02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 21. BÖLÜM)



 TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 21. BÖLÜM)
Füleyh b. Süleyman, Nâfı aracılığıyla İbni Ömer'den naklediyor:
- Resûlullah (s.a.v) Ömre için yola çıkmış ama Kureyş müşrikleri Onun Beytullaha girmesine engel olmuşlardı. Nebi (s.a.v) Hudeybiye de kurbanını kesti ve başını tıraş etti. Ertesi yıl Ömresini yapmak, Mekke'ye kılıç dışında silahla girmemek, Mekkede ancak Kureyşlilerin razı olacağı kadar kalabilmek, şartları ile Onlarla anlaşma yaptı. Ertesi yıl Ömresini (kaza) yapıp oraya anlaşmalara uygun o-larak girdi. Orada üç gün kalınca müşrikler çıkmasını emrettiler, O da Mekke'den ayrıldı.
Bu haberi Buharî naklediyor:74[74]
İmam Mâlik, Ebû'z Zübeyr aracılığıyla Câbir (r.a) tan naklediyor:
- Biz Hudeybiyede deveyi de yedi kişi, sığın da yedi kişi için kesmiştik.
Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.75[75]
Fetih Sûresinin Îndîrilişi
İmam Malik'in Zeyd b. Eşlem aracılığıyla Eslem'den nakline göre; Rasûl-ü Ekrem (s.a.v) seferlerinden birinde gazaya gidiyordu ve beraberinde Ömer (r.a) da vardı. Ömer kendisine bir konuda soru sormuş ama Efendimiz (sav), O'na cevap vermemişti. Derken bir daha sordu yine O'na cevap vermedi. Ardından bir daha sordu, Efendimiz (s.a.v) yine cevap vermedi. Bunun üzerine Ömer (r.a) kendi kendine, "anan seni yitirsin! Resûlullah (s.a.v)'e ne zorlayıp duruyorsun" dedi. Ömer (r.a) olayın devamını şöyle anlattı:
- Hemen devemi harekete geçirip ordudaki insanların önüne geçtim. (Yaptığım nezaketsizlik yözünden) hakkımda Kur'ân ayeti inecek diye korkmuştum. Çok geçmeden birinin bağırdığını işitmiştim. "İşte benim hakkımda Kur'ân ayeti inecek diye korkmuştum -galiba olan oldu-" dedim. Hemen Resûlullah (s.a.v)'in yanına geldim ve Ona selam verdim. Efendimiz (s.a.v):
"Bu gece bana öyle bir sûre indirildiki, o sûre bana güneşin üzerine doğduğun (dünya) dan daha sevimlidir" buyurdu. Sonra da:
"Biz senin için apaçık bir fethi, günahlarının geçmiş ve geleceğini Allah affetsin, sana nimetini tamamlasın, seni dosdoğru yola ulaştırsın ve Allah sana aziz bir zaferle yardım etsin diye, açtık" sûresini o-kudu. (Ayet 1, 2) Bu hadisi, İmam Buharî sahih'inde tahric etmiştir.76[76] Yunus b. Bükeyr, Abdürrahmân el-Mes'ûdî-Camî' b. Şeddâd-Abdurrahman b. Ebî Alkame isnadıyla Ebû Mes'ûd'dan şöyle nakleder: Resûlullah (s.a.v) Hudeybiye'den geri dönmeye başladığında devesi ağır ağır yürümeye başladı, bizde ileri gittik. Meğer o sırada kendisine "innâ fetahnâ leke fethan
74[74] Buhârî Sulh. 53/7. H. no: 2701; Beyhakî Delâil 4/152.
75[75] Müslim, Hac, h. no: 1318.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/46-52
76[76] Buhârî sahih Meğazî 64/36- , cilt 5/66, 67 ve Tefsir Fazla suretü'l Feth. cilt 6/43, 44 h. no 4833; Beyhakî Delâil 4/155.
mübinâ" sûresi nazil olmuş.77[77]
Şu'be de Katâde aracılığıyla Enes (r.a) dan, "İnna Fetahnâ leke fethan mübînâ" sûresi hakkında:
("bu Hudeybiye fethidir" dediğini bunun üzerine adamın birisinin "Ey Allah Rasûlünün elçisi sana
afiyet şeker olsun bu müjde o zaman senin olmuş olur, ya bize hangi müjde geldi?" demesi üzerine
Enes (ra) ;
"Mü'min ve mü'mineleri altından ırmaklar akan cennete ebediyen kalmak üzere sokmak,
günahlarını affetmek için (mü'minlerin kalblerine huzur indirmiştir) Ve bu Allah katında çok
muazzam bir kazançtır" (Fetih ayet 5) ayeti indi) dediğini haber verir. Şu'be derki: Kofe şehrine
gelip bu haberi Katâde aracılığıyla Enes (r.a) dan naklettim. Daha sonra Basra'ya geldiğimde bu
durumu Katade'ye (böyle böyle anlattım) diye bahsedince bana: "sözünün birinci bölümü (Fetih
ayeti) evet Enes (r.a) dan'dır. Ama ikinci kısmı o-lan "Mü'min ve mü'mineleri altından ırmaklar akan
cennetlere sokmak için" ayetinin haberine gelince O, İkrime'nin rivayetidir" dedi. Haberi Buharı
naklediyor.78[78]
Hemmam derki: Katâde, Enes (r.a)'ın şöyle dediğini anlattı:
- İnnâ fetahnâ leke fethan mübînâ, sûresi baştan son ayete kadar Peygamberimize indirildiğinde
Hudeybiye'den dönüyordu. Ashabına tam bir hüzün ve bitkinlik çökmüştü. Efendimiz onlara:
"Bana bir sûre indi ki o, bana dünyadan daha sevimlidir" buyurup sonra da bunu okuyunca birisi:
"Allah sana nasıl muamele edeceğini açıklamış, peki, ya bize ne yapacak?" diye sordu. Bunun
üzerine ayetlerin gerisi olan;
-"Altından ırmaklar akan cennetlere mü'minleri sokmak için......." ayeti indi. Hadisi Müslim rivayet
ediyor.79[79]
Yûnus, İbni İshak -Zührî- Urve isnadıyla Misver b. Mahreme ile Mervân (r.a) Hudeybiye kıssası
hakkında şöyle dediklerini anlatıyor:
- Sonra Resûlullah (s.a.v) Hudeybiye'den geriye hareket etti. Mekke ve Medine arasına geldiğinde
kendisine Fetih sûresi indirildi. Fetih sûresinde geçen kaziyye ve Allah'ın bahsettiği o ağaç altında
yapılan Rıdvan bîati gerçekleşmiş idi. İnsanlar iyice emin olup bir biriyle karşılıklı görüş alışverişi
yapılınca, kendisine İslâm anlatılan herkes, İslama girdi. İşte bu son iki sene zarfında İslâm'a
girenlerin sayısı o vakte kadar girenlerin sayısından fazla olmuştu. Böylece Hudeybiye sulhu bir
"Muazzam Fetih" sayılmıştır.80[80]
77[77] Beyhakî Delâil 4/155 Beyhakî'de şu izah vardır: "Rasûlüllah'm yanma vardığımızda, yüzünde surur vardı. Bize kendine ayet geldiğini anlattı. Bir gece
konaklamış idik. Efendimiz, "bizi kim koruyacak?" buyurdu. "Ben, ey Allah'ın elçisi!" dedim. Ama uyuyakalmışım, beni ancak güneş uyandırdı. Efendimiz: "Allah bu
namaza uyuya kalmamanızı isteseydi uyuyamazdınız. Ama Allah bununla sizden sonrakilere kolaylık olmasını arzu etti." buyurup abdest aldı ve namazını kılıp,
"Unutan ve ya uyuyakalan böyle yapar" buyurdu. Sonra insanlar hayvanlarını aramaya çıkıp, bulup geldiler. Ama Rasûlüllah'ın ki yoktu. Efendimiz benim yönümü
belirleyip "şu tarafa git!" buyurdu. Oraya gidince hayvanını yuları bir ağaca takılakalmış olarak bulup getirdim."; İbni Ebî Şeybe 2/83; Taberânî Kebîr 10/279.
78[78] Buhârî Meğazî 64/Gazvetü'l Hudeybiyye cild 5/66; Beyhakî Delâil 4/158.
79[79] Müslim Cihad ve Siyer h. no 1786; Beyhakî Delâil 4/158.
80[80] İbni HişâmSîre 4/35; Beyhakî Delâil 4/159, 160.
İbnü Lehîa derki: Bize Ebu'l Esved Urve'den bu konuda şunu anlattı: Derlerki: Resûlullah (s.a.v) Hudeybiye'den geri hareket etmişti. Peygamberimizin ashabından birileri: "Bu bir Fetih değildir. Hem biz Beytullah'tan geri çekildik, hem de kurbanlarımızı orada kesmemize engel oldular." Halbuki Resûlullah Hudeybiye'de hac ibadetine başlamış ve Müslümanlardan iki kişiyi geri yollamış, idi "onlarda geri gittiler" diye söylendiler:
Efendimize, ashabından bir takım kimselerin, "bu bir fetih değildir" diye dedi kodu ettikleri haberi ulaşınca:
"Bu ne kötü bir söz! Bu kesinkes en büyük fetihtir. Birkere müşrikler, sizin yurtlarından salimen gitmenize razı olmuş, sizin bu Ömrenizi kazaya bırakmanızı isteyip güven konusunda size söz vermişlerdir. Halbuki sizden hiç arzu etmedikleri bir durumu görmüş durumdaydılar. Allah onlara karşı size zafer verip, sağ salim, ganimetlerle, sevaplarla geri evinize getirmiştir. İşte en büyük zafer budur. Siz Uhud'u unuttunuzmu? Hani siz yukarı doğru kimseye bakmadan kaçışıyor bende arkanızdan sizi çağırıyordum! Ahzab gününü unuttunuz mu? Müşrikler hem yukarınızdan hem aşağınızdan size saldırmaya gelmişlerdi." buyuranca Müslümanlar "Allah ve Rasûlü doğrudur Vallahi Ya Resûlallah! Bu Fe-tinlerin en büyüğüdür" dediler.81[81]
Saîd îbnü Ebî Arûbe, Katâde'den şöyle dediğini anlatır: "Müslümanların Hudeybiye anlaşmasını yapıp geri dönüşleri esnasında Bizans Rumları İranlı Mecusilere galip gelmişlerdi."
Akıyl'in İbni Şıhâb-ı Zühri aracılığıyla Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe b. Mes'ûd'dan yaptığı rivayette de böyle deniyor.
Rumlar'la İran'lılar arasında çetin bir savaş (daha) plmuş Allah bu kere Zafer'i Rumlara vermişti. Müslümanlar bunu duyunca pek sevinmişlerdi. Zira Mecusî olanlara karşı Kitab ehli olanlar bu saldırıda zafer kazanmışlardı.82[82]
Muğîra' Şa'bî'nin "İnnâ fetahnâ leke fethan mübînâ" ayetinde geçen fethin "Hudeybiye fethi olduğunu, Müslümanların Rıdvan bey'atini gerçekleştirip Hayber hurmaları ile duyurulduğunu, Rumlar'in İranlıları yenmesi üzerin Allah'ın Kitabında geçen hükmün doğru çıkmasına ve Kitab ehli bir gurubun, Mecûsî dinine mensub bir topluluğa galib gelmesine sevindiklerini" söylemektedir.83[83]
Şu'be de Hakem aracılığıyla Abdürrahman ibni Ebî Leylâ'nın
"Onlara yakın bir fetih verdi" (Feth 18) ayetinde geçen fethin hayber fethi olduğunu
"Ve size (bu ganimetlerden) başkasını da vermiştir ki, siz henüz onu elde edemediniz" (Fetih sûresi 21) ayetinde bildirileni de "Rum ve İranlılar arasındaki savaş" olarak yorumladığını söyler.84[84]
81[81] Beyhakî Delâil 4/160; Beyhakîde buradan sonra bir hayli tafsilat vardır.
82[82] Bu konuda Tefsir kitablarında Rum Suresi ilk ayetini açıklarken geniş yer verilmiştir.
83[83] Beyhakî Delâil 4/162.
84[84] Beyhakî Delâil 4/163.
Verkâ' (b Ömer b. Küleyb), İbni Ebî Necîh aracılığıyla Mücahit'ten şöyle nakleder: Resûlullah'a daha Hudeybiye'de iken rüyasında, kendisinin ve ashabının güven içinde, başlarının saçını kimisi kazıtmış kimi kısaltmış (hac tıraşı) halde Mekke'ye giriyor oldukları gösterilmişti. Ama Mekke'ye girmeden kurbanlarını Hudeybiye'de kesince ashab, "Ya Resûlallah! rüyan nerede ya?" diye sordular. Allah (c.c) de
bunun üzerine;
"Andolsun ki Allah: Peygamberine (gördüğü) rüyayı hakikat
olarak doğru çıkarmıştır....." ayetini "Bu (Mekke fethinden) önce size yakın bir fetih (olan Hayberi) verdi" ayetine kadar indirdi.
Bununla Hudeybiye'de kesilen kurbanı kasdetti. Sonra dönüp Hayberi fethettiler. Efendimizin Rüyasının doğru çıkarılması gelecek yıl olmuş oldu.85[85] Hüşeym anlatıyor: Bana Ebû Bişr, Saîd b. Cübeyr ve İkrime'den
"Bedevilerden- harbe katılmada-geri kalanlara "yakında harb sanatını iyi bilen, çetin bir kavme -savaşa- çağrılacaksınız"(Fetih 16) ayeti hakkında "Bu kavim Huneyn gününde savaştıkları Hevâzin kabilesidir" dediklerini nakleder. Bu ha-beri Said b. Mansur "Sünen"inde naklediyor.86[86]
Bendâr87[87] anlatıyor: Bize Gunder (Muhammed b. Ca'fer) Şu'be, Hüşeym isnadıyla diyerek üst haberi anlattı. Ancak Hevazin kabilesine "Benû Hanîfe" kabilesini de ekledi.88[88]
Hudevbive Gazası
Abdullah b. Salih de, Muâviye b. Salih -Ali b. Ebî Talha isnadıyla İbni Abbas (r.a)'tan, "Harb san'atım iyi bilen, çetin bir kavme savaşa çağrılacaksınız" ayetindeki bu kavmi "İranlılar" olarak,89[89] ayette geçen "sekine" kelimesini de "rahmet" olarak açıkladığını anlatır.90[90]
Ebû Huzeyfe En-Nehdî, Süfyân -Seleme b. Küheyl-Ebû'l-Ahvas isnadıyla Ali (r.a)'dan; "Mü'mrolerin gönüllerine sekinet'i indiren odur" ayetini, "Bu sekinenin tıpkı insan yüzü gibi bir yüzü vardır. Sonra o seri esen bir rüzgar olmuştur" dediğini nakleder.91[91] Verkâ' da, İbnü Ebî Necîh aracılığıyla Mücahid'in "sekine, rüzgar şeklinde olup kedi başı gibi başı ve iki kanadı vardır." dediğini anlatır.92[92]
85[85] Beyh. Delâil 4/162.
86[86] Beyhakî Delâil 4/168.
87[87] Bendâr, Muhammed b. Beşşar el-Abdî el-Basrî'nin lakabıdır. Kendi diyarındaki hadisleri topladığı için "Bendâr" denilmiştir.
88[88] Beyhakî Delâil 4/167.
89[89] Beyhakî Delâil 4/166.
90[90] Beyhakî Delâil 4/168. Ayet, Fetih Suresi, 4'cü ayetidir.
91[91] Beyh. Delâil 4/167.
92[92] Beyh. Delâil 4/168.
Mes-ûdî, -Katâde- Said b. Cübeyr isnadıyla İbni Abbas (r.a)'ın
"...Hâla kendi elleriyle yaptıkları yüzünden kafirlere kârîa (bela) isabet etmektedir..." (Ra'd 31) ayetini okuyup, "Karîa, harbe çıkan seriyye (müfreze) dir" demiş
"...Yada o, evlerinin yakınına iniyor,.." kısmındaki "inen"in Hz. Muhammed (s.a.v) olduğunu,
"...Allah'ın va'di gelen kadar..." kısmını da, "Mekki fethedilene kadar" diye tefsir ettiğini anlatır.93[93] Mücahit'ten de "Ya da o evlerinin yakınma iner" ayetini, "Hudeybiye ve benzeri" şeklinde açıkladığı nakledilir ki, bu haberi şerîk, Mansur aracılığıyla Mücahit'ten nakleder.94[94]
Mekke fethi dediği belirtiliyor.95[95]
Ümmü-Gülsüm'ün İslam'a Girişi Ve Sulh Döneminde Efendimize (S.A.V)Hicret Edişi
El-Leys, Akîyl aracılığıyla İbn-i Şihâb-ı Zührî'den şöyle nakleder: Bana Urve, Mervan b. Hakem ile Misver b. Mahrame ikilisinden E-fendimiz (s.a.v.)'i96[96] şunları bahsederken duymuş olduklarını söylediklerini haber verdi:
O zaman, Resûlullah (s.a,v), Süheyl b. Amr ile sulh anlaşması yaptığında, Süheyl'in, Resûlullah (s.a.v)'e koştuğu şartlar arasında;
"Bizden bir kişi, senin dininde olsa bile, eğer sîze gelip sığınacak olursa onu mutlaka bize geri göndereceksin" şartı da vardı. Bunun üzerine mü'minlerin bu konudaki görüşleri onlarla Efendimizin başbaşa görüşmelerini sağlamış, Süheyl şartında direnmiş Efendimiz (s.a.v)'de bu şartı kabul etmişti. Aynı gün Ebû Cendel (r.a), müşrik babası Süheyl b. Amr'a iade edilmiş idi. Müslüman olsalar bile bu süre içerisinde Efendimize kaçıp gelen erkeklerden geri iade edilmeyen kimse kalmamıştı. İşte bu sırada kadınlardan da gelip iltica edenler oldu. Ukbe bin Ebî Muayt kızı Ümmü Gülsüm'de o gün Resûlullah'a iltica edenler arasında bulunuyordu. Yaşı henüz buluğ çağına yeni gir-mişti. Ailesi gelip onu geri vermelerini Peygamber (s.a.v)'den istediler ise de, Allah bu kadınlar hakkında:
"Mü'min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edib, -Allah onların imanlarını daha iyi bilir.- Eğer onları mü'min olarak bilmişseniz artık onları sakın kafirlere geri yolla-mayın. Zira bunlar onlara helal değil, onlarda bunlara helal değildir" (Mümtehine 10) ayeti gelmiş bulunduğundan dolayı Nebî (s.a.v), Uramü Gülsüm'ü onlara gen yollamadı.97[97]
Urve anlatıyor: Bana Hz. Âişe haber verdi ki: Resûhillah (s.a.v) bu kadınları "Ey Peygamber! Mü'min
93[93] Beyhakî Delâil 4/168, 169.
94[94] Beyhakî Delâil 4/168. Beyhakî'nin bu rivayetinde "Karî'a" ya seriyye, "Va'de" de
95[95] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/52-58
96[96] Burada bir kalem atlaması olsa gerek. Zîra Beyhakî'nin aynı isnadla verdiği rivayette "Rasûlüllah'dan" yerine, "Rasûlüllah'ın ashabından" diye nakleder.
97[97] Beyhakî Delâil 4/170; İbni Hişâm'da bu konuyu İbni İshak Zührî rivayeti olarak verir. Konuya Zehebî kısalttığı için biz Beyhakî'den tam metni verdik.
hanımlar sana Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmamak, çalmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek,... üzere bîat etmeye geldiklerinde..." (Mümtehine ayet 12)
Ayeti ile imtihan ediyordu. Onlardan bu şartı kabul edenlere "ben senin bîatmı kabul ettim" diyerek ona sözlü olarak hitab etmişti. Vallahi bu Bîatta Onun eli asla hiç bir kadın eline değmedi. Onlara sadece -Matınızı aldım- sözü ile biatlarını kabul etti. Bu haberi Buharı rivayet etmiştir.98[98]
Musa b.Ukbe, İbnü-Şihâb-ı Zührî'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v) Hudeybiye'den Medine'ye geldiğinde, Sakif kabilesinden Üseyd b. Harise esSakafî oğlu Ebû Basîr, Müşriklerin elinden kurtulup kaçmışdı.
Zührî hadiseyi yukarda daha önce geçtiği gibi nakleder. İşte bu rivayette farklı bir ilave vardır ki, şudur: -Ebû Basîr yanında Mekke'den kaçıp gelen beş kişi ile yola çıktı. Kureyş, bu beş kişiyi aldırmak için Ebû Basır'a yolladıkları gibi adam yollamadılar.
Bunlar Cüheyne kabilesine ait olan Sifû'l Bahr'ı takiben gelen Kureyş kervan yolunun bulunduğu El-Iys ile Zü'1-Merve arasına geldiler ve yerleştiler. Artık oradan geçen bütün Kureyş kervanlarını yakalıyıp el koyuyor ve adamlarını Öldürüyorlardı.
Bu arada Ebû Cendel'de müşriklerin elinden kurtulup daha önce Müslüman olan yetmiş kişiyle beraber ayrılıp Ebû Basîr'a katılarak Kureyş'in Şam'dan gelen maddi yardımını kestiler. Arkadaşlarına o vakte kadar Ebû Basîr imamlık yapıyordu. Ebû Cendel gelince artık imamlığı o yapar oldu.99[99] Ebû Cendel'in gelişini duyan Ğıfâr, Eşlem, Cüheyne ve diğer kabile oğullarından bir kısım insanlar gelip ona katıldılar. Böylece Müslüman savaşçıların sayısı üçyüze ulaştı.
Kureyşliler Ebû Süfyan'ı, Efendimize yalvarıp yakararak "Ebû Basîr, Ebû Cendel ve beraberindeki mücahitlere haber salıp yol kesmeyi bırakarak yanına gelmelerini" rica etmeye gönderdiler. Ebû Süfyan ve yandaşları: "Bizden biri senin yanına kaçıp gelirse -onu bize geri verme- alakoy! Senin yanında kalmasında bizce -artık- hiçbir sıkıntı yok. Lakin şu Ebû Cendel ve adamları bizim aleyhimize örtülmesi imkansız bir kapı açtılar." diye eski anlaşmadan dönmek için -dil döktüler.
Böylece onların daha önce Resûlullah'a işaret ettikleri "Ebû Cendel'in geri verilmesi gibi durum" ortaya açıkça koymuştur ki, onların kendileri lehine bir güç ve kuvvet olacaklarını sandıkları, Allah'ın Peygamberine tahsis ettiği yardımdan daha iyi dedikleri, görüşten, sev-seler sevmeseler Peygamber'e itaat kendileri için daha hayırlıdır.
Ebû Basîr, Ebû Cendel ve arkadaşları henüz oradaki yerlerinde i-ken, Ebu'l As b. Er-Rabî'in yolu oraya uğradı. Efendimiz (s.a.v)'in kızı Zeynep (r.a) O'nun hanımı idi.
Ebu'l As Kureyş'ten bir gurub insanla beraber Şam ticaretinden geliyordu. Müslümanlar onları yakalayıp esir aldılar, mallarına el koydular. Ama Ebu'l Âs'ın, Efendimizle akrabalığı yüzünden hiçbirini öldürmediler. Ebû'l As o zaman daha müşrik idi. Bu zat aynı zamanda Efendimizin ilk
98[98] Buhârî Sahih Tefsir Mümtehine suresi 6/60; Talak 6/173; Ahkâm 8/125; Beyh. Delâil 4/171; Lakin Zehebî metninde "Mâ bâyeanî" diye yanlış dizilmiş. Doğrusu Buhârî'deki gibi "Mâ baya ahünne" dir. Ayrıca bunun için bak Müslim îmâra 88; İbni Mâce 2875; Müsned 6/276; İbni Sa'd 8/6.
99[99] İbni Hişâm 4/31; Taberî 2/639; gibi kaynaklar haberi buraya kadar verir. Haberin uzun şekli Beyhakî rivayetidir. Lakin Zehebî çok kısaltarak veriyor.
hanımı Huveylid kızı Hatice (r.a)'nın öz bacısının oğlu idi. Ebû Cendel ve arkadaşları Ebu'l Âs'ı serbes bıraktılar.
O da kalkıp o sırada babasının yanma hicret etmiş bulunan hanımı Zeyneb'in yanına geldi. Ebû'l Âs, Şam'a giderken Zeyneb (r.a)'ya Medine'ye gidip Babasının yanında kalmasına izin vermişti.
Ebû'l Âs gelip, Ebû Cendel ile Ebû Besîr'in esir aldıkları arkadaşları ve el koydukları malları hususunda Zeynep ile konuştu. Zeynep de durumu Resûlullah (s.a.v)'e anlattı. îddiâya göre Allah Rasûlü kalkıp şöyle bir hitabe yaptı:
"Biz bir kısım insanlarla akraba olduk. Ebû'l As ile de akraba olduk ve onu çok iyi bir akraba olarak bulduk. O Kureyşli arkadaşları ile Şam'dan gelirken Ebû Cendel ile Ebû Basîr bunları esir edip mallarına el koymuş, ama kimseyi o Öldürmemiş. Resûlullah kızı Zeynep, benim bunları himayeme almamı istiyor, siz Ebu'l As ve arkadaşlarına size sığınma hakkı veriyormusunuz?" buyurdu.
"Evet" dediler. Ebû Cendel ve arkadaşlarına, Efendimizin Ebû'l Âs ve yanlarında esin bulunan arkadaşları hakkındaki sözleri ulaşınca onlardan aldıkları herşeyi iplere varana kadar geri verdiler.
Efendimiz (s.a.v), Ebû Cendel ile Ebû Basîr'a "kendi yanına gelmelerini" onlara uyupta orada bulunan diğer mü'minlere de "ülkelerine, ailelerinin yanlarına dönmelerini, hemde oradan geçen Kureyş ve kervanlarının önüne geçilmeyeceğini" emreden bir mektup yazdı.
Söylendiğine göre Efendimiz (s.a.v)'in mektubu onlara geldiğinde Ebû Basîr (r.a) ölmek üzreydi. Öldüğünde Efendimizin mektubu elinde idi ve onu okumaya çalışıyordu. Ebû Cendel onu oraya defnedip kabrinin yanıbaşına bir mescit yaptırdı.
Sonra beraberine arkadaşlarım alıp Efendimize geldi. Diğerleri de yurtlarına dönünce Kureyş kervanı güvence almış oldu. Ebû Cendel Efendimizle kalarak bir çok gazalara katıldı, Mekke fethinde bulunup
O'nunla Medine'ye döndü. Efendimiz vefat ettiğinde yine Medine'deydi.
Hz. Ömer'in ilk hilafet yıllarında Süheyl b. Amr, Medine'ye geldi ve bir ay eğleşti. Sonra Ailesini ve mallarını alıp Şam'a Cihad'a çıktı. Haris b. Hişam da beraberindeydi. Hepsi arkadaş oldular.
Ebû Cendel de babası Süheyl ile Şam cihadına katıldı. Hepsi orada Şehîd olana kadar cihad'a devam ettiler. Haris b. Hişam vefat ettiğinde oğullarından sadece Abdurrahman sağ kalmıştı. Abdurrahmanda Utbe kızı Fahıta ile evlendi ve ilk oğlu Ebû Bekir doğdu. 100[100]
Yahya b. Ebî Kesîr, Ebû Seleme'nin kendisine Ebû Hûreyre (r.a)'ın şöyle söylediğini anlatır: Peygamber (s.a.v), Yatsı namazı kılarken son rekatın "Semiallâhü limen Hamiden" duasını söyleyince olduğu yerde dikili olarak kalır ve :
Allah'ım! Velid b. Velid'i kurtar, Allah'ım Seleme b. Hişamı, Allah'ım Ayyaş b. Rabîa'yı, Allah'ım
100[100] Beyhakî Delâil 4/174, 175; Zehebî çok kısalttığı için biz bu kısmı Delâil'den naklettik, burada bahsi geçen "Efendimize ait mektub diğer Siyer ve Tarih kitaplarında henüz gözüme ilişmedi. Belkide o dönem önem verilen konular sadece tebliğe ait olanlardı. Üstad M. Hamidullah "Mecmuatü'l Vesaik es-Siyâsiyye" adlı eserinde (sayfa 65)
müminlerin zayıflarını kurtar, Allah'ım! Kahrını Mudarlılara şiddetli kıl. Onlara Yusuf (a.s) zamanındaki kıtlık yılı gibi kıtlık ver" diye beddûâ ederdi.
Allah bu isimleri onlardan kurtarana kadar dûâ etti. Kurtuluştan sonra onlara dûâyı bıraktı.101[101]
Altıncı Yılda Vefat Edenler
Bu yıl içinde Mekke'de El-Esr denen yerde Mâlik b. Hasel b. Âmir b. Lüey oğullarından Sa'd b. Havle el-Kuraşî el-Âmirî (r.a) vefat etti. Onun Mekke'de bu şekilde vefat etmiş olmasına Resûlullah ağıt yaptı.102[102] Yine bu yıl içinde Mıkyes'in kardeşi Hişâm b. Subâbe öldürüldü. Onu Müslümanlardan biri yanlışlıkla kâfir sanarak öldürmüştü. Bunun üzerine Peygamberimiz kardeşi Mıkyes'e O'nun diyetini ödedi. Sonra bu Mıkyes, kardeşini öldüren Müslümanı öldürüp tekrar kafir oldu ve Mekke'ye kaçtı.103[103]
Bu yılın Zil Hıcce ayında Amir b. Uveymir kızı Ümmü Roman el-Kinâniye (r.a) vefat etti. Hz. Aişe (r.a)'nın annesi idi. İmam Buharı Mesrûk aracılığıyla Ümmü Roman'dan bir hadis rivayet ediyor. Ne varki bu Hadis Mesruk'un O'nun dönemine yetişememiş olması sebebiyle "Munkatı" bir hadistir. Eğer O'na yetişmiş olabileceği esas alınırsa o zaman Ümmü Roman'ın Ölüm tarihi yanlış olur. 104[104]
Yedinci Hicri Yıl Olayları Hayber Savaşı
Abdullah b. İdrîs, İbni İshak'tan naklediyor; Bana Abdullah b. Ebî Bekr, "Hayber'in fethi Muharrem ayının akabinde gerçekleşti. Rasûlüllah (s.a.v) Safer ayının sonunda Medine'ye geldi" diyerek Hayber fethi yılını anlattı.105[105] Derim ki:
101[101] Buhârî Cihad ve siyer/Bâbüddûa lil müşrikin ve Tefsir 65/21. Hadis no 4598; Beyhakî Delâil 4/176; Ebû Davut Vitir bab 10. h. no 1442; Müslim 468; Nesaî 2/201; İbni Mâce 1244; Müsned 2/239, 255, 396, 470, 502, 521; Taberî 4/58; Tahâvî Ş. M. el-Âsar 1/241; İbni Ebî Şeybe 2/316; Humeydî 939; İbni Sa'd 4/196; Abdürrezzak 4032; Taberânî Kebîr 61, 62; Bey. S. Kübra 2/198, 9/14.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/59-63
102[102] Garibtir, Zehebî bu zatın vefatını burada altıncı yılda gösterirken "Tecrîd'i Esmâ-is-Sahabe" sirde 2215 nolu tercemede onun onuncu yılda vefat ettiğini söyler, tbııi Sa'd Tabakalında (3/408, 409) Efendimizin Onun hicret ettiği Mekkeye veda hac-cında gidip, hac bitince dönmeyip orada eğleşirken vefat etmesi üzerine "orada bu şekilde vefatına üzüldüğünü" belirtir ve Şu bilgiyi verir. Sa'd b. Ebî Vakkas Mekke fethinde Mekke'de hastalanmış ve Rasûlüllah Ci'rane Ömresi sonrası onu ziyarete gelmişti: Alla'hım! Ashabımın hicretini icralarını nasib et, Onları hicret ettikleri yere geri döndürme, Lakin zavallı Sa'd" buyurdu. Hadisi Buhârî Cenaiz 37, Menâkibûl Ensar 49'da Müslim 1250; Ebû Dâvûd 2864, Tirmizî 2116; Müsned 1/176, 180; Beyhakî S. Kübra 6/268, 9/18; Taberânî Kebîr 6/56; Tahâvî Müşkil 3/253; Saîd b. Mansur Sünen 370; îbnü Abdil Ber Temhid 8/375; Muvatta vasiyet 4de zikrederler; İbnü'I Esîr Üsdü'l Gabesinde 2/344, 1983 nolu tercemede, "Sa'd b. Havle'nin Veda Haccında Mekke'de vefat ettiğinde âlimlerin ihtilafı yoktur, ancak Taberî, O'nun hicri yedinci yılda öldüğünü söyler ki, doğru olan öncekidir" der.
103[103] İbnü Abdi'! Ber "El İstîâb 3/595; Üsdü'l Ğâbe 5/400, 5369 nolu terceme; İbni Hişâm 2/293; Vakıdî Meğazî 1/408.
104[104] Buhârî Meğazî Bab Hadîsü'l İfk. Mesruk'un Yemen'den Medine'ye geliş tarihi tam belli değildir "Ya Ebû Bekir veya Ömer zamanıdır. Ümmü Romanda Efendimizin sağlığında ölmüştü" görüşü Hatib-i Bağdadiye aittir. Bu dayanak Vakîdiye isnaden yapılıyor. Ebû Nüaym'm Delâilindeki izaha göre O Efendimizden sonra yaşamıştır. Aynî'nin Umdetü'l Karî'deki "bizzat Buhârî'nin Alâmetin nübüvvede geçen Abdürrahman b. Ebî Bekr hadisi ile yine Buhârî'nin Edebû'l Müfred adlı kitabındaki hadis, Ümmü Roman'ına ölümünün daha sonra olduğunu ortaya kor" şeklindeki izahıda bunu destekler.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/64-65
105[105] Beyhakî Delâil 4/196; İbnü Hişâm 4/39; Tarih-i Halife s. 82; İbni Sa'd ise "Hayber fethine hicretin yedinci yılı Cemediyel Ûlâ ayında çıkıldığını" söyler Tabakat 2/106.
- İbni İshâk bu haberi Abdullah b. Ebî Bekr haricindekilerden de böyle rivayet etmiştir.106[106]
Vakıdî'de şeyhlerinden naklen Efendimizin Hayber seferine çıkışı hakkında: "Yedinci yılın başında" diye nakleder.107[107] Musa b. Ukbe'nin "Meğazî"sindeki rivayete göre Zührî, bu hususta şaz bir yol (apayrı bir yol) tutarak: "Sonra Resûlullah (s.a.v), altıncı yılda Hayber günü savaştı" deyivermiştir.108[108]
Hayber, Medine'den sekiz konak mesafede ufak bir yerdir.
Vüheyb anlatıyor: Bize Huseym b. Irak, babası Irak aracılığıyla Gıfaroğllarından bir gurubun şöyle dediklerini haber verdi:
-Ebû Hüreyre (r.a) Medine'ye -Müslüman olup- geldiğinde Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hayber seferine gitmiş bulunuyordu. Medine'dekil erin başına Sibâ' b. Arfata el-Ğıfârî'yi vali yapmıştı. Ebû Hüreyre (r.a) derki: Biz Sibâ'ı sabah namazında bulduk. Birinci rek'atında "Kaf Hâ, Yâ Ayîn, Sâd" sûresini, ikinci rekatında da "Veylün Iil Mutaffıfîn" sûresini okudu. Ebû Hüreyre devamla derki:
Ben namazın içinde (ayette geçenleri duyunca) "Vay Ebû Fûlan'ın başına geleceklere onun terazisi var. Alırken tarttımı tam tartıyor, onlara vermek için bir şeyi tartarsa eksik tartıyor diyordum. Namazı bitirince Sibâ' b. Arfata'ya geldik. O da bize yol tedariki yapıverdi. Bizde Resûlullah'ın yanına geldik ki, Hayberi fethetmişti. Efendimiz Müslümanlarla konuşarak bizi de onların sehimlerine(paylanna) ortak etti.109[109]
İmam Malik, Yahya b. Saîd -Beşîr b. Yesâr isnadıyla Süveyd b. Nu'man (r.a)'tan şöyle naklediyor: Sûveyd (r.a) Peygamber (s.a.v) ile beraber Hayber senesi sefere çıkmıştı. Haybere çok yakın bir yer olan Es-Sahbâ'ya geldiklerinde ikindi namazını kıldı, sonra azık istedi. Ancak azık olarak sadece kendisine -arpa buğday karışımı undan yapılan-"Sevîk" denen ekmek verildi. Efendimiz ondan yedi bizde yedik. Daha sonra Akşam namazı için kalkıp ağzını yıkadı bizde ağzımızı yıkadık. Tekrar abdest almadan namazını kıldı. Haberi Buharî rivayet etmiştir.110[110]
Hatem b. İsmail, Yezîd b. Ebû Ubeyd aracılığıyla Seleme b. El-Ekva' (r.a)'dan şöyle nakleder: Nebî (s.a.v) ile beraber Haybere doğru yola çıkıp, geceleyin yola çıktık. Toplumdan biri Âmir b. el-Ekvâ'a:
"Bize recez veya şiirlerinden birşeyler dinletsen olmaz mı?"
dedi. Âmir şair bir zat olup hemen inip develerin önüne geçerek şu sözleri söyleyerek sürdü:
1- Aîlahım! Sen olmasaydın hidayete eremezdik, ne sadaka verir ne namaz kılardık.
106[106] İbni İshak'ın bu rivayetini Beyhakî Delâil'de 4/197; İbni İshâk, Zührî -Urve-Mervan b. Hakem ile Misver b. Mahreme (r.a) lardan "Rasûlüllah zilhicce ayında Medine'ye geldi, bir müddet eğleşig Muharrem ayında Haybere sefere çıktı" diye verir.
107[107] Beyhakî Delâil 4/197; Vakıdî Meğazî 3/
108[108] Beyhakî Delâil 4/195; Urve Meğazî sayfa 195; Burada bilmem orjinal mahtutada, bilmem dizende veya istinsahta bir yanlışlık olmuş. Ben Zehebinin yanlış yazacağını sanmam. Zehebî metninde burası, "Sonra Rasûlüllah (s.a.v) "Hayber günü Al tıncı yılın günüdür" şeklinde { kâtele) kelimesi "Kale" şeklinde, Min kelimesi de "yevm şeklinde yanlış yazılmıştır. Biz onu Beyhakî rivayetinden düzelterek terceme ettik.
109[109] Beyhakî Delâil 4/198
110[110] Buhârî Vuzu 1/59; Cihad ve Siyer 3/222; Meğazî 5/72 hadis no: 4195 Beyhakî Delâii 4/200.
2- Afvet, canımızı -(yada ardına düştüğümüz şey) sana feda olsun. Düşmanla karşılaşınca ayaklarımızı kaydırma.
3- Bize gökten sekine indir. Bize çağrılınca gelip katıldık
4- Bize yüksek sesle yardıma çağırdılar.
Efendimiz (s.a.v) bunu işitince "Bu kervanı terennümü ile götüren zat kim?" diye sorunca, "Âmir" dediler. Efendimizde "Allah ona rahmet eylesin" buyurdu. Toplumda bulunan biri (ki Ömer (r.a) dır.) Ya Resûlallah! "Artık ona Cennet veya şehitlik -senin duanla- vacib -verilen, kesinleşen bir hak- oldu. -O'nun yiğitliğinden faydalanmamız için O'nu bize bıraksan olmazmıydı?" dedi.
Böylece Haybere gelip kuşattık. Lakin müthiş bir açlık oldu. Fetih günü gecesi olupta hava kararınca insanlar pek çok ateş yaktılar. Efendimiz: "Bu ateşler ne, ne için yakıldılar?" buyurunca, "Ehli eşek eti kızartmak için" dediler. "Üzerine su dökün ve kapları kırın!" dedi. Birisi, "ateşe su döküp kapları yıkasak!" deyince Efendimiz "veya öyle yapın!" buyurdu. Harp zamanı gelip insanlar saf bağladığında Âmir'in kılıcı kısacık birşey idi. Onu Yahudinin birinin ayağına salladı. Ama kılıcın keskin ucu Âmir'in diz başına geldi. Ve Amir bu yara ile şehid oldu. Hayber dönüşü Seleme derki. Resûlullah beni gördü ve "sana ne oluyor, buhalin ne?" buyurdu. Ben, "Anam babam sana feda olsun, İnsanlar Âmir'in -kendini öldürerek- amelini boşa çıkardığını iddia ediyorlar" dedim. "Bunu kim söyledi?" buyurunca falan, falan ve Üseyd b. Hudeyr dedim. Efendimiz;
"Onu söyleyen yalan söylemiş, O'nun iki kat sevabı var" buyurup ellerinin parmaklarını birleştirdi ve:
"Zîra O, bu şekilde dünya hayatını sürdüren bir eşi arabda pek az bulunan, gayretli ve mücahit bir zat idi" buyurdu. Bu hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.111[111]
İmam Mâlik, Humeyd aracılığıyla Enes (r.a)'dan naklediyor: Rasûlü Ekrem (s.a.v), Haybere yola çıkıp geceleyin oraya vardı. Efendimiz bir kavme geceleyin gelince sabaha kadar saldırmazdı. Sabah olunca Yahudiler -Müslümanlardan habersizce- tarlalarına ve ziraat aletlerinin başına gitmek üzere evlerinden çıktılar. Müslümanları görünce "vallahi Muhammed! vallahi orda" diye bağrıştılar. Efendimiz (s.a.v) de:
"Allahü Ekber! Hayber artık harab olmuştur. Biz bir kavmin sahasına indik mi artık bu korkutulanların hali perişandır" buyurdu. Bunu Buharî rivayet etmiştir. Yine Buharı ve Müslim aynı ha-disî Suheyb yolu ile de Enes (r.a) dan naklederler.112[112]
Bir çok ravî, Şu'be ve İbnü Fudayl ikilisinin Müslim el-Mûlâı aracılığıyla yaptığı nakle göre Enes (r.a) şöyle diyor:
- Resûlullah (s.a.v) hastaları ziyaret eder, cenaze ardından gider, kölelerin da'vetlerine katılır ve
111[111] Buhârî Meğazî 64/Hayber gazvesi cild 5/74; Müslim h. no: 1802; Beyh. Delâil 4/202; Müsned 4/48; Taberânî Kebîr 7/19; İbni Ebî Şeybe 14/459; îbni Hişâm 4/39;îbniSa'd2/113.
112[112] Buhârî Meğazî/Hayber gazvesi, Cihad ve Siyer/Babu Dûdûn-Nebî İle'l İslâm cilt 4/5; Müslim 1365; Beyhakî Delâil 4/203; İbni Hişâm 4/31.
eşeğe binerdi. Ben O'nu Hayber fethi günü yuları liften yapılma bir eşeğe binerken gördüm.113[113]
Ya'kub b. Abdirrahman, Ebû Hazim'den naklediyor: Bana Sehl b. Sa'd haber verdi ki, Hayber fethi
günü Resûlullah (s.a.v):
"Yarın sancağı, Allah'ın fethi, kendi eliyle nasib edeceği, Allah ve Rasûlünü seven, Allah ve
Rasûlünün de kendisini sevdiği bir zata vereceğim" buyurdu. İnsanlar o geceyi sancağın içlerinden
hangisine verileceğini konuşarak geçirdiler. İnsanlar sabaha çıkınca Peygamberin yanına gelip
toplandılar, hepside sancağın kendine verilmesini umuyordu. Efendimiz (s.a.v): "Ali b. Ebî Tâlib
nerede?" diye sorunca, "Ya Resûlallah, O göz ağrısından muzdarib" dediler. Ona haber saldılar ve
Ali getirildi. Resûlullah (s.a.v) onun gözlerine tükürerek ona dûa ediverdi. Gözleri iyileşip hiç ağrısı
olmamış gibi oldu. (s.a.v) sancağı ona verdi. Bunu gören Ali (r.a), "Onlarla, onlarda benim gibi olana
kadar çarpışacak mıyım?" diye sorunca Nebî (s.a.v): bu İ
"Yavaş ol bakayım, Önce onların harp sahasına gir, sonra onları İslama da'vet et, sonrada onlara,
İslâm dininde onlara bilmeleri gereken Allah hukukunu haber ver. Vallahi! Allah'ın senin vasıtanla
bir tek adama hidayet vermesi senin için deve sürüleri sahibi olmandan daha hayırlıdır." buyurdu.
Bu hadisi Buhârî ve Müslim Kuteybe yoluyla Ya'kûb'dan naklettiler.114[114]
Süheyl b. Ebî Salih babası aracılığıyla Ebû Hüreyre (r.a)'dan nakleder ki, Resûlullah (s.a.v): "Yarın
sancağı Allah ve Rasûlünü seven bir adama vereceğim, Allah Hayber kapılarını onun eliyle açacak"
buyurdular. Ömer (r.a) der ki: Ben O güne kadar Emirliği hiç sevmemiştim. Efendimiz Ali'yi çağırdı
ve -bayrağı ona verip :
"Allah senin elinle fethi nasib edene kadar çarpış, başka şeye iltifat etme" buyurdu. Ali de: "Ben bu
insanlarla ne üzerine savaşacağım?" diye sordu. Nebî (s.a.v) de :
"Onlarla "La ilahe İllallah, Muhammedün abdühü ve Rasûlühü" diyene kadar savaş. Bunu
yaparlarsa kanlarını ve mallarını senden kurtarmışlardır. Ancak İslâm hakkı hariç. Hesablarıda
Allah'a kalmıştır." Buyurdu. Bu hadisi Müslim rivayet eder. Yine Buharı ve Müslim buna yakın bir
haberi de Seleme b. Ekva' (r.a)'dan naklederler.115[115]
İkrime b. Ammâr anlatıyor; bana Seleme b. Ekva1 oğlu İyas bana babası Seleme'den nakletti ki;
İyas'ın amcası Âmir yolda onların önüne düşüp şiirler terennüm ederek kafileyi götürmüş. Nebî
(s.a.v)'de;
"Rabbin seni bağışlasın" buyurdu. Seleme derki: Efendimiz bu duayı kime tahsis etse kesinlikle o zat
şehit olurdu. Bunu duyan Ömer (r.a): "Bizi Amir'in yiğitliğiyle faydalandırsan olmazmıydı?" dedi.
Böylece Haybere geldik. Yahudi Merhab kılıcını savurarak meydana çıktı ve :
113[113] Beyhakî Delâil 4/204; Tir. Şemail 173; Hakim Müstedrek 2/466; Tirmizî Sünen 1017; İbni Mâce 4178; İbni Adiy 5/1706.
114[114] Buhârî Cihad ve Siyer Babû dûâü'n Nebiyyi ile'l-îslâm ve Meğazî/Bab Ğazveti Hayber. Cilt 5/76, 77; Müslim 2406; İbni Sa'd Tabakat2/110, 1II. BeyhakîDelâil
4/206; İbni Hişâm 4/42; Tahavi Ş. M. Asar 3/207; Müsned 5/333 Said b. Mansur Sünen h. no 2473; Bey. S. Kübra 9/107.
115[115] Müslim Fazailüs-Sahabe h. no: 2405 Said b. Mansur Sünen 2474 Beyh. 4/206; Tahâvî Ş. M. Âsâr 3/214; Seleme Hadisi İçin Bak. Buhârî Cihad ve Siyer/ Bab.
Mâgî'e fî livâin-Nebiyyi c. 4 sayfa 12; Müslim 2407; Beyhakî Delâil 4/206, 207.
"Hayber beni tanır ki, ben Merhabım. Pür silahlı tecrübeli kahramanım. Artık Harp alevlenerek gelip çatmıştır" diyordu. Amir b. Ekvâ (r.a) onunla düello etmeye meydana atıldı ve:
"Hayber beni biîirki ben Amir'im. Pür silahlı, ölümden yılmaz yiğidim "
diye cevap verdi. îkiside bir birine kılıçla ikişer defa hamle ettiler. Merhabin kılıcı Amir'in kalkanına değdi. Amir ona aşağıdan bir darbe attı ama, kılıcı savrulup kendine geri geldi ve kolundaki can damarını kesti. Bu damarda da O'nun canı vardı. Seleme söze devamla der ki: Ben oradan kenara çıkınca birde Efendimizin ashabından bir kaç kişinin "Âmir amelini batıl etti, kendi Canına kıydı" dediklerini duymayayım mı! Hemen ağlayarak Peygamber'e geldim;
"Sana ne oldu?" buyurdu. "Amir amelini batıl etti... diyorlar dedim. "Bunu kim söyledi?" diye sordu. "Ashabınızdan birkaç kişi" dedim." Bunu kim demişse yanılmıştır. Üstelik O'nun iki kat sevabı var" buyurdu. Ali'ye gelmesi için adam yolladı. O sırada O'nun gözü ağrıyordu. "Kesinlikle bayrağı yarın Allah ve Rasûlünü seven, Allah ve Rasûlününde kendisini sevdiği birine vereceğim" buyurdu. Ben Ali'yi elinden tutarak getirdim. Resûlullah (s.a.v) onun gözlerine tükrüğünü sürdü ve göz ağrısı dindi. Bayrağı Ali'ye verdi. Bu arada Merhab ortaya şöyle diyerek düelloya çıktı:
"Hayber beni tanır ki ben Merhabım. Pür silahlı tecrübeli kahramanım." Artık harp tutuşarak gelip çatmıştır" diyordu. Hz. Ali de onunla mübarezeye çıkıp ;
"Ben anasının Haydar (Aslan) diye adlandırdığı, korkunç manzaralı ormanların aslanı gibiyim.
Onlara haklarını ölçekle hemde şendere (geniş ölçek) ile ölçerek veren kişiyim." dedi.
Arkasından Merhaba bir hamle edip kafasına vurdu ve öldürdü. Böylece Fetih gerçekleşmiş oldu. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.116[116]
Bekkâî İbni îshak'dan naklediyor; Bana Muhammed b. İbrahim et-Teymî, Ebû'l Heysem b. Nasr el-Eslemî'den haber verdi ki, Babası Nasr, Ona Resûlullah'ı Haybere giderken Âmir b. Ekva'a şöyle buyururken duyduğunu anlatmış: "Haydi bize recezlerinden bir şeyler söyle."
Bunun üzerine Amir hemen inip şunları okudu. "Vallahi Allah olmasaydı biz hidayete eremezdik, ne sadaka verirdik nede namaz kılardık. Biz şimdi bir kavmin üzerimize isyan ettiği insanlarız. Fitne isti-yorlarsa asla kabul etmeyiz. Yarab, bize vakar ve sebat indir. Onlarla karşılaşırsak ayaklarımıza sebat ver ve kaydırma"
Resûlullah (s.a.v) de, "Allah sana rahmet etsin!" buyurdu. Ömer bunu duyunca, "Ona şehitlik artık vacib oldu Ya Resûlallah! Keşke ondan faydalanmamıza izin verseydin" dedi. Amir (r.a) Hayber günü şehid olarak öldürüldü.117[117]
Yunus b. Bükeyr, İbni İshak'tan nakleder: Bana Büreyde b. Süfyan b. Ferve el-Eslemî babası aracılığıyla Seleme b. Ekvâ' (r.a)'m şöyle dediğini anlattı: Resûlullah (s.a.v), Hayber kalelerinden birini Fethetmesi için yolladı. O gidip çarpıştı ama fethedemeden geri geldi. Ertesi gün Ömer (r.a)'ı
116[116] Müslim Cihad ve Siyer h. no: 1807; İbni Sa'd 2/110, 112; Taberî 3/10, 13; Beyh. Delâil 4/208.
117[117] İbni Hişâm Sîre 4/39; Kıssa sirede buradan sonra şehit düşüş şeklimde anlatır ki üstte geçenle aynıdır.
yolladı O da bütün çarpışmasına rağmen fethedemeden geldi.
Efendimiz de, "Ben yarın bayrağı Öyle birine vereceğim ki, O Allah ve Rasûlünü, Allah ve Rasûlü de onu sever. Fetih onun elinde olacak. O asla firar etmeyen bir yiğittir" buyurdu. Sonra bayrağı Ali'ye verip nasihat etti. Ali (r.a) yola çıkıp ağır ağır ilerledi biz de peşinden gittik. Bayrağı O kale burcu altında bulunun bir taş yığını üze-
rine dikti. Kalenin üzerinde bulunan bir Yahudi O'nu gördü ve "Sen kimsin?" dedi. "Ben Ali b. Ebî Tâlib'im" deyince Yahudi de: "Artık siz galib geleceksiniz, Musa'ya inan kitaba yemin ederim ki bu böyle" dedi. Hz. Ali (r.a) da Allah fethi nasib edene kadar geri dönmedi.118[118]
Yunus b. Bükeyr, Müseyyeb b. el-Ezdî'den naklediyor: Bize Abdullah b. Bürayde, babasının şöyle dediğini anlattı: Bazen Resûlullah (s.a.v)'in baş ağrısı olur, o zaman bir iki gün dışarı çıkmazdı. Haybere vardığı zaman yine başı ağrıyıp insanların yanına çıkmadı. Ebû Bekir, Efendimizin bayrağını alıp, müthiş bir çarpışma yapıp geldi. Bu kez bayrağı Ömer alıp ilkinden daha çetin bir savaş yapıp geri geldi ve -fehin gerçekleşemediğini- Nebî (s.a.v)'e anlattı. O da:
"Ben yarın onu Allah ve Rasûlünü seven, Allah ve Rasûlü tarafından da sevilen birine vereceğim, Orayı kahran, zorla fethedecek" buyurdu. AH orada yoktu. Kureyşli olan herkes, ona boynunu u-zatıp herbiri bayrağı alacak olan zat olmayı umdu. Sabah olmuş Ali (r.a) bir deve üzerinde gelip yakın bir yere çöktürmüştü. Göz ağrısı olduğundan pamuklu bir bezle gözünü sarmıştı. Nebî (s.a.v); "sana ne oldu?" deyince, "sen yola çıktıktan sonra göz ağrısı oldum" dedi. Nebî (s.a.v), "Yanıma gel!" buyurup gözüne tükürdü. Ali'nin acısı geçmiş ve oda yerine gitmişti.
Efendimiz daha sonra bayrağı ona verdi. O da onu süratle kaptı. Üzerinde kırmızı -Ergovan boyalı bir cübbe vardı. Tüyleri çıkıktı. Hayber şehrine geldi. Kale komutam Merhab, üzerinde Yemen işi puntak bir miğfer ile tolga gibi başına delip geçirdiği bir taş vardı. O sırada recez söylüyordu. Ali (r.a)'da recez söyledi.119[119] Birbirlerine ikişer darbe vurdular. Hz. Ali ona sür'atle bir darbe daha indirince, başındaki taşı, miğferi ve başını parçalayarak azı dişlerine kadar geldi. Ali de o kaleyi fethetti.120[120]
Avf el-A'rabî, Meymûn b. Abdillah el-Ezdî -İbnü Büreydâ isnadıyla babası Büreydâ'dan şöyle nakleder: "Ali ve Merhab birbirlerine ikişer darbe indirdiler. Ali kılıcım O'nun tepesine öyle vurdu ki kılıç, onun azı dişine kadar dişledi. Ordu Hz. Ali'nin kılıç sesini işitti. O, ordunun gerisi kendisiyle harbe katılmaya vakit kalmadan Allah fethi nasib etti.121[121]
Yûnus, İbni İshak'tan şöyle naklediyor: bana Abdullah b. Hasen, ailesinden birinin Efendimiz (s.a.v)'in azatlısı Ebû Rafı'den şöyle naklettiğini anlatır: Nebî (s.a.v), Ali'ye bayrağı verip kaleyi fethe yolladığında bizde Ali ile beraber gittik. Kaleye yaklaştığında kale halkı çıkıp onlarla savaştı.
118[118] İbni Hişâm Sire 4/42; Beyh. Delâil 4/110; İbni Kesir Tarih 4/186; Taberânî Kebîr 7/39.
119[119] Bu vecezler yukarda geçtiği için tekrarlanmadı.
120[120] Taberî Tarih 3/3; Beyhakî Delâil 4/211; Hakim (ön bölümü) 3/37.
121[121] Vasıtî Menâkıb-Ali s. 135. h. no: 222.
Yahudinin birinin darbesi Ali'nin kalkanını elinden düşürdü. Ali'de kale kapısını söküp kalkan gibi
kullandı. Kale fethedilene kadar kapı elindeydi. Sonra onu attı. Sonra benim sekizincisi olduğum
yedi kişilik bir gurup, bu kapıyı yerinden çevirmek istedikte gucumuz yetmedi.122[122]
Bekkâî bu haberi İbni İshak aracılığıyla Ebû Rafî'den Munkatı bir senetle verir. Orada "Ali, kalenin
yanındaki bir kapıyı aldı." farklılığı var. Diğerleri aynı anlamdadır.
İsmail b. Musa es-Süddî, Muttalib b. Ziyâd Leys b. Ebî Süleym İs-nadıyla Ebû Ca'fer Muhammed b.
Ali'den şöyle nakleder:
- Leys derki, ben Ebû Ca'fer'in yanına girmiştim, bana dedi ki: Bana Câbir b. Abdillah (r.a) dedi ki: Ali
(r.a) Hayber de bir kapıyı sırtına aldı da, Müslümanlar onun üzerine çıkarak kaleyi fethettiler. O kapı
daha sonra harab oldu. Parçalarını kırk kişi taşıyamadı.123[123] Füdayl b. Abdillah da Muttalib
aracılığıyla bunu Câbir'den nakleder.
Yunus b. Bükeyr, Muhammed b. Abdirrahman b. Ebî Leyla -Hakem- Minhal b. Amr isnadıyla
Abdürrahman b. Ebî Leylâ'dan şöyle dediğini nakleder: Ali (r.a) hem yaz hemde kış aylarında içi
kaba tüylü Küba giyinir ve sıcağa hiç aldırış etmezdi. Arkadaşlarım yanıma gelip, "Biz Emiril
Mü'minîn"de birşey gördük, sende gördünmü? dediler, "ne gördünüz?" dedim, "Yanımıza çok sıcak
bir havada yünlü Küba giyinmiş olarak gelir ve sıcağa aldırmaz. Çok soğuk bir günde de iki parça
gayet ince bir elbiseyle gelir soğuğa hiç aldırmaz. Bu konuda hiçbir şey duydun mu?" dediler.
"Hayır!" dedim. "Sen bunu babana bir soruver, zîra O, çok kere Ali (r.a) ile geceler" dediler. Ben
sorunca "bu konuda bende birşey duymadım" deyip bir gece Ali (r.a) in yanına girdi ve bunu sordu.
Hz. Ali ona "Sen bizimle Hayber'de bulunmadın mı?" deyince "E-vet" dedim. O zaman bana "Sen
Peygamberin Ebû Bekri çağırıp bayrağı verip onu Yahudilere yolladığını onunda gidip çarpışıp sonra
hezimete uğrayarak geri geldiğini görmedin mi?" dedi. "Tabi gördüm" dedim. Hz. Ali: "Sonra Ömeri
çağırtıp bayrağı vererek Yahudilere yolladığını o da gidip onlarla çarpışıp sonrada hezimete uğrayıp
geldiğini görmedin mi! İşte o zaman Peygamberimiz ;
"Bayrağı Allah'ı ve Rasûlünü seven Allah ve Rasûlü'nün de Oniksevdiği birine vereceğim. Allah fethi
onun eliyle nasib edecek, o firara değildir." buyurdu ve beni çağırıp bayrağı verdi. Sonrada: "
Allah'ım sıcağada soğuğa da ona sen kifayet et"
buyurdu. Bundan sonra bir daha ne soğuk ne sıcak hissettim.124[124]
Ebû Avâne, Muğîra ed-Dabbî isnadıyla Ümmü-Mûsâ'dan şöyle nakleder: Ben Ali (r.a)'ı: "Hayberde
Nebî (s.a.v) bana bayrağı verdikten sonra ne göz ağrısı ne başağrısı oldum" derken duydum. Bunu
Ebû Davud'u Tayalisi Müsnedinde nakleder.125[125]
122[122] Taberi 3/13; İbni Hişâm 4/42,43; Beyhakî Delâil 4/212.
123[123] Beyhakî Delâil 4/212; Lakin bu rivayetler hep munkatı, hemde meçhul ravilidir.
124[124] Beyhakî Delâil 4/213; Taberânî Evsat, İbni Ebî Şeybe 2/64 - 14/465.
125[125] Beyhakî Delâil 4/213; Ebû Ya'la Müsned vasıtı Menâkıbı Ali no: 214.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/66-76
Merhab'ı Muhammed B. Mesleme Öldürdü Görüşü
Musa b. Ukbe, Zührî'den naklediyor: Hayber günü Resûlullah (s.a.v) kalkıp va'z etti. Sonra Ali (r.a)'ı çağırıp ağrıyan gözüne tükrük sürüp şifa duasında bulundu. Ardından bayrağı ona verdi. Müslüman-lar Ali'nin ardına uydu Efendimiz'in dûasıyla Müslümanlar harpte sabr edip meşakkate katlandılar. Kalenin kapısına yaklaşıldığında Yahudiler öncü kuvvetleri (hücum bölüğü) ile çıktılar. Yahudi öncü kuvvetlerinin başkanı öldürüldü. Muhammed b. Mesleme el-Eşhelî (r.a) da Yahudi Merhab'ı öldürdü. İbnü Lehîa da aynı haberi Ebu'l Esved aracılığıyla Musa b. Ukbe'den nakleder.126[126]
Yunus, İbni İshak'dan naklediyor: Bana Abdullah b.Sehl el-Harısî, Cabir b. Abdillah (r.a)'dan şöyle dediğini anlattı: Yahudi Merhab, Hayber kalesinden silahlarına bürünmüş, recez söyleyerek çıktı ve "benimle kim düello edebilecek?" dedi. Resûlullah (s.a.v);
"Buna karşı kim çıkacak?" diye sordu. Muhammed b. Mesleme de "Ona ben varım, Ben vallahi alınacak intikamı olan, bu uğurda bir Yiğit yitirmiş olan kimseyim. Daha dün Yahudiler kardeşimi öldürdüler" dedi. Nebî (s.a.v)'i "haydi kalk ona git" diye emredip ;
"Allahım O'na karşı Muhammed b. Mesleme'ye yardım et!" diye dûa etti. İkisi birbirine iyice yaklaştıklarında aralarına çok yaşlı bir ağaç girdi. Artık her biri hasmının hamlesinden bu ağacın arkasına sığmıyordu. Biri ağacın ardına sığınınca öbürü onun önündeki dalları kılıcıyla kesiyordu. Böylece dalı kese kese artık ikisi de birbirinin tam karşısında görünür olmuş, bu ağaçta ikisi arasında dikilen bir adam gibi dalsız budaksız kalakalmıştı. Sonra Merhab, Muhammed'e saldırıp öyle bir darbe indirdi ki, Muhammed bundan ancak deri kalkan ile korunabilmişti. Deri kalkan Merhab'm kılıcım kıstırıp sıkıştırmış Merhab onu geri çıkaramamıştı. O an Muhammed b. Mesleme ona darbesini indirdi ve onu öldürdü. Söylendiğine göre Muhammed darbeyi vurduğunda şu recezi söylemişti:
Hayber beni artık kesinlikle bilirki ben, diledim mi geçip giden af eden tatlı biriyim, dileyincede hükmeden bir zehirim. Merhab'ın recezleri de şöyle idi:
1- Hayber tanırki ben Merhab'ım. Pür silahlı tecrübeli kahramanım.
2- Yiğitler ateş yalımı gibi çıka geldi. İstilacının saldırısından koruyor.127[127]
3- Bazen mızrakla hamle eder, bazen de kılıçla darbe indiririm. Benim korunmam ise yanına yaklaşılmayan bir korunmadır.128[128]
Vakidî anlatıyor : Bana Muhammed b. Fazl b. Ubeydillah b. Rafı1 b. Hadic, Babası Ubeydillah b. Rafı'
126[126] Beyhakî Delâil 4/214, 215; Halife b. Hayyat Tarih 82; Vakıdî Meğazî 2/653; İbni Hişâm 4/44.
127[127] Dr. Abdüsselâm Tedmurî dipnotunda "İbni Hişâm'ın el yazma nüshalarından birinde burası: Benim saldırımdan ancak tecrübeliler korunabilir" şeklindedir." der. Kanaatimce bu daha doğrudur. M. Can.
128[128] İbni Hişâm 4/41; Taberî tarih 3/10, 11; Beyhakî Delâil 4/215, 216; İbni Hişâm bu kıssada şiir kısmını vermez. Ayrıca bak. Müsned 3/385; Bey, S. Kübra 9/131; Hakim 3/426.
b. Hadic aracılığıyla Câbir (r.a)'dan, ve yine bana Zekeriyya b. Zeyd, Abdullah b. Ebî Süfyan, Babası,
Seleme b. Sülame'den, yine Mücemmî' b. Ya'kub, babası aracılığıyla Mücemmi1 b. Cariye'den, her
üçünün de, "Kesinlikle Mefhâb'ı öldüren, Muhammed b. Meslemedir." dediklerini haber
verdi.129[129]
Yine Vakidî, İbrahim b. Ca'fer b. Mahmûd b. Muhammed b. Seleme aracılığıyla babası Ca'fer'den
şöyle naklediyor: Ali (r.a) Merhab'a bir hamle yapıp onu kapıya çarptı. Hz. Ali diğer kapıyı açtı. Bu
kalenin iki tane kapısı vardı.130[130] Vakidî devamda derki: Dendiğine göre: Muhammed b. Mesleme,
Merhab'm ayağına kılıçla vurup onları kesti. Merhab ona: "Bana saldırsana yâ Muhammed!" dedi.
O da, "Kardeşim Mahmud ölüm acını nasıl tatdı ise sende öyle tadacaksın" diyerek onu kanlar
içerisinde bırakıp gitti. Az sonra Ali b. Ebî Talib (r.a) onun yanına geldi, kılıcını boynuna vurup
öldürdü ve üzerindeki silahlan ve eşyaları aldı. Daha sonra ikisi Resûîullah (s.a.v) gelip bu silah ve
eşyalar hakkında mahkeme oldular. Efendimiz onları Muharnmed'e verdi. Bunlar Merhab'ın kılıcı,
mızrağı, miğferi ve tolgası idi. Kılıcı Muhammed b. Mesleme'nin çocuklarının mirasına geçmişti.
Üzerinde ne olduğu anlaşılamayan bir yazı vardı. Nihayet Teyma Yahudilerin-den biri onu
okumuştu ki, üzerinde, "bu Merhab'ın kılıcı olup bunu ta-dan helak olur" yazılı idi.131[131]
Vakidî derki: Bana Muhammed b. Fazl b. Abdullah b. Râfi- b. Hadîc, babası aracılığıyla Câbir b.
Abdillah (r.a)rtan şöyle dediğini anlattı: Âmir düello için ortaya çıkmıştı. Uzun iri yapılı biriydi. O,
ortaya çıkınca Resûîullah (s.a.v):
"O'nun boyunu beş zîra (üç metre kadar) tahmin ediyormusunuz?" buyurdu. Âmir, düelloya davet
ediyordu. Ona Ali (ra) düelloya çıkıp iki darbe attı ise de bunlar bir işe yaramadı. Nihayet Ali (r.a)
onun inçiğine
vurup çökertti, sonrada üzerine çullanıp öldürdü ve silahını aldi.132[132]
İbni İshak derki: Merhab'dan sonra ortaya kardeşi Yâsir çıktı ve düello istedi. (Hişam b. Urve'nin
dediğine göre O'na Zübeyr (r.a) çıktı. Annesi Safıyye bin. Abdü'l Muttalib oğlunun çıktığını görünce,
"Yâ Rasülellah! Bu adam oğlumu öldürür" dedi. Rasûlü Ekrem de: Aksine, İnşaallah oğlun onu
öldürecek" buyurdu. Zübeyr meydana çıktı ve karin şüaştılar, Bu çarpışmada Zübeyr, Yâsir'i
Öldürdü.133[133]
129[129] İsnadı bu şekilde veren Beyhakîdir. Delâil 4/216; Lakin Vakıdî de ilk isnad Muhammed b. Fazl -babası- Cabir şeklindedir. Aynı zamanda Zehebi metninde "
an Rafı b. Hudeyjj" diye dizilmişki yani ıştır. Doğrusu, "bin Rafı" dir. Gerçi Dr. Tedmurî bunun yanlış olduğunu onun Ubeydillah diye bir oğlu olmadığını İbni Hacer'in
Tehzîb inden tashih ettiğini söylerse de kanaatimce yanlış olan kendisidir.
Tabakat kitaplarında Rafı b. Hadic'in bu ad'da bir oğlu bildirilmiyorsa da kendine "Ebû Abdillah" dendiği ittifakla bildirilmiştir. Yanlışlıkla "Abdullah" yerine Ubeydullah"
yazılsa gerek. Beyhakî Delâilinde 4/217 bu zatı Abdullah diye bahseder. Tedmurî'nin tashihine göre Cabir'den hadisi duyan Rafı b. Hadîc (r.a)'ın babası
olmuş oluyor ki, bu imkansızdır. Zîra Hadîc b. Rafî'in sahabi olduğu bile belli değildir ki îbni Hacer'de bunu Tehzîb 3/138'de söylüyor. Zaten böylesi de Vakidî
rivayetine uygundur.
130[130] Vakidî 2/654; Beyhakî Delâil 4/216.
131[131] Vakidî 2/655; Beyhakî Delâil 4/216.
132[132] Vakıdî 2/657; Beyhakî Delâil 4/217.
133[133] İbni Hişâm 4/42; Beyhakî Delâil 4/217, 218; Ebû Ömer b. Abdilber ve İbnü'l Esir bu konuyu tartışıp Merhabı öldürenin Ali (r.a) olduğu rivayetini tercih
ederler ki, bu görüş akla daha yatkındır. Zîra bunun aksini söyleyen Câbir (r.a)!ın kendisi Hayber harbine katılmamış idi.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/77-80
2.BÖLÜM
Hayber'de Müslüman Olan Köle
İbnü Lehî'a Ebu'l Esved aracılığıyla Urve'den ve Musa b. Ukbe'den bu konuda şöyle nakleder: Sonra. Yahudiler kaçıp kaçıp sağlam yapılı kalelerine sığındılar. Buraya El-Kâmûs kalesi deniyor. Takriben Efendimiz orayı yirmi gün kuşatma altında tuttu. Orası pek sıcak ot bile bitmeyen bir yerdi. Müslümanlar bu yüzden müthiş bir açlığa duçar oldular. Orada Yahudinin birine ait birkaç merkep buldular... Musa b. Ukba burada oradaki kıssayı ve Efendimizin ehli eşek eti yemeyi yasakladığını anlatıp şöyle devam eder:
- O sırada Efendisine ait bir davar sürüsü ile Hayberli siyah Habeş asıllı bir köle Haybere geldi. Hayberliîeri silahlanmış görünce:
- "Ne istiyorsunuz?" diye sordu. Onlarda:
"Şu kendisinin Peygamber olduğunu iddia eden adamla savaşacağız" dediler. Kölenin gönlüne Nebî (s.a.v)'in adı yer etti. O da koyunlarını alıp Resûlullaha doğru sürdü. Oraya gelince:
"Sen ne diyor ve neye da'vet ediyorsun?" dedi. Efendimiz (s.a.v):
"İslama ve şehadet kelimelerine" deyince köle:
"Ben Allah'a inanıp bu şehadetleri söylesem bana ne verilir?" dedi. Efendimiz:
"Sana cennet var, eğer bu halinle ölürsen..." buyurdu. O da Müslüman oldu. Köle :
"Yâ Nebiyyallah! Şu koyunlar bende emanettir." deyince Nebî (s.a.v):
"Sen onları askerimizin arasından çıkar ve kumluk bir yere bırak. Allah senin yerine emanetini sahibine ulaştıracaktır" buyurdu. O da öyle yaptı, koyunlar sahibine döndüler. Efendimiz ashabına va'zda bulundu... Hayber çarpışması sırasında bu siyahı köle şehit oldu. Onu alıp çadıra getirdiler. Denildiğine göre Resûlullah (s.a.v) çadıra bir göz atıp sonra ashabına dönüp : Allah bu köleye ikramda bulunup onu Haybere şevketti. İslâm onun gönlüne hakikaten girmişti. Ben onun başucunda iki tane Huri gördüm" buyurdu.134[1]
İbnü Vehb, Hıyve b. Şürayh -İbnü'l Hâd- Şürahbil b. Sa'd isnadıyla Câbir b. Abdillah'tan nakleder:
- Hayber savaşında Peygamber (a.s) ile beraberdik. Bir müfreze teftişe çıktığında beraberinde güttüğü koyun sürüsü ile birlikte bir adam yakalayıp onu Peygamber (s.a.v)'e getirdiler. Nebî (s.a.v) ona dini hakkında konuştu. Adam O'na, "ben sana da senin getirdiğin dine de îman ettim ama bu koyunlar nasıl olacak o bana emanettir. O birer ikişer veya daha fazla insanların malıdır." dedi. Nebî (s.a.v) :
134[1] Beyhakî Delâil 4/220; Urve Meğazî 200; Hakim 2/636; îbni Hişâm 4/46.
"Onlara çakıl taşı at, onlar sahibine döner gider" buyurdu. A-dam da eline çakıl veya toprak parçaları alıp bunları koyunlara atınca koyunlar kaçışarak gidip her biri sahibini buldu. Sonra bu adam harp saflarının en önüne geçip çarpıştı. Bir ok isabet ederek şehid oldu. Allah için bir tek rek'at namaz kılmaya bile vakit bulamamıştı. Peygamber (s.a.v) :
"Onu çadıra götürün!" buyurdu. Onlarda Nebî (s.a.v)'in çadırına götürdüler. Nebî (s.a.v) harbi o gün bitirip geldi ve yanına girip çıktı ve:
"Bu arkadaşınızın Islâmi çok güzel olmuştur. Yanına girdiğimde başucunda hurilerden iki tane eşi olduğunu gördüm" buyurdu. Bu hadis Hasen veya sahih dereceli bir hadistir.135[2]
Müemmel b. İsmail, Hammad -Sabit el-Bünanî- isnadıyla Enes (r.a)'dan naklediyor: Adamın biri Peygamber'e gelip "Ya Rasûlellah! Ben rengi kara yüzü çirkin, kötü kokulu, malsız biriyim. Şu heriflerle öldürülünceye kadar çarpışsam bu cennete girebilirmiyim" dedi. Nebî (s.a.v) "Evet" buyurunca Ön tarafa geçip savaşa başladı ve şehid oldu. Nebî (s.a.v) onun yanına geldiğinde ölmüş bulunuyordu: Efendimiz
(s.a.v.) Allah yüzünü güzelleştirdi, kokunu hoş edip malını çoğalttı" dedi. Ravi der ki, burada bir de Efendimiz (s.a.v)in :
"Ben onun eşlerini gördüm ki, iki huri olup onun cübbesini ü-zerinden soyup onun cildi ile cübbesi arasına giriyorlardı" sözü geçer ki ya bu zat, yada bir başkası içindi. Bu sahih bir hadistir.136[3]
Yunus b. Bükeyr, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Abdullah b. Ebî Bekir, Eşlem kabilesinden birinden nakletti ki; Eşlem kabilesinin Sehm oğullarından bir kaç kişi Hayber'de Efendimiz (s.a.v)'e gelerek:
"Ya Resûlallah! Açlık iliğimize ilişti, elimizde ise hiçbir şey yok" dediler. Lakin Resûlullah'ın yanında da hiç birşey bulamadılar. Nebî (s.a.v) :
"Allah'ım! Sen bilirsin ki, bunların hali perişandır ve hiç güçleri yoktur. Benim yanımda da onlara verebileceğim birşey yok onlara içi yemek ve yağ dolu olan en büyük kalenin fethini nasib
eyle!" diye dûa etti. Ordu kalelere saldırdı Allah onlara Sa'b b. Muaz kalesinin fethini nasib etti. Hayber'de ondan daha fazla yemek ve yağ bulunan bir kale yoktu. Rasûlü Ekrem (s.a.v) Onların kalelerinden ele geçirebildiğini fethedip mallardan alabildiği kadar aldığında, onların Vatîh ve Sülâlim adlı iki kalesine kadar vardı. Bunlar Hayber'in fethedilen son iki kalesi oldu. Resûlullah (s.a.v) orayı on küsur gün kuşatma altında tutmuştu.137[4]
Safiyye (R.A.)'Nın Kıssası
135[2] Hakim Müstedrek 2/136; Beyhakî Delâil 4/221; Bey. S. Kübra 9/143; Hakim hadise, Sahihü'l İsnad, der. Zehebî ise Müstedrek üzerine yazdığı telhisinde, "hayır ravî Şerahbil itham edilmiştir" diye itiraz eder, ama burada "sahih" saymaktadır.
136[3] Beyhakî Delâi! 4/221.
137[4] Taberî 3/14; Beyhakî Delâil 4/223; İbni Hişâm da da haberin bir kısmı geçmekte-^ dir4/47.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/80-83
Bekkâı, İbni İshâk'm şöyle dediğini anlatır: Resûlullah Hayber mallarına varıp onları birer birer aldı,
kaleleri teker teker fethetti. İlk fethettiği Nâim'in kalesi idi. Muhamrned b. Mesleme'nin kardeşi
Mahmûd b. Mesleme de orada şehid edildi. Kaleden üzerine bir değirmen taşı atıldı ve şehid oldu.
Sonra el-Kamûs adlı İbnü Ebî'l Hukayk'ın kalesi fethedildi. Resûlullah (s.a.v) onlardan bir çok esir aldı.
Bunlar arasında Huyey b. Ahtab kızı Safıyye ile amcasının iki kızı da vardı. Resûlullah bu kızları
Dıhyetü'l Kelebî'ye verdi.138[5]
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshak'tan nakleder: Bana bu olayı Muham med b. Mesleme el-Ensarî'nin bir
oğlu ailesinden birinden, aynı zamanda Miknef de bu olayı bana şu şekilde anlattılar:
- Resûlullah (s.a.v) hayber halkını önce El-Vatîh ve Es-Sülalim denen iki kalede kuşattı. Yahudiler
helak olacaklarını anlayınca, Resûlullah (s.a.v)'e haber salıp, kendilerini başka yere sürerek kanlarını
korumasını istediler. Oda kabul etti. Artık Nebî (s,a.v) malların hepsine: Eş-Şık, En-Netâ, el-
Küteybe kaleleri ile, az önce adı geçen iki kale dışındaki bütün kalelere sahip oldu. Yahudilerin bu
yaptıkları Fedek halkı tarafından duyulunca onlar da Resûlullah'a elçi gönderip, kendilerininde
sürülüp canlarının korunmasını ve O'nunla malların a-rasından çekilmelerini teklif ettiler. O da
kabul etti.
Bu hususta onlarla Resûlullah arasında anlaşdırıcı olarak gidip gelen Muhaysa b. Mes'ûd idi. Bu
şartı kabule razı olduklarında mallar hususunda Peygamber (s.a.v)'in kendilerine "yarıcı" muamelesi
yapmasını isteyerek, "Biz bu malların kullanmasını ve imar etmesini sizden daha iyi biliriz" dediler.
Peygamber (s.a.v)'de "Yarı yarıya" onlarla bu konuda anlaşma yaptı. Ancak, "biz sizi buradan
çıkarmak istediğimizde çıkarabüme" şartıyla anlaşmayı kabul etti. Fedek halkıda bunu evet dediler.
Hayber malı bütün mücahitlerin arasında Fey yani ganimet malı olarak dağıtıldı. Fedek bahçelikleri
ise Resûlullah'a tahsis edildi. Çünkü Müslüman ordusu orayı almak için ne at ne deve
göndermişti.139[6]
Hammâd b. Zeyd, Abdülazîz b. Suheyb ve Sabit aracılığıyla Enes (r.a)'dan nakleder:
- Resûlullah (s.a.v), Hayberlilere galib gelip savaşçılarını öldürmüş ve çoluk çocuğunu esir almış
olduğunda, Safıyye'de Dıhyetü'l Kelebî'-nin sehmine düşmüş idi. Sonra Resûlullah (s.a.v)'in oldu.
Efendimiz (s.a.v) onunla evlendi, âzât edilmesini de mihrinin bedeli yaptı.
Hadisin ravisi Abdü'laziz, öteki Ravî Sabite:
"Yâ Ebû Muhammedi Sen Enes'e, "peki, ya mihir olarak Ona ne verdi idi." diye sordun mu? deyince
Sabit, "Efendimiz O'na kendini mihir olarak verdi" deyip gülümsedi.
Bu hadis Buharî ve Müslim'in ittifakla naklettikleri bir hadistir.140[7]
138[5] Halife b. Hayyat Tarih s. 82; İbni Hişâm kıssayı İbni İshak'dan değişik olarak nakleder Sire 4/43.
139[6] İbni Hişâm sîre 4/43, 44; Beyh. Delâil 4/226; Taberî 3/14, 15; Halife b. Hayyat Tarih s. 63; Fûtuh'ül Buldan 1/34.
140[7] Buharî Salat 8/12; Meğazî Gazvetü Hayber 64/38 cilt 5/74; Beyh. Delâil 4/227; İbni Sa'd 8/85; Ebû Ubeyd Tesmiyetü ezvacı-n -Nebiy s. 66. Müslim Nikah babü
Fazileti İ'tâku emetihî.
Ya'kub b. Abdirrahman, Amr b. Ebî Amr aracılığıyla Enes (r.a)'dan şöyle nakleder: Nebî (s.a.v)'e Safıyye'nin güzelliği anlatıldı. O henüz yeni gelin olmuş, kocası Kinâne b. Rabî1 b. Ebi'l Hukayk harpte öldürülmüş idi. Resûlullah (s.a.v) onu kendine seçmişti. Biz -geri dönerken Hayberle Medine arasındaki- Seddû's Sahbâ mevkiine geldiğimizde Safıyye (hayızı bittiği için) evlenebilmesi helal olmuş, Resûlullah da onunla zifaf yapmıştı. Ufak bir deri üzerinde -düğün yemeği olarak-Hays (denen hurma ezmesi yemeği) ikram etti.
Ben Peygamberimizi bineğinde arkasına doladığı bir aba ile ona o-turak yaptığını, deveye bindireceğinde devesinin yanına gelip oturduğunu, Safıyye'nin de gelerek ayağını Nebî (s.a.v)'in dizine basarak deveye bindiğini gördüm.
Nihayet Uhut dağı görününce Resûlullah (s.a.v.) : Bu öyle bir dağdır ki, biz onu severiz o bizi sever" buyurdu. Buharî hadisi buradakinden daha uzun naklettiği gibi Müslimde nakletmiştir.141[8]
Muhammed b. Ca'fer b. Ebî Kesîr, Humeyd'in Enes (r.a)'tan şöyle duyduğunu anlatır: Resûlullah (s.a.v) Hayber ile Medîne arasında üç gece ikamet ederek Safıyye ile düğününü yaptı. Ben ashabı Resûlullah' in düğün yemeğine da'vet ettim. Ziyafette ne ekmek ne et vardı. Ancak Bilal'e deri bir sofra getirmesini emretti, sofra serilip üzerine hurma, katık ve yağ konuldu.
Müslümanlar, "Safıyye'nin Efendimizin Cariyesi mi, yoksa hanımı olarak "Mü'minlerin annesi" sıfatım mı aldığı" hususunu konuştular ve kendi aralarında, "eğer onu hicaba büründürmezse o zaman cariye olarak almıştır, hicaba büründürürse o da mü'minlerin annelerinden biri olmuştur" dediler. Göç Medine'ye doğru harekete geçince Efendimiz devesinin hörgücünde kendi oturduğu yerin ardında Safîyye'ye de yer hazırlattı ve Onun artık görünmemesi için insanlarla arasına örtü çekti.
Bu hadisi Buharî rivayet etmiştir.142[9]
Hammad b. Seleme derki, sandığıma göre bize Ubeydullah b. Ömer Nâfı aracılığıyla Abdullah b. Ömer'den nakletti ki: Resûlullah (s.a.v) Hayberlilerle çarpışarak onları kalelerine sığınmaya mecbur etti. Oradaki arazilere, ziraata ve hurma bahçelerine el koydu. Onlarda, Hayber'den sürülmeye hayvanlarına yükleyebilecekleri kadar yanlarına eşya almaya altın ve gümüşlerini Resûlullaha bırakmaya ve can güvenliğiyle oradan çıkmaya razı olarak Nebî (s.a.v)'le anlaşma yaptılar.
Nebî (s.a.v) onlara hiçbir şeyi saklamama şartı koşup, eğer saklarlarsa ne zimmîlik koruması, ne de verilen sözde durma, kalacaktı. Lakin Yahudiler Huyey b. Ahtab'a ait içinde para ve ziynet bulunan bir deri tuluğunu sakladılar. Huyey bunu Benû Nadr, Medine'den sürüldüğü zaman alıp Haybere getirmişti. Resûlullah (s.a.v), Huyey'in amcasına;
"Huyey'in Benû Nadır'dan getirdiği o zinet tuluğu ne oldu?" diye sorunca O, "O'nu geçim masrafı ve Harp masrafı alıp götürdü," dedi. Efendimiz de:
141[8] Buharî Meğazi 64/38/H. no 4211; Müslim Menasih 85; İbni Ebî Şeybe 14/398; Said b. Mansur sünen 2676; Abdürrezzak Musannef 17169; Tahâvî Ş. M. Aşar 4/193; Tirmizî 3922; Müsned 3/149, 159, 243; Beyh. S. Kübra 5/197, 6/309, 9/125; Delâil 4/228; Muvatta 889.
142[9] Buhârî Meğazî 64/37, h. no: 4213; îbni Sa'd 8/122; Beyhakî Delâil 4/229.
Bu malın Benü Nadr'dan geldiği-süre pek yakındır. Mu malda bu kadar kısa süre içinde harcana-bilecek mikdardan çok fazladır." buyurup bu adamı Zübeyr (r.a)'a teslim etti. O da ona biraz işkence yapınca, "Ben Huyey'i şurada bir yerde bir harabe etrafında dolaşırken görmüştüm" dedi. Gerçektende Huyey harpten Önce bir harabeye girip çıkardı. Oraya gidip etrafı aradılar ve tuluğu harabede buldular.
Bunun üzerine Resûluîlah (s.a.v), Ebî'l Hukuyk'm iki oğlunu da öldürttü ki, bunlardan birisi Safıyye'nin eşiydi. Resûlullah onların çoluk ve çocuklarını esir olarak aldı, onların mallarını da -kendi yırtıp atmış oldukları anlaşmayı bozma suçu ile- taksim etti. Yahudileri oradan sürgün etmek isteyince onlar, "Yâ Muhammedi bırakta bu topraklarda kalıp onu İslah ederek arazileri işletmeye devam edelim" dedi. Rasûlü Ekremİn ve ashabının bu toprakları işleyecek işçileri yoktu, kendilerinin de orayı İslaha ayıracak zamanlan yoktu. Efendimiz (s.a.v)'de Onlara Hayberi, "Ziraatın, hurmanın ve Resûlullah'm gözüne değen her şeyin yarısı Müslümanlara verilmek şartıyla" verdi.143[10]
Artık her yıl Abdullah b. Ravaha (r.a) oraya gelir, ziraat ve meyveyi tahmin ederek ölçer ve yarısını onlardan tazmin ederdi. Yahudiler o-nun tahminindeki katı tutumunu Peygamber'e şikayet ettiler, herri de ona rüşvet teklif ettiler. O da, "Bre Allah düşmanları! Siz bana pis, haram şeymi yedireceğinizi sandınız? Vallahi ben sizin yanınıza bana insanların en sevgilisi olan zatın yanından geldim. Sizin Kur'ân'da maymun ve domuzlardan addedilmeniz yüzünden siz benim en sevmediğim kişilersiniz. Lakin benim size olan buğzum ve Muhammed (s.a.v) olan sevgim size karşı beni asla adaletsiz davranmaya sevk edemeyecektir." Deyince, Yahudiler: "İşte yer ve gök böyle bir adaletle ayakta durur" dediler.
Resûlullah (s.a.v), Safıyye (r.a)'mn gözünde bir morluk görüp, "bu ne?" diye sorunca, "Benim başım uykuda iken İbni Ebî'l Hukayk'ın göksünde idi. Rüyamda kucağıma sanki bir ayın indiğini gördüm ve bunu ona anlattım. O da bana bir tokat attı ve sen Yesrib (Medine) kiralıyla evlenmeyi mi içinden geçiliyorsun?" dedi. Safiye derki: Resûlullah bana insanların en sevimsizi gibi geliyordu. Hem babamı hemde kocamı öldürmüştü. Ama bana sürekli olarak, "Baban arabları hep aleyhime kışkırtırdı ve yapacağı her türlü kötülüğü yapmıştı"'diyerek özür diledi. Nihayet gönlümdeki bu nefret sökülüp gitti.
Resûlullah (s.a.v), her yıl hanımlarına Hayber'den gelen seksen Ölçek hurma, yirmi ölçek arpa verirdi. Nihayet Hz. Ömer zamanında Yahudiler, Müslümanlara hileye başladı. Hatta Abdullah b. Ömer'in üzerine bir evin damından bir taş atıp ellerini sakat bıraktılar. Bunun üzerine Ömer (r.a), ashab'a, "kimin Hayberde ortakta hissesi varsa benimle gelsinde, orayı bölüşelim" deyip vardı ve araziyi sahiplerine taksim etti. Yahudilerin reisi, "Bizi buradan çıkarmayın, bırakmda bu arazide Resûlullah'ın ve Ebû Bekr'in bıraktığı gibi yine kalalım" diye rica etti. Sen Resûlullah'ın sana söylediği şu sözün benim aklımdan çıktığımmı sanıyorsun:
"Senin deven seni Şam tarafına doğru gün be gün, gün be gün alıp götürdüğü zaman halin ne olacak" demişti." dedi ve Hudeybiye Musalahasında bulunupta Haybere gelenler arasında Hayber arazisini taksim etti.
143[10] Ebû Dâvûd Haberi aynı isnadla buraya kadar nakleder. H. No: 3006.
Buharı bu hadisi Kitabında başka bir rivayete şahit olarak getirdi ve "Ona da Hammad b. Seleme
rivayet etmiştir" dedi.144[11]
Ebû Ahmed el-Merrâr b. Hameveyh, Muhammed b. Yahya el-Kinânî -Malik- Nâfi1 isnadıyla İbni
Ömer (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet eder: Hayberde elimin mafsalından sakat kaldığımda Ömer
hitap için kalkıp: "Resûlullah (s.a.v) Hayber Yahudilerini bıraktıkları mallarını çalıştırmak için işçi
muamelesi yapmış ve " ^L^jSİ U f&jîj Allah hakkınızdaki bu hükmü böyle bıraktığı sürece bizde -
değiştirmez-öyle bırakırız." buyurmuştu. Ömer'in oğlu Abdullah Haybere oradaki malına bakmaya
gelmişti. Geceleyin ona bir zulüm yapıldı ve elleri sakat kaldı. Orada bize onlardan başka düşman
olan ve itham edebileceğimiz bir başkası olan yok. Ben onların artık oradan sürgün edilmesi
görüşündeyim" dedi.
Hz. Ömer bu görüşünü infaza karar verince, Ebû'l Hukayk'm oğullarından biri O'na geldi ve: "Ey
Mü'minlerin emîri! Muhammed bizi burada yerleştirmiş ve işçi tutmuş olmasına rağmen sen
sürecek misin?" dedi. Ömer (r.a) O'na; "sen benim Rasûlü Ekrem'in senin hakkınızda söylediği;
"Senin Hayberden çıkarıldığın ve deveyin seni gün be gün alıp götürdüğünde halin nice olacak"
sözünü unuttuğumu mu sanıyorsun." dedi. O da "bu söz Muhammed (s.a.v)'in ciddi olarak
söylemediği bir sözdü" deyince Ömer (r.a.):
"Yalan söylüyorsun ey Allah düşmanı, deyip onları sürdü. Buna rağmen onların meyvalardan kalan
alacaklarım, nakit, deve ve ip, semer ve diğer şeylerden karşılayarak verdi. Hadisi Buharı Ebû
Ahmed'den naklediyor.
Muhammed b. Fûdayl, Yahya b. Saîd, Beşîr b. Yesâr isnadıyla-Nebî (s.a.v)'in ashabından bir
gurub'tan naklediyor:
-Resûlullah (s.a.v), Hayberi ele geçirince onu otuz altı hisseye ayırdı. Bunlardan her bir hisseyi yüz
hisseye ayırdı. Resûlullah (s.a.v) ile Müslümanlara bundan yarısı ayrıldı. Diğer yarısını da kendisine
gelen elçilere, devlet işlerine ve insanların başına gelen felaketlere sarfedilmek üzere hazineye
ayrıldı. Haberi Ebû Davûd naklediyor.145[12]
Süleyman b. Bilal, Yahya b. Saîd -Beşir b. Yesâr isnadıyla, derki: Nebî (s.a.v), Hayber'i Otuz altı
hisseye ayırdı. Bunun on sekiz hissesini Müslümanlara ayırdı. Her hisse yüz hisseden oluşuyordu.
Peygamber (s.a.y) de, Müslümanlar arasında normal hissedar olup aynen diğerleri kadar hisse aldı.
Bunun yarısını, tabiî afetlerde ve Müslümanların meseleleri için yanma gelen elçilere sarfedilmek
üzere ayırdı.
Bu hisseler El-Vatîh, Sülâlim ve Kûteybe denen yerlerle oraların çevresindeki yerlerdi. Bu mallar
Peygamber ve Müslümanların eline geçtiği zaman -gördüler ki- bu arazileri işleyecek işçileri yoktu.
Bu yüzden Yahudileri çağırıp onlarla işçi olarak anlaştılar.146[13]
144[11] Buhârî Şurut 54/13, Cilt 3/177; Buhârî'nin Hüccet olarak kullandığı hadis bundan sonra gelecektir. Beyhakî Delâil 4/231.
145[12] Ebû Davut 3013; Beyhakî Delâil 4/235.
146[13] Ebû Dâvûd h. no: 3014; Beyhakî Delâil 4/235.
Beyhakî derki: Bunun böyle olması, Hayberin bir kısmının harp, bir kısmınmda sulh ile
fethedilmesidir. Harple ele geçen yerlerin mallarım Humus alacaklilanyla Ganimeti hak edenler
arasında taksim etti. Sulh ile fethedilen yerleri ise, tabi afetler ve Müslümanların menfaatlerinde
kullanmak üzere ayırdı.147[14]
Abdürrezzak, Ma'mer -Ubeydullah b. Ömer- Nafi isnadıyla İbni Ömer (r.a)'dan nakleder: "Hayber
savaşı, Nebî (s.a.v)'inde iştirak ettiği bir gün idi. Orada ziraat ve hurmalık vardı. Her yıl hanımlarının
her birine yüz ölçek hurma, yirmi ölçek de arpa bölüştürürdü."
Bu haberi Zührî, Abdürrezzak'dan nakleder. Ne varki silsileden "İbni Ömer"i kaldırarak "mürsel"
alarak nakleder.148[15]
İbnü Vehb, Yahya b. Eyyûb'dan nakleder: Bana İbrahim b. Sa'd, Benî Mahzum'un kölesi Kesir'den
Ata aracılığıyla İbni Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini anlattı:
- Resûlullah (s.a.v), Hayber günü iki yüz ata ikişer ikişer hisse verdi.
Yine İbnü Vehb, "bana Yahya b. Eyyûb Yahya b. Saîd ve Salih b. Keysan'dan bunun aynısını haber
verdi" der.149[16]
Süfyan b. Uyeyne, Yahya b. Saîd'in Sabih b. Keysan'dan şöyle naklettiğini bildirir: "Hayber günü
Müslümanlar bin dörtyüz kişiydiler. O zaman onlarda iki yüz at vardı."150[17]
Yûnus, İbni İshak'dan naklediyor: Bana Zührî, Said b. Müseyyeb aracılığıyla Cübeyr b. Mut'im
(r.a)'dan naklediyor:
- Resûlullah (s.a.v), Hayber arazilerinin mallarından elde edilen hisselerden "Zevî'l Kurba (Akraba)
hisselerini Haşim oğullarıyla Muttalib oğullarına bölüştürdüğünde Osman ve ben gidip, "Ya
Resûlallah! Şu gurub, Allah'ın seni onlardan biri yapması ile üstünlükleri inkar olunamayan
kardeşlerin Haşim oğullandır.
Lakin şu Muttalib oğullarından olan kardeşlerimize hisse verip de bizi terket menize ne diyorsun?
Zîra onlarla bizim sana olan akrabalığımız aynı derecededir." dedik. Nebî (s.a.v)'de ellerinin birini
diğerine kenetleyerek:
"Haşim oğullarıyla Muttalib oğulları aynı şeydir. Ancak onlar bizden ne cahiliye ne de İslâm
döneminde ayrıldılar." buyurdu. Buharî bu hadisî (hüccet değil ama) şahit olarak kullanmıştır.151[18]
147[14] Delâil 4/235.
148[15] Beyh. Delâil 4/236.
149[16] Beyhakî Delâil 4237,238.
150[17] Delâil 4/238; Uyunû'l Eser 2/139.
151[18] Buhârî Meğazi/Bab Hayber 64/38 Beyh. Delâil 4/240; Taberî Tefsir 10/5; İbni Ebî Şeybe 14/461; Nesâî 7/131; Müsned 4/81; Taberânî K. 2/147; Beyh. S.
Kübrâ 6/340, 7/31; Ebû Nuaym Hılye 9/66; Ebû Dâvûd 2978; Zehebî'nin buradaki "Buhârî bunu şahit olarak aldı" sözü Beyhakrden kısaltmadır. Beyhakî ise,
"Buhârî bu rivayetini, Ukayl'in Yunus aracılığıyla Zührî'den yaptığı rivayetten sonra şahit getirdi" der. Oysa Buhârî'nin Hiçbir yerinde Ukayl -Yunus- Zührî- isnadlı
hadisten sonra bu rivayet yoktur. Zehebî sanırım Beyhakîye uydu ki rivayet zinciri onunki-dir. Beyhakîyi yanıltan Buhârî bu haberdeki isnadı değil Humus'ün
taksimi hususundaki -Kitabü'l Humus/Bab. Vemineddelîli.... de geçen Ukayl Zührî -Said b. Müseyyeb- hadisindeki humusla ilgili bilgiye şahit yapmış olabilir.
Şu'ben Humeyd b. Hilal aracılığıyla, Abdullah b. Muğaffel (r.a)'ın
şöyle dediğini anlatır:
- "Hayber kuşatması esnasında, insanın birisi içinde iç yağı bulunan bir tulum atmış ve yanıma düşmüştü. Ben onu almak için fırladım ve bunu kimseye vermeyeceğim" deyip kaptım. Birde dönünce ne göreyim, Nebî (s.a.v) bana gülümsemiyor mu! O'ndan çok utanmıştım." Bu hadisi Buharî ve Müslim nakletmişlerdir.152[19]
Ebû Muâviye, Ebû İshak eş-Şeybânî -Muhammed b. Ebî Mücâlid-isnadıyla şöyle nakleder. Abdullah b. Ebî Evfâ (r.a)'a, "Resûlullah (s.a.v) zamanında yiyecekleri de (Humusa tabi tutup) beşte bire bölermiydiniz?" dedim de, "Hayber günü bir yiyecek ele geçirmiştik. Ordudaki kişiler gelip ondan ihtiyacı kadar alıp gidiyordu" dedi. Haber Ebû Davud'dandır.153[20]
Ebû Muaviye, Asım eI-Ahvalfdan Ebû Osman en-Nehdî veya Ebû Kılâbe'nin şöyle dediğini anlatır: Nebî (s.a.v) Hayber gazvesine geldiğinde meyveler daha yeşil idi. İnsanlar ham meyvaya hücum edip hepsi sıtmaya yakalandı.
Bu durumu Nebî (s.a.v)'e şikayet ettiler. O da eski bir kırbada su soğutulmasını sonra sabah ezanı ile fecir doğumu arası bunları üzerlerine boşaltmalarını ve buna besmeleyle başlamalarını emretti. Ashab bunu yapınca sanki bağı çözülmüş (salıverilen hayvan) gibi oldu.154[21]
Bişr b. Müfaddal, Muhammed b. Zeyd'den naklediyor: Bana Ebu'l Lahm'ın kölesi Umeyr şöyle anlattı: Ben Hayber savaşında Efendimizle beraber bulundum. Benim hakkımda Resûlullah (s.a.v) ile konuşmuşlar, O da benim harbe katılmamı emretmiş, böylece kılmç kuşandım.
Baktımki ucunu yerde sürümekteyim. Efendimize benim köle olduğum haber verilince bana ev eşyasından birşey verilmesini emretti. (Hurseyy) kelimesi ucuz, işe yaramaz demektir. Bunu Ebû Dâvud Sü-nen'inde rivayet etti.155[22]
Hayber Şehitleri
İbni İshak'dan anlattığına göre Hayberde şehit düşenler şunlardır:
A- Üm'eyye oğulları anlaşmalı olanlardan:
1- Rabî'a b. Eksem.
152[19] Buhârî Humus/Bab Ma yusîbe minet-Taam ve Meğazî 64/37 Müslim Cihat h. no: 72.
153[20] Ebû Dâvûd Cihad h. no: 2704; Beyh. Delâil 4/241,
154[21] Beyh. Delâil 4/242.
155[22] Beyhakî Delâil 4/242; Ebû Dâvûd 2737; Tirmizî 1557; Hakim Müstedrek 1/327; 2/131; Zehebf bilemiyorum neden metindeki, "Hurseyy" kelimesini "İşe yaramaz değersiz" anlamındaki "Redî'" kelimesiyle açıklamış. Halbuki o İbni Esir ve diğerlerinin belirttiği gibi ev eşyasıdır. Sadece "Hursey'il-Kelâm" denirse, "işe yaramaz söz" anlamına gelir.
2- Sakaf b. Amr.
3- Rifâ'a b. Mesrûh.
B- Esed b. Abdül-uzza oğullarından,
4- Abdullah b. Hübeyb.
C- Ensar'dan.
5- Fudayl b. Nu'nıân es-Selemî.
6- Mesûd b. Sa'd ez-Zürakî.
7- Ebû'd-Dayyah b. Sabit ki bu zat Amr b. Avf oğullarından biridir.
8- Haris b. Hatıb.
9- Urve b. Mürra.
10- Evs b. el-Kâid.
11-Enîf b, Habîb.
12- Sabit b. Esle.
13- Talha b. Yahya.
14- Umara b. Ukbe el-Ğıfârî.
14- Âmir b. El-Akvâ1.
15- Muhammed b. Seleme.
16- El-Esved er-Râî'nin ölümleri yukarda anlatılmış idi. Bu sayılanlara Abdülmelik b. Hişam,
17- Mesûd b. Rabî'a, ile Evs b. Katâde el-Ensariyi de ekler.
Bazı tarihçiler'de bunlara Mübeşşir b. Abdü'l-Münzir ile Haşimî olmayan Ebû Süfyan b. el-Haris'i de ekler.156[23]
Ca'fer B. Ebî Talib Ve Yanındakilerin Haybere Gelişleri
Buharî ve Müslim, Ebû Kurayb -Ebû Üsâme- Burayda b. Abdillah -Ebû Bürde isnadıyla Ebû Musa el-Eş'arî (r.a)'tan şöyle dediğini nakleder:
"Resûlullah (s.a.v)'in Medine'ye çıkış haberi bize ulaştığında biz Yemen'de idik. Hemen bizde kendi kavmimden elli iki -(yada elli üç veya elliden fazla) kişi içinde en küçükleri ben olarak kardeşlerim ki
156[23] îbni Hişâm Sirede buradakinden daha fazla bir liste verir Sire cilt 4/49.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/83-92
biri Ebû Rühm diğeri Ebû Bürde ile birlikte Peygamberin yanma doğru hicret etmek üzere yola çıktık. Bir gemiye bindik. Lakin gemi -her ne sebebleyse- bizi Habeşistana Necaşîye götürdü. Biz Ca'fer b. Ebî Talib ve arkadaşlarına O'nun yanında rastladık. Ca'fer -bize-: "Resûlullah bize haber salıp burada kalmamızı emretmiş. Sizde bizimle kalın" dedi. Bizde hep beraber geri gelene kadar Ca'ferle beraber kaldık. Biz Resûlullah'a Hayberi fethettiği esnada kavuştuk. Nebî (s.a.v) bize de ganimetten hisse verdi. Halbuki Hayber fethinde bulunanlar dışında kimseye hisse vermemişken sadece bu bizim gemidikilere Ca'fer ve arkadaşlarıyla beraber bu ganimetten hisse ayırdı."
Bu sırada insanların kimisi bize; "Biz hicrette sizi geçtik (ayette bildirilen sevaba eriştik)" diyorlarmış. Esma binti Umeys -ki bizimle gelenlerden biriydi- bir defasında Nebî (s.a.v)'in eşi Hafsa (r.a)'nın yanma ziyarete gelmişti. O da Habeşistana göç edenlerdendi. Esma daha Hafsa'mn yanındayken -babası- Ömer (r.a) kızının yanma gelmiş ve Esma'yı görünce "bu kim?" diye sormuş. Hafsa da, "Esma binti Umeys" deyince Ömer :
"Vay bu Habeşli Esma'mı, bu bahriyeli (Denizci) Esma'mı!?" diye latife etmiş. Esma'da "evet" deyince Ömer (r.a) :
-"Biz -ayette belirtildiği gibi- Hicrette sizden öne geçtik ve Resûluliah'a sizden daha layık olduk!" deyince Esma kızdı ve;
- "Yalan söyledin Yâ Ömer! Hayır. Vallahi, siz Peygamberle beraberdiniz açlarınızı doyuruyor, cahillerinize nasihat ediyordu. Biz ise uzak bir diyarda -veya kirli bir ülkede- ta Habeşistan'daydık. Bu sadece Allah ve Rasûlü yolunda katlanılan bir meşakkatti. Allah'a yemin ederim ki, senin söylediğini Resûlullah'a anlatmadan ne yemek yiyeceğim ve nede içecek içeceğim. Ey Ömer! Biz işkence oluyorduk ve korkuyorduk. Bunu O'na anlatıp soracağım. Vallahi ne yalan söylerim, ne kaypaklık ederim ne de -bu sözüne- ilave ederim" dedi. Nebî (s.a.v)
gelince :
"Ey Allah'ın Nebîsi! Ömer şöyle şöyle söyledi" dedi. Efendimiz de, "peki sen O'na ne dedin" diye sorunca Esma, "ben de şöyle şöyle söyledim" dedi. Efendimiz de :
"Bu konuda Ömer bana sizden daha layık değildir. O'nun ve arkadaşlarının bir tek hicreti var. Ey Gemi halkı! Sizin iki hicretiniz var." buyurdu.
Esma derki: Daha sonra ben gördümki Ebû Musa ve arkadaşları gurup gurup gelip bana bu hadisi soruyorlardı. Zîra bütün dünyada Onları Resûlullah'm kendileri hakkında söylediği bu sözlerden daha fazla sevindirip daha muazzam sayabilecekleri hiç bir şey yoktu.
Ebû Bürde devamla derki: Esma demişti ki: Ben Ebû Musa el-Eş'ârî'nin bu hadisi benden tekrarını ister ve : "Sizin iki hicretiniz var, birinde Necaşiye göç ettiniz, birinde de bana hicret ettiniz" hadisini söylerdi.157[24]
Eclah b. Abdillah, Şa'bî'den naklediyor: Ca'fer (r.a), Habeşistan'dan geldiği zaman onu bizzat
157[24] Buhârî 64/37; Müslim 2502; Ebû Nüaym Hilye 2/74; Begavi Sünne 11/99; Beyhakî Delâil 4/245.
Resûlullah karşılamış, yüzünü öpüp;
"Vallahi hangisine sevineceğimi bilemedim, Hayber'in fethine mî, Ca'fer'in gelişine mi?" buyurdu.158[25]
Bazı kaynaklar bu hadisin isnadını, "Eclah -Şabî- Câbir-" diye mevsulen verir.159[26]
Süfyan b. Uyeyne, Zührî'nin Anbese b. Saîd el-Kureşî'yi Ebû Hüreyre'den şu hadisi söylerken işittiğini rivayet eder:
- Medine'ye geldim ki, o sırada Resûlullah (s.a.v) Hayber'de onu fethettiği seferde bulunuyormuş. Ben (oraya varıp) bana da Hayber ganimetinden bir hisse vermesini istedim. Nebî (s.a.v) bu konuda Saîd b. el-Âs'ın oğullarından biriyle konuştu. O da, "biz O'na hisse veremeyiz, Ya Resûlallah!" dedi. Ben de: "bu adam Nu'man b. Kavkal'ı öldüren adamdır" dedim. Ebân b. Saîd de -kızarak- Ona: "Şaşarım şu, Sedir ağacının başından bize saldıran şu -korkak- ada tavşanın haline, Müslüman bir kişinin ölümünü Allah'ın benim elimde takdir etmesini ayıplıyorda kendi elinde olmasına sevinemiyor" dedi.
Hadisin bu şekildeki lafzı Ebû Davud'a aittir. Haberi Buharı de nakleder sadece-sedir yerine, yani Devs kabilesine ait bir "dağ" veya "koyun" kelimesini kullandı.160[27]
İsmail b. Ayyaş, Zübeydî aracılığıyla Zührî'den.... Bana Anbese b. Saîd Ebû Hüreyre'yi Saîd b. el-Âs'tan haber verirken şöyle dediğini i-şitmiş: Rasûlü Ekrem (s.a.v) Ebân b. Saîd'i bir bölüğün başına katarak Necid tarafına göndermişti. Eban ve arkadaşları Peygamberin yanma, Hayber'de vede oranın fethinden sonra gelebilmişti. Atlarının yuları liften idi. Ben, "Ya Resûlallah, O'na ganimet hissesi verme!" dedim. Eban da, "Bre korkak-dağ tavşanı- demek sen, sedir ağacından üzerimize atlıyorsun ha" dedi. Nebî (s.a.v) de O'na:
"Yâ Ebân otur yerine" buyurup ona hisse vermedi.
Bu hadisi Buharı, "Zübeydî'den anlatıldığına göre" diyerek Muallak bir şekilde nakletmiştir.161[28]
Musa b. Ukbe, İbni Şihab-ı Zührî'den şöyle nakleder: Fezâra oğulları -Hayber kuşatması sırasında- Hayber halkına yardıma gelenler arasındaydı. Resûlullah Onlarla, Yahudilere yardım etmemeleri hususunda elçi göndererek haberleşti ve;
"Eğer onların yanından çeker giderseniz Haybef'in şu şu yerleri sizin olur" teklifinde bulundu. Ama onlar reddettiler. Allah Hayber fethini nasib edince, Fezâre oğullarından orada bulunanlar Nebî (s.a.v)'e gelerek: "Bize vadettiğin hisseyi ver" dediler. Efendimiz (a.s) da:
158[25] İbni Hişâm 4/52; Beyh. Delâil 4/246; Hakim Müstedrek 2/624, 3/211; Teberânî Kebîr 2/110; Sagîr 1/19; İbni Ebî Şeybe 12/535, 106, 14/349; İbni Sa'd 4/35; Beyh. S. Kübra 7/101.
159[26] Ca'bir (r.a) olmadan Mürsel olarak yapılan rivayet. îbni Hişâm, İbni Ebî Şeybe ve diğerlerinde olduğu gibi "Süfyân'ı Sevrî" hadisidir. Zehebî'nin buradaki rivayeti Beyhakî'nin rivayeti olduğu halde neden "Câbir" (r.a) olmadan naklediyor, anlamadım. Beyhakî orada bizzat "Sevrî'den" mürsel olarak Câbir anılmadan da rivayet olundu" der. Sevrî'den birde Ebûz-Zübeyr Cabir isnaden nakdini verir.
160[27] Buhârî Cihat cilt 5/82; Ebû Dâvûd Cihat cilt 3/73; Beyh. Delâil 4/247.
161[28] Buhârî cilt 5/82; Ebû Dâvûd 27 23, Tahâvî Müşkil 4/81; Beyhakî Delâil 4/247.
"Nasibiniz Zü Rakibe dağıdır veya Zü Rakibe sizin olsun" dedi. O, Hayber dağlarından biri idi. Onlar da "o zaman seninle savaşırız" dediler. Peygamber (s.a.v)'de:
"Karşılaşma yeriniz (Hayber'le Fedek arasındaki) Beni Fezarahlara ait Cenef (suyu yanı) olsun" buyurdu. Bunu duyunca kaçıştılar.162[29]
Buhâri naklediyor: Bize Mekkî b. İbrahim -Yezîd b. Ebû Ubeyd'den şöyle dediğini haber verdi: Seleme'nin uyluğunda bir kılıç darbesi izi gördüm ve "Yâ Ebû Müslim! Bu ne yarası?" dedim. O da, "Bu, bana Hayber savaşında vurulan bir kılıç yarası olup, bunu gören insanlar "Seleme Vuruldu!" dediler. Ben de Nebî (s.a.v)'e geldim. Efendimiz yaranın üzerine üç defa üfürdü. Bu saate kadar artık bir daha şikayetim olmadı" diye anlattı.163[30]
Kuzman'ın Ölümü
Abdü'laziz Ebî b. Hazim, babası yoluyla Sehl b. Sa'd (r.a)'dan naklediyor: Rasûlü Ekrem ile müşrikler bir savaşta karşı karşıla gelmişler ve çarpışmaya başlamışlardı. İyice yorulduklarında her gurup harbi bırakıp kendi kampına yönelmişti.
Müslümanlar arasında birisi vardı ki, müşriklerden biri kendi başına veya gurubundan kopmaya görsün hemen peşine düşüp onu kılıçtan geçiriyordu. (Durumu anlatılınca) Nebî (s.a.v): "Ama O -buna rağmen- Cehennemliklerden biridir" buyurdu. Ashab da: "Eğer bu yiğit cehennemlikse, hangimiz cennetlik olabiliriz.?" dediler. Birisi de: "Vallahi, bu adam bu hal üzere ölmeyecek" deyip onun ardından gitti. Nihayet o cesur kişi yaralandı. Yarası iyice şiddetlenince ölümünü beklemeden acele edip, kılıcın kafasını yere
ucunuda iki göksü arasına dayayıp üzerine yüklenerek kendini öldürdü. Bu takibci Resûlullah'a geldi ve: "Senin hakiki Peygamber olduğuna şehadet ederim" dedi. Nebî (s.a.v): "Bu ne demek?" diye so-runca durumu haber verdi. Nebî (s.a.v)'de:
"Kişi, insanlara görünüşte bazen cennetlik birinin ameliyle amel eder. Halbuki O cehennemliktir. Bazende insanlara görünüşüne göre cehennemliklerin ameliyle amel eder. Oysa kesinlikle Cennetliktir" buyurdu.164[31]
Bu hadisi Buhârî ve Müslim ittifakla rivayet etmişlerdir.165[32] Yine Buharî'nin tahricine göre Şuayb b. Ebî Hamze -Zührî- Said b. Müseyyeb isnadıyla Ebû Hüreyre'den nakleder:
- Resûlullah (s.a.v)'Ie beraber Hayber savaşında bulunduk. Efendimiz birisi hakkında: "Bu adam cehennemliklerdendir" buyurdu. Savaş başlayınca bu da çok şiddetle savaştı. Birçok yara alıncaya
162[29] Beyhakî Delâil 4/248.
163[30] Buhârî 64/37. h. No: 4206; Beyhakî Delâil 4/251.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/93-97
164[31] Buhârî Meğazî h. no: 4198; Beyhakî Delâil 4/253; Taberânî Kebîr 19/84.
165[32] Buhârî 64/37. h. no: 4207; Beyh. Delâil 4/252p; Müsned 5/335; Müslim iman 179; Müslim Kader 12; Taberânî 6/181; Müsned 1/414, 6/107; İbni Mâce 2704.
kadar savaştı. Hatta bazı kimseler -Peygamberin sözünün doğruluğunda-şüphe bile ettiler. Yaraların ağrısı artınca adam aldığı oklarla canına kıydı. Biri gelip, "Ya Resûlallah! Allah seni doğru çıkardı, falanca intihar etti" deyince Nebî (s.a.v):
" Yâ falan! Ayağa kalk ve "Cennete yalnız iman edenin girebileceğini, yoksa Allah -isterse- bu dini fâcir kimse ile de takviye edebileceğini" insanlara ilan et." buyurdu.
Yahya el-Kattan ve diğerleri Yahya b. Saîd-i Muhammed b. Yahya b. Hıbbân -Ebû Amra aracılığıyla Zeyd b. Halid el-Cühenî'den nakleder: Hayber günü bir adam ölmüş ve durumu Peygamber'e anlatılmıştı. Nebî (s.a.v) de: Arkadaşınızın cenazesini kılın!" buyurdu ama kendi kılmadı. Fakat O zâtın durumunu bildikleri için yüzleri değişti de Peygamber (s.a.v) de:
"Bu arkadaşınız Allah yolunda bile kardeşlerini aldatmıştır"
buyurdu. Bunun üzerine hemen onun eşyalarını araştırdık ve kıymeti iki dirhem bile etmeyen, Yahudi yapımı deriden yapma bir iç bulduk.166[33]
Efendimize Yedirilen Zehirli Koyun
Leys b. Sa'd, Saîd (b. Ebî Saîd) yoluyla Ebû Hüreyre'den naklediyor:
Hayber feth olduğunda, Resûlullaha zehirli bir (kızarmış) koyun hediye edildi. Resûlullah (durumun anlaşılması üzerine): "Burada bulunan Yahudileri toplayın" buyurdu. Ashab onları toplayıp O'na getirdiler. Efendimiz (s.a.v.) onlara: "Şimdi ben size birşey soracağım, siz bu sorularda bana doğru söyleyecek misiniz?" deyince, "Evet yâ Ebe'l-Kâsım! dediler. Resûlullah onlara, "Babanız kim?" dedi. "Babamız falanca..." dediler. Efendimiz, "yalan söylediniz, babanız falancadır." deyince; "Doğru söyledin, gerçek dedin" dediler.
Nebi (s.a.v.): "Peki ben size bir şey sorsam bana onu doğru cevaplıyacak mısınız?" deyince "Evet Ya Ebe'l Kasım! zaten sana yalan söyleyecek olsak, sen babalarımız hakkındaki gerçeği bildiğin gibi yine yalanımızı bileceksin" dediler. Nebi (s.a.v.) "Cehennem ehli kimlerdir?" deyince Yahudiler: "Biz biraz Cehennemde kalacağız, sonra ardımızdan siz oraya gireceksiniz" dediler.
Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) onlara; "Defolun ordan! Vallahi biz asla orada, size halef olacak değiliz" deyip sonra da, "Peki size bir şey daha sorsam bana doğru söyleyecek misiniz? "buyurunca, "evet" dediler. O zaman Nebi (s.a.v.), "Siz şu koyuna zehir koydunuz mu?" deyince, "evet" dediler. O da, "Peki buna sizi ne sevk etti?" buyurunca, onlar: "Biz bununla, eğer Peygamber değil de yalancı biri isen senden kurtuluruz, yok Peygamber isen zaten bu sana zarar vermeyecek diye düşündük" dediler.
166[33] Ebû Dâvûd Cihat bab 142 h. no: 848; Müsned 4/114, 5/192; Beyh. S. Kübra 9/101; Delâil 4/255; Malik Muvatta 458; Hakim 2/127; Tab. Kebîr 5/262; Tahâvî Müsned 1/16.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/97-99
Bu haberi Buharı rivayet etmiştir.167[34]
Ebû Dâvûd MSünen"inde Süleyman el-Mehdî, İbnü'l Vehb- Yûnus İbni Şihab isnadıyla nakleder ki:
Cabir (r.a.), Yahudi bir kadının bir koyun etini zehirleyip, bunu Nebî (s.a.v.)e hediye ettiğini,
anlatmış ve söze şöyle devam etmiş: Resülullah (s.a.v.) onun ön budunu alıp ısırmış ve yemiş
beraberindeki ashabından bir gurup ta yemişler.
Sonra Resülullah onlara: " elinizi sofradan çekin" buyurup bu Yahudi kadına haber salıp getirtmiş
ve: "Bu koyunu sen mi zehirledin?" diye sorunca kadın, "Bunu sana kim söyledi?" deyince Nebi
(s.a.v.): Bana bunu şu elimdeki but söyledi" deyince kadın: "evet" diye itiraf etti.
Nebi (s.a.v.) "Maksadın ne idi," diye sorunca "Kendi kendime, eğer Peygamber ise bu ona zarar
vermez, Peygamber değilse ondan kurtuluruz" diye düşündüm" dedi. Nebi (s.a.v.)de onu bağışladı,
cezalandırmadı. Koyundan yiyen ashabdan biri öldü. Resülullah (s.a.v.) yediği bu zehirli koyun
yüzünden, omuz başından kan aldırdı. Bu hacamat i-şini Ensar'm Beyza oğullarından Ebû Hind adlı
bir köle bıçak ve boynuzla yapmıştı.168[35]
Halid et-Tahavî, Muhammed b. Amr yoluyla Ebû Seleme hadisin gerisini aynen Cabir hadisindeki
gibi nakledip şu ilaveyi anlatır: "Bunun üzerine Bişr el Berâ b.Ma'rûr vefat etti. Efendimiz emretti de
kadın öldürüldü.169[36]
(Beyhakî bundan sonra aynı haberin bir diğer naklini Hamnıûd b. Seleme-Muhammed b. Amr-Ebû
Seleme-isnadıyla ebû Hüreyre'den muttasıl bir isnadla verir ve der ki:) İhtimaldir ki, Efendimiz ilk
önce onu öldürmemişti. Daha sonra Bişr b. Berâ ölünce kadının öldürülmesini emretti.170[37]
Bişr b. Berâ (r.a.) Akabe biatında bulunmuş, Bedir harbine katılmış bir zat idi. Babası Bera b. Mu'rur
(r.a.) Akabe gecesi kabilesinin delegesi olarak Biata katılan meşhur sahabedir. İşte Bu öyle bir zat
dır ki; hakkında Resûlullah (s.a.v.)ın: şu hadisi varid oldu. Efendimiz :
"Ey Seleme oğulları lideriniz kim?" buyuranca, "Cimri olmasına rağmen El-Ced bin Kays'tır" dediler.
O da :
"Cimrilikten daha beter hangi hastalık var. Artık sizin lideriniz akyüzlü, kıvırcık saçlı Bişr b. Berâ'dır"
buyurdu.171[38]
Musa b. Ukbe, İbnü Şihâb-ı Zührî ve Urve b. Zübeyr anlatıyorlar: (Metin Musa b. ukbe rivayetidir.)
-Hayber feth olunca, yahudî Zeyneb binti el-Hâris, Safiyye'ye içini zehirlediği kızarmış bir koyun
hediye etti. Zehrin en çoğunu da ön buduna koymuştu. Zira ona Peygamberin ön budu sevdiği
167[34] Buhârî Cizye 58/7; Tıb 76/55; Daramî 1/34; Müsned 2/451; Beyhakî Delâil 4/256.
168[35] E. Dâvud Diyeth.no 4510; Daramî 1/33; Bey. S. K. 8/46; Delâil 4/262; Zehebi'nin kısalttığı bu kıssayı Ebû Dâvûd Metnine göre terceme ettim. M.Can
169[36] İbni Sa'd Tabakat 2/200; Beyh. Delâil 4/262.
170[37] Beyhakî Delâil 4/262; İbni Sa'd Tabakalında 2/202. "Kadın önce bırakılıp dönüp gitti. Daha sonra Efendimiz Onu Bişr'in velilerine verdi. Onlarda onu
öldürdüler, sabit olan budur" der.
171[38] İbni Sa'd 3/371; Tarih-i Halife 83; Ebû Nuaym Hılye 7/317; Hakim 3/219, 4/163; Taberî Tefsir 10/104; Buhârî Edebü'l Müsned 296, Abd. Musannef 20705;
Taberânî K. 19/81; Hatib Tarihi 4/217.
haberi ulaşmıştı.
Bu kadın öldürülen yahudî Merhab'ın bacısının kızıydı. Efendimiz Safîyye'nin yanına girdi. Yanında Seleme oğullarının kardeşi Bişr b. Berâ da vardı. Safiye onlara kızartılmış koyunu ikram etti. Efendmiz ondan bir parça alıp ısırdı. Bişr de bir parça ısırdı. Efendimiz lokmayı yutunca Bişr'de yuttu. Nebi (s.a.v.):
"Elinizi etten çekin.!.." diye durumu bildirince, Bişr: "Sana ikram eden zata yemin ederim ki, ilk ısırdığında zehirli olduğunu anlamıştım. Onu tükürmeme bir mani yoktu. Ancak senin ikram ettiğin bir yemeği hoşlanmamış olmak gibi bir durum bana pek ağır geldi. Sen onu yutunca artık kendimi senin yaptığın bir şeyi yapmaktan alıkoyamazdım. Umdum ki, sen o lokmayı içinde zehir olarak yutmamışsm-dır." dedi.
Bişr, yerinden kalkmadan rengi değişip taylasan gibi olup ağrısı hertarafını kaplayıp hiçbir iyileşme görülmeden öldü.172[39]
Halid b. el-Hâris, Şu'be-Hişam b. Zeyd isnadıyla Enes (r.a.)'dan nakleder: Yahudi bir kadın Efendimize zehirli bir koyun getirdi. O da etten bir parçasını yedi. Durum anlaşılınca kadın Nebî (s.a.v.)'in yanına getirildi ve bu durum kadına soruldu. Kadın, "Seni Öldürmek istedim" dedi.
Nebi (s.a.v.) de: "Allah sana bu imkanı vermez" buyurdu. Bir rivayette "Allah senin bana musallat olmana imkan vermez" buyurdu. Ashab: "Onu öldürelim mi?" dediler. Nebi (s.a.v.) "hayır" buyurdu. Enes (r.a.) "ben onun Resûlullah (s.a.v.)'in küçük dilinde hâla mevcut olduğunu biliyorum" der.
Bu hadis, Halid b. Haris hadisi olarak Buharî ve Müslim tarafından rivayet edilmiştir.173[40]
Abbâd b. Avvâm, Süfyan b. Huseyr, Zührî isnadıyla hem Ebû Seleme hem de Saîd b. Müseyyeb'in Ebû Hüreyre (r.a.)'dan şöyle dediğini anlatır: Yahudi bir kadın Nebi (s.a.v.)e zehirlenmiş bir koyun hediye etti. Resûlullah yanındakilere:
"Elinizi çekin, zira o zehirlidir!" buyurdu ve Bu yaptığın işe seni sevkeden sebeb ne?" diye sordu. Kadın; "Bilmek isteğim, eğer sen Peygambersen Allah sana bunu bildirecekti, yok yalancı isen insanları senden kurtaracaktım" dedi. Artık Nebi (s.a.v.) ona dokunmadı.
Câbir b. Abdillah (r.a.)'dan da buna benzer şekilde rivayet olunmuştur.174[41]
Ma'mer de, Zührî'nin Abdurrahman b. Ka'b'dan şöyle dediğini nakleder: Yahudi bir kadın, Nebi (sa..v.) Hayberde iken kızartılmış bir koyun hediye etti. Nebi (s.a.v.) ve yanındakiler ondan yemeye başladılar. Sonra Resûlullah "Elinizi çekin!" buyurup, kadına da: "sen bu koyuna zehir koydun mu?" kadın, "bunu sana kim haber verdi?" diye sordu. Nebi (s.a.v.) "şu kemik haber verdi" buyurunca kadın, "evet ben zehirledim" dedi. Nebi (s.a.v.) hemen omuz başından hacanıet (kan aldırma)
172[39] Beyhakî Delâil 4/263; İbni Sa'd aynı kıssayı daha uzunca olarak Ebû Hûreyre -Cabir - Said b. Müseyyeb ve İbni Abbas'tan nakleder. Tabakat 2/201, 202.
173[40] Buhârî Hibe 51/26; Müslim 2190; Ebû Dâvûd Diyet /bab 6; Müsned 6/118; Bey. S. Kübra 8/46, 10/11; B. Delâil 4/259; Ahlâku'n Nebî 46.
174[41] Tirmizî 1199; Beyhakî Delâil 4/260; Müsned 1/305; Cabir'in bu konudaki hadisini Beyhakî Delâil'de 4/26; Ebû Dâvûd Diyet bab 6 da Daramı 1/33'te yine Beyhakî s. Kübrasında 8/46'da nakleder.yaptırdı, Arkadaşlarına da emretti onlarda kan aldırdılar. Ama içlerinden biri öldü.
Zührî derki: "Bu kadın Müslüman oldu. Nebi (s.a.v.) de onu afetti. Ma'mer ise bu konuda "Zühri böyle diyor ama bir kısım raviler Nebi (s.a.v.)'in onu öldürdüğünü söylüyor" der.175[42]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...