02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 22. BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 22. BÖLÜM)
Hayber Fethinin Mekke'de Duyuluşu Haccâc B. Ilât Es-Sülemî Hadîsi
Urve ve Musa b. Ukbe "Meğazi"lerinde anlatırlar :
-Kureyşliler, Peygamber (s.a.v.)'in Haybere doğru sefere çıktığını duyduklarında aralarında sonucun ne olacağını tahmin ederek bahse giren, idiayı kazanana ödül koyan bir takım kimseler vardı. Bunlardan kimisi, "Muhammed galib gelecek" derken kimisi de, "iki anlaşmalı kavimle bir olan Yahudiler galib gelecek" kehanetinde bulunurdu.
İmrü'l Kays'm torunu olan Haccâb b. İlât el-Behzî de bu sıra Müslüman olup Hayber fethine katılmıştı. Nikahı altında, Ümmü Şeybe el-Abderiyye vardı. Haccac'ın çok malı vardı. Onun Benî Sülym topraklarında işlettiği maden ocağı da vardı. Nebi (s.a.v) Hayberi ele geçirince Haccac :
-"Yâ Resûlallah! Benim eşimin yanında hayli altınım var. Eğer hanımım ve ailesi benim Müslüman olduğumu bir haber alırsa artık benim ne malım ne mülküm var sayılır. Bana izin versen de bu haber o-raya varmadan önce ben onlara ulaşayım" dedi. Musa b. Ukbe hadisin gerisini aşağıdaki gibi nakletti:176[43]
Yine bu hadiseyi Muhammed b. Sevr (metin bunun rivayetinindir) ile Abdürrezzak, Ma'merden şöyle nakleder: Sabit el-Bünânî'yi şöyle derken işittim: Enes (r.a.) anlattı: "Resûlullah Hayberi fethedince Haccâc b. Hat;
- "Yâ Resûlallah! Benim Mekkede malım ve ailem var. Ben onları getirmek istiyorum. Eğer onlara senin ağzından bir şeyler uydurup söylersem bu yalan bana helal olur mu?" diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) de ona "dilediğini söyle" iznini verdi. O da Mekke'ye varınca: "Sakın benim sırrımı söyleme! benim sendeki malımı da topla. Zira ben Muhammed'le arkadaşlarının koyunlarını satın alacağım. Zira onlar yenilip esir olmuşlar, mallarına el konulmuş" dedi.
Bu haber Mekke'de hemen yayıldı. Bu, Müslümanlara pek ağır ve dokunaklı geldi. Müşriklerde sevinç ve gururlarını meydana döktüler.
Bu haber Abbas (r.a.)'a ulaşınca dizlerinin bağı çözülüp yere çöktü ve yerinden kalkmaya tahammülü kalmadı.
Ma'mer devamla der ki: Bana Osman el-Cezerî, Miksem'in şöyle dediğini anlattı: Abbas (r.a.) o anda, Kuşem adlı oğlunu alıp sırtını duvara yasladı, oğlunu da kucağına bastırıp:
175[42] Beyhakî Delâil 4/261; Abdürrezzak Musannef h. no 10019.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/99-103
176[43] Beyh. Delâil 4/265; İbni Hişâm İbni İshaktan senetsiz olarak aynı bilgileri verir 4/46.
-"Gel Kuşem, gel ey kalkık güzel burunlu Muhammed'e, inan ve ihsan sahibi Allah'ın Nebisine, Allah'ın rezil etmeyi istediği kişileri kendisiyle rezil ettiği zat'a benzeyen!" dedi.
Enes hadisinde Ma'mer b. Raşid, Enes'den şunu nakletti.
-Abbas (r.a.) kendi kölesinin birini Haccac'a yollayıp,"Yazıklar olsun sana, sen nasıl bir haber getirdin ne diyorsun? Allah'ın - inananlara- va'di, senin getirdiğin bu haberden daha hayırlı idi" diyerek durumu sordurdu. Haccac'da, "Ey köle, sen, Ebu'1-Fazl Abbas'a benden selam söyle ve ona evinin birinde yalnız beklemesini benim ona geleceğimi, zira vereceğim haberin onu sevindireceğini söyle !" dedi.
Köle, Abbas'ın kapısına geldiğinde, "müjdelerim yâ Ebe'l Fazl!" diye bağırdı. Bunu duyan Abbas sevincinden yerinden fırlayıp onun iki gözleri arasından öpüp köleyi âzâd etti.
Sonra da Haccac gelip, Resûlullah'ın Hayberi fethettiğini, mallarını ganimet olarak aldığını, Resûlullah'ın Safiyye'yi seçip kendisine ayırdığım ve onu ailesine dönmek ya da âzad edilerek eşi olabileceği hususunda muhayyer bırakınca Safîyye'nin azat olarak eşi olmayı seçtiğini anlatıp, "Lakin benim burada malım mülküm var. Ben bunları toplayıp götürmek istedim ve Resûlullah'tan müşriklere dilediğim yalanı söyleyebilme izni aldım. Ya Abbas üç gün bunları sakla ve kimseye deme, ama sonra bildiğin gibi söyle," dedi.
Hanımı onun mallarını toplayıverdi. O da bunları alıp yola çıktı. Üç gün sonra Abbas, Haccac'ın hanımına geldi ve, "kocan ne etti?" deyince kadın, "kocam falan gün gitti ama Yâ Abbas! Allah sana özgürlük versin, sana ulaşan haber bize de pek ağır geldi" deyince, O: "Evet,
Allah beni mahzun etmez. Hamdolsun ancak sevineceğimiz şeyler oldu. Allah (c.c.) Peygamberi ve Hayber fethini nasib etti. Orada Allah'ın hükmü üzere hisseler bölüşüldü.
Resûlullah, Huyey kızı Safîyye'yi kendine aldı. "Eğer kocanda senin lehine bir ihtiyacın varsa hemen git ve kocana yetiş" dedi. Kadında, "Vallahi sanıyorum ki doğrusun." dedi.
Sonra Abbas (r.a.) Kureyşlilerin meclisine geldi. Onlarda kadının dediği gibi deyince Abbas'ta kadına verdiği cevaptaki gibi onlara durumu anlattı.
Böylece Abbasın bu haberiyle Allah Müslümanlardaki tasa ve ü-züntüyü giderip onu müşriklerin üzerine çevirdi. Müslümanlar Abbas'a geldiler, o da onlara durumu bildirdi.73
İmam Malik, Sevr b. Zeyd ed-Deylî, İbnü Mutî'ın kölesi Ebû'l Gays-Sâlim isnadıyla, Ebû Hureyre (r.a.)'tan şöyle dediğini rivayet e-der: Hayber harbi senesi Resûlullah'la beraber gazaya çıktık, Hayberi fethettik elbise, eşya, sığır deve ve bahçe dışında ne altın ne de gümüş ganimet alabildik.
Resûlullah (s.a.v), Teymâ ile Hayber arasında bulunan Vadî'l Kura'ya (köyler vadisine) doğru yöneldi. Resûlullah'ra Mid'am adlı bir köle hediye edilmişti. Vadi'l Kura'ya varıldığı esnada o, Resûlullah'in devesinin yükünü indiriyordu ki, nereden atıldığı belli olmayan, serseri bir ok gelip onu öldürdü. Bunu görenler; "Cennet ona afiyet olsun!" dediler. Resûlullah (s.a.v.) de ;
tut! tali
"O'nun Hayber günü, gazilere taksim olunmadan, ganimet malından aldığı peştemal, onun üzerine ateş olarak parlayacaktır" buyurdu. Ashab bunu duyunca, adamın biri bir ayakkabı tasması getirdi ve Resulü Ekrem'e verdi. Nebi (s.a.v.)'de ;
"Ateşten bir bağ-veya ateşten iki bağ" buyurdu. Hadisi Buharî ve Müslim naklediyor.177[44]
Vakıdî anlatıyor: Bana Abdurrahman b. Abdilazîz, Zühri-Ebû Seleme isnadıyla Ebû Hüreyre'den şöyle nakletti: Resûlullah ile beraber Hayber'den çıkıp Vâd i'l Kura'ya vardık. Riyâa b. Zeyd el-Cüzâmi daha önce Efendimize (s.a.v) Mid'am denen bir köle hediye etmişti.
Vadi'l Kura'ya indiğimizde oradaki Yahudilere gittik, bir kısım arablar oraya yerleşmiş idi. Mid'am, Efendimizin yükünü indirdiği sırada Yahudilerde bizi ok atışıyla karşılamışlardı. Biz harp hazırlığı yapmamıştık. Onlar da isteklerini bağıra bağıra anlatıyorlardı. O sıra serseri bir ok gelip Mid'am'a saplanıp onu öldürdü. İnsanlar, "Cennet ona afiyet olsun!" deyince Nebi (s.a.v):
"Hayır! Nefsim elinde olan zata yemin olsun ki; Uzun Hayber günü gaziler bölüşmeden, ganimetten aldığı peştmal varya kesinlikle onun üzerinde ateş olarak parlayacaktır" buyurdu.
İnsanlar bunu duyunca birisi Resûlullah'a bir veya iki ayakkabı tasması getirdi. Efendimiz bunun üzerine:"Ateşten bir-ya da îki-tasma" buyurdu.
Resûlullah ashabını harbe hazırlayıp onları onları saf yaptı, sancağım Sa'd b, Ubadiye verip, Hubâb b. Münzir, Sehl b. Hureyf ve Abbâd b. Bişir'e birer bayrak verdi. Sonra Vadi'l Kura'hlan İslâm'a davet e-dip "Eğer Müslüman olurlarsa, mallarım koruyup kanlarını kurtarabileceklerini" haber verdi.
Onlar bunu reddedip, ortaya onlardan biri düelloya çıktı. Ona karşı Zübeyr çıkıp onu öldürdü. Sonra bir diğeri düelloya çıkınca ona da Hz. Ali çıkıp onu öldürdü. Sonra bir diğeri çıktı, ona da Ebû Dücâne çıkıp öldürdü.
Böylece onlardan onbir adam öldürüldü. Herbiri öldürülüşünde E-fendimiz onları tekrar İslâm'a çağırdı. O gün namaz girince ashabına namaz kıldırıp sonra harp meydanına dönüp onları tekrar Allah ve Resulüne çağırıyordu. Akşam olana kadar onlarla savaştı.
Ertesi gün güneş daha bir mızrak yükselmemişti ki, onlar kendi elleriyle teslim oldular. Böylece orası da zorla fethedilmiş olduğundan mallan ganimet oldu. Pek çok mal ve eşya aldılar.
Resûlullah (s.a.v.) Vadi'l Kura'da dört gün eğleşti. Arazi ve hurmalıkları Yahudilere bırakıp, oradaki diğer malları bölüştürdü. Efendimizin Fedek ve Vadi'l Kurayı ezip geçtiği haberi Teyma Yahudilerine u~ laşınca, cizye vermeye razı olarak sulh anlaşması yaptılar. Böylece canlarını ve mallarını kurtardıkları gibi kendi topraklarında yaşama hakkını elde ettiler.
Hz. Ömer (r.a.), döneminde Hayber ve Fedek Yahudilerini sürdüğü zaman, Teyma ile Vadî'1-Kurâ halkını sürgüne göndermedi. (Çünkü bu iki yer, Şam topraklarına dahil bulunuyordu. Rivayet olunduğuna göre Vadi'1-Kurâ dan aşağısı Medine'ye kadar Hicaz olup, oradan yukarısı da Şam
177[44] Buhârî Meğazi/Hayber gazvesi 64/37, h. no 4230; E. Dâvud cihat bab 142; Nesâî Eyman 7/24 bab 38; Beyhakî Delâil 4/269; S. Kübra 9/100 Ebû Avâne 1/50; Müslim 115; Muvatta 459; Temhîd 2/3, 18.
topraklarına dahil olmaktadır.) Sonra Medine'ye döndü.178[45]
Peygamberimizin Yolda Sabah Namazında Uyumaları
İbnü'l Vehb anlatıyor: Bize Yûnus, İbnü-Şihab vasıtasıyla Said b. Müseyyeb'in Ebû Hüreyre (r.a)'tan şöyle dediğini anlattı:
- Resul-ü Ekrem, Hayber seferinden geri dönerken, geceleyin uykumuz iyice çökünceye kadar yola devam edip, sonra uyku için istirahat verdi ve Bilal (r.a.)'da
Bize gece sen nöbetçi ol!" emrini verdi, (ve uyuduk) Meğer Şafağa karşı, bineğine dayalı olarak duran Bilâl'in gözleri de kendini yenip uyuyakalmış, artık ne Peygamber uyanabilmiş, ne de Bilâl, ne de ashabdan biri. Ancak onlara değen güneşin hararetli ışığı uyandırabilmiş.
İlk uyananları Peygamberdi, Efendimiz inleyerek: "Yâ Bilâl" deyince, Bilâl, "Anam babam sana feda olun Yâ Resûlallah, seni uyutan beni de uyuttu!" deyince Nebi (s.a.v):
"Bineklerinizi yularından tutarak biraz sürün" buyurup oldukları yerden biraz ileri vardı, sonra inip abdestlendi. Bilal'e emredip namaza kamet getirtti ve onlara sabah namazını kıldırdı. Namazı kaza edince ashabına:
Kim bir namazı kılmayı unutursa, kaçmrsa, uyursa, onu hatırlar hatırlamaz hemen kılsın. Zira Allah (c.c.) (Taha sûresi 14. ayette): "Namazı benim hatırlanmam sebebiyle kıl" buyurdu." Dedi. Hadisi Müslim rivayet etti.179[46]
Bu hadisenin Hudeybiye yolculuğunda olduğu da rivayet ediliyor ki, bunu Şu'be, Cânıi1 b. Şeddâd-Abdurrahman b. Alkame isnadıyla Abdullah b. Mes'ut'tan (r.a.) şöyle nakleder:
-Hudeybiye zamanı Nebi (s.a.v.) ile yoldan geliyorduk. Nebi (s.a.v.), "Bize kim gece nöbeti tutacak?" buyurunca Bilal (ben) dedi. Ashabda tâ güneş doğana kadar uyudu. Peygamber uyanınca:
"Normal vakitte yaptığımız gibi yapın" buyurdu. Biz de öyle yaptık. "Uyuyan ya da unutan da böyle yapsın" buyurdu.180[47] Onların bu şekilde iki defa uyuması da mümkündür. Bu olayı Zafır b. Süley-man da Şu'be'den nakleder, lakin bu hadisenin Tebûk seferinde olduğunu söyler.
Sabah namazında uyuya kalarak, namazı geçirme hususunda hem Imrân b. Husayn, hem de Ebû Katâde el-Ensarî (r.a.)'lardan ayrı ayrı rivayetler varki, her ikisi de Müslüm tarafından "SahüY'inde
178[45] Vakıdî Meğazî 2/709, 711; Beyhakî Delâil 4/270, 271.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/103-109
179[46] Müslim Mesacid h. no 680; Beyh. Delâil 4/272; E. Dâvud 435; Muvatta 13; İbni Mâce 697; Bey. S. Kübrâ 2/217; Temhîd 5/250, 6/385 Ancak Malik'in rivayetinde bu olay "Rasûlüllah bir gece Mekke yolunda gecenin sonuna doğru istirahat verdi" diye Medine yerine Mekke geçer. Lakin bu haber, Zeyd b. Eslem'in sahabe olmayışı yüzünden Mürseldir. Burada, "Bilal namaz kılarken şeytan ona gelip sabi çocuğun uyutulduğu gibi uyuttu" deniyor. Hadisin metninde garib elfazlar var.
180[47] Ebû Dâvûd Salat 447; İbni E. Şeybe 2/64, 14/454; Taberânî 10/279; Bey. Delaik 4/274; Zehebî Bu bölümün metnini vermemiş. Biz metni Ebû Dâvûd'dan naklettik.
rivayet olunmutur. (Zehebî böyle diyerek rivayeti vermese de biz hem îbni Mes'udun rivayetini hemde bunları kısaltarak buraya alıyoruz.
M. Can)
[Abdullah b. Mes'ûd anlatıyor: Hudeybiye dönüşü Nebi (s.a.v.) bir gece "bizi kim bekleyecek?" dedi, "ben" dedim. Bana, "Sen uyuya kalırsın, bizi kim bekler?" diye sordu. Bunu üç defa tekrar etti, her seferinde "ben beklerim" dedim. Sonunda "peki sen" dedi. Ben beklemeye başladım.
Tam sabah vakti girerken Onun dediği oldu ve uyuya kaldım. Bizi ancak güneş uyandırdı. Resûıullah normal gibi namazı kıldırıp;
"Allah (c.c.) sizin bu namazı kaçırmayıp uyanmanızı isteseydi uyuyup kaçıramazdınız. Lakin Allah sizden sonra gelecek nesillere örnek olsun diye böyle takdir etti. Aynı zamanda uyuyan ve unutan da böyle yapacaktır." buyurdu.
İbni Mes'ud bundan sonra, ashabın kendi develerini getirip Pey-gamberinkini bulamadıklarını, kendisine tarif ettiğini ve gidip Nebi (s.a.v.)'in devesini, yuları bir ağaca dolaşmış olarak bulup getirdiğini ve Fetih sûresinin indiğini anlatır.]181[48]
[Imran b. Husayn (r.a.) der ki: Resûlullah (s.a.v.) bir seferinde gece boyu ashabıyla yürüdü ve hiç suları kalmadı. Ashabtan Ali ve Zübeyr'e; "falan yerde bir kadında su var gidin getirin" buyurdu. Gidip bir devede iki tuluk suyu olan kadını getirdiler. Onun tuluklarından bir kaba biraz su alındı ve Peygamber dua etti.
Bu su tekrar tuluklara dolduruldu. Sonra tulukların musluk yeri a-çıldı, herkes kaplarının hepsini doldurdu. Ama tuluklar sanki iyice doluyordu. Sonra Nebi (s.a.v.) ashabından bu kadına hediyeler verip:
"Artık git. Biz senin suyundan hiçbirşey almadık. Ama Allah bizi suladı" buyurdu. Kadın gidip kavmine bunu haber verince, o mmtıkadakiler gelip Müslüman oldu]182[49]
[Ebû Katâd (r.a.) der ki: Resûlullah bize;
"Siz bu yatsı ve gece yürüyecek, ama suya yarın varabileceksiniz" demişti. Yolda geceyarısı olunca Efendimiz uyuklayip bineğin bir tarafına sarktı. Ben hemen varıp onu düzelttim. Gide gide gecenin çoğu gidip azı kalmıştı, yine uyukladı bende düzelttim. Nihayet seher
vakti, daha öncekilerden daha şiddetli uyuklayıp meyletti, öyle ki, dü-şeyazmıştı ki, gelip yine düzelttim.
Bana "kimsin?" deyince söyledim. "Ne vakitten beri böyle yürüyorsun?" deyince "geceden beri" dedim. "Peygamberini koruduğun gibi Allah da seni korusun" buyurdu. Sonra "insanlardan uzaklaştık mı, etrafta kimse görebiliyormu sun?" dedi. Baktım yedi binekliyiz.
181[48] Beyhakî Delâil 4/275.
182[49] Müslim h. no: 681; Ab. Musannef 20537; Beyhakî Delâil 4/277; Bey. S. Kübrâ 1/32; Hadisin bir başka şeklini yine İmam Ahmed Müsned 4/434; Buhârî 1/94; Müslim 681; îbni Huzeyme 986; Taberânî 18/132; Beyhakî Delâil 4/277 ve Ebû Nüaym Delâil 146 da verir.
Resûlullah yoldan ayrılıp başını koyarak: "Namazımızı gözetin, geçirtmeyin!" buyurdu. Ama gün doğduktan sonra ilk uyanan yine Nebi (s.a.v.) idi.
Yine yola düşüp güneş yükselene kadar gittik. Sonra ibriğimi istedi. İçinde azıcık bir su vardı, o yüzden pek hafif bir abdest aldı. İçinde azıcık bir şey kaldı. Sonra Resûlullah iki rekat sabah namazı kıldı. Ardından da kuşluk namazı kıldı. Sonra yola koyulup bu geçirdiğimiz namazı birbirimizle fısıldaşıyorduk ki, Nebi (s.a.v.):
"Ama bende sizin için alınacak Örnekler vardır. Şu kadar var ki, Uykuda tefrit olmaz. Tefrît bir namazı diğer vakit girene kadar kılmayan kimseye vardır. Böyle uyuklayıp, kaçırınca, uyanınca kılsın. Ama ertesi güne kalmışsa onu kendi vaktinde kılsın" buyurdu.
Sonra ashabın diğerlerinin ne yaptığını sordu ve yine kendisi;
-Şimdi insanlar sabah olunca baktılar ki, Peygamber yok. Ebû Bekir'le, Ömer: "Resûlullah sizi bırakıp gitmez, o daha geridedir" diyor, bir kısmı da "Ebû Bekir ve Ömeri dinleyelim doğru yola böyle ereriz" diye konuşuyorlar, buyurdu.
- Nihayet biz onların yanına vardığımızda gün iyice yükselmişti. Onlar, "Yâ Nebiyallah! mahvolduk, çok susadık" deyince Nebi (s.a.v.); "size helak olma yoktur" deyip bir kadeh ile bir ıbnk istedi. Peygamber bardağı doldurdu, Ebû Katade dağıttı. İnsanlar birbirinin üstüne binercesine ıbrıktaki suya bakmaya uğraştılar. Efendimiz onlara, "insanlara iyi davranın, hepiniz sulanacaksınız" buyurdu. Nihayet bir Peygamber ve ben kaldık. O zaman bana, iç buyurunca, "sen içmeden içemem" dedim. O da :
bir kavmi sulayan en son içen olur" buyurunca içtim, sonra da Efendimiz içti.]183[50]
Hayber Fethi Sonrası İktisadın Düzelmesi
Aişe (r.a.) anlatıyor: "Biz Hayberi fethedince, "işte hurma ile ancak şimdi doyacağız" dedik.184[51] Ibnü Vehb, Yunus, Ibni Şihâb-i Zührî isnadıyla Enes (r.a.)'ten şöyle anlattığını bildirir:
-Muhacirler Medine'ye hicret edip geldiklerinde ellerinde hiçbir şeyleri yoktu. Ensâr ise arazi sahibiydi Her sene Ensarlılar, Muhacir kardeşlerine mallarının iradlarından yarısını vermek üzere aralarında anlaştılar. Böylece onlar iş ve geçim derdinden kurtulacaklardı. Enes (r.a.)'ın anası Ümmû Süleym (r.a.), Peygamber'e meyve veren bir hurma ağacı vermişti. Nebi (s.a.v.) de, orayı Üsame b. Zeyd'in anası ve kendi kölesi olan Ümmü Eymen'e hediye etmiştir.
Zührî der ki: Enes bana anlattı ki; "Resûlullah (s.a.v.) Hayber halkı ile harbi bitirince Medine'ye dönmüştü. İşte o zaman muhacirler, Ensar kardeşlerine kendilerine yaptıkları bağışları geri verdiler.
183[50] Müslim 682; Beyh. Delâil 4/284; Ebû Nüaym Delâil 145; Müsned 5/289; Nesâî 1/294; Tirmizî 177; Bey. S. Kübrâ 2/216; Dârakutnî 1/386.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/109-113
184[51] Buhârî Meğazi 64/37 h. no: 4237 Buhârî 4238 nolu hadisinde de İbni Ömer'in aynı sözü söylediğini nakleder.
Resûlullah (s.a.v.) de o hurma ağacını anneme geri verip razı etmek i-çin Ümmü Eymen'e bu hurma ağacı yerine kendi bahçelerinden birini vermişti." îbni Şihab-ı Zuhri bunu şöyle izah eder.
-Üsame b. Zeyd'in anası Ümmü Eymen (r.a.), Abdu'l Muttalib'in hizmetçisi olup Habeşistanlı idi. Amine, Resûlullahı (s.a.v.) doğurduğunda Ümmü Eymen O'nun dadılığını üstlenip, Onu kucağında büyütmüş, taki Resûlullah yaşı ilerleyip de Ümmü Eymeni âzad edince, onu Zeyd b. Harise ile evlendirmişti. Resul-ü Ekrem'in vefatından beş ay sonra Ümmü Eymen de vefat etti.
Bu haberi Müslim rivayet etmiştir.185[52]
Mu'temir b. Süleyman babasının Enes (r.a.)'tan şöyle naklettiğini anlatır: Medine'deki Ensar'dan bazı kişiler Nebi(s.a.v.)'e, kendi mallarından hurma bahçesi, ya da Allah'ın onlara verdirmeyi dilediği bir malı getirip vermişlerdi. Nihayet, Kureyza ve Nadîr toprakları fethedilip de kapıları Peygamber'e açılınca, bu mallan sahihlerine geri vermeye başladı.
Enes devamında der ki: Ailem de bana "Hz. Peygamber'e gidip daha önce verdikleri şeyleri veya bir kısmım geri istememi" emretti. Peygamber (s.a.v.)'de onu Ümmü Eymen'e veya Allah'ın dilediği yere vermiş bulunuyordu. Ben Nebi (s.a.v.)'den o malı istedim. O da bunları bana geri verdi. Bunu duyan Ümmü Eymen gelip bir elbiseyi boynuma doladı ve: "Hayır! Kendinden başka ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki, ben onları Peygamber bana vermişken asla sana geri vermeyeceğim" diye söylenmeye başladı. Nebi (s.a.v.)de:
"Yâ Ümmü Eymen şu, şu şeyler senin olacak, bırak!" buyurdu ama O "vallahi olmaz!" diyordu.
Sonunda Peygamber ona bu malın tam on mislini veya on katı kadar fazlasını verdi de öyle razı etti. Yine Buharî'nin bir başka ifadesinde, "Ümmü Eymen, Peygamber ona bunun on mislini verene kadar, "Asla Vallahi!..." demeye devam etti" şeklinde geçer. Bu haberi Buharı ve Müslim ittifakla rivayet etmişlerdir.186[53]
Yedinci Yılda Cereyan Eden Bazı Olaylar
Bu yedinci yıl Hâtıb b. Ebî Belta' elçilik vazifesiyle gittiği Mısır diyarının kiralı Mukavkıs'ın yanından geri geldi. Beraberinde Mukavkıs'ın, Peygamber'e gönderdiği hediyeler vardı. Bunlar: Efendimizin oğlu İbrahim'in annesi olacak olan Mâriye el-Kıbtıye ile, Peygamberin daha sonra Hassan b. Sabit'e bağışladığı Mariye'nin bacısı Şîrîn, Peygamberin Düldül adıyla meşhur olan katırı ve Ya'fûr adlı eşeğı ıdı.187[54]
Aynı yıl, Mesrûh adlı oğlunu emzirdiği sütle Peygamberi emzirerek O'nun süt annesi olan Süveybe (r.a.) da vefat etti. Bu kadın, Ebû Leheb'in cariyesi olup Hicret senesi onu âzad etmiş idi. Peygamber
185[52] Müslim Cihad ve Siyer h. no: 1771; Beyhakî Delâil 4/288.
186[53] Buhârî Meğazi/Bab Merci'un Nebiyyi minel Ahzab 64/25; Müslim Cihad ve Siyer h. no: 1771; Beyh. Delâil 4/288, 289.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/113-114
187[54] İbniSa'd Tabak.8/212 Beyh.Del. 4/289 Taberî Tarih3/21 Halife b.Hayyat, Tarih86.
(s.a.v.) ona Mekke'ye hediye ve elbise yollardı.
Peygamberimiz yedinci yıl, Hayber'den döndüğünde Süveybe'nin ölüm haberi geldi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) "Oğlu Mesrûh ne yaptı yâ" diye sorduğunda haberi getirenler, "O anasından önce ölmüştü" dediler. Hz. Hatice validemiz bu kadına çok ikramda bulunurdu. Hatta Ebû Leheb'den onu satın almak için uğraştıysa da Ebû Leheb kabul etmedi. Vakîdi bu olayı birçok raviden vererek şöyle der: "O, Peygamberi Halime'den günlerce önce emzirdi. Yine bu kadın Hz. Hamza b. Abdilmuttalib ile Ebû Seleme b. Abdü'l Esed'i de emzirmişti.188[55]

Bu Yılkı Seriyyeler Ebû Bekr'in (R.A.) Necd Serîyyesi
Bu seriyye hicri yedinci yılda Hayber'den sonra gerçekleşmiştir:
îkrime b. Ammar anlatıyor: Bana Seleme b. Ekvâ'ın oğlu İyas, babası Seleme'den şöyle dediğini anlattı: Resulü Ekrem (s.a.v.), Ebû Bekri (r.a.) Fezâra oğullarına yolladı. Bende onunla birlikte gittim. Fezara'lıların suyuna yaklaştığımız zaman Ebû Bekir bizi, gece istirahat için konaklattı.
Daha sabah namazını bile kılmamıştık, bize hücum emrini verdi. Bizde düşmana baskın yapıp suyun başına geldik. Onlardan bir kısmı öldürüldü. Ben yine Ebû Bekir'le beraberdim.
O sırada Fezâra oğullarından bir kısmının kadın ve çocukları da alarak-dağa doğru-kaçtıklarım görüp, benden önce dağa ulaşacaklarından korkup fırladım ve onlara yetişip bir ok attım. Beni görünce dona kaldılar. Bir de baktım ki, üzerinde deri bir Kaşa bulunan bir kadın var. Yanında da bir kızı var ki arablann en güzellerinden! Hemen onlari toplayıp Ebû Bekr'e getirdim.
Ebû Bekir de bana o kadının kızını ganimet olarak verdi. Ben onun üzerindeki elbiseye bile el sürmeden Medine'ye geldim. O gece benim yanımda gecelediyse de ben yine onun elbisesini açmadım, el sürmedim.
Resûhıllah bana çarşıda rastladı ve, "O kadını bana bağışla!" buyurdu. Ben de: "Ey Allah'ın Peygamberi! O beni güzelliğiyle hayran bıraktı, ama ben hâla ona el bile sürmedim, ki..." deyince, Efendimiz hiçbirşey söylemedi. Ertesi gün yine Nebi (s.a.v.) Efendimiz: "Yâ Seleme, Allah babana merhamet etsin, bu kadını bana hibe etsene" buyurunca ben, "Yâ Resûlallah! O senindir" dedim. Resûlullah (s.a.v.)de o kadım alıp Mekkelilere yolladı ve karşılığında oradaki Müslüman esirleri kurtardı.
Bu haberi Müslim rivayet etti.189[56] Bu olayın Şa'ban ayında olduğu da söylenir.190[57]
188[55] Vâkidî Meğazî 2/720; Beyh. Delâil 4/290 Hz. Hamza'mn Peygamberle olan, Amcalık ve teyze oğulluğu yanında birde süt kardeşliği bağı bulunduğu görülüyor.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/115
189[56] 1 Müslim Cihad h. no: 1755; Müsned 4/46; İbni Sa'd Tabakat 2/118; Beyh. Delaik 4/290; Beyh. S. Kübrâ 9/125; Tab. Kebîr 7/16 Müsned 4/46.
190[57] Meğazî2/221.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/116-117
Hz. Ömer'in (R.A.)’In Ucuz-İ Hevazine Seriyyesi
Vakidi anlatıyor: Bize Üsame b. Zeyd b. Eşlem, Ebû Bekir b. Ömer b. Abdirrahman'dan şöyle nakletti:
-Resûlullah (s.a.v.), Hz. Ömer'i(r.a.) Ucez-û Hevazin'lilere ait Türabe denen vadiye gönderdi. Otuz süvarinin başı idi. Yola beraberine bir de kılavuz alarak çıktı. Gece gidip gündüz gizleniyorlardı.
Haber Hevazine ulaşmış, onlarda yerlerinden kaçmışlardı. Ömer (r.a.) onların yerine kadar geldiyse de hiç kimseye rastlamadı. O da Medine'ye gitmek üzere yola çıkıp, bu sefer Necid'den gelen yolu tutarak hareket etti.
Medine'ye yakın Hurra mıntıkasındaki "el-Cedr" denen düzlüğe vardıklarında kılavuz, Ömer (r.a.)'ya: "Senin bir başka topluma saldırmaya ihtiyacın var mı? Ben böyle bir toplumu Has'amlıların orada bırakıp geldim. Yurtlarında kuraklık varmış. Bu yüzden darmadağınık bir halde geliyorlardı." dedi.
Ömer (r.a.)da; "Resûlullah (s.a.v.) bana, onlara saldırı emri vermedi. Bana sadece Türâbe'deki Hevazine saldırma müsadesi verdi" diyerek Medine'ye döndü. Bu şa'ban ayında idi.191[58]
Beşir B. Sa'd'ın Seriyyesî
Vakidî der ki: Bana Abdullah b. el-Hâris b. Fazl, babasından şöyle dediğini haber verdi:
— Nebi (s.a.v.) otuz kişilik bir müfrezenin başında Beşir b. Sa'd'ı, Fedek'te oturan Mürra oğullarına gönderdi. Beşir yola koyulup giderken koyun çobanlarına rastladı ve koyunlarla sığırları ele geçirip bunları Medine'ye doğru sürmeye başladı.
Fakat gece yarısı onu arayan Fedek'liler yetiştiler ve bütün bir geceyi birbirlerine ok atarak geçirdiler. Sonunda Beşîr'in arkadaşlarının okları bitti. Arkadaşlarının bir çoğu vuruldu kaçabilenlerin bir kısmı kaçıp kurtuldu.
Beşir (r.a.) ise ökçelerinden vurulana kadar müthiş bir çarpışma yaptı (Hatta öldüğü bile söylendi.) Mürra'lılarda sığır ve koyunlarını alıp geri döndüler. Beşir (r.a.) ise Fedek'e varana kadar tahammül edip orada bir Yahudinin yanında yarası iyileşene kadar kaldı. Sonra Medine'ye döndü.192[59]
Galib B. Abdîllah'ın Seriyyesi
Vakidî anlatıyor: Bana Eflah b. Saîd, Ezan rüyasında kendisine gösterilen Abdullah b. Zeyd'in torunu
191[58] Vakidî Megazî 2/722; Taberî Tarih 3/22; İbni Sa'd 2/117; Beyh. Delâil
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/117
192[59] Vakidî Meğazî 2/723; İbni Sa'd 2/118; Taberî 3/22; Beyhakî Delâil 4/2.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/118
Beşîr b. Muhammed'in şöyle dediğini haber verdi: (Bu Gazvede) Ukbe b. amr el-Ensârî, Ka'b. b. Ücra ve Ulbe b. Zeyd, Galip Abdillah'la beraberdi. Müşriklere yaklaşınca oraya gözcüler gönderip kontrol ettirdi.
Geceleyin onlara gözle görülebilecek kadar yaklaştıklarında, sütlerini sağıp istirahata çekilmişlerdi. Galip kalkıp Allah'a layıkı üzere
hamdedip senada bulundu ve Allah'tan korkup, kendisinin emrini tutup isyan etmemelerini, verilen emre aykırı davranmamalarını emredip, sonra da "İtaat edilmeyen kişinin, görüşü de olmaz" diyerek, askerlerini eşleştirip "sen falanca'dan sen de falancadan ayrılmayacak. Hiçbiriniz bana gelediğinde, "arkadaşın nerede?" diye sorduğumda "bilmiyorum" demeyecektir. "Ben tekbir alınca siz de alın, ve kılıçları sıyırın!" dedi.
Beşir b. Muhammed sonra, Gâlib'in onları kuşatışlarım anlatarak şöyle devam etti: "Kılıçları onlara istediğimiz yerlerine vurduk. Biz kendi parolamız olan "Emit! Emit" diye bağınyorduk. Üsame b. Zeyd (r.a.) onlardan Nehîl b. Mir'dâs denen birinin peşinden giderek kovalarken uzaklaşıp gitti.
Emîrimiz Gâlib, "Üsâme nerde ? "diye sordu. Gecenin bir bölümü geçtiğinde Üsame çıka geldi. Emirimiz onu azarlayınca Üsame, "Ben müşriklerden birinin ardından gittim, ona yaklaşıp kılıcı onun etine vurunca, "lâ ilahe illallah" deyiverdi." dedi. Emir de, "peki kılıcı kınına soktun mu?" deyince Üsâme, "hayır! vallahi ben kılıcı onu öldürene kadar ondan çekmedim" dedi. Bizde, "Demek sen "la ilahe illallah diyen birini öldürmekle ne kötü ettin, ne fena bir haber getirdin!" diye onu ayıplayınca, çok pişman oldu. Koyun, kadın ve çocukları götürdük. Her bir askere on kadar koyun düştü.193[60]
Yunus b. Bükyr, İbni İshak'tan nakleder: Bana Eşlem kabilesinden bir şeyh, yine kendi kabilesinden bir takım kimselerin (bu konuda) şöyle dediğini anlattı: Resulü Ekrem (s.a.v.) Gâlib b. Abdullah el-Kelbîyi Mürra oğulları yurdunda oturan, Leys kabilesinin Kelb oğullarına yolladı. Oraya vardıklarında (aslı Cüheyne kabilesinden Hamiş oğullan olan) Huraka boyundan olup bu Kelb oğullarıyla anlaşmalı o-lan Mirdas b. Nehîk'i ele geçirdiler. Üsame de onu öldürdü.194[61]
Yine Yunus, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Üsâme b. Muhammed b. Üsâme, babası Üsâme aracılığıyla dedesi Üsâme b. Zeyd (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı:
-Ben ve Ensardan biri Ona (yani Mirdas'a) yetiştik. Ona kılıcımızı çekince, "Eşhedû ellâ ilahe illallah" deyiverdi. Bizde herifi bırakmayıp öldürdük. Resûlullah (s.a.v.)'in yanına geri geldiğimizde o adamın durumunu haber verdik. Nebî (s.a.v.):
Yâ Üsâme, La ilâle illallah diyen kimseyi mi öldürdün!?" buyurdu. Ben de, "Yâ Resûlallah! O bu sözü sırf ölümden kurtulmak için söyledi" dedim. Nebi (s.a.v.) yine: "Sen "lâ ilahe illallah" diyen bir kimseyi mi öldürdün?" buyurdu.
Onu Hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, Peygamber bu sözü o kadar çok tekrar ediyordu ki,
193[60] Vakidî Meğazî 2/724. Beyh. Delâil 4/296.
194[61] İbni Hişâm Sira 4/239; Beyh. Delâil 4/297; İbni Sa'd Tabakat 2/119. Taberî 3/22.
sonunda ben, "keşke bu güne kadar İslâm dininde bir geçmişim olmasa da bu gün Müslüman olup onu da öldürmemiş olsaydım" diye temennide bulundum ve, "Yâ Resûlallah! göreceksin Allah' a söz veriyorum ki bir daha; Lâ ilahe illallah" diyen birini asla öldürmeyeceğim." dedim. Resûlullah (s.a.v.);
yâ Üsâme benim vefatımdan sonrası içinde bu taahhüdü yapar mısın?" buyurunca ben, "Senden sonra da!" dedim.195[62]
Hüşem derki: Bana Husayn b. Abdirrahman, Ebû Zabyan'dan "Üsâme b. Zeyd'i şöyle derken işittim" diye nakletti ki: (Yola çıkıp) Cüheyne'lilerin el-Huraka denen boylarına vardık ve bu kavme baskın yaparak onları bozguna urattık. Ben ve Ensardan biri onlardan birinin ardından koşup yetiştik. Onu çevirip kıstırınca: "Lâ ilahe illallah" dedi. Ensarlı bunu duyunca ona saldırmaktan vazgeçti, bense mızrağımı ona saplayıp öldürdüm. Geri Medine'ye döndüğümüzde bu olay Peygamber' e ulaştı da bana üç kere:
"Onu "Lâ ilahe illallah dedikten sonra mı öldürdün" dedi.
Ben, "Yâ Resûlallah o bunu kurtulmak için söyledi" dedim. Fakat Efendimiz bu sözü o kadar tekrar ediyordu ki, "Keşke bu günden önce Müslüman olmasaydım (da onu öldürmeseydim) temennisinde bulundum.
Buharî ve Müslim'in ittifakla rivayet ettiği bir hadistir.196[63]
Muhammed b. Seleme, İbni İshak'dan naklediyor: Bize Ya'kub b. Utbe, Müslim b. Abdillah el-Cühenî aracılığıyla Cündüb b. Mekî's el-Cühenî'nin şöyle dediğini haber verdi:
-Resûlullah (s.a.v.) Gâlib. Abdullah el-Kelbîyî el-Küdeyd'deki Mülevvah oğullarına yolladı ve onlara saldırmasını emretti. Ben de (Müslim) onun bu müfrzesinde idim. Gudeyd mevkiğine vardığımızda orada Hâri b.Mâlik b. Barsâ el-Leysî ile karşılaşıp, onu yakaladık.
O bize, "Yahu ben Müslüman olmak için geliyorum" dedi Galib'de ona: "Eğer sen gerçekten Müslüman olmaya geldiysen bir gündüz bir gece bağlı olarak kalmanın sana bir zararı olmaz. Yok başka bir gaye ile gelmiş isen, biz senden emniyette olmuş oluyoruz" deyip onu bir kendirle bağladı.
Bizimle beraber olan siyah bir adamcağızı da onu beklemeye bıraktı ve: "Dönüşte sana uğrayacağız. Eğer seninle çekişmeye girecek o-lursa boynunu vurursun." dedi.
Biz Küdeyd özüne (vadiciğine) kadar varıp, ikindiden sonra oraya indik. Arkadaşlarım beni onlara gözetmeye yolladılar. Bende oradakileri bana gösterebilecek bir tepeye doğru yönelip üzerine yattım. Bu akşamdan önceydi.
Meğer onlardan biri çıkıp beni yatar halde görmüş ve hanımına, "Ben şu tepede bir karaltı
195[62] İbni Hişâm 4/239; Tabakat 2/119; Beyhakî Delâil 4/297; Ebû Dâvûd 643; Müsned 5/207; Bey. S. Kübrâ 8/119; 192196; Ebû Avâne Müsned 1/67; Ebû'ş-Şeyh, Ahlaku'n Nebî 275; Buhârî Tarih-i Kebîr 1/20; Tahâvî Müşkil 4/252.
196[63] Buhârî Meğazî 64/43; h. no: 4265; Müslim îman h. no: 96; Müsned 5/200.
görüyorum. Halbuki o gündüzün başında bana böyle görünmüyordu. Bir de sen bak, sakın kablarım yalamaya cüret eden bir köpek olmasın" dedi. Kadında bu tarafa baktı ve "vallahi ben hiç bir şeyi kaçırmam" dedi. Adam eşine, "bana yayımla iki de ok ver" dedi. Kadın oku verince adam bir ok attı ki ok alnıma veya yanıbaşıma saplantı. Ben onu söküp attım ama hiç kıpırdamadım.
Sonra ikinci okunu attı. Bu omuz başıma geldi. Bunu da söküp attım ve hiç kımıldamadım. Adam da karısına, "Vallahi benim iki okumda ona saplandı. Eğer hareket edebilen bir şey olsaydı kımıldardı. Sabah olunca git oklarımı al da, köpekler onları çiğnemesinler" dedi.
Müslim devamla der ki:
-Biz onlara gidenleri gidene, sütleri sağıp dönene ve gecenin bir bölümü geçene kadar süre verdik ve sonra onların üzerine hücuma geçtik. Öldürebildiğimizi öldürüp, koyunları alıp sürdük ve onları yanımıza katarak geriye döndük.
Lakin bu kabilenin imdatçısı koşup kabileye yardım istemeye gitti. Biz de acele yola çıkıp Haris b. Malik b. Bersâ ve arkadaşına uğrayıp onu da beraber götürdük.
Lakin imdada gelenler bize yaklaşıp bizim kaçıp kurtulamayacağımız kalabalık bir şekilde yanımıza geldiler. Aramızda sadece Kudeyd'deki Vadinin tabanı kalmıştı ki, Allah dilediği yerden bir su gönderdi ki, biz öncesinde ne yağmur ne de bulut görmüştük.
Öyle bir sel getirdiki hiçbiri onu geçmeye cesaret edemedi. Ben onları çaresiz, suyu geçmeye güçleri yetmediği için arkamızdan şaşkınca bakakaldıklannı görmüştüm.
Biz ise suyu geçip giderek çabucak fırladık ve aldığımız malları Müşellel denen dağa götürdük, sonra oradan inip gittik ki, bize ulaşmaya güçleri yetmedi.197[64]
Cinab Seriyyesi
Vakidî, Meğazi adlı eserinde der ki: Bana Yahya b. Abdilaziz b. Saîd b. Sa'd b.Ubâde, Beşir b. Muhammed b. Abdillah b. Zeyd'in şöyle dediğini anlattı.
-Eşca1 kabilesinden Huseyl b. Nüveyrâ denen bir adam gelmişti. Bu zat daha önce Hayber seferine gidilirken Peygammbere (s.a.v.) kılavuzluk yapmıştı. Bu kere Nebî (s.a.v.) ona;
- "Yâ Huseyl! ne taraftan geliyorsun?" diye sordu. O, "Yemen ve Cübâr suları tarafından!" dedi. Efendimiz, "arkanda ne haberler vardı?" diye sorunca, Yemn, Gatafan ve Cübar (Cinab)'lılardan oluşmuş bir topluluğu geride bıraktım geldim. Uyeyne onlara, "ya siz bize gelin, ya biz onlara gelelim" diye haber salmış. Onlar ya sana, ya da etrafına saldırmak istiyorlar" dedi.
Nebi (s.a.v.) de Ebû Bekir ve Ömeri çağırıp bu durumu onlarla istişare etti, ikisi de, "onlara karşı Beşîr b. Sa'd'ı gönder" dediler. Nebi (s.a.v.) Beşîr'i çağırtıp, ona sancak hazırladı, yanına da üçyüz
197[64] İbni Hişâm Sîre 4/234; Vâkidî Meğazî 2/752; Ebû Dâvûd Cihad/Ba'bü'l Esîr Yûsaka İbnî Sa'd 2/125; Taberî Tarih 3/22.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/118-122
kişi vererek sefere çıkardı ve onlara gece gidip gündüz gizlenmelerini emretti.
Onlar bu emri tutarak gidip Hayberin altındaki silah denen yerde konakladı. Sonra tekrar gidip müşriklere yaklaştılar. Sonra onlara hücum ettiler. Saldırı haberi diğer kabilelere ulaşınca bunlar dağıldı.
Beşir müfrezesiyle diğer grupların olduğu yere geldiğinde kimseyi bulamadı. Ele geçirdiği davar sürüsüyle dönerken Uyeyne'nin gözcüsüne raslayıp onu öldürdüler.
Ardından Uyeyne'yi ansızın bastırdılar ve uzaktan ok, mızrak ve benzeri silahlarla atıştılar. Az sonra Uyeyne'nin topluluğu kaçıştı, onlardan iki kişi esir edildi. Bunları Nebi (s.a.v.)'e getirdiler. Bu ikisi de
Müslüman oldu. Peygamber (s.a.v.)de onları yurtlarına geri gitmeklerinde serbest bıraktı.198[65]
Ebu Hadrad'n El-Gabe Serıyesı
Yunus b.Bükeyr, İbni İshaktan naklediyor: Bana Cafer b. Abdullah b. Eşlemin, Ebû Hadrad'dan nakline göre bu olay şöyle cereyan etmiş: Ebû Hadrad derki:
-Ben kendi kabilemden bir kadınla evlenip ona ikiyüz dirhem mihir verdim. Bu nikahı yapabilmek için Peygamber (s.a.v.)e, yardım istemeye geldim. Bana "ne kadar mihir sözü verdin?" diye sorunca "ikiyüz dirhem" dedim. Bunu duyunca;
"Sübhanallah! Vallahi siz bu paraları şu vadinin ortasından (kum toplar gibi) alıp gelseydiniz bile siz bu kadar fazla parayı biriktiremezdiniz. Hayır, Vallahi benim yanımda sana yardım edecek bu miktar yok" buyurdu.
Ben orada günlerce bekledim. Sonra Cüşem b. Muâviye oğullarından Rifâ'a b. Kays veya Kays b. Rifâa olan bir adam, Cüşem oğullarından büyük bir oymakla beraber gelip, Gâbe denen (Medine'ye yakın bir) yerde beraberindekilerle konakladı.
Kays'lıları Resûlullah'a karşı harb için toplamak istiyordu. Rifâa, Cüşemliler arasında adı ve şanı olan biriydi. Ebû Hadrad der ki: Nebi (s.a.v.) beni ve iki Müslümanı çağırdı ve:
"Haydi ona doğru gidin de ona dair bilgi ve haber getirin" dedi. Bize yaşlı zayıf bir deve takdim etti. Birimiz üzerine bindirilince vallahi deve zayıflığından dolayı ayağa kalkamadı da bir kaç kişi de-
veyi arkasından elleriyle kalkması için desteklediler. Nihayet ayağa kalktı ama neredeyse bunu yapamayacaktı. Efendimiz:
"Menzilinize bunun üzerinde ulaşmaya çalışın ve deveye nö-betleşerek binin" buyurdu.
198[65] Vakıdî Meğazî 2/727; İbn Sa'd 2/147; Beyh. Delâil 4/301; Taberî Tarih 3/23; Uyûnû't Tarih 1/272.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/123-124
Böylece yola çıktık. Yanımızda silah olarak ok ve kılıç vardı. El-Hazır denen yere gün batarken geldik. Ben bir tarafa gizlendim ve arkadaşlarıma da söyledim, onlar da burada hazır bulunan topluluğun bir tarafında gizlendi.
Ben bu arkadaşlarıma: "benim tekbir alıp, askeri kampa hücuma başladım mı ikiniz de tekbir alarak benimle beraber hücum edin." dedim Vallahi ben bu şekilde hücum etmek için onların gaflete geleceğini beklerken yatsı vaktinin ilk karanlığı geçmişti.
Müşriklerin burada davar otlatan bir çobanı vardı, O bugün dönüşte çok gecikmiş olduğundan müşrikler "ne oldu" korkusuna kapılmışlardı. Rifaâ b. Kays, kalkıp kılıcım boynuna taktı ve "Vallahi ben şu çobanın izi sıra aramaya gideceğim" dedi, adamları; "Sen gitme biz gidelim yeter" dedilerse de, O, "sadece ben gideceğim" dedi. Onlar, "Biz de seninle gelelim." dediler ama Rifâa, "Vallahi peşimden hiçbiriniz gelmeyecek!" deyip yola çıktı.
Bana doğru geldi. Bana tam imkanı verince, ona bir ok atıp tam kalbinden vurdum. Vallahi hiçbir kelime konuşnıamıştı ki, üzerine çullanıp boynunu vurdum. Sonra da askerî kampa doğru saldırıp tekbir aldım.
Arkadaşlarım da saldırdı ve tekbir aldılar. Vallahi, bunlardan sadece çok süratli olanlar hanımlarından, çocuklarından ve malların hafif olanlarından, almaya imkan bulduklarını alıp kaçanlar kurtulabildi.
Biz çok muazzam bir deve sürüsü ile pek çok koyunu sürüp Resûlullah'a götürdük. Bende o herifin başını alıp getirmiştim. Efendimiz bu develerden bana, mihrim için on üç deve verdi, ben de onlarla ailemle birleşme imkanı buldum.199[66]
Muhallim B. Cessâme'nin Seriyyesi
Muhammed b. Seleme, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Yezîd b. Abdullah b. Kusayt, (Ka'ka') b. Abdullah b. Ebî Hadradin, babası Abdullah'tan şöyle dediğini nakletti: Nebi (s.a.v.), bizi İdam Vadisi'ne, içlerinde Ebû Katâde ve Muhallim b. Cessâme'nin de bulunduğu bir gurup ile yollamıştı.
İdam Vadisi'ne vardığımızda, Âmir b. el-Edbat el-Eşcaî binek devesi üzerinde bize uğradı. Beraberinde bazı ihtiyaç malları ve bir süt kabı vardı. Bize İslâm selamı verdi, ama biz onun selamını almadık. Muhallim ise daha önce aralarında geçen bir düşmanlık sebebiyle ona saldırıp öldürdü, devesini ve eşyalarım aldı. Nebi (s.a.v.)'nin yanına geri döndüğümüzde durumu O'na haber verdik.
Bizim hakkımızda:
"Ey îman edenler! Allah yolunda yeryüzünde dolaştığınızda i-yice araştım. Sakın size selâm veren kimseye dünya hayatının menfaatini istediğinizden "Sen mü'min değilsin" demeyin. Allah katında çok ganimet vardır. Daha önce sizde böyle iken Allah size bağışta bulundu, öyleyse -bu konularda-
199[66] İbni Hişâm 4/241, 242; Beyh. Delâii 4/304; Taberî 3/34.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/124-125
iyice araştırın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır"(Nisa Sûresi Ayet-94) ayeti indi.200[67]
Bu haberi Hammad b. Seleme de İbni İshak'tan nakleder:201[68]
Yine Hammad b. Seleme İbni İshak'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Ca'fer b. ez-Zübeyr anlattı
ki, Ziyâd b. Dumeyra b. Sa'd ed-Damrî (Es-Sülemi)'yi202[69] Urve b. Zübeyr'in babası ve dedesi isnadıyla,
dedesi ve babasından şunları anlatırken duyduğunu haber verdi: (Dedesi ve babası Huneyn
harbinde Resûlullah'la beraber bulunmuştu)
Resûhıllah (s.a.v.) (bize) öğle namazını kıldırdı, sonra bir ağacın gölgesine çekilip altına oturdu.
Uyeyne b. Bedr (ve Akra b. Habis Nebi (s.a.v.)'in yanına geldiler.
Bu ikisi Âmir b. Edbat'ın öldürülüşü hakkında çekişiyorlardı. Uyeyne, Amir'in kan bedelini istiyordu.
Amir o zaman Gatafan'lıların (Kays kabilesinin) reisi idi. Akra' b. Habis de Muhallim'i müdafa ediyordu.
Muhallim'de Hındıf in reisi idi. Resûlullah'm yanında bile sözlü atışmaya devam ettiler. Hatta
biz de duyuyorduk.
Resûlullah (s.a.v.) Amir'in kavmine: "Siz bizden şimdi elli deve, elli deve de Medine'ye dönünce
alsanız olmaz mı?" diye sordu Uyeyne b. Bedr'de, "Vallahi ben onun diyetini kabul ederek -onu sağbırakamam,
ta ki, onun karısı da benim karım gibi yangını tatmadıkça olmaz" dedi. Leys
oğullarından kısa boylu Mükeytil denen biri:
-"Yâ Resûlallah! ben İslâm'ın başlangıcında bu öldürülen adama örnek teşkil edecek birşey
bulamıyorum. Sanki koyun sürüsü gibi, geldiler, ön taraftakileri vuruluyor da, arka taraftakiler kaçıp
kurtuluyor. Sen bugün bize sünneti icra et ve kan davamızı hallet, yarın istersen onu diyete çevir"
dedi.
Nebi (s.a.v.) de onlara: "Siz şimdi elli deve, döndüğümüzde de elli deve alıyor musunuz?" diye
tekrar tekrar sordu ve sonunda onlar diyete razı oldular. Muhallim'in kavmi, "Muhallim'i getirin de,
Resûlullah (s.a.v.) onun için Allah'tan af isteyiversin" dediler. Uzun boylu, zayıf, etsiz, harbe
hazırlandığı harp elbisesi içinde bir adam gelip Resûhıllah'ın önünde durdu. Resûiullah (s.a.v.);
"Allah'ım Muhallim'e mağfiret etme !." diye üç kere tekrarladı. Muhallim de kalkıp giderken
elbisesinin ucuyla göz yaşlarını sili-yordu. Biz kendi aramızda Peygamberin onu istiğfar
edivereceğini umuyorduk ama Peygamber (s.a.v.)'den böyle bir söz çıkmadı. İbni İshak der ki:
Muhallim'in kavmi ise, Peygamberin daha sonra ona istiğfar ediverdiğini iddia ediyordu.203[70]
Ebû Dâvud, "Sünen" adlı eserinde der ki: Bize Musa b. İsmail, Hammad-Muhammed b. İshak-
Muhammed b. Ca'fer isnadıyla haber verdi ki, Ziyad b. Dumeyra'yı şöyle derken duymuş... Yine Ebû
Dâvud derki: Bize Ahmed b. Said el-Hemedânî ile Vehb b. Beyân ikilisi İbni Vehb'den naklettiler ki:
O, "bana Abdurrahman b. Ebî'z Zinâd, Abdurrahman b. el-Hâris'in Muhammed b. Ca'fer'den Ziyad
200[67] İbni Hişâm 4/240; Beyhakî Delâil 4/305; Taberî Tarih 3/35, 36; İbni Sa'd 2/161.
201[68] Beyh. Delâil 4/306.
202[69] İbni Hişâm 4/241.
203[70] İbni Hişâm 4/241; Ebû Dâvûd 4/171 h. no: 4503; Beyh. Delâil 4/306; Müsned 6/10; Beyh. S. Kübra 9/116;
b. Sa'd b. Dumeyra es-Sülemiyi şöyle derken işittiğini anlattı, (ki bu Vehb hadisi bu konuda diğer ravilerinkinden daha tamdır.)
Ravî Musa b. İsmail derki: Onun dedeleri (yani, Ziyad'ın babası Sa'd ile dedesi Dumeyra (r.a.)'lar Resûlullah ile beraber Huneyn savaşında bulunmuşlardı. (Bu bilgiden sonra tekrar) biz Vehb hadisine dönelim:
-Muhallim b. Cessame, Eşca' kabilesinden Müslüman olmuş bir adamı öldürdü. İşte bu konudaki Resûlullah'ın verdiği diyet hükmü, İslâm tarihinde verilen ilk diyet hükmü olmuştu. Uyeyne, bu Âmir el-Eşcâi'nin öldürülmesinde onu müdafa için konuştu. Zira O Gatafanh idi. Akra' b. Habis te, Handefli olduğu için Muhallim'i savundu. Sesler yükselip husumet ve lakırtı arttı. Resûlullah (s.a.v.) de:
"Yâ Uyeyne! Develeri kabul etmiyor musun?" dedi. O da, "Hayır! Vallahi benim hanımımın yanına girildiği gibi, hüzün ve çöküm haberiyle onun hanımının yanına da girilmeden olamaz" dedi. Sesler karışınca yine Efendimiz:
Taberânî Kebîr 6/52; Metinde kısalıkları İbni Hişâm'a göre düzelterek terceme ettik.(M.Can)
"Yâ Uyeyne, develeri kabul etmiyor musun?" dedi ama O aynen direndi. Böyle sürüp giderken, Mükeytil adlı silahlı ve kalkanlı biri kalkıp, "Yâ Resûlallah! Ben şu adamın yaptığı işe İslâm'ın ilk yılla-rında hiç benzer örnek bulamadım. Ancak bu, sanki bu bir koyun sürüsü de, ön tarafı suya varınca ok atıldı, arka tarafı ürküp kaçtı. Bugün sen, kısastaki sünnetini böyle icra et, sonra yarın mecburen değiştirirsin" dedi. Resûlullah'da;
"Elli deve hemen, elişi de Medine'ye dönünce verilecek" buyurdu.
Muhallim, bu sıra ordunun bir ucunda olup uzun boylu biriydi. Onlar Nebi (s.a.v.)'in etrafım sarmış bu şekilde nizâa devam ederken, Muhallim aralarından sıyrılıp Peygamberin önüne oturdu, gözlerinden yaşlar boşamyordu. "Yâ Resûlallah! sana ulaştığı gibi ben bu işi yaptım. Allah'a tevbe ediyorum. Sende benim için Allah'dan af dileyiver " dedi. Nebi (s.a.v.) de yüksek bir sesle :
"Sen onu İslânıdaki ilk yıllarında, silahınla mı öldürdün, Allah'ım Muhalüme acıma!" buyurdu.
Ebû Seleme kendi isnadında "Muhalim, göz yaşlarını elbisesinin ucuyla tutarak kalktı" ilavesini yapar. İbni İshak'ta, "Muhallim'in kavminin iddiasına göre, Resûlullah (s.a.v.) daha sonra Muhallime istiğfar edivermiş."204[71]
Abdullah B. Huzafe B. Kays'ın Seriyyesi
İbnü Cüreyc der ki :
"Ey îman edenler Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine (de itaat
204[71] Ebû Dâvûd Diyât, h. no: 4503; Beyhakî Delâil 4/307, 308; Bey. S. Kttbrâ 9/166; Nesaî 8/16.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/126-129
edin)1' (Nisa 59) ayeti celilesi Abdullah b. Huzâfe es-Sehmî hakkında nazil oldu. Resulü Ekrem orü bir seriyyede komutan olarak yollamıştı."
İbni Cüreyc der ki: Bana bunu Ya'la b. Müslim, Saîd b. Cübeyr tankıyla İbni Abbas (r.a.)'tan nakletmiştir.205[72] Buharî ve Müslim sahihlerinde nakletti.
A'meş, Sa'd b Ubeyde-Ebû Abdirrahman es-Sülemî isnadıyla Hz. Ali b. Ebi Talib (r.a.)'dan naklediyor
Nebi (s.a.v.) Ensardan bir adamı bir seriyyeye komutan yapıp seriyyedeki askerlere de komutana itaat etmelerini emretti. Lakin bunlar onu kızdırdılar. O da, "Haydi bana odun toplayıp getirin" dedi. 0dunlan topladılar. Yakma emri verdi, odunu yaktılar. Sonra bu komutan onlara, "Allah Rasulü size, beni dinlemeyi ve buna itaat etmeyi emretmedi mi?" diye sorunca, "evet" dediler. Komutan, "öyleyse haydi ateşe girin!" dedi.
Asker birbirine bakıştı ve "Yahu biz ateşten (Cehennem Ateşinden) Hz. Peygamber'e kaçıp sığınmıştık." dediler. Bu şekilde girelim, girmeyelim tartışması sürerken ateşin alevi gitti. Komutanında öfkesi yatıştı. Ateş de söndü.
Medine'ye dönüp Resûlullah'ın yanına geldiklerinde bu olayı Resûlullaha (s.a.v.) anlattılar. Bunu duyan Nebi (s.a.v.):
"Eğer ateşe girseydiniz kıyamet gününe kadar ondan çıkamayacaktınız. İtaat sadece ma'rufta olur" buyurdu.
Bu hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdi.206[73]
Yine bu yıl içinde Zâtı'r Rukâ gazvesi yapıldığı rivayeti varsa da bu gazve hicri dördüncü yıl olaylarında anlatılmıştı. Biz bu konudaki ihtilafları o bölümde anlatmıştık.207[74]
Umretü'l-Kaza
NâfT b Abdirrahman b. Ebî Nüaym, İbni Ömer'in kölesi Nafî'nin: "Umretü'1-Kaza, yedinci yılın Zilka'de ayında yapılmıştı" dediğini rivayet eder.208[75]
Mu'temir b. Süleyman, babasından naklediyor: Resûlullah (s.a.v.), Hayberden Medine'ye döndüğünde, askeri gurupları çevreye seriyyeye yolladı. Kendisi Medine'de Zilkade ayının başlangıcına kadar eğleşti, sonra insanlar arsında "Umreye hazırlanın!" ilanı yaptırdı. Ashab da yol hazırlığını yapıp Nebi (s.a.v.) ile beraber Mekke'ye doğru yola çıkti.209[76]
205[72] Buhârî Tefsir Nisa suresi Babü Etîullahe Müslim İmame h. no: 1834; Beyh. Delâil 4/311.
206[73] Buhârî Meğazî 64, 59, ve Ahkâm Müslim Emâra h. no:1840; Beyh. Delâil 4/312; Müsned 1/124, 94; Nesâî 7/159, Ebü Dâvûd 2625; Bey. S. Kübrâ 8/156; Ebû Nüaym Hılye 5/38.
207[74] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/130-131
208[75] Beyh. Delâil 4/313; İbni Sa'd 2/120 isnadsız olarak İbni İshakta bu yıl Zilkade'de olduğunu söyler.
209[76] Delâil 4/314; İbni Sa'd İsnadsız olarak 2/120.
İbni Şihâb-ı Zührî anlatıyor: Sonra Resûlullah Hudeybiye'nin ertesi yılı Zilkade ayında umre için yola çıkıp, (Mekke'ye sekiz mil mesafedeki) Ye'cec denen yere kadar vardı ve eşyaların hepsini, okları, mızrakları, kalkanları, deri zırhları bıraktı. Mekke haremine sadece süvari silahı denen kılıçla girdiler.
Resûlullah (s.a.v.) orada Ca'fer b. Ebî Talib'i, Meymûne binti-1-Hâris b. Hazin el-Âmiriyye'ye kendisine düğürcü olması için önden
gönderdi. O da düğürcü oldu. Meymûne'de bu işini Abbas b. Abdilmuttalib'e havale etti. Zira Abbas'ın nikahı altında bacısı Ümmü Fazl binti Haris vardı. Böylece Resûlullah'ı (s.a.v.) amcası Abbas evlendirmiş oldu.
Kabe'ye geldiğinde, müşriklere küvetlerini ve güçlerini göstermeleri için ashabına;
"Omuzlarınızı açın ve tavafta koşun" buyurdu. Gücünün yettiğince onlara hiyle yapardı. Mekke halkı kadını, erkeği ve çocuğuyla gelip tavaf yapmakta olan Resûlullah (s.a.v.) ile ashabını seyretmek i-çin üst üste yığıldılar.
Abdullah b. Ravaha kılıcını kuşanmış olarak, Resûlullah'ın önünde şöyle diyerek Recezler söylüyordu:
1- Küffar çocuklarını O'nun yolundan çekin, Ben O'nun Allah elçisi olduğuna şahidim.
2- Rahman olan Allah kitabında, okunan sahifelerde Resulüne -kitab- indirdi.
3- Bugün işte biz, dün onun indirilişini inkarınız yüzünden size nasıl darbe vurmuşsak, bu kerede o kitabın tevili üzere size darbe vurduk.
4- Öyle bir darbe ki, başı gövdeden ayırır, dostu dosta unutturur. Mekke eşrafından bazıları da kin, öfke, kıskançlık ve hasetlerinden Peygambere (s.a.v.) bakmak için ortalıktan kaybolup Mekke'deki Handeme dağına çıktılar, Peygamber de Mekke'de rahatça kaldı. Orda üç gece eğleşti. Bu Hudeybiye gününde yapılan anlaşmanın son şartı idi.
Dördüncü günün sabahı olunca, Süheyl b. Amr ile Huveytib b. Abdiluzza, Peygamberin yanına geldiler. Peygamber o sırada Ensar'ın meclisinde Sa'd b. Ubade ile konuşmaktaydı. Huveytib b. Abdiluzza bağırarak: "Allah'a, aramızdaki sözleşme konusunda sana ant veririm. Üç günlük anlaşma gereği verilen süre bittiği halde sen hâlâ topraklarımızdan çıkmadın" dedi. Sa'd b. Ubâde de, "Bre anasız kalasıca! yalan söylüyorsun. Mekke ne senin ne de babanın arazisidir. Vallahi biz asla çıkmayız" dediler. Sonra Resûlullah Süheyl ve Huveytıb'a seslenip :
- Ben sizden bir hanımla nikahlandım. Onunla zifafa girene kadar burada kalmamın size bir zararı olmaz. Düğün yemeği yaparız, biz de yeriz, siz de bizimle yersiniz" deyince,
Onlar yine: "Allah'a ve aramızdaki antlaşmaya yemin veririz, sen mecburen çıkmalısın" dediler. Resûlullah (s.a.v.)de kölesi Ebû Rafı'ye hareket izni verdi.
Allah Resulü hayvanına binip Mekke'den bir kaç mil ötedeki Şerif Vadisi'ne gelince konakladı ve Müslümanlarda orada eğleşti. Efendimiz (s.a.v.) akşam kararınca, Meymûne'yi alıp gelmesi için onu arkada bırakmıştı. Meymûne gelene kadar Efendimiz orada ikâmet etti. Meymûne (r.a.), Kureyşin alçaklarından işkence ve sıkıntı görmüştü.
Resûlulİah orada Zifafa girdi. Sonra geceleyin yola koyulup Medine'ye geldi. Allah yıllarca sonra Meymûne'nin ölümünü yine Şerifte olacağını takdir etmişti.210[77]
Füleyh, Nafı aracılığıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan naklediyor: "Resûlullah (s.a.v.) Umre yapmak üzere yola çıktı. Lakin Kureyş kâfırleri Beytullah ile Resûlullah'ın arasına engel koydular. O da, Hubeydiye de kurbanını kesti ve başını tıraş etti ve Kureyş'lilerle gelecek yıl Umre yapmak üzere anlaşma yaptı.
Bu anlaşmaya göre Mekke'ye kılıç dışında silahla girmeyecek ve orada ancak Kureyş'liîerin istediği kadar ikamet edebilecekti. Ertesi yıl olunca Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye aradaki anlaşmaya uygun olarak girdi. Mekke'de üç gün eğleşince müşrikler Mekke'yi terketmesini istediler. Nebi (s.a.v.)de oradan ayrıldı."
Haberi Buharî naklediyor.211[78]
Vakıdî derki: Bize Abdullah b. Nafı' babası vasıtasıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın şöyle dediğini haber verdi:
Bu Umre aslında kaza olarak yapılan bir umre değildi. Lakin Müslümanlar üzerine, müşriklerin kendilerini Umreden menettikleri Hudeybiye yılındaki ayın gelecek yıl aynı ayda yapılması şart koşulan bir Umre idi.212[79]
Muhammed b. Seleme, İbni İshâk yoluyla Amr b. Meymun'dan nakleder: Ebû Hâdır el-Hadramîyi, "Meynıûn b. Mihran'ın şöyle söylediğini" naklederken duydum: Şam ordusunun Abdullah b. Zübeyr'i Mekke'de muhasara ettikleri yıl Umre yapmak üzere yola çıkmıştım. Kendi oymağımdan bazı adamlar benimle oraya (Hedy Kurbanı)213[80] yollamışlardı. Şam ordusunun yanına geldiğimde bizi Kabe'ye girmekten men ettiler. Bende Hedy'imi olduğum yerde kestim, ihramımdan çıkıp sonra Yemen'e geri döndüm. Ertesi yıl olunca, Umremi kaza etmek i-çin tekrar yola çıktım. Abdullah b. Abbasa (r.a.) gidip, kurbanı nasıl edeceğimi sordum da bana, "Kurbanına bedel başka bir kurban kes. Zira Resûlullah (s.a.v.) Umretü'l Kazâ'da ashabına Hudeybiye yı-
210[77] Beyhakî Delâil 4/315, 316; İbni Sa'd 2/120, 122; İbni Hişâm 4/69; Ebû Ubeyde Tesmiyetü Ezvâci-n'Nebiyyi s. 67.
Beyhakî Delâilinde bu hadiseyi aynen verir ve "İşte bu Musa b. Ukbe'nin rivaye-tindeki metindir. Urve'nin metninde ise şu farklılık vardır: "Sa'd b. Ubade, bu Huveytib ile Süheyl'e: "Vallahi Peygamber buradan kendi rızasıyla, sözü dinlenmiş olmadıkça asla çıkmayacak" deyince, Nebi (s.a.v) gülerek:
Bizi kervanımızda ziyaret eden kimseyi azarlama" buyurdu" dediğini nakleder.
211[78] Buhârî Meğazi 64/43. h. no: 4252; Beyh. Delâil 4/317
212[79] Vakıdî Meğazî 2/731; Ibni Ishak da buna benzer bir lafzı senetsiz olarak verir.
213[80] Hedy zaten kurban demektir. O zaman "Hedy kurbanı" demenin bir anlamı yoktur, diye akla gelebilir. Bu ilk bakışta doğru görünsede Türkçede bütün kurbanlara "Kurban" denir. Hedy ise sadece hac kurbanı olduğundan "hedy kurbanı" dedim.
lında kestikleri kurbanın yerine bir kurban daha kesmelerini emretmişti" dedi.214[81]
Yine aynı hadiseyi Yûnus b. Büheyr yolu ile İbni îshâk'tan şöyle anlatır: "Ebû Hasır el-Hımyevî derki:
İbni Büheyr (r.a.), Kabe muhasara edildiğinde hac etmiş ve hedy kurbanımı beraberimde
götürmüştüm. Şam ordusu buna engel olunca, Harem mıntıkasında kurbanımı kesip Yemen'e
döndüm ve "benim için Allah Resulünde alınacak örnek vardır" diyordum.
Ertesi yıl yine hacca geldiğimde İbni Abbas'a rast gelip "O kestiğim kurbanın yerine bir başka daha
kesip kesmeyeceğimi?" sordum. O da, "Evet yerine bir daha kes. Zira Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı,
müşriklerin kendilerini Beytullah'tan menettikleri yıl kestikleri kurbanın yerine Umretü'l Kaza'da
tekrar kurban kestiler. Hatta ashab deve bulup kesmede zorlanınca Resûlullah onlara deve yerine
sığır kesme ruhsatı verdi."215[82]
Vakîdi anlatıyor: Bana Ganim b. Ebî Ganim, Abdullah b. Dinar yoluyla İbni Ömer (r.a.)'tan
naklediyor:
— Nebi (s.a.v.) Umretü'l Kaza'da Hedy Kurbanı olarak altmış deve şevketti. Neciye b. Cündüb el-
Eslemîyi de bu kurbanları otlatıp götürmesi için dört Eslemli gençle beraber şevketti.216[83]
Yine Vakîdi şöyle anlatır: Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı Telbiye getirerek yola çıktı. Muhammed b.
Mesleme de atları Merri Zahrân denen yere götürdü. Orada rastlayan kureyşli bir gurup,
Muhammed b. Mesleme'den Peygamber'in (s.a.v.) yarın oraya geleceğini öğrenip, bir de Beşîr b.
Sa'din getirdiği bir sürü silah görünce, acele gidip durumu Kureyş'e anlattılar. Kureyş paniğe kapılıp:
"Vallahi biz Hudeybiye anlaşmasındaki hiçbir şeyi ihlal etmedik, şimdi Muhammed ashabıyla bize
neye harbe geliyor?" diye konuştular.
Efendimiz de Mevvi Tahran'a ulaştı. Resûîullah silahları Kabe'deki putların görüldüğü yer olan,
"Batn-ı Ye'cec"e yolladı. Kureyş Mikrar b. Hafs'ı oraya gönderdi. Efendimiz ashabının arasındaydı.
Onlar: "Yâ Muhammed! Sen Hareme neye silahla giriyorsun. Halbuki Kureyş'in büyük ya da küçük
hiçbir cürümleri olmadı. Üstelik sen oraya sadece kılıçla gireceğin şartını da o anlaşmaya
koymuştun." dediler.
Nebi (s.a.v.): "Ben silahla girmiyorum." sözünü söyleyince Mikraz, "sen vefa ve doğrulukta böyle
bilinirdin zaten" deyip acele Kureyşe geldi ve durumu anlattı. Mikraz'ın bu haberi üzerine
Kureyşliler Mekke dağlarına çekilip. Orayı boşalttılar. Nebi (s.a.v.) Kusvâ adlı devesine bindi. Ashab
kılıçlı olarak Efendimizin etrafım sarmış telbiye getirdiler. Sonra Ti Tuwa denen yerden geçerek,
Hucun tarafındaki tepe-cikten Kabe'ye geldi.217[84]
Ma'mer, Zühri aracılığıyla Enes (r.a.)tan naklediyor: Umratü'l Kazâ'da Resulü Ekrem (s.a.v.)
Mekke'ye girdiğinde Abdulah b. Ravâha önünde yürüyor ve şöyle diyordu:
214[81] Ebû Dâvûd 1864; Hakim Müstedrek 1/486; Beyhakî Delâil 4/319; Taberî 3/25.
215[82] Zehebî bu konuya sadece işaretle yetindiği için biz Hadisi kaynağından naklettik.
216[83] Bak. Hakim müstedrek 1/486. Beyhakî Delâil 4/320.(M.Can) Vakıdî Meğazî 2/733; Beyh. Delâil 4/320.
217[84] Vâkidî 2/734, 735; Beyhakî Delâil 4/321; Zehebî çok kısaltmışsada biz biraz tasarrufla Meğazî'den terceme ettik.(M.C)
1- Çekin yolundan kâfir çocuklarım, Rahman olan Allah kitabında indirip bildirdi ki:
2- En hayırlı çarpışma onun yolunda olandır. Biz sizlerle onun îe 'vili hususunda çarpışıyoruz.
3- Nitekim O'nun indirilişi hususunda da sizle çarpışmıştık. Yâ Rabbi ben O'nun sözüne iman ettim.218[85]
Eyyûb es-Sahtiyâni, Said b. Cübeyr'in İbni Abbas'tan şöyle dediğini nakleder: Resûîullah (s.a.v.) Mekke'ye geldiğinde Yesrib sıtması kendilerini zayıflatmış bir haldeydi. Onları gören müşrikler, "Size bir kavim geliyor ki, sıtma onları çok zayıflatmış ve sıtmadan müthiş zarar görmüşler" dediler. Onların bu dedikodularına Allah, Peygamberini haberdar edince ashabına tavafın ilk üç şavtında remel (çalımla yürüyüş) yapmalarını ve bunu iki rükün arasında yapmalarını emretti.
Müşrikler Müslümanların Remelli yürüyüşünü görünce, "Şu sizin Yesrib sıtması zayıflattı dedikleriniz bunlar mı? Bunlar bizden daha sağlam" dediler.
İbni Abbas (r.a.) der ki: Resûlullah'm onlara sadece üç şart değil de yedi şartın hepsinde bu Remel'i emretmesine ashabına merhamet etmesi dışında bir mani yoktu. Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdir.219[86]
Yezîd b. Harun anlatıyor: Bize el-Cürayrî, Ebu't-Tufeyl'in şöyle dediğini haber verdi: İbni Abbas'a: "Senin kavmin, Resûlullah'm bizzat remel yürüyüşü yaptığı ve bunun -böylece- sünnet olduğunu iddia ediyor." dedim.
Bana, "hem doğru hem de yanlış söylemişler. Re&ûlullah (s.a.v.) Mekke'ye girdiğinde müşrikler Mekke'deki Kuaykıân dağının üzerindelerdi. Mekke halkı çok hased bir milletti. Kendi aralarında, "Muhammed'in ashabı çok zayıflamış" diyorlardı.
Bunun üzerine Resûîullah (s.a.v.)de, "Onlara sizden en hoşlanmayacakları şeyi gösterin" buyurup, kendisinin ve ashabının gücünü göstermek için Tavafta Remelli yürüdü. Bunun sebebi bu olduğundan şartlar ve zaman geçtiği için artık Remel sünnet değildir, dedi. Hadisi bu haliyle Müslim rivayet etmiştir.220[87]
(Beyhakî derki); Remel, kudüm tavafında sünnet olarak kalmıştır. Her ne kadar sünnet sebebi ortadan kalkmış ise de bunun meşruiyeti duruyor. Zira Cabir (r.a.), Nebi (s.a.v.)'in son haccındaki şeklini anlatırken: Cirâne Umresini yaparken hem kendisinin hem de ashabının Remel yaptığını anlatır.221[88]
İsmail b. Ebî Halid, İbni Ebî'l Evfa (Abdullah)lnın, şöyle dediğini işittim diyerek anlatıyor: Resulü Ekremle beraber Umreye gittik. Tavaf ederken, ona eziyet vermesinler diye, Mekke çocuklarından
218[85] Vâkidî 2/736; Beyhakî Delâil 4/322, 323.
219[86] Buhârî Meğazi 64/42. h. no: 4251; Buh Hac 25/55. h. no: 1602; Müslim Hac 1264; İbni Sa'd 2/123; Beyh. Delâil 4/325, 326.
220[87] Müslim Hac 1266; Beyhakî S. Kübra 5/82; Delâil 4/327; Tahâvî Ş. M. Asar 2/180.
221[88] Beyh. Delâil 4/327, 328; Zehebî burada bu sözü Beyhakîye isnad etmese de söz aynıyla onun'dur. Cabir Hadisi diye işaret ettiği hadis uzun bir hadis olup Müslim 1218; E. Dâvud 1905; İbni Mâce 3074; Müsned 3/320; İbni Ebî Şeybe Musannef 4/398. h. no: 2578; Beyhakî S. K. 5/90, 93; İbni Hibban 3933. naklettikleri hadis olup Buhârî onu parça parça pek çok yerde kullanmıştır.
Onu koruyarak tavaf ederdik. İsmail b. ebî Halid der ki:
-Abdullah b. Ebî Evfa bize Huneyn harbinde Peygamberle beraber savaşta iken almış olduğu bir yara izini de göstermişti.222[89] Haber Buharî'dedir.223[90]
Efendimizin Meymûne İle Evlenişi
Yunus b. Büheyr, İbni İshâk, -Ebân b. Salih ile Abdullah b. Ebî Necîh-Mücâhit ve Atâ isnadıyla Abdullah b. Abbas (r.a.)rdan nakleder: Resulü Ekrem (s.a.v.) Meymûne (r.a.) ile evlendiğinde evlilik velayetini Abbas b. Abdülmuttalib üstlenmişti. Resûlullah (s.a.v.) Mekke'de üç gün eğleştikten sonra Huveytib b. Abdi'l Uzza yanında Kureyşli birkaç adamla Nebi (s.a.v.)'e geldiler ve: "Süren doldu, artık çıkıp gitsen!" dediler. Nebi (s.a.v.)de:
"Beni burada bıraksaydmiz, bende aranızda evlenirdim, hem size yemek hazırlardık buyurup gelirdiniz" deyince, onlar: "Bizim bu yemeğe ihtiyacımız yok. Sen buradan bir çık" dediler. Efendimiz de kölesi ebû Râfı'yi, Meymûneyi getirmek üzere geri bırakıp, Mekke'den çıktı.
Sonra Ebû Râfl, Meymûne (r.a.)'yı Efendimize, Şerifte getirdi ve orada Nebi (s.a.v.) onunla zifafa girdi.224[91]
Vüheybi, Eyyûbu sahtiyam-ikrime isnadıyla ibni Abbas (r.a.)'tan: "Nebi (s.a.v.) Meymûne ile nikahlandığında ihramlı idi. Onunla zifafa girdiğinde ise ihramdan çıkmıştı. Meymûne (r.a.) (evlendiği bu yerde yıllar sonra) yine Şerifte öldü" dediğini anlatır.
Haberi Buharı naklediyor.225[92]
Abdürrezzâk der ki: "Resûlullah (s.a.v.) Meymûne ile ihramda iken evlenmiş."Yine Süfyanı Sevrî bu haberi İbnü Haysem'den, Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla İbni Abbastan bu şekilde anlatır. Her iki isnad da Buhârîdedir.226[93]
Evzaî, Atâ aracılığıyla ibni Abbas'ın: Nebi (s.a.v.), Meymûne ile ihramda evlendi" dediğini anlatır227[94] Said b. Müseyeb: "Her ne kadar Meymûne ibni Abbas'ın teyzesi ise de -iş onun dediği gibi değil-Resûlullah onunla ancak ancak ihramdan çıkınca evlenmiştir" der. İbni Abbas'm hadisini Buharı, Ebû'l Muğîra Abdü'l Kuddûs b. Haccac'dan naklediyor.228[95]
222[89] Buhârî Meğazî h. no: 4255; Buh. Hac h. no: 1600; Beyhakî Delâil 4/328.
223[90] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/131-138
224[91] îbni Hişâm Sıra 4/70; Taberî Tarih 3/25; İbni Sa'd 2/122; Urve Meğazî s. 201; Beyh. Delâil 4/230; Temhîd 3/158.
225[92] Buh. Meğazi 64/43. h. no: 4258; Beyh. Delâil 4/331; İbni Sa'd 8/133.
226[93] Buhârî Kitabü's-Sayd. 28/12; Müslim Nikah 16/4; h. no: 46; Beyh. Delâil 4/331.
227[94] Buhârî Sayd 28/12; Beyhakî Delâil 4/332.
228[95] İbnü'l Müseyyeb'in bu sözünü hem Beyhakî nemde Zehebî sanki Buhârî'nin metni gibi naklediyorlar ki, bu doğru değildir. Buhârî Sayd/Babu tezvîcü'l muhrim (28/12) de sadece İbni Abbas'ın sözünü verir. Said b. Müseyyeb'in bu sözü ise Beyhakî'nin Delâilinde 4/336; îbni İshak -sika biri aracılığıyla İbnü'l Müseyyeb'den verir. Tabi bu sened hem mürsel, hem munkatı'dır.
Hammad b. Seleme, Habib b. eş-Şehîd-Meymûn b. Mihrân-Yezid b. el-Esam isnadıyla Meymûne
(r.a.)'nın "Biz Şerifte ihramsız olduğumuz sırada Resûlullah (s.a.v) benimle evlendi" dediğini
nakleder. Haberi, Ebû Dâvûd, bu şekilde nakleder. Müslim de yine bunu Yezîd b.el-Esam'dan bir
başka yolla nakleder.229[96]
Süleyman b. Harb. Hammad b. Zeyd-Mastar el-Verrâk-Rabîa b. Abdirrahman-Süleyman b. Yesâr
isnadıyla, Ebû Rafı' (r.a.)'tan şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah (s.a.v.) Meymûne ile ihramdan
çıktığında nikahlanmış ve ihramsız iken zifafe girmiştir. Resulü Ekrem'le Meymune arasındaki
düğürcü de ben idim.230[97]
Bu Sırada Hz. Hamza'nın Kızının Peşlerine Takılması
İsrâîl, Ebû İshak yoluyla Berâe b. Âzib'(ra)'dan nakleder: Resûlullah (s.a.v.) Zilkade ayında Umreye
gitti. Mekke'liler Onu Hareme bırakmak istemeyince; "Üç günlük bir anlaşma" yaptılar. Anlaşma
metni yazılırken Mekke müşrikleri, "Resûlullah" kelimesine itiraz edip, "bunun böyle olduğunu
bilsek zaten senin girişini red etmezdik. Ama sen Muhammet b. Abdullah'sın" dediler. Efendimiz:
"Evet ben Allah Resulüyüm ama, Ya Ali böyle olmasına rağmen sen "Rasul" kelimesini sil" dedi. Ali,
"ben onu silemem" deyince bizzat kendisi sildi. Yazısı güzel olmamasına rağmen bizzat metni yazdı.
Buna göre:
1- Mekke'ye girerken yanında silah olarak sadece kılıç bulunarak girebilecek. 2- Mekke halkından
kendisiyle Medine'ye gelmek isteyen kimseyi götürmeyecek. 3- Ashabından Mekke'de kalmak
isteyenlere engel olmayacak.
Mekke'de bu üç gün bitince Ali'ye gelip, "Söyle O'na, artık Haremden çıksın!" dediler Resûlullah,
Mekke'den çıkarken Hamza'mn (Mekke'de kalmış olan) küçük kızı "Amca, amca..! diye peşine
takıldı. Hz. Ali onun elinden tutup, Hz. Fatıma'ya vererek "şunu al" dedi.
Bu kere O kızcağıza kim bakacağı hususunda Ali, Zeyd ve Ca'fer ihtilaf etti. Ali (r.a.): "O benim
Amcamın kızıdır ben bakacağım" derken Ca'fer de: "Ben alırım, hem amcamın kızı hem de teyzesi
benim karımdır" dedi. Zeyd b. Harise de: "Benimde kardeşimin kızıdır" diyordu.
Nebi (s.a.v.) "onun teyzesinin yanında kalmasına hüküm verdi ve:
Teyze anne yerindedir" deyip,
Ali'ye: Sen bendensin bende sendenim"
Ca'fere: Sen, hilkat ve huyca bana benziyor-sun" deyip,
229[96] Ebû Dâvûd h. no: 1843; Müslim 1411; Beyh. Delâil 4/332.
230[97] Beyh. Delâil 4/336; Temhîd 3/158.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/138-140
Zeyd b. Hârise'ye de: Sen bizim hem kardeşimiz hem de mevlamizsın" buyurarak, gönüllerini aldı.
Bu hadisi Buharı, Ubeydullah'tan nakleder.231[98]
Vakıdî anlatıyor: Bana İbni Ebî Hayseme-Dâvûd b. Husayn-İkrime isnadıyla ibnî Abbas (r.a.)tan naklediyor: Hamza (r.a.)'m kızı Umara ile annesi Selmâ binti Umeys, hicretten sonra Medine'ye gidemeyip Mekke'de kalmışlardı. Nebi (s.a.v.) Umretü'l Kaza için Mekke'ye geldiğinde Ali b. Ebî Talib gidip: "Bu müşrikler arasında amcamızın kızını yetim olarak neye bırakalım ki...?" diye Peygamberle konuyu konuştu.
Nebi (s.a.v.) Hz. Ali'nin Onu Mekke'den çıkarmasına mani olmadı. O da Umarayı Mekke'den götürdü. Bu kere Zeyd b. Harise, "ben ona bakma hakkında daha fazla sahibim, o benim kardeşimin kızıdır" diye konuşmuştu. Zeyd b. Harise Hamza'nm Varisi idi ve Peygamber (s.a.v.) Muhacirler arasında (ahiret) kardeşliği tesis ettiği vakit Hamza ile Zeyd arasında da kardeşlik te'sis ettirdi.
Ca'fer (r.a.) bunu duyunca, "teyze, anne demektir. Öyle olunca-onun teyzesi Esma binti Umeys benim yanımda, nikahım altında bulunduğundan bu işe en layık benim" demişti.
Hz. Ali'de: Görüyorum ki onu paylaşamıyorsunuz, O benim amca kızımdır, Onu müşriklerin arasından alıp çıkaran benim, sizin ona benim öteme varan bir akraba bağınız da yok. Ben sizden daha layığım" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):
"Ben aranızda hükmedeceğim. Sana gelince Yâ Zeyd! Allah ve Resulünün Mevlasısm, Yâ Ali sana gelince sen karde'şim ve dos-tumsun, Yâ Ca'fer sen ise hem ahlaken hem de hilkaten bana ben-ziyorsun, Yâ Ca'fer! Sen ona daha layıksın, nikahında da teyzesi var. Kadın teyzesinin kocasına nikah edilemez. Halasının üstüne nikah edilemez." buyurarak, O'nun Ca'ferin bakımında kalmasına karar verdi.
Vakîdi devamla der ki: Peygamber Ca'fer'in lehine karar verince, Cafer kalkıp seke seke Peygamberin etrafında tur attı. Peygamber (s.a.v.)de: "Bu ne, yâ Ca'fer?" deyince, "Yâ Resûlallah! Necaşi birini razı ettimi onun etrafında sekerek dönerdi," dedi. Nebi (s.a.v.) de bunun üzerine :" Sen Onunla evlen ! " buyurdu. O da, "O benim süt kardeşimin kızıdır!" dedi. Nebi (s.a.v.) de onu, Seleme b. Ebî Seleme ile evlendirdi. Nebi (s.a.v.) Seleme'ye:" ona mükafat verdin mi? " buyurdu.232[99]
Sekizinci Hicri Yıl Olayları İbnü Ebî'l Avca'nın Benûsüleyme'ye Seriyyesi
İbni Şihâb'ı Zûhrî anlatıyor: Nebi (s.a.v.) hicrî yedinci yılın Zilhicce ayında Umreden döndüğünde, İbnü Ebî'l Avcâ'yı elli, kişilik bir müfrezenin başında Süleym oğullarına gazaya yolladı. Süleym
231[98] Buhârî Meğazî 64/43 h. no: 4251; Beyhakî S. Kübrâ 8/5-6; Delâil 4/339; Müsned 1/98, 108, 115, 230, 4/342; Hakim 3/120; Abdürrezzak 20394; Tah. Müşkil 4/173; Hatib Tarih 11/171.
232[99] Vakîdî 2/738; Beyhakî Delâil 4/340.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/140-142
oğullarının casusu da bunlar arasındaydı.
Medine'den ayrıldıklarında bu casus hemen kavmine gelip onlara tehlikeyi haber verdi. Hemen büyük bir güç hazırladılar. İki kuvvet karşılaştıklarında İbnü Ebî'l Avca onları İslâm'a da'vet ettiyse de, onlar buna sadece ok atarak cevap verdiler ve "Bizim senin davet ettiğin şeye ihtiyacımız yok" diye saldırıp, bir saat ok attılar.
Etraftan müşriklere yardımlar geldi ve Müslümanları kuşattılar ve şiddetli bir çarpışma oldu ve mücahitlerin hepsi şehid oldu. Reisleri İbnü Ebî'l Avca da vurulup şehid cesetleri arasında kaldı. Sonra ayılıp büyük bir efor sarfederek Medine'ye Peygamber'e geldi. Medine'ye gelebildiğinde, 8ci hicri yılın Safer ayının birinci günü idi.233[100]
Amr İbnü'l As İle Halîd B.Velîd'in İslam'a Girişi
Bu sekizinci yıl içinde Amr b. el-Âs ile Halid b. Velid Müslüman oldu. Vâkıdi anlatıyor: Bize Humeyd b. Ca'fer - babası aracılığıyla Amr b. el-Âs'ın şöyle dediğini anlattı:
-Ben İslâm'a karşı yan çizen muânid bir adamdım. Müşriklerle beraber Bedir harbine katılıp orada canımı kurtardım. Sonra Uhut harbine ve Hendek savaşına katılıp yine kurtuldum. Kendi kendime: "Daha kaç kere zarar edeceğim! "Vallahi Muhammed Kureyş'e üstün gelecek" deyip Eî-Vehat'taki234[101] malımın (bağımın) başına gittim, (insanlardan kaçtım) Hudeybiye'de sulh olup ta Peygamber sulh ile Medine'ye, Kureyşte Mekke'ye dönünce ben başladım: "Muhammed gelecek yıl ashabıyla Mekke'ye girecek. Artık bana ne Mekke, ne de Taif kalabilecek bir yerdir. Çıkıp gitmekten başka benim için hayırlı birşey yoktur" diye söylenmeye başladım."
-Hâla islamdan uzak idim. Kureyşin hepsi Müslüman olsa bile benim İslâm'a girmeyeceğimi düşünüyordum. Böylece Mekke'ye geldim. Kendi kavmimden, görüşü bana uyan ve sözümü dinleyen, başlarına bir iş gelince beni öne süren bir kısım adamları topladım, ve onlarla; "aranızda ben nasıl biriyim?" diye sordum, "en akıllımız, efendimiz, bereketli olanımızsın" dediler.
-Bende: "Şunu iyi bilin ki, ben Muhammed'in bu işinin hiç de hoş olmayan şekilde yükseldiğini görüyorum. Benim bir görüşüm var" dedim. "Nedir?" dediler. "Haydin gidip -Habeşe- Necaşîye katılıp onunla bir olalım. Eğer Muhammed galib gelip buralara alırsa, biz Necaşî'nin yanında oluruz.
-Böylece Necaşi'nin elinin altında olmamız bizim için Muhammedin eli altında olmaktan daha iyidir. Eğer Kureyş yenerse biz zaten bildikleri kimseleriz" dedim. Onlarda, "işte görüş dediğin böyle olur" dediler.
Ben: "ona hediye olabilecek şeyleri toplayın!" dedim. Bizim arazilerden oraya gidecek en iyi hediye
233[100] Vâkidî 2/741; Beyhakî Delâil 4/341, 342.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/143
234[101] El-Veht (sonu T. harfi) Taifce bir köy olup bostanlık bağlık bir yerdir. Amr b. Ei-As'm orada bahçesi vardı. Bak En-Nihaye V. H. T. maddesi Bu kalime Beyhakî'nin Delâil'inde 4/343 El-Raht şeklinde yanlış dizilmiştir.
deri idi. Bizde ona hediye olmak üzere bir sürü deri toplayıp yola çıktık ve yanma vardık. Biz daha o-
nun yanında idik ki, birde Amr b. Ümeyye ed-Damrî gelmez mi. Meğer Resûîuüah, ona bir mektup verip Necaşiye, "Ebû Sûfyan'ın kızı Ümmü Habibe ile kendisini evlendirmesini" yazmış. Necaşî'nin yanına girip biraz sonra çıktı. Ben arkadaşlarıma: "keşke ben Necaşî'nin ya--nma girmiş olupta şu herifi istesem, o da onu bana verse bende onu öldürseydim Kureyş duyunca ne kadar sevinirdi" dedim.
-Necaşî'nin yanına girdim ve daima yaptığım gibi ona secde ettim. Bana, "Merhaba, ey dostum, ülkenden bana ne hediyeler getirdin?" dedi. Ben, "Evet ey Kıralım, sana pek çok deri getirdim" dedim ve onları huzuruna yaklaştırdım. Çok hoşuna gitti. Onun bir kısmını patrikleri arasında bölüştürdü. Kalanını bırakıp bir depoya aldırdı ve yazıl arak(serilerek) muhafaza edilmesini istedi.
-Ondaki memnuniyeti görünce, "Ey Kıralım! Ben az önce yanından çıkan bir adamı gördüm. O, bizim düşmanımız olan zatın elçisidir. O bizim dostlarımızı öldürüp, eşrafımızı katletmiştir. Onu bana ver de öldüreyim" dedim.
-Kral Öfkelendi ve elini kaldırıp burnuma öyle bir indirdi ki kırıldı sandım. Burun deliklerimden kan boşalmaya başladı, ben elbisemle bu kanları almaya uğraşıyordum. Öyle bir aşağılık duygusu geldi ki, ondan korktuğumdan yer varılsa hemen içine girerdim.
Sonra ben, "Ey Kıralım! Her halde senden istediğim şeyi söylememden hoşlanmadın." dedim. O, "Ah haya ah!" deyip sonra bana, "Ey Amr! Sen demek benden, kendisine daha önce İsa'ya ve Musa'ya da gelen, "Nâmûs'u Ekber" denen Cebrail'in geldiği zatın elçisini Öldürmem için sana teslim etmemi istiyorsun ha!" dedi.
Amr b. el-Âs der ki: Allah o anda kalbimdeki düşmanlığı değiştirdi de kendi kendime: "Şu hakikati arabı da acemi de bildiği halde bir sen mi ona muhalefet ediyorsun!?" diyerek,
-"Ey Kıral! sen bunun böyle olduğuna şahitlik eder misin?" demekten kendimi alamadım. O bana, "Evet! Ey Amr! Ben Allah katında buna şehadet ederim, sen beni dinle de ona tabi ol. Vallahi o kesinlikle
hak üzeredir. Kendine karşı gelenlere kesinlikle galib gelecektir, nitekim Musa (a.s.) da Firavn ve ordusuna galib gelmiştir" dedi.
-Ben de "Peki İslâm üzere sen onun yerine benim biatimi ahrmısın?" dedim. "Evet" deyip elini uzattı. İslâm üzere benim biatimi aldı. Sonra bir tas su isteyip üzerimdeki kanları yıkadı, bana da temiz bir elbise giydirdi.
Elbisemin her tarafı kanla dolduğu için ben onu çıkarıp attım. Arkadaşların yanına geldim. Üzerimde Necaşî'nin elbisesini görünce pek sevindiler ve "Sen dostun kıraldan istediğini aldın mı?" dediler, ama ben: "ilk defasında bu konuyu açmak istemedim, nasıl olsa ona tekrar gelirim, diye düşündüm" dedim. "Doğru" dediler.
-Sanki bir işim varda ona gidercesine ben arkadaşlardan ayrılıp doğru limanın yolunu tuttum. Orada yükünü yüklemiş harekete hazır bir gemi buldum. Onlarla beraber bindim. Gemiyi hareket
ettirdiler, tâ -Hicazdaki- Şuaybiye'ye kadar geldiler.
-Şuaybiye'de gemiden indim. Beraberimde nafakam vardı. Hemen bir yük devesi satın aldım ve Medine'ye gitmek üzere yola çıktım. Merri-Zahrana uğrayıp oradan geçtim, El-Hede denen yere vardığımda benden fazla uzakta olmayan iki kişi gördüm, onlar da konaklamak istiyorlardı. Biri çadırın içine girerken diğeri binekleri tutuyordu. Bakınca gördüm ki, Halid b. Velid'dir. "Ebâ Süleyman!" diye seslenince, "e-vet" dedi. "Nereye?" dedim.
-"Muhammed'e gidiyorum. İnsanların hepsi İslâm'a girdi, kendisinde arzu bulunan hiç kimse geri kalmadan İslâm'a girdi. Vallahi ben geri kalacak olsam sırtlanın mağarada enselendiği gibi bizi de enseleyip yakalayacak" dedi. Ben de, "Vallahi bende Muhammed'e gitmeyi arzu-layıp İslâm'a girmek istiyorum" dedim. Bir de, çadırdan Osman b. Talha çıktı ve bana selam verdi. Hepimiz inip konakladık.
-Daha sonra üçümüz yol arkadaşlığı yaparak Medine'ye yollandık. Ebu İnebe kuyusu başında, "Yâ Rabâh, yâ Râbâh" diye bağırıp duran adamın sözünü halâ unutmuş değilim. Biz onun bu sözünü "kazanan
anlamına geldiği için" hayra yorduk ve pek sevindik. Sonra bize baktı. Ben onun şöyle dediğini duyuyordum:
-"Şu ikisinden sonra Mekke artık idaresini teslim ediyor" Ben bu sözle, benimle Halid b. Velîd'i kasdettiğini tahmin ediyordum. Sonra bu adam hızla dönüp mescide doğru gitti. Ben onun bizim gelişimizi Peygambere(s.a.v.) müjdeleycek sandımdı.
-Gerçektende tahminim doğru çıktı. Harra denen yerde hayvanlarımızı ıhtırıp (çöktürüp), en uygun elbiselerimizi giydik, ikindi için ezan okunuyordu. Yürüyüp Nebi (s.a.v.)'in olduğu yere gelip kendisini gördük, yüzü ay gibi parlıyordu. Etrafında Müslümanlar bizim Müslüman oluşumuza pek sevinmişlerdi.
-Halid öne geçip Nebi (s.a.v.)'e biat etti. Ardından Osman b. Talha geçip biat etti. Sonrada biat için ben önüne vardım. Vallahi önünde o-turduğum zaman Efendimizden utandığım için göz ucuyla bile kaşımı kaldırıp yüzüne bakamadım.
-Geçmiş günahlarımın -suçlarımın- bağışlanması üzere O'na biat ettim. Gelecek günahlarıma ait bir şey demedi ve:
"İslâm, İslâm olmadan önceki dönemle olan herşeyi kesip atar, Hicret1 de hicret Öncesindeki şeyleri kesip atar" buyurdu.
-Vallahi Resulü Ekrem (s.a.v.), İslâm'a girdiğimiz günden beri halli çok zor bir işi gördürmek hususunda, bana ve Halid'e hiç kimseyi denk tutmamıştır. Biz Ebû Bekr'in yanında da bu durumdaydık. Ben Ömer'in yanında da böyle idim. Ama Ömer (r.a.), Halid'e karşı biraz serze-nişli davranırdı.235[102]
235[102] Vâkidî Meğazî 2/742-745; Beyhakî Delâil 4/343, 346; İbni Hişâm 3/296; Hadis natar için ayrıca bak. Müsned 4/204, 205; Tahâvî Müşkil 1/212; İbni Sa'd 2/252, 7/395; îbni Huzeyme 2515.
Ravî, Abdû'l Hamîd b. Cafer der ki: Ben bu hadisi Yezîd b. Ebî Habîb'e anlatınca: "bana bu hadiseyi buna yakın bir ifadeyle, Habîb b. Ebî Üveys'in kölesi Râşit, Habîb b. Evs Es-Sakafî aracılığıyla Amr b. el-Âs'tan nakletti11 dedi.
Abdû'lhamit der ki: Ben Yezîd'e "Amr ile Halid'in ne zaman geldiğini sana bildirmedi mi?" deyince, "hayır! ancak gelişleri Fetih'ten az önce idi, Sekizinci yılın Safer ayı başlarında Medine'ye gelmişlerdi." dedi.
Yunus b. Büheyr, İbnî İshâk'tan naklediyor: Bana Yezîd b. Ebî Habîb, Habîb'in kölesi Raşid'den o da Habib b. Evs'ten nakletti ki, Amr b.el-As şöyle demiş: Hendek'ten Mekke'ye geri döndüğümüzde Kureyş ileri gelenlerini topladım ve "vallahi, Muhammed'in işi hiç de hoş olmayan bir şekilde büyüyor. Vallahi hiçbir şey ona karşı koyamıyor. Benim bir görüşüm var, bilmiyorum bu konuda siz nasıl bir görüş sergileyeceksiniz." dedim. "Görüşün ne?" dediler.
Ben: "Gidip Necaşiye katılsak, o sıra Kureyş yenerse biz kavmimize döner geliriz. Eğer Muhammed yenerse Necaşî'nin elinden altında kalmamız daha iyi olur görüşündeyim" dedim. "İsabet ettin" dediler, İbni İshâk hadisin gerisini aynen Vakîdi'ninki gibi anlatır, ancak biraz daha kısacadır ve "Necaşi elini kendi burnuna öyle bir vurdu ki, burnunu kırdı sandım" şeklinde bir fark vardır.236[103]
Hâlid B. Velîd'in Müslüman Oluşu
Vakîdi der ki: Bana Yahya b. el-Muğıra b. Abdurrahman b. el-Haris b. Hişâm yolu ile babasından nakletti ki: O, Halid b. Velîd'den şöyle dediğini anlatmış: Allah (c.c.) benim hayrımı murad edince, kalbime İslâm duygusu yerleştirdi, aklımı başıma getirdi ve kendi kendime: "Şu kadar savaşta hep Muhammed'e karşı durdum. Katıldığım her savaş dönüşünde içimde kendimin biı başka şeye sevkedildiğimi görüyor ve Muhammed'in yakın bir zamanda galib geleceğini hissediyordum.
-Resûlullah (s.a.v.) Hudeybiye'ye gelince, ben de müşriklerin süvarilerine komutan olarak oraya geldim. Usfân'da ashabı arasında Muhammed'e rastladım. Hemen hizasında durup yolunu kestim. O ön tarafımızda237[104] ashabına öğle namazı kıldırdı.
-Biz önce; derhal üzerlerine saldırmak içimizden geçti ise de sonradan bu azmimiz kırıldı ki,-böyle olmasında hayır varmış- O da bizim içimizden geçen şeylerin farkına vardı da ashabına ikindi namazını "korku namazı" şekli ile (yarısını bir grubla bölerek) kıldırdı. Böylece bu namazla, bizden ayıplanacak bir duruma düşmesi gerçekleşmemiş oldu. Ben de "artık bu adam yasaklıdır" dedim. Böylece ayrıldık. O da atlarımızın önünden ayrılıp sağ tarafa gitti.
Hudeybiye'de Kureyş ile sulh yapıp, kureyş onlara gidiş izni verince, ben yine kendi kendime: "artık geriye ne kaldı? gidecek yer nere, Necaşiye mi? Necaşî'de ona uydu. Muhammed'in ashabı O'nun
236[103] Beyhakî Delâil 4/347; İbni Hişâm 3/296; Taberî Tarih 3/29.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/143-148
237[104] Vâkidîde "ön tarafımızda" yerine "bizden emîn olarak" şeklinde geçer 2/746.
yanında şimdi güven içindeler, Acaba Hirakla mı gitsem? Dinimizden çıkıp Hıristiyanlığa veya Yahudiliğe dönsem de acemlerle beraber yaşasamda bunun ayıbına mı katİansam? Yoksa kalanlarla beraber bende kendi yurdumda mı kalsam" diye düşünmeye başladım. İşte ben böyle hülyalar içinde iken birde baktım ki Nebi (s.a.v.), Umretü'I Kaziyye'yi yapmak için Mekke'ye girmiş, ben hemen ortalıktan kaybolup girişim görmedim.
Kardeşim Velîd b. Velîd Peygamberle beraber Umretü'I Kaza için gelmişti. Beni arayıp bulamayınca bana bir mektup bırakmış ki, içinde şunlar vardı:
Bismillahirrahmanirrahîm! Emmaba'dü:
Ben, senin görüşünün İslama ters gelişi kadar şaşacak birşey görmedim. Seni bağlayan aklındır. Hiç İslâm gibi birşeye insan cahil kalır
mı? Resûlullah bana "Halid nerede?" diye sordu. Ben de, "Allah onu getirecektir" deyince Peygamber:
"Hiç Onun gibisi İslâm'a cahil kalabilir mi? Eğer Halid kahrını ve ciddiyetini Müslümanlarla beraber yapıp da onu müşrikler aleyhine kullansaydı, kendisi için çok hayırlı olurdu. Bizde kesinlikle Onu diğerlerine tercih ederdik" Buyurdu. Ey Birader! Şimdiye kadar kaçırdığın fırsatları yakala! Zira çok fırsatlar kaçırdın."
Halid der ki: Kardeşimin mektubu bana gelince artık Mekke'den çıkma şevkim iyice arttı. İslâm'a arzum çok fazlalaştı. Bilhassa Resûlullah'ın benim hakkımda söyledikleri beni sevince boğdu. Rü-yamda kendimi dar, kurak bir ülkede iken oradan çıkıp geniş yemyeşil bir ülkeye gittiğimi gördüm ve: "işte rüya diye buna derler" dedim.
Medine'ye geldiğimde, bu rüyamı Ebû Bekr'e anlatayım! deyip ona bunu anlattım. O bana, "Bu rüyada gördüğün çıkış Allah'ın sana hidayet ettiği İslâm'a çıkıp gelişindir. O darlık, şirktir" demişti.
Ben Mekke'den Resûl-ü ekreme gitmeye karar verdiğimde, "Resûlullah'a kimle arkadaşlık ederek gidebilirim?" diye düşünüyordum, yolda Safvân b. Ümeyye'ye rastladım ve ona, "Yâ Ebû Vehb! Şu içinde bulunduğumuz hali düşünüyor musun? Biz tıpkı azı dişleri gibi -beraber- idik. Artık Muhammed Araplara da acemlere de üstün gelmiş durumdadır. Gidip Muhammed'e tabi olsak onun şerefi zaten bizim de şerefımizdir diye düşünüyorum sen ne dersin?" dedim.
O bana şiddetle karşı koyarak, "Kureyş içinde benden başka kimse kalmasa, ona uysalar ben yine uymam" dedi. Böyle ayrıldık. Ben "bu adam zulme uğradığı için intikam peşinde, babası ve kardeşi Bedir'de öldürüldü" diye düşündüm.
-Ebû Cehl'in oğlu İkrime'ye rastlayıp ona da Safvan'a dediklerimi söyledim. O da bana Safvan gibi cevap verdi. Bende ona: "Benim söylediklerimi kimseye deme!" deyip evime gittim. Atımı hazırlamalarını
emredip üzerine bindim ve Osman b. Talha'ya rastlaymcaya kadar gittim. "İşte bu benim dostumdur" deyip içimden geçen durumu ona açsam sonra onlardan öldürülenleri saysam, diye düşünüp vazgeçtim.
-Sonra kendi kendime "şu saatte sen yolcusun üzerine ne gerek" deyip vaziyetin ne hale geldiğini bahisle: "Şu anda biz inindeki tilkiye benziyoruz. Üzerine büyükçe bir kara su dökülse çıkmaya mecbur olacak" dedim, sonrada öncekilere söylediğim şeyleri önada söyledim. O hemen kabul edip demek sen bugün gidiyorsun ben de gitmek istiyoum. Benim bineğim Mekke'de Fahh vadisinde bulunuyor" dedi.
-Biz onunla Ye'cec mevkiinde buluşmak üzere sözleştik. Kim önce varırsa bekleyecekti. Fecir doğmadan yola çıkıp Ye'cec'de buluştuk. Yola çıkarak El-Hedde'ye geldik. Orada Amr b.El-Âs'ı bulduk. Bize "topluluğa selam!" dedi. "Şana da!" dedik. "Nereye gidiyorsunuz?" dedi. "Sen nereye?" dedik. "Sizi ne yola düşürdü?" dedi. Bizde "İslâm'a girip Muhammed'e uyacağız" dedik. O da, "İşte beni yola çıkaran sebeb de bu dedi.
-Hep birden yola devam edip Medine'ye geldik. Harra mevkiinin dışında hayvanlarımızı çöktürüp indik. Gelişimizden haberdar edilen Nebi (s.a.v.) sevinmiş. Uygun elbiselerimizi giyip giderken kardeşim rastladı ve "çabuk ol, Resûlullah gelişinden haberdar oldu sizi bekliyor" dedi, süratle huzuruna vardık.
O bize tebessümle bakarken, önünde durdum ve ona Peygamberlik selamı verdim. Güler yüzle selamını aldı. Ben şehadet kelimelerini getirdim. O bana:
"Sana hidayet veren Allah'a hamdolsun. Ben senin, kesinlikle seni hayra yöneltecek bir aklın olduğu görüşündeyim." buyurdu. Ben "Yâ Resûlallah! şu şu mıntıkalarda hakka zıt olarak bulundum. Allah'a dua et'de beni af 'sin" dedim. O da:
"İslâm, önceki günahları kesip atar" buyurdu. Ben "bunu benim üzerime dua olarak söyleseniz" deyince:
"Allah'ım Halid'in senin yolundan sapmak üzere attığı her a-dımı affet!" buyurdu. Halîd (r.a.) derdi ki: Gelişimiz (hicri) sekizinci yılın Safer ayında idi. Vallahi İslâm'a girdiğim günden beri zor işlerde Allah Resulü (s.a.v.) ashabından hiçbirini bana denk tutmamıştır.238[105]
Şuca Bin Vehb'in Seriyyesî
Vakıdî der ki: Bana İbni Ebî Sebra, İshak b. Abdillah b. Ebî Ferve aracılığıyla Amr b. Hakem'den şöyle nakletti: Resûlullah (s.a.v.) yirmidört kişilik bir gücün başında Şucâ b. Vehb'i Hevazin'lilerden müteşekkil bir topluluğa yolladı. Ve Şucâ'ya onlara saldırmasını emretti. Yola çıktı, geceleyin gidiyor gündüz gizleniyordu. Onlara ansızın saldırdı. Arkadaşlarına daha öne istekte aşırı olmamalarını tenbih etmişti.
Bir çok deve ve davar ele geçirdiler ve bunların hepsini Medine'ye sürüp getirdiler. Ganimeti paylaştılar. Herbirine onbeş deve düştü Her bir deveyi on koyun saydılar. Bu seriyyede Medine dışı
238[105] Vâkidî 2/745, 748; Beyhakî Delâil 4/349; ibni Sa'd 4/252.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/148-152
kaldıkları süre onbeş gün idi. İbni Ebî Sebra der ki:
-Ben bu hadisi Muhammed b. Abdillah b. Amr b. Osman'a anlatınca: "Böyle anlatan raviler yalan söylemişler. Onlar bu seferlerinde, ortadaki köyden ele geçirdikleri kadınları da esir alıp geldiler. Aralarında birde çok güzel bir cariye vardı. Onu da Medine'ye getirdiler. Daha sonra bu kabile Müslüman olup elçileri Medine'ye geldi. Bu esirler hususunda Resûlullah ile konuştular. Peygamber (s.a.v.) de Şucâ ve arkadaşlaryla bunların geri verilmesi hususunu konuştu. Onlarda bu esirleri eski sahiblerine vermeyi kabul edip teslim ettiler. İbni Ebî Sebra der ki:
Ben bunu Ensardan yaşlı birine anlattım da, "O güzel cariyeye gelince, Suca' b. Vehb onu para vererek aldı ve zifaf yaptı. Elçiler gelince, Cariyeyi kendi re'yinde hür bıraktı. Cariye de Şuca'ın yanında kalmayı tercih etti. Şucâ b. Vehb Yenıâme harbinde şehit olduğunda bu kadın hala onun yanında idi, ama Şuca'dan çocuğu olmamıştı."239[106]
Necd Seriyyesî
Nafı', İbni Ömer(r.a.)'dan naklediyor: Resûlullah(s.a.v.) Necd taraflarına bir seriyye yolladı, bende aralarındaydım. Birçok deve ganimeti aldılar. Hisselerine onikişer deve düşüyordu. Sonra (reis) herbirine birer daha verdi (böylece on üçer deve oldu)
Resûlullah (s.a.v.) (Medine'ye geldiğimizde) bunu değiştirmedi. Bu haberi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.240[107]
Ka'b Bin Umeyr'in Seriyyesi
Vakîdi, Muhammed b. Abdillah yoluyla Zühriden naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) onbeş kişilik bir kuvvetle Ka'b b. Umeyr el-Gıfârî'yi cihada yolladı. Şam diyarındaki Zati-Atlah denen yere kadar gelip orada ona halkından çok kalabalık bir grup bulup onları İslâm'a davet ettiler.
Ama bunlar bu da'vete icabet etmeyip ok atarak karşılık verdiler. Müslümanlar bu durumu görünce onlarla çok şiddetli bir çarpışmaya girdiler. Hepsi orada şehit oldu.
Onlardan sadece ölüler içinde yaralı olarak kalan bir kişi kurtulabilmişti. O da gecenin soğuğu onu kendine getirince kalkıp ta Medine'ye kadar gelmeye muvaffak oldu ve Nebi (s.a.v.)'in yanına gelip durumu anlattı. Bu durum Efendimize pek ağır gelip onlar üzerine bir müfreze yollmak arzu etti ise de onların oradan bir başka yere göçtükleri haberini alması üzerine onlara ordu yollamaktan
239[106] Vâkidî Megazî 2/753; İbni Sa'd Tabâkat 2/127; Taberî kısaca 3/29.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/152-153
240[107] Buhârî Humus 57/15; Müslim Cihad ve Siyer h. no: 1749; Beyhakî Delâil 4/355.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/153
vazgeçti.241[108] 241[108] Vâkidî Meğazî 2/752; İbni Sa'd 2/127; Beyh. Delâil 4/357.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/153-154

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...