-Zeb'ari, Hübeyre b.Ebi-Vehb gibi hayatta kalanların ise civara
kaçtıklarını haber verip "eğer canına ihtiyacın varsa derhal Peygamberin yanına uçarak gel. Zira O,
kendi yanına tevbe ederek gelen kimseleri öldürmez. Yok böyle yapmazsan canını kurtaracak
yeryüzünde kendine bir yer ara" dedi. Ka'b daha önce kardeşine şu şiiri yazmıştı:
-Büceyr 'e benden şu mektubumu ulaştırın. Yazıklar olsun sana söylediğinde senin lehine ne var?
-Eğer sen (o dediğim) yapmamışsan bize açıkla sana Muhammed bundan başka ne gösterdi?
-Anamı ve babamı tatbik ederken görmediğin, kardeşini de üzerinde bulmadığın bir ahlak mı
gösterdi!
-Sen bu işi yapmadıysan ben üzgün değilim. Tökezlediğinde de (Allah saklasın!) diyecek de değilim.
549[48] İbni Hişâm 4/157; Beyhakî Delâil 5/203, Taberî 3/94; Halife b. Hayyat Tarih 92. Ensabül Eşraf 1/469; Hakim 3/270; Vâkidî 3/958; Taberî 3/94.
550[49] Beyhakî Delâil 5/201,202; Hakim 3/270.
551[50] Hakim Müstedrek 3/595; Ebû Nuaym Hılye 9/21; İbni Hişâm 4/157.
552[51] Halife b. Hayyat Tarih s. 92.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/312-314
-Sana Güvenli kişi kandırıcı bir kadeh sunmuş. Güvenli zat o kadehten sana ilk ve ikinci yudumuda içirmiş.
Sonra bu şiiri kardeşine yolladı. Mektup Büceyr'e ulaşınca mektubu Pyegamberden saklamayı hoş görmedi ve şiiri Peygambere okudu. Şiirin; "güvenli kişi sana kandırıcı bir kadeh sunmuş" kısmını duyunca Peygamber (sav): "Doğru söyledi! Çünkü o kendisi yalancıdır" buyurdu. "Anamı ve babamı üzerinde bulmadığım bir ahlakı mı!" kısmını duyunca da "Doğru söylüyor zira O, ne anasını ne de babasını böyle bir şey üzerinde buldu" buyurdu.
Sonra Büceyr kardeşine şu şiiri yazıp gönderdi :
-Ka 'b 'a benim nasihatimi kim ulaştıracak! (senin batıl diye ayıpladığın şeyde senin lehine çok şey var ve O çok sağlam bir yoldu)
-Lat ve Uzzaya değil tek başına olan Allaha...Kurtuluş olacaksa kurtulacak ve selamete erecektin.
-O kurtuluşu olmayan günde sen insanlardan kaçamazsın o gün kurtuluş temiz kalpli Müslümanındtr.
-Dini hiçbir şey olmayan Zühüyer'in dini de Ebu Sülmâ'nın dini de artık bana haramdır.553[52]
Büceyr'in mektubu Ka'b a ulaşınca dünya ona dar göründü, kendi canına acıdı. Çevresinde bulunan düşmanları da hemen dedikoduya başlamış ve "artık bundan sonra Ka'b öldürülmüş sayılır" Çaresiz kalan Ka'b, meşhur kasiddesini yazıp ardından Medine'ye geldi. (Eski dostlarından orada oturan Cüheyne kabilesinden birine misafir oldu. Arkadaşı onu Peygambere götürdü. Efendimizin arkasında sabah namazını kıldı ve Ka'b a; Peygamberi işaret ederek: "haydi yanına git de can güvenliği iste!" dedi. Ka'b da yerinden kalkıp Peygamberin huzuruna vardı ve: "Yâ Resûlallah ! Ka'b b. Züheyr Müslümanlığı kabul ederek senden canını bağışlamanı rica etmeye geldi. Onu yanınıza getirsem isteğini kabul edip onu bağışlamasın!" dedi. Peygamber (s.a.v.): "Evet bağışlarım" buyurdu. Ka'b da, "işte o, benim Yâ Resûlallah !" dedi.554[53]
İbrahim b. Dîzil ve diğerleri derler ki: İbrahim b. el-Münzir el-Hi-zâm'î-Haccac b.zûr-Ruaybe b.Abdürrahman b.Ka'b b.Züheyr b.Ebû Sülmâ el-Müzenî-babası zû-r-Rukaybe isnadıyla dedesi Abdürrahman 'in şöyle dediğini haber verir :
Ka'b b. Züheyr kardeşi Büceyr'Ie beraber Mekke'den ayrılıp Ebrak el-Azzaf adındaki su başına kadar gelip konakladılar. Büceyr Ka'b'a, "Sen burada kal, ben şu Peygamber dedikleri zata kadar gideyim de ne söyleyip ne anlattığına bir kulak vereyim" dedi. Sonra oradan ayrılıp Medine'ye gelip Allah rasûlünün huzuruna çıktı. Kendisine teklif edilen İslam dinini kabul ederek Müslüman oldu. Onun Müslüman olup Medine'de kaldığı haberi Ka'b'a ulaşınca, son derce üzülüp kardeşine şu beyitleri yazıp yolladı:
553[52] Züheyr b. Ebî-Sülma, meşhur cahiliye şairlerinden birisi olup, Büceyr ile Ka'b in babasıdır. Züheyr'in babası Ebî-Sülma da meşhur bir şairdir. Ka'b (ra)'m hem babası hemde dedesi muallaka şairlerindendir.
554[53] İbni Hişâm,4/157.Hâkim,3/582,583.Ebû'Ferec ,EI-Eğânî, 17/89.
1- Büceyr'e benden şu mektubu ulaştırın! Yazıklar olsun sana, dediklerinde sana bir yarar, bir kar mı var!
2- Güvenli zat sana susuzluğunu kandıracak bir kadeh sunmuş, (şiirin bir diğer rivayaetinde -güvenli zat- yerine Ebû Bekir) Emin zat sana ilk ve ikinci yudumu taddırmış.
3- Sen Hidayet sebeplerim bırakıp Ona uydun, o acep sana ne gösterdi de ona kapıldın, senden gayriye de yazıklar olsun.
4- Ananın ve babanın bulamadığı bir yolumu gösterdi? Halbuki kardeşini de böyle bir yolda görmüş değilsin.
Ka'b'ın bu şiiri Hz. Peygambere ulaşınca, Nebi (s.a.v.) Ka'b'ın kanını helal ilan etti. Bu durumu kardeşi Büceyr bir mektupla kardeşine bildirdi ve ona "senin kaçıp kurtulabileceğini sanmıyorum, gelde canını kurtar!" dedi. Büceyr mektubunda, "bilki Resûhillah (s.a.v.) suçlu biri kendine gelir ve şahadet kelimelerim söylerse, onun dilediği özrü kesinlikle kabul ediyor, Önceki suçlarını kesinlikle af ediyor." demişti.
Ka'b da Müslüman oldu. Resûlullah'a övgüler yaptığı meşhur kasidesini kaleme aldı. Sonra kalkıp Medine'ye geldi. Devesini Mescidin kapısında ıhtırıp (ıh,ih diyerek dört dizi üzerine çöktürüp) mescide girdi. Resûlullah ashabıyla beraber yemek sofrasmdaki gibi oturuyordu. İlk topluluk etrafını çevirmiş diğerleri onları çevirmiş, böylece halka halka üstüne gelerek mescidi doldurmuşlardı. Peygamber (s.a.v.) bir o yandakilere bir bu yandakilere dönerek konuşuyordu. Ka'b der ki:
"Ben devemi mescidin kapısı önünde çöktürüp içeriye girdim. Bana yapılan tarif ile Peygamberi görür görmez tanıdım. İlerleyip önüne kadar vardım ve;
"Eşlıedü enlâ ilahe illalah ve eşhedü enneke Resûlullah, Ya Resûlallah! Zatından can güvenliğimi isterim" dedim. Resûlullah bana "kimsin?" dedi. "Beb Ka'b b. Züheyr'im" dedim. Nebî (s.a.v.) de; "sen hakkımda şu şu sözü söyleyen misin!" deyip orada bulunan Ebû Bekr'e dönüp, "Nasıl söylemişti ya Ebû Bekir!" dedi. Ebû Bekir bu beyti :
"Ebû Bekir sana hararetini söndürecek bir bardak sundu Güvenli olan zat da ondan sana ilk ve ikinci yudumu içirdi. "
Şeklinde okuyunca ben: Ya Resûlallah ! ben bunu böyle söylememiştim, dedim. Resûlullah (sav) : " sen nasıl söylemiştin ?" buyurunca ben:
"Ebû Bekir sana hararetini söndürecek bîr bardak sundu. (Allah tarafından) Görevli zat da ondan sana ilk ve ikinci yudumu içirdi" şeklinde söyledim, dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sav): "Vallahi Görevli!" dedi.
Sonra Ka'b, Efendimiz hakkında yazdığı kasidesini Peygamberin huzurunda baştan sona okudu.555[54]
555[54] Hakim , Müstedrek,3/579,580. Beyhaqî Delâil,5/207,208. Ebu'l Ferec el-Isfahâni el-EğâniI7/91.
İşte Ka'b in kasidesi:
1- Suâd(ciğım artık benden) uzaklaştı da, bu gün gönlüm, yıkık, Suâd'ın ardından perişan, fidyesi verilmeyen bir prangalı.
2- (Kafile) yola çıktığı o ayrılık sabahında, Suâd'a sadece kudretten sürmeli, gözlerinin ucu yere indirilmiş, iniltili sesler çıkarana -yaban öküzüne- benziyordu.556[55]
3- Sanki birinci yudumunu, ardından da ikinci yudumunu şarap (dolu kaseden içerek) sulanmış gibi tebessüm ettiğinde sulu dişleri parıldıyordu.
4- (O şarab ki) kumlu vadinin bükünde (büküldüğü, kıvrıldığı yerde) saf berrak ve poyraz rüzgarını alarak ayazlatılmış su ile (sertliği) kırılmış, (veya kuşluk vaktine kadar serinletilmiş.)
5- (Şarabın sertliğim kıran bu su öyle bir su ki, üstünde bazı çerçöp görülse bile) Rüzgarlar onun çapaklarını alıp götürüyor ve (vadideki su çukurunu) bembeyaz (tepeli) dağlar gece bulutlarının yağmurundan doldurulmuştur.
6- Eğer Suâd sözünde dursaydı veya nasihat kabul etseydi, onun dostluk yönü ne mükemmel olurdu!
7- Lâkin Onun dostluğu, acı verme, yalan söyleme, sözünde durmama ve dostunu değiştirme (gibi kötü huyların) kanına işlediği bir dostluktan ibarettir.
8- (Bu kötü huylar sebebi ile) Olduğu hali üzere devam edemez. Tıpkı elbisesinde gulyabanî (peri) renkten renge bürünerek görünür gibidir.
9- 0 yapacağım diye üstlendiği sözü de yerine getirmez, (onun sözünde duruşu) sadece kalburun suyu tutuşu gibidir.
10- Sakın onun umdurduğu (ümit verdiği) ve va'd ettiği şeyler seni aldatmasın. Zira arzular ve düşler kesinlikle yoldan saptırırlar.
11- (Bu Öyle bir sevgili ki) Urkûb'un557[56] randevuları sanki ona darb-ı misal olmuş. Zira Onun randevuları sadece boş sözlerden ibarettir.
12- Ben hâla onun dostluğunun yakın olacağını umar ve beklerim. Halbuki-bu arzuyu senden nail olma hususunda bizde hiçbir tahmin de yok.558[57]
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/
556[55] Bu kısım İbni Hişâm (4/154 Tedmurî baskısından alınmıştır. Ayrıca Hakim Müstedrekte 3/585, 586, yirmi iki beyit olarak alır. Ayrıca Hizânetü'l edep 4/243. Eğanî 15/15. İbnü'l Esîr el-Kamil 2/210. Tabakat-i İbni Selâm s. 21. Şiir ve Şuarâ sayfa 69. Semtu'l Leâlî 1/491. Taberânî Kebîr 19/179. Divanü Ka'b b. Züheyr s. 25. Uyûnü'l Eser 2/212
557[56] Urkub: Medine'nin ilk sakinleri sayılan Amelika'dan birisidir. Kardeşlerinden birine hurma meyvesi vereceğini va'detmiş ve "hurma çiçek açınca gel!" demişti. Adam gelince "hurmaya alaca düşünce gel!" dedi. O vakit gelince, "iyice renklenince gel!" dedi. Hurma rengini alınca, "Taze hurma olupta yenecek şekle gelince gel!" dedi. Meyve yaş hurma olunca da, "sen hurma kuruyup tatlanınca gel!" dedi. Hurma kuruyunca bir gece gelip meyvelerin salkımını kesip götürdü ve arkadaşına birşey vermedi. İşte o gündön sonra arablar bu olayı sözünden dönenler için deyim haline getirip Urküb'dan daha allık" tabirini kullandılar.
558[57] Şair burada "İltifat" san'atı yapıyor. Sözü takviye için "sakın seni... aldatmasın" cümlesindeki muhataba olan hitabı bırakıp "Bu gün kalbim hastadır" cümlesinde ifade ettiği mütekellime dönerek "umarım..." diye başlıyor. Yine "Onun dostluğu" cümlesinden sonra "senden" diye hitabı sevgilisine çevirmesi de bir "iltifattır."
13- (Kuşluk yola çıkan) Suad öyle (uzak) bir yerde gecelediki, beni oraya ancak soylu, cinsi iyi ve hızlı adimlı develer ulaştırabilir.
14- Beni o topraklara gayet meşakkatli olmakla beraber, tabiatında tez adımhhk ve katır yürüyüşlülük bulunan güçlü develerden başka hiç bir şey ulaştıramaz.
15- (Öyle güçlü bir deveki) Terlediği zaman kulak tozu (kulak arkasındaki çukurluklar) terleyen, hedefi, işaretleri (bu gün yol levhaları) silik, meçhul yol olan bir deve....
16- Taşhk arazi ve kum yığınları sıcaktan tutuştuğu vakit (bu deve bakışlarıyla tıpkı) eşini yitirip tek başına kalan beyaz yaban öküzü gözleriyle işaretleri kaybolan yolların izine bakıyor.559[58]
17- Geniş gerdanlı, büyük buğcak (ayaktaki bağ vurulan incik)'lı. Yaratılışında babasına çeken dişi deve üzerine bir üstünlüğü var.
18- 0, (hafif meyilli ve kısaca) iri boyunlu, geniş yanaklı, güçlü ve erkek'gibi (bir deve) iki tarafı geniş önü meyilli (boynu uzun) bir hilkata sahib.
19- 0nun derisi -sanki- Deniz kaplumbağası derisi, de sırtının güneşe gelen yerinde (emecek kan bulamadığından) zayıf kene ona hiç etki edemez.
20- Kardeşi babası gibi, amcası da dayısı gibi olan, belli aynı soydan gelip soyunda karışıklık olmayan- soylu develerden gelme fıtratın zirvesinde bir deve.
21- Kene bu devenin sırtında yürüyor -ama- devenin (yağlı ve etli olması hasebiyle) dümdüz olan göksü ve böğrü keneyi üstünden kaydırıp atıyor.
22- (Sanki deve değiide) Enine doğru etle şişmanlayıp ön dirsekleri göğüslerinden (yani kaburgalarından) biraz uzakça sapasağlam (ba-sışlı) olan yaban eşeği (gibi güçlü ve hareketli bir hayvan)
23- Sanki yular vurulan burun ve çevresi ile kilbiten çenelerinden i-tibaren gözleriyle koynundaki kesim yerini öne geçmiş bir balyoz (gibi iri başlı).
24- Uzun yumşak tüylü yaprak bitmemiş hurma fışkını misali kuyruğunu, (yavru yapmadığı için) süt deliklerinin (süt emzirmeme sebebiyle) noksanlaştıramadığı bir memenin üzerine getirip yapıştırır.
25- Çekme (Doğan kuşu gibi) burunlu, Ona bakan onun kulaklarında (ki yapısında) açık şekilde bir üstün yaratılışta olduğunu, yanaklarında da yumuşaklık olduğunu görür.560[59]
26- 0, arık, etsiz kupkuru -zayıf- yere pek az basan/ (yere basışı yeminden kurtuluş gibi) ayakları üzerinde süratle gidiyor.
27- Simsiyah ayak sinirleri çakılları -bastıkça- darmadağın edip bırakıyor, O ayakları sert tepelere
559[58] Burada Teşbihi beliğ vardır. Teşbihin bir tarafı olup, teşbih edatı terkedildiği için istiare değildir. Ka'b (r.a) burada "bu deveyi bu sıcak vakitte evladını veya eşini arar gibi gözlerini etrafa gezdirişini ve çabukluğunu yaban öküzüne benzetiyor.
560[59] Bu beytin bir rivayetinde "Kanvâü" yerine "Vecnûü" diye de rivayet edilirki, haşin ve iri yanaklı demektir.
karşı- nal (veya nal yerine ayağa giydirilen şeyler- de korumuyor. (Yani bu deve yola giderken ayakları sert olduğu için çıplak ayakla gider, Nal'a ihtiyaç duymaz.
28- (Sıcaklar çöküpte) Terlediğinde ayağının hızla gelip gidişi, sanki serap bürümüş küçük tepecik gibi..
29- (Bu tepeler) Güneşte kalan tarafı kızartılmış ekmekte dönen Bukaiemun'un sıcak ve güneşten yandığı günde... (Serab gibi görünür).
30- Çekirgelerin koyu yeşil renklileri çakılları -sıçrayıp- dağıttığı bir -sicak-vakitte kervancı başı topluluğa: "haydi istirahat edin!" dedi..
31- (Bu halde bu devenin ayaklarının gidip gelişi) Orta yaşta-güçlü bir kadının- çocuğu öldüğünde çırpınarak uzun kollarının gidip gelişi gibi idi. Ona cevabı çocukları yaşamayıp ölen çok ağıt yapan kadınlara verdi.
32- İşi gücü ağıt, ölüm habercileri ilk evladının ölüm haberini getir-diğindeki gibi, kollarını salmış, aklını kullanmaya mecali kalmamış kadmgibi...
33- Elleriyle göksünü parçalıyor, gömleği parçalanıp göğüs kemiği görünüyor... (Yani bu kadın çocuğunun ölümü sebebiyle üstünü başını parçalıyor, parçalanan yerden göksü görünüyor, aklını yitirmiş olduğundan ne yaptığını bilmiyor. Bu deve de öyle olup nasıl yol gittiğini bilmiyor.)
34- Jurnalciler onun etrafında koşuşturuyor, sözleri de, "Ey Ebû Sülmâ'nın çocuğu artık sen Ölmüş sayılırsın" demekten ibaretti.
35- Hayatını- Umduğum her dost, "Senin -içinde bulunduğun bu tehdit sebebiyle meşgul olamayacağım zira ben senden başkası ile meşgulüm" dedi.
36- (Dostlar böyle korkup kaçınınca) Bende -onlara;- "çekilin yolumdan, babasız kalın! Rahmeti bol olan Allah ne takdir etmiş ise olacaktır" dedim.
37- Her kadının çocuğu, sağlıklı hayatı ne kadar uzun olsa da, birgün eğri tahta âleti üzerine (teneşire) yüklenilecektir. (Yani her a-nanın doğurduğu çocuk ne kadar mesut, uzun bir hayat sürsede ölümden kurtuluş yok öyleyse bu tasa ve şamata ne?)
38- Haber verildim ki, "Resûlullah beni tehdid etmiş!" Halbuki Allah Rasûlünün katında umulan aftır.
(Buraya kadar ki sözler bir nevi mukaddime olup esas konuya şair (r.a) bu sözlerle giriyor.)
39- İçinde öğütler ve açıklamalar bulunan Kur'anı sana -verdiği i-limlere- ilave olarak veren zat, sana hidayet versin, acele etme...561[60]
40- Ne olur beni, -bu- jurnalcilerin sözleriyle cezalandırma, hakkımda her ne kadar bir sürü dedi
561[60] Ka'b (r.a) burada "Nafılete'l-Kur'an" lafızları ile, "Allah'ın Peygamberimiz (s.a.v) e muazzam bir ilim verdiğine ve Kur'ân'ı da bu ilme ilaveten lütfettiğine işaret etmektedir. İşte bu da En'am suresi 154'cü ayette geçen "Sonra Musa'ya -öğrenimini tam manasıyla sağlam yaptığı ilim-üzerine ilave olarak kitabı tamam olarak verdi." şeklindeki ifade ki, birkaç çeşitli tefsirin en güzelidir.
kodu edilmişse de -sana karşı- ben herhangi bir suç işlemedim.
41- And olsun- Ben öyle bir (zatın heybetli bir) makamında bulunuyorum ki, Orada -Fil- durup gördüğümü görecek olsa yahut fil duyduğumu duyacak olsa...
42- Kesinlikle tüyleri korkudan ürperirdi. Ancak Allah'ın izniyle Peygamberden kendine bir (af) bağışı olması müstesna.
43- Sağ elimi onun intikamlı, dediği dedik olan zatın eline -biat ve taat için- koyup onu hiç geri çekmedim.
44- Bana "sen -bir takım aleyhte laflara- nisbet ediliyor ve bunlardan sorumlu bulunuyorsun" denilmiş bir halde -Peygamber (s.a.v)'le konuşmaya başladığımda Resûlullah bana daha heybetli geldi.
45- Yırtıcı hayvanlar vadisi (olan Asser vadisi)'ndeki üst üste sık ağaçlık çevrili ininde gizlenen aslanlar aslanından (daha ürkütücü).
46- Bu aslan sabah erkenden gidip yiyecekleri paramparça edilip toprağa atılmış insan eti olan güçlü iki yavrusuna et yediriyor.
47- Kendine kuvvetçe dengi olan bir aslana saldırıp üzerine sıçrayınca -kemikleri kırılıp- yere serilmedikçe, bu dengi olan aslanı bırakması kendine helal olmayan bir aslan bu...
48- Ondan, karada yaşayan yırtıcı hayvanlar ağzını kapatarak korkar, yaya giden insanlar onun vadisinde yürüyemez.
49- Hâla onun vadisinde, kendine güvenen yiğit kardeş silahlan ve elbiseleri parçalanıp atılmış kendisi yenilmiş halde durmakta...
50- Gerçekten Resûlullah, kendi ile -hak yolun- aydınlığı aranan bir kılıç- helak eden bir kılıç değil- Allah'ın kılıçlarından kınından sıyrıl-mış bir Hindistan -yapımı- kılıcı.562[61]
51- Müslüman olduklarında Mekke vadisinde Kureyş'lilerden bir gurup genç içinde onların sözcüleri, "haydi -Medine'ye- ayrılıp gidin!" dedi.
52- Onlarda gidip -Medine'ye intikak ettiler... Aralarında- düşmanla karşılaştıklarında gevşek, kalkansız, semerde durmayı beceremeyen silahsız biri de yok.
53- Onlar burun direkleri kalkık, harpte kuşandıkları harp malzemeleri Dâvud (a.s)'ın dokuması (zırh) gömlek olan yiğitlerdir.
54- Sanki el-Kafâ' bitkisinin kıskıvrak bükülen -beyaz çiçekten-halkalan gibi, halkaları birbirine geçmiş uzun bembeyaz gömlekler.
55- Mızrakları bir topluluğa nail olunca -zafer elde edince- sevinmezler, mızrak kendilerine isabet
562[61] Rivayete göre Ka'b (r.a) burada "Mühennedün min süyufı'l Hindi" Hind yapımı olan kılıçlardan bir Hind kılıcı" deyince Efendimiz: "Allah kılıçlarından" diye düzeltilmiştir. Burada Efendimizin kılıca benzetilişi Teşbîhi müekked'dir.
ederse de tasa ve üzüntüye kapılmazlar.
56- Onlar beyaz develerin yürüyüşü tarzında -vakarla- yürürler, kısa boylu kara adamlar -harpten- korkup kaçtığında bu yiğitleri -indirdik-leri- darbeler korur.563[62]
57- (Harpten kaçmadıkları için) Darbeler onların -sırtına değil- sadece göğüslerine iner. Onların ölüm havuzundan geri kaçmak gibi bir durumları yoktur.564[63]
Sekizinci Yıldaki Bazı Olaylar
Bu yıl Nebi (s.a.v.)'m en büyük kızı Zeyneb (r.a.) validemiz vefat etti.565[64] Kendisini Ümmü Atıyye (r.a.) yıkamıştı. Peygamberimiz izannı Ümmü Atıyye'ye vermiş ve: Bunu onun cenazesine iç çamaşırı yap" buyurdu.O da onu kefeni ile vücudu arşına koydu.566[65]
Zeyneb (r.a.)'nın, Ebû'l-Âs b. Er-Rabî1 b. Abdi Şems (r.a.)'dan kızı Ümame (r.a.)'yı doğurdu. Nebi (s.a.v.)'in namaz kılarken sırtına aldığı işte bu "Ümâme" idi.
Bu yıl, Nebi (s.a.v.)'in üzerinde hutbe okumsı için mescide minber yapıldı. Ona doğru giderken üzerinde hutbe okuduğu eski kütük inlemeye başladı.567[66]
Yine bu yıl Peygamberimizin oğlu ibrahim (.a.s.) doğdu.568[67]
Bu yıl, yaşlanan Şevde (r.a.), Peygamberle geçireceği gecelerin nöbetini Hz. Âişe (r.a.)'ya devretti.
Yine bu yıl Abdullah b. Muğaffel (r.a.)'m babası Muğaffel b. Nühm b. Âfîf el-Müzenî vefat etti. Kendisi sahabedir.
Arablann kiralı, Haris b. Ebî şemir el-Gassânî kâfir olarak Şam'da öldü. Yerine oğlu Cebele b. Eyhem geçti.
Ahmet b. Muhammed b. Yahya b. Hamza, İbnü Âiz-Vakîdi-Amr b. Osman el-Cumehî aracılığıyla Osman el-Cumehî'nin şöyle dediğini rivayet eder:
-Resûluliah (s.a.v.) Şucâ b. Vehb. (r.a.)'ı, (o zamanlarda sulaklığından dolayı) Ğûta denen (şam tarafı) yerde bulunan Kıral El-Hâris b. Ebî Şemir'e yolladı.
Şucâa Medine'den hareket ettiğinde hicretin altıncı yılı Zilhicce ayı idi. Şucâ'a derki:
563[62] Ka'b (r.a) bu "kısa boylu kara adamlar" sözü ile, Peygamber (s.a.v)'in huzurunda kendini öldürmek isteyen Ensarlılarata'riz yapıyordu.
564[63] Şiirde İbni Hişâm rivayetini esas aldım. Zira Zehebî'de yarısı yok. Şiir ve Haber için bak. Hakim Müstedrek 3/580, 582; El-Eğanî 17/81, 88; Taberânî Mucemü'l Kebîr 19/176, 178, İbni Hişâm 4/158; Ka'b b. Züheyr Divan sayfa 6/25; (Tebrizi Şerhi) İstîâb 3/298; İbni'l Esîr El-Kâmil 2/275.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/314-328
565[64] Taberî Tarih 3/27; Tarih-i Halife b. Hayyat s. 92; İbni Sa'd 8/34.
566[65] Buhârî Cenaiz Cilt 2/s. 73, 74; Müslim Cenaiz h. no: 939/36; Ebû Dâvûd 3142; Nesaî 4/22, 29, 31, 32, 33, 34, 35; İbni Mâce 1458; Muvatta 222; Bey. S. KÜb. 3/389, 4/6; Müsned 6/407, 408, 5/84, 85, İbni Ebî Şeybe 3/242; Tirmizî 990; İbni Sa'd 8/34.
567[66] Bu siyer bölümünde geniş olarak geçti. .
568[67] Taberî 3/95; Halife b. Hayyat Tarih 92
-Ben ona vardığımda onu Bizans İmparatorunun geliş hazırlığını yaparken buldum. Kayser, Hımış şehrinden İliya'ya (Kudüs'e) ziyarete geliyordu. Çünkü Allah(cc), önce galib olan İran ordusunu yenilerek geri kaçırmış, o da bunun için Allah'a şükretmek istiyordu. El-Hâris, Peygamber'in mektubunu okuyunca onu yere attı ve "Benim mülkümü beni devirerek kim elimden alabilir? İşte ben insanlarla ona doğru gideceğim" diye tehditte bulundu.
Sonra geceleyin yanıma geldi. Bir at hazırlanması emretti ve bana da: "Sen Peygamberine bu gördüklerini haber ver!" dedi. Kayser, Haris'e İliya'da rastladığında beraberinde Dıhyetü'I-Kelbî (r.a.) vardı. Yanında Peygamber (s.a.v.)'in mektubu vardı. Kayser, el-Haris'e "Sakın Peygamberin üzerine saldırmaya gitme, onu kendi haline bırak ve sen İliya ile ilgilen diye yazdı."
Şucâa der ki: Medine'ye gelip Peygamber (s.a.v.)'e bunu haber verdim. Efendimiz'de: Mülkü yok oldu" buyurdu.569[68]
Bu yıl söylendiğine göre Mekke Emîri Attab (r.a.) insanlara hac emiri olarak hac etmelerini sağlamıştır.570[69]
Bir başka rivayette ise insanların kendi başına dağınık olarak hac ettiği söylenir. Bu iki rivayeti de Vakîdî, Meğazîsinde nakleder. Doğrusunu Allah bilir.571[70]
Dokuzuncu Hicri Yıl Olayları Ed-Dahhak Bin Süfyân El-Kilâbî'nin Kuratâ' Serîyyesî
Rivayete göre bu yılın Rabî'ül evvel ayında, Resulü Ekrem (s.a.v.) El-Kuratâ denen (Benî Bekr) kabilesinden bir oymağa asker yollayıp başına da Ed-Dahhâk b. Sûfyân el-Kilâbî'yi emir tayin etti.
Beraberinde o kabileden olan El-Asyad b. Seleme b. Kurt vardı. (Müslümanlar) onlara (Necd tarafındaki) Züccü Lâve denen yerde rastladılar. Kuratâ'hlan İslâm'a davet ettiler. Onlarda reddettiler. Müslümanlarla savaştılar ve yenildiler.
El-Asyad babası Seleme b. Kurt'a Zücc suyunun başında yetişti ve babasına can güvenliği garantisi verip onu İslâm'a davet etti. Babası da kızıp oğluna ve oğlunun dinine söğdü. El-Asyad'da babasının atının inciklerini kılıçla kesiverdi. At kıç üstü çökünce Seleme suya düşüp, mızrağını suyun dibine dikerek su üstünde durmaya çalıştı. Müslümanlardan biri gelip onu öldürdü. Onu öldüren oğlu değildi.572[71]
Alkame Bin Mücezzîz El-Müdlicî'nin Seriyyesî
569[68] Taberi Tarih 2/652. Bu konu daha önce geçmiş hicri altıncı yıla ait bir hadise iken Zehebî sadece Haris'in ölümü sebebiyle bu bağı kurmuş.
570[69] Bu da bir rivayet ki, Attab (r.a)'m hac ettiği kesin. Ama ekseri rivayetler, Müşrik arablarında son kere Cahiliye adetine göre yapıldığında ittifak halindedir.
571[70] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/328-330
572[71]Vâkidî Meğazî 3/982, İbni Sa'd Tabakat 2/162; Muntazam 3/359.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/331
Bu seriyye, bu yılın Rabîü'l Âhir ayında olmuştur. Denildiğine göre Habeşistan'dan birtakım adamlar, gemilere binip Eş-Şuaybe'ye gelmisler. Cidde (Şuaybe) halkı da onları görmüş. Durum Peygamber'e ulaşınca derhal oraya üçyüz kişilik bir müfreze yollayıp başlarına da Alkame b. Mücezziz el-Müdlicî"yi komutan yapmıştı.
Bunlar gidip denizdeki bir adaya kadar ulaştılar ve onlara saldırmak için hazırlandilardı ki, Habeşliler kaçtılar.
Sonra (Müslümanlar) geri döndüler. Yolda askerin bir kısmı izin a-hp arkadan gelmek istedi. O da onlara izin verip başlarına Abdullah b. Huzâfe (r.a.)'ı tayin etti.
Abdullah (r.a.) şakacı idi. Yolun bir kısmı gidilince ateş yakıp ve yemek yapıp ısınıyorlardı. Abdullah: "Ben sizin şu ateşe kendinizi atmanıza karar verdim." deyince bir kısmı kalkıp atlamaya hazırlandı. O da: "Oturun yerinize, ben sizinle şakalaşıp gülmek istedim" dedi. Hadise Nebi (s.a.v.)'e anlatılınca Efendimiz: (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Size günah işlemeyi emreden kimselere itaat etmeyin." 573[72]
Hz. Ali B. Ebi Tâlib'în El-Füls Putuna Seferi
Dokuzuncu yılın Rebîu'I âhır ayında, Hz. Ali komutasındaki yüz elli kişilik Ensar'dan bir müfreze ile, Tay kabilesinin putu olan El-Füls'u yıkmaya gitmesi vuku bulmuştur.
Yüz deve ve elli ata binerek, siyah bir sancak ile beyaz bir bayrak alarak oraya gittiler. Şafakla birlikte Hatemi Tayî oğullarına ait bir mahalleye saldırdılar. el-Fûls putunu yıkıp yerle bir ettiler. Ellerini e-sirler, develer ve koyunlarla doldurdular.
Esirler arasında Adiy bin Hatem'in bacısı (Hatemî Tâî'nin kızı) da vardı. Adiy ise Şam'a kaçtı.574[73]
Ukkaş B. Mihsan'ın Uzra Arazisine Seferi
Bugünlerde Hz. Ukkaş b. Mihsan (r.a.)'ın Uzra arazisine (Cinâb'a) seferi gerçekleştirmiştir. Bu
573[72] Vâkidî 3/183; İbni Sa'd 2/163; İ. Cevzî Muntazam 3/360. Ne bu kaynaklar ne de Zehebi isnadı vermiyor. Ancak İ. E. Şeybe 12/543 ve 14/341; İbni Mâce 2863 no ile; İbni Hiban sahihinde 7/44/4540 bunu Yezîd b. Harun, Muhammed b. Amr, Ömer b. El-Hakem b. Sevbân aracalığıyla Ebû Saîd el-Hudrî (r.a)'tan bu hadiseyi Habeş'lileri anmadan nakleder. Vakidi haberi Musa b. Muhammed babası, bir de İsmail b. İbrahim babası yolu ile verir ki, bu isnad kopuktur. Buhârî Meğazîde 64/59, bu seriyyeye "Ensar Seriyyesi" denildiğini ve Efendimizin iki kişiyi birden, Abdullah b. Huzafe ile Alkame'yi emir yaptığını Hz. Ali'den şöyle rivayet eder:
- "Abdullah onlara, itaat konusunda kızıp bana itaatinizi Peygamber emretmedi mi? deyince "evet" dediler. "Öyleyse odun toplayıp yakın" dedi. Onlarda öyle yaptılar. Abdullah, "haydi kendinizi içine atın" dedi. Atmak için kalktıklarında, bir kısmı onlara mani olmak için tuttular ve "Yahu biz zaten Peygamber'e ateşten (cehennemden) kaçmak için geldik" dediler. Öyle uğraşırlarken ateş söndü. Emirinde Öfkesi geçti. Nebî (s.a.v) duyunca:
Eğer ateşe girselerdi, kıyamete kadar ondan çıkamayacaklardı. İtaat ma'rufta'dır" buyurdu.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/331-332
574[73] Vâkidî 3/984; îbni Sa'd 2/164; İbnü'l Cevzi Muntazam 3/360; İbni Hibban Sire 366; Taberî 3/158.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/333
seriyyeyi Şeyhimiz Dimyâtî "Muhtasaru's-Sîre adlı eserinde bahsediyor. Sanırım bunu Vakîdi'nin
sözünden alıp nakletse gerek.575[74]
Dokuzuncu yılın Receb ayında Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Habeş (kiralı) Necaşi Ashame üzerine
gaibden cenaze namazı kıldı. Ashame habeşcede "bağış" anlamına geliyor. Allah ve Resulüne îman
etmiş idi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
Habeşistan'daki kardeşiniz ölmüştür" buyurarak, ashabını Musallâ'ya çıkanp onlara saf bağlattı ve
üzerine namaz kıldı.576[75]
İbni İshâk derki: Bana Yezîd b. Roman, Urve aracılığıyla Hz. Aişe (r.a.)'nın şöyle dediğini haber verdi.
-Necaş "öldükten sonra hala insanlar arasında "Necâşî'nin kabri üzerinde bir nur alameti"
görüldüğü konuşulmakta imiş."577[76]
Sîre bölümünde, Ömer b. El-Hattab (r.a.)'ın İslâm'a girişinden önce geçen Necaşi ile ilgili haber
buraya yazılacaktır.578[77]
Tebük Seferi579[78]
İbni İshâk, Asım b. Ömer-ile Abdullah b. ebî bekr b. Hazm'dan şöyle nakleder:
-Resûlullah (s.a.v.), Tebuk Seferi hariç, hemen hemen hiçbir seferinde; gideceği yeri değilde, başka
bir yere gidecekmiş gibi gösterme yapmadığı, olmamıştır. Ancak Tebüğe çıkarken,
"Ey insanlar! Ben Rumlara sefere gitmek istiyorum" buyurarak maksadım açıkça ilan etmişti.580[79]
Bu ilan, yaz sıcağının en şiddetlendiği ülkelerin tam kuraklığa düştüğü bir mevsimde gerçekleşmiş,
meyveler olgunlaşmış, insanlar bahçelerinde meyve ağaçlan altında oturmayı tercih ettiği bir sıra
idi.
Resûlullah (s.a.v.) bir gün yol hazırlığı içinde iken Seleme oğullarından Cedd b. Kays'a:
"Yâ Ced! Senin bu Benü'l Esfar'm (Bizanslıların) kızlarına rağbetin var mı? "diye sordu. O da, "Yâ
575[74] İbni Sa'd Tabakat 2/164; İbnü'l Cevzî El-Muntazam 3/361; Vâkidfni Meğazisinin matbu nüshasında bu hadise yok. Bilmiyorum Zehebfdeki nüshada nasıldı.
Ancak İbni Sa'd bunu bahsediyor.
576[75] Müslim 951/67 İb. Ebî Şeybe 14/154, 3/562; Nesâî 4/69, 70; Müsned 4/333, 64, 431, 433, 441, 5/336; Tirmizî 1039; tbni Mâce 1535, 1536; Buhârî T. Kebîr
8/432; Taberânî 2/367, 199.
577[76] BeyhakîDelâil 4/411,412.
578[77] Zehebî buraya yazmak istediğini sanırım bu şekilde, müsvedde halindeyken işaret edip sonradan vazgeçse gerek. Hem o haber, sire bölümünde Ömer
(r.a)'uı İslâm'a girişinden sonradır. Bak. Sire kısmı Cilt 1 sayfa: 275 ve devamı. Burada benim kitabın tertibinde TedmurTye uymayıp sireyi meğaziden önce
saymaminda Zehebrnin tertibine uygun olduğuna da delil vardır.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/333-334
579[78] Bu sefer için bak Buhârî Meğazî 64/78, îbni Ebî Şeybe 14/539; İbni Hişâm 4/173, İbni Sa'd 2/165; Taberî 3/100; Beyhakî Delâil 5/212; Vâkidî 3/989; İbni
Abdül Ber siyer 253; Camius-Sire 249.
580[79] İbni Ebî Şeybe 14/539 da İmam Ahmed Müsned 3/456 da Ka'b b. Mâlik (r.a)tan bu kısmı aynen nakleder.