TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 18. BÖLÜM)
konuda destek oldunuz.
Halbuki, Kureyşle Gatafan'ın malları, hanımları ve yurtları başka yerde. Onlar asla sizin gibi değil. Eğer bir fırsat olursa hemen onu ele geçirecekler. Aksi olursa kaçıp memleketlerine gidecekler ve sizinle Muhammed'in arasına kendi ülkenizde bu harbi bırakacaklar. O zaman Muhammed sizinle baş başa kalınca sizin gücünüz ona yetmiyecek. Bana kalırsa siz bu Kureyş, Gatafan ve diğerleri ile birlikte, "onların eşrafından bazılarını rehin alarak, elinizde onların da Muhammed'den kurtuluncaya kadar, sizinle birlikte savaşacağını garanti altına almadan, sakın savaşa girmeyin" dedi. Bunu duyan Kureyza Yahudileri, "sen gerçekten önemli bir hususa işaret ettin" dediler.
Sonra Nüaym oradan ayrılıp Kureyşlilerin olduğu yere gelip Ebû Süfyan ve beraberindekilere: "Siz benim sizinle olan dostluğumu, Muhammed'le olan ayrılığımızı biliyorsunuz. Bana bir takım haberler ulaştı ki, size nasihat olsun diye, bu duyduklarımı size ulaştırmak benim üzerime düşen bir vazife olarak görüyorum, ama bunu benden duyduğunuzu gizlemelisiniz" dedi. Onlar da, "gizleriz" dediler. Nuaym:
- "Bilesiniz ki, Yahudi gurubu kendileriyle Muhammed arasındaki anlaşmayı bozduklarına pişman oldular. Muhammed'e haber salarak, "biz yaptığımıza pişman olduk. Şimdi şu iki büyük kabile olan Kureyş ve Gatafan'ın eşrafından bir takım kimseleri alıp size teslim etsek ve siz de onların boyunlarını vursanız, acaba seni tekrar sulh yapmaya razı edebilirmiyiz, sonrada müşriklerin geri kalanlarının kökünü kazıyıncaya kadar seninle birlik olsak olmazmı?" dediler. Muhammed'de onlara "olur" diye haber salmış. Eğer Yahudiler size, rehin almak için adam yollarlarsa sakın bunu kabul etmeyin" dedi. Nuaym sonra ayrılıp Gatafan'a geldi ve onlara:
- Ey Gatafan topluluğu! Siz benim aslım ve kabilemsiniz. Bana insanların en sevimli olanısınız. Sizin, beni yalancılıkla itham ettiğinizi hiç görmedim, deyince, "doğru söylüyorsun sen bizim katımızda hiç bir şekilde itham edilmiş değilsin" dediler. Nuaym onlara da, "ama bunu benden duyduğunuzu saklayın" dedi. Onlar da, "öyle yaparız" dediler. Bunun üzerine Nuaym da onlara aynen Kureyş'e söylediklerini söyleyip, onları bazı bazı şeylerden sakındırdı.
Şevval ayının ilk cumartesi girdiğinde, Ebû Süfyan ile Gatafan liderlerinin İkrime b. Ebî Cehl'i, Kureyş ve Gatafanhlardan oluşan bir gurubun başında, Kureyza oğullarına göndermesi de Allah'ın Peygam-berine yapmış olduğu bir yardım idi.
Bunlar Kureyzaİılara: "Biz burada kendi yurdumuzda oturduğumuz yok. Helak olmadık ne deve kaldı, ne de at (ne ayakkabı nede tırnak kaldı)515[49] Haydin çarpışmaya siz de katılın da, şu Muhammed'den bir kurtulalım" dediler.
Yahudiler de bu gelenlere; "Bu gün günlerden cumartesidir. Biz bu tatil günümüzde asla birşey yapmayız. (Kimimiz bu günde bazı işler yaptı da, başına sizinde bildiğiniz şeyler geldi.) Bununla beraber siz kendi adamlarınızdan bir kısmını Muhammed'den kurtuluncaya kadar güvence için bize rehin olarak vermedikçe biz sizlerle birlikte asla savaşa katılmayacağız. Zîra harb size dişini dokundurursa, kendi ülkenize geri dönerek, bizi bu adamla kendi ülkemizde başbaşa
515[49] "Beyhakî rivayetinde "Hifâf' yerine "Kürâ1" yazılıdır ki deve anlamına gelire. Belki o daha sağlam bir zabt olabilir. Delâil 3/447.
bırakacağımzdan korkuyoruz. Bizim de Muhammed ile çarpışmaya gücümüz yetmez" dediler.
Elçiler onların bu dediklerini alıp geri geldiklerinde, Kureyşlilerle Gatafanlılar: "Vallahi Nuaym b. Mes'ud size bu konuda doğru söylemiş" diyerek Kureyza oğullarına: "Vallahi biz adamlarımızdan hiç birini size veremeyiz. Çarpışmaya varsanız, haydi gelin ve savaşa katılın" diye haber saldılar.
Bu haber kendilerine ulaşınca Kureyza oğulları da: "Gördünüzmü, Nuaym'ın size anlattığı doğru imiş. Bunlar bizim sadece kendi taraflarında savaşmamızı istiyorlar. Eğer bir fırsat bulurlarsa onu değerlendirecekler. Yok aksi olursa ülkelerine kaçacaklar." deyip Kureyşlilerle Gatafanlılara: "Vallahi bize rahin vermediğiniz süre sizinle beraber savaşa katılmayacağız" dediler. Onlarda bunu reddetti.
Allah da aralarını bozdu. (Allah onlara soğuk bir kış gecesi müthiş bir rüzgar gönderdi de bu yel onların tencerelerinin altını üstüne getirip çadırlarını söküp attı.
Onların başına gelen bu belaların haberi Peygamberimize ulaşınca, Huzeyfe b. Yeman'ı çağırtıp, bu gece müşrik topluluğunun ne yaptığını teftiş için onlara yolladı.516[50]
İbni İshâk derki:
Bana Yezîd b. Ebî Ziyad, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'nin şöyle dediğini anlattı: Küfe halkından bir adam Huzeyfe b. Yemân (r.a.)'a:
- Siz Rasûlüllah (s.a.v.)'ı görüp onunla arkadaşlık ettiniz mi?" dedi. O da, "Evet ey kardeşimin oğlu!" deyince adam, "Peki ona nasıl davranırdınız?" diye sordu. Huzeyfe, "Vallahi gücümüzün yettiği kadar davranırdık" deyince adam: "Vallahi eğer biz Peygamber (s.a.v.)'e yetişebilmiş olsaydık kesinlikle onu yerde yürümeye bırakmaz ve onu omuzumuza alırdık" dedi. Bunun üzerine Huzeyfe ona dediki:
- "Dinle kardeşim oğlu! Vallahi ben ashab ile beraber kendimizi, Hendek harbinde Rasûlüllahla beraber olduğumuz anı şu an gibi görüp duruyorum. Efendimiz gecenin bir geç saatinde namazını kılıp sonra bize dönerek "İçinizden kalkıp şu müşriklerin - şu anda- ne yaptıklarını teftiş edip sonra bu haberle geriye dönen kimseye Cennette benimle arkadaş yapması için Allah'a yalvaracağım" buyurdu. Rasûlüllah gidecek kimsenin, bu sözüyle geri dönmesini de şart koşmuş oluyordu. Korkunun dehşeti, açlığın tahammülsüzlüğü ve soğuğun şiddetinden dolayı kimse yerinden kalkmadı. (Hiç kimse ayağa kalkmayınca Rasûlüllah yine bir mikdar namaz kılıp sonra bize döndü ve aynı sözünü söyledi. Yine bizden kalkan olmadı. Sonra biraz daha namaz kılıp bize döndü ve aynı sözlerini tekrarladı.)517[51] Hiç kimse kalkmayınca Efendimiz beni çağırdı. Beni adımla çağırınca artık
516[50] İbni Hişâm 3/262, 265; Taberî 2/96, 97; Beyhakî Delâil 3/446,447; Vakidî Meğazî
Beyhakî burada (3/447) İbni İshâk'tan Yezîd b. Rûman - Urve isnadıyla Hz. Âİşe (r.a.)'nin şöyle anlattığını nakleder:
- Nuaym b. Mes'ud, müthiş jurnalci bir adamdı Rasûlüllah onu çağırıp: "Yahudiler bana "Eğer Kureyş ve Gatafanhlardan bir kısım ayanlarını rehin alıp sana vermemiz ve senin onları katletmen bizden razı olmanı temin edecekse biz bu isteğini yapacağız" diye haber saldılar" dedi. Nuaym da gidip bu durumu müşriklere bildirdi. Nuaym onlara gitmek üzere oradan ayrıldığında Nebî (s.a.v.) "Harp hiledir" buyurdu. Aynı Hadiseyi İbni Ebî Şeybe 14/417 de Yezîd b. Harun -Hammad b. Seleme- Hişâm b. Urve isnadıyla Hz. Âişe'nİn yeğeni Urve'den nakleder. Sadece Nuaym adını Mes'ud diye verir ve "Harp hiledir" kısmını da söylemez. Ancak 4/424 te yine Urve'nin Rasûlüllah Kureyza günü "Harp hiledir" dediğini nakleder.
517[51] Parantez arası Taberî rivayetinden ilavedir.
benim kalkmaktan başka yapabileceğim birşey yoktu. Efendimiz:
"Ya Huzeyfe! Git ve onların arasına gir, ne yaptıklarını kontrol et. Ama sakın hiçbir hareket yapma bize öylece geri gel" buyurdu. Bende gidip müşriklerin arasına daldım. Ne göreyim bir yandan kasırga bir yandan Allah'ın göremediğimiz ordusu onlara yapacağını yapıyor. Ne tencere, ne ateş, ne bina, yel hepsini dağıtıyordu.
Ebû Süfyan ayağa kalkıp: "Ey Kureyşliler! Vallahi siz hiçde eğleşebileceğiniz bir mekanda değilsiniz: Görüyorsunuz develer ve atlar hep helak oldu. Kureyza oğulları ile aramıza ayrılık girdi ve onlardan bize hiç hoşlanmadığımız şu rehin haberi geldi. Gördüğünüz gibi rüzgar şiddetine uğradık, ne tencerede güven bırakıyor, ne ateşimizi yaktırıyor ne de çadırımızı koyuyor. Haydin bir an evvel buradan gidelim, ben gidiyorum" dedi.
Sonra da bağlı duran devesine gidip, üzerine bindi ve kalkması için devesine vurdu. Deve üç kere onunla beraber sıçradı. Vallahi devesinin bağını çözerken ayakta idi. Eğer Rasûlüllah'ın "Bana gelinceye kadar hiç bir şey yapmayacaksın" talimatı olmayıp ta dileseydim, Kesinlikle onu okla öldürebilirdim.
Sonra Rasûl-ü ekrem'in yanma döndüm. Rasûlüllah hanımlarından birine ait üzeri resimli yün bir elbise içinde namaz kılıyordu. (İbni Hişâm bu "Müreccel, resimli" kelimesini "Yemen elbise motivi" çeşidinden bir tür, diye izah eder.)518[52] Rasûlüllah beni görünce ayaklarının yanına kadar getirdi ve üzerindeki elbisenin bir ucunu üzerine attı. Sonra rüku ve secde yaptı. Bende hala elbisede idim.
Rasûlüllah selam verince, bende kendisine anlattım. Gatafan kabilesi, Kureyş'in gece gittiğini duyunca alel acele toplanıp yurtlarına doğru yola koyuldular, (Sabah olunca Nebî (s.a.v.) de Müslümanlarla beraber Hendek'ten Medine'ye avdet etti ve silahını bıraktı.)519[53] İşte Allah (c.c.) bu hadiseye Kur'an'da; (Ahzab sûresi âyet; 25)
"Allah kâfir olanları, hiç bir hayırs elde edemeden geri çevirdi. Allah mü'minlere (kafirleri rüzgarla defederek) harbe yetmiştir. Allah kuvvetli ve üstündür" âyeti ile belirtmiştir.
Buraya kadar anlattığımız bu hadiselerin hepsi Bekkâî'nin Muhammed b. İshak'tan yaptığı rivayettir.
Yûnus b. Bükeyr de Hişam b. Sa'd aracılığıyla Zeyd b. Eslem'den bu konuda şunu nakleder:
518[52] îbni Hişâm 3/266.
519[53] İbni Hişâm 3/265, 266; Taberî 2/97, 98; Beyhakî Delâil 3/449, 455 arasında Huzeyfe'nin bu hadisesini
1- Yezîd b. Şerik et-Teymî
2- Bilal el-Absî,
3- Abdülazîz (Huzeyfenin üç yeğeni
4- Muhammed b. Müslim b. Vara
5- Ömer (r.a-)'in kölesi Zeyd b. Eslem'den ayrı ayrı rivayetlerle verirsede İbni îshâk'm bu Muhammed b. Ka'b haberini almaz. Yezîd b. Şerik'in haberini Müslim Cihad da 99 no ile verirken Bilal el-Absî'nin kendisini Hâkim Müstedrek'te (3/(31) verip sahih sayar ve Zehebî de ona doğrular.
Adamın biri Huzeyfe'ye, "Yâ Huzeyfe! Biz sizi Allah'a şikayet ediyoruz. Siz Peygamberle arkadaşlık yaptınız ve onun vaktine yetiştiniz, halbuki biz o vakte yetişemedik. [Siz Onu gördünüz, biz ise Onu göremedik" diye tarizde bulundu. Huzeyfe bunu duyunca ona: "Biz, sizin onu görmeden ona olan imanınızı Allah'a şikayet ederiz. Vallahi ey kardeşim oğlu! Bilmem sen Rasûlüllah dönemine yetişseydin nasıl olurdun. Ben yağışlı soğuk bir gece olan Hendek harbi gecesinde Rasûlüllahla beraber olduğumuzu görür gibi hatırlıyorum. Ebû Süfyan ile arkadaşları oradaki meydana kamp kurmuşlardı. Rasûlülîah (s.a.v.):
- "Gidip müşrikler hakkında bize bilgi getiren kimseyi Allah cennetine sokacak, gidip onlardan bilgi getireni Allah, kıyamette İbrahim
Peygambere arkadaş yapacak" buyurdu. Lakin Vallahi bizden hiç ayağa kalkan olmadı. Efendimiz yine: "Gidip bize onların haberini getiren kimseyi Allah kıyamet günü benim arkadaşım yapacak" buyurdu. Ama vallahi kimse kalkmadı.
Ebû Bekir, "Yâ Rasûlellah bu işe Huzeyfe'yi yolla" deyince ben; "Vallahi benden başkasını" dedim. Allah Rasûlü, "Ey Huzeyfe!" deyince "Lebbeyk! anam babam sana kurban olsun" dedim. Efendimiz "sen gidiyormusun?" buyurdu.)520[54] Hadisin gerisini Zeyd b. Eşlem, aynen Muhammed b. Ka'b gibi haber veriyor. Sonunda ise; "Ben Ebû Süryan'ın bağlı hayvana binip sürmeye çalıştığını...., anlatmaya başlayınca, Efendimiz gülmeye başladı, öyleki ben dişlerine bakmaya başlamıştım.521[55]
Hendek Harbinin Yapılış Tarihi
Musa b. Ukbe, İbni Şihab-i Zührî'nin şöyle dediğim anlatıyor:
- Rasûlüllah hicri ikinci senenin Ramazan ayında Bedirde savaştı. Ardından üçüncü yılın Şevval ayında da Uhut'ta savaştı. Sonra da, Hendek harbini yaptı. Bu harbe Ahzab ve Beni Kureyza harbi de denir. Bu olay dördüncü yılın Şevval ayında olmuştu.522[56]
İbnü Lehî'a'nm, Ebûl Esved yoluyla naklettiği hadisinde de, Urve aynı şekilde söyleyip; "dördüncü yılda yapıldı" diye belirtirler. Hendek olayını anlatırken de, "uhut'tan iki yıl sonra idi" derler.523[57]
Şeyban'm yaptığı rivayete göre Katâ'de bu konuda şöyle der:
-Bedir harbi hicretten onsekiz ay sonra, Uhut ertesi yılın Şevval a-yında meydana geldi. Ahzab (hendek) harbi Uhut'dan iki sene sonra oldu. Bu hicretten dört yıl sonra idi."524[58]
Bu konuda (bence) kesin olan budur. Musa b. Ukbe ile Urve b. Zübeyr ise; "dördüncü sene içinde
520[54] Parantez arasındaki rivayet Beyhakî'den ilavedir. Zîra Zehebî merhum hadisi çok kısaltmış idi.
521[55] Beyhakî Delâil 3/455.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/390-411
522[56] Beyhakî 3/393.
523[57] Beyhakî 3/394.
524[58] Beyh. Delâi! 3/394.
yapıldı" derler ki, bunun yanlış anlama olduğu ortadadır. Ubeydullah b. Ömer'in, Nafi aracılığıyla
Abdullah b. Ömer (r.a.)'den naklettiği, "Uhut günü Rasûlüllah beni huzuruna getirtip baktı. Ben o
zaman ondört yaşındaydım. Bana harbe katılma müsadesi vermedi. Hendek harbi olunca yine
kendisine arz o-lundum, o zaman onbeş yaşında idim, bana katılma icazeti verdi"525[59] demesi de,
bu tür bir yanlış anlamaya benziyor.
îbni Ömer'in bu sözü "onun Uhut harbinde on dört yaşına yeni bastığı, hendekte ise onbeşini ikmal
ettiğine" hamledilir. O bu ikinci fazlalığı birinci üzerine hendek senesini yıl olarak ekliyor. Arablar
gerek tarih, gerek müddet (süre), gerekse yaş hususunda bu tür bir uygulama yaparlar. Bazen
yıldan artan küsuratı gözönüne alıp, onu sene sayarlar, Bazen de onu hiç hesaba katmazlar.
Alimlerden bir kısmı, bu hadisin zahirine bakarak, bu görüşlerini Musa b. Ukbe'nin; "Hendek savaşı
dördüncü yılın Şevval ayında yapıldı" sözleri ile de takviye ederler. Oysa bu görüş âlimlerin ekseriyetinin
görüşüne aykırı düşüyor. Hem bizzat Musa b. Ukbe ile Urve b. Zübeyr'in "Uhut ile
Hendek arasında iki yıl vardır" diye açıklamalarından sonra geriye daha ne kalır.526[60]
Hendek'te Cereyan Eden Bazı Hadiseler
Ebû îshak el-Fizârî, Humeyd et-Tavîl aracılığıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
- Rasûlüllah soğuk bir sabah Hendeğe doğru yola çıkmıştı. Muhacirlerle Ensarhlar elleri ile hendek
kazmaktaydılar. Onların, çalıştıracak köleleri yoktu. Efendimiz (s.a.v.), gelip de ashabının açlık ve
bitkinlikten ne halde olduklarını görünce:
"Allah'ım! hayat ahiret hayatıdır. Ensar ve Muhacirlere mağfiret et" buyurdu. Bunu duyan ashab-ı
kiram da:
"Biz hayatta kaldığımız müddetçe, cihat üzerine Muhammed (a.s.)'e bîat eden insanlarız" diye
karşılık veriyorlardı. Bu haberi bu şekli ile Buharı rivayet ediyor. Müslim'in de Hammad b. Seleme
aracılığıyla Sabit el-Bünânî'den bunun gibi bir rivayeti vardır.527[61]
Abdü'lvâris b. Saîd de, Abdülaziz b. Süheyb aracılığıyla Enes (r.a.)'den buna benzer bir kıssayı şöyle
nakleder: "Ensar ve Muhacir gurupları Medine etrafına hendek kazıyorlardı. Kazdıkları toprağı omuzlarında
taşıyor ve "Biz yaşadıkça îslâm üzere Muhammede sonuna kadar biat eden topluluğuz"
diyorlardı. Efendimizde onları selamlıyarak "Allah'ım ahiret hayrından başka hayır yok. Ensar ve
525[59] Buharî 64/29; Tirmizî 13/24 (h. no 1361); İbni Ebî Şeybe 12/539 ve 13/47; Said b. Mansur Sünen 2/187; Abdürrezzak, Musannef 5/311; Beyh. Delâil 3/395.
526[60] Zehebî'nin bu Öne sürdüğü tez aslında Beyhakî'nİn görüşlerinin kısaltılmasıdır. Beyhakî Delâil'de 3/396 da şöyle der:
"İşte bu ihtilafların asıl menşei şudur: Alimlerin kimileri "İslâm Tarihi'nin başlangıcı Peygamberimizin Medine'ye ayak basması ile başlar" görüşündedir. Kimileride,
"Peygamberimiz Medİneye Rabîü'l evvel ayında geldi" diyerek o aydan sonrakileri o yıla gamberimİz Medineye Rabîü'l evvel ayında geldi" diyerek o aydan
sonrakileri o yıla dahil etmeyip Hicri yılın başlangıcını Muharrem ayından başlatıyorlarki o zaman tarih ikinci yıldan itibaren başlamış oluyor. O zaman Bedir harbi
birinci yılda, Uhut ikinci yılda ikinci Bedir gazvesi üçüncü yılda Hendek'de dördüncü yılda olmuş olur."
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/411-412
527[61] Buharî Cihad 56/33 Meğazî 64/29 hadis no 4099. Müslim h. no 1788; Beyhakî Delâil 3/410, 411; Müsned 3/170, 187, 244, 278, 288, 6/289, 315; Beyhakî
Sünen-İ Kübra7/43; Taberî Müşkilü'lâsâr 4/298.
Muhacirini Mübarek kıl" diyordu.
Onlara çalışırken yemek olarak, bir çanak içinde bozulmuş yağ ile pişirilmiş arpa yemeği getirilip, O da boğazdan geçerken, yiyenleri iğrendirecek şekilde olmasına rağmen önlerine konuyordu. Haberi Buharî rivayet ediyor.528[62]
Şu'be derki: Bize Ebû İshâk eş-Şîrazî, Berâe b. Âzib (r.a.)'i şöyle derken işittiğini haber verdi:
- Rasûlüllah (s.a.v.), Hendek kazımı esnasında bizimle beraber toprak taşıyordu. Toprak onun karnının beyazlığını örtmüş o ise şöyle diyordu:
1- Allah'ım sen etmeseydin hidayete eremez, sadaka veremez ve namaz kılamazdık.
2- Üzerimize sekînet indir, düşmanla karşılaşınca ayaklarımıza sebat ver.
3- Şu topluluk üzerimize saldırdı. Eğer fitne istiyorlarsa reddediyoruz. Efendimiz; "reddediyoruz, reddediyoruz" derken sesini yükseltiyordu.529[63]
Yine Buharî bu haberi ayrı bir yolla (Ahmed b. Osman - Şüreyh b. Mesleme- İbrahim b. Yusuf- Babası Yusuf- Ebû İshâk eş-Şirazî Berâe (r.a.) nakleder (orada "Efendimiz toprak taşırken karnının derisi öyle toz bulandı ki -çok kılı olmasına rağmen biz orayı göremez hale geldik. Efendimizi o zaman, Abdullah b. Ravaha'ya ait olan bir recezi söylerken duydum" ifadesinden sonra şiiri verir ve sonunda "sonra recez'in son beytinde sesini uzatırdı" ifadesi yer alır.530[64]
Abdü'l Vahit b. Eymen el-Mahzumî babasından Cabir (r.a.)'i şöyle derken duyduğunu söyler:
- Hendek harbinde biz hendek kazıyorduk. Birden büyükçe bir kaya parçası çıktı. "Yâ Rasûİellah! kazıda bir kaya kütlesi ortaya çıktı" dedik. Efendimiz üzerine su serpin" buyurdu ve sonra bizzat kalkıp oraya geldi. Açlıktan karnına taş bağlanıp sarılmıştı. Balyozu veya külüngü eline alıp, üçkere "bismillah" çekip ardından ona balyozu vurdu. Kaya sanki akıp giden kum haline geldi. Ben Efendimize, "Yâ Rasûİellah! Eve gitmeme izin versen" dedim o da izin verdi. Ben eve varıp hanıma: "Yanında yiyecek birşey varmı?" diye sordum......
Buharî hadisin geri kısmını aynen yukarda naklettiğimiz îbni İshâk'ın Meğazî'deki haberi gibi anlatıyor.531[65]
Hevze b. Halîfe anlatıyor: Bize Avf el-A'râbî, Meymûn b. Üstâz ez-Zehrânî aracılığıyla Berâe b. Âzib (r.a.)'in şöyle dediğini anlattı:
- Rasûlüllah (s.a.v.) bize, Hendek kazmayı emrettiği vakit, hendeğin bir yerine gelince, koskocaman hemde asla kazmanın geçmeyeceği sert bir kayaya rast gelindi. Durumu Rasûlüllah'a bildirdiler. Efendimiz kayayı görünce hemen kazmayı aldı ve Bismillah diyerek bir darbe indirdiki kayanın üçte
528[62] Buharî Meğazî 64/29 hadis no 4100; Beyhakî Dclâil 3/412. Zehebî kısalttığı için biz Buharî metnini esas aldık.
529[63] Buharî Megazî 64/29; Cihad 96/34.
530[64] Buharî Meğazî 64/29; Beyhakî Deİâil 3/414 Tercemeler Buharî metnine giredir.
531[65] Buharî 64/29; Beyhakî 3/416, 4!7. Beyhakî'nin rivayetindeki bazı lafızlar Buharî'den farklı ve metin daha uzun.
biri parçalandı. Efendimiz:
ekber, bana Şam'ın anahtarları verildi. Vallahi ben onun kızıl saraylarını görüyorum İnşallah” deyip, bir darbe daha ayaprak tekrara üçte birini parçaladı.
“Allahû ĞEkrer! Bana İran’ın anahtarları verildi. Vallahi ben şimdi Medayin şehrindeki beyaz sarayı görüyorum” buyurdu. Sonra üçüncü darbeyi de indirip, kalan kayayıda parçaladı ve “Allahü Ekber, buna Yemen’in anahtarları verildi, Vallahi ben şu anda bu durduğu yerden San’a şehrinin kapılarını görüyorum” buyurdu.532[66]
Süfyân’ı Servi derki: Bize Muhammed b. Münkedir. Cabir (r.a.) işittiğini anltatı. Hendek günü Rasûüllah (s.a.v.):
Müşriklerden bize kim haber alıp gelecek? Diye sordu: Zübeyr (r.a.) “ben” dedi. Rasûlüllah tekrar “onlardan bize kim haber alıp gelecek” buyurunca Zübey yine “ben” dedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.v.); Her Peygamberin bir havarisi vardır, benim havarim de Zübeyr’dir” buyurdu. Bu hadisi Buharî rivayet ediyor.533[67]
Atıyyete’l-Avfi’nin torunu Hüseyin b. Hasen derki: Bana baam Hasen, deedm Atiye aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)’dan şu ayetlerle ilgili olarak şu izahları yaptığını anlattı.
“Ey îman edenler! Allah’ın size olan in’amını hatırlayın; hani size (düşman) orduları gelmiş, bizde onların üzerine rüzgar ve (gözünüzle) göremediğiniz ordular göndermiştik” (Ahzab âyet; 9) İbni Abbas “bu hadise Ahzab (Hendek) harbinde Ebû Süfyan’ın ordularla geldiği günde olmuştur” der.
Yine İbni Abas:
“O münafıklardan bir kısmı ( o vaki) Peygamberden izin isteyerek evleri açık (girilebilir) olmadığı halde “evlerimiz apaçık (ortada) kaldı diyorlar. Böylece sadece harpten kaçmak istiyorlar” (Ahzab; 13) âyetindeki sözü söyleyenlerin Hârise oğulları olup “evler açık” yani “evlerimizi bekleyecek kimse yok, bomboş hırsızların gelip soymasından korkarız” demek istediklerini söylüyor. Yine “Düşman guruplarını gördüklernde “İşte Allah ve Rasûlünün bize va’d ettiği (sıkıntıdan sonra gelecek zafer) budur. Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir” dediler. Ve bu onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı” (Ahzab âyet; 22) âyetinde şu izahı yapar:
Evet Allah (cc) mü’minlere, daha önce inen Bakara Sûresinde (âyet; 214) bu zaferi şöyle haber vermişti.
"Yoksa siz, sizden önceki geçen (imanlı topluluk) lerin aynı vaziyeti sizinde başınızdan geçmeden -hemencecik- Cennete girivereceğinizi mi sandınız; onlara öyle fakirlik, öyle sıkıntı çatmış, öyle sarsılmışlardı ki, sonunda -başlarındaki- Peygamber ve onunla beraber iman edenler; "Allah'ın yardımı ne zaman (gelecek) demelerine ramak kalmışdı. İyi anlayın ki, Allah'ın yardımı yakındır."
532[66] İbni Ebî Şeybe Musannef 14/422; Ebû Nuaym Delâil hadis 430; Beyhakî Delâil 14/422; Hatib-i Begded^ğ 17131, 4/131. bu rivayetteki ravi Meymunu İbni Hibban haricinde sika sayan yok. Diğer ricaline gelince Hevic b. Halife’yi İmam Ahmed “Saduk olmasını umarım, ama hadisleri dört dörtlük değildi derken, Yahya b. Maîn “zayıf” Nesaî “bir sakıncası yok derken Ebû Hatem’de “Saduk”dan Avf el-A’rabiyi de Nesaî ^Sika^derken çoğu ona hücum ederler. Mesela İbnü41 Mübarek, Ca’fer b. Süleymân’a: “Sen İbni Avn, Eyyub ve Yunus’a görmüş adamken nasıl odluda onların meslisine değilde Avf’ın meclisine gittin. Vallah Avf bir bid’at buldumu onunula yetinmez ikincisinide alırdı. O hem kaderî hemde xiî mezhebindendir^demişti. Görüldüğü gibi isnadı pek parlak görülmüyor.
533[67] Buhari 64729, Cihad 40, 41, 135; Fazâilü-s-Sahabe 13; Müslim Fazailüs-Sahabe 2415; Müsned 1789, 102, 103, 37207, 214, 228, 265,; Tirmizî 3744; İbni Ebî Asım 2/610, 611; Hakim 3/362;Bey. S. Kübra 6/368, 97148: Selb Delâil 37431; Humeydî 1231; Taberanî 1783; Ebû Nüaym Hilye 4/186; İbni Mace 122; İbni Ebî Şeybe 12/93; Ebû Ya’la 4/2082; Ebû Hanife Müsned 371; İbni Sa’d 2/25, 3/105.
İşte Hendek'te düşman guruplariyla yüz yüze nöbetleşmeye başladıklarında, Mü'minler bu âyeti bu
şekilde yorumlayarak, düşmanla karşı karşıya olmaları onların iman ve teslimiyetini artırmıştı.534[68]
Hammad b. Seleme anlatıyor: Bize Haccâc b. Erta1, Hakem-Miksem isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'ın
şöyle anlattığını haber verdi.
- Hendek harbinde müşriklerden biri öldürülmüştü. Müşrikler peygambere; "Onun cesedini bize
yolla da, on iki bin (dirhem) verelim" diye haber saldılar. Rasûlüllah (s.a.v.) bunu duyunca:
"Onun ne kendisinde ne de cesedinde hayır var" buyurdu.535[69]
El-Esmaî anlatıyor: Abdürrahman b. Ebiz-Zinâd derki: "Zübeyr b. el-Avvâm (r.a.), hendek harbinde
müşriklerden Osman b. Abdullah b. el-Muğire'nin miğferine kılıçla vurup başından bindiği hayvanın
semer kaşına kadar kesti. Bunu görenler ona, "yahu ne keskin ne iyi kılıcın var" deyince bu söze
öfkelenmişti. Zîra bu işi kılıç değil kendi eli yapmıştı.536[70]
Şu'be, Hakem -Yahya b. el-Cezzâr isnadıyle Hz. Ali'den naklediyor:
- Rasûlüllah (s.a.v.) hendek günü hendeğin gediklerinden birinin üzerinde oturuyordu.
"Allah bu müşriklerin evlerini ya da karınlarını ateşle doldursun, güneş batıncaya kadar bizi meşgul
edip ikindi namazını kıldırmadılar" buyurdu.
Bu haberi Müslim rivayet etmiştir.537[71]
Yahya b. Ebî Kesir, Ebû Seleme yolu ile Câbir (r.a.)'den naklediyor: Ömer (r.a.) Hendek harbinde gün
battıktan sonra gelip Kureyş kâfirlerine sövüp saymaya başladı ve, "Yâ Rasûlellah! Nerdeyse gün
batacak, ben namazımı yetiştiremeyeceğim." deyince, Rasûlüllah (s.a.v.):
"Vallahi henüz bende kılmadım" buyurdu.
Ravî Ebû Seleme derki, Sanıyorum Cabir; "ben de Rasûlüllahla beraber Burhan vadisine indim. Nebî
(s.a.v.) namaz için abdesî aldı, bizde abdestlendik. Gün battıktan sonra önce ikindiyi sonrada akşam
namazını kıldık."
Bu hadisi Buharı ve Müslim Hişâm ed-Destuvâî'den naklettiler.538[72] Cerir, -A'meş, İbrahim et-Teymî-
534[68] Beyhakî Delâil 3/434, 435. Taberİ Tefsirinde bunları her âyetin yerinde ayrı ayrı alır. Zannederim Beyhakî hepsini bir rivayet gibi verince Zehebî de oradan
nakletmiş.
535[69] Bu hadisi Tirmizî Cihad, Bâb "Lha tüfadî CîfetÜ'l Esîr" de Süfyan -îbni Ebî Leyla- Hakem- Miksem - İbni Abbas senedi ile 1715 no ile sevkeder. Lakın metin
"Müşrikler, ölen bir müşriğîn cesedini satınalmak istediler. Rasûlüllah bunu kabul etmedi" şeklinde olup bunu garib sayar. Beyhâki S. Kübra 9/133; Delâil 3/440.
Bu rivayeti destekleyen ikinci bir rivayeti İmam Ahmed Müsnedinde 1/248 aynı isnadla
"ölülerini geri verin, zîra o Ölünün cifeside diyeti de pistir" buyurup para almadı. Şeklindedir. Aynı rivayeti îbni Ebî Şeybe Müsannefinde EbÛ Eyyûb es-Sahtiyanî
yolu ile İkrİme'den munkati bir isnadla verir 14/423 ve bu kâfirin Nevfe! ya da İbnü Nevfel olduğunu söyler. Keza Said b. Mansur da süneninde bu rivayete 2/278
de Serik'ten nakleder. Vakidî ise bu haberi Süfyan yolu ile verir.
536[70] Beyhakî Delâil 3/437 de "Nevfel'in düello isteğine Zübeyr (r.a.)'ın çıkıp ona kılıcı indirince ikiye biçtiğini anlatır.
537[71] Müslim Mesacid 628; Buharî Meğazî 64/29; Nesaî 1/236; Müsned 1/113, 122; Tahavî Şerhümeâniü'Iâsar 1/321; Abdürrezzak 2192; îbni Ebî Şeybe 2/503;
Ebû Avâne 1/355; Ebû Avane 1/355; İbni Huzeyme 1337; Beyhakî 1/460, 2/220; Taberanî 11/384; Taberî Tefsir 2/344; Beyhakî Delâil 3/444; İbni Hibban
(Mevarid) 270; Taberanî 12/26 Ebû NüaymHilye 10/24.
538[72] Buharı Mevakît 9/36; Megazî 64/29; Müslim 629; Beyhakî Delâil 3/444; Ebû Avane 1/357.
isnadı ile babası Yezîd b. Şerik et-Teymî'nin şöyle dediğini rivayet eder:
- Huzeyfe (r.a.)'nin yanındaydık. Adamın biri ona, "Eğer ben Peygambere yetişseydim onunla beraber çarpışır ve çarpışmayı tam yapardım" dedi (yani siz tam yapamadınız demek istedi.) Huzeyfe ona; "Sen öyle yapacaktın ha? Ben Ahzab gecesi Efendimizle idim. Müthiş bir fırtına ve soğuğa tutulmuştuk. Rasûlüllah "şu kâfirlerin ne yaptığı haberini getirebilen yokmu, Allah onu kıyamette benimle birlikte yapacak" buyurdu" Biz sustuk. Hiç cevap verenimiz olmadı. Sonra "Müşriklerden haber alıp gelecek yokmu? Allah onu kıyamette benimle birlikte yapacak" buyurdu. Biz yine susup hiç birimiz cevap vermedi. Sonra "Müşriklerden haber alıp gelecek kimse yokmu? Allah kıyamet günü onu benimle beraber yapacak" buyurunca, yine susup cevap verenimiz olmadı.
Efendimiz "Kalk yâ Huzeyfe! Onların haberini al gel!" diye adımla çağırınca itirazıma hiç mahal kalmamıştı. Bana "Kalk git ve haberlerini getir. Sakın -Yakalanıpta- onları korkutup üzerimize salma" buyurdu. Efendimizin yanından ayrılıp yola düşünce soğuk falan kalmamış, sanki hamamda gidiyormuşum gibi olmuştum.
Müşriklerin olduğu yere vardığımda, Ebû Süfyan'ı ateşe sırtım verip ısınırken gördüm. Yayın ortasına bir ok koyup onu atmak istedim ama, Efendimizin "onları ürkütme" sözü hatırıma geldi. Eğer atsaydım kesinlikle onu vururdum. Sonra geriye dönerken sanki yine hamamda gibiydim.
Geriye gelipte haberi verdiğim zaman tekrar üşümeye başladım. Rasûlüllah (s.a.v.) namazlarını üzerinde kıldığı ve -soğuk sebebiyle-üstüne örtmüş olduğu abasının bir ucunu da bana örttü. Sabah oluncaya kadar öylece uyumuşum. Sabah namazı vakti girince Efendimiz: pi
"Kalk uykucu" buyurdu. Hadisi Müslim naklediyor.539[73]
Ebû Nüaym Fazl b. Dükîn anlatıyor: Bize Yusuf b. Abdullah b. Ebî Bürde -Musa b. Ebî'l Muhtar- Bilâl el-Absî isnadıyla Huzeyfe (r.a.)'den şöyle dediğini rivayet ediyor: Hendek gecesi insanlar Efen-dimizin çevresinden dağıldı. Beraberinde sadece oniki kişi kaldı. Rasûlüllah yanıma geldiğinde ben soğuktan diz çökmüş haldeydim. Bana "haydi şu gurupların kamplarına git ve durumlarına bak" buyurunca ben: "Seni Hak ile gönderen Allah'a yemin ederimki, ben soğuktan dolayı değil senden haya ettiğim için kalktım" deyince bana;
"Haydi Yemân oğlu! Sen bana geri gelene kadar ne soğuk nede sıcak sana bir zararı olmaz" buyurdu.
Ben de onların kamplarına vardım. Ebû Süryani, etrafında ileri gelen adamlarıyla beraber ateş yakarken buldum. Guruplar etrafından dağılmıştı. Onların yanına oturunca Ebû Süfyan, aralarına yabancı birinin girdiğini hissetti ve: "Hepiniz yanındaki arkadaşının elini tutsun" dedi. Hemen elimi sağımdakine uzatıp elini tuttum. Sonra da solumdakinin elini tuttum.
İçlerinde biraz durup sonra Efendimize geldim ki, o ayakta namaz kılıyordu. Bana eliyle "yaklaş" işareti yaptı. Yaklaştım. Yine "yaklaş" işareti yapınca iyice yaklaştım. Namaz kılarken, üzerinde bulunan elbisenin ucunu üzerime sarkıttı. Namazı bitirince "ne haber?" buyurdu. "İnsanlar Ebû
539[73] Müslim Cihad 1788, Beyhakî s. Kübra 9/119; Bey. Delâil 3/450; İbni Ebî Asım Sünneh 2/6! 1; Müsned 3/314; EbûNüaym Hilye 1/354.
Süfyan'ın etrafını terketmiş" sadece ufak bir gurubun arasında ateş yakmakla meşgul. Allah bize
yağdırdığı soğuktan ona da yağdırmış. Ama biz Allah'tan onun ummadığı şeyleri umuyoruz"
dedim.540[74]
İkrime b. Ammâr, Muhammed b. Ubeyd el-Hanefî aracılığıyla Huzeyfe'nin kardeşi oğlu Abdü'I
Aziz'den şöyle naklediyor:
- Huzeyfe (r.a.) katıldığı harpleri anlatmış idi. Yanında oturanlar: "Ama, vallahi biz o savaşlarda
bulunsaydik, kesinlikle şöyle şöyle işler yapardık" dediler. Huzeyfe de onlara, "siz böyle -düşmanla
karşılaşma- temennisi yapmayın, ben kendi halimizi Hendek gecesi gördüm" diyerek uzunca şunları
anlattı:
- Biz Saf halinde oturmuştuk. Ebû Süfyan ve orduları yukarı tarafımızda, Yahudilerde aşağı
tarafımızda idi. Çocuklarımıza birşey yaparlar korkusu içindeydik. Şimdiye kadar hiç görmediğimiz
müthiş bir karanlık ve yıldırım gibi gürleyen bir rüzgar sesi. Hiçbirimiz parmağını dahi göremiyordu.
Münafıklar "evimiz yalnız" diye izin istiyor ve her biri izin alıp sıvışıyordu. Üç yüz kişi kadar kaldık.
Rasûlüllah tek tek uğrayarak yanıma geldi. Kendimi ne düşmandan nede soğuktan koruyacak zırhım
vardı. Sadece dizimden aşağı inmeyen hanımımın bir elbisesi vardı.
Diz üstü duruyordum. "Kim?" buyuranca, "Huzeyfe!" dedi. Toprağa doğru kendimi iyice kısaltarak
kalkma korkusu için "evet Yâ Rasûlellah" dedim. "Kalk" buyurunca kalktım. Efendimiz. "Şu toplulukta
hayırlı bir şeyler oluyor, git ve haber al gel" buyurdu.
Ben, ashabın içinde soğuktan en fazla üşüyeni ve en korkak olanı idim. Yola çıkarken Efendimiz:
'ım onu önünden, arkasından, sağından ve solundan, üstünden ve altından gelecek belalardan
koru!" buyurdu. Vallahi ne soğuk ne de korku hissediyordum. Bana: "Yâ Huzeyfe bana gelene kadar
hiç bir şey yapmayacaksın" buyurdu.
Gidip kavme vardım. Daha önce Ebhu Süfyanı görmemiştim, "gidelim gidelim" diyordu. Bir ok atma
istedimsede Efendimizin sözünü hatırlayıp vazgeçtim ve aralarına girdim. Bana en yakın Benû Amir
idi. Ona gidelim deniyordu. Vallahi rüzgar sadece onların kampı içinde dönüyor ve taşları savurarak
bineklerine vuruyordu.
Sonra ayrılıp gelirken, aynı yolda yirmi kadar süvari, sarıklı bir halde bana; "sahibine, Allah
müşriklere onun namına yetti" de" dediler. Efendimizin yanına geldiğimde üstünde namaz kıldığı
bir beze sarınmış idi. Geri döner dönmez tekrar titremeye başladım. Rasûlüllah eliyle yaklaş işareti
yapınca yaklaştım da üzerime üstündekinden birazım örttü: Efendimiz bir sıkışık durum olursa
namaz kılardı. Durumu anlattım. Allah bu konudas "Ey İmanftedenler! Allah'ın size verdiği nimeti
hatırlayın ki, o vakit size ordular -saldırmaya- gelmişlerdi. Bizde onların üstünü kasırga ve
göremediğiniz ordular gönderdik" (Ahzab âyet; 9) âyeti indi.541[75]
540[74] Hâkim Müstedrek 3/310; Beyhakî Delâil 3/451.
541[75] Beyh.Delâİİ 5/452.
İsmail b. Ebî Halid, İbni Ebî Evfa (r.a.)'dan Nebî (s.a.v.)'nin müşrik guruplarına;
"Kitabı indirip, hesabı çabuk gören Allah'ım! Bu güruhları hezimete uğrat. Allah'ım onları bozup dağıt ve onları sars" diye beddua ettiğini anlatır. Hadisi Buharî ve Müslim rivayet ediyorlar.542[76]
Leys derki: Bana el-Makburî, babası aracılığıyla Ebû Hüreyre (r.a.)'dan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in
"Allah'tan başka ilah yoktur o tektir. Ordusuna izzetler verdi, kuluna yardım etti, tek başına orduları kahretti, kendisinden sonra hiç bir şey var olmadı" diye dûa ettiğini anlatıyor. Hadisi Buharı ve Müslim naklediyor.543[77]
İsrail ve diğerleri Ebû İshak eş-Şirazî aracılığıyla Süleyman b. Surad (r.a.)'dan Müşrik gurupları çekilip giderken Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in: "Artık onlar bize değil biz onlara savaşa gidecek ve üzerlerine biz yürüyeceğiz" buyurduğunu nakleder. Hadisi Buhari nakleder.544[78]
Mümtehine 8'ci Ayeti Ve Efendimizin Ümmü Habîbe'yle Evlenişi
Harice b. Mus'ab, Kelebi Ebû Salih aracılığıyla
"Olaki Allah sizin ile
düşmanlık ettiğiniz' kimseler arasına dostluk kuracaktır."
(Mümtehine Âyet; 7) Âyeti hakkında İbni Abbas (r.a.)'ın "Nebî (s.a.v.) Ebû Süfyan' kızı Ümmü Habîbe ile evlenince o "Mü'nıinlerin annesi" Muaviye de Mü'niinlerin dayısı oldu" diye yorum yaptığını rivayet eder.545[79]
Kelebî'nin de ayrıca şöyle bir rivayeti daha vardır! Lakin Kelebi â-limlerce terkediien bir kimsedir. Hem Efendimizle evlenen hanımların "Mü'miniere anne" olma keyfiyeti âlimlerimize göre sadece bu hanımlara ait bir hüküm olup bu haramdık bağı onlara kızlarına, kardeşlerine ve bacılarına sirayet etmez.546[80]
Hendek'te Şehid Olanlar
1- Abdullah b. Sehl b. Rafı1 el-Eşhelt İbni Hişâm, Onun Bedre katıldığım söylerse de bu konuda ona diğer tarihçiler katılmıyorlar.547[81]
542[76] Buhari 64/29; Müslim 1742; Beyhakî 3/456 İbni Mace 2796 Müsned 4/353, 355, 382; Abdürrezzak 9516; tbni Huzeyme 2775; Tirmizî 1678 Ebû Dâvud 2622; Beyhakî S. Kübra 9/652; İbni Ebî Şeybe 5/540, 14/426; Sünen-i Said b. Mansur 2/25.
543[77] Buharî Meğazî 64/29; Müslim 2724; Beyh. Delâil 3/456; Tirmizî 2428; Müsned 2/307.
544[78] Buharî Meğazî 64/29; Müsned 4/262; Taberanî 7/115; Hılyetü'l Evliya 4/345.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/413-424
545[79] Beyhakî Delâil 3/459; Turtubî 18/58.
546[80] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/425
547[81] İbni Hişâm 3/257.
2- Enes b. Evs b. Atik el-Eşhelî.
3- Tufeyl b. Nu'man b. Hansa.
4- Sa'le be b. Gunme. Tufeyl ve Sa'Iebe, Hazreç'in Çeşem kolun-dandılar.
5- Ka'b b. Zeyd. Bu zat Benî Neccâr'dan idi. Ona serseri bir ok isabet ederek şehid oldu. Bu son üç isim Bedir harbine de katılmışlardı.
İşte adları geçen bu beş kişinin Hendek harbi sırasında şehid edildiklerini İbni İshâk naklediyor.548[82]
İbni Lehî'a, Ebû'l Esvtd aracılığıyla Urve'den naklediyor: - Hendek harbinde müşriklerden öldürülenler şunlardır: 1- Nevfel b. Abduliah b. Muğîre b. el-Mahzûmî. Hendeği atlayıp karşıya geçmek için atını sürdü, atı sürçüp hendeğe düşünce Allah canını almıştı. Müşriklere bu pek ağır gelmiş ve Peygamber (s.a.v.)'e haber salarak "bu cenazemizi verip bizim onu defnetmemize müsade ederseniz size diyetini ödeyelim" demişlerdi. Rasûlüllah onların para teklifini reddederek; "Onun diyet parası da pistir. Allah ona da diyetine de la'ifct etsin, biz onu gömmenize mani olmayız, ama bizim diyet alma gibi bir niyetimiz yoktur buyurdu.549[83]
Benî Kureyza Seferi
Benî Kureyza yahudileri, Kureyş'e destek verip onların Nebî (s.a.v.) ile yaptıkları harbe yardım etmişlerdi. İşte onlar hakkında:
"Kitab ehlinden (olduğu halde) Onlara (müşriklere) destek verenleri de kalelerinden indirdi ve kalblerine korku saldı, bir bölüğünü öldürüyor bir bölüğünü de esir ediyordunuz. (26) Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve -daha önce- ayak basmadığınız bîr araziye mirasçı yaptı. Allah her şeye kaadirdir." (27) âyetlerini indirdi.
Hişâm, babası Urve vasıtasıyla Hz. Âişe (r.3.)'den şöyle nakleder:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Hendek harbinden dönüpte silahını soyunup yıkandığı zaman, Cebrail kendisine gelmiş ve: "Sen silahı bıraktınmı? Vallahi biz melekler bırakmadık. Haydi sende onlarla harbe çık!" demişti. Rasûlüllah (s.a.v.) Cebrail'e: "Nereye haıbe?" diye sordu. Cebrail'de Kureyza oğullan yurdunu işaret ederek, 'İşte şuraya" dedi. Böylece Nebî (s.a.v.) oraya sefer etti.
Bu hadisi Buharî ve Müslim rivayet ediyor.550[84]
Humeyd b. Hilâl, Enes (r.a.)'den:
- Sanki ben hâlâ, Kureyzaoğulları üzerine yürüdüğü zaman, Cebrail'in meleklerden müteşekkil
548[82] İbni Hişâm 3/275.
549[83] Bu az ilerde de geçmiş idi. Vakidî Meğazî 2/496 da, orada Nevfel'den başka Abd b. Ebî Kays b. Abdi VÜdd'ün de Hz. Ali tarafından öldürüldüğünü, Abdüddaroğu Harından da Osman b. Müncbbih adlı müşriğin hendekte aldığı yara ile Mekke'ye döndükten sonra öldüğünü izah eder.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/425-426
550[84] Buharî 64/30; Müslim Cihad, 1769; Beyhakî Delâil 4/5; ibni Ebî 'Şeyhe 14/424.
alayının Ğanmoğulları sokaklarında kaldırdığı tozun yayılışını görür gibiyim, dediğini nakleder.551[85]
Cüveyri'ye, Nârı' aracılığıyla İbni Ömer (r.a.)'in şöyle dediğini nakleder:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Hendek'ten döndüğü gün aramıza gelip: "Hiç kimse Kureyza oğulları yurduna
varmadan önce ikindi namazını kılmayacak" diye ilan etmişti. Bir kısmı vakit geçecek korkusuyla
Kureyza'ya varmadan yolda ikindiyi kıldılar. Diğerleri, "vakit geçse bile biz Rasûlüllah (s.a.v.)'in
emrettiği yere varmadan namazı kılmayacağız" dediler. Rasûlüllah iki gurubu da azarlamadı. Hadisi
Buharî ve Müslim rivayet ediyor.552[86]
Müslim'in naklettiği tarîk'in birinde "ikindi" yerine "öğle" demektedir ki, sanki bir vehm olmuş
gibi.553[87]
Bişr b. Şuayb babasından naklediyor: Bîze Zührî, Abdürrahman b. Abdillah b. Ka'b b. Mâlik'ten
nakleder ki, amcası Ubeydullah b. Ka'b ona anlatmış ki: "Rasûlüllah (s.a.v.) Hendek sonrası
Mekkeye dönenlerin peşi sıra bir müddet gidip sonra geri geldiğinde üstündeki harp aletlerini
soyup çıkarmış, yıkanıp kurulanarak koku sürünmüştü. Cebrail kendisine görünerek, "haydi
muhariplerden seni ma'zur görecek birini bul! Görüyorum ki sen silahları çıkartmışsın, halbuki biz
henüz çıkarmadık" dedi.
Bunu duyan Rasûlüllah (s.a.v.) titreyerek yerinden fırladı ve insanların Kureyza oğulları yurduna
gelmeden ikindi namazlarını kılmamalarını emretti. Derhal silahlarını kuşandılar ve yola çıktılar ama
Kureyza oğulları yurduna varmadan güneş battı.
İnsanlar gün batarken ihtilafa düştüler. Bir kısmı "Rasûlüllah (s.a.v.) Kureyza yurduna gelmedikçe
kılmamamızı emretti. Biz Rasûlüllah'ın emri içindeyiz, bize bir günah yok" derken diğer gurup
Allah'tan sevab ümidiyle namazlarını kıldılar. Diğerleri ise kılmayıp gün batana kadar devam edip
kureyza yurduna varınca kıldılar. Peygamberimiz iki gurubdan hiç birine birşey demedi.554[88]
Bu haberin bir benzerini de Abdullah b. Ömer (r.a.) kardeşi Ubeydullah aracılığıyla Kasım'dan o da
Hz. Âişe'den nakleder. İşte o rivayette şu izahlar vardır: Biz evde olduğumuz bir sırada bir adam
gelip bize selam verdi. Rasûlüllah ürpererek ayağa kalktı. Ben de peşi sıra kalktım, bir de ne
göreyim selam veren zat Dıhyetü'l Kelebhi değilmi! Rasûlüllah (s.a.v.):
"İşte bu Cebrail'dir Bana Kureyza oğullarına saldırmamı emrediyor ve "siz silahları bıraktınız mı,
lakin biz silahları bırakmadık. Müşrikleri takib ederek tâ Hamrâ'üI'Esed'e kadar gittik diyor"
buyurdu. Bu hadise Rasûlüllah'ın Hendek'ten dönüşünün hemen ardında olmuştu. Efendimiz kalkıp
ashabına: "Kureyza oğullarına ulaşıncaya kadar ikindi namazım kılmamanızı emrediyorum"
buyurdu. Hz. Âişe kıssanın burasını aynen yukardaki gibi anlatıp, sözüne şöyle devam ediyor:
551[85] Buharı Meğazî 64/30. hadis no 4118; Beyhakî Delâil 4/6; Müsned 1/173, 3/213.
552[86] Buharî 64/30; Müslim Cihad 1770.
553[87] Müslim 1770; Beyh. Delâil 4/7; İbni İshâk ile Musa b. Ukbe'de "öğle" diye zabt etmişlerdir.
554[88] îbni Hişâm 3/267; Beyhakî Delâil 4/8; Buna yakın ifadelerle Vakidî 2/297.
- Nebî (s.a.v.) yola çıkıp Kureyza oğulları ile kendi bulunduğu yerin ortası sayılan bir meclise gelince orada oturanlara: "Size hiç bir kimse uğradı mı?" diye sorunca, "Evet der bir katır üzerinde, altında ipek kadife bulunan Dıhye el-Kelebî geçti" dediler. Efendimiz (s.a.v.): "O Dıhye değildi. O Cebrail idi ve güçlerini sarsmak ve kalblerine korku salmak için Kureyza oğullarına gönderilmiştir" buyurdu.
Nebî (s.a.v.) Yahudileri kuşatıp, onlara kendi sözünü duyurabilmek ve atılan taşlardan korunmak için kendisini kalkanlarla korumalarını ashabına emretti. Onlara, "Bre maymun ve domuz kardeşleri!" diye seslenince, yahudiler; "Yâ Ebe'l Kasım! Sen asla kötü sözlü değildin" (sana ne oldu) dediler. Efendimiz (s.a.v.) onları muhasaraya devam ederek, kendileriyle arasında dostluk anlaşması bulunan Sa'd b. Muâz'ın vereceği hükme razı olarak kalelerinden indiler. Sa'd (r.a.)'da, onlardan bizzat Hendek harbinde Kureyş'e yardıma gelerek harbe katılmış bulunan savaşçıların Öldürülmesine, çocuklarıyla kadınlarının esir alınmasına hüküm verdim.555[89]
Muhammed b. Amr, babası Amr b. Alkame aracılığıyla, Alkame'nin Hz. Âişe (r.a.)'den şöyle dediğini anlatır:556[90]
"Hendek harbinde insanların peşisıra bende harp meydanına doğru gidiyordumki, arka tarafımdan yerin altından sesler gelmeye başladı. Geri dönüp baktım ki Sa'd b. Muaz ile kardeşinin oğlu Haris b. Evs sırtında kalkanını taşıyor. Ben onlara yol vermek için yere oturdum.
Sa'd yanımdan geçti üzerinde bir zırh vardı ve kısa olduğu için elleri dışarı çıkıyordu. Ben içimde Sa'd'ın ellerine birşey olur diye korku geçirdim, Sa'd insanların en iri, en uzun boylularından biriydi. Sa'd geçerken recez söylüyordu.
Allah rüzgar gönderip Mü'minlerin imdadına yetişmişti. Ebû Süfyan ve beraberindekiler Tihame mevkiine kaçarken Uyeyne b. Bedr ve yandaşları Necde geri döndüler. Benî Kureyza yahudileri de köylerine dönüp kalelerine sığındı. Rasûlüllah Medineye gelip silahını bıraktı ve daha iyi ihtimam olsun diye yaralanan Sa'd b. Muâz için Mescitle bir çadır kurulmasını emretti."
İşte o sırada Cebrail başı toz içinde gelip, "silahım bıraktın mı? Vallahi Melekler henüz silah bırakmadı. Haydi Kureyzaoğullarına hücuma geç" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) derhal miğferini giyinip insanlara "gidiyoruz" ilanını verdi. Yola çıkıp az ilerde bulunan Ganm oğulları mahallesine uğradı ve onlara:
"Size kim uğrayıp geçti?" diye sorunca "Dıhye uğradı"
dediler. Gerçekten Dıhye'nin sakalı ve yüzü Cebrail'in (insan şeklindeki) haline çok benziyordu, Rasûlüllah yola devam edip Kureyza oğullarına geldi ve onları yirmibeş gün gece ve gündüz muhasara altında tuttu. Sonra onlar Sa'd b. Muâz'ın vereceği hükme razı olmak şartıyla Kaleden indiler".
555[89] Hâkim Müstedrek 3/34, 35; (Hâkim hadisi sahih sayarken Zehebî Telhisinde ona uyar.) Beyhakî Delâil 4/9, 10. Bu rivayeti Abdürrezzak'da Musannef 5/371, 9737 nolu hadis olarak Ziihrî yoluyla Saîd b. Müseyyeb'den mürsel bir isnadla verir ve "Onlarla çarpışmadan önce İslâm'a da'vet etti ama onlar kabul etmeyip Rasûlüllah ve arkadaşlarıyla harbe tutuştular. Rasûlültah'ın kendileri hakkındaki hükmünede razı olmayıp Sa'd'ın hükmüne razı olarak kaleden indiler" ilavesini yapar.
556[90] ' Zehebî bu hadisi nedense çok kısaltmış, biz hadisi îbni Ebî Şeybe ve Müsned'dekine göre tam vereceğiz, lakin bu ilerde 50 nolu dipnotta tekrar geleceği için burada değil orada nakledeceğiz.
Hz. Âişe hadisin gerisini Müsnedde olduğu üzre baştan sona anlatır.557[91]
Yunus b. Bükeyr, îbni İshâk'ın, "Rasûlüliah (s.a.v.), beraberinde bayrağı ile Hz. Ali (r.a.)'yi Kureyza
oğullarına yolladı. İnsanlarda bayrağın peşisıra acele olarak yola çıktılar" [Hz. Ali yoluna devam
rağin peşisıra acele olarak yola çıktılar" [Hz. Ali yoluna devam edip, kaleye yaklaştığı sırada oradan
Rasûl-ü Ekrem aleyhine çirkin şeyler söylendiğini işitti. Hemen geri dönüp yolda Rasûlüllahla
karşılaştı ve ona "Yâ Rasûlellah şu pis heriflere yaklaşman gerekmez" dedi. O da, "Niçin? Sanıyorum
sen onların bana kötü söylediklerini işittin" buyurdu. Hz. Ali, "Evet Yâ Rasûlellah!" deyince Nebî
(s.a.v.): "onlar beni görmüş olsalardı böyle birşey demezlerdi." buyurdu.
Nebî (s.a.v.). Onların kalelerine yaklaşınca: "bre domuz kardeşleri! Allah sizi rezil edip başınıza
intikamını indirmemişmiydi?" buyurunca onlar: "Ya Ebe'l Kasım, sen cahil biri değilsin" dediler]
dediğini nakleder.558[92]
Musa b. Ukbe (Meğazî adlı eserinde) konuyu şöyle anlatır: - Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.), Cebrail'in
arkasından yola çıkıp, giderken Ganm oğulları meclisine uğradı. Onlar da zaten Rasûlüllah'i
bekliyorlardı. Efendimiz onlara, "az önce yanınızdan bir atlı gelip geçtimi?" diye sordu. Onlar, "bize
Dıhye, beyaz bir at üzerinde, ipek kadife veya Nemtten bir eğere oturmuş olarak geçti. Üzerinde
harp edevatı vardı" dediler. Nebî (s.a.v.)'de: "O Cebrail idi" buyurdu. Rasûlüllah (s.a.v.), Dıhye'yi
Cebrail'e benzetirdi.
Ali b. Ebî Tâlib (r.a.) Peygamber (s.a.v.)'in geldiğini görünce onu karşılayıp, "Yâ Rasûlellah, geriye
dön! Allah Yahudilere karşı sana yetecektir" dedi. Ali (r.a.), yahudilerin Peygambere ve eşlerine sövdüklerini
duymuştu. Bu sözleri Efendimizin de duymasını istemiyordu. Peygamber (s.a.v.) ona,
"bana niye geri dön diyorsun?" diye sorduğunda yahudilerden duyduğu sövmeleri gizlemek istedi
ama Raşûl-ü Ekrem, "sanıyorum sen onların bana kötü söylediklerini duydun. Hiç aldırma ve oraya
yürü. Çünkü bu Allah düşmanları, beni gördüklerinde senin duyduğun türden hiçbir şey
söylemeyeceklerdir" buyurdu.
Rasûl-ü Ekrem onların kalelerine ulaştığında yahudiler kalenin burcu üzerindeydiler. Efendimiz
yahudilere duyurmak için onların eşrafından birinin adını vererek olanca sesiyle:
"Ey Yahûdî gurubu! haydi bize cevap verin bre domuz biraderleri. Allah'ın rüsvay etmesi şimdi
tepenize indi" buyurdu.
Onları Müslümanlardan müteşekkil bir alay (ordu) ile on küsur gün onları kuşattı. Allah, Huyey b.
Ahtab'ı geri getirdi. O da Benî Kureyza'lıların kalesine girdi. Allah onların kalblerine müthiş bir korku
saldı. Kuşatma da çok çetin geçti. Yahudiler iyice daralınca, Ebû Lübâbe b. Abdi'Imünzir'den yardım
etmesi için çağrı yaptılar. Onlar'ın Ensar ile önceden anlaşmaları vardı. Ebû Lübâbe onların da'vetini
duyunca, "Rasûlüllah (s.a.v.) bana izin vermedikçe onların yanına gitmeyeceğim" dedi.
557[91] Müsned 6/141, 142; îbni Ebî Şeybe Musannef 14/408, 411; Taberi Tarih 2/99; Vakidî Meğazî 2/497.
558[92] Beyh. Delâil 4/11; İbni Hişâm Sîre 3/268. Zehebî metnini sanıyorum Dr. Tedmurî eİ yazısından yanlış okuyup yanlış harekelenmiş ve "Rasûlüllah bizim
yanımıza beraberinde bayrağı ile geldi" şeklinde olmuş oysa Kadife değil "Kaddeme" dir. "Aleyna" değil "Aliyyen" dİr ki biz bunu kaynaklara göre düzelterek
terceme ettik. [ ] parantez arası metinde olmayıp İbni Hişâm'ın rivayetinden alınmıştı
Peygamber (s.a.v.) de ona: "Sana izin verdim" buyurunca Ebû Lübâbe onlara gitti. Yahudiler ağlaşarak, "Yâ Ebâ Lübâbe, sen sonucu nasıl görüyorsun bize ne yapmamızı tavsiye edersin, zîra bizim çarpışacak mecalimiz kalmadı?" dediler. O da eliyle boğazına işaret edip, parmaklarıyla boğazını keser gibi orada gezdirip, Peygamberin onları öldürmeyi murad ettiğini onlara göstermiş oldu.
Ebû Lübabe yahudilerin yanından ayrılınca söylediklerine bin pişman oldu ve başına büyük bir fitne geldiği kanaatine kapılıp, "Vallahi, Allah'ın benim hakkımda kabul edeceği nasûh bir tevbeyi, Aliah için yapmadıkça Peygamber (s.a.v.)'in yüzüne bakmayacağım" diye yemin edip doğruca Medine'ye geri döndü, ve ellerini Mescid'in sütunlarından birine bağladı. İddia ettiklerine göre kendini yirmi gün kadar orada bağladı, (sadece namaz için çözdü)559[93]
Anlatıldığına göre, Rasûlüllah (s.a.v.), Ebû Lübâbe'nin yanına geri dönüşü gecikince, "Ebû Lübâbe antlaşmalı dostlarıyla konuşmayı hala bitiremedi mi?" buyurdu. Ashab: "Yâ Rasûlellah! Vallahi o, kaleden ayrılmıştı. Ama nereye gitti bilemiyoruz" dediler. Peygamber (s.a.v.) de: "Onun başına birşey geldi." buyurdu. O sırada birisi gelip, "Yâ Rasûlellah! Ebû Lübâbe'yi gördüm, kendini bir iple mesciddeki ağaç sütunlardan birine bağlamış" dedi. Efendimiz de, "benden ayrıldıktan sonra onun başına bir fitne gelip çattı. Doğruca bana gelseydi onun affı için Allah'a yakarirdım. Ama kendine böyle bir cezayı uygun gördüğüne göre, Allah onun hakkında dilediği hükmünü icra edene kadar ben de onu yerinden kımıldatmayacağım" buyurdu.560[94]
İbnü Lehî'a da, Ebû'l Esved aracılığıyla Urve'den Musa b. Ukbe'nin anlattığı şekilde nakleder. Onun bu rivayetinde şu ilaveler vardır: "Haydi insanları yola çıkar" dedi. Rasûlüllah dönüp harp mal-zemelerini kuşandı ve "sefere çıkıyoruz" ilanını yaptırıp silah almalarım emretti. İnsanlar, harb kelimesiyle dehşete kapılmışlardı. Nebî (s.a.v.) Hz. Ali'ye Sancağı vererek öncü kıtanın başında yolladı. Rasûlüllah'da onların ardınca yola çıktı." sonra Urve kıssanın geri
kalanını Musa b. Ukbe gibi anlatıyor ama "On küsur gün kuşattı" demiyor.561[95]
Yunus b. Bükeyr ile -metin kendine ait olan- Bekkâî İbni îshâk'm şöyle dediğini naklederler:
- Rasûlüllah (s.a.v.) onları yirmibeşgün kuşattı. Sonunda kuşatma onları bitirip tüketti, Allah (c.c.) de kalplerine korku saldı. Kureyş ve Gatafan kabileleri hendeği bırakıp yurtlarına döndüğünde Huyey b. Ahtab müşriği Ka'b b. Esed'e verdiği sözde vefakâr olmak için gelip Kureyza oğullarıyla beraber onların kalesine girmiş idi.
Yahudiler, Peygamber (s.a.v.) köklerini kazımadıkça kendilerini bırakıp Medineye geri dönmeyeceğini kesinlikle anlayınca Ka'b b. Esed onlara: "Ey Yahudi topluluğu! Gördüğünüz gibi başınıza gelen geldi. Ben şimdi size üç ayrı şey teklif ediyorum, hangisini dilerseniz onu alın" dedi. Onlarda, "Neymiş bunlar?" dediler. Ka'b şöyle dedi
559[93] Parantez arası İbni Hazm'ın Camiüs'Sîre sayfa 193'teki ilavesidir.
560[94] Beyhakî Delâil 4/12-14; Musa b. Ukbe'den nakien Urve Meğazî sayfa: 186, 187; Taberî 2/100.
561[95] Beyh.De!âil4/î4.
1- Bu adama bîat edip, onu tasdik edelim. Vallahi onun Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu siz kesinlikle görüp anladınız. Kendi kitabınız Tevratta bulduğunuz zat odur. Böylece kanınızı ve malınızı ve eşlerinizi emniyet almış olursunuz. Yahudiler: "biz Tevrat'ın hükmünden asla ayrılmayız, ve onu başka bir kitabla değiştirmeyiz" dediler. Ka'b'da, "Bu teklifi reddediyorsanız,
2- Gelin çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürüp sonra kılıçlarımızı sallayarak Muhammedle ashabına saldıralım, arkamızda düşünecek bir ağırlık bırakmayalım. Allah, Muhammed ile aramızda hükmünü verene kadar çarpışalım. Yenilecek olursak geride korkusunu taşıyacağımız bir nesil bırakmamış oluruz. Eğer galib gelecek olursak, ömrüme yemin olsun ki, yeniden hanım ve çocuklar edineceğiz" dedi.
Yahudiler, "ne demek, şu zavallıları ellerimizle öldürdükten sonra geride kalan hayatın ne hayrı vardır?" dediler. Ka'b'da: "bu teklifi de reddettiğinize göre,
3- Bu gece Cumartesi gecesidir. Belki Muhammed ve ashabı bizim saldırmayacağımız düşüncesinde olabilirler. Hemen kaleden inip saldıralım, belki onları tuzağa düşürebiliriz" dedi. Yahudiler: "Sen ne diyorsan Cumartesimizin kudsiyetini bozalım ve bizden evvelkilerin yapmadığı bir bid'at ihdas edelim. Bizden evvel böyle bir şey yapanların nasıl maymun şekline çevrildikleri sana gizli kalan bir bilgi değildir" dediler.
Ka'b da onlara: "Anasından doğalı beri geçen bütün hayatında, sizden hiçbir kimse bir gece bari aklı başında, tedbirli olarak sabaha çıkmış değildir" dedi.562[96]
Aynı haberi yine Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan nakleder. Lakin bu rivayeti İbni İshâk, babası İshâk b. Yesar aracılığıyla Ma'bed b. Ka'b b. Mâlik'ten nakleder ve şu ilaveyi yapar:
- Sonra yahudiler, Peygamberimize bize anlaşma için Ebû Lübâbe'yi yolla diye haber saldı. Onun Yahudilerle anlaşması vardı. Rasûlüllah'da onu oraya yolladı. Onu gördüklerinde erkekleri ayağa kalktı, kadınları ve çocukları ağlaşmaya başladı. Ebû Lübâbe hallerine acıdı. Onlar: "Yâ Ebâ Lübâbeİ Muhammed'in hükmüne razı olup inip teslim olalım mı, sonuç ne olur dersin?" dediler. O da "Evet teslim olun" deyip boğazına eliyle kesilme işareti yaptı. Ebû Lübâbe derki:
- Vallahi, daha ayağımı yerinden kıpırdatmadan böyle demekle Allah ve Rasûlüne ihanet ettiğim kanaatine vardım. Sonra Ebû Lübâbe üst rivayetteki sözleri söyleyerek kendini direğe bağladı. Durum E-fendimize bildirilince:
"Doğruca bana gelseydi kesinlikle ona istiğfar ederdim. Madem böyle bir iş yapmış olduğuna göre, Allah tevbesini kabul edene kadar onu bağlı olduğu yerden çözen ben olmayacağım" buyurdu.563[97]
Saîd b. Müseyyeb b. Derki: Ebû Lübâbe'nin kendisini "Tevbe sütunu" na bağlaması, -bu Kureyza hadisesinde değil,- Onun Tebük seferine çıkmayıp geri kalması üzerine Rasûlüllah'm kendisinden yüz çevirdiği zaman olmuş idi. Efendimiz Kureyza günü yaptığını sadece kınamış idi. Daha sonra Ebû
562[96] BeyhakîDelâil4/14, 15.
563[97] Beyhakî Delâiİ 4/16; İbni Hişâm 3/267; Taberî 2/100 Vakidî Meğazî 2/506, 507.
Lübâbe diğerleriyle beraber Tebük seferinden de geri kalmış idi. Doğrusunu Allah bilir.564[98]
Ali b. Ebî Talha ve Atıyye b. Sa'd el-Avfî de İbni Abbas (r.a.)'dan, Ebû Lübâbe'nin bu kendini bağlama
hadisesini Tebûk'ten geri kaldığında yaptığını naklederek, Said b. Müseyyeb'in görüşüne kuvvet verirler.
565[99]
"Ey îman edenler Allah'a ve Rasûl'e ihanet etmeyin -değilse-siz bilerek emanetinize hainlik
edersiniz" (Enfal âyet; 27) âyetinin Ebû Lübâbe hakkında indiğini nakleder.566[100]
Bekkâî, İbni İshâk'dan naklediyor: Bana Yezîd b. Abdullah b. Kuysat anlattı ki, Ebû Lübâbe'nin
tevbesinin kabulü Efendimiz (s.a.v.)'e Ümmü Seleme (r.a.)'nin evindeyken inmiş. Bu konuda Ümmü
Seleme (r.a.) şöyle der:
- Bir seher vakti Rasûlüllah (s.a.v.)'ın güldüğünü işittim ve, "neye gülüyorsun?" diye sordum.
Efendimiz'de: "Ebû Lübâbeye tevbesi kabul kılındı" buyurdu. Ben de "peki bunu ona
müjdeleyeyim mi?" diye sorunca, "Tabiî dilersen" buyurdu. Yezid derki: Bunun üzerine Ümmü
Seleme kapısının başında durdu. -Bu olay henüz kadınlara pür tesettür emredilmeden Önce idi.-ve,
"Yâ Ebû Lübâbe! Müjde! Allah tevbeni kabul etti" dedi. Duyan insanlar onu çözmek için yerlerinden
fırladılar. Lakin o: "Hayır! Vallahi bizzat Allah Rasûlü kendi elleriyle beni serbest bırakmadan olmaz"
dedi. Nebî (s.a.v.) sabah namazına giderken ona uğrayıp serbest bıraktı.567[101]
Abdü'lmelik b. Hişam derki: Ebû Lübabe sütuna bağlı olarak altı gün geçirdi. Hanımı her namaz vakti
gelip iplerini çözerdi. Namazdan sonra döner ve yine sütuna bağlanırdı. İlim ehli biri bana bunu
böyle söyledi. Hem Ebû Lübâbe'nin tevbesi hakkında inen âyet:
"Diğerleri, günahlarını itiraf etti, salih ameli, kötü amelle karıştırdılar. Allah'ın bunların tevbesini
kabulü umulur. Şüphesiz Allah gafur ve rahimdir" (Tevbe; 102) âyetidir.568[102]
İbni İshâk söze şöyle devam eder: Hedl oğullarından olan Sa'lebe b. Sa'ye, Üseyd b. Sa'ye ile Esed b.
Ubeyd, Kureyza oğullarının Peygamber (s.a.v.)'in hükmüne razı olarak kaleden indikleri gece Müslüman
olmuşlardı.569[103]
Yahudilerin Teslim Oluşu
564[98] Beyhakî Delâiİ 4/16; Vakidî -Ma'mer- Zührî isnadiyla Said b. Müseyyeb'in "Rasûlüllah'm ona iik hitabı, bir yetim İle hurma ağacı hususunda arasında geçen
bir çekişme yüzünden olduğunu kaydeder. Ciid 2/ sayfa 505.
565[99] Beyhakî Delâiİ 4/16.
566[100] 17 İbni Hişâm 3/268; Taberî Tefsir 6/221, 222; Enfal süresi 27'ci âyetin tefsiri
567[101] Vskidî 2/508'de, bunu Yezîd b. Abdullah b. Kusayt -Babası Muhammed b. Sevban aracılığıyla, İbni Hişâm 3/268'de müellifin isnadıyla, Beyhakî 4/17'de
Yûnus b. Bilkeyr -İbni İshâk isnadıyla Taberî 2/100'de Seleme b. Fazl aracılığıyla tbni îshak'îan aynı isnadla nakleder.
568[102] îbni Hişâm 3/268'de isnadsız verir. Vakidî 2/509'da her iki âyeti bahsedip, "bize göre doğru olanı bu âyettir" der.
569[103] îbni Hişâm 3/269; Taberî 2/100. Orada şu ilave var. Bunlar ne Kureyza nede Nadîr oğuîlanndandı. Nesebleri daha ileriye dayanırdı. Onlar bunların amcaoğlu
sayılırdı. Aynı hadiseyi Beyhakî Delâil 4/32'de İbni îshâk, Asım b. Ömer b. Katade ve Kureyza oğullarından bir şeyh isnadıyla nakleder ve tbni Heyyİban kıssasını
baştan sona verir.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/427-429
Şu'be derki: Bana Sa'd b. İbrahim haber verdi ki, kendisi Ebû Ümâme b. Sehl'in Ebû Saîd el-
Hudrî’den570[104] naklen şöyle dediğini duymuş:
- Kureyza oğulları, Sa'd b. Muâz (r.a.)'m hükmüne razı olmak kaydıyla kaleden inip teslim oldukları
vakit, Rasûlüllah (s.a.v.) Sa'd'a yanına gelmesi için haber salmıştı. Sa'd bir merkebin üzerinde
Efendimizin yanma geldi. Mescide yaklaştığında Peygamber Efendimiz:
"Seyyidınize (veya hayırlınıza) ayağa kalkın11 buyurup sonrada "Şu yahudiler senin vereceğin
hükme razı olarak kale'den indiler" buyurdu. Bunun üzerine Sa'd (r.a.)'da: "Onların bizimle savaşan
muhariplerini öldür, zürriyetlerini de esir al" diye karar verince Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
"Onlar hakkında Allah'ın "Onlar hakkında Allah'ın hükmü ile -yahut- Melik'in hükmüyle yargıladın"
buyurdu.
Hadis, Buharî ve Müslim'in ittifakla rivayet ettiği bir haberdir.571[105]
Yunus b. Bükeyr bu konuda İbni İshâk'ın şu bilgileri söylediğini nakleder:
- Sa'd onlara gelince hepsi birden kalkıp etrafını sardılar ve: "Yâ Ebâ Amr! Rasûlülîah, dostlarınızın
hakkında hüküm veresin diye seni vazifelendirdi. İhsan et! dediler. Sa'd (r.a.) da, "Peki vereceğim
hükme razı olacağınıza Allah'ın ahdi ve misakı üzerinize olsun mu?" deyince, "evet" dediler. Sa'd
Peygamberimize hürmeten onun tarafına bakmıyarak "peki şu aralarında Nebî (s.a.v.)'nin de
bulunduğu taraftakilere de aynı şeyi soruyorum onlarda razımı?" deyince Rasûlülîah (s.a.v.) "Evet"
buyurdu. Sa'd (r.a.) da: Ben de harbe katılan erkeklerin Öldürülmesine, mallarının ganimet olarak
taksim olunup, zürriyetleri-nin esir alınmasına karar veriyorum" dedi.572[106]
Şu'be ve diğerleri Abdü'lmelik b. Umeyr aracılığıyla Atıyye el» Kurazînin şöyle dediğini rivayet
ederler: "Ben de Kureyza oğullarının esir edilenleri arasında idim. Rasûlülîah (s.a.v.) eteğinde
tüybitmiş delikanlıların (muharib sayıldığı için) öldürülmelerini emretmiş idi. Ben o zaman, eteğinde
tüy bitmemiş olanlar arasında idim."573[107]
Musa b. Ukbe, "Meğazî'sinde" anlatıyor:
- Yahudiler, kendilerini yargılamak için bir adam istediklerinde Peygamber (s.a.v.) onlara,
"ashabımdan dilediğinizi seçin!" buyurdu. Onlar da Sa'd b. Muâz'ı seçtiler, Rasûlüllah'ta Sa'd'a razı
oldu, Böylece yahudiler Sa'd'ın hükmüne razı olarak kaleden indiler.
Rasûlüîlah (s.a.v.) onların silahlarının toplanmasını emretti. Silahlar onun çadırına yığıldı.
Yahudilerin toplanması emrini verdi. Elleri arkalarına birleştirilip bağlandı ve Üsâme (r.a.)'ın evine
tıkıldılar. Rasûlülîah, Sa'd'a gelsin diye haber saldı. Sa'd'da (yaralı olduğu için) bir arab eşeğinin
570[104] Metinle "Ebû Sa'd" yazılı isede doğrusu "Ebû Saîd el-Hudri" dir.
571[105] Buharî Cihad 56/168; Meğazî 64/30; Müslim Cihad 1768; Beyh. Delail 4/18; Taberi Tarih 2/101; İbni Ebî Şeybe 14/420; İbni Sa'd Tabakat 3/426; Müsned
3/22; Beyh. S. Kübrâ 6/58, 9/63, 97; Taberânî Kebîr 6/6; Ebû Dâvud 5215, 5216; Timizi 856; Saîd b. Mansur Sünen 2964; Müsned 6/142.
572[106] İbni Hişânı 3/269; Taberî 2/101; Taberî Tefsir U/152, 153.
573[107] Müsned 4/310, 5/312; Daramı Siyer bab no: 26; Tirmizî Siyer 1584; Ebû Davud Hudud 4404; Beyhakî Delâil 4/25; İbni Hişâm 3/271; İbni Mace Hudud h. no
2541; İbni Ebî Şeybe 12/384, 539; Beyh. S. Kübra 9/63; İbni Hazm Muhallâ 7/348. Zehebî'nin "diğerleri" dediği Süfyan b. Uyeyne ile Ebû Avâne ve Said b.
Mansur'un Sünen 2/372'deki rivayetine göre Hüşeym'dir.
üzerinde Efendimizin huzuruna geldi. Söylendiğine göre bu eşeğin semerinin oturak içi lîf dolu imiş.
Abdü'l Eşhel oğullarından adamın biri de, Sa'd'ın peşine takılıp, onunla birlikte hem yürüyor, hemde Kureyza oğullarının hakkını büyütüyor ve onların anlaşmalı olduklarım ve Buâs harbindeki gayret-lerini hatırlatıyor ve; "Yahudiler senin merhamet edip kendilerine acıyacağım ümid ettikleri için diğerlerine karşı seni tercih ettiler. Onları sağ komaya bak, çünkü onlar senin için büyük bir kalabalık ve güzellik teşkil eder" diyordu.
Adamın çok fazla ısrarına rağmen Sa'd ona hiç cevap vermiyordu. Nihayet Efendimizin huzuruna yaklaşınca adam yine, "sana söylediğim hususlara hiç birşey derneyecekmisin?" dedi. Sa'd (r.a.) da: "İşte, Allah yolunda hiçbir dedikoducunun beni kınamasına aldırış etmeyeceğim vakit bu vakittir" deyince adam ayrılıp Abdü'l Eşhel oğullarına geldi.
Ona, "ne var, ne oldu?" dediler. O da onlara Sa'd'ın onları sağ bırakmayacağım574[108] ve kendisinin onunla konuştuğu hususu anlatıp Sa'd'ın en son cevabım ve onlar hakkında verdiği "muharipleri öldürülecek, çocukları ve hanımları esir olacak ve malları paylaşılacak" kararını anlatıp, Rasûlüîlah'ın onların muhariplerin öldürdüğünü bahsetti.
Dendiğine göre Rasûlüllah Sa'd'a, "Sen Allah'ın hükmüyle yargıladın" demiş575[109]
Söylendiğine göre bunlar altıyüz savaşçı imiş. Bolat mahallindeki Ebû Cehm'in576[110] evinin yanında öldürüldüler. Akan kanlarının ta çarşıdaki Ahcar-ı Zeyt mahalline kadar geldiği söylenir. Hanımları ve çocukları esir alındı, mallan da harbe katılan gaziler arasında bölüşüldü.
Bu sefer de Müslümanların otuz altı süvarisi vardı. Rasûlüllah her atlıya iki hisse verdi.
Rasûlüllah, yahudiler arasından Mekkeli müşrik Huyey b. Ahtab'ı çıkartıp getirtti ve ona: "Allah seni rezil etti mi?" diye sorunca O, "sen bana galip geldin, ben sana karşı savaşmak ve aleyhine şiddetli davranmakla sadece kendimi kınıyorum" dedi. Rasûlüllah emir buyurdu ve boynu vuruldu. Bütün bu olaylar Hz. Sa'd'ın gözü önünde cereyan ediyordu.
Yahudî Amr b. Sa'd'da esirler arasındaydı. Öldürülmek için öne getirme emri verilince, onun yok olduğu farkedildi. "Amr nerede?" diye sorulunca, adamlar, "Vallahi onu göremiyoruz, lakin ellerinin bağlı olduğu ip işte şurada duruyor, ama nasıl kurtulduğunu bilmiyoruz" dediler. Peygamber (s.a.v.) de: Allah'ın gerçeğim bildiği bir iyilik sebebiyle kurtuldu" buyurdu.
Bu arada Sabit b. Kays b. Şemmâs (r.a.), Peygamber Efendimize gelip, "Zübeyr b. Bâtâ ile karısını bana bağışla" diye rica edince Efendimiz bunları ona bağışladı. Sabit (r,.a.), Zübeyr'e dönüp: "Yâ Ebû Abdürrahman! Beni tanıdın mı?" dedi. Zübeyr o vakit çok yaşlıydı ve kördü. "Hiç kişi kardeşini tanımaz mı?" dedi. Sabit de, "ben bu gün seni bununla (elinle) mükafatlandırmak istedim" dedi. Zübeyr: "Öyle yap, zîra cömert'i cömert ağırlar" dedi. O da onu serbest bıraktı.
574[108] Zehebî'nin metninde bu kelime "Müştekim" olarak yanlış yazılmış, Doğrusu "Müstebkıhim" derki tercemeyide böyle yaptık.
575[109] Bu paragraf Beyhakî rivayetinden ilavedir.
576[110] Beyhakî de (Delâi! 4/20) "Ebû Cehm" yerine "Ebû Cehl yazılıki yanlıştır. Zîra Ebû Cehl Mekkeli idi ve Medine'de de evi yoktu.
Zübeyr, "lâkin ben körüm, beni yedecek biri yok, siz benim hanımımı ve oğullarımı aldınız" dedi. Sabit de Rasûlüllah'a müracaat edip çocuklarını ve hanımım da istedi. Efendimiz onları da Sabit'e bağışladı. O da Zübeyr'e geldi ve, "Rasûlüllah hanımınla çocuklarını bağışladı," dedi.
Zübeyr yine, "benim içinde birkaç hurma ağacı olan bir bahçem vardı, Benim ve ailemin geçim kaynağı sadece o bahçedir" deyince Zeyd tekrar Efendimize gelip onu da istedi ve Rasûlüllah bahçesini de ona bağışladı. Sabit de gelip, "Rasûlüllah sana, aileni, çocuklarım ve malını bağışladı, Müslüman olda selâmete kavuş" dedi. Zeyd de, kavminden bir takım adamların adlarını sayarak "peki bu iki meclis yaranı ne oldu?" dedi. Sabit, "onlar öldürüldü ve işleri bitirildi, belki Allah sana hidayet verecektir ve seni bu hayırlı şey için sağ bırakmıştır" deyince Zübeyr: "Elim daha senin yanında iken, Allah aşkına beni de onlara ulaştırmanı istiyorum. Onlardan sonraki hayat sürmede hayır yoktur" dedi. Sabit de durumu Peygamberimize bildirince, emir verdi ve oda öldürüldü.577[111]
Allah(cc), Hendeğe gelen gurupların hiçbir şey elde edemeden geri döndürülüşünü anlattıktan sonra,578[112] Kureyza oğullan hakkında da Ahzab sûresinde şöyle buyurur:
"Kitab ehlinden, onlara yardım eden (Kureyza) yahudilcrini de kalelerinden indirdi ve kalplerine korku saldı; Bir kısmını öldürüyor, bir kısmını esir alıyordunuz" (âyet; 26) Buradaki yardım edenler yahudiler, yardım görenlerde Mekke Kureyşlileridir.579[113]
"Onların arazilerini, yurtlarını, mallarını ve ayak basmamış olduğunuz bir araziyi size miras bıraktı. Allah herşeye kadirdir."
(âyet; 27) Ayeti hakkında Urve b. Zübeyr, buradaki "ayak basmamış olduğunuz arazi" hakkında "alimlerimiz buranın Hayber olduğunu iddia ediyorlar. Oysa ben bunun "Allah'ın Müslümanlara fethini nasib ettiği ve kıyamete kadar edeceği her arazi için geçerli" olduğunu sanıyorum" der.580[114]
Bekkâî, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Asım b. Ömer b. Katâde, Abdürrahman b. Amr b. Sa'd b. Muâz yolu ile Alkame b. Vakkâs el-Leysî'den şöyle naklettiğini anlattı: Rasûlüllah (s.a.v.) Sa'd b. Muâz'a:
"Onlar hakkında Allah'ın yedi kat semâdan gelen Hükmü ile hüküm verdin" buyurmuştu.581[115]
Bekkâî, İbni İshak'tan konuyu şöyle nakleder:
- Rasûlüllah (s.a.v.) yahudileri, Beni Neccarh Haris b. Küreyz kızı Kîse'nin evinde hapsetti. Sonra da Medine çarşısına çıktı. Orada bir takım çukurlar kazdırdı, sonra onları getirtip bu çukurlarda boyunlarım vurdurdu. Liderleri Ka'b b. Esed ve Huyey b. Ahtab'da aralarındaydı. Bunlar altı yada
577[111] Beyhakî Delâil 4/19,20; İbnü Abdi'l Ber Döner sayfa 180, 182; îbni Hişâm 3/269.
578[112] Bu kısmı Beyhakfnin Musa b. Ukbe metnine göre naklettik. Zîra Zehebî bu Hendekle ilgili kısım yukarda anlatıldığı için o bölümü haklı olarak atlamış biz daha iyi uyum için bu bölüm'ün sonunu alarak konuya ekledik.
579[113] Beyhakî Delâil 4/22; Taberî Tefsir 11/130. Ahzab Sûresî.
580[114] Beyhakî Delâil 4/22; Urve Meğazî 189; Taberî Tefsîr 11/155; Zehebî metninde Urve'nin "Orası Hayberdir" dediği kesin ifade edilip gerisi söylenmiyor. Biz bu kısmı Beyhakî rivayetine göre yazdık.
581[115] Tahavî Şerhti Meâniü'l Âsâr 3/216; tbni Hişâm 3/269; Taberî Tarih 2/101; Vakidî 2/512.