TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 25. BÖLÜM)
Ebû Seleme isnadıyla -Hz. Âişe'nin şöyle dediğini anlattı: Nebi (s.a.v.);
"Siz de Kureyş'i (şiirle) hicvedin. Zira onları şiirle hicvetmek onlara ok atmaktan daha tesirlidir" buyurup, Abdullah b. Ravaha'ya haber saldı, geldiğinde ona, "Onları hicvet!" buyurdu. İbnü Ravaha onları hicvetti ise de, bu Resûlullah (s.a.v.)'i pek tatmin etmedi, ve Ka'b b.Mâlik'e de haber saldı. Ardından Hassan b. Sâbit'e haber saldı. Hassan b. Sabit huzuruna girince:
"İşte şu kuyruğu ile-dili Be- darbe indiren Aslana bu işi havale etme zamanı geldi" deyip, dilini dudaklarından çıkararak, dilini -aslanın kuyruk vuruşunu tarif eder gibi- sallamaya başladı, sonra da: "seni hak ile gönderen zata yemin olsun ki, dilimle onları deri doğrar gibi doğra-yacağım" dedi. Resûlullah (s.a.v.) de:
"Acele etme, çünkü Kureyş'in soylarını en iyi bilen Ebû Bekir'dir. Benim de soyum onların içinden geliyor. Ebû Bekir benim soyumu iyice ayırıncaya kadar bir sabret" buyurdu. Hassan b. Sabit Ebû Bekr (r.a.)'a gelip öğrendi ve geri dönerek, "Yâ Resûlallah! Ebû Bekir bana senin nesebini hulasa ediverdi. Seni Hak ile gönderene yemin ederim ki, seni onların içinden hamurdan kıl çeker gibi bulaştırmadan çekip çıkaracağım" dedi.
Âişe (r.a.) der ki: Ben Resûlullah (s.a.v.)'i Hasan'a:
"Sen Allah ve Resulünü müdafa ettiğin sürece Ruhu'l Kudüs'te seni desteklemeye devam edecktir" buyururken işittim. Yine Resulü Ekrem'i ;"Hassan onları hicvetti hem (müminlere) şifa verdi, hemde kendi şifasına erdi" buyururken işittim. Hassan şu şiirleri okumuştu:
"Sen Muhammedi hicvettin, ben onun adına cevap verdim. Bunun Allah katında sevabı vardır.
"Sen hayrı sonsuz (bî günah) hep hayra yönelik Muhammed'i ahlâkı vefa olan zatı hicvediyorsun.
"Babam, babası ve ırzım, Muhammenin ırzım size karşı koruyacaktı.
"Kızımı yitirdim. Eğer onu görmüyorlarsa da, o şimdi Keda tepesinin etrafında toz dağıtıyor.
"Atlarımız birbiriyle yarış eder, -kadılar- onların tozunu örtüleriyle alırlar.
"Siz bizden yüz çevirseniz de biz ömre yaptık, o bize fetih oldu da örtüler açıldı.
"Yoksa, Allah'ın dilediği kimseye izzet vereceği günün savaşına sabredin.
"Allah, "ben bir ordu hazırladım. Onlar da maksatları çarpışmak olan Ensar'dır" buyurdu.
"Her gün Adnan oğullarından söğmeye, döğmeye ya da eğlenip a-laya almaya rastlanıyor.
"Sizden her kim Resûlullahı hicvetse, methetse ya da yardım etse hep aynıdır.
"Allah'ın elçisi ve Ruhü'l Kudüs olan Cebrail ise bizim aramızda olup ona karşı koyacak yoktur. Hadisi Müslim rivayet etmiştir.393[32]
Süleyman b. El-Muîra ve diğerleri, Sabit el-Bünûnî aracılığıyla Abdullah b. Rabah (r.a.)'dan
393[32] Müslim Fezail h. no: 2490; Beyhakî Delâil 5/50-54; Beyhakî S. Kübra 10/238; Taberânî Kebîr 4/45; Ebû Dâvûd 5015.
naklediyor:
-Muaviye'ye elçi olarak gitmiştik. Beraberimizde Ebû Hüreyre (r.a.)'da vardı. Yolda birimiz diğerine nöbetleşerek yemek yaparak gidiyorduk. Bize en çok Ebû Hüreyre yemek yapar ve sofrasına davet ederdi. Kendi kendime, "Ona söylesem de bir de bana yemek yapı-
verse bende diğerlerini kendi soframa çağırsam" deyip öyle yaptım. Ebû Hüreyre'ye yatsı vakti rastlayıp, "bu gece ziyafet bende olacak" dedim. O, "bu kere beni geçtin ey Ensarlı kardeş" dedi. Hepsini davet ettim. Onlar tam benim soframda iken Ebû Hüreyre birden, "Ey Ensarhlar! Size sizin hususunuzda bir hadis söyleyeyim mi?" diyerek Mekke fethini şöyle anlattı:
-Resûlullah (s.a.v.) o gün Halîd b. Velîd'i, iki kanattan birine, diğerine de Zübeyr'i komutan yaptı. Ebû Ubeyde'yi de zırhı olmayan piyadelere ta'yin etti. Sonra beni görüp: "Yâ Ebû Hüreyre!" diye seslendi. "Lebbeyk, ve Sa'deyk, buyur Yâ Resûlallah! "dedim;
"Bana Ensar'ı çağır, ama yalnız Ensarlı olanlar gelsin!" buyurdu. Emrini yerine getirdim. Sonra onlara:
"Şu Kureyşle onlara yardım etmeye gelen ayak takımı heriflere iyi bakın ve onları hasad biçer gibi doğrayın" buyurdu.
Böylece Mekke'ye doğru yola çıktık. Kureyş'ten hiçbiri bize ne kılıç ne ok attı. Bizden olup da onlardan birini öldürmeyi murad eden herkeste istediğini ele geçirdi. Ebû Sûfyan geldi ve "Yâ Resûlallah! Kureyş'in yeşilliği (topluluğu) yok ediliyor, bu günden sonra Kureyş yoktur" dedi. Resûlullah (s.a.v.) de:
"Ebû Sûfyan'm evine giren güvence altındadır, silahını bırakan güvence altındadır." buyurunca, onlarda silahlarını bıraktılar. (Bunu duyan Ensardan birileri diğer Ensarlılara "bu adam kendi köyünü koruma, kendi kabilesini kayırma tasasına düştü dediler. Bunun üzerine Vahiy geldi. Vahiy gelişini biz bilirdik. Vahiy geldikten sonra bitene kadar kimse gözünü Peygamber'e çevirip bakmazdı. Vahiy geçince Peygamber (s.a.v.): "Yâ Ensar toplumu" deyince, siz "Lebbeyk Yâ Resûlallah!" dediniz. Nebi (s.a.v.) de, "siz Ebû Sûfyan köyünü koruma derdine düştü, diye düşündünüz" deyince: "evet öyle oldu!" dediler. Nebi (s.a.v.):
"Hayır! ben Allah'ın kulu ve elçisiyim. Ben Allah'a ve size hicret ettim. Hayatım hayatınız ölümüm ölümünüz" buyurunca, ensar
ağlayarak gelip, "vallahi biz bunu Allah ve Resulünü kıskandığımız i-çin söyledik." dediler. Resûlullah (s.a.v.):
"Allah ve Resulü sizi tasdik eder mazeretinizi kabul eder" buyurdu. İnsanlar Ebû Sûfyan'm evine yöneldi.394[33]
Resûlullah, hareket edip Hacer'e kadar geldi. Tavafa Hacerü'l Esved'den başlayıp onu selamladı sonra Beyti yedi defa tavaf edip Makamı İbrahim'in arkasında iki rek'at kıldı. Sonra elinde, bir ucun-
394[33] Ziyade Müslim'dendir. Aslında bu ziyade değildir, sadece Zehebî rivayetinde bu kısım sona alınmış biz Müslim Metnin'e göre tertipledik.
dan tuttuğu bir yay ile gelip, oradaki putlardan birinin gözüne yayın ucunu batırarak:
"Hak geldi batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, zaten yok idi." ayetini okuyordu. Sonra oradan ayrılıp Safâ'ya gelip tepeciğin üzerine, ta ki Kabe'yi görene kadar çıktı. Allah'a hamdedip dua etmeye başladı. Hadisi Müslim rivayet etmiştir.395[34] Müslim'in metninde (Beyhakî rivayetine göre) "Hayır! Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm, Ben Allah'a ve size hicret ettim" ilavesi vardır.
Hadis-i şerifte, "Can güvenliği anlaşması yapılmadan önce harpte öldürmeye izin olduğuna" delalet vardır.
Sellâm b. Miskin, Sâbil el-Bünanî-Abdulîah b. Rabah isnadıyla Ebû Hüreyre'den naklediyor: Mekke fethinde sadece dört kişi öldürüldü. Kureyş'in patronları kılıcın kendilerinden kaldırılmadığını sanarak Kâbeye girmişlerdi. Resûlullah Tavafını bitirip Beytullah'ın yanına geldi kapı kollarını tuttu onlara: "Siz ne diyor ve ne yapıyorsunuz?" diye sordu. Onlar, "Kardeşimizin oğlu, amca oğlumuz, halimdir rahîmdir "diyoruz" dediler. Nebi (s.a.v.)de:
"Ben de Yusuf (a.s.) gibi; Bugün size kınama yok. Allah sizi affetsin" diyorum" buyurdu.
Sanki kabirlerinden yeniden dinliyormuş gibi kalktılar ve çıkıp Müslüman oldular.396[35]
Urve, Âişe (r.a.)'nm, "Resûlullah (s.a.v.) Fetih günü Mekke'ye, Mekke'nin en yüksek giriş yeri olan Kedâ'dan girdi."397[36]
Abdullah b. Ömer (b. Hafs b. Asım b. Ömer) Nafî yoluyla Abdullah b. Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah Fetih senesi Mekke'ye girdiğinde, bir kısım kadınların atların yüzündeki tozlan örtüle-riyle aldıklarını görünce tebessüm etti ve Ebû Bekre dönerek: "Hassan şiirinde nasıl anlatmıştı!1' deyince,
Ebû Bekir (r.a.): "Ben kızcağızımı kaybettim onlar onu görmüyorlarsa da o şimdi Kedâ sırtlarında tozları kaldırıyor. Kadınlar o asılarak yularlarını çeken atların örtüleriyle tozlarını alıyorlar" şeklindeki beyitlerini okudu. Peygamber (s.a.v.) de: "Mekke'ye Hassân'm dediği (Kedâ) yerden girin" buyurdu.398[37]
Zührî, Enes (r.a.)'dan nakleder: Fetih yılı Resûlullah (s.a.v.) Mekke'ye başında Miğfer ile girdi. Onu başından çıkarıp koyduğu sırada, bir adam gelip: "Yâ Resûlallah! İşte İbni Hatal! Kabe'nin örtüsüne sarılmış duruyor" dedi. Efendimiz de: "Onu öldürün" buyurdu. Hadisi Buharı ve Müslîm naklediyor.399[38] Resulü Ekrem o gün İbnü Hatal ve diğer üç kişinin kanını heder etti:
Mansûr b. Ebî Müzahim, Ebû Mi'şar - Yusuf b. Ya'kub isnadıyla Saib b. Yezid'den şöyle nakleder:
395[34] Müslim Cihad 1780; İbni Hişâm 4/95; Beyhakî Delâil 5/57; Ebû Dâvûd 3024; Müsned 2/538; Bey. S. Küb. 9/117.
396[35] B. Delâil 5/57, 58; İbnü Sünnî Amelü'l Yevm 318; İbni Sa'd 2/142; Vakidî 2/835.
397[36] Buhârî 5/93; Meğazî; İbni Sa'd 2/140;
398[37] Beyhakî Delâil 5/49; İbnü Abdi'l Ber Ed-Dürer 215-217.
399[38] Buhârî Meğazî 5/92; Müslim 1375; Muvatta 1/423; Ebû Dâvûd 2685 Tirmizî 1693; Nesâî 5/210; Humeydî 1212; ibni Sa'd 2/139.
"Ben, Nebi (s.a.v.)'i, Abdullah b. Hatal'i Kabe örtüsünün altından çıkarıp öldürdüğü gün görmüştüm.
Onun boynu Makam ile Zemzem arasında vuruldu. Sonra Nebi (s.a.v.) "Bundan sonra hiçbir
Kureyşli hapsedilerek öldürül meyecektir" buyurdu.400[39]
Muaviye b. Ammâr ed-Dühnî, Ebûz'Zübeyr yolu ile Câbir (r.a.)tan şöyle nakleder: "Resûlullah
(s.a.v.), fetih günü Mekke'ye başında siyah bir sarıkla İhramlanmamış olarak girdi." Hadisi Müslim
nakleder.401[40]
Ebû Davud'u Tayâlisî "Müsned"inde der ki: Bize Hammad b. Seleme, Ebûz-Zübeyr yolu ile Cabir
(r.a.)'tan "Resûlullah (s.a.v.) Fetih günü Mekke'ye üzerinde siyah bir sarıkla girdi" diye
nakleder.402[41]
Müşavir el-Varrak der ki: Ca'fer b. Amr b. Hureys'i babasından şunları naklederken duydum:
"Mekke fethi günü, Resûlulîah'ı gördüğüm an hala gözümün önünden gitmiyor. Üzerinde harkanî
siyah bir sarık vardı ve bir ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı. Hadisi Müslim naklediyor.403[42]
İbni îshâk, Abdullah b. Ebi Bekr'den Hz. Âişe (r.a.)'nm şöyle dediğini nakleder: Fetih günü
Peygamberin bayrağı beyaz, sancağı da siyah idi. Sancağı bana ait (dikişsiz bir üstlük olan) resimli,
Mırt denen bir elbiseden yapılmıştı. Sancağa "El-Ukâb" adı verilmişti.404[43]
Yine İbni İshâk aynı İsnadla Abdullah b. Ebî Bekr'in, "Rasulullah Zû Tuvvaya konaklayıp da Allah'ın
kendine in'am ettiği Mekke fethini görünce, Allah için öyle tevazu gösteriyordu ki, ona bakınca,
(Sakalı neredeyse bineğinin kaşına değecek) derdin” dediğini nakleder.405[44]
Sabit el-Bünânî Enes (r.a.)tan:"Mekke fethinde Resûlullah (s.a.v.) huşuundan dolayı, Ka'be'ye sakalı
bineğin semerine değecek kadar eğilmiş şekilde girdi "dediğini nakleder. Bu sahih bir hadistir.406[45]
Şu'be, Muâviye b. Kurra'dan Abdullah b. Muğaffeli şöyle derken i-şittiğini nakleder: "Fetih günü
Peygamber (s.a.v.), devesi üzerinde Fetih sûresini okuyordu. Onu, sesini dalgalandırarak (tercî
yaparak) okuyordu. "Sonra Muâviye b. Kurra, Abdullah b. Muğaffel'in Nebi (s.a.v)'den duyduğu
makamla okuyuşunu bize (taklîden) okudu.
Bu hadisi Buharî ve Müslîm naklediyor, Metin, Buharî'ninkidir. İbni Kurra "Eğer insanlar başıma
toplanmayacak olsa bende size onu aynen İbnü Muğaffel'in makamıyla okurdum" der.407[46]
400[39] Müslim Cihad 3/88; Daramı 2/198; Beyhakî Delâil 5/76; Abdürrezzak 9399; Tahâvî Müşkil 2/227; Müsned 4/213, 3/412; Tahâvî Ş. Manî 3/326; Hakim 4/275;
Taberânî K. 7/188; İ. E. Şeybe 12/173, 14/490; Humeydî Müsned 568; İbni Ebî Asım Sünne 2/638.
401[40] Müslim Hac 1358.
402[41] Tayalisi Müsned 569; İbni Ebî Şeybe 8/234; İbn Sa'd 2/140; Beyhakî Delâil 5/67.
403[42] Müslim Hac 1359; Beyhakî Delâil 5/68.
404[43] Beyhakî Delâil 5/68.
405[44] Hişâm 4/91; Beyh. Delâil 5/68.
406[45] Beyhakî Delâil 5/68; Hakim 4/317.
407[46] Buharî Meğazî Cilt 5/92 ve Tevhid kitab no: 97/bab 50; Müslim 794; Beyhakî Delâil 5/70; İbni Sa'd 2/142.
İbnû Ebî Necîh, Mücahid-Ebû Ma'mer isnadıyla Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'dan nakleder: Fetih günü Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye girdi. Kâbenin etrafında üçyüz altmış put dikili idi. Elindeki sopa ile onlara dürterek;
"Hak geldi, batı! bir şey peyda edemez ve (gideni) geri getiremez" ayeti ile "Hak geldi batıl yok olup gitti. Gerçekten batıl zaten yok idi." ayetlerini okuyordu. Hadisi Buharî ve Müslîm naklediyor.408[47]
İbni İshâk, Abdullah b. Ebî Bekr-Ali b.Abdillah b. Abbas- isnadıyla babası İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle dediğini anlatır; Fetih günü Efendimiz (a.s.) Kabe'ye girdiğinde orada üçyüz put vardı. Değneğini eline alıp, tek tek putlara uzata uzata hepsine uğradı. Bu haber "hasen" derecelidir.409[48]
Kasım b. Abdillah el-Umarî-ki zayıf bir ravîdir- Abdullah b. Dinar yolu ile İbni Ömer (r.a.)'tan naklediyor. Resûlullah (s.a.v.) Mekke'ye
girdiğinde orada üçyüz altmış put bulmuştu. Elindeki bastonla -dokunmadan- putların herbirine işaret dip ;
"Hak geldi batıl yok oldu, gerçekte batıl zaten yok idi" ayetini okuyordu. İşaret ettiği her put devrilmişti.410[49]
Abdulvâris, Eyyub-İkrime isnadıyla İbni Abbas (r.a.)tan nakleder: Nebi (s.a.v.) Mekke'ye geldiğinde, içinde ilahların suret ve putları bulunduğu Beytullah'a girmekten kaçınıp, çıkarılmasını emir verdi. İbrahim ve İsmail (a.s.)'ların ellerinde fal okları ile resmedilen resimleri dışarı çıkartıldı da Nebi (s.a.v.) de,
"Allah onları kahretsin, vallahi bunlarda -kefereler- bilirler ki, bu Peygamberler bu fal oku taksimini asla yapmamışlardır" buyurdu. Beyt-i Şerife girip bir tarafında tekbir alıp namaz kıldı.
Hadisi buharî anlatıyor.411[50]
Me'mer b.Raşid, Uyyûb-i İkrime isnadıyla İbni Abbas'dan nakleder: Nebi (s.a.v.), Beytullah'taki resimleri görünce, Emir verdi ve onlar kazınıp silindi. İbrahim ve İsmail (a.s.)'ları ellerinde oklarla görülen resmi görünce: "Allah müşrikleri kahretsin. Vallahi bu fal okunu asla kullanmadılar" buyurdu. Hadis sahihtir.412[51]
Ebû'z-Züeyr'de, Câbir (r.a.)'dan naklediyor: "Resûlullah (s.a.v.) resimler silinene kadar beyte girmedi" Bu haber de sahihtir.413[52]
408[47] Buharî Mezalim 46/32; Müslim 1781; Tirmizî 3137; Beyhakî Delâil 5/71.
409[48] Beyhakî Delâil 5/72; Taberânî'den naklen Heysemî Zeâİd 6/176.
410[49] Beyhakî Delâil 5/72; Vâkidî 2/832 de bunu isnadsız olarak verir. İbni Hişâm'da 4/104; Zührî Ubeydullah îbni Abbas isnadı ile bunu yakın bir ifade kullanırsa da oda İbnİ Hİşâm ile Zühri arasında inkıta1 vardır. Beyhakî burada "her ne kadar bu isnad zayıfsa da bundan önceki haber bunu kuvvetlendirir" der. Buradaki zayıflığı üst haber takviye etmez. Zira üst haber üçyüz altmış putun doğruluğunu gösterirse de putların el değmeden yıkılışına dair sahih bir haber yoktur.
411[50] Buhârî Meğazî 65/Babû Eyne Rabezen-Nebiyyû- Cilt 5/93. Beyhakî Delâil 5/72, 73; İbni Hişâm 4/94, 104; İ.E. Şeybe 14/487. Ab. Rez. Musannef 19485; Müsned 1/334
412[51] Üst kaynak.
413[52] Beyhakî Delâil 5/73; Müsned 3/383, 336; Bey. S. Kübra 10/220.
Hevze der ki: Bize Avf el-Arâbî, bir adamın: "Fetih yılı Resûlullah (s.a.v.) Şeybe b. Osman'ı çağırıp
Kabe anahtarlarını verdi ve ona; "Şunu iyi koru. Sen Beytini korumak üzere Allah'ın Emîn'i
(sekreteri)sin" buyurdu dediğini" nakleder.414[53]
Vakîdi der ki: Bu yanlıştır. Anahtarı ona değil, Osman b. Talha'ya vermiştir ki, bu zat Şeybe'nin amca
oğludur. O vakit Şeybe kâfirdi. Osman bu işi ölene kadar üstlendi. Ölünce Şeybe o işe tayin edildi.
Ben (Zehebî) derim ki: Vakidî'nin "Osman bu işi ölene kadar üstlendi" sözü de su götürür. Eğer, bu
sözle, Kabe Hicâbe vazifesini tek başına üstlendi" demek istiyorsa bunu kabul edemeyiz. Yok
"Şeybe ile ortak olarak ölene kadar üstlendi" demek istiyorsa, buna katılabiliriz. Zira Şeybe Hz.
Ömer'in hilafeti döneminde Kabe Hâcibi415[54] idi. ihtimal ki Nebi (s.a.v.) Şeybe'ye bu Hicabet işini
İslâm'a girdikten sonra vermiş olabilir. Şeybe Fetih günü değil, ama Fetih yılı içinde Müslüman
olmuştur.
Muhammed b. Humran, Ebû Bişr -Mûsâfı b. Şeybe yoluyla Şeybeden naklediyor: Nebi (s.a.v.)
Kabe'ye girip namaz kıldı. Baktı ki orada resimler var: "Yâ Şeybe! bunları temizlemeye bana yetiver"
buyurdu. Lakin Kabe'den böyle tarihi birşeyi silmek ona pek zor gelmişti. Adamın biri de ona, "yahu
çamur karıp üzerine sür. Sonra da üstlerini Zeferanla boya" diye tavsiye edince öyle yaptı.
Bu haberi Muhammed b. Humrândan başka nakleden yoktur, ama bu ilgi yukarıdaki bilgiyi yakındır.
Yunus, Nâfı yoluyla îbni Ömer (r.a.)'dan nakleder: Resulü Ekrem, Fetih günü devesine binmiş
arkasına da Üsâme'yi bindirmiş olarak Mekke'nin üst tarafından geldi. Beraberinde Bilal ve Kabe
Haciblerinden Osman b. Talha vardı. Devesini Kabe'de çöktürdü. Osman b. Talhaya Beytullah'ın
anahtarını getirmesini emretti. Osman kapıyı açtı. Resûlullah beraberinde Üsame, Bilal ve Osman
olduğu halde
içine girdi. Orada uzun bir süre kaldı. Sonra çıktı .Ardından insanlar içeri girme yarışma başladı. İlk
giren Abdullah b. Ömer oldu. Bilâl'ı kapının ardında görünce: "Resûlullah (s.a.v.) neresinde namaz
kıldı!" diye sordu. Bilâl de Efendimizin kıldığı yere işaret etti. İbni Ömer derdi ki: Ben Bilâl'e; "kaç
rek'at kıldı diye sormayı unuttum" diyor. Hadis Sahih olup Buharı bunu Muallak olarak nakleder ve
Hüccet kabul eder.416[55]
İbni ishâk der ki: Bana Muhammed b. Ca'fer b. Ez~Zübeyr, Ubeydullah b. Abdillah b. Ebî Sevr
aracılığıyla Safıyye binti Şeybe'den naklediyor: Resûlullah fethibitirip Mekke'de güveni sağlayınca
devesi üzerinde tavaf yaptı, Hacerü'lesved'i elindeki bastonla selamladı. Osman b. Talha'yı çağırtıp
kapıyı açtırdı. Beyt'e girdi. Orada ağaçtan oyma bir güvercin heykeli gördü ve alıp eliyle kırdı.
Beyt'in kapısına gelip onu dışarı attı. Ben ona bakıyordum (kapının önünde insanlar yığılmış çıkışını
bekliyordu.)417[56]
414[53] İbnûAsâkir 6/301.
415[54] Hâcib: Ka'be örtüsünü giydiren ve değiştirendir.
416[55] Buhârî 5/93; Tahâvî Ş. M. Asar 1/391; Müsned 6/15; Beyhakî Delâil 5/74; Vâkidî 2/834.
417[56] İbni Hişâm 4/93; Beyhakî Delâil 5/73; Vâkidî 2/835.
Esbut, Süddî-Mus'ab b. Sa'd yoluyla babası, Sa'd'ın şöyle dediğini anlattı: Mekke fethi gerçekleştiği gün Peygamber (s.a.v.) insanlara güvence verip dört kişiyi hariç tutmuş ve;
"Onları Kabe örtüsüne asılmış bir halde bulsanız bile öldürün!" buyurmuştu. Bunlar İkrime b. ebî Cehl, Abdullah b. Hatal, Mikyes b. Subâbe ve Abdullah b. Sa'd b. Ebî Sarh idi. İbni Hatal Kabe örtüsüne sarılmış olarak bulundu. Sa'd b. Hureys (r.a.) ile Ammar b. Yâsir (r.a.) ona doğru yarış ettiler. Sa'd, Ammar'ı geçerek vardı ve İbni Hatal'i öldürdü. Mikyes'i de çarşıda öldürdüler. İkrime de kaçıp gemiye binmişdi ki, bunun hadisesi daha önce anlatılmıştı. Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh'a gelince; O, Hz. Osman (r.a.)'ın yanında gizlendi. Resûlullah (s.a.v.), insanları biata çağırdığında Osman (r.a.) onu da alıp geldi ve Peygamberin huzurunda durdurup, "Yâ Resûlallah Abdullah'ın biatini kabul et!" dedi. Resûlullah başını kaldırıp, kaldırıp ona üç kere baktı. Her seferinde red etti. En sonunda biatini kabul etti. Sonra ashabına döndü ve;
"Aranızda hiç aklı başında biri yokmuydu, benim onun biatini almadığımı görünce, kalkıp onu öldürseydi olmaz mıydı?" buyurdu. Ashab, "Yâ Resûlallah biz senin gönlünden geçeni anlayamadık. Bize gözünüzle bir işaret yapamaz mıydınız?" deyince Efendimiz;
"Hiçbir Peygamber'e hain gözlü olmak yakışmaz" buyurdu.418[57] İbni İshâk, Abdullah b. Ebî Bekr'den naklediyor: Mikyes b. Subâbe Medine'deyken Nebi (s.a.v.)'e gelip İslâm olduğunu ilan ederek, kar-deşi Hişam'm kan bedelini istedi. Kardeşini Ben-i Mustalik gazasında Müslümanlardan biri kâfir sanarak öldürmüştü. Resûlullah Ona, "Kardeşin yanlışlıkla öldürülmüştür" buyurup diyetinin verilmesini emir buyurdu. Mikyes'de diyeti alıp bir süre Müslümanlarla eğleşti. Sonra kardeşini öldüren Müslümana saldırıp onu öldürdü ve Mekke'ye dinden çıkıp kâfir olarak gitti. Fetih senesi Resûlullah (s.a.v.) onun da öldürülmesini emretti: Onu kendi kabilesinden adı Nümeyle b. Abdillah olan birisi safa ile merve arasında öldürdü.419[58]
Yine İbni İshâk der ki: Bana Abdullah b. Ebî Bekir ile Ebû Ubeyde b. Muhammed b. Ammâr anlattılar ki, Resûlullah (s.a.v.) İbni Ebî-s-Sarh'ın öldürülmesini emretmişti, zira o önce Müslüman olup Pey-gamber (s.a.v.)'in Vahiy kâtipliğinde bulundu. Sonra müşrikliğe geri dönüp Mekke'ye kaçtı.420[59]
İbni İshâk der ki: Nebi (s.a.v.)'in, Teym b. Gâlib oğullarından biri olan Abdullah b. Hatalı öldürme emri vermesinin sebebi şudur: İbn-ü Hatal Müslüman oldu. Peygamber (s.a.v.) onu Ensardan biriyle beraber zekat memuru olarak civar köylere yolladı. Beraberinde hizmetini gören birde kölesi vardı ve bu köle Müslümandi. Bir yerde konakladı ve köleye bir teke kesip yemek yapmasını emredip kendi uykuya daldı. Uyandığında kölenin kendisine yemek yapmadığını görünce kızıp öldürdü ve dinden çıktı. İbn-ü Hatal'ın çengi bir cariyesi ve bu cariyenin de bir arkadaşı vardı. Bunlar şarkı söyleyerek Peygamberi hicvetmeye çalışırlardı. Nebi (s.a.v.) bunlarında onunla beraber öldürülmesini emretti. İbn-ü Hatal Peygamber'e işkence edenlerdendi.421[60]
418[57] Ebû Dâvûd 2683; Nesâî 7/106; Tahâvî Müşkil 2/226; Temhîd 6/179; Beyhakî S. Kübrâ 7/40, 8/207; İbni Hişâm 4/93 te buna yakın olarak anlatır. Beyhakî Delaıi 5/60; İbni Sa'd 2/141.
419[58] İbni Hişâm 4/93; Vakıdî 2/860; Beyh. Delâil 5/61.
420[59] İbni Hişâm 4/92; Beyhakî Delâil 5/62; Vakıdî 2/855.
421[60] İbni Hişâm 4/92, 93; Vakıdî 2/859; Beyhakî Delâil 5/62.
Yakub el Gummî, Ca'fer b. Ebi'l Muğîra aracılığıyla İbnü Ebzâdan şöyle nakleder: Resûlullah (s.a.v.) Mekke'yi fethedince, Habeşistan'h yaşlı, saçının beyazı siyahına karışmış, yüzünü yırtarak "vay vay!" diye bağıran bir kadın geldi. Ashab, Yâ Resûlallah! Biz şöyle şöyle birini gördük" dediler. O da:
"O, Naile -putunun-nin kendisi idi. Artık bu ülkenizde ebediyyen kendine tapınılmaktan ümidini kesti" buyurdu. (Zehebî) derim ki, Sanki senet "Munkati"dir.422[61]
Yunus b. Bükeyr, Zekeriyya-Şabi İsnadıyla İbnü Barsâ lâkabh Hars b. Mâlik'den: "Ben Resûlullah (s.a.v.)'i fetih günü: "Kıyamete kadar Kabe artık bir daha sefere (savaşa) maruz kalmayacak" buyururken işittim" dediğini nakleder.423[62]
Muhammed b. Fudayl, El-Velîd b. Cemî aracılığıyla Ebû't-Tufeyl'den nakleder: Resûlullah Mekke'yi fethettiğinde Hâlid b. Velîd'i Uzzâ denen putun olduğu yer olan Nahle'ye gönderdi. Uzza üç kat semur ağacı kaidesi üzerindeydi. Ağaçları kesip üzerindeki evi yıktı. Sonra gelip Nebi (s.a.v.)'e haber verdi. Nebi (s.a.v.) ona, "geri dön zira sen hiç bir şey yapmadın" buyurdu. Halid geri döndü. Putun hizmetçileri ve hacibleri olan kimseler dağa doğru uzaklaşarak "Yâ Uzzâ onu felç yap, Yâ Uzzâ onu menet, Yoksa burnunun üstüne sürçülüp
öl!" diye bağırtıyorlardı. Halid puta geldi. Baktı ki, orda çırılçıplak bir kadın, saçları dağılmış, başına topraklar saçıyor. Halit kılıcını sallayıp onu katletti. Sonra gelip Peygamber'e haber verdi. Nebi (s.a.v.)'de: "İşte Uzza o idi" buyurdu.424[63] Ebû't-Tufeyl (r.a.) Rüya gören zat idi.
İbni İshâk babasından nakleder: Bana Cübeyr b. Mutıra (r.a.)'m ailesi anlattı ki: Resûlullah (s.a.v.) Kabe'ye girince Bilâl'e ezan için emir verdi. O da Kabe'nin damına çıkıp oradan (ezan) okudu. Bunu gören Saîd b. Âsoğuîlarından birisi: "Şu kara herifi Kabe'nin damında görmeden canım almakla, Saîd b. Âs'a Allah meğer ikramda bulunmuş" dedi.425[64] Uruc der ki: Resûlullah (s.a.v.) Fetih günü Bilâl'e emretti de ezanı Kabe'nin üzerinde okudu.426[65]
El-Leys, Yezîd b. EM Habîb'den naklediyor. Saîd b. Ebî Hind'e Akıyİ'in kölesi Ebû Mürre anlatmış ki: Ebû Talib kızı Ümm-ü Hânî (r.a.)'a, ona şu olayı anlatmış: Mekke feth olunca Ümmü Hanîye Mahzam oğullarından iki kişi kaçıp sığınmış. O da onları himayesine almış. Ümmü Hani der ki: Kardeşim Ali yanıma geldi ve "bunları öldüreceğim" dedi. Ben onun bu sözünü duyunca Peygamber'e geldim. O zaman Nebi (s.a.v.) Mekke'nin ta üst tarafındaydı. Beni görünce hemen yer gösterip: "Yâ Ümmü Hanı ne için geldin?" dedi. Ben, "Yâ Resûlallah! ben kayınlarımdan ikisini korumama aldım. Ali ise onları öldürmek istiyor" dedim. Nebi (s.a.v.);
"Senin koruma verdiğine bizde koruma verdik" buyurdu. Sonra kalkıp gusletmeye gitti. Fatıma ona örtü tutuverdi. Sonra bir elbise alıp onu vücuduna doladı, sonra da Sekiz rek'at -kuşluk-namazı kıldı.
422[61] Ezrakî, Ahbaru Mekke 1/122; Beyhakî Delâil 5/75; Vakıdî 2/841.
423[62] Beyhakî Delâil 5/75; İbni Sa'd 2/137; Vâkidî Meğazî 2/862.
424[63] Beyh Del. 5/77; îbni Hişâm 4/113; İbni Sa'd 2/145 Vakıdî 2/873; Taberî Tarih 3/65.
425[64] Beyhakî Delâil 5/78; İbni Hişâm 4/114.
426[65] Beyhakî Delâil 5/78; İbni Hişâm 4/115.
Hadisi Müslim rivayet ediyor.427[66]
Leys, Said b. Ebî Said, el-Makburî yoluyla Ebû Şûra el-Adevî'nin Mekke'ye Abdullah b. Zübeyri öldürtmek için yollayan Amr b. Saîd'e şöyle dediğini anlatır: "Ey Emîr, bana izin ver de ben, Resûrullah (s.a.v.)'in, Mekke fethinin ertesi günü yapmış olduğu bir konuşmayı anlatayım. Zira o konuşmayı yaparken, kulaklarım duydu, gözlerim gördü ve kalbim onu ezberledi. Efendimiz (s.a.v.) Allah'a hamd ve sena ile başlyıp şöyle buyurdu:
"Allah, Mekke'yi haram kıldı.Onu insanlar haram kılmış değildir. Allah'a ve ahiret gününe inanan birinin orada kan dökmesi, oradaki ağacı kesmesi asla helal olmaz. Eğer birisi çıkarda Resûlullah'ın oradaki çarpışma tatbikatına-bakarak Mekke'de bu işe ruhsat vermeye kalkarsa Ona, "Allah bu konuda size değil sadece Peygamberine izin vermiştir" deyin. Bana da sadece gündüzün bir saatinde izin verildi. Artık Mekke'nin Haremliği bu gün, aynen dünkü haremliğine dönmüştür. Burada bu sözü duyanlar, bulunmayanlara tebliğ etsinler."
Bunu dinlemeyenlerden biri tarafından Ebû Şüreyh'e "Peki Amr b. Saîd sana ne dedi?" diye sorulunca, Ebû Şureyh: "O bana, "ben bu işi senden daha iyi bilirim ey Şüreyh! Kabe'nin haremliği; isyancıyı (Abdullah b. Zübeyr), birini öldürüp kaçanı, bir soygunla oraya sığınanı korumaz diye cevap verdi." dedi. Hadisi Buharî ve Müslim naklediyor.428[67]
Süfyan b. Uyeyne, Ali b. Zeyd b. Ced'ûn aracılığı ile adamın birinin İbni Ömer (r.a.)'dan şöyle nakleder: Nebi (s.a.v.) Fetih günü Kabe'deki merdiven basamaklarından birinin üzerinde durdu ve şöyle hitabede bulundu:
"Vadini tutan, kuluna yardım eden, orduları tek başına hezimete uğratan Allah'a Hamdolsun. Dikkat edin sopa ya da bastonla yapılan, katlıya benzer bir hata ile öldürülen kimseye yüz deve ödenir. Bundan kırkıda karnında evladı varsa ona bedel olarak verilir. Dikkat edin, her türlü cahiliye dönemi gelenekleri, kan davası mal davası hepsi şu iki ayağımın altındadır. O dönemden sadece Beytullah için Sidâne (hizmet) ve hacıları sulama (çikaye) vazifesi hariçtir. Bende onları ehline verdim"
Bu isnadı zayıf bir hadistir.429[68]
İbni îshâk der ki: Bana Amr b. Şuayb - babası yolu ile dedesinden naklediyor:
Resûlullah (s.a.v.) Fetih yılı insanlara hitabede bulunup şöyle buyurdu.
"Ey insanlar! Binki İslâm dininde (Cahiliye dönemindeki kabilelerin hak hukuk olmadan, zalimane
427[66] Müslim Selâtül Müsâfirîn 6/13, Hadis 82; İbni Hişâm 4/193; Beyhakî Delâil 5/81; İbni Sa'd 2/144; Buhârî 1/100, 4/122, 8/46; Ebû Dâvûd 2763; Müsned 6/341, 342, 343, 423, 424, 425; Bey. S. Küb. 9/95; Hakim 4/45, 53; Said b. Mansur 2612; Muvatta 152; Tahâvî Ş. M. A 3/223; Taberânî Sağîr 2/67; Vâkidî 2/830.
428[67] Buhârî Meğazî 64/h. no: 4925; Yine Buhârî İlim ve Hac bahsindede. Müslim 1354; Beyhakî Delâil 5/82; Tirmizî 1406; Müsned 6/285 Taberânî Kebîr 11/248; Tahâvî Ş. M. Asar 2/260; Tahâvî Müşkil 4/210; Ebû Dâvûd 4504; Bu haberi İbni Hişâm'da 4/104; aynen İbni îshak yolu ile Makburîden naklederse de Allah bilir bir iki kalem hatası var. Zîra Amr b. Saîd yerine Amr b. Zübeyr der. Ve "Mekkeye kardeşi Abdullah b. Zübeyrle çarpışmaya geldiğinde" diye söze aynen diğer riva-yetlerdeki gibi devam eder. Hadiseyi îbni İshaktan nakleden diğerleri ise Buhârîdeki gibi verir.
429[68] Müsned 2/11, 164, 166, 3/410, 5/412; Vâkidî 837; Beyh. Delâil 5/85; İbni Hişâm 4/94; Daramî 2/197; İsnadın zayıflığı Ali b. Zeyd b. Cüd'an sebebiyledir. Ayrıca Ali ile İbni Ömer arasındaki ravi meçhuldür. Ancak Müsneddeki bir rivayette bu zat kasım b. Rabîa'dır.
şekilde yaptıkları) anlaşma430[69] yoktur.
Ama Cahiliye döneminde iyilik ve hayır için yaptığınız anlaşmalara İslâm daha da dostluk getirmiştir. Müslümanlar kendi dışındakilere karşı tek el gibidirler. Onların en zayıfı bile onlara himaye verir (ve bu diğer müminler katında geçerli olur. En uzak-takileri bile onları müdafa eder. Seferdeki askerleri oturumlarını korur.
Mü'min, bir kâfire karşı öldürülemez. Kâfirin diyeti, Müslümanın yarı diyetidir. Artık ne Celeb (yani zekatı yerinde değilde malın taşındığı yerden almak), ne de Ceneb (yani mal sahibini zekat alırken uzaklaştırmak) vardır. Artık müminlerin zekatları - getirilerek değil - kendi diyarlarından alınacaktır.431[70]
Ebû'z-Zinâd, A'rac yolu ile Ebû Hüreyre (r.a.)'dan Nebi (s.a.v.)'ın;
"İnşaallah, Allah fethi nasib ederse konaklayacağımız yer El-Hayf olacaktır. El-Hayf şu müşriklerin kâfirlik üzere yeminleştikleri yerdir." buyurduğunu nakleder. Hadisi Buharı rivayet eder.432[71] Ezher en-Meysâburî, Muhammed b. Şurahbîl el-Enbârî-İbnü Cüreyc-Abdullah b. Gsmân-Muhammed b. el-Esved b. Halef isnadıyla nakleder ki;
Babası Esyed b. Halef Mekke fethi günü biat etmek için Nebi (s.a.v.)'e gelmiş ve Mekke'deki "Karnı Meskale" denen yerde kalmış. Nebi (s.a.v.)'e küçük, büyük, erkek kadın hepsi gelip İslâm ve şahadet üzere biat ediyorlarmış.433[72]
Yunus b. Bükeyr, İbni İshâktan nakleder: Bana Yahya b. Ablad b. Abdillah- babası isnadıyla Esma binti Ebî Bekir'den şöyle anlattı: Fetih yılı Resûlullah (s.a.v.) Zû Tuvva'da konakladığında Ebû Kuhafe, En küçük oğlunun kızına "yavrum, beni Ebû Kubeys tepesine çıkar" dedi. O vakit gözü kör
430[69] "Hilf kelimesi tarihte çok geçer. Biz bunu anlaşma olarak terceme ediyoruz. Ancak o günkü anlaşma ile İslâm tarihinin bu dönemindeki "anlaşma" kelimesi a-rasında hayli anlam farkı var. Bir yerde bu kelime: Pakt anlamına gelir, bir yerde normal anlaşma olur. İbnü'l Esir En-Nihayesinde H-L-F maddesinde şöyle der: Hılf aslında akitleşme olup destekleme yardımlaşma ve ittifak için yapılır. Cahiliye dönemindeki anlaşma ise Arab kabileleri arasında, kavga, saldırı veya fitne sebe-biyle yapılırdı ki, işte İslâmda bu hadisle yasaklanan bu idi. Ama Cahiliye döneminde mazluma yardım, akrabalara destek olmak için Hılfü'l Mütayyebûn" ve ona benzer anlaşmalardaki gibi olanları hadisin ikinci kısmında belirtilen İslâmın destek verdiği anlaşmadır. İşte İslâmın gerekli gördüğü bu olup, İslâm hükmüne muhalif olanlarda yasakladıklarıdır. Rasûlüllahla Ebû Bekir "Mütayyebûn" kıs-mındandı. Ömer'de Âhlâftan. Ahlaf altı kabile olup onlarda şunlardır.
1- Abdüd-Dâr,
2- Cümah,
3- Mahzum,
4- 'Adiy,
5- Ka'b',
6- Sehm. Ahlaf denilme sebebi: Abdi Menaf kabilesi Kabedeki, Ka'be örtüsü; Rifâde. Sancak ve Sululuk gibi Kabe hizmetini Abdüd-Dar oğullarından almaya kalkınca öbürleri direndi. Abdi Menhâf oğulları bir çanağa esans koyup, kendileriyle beraber ittifak andı yapacak olan Esed, Zühre ve Teym kabilelerini Beytullaha çağırıp bu çanağı önlerine koydular. Herbiri söz verirken elini bu çanağa batırryordu. Sonra Abdüddâr oğullan da kendileriyle bir olanlarla bu anlaşmayı yaptı. Böylece Ahlâf dendi.
431[70] Müslim 2529, 2530; Ebû Dâvûd 2925; Müsned 1/190, 317, 329, 2/180, 205, 207, 213, 215, 3/162, 281, 4/85, 5/61; Beyh Del. 5/86; S. Kübra 8/29; İ.E.Şey. 9/288; Tirmizî 1413; Ab. Rezzak 10437; Tan. Muş. 2/346; îbni Hib. 5/113, 6/281; î. E. Şey 12/235; Tab, Kebîr 18/147; Hakim 2/220; Vâkidî 2/836.
432[71] Buhârî Meğazî Cilt 5/92; Ebû Dâvûd 2910; Müslim Hac 355; Beyhakî Delâil 5/93; Tab. Kebîr 11/62; Müsned 2/263, 322, 353, Burası bugün apartmanlarla kaybolan Muhassab'ta idi.
433[72] Müsned 3/415; Beyhakî Delâil 5/914.
olmuştu.
Kız da onu tepeye çıkardı. "Ne görüyorsun?" deyince, kız, "büyük bir kalabalık ve bu kalabalığın arasında bir adam görüyorum bir ileri, bir geri koşuyor" dedi.
Ebû Kuhafe: "Bunlar süvariler, o adam da süvari bölüğü düzenleyicisi olacak herhalde, deyip şimdi ne görüyorsun? "deyince kızı, "şimdi kalabalığın dağıldığım görüyorum" deyince, Ebû Kuhafe: "Öyleyse vallahi süvariler hareket ediyor. Beni çabuk evime yetiştir" dedi. O da hızla hareket etti. El-Ebbah denen vadiye getirdiğinde süvarilerle karşılaştı. Boynunda gümüş bir gerdanlık vardı. Adamın biri onu boynundan koparıp aldı.
Resûlullah (s.a.v.) mescide varınca, Ebû Bekir(r.a.) gidip^babasmı elinden tutarak getirdi. Resûlullah onu gördüğü zaman ;
"Sen şu yaşlı zatı evinde bıraksanda ben ona gelsem olmaz mıydı?" buyurunca, O: "senin ona gitmenden, onun sana gelmesi daha yakışık alır Yâ Resûlallah!" deyip, onu Nebi (s.a.v.)'in önüne oturttu. Başını okyaşayarak: "İslâm'a girde kurtul" buyurunca Müslüman oldu.
Sonra Ebû Bekir kalkıp kızın elinden tuttu ve Allah ve İslâm adına yemin veriyorum, şu yeğenimin gerdanlığını buluverin! dedi. Vallahi hiç cevap veren olmadı.
Sonra ikinci kere tekrarladı yine cevap veren olmadı. O da; "bacıcığım! Gerdanlığım Allah yoluna gitti say. Vallahi bugün insanlarda emanet gerçekten pek azalmış" dedi.434[73]
Ebû'z Zübeyr, Câbir (r.a.)'dan nakleder: Ömer (r.a.), Ebû Kuhafe'nin elinden tutup Peygamber'e getirmişti.( Saç ve sakalı papatya çiçeği gibi bembeyaz olmuştu.) Nebi (s.a.v.):
Şu ihtiyarın saç ve sakal rengini değiştirin, ama siyaha da yaklaştırmayın !" buyurdu.435[74]
Zeyd b. Eşlemde: "Nebi (s.a.v.), babasının islâm'a girişi sebebiyle Ebû Bekr'i kutladı" diyor.436[75]
Safvan Ve Îkrîme İle Hanımlarımın Kıssası
İmam Mâlik, Zührî'den naklediyor: Zühriye ulaştığına göre: Resûlullah (s.a.v.) döneminde bir takım kadınlar, kendi toprakların-dayken İslama giriyordu. Bunlar, Medine'ye hicret etmedikleri gibi Müslüman oldukları zaman kocaları da hala kâfir olarak hayatlarına devam ediyorlardı. Bunlardan birisi de Velîd b. Muğîre'nin kızı (Halid b. Velîd'in bacısı) Fâhıta idi ve Safvân b. Ümeyye ile evliydi. Fetih yılı Fahıta İslâm'a girerken kocası Savfân, islâm'dan kaçmıştı. Resûlullah da, "onun amcaoğlu Vehb b. Umeyr'e kendi elbisesini verip Safvân'a can güvenliği verdiğini bildirmek için yolladı ve Onu
434[73] İbni Hişâm 4/91; Beyh. Delâil 5/95, 96; Hakim 3/244, 246; Müsned 6/349 Vâkidî Meğazi 2/824.
435[74] Beyhakî Delâil 5/96; Müslim Libas 88, 89; Ebû Dâvûd 4204; Nesaî Zinet 8/138 Müsned 2/499, 3/339; Bey. S. Kübra 7/310; Ebû Avane Müsned 2/74; İbni Ebî Şeybe 4/89; Ab. Musannef 20179; Hakim 3/244; İbni Hibban (Mevarid no) 1476.
436[75] Beyhakî Delaik 5/96.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/213-250
yanına davet edip İslâm'ı teklif etmesini, eğer bu işe razı olursa kabul edeceğini, razı olmazsa ona iki ay daha süre vereceğini bildirmesini söyledi." Safvân, Nebi (s.a.v.)'in yanma elbisesi ile gelince İnsanların huzurunda sesli olarak, "Yâ Muhammed! Şu Vehb b. Umeyr bana senin elbiseni-şahit olarak-getirdi ve senin beni huzuruna davet ettiğini, bana razı olursam kabul edebileceğimi yoksa bana daha iki ay süre vereceğini söylediğini iddia etti!" dedi.
Resûlullah (s.a.v.)-onun gönlünü almak için- "Yâ Ebû Vehb! bineğinden in de şöyle yanımıza buyur!" dedi. Safvân ise: "Vallahi olmaz, sen bana bunu açıklamadıkça olmaz!" dedi. Resûlullah(s.a.v.) de: "Haydi sana dört ay düşünme süresi verdim!" buyurdu.
Daha sonra Resûlullah(s.a.v.) Huneyn vadisindeki Hevazin kabilesine sefere çıktı. Safvân b. Ümeyye'ye de haber salarak harp malzemesi ve silah ödünç vermesini istedi. (Safvân silah deposu gibiydi.) O da, "benden bunları gönüllü olarak mı yoksa zorla mı istiyorsunuz?" deyince, "zorla değil gönül rızasıyla ödünç istiyoruz!" buyurdu. O da kendinde bulunan silah ve diğer malzemeleri verdi. Daha sonra Safvân, Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte Huneyn ve Taif seferlerine de katıldı. Halbuki daha müşrikti. Hanımı ise Müslüman olmuştu. Resûlullah(s.a.v.) Safvân, Müslüman olana kadar hanımı ile onu ayırmamışti. SafVan Müslüman olunca da hanımı Fahıta, bu eski nikahla kocasının yanında kalıp evlilikleri devam etti.437[76]
Yine İmamı Mâlik İbni Şihab'ı Zührî'den şöyle anlattığını nakleder: -Haris b. Hişâm kızı Ümmü Hakîm, Ebû Cehlin oğlu İkrime'nin hanımı olup Fetih günü Müslüman olmuştu. Kocası İkrime de korkudan kaçıp Yemen diyarına gitmişti. Ümmû Hakîm de -Efendimizin izni ile- onu aramak üzere yola çıkıp, Yemen'de kocasına ulaştı. Kocasını İslâm'a çağırdı o da kabul edip Müslüman oldu ve Peygamberin yanma geri döndü. Resûlullah (s.a.v.) İkrime'yi görünce sevincinden ayağı sıçradı. Üzerinde ridası bile yoktu. îkrime orada biat etti. Yeni bir nikaha gerek görülmeyip eski nikahları üzere evliliğe devanı ettiler.438[77]
Vakîdi der ki: Bize Abdullah b. Yezîd el-Hüzelî, Ebû Husayn el-Hüzelî'den nakletti ki: Resûlullah (s.a.v.) Safvan b. Ümeyye'den elli bin dirhem, Abdullah b. Ebî Rabîa'dan kirkbin dirhem, Huveytib b.
Abdi'l Uzzâ'dan da kırkbin dirhem borç alıp, bunları ashabının fakirlerine taksim etti. Bu paradan artanı ile de Cezîme kabilesine askerî müfreze yolladı.439[78]
Yunus b. Bükeyr, İbni Şihab-ı Zührî'den nakleder: Bana Urve, Hz. Âişe'nin şöyle dediğini anlattı: Utbe b. Rabîa kızı Hind, gelip: "Yâ Resûlallah! Yeryüzünde bulunan çadır halkından hiçbirinin, senin
437[76] İ. Malik Muvatta Nikah 2/75. 76 h. no: 544; Beyhakî Delâil 5/97, 98; Tiraıizî Şemail 161; Abdürrezzak, Musannef 10195, 12646, 198 52; Beğavî Ş. Sünne 5/394; Bu haber Malik'in naklettiği "balâğ" lardan biri olup hiç bir şekilde sahih bir isnadı bulunamıyanlardandır ki, İbni Abdü'l Ber'de Muvatta şerhi Temhîd'inde bunu böyle söyleyip "ne varki haber siyercİlerce malûmdur. Zührr"de«iyer alimidir diye savunur. Derim ki İbni İshak'da bu hadiseyi Muhammed b. Ca'fer yoluyla Urve'den nakleder ki, haber yine Mtirsel kalır. Vâkidî 2/850 de bu kadınların on tane olduğunu söyler ve Safvan'ın hanımının Muazzel kızı El-Beğûm olduğunu söyler. Ama İbni İshak onun Fahita binti Vekîl olduğunu söyler ki, bu daha doğrudur, îbni Hişâm 4/106; Kıssayı Vâkidî uzunca anlatır 2/853, 854.
438[77] İmam Malik Muvatta 546; Beyhakî Delâil 5/98; Hakim Müstedrek 3/241, 242; İbni Hişâm 4/106; Vâkidî çok tafsilatlı 2/851; Metinde "ı'ramâ aleyhi" yanlış di-zilmiştir. İkrime, Ebû Bekir (r.a) hilafetinde Şam diyarında Ecnâdeyn savaşmda şehit oldu. Yanında bu hanımı Ümmü Hakîm'de vardı. Geriye dönmedi ve iddet sonrası Halid b. Saîd (r.a) ile evlendi. Tam o sırada Mercû's-Safrâ savaşı gelip çatmıştı. Halid zifafa girmek isteyince Ümmü Hakîm: "Allah şu düşmanı yendirene kadar tehir etsek" deyince, o "İçimden bir ses bana şehit olacaksın" diyor, deyince evlenip oradaki bir köprünün yanında gerdeği girdiler. Bu köprü Ümmü Hakim köprüsü "Kantaratü-Ümmü Hakîm" diye anıldı. Sabahleyin düğün yemeği verirlerken düşman geldi ve Haîid şehit düştü. Ümmü Hakîm o gün kılıç bulamaymca ça-dırının direğini alıp yedi tane Rum öldürdü.
439[78] Vakıdî Meğazî 2/863; Beyh. Delâil 5/99.
çadırında bulunanların zelil olduğunu istediğim gibi istemiş değildim. Bugün ise yeryüzünde senin ailenin izzetine sevindiğim gibi hiçbir aileye sevinemiyorum" dedi. Resûlullah (s.a.v.) de: "Muhammed'in nefsi elinde olan zata yemin olsun ki, aynen öyledir" buyurdu. Hind, "Yâ Resûlaİlah! Ebû Sûfyan cimri bir adamdır. Benim onun malından, haberi olmadan birşeyler alıp fakirlere yedirmemde bana bir günah var mı?" deyince Nebi (s.a.v.);
Maruf daire içinde (örfteki adete göre) olunca bir şey olmaz" buyurdu. Hadisi bu şekilde Buharî rivayet ediyor.
Yine aynı haberi Buharî ve Müslîm Şuayb b. Ebû Hamze hadisi olarak Zührî'den naklederler. Zührî'nin rivayetinde: Hind'in "Ben onun malından alıp da kendi aileme bir şeyler yedirmem de bana herhangi bir günah var mı?" deyince Nebi (s.a.v.);
"Örf dairesi içerisinde oldukça sana birşey yok" buyurdu" şeklinde nakledilmektedir.440[79]
Firyâbî der ki: Bize Yûnus, İbni ishak -Ebû's-Sefer- isnadıyla İbni Abbas'tan naklediyor: Ebû Sûfyan, Resulü Ekremi yürürken görmüş. İnsanlar arkasından onun ayak bastığı yere basarak yürüyorlardı. Kendi kendine, "şu işi kıtallik olan adama saldırsarn" diye iç geçirince, Nebi (s.a.v.) yanma gelip göksüne vurdu ve: "O zaman Allah seni rüsvay eder" buyurunca, Ebû Sûfyan, "Allah'a tevbe ederim, düşündüklerimden istiğfar ederim" dedi.441[80] Yine bu haberi Ebû İshâk es-Sübey'î ile Abdullah b. Ebî Bekr b. Hazm da "Mürsel olarak" rivayet ederler.442[81]
Musa b. A'yen, İshâk b. Râşid - Zührî - Saîd b. Müseyyeb isnadiyla şöyle nakleder: Fetih günü gece kararınca insanlar Mekke'ye girdiler. Sabaha kadar hiç durmadan tekbir getirdiler, tehlil (Lâ îlâhe İllallah) ettiler ve Tavaf ettiler. Ebû Sûfyan hanımı Hind'e: "Sen bunun Allah'dan geldiği görüşünde misin?" dedi. Sabahleyin de Peygamberin yanına geldi. Resûlullah (s.a.v.) ona:
"Sen Hin'de "bunun Allah'dan olduğu görüşünde misin" dedin! Evet bu Allah'tandır." buyurunca Ebû Sûfyan: "Senin Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim. Ebû Sûfyan'ın yemini adına yaptığı zata and olsun ki, benim bu sözümü Allah ve Hind dışında hiçbir insan duymamıştı" dedi.443[82]
Abdullah b. Mübarek, Âsim el-Ahvel -İkrime isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan naklediyor: "Resûlullah (s.a.v.) bu seferinde Mekke'de on dokuz gün kaldı ve namazlarını hep ikişer rek'at olarak kıldı." Hadisi Buharî naklediyor.444[83]
Hafs b. Gayâs da yine Asım el-Ahval yolu ile İkrime'nin İbni Abbas'tan yaptığı nakilde; Nebi (s.a.v.) ile gazalara katıldım, Fetih'te onunla beraber bulundum. O sefer de Nebi (s.a.v.) Mekke'de onsekiz
440[79] Buharî Eymân ven Nuzür 83/83 h. no: 6641; ve yine Menâkıbü'l Ensâr Cilt 4/232 ve Mezalim 3/101; Netâhat 6/192; Ahkam 8/109; Müslim Akdıye 1714; Beyhakî Delâil 5/100, 101.
441[80] Beyhakî Delâil 5/102; Beyhakî bunu Hakim'in el-îklîl adlı eserinden verir.
442[81] Beyhakî Deiâil 5/102.
443[82] Beyh. Delâil 5/103.
444[83] Buharî Megazî 5/95 h. no: 4299; Beyh. Delâil 5/104.
gece kaldı. Namazları hep iki rek'at olarak kıldı ve Mekke'li olanlara:
"Ey Mekke yerlileri sîz dört kılacaksınız, zira bizler misafiriz"
buyurdu. Hadisi Ebû Davûd nakleder. Ama Ali b. Ced'an zayıftır.445[84]
İbni îshâk, Zührî yoluyla Ubeydullah b. Abdillah'tan naklediyor: "Fetih yılı Resûlullah (s.a.v.) Mekke'de namazı kısaltarak, onbeş gün kalmıştır.446[85] ibni ishâk bundan sonra birçok raviden "bu onbeş" rivayetini nakleder.447[86]
Beyhakî ise bu rivayetlere "bunlar munkatı'dır" deyip bunların en sahihi, Buharî'nin de itimad ettiği Abdullah b. Mübareğin rivayeti falan ondokuz gecedir.448[87]
Uzza Putunun Yıkılışı
Vakîdi anlatıyor: Bu Ramazan içinde, Resûlullah (s.a.v.), Halid b. Velîd'i Uzzâ denen putu yıkmaya gönderdi, Halid b. Velid onu yıktı. Yine ramazan ayında Amr ibnü'l Âs't (adı Kurân'da geçen) Süva1 putunu yıkmaya gönderdi: Suvâ Hüzeyl kabilesinin putudur.
Amr onu yerle bir etti. Amr der ki: Putun hizmetçisi bana: "senin onu yıkmaya gücün yetmeyecek" dedi "neye?" dedim. "O kendini korur" dedi. Bende yaklaşıp onu devirince ona, "şimdi gördün mü?" deyince o: "şimdi bende Allah'a iman ettim" dedi.449[88]
Vakîdi der ki: Yine ramazanda Sa'd b. Zeydel-Eşhelî'yi Menât putunu yıkmaya yolladı. Bu put Evs, Hazreç ve Ğassanlılara ait olup, Müşellel denen yerde idi. Fetih günü Nebi (s.a.v.) Sa'd b. Zeyd el-Eşhelî'yi yirmi kişilik bir süvari gurubunun başında yola çıkardı. Oraya kadar vardılar. Putun yanından saçları dağılmış, kara çıplak bir kadın çıkıp Sa'd'a doğru geldi. "Yazık, yazık!" diye bağırıyordu.
Put hizmetçisi ona, "Menat! öfkenle kendini koru!" diyor, Sa'd da ona vuruyordu. Sa'd kadını öldürdü ve Puta yöneldi ve onu yerle bir etti. Tarih, ramazanın bitimine altı gün kala idi.450[89]
445[84] Ebû Dâvûd Salat 1232; Beyhakî Delâil 5/105.
446[85] Ebû Dâvûd 1229; Beyhakî Delâil 5/105; Sün. Kübra 3/133; Taberânî Kebîr 18/209,11/97.
447[86] Vakıdî 2/871; İbni Hişâm Al.... Bunları Beyhakî İbni İshak'tan şöyle verir: Zührî -Muhammed b. Ali, Asım b. Ömer b. Katade, Amr b. Şuayb, Abdullah b. Ebî Ruhm. Delâil 5/106.
448[87] B. Delâil 5/106.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/250-255
449[88] Vakıdî Meğazî 2/870; İbni Hişâm 4/113; İbni Sa'd 2/145, Taberî 3/65; Beyhakî Del. 5/77; Vâkidî 3/873'te konuyu uzunca anlatır ve sonuna bir alttaki gibi verir.
450[89] Bu konu Vakidi de böyle böyle başlarsa da sonu böyle değildir. Sanıyorum Zehebî istinsah esnasında Halid b. Velid'in Uzzayı yıkma konusu ile karıştırsa gerek Vâkidî 2/870; İbni Sa'd da (1/146) da aynıdır.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/255-256
Hicretin Kaldırılışı
Mansur Mücahit-Tavus yoluyla İbni Abbas'tan naklediyor: Resûlullah (s.a.v.);
"Artık Mekke Fethinden sonra Hicret (etme mecburiyeti) yoktur. Hicret emri yerine Cihad ve halis niyet vardır. Cihada çağrıldığınız zaman derhal cihada katılın" buyurdu.
Bu hadisi Buharı ve Müslîm ittifakla rivayet ederler.451[90]
Amr b. Murra der ki: Ebu'l-Buhterî'yi duydum, Ebû Saîd el-Hadrî'nin şöyle dediğini anlatıyordu:
" Câe nasrullâhi vel-Feth" sûresi nazil olunca Resûlullah onu sonuna kadar okudu sonra da;
"Artık ben ve ashabım muhayyeriz, insanlar muhayyerdir. Artık fetihten sonra hicret etmek (mecburiyeti) yoktur." buyurdu. Ben bu hadisi o vakit Medine valisi olan Mervan b. Hakem'e anlattım.
Bana, "yalan söyledin" dedi. Yanında Zeyd b. Sabitle Rafı b. Hadîc vardı, ikisi de Mervan'la beraber koltukta oturuyordu.
Ben Hakem'e: "İsterlerse şu ikisi sana bu hadisi anlatabilirler." Ama şu herif - yani Zeyd- var ya, sen onu zekat memurluğundan atarsın diye korkar. Öteki de -yani Rafı b Hadic de- kendisini kavminin delegeliğinden atacaksın diye korkar" deyince, Hakem elindeki sopa ile onlara yürüyünce durumu gördüler ve "bu doğru söylüyor" dediler.452[91]
Hammad b. Zeyd, Eyyûb'dan naklediyor: Bana Ebû Kılâbe önce Amr b. Selemeden bir hadis nakledip sonra da "Amr daha sağ, Ona gitsen de bunu doğrudan ondan duysan olmaz mı?" dedi. Ben de Amr'a gittim. Bana bu hadisi şöyle anlattı:
Biz İslâm'a girmeden önce insanların uğradığı su başının birindeydik. Bize kervanlarda uğrardı. Gelene gidene, "insanlar ne yapıyor, bu adı duyulan yeni adam ne istiyor" diye sorardık.
Onlar da, "bu adam kendini Allah'ın gönderdiğini ve kendisine vahiy gönderdiğini" iddia ediyor, diye anlatırlar, ben bunları öyle ezberlerdim ki sanki göğsüme ait bir şey olmuştu.
Arabiar Fetihle birlikte duraklayıp; "bu adamı ve arkadaşlarına dokunmayın, Baksanıza Kureyşe gâlib geldi o doğru bir Peygamberdir" demeye başladı. Fetih olunca her kavim İslâm'a girmede sanki yarış ettiler.
Babam da kavminin İslama girişini bildirmeye gitti. Eve geri gelince: "Vallahi ben hakiki bir Peygamber yanından geliyorum size şöyle şöyle emrediyor namazı şöyle kılmamızı söylüyor.
Namaz vakti girince, biriniz ezan okusun en iyi Kuran okuyanınız imâm olsun: dedi. Çevredekiler etrafa bakımp benden daha iyi okuyan bulamadılar. Çünkü ben gelip geçen kervandan çok şey
451[90] Buhârî Cihad 56/194; Müslim 1353; B. Delâil 5/108; Tir. 1590; Nesaî 7/146; Ebû Dâvûd cihat bab 2. Müsned 1/226, 355, 2/215, 3/22, 5/187; Daramî 2/239; Hakim 2/257,3/19, İ.E. Şey. 14/499; Tab. 10/411, 11/31; Buhârî T. Kebîr 7/109.
452[91] Beyhakî Delâil 5/109, 110.
öğrenmiştim. Beni İmâm yapıp öne geçirdiler.
Henüz altı yedi yaşında bir çocuktum. Ve üzerimde bir Cübbem vardı. Secde edince -kısa oluşundan- iyice toplanıyordu. Bizim mahalledeki kadınlardan birisi, "Yahu bize imamımızın kıçını göstermemek için onu örtecek biri yok mu?" dedi. Bir kumaş alıp onu bana gömlek diktirdiler. Hayatımda bu gömleğe sevindiğim kadar başka hiçbirşeye-sevinmemiştim. Bu kumaş Yemen Bahreyni işi bir kumaştı.
Hadisi Buharı Süleyman b. Harb yolu ile Hamman'dan verir.453[92]
Beni Huzeyme Seferi
İbni İshâk der ki: Resûlullah (s.a.v.), Allah'a davet etmek üzere Mekke havâlisinde oturanlara Seriyyeler gönderdi. Ama bu seriyyelere çarpışma emri vermedi. Davetçi olarak gönderilenler arasında Halid b. Velîd'de vardı. Halid' i çarpışma için değil, Allah yoluna davet etmesi için Tihame -mıntıkasının ta aşağısına kadar gitmesini emretti. Halid Cüzeyme oğulları topraklarına ayak bastı ve onları mahvu-perişan etti.454[93]
Ma'mer bi Raşicf, Zührî-Salim isnadıyla babası Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:
-Nebi (s.a.v.), Halid b. Velîd (r.a.)'ı Cüzeyme oğullarına yolladı. Oda Onları İslâm'a davet etti. Onlar, biz İslâm'a girdik demeyi iyi beceremeyip, "biz, din değiştirdik, din değiştirdik455[94] demeye başladılar.
Halid de kızıp onların kimini öldürüp, kimini de esir almaya başladı. Herbirimize birer esirde verdi idi. Birgün sabah, Halid bizden herbirimizin elindeki esirini öldürmesini emretti. Abdullah b. Ömer der ki; ben Halide, "Vallahi elimdeki esiri Öldürmeyceğim, arkadaşlarımdan hiç biride esirini öldürmeyecek" dedim. Sonra hareket edip Nebi (s.a.v.)'in yanma geldiğimizde bu durumu Nebi (s.a.v.)'e anlattık. Nebi (s.a.v.) bunu duyunca ellerini göğe kaldırdı ve:
"Allah'ım! Halid'in yaptığı şeylerden uzaklaşıp sana sığınırım" diye iki defa tekrar etti.456[95]
İbni İshak, Hakîm b. Hakîm b. Abbal b. Huneyften naklen Ebû Ca'fer Muhammed b. Ali'nin şöyle dediğini anlatır:
-Resûlullah(s.a.v.) Mekke fethini tamamlayınca, Halid b. Velîdi seriyyeye çıkardı. Halid gidip Benî
453[92] Buhârî 64/53 h. no: 4302; Nesâî 2/9; Müsned 3/475, 5/30, 71; Beyh. Delâil 5/111.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/256-258
454[93] İbni Hişâm Sîre 4/110; Beyhakî Delâil 5/113; Vâkidî 3/875; İbni Sa'd 2/147; Taberî 3/66
455[94] Biz bir dini bırakıp öbürüne girdik anlamına geldiği gibi, Eski Saba halkının dinine girme anlamına gelir. Onların dini Hıristiyanlıkla yahudilik arasında bir dindi. Kureyşliler bu anlamda her müslüman olana "Sabe e flilan" derlerdi. Peygamberimize de Sabâî derlerdi.
456[95] Buh. Meğazî 64/58, h. no: 4339; Abdürrezzak Musannef 9435, 18721; Tahâvî Müş. 4/204; Nesâî 8/237; Müsned 2/151; Bey. S. Kübra 9/115; B. Del. 5/114; Vâkidî 3/881; İbni Hişâm 4/111; İbni Sa'd 2/249; Taberî 3/67.
Cüzeyme de konakladı. Beraberinde Süleym ve Mudlİf oğulları gibi arap kabileleri de vardı. Onlar oradaki su başlarına konmuşlardı. Cüzeyme oğullan cahiliye döneminde Halid'in amcası el-Fâkih b. el-Muğirayı ve Abdurrahman b. Avfın babası Avf b. Abdi Avfı vurmuşlardı. Bu ikisi Yemen'den tica-retten gelip bunların yanında konakladıklarında hücum edip bu ikisini öldürerek mallarını aldılar.
İslâm hakim olup da Resulü Ekrem (s.a.v.) Halid'i yollaymca o buradaki Gumesa suyuna geldi. Cüzeyme oğulları bunları görünce silahlarına sarıldılar, (Halid onlara kimliklerini sorunca onlar "biz Müslümanız, namaz kılıp zekatı da Muhammed'e verdik" dediler. Ama Halid onlara, "öyleyse bu silah çekme niye?" diye sorunca, "Bizimle bir arap kavmi arasında düşmanlık var. Biz sizin onlar olacağınızdan korktuk da silahı aldık" deyince Halid, "silahları bırakın! Zira bu yammdaki-insanlar da Müslüman oldular" dedi. (İbni İshâk kıssayı
Cüzeyme oğullarından ilim sahibi bir dostunun ağzından şöyle devam ettirir);
- Haîid silah bırakma emri verince içimizden Cahdem denen bir adam "Bre Cüzeyme oğulları yazıklar olsun size! Vallahi bu Halid b. Velîd'dir. "Muhammed (s.a.v.) ise İslâm'ı ikrar edenlerden bu namaz kılıp zekat verme dışında fazla birşey istemiyor. Biz İslâm'ı ikrar etmişiz, Halid ise bizden Müslümanlardan istenilen şeyleri istemiyor ki!..." silahı bırakınca sonu sadece esirlik olacaktır. Esirliğin ardından da kılıç gelecektir." Ben asla silahımı bırakmam," dedi.
Etrafını kavminden birkaç kişi çevirip, "Yâ Cahdem sen bizim kanımızın dökülmesini mi istiyorsun? İnsanlar Müslüman olmuş ve silah bırakmışlardır. Harp kaldırıldı, güven sağlandı. (Biz de Müslümanız, bu gelenler de Müslüman. Madem Muhammed Mekke'yi fethetmiş ise biz Halid'den korkmayız" dediler.
Cahdem, "Vallahi Halid sizden hepinizin bildiği o eski kini (amcasının kinini) alacak" dediyse de arkadaşları direndiler) Böylece silahlarını Halid'in ordusuna teslim ettiler.
Silah bırakılır bırakılmaz Halid onların bağlanmasını emretti, Adamlarm elleri kürek kemiklerinden bağlandı. Sonra onlara kılıç çekip kimisini öldürdü. Haber Peygamber'e ulaşınca ellerini semaya açıp: "Allah'ım! Halid'in yaptıklarından sana sığınırım" buyurdu. Sonra Resûlullah (s.a.v.) Hz. Alî'yi çağırıp:
"Yâ Ali şu zulme uğrayan topluluğa git! Başlarına gelen olaya bak, kan ve mallarının bedelini öde ve Cahiliyet işlerini ayaklarının altına al (yok et)!" buyurdu. Hz. Ali, beraberinde Peygamberin onlara ödenmek üzere verdiği malı da alıp oraya geldi. Onlara kan bedeliyle, müsadere edilen mallarının paralarım ödedi. Hatta onlara köpeklerin yal yediği yalhkların bile parasını ödedi. Onlara ödenecek hiç birşey kalmadı ama Ali'nin yanında hâla bu maldan bir miktarı duruyordu. Onlara, "ben şu kalanı da Resûlullah adına ihtiyatan size veriyorum. Belki sizin bilmediğiniz Onun da bilmediği şeyler vardır" diyerek onlara verdi. Sonra Peygamber (s.a.v.)'in yanına geldi ve durumu ona haber verdi. Efendimiz (s.a.v.) de; "İsabet ettin ve güzel yaptın" buyurdu.
Sonra kalkıp kıbleye karşı ayak üstü dönerek ellerini gökyüzüne doğru uzatıp üç kere "Allah'ım!
Halid b. Velîd'in yaptığından sana sığınırım!" diye dua etti.457[96]
Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Yakub b. Utbe b. Muğire Zühri den, oda İbni Ebî
Hadrad yoluyla babası Ebû Hadrad'dan şöyle nakletti:
"Ben o gün Halid b. Velîd'in süvarileri arasındaydım. Birde baktım ki, Cüzeymeliler arasında benim
yaşımda, elleri boynuna iple bağlanmış bir genç bana, "Ey genç! Sen şu ipin bir ucunu elinde tutup
beni şu duran kadınların yanına kadar götürsende ben onlara ihtiyacımı bir anlatıversem. Sonra
bana istediğini yapabilirsiniz!" dedi. "Bu dediğin gayet kolay!" dedim.
Sonra ipini tutup onu kadınların yanına götürdüm. O genç -içlerinde bulunan sevgilisne- "Yâ
Hubeyşe! Artık-yani- hayat tükenmek üzere, gel de bana teslim ol" deyip sonra da şu şiiri okudu:
"Ben sizi aradığımda sizi ya Haiye vadisinde bulurdum ya da Havanık denen yerde size yetişirdim.
Şimdi şu başımıza gelenleri görüyorsun;
"Aşığın adeti hilafına zorla gece karanlığında veya öğle sıcağında, Ona ulaştırılması hak değilmi idi.
"Ailemiz de beraberken ben diyeceğimi demiştim, artık benim bir günahım yok, istiyorum ki,
olaylardan biri olmadan önce beni sevablı kabul et.
"Ayrılık bizi atmadan, Emir zaten ayrı yaşayan sevgiliyi uzaklara atmadan, isterim ki beni günahsız
sayasın.
"Zira bende sır olarak sakladığım hiç birşeyi zayi etmedim. Gözlerimi senin yüzünden sonra
sevindiren sevgili yoktur.
"Ama arta kabilede aşktan beni alıkoyacak birşeyyok, sadece başa gelen felaketler var.
Hadrad, der ki: Kızcağız bu sözleri duyunca: "Sen onyedi kere tek tek, onsekizkere de peşpeşe
selamlandın!" dedi. Sonra genci geri ge-tirdik ve boynunu vurduk.458[97]
İbni İshâkder ki: Bize Ebû Firâs el-Eslemî Eşlemden bazı yaşlı a-damların bu seferde Halid'le beraber
bulunarak, "Bu genç öldürülünce, bu kızın gelip cesedinin üzerine -ağlayarak- kapanıp dudaklarını
eme eme öldüğünü11 söylediğini anlattılar.459[98]
457[96] İbni Hişâm 4/111; Taberî 3/667; Vâkidî 3/880-882; İbni Sa'd 2/147; Beyhakî Delâil 5/114.
458[97] İbni Hişânı 4/112; İbni Sa'd 2/149 Taberî 3/69; Vâkidî gayet mufasal olarak 3/879; Bey. Del 5/117; İsfahanı El-Eğânî 7/279.
459[98] İbni Hişânı 4/112; Taberî 3/69; Delâil 5/117. Bu konuyu Nesâî, Muhammed b. Ali, Ali b. Huseyn b. Vâkıd, babası, Yezîd en-Nahvî - İkrime isnadıyla İbni
Abbas'tan şöyle anlatır:
- Rasûlü Ekrem, bir seriyye yolladı. Onlar bir yere saldırıp, ganimet ve esir aldılar. Aralarında bulunan birisi "ben bunlardan değilim, bunlardan bir kıza aşık idim,
onun için gelmiştim. Birakında bu kıza bir bakayım, sonra bana istediğinizi yapın!" dedi. Uzun boylu esmer güzeli bir kadındı. Kadına, "Hubeyşe, bana teslim ol"
dedi. (Nesaîbu üstte geçen iki beyti anlatır) Kadın evet sana feda olayım" dedi. Sonra genci alıp boynunu vurdular. Kadın gelip cesedin üzerine atılıp bir iki kere
feryad edip öldü. Ashab, Peygamberin yanına gelince bunu anlattı: Nebi (s.a.v) de: 11 Hiç aranızda merhametli bir adam yokmuydu" buyurdu. Nesâî Taberânî
11/370; Beyhakî Delâil 5/118.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/258-262
Huneyn Savaşı
Yunus b. Bükeyr, ibni Ishâk'tan, Asım b. Ömer b. Katâde Abdurrahman b. Cabir b. Abdillah yoluyla Cabir (r.a.)'dan....
Amr b. Şuayb, Zührî, Abdullah b. Ebî Bekr b. Hazm ve Abdullah b. el-Mukaddem b. Abdurrahman es-Sakafî'de; Huneyn hadisesinde Peygamber (s.a.v.)'in Huneyn vadisindeki Hevasinlere, onların da E-fendimiz üzerine yürüdükleri seferi şöyle anlatırlar; Ancak bir kısmı diğerlerinin anlatmadığı şeyi de anlatıyor. Hepsinin rivayetleri şu şekilde cem olmaktadır:460[99]
-Resûlullah (s.a.v.) Mekke fethini tamamladığında -bunu duyan-Mâlik b. Avf Nasrî denen adam; Nasr oğullarını, Cüşem oğullarını, Sa'd b. Bekr oğullarını, az da olsa Hilal oğullarından birkaç gurubu, Amr b. Amir oğullarından birkaç insanı, Avf b. Âmir'den birkaç kişiyle, onlarla anlaşmalı Sakifin ve Benümâlik'in hepsini topladı. Sonra'da bunlarla Resûlullah'ın üzerine doğru yürüdü. Beraberlerinde mallarını, kadınlarını ve çocuklarını da getirdiler.
Resûlullah (s.a.v.) onların gelişini duyunca, Abdullah b. Ebî Hadrad el-Eslemî'yi haber almaya yollayıp;
"Git, onların arasına gir ve onların maksatlarını bize öğren!11 buyurdu. O da gidip onların arasına girdi. Bir veya iki gün aralarında kalıp, sonra Peygamber (s.a.v.)'e gelip onların haberlerini anlattı. Resûlullah (s^yO: Ömer Îbnü'l-Hattaba;
"İbnü EbFTladrad'ın ne anlattığını duyuyor musun?" buyurdu. Ömer de, "Yalan söylüyor!" dedi. Bunun üzerine Ebû'l-Hadrad, "Yâ Ömer, eğer beni yalanlıyorsan vallahi herhalde hakkı yalanlamış olacaksın" dedi. Ömer de, "Yâ Resûlallah! Ebû Hadrad'ın ne dediğini duyuyor musun!" deyince Resulü Ekrem (s.a.v.);
"Sende Yâ Ömer, kesinlikle delaletteydin. Allah sana doğru yolu verdi" buyurdu.
Sonra Nebi(s.a.v.) Safvân b. Ümeyye'ye haber salıp, yanında bulunan yüz tane zırhı ve harb aleti olarak bulunan şeyleri istedi. O da; "Gasbederek mi alacaksın yâ Muhammedi" deyince Nebi (s.a.v.):
"Kefaletli bir ödünç olup, sana geri verene kadar (sana garanti verilecek)" buyurdu. Sonra da o tarafa doğru yola çıktı.461[100]
İbni İshâk derki: Bunu Zührî, "Resûlullah (s.a.v.) ikibin Mekke'den, onbin de yanında bulunanlardan alarak, Huneyn üzerine yürüdü.462[101] İbni İshâk, "Efendimiz (s.a.v.) Attab b. Esîd'i b. Ebî'1-Lys b. Ümeyye'yi Mekke'ye vali bıraktı" der.463[102]
460[99] Bu şekildeki izah Zehebî'nin adeti değilsede, olayı bu şekilde veren Beyhakî olduğundan Zehebî aynen ona uyuyor.
461[100] İbni Hişâm 4/122; Beyhakî Delâil 4/121; Taberî 3/72; İbni Sa'd 2/150; Vâkidî Meğazî 3/885-892.
462[101] Ust kaynak.
463[102] İbni Hişâm 4/122; Beyhakî Delâil 8/321; Taberî 3/72.
Yİne aynı isnadla îbni İshâk der ki: Malik b. Avf464[103] denen herif, yanma toplayabildiği Kays'hlar ve
Sakîf lileri alıp, yaşlı biri olan şair Düreyd b. Es-Sımme'yi de bir deveye bindirip çekerek gelip Evtas
vadisine konakladı.
Evtas vadisine indiklerinde, develerin bozulamalarını, eşeklerin a-mrmalarim, koyunların
melemelerini, bebeklerin ağlamalarını duyan şair Düreyd: "siz hangi vadiye geldiniz?" dedi.
"Evtas!'1 dediler. "Atlar için ne güzel dolaşacak yerdir, ne katı sert ne de gevşek, yumuşak bir yer,
ne oluyor ben deve bozulaması, çocuk ağlaması ve koyun melemesi işitiyorum" deyince onlar,
"Malik b. Avf orduyla beraber mallarını ve çocuklarım da getirdi." dediler. Düreyd, "O nerde?" dedi.
Mâlik'i çağırdılar.
Düreyd: "Yâ Mâlik! artık sen kavminin başı oldun. Bu öyle bir günkü bunun birde sonrasında günler
olacak, seni bu insanlarla beraber mallarını, hanımlarını ve çocuklarını buraya getirten sebeb ne?"
dedi. Mâlik; "Ben her savaşçının arkasına malını ve ailesini koydum ki, onları -bırakıp kaçamamakiçin
savaşsınlar" dedi.
Düreyd onu hayvan azarlar gibi "heest!" diye azarladı ve "Keçi çobanı! Vallahi hiç yenilgiye uğrayıp
ölümden kaçanının yüzünü geriye çevirebilecek şey var mı? Eğer bu harbin galibiyeti sana kısmetse,
sa-na-bunlann değil-sadece savaşçının kılıcı- ve mızrağının faydası olur. Eğer harb senin aleyhine
biterse o zaman sen ailenin ve malının arasında rezil ve rüsvay olacaksın. Bu malları, kadınları ve
çocukları kendi kavimlerinin en yüksek yerine yurtlarının en koruyucu bölgesine gönder" dedi.
Mâlik, Düreyd'in görüşünün onları etkileyeceğinden korkarak onun bu konuda fikir beyan etmesini
hoşlanmadı ve:
"Ey Hevazin toplululğu! ya bana itaat edeceksiniz ya şu kılıcı karnıma dayayıp sırtımdan çıkarıncaya
kadar üzerine yatacağım" deyince topluluk, "sana itaat ettik!" dediler. Sonra Mâlik, "Müslümanları
gürdüğünüzde kılıcınızın kınını kıracaksınız, sonra hep birden tek kişi gibi saldıracaksınız" dedi.
Vakîdi anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) Şevval ayının altısında Mekke'den on iki bin kişiyle hareket etti.
O kalabalığı gören Ebû Bekir (r.a.): Bugün artık azlıktan dolayı yenilmeyeceğiz!" deyiverdi. Nihayet
Huneyn'e Şevvalin onunda ulaştılar.
Nebi (s.a.v.) ashabına hazırlık emri verip, bayrak ve sancakların layık olan kimselere verilmesini
sağladı. Katırına bindi. İki zırhı ile miğfer ve tolgasını takındı. (Safları yönlendirdi. Onları harbe teşvik
edip sabredenlere zafer müjdesi verdi. Tam Huneyn vadisine girince)
233 Zehebî rivayeti kısaltarak nakleder. Vâkidî derki: Ebû Bekr (r.a)'ın bu sözü üzerine: "Allah size
birçok yerde zafer nasib etmiştir ve Huneyn gününde hani çokluğunuz hayretinize gitmişti, halbuki
(o çokluk) size hiç bir fayda sağlamamış ve yeryüzü bu kadar genişliğine rağmen size dar gelmişti de
dönerek kaçmıştınız" (Tevbe, 25) ayeti geldi.
Hevazin kabilesinden öyle kalabalık bir gurup Müslümanları karşıladılar ki, Müslümanlar şimdiye
464[103] Metinde alt üst olup "Avf b. Malik" yazılı isede doğrusu Malik b. Avfdır.
kadar, bu kadar çok bir ordu görmemişlerdi. Vadiye girildiğinde sabahın alacakaranlığı idi. Vadinin ortasından ve kayalıklarından gönüllü küfür ordusu sanki hepsi birtek kişiymişcesine topluca fırlayarak saldırdılar. Öndeki Süleym oğulları süvarileri geri dönüp kaçmaya başladılar, Mekke'Iiler de onların arkasından geri döndü, arkasından da diğer insanlar geri dönüp kaçıştılar. Resulullh (s.a.v.) sağma ve soluna dönerek kaçanlara bakıyor ve;
"Ey Allah'ın Ensarı, ey Resulü'nün ensarı! Ben Allah'ın kulu ve Resulü'yüm" buyuruyordu. O gün kaçmadan Peygamberle birlikte Abbâs, oğlu Fazıl b. Abbâs, Ali b. Ebî Tâlib, Ebû Sûfyan b. el-Hâris, Rabîa b. Haris, Eymen b. Ubeyd, Usame b. Zeyd, Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)'Iar ve bir gurup insan sebat göstermişlerdi.465[104]
Yunus, İbni İshâk-Ümeyye b. Abdillah b. Amr b. Osman isnadıyla nakleder: Umeyyeye anlatılmış ki: "Malik b. Avf Müslümanları teftiş etsin diye bir takım casuslar göndermişti. Casuslar Malik'in yanına kollan kesilmiş olarak geri geldiler. Malik, "Vay size, bu haliniz ne?" dedi. Onlar'da, "Dor atlar üzerinde bembeyaz bir gurup adam bize doğru geldi. Vallahi bize temas eder etmez bu gördüğün vaziyet başımıza geldi." dediler. Vallahi bu durum bile Malik'i istediği hedefe gitmekten alıkoyamadı." Bu haber sened yönünden "Munkatı"dır.466[105]
Rabi b. Enes'in rivayetine göre; O gün yola çıkarken adamın biri, "biz azlıktan dolayı yenilmeyiz" demiş, bu sözde Peygamber (s.a.v.)e ağır gelmiş idi. Bu hususta Allah (c.c);
"Ve çokluğunuzun sizi hayrette bıraktığı Huneyn gününde de size zafer nasib etti" ayetini indirmişti.
Muaviye b. Sellâm, Zeyd b. Sellam aracılığıyla Ebû Sellâm'dan nakleder: Bana Es-Selûlî anlattı ki ona Sehl b. el-Hanzaliyye -bu konuda- şunları söylemiş: Huneyn günü onlar Peygamber (s.a.v.)'Ie birlikte hareket edip yatsıya kadar süren uzun bir yolculuk yapmışlar. Sehl (r.a.) derki: Öğle namazında ben de Peygamberle beraber bulundum. Bir süvari geldi "Yâ Resûlallah, ben sizin önünüz sıra yola çıkıp şu şu dağlara tırmandım, ben bir de ne göreyim! Hevazin'lilerin hepsi birden;467[106] kabilesi, hanımları, develeri ve koyunlarıyla beraber Huneyn vadisinde toplanmışlar...." diye gördüğünü anlattı.
Resûlullah (s.a.v.) tebessüm ederek:
"Bu, yarınki Müslümanların ganimetidir inşallah!" buyurup, sonra da "Bu gece bize kim nöbetçilik yapacak?" buyurdu. Enes b. Ebî Mersed el-Ganevî "ben beklerim Yâ Resûlallah!" dedi. Efendimiz (s.a.v.) "Öyleyse bin!" emrini verdi. Enes atına binip Efendimizin yanına geldi. Efendimiz (s.a.v.) ona:
"Sen şu koyağı karşına alarak en yüksek yerine çıkana kadar git. (Namaz ve tuvalet ihtiyacı haricinde sakın atından yere inme ki) Bu gece senin gittiğin tarafta bulunanların hücumuna
465[104] Vâkidî bu konuyu onbir sayfa ile izah eder 3/889-900; îbni Hişâm 4/124; İbni Sa'd 2/130; Taberî 3/74; Urve Meğazî sayfa 215; Beyhakî Delâil 5/124.
466[105] İbni Hişâm 4/122; Beyh. Delâil 5/123; Taberî 3/82; Vâkidî 3/892 ve devamı.
467[106] "Bekrate Ebîhi" hakiki anlamı yoktur. "El-Bekratû" çıkrık, makara anlamına gelir. Burada ise istiare yolu ile "Tamamı birden gelip, hiç biri geri kalmadı" demektir.
uğramayalım.468[107] buyurdu.
O gece geçip sabah namazı olunca, Nebi (s.a.v.) iki rek'at -sabah sünnetini- kılıp, "Süvariniz'den bir
haber alabildiniz mi?" diye sorunca, "Hayır yâ Resûlallah, bir haber alamadık." dediler. Böylece kanaat
getirilip namaza başlandı. Resûlullah (s.a.v.) hem namazını kılıyor hem de o süvariyi yolladığı
koyağı gözlüyordu. Namazını kılıp selamını verip bitirince: "Müjdeler olsun süvariniz geliyor." buyurdu.
Biz de önümüzdeki ağacın dalları arasından koyağa bakmaya başladık. Süvari gelip
Resûlullah'ın yanında durdu ve: "Ben Peygamberin emrettiği şekilde gidip şu koyağın en yukarısına
varıp durdum.
tiğİ şekilde gidip şu koyağın en yukarısına varıp durdum. Sabah olunca -Huneyn vadisindeki iki
koyağa da baktım ama hiç kimseyi göremedim!" dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) de: "Geceleyin
atından indin mi?" diye sorunca Enes b. Ebi Mersed, "hayır! ancak namaz kılmak ve tuvalet
ihtiyacını gidermek için indim!" dedi. Efendimiz (s.a.v.) de:
"Sen kesinlikle cenneti hak ettin. Bundan sonra -bu tür- nafile amel yapmasan bile bir sakıncası
yok" buyurdu.469[108] Hadisi Ebû Dâvud nakleder.
Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'dan naklediyor: Bana Asım b. Ömer, Abdurrahman b. Câbir aracılığıyla
babası Cabir b. Abdillah (r.a.)'tan şöyle haber verdi: Malik b. avf ve beraberindekiler, Huneyn'e
doğru hareket edip Resûlullah (s.a.v.)'den önce oraya ulaştı. Vadinin daraldığı yerde ve o civarda
harp malzemelerini düzenleyip harbe hazırlandılar. Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı da gelip sabahın
köründe onların olduğu yere konakladı. Daha insanlar oraya ayak basar basmaz, karşılarında
kendilerine doğru hızla saldıran kafir süvarilerini buluverdiler. Ashab -paniğe kapılıp- bozguna
uğrayarak geriye doğru kaçışmaya başladı. Hiç kimse kimseye doğru yönelmiyordu. Resûlullah
(s.a.v.);
"Ey insanlar! Gelin, ben kesinlikle Allah Resulüyüm, ben Abdullah oğlu Muhammed'im." diyerek
vadi girişinin sağma doğru çekildi. Ama-ona doğru-meyleden hiç kimse olmadı.470[109] Develer
birbirine girip kaldı. Resûlullah (s.a.v.) insanların bu halini gördüğünde, beraberinde ehli beytinden
bir gurup insanla muhacirlerden bir gurup kalmış idi. Abbas (r.a.) Efendimizin beyaz katırının gem
altından tutmuş bir halde, geri kaçmadan Onunla beraber, Hz. Ali, Ebû Sûfyan'la kardeşi Rabîa b. el-
Hâris, Fazl b. Abbas, Eymen b. Ümmü eymen, Usame ile, Muhacirlerden, Ebû Bekir ve Ömer (r.a.)
sebat etmişlerdi.
Yine o gün Hevazin kabilesinden bir adam kızıl devesi üzerine binmiş, elinde uzun bir mızrağa
taktığı siyah bir bayrak ile Hevazin'lilerin önünde durmuş, yetişebildiği insanları mızrakla vuruyor,
yetişemeyip kaçanları da mızrağını kaldırıp arkasmdakiîere işaret ediyor, onlarda kaçanların peşine
düşüyorlardı. (Onlar bu şekilde çarpışırlarken, Hz. Ali ile Ensar'dan biri ona doğru gittiler. Hz. Ali
arkasından gelip devesinin ayak kaslarını kesti, adam da kıç üstü yere düştü. Ensarlı da fırlayıp öyle
468[107] Parantez arası Vakîdi'nin rivayetindendir. Mana o zaman tam anlaşılıyor. Birde Zehebî metninde "Uğranmıyalım" yerine "Uğranılmasın" diye geçerki, Ebû
Dâvûd rivayetine göre tashih ederek terceme ettik.
469[108] Ebû Dâvûd Cihad 2501; Beyhakî Delâil 5/126; Vâkidî 3/893, 894; Bey. S. Kübra 9/119; Hakim 2/84; Taberânî K. 6/116.
470[109] Bu "Yensenî" kelimesi İbni Hişâm ve Beyhakî'nin Delâilinde "Felâ Şey' " diye geçerse de, doğrusu Zehebî metnindekidir.
bir darbe attı ki, ayağının baldırını yarısına kadar kesip onu eğerden yere yuvarladı. İnsanlar kılıçla çarpışmaya başladı. Vallahi yenilip kaçanlardan hiç biri daha geri gelmeden esirler Resulü Ekrem'in yanında elleri omuzlarında olarak toplanmaya başla-dılar).471[110]
Resûlullah (s.a.v.) ile beraber bulunan Mekke halkının kaba huylu adamları bozguna uğrayınca içlerinden bir takım kimseler gönüllerinde sakladıkları kini açığa vurarak dedikodu etmeye başladılar. Bunu duyan Ebû Sûfyan b. Harb: "Onların hezimetleri şehir dışında da sona ermiyecek. Zira fal okları ondan tarafa işaret etmekte ve ok torbasında bulunmaktadır." dedi.472[111]
İbni İshâk derki: Bize Abdullah b. Ebî Bekr b. Hazm: "Resûlullah (s.a.v.) ile beraber Ebû Sûfyan b. Harb de o gün Huneyn'e geldi ve İslâm olduğunu ilan etmekte idi, ama falcılıkta kullandığı okları hâla torbasında bulunuyordu." diye anlattı.473[112]
Babası daha önce Uhutta öldürülen Şeybe b. Osman el-Abderî: "İşte bugün intikamıma ulaşacağım, bugün Muhammed'i öldüreceğim" diyordu. Şeybe b. Osman der ki: "Ben böyle diyerek Resûlullah'ı öl-
dürmek için dolandım, ama birşey gelip gönlümü bürüdü de öldürmeye gücüm yetmedi. Anladım ki, Resûlullah korunulmaktadır...."474[113]
İbni İshak der ki: Bana Asım (b. Ömer b. Katâde) Abdurrahman b. Câbir yolu ile Câbir (r.a.)'tan şöyle nakletti:
-Resulü Ekrem insanların hezimetle kaçıştığını görünce: "Yâ Abbâs,"Ey Ensar topluluğu, ey semure ağacı altında biat eden topluluk!" diye bağır!" buyurdu. (Ben böyle bağırınca) onlar "Lebbeyk, lebbeyk!" diyerek davete katılmaya başladılar. Onlardan devesine binmek üzere varıp uzananlar binmeye muvaffak olamıyorlardı. Zırhını boynundan geçirip kılıcını ve yayını alarak sesin geldiği tarafa yöneliyordu. Böylece Resûlullah'ın yanında yüz kişi toplanı-verdi. Hemen müşriklerin önünü kesip çarpıştılar. Davetin ilki "Haydin Ey Ensarhlar!" şekli ile Ensara yapıldı. En son davette Hazreçlilere yapıldı. Bunlar harb esnasında çok sabırlı idiler. Resûlullah (s.a.v.) bineğine binip savaşçıların çarpışmasına bakınca:
İşte Tandır şimdi kızıştı" buyurdu.475[114] Cabir derki: Vallahi daha gidenler geri bile gelemeden Esirler Resûlullah'ın yanında toplanmaya başlamıştı. Allah onlardan kimini katletti, kimini hezimete uğrattı, mallarını, kadınlarını ve çocuklarını da Peygamberine harp ganimeti olarak verdi.476[115]
İbnü Lehî'a Ebu'l Esved yolu ile Urve b. Zübeyrden, yine (İsmail b. İbrahim de amcası) Musa b.
471[110] Parantez arası Sübülü'l Hûdâ'daki rivayetten alınmıştır 5/471.
472[111] İbni Hişâm 4/124; Beyhakî Delâil 5/128; Taberî 3/73; Vâkidî 3/898; El-Kamil fit-Tarih 2/263.
473[112] Beyhakî Delâil 5/128; Vâkidî Meğazî 3/896.
474[113] İbni Hişâm 4/124; Beyh. Deiâil 5/128; Vâkidî Meğazî 3/910; Taberî 3/75; El-Kamil 2/263.
475[114] El-Vatis: Fırın, Tandır ve çukur ocak iken, mecazen Harp anlamındadır. Bu cümle bu şekilde Efendimiz (s.av)'den önce araplar arasında hiç duyulmayan bir tabirdir. Unut harbinde Ebû Izze el-Cumehî'ye söylediği "Mü'min bir delikten iki defa sokulmaz" hadisi de böyledir. Bu savaşa Evtas denilmesi de bu sebepdendir.
476[115] Beyhakî Deiâil 5/129; İbni Hişâm 4/125; Vâkidî 3/899; Taberî 3/76 İbni Sa'd 2/151; EI-Kamil 2/263; Müsned 1/207; Tab. Kebîr 7/358.
Ukbe'den bu mevzuda şunu naklederler: Resûlullah (s.a.v.) Huneyn'e doğru hareket etti. Mekke halkı da onunla beraber çıktı. Onlardan kimse bu seferden geri kalmadı, gerek atlı gerek yaya, hepsi hatta kadınlar bile yürüyerek geldiler. Onlar duruma bakıp ganimet elde etmeyi umuyorlardı. Resûlullah ve ashabına gelecek olan bela umurlarında bile değildi.
Musa b. Ukbe derki: Ashabdan birinden bir kalkan veya kılıç yere düştükçe Ebû Sûfyan b. Harb, Resulü Ekrem (s.a.v.)'e, "düşenleri verinde ben taşıyayım" diye sesleniyordu. Bu yüzden devesinin yükünü çok ağırlaştırmıştı.
Urve ve Musa b. Ukbe devamla şöyle anlatırlar: Sabah olunca, kimin gâlib olacağını görebilmek üzere, Ebû Sûfyan, oğlu Muaviye Safvan b. Ümeyye ve Hakîm b. Hizam bir tepenin arkasına çekildi. Reslullah (s.a.v.) katırına binip, safları karşısına aldı. Onlara yapacakları emirleri verip harbe teşvik etti. Onlar bununla meşgulken, müşrikler birden bire sanki tek kişi imiş gibi hep birden hücum ettiler. Müslümanlar gerisin geri kaçıştılar. Haris b. Nu'man derki: "İnsanlar kaçıştığında ben Resûlullah'la beraber kalanların kaç kişi olabileceğini tahminleyip, herhalde yüz kişi kadar kalmışlar, dedim."
Bu esnada Kureyşli biri Safvan b. Ünıeyye'nin yanma vardı ve: "Muhammed'le ashabının yenilgisini müjdeliyorum. Vallahi, artık bu yarayı bir daha saramayacaklar!" dedi. Safvan'da, "Sen bana, bedevilerin galibiyetini mi müjdeliyorsun? Vallahi, Kureyşten olan bir Rab, benim için bedevilerden olan Rab'dan daha iyidir" dedi ve kölesini harp sahasına yollayıp, "bir dinle bakayım, kimin parolası konuşuluyor!" dedi. Köle gidip geldi ve "Ben onların, "Ey Abdurrahman oğulları, Ey Abdullah oğulları, Ey Ubeydullah oğulları diye seslendiklerini duydum!" deyince Safvan: "İşte Muhammed galib gelmiştir!" dedi. Huneyn harbinde Müslümanların parolası bu geçen sözlerdi.
Harp iyice kızışıp düşman etrafını çevirdiğinde Resûlullah (s.a.v.) devesinin özengilerine basarak doğruldu. Anlattıklarına göre ellerini Allah'a uzatarak şu duayı yapmaya başladı:
"Allah'ım ben, bana vadettiğin şey hususunda sana yalvarırını. Allah'ım onların bize üstün gelmeleri asla layık olmaz" sonra ashabına; "Ey Hudeybiye günü biat edenler, haydi Allah'a, Allah'a gelin, Peygamberinizin yanında toplanın" buyurdu. Bir rivayette; "Ey Allah'ın yardımcıları Ey Peygamberin ensarı ve ey Hazreç oğullan!" diye seslenmişti. Ashabından bu sözleri ilan edenlere de bu şekilde söylemelerini emretti. Bir avuç çakıl alıp onu müşriklerin yüz ve alınlarına serpti ve: "Yüzleri kararsın" buyurdu. Ashabı bu davete hemen katıldı.
Allah müşrikleri bozguna uğrattı. Müşrik reisi Mâlik b. Avf kaçıp yanında bulunan kendi kavminden bir takım adamla Taif te bir kabileye sığındı, işte bu zaferle birlikte, Allah'ın Peygamberine nasib ettiği bu zaferi ve dinine izzet verişini gören pek çok Mekke'li Müslüman oldu.
Bu haber Musa b. Ukbe'nin hadisinin biraz kısaltılmış şeklidir. Urve'nin rivayetinde ise Nebi (s.a.v.)'in katır üzerinde özengilere basarak kalkışı, olmadığı gibi "Ey Allah'ın ensarı!" diyen ibarede yoktur.477[116]
477[116] Urve Meğazî 214, 215; Beyhakî Delâil 5/131, 132; Eddürer, 226; "Şâhet'il-Vucûh" hadisi için bak. İbni Ebî Şeybe 14/230; Daremî Sünen 2/220; Müsned 5/286; Taberânî 3/227; Buhârî Tarih-i Kebîr 8/317; Taberî Tefsir 9/13, 10/71, 73; İbni Sa'd 2/156; Müslim 1778.
Şube Ebû İshâk'tan naklediyor: Ebû îshâk der ki: "Ben Berâe b. Azib'i (r.a.), Kays kabilesinden birinin kendisine "Huneyn günü Resûlullah'i bırakıp kaçtınız mı ey Ebû Umara?" diye sorması üzerine ona şöyle dediğini duydum: -Biz ettik- ama Resûlullah asla geri çekilmedi. O gün Hevazin müşrikleri okçuluk görevini üstlenmişti. (Onlar bunda usta idi) Biz düşmanla karşılaşıp onlara saldırınca bozguna uğradılar. Onlar bozulunca bizimkiler ganimetleri almaya yöneldi. Müşrik Hevazin'Hler bize ok yağdırdılar, bu kere biz bozguna uğradık. İşte ben o esnada Resulü Ekrem'i beyaz katın üzerinde gördüm. Ebû Sûfyan yularını tutuyor Nebi (s.a.v.) de:
"Ben, hiç yalan yok Peygamberim, ben Abdülmuttalib'in oğluyum" diyordu. Hadisi Buharı ve Müslîm naklediyor.478[117]
Yine aynı haberi, Buharı ve Müslîm -Şu'beden değil de- Züheyr b. Muâviye yolu ile Ebû İshâktan naklederler. İşte bu rivayette şu ilave vardır: Berâe (r.a.) bu adama: "Hayır-aslında firar etmedik- vallahi Resûlullah asla firar etmedi. Lâkin ashabından tecrübesiz gençlerle, üzerlerinde fazla bir silah olmayan zırhsız piyadeler hızla varıp Hevazin'lilerin okçu bölüğüne rastladılar. Onlar da öyle ok atmaya başladılar ki, neredeyse hiçbir okları boşa gitmiyordu.479[118] Müslim ise Zekeriyya b. Ebî Zâide'nin Ebû İshâk'tan naklinde Peygamberimizin "Allah'ım yardımım indir!" diye dua ettiğini ve Berâe'nin; "Vallahi biz harp kızışınca Peygamber'e sığınırdık, bizim en yiğidimiz harpte Peygamberle aynı hizada savaşabilen idi" dediğim ilave eder.480[119]
Hüşeym, Yahya b. Saîd, yolu ile Amr b. Saîd b. el-Âs'tan nakleder: Bana Siyâbe b. Âsim Huneyn günü Peygamber (s.a.v.)'in;
"Ben Atike'lerin (Yani sülâlemde üç Atike adlı kadının,
1- Abdi Menâfoğullarmın anası Atike bînti Hilâl
2- Haşim'in anası Atike binti Mârra
3- Amine'nin babası Vehb'in anası olan Atike binti el-Evkas) oğluyum" buyurduğunu anlattı. Yine bu haberi Ebû Avâne
Katâde'den: "Nebi (s.a.v.) gazvelerden birinde: "Ben Atike'Ierin oğluyum" buyurmuştu" dediğini nakleder.481[120]
Yunus, İbni Şihab-ı Zührî'den naklediyor: Bana Kesîr b. el-Abbâs b. Abdü'l Muttalib, Hz. Abbas(r.a.)'ın şöyle dediğini haber verdi:
Dr. Ömer A. Tedmurî bu kısmın dip notunda, Zehebî'nin Urve rivayetindeki eksik demesine itiraz eder ve bu kısmın Urve'nin Meğazî'sinde mevcut bulunduğunu söyler. Tabi bu rivayet Zehebİ'yi bağlamaz. Zîra Zehebî bu rivayeti o "Meğazî'den" değil, Beyhakî'nin Delâil'inden nakleder ki, Zehebî'nin sözleri Beyhakî'de de var-dır.
478[117] Buhârî Meğazî 65/54; H. 4315 ve Cihad 56/52. h. no: 2864, 2874; Müslim Cihad 1776; Beyh. Del: 5/133; Tirmizî 1738; Müsned 4/280, 289, 304; İbni Ebî Şeybe 14/251. h. no: 18829, 18830; Daramı 1/289; Bey. S. K. 9/155; BuhârîT. Sağîr 1/6; Ebû Nuaym Hıiye 7/132; Tahâvî Müş. 2/40; Tab. Kebîr 6/43, 7/357; Said b. Mansur 2839; Temhîd 6/489.
479[118] Buhârî Cihad 56/97. h. no: 2930.
480[119] Müslim 1776/79; Beyhakî Delâil 5/134; İbni Ebî Şeybe 14/522. h. no: 18829.
481[120] Said b. Mansur 2840, 2841; Taberânî Kebîr 7/201. h. no: 6724; Beyhakî Delâil 5/136.
-Resûlullah (s.a.v.) beraber Huneyn savaşında ben de bulunmuştum. Ben ve Ebû Sûfyan b. el-Haris ondan hiç ayrılmadık. Resûlullah (s.a.v.) beyaz katırı üzerindeydi. Bu katın ona Ferve b. Nüfâse el-Cüzâmî hediye etmişti. Müslümanlarla kâfirler karşılaşınca, Müslümanlar geriye doğru kaçmaya başladılar. Resûlullah (s.a.v.) katırın kâfirlere doğru eştirmeye (koşturmaya) başladı. Ben katırın geminden tutuyordum ki, onu daha hızlı gitmekten alıkoymak istiyordum. Ebû Sûfyan da yuları tutmuştu. Nebi (s.a.v.):
"Ey Abbas! Semuru ağacı altında biat edenlere seslen!" buyurdu. Abbas (r.a.) der ki: Abbas (r.a.) gayet gür sesli idi. Ben olanca gücümle: "Ey Semure ağacı altında biat edenler!" diye öyle bir bağır-dım ki, Vallahi benim sesimi duyduklarında; tıpkı yavrusunun sesini duyup da ona doğru fırlayan inek şefkati ile geri döndüler ve "Yâ Lebbeykâh yâ Lebbeykâh diye bağırdılar. Böylece onlarla kâfirler çarpışmaya başladı. Ensar arasında harbe davet parolası, "Yâ ma'şera'l-Ensâr, yâ Ma'şera'l-Ensâr şeklinde idi. Sonra bu davet sadece Haris b. Hazreç oğullan adına yapılarak, "Yâ benî'l-Hâris b. Hazreç, yâ benî'l-Hâris b. Hazreç" diye seslenildi. Resûlullah (s.a.v.) devesi üzerinden uzanırcasına onların çarpışmasına bakarak:
"İştebu fırının tam kızıştığı andır" buyurdu. Sonra yerden bir avuç çakıl alıp bunları kâfirlerin yüzlerine attı ve ardından: "Muhammed'in Rabbine andolsun ki, onlar artık yenilmişlerdir1' buyurdu. Abbas der ki: Ben hemen dikkatle bakmaya başladım. Gördüğüm kadarıyla savaş aynı şekilde cereyan ediyordu. Vallahi Nebi (s.a.v.) bu çakılları onlara atar atmaz müşriklerin gücünün zayıfladığını ve tek çarenin geri kaçmaları olduğunu görüyordum. Hadisi Müslim rivayet etmiştir.482[121]
Ma'mer b. Raşîd, Zûhrî yolu ile Kesîr b. Abbas'dan bu isnadla bu hadisi aynı şekilde nakleder. Ancak -Ferve b. Nüfâse yerine Ferve b. Nûânıe el-Cüzâmî adım verir. Bu rivayette Efendimiz:
"Yenildiler, Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki yenildiler, Kabe'nin Rabbine yemin olsun yenildiler" buyurmuştur.483[122]
İkrime b. Ammâr der ki: Bana İyas b. Seleme babası Seleme b. Ekva' (r.a.)'ın kendisine şöyle dediğini anlattı:
-Resûlullah (s.a.v.)'le beraber Huneyn gazvesine gitmiştik. Düşmanla yüzyüze gelince hemen ilerleyip bir tepeye çıktığım anlayamadım. Sonra adamlara baktım gördüm ki, onlarda bir başka tepeye çıkmışlardı. Müslümanlarla onlar çarpışmaya başladılar. Müslümanlar birden geri döndü. Ben de kaçarak geri dönmeye başladım. Üzerimde iki parçadan oluşan birini don diğerini gömlek yerine kullandığım bir elbisem vardı. Acelemden don olarak giydiğim çıktı bende ikisini birden kuşanarak kaçarak giderken Resululah (s.a.v.)'e rastladım. Kır renkli katırının üzerinde idi. Beni görünce;
"İbnü'1-Ekva her halde dehşetli bir şey görmüş olacak" buyurdu. Kâfirler Peygamberin etrafını
482[121] Müslim Cihad 1776/76; Beyhakî Delâil 5/138, 139; İbni Hişâm 4/125; Taberî 3/76; Vâkidî 3/899; İbnü'l Esîr el-Kamil 2/263; Hakim 3/328; Beğavî Sünne 14/32; Vâkidî 3/898.
483[122] Müsned 1/207; Müslim 1775/77; İbni Sa'd 2/155 Abdürrezzak 5/379, 380. h. no: 9741; Beyh. Delâil 5/139.
çevirince katınndan indi, sonra topraktan bir avuç toprak aldı ve bunu onların yüzlerine fırlatıp
"Yüzler kararmıştır" buyurdu. Allah'ın onlardan adam olarak yarattığı her kişinin gözüne bu
topraktan girdi. Düşmanlar bozulup gerisin geriye kaçmaya başladılar. Allah onları bozguna uğrattı.
Resûlullah'da ganimetlerini Müslümanlar arasında paylaştırdı. Hadisi Müslim rivayet etmiştir.484[123]
Ebû Davûd Müsnedinde der ki: Bize Harnmâd b. Seleme, Ya'lâ b. Atâ, Abdullah b. Yûsr (ebû
Henmanı) isnadıyla Ebû Abdirrahman el-Fihrî (r.a.)'tan şöyle anlattığını nakleder: Huneyn savaşında
Resûlullah (s.a.v.)le beraber bulundum. Biz sıcağın şiddetle kaynadığı bir günde yola çıkmıştık. Bir
ağacın gölgesi altında konakladık. Gün orta vaktini geçince harb edevatımı kuşandım, atıma bindim
ve Resûlullah'a geldim. Efendimiz çadırındaydı. Selam verip, "Yâ Resûlallah şu vakit gidiş vakti değil
mi?" dedim. O da "Evet" buyurup "Yâ Bilâl!..." diye seslendi. Bilâl (r.a.) -istirahat ettiği- gölgesi kuş
gölgesi kadar küçük olan Semure ağacının altından öyle hızlı fırladı ve "Lebbeyk ve Sa'deyk buyur
canım sana feda olsun! dedi. Efendimiz: "hemen atımın eğerini vur!" buyurdu. Bilâl iki tarafı liften
yapılma bir semer getirdi ki, ne allı ne pullu, (sıradan bir şey) Onu hayvanın sırtına vurdu.
Resûlullah bindi, biz de binip sonra tekrar yola koyulduk. Düşmana rastgeldiğimizde safımızı tuttuk.
Atlılar birbirine yaklaşınca çarpışmaya başladık. Müslümanlar dönüp kaçmaya başladı. Nitekim Allah
bunu Kurân'da bahsediyor. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.);
"Ey Allah'ın kulları! Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm. Ey Muhacirler! Ben Allah'ın kulu ve
Resulüyüm." buyurup sonra atından atladı, Bana, Peygambere orada daha yakın olan biri anlattı ki,
Nebi (s.a.v) bir avuç toprak alıp onu düşmanın yüzüne savurdu ve; "Yüzler çirkinleşti!" buyurdu.
Ravi Ya'lâ b. Atâ der ki: Bize, o gün müşrik olan o kavmin çocukları babalarından naklettiler ki,
onlar: "Bizden o gün ağzına ve gözüne toprak dolmayan kimse kalmadı. Hem o esnada gökle yer
arasında, tıpkı demirin, demir leğene sürtüldüğündeki çıkan ses gibi bir ses işitildi" demişler.
Böylece Allah onları hezimete uğrattı.485[124]
Abdû'l-Vâhid b.Ziyâd derki: Bize Haris b. Hasıyra, Kasım b. Abdirrahman yoluyla Babasından, İbni
Mes'ûd (r.a.)'ın şöyle dediğini haber verdi:
-Huneyn günü ben Resûluîlah (s.a.v.)'le beraberdim. İnsanlar onu bırakıp kaçıştılar. Ben muhacir ve
ensardan oluşan seksen kişiyle beraber sebat edip kaldım.
İşte Allah'ın o anda kendilerine sekinet indirdiği kimseler bunlardı. Resûlullah katırı üzerindeydi ve
hep ileri gidiyordu. Katırı birden bire sapınca Efendimiz semerden sarktı. Hemen onu kendi
istikametine doğru çevirdi. Ben: "Allah seni yüceltsin, doğrul! dedim. Bana: "Bana bir avuç toprak
alıver" buyurdu. Toprağı alıp O'na verdim. Toprağı müşriklerin yüzüne saçtı. Gözleri toprakla doldu.
Efendimiz: "Muhacir ve Ensar nerede?" buyurdu. Ben: "Onlar işte şuradalar" dedim. "Onlara
seslen!" buyurdu. Ben onları çağırdım. Onlar sanki şimşek gibi kılıçları sağ ellerinde geldiler.
484[123] Müslim Cihad 1777/81; Beyh. Delâil 5/140; İbni Ebî Şeybe 14/532.
485[124] Zehebî'nin sadece son bölümünü aldığı kıssayı önemine binaen kaynaklarından naklettik. E. Dâvud-u Tayalîsi Müsned h. no: 1372; Ebû Dâvûd sünen 5233;
İbni Ebî Âsim EI-Âhâd 863; Daramî 2/219; Taberânî Kebîr 22/741; Dölâbî 1/42; İbni E. Şeybe 14/529, 530; Müsned 5/286; Beyh. Delâil 5/141; İbni Sa'd 2/156,
5/455. Ravî Abdullah b. Yesâr Ebû Hemmâm Meçhuldür. Ancak ona İbni Hibban sika der. Ebû Dâvûd bu hadisi "Nebil asîl" bir hadis diye övüp Hamnıad b. Seleme
rivayet ettiği için makbul sayar.
Müşrikler de yüzüstü geri kaçtılar.486[125]
İmam Buharı Tarih-i Kebîrin'de der ki: Bize Ebû Âsim, Abdullah b. Abdirrahman et-Tâifî'den o da
Abdullah b. Iyaz b. el-Haris aracılığıyla babası Iyaz'dan şöyle dediğini anlattı:
- Resûlullah (s.a.v.), oniki bin kişilik bir ordu ile Hevazin kabilesinin üzerine yürümüştü. Huneyn
günü bu (Hevazin'Ii) Taif halkından Bedir'de öldürülen insan sayısı kadar adam öldürüldü.
Resûlullah
(s.a.v.) bir avuç çakıl alıp bunları yüzüme serpti. Biz de hezimete uğradık.487[126]
Ca'fer b. Süleyman, Avf-Ümmü Bürsün'ün kölesi Adurrahman ya'la ile Huneyn harbine kâfir olarak
katılmış olan birisinden şöyle rivayet ediyor:
-Biz harbde karşı karşıya gelince Müslümanlar bize -keçiden- süt sağacak zaman kadar bile
dayanamadılar. Bizde gelip Peygamberin önünde kılıçlarımızı sallayarak dolaşıyorduk. Onu tam
ortamıza alıp etrafını çevirmiştik ki, ne görelim, bizimle Onun arasında güzel yüzlü adamlar vardı.
Bize: "geri dönün yüzler kararmiştr!" dediler. İşte biz bu sözden dolayı bozulup hezimete uğradık.
Bu, isnadı Ceyyid (gayet sağlam) olan bir haberdir.488[127]
Velîd b. Müslim ve bir başka âlim derler ki: Bana Abdullah b. Mübarek, Ebû Bekr el-Hüzeli'nin
ikrime aracılığı ile Şeybe b. Osman'dan şöyle anlattığı rivayet etti:
-Huneyn savaşında, Peygamberi, etrafında kimse kalmamış olarak görünce babamla amcamı ve
onları Ali ile Hamza'nın öldürdüğünü hatırladım. Kendi kendime: "İşte Muhammed'den intikamı
bugün alabileceğim" deyip hemen sağ tarafına dolaştım.
Baktımki Abbas ayakta önümde duruyor, üzerinde öyle beyaz bir zırh vardı ki sanki üzerine konan
tozları bile gösteren bir gümüştü. "Amcası O'nu rüsvay ettirecek değil ya!" deyip oradan ayrılıp sol
tarafına geçtim. Baktım orada da Ebû Sûfyan b. el-Hâris duruyor. Yine, "Bu da amcasının oğlu, onu
yardımsız koymaz!" diye düşündüm.
Sonra onun arkasına geldim. Öyle ki, aramızda ona kılıçla bir hamlede saldıracağım kadar bir
mesafe kalmıştı ki, onunla aramızda ansızın yıldırım çakar gibi bir ateş parçası yalındandı. Ateşin
beni yakacağından korktum. Elimi gözüme koyup geri geri gittim. Resûlullah (s.a.v.) bana baktı ve;
"Yâ Şeybe, yâ Şeybe yaklaş bana" buyurup sonra da, "Allah'ım! Şeytanı ondan uzaklaştır" diye dua
etti. Ben gözümü Ona çevirdim. O anda bana Onun gözümden ve kulağımdan daha sevimli
olduğunu farkettim. Nebi (s.a.v.) bana: "Yâ Şeybe, Kâfirlerle savaş" buyurdu. Bu gerçekten garib bir
haberdir.489[128]
486[125] Müsned 1/433, 454; Beyhakî Delâil 5/142; Hakim 2/1 17; Taberânî K. 10/209, 11/285; İbni Sa'd 2/157.
487[126] Buhârî Tarih-i Kebîr 7/19; Beyhakî Delâil 5/142; Beyhakî burada der ki: "Buhârî Tarih'inde bu haberi rivayet eder, ama Iyaz'ın nesebine dair bilgi vermez."
488[127] Beyh. Delâil 5/143; Vâkidî 3/906 da buna benzer ifadelerle Amr b. Abdullah yolu ile adını vermediği birinden nakleder.
489[128] Vâkidî 3/909, 910; Beyhakî Delâil 5/145; İbni Hişâm daha kısa olarak 4/125; Taberî 3/75; Tehzîb-i Tarihi Dımışk 6/350; Taberânî Kebîr 8/358.
Eyyûb b. Câbir, Sadaka b. Saîd yolu ile Şeybe'nin oğlu Mus'ab'dan babası Şeybe'nin şöyle dediğini anlatır: "Huneyn günü ben de Resûlullah'la beraber gelmiştim. Vallahi oraya ne Müslüman oldu-ğumdan ne de onu tanıdığımdan değil, sadece Hevâzin kabilesinin Kureyş'e üstün geleceği onuruma dokunuyordu.
Ben Onun yanında durup: "Yâ Resûlallah, ben alaca renkli atlar görüyorum!" dedim. Bana: "Yâ Şeybe! O dediğini ancak kâfirler görür" deyip elini göğsüme koyup: "Allah'ım Şeybe'ye hidayet et!" diye üç kere tekrarladı. Artık Allah'ın yarattıklarından hiçbiri bana ondan daha sevimli değildi."
Şeybe hadisinin gerisini aynen yukardaki gibi; çarpışmayı, Müslümanların kaçışını, Abbas'ın nida edişini, Nebi (s.a.v.)'in yardım dile-yişini ve müşriklerin hezimetini anlatır.490[129]
îbni îshâk, Hevazin'den bir adamın, Mâlik b. Av'f in Müslüman olduktan sonra oraya beraberce gidişlerini anlatan şu şiirini nakleder:491[130]
-Hatırla onların toplanıpta insanlara doğru gidişini! Malik'in o gün üzerinde sancaklar salınıyordu.
-Mâlik, o gün herşeye mâlikti. Üstünde başka lider yoktu. Huneyn günlerinde üzerindeki tac pırıl pırıl parlıyordu.
-Nihayet insanlarla karşılaştılar. İnsanların en hayırlısı onlara geliyordu. Üzerlerinde tolga, zırh ve kalkan vardı.
-İnsanlara saldırdılar, hatta Peygamberin etrafında kimseyi görmüyorlardı. Hatta karanlık öyle iken basmıştı.
-Sonunda Cebrail zaferle geldi. Onların kimi kaçmış bizden kimide gırtlaklanmıştı.
-Eğer bizimle savaşan Cebrailden başkası olsaydı o takdirde kılıçlarımız yine bizi koruyacaktı.
-Bozguna uğradıklarında Ömeru'l Faruk vefa gösterdi de bir darbe ile atının eğeri kana bulandı.492[131]
İmam Mâlik Muvatta adlı eserinde Yahya b. Saîd -Ömer b. Kesîr b. Eflah- Ebû Katâde'nin kölesi Ebû Muhammed isnadıyla Ebû Katâde (r.a.)'tan naklediyor:
-Huneyn günü Resûhillah'la beraber çıktım. Düşmanla karşılaştığımızda ilk raundu biz kazanmıştık. Müşriklerden birinin Müslümanlardan bir adamı altına aldığını gördüm. Hemen ardına dolanıp boynu ile omuzu arasındaki kuma kılıcı İndirdim.
Adam kalkıp bana saldırdı, beni kucaklayıp Öyle bir sıktı ki, ölümün yelini hissettim. Lâkin devam edemedi, ölüm ona yetişince beni koyuverdi.
Ben gidip Ömer (r.a.)'a yetiştim ve "İnsanlara ne oldu?" diye sordum. O da "ne yapalım Allah'ın
490[129] Beyhakî Delâil 5/146; Taberânî Kebîr 7/357.
491[130] Zehebî şiir sanki Malik'in gibi bir ifade kullanırsa da biz İbni Hişâm rivayetine göre düzelttik. Şair belli değildir.
492[131] İbni Hişâm 4/137; Beyhakî Delâil 5/147.
emri böyle" dedi. Sonra insanlar geri geldi. Resûlullah (s.a.v.) oturdu ve:
Kim birini-harpte-öldürür ve üzerinde buna delil bulunursa ö-lenin harp malzemeleri (üzerinde çıkanlar) öldürene aittir11 buyurdu. Ben kalkıp, "bana kim şahit olur?" dedim. Sonra oturdum. Son-ra Nebi (s.a.v.);
"Kim bir kâfiri öldürür ve buna delili varsa, onun harp ağırlığı öldürene ait olacaktır11 buyurdu. Kalkıp, "bana kim şahit olacak!" deyip oturdum. Efendimiz aynı sözü üçüncü kere söyleyince yine kalktım. Efendimiz (s.a.v.);
"Yâ Ebû Katâde sana ne oluyor?" buyurunca durumu ona anlattım.
Toplumdan birisi: "Bu adam doğru söylüyor Yâ Resûlallah!, O ölü-. nün harp malzemeleri bendedir. Ancak sen bunu razı et de bu eşyaları bana versin!" dedi.
Bunu duyan Ebû Bekir (r.a.): "Hayır, o takdirde Nebi (s.a.v.) bu e-devatı, Allah ve Resulü yolunda çarpışmakta olan Allah'ın aslanlarından bir aslana vermeyecek de, sana verecek demektir vallahi olmaz!" dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.)de;
"Değru söylüyor, hadi malı sahibine ver!" buyurdu. O da bunları bana verdi. Ben zırhı sattım, parasıyla Seleme oğulları yurdunda bir hurma bahçeciği aldım. Bu benim İslâm'da kazandığım ilk malımdı.
Hadisi Buharı ve Müslim de naklediyor. Ebû Dâvud'da bu hadisi El-Ka'nebî 'den nakleder.493[132]
Hammad b. Seleme, İshâk b. Abdillah aracılığıyla Enes (r.a.)'tan Nebi (s.a.v.)'in, Huneyn savaşı gününde:
"Kim bir kâfiri öldürmüş ise, onun üzerinde çıkan malzemeler öldürene aittir" buyurduğunu nakleder. Hadis sahihtir.494[133]
Yine aynı isnad ile Enes (r.a.)'tan şöyle dediği nakledilir:
-Huneyn savaşı günü Ebû Talha, Ümmû Süleym'e rast geldi. Ümmü Süleymde hançer vardı. Ebû Talha, "Yâ Ümmü Süleym! bu yanındaki hançer niye?" diye sordu. Kadın da: "Vallahi eğer onlardan birisi bana yaklaşacak olursa karnım deşeyim diye düşünüyorum" dedi.
Ebû Talha da Peygamber'e anlattı. Nebi (s.a.v.) ona "bu hançerde ne?" diye sorunca aynı cevabı verdi. Resûlullah gülmeye başladı. Ümmû Süleym, "Yâ Resûlallah! seni bırakıp kaçışarak hezimete sebeb olan şu Tulekâ'yı (Yani Mekke fethinden sonra Efendimiz (sav)'in öldürmeyip af ederek düşünme süresi verdiği kimseler öldürsene" dedi. Nebi (s.a.v.)de:
"Yâ Ümmü Süleym! Allah bu kadarını kafi görmüş ve en iyisini yapmıştır," buyurdu.
493[132] Buhârî Fezaü'l Humus 57/18; Megazî 64/54 Buyu 34/37; Müslim 1751/41; Ebû Dâvûd Cihat 2717; Beyhakî Delâil 5/148; Müsned 5/12, 295, 306; Tirmizî 1562; Bey. S. Kübra 6/220, 306, 8/133, 9/205; Şafiî Müsned 233; Muvatta1454.
494[133] Müslim Cihad 2718; İbni Ebî Şeybe 14/524. h. no: 18834 ve 12/369; Tahâvî S. M. Âsâr 3/247; Müsned 5/306.
Bu hadisi Müslim rivayet eder.495[134]
Evtas Gazvesi
Es-Sîra adlı eserinde şeyhimiz Abdü'lmû'min b. Halef ed-Dimyatî der ki: "Huneyn günü yardıma
gelen melekler, kırmızı sarıklı ve sar nklarımn uçları iki omuzları araşma sarkar şekilde idiler."496[135]
Resûlullah (s.a.v.) orada:
"Kim bir kâfiri öldürmüşse Ölüdeki edevat ona aittir" buyurup, ashabına düşmanı takib emrini
verdi. Hezimete uğrayan müşriklerin bir kısmı Taife bir kısmı Nahle vadisine vardı, bir gurup da
Evtas vadisine geldi.497[136]
Nebi (s.a.v.) Ebû Âmir el-Eş'arî'ye bir sancak hazırlayıp düşmanı aramaya yolladı. Seleme b. el-Ekvâ
(r.a.)da Ebû Amirle beraberdi.
Düşman kampına kadar vardılar. Baktılar ki, onlar hiç teslime yanaşmıyorlar ve savunma vaziyeti
almışlar. Ebû Amir o gün onlardan dokuzunu düello yaparak öldürmüştü.
Sonra onuncusu sarı bir sarıkla ortaya düelloya çıktı ve Ebû Amir'e bir darbe vurup öldürdü. Ebû
Amir yerine Ebû Musa el-Eşariyi vekil yaptı. Ebû Musa da, Allah oranın fethini nasib edene kadar
onlarla çarpıştı.498[137]
Ebû Üsâme, Bürayd-Ebû Bürde isnadıyla Ebû Musa el-Eş'arî (r.a.)'dan nakleder:
-Nebi (s.a.v.) Huneyn harbini bitirince, Ebû Amir'i (r.a.) bir ordu ile Evtas'a yolladı. Ebû Âmir, Dürayd
b. es-Sımme'ye rast gelip onu öldürdü, Allah adamlarım darmadağınık etti. Ebû Âmir dizinden yaralandı.
Cûşem oğullarından biri ona attığı oku dizine isabet ettirmişti. Ben yanına vardım ve
"amcacığım, sana bu oku kim attı?" dedim. Bana "işte benim katilim bu" sen onu görüyorsun, diye
işaret etti.
Ben ona doğru yönelip fırladım ve ona yetiştim. Beni görünce kaçmaya başladı ben peşine takılıp,
"utanmıyor musun, sen arab değil misin, durmayacak mısın?" diye söylenmeye başladımsa da o
buna yanaşmadı. Böylece çarpışmaya başladık, ikimiz de birer hamle yapıp darbe attık, ben onu
Öldürdüm.
Sonra Ebû Âmir'in yanma geri geldim. "Allah senin düşmanını öldürdü!" dedim. Bana, "şu oku
çıkar!" dedi. Oku çıkarınca kan boşandı.
495[134] Müslim Cihad 2718; Müsned; 3/109, 190, 279, 286; İbni Ebî Şeybe 14/524, 531, 532; Bey. S. Kübra 6/307; Delâil 5/150; Ebû Nüaym Hılye 2/60.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/263-282
496[135] İbni Sa'd 2/151; Vâkidî 3/906.
497[136] Vâkidî 3/914 İbni Sa'd 2/151.
498[137] İbni Sa'd 2/152; Vâkidî 3/915; İbni Hişâm 4/135.
Bana, "yeğenim! Resûlullah'a git ve benim selamımı söyle sonrada bana istiğfar edivermesini iste" dedi. Ebû Amir beni yerine tayin etti, az daha yaşayıp öldü. Ben Efendimize gelip durumumuzu ve Ebû Âmir'in isteklerini anlattım. Efendimiz su isteyip abdest aldı, sonra ellerini kaldırdı ve:
"Allah'ım! Ubeyd Ebû Amir'e mağfiret et! Allah'ım! Kıyamet günü yarattığın insanların hepsinin üzerinde yer ver!" diye dua etti. Ellerini öyle kaldırdı ki, ben koltuk altlarının aklığını gördüm. Bana da dua et dedim de Nebi (s.a.v.);
"Allah'ım! Abdullah b. Kays'a (Ebû Musa'nın adı) mağfiret et, Kıyamet günü onu en mükerrem yere koy" buyurdu. Hadis müttefekun aleyh'tir.499[138]
İbni İshak der ki: Huneyn harbinde Sakif kabilesinden yetmiş kişi sancaklarının altında can verdi. Müşrikler bozguna uğradı. Beraberinde Mâlik b. Avf ile ta Taife geldiler. Bir kısmı Evtas'da karargah kurdu. Bir kısmı Nahle tarafına çekildi.
Resûlullah'ın süvarileri bunların peşine gitti. İbnü'd-Düğünne diye de anılan Rabîa b. Rufey'a, şair Düreyd b. Es Summe'ye yetişti ve devesinin yularından tuttu.
Onu kadın sanıyordu. Baktı ki, yaşlı biri olup gençler onu tanımıyordu. Düreyd, Rabîa'ya, "bana ne yapmak istiyorsun?" dedi." Seni Öldüreceğim!" deyince, "sen kimsin?" diye sordu. O da, "ben Rabîa b. Rufey1 Es-Sülemî'yim" dedi. Rabîa ardından kılıcı vurdu ise de hiçbir netice alamadı.
Düreyd ona: "Anan sana ne kötü silah vermiş, sen benim şu kılıcımı heybemin arkasından al ve onunla vur! Kemiğe vurma beyne indir. Ben de düşmanlara böyle yapardım.
Sonra gidip ananın yanına varınca ona "Düreyd b. Es-Summeyi ben öldürdüm", diye anlat. Vallahi belki de günlerden birinde senin hanımlarına da engel olmuşumdur" dedi. O da onu öldürdü.
Süleym oğulları iddia ederler ki, Rabîa ona vurup da hayvandan yere düşürünce üstü açıldı. Kalçası baldırlarının içi eğersiz ata bine bine kağıt gibi incelip ağarmış Rabîa dönünce anasına onu öldürdüğünü anlattı. O da, "Ama vallahi O, senin için anneler azad etmişti" dedi.
İbni İshâk der ki: Resûlullah (s.a.v.) Evtas'a doğru kaçan müşriklerin ardından Ebû Amir el-Eşarî'yi yolladı. O da orada bir okla vurulup öldü.
Sancağı Ebû Musa alıp düşmanı hezimete uğrattı. İddia edildiğine göre Ebû Âmir'e ok atan kişi (bu) Düreyd'in oğlu olan Seleme olup, Ebû Âmir'i dizinden vurdu.500[139]
Huneyn'de Şehit Olanlar
Bu harpte;
499[138] Buhârî Meğazî 64/55. h. no: 4323; Müslim Fezâil 2498; Beyhakî Delâil 5/152, 153; Ebû Ya'la Müsned 13/7313, 7222; Müsned 4/399; İbni Asâkir 39/209; Buhârî Cihad h. no: 2884 ve Daavat h. no: 6383; Nesaî Süneni Kübra (Mizzî Tuhfetü'l Eşraf 9046).
500[139] İbni Hişâm 4/128, 129; Beyh. Delâil 5/154.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/282-285
1- Ummü Eymen (r.a.)'ın oğlu Eymen b. Ubeyd, (bu zat aynı zamanda Haşim oğullarının kölesiydi)
2- Yezîd b. Zem'a b. el-Esved el-Esedî el-Kuraşî,
3- Suraka b. Hubâb b. Adîy b. el-Aclânî el-Ensarî ve
4- Ebû Âmir Ubeyd el-Eş'arî (r.a.)lar şehid oldular.
Sonra harp ganimetleri toplandı, ama Taif fethinden sonra taksim edildi. Mallan korumaya Mes'ûd b. Amr (r.a.) tayin edildi. Efendimiz malları ve esir kadınları Cı'rane'ye getirtti. Kadınları korumakla da Mahmiyye b. el-Cezz'ı tayin etti.501[140]
501[140] İbni Hişâm 4/130; Beyh. Delâii 5/154, 155; İbni Sa'd 2/152; Tarih-i Halife b. Hayyat s. 88, 89; Vâkidî Meğazî 3/922.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/445