02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 23. BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 23. BÖLÜM)
Mu'te Savaşı
Muhammed b. Sa'd, Muhammed b. Osman'dan naklediyor: Bana Rabî'a b. Osman, Amr b.el-Hakem'in şöyle dediğini anlattı: Resûlullah (s.a.v) Haris b. Umeyr el-Ezdî'yi eline bir mektup vererek, Busrâ kiralına gönderdi.
Haris, Amman yakınındaki "Mu'te"ye geldiğinde Şurahbil b. Amr el-Gassânî yolunu kesip: "nereye gitmek istiyorsun?" dedi. "Şam'a" deyince, "her halde sen Muhammed'in elçilerinden biri olacaksın?" dedi. Haris, "evet" deyince emir verip yakalattı ve bir direğe bağlayarak boynu vuruldu. Peygamber Efendimizin bunun dışında öldürülen elçisi olmadı.
Haber Resûluilah'a ulaşınca bu kendisine çok ağır geldi ve insanları harbe teşvik etti. Onlarda sür'atle hazırlandılar Cürufta askeri kamp kurdular.242[1] İşte Müslümanların Mu'te harbine gitmelerine bu olay sebeb olmuştur.
Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Ca'fer b. ez-Zübeyr, Urve'nin şöyle dediğini anlattı: Resûlullah (s.a.v.) Zil-Hicce ayında Ümretü'l Kazadan geri gelmiş, Medine'de bir süre i-kâmet edip sekizinci yılın Cemâdiye'l Ulâ ayında Mu'teye ordu göndermiş ve komutanlığa Zeyd b. Harise (r.a.)'ı tayin ederek :
Zeyd vurulursa Ca'fer komutan olsun, Ca'fer vurulursa Abdullah b. Ravaha, Eğer Abdullah da vurulursa, Müslümanlar aralarından bîrinin komutanlığına razı olsun" buyurdu.
Yola çıkış hazırlığı yapıldı. Üç bin kişi idiler. İnsanlar Resulü Ekrem'in tayin ettiği komutanlara veda ettiler. Veda sırası Abdullah b. Ravâha'ya gelince ağladı. "Sen niye ağlıyorsun?" diye sorduklarında; "Vallahi benim dünyaya ait ne bir sevgim ne arzum var. Lakin Allah'ın Resulünü;
"Sizden oraya (cehenneme) uğramayan olmayacak" ayetini okurken243[2] işittim. Bilemiyorum oraya girdikten sonra oradan çıkışım nasıl olabilecek" dedi.
Bunun üzerine ashab: "Yoldaşınız Allah (c.c.) olsun, Allah (c.c.) size gelecek belaları def edip Salih amellerle bize gelmenizi nasib etsin" dediler. îbnü Ravâha da şu şiiri okudu:
1- Lâkin ben Rahmandan affedilmemi ve kanın kaymağım fışkırtacak tam bir darbe..
2- Veya çok hürlerin elindeki öldürücü bir darbe ile gelen hançerin ciğerlerimi ve bağırsaklarımı parçalamasını istiyorum.
3- Öyleki kabrime uğradıklarında, Allah (c.c.) onu gazilerden biri yapsın, diye dua etsinler de o da o mertebeye ulaşsın.
242[1] Zehebî buraya kadarım alıp gerisini İbni İshaktan vereceği için metne almaz. Ancak Zehebî'nin burada verdiği sened İbni Sa'd'ın elimizdeki nüshasında yok. îsnad aynen Vakîdî'nin isnadıdır. Meğazî 2/755; Zehebî kıssanın devamım az ilerde nakledecektir orjinal sayfa 482.
243[2] Meryem Suresi ayet 71.
Abdullah b. Ravâha sonra Peygamber (s.a.v.)'e geldi veda için şunları söyledi:
sana verdiği bu güzelliği, Musa (a.s.)'ın sebatı ile ve zafere erenlerin zaferi ile sabit kılsın.
- Firaseten anladım ki, sendeki tanı Allah (c.c.) vergisi hayırlıdır. Allah (c.c.) biliyor ben sabit gözlüyüm.
-Sen Allah Resulüsün! Allah'ın ihsanına ve O'nun rızasına kim mahrum olmuşsa kader onu rezil ve rüsvay etmiştir.
Sonra ordu hareket etti. Resûîullah da onlarla yola çıkıp ileri bir yerde onları uğurlayıp geri döndü. Ordu ta Maan'a kadar varıp orada konakladı. Orada, Bizans kiralı Hıraklius'un Belkâ arazisindeki Meâb şehrine geldiği, yanında yüzbin kişilik Rum, yüz bin de Müsta'ribeden (yani oradaki Lahm, Cüzam, Kayn, Behra ve Beliy gibi Bizansa bağlı arap kabilelerinden) olmak üzere, iki yüz bin kişilik bir kuvvet bulunduğu haberi Müslümanlara ulaştı.
Bunun üzerine Müslümanlar Maan'da iki gün eğleşip durumu müzakere ettiler ve "Resûlulîah'a bir mektup yollayıp düşmanımızın çokluğunu bildirelim "Ya bize destek gönderir ya bir şey emreder, ne emrederse onu yaparız" dediler.
Abduılah b. Ravâha ise onlara cesaret vererek: "Ey Kavmim! Şimdi istemediğiniz şey varya, işte istekle çıktığınız şehitlik idi. Biz insanlarla sayısına gücüne ve çokluğuna göre savaşmıyoruz. Biz onlarla, Allah'ın (c.c.) bize ikramı olan şu din ile savaşıyoruz. Eğer Allah (c.c.) bizi galib getirirse ne güzel, yok eğer diğeri olursa, o da şehitliktir o da iki durumdan kötüsü değildir. (Haydi cihada gidin! Zira o iki güzellkten biriyle, ya zafer ya şehitlikle sonuçlanacaktır)" dedi.
Ordudakiler de, "Vallahi Abdullah doğru söylüyor" deyip paçaları sıvadılar. Sonra Müslümanlar yola çıktı. Üç bin kişiydiler. Belka diya-
rındaki, Meşârif denen köyde Rum ordusuna rastladılar. Sonra Müslümanlar El-Hısâ suyunun yukarısındaki Mute köyüne doğru gittiler. Çarpışma o köyün yanında oldu.244[3]
Vakîdi der ki; Bana Rabîa b. Osman, Makburî yoluyla Ebû Hüreyre'den (r.a.) naklediyor:
-Ben Mu'te Harbine katıldım. Müşrikleri gördüğümüzde yanlarında şimdiye kadar hiç kimsenin göremeyeceği kadar harp malzemesi, silah, harb atı, ipekli ve altın vardı. Gözümün içi parlamıştı. Sabit b. Akram (r.a.) bana: "Yâ Ebû Hüreyre ne oluyorsun? Sanki sen karşımızda büyük bir kalabalık görüp hayrette kalmış gibisin" deyince, ben, "evet" dedim. O da bana, "Tabi sen Bedir'de bizimle bulunmadın biz orada çokluğumuzdan kazanmamıştık" dedi.245[4]
Muğîra b. Abdirrahman, Adullah b. Sait b. Ebî Hind - Nafı isna-dıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:
-Resûîullah (s.a.v.) Mûte Harbinde ilkin Zeyd b. Hârise'yi, eğer Zeyd şehid olursa Ca'feri, Ca'fer şehit
244[3] İbni Hişâm 4/72; İbni Sa'd 2/129; Vâkidî 2/760; Taberî 3/39; Urve Meğazî sayfa 204, 205.
245[4] Vâkidî Meğazî 2/270; Beyh. Delâil 4/362; Taberî 3/40.
olursa, Abdullah b. Ravâha'yı emir olmak üzere tayin etmişti. Bende o ordu ile beraber idim. Harpten sonra -şehitlerimizi ararken- Onu - yani Abdullah b. Ravâhayı- da araştırdık. Cenazesini yetmiş küsur yerinden ok ve mızrak darbesi almış olarak bulduk.
Bu hadisi Buharı nakleder. Yine bu hadisi Muğîra'dan nakleden Mus'ab ez-Zübeyrî ve diğerleri" doksan küsur yerinde" diye naklederler.246[5]
Vakîdi anlatıyor: Bana Rabîa b. Osman, Ömer b. el-Hakem aracılığıyla babası Hakem'den şöyle naklediyor:
-Yahudi Nu'man b. Fünhus gelip insanlann arasında durdu. Nebi (s.a.v.)
"Ordunun emîrî Zeyd b. Hârise'dir. Eğer şehit edilirse, Ca'fer b. Ebî Talib'dir. Eğer bu da şehit edilirse, Abdullah b. Ravâha'dır. O da şehit edilirse, Müslümanlar bir adama razı olup onu emir yapsınlar." buyurdu.
Bu Yahudi Nu'man bunu duyunca, "Ebu'l-Kâsim! Eğer sen Peygambersen az ya da çok adlarını saydığın bu kimselerin hepsi vurulacaklardır. Çünkü İsrailoğullarındaki Peygamberler de bir orduya birini tayin ederken, "eğer falan öldürülürse falanca yerine geçsin" derlerdi. Eğer bu arada yüz kişinin adını verirlerse yüzü de şehit düşerdi" dedi.
Sonra bu Yahudi gelip Zeyd b. Hârise'ye, "bak aklında iyi tut, eğer Muhammed gerçekten Peygamberse sen artık geriye dönmeyeceksin!" dedi. Zeyd'de ona: "Ben onun gerçekten doğru sözlü, her türlü şaibeden uzak, hak bir Peygamber olduğuna şehadet ederim" dedi.247[6]
Yunus b. Bükeyr (yukarıdaki isnadla) İbni İshâk'tan nakletmeye şöyle devam ediyor: (İnsanlar gidip harbe hazırlandı) Müslümanların sağ kanat komutanlığına Kutbe b. Katâde el-Uzrî, sol kanat komutanlığına da, Abâye b. Mâlik el-Ensari getirildi. İki taraf birbiriyle karşılaştı.248[7]
İbni İshak derki: Bana Yahya b. Abdillah b. ez-Zübeyr babasından nakletti: Bana Mürra b. Avf oğullarından olan süt babam da hadiseyi şöyle anlattı: Vallahi ben hala, Mute harbi günü Ca'fer b. Ebî Tâlib'in kor renkli atından atlayıp -harpten sıkışınca kaçmamak için- bu atın ayaklarını keserek sonra harp meydanına girip şehit düşene kadar savaştığını görür gibiyim. İbni İshâk der ki:
-İşte İslâm tarihinde bineğinin ayağını keserek savaşan ilk insan Ca'fer olmuştur. Ca'fer şöyle diyordu:
içecek şeyleri güzel ve soğuk olan Cennet ve O cennete yaklaşmak ne güzel.
246[5] Buhârî Meğazî 64 Gazvetü Mute 44. h. no: 4261; Beyh. Delâil 4/360; Müsned 1/256; Bey. S. Kübra 8/154. Zehebî'nin ve Beyhakî'nin bu son metninde bir karı-şıklık var. Zehebî "Mus'ab ve diğerleri" diye naklettiği "doksan dokuz yara" Buhârî'de yoktur. Beyhakî ise Delâil'inde kendi rivayet silsilesi içerisinde "Buhârî'den o da Ahmed b. Ebî Bekr Ez-Zührî'den oda Muğîra'dan bu rivayeti nakledip Buhârî bunu sahih'inde böyle naklediyor. Bir başka rivayette de "doksan küsur" diyor ki İbrahim b. Hamza da bunu Muğîra'dan böyle naklediyor" diyor. Bu rivayet Buhârînin Sahihindeki değil Beyhakî'nin rivayetidir. Sanırım Zehebî'de Beyhakî'ye uyup böyle dese gerek. Ama Zehebfnin dediği Mus'ab'm bu kaynaklarda adı geçmez.
247[6] Vâkidî 2/756. Bu haber bu konunun başındaki haberin devamıdır. Beyh. Delâil 4/361.
248[7] İbni Hişâm Sıra 4/72; Beyh. Delâil 4/362; Taberî 3/39. Burada Zehebî İbni İshak'ın bir rivayetini atlıyor: Urve derki: "İnsanlar savaşa başladı. Çok şiddetli bir çarpışma oldu, ve Zeyd şehid oldu. Bu kere bayrağı Ca'fer eline alıp ölene kadar savaştı."
Rum öyle rum ki, azabı baha pek yaklaştı. Eğer ona rastlarsam o -ölümle- evlenmek boynuma borç olsun.
Ca'fer (r.a.) şehid olunca, sancağı Abdullah b. Ravâha eline aldı.249[8]
İbni İshâk-Muhammed b. Ca'fer b. ez-Zübeyr, vasıtasıyla Urveden şöyle nakleder: Sonra bayrağı Abdullah b. Revâha aldı ve bir kısmım dürüp atının üzerinde ileri fırladı. Orada atından inmek istedi ama tereddüt etmeye başladı. Abdullah b. Ebî Bekr'in bana anlattığına göre İbnü Ravâha o esnada şu şiiri söyledi:
-Ey Nefsim, ben kesinlikle senin ineceğine yemin ettim ister gönüllü ol ister gönülsüz.
- İnsanlar harb için toplanıp haykırışlar ve feryatları yükselttiler de ben senin cennet istemediğini görüyorum.
-Nice zaman gayet emniyette idin. Aslında sen, kurumuş su kırba-sındaki son damlasın.
Sonra atından inip şehit düşene kadar çarpıştı. İbni İshâk O'nun şu şiiri de söylediğini anlatır:
£y Nefs! Öldürülmesen de öleceksin. İşte bu ölüm kaderi olup sana ulaşmuştur.
Ne istedinse hep verildi, eğer o ikisinin yaptığını yaparsan hidayeti bulacaksın. Eğer geri kalacak olursan gerçekten şaki olacaksın.
İbni Revâha atından inince, amcasının oğlu ona bir et parçası getirdi ve "şunu ye de biraz kuvvet al!" dedi.
İbni Revâha ondan bir lokma ısırıp çiğniyordu ki, meydanın bir tarfından insanların çarpışma seslerini duydu ve "Sen hâla dünyadasın ha!" diyerek elindeki eti attı, harbe gidip şehit olana kadar savaştı.250[9]
Bana Muhammed b. Ca'fer, Urve'den şöyle nakletti: Sonra bayrağı Sabit b. Akram aldı ve: "Ey Müslümanlar, bir adamı emir seçmek için anlaşın" dedi. Onlar da, "sen ol" dediler. Sâbt ise, "hayır" dedi onlar da Hâlid b. Velîd'i seçtiler.
Halid, insanları harbe da'vet etti. (Onların saftaki yerlerini değiştirdi) Müdafa harbine başladı, onlara bir saldırdı, bir çekilme bir yer değiştirme taktiği uyguladı. Sonra orduyu toplayıp geri çekildi.251[10]
Hammâd b. Zeyd, Eyyûb es-Sahtiyânî-Humeyd b.Hilâh isnadiyla Enes (r.a.)'ın şöyle anlattığını nakleder:
-Nebî (s.a.v.) Ca'fer'e, Zeyd, b.Hârise'ye ve İbnü Ravâha'ya ölü salası verdirdi. Bu ilanı daha onların ölüm haberi ulaşmadan önce yapmıştı. Gözlerinden yaşlar boşamyordu. Haberi Buharı
249[8] Beyh. Delâil 4/363; İbni Hişâm 4/72; Taberî 3/39; Ebû Dâvûd 2573; İbni Sa'd 4/27; Ebû Nüaym Hılye 1/181; Üsdül Ğâbe 2/271.
250[9] İbni Hişâm 4/73; Taberî 3/40 Beyh. Delâil 4/363, 364.
251[10] İbni Hişâm 4/73; Taberî 3/40; Beyhakî Delâil 4/364.
naklediyor.252[11]
Yine Buharî'nin bir rivayetinde şu ilaveler var: Nebi (s.a.v.) onların ölümünü şöyle ilan etti:
"Sancağı Zeyd aldı ve şehîd oldu. Sonra O'nu Ca'fer aldı O da şehid oldu. Sonra İbnü Ravâha aldı. O
da şehit oldu. Sonra Onların ardından O'nu Allah'ın (c.c.) kılıçlarından biri olan Halid b. Velîd aldı."
diyerek insanlara Mute Harbi'ni anlatmaya başladı. Gözlerinden de yaşlar akıyordu.253[12]
Süleyman b. Harb anlatıyor: Bize El-Esved b. Şeybân-Halid b. Sümeyr'in şöyle dediğini anlattı:
-Abdullah b. Rabâh el-Ensarî bize gelmişti. Ensar ona fıkhı şeylerini danışırdı. Gelince etrafını hemen
çeviriverdiler. Bende onu çevreleyenler arasındaydım. Dedi ki: Bize, Resûlullah'ın süvarisi olan Ebû
Katâde (r.a.) şöyle anlattı:
-Resûlullah (s.a.v.) (üç emir birden tayin edilmesi sebebiyle, adı) emirler ordusu-olan orduyu- yola
çıkarırken:
"Size Emir olarak Zeyd b. Harise'yi tayin ediyorum. O ölürse, Ca'fer, Ca'fer ölürse, Abdullah b.
Ravâha emir olacak" buyu-runca, Ca'fer yerinden fırlayıp: Yâ Resûlallah! Ben, Zeyd'i bize komutan
tayin edeceğini sanmıyordum" dedi. Nebi (s.a.v.)de:
"Yürü yoluna! Zira sen bunun hangisi hayırlı olduğunu bilemezsin" buyurdu. Onlarda yola çıkıp
Allah'ın (c.c.) dilediği kadar gittiler.
Resûlullah (s.a.v.) minbere çıktı. "İnsanlar, Camiye gelin!" diye dellal çağrıldı. Onlarda Nebi (s.a.v.)
yanında toplandı. Onlara:
-"Ben size şu ordunuzdan anlatayım mı? Onlar gidip düşmanla karşılaştı ve Zeyd şehid oldu."
buyurup, Zeyd'e istiğfar etti.
Sorna, "Sancağı Ca'fer aldı Rumlara saldırdı. Şehit düşene kadar savaştı. Ona Şehadetini gördü.,
sonra bağrağı Abdullah bin Ravaha aldı ve şehit olana kadar ayağını sağlama aldı. Sonra onun için
istiğfarda bulundu. Sonra bayrağı Halid b. Velid aldı..
Halid Komutan değildi ama Kendini komutan yaptırmıştı. Efendimiz: "Allah'ım, O Senin kılıçlarından
biridir. O'na yardım et !" buyurdu. İşte o günden sonra Halid'e "Seyfullah" adı verildi.254[13]
Bekkâî, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana ulaştığına göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:
-"Bayrağı Zeyd aldı. Onnnla beraber şehit olana kadar savaştı. Sonra onu Ca'fer alıp o da şehit olana
kadar onunla savaştı." deyip sustu. Ensar'm yüz renkleri değişti. Abdullah b. Ravâha da hoşlanmayacakları
bir durum oldu sandılar. Sonra Nebi (s.a.v.):
-"Sonra onu Abdullah aldı ve şehit düşene kadar onunla savaştı" buyurup ardından; "Onlar uyuyan
252[11] Buhârî 64/44. h. no: 4222; Nesâî 4/26; Hâkim 3/298.
253[12] Buhârî Meğazî h. no: 4223, ve Cild 2/92, 4/21, 88, 5/34, 182; Müsned 3/113; Hakim 3/42; Beyhakî Deiâil 4/366; Bey. S. Kübra 8/154.
254[13] Beyhakî Delâil 4/367; Taberî 3/41; Hakim 3/42; İbni Ebi Şeybe 14/513.
kişinin rüyasında gördüğü gibi altın koltuklar üzerinde Cennete götürüldüler. Ben Abdullah'ın
koltuğunda biraz eğrilik görüp, "bu neden eğildi?" diye sordum. Bana, "O ikisi Ölüme koşarak
gittiler "Abdullah bir tereddüt geçirdi sonra gitti" denildi." buyurdu.255[14]
Vakîdi der ki: Bana Abdullah b. el-Hârîs b. Fudayl babasından naklediyor:
— Halid b. Velîd bayrağı alınca Nebi (s.a.v.) :
İşte harp şimdi şiddetlendi" buyurmuştu.256[15]
Vakîdi, el-Attâf b. Hâlid'in kendisine şöyle anlattığını söyler: Abdullah b. Ravâha geceleyin şehit
olunca, Halid geceyi istirahatla geçirdi. Sabahleyin düşmana taarruz ettiğinde, Ordunun öncü
gücünü geriye, geridekilere öne, sağdaki kanadı sola, soldakileri sağa almıştı. Düşman önceki
belledikleri bayrak ve heyetin bu değişikliğini bilemeyip: "her halde bunlara takviye güçleri geldi"
deyip müthiş bir korkuya düşerek bozguna uğrayarak dağıldılar. Kaçarken hiçbir kavmin başına
gelmeyecek şekilde kılıçtan geçirildiler.257[16]
İsmail b. Ebî Halid, Kays'tan naklediyor: Halid b. Velîd'i şöyle derken duydum: Mute Harbi günü
elimde tam dokuz tane kılıç kırıldı, elimde kırılmadan sadece Yemen yapımı bir kılıç kalmıştı.
Haberi Buharî rivayet ediyor.258[17]
Vakîdi, Muhammed b. Salih et-Temmâr aracılığıyla Asım b. Ömer b. Katade'den Nebi (s.a.v.)'in
şöyle buyurduğunu nakleder: "Zeyd öldürülüp de Ca'fer bayrağı alınca, şeytan gelip ona yaklaştı ve
dünyayı ona sevdirecek, ahireti çirkinleştirecek ve dünyayı temenni ettirecek vesveseler verdi.
Bunun üzerine Ca'fer "İşte mü'minlerin kalbinde îmanın kökleşme zamanı tam şimdidir. Demek sen
dünyayı istiyorsun ha? diyerek öne doğru fırladı ve şehit düşene kadar savaştı."
Nebi (s.a.v.) ona salat okuyup dua etti ve :
"Ona istiğfar ediverin. Zira O artık cennete girmiştir. Cennetin dilediği yerinde yakuttan yapılma
kanatlarıyla uçmaktadır.259[18] Sonra bayrağı Abdullah aldı şehit olup cennete zorlukla girdi"
buyurdu. Ama bu haber Ensar'a ağır geldi ve: "Yâ Resûlallah onun bu zorluğu ne idi?" dediler. Nebi
(s.a.v.)de :
"Yaralandığı zaman bir korkuya kapılmıştı. Sonra nefsini a-zarlayıp gayrete getirdi ve şehit düşerek
cennete girdi" buyurdu. Ensar da bu habere sevinip renkleri açıldı.260[19]
İsmail b. Ebî Hâlid, Şa'bî'den naklediyor: Abdullah b. Ömer (r.a.) Ca'fer (r.a.)'ın oğlu Abdullah'a
255[14] İbni Hişâm Sîre 4/73; İbni Sa'd Tabâkat 2/130; Beyhakî Delâil 4/368; Heysemî Mecmau'z Zevâid 6/160.
256[15] Vâkidî Meğazî 2/764; Beyh. Delâil 4/368; İbni Sa'd Tabakat 2/129; Taberânî Kebîr 7/358; Müsned 1/207.
257[16] Vâkidî Meğazî 2/764; Beyh. Delâil 4/370.
258[17] Buhârî Meğazî 14/44; Beyh. Delâil 4/373.
259[18] Vâkidî 2/761, 762; Beyh. Delâil 4/369.
260[19] Bu kısım kaynaklarda olduğu halde, Zehebî merhum metne almamış, biz Vâkidî ve Beyhakî'den naklettik.(M.C)
rastladığı zaman, "Esselâmû aleyke ey iki kanatlının oğlu" diye selam verirdi.
Bu haberi Buharı naklediyor.261[20]
Abdü'l Vehhâb es-Sakafî, Yahya b. Saîd'den naklediyor: Bana Amra, "Aişe (r.a.)'dan şöyle duyduğunu haber verdi: Ca'fer, Abdullah b. Ravâha ve Zeyd b. Harise'nin ölüm haberleri gelince Resulü Ekrem, üzüntüsü yüzünden gayet belirli bir şekilde Mescit'de oturdu. Ben kapı aralığından onu görüyordum. Birisi yanma geldi ve "Yâ Resûlallah! Ca'ferin hanımları..." diyerek onların ağlaştıklarını söyledi. Peygamber de o adama, o kadınları böylesi ağıttan menetmesi emrini verdi. Adam gidip geri geldi "ben onları men ettim ama" deyip kendini dinlemediklerini söyledi. Nebi (s.a.v.)de ona, yine gidip onları men etmesini emretti. Adam gidip geldi ve "Vallahi onlar beni yendiler" dedi.
Hz. Aişe: Resûlullah'm bunun üzerine: "Onların ağzına toprak doldur!" dediğini söyler. Hz. Aişe der ki: Bende bu adama: "Allah burnuna toprak doldursun, vallahi ne kendin yapabildin, ne de Resûlullah'ı yormaktan vazgeçtin" dedim. Hadisi Buharı ve Müslim Muhammed b. Müsennâ tarıkıyla tahric eder.262[21]
Yunus b. Bükey, İbni îshâk'tan naklediyor; Bana Abdullah b. Ebî Bekr B. Hazan, Ümmü îsâ el-Cezzâr el-Huzâiyye'den, o da Ümmû Ca'fer (Ümmü Avn binti Muhammed b. Ca'fer) yolu ile ninesi Umeys kızı Esma (r.a.)'dan şöyle dediğini anlattı:
-Ca'fer ve arkadaşları vurulduğunda, Resûlullah yanıma geldi. Ben hamurumu yoğurmuş çocuklarımı yıkayıp pansuman ettirmiş ve temizlemiştim. Nebi (s.a.v.):
-Ca'fer'in çocuklarını bana getir!" buyurdu. Ben onları Efendimize getirdim. Onları kokladı ve gözleri boşandı. Ben: "Yâ Resûlallah! Anam babanı sana feda olsun neye ağladın? Ca'fer ve ar-kadaşlarından sana herhangi bir haber mi ulaştı?" dedim.
"Evet bu gün şehit edildiler" buyurunca bağırarak ayağa kalktım. Kadınlar başıma toplandı. Resûlullah ailesinin yanma gitti ve onlara;
"Ca'fer ailesine yemek yapmayı unutmayın. Zira onlar efendilerinin başına gelenle meşgul bulunuyorlar" buyurdu.263[22]
İbni İshâk der ki: Abdullah b. Ebî Bekr'i şöyle derken duydum: Ben Medine'de bizden önceki insanlara yetiştim. Birisi öldü mü komşuları o gün onların yemeklerini üstlenirlerdi. Hâlâ onların ufak ufak yaptıkları ekmekleri, pişirdikleri etleri bir çanağa koyarak ölü evine getirdikleri gözümün önüne geliyor. Cenaze sahipleri ölülerine ağlamakta meşgul oldukları için bu gelen yemekleri yerlerdi. Daha sonra insanlar bu adeti bıraktı.
Bu adeti Peygamber (s.a.v.)'in; "Ca'fer ailesine yemek yapmayı unutmayın, zira onlar bugün
261[20] Buhârî Meğazî 64/44. h. no: 2460 ve /fezailü ashabın nebî 62/10; Beyh. Delâil 4/372.
262[21] Buhârî Meğazî 64/44 h. no: 4263; Müslim 1935; İbni Hişâm 4/73; Beyh. Delâil 4/372; Vâkidî 2/767; İbni Sa'd 4/40.
263[22] İbni Hişâm 4/73; Beyh. Delâil 4/370; Müsned 6/370.
efendilerinin ölümü ile meşgul bulu-nuyorlar" hadisine binaen yapıyorlardı.264[23]
Müslim Sahih'inde, Avf b. Mâlik el-Eşcaî'nin şöyle dediğini nakleder: Mute savaşına katılmak için
yola çıkmıştım. Yolda bana Yemen destek kıtasından biri arkadaşlık yaptı. Kılıçtan başka silahı
yoktu. Yolcia adamın biri bir deve kesmişti. Bu da ondan bir parça deve derisi ile devam
etmektedir.(M.Can) istedi. O da verince, O onu zırh gibi yaptı. Gidip Rum ordusuyla karşılaştık.
İçlerinde dor ata binmiş biri vardı ki, atının yuları ile silahları altın kaplamalı idi. O Müslümanlara
saldırmayı teşvik ediyordu.
Bu Yemenli bir kayanın arkasına saklanıp onu gözetledi. Rum onun olduğu yerden geçerken atının
incik damarını kesti, mm da yere sürçüldü. Yemenli üzerine atılıp onu öldürdü, atma ve silahına el
koydu.
Halid b. Velîd -duyunca gelip- bunları onun elinden almış. Ben Halid'e gidip: Sen bilmiyorsun ki,
Resûlullah, "maktul düşmanın üzrindeki harp malzemesinin, onu öldürene verileceğine "karar vermişti"
dedim. Halid, "tabi biliyorum ama ben bu aldığım -harp malzemesine göre- çok fazla
buldum." dedi.
Ben de, "ya sen bu aldıklarını geri vereceksin, ya da ben sana onu Resûlullah'm yanında
tanıtacağım" dedim. Bir araya geldik, ben durumu Resûlullah'a anlattım. Halid'e "Böyle yapmana
seni iten sebeb ne?" diye sorunca, "aldığım çok buldum" dedi. Nebi (s.a.v.) de| "sen bunu O'na geri
ver!" buyurdu. Halid, Avfâ uğrayınca Avf onun elbisesinden asılıp: "Dur ya Halid, ben sana
Resûlullah'm yanında göstereceğim dediğim sözümü gerçekleştirdim mi? Resûlullah bunu işitince
:"bu ne?" diye sordu. Avf da anlattı. Bunun üzerine Efendimiz öfkelendi ve:
- "Yâ Halid O'na geri verme, geri verme! Siz benim komutanlarımın emrini terk mi ediyorsunuz? Siz
ve onlar tıpkı deve yahut koyun otlatan çobana benzersiniz. Onu otlatıp sonra da onu sulama vakti
gelince bir havuza getiriyor. Hayvanlar suyun temizini içip kirli yerini bırakıyor. İşte sizde bunlar
gibisiniz. İdarecinin saf ve halis şeyi sizin, kirlisi de emirlerindir" buyurdu.265[24]
Vakîdi, Muhammed b. Müslim'in kendisine Yahya b. Ya'la aracılığıyla Abdullah b. Ca'feri şöyle
derken duyduğunu söyler: Ben
Resûlullah (s.a.v.)'in annemin yanına girip de, ona babamın ölüm haberini bildirdiği anı hala
hafızamda tutuyorum. O benim, ve kardeşimin başını okşuyorken ben ona bakıyordum.
Gözlerinden yaş akıyor ve sakalına damlıyordu:
"Allah'ım Ca'fer, Sana en güzel sevabla geldi. Sen onun nesli içinde, kulların arasından babasına en
iyi halef olacak evlad ihsan eyle" deyip sonra: "Yâ Esma, seni müjdeleyeyim mi?" buyurdu. Esma,
"evet, anam babam sana feda olsun" deyince Nebi (s.a.v.):
"Allah Ca'fere cennette uçacağı iki kanat verdi" uyurdu. Esma, "bunu insanlara ilan etsen!" deyince,
264[23] Beyh. Delâil 4/370. Bu adet bizim ülkemizde bilhassa anadoluda bütün canlılığı
265[24] Müslim Cihad 1753; Müsned 6/26; Tab. Kebîr 18/50; Beyhakî Delâil 4/373; Vâ-kidî 2/768; Tahâvî S. M. Âsâr 3/281; Ebû Dâvûd Cihad/bab 148; Beyhakî Sü.
Kübrâ 6/310; Said b. Mansur Sünen 2697; Ebû Nüaym Tarih'i İsfahan 1/337.
kalktı elimden tuttu, başımı okşayarak minbere çıktı. Beni önündeki bir alt basamağa oturttu. Ü-züntüsü yüzünden okunur bir halde:
"Bir insan kardeşi ve amca çocuğu ile çok olabilir. Bilin ki, Ca'fer şehit oldu. Allah ona cennette uçabileceği iki ka'nat verdi." buyurup indi. Evine beni de götürdü. Benim ailem için yemek yapıl-masını emretti. Kardeşimi de getirdi. Bu yemeği O'nun yanında yedik. Vallahi çok güzel mübarek bir yemek olmuştu. Hizmetçisi Selma arpa öğüttü, eleyip hamur yaparak pişirdi, yağladı ve üzerine biber attı. Ben ve kardeşim Efendimizle birlikte yedik. Üçgün evinde kaldık. Diğer hanımlarının evlerine de beraber gittik. Sonra biz evimize döndük. Ben kardeşime ait bir keçiye pazarlık yaparken Resûlullah yanımıza geldi ve;
"Allah'ım Abdullah'ın -alışverişteki- el tokalaşmasını bereketli kıl!" buyurdu. Bundan sonra aldığım ve sattığım bereketli oldu.266[25]
Vakîdi der ki: Bana Süleyman b. Bilâlj Abdullah b. Muhammed b. Akîl'den Câbir b. Abdillah'ın şöyle dediğini anlattı: Mûte Harbinde Müslümanlardan bir kısmı şehit edildi. Bazı Müslümanlar da müşriklere ait bir kısım mallan ganimet aldılar. Bu ganimetler arasında bir de Zehebî ihtisar ettiği için metni Vâkidîden terceme ettik.
yüzük vardı. Bunu birisi Resûlullah'a getirdi ve "ben bu yüzüğün sahibini o savaşta öldürmüştüm?" diye yüzüğün durumunu sordu. Resulü Ekrem'de onu bu adama ganimet olarak verdi.267[26]
Avf b. Mâlik el-Eşcaî anlatıyor: Biz Rum ordusuna, Huzâa ve diğer Hıristiyan arap kabilelerinden katılmış olan birliklerle beraber rastladık. Rumlardan biri Müslümanlara çok sert hamle yapıyordu. Ben kendi kendime, "bu adamla düello edecek kimse yok mu ki? diyordum. Himyer kabilesinden bize desteğe gelenlerden biri benimle yoldaş olmuştu. Yanında kılıçtan başka hiçbir silahı yoktu. Yolda iken birisi deve kesmiş bu Himyer'li de derisinin birazını istemişti. Sahibi bir kısmını ona verince o bunu alıp güneşe serdi ve etrafına kazık çakıp gerdirerek kuruttu. Ondan bir kısmını elle tutacak hale getirip kalkan yaptı. Himyerli o Rum'u görünce bir kayanın arkasına gizlenip onu gözetlemeye başladı. Rum oradan geçerken çıkıp atının incik kaslarını kesti. At çökünce bu güçlü adam üzerinden yere düştü. Himyerî'de üzerine atılıp kılıcını vurup öldürdü.268[27]
Yine Vakîdi der ki: Bana Bükeyr b. Mismâr, Amâra b. Gaziyye b. Sabit aracılığıyla babası Amara'nın şöyle dediğini anlattı:269[28]
-Ben Mu'te Savaşı'nda bulundum. Rumlardan biriyle düello ettim ve onu öldürdüm. Üzerindeki tolgasında yakutlar vardı. Ben onu aldım. Harp bittiğinde hezimete uğramış ve Medine'ye dönmüştük. Bu miğferi, Peygamber'e getirince onu bana ganimet hediyesi olarak verdi. Ben onu
266[25] Beyh. Delâil 4/371; Vâkidî Meğazî 2/767; İbni Ebî Şeybe 12/103; İbni Sa'd Tabakat 4/39; Taberânî 3/230;
267[26] Vâkidî 2/768; Beyh Delâil 4/373.
268[27] Vâkidî'nin tahkikini yapan Dr. Marsden Jones buradaki "el-Ilcü" kelimesini bilemeyince Cevherî'nin Sinan'ından naklen "Acem kafirlerinden biri" diye dipnot düşmüş. Ğarib olan, Dr. Abdüsselam Tedmurî gibi Muhakkik bir zatın, bu anlamsız manayı aynen dipnotuna geçirmesidir. Doğrusu İbni Esîr'in de dediği gibi "güçlü adam" dır.(M.C)
269[28] Vâkidî 2/768. Bu haber 22 nolu dipnottaki haberle aynıdır. Beyh. Delâil 4/374.
Hz. Osman'ın hilafeti zamanında yüz dinara sattım. Onunla bir hurma bahçesi satın almıştım.270[29]
Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Ca'fer, Urve'den şöyle dediğini anlattı: Mu'te ordusu geri gelmeye başladıklarında, Resûlullah (s.a.v.) ve Müslümanlar onları karşılamaya çıktılar. Ordunun -yenildiği ve kaçtıkları zanmna kapılıp- üzerlerine toprak atıyorlar ve: "Ey Firariler! Allah yolundan firar mı ettiniz?" diyorlardı. Nebi (s.a.v.):
-Onlar firarı değil inşallah tekrar savaşacak erlerdir" buyurdu.271[30]
Yine îbni îshâk anlatıyor: Bana Abdullah b. Ebî Bekr, Âmir b. Abdillah b. Zübeyr aracılığıyla Ümmü Seleme (r.a.)'tan, Seleme b. Nişâm b.el-Muğîra'nın hanımına şöyle dediğini anlattı: "Ne oluyor, ben Seleme'yi Peygamber (s.a.v.)'le birlikte namaza gelirken göremiyorum? dedi. O da "vallahi Seleme evden çıkmaya güç yetiremiyor. Ne zaman dışarı çıksa insanlar "firari firari!" diye bağırıyor, Allah yolundan çarpışmaktan kaçtınız geldiniz" diyorlar" dedi. Bu hadise Mu'te savaşı sonrası olmuştur.272[31]
Vakîdi der ki: Ebû Abdullah, Zeyd b. Erkâm (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır: Ben Abdullah b. Ravâha'nm ocağında besleme idim. (Ondan daha hayırlı bir yetim velisi görmedim). Bu Mu'te Seferi'ne beni de götürdü ve bineğinin terikesine aldı. Vallahi o şiirini duyduğumda hem gidiyor hem okuyordu:
-Ey devem! Sen yükümü yüklenip te El-Hasa'dan (41) dört günlük bir yolculuktan sonra hedefe yaklaştırdığında.......
-Vaziyetin iyidir, senin dışındakiler kötülenmiştir.Artık benim aileme geri dönüşüm olmayacaktır.
-Müslümanlar evlerine döndüklerinde, beni Şam topraklarında uzun sürecek bir ikamete bırakıp gitmiş olacaklar....
-Seni yakın akrabaların bile kardeşlik bağları koparılmış olarak Rahmana bırakacak.....
-Artık orada ne hurmaya ve nede diğer meyvelere aldırırım, zira en güzel manzaralar onun ötesindedir.
Ben bunları duyunca ağladım. Bana elindeki sopayı dürttü ve "bire ahmak! Allah beni şehitlikle rızıklandınnca sen bu bineğin -artık terekesinde değil- ortasına binerek geri dönecek olduktan sonra sana ne" dedi.273[32]
Abdû'l Melik b. Hişam der ki: Bana sözüne güvendiğim birinin anlattığına göre: Ca'fer (r.a.) sancağı sağ eline almıştı. Savaşta bu eli kesildi. O da sancağı sol eline aldı. Sol eli de kesilince, onu pazulanyla tutup göğsünde taşıyarak çarpışmaya devam edip şehit oldu. Öldüğünde otuz üç
270[29] Vâkidî 2/769.
271[30] İbni Hişâm 4/74; Beyh. Delâil 4/374; Vâkidî aynı konuyu 2/464 te Ebû Saîd el Hudrî'den nakleder. İbni Sa'd 2/129.
272[31] İbni Hişâm 4/74; Beyhakî Delâil 4/374; Vâkidî olayı 2/765te daha tafsilatlı anlatır.
273[32] Vakidi 2/759.
yaşındaydı. Cenâb-ı Allah'da onun bu iki koluna karşılık cennette ona dilediği yere uçurabilecek iki kanat verdi. Rivayet olunduğuna göre o mızrakla şehid edilmiştir.274[33]
Derim ki: Ca'fer (r.a.) ilk Müslümanlardan idi. İki defa hicret etmişti. Nebi (s.a.v.) ona; "Sen hem beden, hem de huy olarak bana benziyorsun" buyurmuştu.275[34]
İkrime, Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini naklediyor: Ca'fer'in oğlu Abdullah, Resûlullah'dan sonra ne bineğe bindi, ne ayakkabı giydi.276[35] Biz ona "Ebû'1-Mesâkîn" adını takmıştık.277[36]
Mücâlîd, Şa'bî arcılığryla Abdullah b. Ca'fer'den şöyle dediğini nakleder:
-Ali (r.a.)'a, "Ca'fer hakkı için" diyerek ne istemişsem bana vermiştir.278[37]
İbni Ömer (r.a.) anlatıyor: Mu'te günü Ca'fer'in cesedinin öjı tarafında kırk küsur kılıç yarası buldum.279[38]
Rivayet olunduğuna göre Ca'fer (r.a.) Hayber Fethi esnasında Habeşistan'dan geldiği zaman Nebi (s.a.v.) onu kucaklamış ve:
-Ca'ferin gelişine mi, Hayberin fethine mi sevineceğimi bilemedim" buyurdu.280[39]
Mehdî b. Meymûn, Muhammed b. Abdillah b. Ebî Eyyûb-Hasan b.Sa'd isnadıyla Abdullah b. Ca'fer'den şöyle nakleder: Nebi (s.a.v.) -babama Ca'fer'in Ölümünü haber vermek için bize geldiğinde;
-Kardeşimin çocuklarını yanıma getirin" buyurdu. Annem bizi alıp üç küçük çocukcağızı sanki kuş yavruları gibi alıp yanma getirdi. Abdullah, Avn ve Muhammed idik.281[40]
Üsâme'nin babasına gelince: O, Harise b. Şerâhil el-Keîbî'nin oğlu Zeyd b. Harise'dir. Resûlullah'ın sevgilisi, O'na ilk iman eden köledir. O İslâmda Öncülük şerefine eren ilk Müslümanlardandır. Adı geçen meşhur ok atıcılarrındandır. Nebi (s.a.v.) onunla Hamza b. Abdi'l muttalib'i âhiret kardeşi yapmıştı. Ellibeş yıl yaşadı. Allah'ın; kendi kitabı Kur'ân'da' "Zeyd ondan -evlilik- ihtiyacını giderince (ihtiyacı kalmayınca)" (yani Zeynep bn. Cahş'a evlilik ihtiyacı kalmayınca;
Biz onu sana nikahladık"282[41] ayetiyle bizzat adını andığı zat odur. Bu zamana kadar insanlar Zeyd'e, Zeyd b. Nebi (Peygamber oğlu Zeyd) diyordu. Sonunda;
274[33] IbniHişâmSîre4/72.
275[34] Buhârî h. no: 2698 ve 4251; Tirmizî 3769; Müsned 1/98, 115; Ebû Dâvûd 2280. Bu hadis daha önce de geçti. İbni Sa'd 4/36.
276[35] İbni Sa'd 4/41 de bu hadisi Abdullah için değil Ca'fer için nakleder.
277[36] İ. Sa'd Ebû Hüreyre'nin "Ca'fer fakirler için en hayırlısıdır" dediğini nakleder 4/41.
278[37] Yerini bulamadım.
279[38] İbni Sa'd 4/38 de bu İbni Ömer rivayetlerini verir.
280[39] İbni Sa'd 4/35; Taberânî Kebîr 2/110; Tab. Sağır 1/19; İbni Ebî Şeybe 12/106, 535, 14/349; Hakim 2/624, 3/208; Bey. S. Kübrâ 7/101.
281[40] Kaynağını tam bu şekilde bulamadım.
282[41] Ahzab Suresi ayet 37.
"Muhammed sizden hiçbir adamın babası olmamıştır"283[42] ayeti geldi. Yine "Evlatlıklarınızı öz
oğlunuz saymadı"284[43] ayetiyle;
"(Artık) onları babalarıyla (falanoğlu diye) çağırın. Allah katında doğru olan budur. Eğer babalarını
bilemiyorsanız, onlar sizin dinde kardeşleriniz ve mevalinizdir. Sizin hata ettiğiniz şeylerde size bir
günah yoktur. Lâkin kalplerinizin kasıtladığı şeyde -günah vardır"285[44] ayetleri geldi.
Hz. Zeyd'den oğlu Üsâme ile kardeşi Cebel'e rivayette bulunmuşlardır.
Hz. Zeyd'in yaşı konusunda, tarihçiler ihtilaf ediyor. Vakîdi rivayetinde kendisine, Muhammed b.
Hasen b. Üsâme b. Zeyd'in babası Hasen b. Üsâmeden şöyle dediğini anlatır: Resûlullah (s.a.v.) ile
Zeyd b. Harise arasında on yaş vardır. Resûlullah ondan on yaş büyüktür. Kısa boylu, simsiyah derili
ve yassı burunlu idi.286[45] Muhammed İbni Sa'd (tabakatmda) der ki: Şu rivayette Zeyd'in sıfatı
böyledir. Ama bir başka rivayette ise, Zeyd'in beyaz renkli, oğlu Üsâme'nin siyah renkli olduğu
bunun için Peygamberimizin (o dönem ileri bir meslek olan) iz sürücü (Kâif) Mücezziz el-Müellicî'nin
-yatakta Zeydle Üsâmeyi yatarken
görüp ayaklarına bakarak- "Şu ayakların biri diğerinden meydana gelmedir" sözü çok hoşuna
gitmişti.287[46]
Derim ki, bu rivayete göre Zeyd (r.a.)'m ömrü ya tam elli, ya da elli civarında yapar.
Ebû İshâk es-Sübey'î der ki: Cahiliye döneminde ufak bir çocukken Zeyd b. Harise'ye Tihameden bir
atlı saldırmış onu ele geçirip esir etmişti.288[47] Daha sonra Hz. Hatice'(nin yanına getirilmişti. Hz.
Hatice Zeydi satın aldı. Sonra da onu Nebi (s.a.v.)e hediye etti. Rivayete göre onu yediyüz dirheme
almıştı.289[48]
Zührî der ki: İslâm'da Zeyd'den daha önce Müslüman olan kimse bilmiyoruz.290[49]
Musa b. Ukbe der ki: Bize Salim b. Abdillah, İbni Ömer (r.a.)'tan: "Biz Zeydi sadece "Zeyd b.
Muhammed" diye çağırırdık. Ta ki :
" onları öz babasına nisbetle çağırın" (Ahzab 5) a-yeti gelince vazgeçtik.291[50]
Yezîd b. Ebî Ubeyd, Seleme b. el-Ekva'dan naklediyor: Ben Zeyd b. Harise ile (İbni Sa'd'da
283[42] Ahzab Suresi ayet 40.
284[43] Ahzab Suresi ayet 4
285[44] Ahzab Suresi ayet 5 İbni Sa'd 3/42, 43, 44, 45, 46 da buna benzer bir rivayeti İbni Abbas'a nisbet eder.
286[45] İbni Sa'd Tabakat 3/444.
287[46] Müsned 6/226, 82; Buhârî Menâkıb 2555; Fezail 3771. ve Feraiz 6770; İbni Sa'd
288[47] 4/63; Son bölümü Buhârîde (Fezâilü Ashabın Nebî/Bab Fazli Zeyd) de geçer.
289[48] İbni Sa'd Tabâkat 3/40, 41, Lâkin İbni Sa'd "Onu dörtyüz dirheme aldı" der.
290[49] İbni Sa'd 3/44.
291[50] İbni Sa'd 3/43.
Peygamberle) dokuz defa gazveye çıktım. Nebi (s.a.v.) daima bize O'nu komutan ta'yin ederdi.
Fesvî'de tarihinde bunu Ebû Âsim yolu ile Zeyd'den böyle rivayet ediyor.292[51]
Süfyan b. Uyeyne, Abdullah b. Dinar'dan, Abdullah b. Ömer'i şöyle derken duyduğunu rivayet eder:
"Resûlullah (s.a.v.) Üsâme'yi bir müfrezeye komutan yapmıştı. İnsanlar -yaşı küçük diye- O'nun
komutan olmasını uygun bulmadıkları dedikodusunu yapıyorlardı. Nebi (s.a.v.) bunu duyunca:
"Siz bugün Üsâme'nin emirliğine kötü söylüyorsanız zaten daha öncede babasının emirliğine de
kötü söylemiştiniz. Eğer bu c-mirlik, insanlar arasında bana en sevgili olana veriliyorsa, Zeyd'den
sonra da onun bu oğlu, bana insanların en sevgilisidir."
buyurdu.293[52]
İbni İshâk, Zeyd b. Abdillah b. Kuseyf-Muhammed b.Üsâme yolu ile Üsâme'den naklediyor: Nebi
(s.a.v.) babam'a :
"Yâ Zeyd, sen benim kölemsin, bendensin, banasm, sen bu topluluğun bana en sevimli olanısın"
buyurdu.294[53]
Muhammed b. Ubeyd der ki: Bize ismail, Mücâlid-Amir isnadıyla Aişe (r.a.)'nın şöyle dediğini
anlattı: Eğer Zeyd, Nebi (s.a.v.)'in ölümünde sağ olsa idi, kesinlikle onu Halife ta'yin ederdi.295[54]
Muhammed b. Ubeyd bu haberini bir de, bize Vail b. Dâvûd, el-Behiyy yolu ile Aişe (r.a.)'dan
"Resûlullah (s.a.v.), gönderdiği her askeri guruba kesinlikle emir ta'yin ederdi. Eğer kendisinden
sonra yaşasaydı kesinlikle onu Halife yapardı" dediğini nakleder.296[55]
Hasan b. Vâkıd, Ubeydullah b. Büreyde aracılığıyla Babası Bürayde'den Resûlullah (s.a.v.)
Efendimizin:
"Cennete girmiştim. Beni genç bir kız karşıladı. "Sen kime aitsin?" diye sorduğunda, "Zeyd b.
Hârise'ye" diye cevap verdi" dediğini anlatır.297[56]
Bu hadisin isnadı "hasen" dereceli olup Onu Er-Rûyânî "Müsned adlı eserinde rivayet eder.298[57]
Yine bu hadisi Hammad b. Seleme, Ebû Hârûn el-Abdî-Ebû Saîd el-Hudri isnadıyla merfu olarak
nakleder.
Hammad b. Zeyd, Halid b. Seleme el-Mahzûmî'den naklediyor: Zey b. Harise (r.a.) şehid olduğunda
292[51] İbni Sa'd 3/45; El- Ma'rife vet-Târih 1/299; Buhârî Meğazî h. no: 4272.
293[52] Buhârî Eymân ven Nüzûr 6627. ve Fezailüssahabe 3730; Meğazî 4250; Ahkâm 7187; Müslim 2426; Müsned 2/20, 98, 106, 110; Bey. S. Kübra 3/128, 8/145,
10/44; İbni EbîŞeybe 12/139.
294[53] İbni Sa'd 3/44; Hakim 3/217; Müsned 5/204.
295[54] İbni Sa'd Tabakat 3/46 da yalnız Muhammed b. Ubeyd, Vail-el-Behiy- Aişe isnadıyla bunu Zehebi bir altta nakledecek.
296[55] Müsned 6/226,227, 218, 254. İbni Sa'd 3/46; Hakim 3/251.
297[56] İbni Asakir T. Tarih-i Dımeşk 5/462; Elbanî Sahîha 1859; Kenz 33299.
298[57] Er-Rüyânî.
Nebi (s.a.v.) evlerine geldi. Zeyd'in kızı Resûlullah'a doğru hıçkırarak ağlamaya başladı. Bunu duyan Resulü Ekrem'de ağlamaya başlayıp sesini koyuverdi. Sa'd b. Ubâde: Yâ Resûlallah! Bu ne?" diye sordu. Efendimiz de ;
"Bu sevgilinin sevgiliye duyduğu özlemdir" buyurdu.299[58]
Abdullah B. Ravaha (R.A)
O, Abdullah b. Ravâha b. Sa'lebe olup, Hazreç kabilesinden Ensar'dandır. Lakabı Ebû Amr'dır. Akabe gecesinde Peygamber'e biâta gelen delegelerden biridir. Bedir ve diğer birçok savaşa katıldı. Peygamberimizin şairidir. Ebu'd-Derdâ (r.a.)'ın da anneden kardeşidir.
Kendisinden, Ebû Hüreyre, bacısının oğlu Nu'man b. Beşîr, Zeyd b. Erkam ve Enes (r.a.)'lar hadis rivayet etmişlerdir. Tabiinden birçok âlim ondan mürsel olarak rivayette bulundu. Vakîdi; Onun künyesinin
Ebû Muhammed olduğunu "Ebû Ravâha'da dendiğini söyler.300[59]
Ümmû Derdâ, Ebu'd-Derdâ (r.a.)'dan nakleder: Biz Nebi (s.a.v.) ile çok sıcak bir günde bir seferde idik. Aramızda sadece Resûlullah (s.a.v.) ile, Abdullah b. Ravâha oruçlu idi.301[60]
Ma'mer, Sabit aracılığıyla Abdûrrahman b. Ebî Leylâ'dan naklediyor: Adamın biri Abdullah b. Ravâha'nın dul kalan eşiyle evlenmişti. Bu adam: "Seninle niye evlendiğimi anlayabiliyor musun?" dedi Kadın "hayır" diye
anlatasm diye evlendim" dedi. Ravi Abdürrahman der ki: Kadın ona birçok şeyler anlattı ama ben bunların çoğunu unutmuştum. Ancak, "Evinden dışarıya gitmek istediği zaman iki rek'at namaz kılardı, evine geldiğinde de iki rek'at kılar ve bunu hiç terketmezdi" dediği hatırımda kaldı.302[61]
Hişam b. Urve babasından naklediyor :
"Ve Şairler (e gelince) onlara azmış olanlar uyar" (Şuara ayet 224) ayeti gelince, Abdullah b. Ravâha: "Allah bilir ya bende bunlardanım" demişti Bunun üzerine Allah ;
"İman edip de salih ameller işleyenler müstesna" (Şuara 227) ayeti indi.303[62]
Denildiğine göre şu aşağıdaki şiir Abdullah b. Ravâha'ya ait olup Zeyd b.Erkâm'a hitab ediyor:
299[58] İbni Sa'd Tabâkat 3/47; Ahlakun-Nebî h. no: 91; Tehzîb-i Tarih-i Dımeşk 5/462.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/154-175
300[59] İbni Sa'd 3/525. Ondan Câbir (r.a) da rivayet eder.
301[60] Buhârî Savm h. no: 1945; Müslim 1122; Ebû Dâvûd 2409; İbni Mâce 1663.
302[61] Abdullah b. Mübarek Zühd.
303[62] İbni Sa'd 3/528.
Ey Zeyd! Ey uzun yolun zayıflattığı deve Zeyd!
Gece uzadı sen hidayete erdin artık in.
Yani "artık in de kavmi sür!" demektir.304[63]
Mus'ab b. Şeybe anlatıyor: Abdullah b. Ravâha çarpışmak için meydana indiğinde mızrakla vuruldu. Gelen kanı, eli ile tutup bununla yüzünü ovaladı. Sonra iki safın ortasına yıkıldığı zaman "Ey Müslü-man ordusu, kardeşinizin etini müdafa edin." diyordu. Müslümanlar onu oradan taşıyıp kenara çektiler. O, kan akması devam ederken ol-duğu yerde öldü.
İbni Vehb anlatıyor: Bana Ûsame b-Zeyd el-Leysî, Nafî'nin şöyle dediğini anlattı: Abdullah b. Ravâha'nm bir hanımı vardı, bu hanımla
cinsi münasebetten sakınırdı. Yine O'nun bir cariyesi vardı ve onunla cinsi temas yapmıştı. Karısı onun böyle birşey yapmasından korktuğu halde ona bunu sormuş. İbni Ravâha da, "sübhanallah!" diye cevap vermişti. Kadın da "haydi öyleyse bana birşeyler oku, okuyamazsın ki, zira sen cünüpsün" dedi. Abdullah b. Ravâha da şu şiiri okudu;
Allah'ın izni ile ben Muhammed'in semaların üstündeki zatın yükseklerden gönderdiği elçi olduğuna şahidim.
Yahya ve babası ikisinin de Rabbinden kabul olmuş bir ameli vardır305[64]
Bu şiirin Hassan b. Sabit'e ait olduğu da rivayet edilir.306[65]
İbnü Vehb, Abdürrahman b. Seİman-ibnü'l Hâd isnadıyla nakleder ki; Abdullah b. Ravâha'nın eşi Abdullah'ı cariyesinin üzerinde görmüş ama Abdullah bunu inkâr etmiştir.
Kadın da, "Haydi oku öyleyse!" deyince, Abdullah bu şiiri okudu: -Şahidim ki, Allah'ın va'di haktır ve ateş de kâfirlerin ebedî istirahatgahıdır.
- Şüphesiz Arş suyun üzerinde dolaşıyor, Arşın üzeri Alemlerin Rabbinindir.
- Onu Melâike-i kiram taşımakta, onlar İlahın mukarrab melekleridir.
Bunu duyan eşi de: "Allah'a iman ettim güzü yalanladım" dedi, Abdullah b. Revâha bunu Nebi (s.a.v.)e anlatınca Efendimiz güldü.307[66]
Musa b. Ca'fer b. Kesîr, Abdûlazîz b. Macişûn yolu ile Sika birinin: "Abdullah b. Revâha'yı hanımı, cariyesi ile yattı diye itham etti... diyerek yukarıdaki kıssayı anlattığını" rivayet etti.
304[63] Divanü Abdullah b. Ravâha s. 99.
305[64] Abdullah b. Ravâha Divan sayfa 97.
306[65] Hassan b. Sabit Dîvan sayfa 319.
307[66] Tehzîb'i Târîh-i Dımışk 7/395.
İbni İshâk: "Abdullah b. Revâha'nın soyunu devam ettirecek nesli olmamıştır" der.308[67]
Mute Harbinde Şehit Olanlar
Mute'de şehit düşenler şunlardır:
1- Abbâd b. Kays el-Hazrecî (Uhutta bulunanlardan)
2- El-Hâris b. en-Nurmân b. Usaf en-Neccârî
3- Mes'ud b. Süveyd (veya b. el-Esved) b. Harise el-Ensârî,
4- Vehb Sa'd b. Ebî Salih el-Âmirî
5- Zeyd b. Ubcyd b. el-Muallâ el-Hazrecî (Babası Ubcyd Uhutta Şchıd Oldu)
6- Abdullah b. Saîd b. el-Âs b. Ümcyyc el-Emevî, (Bu zat'ın Yemane Harbinde öldürüldüğü de
söylenir.)
7- Ebû Kilâb b. Ebî Sa'sa'a,
8- Câbir b. Ebî Sa'sa'a el-Hazrecî. 309[68]
Efendimizin Elçileri
Bu yıl (8. yıl) Peygamber (s.a.v.), civardaki krallara mektuplar yazarak onları Allah'a davet etti.
Said b. Ebî Arûbe, Katâde yoluyla Enes (r.a.)'tan nakleder: Resûlullah (s.a.v.) vefatından önce
Kisraya, Kayser'e, Müslüman olarak ölen Necaşiden sonra Habeşistanda hükmü ele geçiren
Necaşîye ve her Cebbar'a mektup yazıp yollayarak onları Allah'ın dinine davet etti. Haberi Müslim
naklediyor.310[69]
Bu hadiste, Nebi (s.a.v.)'in Allah'a davet için Necaşi'ye bu sekizinci yıl içinde yazdı diye birşey yok.
Burada bu bahsedilmiyor. Necaşî'ye yazılan mektup Önceki Müslüman Necaşî'nin ölümünden sonra
olmuştur. Onun ölümü de ilerde geleceği gibi dokuzuncu senede olmuştur. Allah daha iyi bilir.311[70]
308[67] İbni Sa'd bunu senetsiz olarak 3/526 da nakleder.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/175-178
309[68] Vâkidî de Sürâka b. Amr b. Atıyye ismini verir ve Abbad b. Kays'i da Ubâde b. Kays diye kaydeder. İbni Hişâm bunlardan sonra Sa'd b. Haris'in iki oğlu Amr ve
Âmir'ide kaydeder.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/178
310[69] Müslim Cihad h. no: 1774; Beyh. Delâil 4/376.
311[70] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/179
Dıhyetü'l Kelebi’nîn Bizans Elçiliği
İbrahim b. Sa'd, Salih b. Keys ân-İbni Şihab-ı Zührî- Ubeydullah b. Abdullah isnadıyla, İbni Abbas (r.a.)'dan naklediyor: Peygamber (s.a.v.) İslâm'a davet eden bir mektubu Kaysere yazdı ve bu mektubunu ona Dıhyetü'l Kelebi ile yolladı. Dıhyeye, mektubu Kayser'e ulaştınvermesi için önce Busra(daki bölge) kiralına vermesini tenbih etti. Busra lideri de mektubu Kaysere teslim etti. Allah'ın İran ordusunu bozguna uğratıp geri püskürttüğünden dolayı başından geçen bu hayırlı belaya şükretmek için Kayser, İliya'ya (Kudüse) gitmek için Hımıştan hareket etmişti. Resûlullah'ın mektubu Kaysere ulaşipta onu okuduğu zaman; "bana O'nun kavminden birini tutup gelin" diye emir verdi.
İbni Abbas devamla der ki: Bana Ebu Sûryan haber verdi ki, Peygamber (s.a.v.)'le Kureyş kâfirleri arasında sulh yapıldığı süre içinde kendisi Kureyşli bir grubla beraber ticaret yapmak üzere Şam diyarına gelmiş bulunuyormuş. Ebû Süfyan şöyle anlattı:
-Kayser'in elçisi bizi Şam diyarının bir yerinde buldu. Bizi alıp İliya'ya geldi. Bizi Kayser'in yanma soktu. Bir gördük ki, O tahtına o-turmuş, başında tacı var, Etrafını da Rum büyükleri çevirmiş. Tercümanına:
"Sor onlara, hangisi, o kendini Peygamber diye iddia eden adama akrabalıkta daha yakın?" dedi. Ben:
"Ona nesebce en yakın akraba benim" dedim.
"Onunla senin arandaki akrabalık ne?" dedi. Ben:
"O, benim amcam oğludur" diye cevap verdim. Gerçekten de, Kervanda o gün benden başka Abdi-Menâf oğullarından kimse yoktu. Kayser:
"Onu bana yaklaştırın?" dedi. Sonrada arkadaşlarımın benim arkama durutulmalan emrini verdi. Sonra tercümanına, şu adamın arkadaşlarına: "şimdi ben buna, kendisinin Peygamber olduunu iddia eden zat, hakkında sorular soracağım. Eğer bu adam bana yalan söylerse sizde onu yalanlayacaksınız, dediğimi, söyle" dedi.
Ebû Süfyan der ki: Vallahi! Arkadaşlarımın beni yalanla itham etmelerinin meydana getireceği utanma (haya) olmasaydı, kesinlikle o gün yalan söylerdim. Sonra tercümanına: "Ona sor, O zatın sizin aranızdaki soyu nasıldır" dedi. Ben:
"O bizim aramızda soylu biridir!" dedim. Kayser:
"Bu Peygamberlik iddiasını sizde bu zatdan önceden söyleyen oldu mu?" dedi. "Hayır" dedim. O:
"Bu iddialarını ortaya atmadan önce onu yalancılıkla suçlar mıydınız?" dedi. "Hayır!" dedim.
"Babaları arasında kral var mıydı?" dedi. "Hayır!" dedim. "Ona tabi olanlar toplumun ağaları mı, yoksa zayıfları mı?" dedi.
Ben "ağalar ne gezer, aksine zayıfları!" dedim.
"Sayıları artıyor mu eksiliyor mu?" dedi. "Artıyorlar!" dedim.
"Onun dinine girdikten sonra, o dini beğenmeyerek geri çıkan oluyor mu?" dedi. "hayır!" dedim.
"Peki verdiği sözü bozduğu olur mu?" dedi.
Ben "hayır! ama biz şimdi onunla bir anlaşma süresi içindeyiz, sonra onu bozarak böyle bir ihanete gireceğinden korkuyoruz" dedim.
Ebû Süfyan bu sözü ile Efendimizin onlarla Hudeybiye günü yaptığı ve bitimi Feth gününe kadar olan anlaşmaya işaret ediyordu.
Ebû Süfyan der ki: İşte ben, hakkımda arkadaşlarımın yalan söylediğimi yayacakları korkusu çektiğim bu sözden başka bu cevaplara hiçbir kelime katma imkânı bulamadım. Kayser, "Onun sizle, sizin onunla çarpıştığınız oldu mu?" dedi. "Evet!" dedim.
"Peki Onun ve sizin savaşımz nasıl geçiyor idi?" dedi. Ben, "O bir değiş tokuş gibi idi, bazen o zafere ulaşıyordu bazen biz" dedim.
"O size ne emrediyordu?" dedi "O bize "Allah'a kulluk yapmamızı, O'na hiçbirşeyi ortak yapmamamızı emrediyor, babalarımızın taptıklarına tapmayı yasaklıyor, namaz kılmamızı, doğru olmamızı, namusluluğu, verilen söze vefalı kalmayı ve emanetin sahibine geri verilmesini emrediyor" dedim.
İşte o zaman Kayser tercümanına dedi ki:
(Buna söyle, ben ona "aranızda soyu nasıldır?" dedim. Sen onun soylu olduğunu iddia ettin. İşte gerçek Peygamberler böyle olur, onlar kendi milletinin en soylu ailelerinden gönderilir.
Sana, "Bu iddiayı Ondan önce yapan oldu mu?" dedim, sen "hayır" dedin. Ben derim ki: "Eğer bu iddiayı ondan Önce aranızda ortaya atan biri olaydı "bu Adam kendinden önce ortaya atılan bir iddiayı taklit e-diyor" diyecektim.
" Sana, "O bu iddiasını ortaya atmadan önce onu yalancılıkla itham ettiğiniz olumluydu?" dedim, "hayır!" dedin. Bende anladım ki, O zat insanlara karşı yalan söyleraezse, Allah'a karşı yalan söyleyecek biri de değildir.
Sana, "Onun ecdadı içinde kral var mı?" diye sorduğumda, "hayır!" dedin. Ben de, "eğer ecdadı arasında bir kral olsaydı bu iddia ile ecdadının krallığını geri istiyor diyecektim.
Ben sana, "Ona toplumun ağaları mı, garibanları mı uyuyor" diye sordum sen, onların zayıflarının O'na uyduğunu iddia ettin. İşte gerçek Peygamberlerin ümmeti de böyle olur.
Sana, "onlar artıyor mu, eksiliyor mu?" dedim. Sen onların arttığım iddia ettin. İşte îman işi böyle olur. Tamamlanana kadar artar.
Sana, "Onun dinine girdikten sonra beğenmeyerek çıkan oluyor mu?" dedim, "hayır! dedin. İşte
imanın beşâşeti kalbe girdiği an böyle olur. Artık O'nu hiç kimse aşağılayamaz.
Sana, "ahdini bozar mı?" diye sordum? "hayır!" dedin, işte Peygamberler böyle olur asla verdiği sözden caymazlar.
Sana, "O size, siz de O'na saldırdınız mı?" diye sordum, "sen bunun meydana geldiğini ve sizin ve onun harbinin aranızda değiş tokuş gibi olduğunu "söyledin. İşte Peygamberler böyle olur. Bazen bir şeyle imtihan olunurlar sonuç onların lehine çıkar.
Sana, "size bu zat ne emrediyor" dedim. Sen O'nun size "Allah'a tek olarak ibadet etmenizi, O'na hiçbir şeyi şirk koşmamanızı, emredip, ecdadınızın taptıkları putlara tapmayı yasakladığını, namazı, doğruluğu, namusu, verilen söze vefalı olmayı ve emaneti geri vermenizi emrettiğinizi" söyledin.
İşte bütün bunlar bir hak Peygamberin sıfatıdır. Ben böyle bir Peygamberin geleceğim kesin biliyordum, ama onun sizden olacağını bilmiyordum. Eğer senin bu dediklerin gerçek ise, onun şu ayaklarımı bastığım yerlere sahib olması yakındır. Eğer ona ulaşabilme ümidim osaydı ona kavuşmak için bütün zorluğa katlanırdım. Eğer yanında olsaydım kesinlikle ayaklarını yıkardım, dedi.
Sonra Kayser, Peygamberin mektubunu istedi. Emir verdi açılıp okundu. İçinde şunlar yazılıydı:
"Bismillahirrahmanirrahim:
Abdullah oğlu Muhammedi'den Rum büyüğü Hiraklius'a Selam hidayete uyanlara olsun, ama bundan sonra:
— Ben seni İslâm daveti ile -hakka- çağırıyorum. İslâm'a gir ve kurtul. İslâm ol, Allah sevabını -hem eski dinin hem yenisinin sevabı olarak- iki kat verecektir. Eğer kabul etmeyecek olursan bütün çifçilerin günahı da sana yüklenir. Ve "Ey Kitâb Ehli! Bizimle sizin aranızda eşit olan; "Allah'dan başkasına ibadet etmeyeceğiz, O'na hiçbir şeyi ortak tutmayacağız, Allah dışında birimiz diğerimizi Rab'ler edinmeyeceğiz" cümlesine gelin. Eğer yüzçevirirlerse onlara "şahitler olun bizler Müslümanız deyin"
Ebû Sûfyan der ki:
— Kayser bu sözünü tamamlayınca, etrafındaki rumların sesleri yükselip gürültü çoğaldı. Ben ne dediklerini adamıyordum. Kayser de emir verdi huzurundan çıkarıldık. Oradan arkadaşlarımla beraber çıkıp başbaşa kaldığımızda onlara: "Bak hele, Ebû Kebşe'nin oğlunun işi i-yice kökleşiyor, şu sarı denlilerin kralına bakın, bu da ondan korkuyor" dedim. Ebû Sûfyan der ki:
"Vallahi ben O'nun bu dininin her şeye üstün geleceğini bildiğim halde, Alah kalbime İslâm sevgisini sokana kadar, Onu sevemeden zelil bir şekilde yaşadım durdum."
Bu hadisi Buharı ve Müslim İbrahim b. Hamza'dan naklettiler.312[71]
Yine Buharı ve Müslim bu haberi Ma'mer b. Râşid-Ubeydulîah- yolu ile İbni Abbas(r.a.)'dan
312[71] Buhârî Cihad 56/102. h. no: 2941; Müslim Cihad h. no: 1773; Buhârî Hadisi Be'dül Vahy'de de alır ve sonu daha uzundur.
naklederler ki, Ebû Sûfyan kendisine şöyle anlatmış:
- Benimle Resûlullah'ın arasındaki O sulh süresi içinde ticarete gitmiştim. Ben Şam diyarında iken Resûlullah'ın mektubu Hiraklius'a getirilmiş......
Ebû Sûfyan gerisini aynen İbrahim b. Hamze hadisindeki gibi anlatmış.313[72]
Yine aynı haberi Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk-Zührî ile başlayıp üst isnattaki gibi nakleder. İşte bu rivayette Ebû Sûfyan'm şu ifadeleri vardır:
Şu Hudeybiye anlaşması bizimle Nebi (s.a.v.)'in arasında yapılınca Şam'a ticarete gittim. Vallahi Mekke'de ne kadar tanıdığım kadın ve erkek varsa bana ticaret için yük yüklediler. Malları alıp Gazze şehrine geldik. İşte bu, Kayser'in kendi ülkesindeki Sasani ordusunu yenip o-radan çıkardığı ve İranlıların yıktığı en büyük saliblerini (Haç armalarını yerine geri iade ettiği zamandı.
Bu istağfuruz'u (salî'bi) İranlılar yerinde söküp götürmüşlerdi. Bu hadise Kayser'e haber verildiğinde -ki o zaman Hımista'ki ordu karargahında idi- Ora halkına teşekkür ve Allah'a şükretmek için Kudüsü Şerife doğru yola çıktı.314[73] Kendisine halılar serilmiş ve üzerine reyhan serpilmişti. İliya'ya varınca orada namaz kıldı.
Bir sabah tasalı olarak kalkıp gözlerini semada gezdirdi. Patrikleri, "Ey Kral bugün üzüntülüsün" dediler, "evet" dedi. "ne için?" dediler. O: "bu gece Sünnetli kavmin kralının zuhur ettiği rüyamda gösterildi." "Vaİlahi Yahudiler hariç sünnet olan hiçbir ümmet bilmiyoruz, onlarda senin saltanatında elinin altındadır. Eğer senin kalbine onlardan bir şüphe geldiyse ülkenin her tarafına adamlar yollayıp Yahudilerin boynunu vurdur ve bu tasam at" dediler. Onlar bu konuyu konuşurlarken Busra emirinin elçisi beraberinde kendilerine elçi olarak gelen bir a-damla beraber çıkageldi ve Kayser'e:
"Ey Kral! Şu koyun ve deve sahibi arablardan birisidir. Ülkesinde meydana gelen bir olayı sana anlatacak, sen buna onu sor" dedi. Arap yanına yaklaşınca tercümanına, "Buna, ülkesindeki o haberi sor" dedi. Arap yanına yaklaşınca tercümanına, "Buna ülkesindeki o haberi sor" dedi. O da sorunca arap:
"O zat, Kureyş'ten biri olup Peygamberlik iddiasıyla ortaya çıktı. Bir kısmı ona uydu bir kısmı uymadı. Aralarında harb oldu." dedi. o zaman Kral:
"Bu adamın elbisesini soyun" dedi. Baktılar ki o da sünnetli, kral: "vallahi rüyamda gösterilen bu idi, sizin dediğiniz değil" deyip, polis şefini çağırdı ve Şam'ın altını üstüne getir ve şu adamın kavminden birini bul getir de o Peygamberi soralım" demiş.
Ebû Sûfyan der ki: Valİahi biz arkadaşlarımızla daha Gazze şehrinde iken askerler bize saldırıp, "siz hangi millettensiniz?" dediler, biz haber verince hepimizi alıp Hiraklius'a getirdiler. Vallahi liderlik yapmış kimseler arasında bu sünnetsiz -yani Hiraklius- heriften daha dâhi birini hiç görmemiştim.
313[72] Buhârî Tefsir 65/3 Âli İmran 4. Müslim Cihad 1773.
314[73] Zehebî Metninde bu kelime Müteşekkiran yerine "Mütenekkiran" diye dizilmiş ki doğrusunu Beyhakîye göre düzelttik.
Yanma vardığımızda bize, "hanginizin akrabalığı ona tam ulaşıyor?" dedi. "Benim" dedim. "Yaklaş!" dedi. Beni önüne oturtup arkadaşlarımı da arkama oturttu.
Ebû Sûfyan bundan sonra Hirakl'm kendisine sorduğu soruları ve verdiği cevbaları aynen yukarda geçen hadisteki gibi anlatır, lâkin bu rivayette Efendimizin (s.a.v.) mektubundan bahsetmez.
Zehebî der ki: Bu hadiste gördüğünüz gibi birtakım acayip bilgiler var ki, bunları Ma'mer ve Salih, Ebû Sûfyan'ın bu hadisinde bunları anlatmazlarken İbni İshâk tek olarak nakleder.315[74]
Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan, Zührî yolu ile naklediyor: Bana Hıristiyan papazlarından O zamana yetişen biri şöyle anlattı:
Dıhye b. Halife, Hıraklius'a o mektubu getirdiğinde içinde şunlar yazılıydı:
"Bismillahirrahmanir rahim.
Allah Resulü Muhammed'den, Rum Ulusu Hıraklius'a:
— Hidayete uyanlara selam olsun. Emma ba'dü:
— islâm ol ki kurtulasm. İslâm'a gir Allah sevabını iki kat verecektir. Eğer reddedersen çiftçilerin günahı da senin üzerine olur..."
Hiraklius bu mektubu okuyunca onu göksü ile butları arasına yani kuşağına koydu, sonra Roma'da bulunan bir adama Resûlullah'ın kendine gönderdiği ile ilgili bir mektup yazdı. Bu zat İbranice bilirdi. Hiraklius'a gönderdiği cevabında, "o zatın beklenen Peygamber olduğunu bunda hiç şüphe olmadığını ve derhal ona uyması gerektiğini" anlattı.
Hiraklius'ta Rum ileri gelenlerine emredip krallık ma'bedinde .toplandılar. Sonra onlara emredip kapıları üzerlerine kapatıldı. Kendisi de onları yüksek bir kuleden gözlemeye başladı. O onlardan korkuyordu. Onlara: "Ey Rum topluluğu! Bana Ahmed (a.s.)'m mektubu geldi. Vallahi O, bizim beklemekte olduğumuz, adım kitabımızda bulduğumuz, kendisini alametleri ve zamanı ile tanıdığımız Peygamberin ta kendisidir. Ona teslim olup uyun ki dünyanız ve ahiretiniz kurtulsun" dedi. Bunu duyunca tek adam gibi hep bir ağızdan homurdanıp Kilisenin kapısına koştular, ama onu üzerinden kilitlenmiş buldular. Hirakl onların vaziyetinden korktu ve askerlerine, "onları bana geri getirin!" dedi. Onlarda geri geldiler. O zaman Hiraklius: "ben deminki sözleri sizin dininize olan salabetinizin/bağlılığınızın nasıl olduğuna ortaya çıkarıp bakayım diye söylemiştim. Beni sevindiren durumunuzu gördüm" dedi. Rumlarda ona secde ettiler. Sonra kapılar açıldı ve Rumlar gittiler.316[75]
İbnü Lehî'a, Ebu'l Esved yoluyla Urve'den naklediyor: Ebû Sûfyan arkadaşlarıyla Şam'a ticarete gitmiş, bu sırada da Resûmllah'ın zuhur haberi Hiraklius'a ulaşmıştı. Hirakl bu durumu öğrenmek için Şam'daki arab emirine haber salıp, kendisine bu konuyu anlatacak araplardan birkaç kişi gönderilmesini emretti. O da ona Ebû Sûfyan'la beraber otuz kişi yolladı. Ebû Sûfyan, Hirakl'in yanma İliya'daki kilisede girdi. Hirakl onlara Nebi (s.a.v.)'i sordu. Onlarda, "O sihirbaz, yalancı biri"
315[74] Beyh.Delâil 4/382.
316[75] Beyhakî Delâil 4/384.
dediler. O da, "Siz bana, "Ona en yakın akraba olanınız ve onu en iyi bileniniz kimdir onu haber verin?" dedi. Onlar: "şu onun amca oğludur, onunla savaşmıştır" diye Ebû Sufyan'ı gösterdiler... İbnü Lehî'a hadisin gerisini yukarıda geçen Zührî rivayetine yakın ifadelerle naklediyor.317[76]
Kisra'ya Gönderdiği Mektup
Buharı der ki: Bize Yahya b. Ebî Bükeyr, Leys -Yûnus- İbni Şihâb-Ubeydillah isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle dediğini anlattı: Resûlullah (s.a.v.) mektubunu Kisrâ'ya yolladı. Elçisine, bu mektubu Kisra'ya teslim etmek üzere, Bahreyn emîrine vermesini emretti. Kisra, mektubu okuyunca yırtıp attı. Sandığıma göre Said b. Müseyyeb: "Resûlullah (s.a.v.)'de "onların paramparça olmaları için onlara beddua etti" diye söylerdi.318[77]
Ez-Zühlî Muhammed b. Yahya der ki: Bize Ahmed b. Salih, İbnü Vehb -Yûnus- İbni Şihab-i Zührî-isnadıyla Abdurrahman b. Abdi'l Kârî'nin kendisine şöyle dediğini haber verir: Resul-ü Ekrem bir gün hutbe okumak üzere minberde ayağa kalktı, Allah'a, Hamd, Sena ve teşehütte bulunup sonra da ;
"İmdi, ben bir kısmınızı acem krallarına -elçi olarak- yollamak istiyorum. Artık İsrailoğullarının İsa'ya muhalefet ettiği gibi siz de bana muhalefet etmeyin!" buyurdu.
Muhacirler: "Vallahi biz hiçbir hususta sana muhalefet etmeyeceğiz. Sen bize yeterki emret ve bizi yolla" dediler. Nebi (s.a.v.)'de Şucâ b. Vehb'i Kisra'ya yolladı. Suca yola çıkıp Kisra'ya geldi. Kisra o zaman Medayin'de idi. Şuca'a yanına girmek için izm istedi. Kisra adamlarına -meşhur-Eyvan'ınm süslenmesini isteyip, süsleme bittikten sonra İran ulularına giriş izni verdi. Bunlardan sonra da Şucâ1 b.Vehb'e i-zin verdi. Şucâ yanına girince Kisra Resûlullah'ın mektubunun ondan alınmasını emretti. Şucâ'da; "hayır! Onu Peygamberin bana emrettiği üzere ancak ben vereceğim!" dedi. Kisra "yaklaş öyleyse" dedi. Suca yaklaştı ve mektubu ona uzattı. Kisra mektubu alıp Cıra halkından olan bir katibini çağırdı ve katip mektubu ona okudu. İçinde:
- Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'den, İran Ulu'su Kisrâ'ya.. diye başlayan bir yazı vardı. Resûlullah'ın mektubu kendi adıyla başlaması onu çok öfkelendirmişti. Bağırıp öfkelendi ve mektup okunup içindekinin ne olduğunu anlamaya vakit kalmadan mektubu alıp yırttı. Emir verdi ve Şuca'da huzurdan çıkarıldı. Şuca'da atma binip geçip gitti. Kisra'nın öfkesi inip sakinleşince Şucâ'ı arattiysa da bulamadı. Şuca'da Peygamber (s.a.v.)'e gelip vaziyeti anlattı. Nebi (s.a.v.) bunun
üzerine: "Allah'ım sende onun mülkünü parçala" buyurdu.319[78]
Ebû Avâne, Simâk b. Harp aracılığıyla (Câbir b. Semura (r.a.)'dan Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle
317[76] Beyh. Delâil 4/384, 385; Urve, Meğazi sayfa 196, 197.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/179-187
318[77] Müsned 1/243, Beyh. Delâil 4/387; İbni Sa'd 1/260.
319[78] Müsned 3/442; Beyh. Delâil 4/388; İbni Sa'd 1/260.
buyurduğunu anlatır:
"Beyaz saraydaki Kisrâ'nm hazinelerini Müslümanlardan bir gurup kesinlikle ele geçirecektir." Hadisi Müslim rivayet ediyor.320[79]
Yine bu haberi Esbat b. Nasr, Simâk yolu ile Cabir b. Semure'den aynı metinle nakleder. Ancak burada Cabir'in: "Ben ve babam bu fetihte vardık. Bu hazineden taksimatta bana da bin dirhem hisse düş-müştü." dediği de kayıtlıdır.321[80]
Efendimizin Kisra'nın Ölümünü Bildirmesi
Ahmed b.Velîd el-Fehhâm anlatıyor: Bize Esved b. Amr -Hammed b. Seleme- Humeyd - Hasen - insadıyla Ebû Bekra' (r.a.)'dan şöyle rivayet etti: İranlılardan biri Nebi (s.a.v.)'in yanına gelmişti. Nebi (s.a.v.) ona: Benim Rabbim, senin rabbini -yani Kisrayı- öldürmüştür" buyurdu. Ebû Bekra (r.a.) der ki: Efendimiz (s.a.v.)e: "Kisra, ölünce yerine kızının kıraliçe olması için onu halef yaptı" denildi de bunun üzerine Nebî (sav): "kadının hükümran olduğu bir millet iflah olmaz" buyurdu.322[81]
Yine Dihye hadisindeki rivayete göre, Dihye, Kayser'in yanından dönünce, Efendimiz'in yanında Kisra'nın San'a Vadisi tarafından gönderilen elçilerini buldu. Kisra, Yemen'in San'a daki vadisine tehdid mektubu yollayıp:
"Sen, senin topraklarında ortaya çıkan birinin, beni kendi dinine davet etmesine karşı, sen bana yetmiyecek misin? Ya sen benim adıma bu işe yetersin ya da sana yapacağımı yaparım" dedi. Vali de Nebi (s.a.v.)e elçilerle birde mektup yolladı. Peygamber (s.a.v.) onları onbeş gün alıkoyup sonra;
"Haydi emirinize gidin ve ona "Benim Rabbimin onun rabbini dün gece öldürdüğünü söyleyin" buyurdu.323[82]
Ebû Bekir b. Ayyaş, Davud b. Ebî Hind -babası isnadıyla Ebû Hureyre den naklediyor: Sa'd (r.a.) Nebi (s.a.v.)'e geldi ve "Kisrâ öldürüldü -veya helak oldu- dedi. Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah Kisrâ'ya lanet etsin. İnsanların ilk helak olacak olanı İranlılar, sonra araplardır"324[83]
Muhammed b. Yahya, Ya'kub b. İbrahim, babası yolu ile- Salih'ten o da Zührî'den nakleder, Zührî der ki: Bana Ebû Seleme anlattı ki;... Yine bu hadisi Leys, Yunus- İbni Şihab-ı Zührî isnadıyla Ebû Seleme'nin şöyle anlattığını nakleder: (Metin Salih'in rivayetine aittir);
320[79] Müslim Fiten 52/18 h. no: 2919; Beyh. Delâil 4/388; Müsned 5/100; Tab. Kebîr 2/243.
321[80] Beyh. Delâil 4/389.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/187-189
322[81] Müsned 5/43; Beyh. Delâil 4/390; Hakim 4/525; İbni Adî el-Kâmil 2/570.
323[82] Müsned 5/43; İbni Sa'd 1/260 Beyh. Delâil 4/390; Ebû Nuaym Delâil 122.
324[83] Müsned 3/513; Beyh. Delâil 4/391; T. T. Dımışk 1/65.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...