02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 19. BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 19. BÖLÜM)
yediyüz kişiydiler. Bu sayıyı abartanlar sekizyüz ile dokuz yüz arasında olduğunu söylerler.
Ka'b (r.a.) onları gurup gurup Rasûlüllah'ın yanma sevkederken Yahudiler: Yâ Ka'b, bize nasıl bir muamele ettiklerini görüyorsun? diye sordular. Ka'b da: "Siz hiçbir yerde aklınızı başınıza almaya-cakmısınız. Görmüyormusunuz tellal isimlerinizi okumaktan vazgeçmiyor, kalkıp oraya gidenleriniz geri gelmiyor. Vallahi size ölüm muamelesi yapılıyor" dedi.
Huyey b. Ahtab da getirildi. Üzerinde gül renginde süslü bir elbise vardı. Elbisesini, öldürüldükten sonra alıp giymesinler diye her tarafından parmak kadar keserek parçalamış idi. Elleri bir iple boynuna bağlanmıştı. Rasûlü Ekrem (s.a.v.)'e bakınca, "vallahi sana düşman oldu diye kendimi kınamıyorum, Lakin Allah birini zillete düşürürse, o zelil olur." deyip sonrada insanlara dönerek: "Ey İnsanlar! Şüphesiz Allah'ın emrinde bir sakınca olmaz. İşte bu hadise de İsrail oğullarına ezelde yazılan bir kitab bir kader ve harptir" dedi. Sonra oturdu ve boynu vuruldu.582[116]
İbni İshâk, Muhammed b. Ca'fer b. Zübeyr, amcası Urve aracılığıyla Hz. Âişe (r.a.)'nin şöyle dediğini nakleder:
- Yahudi kadınlardan biri hariç hiç öldürülen olmadı. O kadın öldürülmeden önce benim yanımda benimle konuşuyor, içi dışı gülüyordu. Halbuki o esnada Rasûlüllah kılıçla onların erkeklerini katlediyordu. Birden bire "falanca kadın nerde?" diye bir ses duyuldu. Bu kadın "Vallahi o benim" dedi. Bende, "yazık sana ne olacak?" dedim. "Öldürüleceğim" dedi. "Niçin?" diye sorduğumda, "kendi yaptığım bir olay yüzünden" dedi. Kadını götürdüler ve boynu vuruldu. Hz. Âişe derdiki: "Vallahi onun o hayret veren halini bir türlü unutamıyorum. Öldürüleceğini kesinkez bilmesine rağmen bu kadar gülebilmesi ve kendini böyle hoş tutması şaşacak şeydi."583[117]
İkrime ve diğerleri, âyette geçen; "Sayâsîyhim" kelimesinin "husûnehüm" (kaleleri) diye tefsir ettiler.584[118]
Yûnus b. Bükeyr İbni İshâk'tan rivayet ediyor:
- Sonra Nebî (s.a.v.), Sa'd b. Zeyd'i (ki bu zat Abdü'l eşhel oğullarının kardeşiydi) Kureyza oğullarının esirleriyle birlikte Necd'e yolladı. Onları taşıyabilmesi için Sa'd'a silah ve at satın aldı. Peygambe-rimiz onlardan Amr b. Hanâfe kızı Reyhâne'yi kendine ayırdı. Reyhane vefat edene kadar Efendimizin yanında ve mülkiyetinde kalmıştır. Rasûiüllah (s.a.v.) ona evlenme ve -diğer eşleri gibi- hicaba girme teklifinde bulundu. Reyhâne'de, "Yâ Rasûlellah! beni eşin değil mülkün olarak bırak, böylesi hem bana hemde sana kolay olur" dedi. Efendimizde onu cariye olarak bıraktı. Önceleri
582[116] İbni Hişâm 3/270; Beyhakî Delâil 4/23; Taberî 2/101; Vakidî 2/512.
583[117] İbni Hişâm 3/271; Taberî 2/102; Vakidî 2/516, 5I7'de şu bilgileri verir; Benî Nadîr'ii Nûbâte adında bir kadın vardı Kureyzalılardan bir adamla evli olup birbirlerini çok severlerdi. Rasûlüllah'in kuşatması şiddetlenince kadın ağlamış ve kocasına, "sen benden ayrılacaksın" demişti. Adamda "Tevrat'a yemin olsun bu böyle, ama ne dersin, sen bir kadınsın, şu el değirmeninin taşını damdan onların üstüne yuvarlasan ne olur. Artık öyle görünüyorki biz bundan sonra onlardan kimseyi öldüremiyeceğİz. Sen bir kadınsın. Eğer Muhammed bu savaşın sonunda bizi yenerse kadınları öldürmeyecektir. Ben senin onlara esir olmanı istemem, böylece bu suçla seninde öldürülmeni isterim" dedi. Kadın Zübeyr b. Batâ'nm kalesinde idi. Kale burcundan taşı yuvarladı. Müslümanlar kale dibinde gölgede oturuyorlardı. Değirmen taşı görününce topluluk birden etrafa sıçradıysa da taş Hallâd b. Süveyd (r.a.)fİn başına düştü. Müslümanlar bir daha kale dibine gelmediler. Sonra esir olup gelince bu kadın Hz. Aişe'nin yanma geldi ve onunla sohbete başladı. Adı çağırılınca "beni kocam katletti" dedi ve durumu anlattı.583[117]
584[118] Taberî Tefsir 11/150.
İslâm'a girme konusunda duraksamış ise de sonradan Müslüman oldu. Efendimiz (s.a.v.) onun bu haline pek sevindi.585[119]
Bu Yıl Zilhicce Ayında Olanlar Sa'd B. Muâz (R.A.)'In Vefatı
Hişam b. Urve, babası Urve aracılığıyla Hz. Âişe'nin şöyle dediğini anlatır: "Hendek harbinde Sa'd b. Muâz yaralanmış idi. Onu Kureyşten Hıbbân b. el-Arika adlı biri okla yaralamıştı. Attığı ok, Sa'd'ın kolundaki Can damarına isabet etmiş idi. Rasûlüllah ziyareti ve bakımı kendi yakınında olması için Mescid-i nebevî içinde bir çadır kurdurdu. Hendek dönüşü yıkanıp silah çıkardığında Cebrail gelip "silah mı bıraktın? Vallahi biz bırakmadık, haydi onlara savaşa git!" dedi. "Nereye?" demesine, Kureyzayı işaret ile "şuraya!" dedi.' Efendimiz gidip onları kuşattı ve Allah Rasûlünün hükmüne razı oldular, o da bunu Sa'd'a verdi. Sa'd da, "savaşçıların öldürülmesine, mallarının taksimine ve zürriyetlerinin esir edilmesine karar verdi. Hz. Âişe derki:
Daha sonra Sa'd'm yarası kurumaya başladı. O da: "Allah'ım! Sen biliyorsun ki senin Peygamberini yalanlayıp, yurdundan çıkaran bir topluluğa karşı savaşmayı benden daha fazla seven kimse yoktur. Allah'ım! Sanıyorum ki sen bizimle onlar arasındaki harbi kaldırdın. Eğer Kureyş ile aramızda harpden birşey kalmış ise, onlarla senin yolunda cihad edebilmem için beni o vakte kadar yaşat. Yok eğer aramızdaki harbi kaldırmış isen benim bu yaramı tekrar depreştir ve ölümümü bundan ver" diye dûa etti. Birden bire göksünden kan boşanmaya başladı. Mescidin içinde Gıfar oğullarına ait bir çadır vardı. Çadır'dakileri kendilerine doğru akıp gelen bir kan ürküttü. "Ey çadirdakiler! Sizin taraftan akıp gelen şu kan neyin nesi?" dediler. Birde baktılarki, Sa'd (r.a.)'ın yarası kan akıtmakta. Sa'd bu kan ile vefat etti. Allah rahmet etsin.
Bu, Muttefekun aleyh bir hadistir.586[120]
Leys anlatıyor: Bana Ebû'z Zübeyr, Câbir (r.a.)'in şöle dediğini anlattı:
- Sa'd (r.a.) Ahzâb harbinde vurulup kolundaki can daman kesilmişti. Rasûlüllah (s.a.v.) onu ateşle dağladı. Bunun üzerine kolu şişmişti. Rasûlüllah'da onu bıraktı. Yaradan kan çıkmaya başladı. Bu kere tekrar ateşle dağladı ama eli yine şişti. Kolunun bu halini gören Sa'd: "Allah'ım! Kureyza oğullarından gözlerim aydın olmadıkça canımı alma" diyerek damarım eliyle sıkıca tuttu. Artık bir damla bile kan gelmiyordu. Kuşatma sonrası Sa'd'ın hükmü ile kalelerinden indiler. Allah Rasûlü, Sa'd'a haber saldı. O da gelip yahudilerin erkeklerinin öldürülüp, kadın ve çocuklarının esir edilmesine karar verdi. Onlar dörtyüz savaşçıydı. Rasûlüllah onların idamlarını bitirdiğinde Sa'd'm yarası şişip öldü.
Bu sahih bir hadistir.587[121]
Ishak Ibnû Raheveyh, Amr b. Muhammed el-Kuraşî -Abdullah b. îdrîs- Ubeydullah- Nafi İbni Ömer
585[119] İbni Hİşâm 3/274; Taberî 2/103, Vakidî 2/520 Beyhakî Delâit 4/24.
586[120] Buharî Meğazî 64/30; Müslim h. no 1769; Beyhakî Delâil 4/25, 26; Vakidî 2/525; Müsned 6/142; İbni Ebi Şeybe 14/412.
587[121] İbni Sa'd 3/424. Tİrmizî Siyer 1582 Tıb 2051; Müsned 3/350; Beyhakî Deiâil 4/28; Daramı Sünen 2/238; Müsned 3/212, 386; Müslim 2208; Ebû Dâvud 3866.
isnadıyla Rasûlüllah (s.a.v.)'m.
"Sa'd'ı kasdederek -Şu zatın cenazesi için arş titredi ve cenazesine yetmiş bin Melek katıldı. O Öyle olmasına rağmen, orada O da sıkıştırıldı. Sonra serbest bırakıldı." buyurduğunu anlattı.588[122]
Süleyman et-Teymî, Hasen-i Basrî'den; "Rahman'ın arşı, Sa'd'ın ruhunun sevinciyle titredi" diye nakleder.589[123]
Yezîd b. Abdillah b. Neccâr, Muâz b. Rifaa aracılığıyla Câbir (r.a.)'den naklediyor:
- Cebrail, Rasûlüllah (s.a.v.)'a gelip; "bu ölen salih kul kim? Onun cenazesine gelecekler için semanın kapısı açılıp, arş hareket etti" dedi. Rasûlüllah hemen çıkıp baktı ki, Sa'd b. Muâz ölmüş. Defnedilirken Rasûlüllah (s.a.v.) Onun kabri başına oturdu. Oradayken, Efendimiz iki kere "Sübhanallah" dedi. Cemaat da teşbih ettiler. Sonra Efendimiz (s.a.v.) "Allahü ekber, Allahü ekber" deyince cemaat da tekbir getirdi. Sonra Efendimiz:
"Şu salîh kula hayret ettim. Kabrinde o bile sıkıştırıldı. Allah sonradan ona bir genişlik verdi de öyle kurtuldu." buyurdu.590[124]
Bu haberin bir kısmını Muhammed b. İsâk, Muaz b. Rifâa'dan "bana Mahmud b. Abdürrahman b. Amr b. el-Cumûh, Ca'bir (r.a.)'den nakletti ki..." diyerek verir.591[125]
Yunus, İbni İshâk'dan naklediyor: Bana Muaz b. Rifâa adını unuttuğu, kendi kavminden birinin şöyle dediğini anlattı. Gece yarısı Cebrâil (a.s.), Peygambere geldi. Başında ipekli -simli- bir sarık vardı. "Yâ Muhammedi Şu sema kapılarının açılıp arşın kendisi için titrediği cenaze kim?" dedi. Rasûlüllah kalkıp elbiselerini sürüyerek Sa'd b. Muaz'ın yanma geldi. Onu ölmüş olarak buldu.592[126]
Bekkâî, îbni İshâk'dan naklediyor: Yalanla itham edilmeyen bir zat bana Hasan-ı Basrî'nin şöyle dediğini anlattı:
- Sa'd (r.a.) şişmanca bir zat idi. İnsanlar cenazesini omuzlaymca Onu -tahminlerinden daha- hafif buldular. Münafıklardan birisi, "Vallahi Sa'd şişman vücutlu biri idi. Ama şimdi biz ondan daha hafif bir cenaze taşımadığımızı anladık" diye dedikodu ettiler. Bu söz Rasûl-ü Ekreme ulaşınca:
"Onun cenazesini sizden başka taşıyanlar da vardı. Nefsim e-Hnde olan zata yemin ederim ki, Melekler gökte Sa'd b. Muâz'ın ruhu ile müjdelendiler. Arş da onun için sallandı" buyurdu.593[127]
Yûnus, İbni İshâk'dan aktarır: Bana Ümeyye b. Abdillah anlattı ki, Sa'd'm kabrinde sıkıştırılmasına
588[122] İbnü Sa'd Tabakat 3/329; Beyhakî 4/28; îbni Ebî Şeybe 14/413; İbni Hişâm 3/280.
589[123] Nesâî Sünen-i Mücteba 4/100. Hadis no 2055; Tabakat 3/434; İbni Ebî Şeybe buna çok yakın bir ifadeyi Huzeyfeden nakleder 14/416; Beyhakî Delâil 4/28.
590[124] Müsned 3/327, 360, 377; îbni Sa'd 3/432; Beyhakî Delâil 4/29; Hâkim 3/206; Sa'd {r.a.) kabrinde sıkıştırılma sebebi olarak İbni tshâk'ın bir rivayeti var, yeri burası ama Zehebî ne sebeble bilmem onu geriye almış. Bu rivayet az sonra (4 dipnot ilerde) düşülen haberdir.
591[125] İbni Hişâm 3/275.
592[126] îbni Hişâm 3/275; Beyhakî 4/29; Müsned 3/327; Hâkim 1/206.
593[127] İbni Hişâm 3/274, 275.
ait olan sözden size nasıl bir bilgi ulaştı" dedim. Bana, "bize anlatıldığına göre bunun sebebi
Efendimiz (s.a.v.)'e de sorulmuş ve "Ufak su döktükten sonra temizliğine tam dikkat etmediğinden"
buyurmuş" dedi.594[128]
Yezîd b. Hârûn derki: Bize Muhammed b. Amr b. Alkame, babası Amr dedesi Alkame isnadıyla Hz.
Âişe'nin şöyle anlattığını haber verdi:
Hendek harbi günü insanların izi sıra arkalarından gidiyordum. Birden yerden bir ses geldiğini
duydum. Yani arkamdan birilerinin geldiğini hissettim. Dönüp bakınca Sa'd b. Muaz ile beraberinde
kardeşinin oğulu Haris b. Evs olduğunu gördüm. Bir kalkan taşıyordu. Geçmeleri için kenara
oturdum. Sa'd yanıma gelip uğradığında:
"Biraz dur hele!, harp Hamel denen kişiye de yetişecek. Ecel gelince ölüm ne güzeldir" diye veciz
söylüyordu.
Sa'd'ın üstünde kısa bir zırh olup, kolları dışarda kalmıştı. Ben Sa'd'in ellerine harpte birşey olur diye
korktum. Sa'd, insanların en uzun ve en irilerindendi. Ben oradaki bir bahçeye dalıverdim. Baktımki,
orada aralarında Ömer'inde bulunduğu bir gurup var. Aralarında birde üzerinde miğfer bulunan biri
daha var. Ömer (r.a) bana: "Seni buraya ne getirdi? Vallahi Yâ Aişe sen çok cür'etkarsın başına bir
bela veya kaza gelince sana güvence veren bir şey olamaz" diyerek beni öyle bir kınamaya başladı
ki, "yer yarılsada şu saatte hemen içine girsem" diye temenni ettim. O vakit miğferli kişi yüzünden
miğferi kaldırdı. Meğer Talha b. Ubeydullah değilmiymiş! Talha Ömer'e:
Vay sana! Bu gün Allah'dan başka kaçıp firar edecek yer nerde? Bu gün sen ne kadar çok
söyleniyorsun, diye çıkıştı.
Kureyşten adına İbnü'l Arika denilen biri Sa'd'a ok atıp,"al bakalım, ben Arika oğluyum" demiş.
Sa'd'ın kolundaki can damarına gelip yaralamıştı. Sa'd, "Allah'ım, Kureyza oğullarından intikam
alınarak, gözlerim aydın olmadan canımı alma." Kureyzalılar onun cahiliye döneminden dostları
olup, aralarında anlaşma vardı. Yarasının kanı
minden dostları olup, aralarında anlaşma vardı. Yarasının kanı durmuştu.
Allah onlara müthiş bir rüzgâr gönderip, Mü'minlere çarpışmaya gerek kalmadan desteğiyle yetmiş,
Ebu Süryan Tikame'ye Uyeyne ve beraberindekiler Necde gitmişti. Kureyzalılarda dönüp kalelerine
kapandılar. Resûlüllah Medineye dönünce Sa'd için Mescitte bir hasta bakımı çadırı kurdurdu ve
silahlarım çıkardı.
Cebrail gelip ona, "silahı bıraktınmı, vallahi melekler bırakmadı, haydi Kureyzalılara git" dedi. Nebî
(s.a.v.) de hareket emri verip harp levazımatını kuşandı. Yolda mescide yakın olan Benî Ganm'a
uğrayıp "kimin uğrayıp geçtiğini" sordu. "Bize Dihye uğradı" dediler. Dıhye'nin yüzü Cebrail'e
594[128] ibni Sa'd Tabakat 3/420; Beyhakî Delâil 4/30. Bu rivayet görüldüğü gibi munkatı senedlidir.
Lakin sahih bir sened ile Hz. Âişe'den Efendimizin âi»i-> jJÜ ül "Kabrin kesinlikle bir
tazyiki vardır. Bundan kurtulabilseydi Sa'd b. Muâz kurtulurdu" buyurmuştur. Bak Müsned 6/55, 98; Tahavî Müşkilü'l âsâr 1/107; Beğavî Stinne 8/73/2; Ebû
Nüaym Hılye 3/174.
benzerdi. Efendimiz varıp Kureyza'yı yir-mibeş gün kuşattı. Kuşatma şiddetlenince yahudilere "Peygamberin hükmüne teslim olun" denildi. Onlar Ebû Lübabe ile istişare edip konuştular. O da bu teslimiyetin "ölüm" olacağını söyledi. "Sa'd'm hükmüne razı olsak" dediler. Efendimiz'de kabul etti ve indiler.
Efendimiz Sa'd'a gelmesi için haber saldı. Onu semeri lif dolu bir eşekle getirdiler. Onu gören kavmi etrafını çevirip: "Yâ Ebû Amr, dost ve anlaşmalarını gözet" ricasını yaptıîarsada, onlara hiç cevap vermeden onların yurduna yaklaştı ve orda: "İşte şimdi Sa'd'ın Allah için hiçbir kınamaya aldırmayacağı saat gelip çatmıştır" dedi. Rasûiüllah'ın göründüğü yere vardıklarında Nebî (s.a.v.) "Seyyidinize ayağa kalkıp indirin" buyurdu. Ömer de, "Seyyidimiz sadece Allah'tır" dedi. Efendimiz Sa'd'ı indirin diye emretti ve indirdiler.
Efendimiz "hükmünü ver" dedi. O da, "savaşçılarının öldürülmesine, zürriyetlerinin esir alınmasına ve mallarının taksimine" hükmettim dedi. Efendimiz, "Sen Allah'ın ve Rasûlünün hükmüyle yargı-ladın" buyurdu. Sa'd burada: "Allah'ım, Peygamberine Kureyşle ya-
pacak harp bıraktmsa, beni onun için yaşat. Ama onlarla aramızda harbi bitirmiş isen beni yanma al" diye dûa etti ve Yarası kanamaya başladı.
Halbuki bayağı iyileşmiş ve yüzük kadar bir yara kalmıştı. Sa'd çadırına döndü, Rasûlüllah, Ebû Bekir ve Ömer ziyaretine geldiler. Ben Ebû Bekr'in ağlayışını Ömer'inkinden ayırabiliyordum. Ben kendi hücremde idim. Onlar Allah'ın Fetih Sûresi 29'cu âyetinde dediği gibi
"Kendi aralarında pek merhametliydiler". Alkame derki: Hz. Aişe'ye:
"Ey anne! Bu durumda Rasûlüllah ne yapardı? dedim de O, "Peygamber (s.a.v.)'in gözlerinden hiçbir kimse için yaş boşanmazdı. Ama hüzünlendiğinde sakalım eliyle tutardı" dedi.595[129]
Hammad b. Seleme, Muhammed b. Ziyad -Abdürrahman b. Amr b. Sa'd b. Muaz isnadıyla naklederki: Kureyzaoğulları, Peygamberin hükmüne razı olup indiler. Efendimiz Sa'd b. Muaza haber saldı. Yarasından ötürü hasta bir halde, bir eşeğe bindirilmiş olarak geldi. E-fendimiz, "bana bunlar hakkında bir yol şöyle" buyurdu. Sa'd; "kesinlikle biliyorum ki, Allah bunlar hakkında sana, icra edeceğin bir-şeyi emretmiştir" deyince Efendimiz: "tabi, Lakin sen yinede onlara ne yapmam gerektiğini tavsiye et" buyurdu. O da, "ben bu işe tayin edilseydim savaşçılarını öldürür, zürriyetlerini esir alır, mallarını bölüştürürdüm" dedi. Nebî (s.a.v.) de: Nefsim elinde olan zata yemin
ederim ki, onlar hakkında Allah'ın emrettiği şeyi tavsiye ettin" buyurdu.596[130]
Muhammed b. Sa'd, Halid b. Mahled -Muhammed b. Salih et-Temmâr- Saîd b. İbrahim -Âmir b. Sa'd -babası Sa'd b. Ebî Vakkas isnadıyla nakleder ki: Sa'd b. Muâz (r.a.) Kureyza yahudileri hak-kında, "Yüzünde ustura vurulmuş olan erkeklerin öldürülüp mallan ve çocuklarının taksimine" karar
595[129] İbni Ebî Şcybe Musannef 14/408, 411; Müsned 6/141, 142; İbni Sa'd 3/423. Bu daha önce çok kısa olarak geçmişti. Burada da atlanan bölümler vardı. Biz tercemeye Musannefl e-sas aldık. Bura da Efendimizin ağlamadığı söyleniyorsa da çok çeşitli hadislerde onun şefkat ve merhametle ağladığı sabittir. Taberî 2/103.
596[130] Müsned-i Ahmed 3/22; İbni Sa'd Tabakat 3/425.
verince, Rasûlüllah (s.a.v.):
"Onlar hakkında
Allah'ın yedi kat sema üzerinden indirdiği hüküm ile hükmetmiştir" buyurmuştu.597[131]
İbni Sa'd, Yezîd b. Hârûn -İsmail b. Ebî Halid- isnadıyla Ensar'dan bir zatın şöyle dediğini rivayet eder:
- Sa'd b. Muaz, Kureyza oğulları hakkında hükmünü bildirip sonra geri döndüğünde yarası patlamıştı. Durum Peygambere ulaştı, hemen gelip başını alarak göksüne yasladı. Sonra üzerine beyaz bir elbise Örtüldü ki, yüzüne çekilse ayakları açıkta kalıyordu. Sa'd, akbenizli iri-yarı biri idi. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Allah'ım! Sa'd senin yolunda cihad etmiş, senin Peygamberini tasdik etmiş ve üzerine düşen vazifeyi yerine getirmiştir. Onun ruhunu, bir adamın ruhunu kabul buyurduğun en hayırlı şekilde kabul et" diye dûa etti. Sa'd b. Muâz, Efendimizin duasını işitince gözlerini açtı ve, "Yâ Rasûlellah! Sana selam olsun! Şahit olurum ki sen gerçekten Allah'ın Peygamberisin" dedi. Bu sıra annesi ağlayarak;
"Sa'd'm anasının hazım ve ceddi vahi Sa'd'a olsun diyerek şiir söylüyordu. Ona, "Sen Sa'd'a şiir mi yakıyorsun?" denilmişti de, Resûlûllah (s.a.v.) de: "kadını rahat bırakın! Onun dışındaki diğer şairlerin pek çoğu, en yalancı kişilerdir" buyurdu.598[132]
Abdurrâhman b. el-Gasîl, Asım b. Ömer b. Katâde aracılığıyla Mahmud b. Lebîd'in şöyle dediğini nakleder: Sa'd b. Muâz'ın kolundaki atar daman yaralandığında kendisini Rufeyde denilen bir kadının yanına naklettiler. Rufeyde yaralıları tedavi eden bir hemşire idi.
Peygamber Efendimiz Sa'd'ı ziyarete geldiğinde "Bu gün nasıl sabahladın?" akşam uğramış ise "nasıl geceledin?" diye sorar, oda durumunu bildirirdi. Nihayet yarasının ağırlaşıp kavminin kendisini naklettikleri gece olunca, Onu Abdü'l eşhel oğullarındaki evlerine götürdüler. Rasûlüllah (s.a;v.), eskiden olduğu gibi sormaya gelince ashab, "Onu götürdüler" dediler. Rasûlüllah hemen mescidden çıktı, bizde beraber çıktık. Öyle hızh yürüdü ki ayakkabılarımızın tasmaları koptu, gömleklerimiz 'omuzumuzdan çıkıp düştü. Ashab bu durumu Efendimize şikayet ederek "Yâ Rasûlellah! yolda bizi yordun?" dediler. Efendimiz de: "Ben meleklerin bizden önce davranıp Hanzalayı yıkadıkları gibi onuda yıkayacaklarından korktum" buyurdu. Sonra Efendimiz eve geldiğinde Sa'd yıkanıyordu Annesi bir yandan ağlıyor bir yandanda:
"Sa'd'ın anasının vahi Sa'd'a olsun. Hazm ve ciddiyet vahi" diyordu. Rasûlüllah onu duyunca: "Sa'd'ın anası dışında, ölü ağıdı yapan her kadın yalan ağlar" buyurup, sonra da Sa'd'ın cenazesi ile evden çıktı. Ashab, "Sa'd'dan daha hafif bir cenaze taşımamıştık" deyince, Nebî (s.a.v.):
fG"Onun cenazesini şu kadar cenaze omuzlamışken, onun size hafif gelmesine engel ne ki! Hem
597[131] îbni Sa'd Tabakat 3/426; Ensabü'l Eşraf 1/347; Hâkim 2/144, 124; Tehavî Ş. Meâniü'i asar 3/216; Beyhakî S. Kübra 9/63.
598[132] İbni Sa'd Tabakat 3/427.
melekler daha önce kimsenin cenazesini de taşımamışlardı. Sa'di sizinle beraber taşıdılar" buyurdu.
599[133]
Şu'be derki: Bana Simâk b. Harb "Abdullah b. Şeddâd'ı şöyle derken duydum..." diye haber verdi, ki:
Rasûlüllah (s.a.v.), can çekişmekte olan Sa'd'ın yanına girdi ve ona:
"Allah seni Kavminin seyyidi olarak mükafatlandırsın, sen Allah'a verdiğin sözü gerçekleştirdin,
Allah'da sana verdiği sözünü gerçekleştirecek" buyurdu.600[134]
İbnü Nümeyr, Ubeydullah b. Ömer'in haber verdiğine göre, Nafı'den şöyle dediğini nakleder: Bana
ulaşan bilgilere göre, "Sa'd'ın cenazesine katılmak için, daha önce yeryüzüne hiç inmemiş olan
yetmiş bin melek yeryüzüne inmiştir.601[135] Bunu İbnİ Numeyr dışında, birisi, "Ubeydillah -Nafı- İbni
Ömer isnadıyla kesiksiz vermiştir.602[136]
Şebâbe, Ebû Ma'şar aracılığıyla, Saîd el-Makburî'nin şöyle dediğini anlatıyor:
- Rasûlüllah (s.a.v.), Sa'd b. Muâz'ı defnedince:
"Eğer kabir sıkmasından kurtulabilecek biri olsaydı, kesinlikle S a'd kurtulmuş o lurdu. O bile
kabre konunca sidik sıçrantısi(ndan kaçmaması) sebebiyle öyle bir sıkıştırıldı ki, eğer, kemikleri
birbirine geçti" buyurdu.603[137]
Yezid b. Harun derki: Bize Muhammed b. Ömer (İbni Sa'd),604[138] Muhammed b. el-Münkedir
aracılığıyla Muhammed b. Şurahbil b. Hasene'den nakletti ki; Defnedildiği gün adamın birisi Sa'd b.
Muâz'm kabrinden bir avuç toprak almış götürmüştü. Daha sonra onu açıp bakınca, toprağın adeta
Misk maddesine döndüğünü görmüş.605[139]
Muhammed b. Musa el-Fıtrî derki: Bize Muâz b. Rifâa ez-Zürakî, "Sa'd b. Muaz (r.a.)'m, Akıl b. Ebî
Tâlib'in evinin temeline defnedilmiş olduğunu" haber verdi.606[140]
Muhammed b. Amr b. Alkame anlatıyor: Bana Asım b. Ömer b. Katâde şöyle anlattı: Bir gece
Rasûlüllah uyanmış ve Cebrail (yada Melek) kendisine gelmiş ve, "bu gece Ümmetinden ölen kim
de gök ehli onun ölümü (ile aralarına katılacağı) ile birbirini müjdeliyor?" diye sordu. Nebî (s.a.v.),
"Onu bilmiyorum, ama Sa'd b. Muaz akşama pek zayıf olarak çıkmıştı" deyip ashabına, "Sa'd ne
yaptı?" diye sordu. "Yâ Rasûlellah! Sa'd ruhunu teslim etti. Kavmi gelip onu evlerine götürmüşlerdi"
dediler. Efendimiz cemaata sabah namazını kıldırıp çıktı. İnsanlarda yürüyerek peşinden gittiler.
599[133] İbni Sa'd Tabakat 3/428; İbni Ebî Şeybe bunu 14/411'de Yezîd b. Harun, Muhammed b. Amr, Asım b. Ömer b. Katade isnadıyla verir. Lakin daha kısadır.
600[134] îbni Sa'd Tabakat 3/429; îbni Ebî Şeybe 5/322, 12/145; İbni Ebî Şeybe 14/412'de bunun son tarafını verir.
601[135] İbni Sa'd Tabakat 3/430.
602[136] Bu başkası dediği Abdullah b. İdrîs'tir. Bak, İbni Sa'd Tabakat 3/430; Bu hadis daha önce uzunca geçen İbni Ömer hadisidir.
603[137] Taberanî 12/232, 10/406. îbni Abbas'tan İbni Sa'd 3/430.
604[138] Matbu Nüshada Ömer yerine "Amr" yazılı ki yanlıştır.
605[139] İbni Sa'd Tabakat 3/431; İbni Ebî Şeybe 15/413; Vakidî 2/528.
606[140] Tabakat 3/431, Ravî EI-Fıtrî'yi Tirmizî Sika sayerken Ebû Hatem saduk ama Şiaya meylederdi der.
Rasûlüllah (s.a.v.) öyle süratli yürüdüki ayakkabılarının bağları parçalanıp ayaklarından çıktı, gömlekleri
omuzlarından düştü. Birisi, "Yâ Rasûlellah! İnsanları yorup geride bıraktın!" deyince:
"Hanzalanın cenazesine giderken, bizi geçtikleri gibi yine Meleklerin, Sa'd'a bizden evvel
varacağından korktum" buyurdu.607[141]
Şu'be, Sa'd b. İbrahim -Nafı- Hz. Âişe isnadıyla Peygamberimizin:
"Kabrin kesinlikle insana bir tazyiği vardır. Eğer bundan herhangi bir kimse kurtulabilmiş olsaydı
kesinlikle Sa'd kurtulacaktı" buyurduğunu söyler.608[142]
Şu'be derki: Bana Ebû îshak eş-Şîrazî Amr b. Şurahbü'in şöyle dediğini anlattı: Sa'd b. Muâz'm yarası
patladığında, Rasûlüllah (s.a.v.) onu kucağına aldı. Kan, Nebî (s.a.v.)'in üzerine akmaya başladı. O
sıra Ebî Bekir geldi ve: "Vah hayatı bitene" demeye başladı. Nebî (s.a.v.) ona: "Yâ Ebû Bekir vazgeç"
buyurdu. Sonra Ömer geldi ve "İnnâlillâhi ve innâ ileyhi râciûn" dedi.609[143]
Ukbe b. Mükrim rivayet ediyor: Bize İbni Ebî Adiy, Şu'be -Sa'd b. İbrahim610[144] -Nafi- Safiyye bin. Ebî
Ubeyd -isnadıyla Hz. Âişe'den Merfiı' (Efendimizden aldığı belirtilerek) olarak, "Eğer kabrin sıkmasından
biri kurtulabilecek olsaydı kesinlikle Sa'd kurtulurdu" dediğini haber verdi. Bu hadis daha
öncede geçmiş idi. Lakin o rivayette Safiyye bin. Ebû Ubeyd yoktu.611[145]
Bu hadislerde geçen kabir sıkıştırması kabir azabı cinsinden birşey değildir. Bu, mü'minlerin ruhu
kabzedilirken duyduğu korku, bir dostunun ağlayışından duyduğu elem, imtihan meleklerinin
kabirde kendine saldırdığı andaki ürpertisi, Kıyamet gününün verdiği korku, Cehenneme uğranılıp
geçerkenki korkuyu benzer türden bir şeydir. Allah'tan, korkularımızdan bize emniyet vermesini
dileriz.612[146]
Yezîd b. Harun, Muhammed b. Amr -babası- Dedesi- isnadıyla Hz. Âişe (r.a.)'nin: "Rasûlüllah ile iki
arkadaşından (veya ikisinden birinden) sonra hiç bir kimsenin ölümü Müslümanlar için Sa'd'ın
kaybından daha büyük olmamıştır" dediğini rivayet eder.613[147]
Vakidî derki: Bize Utbe b. Cebîra, Husayn b. Abdirrahman b. Amr b. Sa'd b. Muâz'dan şöyle dediğini
haber verdi:
- Sa'd b. Muâz, beyaz tenli,- uzun boylu, güzel endamlı, güzel yüzlü, güzel gözlü, hoş sakallı biriydi.
607[141] İbni Sa'd Tabakat 3/421; İbni Ebî Şeybe 14/411; Vakidî 2/528.
608[142] İmam Ahmed Müsned 6/98, 55; Tahavî Müşkilü'lâşar 1/107 İbni Sa'd 3/430'da bunu Saîd el-Makburî'den nakleder 53 nolu dipnota bak.
609[143] İbni Ebî Şeybe Musannef 12/145, Hadisin ravilerİ sikadır, Lakin Amr b. Şurahbil Sa'd'a yetişmediği için İsnad mürseldir.
610[144] Metinde "Benî İbrahim" ki dizgi hatasıdır.
611[145] Müsnedde İmam Ahmed bunu 6/55 ve 98 de verir ama, aradaki Safiyye yerine "bir İnsandan" ifadesini kullanır. Tahavî merhum ise Müşkilü'l asarında
(1/907) sırf bu konuda bir bab açıp Safiyye yerine "İbni Ömer'in hanımı" ta'birinİ kullanır.
612[146] Zehebî merhum'un buraya özetlediği bu güzel izahını "Siyeri a'lâmı'n Nübelâ" adlı eserinde (Cild 1/298) çok tafsilatıyla anlatıp "Rabbine kavuşması dışında
mü'mine gerçek bir rahat yoktur" deyip "biz kesinlikle biliyoruzki, Sa'd (r.a.) Cennet ehlinden ve en yüce şehitlerden biridir. Ey kişi! Sen herhalde, Cenneti kazanan
kişiye birtakım sıkıntıların her iki cihanda ulaşmayacağını, korku ve elemi tatmayacağını sanıyorsun. Sen Rabbinden afiyet ve bizleride Sa'd'ların zümresi arasında
hasretmesini dile" diye çok güzel bir nasihat yapmaktadır.
613[147] İbni Sa'd Tabakat 3/433; İbni Ebî Şeybe 14/413.
Hicri beşinci senede Hendek harbinde okla vuruldu ve bu yaradan öldü. Öldüğünde yirmiyedi
yaşında idi ve Bakî1 mezarlığına gömüldü.614[148]
Ebû Muâviye, A'meş -Ebû Süfyan -Câbir (r.a.) isnadıyla Nebî (s.a.v.) Efendimizin "Sa'd b. Muâz'ın
vefatı sebebiyle Allah'ın arşı sallandı" buyurduğunu haber verir.615[149]
Avf da Ebû Nadra aracılığıyla Ebû Saîd el-Hudri'den Nebî (s.a.v.)'in "Arş, Sa'd b. Muâz'm Ölümüyle
sallandı" buyurduğunu nakleder.616[150]
Yezîd b. Harun anlatıyor: Bize İsmail b. Ebî Halid, İshâk b. Raşid aracılığıyla adına Esma bin. Yezîd b.
Seken denen Ensardan bir hanım'dan, Rasûlüllah (s.a.v.)'ın, Sa'd b. Muâz'm annesine hitaben:
"Kendine gel; göz yaşların dinecek, üzüntün gidecek. Çünkü Allah'ın yüzüne ilk gülümseyip, Arşın
kendisi için titrediği ilk kişi senin oğlundur" buyurduğunu nakleder.617[151]
Yusuf b. Macişûn, Babası -Asım b. Ömer b. Katâde- isnadıyla Asım'ın ninesi Rumeyse'nin şöyle
dediğini rivayet eder: Rasûlüllah (s.a.v.)'ı Sa'd b. Muaz öldüğü gün Sa'd için: "Rahman'm arşı onun
için titremiştir" derken duymuştum. Onun benim yakınımda duran iki omuzu arasındaki
Peygamberlik mührünü öpmek isteseydim öpernirn
618[152]
Muhammed b. Fûdayl, Atâ b. Essâib -Mücahit isnadıyla İbni Ömer (r.a.)'in şöyle dediğini anlatır:
Allah'ın Sa'd'a kavuşması sebebiyle Arş titredi ...de, karyolanın ağaç ayakları ayrıldı" dediğini ve
buradaki Arş'ın gökteki değil cenazenin yattığı karyola (divan) olduğunu kasdetti ve
'Ana-babasım tahtın -arşın- üstüne çıkardı"
(Yusuf âyet; 100) âyetini okuyup buna delil getirdi.619[153] Devamla derki: Rasûlüllah (s.a.v.) Sa'd'ın
614[148] Vakidî Meğazî de bu rivayeti bulamadım Lakin İbni Sa'd bu isnad İle 3/433'te nakleder.
615[149] îbni Sa'd 3/434; Müsned 3/316; Buharî Tarih-i Sağîr 1/173; Taberanî Kebîr 12/11; Buharı Sahih h. no 3803; Müslim 2466; ibni Mace 158; İbni Ebî Şeybe
12/142; BejŞavi şerhüs-Sünneh. no 3980,
616[150] İbni Ebî Şeybe 12/İ42; İbni Sa'd 3/434; Taberani Kebîr 12/10; Müsned 3/23, 24; Hâkim 3/206.
617[151] Müsned 6/456; îbni Ebî Şeybe 12/143; îbni Sa'd 3/434; Taberanî Kebir 12/12.
618[152] Tirmizî 3848; Müsned 6/329; Tirmizî Şemail h. no 30; İbni Sa'd 3/435.
619[153] Zehebî burada böyle nakleder ve bir ilave etmez. Lakin Siyer-i A'iamın nübelâsında (1/297) bu rivayetin ardından şu ta'lili yapar:
"Buradaki "arş" kelimesini "karyola" olarak açıklaması İbni Ömer'inmi yoksa Mücahid'in izahımı belli değil. Lakin "bu hiç faydası olmayan bir izahtır. Zîra hadisin
diğer rivayetlerinde bu kelime "Rahman'ınarşı ve Allah'ın arşı" olarak kesin bir şekilde gelmiştir. Hem Arşda Allah'ın yarattığı birşey olup dileyince oda sarsılır.
Böyle yapmasında Sa'dı sevdiğinin sembolize edilişi vardır. Nitekim Uhut dağının sallanışında da E-fendimize olan sevgini şiarı vardır." Zehebî sonra "Ey dağlar!
Onunla (Davudla) beraber -zikirde- sizde yankılanın" (Sebe; 10) "Yedikat gök ve yer ona teşbih eder" Hiçbir şey yokki onu teşbih etmesin (İsra; 44)" âyetlerini ve
Buharî'deki İbni Mesûd (r.a.)'ın "Efendimiz (s.a.v.) yemek yerken yemeğin teşbih ettiğini duyardık" hadisini nakledip (h. no 3579) sonrada, "bu geniş bir bab olup
oraya ulaşmanın tek yolu îmandır" der. Zehebî merhum bu sözün İbni Ömer'e ait olmasını normal bulmuyor ve bu tenkidi yapıyorsada "karyola" yada "divan"
dediğimiz bu izah tarzı aslında sahabe arasında bir kısmının kullandığı bir tabir olduğunu görüyoruz. Buharî Menâkibü'l Ensar da (63/12 hadis no: 3803) Ameş'ten
Ebû Süfyan Talha b. Nafİ'nin Cabir'den şu naklini verir: Nebî (s.a.v.)'i "Sa'd'ın ölümüne arşı titredi" derken duydum. Yine devamla aynı İsnad ile A'meş'in, Ebû Salih
a-racılığıyla Câbir (r.a.)'ın aynı hadisi söyleyince adamın biri Cabir'e, "sen böyle diyorsun ama Berâe b. Âzib ise (divan (yada karyola) titredi) diyor" dedi. Câbir'de
[O nunu bu sözünden hayret etmişçesine Yani Berâe (r.a.)'nin de Evs kabilesinden olup Sa'd (r.a.) da Evsli olunca bu sözü nasıl söyler oysa ben Hazreçliyim)
"Hazreç İle Evs arasında meydana gelen kavganın bıraktığı bir kin var. (buna Rağmen ben Sa'd'ın hakkını ketmedenem zîra) Rasûlüllah (s.a.v.)'ı Rahman'ın arşı
Sa'd'ın ölümüyle sarsıldı" derken duydum] demiştir. Hâkim 3/207 Tabi burada Berâe (r.a.) bu yorumunu Muazı kötülemek için değil duyduğu bir şeyi nakil etmiş,
Cabirde, "Berâeye bu sözü düşmanlık değil fakat bir hayret ifadesi olarak kullanmıştır. İbni Ömer Zehebî'ninde işaret ettiği gibi bu sözü söylemiş mi? Eğer öyle ise
sonra bu sözünden döndüğü anlaşılıyor. Hem bu İbnİ Ömer'in "karyola" yorumlu hadisini Ata b. Es-Saib naklediyor ki Ata son zamanlarında zeka gerilemesi geçirkabrine
girdi ve orada -adeta alakonuldu. Kendisine» "Ya Rasûlellah! Seni ne alakoydu?" denilince: "Kabirde
Sa'd öyle feci bir şekilde sıkıldı ki, bu sakiştırıİmanın kaldırılması için Allah'a yalvardım" buyurdu.620[154]
Süfyan'ı- Sevrî ve diğerleri Ebû İshâk eş-Şîrâzi aracılığıyla Berâe (r.a.)'den şöyle nakleder: Nebî (s.a.v.)'ye ipek bir elbise hediye gelmişti. Ashab-ı kiram onun yumşaklığına hayret edince Efendimiz:
"Sa'd b. Muâz'm Cennetteki mendili bundan daha yumşaktir" buyurdu. Bu şahinliği müttefekun aleyh bir hadistir.621[155]
Yezîd b. Harun, Muhammed b. Amr aracılığıyla Sa'd b. Muâz'm torunu Vakıd b. Anır'ın şöyle dediğini anlatır: (Muhammed b. Amr derki): Vakıd uzun boylu iri yapılı insanlardan biriydi) Enes b. Mâlik (r.a.)'in yanma girdim, bana, "sen kimsin?" dedi. "Vakıd b. Amr b. Sa'd b. Muâz'ım" deyince, bana: "Sen gerçektende Sa'd'a çok benzi-yorsun" deyip uzun süre ağladı, sonra da: "Allah, Sa'd'a rahmet etsin, O, insanların en uzun ve en irilerinden biriydi," diyerek şöyle devam etti:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Dumetü'l Cendeldeki Ukeydir üzerine ordu yolladı. Ükeydir de ordusunun reisi ile Rasûlüllah (s.a.v.)'a altın sırma işlenmiş bir ipek cübbe yolladı. Rasûlüllah (s.a.v.) bu cübbeyi giy-mişti. Ashab ona ellerini sürüp hayretle bakıyorlardı. Bunun üzerine Nebî (s.a.v.) ashabına:
"Şu cübfoenin güzelliğinemi hayret ediyorsunuz? diye sorunca, "evet Yâ Rasûlelîah! Daha önce bundan güzel hiç bir elbise görmedik" dediler. Rasûlüllah (s.a.v.)'da:
"Vallahi Sa'd b. Muâz'ın Cennetteki mendili bu gördüğünüzden daha güzeldir" buyurdu.622[156]
Sa'd B. Muâz R.A.
İsmi ve ecdadı: Sa'd b. Muâz b. Nu'mân b. İmru'lkay b. Zeyd b. Abdü'l Eşhel b. Haris b. el-Hazreç b. Amr b. Mâlik b. el-Evs. Bu Evs, Hazreç'in kardeşidir. İkiside Harise b. Amr'ın oğullarıdır. Bu Hariseye "el Anka" denirdi. Resulûllah'm ashabı olan Ensar sülalesi o zat da toplanır. Sa'd'ın künyesi: "Ebû Amr" idi. Adı daha Önce geçen annesi, Kebşe binti Rafı'dir ve oda efendimize bîat eden kadınlardan biridir. İkinci Akabe bîatından önce İslâm'a davet etmek ve Kur'ân okutmayı öğretmek için Medineye gelmiş, Sa'd b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr, Mus'ab'ın delaletiyle İslâm'a girmişlerdi. Sa'd İslâm'a girince kendi oymağı olan Abdül Eşhel oğullarından o gün İslâm'a girmeyen kimse kalmadı.
miş ve bilgilerini karıştırır olmuştu. Buharî "Ata'nın önceki rivayetleri sahihtir" derken İmam Ahmed de "Onu eskiden dinleyip alanın hadisleri sahih, daha sonrakiler birşey değildir" der. Bunda herkes İttifak halindedir. Bu yüzden Buharî onu şahit olarak alır. (Bak Zehebî Mizan 5641; İbni Ebî Şeybe 14/414 te İbni Ömer hadisini "karyola" yorumu olmadandır.
620[154] İbni Sa'd 3/435; İbni Ebî Şeybe 14/414, 12/144; Tirmizî 3848; Buharî 63/12 Müslim 24/126.
621[155] İbni Ebî Şeybe 14/414; İbni Hibban (İhsan) Sahih 9/90 h. no 6996; İbni Sa'd 3/435; İbni Ebî Şeybe 12/145; Buharî Sahîh 63/12, 59/8, 77/26; Müslim 24/126; Tirmizî J724, 3847; Nesaî Ziynet Bab 38; İbni Mace 157; Müsned 3/111, 112, 207, 209, 234, 238, 251, 277, 4/289.
622[156] Beyh. S. Kübrâ 3/274; Buharı Hibe 51/28; İbni Mace 157; İbni Ebî Şeybe 14/413, 12/144; İbni Hibbân 9/91; İbni Sa'd 3/435.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/448-464
Sonra Mus'ab ile Es'ad b. Zürâra Sa'dm evinde kalarak Allah'a da'vet ettiler. Sa'd ile Es'ad teyze
çocuklarıdır. Nebî (s.a.v.) Sa'd ile Ebû Ubeyde b. Cerrah'ı âhiret kardeşi yaptı. îbni İshâk böyle
anlatıyor.623[157]
Vakidî ise Abdullah b. Ca'fer aracılığıyla Sa'd b. İbrahim ve diğerlerinin "Nebî (s.a.v.) Sa'd ile Sa'd b.
Ebî Vakkas'ı kardeş yaptı" dediğini anlatır.624[158]
Sa'd (r.a.) Bedir harbinde bulundu. Uhutta ise -arkadan hücuma uğrayan- ashab geri dağılırken O,
Peygamber (s.a.v.) ile birlikte yerinde kalmıştı.625[159]
Ebû Nüaym, İsmail b. Müslim el-Abdî aracılığıyla Ebû'l Mütevekkil'den şöyle nakleder: Nebî (s.a.v.)
Sıtmayı bahsedip:
"Kimde sıtma olursa bu osun ateşten kurtulma nasibi olur" buyurdu. Sa'd b. Muâz bunu duyunca,
Rabbinden bunu istedi, sıtma ona öyle bir yapıştı kiT ölene kadar bir daha kurtulamadı.626[160]
Çocukları: Hz. Sa'd'ın Amr ve Abdullah adında iki oğlu vardı. Anneleri de Sahabeden olup, Üseyd b.
Hudayr'm halası olan Abdü'l Eşhel oğullarından Simak kızı Hind'dir. Sa'd'ÜaiE ©nee onu. kardeşi Evs
b. Muaz nikahlamıştı. Oğlu Amr'ın dokuz oğlu üç kızı, olup, bunlardan biri Vakıd b. Amr ile diğeri de
Havra Harbinde şehid olan Abdullah b.Amr'dır. (Sa'd'ın hâla devam eden nesli vardır)627[161]
Amr ile Hz. Sa'd'ın kardeşi Evs, Uhut'ta Şehit olmuşlardı.. Kardeşlerinin oğlu Haris de genç yaşında
Hendek harbi günü Şehid oldu. Daha önce de Bedir harbine katılmıştı. Ka'b b. Eşrafın öldürüldüğü
gece Haris'e bir kılıç isabet etmiş, arkadaşları onu alıp götürmüşlerdi. Daha sonra Uhut harbine
iştirak etmiş idi.628[162]
Abdullah b. Mes'ûd (r.a.), Sa'd b. Muaz (r.a) dan Hadis nakletmişler. Onun Mekke'de Ümeyye b.
Halef ile olan hadisesini bahsetmiştir ki, bu kıssa Buharî'nin sahihindedir.629[163]
623[157] İbni İshâk'ın bu naklini İbnİ Sa'd verir. Bak tabakat 3/420, 421, Sa'd (r.a.) İçin ayrıca bak; Tabakatü'l Halife s. 77, Buharı Tarih-i Kebir 4/65; İstîâb 4/163;
Üsdü'I Gâbe 2/373, Tehzibü'l Kemâl 477.
624[158]Tabakat 3/421.
625[159] Bu daha önce de geçti. Ayrıca bak Tabakat 3/421.
626[160] Tabakat 3/421; Siyer-i A'lamın nübdâ 1/285. Şeyh Şuayb Arnavut Siyeri a'lam'm dipnotunda, "Bu hadisin isnadı munkatı olup sahih değildir" İfadesini
kullanır. Biz deriz ki Bu hadisin ravileri hep sikadır. Nevarki Ebû Mütevekkil sika. biri olup birçok sahabeye yetişmiş isede sahabe olmadığı için haber Mürseldir ve
garibdic..
627[161] İbni Sa'd Tabakat 3/420; Zehebî metninde anlaşılmaz bir yanlışlık vardı. Bilmiyorum el yazması, bilmiyorum dizgi hatası, biz bu yönden İbnİ Sa'd'i esas aldık.
628[162] Bu kısmın birazı yukarda geçmişti. Lakin Uhut şehitleri anlatırken yeğeni Haris'in adı orada da şehit olarak geçer.
629[163] Buharı Meğazî 64/2. Hadise şudur: İbni Mes'ûd, Sa'd'dan naklediyor:
- Müşriklerden Ümeyye b. Halef, Sa'dın Öteden beri arkadaşı olup Medineye gidince ona uğrar Mekke'de de Sa'd ona konaklarmış. Hicretten sonra Sa'd (r.a.)
Ömreye gitmiş ve orada Ümeyye'ye "benim Beyti rahat tavaf edeceğim boş bir zamana bakıver" dedi. Öğleye y akın ç ıktılar. O rda E bû C ehil r ast g eldi v e " Yâ
Ümeyye, yanındaki kim?" dedi. O da "bu Sa'd" deyince, Ebû Cehl: "Bakıyorumda gayet güven içinde Ka'be'yi tavaf ediyorsun. Siz şu dininden dönen Muhammed'e
sığındırdınız ve onu destekleyip yardım iddia ediyorsunuz, Eğer yanında Ebhu Saffan (Ümeyye) olmasa sen sag salim ailene dönemezdin" deyince Sa'd'da bağıra
bağıra: "Vallahi beni bir kovda göreyim, bende sena bundan daha a-ğir gelen bir şeyden ticaret kervanıyın Medine yolunu keserim" dedi. Ümeyye Sa'd'a, "Yâ
Sa'd! O bu vadinin lideridir. Ona yüksek sesle konuşma!" diye ikaz edip ısrar edince Sa'd, Ümeyyeye: "Bırak beni, ben Peygamber (s.a.v.)'den "Seni öldüreceğimizi
söylediğini" duydum, dedi. Ümeyye müthiş korktu ve: Mekke'de mi? deyince Sa'd "bilmiyorum" dedi. Ümeyye durumu hanımına anlattığında "O bunu yapar"
dedi. Ümeyye de vallahi Mekke'den çıkmam" dedi. Ebû Cehil Bedre giderken gelip Ümeyye'yi zorladı. O da çıkmak istemedi. Ebû Cehil "sen bu vadinin seyyidisin
bizimle bir müddet gel yeter, sen geri kaldırsan diğerleride kalacak" dedi. Ümeyye b. Halef bir deve alıp yola çıkmak istedi. Hanımı durumu kendine hatırlattı ve
"Medinelİ kardeşiyin sözünü unutma!" deyince o, "ben onlarla biraz gidip döneceğim dediysede çıkınca Bedre kadar vardı ve Allah canını aldı. Taberanî Kebîr
Benî Kureyza kaleleri, Medineden birkaç mil mesafe uzaklıkta bulunuyordu. Nebi (s.a.v) orayı yirmibeş gece kuşattı.
Kureyza kuşatmasında, başına değirmen taşı atılan Hallad b.Süveya El-Ensarî ei-Hazrecî, başı parçalanıp şehit olmuştu.630[164]
Kuşatma sırasında, Bedir Gazisi, Muhacirîn'den Ebû Sinan b.Mihsan da Şehit oldu. Bu zat Ukaşe b. Mihsan el Esedî'nin kardeşi idi.631[165]
Sa’ye’nin Oğulları İle Esed B. Ubeyd’in Müslüman Oluşları:
Yunus b. Bükeyr,632[166] ibni Ishâk'tan naklediyor: Bana Asım b. Ömer b. Katâde, Kureyza oğullarından bir İhtiyar'ın şöyle dediğini anlattı:
-Saye'nin oğullan Sa'lebe üe Esed ile Esed b. Ubeyd'in nasıl Müslüman olduğunu biliyor musun? Bunlar esasen Kureyzalılardan ve Nadir'den değil, onların akrabası olan Hedel kabilesİndendirler. Bunların Nesebi daha yukarı çıkar. Ben de, "bilmiyorum" deyince dediki:
-Bir gün bize Şamdan adına İbnü Heyyibun denilen bir yahudi geldi. Ondan daha iyi bir adam görmemiştik. Yağmur yağmayiverse "haydi bize yağmur duası yap" derdik de o da, "hayır, Vallahi siz bir Sa1 hurma ve ya iki Mûd arpayı sadaka olarak dağıtmadan olmaz" der bizde öyle yapardık, o da bizi mahallemizin dışına götürür ve dûa e-derdi. Vallahi daha onun toplantısı bitmeden vadiler bize sel getirirdi. Bunu ne bir ne iki defa yaptı.
Öleceği yaklaşınca bize; " Ey yahudi topluluğu! siz üzüm ve şarap memleketinden, kıtlık ve yokluk diyarına beni getiren şeyin ne olduğunu bilirmisiniz?" dedi, hayır sen bilirsin dedik. O da, "beni, şu sıralarda gönderilmesi gereken bir Peygamber buralara getirdi. Zira bura onun göç edeceği yerdir. O harp yapan ve zürriyetleri esir eden bir Peygamber olarak gönderilmektedir. Sakın bu sizi ondan alıkoymasın, sizden evvel ona inanan olmamasına bakın" dedi, sonra öldü.633[167]
Yunus b. Bükeyr de aynı Hadis'i aynı isnad ile sevk ederek, şu ilaveleri yapar: Kureyza kalelerinin fethedildiği gece olunca bu adı geçen üç kişi ki, bunlar gayet genç yaşta kişiler idi. "Ey yahudiler! İşte İbni Heyyiban'm size anlattığı budur," deyince onlar, "O değildi" dediler. Onlar da, "Tabi oydu. Vallahi bu tam onun anlattığı şekilde" dediler. Sonra kaleden inip Müslüman oldular, mallarını ve ailelerini terk ettiler. Onların malları kalede müşriklerde kalmıştı. Kale fethedilince malları geri verildi.634[168]
6/14. hadis no 5350.
630[164] Bu konu geçti İbni Hişâm 3/276.
631[165] İbni Hişâm 3/276.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/464-466
632[166] Bu yanlış olsa gerek. Bu haberi veren Yûnus değil Cerîr b. Hazım'dır. Yûnus hadisi bundan sonraki (3) nolu dipnotun metnidir. Zaten Zehebî orada "Yunus b. Mükeyr de hadisinde şu ilaveyi yaptı" demesi de bunu gösterir.
633[167] Kıssanın bir bölümü İbni Hişâm'da 3/269'da geçer, habe bu haliyle Beyhakî'nin Delâil'indedir4/3I.
634[168] Beyhakî Delâil 4/32; îbni İshak burada Amr b. Su'da'nın geceleyin Kaleden kaçmış ve Muhammed b. Mesleme ile müfrezesine rast gelmiş idi. Sorulunca
9.BÖLÜM
ALTINCI HİCRİ YIL OLAYLARI
Beni Lihyan Seferi :
Bekkaî İbni İshâk'tan naklediliyor:
-Kureyza seferinden sonra Nebî (s.a.v.) Zü'lhicce, Muharrem, Safer, Rabî'ül evvel ve Rabî'ül âhir aylarını Medinede geçirip, Cemâdiyel evvel ayında, Racî faciasının suçluları Hubebey b. Adiy ve adamlarım aramak üzere yola çıktı. Bunları ansızın bastırmak için çıkarken, sanki Şam'a doğru gidiyormuş gibi kuzeye yöneldi.
İbnü Ümmi Mektûm'u Medine'ye vali yaparak yola çıktı. Gurab yolunu seçerek Mahîs'a geçti. Betra üzerinden yola devam edip, sonra sola saptı ve Biyn vadisine, oradan Suhayrat'ı Simama, sonra da Mekke tarafına yöneldi. Yolda çok hızlı gidip, Likyan oğullan yurduna geldi. Lakin onları, korkularından dağların başına kaçmış buldu ve; "Biz buradan Usfan'a insek, Mekke halkı kesinlikle bizim Mekkeyi ele geçirmeye geldiğimizi sanacak" buyurup, Ashabından ikiyüz kişilik bir atlı ile dağdan inip Usfan'a geldi. Sonra süvarilerden iki arkadaşını teftişe yolladı. Bunlar "Kirâ'al-Gamîm" denen yere kadar gelip geri döndüler. Sonra Efendimiz Medine'ye döndü.635[397]
kendini tanıttı. Bu Amr, "ben asla Muhammed'i aldatmam" diyerek Kureyzalılarda harbe katılmamıştı, Muhammed onu tanıyınca "Allah'ım, İyilerin sürçmesinin diyetine beni mahrum etme" deyip onu serbes bıraktı. Oda Medine'ye gelip geceyi Mescidde geçirdi, sonra çekip gitti ve bir daha haber alınamadı. (Siyeri İbni Hişâm 3/269, Beyhakî aynı yer.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/467-468
635[397] İbni Sa'd 2/78; Beyhakî Delâil 3/364, 368; İbni Hİşâm Sîre 3/297; Taberî Tarih 2/105; Vaki-dî Hadiseyi 2/535, 337rde Ka'b b. Malik ve Abdullah b. Ebî Bekr b. Hazm aracılığıyla daha uzun verir. Şunları ilave eder. O vakit Hubeyb ile iki arkadaşı Kureyşte esir olup bir zencire bağlıydı. Müşrikler Nebî (s.a.v.)'in Usfan'a geldiğini duyunca "Muhammed Ğamîm'e kadar Hubeybî kurtarmaya geldi. Ta Dacnân'a gelmiş, şimdi buraya gelecek" dediler. Bunu duyan Mûaviye adlı bir kadın, Hubeyb'e bunu bildirdi. O da, "Allah ne di Ğamîm'e kadar Hubeybî kurtarmaya geldi. Ta Dacnân'a gelmiş, şimdi buraya gelecek" dediler. Bunu duyan Mûaviye adlı bir kadın, Hubeyb'e bunu bildirdi. O da, "Allah ne dilerse onu yapar" dedi. Kadın da, onlar şimdi seni Öldürmeyip haram ayların çıkışını bekleyecekler, sonrada "gördünüz mü, Muhammed bizimle Haram aylarda bile savaştı, biz ise arkadaşını büe o ayda öldürmedik" diyecek; dedi. Efendimiz oradan "Aibûne tâibûne âbidûn, İt rabbinâ hamidûn Allahümme eûzü bike min va'sâİs-sefer.......duasını okuyarak medineye döndü.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/469
Gabe Veya Zî Karad Seferi
Benî Lihyan'dan dönen Allah Resulü Medineye geldi ve orada sadece birkaç gece kalmıştı ki: Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe el Fezârî Gatafan oğullanndan bir bölük süvari ile, Resûlullah (s.a.v.)'in Ğabe denen yerdeki süt develerine saldırdı. Develerin başında Gıfar oğullarından bir kadınla bir adam bulunuyordu. Adamı öldürüp, kadını" da develer ile birlikte götürdüler.636[398]
Onları ilk tanıyan Seleme b. Ekva (r.a.) oldu. O Ğabe ye doğru yola çıkmıştı. Beraberinde Talha b. Ubeydillah'm kölesi ve atı vardı. Veda tepesine çıkınca onların Sel'a dağı tarafına yöneldiğini gördü ve olanca sesiyle "Vâ Sabâhâh (imdat)" diye bağırdı. Sonra onların peşinden koşmaya başladı. Sanki yırtıcı hayvan gibiydi.
Bir müddet sonra onlara yetişip onları attığı oklarla dağıttı. Atlar kendine doğru gelince kaçıyor, sonra onların yolunu kesip fırsat buldukça ok atıyordu. Durum Efendimize ulaşınca Medine'de; "tehlike var tehlike var" diye bağırdı, derhal süvariler Resûlûllah'ın yanına geldiler. Efendimizin yanına ilk varan süvariler, Mikdâd, Abbâd b.
Bişr, Üseyd b. Zuhayr637[399] Ukkâşe b. Mihsan, Muhris b. Nadle, Ebû Katâde el-Haris b. Rib'î, Ebû Ayyaş Ubeyd b. Zeyd b. Samit idi. Efendimiz (s.a.v.) Sa'd b. Zeyd'i onlara Emir tayin etti ve: "Haydi hemen bu eşkıya gurubunu aramak üzere yola çık. Ben insanlarla sana gelene kadar aramaya devam et" buyurdu.
-İbni İshak devamla derki: Bana ulaşan bilgilere göre, Ebûl Ayyaş şöyle anlatmış; Resûlullah (s.a.v.), Ebû Ayyaş'a, "sen atını yanındaki adamlardan birine verseydin olmazmıydı?" deyince O Yâ Resûlullah! İnsanların en iyi süvarisi (at binicisi) benim" dedim ve atımı mahmuzladımı. Vallahi at beni ancak yirmi arşın kadar götürdü ve beni sırtından attı. Ben Resûlûllah'ın bana "atını yanındaki adamlardan birine verseydin" buyurusuna ve benim kendisine verdiğim cevap'a şaşırıp kalmıştım.
O zaman Seleme b. el-Ekva'nm(r.a) atı yoktu. Buna rağmen soygunculara ilk ulaşan o idi. Atlılar da hemen yola çıkıp eşkıyaya ulaşmışlardı. Onlara ilk yetişen süvari Mukriz b. Nadle El-Esedî (r.a.) ol-muştu. Soygunculara yetişmiş ve onlara: "Durun bre köle çocukları! Durun da arkadan gelen Müslümanlar da size yetişsin" diye bağırdı. Lakin Eşkıyalardan biri ona saldırıp, şehit etti. Bunun dışında Müslümanlardan şehit olan olmadı.638[400]
Abdül Melik b. Hişam ise, "o gün Müslümanlardan Muhriz ile birlikte Vakkas b. Mücerrez de şehit oldu" der.639[401]
Bekkâî, İbni İshak'dan naklediyor: Bana itham edemeyeceğim biri Abdullah b. Ka'b b. Melik'ten
636[398] İbni Hişâm Sîre 3/299; Taberî 2/106; Beyhakî Delâil 3/180; İbni Sa'd 2/20; Vakidî Meğazî 2/537.
637[399] Üseyd b. Zuhayr mı, Üseyd b. Hudayr mı olduğunda raviler şek edip kimi öyle kimi böyle diyor.
638[400] Beyhakî Delâil 4/186,187; îbni Hişâm 4/3, 4; Taberî Tarih 2/107,108.
639[401] İbni Hişâm 4/4.
şöyle dediğini haber verdi: Mücezzez (r.a.) o vakit Ukâşe (r.a.)'a ait olan ve El-Cenâh denen atında idi. Mücezzez şehit edilmiş ve Cenâh'ı da soyguncular almışlardı. Süvariler soygunculara yetiştiğinde Ebû Katâde Haris b. Rıb'î Uyeyne b. Hisu oğlu Habîb'i öldürüp kendi Örtüsünü ölünün üstüne örttü. Sonra da bu insanlara tekrar yetişti.
Resûlûllah (s.a.v.) de, insanlarla beraber yönelip geldi. Oradaki ö-îüyü görünce Ashab, "İnnâ Lillani ve innâ ileyhi râciûn" Ebû Katâde Öldürülmüş dediler. Bunu duyan Resûlûllah (s.a.v.) de "O Ebû Katâde değil, Ebû Katâde'nin öldürdüğü adamın cenazesidir. Onu kendisinin öldürdüğü bilinsin diye üzerine kendi bürdesini örtmüş" buyurdu.
Ukâşe b. Mıhsan (r.a.) da Evbar ile oğlu Amr b. Evbâr'a yetişti. İkiside bir devede idiler. Onlara Öyle bir düzgün mızrak attıki ikisini birden Öldürdü. Böylece çalınan develerin bir kısmını kurtardılar.
Rasûlüllah (s.a.v.) Zî Karad suyu yakınındaki bir dağa konaklayın-caya kadar yola devam etti. İnsanlarda gelip kendisine yetiştiler. Efendimiz (s.a.v.) orada konakladı. Orada bir gün bir gece geçirdi. Seleme b. Ekva' Efendimize: "Yâ Rasûlellah! Beni yüz kişilik bir gurubun başında bunların arkasından göndersen kesinlikle geri kalan hayvanları kurtarır ve bu eşkıyanın boyunlarım ele geçirirdim" dedi. -Bana ulaşan habere göre Efendimiz (s.a.v.) de ona: "Onlar şimdi Gatafan da gece sütü içiyorlardır" buyurdu.
Rasûlüllah (s.a.v.), ashabı arasında taksimat yaparak her yüz kişiye bir deve bölüştürdü. Onlarda onu yiyinceye kadar orda eğleşip, sonra Rasûlüllah geri dönüp Medine'ye geldi. İbni İshâk devamla derki: Medine'ye geldikten sonra Gâbe'deki Efendimizin çobanı olan Ebû Zer (r.a.)'in oğlunun esir edilen hanımı Leyla onların elinden kurtulup,
Efendimize ait dişi bir deve üzerinde Efendimizin yanına geldi ve, "Ben, bu deve üstünde iken Allah beni onların elinden kurtarırsa, Allah için bu deveyi kurban edeceğim, diye nezretmiştim" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) bunun üzerine tebessüm ederek şöyle buyurdu:
"Allah seni onun üstüne bindirip, onunla seni kurtuluşa erdirmişken, sen ona .ne kötü karşılık veriyorsun! Tutup onu keseceksin ha. İnsanoğlunun sahibi olmadığı bir mal üzerinde nezretmesi diye birşey olamaz. Zîra o, benim develerimden bir süt devesi. Haydi Allah'ın bereketiyle yerine dön" buyurdu.640[402]
Bu gazveye; Gâbe'de Zû Kurad'da denilmektedir.
İbni İshâk ve diğerleri "bu olay hicri altıncı yılda oldu" der.
Müslim ise-gelecek olan rivayetinde- "bu, Hudeybiye anlaşması sırasında oldu" der: Bize Ebû'n-Nadr Haşim b. el-Kâsım, İkrime b. Ammâr- İyas b. Seleme- babası Seleme b. Ekva1 (r.a.)'nın şöyle dediğini haber verdi:
- Hudeybiye zamanı Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte Medineye gelmiştim. Ben Efendimizin kölesi Rabahla beraber Peygamberimizin develeri ni otlatmaya götürdük. Ben Talha b. Ubeydillah'ın atını
640[402] İbni Hİşâm 4/4; Beyhakî Delâil 4/187, 188; Taberî 2/108; İbni Sa'd (bir kısmı) 2/81; Abdürrezzak 9395, 9715, 15812; Darakutnî 4/14; Ebû Dâvud 3316; (Lakin İmran b. Husayn (r.a.) ) rivayetidir. Müslim Cild 2/44; Humeydi Müsned 2/365; Said b. Mansur Sünen 2967.
da götürdüm, onu da develerle beraber sulayıp otlatmak istiyordum, hava kararınca Abdurrahman b. Uyeyne, Rasûlüllah (s.a.v.)'m develerine saldırdı. Çobanını öldürüp develeri sürdü. Yanında atlı adamlarda vardı. Ben köleye, "Yâ Rabâh! Sen şu atın başında otur, ben gidip Talha'ya durumu bildireyim de Rasûlüllah'a durumu anlatsın" dedim. Bir tepenin üstüne tırmanıp yüzümü Medine'ye doğru çevirip üç kere "Vâ Sabâhâh" (imdad kalkın sabah oldu) diye bağırdım. Sonra kılıcımla ve okumla haydutların izi sıra gidip bir yandan onlara ok atıyor bir yandanda atlarına kılıçla vurup düşürüyor bir yandanda recez söylüyordum. Bana doğru bir atlı gelecek olsa hemen bir ağacın gövdesi arkasına geçip ok atıyordum. Artık bana gelen her atı yaralamıştım. Onlara ok atarken "Ben Ekva'ın oğluyum. Bugün ölüm günüdür" diyordum. Onlardan birine yetişip ona ok attım. Adam hayvanın semerindeydi. Ok semeri delip adamın omuzuna kaplandı. Bende, "al bakayım, ben Ekva oğluyum" dedim. Böylece çarpışa çarpışa sıkışınca onlar tepenin ok ulaşmayacak dar bir yerine gidiyorlar, bende hemen dağa çıkıp üstlerine taş yuvarlamaya başlıyordum. Ben bu şekilde onlar o şekilde uğraşa uğraşa peşlerini bırakmıyarak, recez söyleyerek Efendimizin develeri olarak Allah ne yarattıysa, hepsine arkama alarak onlardan kurtardım.
Sonra peşlerine düşüp ok atmaya devam ettim. Onlar sonunda otuzdan fazla mızrağı, otuzdan fazla elbiseyi yük ağırlığından kurtulmak için attılar. Onların bu attıkları herşeyin üzerine taş dikerek bellik yaptım ve bunları Rasûlüllah'm geçeceği yol üzerine biriktirdim. Önlerine kuşluk yemeği konulduğunda yanlarına Uyeyne b. Bedr el-Fezârî yardım etmek üzere çıkıp geldi. Onlar dağdaki dar bir geçitte bulunuyorlardı. Bende dağın üzerine tırmandım. Uyeyne onlara: "Bu gördüğümde neyin nesi?" deyince, "şu belaya çattık, şafaktan bu zamana kadar yakamızı bırakmadı ve ele geçirdiğimiz herşeyi alıp kendinden geri tarafa sürdü" dediler.
Uyeyne de;"Eğer bu adam arkasından kendine bir yardım(imdat) geleceğini bilmeseydi sizi bırakır giderdi. Haydi sizden ona bir manga adam saldırsın" dedi. Onlardan dört kişi kalkıp dağa doğru çıktılar. Onlara sesimi duyuracak kadar mesafeye gelince, onlara ;"beni tanıyormusunuz?" dedim, "sen kimsin" dediler.
-"Ben Seleme b. el-Ekva'ymı. Muhammed (s.a.v.)'in yüzünü mübarek kılan Zat'a yemin olsun ki, sizden arzu ettiğim her adama yetiştim. Sizden beni arzu edenler ise beni yakalayamazlar" dedim. A-damlardan biri, "bende öyle sanıyorum", yani "dediği gibi" dedi ve adamlar geri döndüler. Daha ben yerimden ayrılmamıştım ki, birde bakınca Rasûlüllah (s.a.v.)'m yolladığı süvariler ağaçların arasında ilerliyor gördüm. Önlerinde Ahram el-Esedî vardı. Ardında da Ebû Katâde, onun ardında Mikdad b. Esved el-Kindî... Durumu gören müşrikler bırakıp kaçtılar.
Ben hemen dağdan inerek Ahram'ın önüne gerilip atının yularından tuttum ve; "Yâ Ahram! Bu adamlardan sakın, zîra ben onların senin yolunu kesmeyeceğine emin değilim. Rasûlüllah ve ashabı gelene kadar ağır al" dedim. Ahram da, "Eğer sen Allah'a ve âhiret gününe îman ediyorsan benimle şehitliğin arasına girme" dedi. Bende atının yularını bırakıverdim. O da fırlayıp Abdurrahman b. Uyeyne'ye yetişti. Abdürrahman da geri dönüp ona hücum etti. İkisi birbirine birer hamle yaptı. Ahram, Abdürrahmanı düşüremedi, Lakin Abdurrahman mızrağını saplayıp Ahşam'ı şehit etti ve Ebû Katade'ye hücum etti. Bu kere Ebû Katâde onu öldürdü ve Ahram'ın atma bindi. Sonra bende bunların arkasından yaya olarak yola koyuldum. Arkadaşlarımın tozundan hiçbirşey göremiyordum.
Akşam gün batmadan önce onlar, kendisinde adı Zû Karad denilen bir dağ koyağına vardılar. Orada su ihtiyaçlarını göreceklerdi. Benim arkalarından geldiğimi görünce, oradan ayrılıp tepeye, Zî Deber tepe-
sine doğru koştular. Böylece gün batmış bende onlardan birine yetişmiş ve ona bir ok fırlatıp; "al bakalım, ben Ekva'ın oğluyum" dedim.
Adam bunu duyunca, "vay anacağım vay, sen sabahtan beri bizi takib eden Ekva senmisin?" dedi. "Bre kendi canına düşman olan evet, o sabahleyin ok atan bendim" deyip ona bir ok daha attım. Ona iki ok isabet etmiş oldu. Bunun üzerine (sarp bir yerde) iki atı daha bıraktılar. Bende onları sürerek Rasûlüllah (s.a.v.)'e getirdim.
Efendimiz hala benim müşrikleri kovduğum Zû Karad suyunun başındaydı. Baktım ki Rasûlüllah (s.a.v.) beşyüz kişi arasında hem müşriklerden kurtardığım her şeyi, hatta mızrak ve örtüleri develerini geri almış, Bilal de bu benim kurtardığım develerden birini kesmiş ve Peygamber (s.a.v.)'e et kızartıyor. Ben:
- Yâ Rasûlellah!, Müsade et de ashabından yüz kişi seçip gece karanlığında onlara saldırayım ve onlardan haber götürecek hiç bir canlı bırakmayayım, dedim. Efendimiz (s.a.v.); "Sen böyle yaparmısın yâ Seleme!" buyurunca, "evet seni mükerrem kılan için yaparım" dedim. Efendimiz Öyle güldü ki, yanan ateşin aydınlığında onun dişlerini gördüm. Rasûlüllah (s.a.v.): "Onlar şimdi Gatafan topraklarında misafir olarak ağırlanıyorlar" buyurdu.
Bu arada Gatafan'hlardan biri gelip; "Haydi!, Gatafanlı falancanın yerine gelin. Onlar bir deve kesmişti. Hayvanın derisini yüzerken süvarilerin tozunu görünce deveyi öylece bırakıp kaçıp gittiler." dedi
Sabahleyin Nebî (s.a.v.) "Bugün en hayırlı süvarimiz Ebû Katâde, en hayırlı yayanız da Seleme'dir" buyurup, bana hem yayalar, hem de süvariler için ayrılan hisselerden verdi. Sonra da beni "Adbâ" adlı devesinin terkisine alarak Medineye doğru hareket etti. Medine ile aramızda Sahve mesafesi kadar bir uzaklık kalmıştı ki, Ensardan koşuda hiç geçilmeyen bir zat; "yarışabilecek kimse varmı?" diyerek tekrar tekrar bağırıyordu. Ben ona "sen kerem sahibine ikram etmez, şerefli'den çekinmezmisin?" deyince o, "hayır sadece Resûlûllah hariç" dedi. Bende; "Yâ Resûlûllah! Anam babam sana feda olsun, müsade ette sununla bir yarışayım" deyince Efendimiz: "Nasıl dilersen" buyurdu. Adama "sana geliyorum" dedim.
Hemen atından atladı. Bende ayaklarımı toplayıp, deveden atladım. Sonra bir veya iki tepeyi aşıncaya kadar kendimi tuttum. Yani nefesimi sonraki kısma bırakıp kendimi yormadım. Sonra hızlanıp yetiştim ve iki omuzu arasından tutup, "Vallahi seni geçtim" dedim. "Ben de öyle sanıyorum" dedi. Onu yarışta geçtim, böylece Medine'ye kadar' geldik.
Hadis'i Müslim'de îbnî Ebî Şeybe kanalıyla Haşim'den nakleder.641[403]
Ben (Zehebi), Mısırda'ki Ebu'l Hasen Ali b. Abdülğanî el-Haranî'ye ve İskenderiyedeki Ebû Hasen Ali
641[403] Müslim Cihad h. no 1807; İbni Sa'd Tabakat 2/80, 84; Beyh. Delâi! 4/182.
b. Ahmed el- Hâşimîye, Halebdeki Ebû Saîd Sunkur b. Abdullah'a, Kâsiyan'daki Ali Ahmed b. Süleyman el- Makdişî'ye kıraaten okudum. Ve bize Muhammet b. Abdüsselâm el- Fakîh - Ebu'lğanâim b. Mehasin ve Amr b. İbrahim el-Edip haber verdi ve "bize Ebu'l Hasen Ali b. Ebî Bekr b. Rûzebeh Haber verdi" dediler.
Yine aynı haberi ben, Ebu'l Hüseyn el- Yunînî, Muhammed b. Hâşim el- Abbasî, İsmail b. Osman el-Fakîh, Muhammed b. Hâzim, Ali b. Baka, Ahmed b. Abdillah b, Azîz ve bunlar dışında çok alimden icazet aldım ki, onlara Ebû Abdillah Hüseyin b. Ebî Bekr b. ez-Zübeydı Ebû'l Vakt es-Siczî- Ebû'l Hasen ed-Derâverdî- Muhammed b. Hameveyh- Muhammed b. Yusuf- Muhammed b. İsmail el-Buhari-Mekkî b. İbrahim- Yezîd b. Ebî Ubeyd isnadiyla Ebû Seleme'den şöyle diyerek haber verdiğini duydum:
Medine'den Gabe'ye doğru yola çıktım. Gabe tepesine çıktığımda bana Abdürrahman b. Avf m bir kölesi rastladı. Ona, "hayrola sana ne oldu?" dedim. "Peygamberin süt develerini çaldılar" dedi. "kim çaldı?" deyince "Gatafan ve Fizara kabileleri!" dedi.
Ben üç kere; "ya sabâhâk" diyerek öyle bir imdad çağrısı yaptım ki, Medine vadisindeki herkes duydu. Sonra onlara yetişene kadar koştum. Onların hepsini almış gidiyorlardı. Onlara hem ok atıyor hem de: "Ben Ekva'ın oğluyum bu gün ölüm günüdür" diyordum. Onlar develerin sütünü bile sağıp içmeden onları kurtardım, sürerek geri götürürken Nebî (s.a.v.) beni karşıladı, ben, "Yâ Rasûlellah! Bunlar (müşrikler) susadılar. Ben onlara içmelerine fırsat vermedim. Onların ardından adam sal" dedim. Efendimiz (s.a.v.): Yâ İbnü'l Ekva' sen alacağını aldın artık merhamet et. Zîra Onlar şimdi kendi kavimleri arasında misafir olarak ağırlanıyorlar" buyurdu.642[404]
(Beyhakî Delâil Cilt 3 Sayfa 6 Dan)
Ahmed b. Saîd ed-Dâramî derki:
- Bize Ali b. Hüseyin b. Vâkıd, Babası -Rabi' b. Enes- Ebu'l-Âliye isnadıylsf Übey b. Ka'b (r.a.)'ın şöyle dediğini anlattı:
"Rasûlüllah (s.a.v.) ve ashabı Medineye hicret ettiklerinde Medine ensarı onları bağrına basınca Arapların hepsi birden, adeta tek yaydan ok atmaya başladılar. Öyle olduki artık Müslümanlar ne silahsız geceliyorlar, ne de silahsız kalkıyorlardı. Bunun üzerine: "Sadece Allah'tan korkarak güvenlik içerisinde uyuyabileceğimiz bir vakit bize nasıl gelir, dersin?" dediler de Allah (c.c.)'de:
"Allah (c.c.) Onlardan (sizden Öncekilerden kimini yeryüzüne vekil (halife) yaptığı gibi sizden de îman edip salih amel edenleri "kesinlikle yer yüzünde halife yapacağım" ve elbette onların razı olacakları bir dîni onlar için kökleştirip kuvvetlendireceğim ve ke-sinkez bu korkularından sonra onları emniyetli bir hale çevireceğim" diye va'd etti. Böylece bana kulluk ederek ve bana hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Artık kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fâsıklarm ta kendileridir" (Nur Sûresi; 55) âyetini indirdi.643[405]
642[404] Buharı Cihad 56/166; Beyh. Delâil 4/181.
643[405] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/470-479
Hz. Hamza'nın Seyfü'l Bahr Seferi
Musa b. Ukbe İbni Şihab-ı Zührî'den şöyle dediğini anlatır:644[406]
- Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) otuz kişilik bir süvari gurubunun başında Hamza (r.a.)'ı gaza etmek üzere yola çıkardı. Rasûl-ü Ekrem'in ilk gönderdiği kafile bu gurup idi. Bunlar yollarına devam ederek, Cüheyne topraklarındaki Sîyfü'l Bahr denen yere kadar geldiler. Orada yüz otuz kişilik müşrik bir gurubun başında komutan olarak bulunan Ebû Cehil b. Hişâm'a rastladılar. Her iki gurubun birbirine saldırmasına Mahşiy b. Amr el-Cühenî engel oldu. Zîra bu Mahşiy ve kabilesi hem Müslümanların hemde Mekke müşriklerinin antîaşmalısı idi. İki gurupta Makşî'nin ara buluculuğuna itiraz etmediler. Böylece her iki gurup da aralarında bir çarpışma olmadan kendi yurtlarına
644[406] Bu konuda Vakidî Megazî 1/9 ve İbni Sa'd Tabakat 2/6 da şu ön bilgileri verirler: Hamza'nın bu seferi Rasûlüilah (s.a.v.)'m Medineye hicretlerinin yedinci ayının başlarında ve Ramazan ayında idi. Medineye geldikten sonra Efendimiz (s.a.v.) ilk defa bayrak kullanma adetini bu Hamza (r.a.)'nın Seferinde yapmıştı. Bayrak beyaz renkli İdi. Hamza ile gönderdiği otuz kişinin yarısı Muhacirlerden diğer yansıda Ensardan iki. Vakİdî ve İbni Sa'd burada derki: Doğru olan hepsinin Muhacir oluşudur. Zîra Efendimiz Bedir harbine kadar Ensardan hiç kimseyi Cihad için sefere çıkarmamıştır. Çünkü onlar Efendimize "O-nu kendi yurtları İçinde koruma şartını" koymuşlardı. Bu görüş bizce daha sabittir.
Vakidî de burada Muhacirlerin ve Ensar'ın adım verirki şunlardır:
I- Ebû Ubeyd b. Cerrah.
2- Ebû Huzeyfe b. Utbe b. Rabîa.
3- Ebû Huzeyfenin azatlısı Salim.
4- Âmir b. Rabîa.
5- Amr b. Sürâka.
6- Zeyd b. Harise.
7- Kennâz b. el-Husayn.
8- Mersed b. Kennâz.
9- Efendimiz (a.s.)'in kölesi Enese ve bir takım adamlar.
Ensardan da;
1- Übey b. Ka'b,
2- Umara b. Hazm.
3- Ubâde b. Essâmit.
4- Ubeyd b. Evs.
5- Evs b. Havlîy.
6- Ebû Dücâne.
7- Münzir b. Amr.
8- Râfi b. Malik.
9- Abdullah b. Amr b. Hıram.
10- Kutbe b. Âmir b. Hadîde ve adı verilmeyen diğerleri.
Vakidî bu Mecdî'nin adamlarının daha sonra Efendimiz (s.a.v.)'e geldiğini, onlara ikramda bulunup bu Mecdî hakkmda'da "İş düzgün biri idi" dediğini nakleder.
döndüler.645[407]
Ubeyde B. El-Hâris'in Râbığ Seferi
Hamza'nın seferinden sonra Rasûlüllah (s.a.v.) bir müddet durup sonra yeniden seferlerine başladı.
Kendisinin bizzat katıldığı ilk seferî, Medineye hicretlerinin on ikinci ayı başlarında Safer ayında
meydana geldi. Kafile ile yürüyüp (annesinin kabrinin bulunduğu) Ebvâ denen mevkiye kadar geldi.
Sonra Medineye geri dönerek ilk Muhacirlerden altmış kişilik bir gurubu sefere çıkardı. Bu sefer de
Ensar'dan hiç kimse yok idi. Bunların başına Ubeyde b. El-Hâris b. el-Muttalib (r.a.)'i emir tayin etti.
Rabığ vadisindeki El-Ahyâ adındaki suyun başında büyük bir müşrik müfrezesi ile karşılaştılar.
Birbirlerine ok attılar. Müslümanlar merkezlerini bırakıp düşmana doğru saldırdılar. Bu esnada
kendilerini müdafa eden bir gurup vardı. Böylece El-Mirra tepesine kadar indiler. O gün Sa'd b. Ebî
Vakkas arkadaşları adına ok atıyordu. Sonra iki gurup da birbirlerinden ayrıldılar.
O gün Allah yolunda ilk ok atan Sa'd b. Ebî Vakkas idi. Müslümanlarla kâfirlerin harb için yüzyüze
geldikleri ilk gün bu idi. O gün Utbe b. Gazvan ile Mikdâd b. el-Esved kâfir tarafından kaçıp
Müslümanlara iltica etti. Daha önce Müslüman oldukları için Kureyş kendilerini hapse atmıştı.
Müşriklere katılıp böylece Ubeyde ve arkadaşlarına ulaşmış oldular.
Bu anlattığımız Musa b. Ukbe'nin ifadeîerindekilerdir. Urve b. Zübeyr hadisinde ise metin şöyledir:
- "Bu seferde, üç yüz kişilik bir müfreze ile Ebû Cehil b. Hişâm'a rastladılar. Sonra Allah Rasûlü onbir
ay cihada müfreze yollamayıp, ardından Safer ayında sefere çıkıp El-Ebvâ'ya kadar geldi" Urve hadisinin
gerisi aynen yukardaki gibidir.646[408]
Yunus b. Bükeyr, İbni îshâk'm şöyle dediğini nakleder:
- Bundan sonra Allah Rasûlü (s.a.v.) harb için hazırlığını yaptı, Allah düşmanlarına karşı yapılması
gereken cihad konusu ile bu Allah düşmanlarını takib eden arap müşrikleri ile yapılması gereken
vuruşma hususunda Allah'ın kendisine emir buyurduğu hususları icra etti.
Allah Rasûlü (s.a.v.) Rabîü'l-evvel ayının onikinci günü Medine'ye teşrif etti ve orada on bir ay
eğleşip ardından gazaya çıkarak, ta veddân647[409] denen yere kadar geldi. Bu seferi ile Kureyş ile
Damra b. Bekr b. Abdimenat b. Kinâne oğullarına saldırmak istiyordu. İşte bu "Ebvâ" seferi diye
bilinen gazvesidir. Orada kendisi ile Damra oğulları anlaşma yaptılar. Anlaşma yapanlardan biride,
Benî Damra'nın kendi dönemindeki Seyyidi Mahşî b. Amr idi.
Sonra Allah Rasûlü Medineye döndü. Bu seferde bir harbe rastlamadı. Medine'de Safer ayının gerisi
ile Rabîü'l evvel'in bir kısmını geçirip bu esnada Ubeyde b. el-Haris b. Muttalib'i altmış muhacirin
645[407] Vakidî 1/9; İbni Sa'd 2/6; İbni Hişâm 2/223; Beyhakî Delâil 3/8; Taberî 2/404.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/479-480
646[408] Vakidî 1/10; İbni Sa'd 2/7; İbni Hişâm 2/224; Beyh. Delâil 3/10; İbni AbdÜ'l Ber, Ed-Dürer s. 96.
647[409] Veddan, Ed-Dar'a tarafında Cuhfeye yakın Ebva'ya altı mil mesafede Mekke Medine güzergahında bir yerdir.
başında yola çıkardı. İçlerinde Ensardan kimse yok idi.
Allah Rasûlünün ilk edindiği sancak bu seferde idi. Yine Allah Rasûlü Medinedeki bu eğleşmesi esnasında Hamza b. Abdü'l Muttalib'i, "el-Ays" taraflarındaki "Sîyfü'l Bahr" denen yere otuz sü^ varinin başında gönderdi ki, hepsi Muhacirlerden teşekkül etmiş olup içlerinde hiç Ensarlı yoktu. Ubeyde b. el-Haris ile Müşrikler, "Ahyâ" adlı suyun başında el-Mirra tepesi başında karşılaştılar. Aralarında ok atışması oldu Müşriklerin başında Ebû Süfyan b. Harb var idi. Allah yolunda ük ok atan kişi Sa'd b. Mâlik idi. Sonra insanlar birbirine doğ^ ru saldırmaya geçtiler. O gün Müslümanlara saldıran Mikdad b. el-Esved ile Utbe b. Gazvân idi.
Otuz süvari komutanı olarak Hamza b. Abdi'l muttalip deniz sahiline doğru yola çıktı. Üç yüz kişilik topluluğu ile Ebû Cehl b. Hişâm onlara rast geldi. İki gurubun birbirine girmesini Mecdî b. Amr el-Cühenî önledi. Mecdî her iki tarafında anlaşmalısı idi. Hz. Hamza böylece geri döndü, aralarında harb olmadı.
Alimler Hamza ile Ubeyde'ye verilen sancak hususunda ihtilaf ettiler. Bir kısmı Hamza'nın sancağı Ubeyde'ninkinden önce idi derken bir kısım âlimlerde Ubeyde'nin sancağı Hamza'nın sancağından önce verildi görüşünü öne sürdüler. Bu çelişkinin sebebi, Efendimiz (s.a.v.)'in bu her iki gurubu beraber uğurlaması idi. İşte bu husus insanların konuyu karıştırmasına sebeb oldu.
Sonra Allah Rasûlü, Kureyş'i kasdederek Rabîü'l evvel ayında gazveye çıkıp, "Radvâ" tarafında (Yanbu yakınındaki) Büvât dağına kadar geldi isede, hiç bir çarpışma olmadan geri döndü.
Rabû'I evvel ayının kalanını ve Cemadiyel Ulanın bir kısmını Medine'de geçirip, Kureyş'e saldırmak için yeniden gazveye çıktı. Dînar bin Neccar oğullarına giden dağ yoluna saparak Yanbu' vadisindeki el-Uşeyre'ye indi ve Cemâdiye'l Ulanın geri kalanını ve Cemadiyel âhira ayının bir kaç gecesini orda geçirip Müdlic oğullan ve onların anlaşmalısı olan Damra oğullarından bir kısmıyla anlaşma yaptı.
İbni İshâk derki: Bana Yezid b. Muhammed b. Haysem, Muhammed b. Ka'b el - Kurazîden şöyle nakletti; " Bana baban Muhammed b. Haysem el - Muharibi Ammâr b. Yâsir ( r. a.)' in şöyle dediğini haber verdi.
- Yanbu vadisindeki "el-Uşeyra" seferinde ben ve A!i b. Ebî Talip yol arkadaşlığı yaptık. Allah Rasûlü oraya inince orada bir ay kadar ikâmet edip, Mûdlic oğullarıyla bunların Damra oğullarından anlaş-malıları olanlarla sulh yapıp anlaştı. Ali b. Ebî Tâlib bana: " Ne dersin ey Ebâ'l Yakazân ! -Müdlic oğullarından kuyularında çalışmakta olanları kastederek- şu adamların yanma gidip, nasıl çalıştıklarına bir bakalım mı ? dedi. Böylece onlara gittik, bir sasat kadar onları seyrettik. Sonra uykumuz geldi. Oradaki küçük bir hurma ağacının altındaki yumuşak toprağa yönelip geldik ve orada uyuduk. Vallahi bizi ancak Allah Rasûlü ayağıyla dürterek uyandırdı. Oturumumuza geldik ki, bu yumuşak toz her tarafımıza belenmiş. İşte o gün Allah Rasûlü (s.a.v.) efendimiz üzerindeki toprak yüzünden Ali (r. a.) "Ey Ebâ Türâb" (Tozlu) buyurmuştu.648[410]
Orada Allah Rasûlü bizim başımıza gelecek şeyleri de haber verip:
648[410] İbni Hişâm 2/236; Beyhakî Delâil 3/12; Buharî salat bahsinde Sehl b. Sa'd (r.a.)'tan bu hadiseyi Mescid-i Nebevî'de geçen bir olay olarak verir.
"Sîze insanların en şakisi iki adamı haber vereyim mi?" buyurdu. "Evet, yâ Rasûlellah" dedik. O da:
"İşte bu iki eşkiya Allah'ın mucize devesini kesen Semûd kavminin Ühaymır'ı ile, -Allah Rasûlü elini Ali (r.a.)'nin başına koyarak- Yâ Ali! Senin şurana -kılıçla- vurarak -sonra elini Ali'nin sakalına koyarak- şuradan akan kan ile şurayı kana boyayan kimselerdir" buyurdu.649[411]
İbni İshâk derki:
- El-Üşeyre dönüşü Allah Rasûîü (s.a.v.), Medine'de on gün eğleş-memişti ki Kürz b. Câbir el-Fihrî, Medîne otlağına saldılar. Efendimiz (s.a.v.) derhal onu yakalamk üzere harekete geçip Bedir taraflarında bulunan Sefevân vadisine kadar geldi. İşte ilk Bedir gazvesi budur. Kürz daha evvel kaçtığı için Efendimiz ona yetişemedi. Böylece Medineye dönen Rasûlüllah (s.a.v.) Cemâdiye'l âhir, Receb ve Şa'ban aylarını Medine'de geçirdi. İşte bu esnada Sa'd'ı (r.a.) sekiz müfrezenin başında sefere göndermiş, oda hiçbir çarpışma olmadan geri dönmüş idi.650[412]
Mücâlid, Ziyâd b. Alâka aracılığıyla Sa'd b./Ebî Vakkas (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatıyor:
- Peygamber (s.a.v.) Medine'ye hicret ettikten sonra bizi sayısı yüz kişiye ulaşmayan bir müfreze olarak sefere göndermiş ve bize Kinâne veya Cüheyne oğullarından bir kabileye saldırmamızı emretmiş idi. Bizde onlara saldırdık. Sayıları pek çok idi. Bizde Cüheyne kabilesine iltica ettik ve kılıçlarımızı çektik. Bize "niçin Haram ayda bizimle savaşıyorsunuz?" dediler. "Biz bu haram ayda bizi Allah'ın
Harem'inden çıkaranlarla harbediyoruz" dedik. O zaman harp ganimeti "kim bir şeyi ele geçirirse ona sahib olur" şeklinde idi. İçimizden bir kısmı; "Kureyşten başka kabilelere gidip, mallarına el koyup onu alalım" demişlersede bir kısmı, "hayıf, yerimizde kalacağız" dediler.
Ben de o sırada arkadaşlarımdan bir gurup içinde idim. "Nebî (s.a.v.)'e gidip haber verelim" deyip Efendimize doğru yola çıktık. Efendimiz bizi görünce yüzü öfkeden kıpkırmızı olarak kalkıp:
"Siz yanımdan toplu olarak yola çıkıp param parça olarak geri döndünüz. Sizden evvelki toplulukları helak eden şey en hayırlınız olmayan, ama açlık ve susuzluğu karşı en sabırlınız olan birini yollayacağım" buyurup başımıza Abdullah b. Cahş'ı (r.a.) ta'yin etti. Bu zat Efendimizin İslâmî dönemde tayin ettiği ilk askerî emir olmuştu.651[413]
Kutbe b. Malik'in rivayetinde:
Yine Sa'd b. Ebî Vakkâs anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde... diyerek aynen üst haberi verir. Ancak burada "harp ganimeti" bahsini anlatmayıp sonunu şöyle bitirir: "Bir takım kimseler Nebî (s.a.v.)'in yanına geldi. Ben de bizden bir gurup ile Kureyş kervanım yakalayabilmek
649[411] İbni Hişâm 2/236; Beyh. Delâil 3/13.
650[412] İbni Hişâm 2/238; Beyhakî Delâil 3/13.
651[413] Abdullah b. Çalış b. Riâb el-Esedî (r.a.): İlk iman edip Habeşistana göç edenlerdendir.
Oradan Medineye geldi. Bedirde savaştı. Uhut harbinde müthiş yiğitlik gösterip orada şehid edildi. Cesedini müşrikler parçaladı. Harpten önce "Yarabbî! Beni çok güçlü bir kâfirle karşılaştırki beni şehid edip burnumu kulağımı kesip atsın. Yarın Mahşer günü huzuruna varınca sen, "Yâ Abdullah! burnun ve kulağın ne için kesildi?" diye sorasın da ben de, "senin ve Rasûiüyün yolunda" diyeyim. Sen de "doğru söyledin" buyurasm." diye dûa etmişti.
için gözetlemede kaldık.652[414]
Hz. Hamza ile aynı kabre gömüldü. Annesi Abdü'l Muttalib'in kızı Ümeyme dirki Efendimizin Halası
idi.
Vakidî derki: Rasûlüllah (s.a.v.)'in ilk bağladığı sancak Hz. Hamza b. Abdi'l muttalib için olmuştu.
Peygamberin Medineye gelişinin yedinci ayı başlarında bir Ramazan ayında Kureyş kervanını ele
geçirmek için sefer edilmişti.653[415]
Zeyd b. Harise ile Ebû Râfî'yi de eşi Şevde bin Zem'a ile kızlarını alıp getirmek için Mekke'ye yolladı.
Bu hicretin ilk yılında idi.
Vakidî derki: Rasûlü-Ekrem'in Sa'd b. Ebî Vakkas için akdettiği sancak olayı hicretinin dokuzuncu
ayında Zilkade ayında vuku bulmuştu. Rasûlüllah (s.a.v.) hicretinin ikinci yılında ashabından seksen
kişinin başında Kureyş kervanım ele geçirmek için Radvâ denen yere sefer etmişti ki bu Kureyş
kervanına Ümeyye b. Halef reislik ediyordu.
Medine idaresine de Sa'd b. Muâz (r.a.) vekil etti. O gün Rasûlüllah'ın Sancağını Sa'd b. Ebî Vakkas
taşıyordu. Herhangi bir çarpışma olmadan Medineye geri döndü.
Yine Vakidî'nin deyişine göre Rasûlüllah (s.a.v.) ilk Bedir seferini hicretin ikinci yılında yapmıştır.
Medine otlağı koruluk idi. Oradaki hayvanları Kürz b. Cabir el-Fihrî sürüp götürdü. Efendimiz
Muhacirlerle onun peşine düştü. Sancağı Ali b. Ebî Talip taşıyordu. Medineye Zeyd b. Hârise'yi vekil
etti. Efendimiz, Kürz'ü arayarak Bedre vardıy-sa da Kürz kaçtığından ona ulaşamadı ve Medineye
döndü. Bu sefere "İlk Bedir seferi" dendi. Efendimiz ikinci yılda Muhacirlerle El-Aşîra'ya gitti ve
Medineye Ebû Selemeyi bıraktı. Sancağını Hamza taşıyordu. Yanbu' vadisine varıp Müdlic oğullan
ve Benî Hamra'dan bunlarla anlaşmalı olanlarla sulh yaptı.654[416]
Ebû Rafi Sellam B. Ebî'l-Hukayk'ın Öldürülüşü
Bu adam'ın adının Sellâm olduğu esas ise de, bir rivayette; Abdullah Ebî'l-Hukayk olduğu da geçer,
kendisi yahudi idi Allah la'net etsin. Bekkâî İbni İshak'm şöyle dediğini anlatır.
Hendek harbi ile ilgili durumlar ve Benî Kureyza yahudileri ile alakalı meseleler sona ermiş idi. İşte
Ebû lakablı Sellâm b. Ebî'l - Hukayk Rasûlüllah (s.a.v.) aleyhine o gurupları kışkırtanlar arasında
bulunuyordu. Uhut harbinden önce Ensar'm Evs kabilesi, yine bir kışkırtıcı olan Ka'b b. Eşrafı
öldürmüştü. Bu seferde Ensardan Hazreç kabilesine mensup olanlar da, Peygamber (s.a.v.) den
Hayber de oturan Sellâm b. Ebî'l Hukayk'ı öldürmek için izin istediler. Efendimiz de onlara izin verdi.
İbni İshâk devamla derki:
652[414] İbni Hişâm 2/240; Bey. Delâil 3/15.
653[415] Beyh. Delâİl 3/15; İbnİ Hİşâm 2/241; Vakidî 1/2.
654[416] Vakidî 1/2, 3; Bey. Delâil 3/16.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/480-486
" Bana Muhammed b. Müslim b. Şihâb'ı Zührî, Abdullah b. Ka'b b. Malik (r.a.) in şöyle dediğini anlattı: Allah'ın Hz. Peygamberimiz için yaptığı şeylerden biride şu idi : " Ensar'ın şu iki kabilesi Evs ve Hazreç, Rasûlüllah (s.a.v.) ile beraber olduklarında tıpkı iki boğanın birbirini kıskanarak yaptıkları tarzda müdafa ederler. Evs, Peygamber (s,a.v.) in yararına birşey yapmaya görsün derhal Hazreç'te hemen : " Vallahi Evsliler bu işi yaparak Peygamber yanında ve İslam dininde bizden üstün bir makam elde edemeyecekler " derler ve bu iddiadan vazgeçmeden onlarınki gibi bir şeyde bunlar yaparlardı. Eğer Hazreçliler iyi bir şey yaparsa bu kerede Evs aynısını söylerdi.
RasûlûIIah'a düşmanlığını artıran Ka'b b. Eşrafı Evs'Iiler öldürünce, Hazreçliler "Vallahi bununla bize üstün gelemeyecekler" deyip hemen "Rasûlûllah'a düşmanlıkta, Ka'b b. Eşrafa benziyen kim vardır" diye müzakere ettiler. Hayberde oturan İbni Ebîl Hukayk akıllarına geldi. Peygamberden onu öldürme izni istediler O da onlara izin verdi.
Hazreç kabilesinin Seleme oğulları boyundan beş kişi;
1- Abdullah b. Atîk,
2- Mes'ûd b. Sinan,
3- Abdullah b. Üneys,
4- Ebû Katâde b. Ribî ve
5- Esved b. Huzâa (ki bu hazrecî değil onlarla anlaşmalı idi) bu iş için ileri atıldılar. Nebî (s.a.v.) onlara Abdullah b. Atîk'ı komutan tayin etti. Yola çıkıp Haybere geldiler ve geceleyin İbni Ebî'l Hukayk'ın evinin olduğu yere ulaşıp, oradaki dairelerin kapılarını dışardan kapattılar. Onun kendisi, ancak hurma kütüğünden yapılan merdivenle çıkılan bir evde idi, Müslümanlar oraya, çıktılar. Sonra îbnü1 Ebîl Hukayk'm kapısına varıp kapıyı çalarak giriş izni istediler. Onlara onun hanımı çıkıp; "kim onlar?" dedi. "Biz arablardan bir kaç kişiyiz yiyecek istemeye geldik" dediler. Kadında, "İşte onun sahibi içerde, yanına girin" dedi. Derki:
Odasına girince kapıyı hem kendimize hemde kadına odayı kapadık. Böylece bizimle onun arasına müdafa için girme korkusu kalmadı. (Zira Rasûlüllah kadın ve çocukların öldürülmesini yasaklamıştı) Birden hanımı bağırıp bize sesini yükseltti. Bizde hemen o esnada yatakta olan Ebû Rafi'in yanına koştuk. Vallahi odanın karanlığında onu bize gösteren sadece onun beyazlığı idi. Sanki, serilmiş bir mısır işi beyaz keten kumaş gibiydi.
Kadın bağırınca, bizden biri ona vurmak için kılıcını kaldırıyor ama sonra Rasûlüllah'ın, "kadınların öldürülmesini yasakladığını" hatırlayıp eline engel oluyor. Böyle olmasaydı onun da o gece işi bitmiş
olurdu. Biz ona kılıçlarımızı vurunca Abdullah b. Üveys kılıcım karnına saplayıp arkasından çıkardı. Ebû Rafı1, "yeter, yeter!" diye bağırıyordu. Biz yanından çıktık. Abdullah b. Atîk gözleri iyi görmeyen biriydi. İnerken merdivenden düştü ve elinin eti feci şekilde ezildi. Bizde onu sırtlayıp, onların kalelerine pınarlarından gelen suyun girdiği kanala taşıyıp, oraya girdik.
Yahudiler ateşler yakıp her tarafta şiddetle bizi aramaya başladılar. Bizi bulma ümitleri yitince dönüp efendilerinin etrafını sardılar, O aralarında ölüyordu. Biz kendi kendimize" "Allah
düşmanının öldüğünü nasıl anlayacağız?" dedik. Bizden biri, "Ben gidip bir bakayım" deyip kalkıp gitti ve insanların arasına katıldı. Bu zat şöyle anlattı:
- Oraya varınca hanımını ve diğer insanları Ebû Rafı'in etrafında buldum. Hanımının elinde bir fener olup kocasının yüzüne bakıyordu. Onlara bu olayı şöyle anlatıyordu. "Vallahi ben Abdullah b. Atik'in sesini duymuştum. Sonra kendimi yalanlayıp. "İbni Atik bu diyarda ne yapacak?" dedim. Sonra kadın kocasına eğilip yüzüne baktı ve, "Yahudilerin İlahına yemin olsunki o öldü" dedi. Bundan daha tatlı bir söz duymamıştım.
Bu zat sonra gelip bize haberi bildirdi. Bizde arkadaşımızı yükleyip yola çıktık ve Rasûlüllah'a gelerek durumu anlattık. Ama onun öldürülüşünde ihtilafa düştük her birimiz "onu ben Öldürdüm" iddi-asındaydık. Rasûlüllah (s.a.v.): "haydi kılıçlarınızı getirin buyurdu. Bizde onları getirince onlara baktı ve Abdullah b. Enis'in kılıcım göstererek: "Onu bu öldürdü zîra üzerinde yemeğin ve içeceklerin izi kalmış" buyurdu.655[417]
Zekeriyya b. Zaide, Ebû İshâk eş-Şirazî aracılığıyla Berâe b. Azib'den naklediyor:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Ensarlı bir manga adamı, Ebû Râfi' denen a-dama yolladı. Geceleyin Abdullah b. Atik onun evine girip uyku-dayken onu öldürdü.
Hadisi Buharî rivayet ediyor.656[418]
israil'de yine Ebû İshâk eş-Şirâzi yoluyla Berâe (r.a.)'den şöyle dediğini anlatır:
- Rasûlüllah Ensarlı birkaç adamı Ebû Rafî'ye yolladı. Başlarında Abdullah b. Atîk vardı. Bu Ebû Rafı denen yahudî, Rasûlüllah'a eziyet verip, onun aleyhindekilere yardım ederdi. Hicaz topraklarında kendine ait bir kalesi vardı. Ensar'lılar oraya yaklaştıklarında güneş batmış ve insanlar evlerine dönmüşlerdi. Abdullah arkadaşlarına, "Siz yerinizde kalın. Zîra ben gidip kale kapıcısına bir iki latife yapacağım, belki içeri girebilirim" dedi. Gidip oraya yaklaştı ve tuvaletini yapacakmış gibi elbisesini miğfer gibi başına doladı. İnsanlar içeriye girmişti. Kapıcı onu seslenerek "Ey Abdullah! Girmek istiyorsan çabuk gir kapayacağım" dedi. Bende girip gizlendim. Kapıyı kilitledi ve a-nahtarı Vüd (yada kazığa) putuna astı. Daha sonra ben kalkıp kapıyı açtım.
Ebû Rafıin yanında dostları gece sohbeti yaparlardı. O yüksek konağında idi. Dostları sohbeti bitirip yanından dağılınca, ben yanma çıktım. İçeri açıp girdiğim her kapıyı içinden kilitliyordum. Kendi kendime; "ona ben öldürünceye kadar arkadaşlarım benim yanıma ulaşamayacaklarını bana bildirmişlerdi" dedim ve Ebû Rafıin olduğu odaya yürüdüm. Yanma vannca baktım ki, kapkaranlık bir odada ailesinin ortasında değilmi, onun odasının neresinde olduğunu bilemiyordum. Ona, "Ebû Rafı!" diye seslendim. O "bu da kim?" dedi. Hemen sesin geldiği yere yöneldim ve ona kılıçla bir darbe indirdim. Ben dehşete kapılmıştım, hiç bir şeyin önemi yoktu. Ebû Rafı bağırıyordu. Ben evden çıkıp fazla uzağa gitmeden biraz bekleyip tekrar yanına girip, "Yâ Ebhu Rafî bu darbe ne?" dedim. Bana, "Anayın cam cehenneme Evde bir adam var az önce bana kılıç vurdu" dedi. Bende -
655[417] İbni Hişâm 3/295, 296; Beyhakî Delâil 4/33, 34; İbni Sa'd Tabâkat 2/91.
656[418] Buharî Sahih Meğazî 64/16; Hadis no 4038; Beyhakî Delâil 14/34.
yerini iyice tesbit ederek- ona öyle bir darbe daha indirdim ki, öldürmedim ama çökerttim. Sonra kılıcın ucunu kamına öyle sapladım ki ta ucu sırtından çıktı.
Anladım ki artık onu Öldürmüşüm. Kapadığım kapıları teker teker açarak merdivene kadar geldim. Ben yere indiğimi sanarak ayağımı atmış oldum. Pırıl pırıl ayın aydınlattığı bir gecede yere düştüm ve ayağım kırıldı. Hemen sangımla kırığı sardım. Sonra gidip kale kapısına varınca durdum ve "Onu öldürüp öldürmediğimi tam anlayıncaya kadar ayrılmayayım" deyip orada kaldım. Şafakla horozlar ötünce dellal uyanıp surun üzerine çıktı ve: "Ebû Rafı'in öldüğünü duyururum!" diye bağırdı. Bende arkadaşlarımın yanına vardım ve: "Allah Ebû Rafiin canım aldı, haydi kaçalım" dedim. Rasûlü ekrem'in yanına varıp durumu ona anlatınca: "uzat ayağını11 buyurdu.
Bende uzatınca onu mesnetti, sanki hiç ağrım yokmuş gibi oldu. Haberi Buharî rivayet ediyor.657[419]
Yine Buharî, İbrahim b. Yûsuf b. Ebî İshak yolu ile babası Yusuf b. Ebi İshak'ın dedesi Ebû İshak isnadıyla Berâe ( r.a.) dan bunun gibi bir haber daha nakleder. İşte orada şu ayrıntılara yer verir :
- Sonra evdeki odaların kapılarına gidip dışardan kapıyarak onları içerde hapsettim, sonrada merdivenle Ebû Rafı'in olduğu yere çıktım. Ev kapkaranlıktı. Kandiller söndürülmüş olduğundan onun nerde olduğunu anlıyamadım ve "Ya Ebâ Rafi" diye bağırınca "kim o" dedi. Fırlayıp onu avladım, ona hiçbirşey fayda etmedi. Az sonra tekrar gelip sanki ondan birşey sorar gibi, "ne oldu Ebû Rafİ" diyorken sesimi değiştirdim. "Anana yazık oldu, şaşarım haline, yanıma biri girip beni kılıçla yaraladı" dedi.
Bende sesin olduğu yere tekrar yanaşıp, bir daha vurdumki hiç engel olmadı. O da bağırınca ailesi ayağa kalktı. Sonra çıkıp tekrar sesimi birşey isteyen insan sesi gibi değiştirip, yanına geldim. Baktım sırt üstü uzanmış; Kılıcımı karnına dayayıp, üzerine yüklendim. Kırılan kemiğinin sesini bile duydum.
Sonra dehşetle dışarı fırladım ve inmek için merdivene geldim, ama merdivenden düşüp ayağımı çıkardım. Onu sarıp sonra seke seke arkadaşlarımın yanına geldim. Onlara; "haydi gidip Rasûlûllah'a durumu müjdeleyin, zîra ben ölüm ilanını duymadan buradan ayrılmayacağım" dedim.
Sabah girince dellal burca çıktı ve, "Ebû Rafîin ölümünü ilan ediyorum" diye ilan etti. Ben hiçbir ağrım yok gibi yürümeye başladım. Arkadaşlanm'a Efendimizin yanma ulaşmadan yetiştim ve Efendimize müjdeyi ben verdim.658[420]
İbnü Lehî'a, Ebu'l Esved aracılığıyla Urveden şu sözleri nakleder:
- Sellam b. Ebî'I Hukayk denen kişi, gidip Gatafan ve çevresindeki müşrik arabları Rasûlüllah (s.a.v.) ile harbe da'vet ediyor ve onlara bü-
yük ödüller koyuyordu. Rasûlüllah (s.a.v.)'de ona Abdullah'la bir gurup yolladı onlarda geceleyin ona varıp katlettiler.659[421]
657[419] Buharî Meğazî 64/16; Beyh. Delâii 4/37.
658[420] Buharı Meğazî 64/16. hadis no 4640; Beyhakî Delâil 4/36.
659[421] Beyhakî Detâil 4/38; İbnü Abdit Ber Dürer.
İsmail b. İbrahim de amcası muşa b. Ukbe'den bu haberi şöyle nakleder:
- Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.) Abdullah b. Atik, Abdullah b. Üveys, Mes'ûd b. Sinan b. el-Esved, Ebû Katâde b. Rıb'î ve Esved b. Huzâî ile Es'ad b. Hurâm'ı gönderip Abdullah b. Atiki onlara komutan yaptı. Onlarda geceleyin Hayberdeki Ebû Rafi lakablı, Sellam b. Ebî Hukayk'a geldiler ve evinde öldürdüler.
Musa b. Ukbe İbni Şihab yoluyla Ka'b'dan şöyle nakleder: Bu gurup Efendimiz hutbedeyken geldiler, "insanlar kurtuldu mu?" buyu-runca onlar "Yâ Rasûlellah! Senin yüzün kurtuldu" dediler. O da "Onu öldürdünüzmü? buyurunca "evet" dediler. Efendimiz, "öyleyse bana kılıcı uzat!" buyurdu. Kılıcı kından çekip verdiler. O da alıp "evet işte onun yediği şeylerin bulaşığı kılıcın keskin tarafında duruyor" buyurdu.660[422]
İbnü Nübeyh'in Öldürülüşü
İbnü Lehîa derki: Bize Esved, Urve'nin şöyle dediğini nakletti: - Rasûlüllah (s.a.v.) efendimiz, Abdullah b. Üveys es-Selemî'yi, Halid b. Süfyan b. Nübeyh el-Hüzelî el-Lihyâniyi Mekke'deki (Arafattaki) Ürene vadisine geldiğinde öldürmesi için yolladı.661[423]
Muhammed b. Seleme, İbni İshâk'dan naklediyor: Bana Muhammed b. Ca'fer b. Zübeyr. Abdullah b. Abdillah b. Üneys aracılığıyla babası Abdullah b. Üneys'in şöyle anlattığını haber verdi:
- Rasûlüllah (s.a.v.) beni çağırdı ve: "Bana ulaştığına göre Süfyan b. Nübeyh el-Hüzelî'nin oğlu Hâlid benimle savaşmak için Nahle ya da Urene'de adam topluyormuş. Git ve onu öldür" buyurdu. Ben, "Yâ Rasûlellah! Onu tamyabilmem için şeklini bir tarif etsen" dedim. E-fendimiz de:
- Onu gördüğünde sana şeytanı hatırlatacak. Seninle onun arasındaki alamet de, senin onu görünce tüylerin ürpermesi olacak, buyurdu.
Hemen kılıcımı kuşanıp yola çıktım. Gide gide bir gün ikindi vakti onun yanına vardığımda o hanımları arasında onlara kalacak yer hazırlıyordu. Onu görür görmez Rasûlüllah'ın bana bildirdiği gibi tüylerim ürperdi. Ona doğru yöneldim ama, aramızda meydana gelebilecek olan bir uğraşının beni namazdan alakoyacağından korktum ve ona doğru giderken başımla ima ile namazı kıldım.
Yanına varınca bana, "bu adam kim?" dedi. Ben ona, "Araplardan biri, senin namını ve şu -Peygamberlik iddia eden- adama karşı asker topladığını duydum da, bunun için sana geldi" dedim. Bana; "Evet, işte biz bu işle meşgulüz" dedi. Ben onunla beraber yürümeye başladım. Elime ilk imkan geçer geçmez üzerine kılıçla saldırarak onu öldürdüm. Hanımlarını onun üzerine kapanıp ağlaşır bir halde ben onu bırakıp yola çıktım. Medine'de Rasûlüllah (s.a.v.)'ın yanma gelince: "Şeref kurtuldu!" buyurdu. Ben de, "Onu öldürdüm. Yâ Rasûlellah!" dedim. Efendimiz de: "doğru
660[422] Beyhakî Delâil 4/38; Zehebî'nin atladığı bazı önemli yerleri kaynağa göre naklediyoruz.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/487-493
661[423] Beyhakî 4/40; İbni Hişâm 4/237.
söyledin" buyurdu.
Sonra beni kaldırıp evine götürdü ve bir baston verip: "Yâ Abdullah b. Üveys bu asayı yanında muhafaza et" buyurdu. Bende oradan asa ile ashabın yanma çıktım. Bana:
- Bu âsâ ne? diye sordular. Bende:
- Bana onu Rasûlüllah verdi ve yanımda muhafaza etmemi emretti, dedim.
- "Tekrar girip Rasûlüllah'a niye böyle olduğunu sorsan olmazını, dediler. Bende girip Efendimize, "Yâ Rasûleliah! Bu âsâ'yı bana niye verdin?" diye sorunca Nebî (s.a.v.):
"Kıyamet günü benimle senin aranda bir alâmet olsun diye. Zîra o gün insanların en azı asa'ya dayananlar olacaktır" buyurdu.
Muhammed b. Ca'fer derki: Abdullah b. Üveys bu âsâ'yı kılıcıyla beraber bağladı. Ölünceye kadar beraber taşıdı. Öleceğinde vasiyet etti de kefeninin yanma ilave edilip birlikte defnedildiler.662[424]
Aynı haberi Abdü'l Vâris b. Saîd'de İbni İshâk'dan rivayet eder ve bu adamın adım "Halid b. Süfyan el-Hüzeli" olarak nakleder.663[425]
Musa b. Ukbe'de (senetsiz olarak): Rasûlüllah (s.a.v.), Abdullah b. Üveys es-Stilemî'yi, Süfyan b, Abdullah b. Nübeyh el-Hüzelî' el-Lihyânî'ye yolladı. [O sırada bu adam Mekke'nin arkasındaki veya Arafattaki Urene'de idi. Etrafında Rasûlüilahla savaşmak için insanları toplamıştı. Rasûlüllah, onu öldürmesini emretti.
Abdullah, Efendimizden adamın tarifini aldı "ben hiç kimseden korkmam" deyip yola çıktı, kendini Huzâa'h gösterip Süfyan'a ulaştı.
O etrafındaki karışık gurupla yürüyordu. Onu görünce bir ürperti geçirip, "Allah Rasûlü doğru söylemiştir" dedi. Gizlendi, insanlar uyuyunca onu gafil avlayıp öldürdü.664[426]
Benî Mustaliq Seferi
Buna Müraysî1 Seferi de denir.
İbni İshâk derki: Rasûlüllah (s.a.v.), Bu seferi Huzâ'a kabilesinin bir boyu olan Mustalıkoğuüarma karşı hicri altıncı yılın Şa'ban ayında yapmıştır.665[427]
662[424] İbni Hişâm Sîre 4/297; tbni Su'd 2/50; Vakidî Megazî 2/531; Beyhakî Delâil 4/42; Müsned 3/496.
663[425] Müsned 3/496; Beyhakî 4/43; Ebû Davud da bunu Ebû Ma'mer aracılığıyla Abdü'l-Vâris'den nakleder.
664[426] Beylıakî Delâil 4/41; İbni Sa'd Tabakat 2/50; Vakidî Meğazi 2/531, 533. Parantez arası Beyhaki rivayetidir. Zehebî orayı atlamış. Vakîdî bu hadiseyi İsmail b. Abdullah b. Cübeyr aracılığıyla Musa b. Cübeyr'den daha tafsilatlı olarak anlatır. îbni Sa'd da isim vermeden aynı kıssayı kısaltarak nakleder. Orada Abdullah'ın kaçıp bir mağaraya sığınışı, mağaranın kapısına örümceğin ağ örüşü ve bu olayın hicretten 54 ay sonra Muharrem a-yında olduğuna yer verir. Allah daha iyi bilir.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/493-496
665[427] İbni Hişâm 4/6; Beyhakî Delâil 4/46.
Nitekim yine İbni İshâk, [Muhammed b. Yahya b. Habbân, Asım b. Ömer b. Katâde ve Abdullah b.
Ebî Bekr'den yaptığı ve birbirini tamamlayan haberlerde, yine hicri altıncı yılda] demektedir.666[428]
İbnü Şihâb-ı Zührî ile Urve ise bu seferin, hicrî beşinci yılda yapıldığını söylerler.667[429]
Katade'nin bu görüşte yani beşinci yılda yapıldığına kail olduğu rivayet ediliyor.668[430]
Vakıdî'de bu görüşe katıldığını şöyle açıklamaktadır:
- Müraysî' gazvesi beşinci yılda gerçekleşmiştir. Rasûlüllah (s.a.v.) hicrî beşinci yılın Şa'ban ayının
ikinci günü olan Pazartesi günü gerçekleştirmiştir.669[431]
Derim ki: İFK. hadisesi de bu sefer esnasında oldu. Bu hadise'den daha Önce hicrî beşinci yıl olayları
anlatılırken bahsedilmiştir ki, doğru olanı da beşinci yılda olduğudur.670[432]
Necid Seriyyesi
Bu seferin hicri altıncı yılın muharreminde olduğu da söylenir. Leys b. Sa'd anlatıyor: Bana Saîd el-
Makbürî, Ebû Hureyre (r.a.)'yi şöyle derken duyduğunu haber verdi:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Necd tarafına bir bölük süvari gönderdi. Bunlar, Hanîfe oğullarından olup adına
Sümâme b. Ûsâİ denen, Yenıâme halkının lideri olan bir adamı yakalayıp getirdiler ve Onu
Mescid'deki direklerden birine bağladılar. (Lakin kim olduğunu bilmiyorlardı) Rasûlüllah (s.a.v.)
odasından çıkıp onun yanına geldi ve ona, "yanında ne var?" diye sordu. O da, "Yâ Muhammed!
Yanımda hayır var. Eğer beni öldürecek olursan, kanı pahalı (kan davası güdülecek) birini öldürmüş
olursun. Eğer iyilik edersen, iyiliği teşekkür eden birine iyilik edersin. Mal istiyorsan, iste dilediğin
kadar mal verileceksin" dedi. Rasûlüllah'da onu bırakıp gitti.
Ertesi gün olunca, yine Rasûlüllah ona, "Yanında ne var yâ Sümâme!" buyurunca, "bende, dün de
söylediğim gibi hayır var. İyilik edersen iyiliğe karşılık veren birine iyilik edersin, öldürürsen kanı
pahalı birini öldürürsün. Mal arzu ediyorsan, iste, dilediğin kadar mal verilirsin," dedi.
Efendimiz bunun üzerine, "onu salıverin" buyurdu. Adam salınınca Mescide yakın bir hurma
bahçesine gitti ve gusül abdesti alıp sonra Mescide girdi ve, "Eşhedû el-Lâ ilahe illallah, ve eşhedü
erine Muhammede-r-Rasûlûllâh! Yâ Muhammed! Vallahi yeryüzünde bana senin yüzünden daha
666[428] Beyhakî Delâil 4/46; îbni Hişâm 4/7.
667[429] Urve'nin rivayeti Beyhakî Delâil 4/44; Mustalıkoğulları ve Lihyanoğulllan seferi beşinci yılın Şa'ban ayında idi" şeklindedir. Bu aynı zamanda Taberî ve Halife
b. Hayyat'ında görüşüdür. Zührî'nin rivayetini yine Beyhakî Delâil 4/45'te Musa b. Ukbe -Zührî isnadıyla "Sonra Rasûlüllah beşinci yılda Mustalık oğulları ve Lihyaıı
oğullarıyla savaştı" diye nakleder.
668[430] Beyh. Delâil 4/45.
669[431] Vakidî Meğazî 1/404; Beyhakî Vakidî'den naklen 4/45.
670[432] Görüldüğü üzere bu hadisede ekseriyet 6. ve 5'ci yıl diyor. Buharî'de İbni Ukbe'den "hicrî dördüncü yılda oldu" diye de bir rivayet varsa da bu bir kalem
hatası olsa gerek. Yine Buharîde İbni Ömer'in Benî Mustalıq seferine gitmesi beşinci yılı doğrular. Hem Hz. Âişe'ye yapılan İftira hususunda Sa'd b. Muaz ile Sad b.
Ubâde'nin çekiştiği bir gerçektir. Eğer hicrî 6'cı yılın Şa'ban ayında olsaydı Sa'd b. Muâz'tn adı geçemezdi zîra o Beni Kureyza gazvesini takİb eden günlerde vefat
etmişti. O da hicri beşinci yılda idi.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/497-498
sevimsiz bir yüz yoktu, ama şimdi senin yüzün bana bütün yüzlerden daha sevimli oldu. Vallahi bana senin dininden daha sevimsiz bir din yokken, şimdi senin dinin bana bütün dinlerin en sevimlisi oldu. Vallahi, senin diyarından daha sevimsiz bir diyar yokken, şimdi senin yurdun bana en sevimli yurt oldu. Ben Omreye giderken senin süvarilerin beni yakalayıp getirdi. Sen bu Ömre konu-sunda ne karar vereceksin?" dedi.
Rasûlüllah (s.a.v.) ona müjde verip Ömre yapmasını emretti. Sümâme Melekeye geldiğinde adamın birisi, "Yâ Sümâme dinmi değiştirdin?" deyince, "hayır, ama İslama girdim. "Vallahi bundan sonra Rasûlüllah (s.a.v.) izin verinceye kadar Yemâme'den size yiyecek olarak tek bir buğday danesi bile gelmeyecektir" dedi.
Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.671[433] Yine Müslim bu haberi Abdü'l Humeyd b. Ca'fer aracılığıyla Makburî'den rivayet eder.672[434]
Yunus b. Bükeyr'in rivayetine göre Muhammed b. İshâk, Sümâme'nin yakalanışı hususunda Buharî ve Müslim'e muhalefet etmiş ve şöyle nakletmiştir:
- Bana Saîd el-Makburî Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini haber verdi: Sümâme b. Üsâl'in İslâm'a girişi şöyle olmuştur: Sümâme -Müseyleme'nin elçisi olarak- bir takım tekliflerle Rasûlüllah (s.a.v.)'in huzurunda göründüğünde "Allah'ın onu yakalamasına fırsat vermesi için Rabbine dua edip" onu öldürmek istemişti.
Daha sonra bu Sümâme ömre yapmak üzere müşrik olarak yola çıkmış, Medineye kadar gelip orada yolunu şaşırmış ve yakalanmıştı. Müşrik olarak Rasûlüllah (s.a.v.)'ın huzuruna getirildi. Efendimiz emredince Mescid-i Nebevî'nin direğine bağlandı. Sonra Rasûlüllah yanına gelip "Ne oldu yâ Sümâme! Allah bana, seni yakalama imkanı verdi öimi?" buyurunca o, "Öyle oldu yâ Muhammed, öldürürsen kanı -daha önceden- da'va edilen birini öldürürsün, eğer af edersen affa teşekkürü yapan birini bağışlarsın, eğer mal istersen istediğin verilir" dedi. Rasûlüllah onu öldürmeyip öyle bırakıp gitti. Ertesi gün yine ona uğradı ve "ne oluyor sana ey Sümâme?" diye sorunca o, "hayra gidiyor yâ Muhammed! diyerek önceki sözlerini tekrarladı.
Ebû Hûreyre derki: Biz mescitteki fakirler kendi aramızda: "Sümâme'nin kanım -akıtıp da- ne yapalım? Vallahi, onun serbest bırakılması karşılığında semiz bir deve etinden bir öğünlük bir parça, bizim için Sümame'nin kanından daha iyidir" dedik.
Ertesi gün Rasûlüllah (s.a.v.) yine gelip durumunu sorunca Sümâme, "hayra gidiyor....." diyerek aynı sözleri söyledi. Nebî (s.a.v.)'de: "Yâ Sümâme senin kanını akıtmaktan vazgeçip seni affettim" buyurdu.
Sümâme çıkıp Medine bahçelerinden birine geldi yıkanıp temizlendi, sonra mescitte ashabiyla oturan Nebî (s.a.v.)'in huzuruna girdi ve üst rivayetteki İslâm'a girişini bildiren sözleri söyledi. Rasûlüllah ona Ömreyi öğretti, oda yola çıktı.
671[433] Buharî Meğazî 64/70; Müslim Cihad 1764 (59); Müsned 2/452; Beyhakî Delâil 4/78.
672[434] Müslim Cihad 1764.
Mekkeye gelipte, Kureyş onun Muhammed'in (s.a.v.) dininden bahsettiğini duyunca, "Sümâme, sen dinmi değiştirdin" deyip onu öfkelendirdiler de; "Vallahi ben din değiştirmedim sadece İslâm'a girip Muhammedi tasdik edip ona inandım. Sümâme'nin canı elinde olan Allah'a yemin olsunki, ben sağ oldukça Hz. Muhammed izin vermeden size Yemâme'den bir tek buğday danesi dahi gelmeyecek" dedi.
Yemâme, Mekke için ekim yapılan münbit arazisi olan bir yerdi. Sümâme yurduna döndü ve Mekke kervanına engel oldu. Kureyş kıtlık başlayınca Rasûlüllah'a yazıp akrabalık hatırına Sümâme'ye yiye-cek göndermesini yazmasım istediler. Rasûlüllah da bunu yerine getirdi.673[435]
Derim ki: Buradaki Ebû Hüreyre'nin ifadesinden anlaşılan o ki, Sümame'nin İslâm'a girişi Ebû Hüreyre'nin girişinden sonra olmuştur. Onun İslâm'a girişi ise hicrî yedince senedeydi.674[436]
Vakidî’ye Göre Bu Yıl İçindeki Seferleri Ukkaşe B. Mıhsan'ın Gamr Seferi
Kasım b. Muhammed derki: Rasûlüllah (s.a.v.), Ukâşe b. Mihsan'ı Rabîü'l-evvel veya rabîü'l âhir ayında kırk kişinin başında El-Gamr'aya675[437] gönderdi. Aralarında sabit b. Akranı, Şucâ'a b. Vehb ve Yezîd b. Rukayş da vardı. Sür'atle yola çıktılar. Lakin oradakiler bunların geldiğini anlayınca suyu bırakıp kaçtılar ve yurtlarının yüksek yerlerine yerleştiler. Ukâşe suya gelince, yurdun boşaltıldığını görüp, hemen Şucâ b. Vehb'i bir haber almak veya bir taze ize rastlamak ü-midiyle araştırmacı olarak yolladı. Şucâ'a geri gelip davar izine rastladığını anlattı. Orada bir gözcüyü uyurken yakaladılar. Onu konuşturup koyunların yerini gösterttiler. Koyunlara hücum edip, yüz tanesini sürerek Medineye getirdiler. Kaçan insanlara saldırmadılar. Herhangi bir çarpışma olmadan geri geldiler.676[438]
Ubeyde'nın Zü'l-Kassa Seferi
Vakidî İsâ b. Umeyle ve Haris b. Fazl'dan naklediyor: - Bu yıl içinde Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh'ı Rabiü'l evvel aymda "Zü'l Kassa"677[439] denen yere gönderdi. Kırk kişi kadarlardı.
Bu yıl Sa'îebe ve Envar Sa'lebe ve Envar oğullan diyarında kıtlık olmuştu. (Benii Fezara yurdundaki) "Tağlemeyn" denen yere doğru giderken "Merâz" denen yerde bir büyük sel yatağında su birikintisi oluşmuştu. Bunun üzerine Benû Muharib, Sa'lebe ve Enmar'lılar buraya göçtüler. Oradan Medine
673[435] Beyhakî Delâil 4/79, 80; Zehebî bunu tamamen kısalttığı için biz tercemeyi Beyhakîden yaptık. Aynı kıssayı İbni Hişâm 4/254'te îbni îshâk'tan nakledersede biraz değişiklik vardır.
674[436] Bu yorum aslında Beyhakî'ye aittir ve daha geniştir. Bak Delâil 4/81.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/498-501
675[437] EI-Gamr Benî Esed'e ait bir su olup Feyd'den iki gece uzaklıkta bulunmaktadır. Zehebî bu kıssaları nedense Vakidî'den değilde Beyhakî'nin Delâil'inde (4/82) Vakidî'den kısaltarak yaptığı nakli tekrarlar. Biz Tercemede Vakidî metnini esas aldık.
676[438] Vakidî 2/550; İbni Sa'd 2/84, 85; İbni Abdil Ber El-Istîab 1/191, NihâyetÜ'l îrab 17/203, Uyûnü'l Eser 2/103; Tarihü Halife b. Hayyat sayfa 85.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/501-502
677[439] Medine'den Rabze'ye giderken yirmi dört mil mesafede bir yerdir. Sa'lebe ile Benû Aval boyu orda otururdu.
otlaklarına saldırma karan aldılar. O yıl Medine otlağı Heykâ (veya Heytâ) da idi. Efendimiz akşam
namazım kıldırdığında bu kırk kişiyi Ebû Ubeyde ile oraya yolladı. Tüm geceyi yürüyüp şafakla Zü'l
Kassa'ya gelip onlara saldırdılar. Onlarda çaresiz dağlara kaçtılar. Bir adamla bir sürü ele geçirip
bunları Medine'ye getirdiler. Adam Müslüman oldu. Efendimiz koyunlann beşte birini ayırıp
diğerlerini onlar arasında taksim etti.678[440]
Muhammed B. Mesleme'nin Zû Kassa Çıkarması
Haris anlatıyor;
-Rasûiüllah (s.a.v.), on kişilik bir manga ile Muhammed b. Meslemeyi Zû Kassa'ya gönderdi.
Müşrikler gizlenmişlerdi. Muhammed b. Mesleme ve arkadaştan uyuyunca, onlan çevirdiler. Yüz
kişi kadardı. Müslümanlar ok aralanna düşene kadar durumu farketmemişierdi. Muhammed b.
Mesleme yerinden sıçradı ve "silah başına!" diye bağırdı. Onlarda yerlerinden fırlayarak uyanıp
geceleyin saatlerce ok atıştılar.
Oklar bitince bedeviler mızrakla saldınp, üç Müslümanı şehîd ettiler. Müslümanlar topluca saldırıp
onlardan üçünü öldürdü. Kâfirler tekrar saldırıp kalan Müslümanlan da öldürdüler. Muhammed'de
yaralanıp yere düştü. Topuğundan vurulmuş olup kıpırdayamıyordu. Müş-rikler, ölenlerin
elbiselerini soyup gittiler.
Daha sonra oraya uğrayan bir adam "ölüleri görünce, "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi Raciûn" deyince,
Muhammed onu duyup ona doğru hareket etmeye çalıştı. Gelen Müslümandı. Ona yemek ve su
verip, sonra onu yükleyip Medineye getirdi. îşte bunun üzerine Allah Rasûlü Ebû Ubeydeyi oraya
yolladı.
Vakidî derki: Ben bu çıkarmayı Muhammed b. Mesleme'nin torunu İbrahim b. Mahmud'a anlatınca
bana dediki: Bana dedem on kişinin başında yola çıktığım haber verdi, diyerek bunların adlarım da
veriyor. Dedem dedi ki: Daha sonra Hayber gazvesinde baktım ki, o gece bana saldıranlar arasında
bulunan biri de bizimle beraberdi. Beni görünce tanıdı ve "Artık Allah için Müslüman oldum" dedi.
Bende, "ne iyi ettin" dedim.679[441]
Zeyd B. Harise'nin Cumûm'daki Süleym Oğullarına Seferi
Yine bu yıl Rabiü'l âhir ayında, Rasûlüllah (s.a.v.) Zeyd b. Harise'yi Süleymoğullarına gönderdi. O da
Nahle Vadisinin soluna düşen Cumûm'a kadar geldi. Orada adı Halime olan Müzeyne kabilesinden
bir kadını yakaladılar. Kadın onlara Süleymlilerin yerini gösterdi. Orada, koyun keçi ve esirler elde
678[440] Vakidî 2/552; İbni Sa'd Tabakat 2/86; Beyhakî Delâil 4/83; Uyunü'l Eser 2/105; Uyûnü't Tarih 1/248.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/502-503
679[441] Vakidî Meğazî 2/551; İbni Sa'd Tabakat 2/85; B. Deİâil 4/83; Uyunü'I Eser 2/104; Uyunul-Tarih 1/248; Bu kıssa Vakidî ve diğerlerinde bundan önce iken
Zehebî ve Beyhakî bu şekilde alırlar.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/503-504
ettiler. Aralarında bu Halime'nin kocasıda vardı. Zeyd b. Harise bunları götürüp Nebî (s.a.v.)'ye
verince, Peygamber (s.a.v.) hem bu Halime'yi hemde kocasını bağışladı. (İbni Sa'd burada
Halime'nin bağışlanışına dair) Bilal b. Haris'ten bir beyit de nakleder.680[442]
Zeyd B. Harise'nın Taraf Çıkarması
İmran b. Mennâh derki: Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.) onbeş kişilik bir manga ile Zeyd b. Harise'yi Benü
Sa'lebe taraflarına düşen "Et-Taraf’a"681[443] gönderdi. Bunlar Et-Tarafa varınca, müşrikler Rasûlüllah
geldi sanıp korkarak kaçıştılar. Zeyd'de orada koyun ve deve sürüsünü ele geçirip, yola çıkıp doğru
Medine'ye vardı. Yirmi tane deve idi. Burada çarpışma olmamış idi. Bu yolculuk dört gün sürmüş
idi.682[444]
Zeyd'in El'îys Çıkarması
Vakidî Muhammed b. İbrahim'den naklediyor: Rasûlüllah (s.a.v.) 6'cı yılın Cemâdiye'l ûla ayında
Kureyş'e ait bir kervanın Şam'dan gelmekte olduğunu haber aldı. Bunun üzerine Zeyd b. Harise'yi
yüzyetmiş kişilik bir süvari bölüğüyle kervanın yolunu kesmeye gönderdi. Bunlar kervanı ve malları
ele geçirdiler. O gün SafVan b. Ümeyye'ye ait gümüş yükünü ele geçirip, kervandaki birçok insanı
da esir aldılar. Aralarında Efendimizin damadı Ebu'l As b. Er-Rabî'de vardı. Medineye gelince Ebu'l
Âs -hanımına- Zeyneb binti RasûlüIIah'a sığındı. Zeyneb'de, cemaat namazı yeni kılmışken gelip:
"Ben Ebu'l Âs'ı himayeme aldım" diye seslendi. Rasûlüllah (s.a.v.): "Ey insanlar! Bu sesi
duydunuzmu, ben bu konuda birşey bilmiyordum." buyurup sonrada, "senin himayene aldığım
bizde kabul ediyoruz" buyurup, malları geri verildi.683[445]
Zeyd B. Hârise'nin Hısma Seferi
Vakidî derki: Bana Musa b. Muhammed, babası Muhammed b. İbrahim'den şöyle dediğini nakletti:
Dihye el-Kelebî Bizans Kayser'inin yanından geliyordu. Kayser ona mükafatlar verip birde elbise
giydirmişti. "Hısma'ya"684[446] geldiğinde, Cüzam kabilesinden bir gurup yolunu kesip nesi varsa
aldılar. Medine'ye üstünde sadece eski püskü bir elbiseyle vardı. Doğruca Efendimize gidip, durumu
baştan sona kadar anlattı.
680[442] İbni Sa'd 2/86; Taberî 3/İ55; Nihayetü'l Irab 17/505; Beyh. Delâil 4/84.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/504
681[443] Et-Taraf Medineler otuz altı mil uzakta Merka'ya yakın, bir suyun adıdır.
682[444] Vakidî 2/555; Beyh. Deİâil 4/84; İbnİ Sa'd 2/87; İbni Hişâm 4/237.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/505
683[445] Vakidî 2/553; İbni Sa'd 2/87; Beyh. Delâil 4/84.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/505
684[446] El-Hısmâ Şam, tarafındaki çölde Vadi'l Kurâ'ya iki günlük mesafededir. Hışma Tebük'ten görünür. Mucemü'l Buldan 2/258.
Vakidî derki: Bana bu olayı Sa'd Hüzeym kabilesinden bir adam babasından naklen şöyle anlatmıştı: Dıhye, Hümeyd b. Arız ve oğlu Arız tarafından soyguna uğradığında herşeyini .almışlardı. Olayı Dubeyb oğulları duymuş ve soygunculara saldırmışlardı. Bunlar on kişi olup aralarında Nu'nıan b. Ebî Cuâl'da vardı. Bu Hüneyd'i okla vurup malları geri aldılar ve Dıhye salimen Medine'ye döndü.
Yine bana bu olayı bir başkası şöyle anlattı: Dıhye'nin eşyasını Kuzâa'dan dostu olan biri kurtarıp ona geri vermiş, sonra Dıhye Medine'ye varınca, Efendimize anlatmış, O da Hüneyd ve oğlunun yakalanması için Zeydi göndermiş.
Daha önce Rifâ'a b. Zeyd, Nebî (s.a.v.)'ye elçi olarak gelmişti. Efendimiz onun orada kalmasına izin verdi. Rifâ'a da efendimizden kendine yazılı bir belge istedi. O da: Besmele ile başlayan ve onun davetini kabul edenlerin Allah ve Rasûlü'nün hizbinden olacağını bildiren, bir mektubu ona verdi. Rifâ'a kavmine gelip, bunları okuyunca,
onlar kabul ettiler. İşte bu sırada Dıhye olayı olmuş, onlar olay yerine geldiğinde iş işten geçmişti.
Bunun akabinde Zeyd'de Efendimize germişti. Rasûlüllah hiç bekletmeden Zeyd'i beş yüz kişilik bir gurupla oraya gönderdi. Dıhye de beraberdi. Zeyd gündüz gizlenip gece yol alıyordu. Yanında Uzra o-ğullarmdan kılavuzu da vardı.
Rifâ'a b. Zeyd, Peygamberin mektubuyla gelince Gatafan, Vâil ve diğer çevre oymakların hepsi (Benü Mazin yurdundaki) Rueyye'ye toplandılar. Bunlar Zeyd b. Harise'den haberleri yoktu. Delîl, Zeyd'i getirdi. Onlarda Hüneyd ile oğluna ve yanındakilere saldırıp pek çoğunu kılıçtan geçirdiler. Hüneyd'le oğlunu öldürdüler. Sonra hayvanlarını, develerini ve kadınlarını ele geçirdiler. Bin deve, beşbin davar, yüz kadar da kadın ve çocuk vardı.
Ed-Dubeyb, Zeyd b. Harise'nin yaptığını duyunca hemen atlarına binip geldiler. Zeyd'le sadece Hibbân b. Mille konuşsun diye karar aldılar. Hibban, Zeyd'in yanına gelince: "biz Müslüman bir topluluğuz" dedi. Zeyd'de, "öyleyse "Fatiha'yı oku!" diyerek onu imtihan etti. Hibban fatihayı okuyunca, "Bunlar fatiha okumakla, kendilerinden aldığımız şeyleri almamızı bize haram ettiler" diye delîal bağırttı. Topluluk geri döndü. Zeyd kendilerinin geldiği vadiye inmelerini men etti. Onlar'da ehlinin yanında gecelediler.
Bunlar Zeyd ve ashabı için gözcülük ediyordu. Zeyd ve arkadaşları uyudular. Uyuyupta iyice dalınca bunlar kalkıp Rifâ'a b. Zeyd'in yanına gittiler. Sabahleyin Rueyye'de Rifâ'anın yanma vardılar. Hibban söz alıp, "sen oturmuş keçi sağıyorsun. Cüzam'lı kadınlarsa esirdir," diyerek durumu haber verdiler.
Hepsi birleşip Medine'ye gittiler ve Nebî (s.av.)'ye, yazdığı mektubu geri verdiler, Efendimiz mektubu okuyup hallerini sorunca Zeyd'in yaptığını anlattılar. Efendimiz; "öldürülenleri nasıl edeyim?" buyurun-ca: Rifâ'a Yâ Rasûlellah! Bize helali haram, haramı helal etme" dedi. Ebû Zeyd'de: "Yâ Rasûlellah sağlan, bırak. Ölülere gelince, bunlar artık ayağımın altında dedi. Efendimizde, "Zeyd doğru dedi" buyurdu. Bunlar, "Yâ Rasûlellah! Zeyidle kavimlerimiz ve mallarımızın arasına birini yollasana" dediler. O da Hz. Ali'ye emretti. Ali'de; "Yâ Rasûlellah! Zeyd beni dinlemez." deyince, "şu kılıcımı al" buyurdu. Ali'ye birde deve verdiler. Yolda giderken Zeyd'in
müjdecisine rastladılar. Ali müjdecinin devesini aldı, sahiblerine geri verdi. Adamı da terekesine aldı
ve Fuhleteyu denen yerde Zeyd'le karşılaştı. Rasûlüllah'ın emrini bildirip kılıcını gösterdi. Zeyd'de
adamları toplayıp, Kimin yanında bir mal, bir esir varsa sahiblerine geri verdi.685[447]
Zeyd'in Vadî'l-Kurâ Seferi
Bu yılın Receb aymda gerçekleşmiştir. (İbni Sa'd derki) Tarih alimleri: "Rasûlüllah (s.a.v.) hicretinin
altıncı yılında Zeyd b. Harise (r.a.)'yi ordunun emiri olarak (Teyma ile Hayber arasında bulunan ve
burada çok köyler oluşundan) "Va'dil-Kura" denilen yere yollamıştır.686[448]
Hz. Ali'nin Fedek'teki687[449] Sa'd B. Ebî Bekr Kabilesine Seferi
Vakidî derki: Bana Abdullah b. Ca'fer, Ya'kub b. Utbe'nin şöyle dediğini nakletti:
- Rasûlüllah (s.a.v.) yüz kişilik bir kuvvetin başında Hz. Ali'yi, Fedek'teki Sa'd kabilesine yolladı.
Onların Hayber yahudilerine yardım göndermek üzere bir kuvvet topladığı haberi Nebî (s.a.v.)'ye ulaşmıştı.
Hz. Ali gece hareket edip gündüz gizlenerek, "Hemec" denen yere geldiğinde bunların bir casusunu
yakaladı ve oradaki toplumu sorduğunda adam; "hiç bir bilgim yok" deyince sıkıştırdılar. O da,
kendisinin Haybere yollanmış bir casus olduğunu ve hurma karşılığı onlara destek teklifi
götürdüğünü, söyledi. "Topluluğu bize göster" deyince cam için garanti istedi, onlarda verdiler.
Gözcü, onları alıp bir çok koyun ve deve'nin olduğu yere getirdi. Onlar hücum edip davar ve
develeri bağladılar. Casusu, kampı göstermeden salmadılar. O onları kampa kadar getirdiysede
kimseyi bulamadılar. Deve ve davarları sürüp gittiler. Medine'ye kadar hiçbir çarpışma olmadan
geldiler.688[450] Bu olay Şa'ban ayında idi.689[451]
Abdürrahman B. Avf’ın Dümetü’l-Cendel Çıkarması
Bana, Said b. Müslim, Atâ b. Ebî Rabah yoluyla, İbni Ömer'den naklediyor:
- Efendimiz (s.a.v.) Abdurranman b. Avfı çağırıp: "Haydi hazırlan, bu gün veya yarın seni sefere
çıkaracağım." buyurdu. İbni Ömer derki: Kendi kendime "gidip ben de yarm kuşluk, Nebî (s.a.v.) ile
beraber kılacağım ve onun Abdürrahman'a vasiyetini duyacağım" dedim. Ertesi gün vardım, Ebû
685[447] Vakidî Meğazî (Terceme Vakidî'ye göre yapılmıştır) 2/553, 559; İbni Sa'd Tabakat 2/88; İbni Hişâm Sîre 4/235; Beyhakî Delâil 4/84; Taberî Tarih 2/! 10;
Uyûnû't Tarih 1/249, 250.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/506-508
686[448] İbnü Sa'd Tabakat 2/89.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/508
687[449] Fedek, Hicazda Medine'ye iki üç günlük meşalede bir köydür. Orasını Allah Rasfilü sulh ile ele geçirmişti.
688[450] Vakidî Meğazî 2/562; İbni Sa'd Tabakat 2/89; Uyunü'l Eser 2/109; Taherî tisi kaynak.
689[451] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/509
Bekir. Ömer ve diğerleri ordaydı. Efendimiz (s.a,v,) Abdürrahmân b. Avf a, "Gece yürüyerek -gündüz gizlenerek-Dûınetü'l- Cendel'e gidip, oradakileri İslama da'vet etmesini" emretti.
Abdürrahman'm arkadaşları seher vakti kampa gitmişlerdi. Yedi yüz kişi olup Cüruf mevki indeydiler. Efendimiz Ona; "arkadaşlarından neye geri kaldın?" deyince, "Yâ Rasûlellah! Medine'de en son işim seni görmek olsun diye düşündüm" dedi. Efendimiz onu önüne oturtup, ona siyah bir sarık sardırdı, bir ucunu omuzu arasından sarkıtıp, "işte böyle sar" buyurdu. Sonra: "Bismillah deyip gazaya yürü, Allah yolunda cihad et, Allah'ı inkâr edenlerle çarpış, gaddar olma, çocukları öldürme" deyip ellerini uzatarak:
"Ey insanlar! Başınıza belası gelmeden, şu beş şeyden sakının.
1- Bir topluluğun ölçü ve tartısı eksilmeye görsün. Allah onlara kıtlık ve meyvelerinde noksanlık verir. Belki hakka dönmeleri umulur.
2- Bir topluluk taahhüdünü bozmaya görsün. Allah başlarına düşmanlarını bela eder.
3- Bir toplum zekâta engel olmaya görsün. Mutlaka Allah yağmurlarını kesecektir. Hayvanlar olmamış olsa, su bulamayacaklardı.
4- Bir toplumda fuhuş artmaya görsün. Allah başlarına veba belası verir.
5- Bir topluluk, Kur'an âyetleri dışında hüküm vermeye görsün, Allah mutlaka onlara parçalama gömleği giydirip bir birine diğerlerinin işkencesini taddıracaktir" buyurdu.
Abdurrahman yola çıkıp arkadaşlarıyla Du'metü'l Cendel-e geldi ve konaklayıp, onları İslâm'a da'vet etti. Üç gün da'vete devam etti. İlk gün direnip kılıca razı göründüler. Üçüncü gün Esbağ b. Amr el-Kelebî Müslüman oldu. Bu zat hıristiyan olup, onların liderleriydi. Abdürrahmân durumu Efendimize yazıp, Rafı1 b. Mekis denen bir zatla yolladı ve onlardan bir hanımla evlenme arzu ettiğini bildirdi. Efendimiz de El-Esbağ'ın kızı Tümadırla evlendi. Böylece hepsi birden Müslüman oldu. İşte bu kadın Ebû Seleme'nin annesi idi.690[452]
Kürz B. Câbir'in Urenîlere Yaptığı Çıkarma
Altıncı yılın Şevval ayında, Kürz b. Câbir (r.a.)'in, Peygamberimizin çobanını öldürüp develeri çalıp götüren Ürene kabilesinden, bir gurup eşkıya üzerine yaptığı sefer meydana geldi. Rasûlüllah (s.a.v.)'da yirmi kişilik bir süvari mangasını Kürz'ün emrine verip, arkalarından saldı.
İbnü Ebî Arûbe, Katâde aracılığıyla Enes'ten naklediyor: Ukal ve Ureyne kabilelerinden bir gurup Rasûlüllah (s.a.v.)'a geldiler ve, "Bizler çiftçi değil davarcılıkla geçinen bir milletiz. Medine'nin havasına alışamadık." diye yakındılar. Rasûllüllah (s.a.v.)'de onlara birkaç sütlü deve ve çoban verilmesi adamlarına emredip» onlara da hayvanların olduğu yere gidip, onların sütünden ve sidiklerinden içmelerini emretti.
690[452] Vakidî 2/560, 561; İbni Sa'd 2/89; İbni Hişâm 4/242; Taberi Tarih 2/1015; Uyûnü'I Eser 2/108; Beyh.Delâil 4/85.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/510-511
Onlarda oraya doğru yola çıktılar. Harra yakınlarına vardıklarında Rasûlüllah'm çobanını öldürüp süt develerini sürüp götürdüler. Daha önce Medineye geldiklerinde, Müslüman olduk demelerine rağmen kafir olduklarını ilan ettiler.
Rasûlüllah (s.a.v.) peşlerinden yakalatmak için adam saldı. Yakalanıp getirildiklerinde, elleri ve ayaklan kesilip gözlerine mil çekildi. Sonra Harra da bir kenara bırakılarak ölünceye kadar Öyle kaldılar.
Katade derki: Bana anlatıldığına göre (Maide Sûresi 33'cü âyeti o-lan)
"Allah ve Rasûlüne harb ilan edip yeryüzünde fesat yaymaya koşanların cesası -başka değil- ancak öldürülmek, veya asılmak yahut elleri ve ayakları çarprazlama kesilmektir......M âyeti bunlar
hakkında nazil olmuştur. Yine Katade der ki: Bana ulaştığına göre Nebî (s.a.v.) bu olaydan sonra, cesede işkence yaparak öldürmeyi yasaklayıp sadakaya teşvik edermiş.
Bu hadisi Buharı ve Müslim rivayet ediyor.691[453]
Hadisin bir tarikında "Ukal ve Ureyne" yerine "Ukal ya da Ureyne" diye geçiyor.
Lakin Şu'be Hemmam ve diğerleri burayı, Katade'den "Ureyne'den" diye kesin olarak belirtiyorlar.
Hem, Humey et-Tavîl -Sabit ve Abdü'l azîz b. Suheyb'in Enes (r.a.)'ten rivayetleri de "Ureyne" olarak kesindir.
Züheyr de, Simak b. Harb'in, Muâviye b. Kurra aracılığıyla Enes (r.a.)'dan, bunu şu şekilde anlattığını rivayet eder:
- Ureyne kabilesinden bir gurup insan Rasûlüllah (s.a.v.)'e geldi ve ona bîat etti. O vakit Medine'de Mûm veya Birsam da denen "Zatü'l-cenb" hastalığı meydana çıkmıştı. Bu gurup Efendimize gelerek: "Yâ Rasûlellah! Şu dert ortaya çıktı. Bize izin versen de develerin otlağına gitsek" dediler. Efendimiz (s.a.v.)'de "haydi gidinde orada bulunun" buyurdu. Onlarda otlağa gidip İki çobandan birini öldürüp develeride alıp gittiler. Diğer çoban yaralı olarak geldi ve "arkadaşımı öldürüp develeri götürdüler" dedi. Efendimizin o anda yanında yirmiye yakın Ensarlı genç bulunuyordu. Efendimiz (s.a.v.) bunları eşkiyayı takibe gönderip, onlara bir de iz sürücü adam kattı. Gençler bunları yakalayıp getirdiler. Bunların elleri ve ayakları kesilip yüzlerine kızgın mil çekildi.
Bu hadisi bu şekilde Müslim rivayet ediyor.692[454]
Eyyûb es-Sahtiyanî de Ebû Kılâbe aracılığıyla Enes (r.a.)'in şöyle dediğini anlatıyor:
- Ukl kabilesinden bir gurup gelip, Müslüman oldular. Lâkin Medine'nin havası kendilerine dokunduğu için orada oturmak istemediler. Rasûlüllah'a gelip durumu arz ettiler. O da, "Develerin yanına gidip sütünden ve sidiğinden için" buyurdu. Onlarda gidip bir süre orada kalıp sonra da
691[453] Buharî Hudud 86/17; Megazî 44/Babü kıssati Ukl. Müslim Kasame ve!-Muharibîn 1671; İbnü Sa'd Tabakat 2/93; Vakidî 2/563; Ebû Dâvûd 4364; Tirmizî Taharat 72; Nesâî 7/93, 101 İbni Mâce Hudud h. no 20; Müsned 3/163; 177, 198.
692[454] Müslim 1671; Beyh. Delâil 4/87.
çobanı öldürüp develeri sürdüler. Birisi gelip Nebî (s.a.v.)'den imdad istedi. O da yakalamak için
arkalarına adam saldı. Daha güneş ortaya varmadan yakalanıp getirildiler. Efendimiz emredip bir
mil kızartıldı ve vücutları dağlandı, elleri ve ayakları kesildi. Onları kara taşlığa attılar. Su, sû diye
bağırıyorlardı ama, Ölene kadar su verilmedi ve akan kan damarları bağlanmadı. Hadisi Buharı
rivayet etmiştir.693[455]
Efendimizin Damadı Ebu'l Âs’ın İslâm'a Girişi
Rasûlüllah (s.a.v.)'in damadı, Ümame'nin anası Hz. Zeyneb'in kocası Ebû'l Âs b. Er-Rabî b.
Abdü'luzza b. Abdişems b. Abdimenâf b. Kusayy el-Abşemî altıncı yılın ortalarında Müslüman oldu.
Adı İbnü Maîn ve Fellas'a göre Lakîyt, îbnü Sa'd'a göre ise Miksem'dir. Annesi de hanımı Zeyneb'in
teyzesi olan Hâle binti Huveylid'dir. Her ikisi de teyze çocuklarıdır.
Ebu'l Âs, Hz. Zeyneb'le Peygamberlik öncesi evlenmişti. Ondan Ali adında bir oğlu doğdu ama
bebek iken vefat etti. Onun bir diğer kızı da Efendimizin omuzuna alarak namaz kıldığı Ümâme idi.
İşte teyzesi Fatıma (r.a.)'ın vefatından sonra Hz. Ali'nin evlendiği Ümame budur. Ebû'l Âs'a
Mekkeliler arasında, "Batha aslanı" denirdi.
Bedir harbinde esir alındığında, eşi Zeyneb henüz Mekke'de bulunuyordu.
Yahya b. Abbâd b. Abdullah b. Zübeyr, babası Abbad aracılığıyla Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet
eder:
- Zeyneb onu kurtarma fidyesi olarak bir takım şeyler göndermişti. Bunlar arasında Hz. Hatice'nin
düğün hediyesi olarak kızına verdiği bir gerdanlıkta vardı. Rasûlüilah (s.a.v.) gerdanlığı görünce
kalbine rikkat gelerek, ashabına, "Eğer onun esirini onun hatırına bağışlayıp da malını geri
göndermeyi uygun görürseniz böyle yapabilirsiniz" buyurmuş, ashab da öyle yapıp Ebû'l Âs'ı
serbest bıraktı. Lakin Rasûlüllah (s.a.v.) Ebu'l Âs'dan, gizlice Zeyneb'i kendisine yollayacağına dair
söz aldı.
İbni İshâk bu konuda şunları anlatır:
- Rasûlüllah (s.a.v.), Zeyd b. Harise ile Ensardan bir başkasını Zeynebi getirmeleri için yola çıkarıp,
"Zeyneb yanınıza gelinceye kadar Ye'cec694[456] denen vadide bekleyin" buyurmuştu. Bu hadise Bedir
harbinden bir ay sonra idi. Ebû'l As, Kureyş'in mal, güven ve ticaret yönünden hatın sayılır
kişilerinden biriydi. İslâm dini onunla Zeyneb'in arasını ayırmış olmasına rağmen, Nebî (s.a.v.)
onları ayırmaya hala kadir olamamıştı.695[457]
693[455] Buharı Hudud 86/17'de verir. Beyhakî 4/88'de bundan sonra şu ilaveli rivayeti Ebûz Zübeyr aracılığıyla Câbir'den şöyle nakleder: "Efendimiz bunların
yaptığını duyunca: Allah'ım! Yolları onlara gösterme, onlara devenin sıkmasından daha dar getir" diye beddua etti. Onlar yolları şaşırıp gidenler onlara çabucak
ulaştı......
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/512-514
694[456] Ye'cec Mekke'ye sekiz mil uzakta bir yerdir. Mucemü'l Bİldan 5/424.
695[457] İbni Hişâm Sîre 3/58.
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Abdullah b. Ebî Bekr b. Hazm bu konuda şunları anlattı:
- Ebû'l As, ticaret için Şam diyarına gitti. Kendisi çok güvenilen biriydi. Beraberinde Kureyş'e ait mallar da vardı. Dönüşte Rasûlüllah (s.a.v.)'ın müfrezesine rastlayınca korkup kaçtı. Onlarda kervanı alıp yükleriyle beraber Rasûlüllah (s.a.v.)'ın yanına getirdiler. O da bunları onlara taksim ediverdi. Ebû'l Âs da, gelip Zeyneb (r.a.)'in yanına girerek sığınma istedi. Üstelik Rasûlüllah'a gidip kendine ait malların iadesini de istedi.
Rasûlüllah (s.a.v.) bu müfrezeyi çağırdı ve onlara, "Sizinde bildiğiniz gibi bu adam bizden biri sayılır. Siz ona ve yanında bulunan diğer kimselere ait malları ele geçirmiş bulunuyorsunuz. Bu bir ganimet malıdır. Sahibine geri vermeyi uygun görürseniz verebilirsiniz. Yok istemezseniz işte siz hakkınızı almış durumdasınız" buyurdu.
Ashab da: "Almayız, üstelik aldığımızı ona geri veririz" deyip Vallahi ele geçirdikleri herşeyi geri verdiler. Hatta ufacık su kırbasını, eski tuluğu bile, hatta ipi bile getirdiler. Ebû'l Âs bunları aldı ve Medine'den ayrılıp Mekke'ye vardı. İnsanlara eşyalarım geri verdi. Yanında emanet kalmayınca onlara:
- Ey Kureyş topluluğu! "Bende hiç birinizin bir şeyi kaldımı?" dedi. Onlar da, "Allah seni hayırla mükafatlandırsın kalmadı" dediler. Vallahi yanınıza gelmeden önce beni İslâm'a girmekten alako-yabilecek hiçbir şey yoktu, sadece benim, "sizin malınızı aşırmak için Müslüman olduğumu sanma" korkum vardı da onun için geldim. Şimdi ben, "şehadet ederim ki Allah'dan başka ilah yoktur ve Muhammed onun kulu ve Rasûlü'dür" diyerek şehadet getirdi.696[458]
Mûsa b, Ukbe ise, tarihinde Ebû'l Âs'ın bahsi geçen bu mallarına Ebû'l Basîr'in bu tarihten daha sonra El-Hedene denen yerde el koyduğunu anlatır.697[459]
İbni Nümeyr, İsmail b. Ebî Hâlid aracılığıyla Şa'bî'den naklediyor:
- Ebû'l Âs, Şam'dan yanında müşriklere ait büyük bir mal kerva-nıyla geldi. Hanımı Zeyneb (r.a.), Müslüman olup hicret etmişti. Kendisine, "Müslüman olsan da şu getirdiğin malları böylece geri alsan olmaz mı?" denilince Ebû'l Âs, "bana emanet edilen şeylere ihanet ederek, İslama girişim ne çirkin birşey olur" dedi. Hanımı Zeyneb (r.a.) ise Ebu'l Âs'ın varıp hak sahihlerine mallarını geri verdikten sonra Medine'ye döneceğine garanti verdi. O da geri gelerek Müslüman oldu. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz onların arasını ayırmadı.698[460]
îbnü Lehî'a, Musa b. Cübeyr el-Ensârî -Irak b. Malik- Ebû Bekr b. Abdirrahman isnadıyla Ümmü Seleme'den şöyle nakleder:
- Kocası Ebû'İ Âs, eşi olan Rasûlüllah'm kızı Zeyneb'e, "babandan bana can güvenliği alıver" diye haber salmıştı. Zeyneb de, Efendimiz sabah namazındayken başım hücresinin mescide bakan
696[458] İbni Hişâm 3/69, 70.
697[459] Musa b. Ukbe'nin bu eseri hala tam olarak mevcut değilse de Beyhakî Merhum onu ve İbni İshâk'ı Delâİl'inde yaşatmıştır.
698[460] Ebû Dâvud 2240; Tirmizî 1143.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...