02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 16. BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 16. BÖLÜM)
kızı Süleyfâ'ya satmak istiyorlardı. Bu kadın mümkün olursa Asım'ın kafa tası içinde şarab içeceğine yemin etmişti. Zira O onun Müsâfi' ve Cülâs adlı çocuklarını Uhut harbinde öldürmüştü.
Lakin, arı ve zanbur sürüsü onun başını kesmelerine engel oldu. Bunun üzerine onlar, "bırakın bakalım, akşam olunca zanburlar etrafından dağılırlar" dediler. Allah Vadiden bir sel akıttı da onu oradan götürdü. Müşrikler, kalan üç kişiyi alıp götürdüler. Merri zahrân denen yere geldikleri zaman Abdullah b. Tank elini çözdü ve kılıcını aldı. Lakin müşrikler onu taşa tutarak öldürdüler. Onu Merrizahrân'a gömdüler. Hubeyb ve Zeyd'i aldılar ve Mekke'ye getirdiler. Zeyd'i, Safvan b. Ümeyye satın alıp, babasının öcünü almak için onu öldürdü. Hubeyb (r.a.)'i de Huceyr b. Ebî İhâb, kardeşinin oğlu Ukbe b. Haris'e satın alıverdi. Taki babasının intikamını almak için onu öldürsün.
Bu ikisini Haram aylar çıkıncaya kadar harp edip sonra Ten'ime
götürerek orada öldürdüler. Bunlar öldürülmeden önce ikişer rek'at namaz kıldılar. Böylece öldürülürken iki rek'at namaz kılma adetini Hubeyb (r.a.) koymuş oldu.
[Hubeyb'i öldürmeye karar verdiklerinde, Hubeyb Haris'in kızından bir ustura istedi. Onu ölüm öncesi tıraş, etek tıraşı olmak için istemişti. Kadında ona ustura verdi. Bu kadın derki: Benim haberim yokken benim bebeğim onun yanına varmış, o da alıp çocuğu dizine oturtmuştu, elinde de ustura vardı. Ben onu öyle görünce çok korktum ve feryad ettim. Hubeyb bana, "Onu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşaallah ben öyle şey yapmam" dedi.
Vallahi ben Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim. Vallahi ben onu demir kelepçede bağlı iken üzüm salkımı yerken gördüm. Halbuki o vakit Mekke'de üzüm yoktu. O, olsa olsa Allah'ın ona bah-şettiği bir nzık idi. Öldürmek için onu haremden çıkarıp götürdüklerinde, "bırakında iki rek'at kılayım" dedi. Müsade ettiler. İki rek'at kılıp, "Beni ölümden korkuyor sanmayacak olsalardı daha fazla kılardım" dedi. Böylece bu halde iki rek'at kılmak onun adet ettiği bir sünnet oldu. Sonra: Allah'ım onları say, onların canlarını tek tek al:" deyip
"Müslüman olarak öldükten sonra hangi şekilde Öldürülür s em aldırmam zira Ölümüm Allah içindir. Böyle bir İlah uğruna oluyor ki, dileyecek olsa paramparça olan vücudumun organlarına mübareklik verir" dedi. Sonra müşrik Ukbe b. el-Haris onu öldürdü.]
Bu haberi Buharı rivayet etmiştir.421[6]
Musa b. Ukbe ve diğerleri bu hususta söze: "Rasûlüllah (s.a.v.), A-sım b. Sabit ve diğerlerini gözcülük yapmak için Mekke'ye göndermişti. Onlar Necd yoluna saparak gittiler. Racî1 suyuna vardıklarında..." diyerek başlayıp kıssayı aynen naklederler.422[7]
421[6] Bu haberi fi!-hakîka Buharı böyle rivayet etmemiştir. Bunu bu şekli ile rivayet eden İbni Sa'd'dir. Lakin ben kıssanın daha iyi anlatılması için [ ] işaretleri arasına Buharî'deki rivayetleride vererek ikmal ettim. Zîra konu Buharî rivayetinde daha kısa idi.
Bak. Buhari 64/10 ve 64/28. H. no 3989, 4086; İbni Sa'd 2/55, 56; Beyhaki Delâil 3/324;
İbni Hişam Sîre 3/226; Urve Meğazî 175; Vakîdî Meğazî 1/354, 355; Vakîdî hadiseyi zayıf ve senedsİz haberlerle çok uzatarak nakleder. Taberi Tarih 2/78.
422[7] Urve Meğazî s. 175; Beyhakî Delâil 3/326; Musa b. Ukbe'nİn rivayetinde yoksada aynı
rivayeti Urve'de verir ve şu ilaveyi de nakleder: Hubeyb öldürüleceğinde: - Allah'ım! Şu anda sadece düşmanlara bakıyorum. Allah'ım! Peygamberine selamımı yollayacak kimse bulamıyorum. Benim selâmımı ona sen ulaştır Allah'ım, dedi. Cebrail gelip durumu Allah Rasûlüne bildirdi.
Musa b. Ukbe derki, Raci'ye gidenler altı kişi olup bunlar: 1- Asım, 2- Hubeyb, 3- Zeyd b. Desine, 4-
Abdullah b. Tarık, (ki bu Benî Zafer ile anlaşması vardı) 5- Halid b. Bükeyr el-Leysî, 6- Hamza'yla
anlaşmalı olan Mersed b. Ebî Mersed'den ibaretti...423[8]
Yûnus, İbni İşhak'tan naklediyor: Bana Asım b. Ömer b. Katade anlattı ki: Adal ve Kâra halkından bir
gurup Uhut harbinden sonra Peygamberimize gelip: "Yâ Rasûlellah! Artık aramızda İslâm dini
yayıldı. Ashabından bir gurubu bize dinimizi öğretip Kur'an okumayı belletmek için bizimle
yollasan" dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü de onlarla Hubeyb b. Adiy'yi yolladı...
Rasûlüllah (s.a.v.) ashabından altı kişiyi yolladı. (İbni İshak bu altı kişinin adım aynen Musa b. Ukbe
gibi vererek söze şöyle devam eder) Onların başına Merseb. Ebî Mersed'i komutan yaptı. Gelenlerle
beraber yola çıkıp da Hicaz bölgesinde, Hüzeyl kabilesine ait olan ve Hed'e topraklan başlangıcında
ki Racî1 suyuna geldiklerinde, bu gelenler onlara ihanet edip, yakalamaları için Hüzeyl kabilesini
yardıma çağırdılar. Hz. Peygamberin ashabı binekleri üzerinde iken etraflarını kılıçlı adamların
çevirmesi üzerine tehlikeyi görüp vaziyetten korkarak çarpışmak için kılıçlarına sarıldılar. Lakin bu
gelenler, "Bizim sizi öldürmek gibi bir isteğimiz yok. Biz sadece sizin vesilenizle Mekke'lilerden biraz
para koparmak istiyoruz. Sizi öldürmeyeceğimize dair size Allah adına ahit ve güvence veriyoruz"
dediler. Mersed, Asım ve Halid b. Bükeyr; "Vallahi biz bir müşrikten asla güvence ve teminat
istemeyiz" dediler. Asım orada şu şiiri söyledi:
"Ben ok sahibi bir yiğidim. İçinde ok bulunan yayımda pek kuvvetli, Onun geniş ağzından ölüm
gerçek, hayatta batıl olur.
Allah'ın takdir ettiği her kader kulun başına gelir. Kulda zaten o kadere dönüp varır. Eğer
çarpışmazsam anam beni kaybetsin" sonra onlarla çarpışmaya girip o ve diğer iki arkadaşıda şehid
oydu.
Asım şehid olunca, Hüzeyl'liler Asım'm başına Sa'd kızı Sülûfeye satmak için kesmek istediler. Bu
kadın Uhud günü iki oğlunu da Asım öldürdüğü zaman "Eğer bir gün eline fırsat geçerse Asım'm
kafatası içinde şarab içeceğine" nezretmişti. Lakin Hüzeyl, Asım'ın cesedine yaklaşınca zanbur
sürüsü onlara hücum ederek onun cesedini korudu. "Akşamı bekleyelimde arılar onun etrafından
dağılsın" dediler. Allah'da vadiye bir sel gönderip Asım'ın cüssesini sürüyüp oradan götürdü.
Asım daha önce "îmanî cismanî" pisliklerinden dolayı "Yâ Rabbi! Ne bana müşrik dokunsun, ne de
ben onlara dokunayım, sen buna imkan verme!" diye Allah'a and vermiş idi.
Zanbur sürüsünün onu koruduğu haberi kendisine ulaşan Ömer (r.a.): "Allah mü'min kulunu nasıl
da koruyor! O müşriklerin kendisine, kendisininde onlara sağ oldukça dokunmayacağına dair
Allah'a nezretmiş idi. Dünyada onun kendini bundan koruduğu gibi, Ölümünden sonrada Allah onu
korumuştur" dedi.
Müşrikler, Hubeyb, İbni Desine ve Abdullah b. Tarık'ı esir alıp, onları satmak üzere Mekke'ye doğru
yola çıktılar. Zahran'a vardıklarında Abdullah elini bağdan çıkarıp kılıcına sarıldı ve toplumdan geri
kaçmaya çalıştıysa da, onu taşa tutup öldürdüler. Kabri Zahran'dadır. Hubeyb ile Zeydi alıp
423[8] Beyh. Delâil 3/327.
Mekkeye gelerek Hubeyb'i Hucery b. Ebî İhab, Zeyd'i de Saf van b. Ümeyye satın aldı.
Bekkaî, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Yahya, babası Abbâs b. Abdullah b. Zübeyr aracılığıyla, "Ukbe b. Haris'i şöyle derken duydum" dediğini haber verdi:
- Vallahi ben Hubeyb'i öldürmüş değilim. Çünkü o zaman bunu yapamayacak kadar küçük bir yaştaydım. Ama Abdüddar oğulları kardeşi Ebû Meysere bir mızrak alıp onu elime verdi. Sonrada elimi ve mızrağı tutarak ona öldürünceye kadar dürttü.
(İbni İshak burada diğer rivayetlerdeki bilgileri verdikten sonra) Hubeyb'in öldürülmeden önce şu şiiri okuduğunu nakleder:
1- Küfür bölüğü, etrafımda toplanıp kabilelerimde teşvik ettiler ve her buldukları toplumdan adam topladı.
2- Her biri düşmanlığı açığa vurup bana saldırdı. Çünkü ben daraltan bir ipte bağda idim.
3- Kanlarını ve çocuklarını seyre getirip uzun bir direğe yaklaştırıldım.
4- Garipliğimi ve hüznümü Allah'a şikayet ederim. Asılacağım yere kâfir topluluğun bana hazırladığını da ona havale ederim.
5- Ey Arşın sahibi, bana yapılmak istenene karşı sabır ver! E-timi paramparça ettiler de, artık arzum kesilip kaldı.
6- Bunlar bir flah'ın zatı adına ki, dilerse paramparça olup kalan mafsalları mübarek yapar.
7- Beni, ötesi ölüm olan Küfür'ü seçmede muhayyer kılıyorlar. Gözlerim ise çabalamadan yaş boşaltmakta.
8- Benim ölümden sakınacak bir şeyim yok, nasılsa ben öleceğim. Lakin benim korkum her tarafı saracak cehennem ateşindendir.
9- Vallahi Müslümanca ölecek olduktan sonra, Allah için Ölümüm şöyle olacak, diye bir korkum olamaz.
10- Ben artık düşmana korku ve titreme gösterecek değilim. Zîra ben Allah'a dönüyorum.424[9]
Yûnus b. Bükeyr ile Ca'fer b. Avn, İbrahim b. İsmail'den naklediyor: Bana, Ca'fer b. Amr b. Ümeyye ed-Damrî babası aracılığıyla dedesi Ümeyye'nin şöyle dediğini anlattı: (ki kendisini Rasûlüllah gözcü olarak yollamıştı):
- Ben Hubeyb'in bağlandığı kütüğe gelip tırmandım. Nöbetçilerin beni göreceğinden korkuyordum. İplerini çözünce yere düştü. Sonra atılıp olduğu yerden biraz uzaklaştım. Sonra geri dönüp bakınca Hubeyb'i göremedim, sanki yer yarılıp Hubeyb'i içine yutmuştu.425[10]
424[9] İbni Hişam 3/226; Tarihi Halife S. 75; Beyhakî Delâil 3/328, 329.
425[10] Beyhakî Delâil 3/332; El-Eganî 4/228, 229; Taberi Tarih 2/78.
Ca'fer b. Avrim rivayetinde: "Bu vakte kadar Hubeyb (r.a.)'a ait bir çürük kemiğinden dahi
bahsedilmedi" ilavesi vardır.426[11]
Bi'ri Mâûne Gazvesi
İbni İshâk'a göre, "Rasûlüllah (s.a.v.) "Bi'ri Mâûne" kıt'asmı Uhuttan dört ay sonra, safer ayında
sefere çıkardı."427[12]
Musa b. Ukbe Zührî'den naklediyor: Bana Abdürrahman b. Abdullah b. Ka'b b. Mâlik ve ilim ehli bir
gurubdan anlattı ki:
- "Mûlâıbü'I Esinne" lakablı Âmir b. Malik, Rasûlüllah (s.a.v.)'m yanına geldi. Halâ müşrik idi.
Rasûlüllah (s.a.v.) ona İslama girme teklifi yaptıysada, herif Müslüman olmayı kabul etmedi. Ama
Rasûlüllah'a birtakım hediyeler verdi. Peygamber (s.a.v.)'de ona:
"Ben müşrik birinin hediyesini kabul edemem" buyurdu. Adam da, "Ya Muhammed benimle
dilediğin elçilerini necd halkına gönderebilirsin. (Umanmki davetimi kabul ederler) Ben onların
himayecisi olurum." dedi. Bu konuşma üzerine Allah Rasûlü aralarında "A'nak Liyemût" diye anılan
Münzir b. Amr es-Sâidî'nin de bulunduğu ashabdan ileri gelen kırk kişilik gurub'u temsilci hey'eti
olarak yolladı. (Bunlar arasında Haris b. Summe, Haram b. Milhan, Urve b. Esma b. Es-Salt Essülemî,
Nâfı1 b. Verkâ' el-Huzaî, Ebû Bekr (r.a.)'in kölesi Âmir b. Füheyr (r.a.)'lerde vardı)428[13]
Amir b. et-Tufeyl bunların geldiğini haber aldı ve Âmir oğullarını onlara karşı çıkmaya teşvik
ettiysede onlar Amir'in sözünü dinlemedi. Ama Âmir b. Malik (r.a.)'e de emân vermediler.
Âmir b. et-Tufeyl, bu kere Süleym oğullarım birlikte çıkmaya teşvik etti. Onlar bunu kabul edip
Mâûne kuyusunda Amr b. Ümeyye ed-Damrî dışında Müslümanların hepsini öldürdüler. Amr b.
Ümeyye'yi Amr b. Tufeyl alıp sonra serbest bıraktı. Amr b. Ümeyye'de oradan ayrılıp Rasûlüllah'm
yanma geldi. Efendimiz ona "Onlar arasında emin ol" buyurdu.429[14]
İbni İshak ise -bu hadiseyi- Bana babam, Muğîre b. Abdirrahman b. el-Hâris b. Hişâm ile Abdullah b.
Ebî Bekr b. Hazm ve diğerlerinin şöyle dediğini anlattı" diyerek şunları nakleder:
- Mülâıbü'l Esinne lakablı Ebû'l Berâ Âmir b. Malik b. Ca'fer Medine'de Rasûlüllah'ın yanına geldi.
Efendimiz Ona İslâmı teklif etti. Ebû'l Bera, ne evet dedi, ne de reddetti, sadece; "Yâ Muhammed!
Eshabından bir kısmım benimle birlikte Necd halkına göndersende senin dinine onları da'vet
426[11] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/321-329
427[12] İbni Hişâm 3/230, 232; Beyhakî Delâil 3/338; Taberî 2/80.
Bi'ri Mâûne "Maûne kuyusu" nun nerede olduğu hakkında çeşitli rivayetler vardır. Kimine göre, Medine Mekke arasındaki Ebiâ dağları arasında, kimine göre,
Amir b. Sa'sa'a oğullan yurdunda, kimine göre Benî Âmir yurdu ile Benî Süleym taşlığı arasında, kimine görede Benî Süleym ile Benî Kilâb yurdu arasında bulunan
bir kuyudur. Bak Mu'cemü'l Buldan 1/302. Belki bunların hepsi aynı yerdir, kiminde kabile, kiminde toprak esas alınmış olabilir. Öyle değilse kanaatimce en
doğrusu son görüştür. Buharî de Racî kıssası İle Biri Maune faciasın aynı babda zirreder. Zîra iki su da aynı yerde Benî Süleym İle Beni Kİlab yurdunda bulunur.
428[13] Parantez arası îbni İshak rivayetinden alınmadır.
429[14] Beyhakî 3/343; İbni Abdi'l Ber "Ed-Dürer fi İhtisâri'lMeğazî ves-Siyer" sayfa 161; Abdürrezzak- kısaca 19658. Tam olarak 9741; Taberanî 19/71; Begavî Sünne
6/108.
etseler, bunu kabul edeceklerini umuyorum" dedi.
Nebî (s.a.v.) de: "Necd halkının onlara bir kötülük yapacağından korkarım" buyurdu. Ebû'l Berâ da; "Ben onları himayeme alırım" dedi.
Bunun üzerine Nebî (s.a.v.), Münzir b. Amr'ı kırk kişilik ileri gelen bir sahabe gurubu ile oraya yolladı. İçlerinde Haris b. Es-Samme, Harâm b. Milhan (Bu Adiy b. Neccâr oğulları kardeşidir) Urve b. Esma b. Es-Salt es-Sülemî, Nâfı1 b. Verkâ' el-Huzâî ve Ebû Bekrin kölesi Âmir b. Füheyr'de vardı. Bunlar yola çıkıp Bi'rî-Mâûne'ye varınca orada konakladılar. Burası Âmiroğulları yurdu ile Süleymoğullan taşlığı arasında bir kuyu idi.
Sonra Rasûlüllah'ın mektubunu Haram b. Milhan ile Âmir b. Tufeyl'e yolladılar. Mektup gelince bu Allah düşmanı, gelen mektuba hiç bakmadana Haram (r.a.)'ın üzerine saldırıp onu öldürdü. Sonra da onlara saldırmak için Âmiroğullanm çağırdı. Ama onlar katılmadılar. O da onlarla daha önce anlaşma yapan Ebû'l Berâ'nın anlaşması bozulmayacak, dedi.
Süleymoğullarmdan Usayye -Raal-Zekvan ve Karalıları yardıma çağırıp saldırmaya teşvik etti. Onlarda ona katılıp, gelip Müslümanları kuşattılar. Onlarla çarpışıp Neccaroğullarından Ka'b b. Zeyd dışında hepsini şehit ettiler. Kavıda ölecek diye bıraktılar. O da oradaki ölüler arasından götürüldü. Hendek harbinde şehit olana kadar yaşadı.
O sırada, onların hayvanlarını otlatmakta olan Amr b. Ümeyye ile Ensardan birinin olaydan, haberleri ancak yırtıcı kuşların cesetler etrafında uçuşması ile haberleri olabildi. "Vallahi bu kuşların uçuşmasında bir belâ var" deyip bakmaya geldiler. Ne görsünler Müslümanlar kanlar içinde serilmişler onları öldüren atlılar duruyor.
Ensarlı sahabe Am'ra "ne düşünüyorsun?" deyince O, "Hemen Rasûlüllah'a gidip durumu bildirelim" dedi. Ensarlı da: "Ama ben Münzir b. Amr'ın şehit edildiği bir meydandan ayrılıp gitmek istemiyorum. Onun Ölüm haberini yiğitlere götürecek durumda değilim" diyerek müşriklere saldırıp şehit olana dek çarpıştı. Onlar Amr'ı da esir aldılar. Amr onlara, kendisinin Müdar kabilesinden olduğunu söyleyince, Amir b. Tufeyl onu serbest bıraktı. Alnının saçını kısaltıp, güya anasının boynunda borç olarak bulunan "köle azat etme" yerine Amr'ı serbest bıraktığını iddia etti.
Amr b. Ümeyye yola çıkıp, Kanat önlerindeki Karkara denen yere geldiğinde Âmiroğullarından iki kişi gelip onun oturduğu gölgeye gelip onlarda oraya konakladı.
Âmir oğullarıyla Allah Rasûlü arasında yapılmış bir anlaşma ve birbirini koruma teahhüdü vardı. Ama Amr b. Ümeyye'nin böyle bir anlaşmadan haberi yoktu. Onlara "kimsiniz?" diye sordu. Onlar, "Âmiroğullanndanız" deyince, onların uyumasını bekledi ve uyuduklarında saldırıp ikisini de öldürdü. Böylece Âmiroğullarından, öldürülen ashabın intikamım aldığını sanıyordu. Amr b. Ümeyye oradan ayrılıp Rasûlüllah'm yanına geldiğinde durumu haber verdi. Rasûlüllah (s.a.v.) da "Sen iki kişi öldürdün ki ben onların diyetini ödeyeceğim" buyurup sonra da, "İşte Ebû'l Berâ'nın yaptığı iş bu. İşte ben bundan çekinip korkuyordum" buyurdu.
Efendimizin bu sözü Amr'a ulaşınca, Âmir oğullarının kendisine güvence vermesi onu müşkilata düşürdü. Rasûlüllah'm ashabından kimseye onun ve güvencesi yüzünden bir zarar gelmedi. (Tabert
de, Peygambere bir zarar gelmedi, şeklinde) O seferde Âmir b. Füheyra da vurulunlar
arasındaydı.430[15]
İbni İshâk, Hişâm aracılığıyla babası Urve'den naklediyor.; Âmir b. Tufeyl daha sonra şöyle anlatmış:
"Müslümanlardan biri öldürülünce göğe kaldırıldığını gördüm, hatta gökyüzünü onun önünde
gördüğüm kim?" deyince; "bu Âmir b. Füheyra (r.a.)" dediler.431[16]
Yine İbni İshâk, Cebbar b. Sülmâ b. Malik b. Ca'fer oğullarından birinden şunu nakleder: (Bu Cebbar,
"Bi'ri Maûne" harbinde Âmir b. Tufeyl ile bulunmuş, sonra Müslüman olmuş biriydi.)
"Benim İslama girmeme sebeb olan şu hadise idi. Ben, o gün, Müslümanlardan birinin omuzlan
arasına mızrak batırdım. Mızrağın ucunun göksünden çıktığım gördüm. Ben ona mızrağı saplayınca
o, "Vallahi ben kazandım" dedi. Kendi kendime, "Kazanmadı! Ben adamı öldürmedim mi?" diye
düşündüm. Sonra onun bu sözle ne demek istediğini sordum. "Şehitlik kazandı" dediler. Bende,
"Allah'a yemin olsun ki kazandı" dedim.432[17]
Sonra Hassan b. Sabit (r.a.), Ebû'l Berâ'nın çocuklarını Amir b. Tufeyl'i öldürmeye teşvik için şu şiiri
söyledi:
1- Ey Cmmü'I Benîn433[18] oğullan! Siz Necd halkının yücelerinden iken, sizi korkutmadı mı?,
2- Amir b. Tufeyl'in Ebû'l Berâyı himayeye almayı alay etmesi. Bile bile kasden yapılan hata olamaz.
3- Şeref peşinde koşan Rabîa'ya tebliğ et ki, benden sonra hangi musibetleri icra ettin.
4- Senin baban Ebû'l Hurub lakablı Ebû Berâ, Dayın Hakem b. Sa'd da çok şerefli biridir.
Hassan'ın bu şiiri Rabîa b. Âmir'e ulaşınca, gidip Âmir b. Tufeyle hücum edip mızrağını bacağına
saplayıp öldürecek yere vuramadı. Amir atından düştü ve "İşte bu Ebû'l Bera'nm işidir. Ölecek
olursam, kanım amcam'in kanma sayılıp ardına düşülmesin. Yaşarsam ne olacağına kendim karar
vereceğim" dedi.434[19]
Musa b. Ukbe derki: Ka'b b. Zeyd ölmeden cesedi ölülerin arasından alınıp götürüldü. Hendek günü
yine şehit düştü.435[20]
Hammâd b. Seleme, Sabit el-Bünânî aracılığıyla Enes (r.a.)'den naklediyor: "Bir takım adamlar Allah
Rasûlüne gelip, "Bize Kur'an ve sünneti öğretecek insan gönder" dediler. Allah Rasûlü'de onlara
Ensardan kendilerine Kurrâ adı verilen yetmiş kişiyi yolladı. İçlerinde dayım Haram b. Milhan'da
vardı. Bunlar Medine'de geceleyin Kur'an okur, ders yapar ve eğitim görürler, gündüzleyin de su
430[15] İbni Hişâm 3/232; Urve Megazî 180; Beyhakî Delâil 3/339, 341; Taberi Tarih 2/81 îbni Sa'd Tabûkat2/53; Begavî 1/448; Vakidî Meğazî 1/346.
431[16] İbni Hişâm 3/232; Aynı haberi Buharî 64/28 de aynı isnadla verir.
432[17] Kıssanın Cebbar b. Sülma rivayetine benzer bir rivayeti Buharı Meğazî 64/28 de Enes (r.a.)'den nakleder.
433[18] "Ümmü'l Benîn", "Oğlanlar anası" demektir. Bu kadın Ebû Berâ Rabî'a b. Âmir'in annesi olup beş oğlu olduğu için bu lakabı almıştır.
434[19] İbni Hişâm 3/232; Beyhakî 3/341; Taberî Tarih 2/82.
435[20] Beyhakî Delâil 3/342.
getirip Mescide koyarlar. Odun toplayıp satarak bunun parasıyla Mescid'in "SofYa"sında kalan gariban'a yiyecek alıverirlerdi.
Rasûlüllah (s.a.v.) işte bunları, o gelenlere muallim olarak gönderdi. Lakin onlar daha varacakları yere varmadan yollarım kesip onları öldürdüler. İşte bunlar öldürüleceklerini anladıklarında:
- Allah'ım! "senin bizden, bizim senden razı olduğumuz halde sana kavuştuğumuzu Peygamberine bizim adımıza sen ulaştır" diye niyaz ettiler.
Derken bir adam Haram b. Milhan'm arkasından ansızın gelip mızrağını arkasından saplayarak önünden çıkardı. Haram b. Milhan, "Ka'be'nin Rabbine yemin olsun ki, ben kazandım" dedi.
Rasûlüllah (s.a.v.) Medine'de yanında bulunan arkadaşlarına:
" Kardeşleriniz şehid edilmişler ve: "Allah'ım! Biz senden, sende bizden razı olarak -şehid olup- sana kavuştuğumuzu Peygamberine tebliğ et" dediler buyurdu.436[21]
Hemmam ve diğerleri îshak b. Abdullah b. Ebî Talha'dan naklediyor: Bana Enes b. Mâlik (r.a.) anlattı ki:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Enes'in dayısı (Ümmü Süleym'in de kardeşi o-lan) Haram b. Milhân'ı yetmiş kişiyle beraber göndermiş, "Bi'ri Maûne" faciası günü onların hepsi şehîd edilmiş.
Müşriklerin reisi, Âmir b. Tufeyl idi. Bu herif, Allah Rasûlüne gelmiş ve, "Yâ Muhammed! Seni üç şeyden birini seçmende muhayyer bırakıyorum.
1- Sehl halkı, yani vadide oturanlar senin, Meder halkı da yani beldedekiler benim olsun.
2- Senden sonra yerine ben halife olayım.
3- Ya da (bin tane kızıl erkek deve, binde kızıl dişi deve ile veya) Gatafanlılardan bir milyon kişiyle, sana saldıracağım." demişti.
Bu Âmir, falan oğullarından (selûl oğulları) bir kadının evinde veba hastalığına tutulmuş ve: "tıpkı deve vebası gibi bir vebaya tutuldum bana atımı getirin" diyerek atına binip onun sırtında öldü.
Haram b. Milhan, topal biri (olan Ka'b b. Zeyd) ve falan oğullarından bir kişi daha yola çıktılar.437[22] Haram onlara; "İkiniz bana yakın durun. Eğer bana güvence verirlerse siz yakın olmuş olursunuz, yok beni öldürecek olurlarsa gider arkadaşlarınıza katılırsınız" dedi.
Haram b. Milhan onlara gelip, "Allah Rasûlü'nün mektubunu size tebliğ etmem için bana güvence veriyormusunuz?" diye sordu, "evet" dediler. Böylece Haram, müşriklere anlatmaya başladı. Lakin onlar içlerinden birine işaret ettiler, oda arkasından gelerek mızrağı ona sapladı. Ravi Hemmam, "sanıyorum İshâk, "mızrak onu delip, ucu ön tarafından çıktı" demişti" diyor.
436[21] Müslim 1902; Beyhakî Delâil 3/343, 344; İbni Sa'd 3/515.
437[22] Buharî de "(arapça) Topal bir adam olduğu halde Haram...." diye geçerki Topallık Haram'ın sıfatı gibi olmuş. Halbuki "(arapça) Haram kendi ve topal bir adam" olması doğrudur. Sarihler hattadın "Vav" harfini yanlışlıkla "Racül"den alıp "hüve"'ye yazdığını söylerler.
Bunun üzerine Haram; "Allahü Ekber, Ka'be'nin Rabbine yemin olsunki kazandım (şehitliği)" dedi.
Topal olan Ka'b b. Zeyd dışında ki Müslümanlara yetiştiler ve onların hepsini öldürdüler.438[23] Ka'b
da dağın başında olduğu için kurtuldu.
Enes (r.a.) derki: Allah (c.c.) "Bizden Allah razı, bizi de kendinden razı etmiş olarak biz Rabbimize
kavuştuk" âyetini indirdi. Sonra bu âyet mensûh (lafzı kaldırılan) lardan oldu. Peygamber (s.a.v.),
Ri'al, Zekvan, beni Lihyan ve Usayya kabilelerine Allah ve Rasûlüne isyanları sebebiyle yetmiş sabah
beddûâ etti.
Bu hadisi Buharı de rivayet edip "otuz sabah" demiştir ki doğrusu budur.439[24]
Bu habere benzer bir hadisi Kata'de, Sabit ve diğerleri'de Enes'ten rivayet ederler. Onlardan biri
hadisi daha kısa verir.440[25] Süleyman b. Muğîre, Sabit el-Bünânî'den naklediyor:
- Enes (r.a.), ailesine bir mektup yazmış ve "Ey Hurra topluluğu, şahid olun!" demişti. Ben onun bu
sözünü hoşlanmamışım gibi bir şey hissettim ve "sen onların ve babalarının adını da ansan daha iyi
olmazmıydı," dedim. Enes (r.a.) bana: "Benim size "Ey kurra topluluğu!" demem de bir sakınca yok
ki, size, Rasûlüllah (s.a.v.) zamanında kendilerine "Kurrâ" diye hitab edilen kardeşleriniz hakkında
birşeyler anlatayım mı?" diyerek yetmiş tane Ensarhnm adım sayarak sözüne şöyle devam etti:
- Onlar, gece olunca Medine'deki "Muallim" e gelip ondan ders alarak orada yatarlardı. Sabah
olunca gücü kuvveti yerinde olan ya odun toplar, yada tatlı kuyulardan su getirirlerdi. İşlerinden
hali vakti biraz yerinde olanları da koyun satın alıp keserlerdi sonra bu getirdiklerini Rasûlüllah
(s.a.v.)'m evlerinin kapılarına asarlardı.
Hubeyb şehid edilince, Rasûlüllah (s.a.v.) onları muallim olarak yollamıştı. İşlerinde dayım
Hâram'da vardı. Bunlar Süleym oğullarına ait bir mahalleye (obaya) geldiler. Haram kendi
başkanlarına; "bana müsade et de şu millete bizim kendilerine gelmediğimizi haber vereyim'de
önümüzden çekilsinler" dedi. Haram onlara varıp, "biz size gelmiş değiliz, yolumuzdan çekilin"
dediyse de içlerinden biri gelip ona mızrağı öyle sapladıki onu delip ucu öte tarafından çıktı. Mızrağı
karnının içinde gören Haram: "Allahû Ekber, Ka'be'nin Rabbine andolsunki (şehitliği) kazandım"
dedi. Müşrikler hemen onları kuşatıp hepsini öldürüp, durumu bildirecek kimse bırakmadılar.
Rasûlüllah'ın onlara üzüldüğü kadar başka birşeye üzüldüğünü görmemiştim. Sabah namazını her
kılışında Rasûlüllahın ellerini kaldırıp onlara beddua ettiğini görürdüm. Daha sonra Ebû Talha bana,
"dayın Hâram'm katilinden intikam almak istiyormusun?" dedi. Bende "O Allah'ın alacağı cam aldı"
438[23] Buradaki üç şekilde okumak caizdir: O zaman mana:
1- Haram'ın arkadaşı kaçıp Müslümanlara katıldı, demek olur.
2- Haram'ın arkadaşına (da kaçmadan) yetişildi.
3- Müşrikler Müslümanlara yetiştiler.
Tercemede biz bu sonuncuyu tercih ettik. Halbuki birçok nüshada "Lahika" olarak zabtedilmiştir. Lakin üçüncüsü manaca daha uygun geldi.
439[24] Buharî 64/28 lı. no 4091; Beyhakî Delâil 3/238, 239; Buharî Cihad 56/9. h. no 2801.
440[25] Bu rivayet için bak, Buharî 6/28; Beyhakî Delâil 3/348; İbni Sa'd 2/53.
deyince, Ebû Talha: "sakın öyle birşey yapma, zira o Müslüman oldu" dedi.441[26]
Ebû Üsâme, Hişam b. Urve -Urve- isnadıyla Hz. Aişe (r.a.)'den naklediyor:
- [Mekke'de bela iyice artınca Ebû Bekir de Medine'ye göç izni istedi. Rasûlüllah ona, "sen şimdi
kal" buyurunca, "Yâ Rasûlellah! Sanada göç izni verileceğini umuyorsun galiba?" dedi. Efendimiz,
"ben kesinlikle bunu ümid ediyorum" dedi.
Bir gün öğle vakti Allah Rasûlü gelip babama, "yanındakileri dışarı çıkar" deyince o, "iki kızım var
başkası yok" deyince, Efendimiz, "farkına vardın mı? bana çıkış izni verildi," buyurdu. Ebû Bekir de,
"Yâ Rasûlellah bana yol arkadaşlığı var mı?" deyince "evet" buyurdu. Ebû Bekir o zaman, "Yâ
Rasûlellah! Yol için beslediğim iki devem var, deyip bunlardan Ced'â namlı deveyi Efendimize verdi.
Develere binip Sevr'e geldiler ve orada gizlendiler.
Âmir b. Füheyra, Hz. Âişe'nin anadan kardeşi olan Abdullah b. Tufeyl b. Sehbera'nın kölesi idi. Ebû
Bekre ait süt develerini güder, geceleyin süt develerini onlara getirip sağar, sabah tekrar otlağa
gider, böylece çobanlardan hiç biri, ne yaptığını farkedemezdi. Sonra onları ta'kib ederek yola çıkıp
onlarla birlikte Medine'ye geldi.
İşte bu Amir b. Füheyra, "Biri Mâûne" faciasında şehid edildi, Amr b. Ümeyye ed-Damrî'de esir
düştü. Müşrik başı Âmir b. Tufeyl öleni gösterip "bu kim?" diye sorunca, Amr b. Ümeyye, "bu Âmir
b. Füheyrâ'dır" dedi. Amir b. Tufeyl'de, "ben onu öldürüldükten sonra göğe kaldırıldığını gördüm.
Sanki onunla yer arasında kalan gökyüzüne bakıyordum" dedi. Onların şehit olduğu haberi Nebî
(s.a.v.)'ye gelince ashabına ölüm haberini duyurdu ve:
U D "Arkadaşlarınız şehid edildiler ve "Yâ Rabbî, bizim
senin için razı olduğumuza ve seninde bizden razı olduğunu kardeşlerimize sen haber ver" diye
yalvardılar. Allah'ta Cebrail ile -onların haberini ulaştırdı" buyurdu. Hadisi Buharı rivayet
ediyor.442[27]
İbni İshâk derki: Hassan b. Sabit (r.a.) Ebû'l Berâ'mn oğullarını Amir b. Tufeyl'e karşı kışkırtarak şiir
söylerdi.443[28]
Benî Nadr Gazvesindeki İhtilaf
Bu mevzu üçüncüyü olaylarında da geçmişti.
Zührî bu gazvenin Uhut'tan önce olduğunu söylerken bir çok âlim de onun hem Uhut, hem de Bi'ri
441[26] İmanı Ahmed Müsned 3/137; Beyhakî Delâil 3/349; îbni Sa'd kısa olarak 2/53, 54.
442[27] Buharı 64/28; Beyhakî S. Kübra 9/226, Delâil 3/352. Bu iki ayrı rivayettir.
443[28] Divan-ı Hassan b. Sabit sayfa 107; İbni Hişâm 3/232. Bu 8 nolu dipnottaki şiirdir. Zehebî İshâk rivayetini orada almışken şiiri atlamış ve buraya ayrı bir rivayet
gibi vermiştir. Lakin ben İbnİ İshâk'm rivayetini esas alıp şiiri yerinde verdim.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/330-340
Mâûne olayından sonra olduğunu söyler.444[29]
Bize İsmail b. Abdürrahman, Hasen b. Ali b. el-Hüseyn b. el-Bünn-Dedesi Ebû'l Kasım el-Mıssîsî-
Abdürrahman b. Ebî Nasr- Ali b. Ebî'l Akıb Ahmed b. İbrahim -Muhammed b. Âiz- Velîd b. Müslim-
Abdullah b. Lehî'a Ebû'l Esved- isnadı ile Urve'nin şöyle dediğini haber verdi;
"Rasûlüllah (s.a.v.) ashabından bir gurub ile beraber Nadıroğullarına, (Amr b. ümeyye ed-Damrî'nin
öldürüldüğü) iki Kilablı şahsın diyetim ödemek için yardım istemeye gitti. Nadirlılar Efendimize:
"Otur ya Ebe'I Kasım! Önce yemek ye sonra ihtiyacını alır gidersin" dediler...
İşte Urve, bundan sonra Benî Nadr gazvesi hadisesini anlatan hadisin tamamını nakleder ki, bu
daha önce kitabımızda anlatılmıştı.
Vakidî ise bü kıssa hakkında şunları söylemektedir:
- Bana İbrahim b. Ca'fer, babasının şöyle bahsettiğini nakletti:
Benû Nadr yurtlarından -sürgün olarak- çıktıkları zaman, Amr b. Su'dâ denen adam gelip,
Nadr'hlann mahallesini dolaşmış ve evlerin harab olmaya yüz tuttuğunu görmüştü.
Orada iyice bir düşünceye dalmış, sonrada Kureyza kabilesine geri dönmüş, onların hepsini
borazanlarının ötmesi ile kilisede toplanmış olarak bulmuştu. Zübeyr b. Bâtâ ona: "Yâ Ebâ Saîd! O
günden beri sen nerelerdeydin?" diye sordu. Amr b. Su'dâ, Yahudî dinindeki ulûhiyyet fikrini
benimseyip, hiç kiliseden ayrılmayan biri idi. Bunun üzerine Zübeyr'e şöyle cevap verdi:
- Bu gün, imtihan edildiğimiz bir ibreti gözümle gördüm, kardeşlerimizin bu kadar yüce şeref, bu
kadar yiğitlik, bu kadar izzet ve eşsiz akıl sahibi olmuş olmalarına rağmen evlerini ve yurtlarım ip
ıssız, bomboş olarak gördüm!!. Onlar mallarını terkedip gitmiş de ona başkaları sahib olmuş,
onlarsa yurtlarından pek zelil bir halde çıkıp gitmişler.
Hayır olamaz! Tevrat'a yemin ederim ki, Allah için, varlıklarına ihtiyaç duyulan hiçbir toplumun
başına böyle bir bela musallat edilmemiştir. Bundan önce onların en şereflisi olan İbnü'l Eşrefi de
aynı akıbete düçâr etmemişmiydi? Onun evinde tam bir güven ve emniyet vardı. Onların efendisi
olan îbni Süneyne de aynı imtihana düşürmedi mi? Kaynukâ oğullarını, -Yahudilerin asıl dedeleri
olmalarına rağmen-aynı zillete düşürüp yurtlarından sürdü.
Onlar güya muazzam bir silah ve güç sahibi, harp hazırlığı tam bir topluluk idi. Ama Muhammed
onları öyle bir muhasara altına aldı ki, onlardan kafasını uzatan her insanı esir etti. Haklarında
hükümler verildi de; Muhammed onları, Yesrib (Medine) şehrinden sürülmelerine razı olmak şartı
ile serbest bıraktı.
Ey toplumum! Benim gördüğüm bu dehşetli, ibret âmiz hadiseyi sizde görüp anladınız. Sözümü
dinleyin de haydi gelin Muhammed (s.a.v.)'e uyalım. Vallahi sizde kesinlikle biliyorsunuz ki; o bir
Peygamberdir. Îbnü't-Teyhân ile İbnü'l-Havas Onun geleceğini bize müjdelemiş ve onun dini
hakkında ma'lûmat vermiş idi. Yahudilerin en alimi o ikisi idi. Onlar tâ Kudüs şehrinden kalkıp bize
444[29] Bu konu bu cildin orjinal 148'inci sayfasında da geçmişti.
gelerek Muhammed'in gelişinin yakın olduğunu bildirip ona itaat ve ittibâ etmemizi bize emretmişler ve bize kendilerinin selamını Muhammede bildirmemizi tenbih etmişler ve daha sonra dinleri üzere amel ederek ölmüşlerdi..."
Böylece Yahudi toplumu onun bu sözleri karşısında sus pus oldular. Amr da, bu ve buna benzer birçok sözünü onlara tekrar tekrar söyledi, onları harb, esirlik ve sürgün belası ile korkutup, yumşatmaya çalıştı. Bunun üzerine İbni Bata:
- "Vallahi ben Tevratta Hz. Muhammed'in sıfatını aynen Hz. Musaya indirilen asıl nüshada okudum. Ama o kısım bizim sonradan uydurduğumuz nüshalarda yoktu" dedi. Bunun üzerine orada bulunan Ka'b b. Esed ona:
- Peki Yâ Ebâ Abdirrahman! Seni Muhammed'e uymaktan alako-yan şey nedir? dedi. O da:
- Beni alıkoyan sensin! deyince Ka'b da ona: "neye ben olayım. Tevrat seninle Muhammed'in arasına engel olmuyorki" dedi. Zübeyr de ona:
- Bizim ahit ve akdimizi yapma görevi senindir. Sen Muhammed'e uyarsan biz de uyarız, sen reddedersen biz de reddederiz; dedi.
Amr b. Su'dâ kalkıp, Ka'b'ın yanma gelerek bu hususta ne konuştuklarını anlatmaya başlayınca Ka'b dayanamayıp sonunda:
- "Muhammed hakkında bendeki bilgi de senin anlattığından başka birşey değil, sadece nefsim başka birine uymayı pek sevmiyor" demek mecburiyetinde kaldı.
İbni İshâk bu konuda: "Benû Nadr gazvesi hicrî dördüncü sene Rabî'ü'l evvel ayında gerçekleşmişti, Nebî (s.a.v.) onları altı gün kuşatma altına aldı" demektedir.445[30]
Yine îbni îshâk: "İçkinin yasaklandığına dair Kur'ân âyetleri bu yıl içinde indirildi" der.446[31]
Benû Lihyan Seferi
İbni İshak anlatıyor:
- Kureyzaoğulları ile yapılan sulh anlaşmasından sonra geçen altıncı ayın başlarında, Allah Rasûlü "Recî1" faciasında şehid edilmiş olan Hubeyb ve arkadaşlarının katillerini yakalamak isteğiyle, Benû Lihyan üzerine yürüdü. Lakin onları atlatıp şüphelendirmemek için şam tarafına gidiyormuş gibi gösterdi.447[32]
Yûnus b. Bükeyr, îbni İshâk aracılığıyla, Abdullah b. Ebî Bekr b. Muhammed b. Hazm ve diğerlerinin bu hususta şöyle anlattıklarını rivayet eder:
445[30] İbni Hişâm İbni îshâk'tan naklen 3/240.
446[31] İbni Hişâm aynı yer.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/341-344
447[32] İbni Hişâm 3/297.
- Hubeyb (r.a.) ile arkadaşları şehid edilince, onların kanlarının hesabını sormak üzere Allah Rasûlü Lihyan oğullarına saldırmak için aldatmaca bir manevra ile yola çıktı ve Şam tarafına giden yola koyu-
larak, insanlara sanki Lihyan oğullarına saldırmaya gitmiyormuş görüntüsü verdi. Yola devam ederek onların toprağına varınca konakladı. Lihyan oğulları, Hüzeyl kabilesine mensub bir boy idi. Oraya vardığı zaman onların bu gelişten korkarak, dağ başlarına kaçıp canlarını kurtarmaya çalıştıklarını gördü. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
"Buraya gelmişken Usfan'a kadar gidipte orada konaklasak çok iyi olacak. Kureyş böylece bizim Mekke'ye geldiğimizi görecek" buyurup ardından ikiyüz kişilik bir süvari gurubuyla yola çıkarak Usfan'a kadar geldi ve orada konakladı. Ardından da iki atlıyı gözetlemeye gönderdi. Onlarda "Kûra'ı'l ganîm" denilen (Usfan'dan sekiz mil ilerdeki) vadiye kadar gelip sonra Rasûlüllah'ın yanına döndüler.448[33]
Ebû Ayyaş ez-Zurakî, "Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in Usfan'da iken "korku namazı" kılmış olduğunu" anlatır.
Meğazî müelliflerinden birisi de, Lihyan gazvesinin Kureyza gazvesinden sonra vuku bulduğunu söylemektedir.449[34]
Zatü'r Rikâ' Seferi
ibni Ishâk anlatıyor;
- Bu olay, hicri dördüncü senenin Cemediye'l ûlâ ayında gerçekleşmiş olup, Gatafan kabilesine mensup olan Sa'lebe oğullarından Hasfa'ya yapılan seferdir.450[35]
Muhammed b. İsmail el-Buharî rahmetullahi aleyh derki: "Zatû Rİkâ1 hadisesi Hayber seferinden sonra meydana gelmiştir. Zîra Ebû Musa Hayber seferinden sonra gelmişti. Yani bu Zatû Rikâ1 hadisesine katıldı. Ancak Hayber seferi sırasında gelip Müslüman olan Ebû Hüreyre(r.a.)idi."451[36]
İbni İshâk hadiseyi şöyle anlatır:
- Bu gazvede Allah Rasûlü (s.a.v.) (Medine'den iki konak uzaktaki Sa'lebe oğulları yurtlarından) Nahl denen yere kadar giderek konakladı. Orada Gatafan'lılardan bir topluluğa rastladı. İki taraf birbirine yaklaştı isede, aralarında harb meydana gelmedi.
İnsanlar durumu görünce birbirlerinden çekinmişler ve Allah Rasûlü (s.a.v.) ashabına korku namazı
448[33] İbni Hişâm 3/297.
449[34] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/344-345
450[35] îbni Hişâm 3/246.
451[36] Buharî Megazî 64/ Bab, gazveti Zatı Rikâ'.
kıldırmış, ardından onları geri götürmüştür.452[37]
Vakidî derki: Bu gazveye, "Zatü'r Rikâ"' denmesinin sebebi, bu yerin kendisinin bir kısmında kırmızı
siyah ve beyaz topraklar bulunan bir dağa yakın olmasından kaynaklanmış ve "zatü'r Rikâ" adım
almıştır.453[38]
Vakidî devamla şöyle anlatır:
- Rasûlü Ekrem (s.a.v.) Muharrem ayının onuncu günü, hicretinin kırkyedinci ayında yola çıkıp,
Muharrem ayının bitimine beş gün kala (Medine'den Irak tarafına üç mil mesafe uzakta bulunan)
Sırâr'a kadar geldi. Zatü'r Rikâ', Sa'd ve Şükra mevkileri arasında bulunan Nuheyl'e454[39] yakın bir
yerde idi.
Yine Vakıdî anlatıyor: Bana Dahhâk b. Osman, Ubeydullah b. Miksem aracılığıyla Cabir (r.a.) tan....
Yine Hişâm b. Sa'd da, Zeyd b. Eşlem aracılığıyla Câbir (r.a.) tan.... Yine Malik ve diğer bir âlim Vehb
b. Keysân yolu ile Câbir (r.a.) tan şöyle dediğini haber verdiler:
- Birisi, Şam tarafında Ermenilere ait olan Nebat pazarından, satım hayvanlarını alıp Medine'ye
getirmişti. Kendisine bu satım mallarını nereden getirdin? diye sorulunca, "Onu Necid'den getirdim.
Yolda gelirken Enmar oğullarıyla Sa'lebe oğullarını gördüm, sizin için büyük bir gurup toplamışlar,
sanıyorum ki siz onlardan uzak duruyorsunuz" dedi. Onun bu sözü Peygamber (s.a.v.)'e ulaşınca,
ashabından dörtyüz kişiyi alarak (bir rivayette yediyüz kişiyi alarak) yola çıktı. Erat dağı eteğindeki
Medîk köyü yoluna saptı. Orada Şukra vadisine indi ve bir kaç gün konakladı. Oradayken etrafa
seriyyeler çıkardı. Gidenler geceleyin geri dönüp civarda kimseyi görmediklerini haber verdiler.
Sonra Nebî (s.a.v.) ile ashabı oradan hareket ederek bu Enmar ve Sa'lebe oğullarının yerlerine
kadar geldi. Ama ortalıkta kimseler yoktu. Zîra hepsi dağ basma kaçışmış idi. İnsanlar birbirinden
korkmuşlardı. İşte Peygamber (s.a.v.) orada ashabına "korku namazı" kıldırdı.
Abdü'lmelik b. Hişâm da bu isim hususunda şunu söyler, "Bu sefere "Zatû'r Rıkâ1 " denilmiştir. Zîra
ashab bu seferde bayraklarını ya-mamışlardı. (da yamalı sefer dendi) Yine söylendiğine göre "Zatû'r
Rıkâ'", orada bulunan bir ağacın adı imiş. Lakin anlaşılan o ki, bunlar birbirinden ayn iki sefer olsa
gerek."455[40]
Şuayb, Zührî'den rivayet ediyor: Bana Sinan ed-Dûdî ve Ebû Seleme'nin, Câbir (r.a.)'den nakline
göre; Cabir (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte Necd tarafına bir sefer yapmış. O durunca Cabir de
durmuş. Büyük ağaçlı bir vadiye vardıklarında öğle uykusu bastırmıştı. Nebî (s.a.v.) orada konakladı.
Ashab da ağaçların altında gölgelenmek
üzere dağıldılar. Nebî (s.a.v.) kılıcını astığı bir ağacın altında biraz uyku kestirdi. Bizde
452[37] İbni Hişâm 3/246; Beyhakî Delâil 3/
453[38] Vakidî Meğazî 1/
454[39] Nuheyl, bu günde ma'mur olan bir mıntıka olup sulan ve bahçeleri olan bir yerdir. Şükra ile Sa'd da bu gün bilinen yerlerdir.
455[40] İbni Hişâm Sîre 3/246.
biraz uyumuş idik ki, birden Rasûlüllah (s.a.v.)'m bize çağırdığını duyduk. Hemen davetine koştuk, baktık ki yanıbaşmda bir bedevi oturuyor. Nebî (s.a.v.) bize:
- "Şu herif ben uyuyorken kılıcımı almış. Birde uyandımki kılıcım kından sıyrılmış halde onun elinde. Bana; "seni benden kim kurtarabilecek?" dedi. "Allah" dedim. Bu da kılıcı kımna sokup oturdu" diye anlattı. Rasûlüllah (s.a.v.) bu adamı cezalandırmadı. Halbuki o böyle birşey yapmıştı.
Bu Buharı ve Müslim'in ittifak ettiği bir haberdir.456[41]
Ebû Avâne'nin Ebû Bişr'den rivayetine göre bu bedevinin adı, "Ğavras b. el-Hâris" imiş.
Sonra bu Ebû Bişr, Süleyman b. Kays yolu ile Câbir (r.a.)'den şöyle dediğini rivayet ediyor:
Rasûl'ü Ekrem (s.a.v.) Nahl denen yerde, Hasfa'nm savaşçıları ile çarpıştı. Bunlar Müslümanları makbul gördüler. İçlerinden adı Ğavras b. el-Hâris olan birisi gelerek Rasûlüllah (s.a.v.)'ın başucunda kılıcını çekerek durdu ve "seni benden kim kurtarabilecek?" dedi. Nebî (s.a.v.)'de, "Allah" deyince, kılıç adamın elinden düştü. Kılıcı alan Allah Rasûlü onu, "ya seni benden kim kurtaracak?" buyurunca adam yalvararak "sen kılıcı alanların hayırlısı ol!" diye yalvardı. Nebî (s.a.v.): "Sen Allah'dan başka ilah olmadığına, benim onun Peygamberi olduğuma şehadet edermisin?" buyurunca adam; "hayır! lâkin sana karşı savaşmayacağıma, sana karşı savaşan bir toplulukla beraber olmayacağıma sana söz veririm" deyince Nebî (s.a.v.) adamı serbest bıraktı. O da arkadaşlarının yanma giderek, "ben yanınıza, insanların en hayırlısının yanından geldim" dedi.
Sonra Cabir Nebî (s.a.v.)'nin her iki taifeye de "korku namazı" kıldırdığını haber verdi.
İnşallah bu sahih bir hadistir.457[42] Bekkâî, İbni İshâk'tan naklediyor:
- Bana Vehb b. Keysân Câbir b. Abdillah (r.a.)'m şöyle dediğini haber veriyor: Ben Rasûlüllah (s.a.v.) ile beraber zayıf deveme binerek, Nahl tarafındaki Zati'r Rıkâ gazvesine gittim. Rasûlüllah kafileyi yola koyup kendi beklerken arkadaşlarım ilerledikçe ben geri kalıyordum. Rasûlü Ekrem bana yetişip: "Yâ Câbir! Sana ne oldu?" buyurdu. Bende;
- Yâ Rasûlellah! Devem beni arkadaşlarımdan geri koyuyor, dedim. Efendimizde, "Onu ıhtır" buyurdu.
- Cabir devamla devenin kıssasını anlattı.458[43]
İkinci Bedir Gazvesi
Mûsâ b. Ukbe, İbni Şihâb-i Zühri yoluyla Urveden naklediyor: - Rasûlüllah (s.a.v.) Ebû Süfyan'a verdiği harp sözünü tutmak için Müslümanları Bedre doğru yola çıkardı, Nebî (s.a.v.) tam bir
456[41] Buharî Meğazî 64.
457[42] İmam Ahmed Müsned 3/390; Ebû Avane Müsned.
458[43] İbni Hişâm 3/247.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/346-350
sadakat sahibi ve sözünün eri idi. Şeytan insanlardan bir takım dost edindiği kimseleri alıp insanlar arasında dolaşarak, "Onların size karşı tıpkı gece gibi (karaltısı etrafı kaplayan) bir ordu topladığını, sizinle karşılaşıp kökünüzü kazımak arzusunda olduklarını haber aldık. Sakın ha harbe gitmeye kalkmayasınız" diyerek Müslümanları korkutmuştu. Lakin Allah (c.c.) Müslümanları şeytanın bu ürkütmesinden korumuş, onlar Allah ve Rasûlünün harp çağrısına icabet ederek yanlarına satacak mallarım da alarak yola çıkmışlardı. Müslümanlar:
- Eğer Ebû Süfyan'a rastlarsak ne ala, zaten onunla çarpışmak için yola çıkmış idik, yok eğer ona rastlamazsak, Bedir panayırında mallarımızı satarız, diye düşünüyorlardı.459[44]
Ebû Süfyan söz verdiği gün Bedre gelmedi. Ne kendisi ne de arkadaşları yola çıktı.
Bu arada kendi ile Müslümanlar arasında güvenlik anlaşması bulunan Damraoğullarından bir adam kalkıp geldi ve: "Vallahi sizden harptan geri kalan hiç kimse olmadığı haberini aldık, siz şu panayır halkına ne yapacaksınız?" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.), Kureyşli düşmanlarına ulaştırılmasını arzulayarak:
- "Bizim onlara yapacağımız şey Ebû Süfyan ve arkadaşlarına bir yıl evvel verilen "burada karşılaşıp çarpışma yapmak sözüdür." Bununla beraber diliyorsan sana ve kavmine anlaşmanızı geri verip sizinle çarpışmaya da girelim" buyurdu. Damra oğullarının bu kişisi bunu duyunca: "Allah korusun" dedi.460[45]
Urve b. Zübeyr devamla derki: Anlattıklarına göre İbnü'l Hüman Kureyş'in yanına gelip: "İşte Muhammed ile arkadaşları anlaştığınız yer ve günde gelmiş sizi bekliyorlar" dedi. Ebû Süfyan'da: "Vallahi Muhammed sözünü tuttu" dedi. Birden müşrikler ürküp mallarını topladılar. İçlerinden elini çabuk tutan avını vurdu. Efendimiz onlardan hiç kimseden bir okkadan aşağısını kabul etmedi.
Sonra Allah Rasûlü yoluna devam edip, Usfan Mevkiindeki "Mecenne" denen yer de Allah'ın dilediği kadar ikamet etti. Sonra Efendimiz ve arkadaşları durumu istişare ettiler. Ebû Süfyan onlara: Size uygun olan şey sadece develerinizi otlatacağınız ve sütünü içebileceğiniz otlu bir koyak lazım" dedi ve ardından Mekkeye döndü. Allah Rasûlü de Allah'ın kendine in'am ve ihsan ettiği nimetleri alarak Medine'ye avdet etti.
_Me£â;
Bu Gazve'ye "Ceyşü's-Sevîk" gazvesi de denilmektedir. Hicretin dördüncü senesinde Şa'ban ayı içerisinde vuku bulmuş idi.461[46]
Bu konuda Vakidî şöyle demektedir:
Küçük Bedir harbi de denilen Bedrü'l Mev'id seferi, Peygamberimizin Medine'ye hicretinin kırkbeşinci Zilka'de ayı başlarında yapılmış idi. Allah Rasûlü ashabından bin beşyüz kişilik bir kuvvet ile yola çıkmış, Medineye de
459[44] Urve Meğazî 184.
460[45] İbni Hişâm 3/249.
461[46] İbni Hişâm 3/248; Uyunü'l Eser 2/53.
Abdullah b. Ravâha'yı Vali ta'yin etmiş idi.
Bedir panayır mevsiminde arablar Zilkade ayının birinci gününden sekizinci gününe kadar ticaret için toplanırlardı. Müslümanlar orada sekiz gün eğleşip eşyalarım sattılar ve bir dirheme bir dirhem kazanarak Allah'ın ni'met ve lutuflarım kazanarak geri döndüler.462[47]
7.BÖLÜM
HENDEK GAZASI
Musa b. Ukbe anlatıyor:
Hendek harbi, dördüncü hicri yılın Şevval ayında yapıldı. İbni İshâk ise, "beşinci hicri yılın Şevval ayında yapıldı" der. Doğrusunu Allah bilir.463[1]
İbni Ömer (r.a.)'ın; "Ondört yaşında iken Uhud'a katılmak için ortaya çıkınca, Peygamber (s.a.v.)'in ona müsade vermeyip, Onbeş yaşında iken Hendek harbinde tekrar harbe girmek için, Efendimizin huzuruna gelince kendine İzin verdiğini" belirten sözü, yukardaki görüşlerden birincisini daha doğru olacağını takviye ediyor. Lakin bu takviye bizim aşağıda anlatacağımız beşinci yıl olaylarıyla red edil-mektedir.464[2]
Bu yıl içinde Rasûlüllah (s.a.v.)'ın kızı Rukiyye (r.a.)'nin oğlu Abdullah vefat etmiş ve bizzat kabrine koymak için babası mezarın içine inmiş idi.
Yine bu senenin Şa'ban ayında, Hz. Ali (r.a.)'nin oğlu Hüseyin (r.a.) doğmuş idi.
Yine bu yıl, Asım b. Sabit b. Ebî'l Aklah ile arkadaşları da öldürülmüş idi ki, bu daha önce anlatılmış idi.
Asim'ın künyesi Ebû Süleyman olup dedesinin adı el-Aklah Kays b. isme b. Benî Amr b. Avf tır. Şair Ahvas b. Abdillah b. Muhammed b. Asım b. Sabit onun torunlarmdandır.
İşte bu Âsim adı geçen okçulardan idi. Uhut günü çok dirayet gösterip nice kâfir öldürmüş idi. Bu zat Bedir harbinde de bulunmuş idi.
Bi'ri Maûne faciasında ashab-i kiramdan, Âmir b. Füheyra (Ebû Bekr'in Kölesi) da şehit edilmiş idi. Bu zat Muhacirin'in ileri gelen büyüklerinden idi.
Kureyşlilerden de Hakem b. Keysan el-Mahzûmî ile Nati b. Bûdeyl b. Verkâ es-Sehmî öldürülmüş idi.
462[47] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/350-352
463[1] İbni Hişâm 3/258.
464[2] Taberî Tarih 2/555.
O gün Ensarlı Müslümanlardan el-Hâris b. Summe b. Amr b. Atik b. Mebzul Ebû Saîd şehid olmuş idi.
Muhammed b. İbrahim et-Teymîrden nakledildiğine göre; Nebî (s.a.v.) Haris b. Samme ile Suheyb (r.a.)'i ahiret kardeşi ilan etmiş idi.
Vakidî, "Haris Uhud harbine katılmış, Rasûlüllahla birlikte o harpte geri kaçmadan sebat gösterip efendimize ölüm sözü üzere biat etmiş idi. Orada Osman b. Abdillah b. el-Muğîreyi öldürmüş idi.
Misver b. Rifâ'a'dan nakledildiğine göre, Haris, Rasûlü Ekrem (s.a.v.) ile Bedir harbine gitmiş idi. Ravha mevkiine vardıklarında ayağı kırılmış, Rasûlüllah'da onu Medineye geri yollamış ve Bedir harbi ganimetlerinden ona hisse ayırıp, sevabını kazandığını da açıklamış idi.
İbni Sa'd "Onun Medine ve Bağdatta neslinden gelen zürriyetî hala mevcuttur" demektedir.
Haram b. Milhan'a gelince: Bu Milhan'm asıl adı Mâlik b. Halid b. Zeyd b. Haram b. Cündüb b. Amir b. Ganm b. Adiyy b. Neccar'dır, Bu zat Bedir harbinde bulundu. Aynı zamanda Ümmü Süleym'in kardeşidir. Bi'ri Ma'ûne faciasında yaralandığı zaman; "Ka'be'nin Rabbine yemin olsun ki ben Cenneti kazandım" demiş idi. Allah ondan razı olsun.
Atiyye b. Amir, Dînar oğullarmdandır. Bu zatı ben îbnü'l Esîr'in "Üsdü'l Gabe adlı" sahabeleri belirten kitabında göremedim.
Münzir b. Amr b. Humeys b. Harise b. Levzan b. Abdi Vûdd es-Sâıdî'ye gelince, bu zat Akabe gecesinde Peygamberimize ilk biat eden, Nukûbâ (Delege, temsilci) olan biridir. Hem Bedir hemde Uhut harbinde bulundu, Huneyn de savaştı. "Mü'nık Li-yemût1 "ölüme boyun veren" diye tanındı.
Enes b. Muâviye b. Enes. Necar oğullarından biridir. Ebû Şeyh b. Sabit b. el-Münzir ve Sehl b. Âmir b. Sa'd dan her ikisi de Benî Neccâr kabilesindendir.
Muâz b. Münâıs ez-Zurakî el-Bedrî ile Urve b. es-Salt es-Selemî de Ensar ile güvenlik anlaşması olan kimseler idi.
Malik b. Sabit ile kardeşi Süfyan da Nebît oğullarmdandır.
İşte haklarında: "Rabbimiz bizi razı edip, bizden de razı olarak Rabbimize kavuştuğumuzu, sağ kalan kavmimize tebliğ edin" hükmü indirilen (bir müddet okunup sonra neshedilen) ve Bi'ri Maûne faciasında öldürülen yetmiş şehid arasında adları ezberlenebilen zatlar bunlardır.
Söylendiğine göre, onlar yirmi iki süvari olup herhalde hadiseyi anlatan ravi yayaları değilde süvarileri saysa
Zehebinin burada "Doğrusunu Allah bitir" demesinin sebebi, Saîd b. Müseyyeb'm sahabe olmayıp tabiinden olduğu için haberin mürsel olmasındandır.
Bize ismail b. Ebî Amr, İbnü'l Bünn -Dedesi- Ibnü Ebî'l Ula- Ibnü ebî Nasr -îbnü Ebî'1-Akab- Ahmed b. el-Büsrî -Muhammed b. Âiz-Hacve b. Müdrak el-Gassânî -Hasen b. Umare- Hakem- Miskem isna-dıyla, Abdullah b. Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini haber verdi:
- Mülâıbü'I Esirme Iakablı, Âmir b. Malik, Rasûlüllah (s.a.v.)'a "bana yaamda bulunanlardan bir gurup yollada senin dinini bana tebliğ
etsinler, onlar benim güvencem ve korumam altında olacaktır11 diye haber saldı.
Rasûlüllah (s.a.v.) de Münzir b. Anın yirmi iki atlı ile ona yolladı. Bunlar Amiroğulları topraklarına yaklaştıklarında bunlardan Münzir dört kişiyi oradaki suya yolladı. (Bir rivayette onlardan birine yolladı deniyor.) Amir b. Tufeyl denen herif onların geldiğini duyup hemen yanlarına gelerek, onlarla çarpışıp onları şehit etti. Az sonra, Münzir'in suya yolladığı bu dört kişi, topluluğun olduğu yere geri geldiler.
Oraya yaklaştıklarında birde ne görsünler!!, bir sürü kartal onların etrafında uçuşurken! "Biz halka halinde uçuşan kartallar görüyoruz. Sanıyoruzki, her halde arkadaşlarımız öldürülmüşler" dediler.
Oraya vardıklarında içlerinden ikisi: "Bu günden sonra şehit olmak istemiyoruz, olacaksa bu gün olsun" deyip müşriklerle ölünceye kadar çarpıştılar. Diğer ikisi ise geri dönüp Rasûlüllah (s.a.v.)'ın yanma gittiler. Yolda Amiroğullanndan iki adama rastlayıp, kimden olduklarını sordular. Onlarda kim olduklarını söyleyince bunlarla çarpışıp ikisinide öldürdüler ve yanlarındaki silah ve eşyaları da aldılar. Yola devamla Rasûlüllah'in yanına gelip arkadaşlarının ve amirli iki kişinin durumunu ona haber verdiler. O iki adamdan ele geçirdikleri mallan da Peygambere teslim ettiler. Peygamberimiz o eşyalar arasında bizzat kendisinin o iki Amirliye hediye olarak giydirdiği iki elbiseyi görüp tanıdı ve;
"Bu ikisi bizim güvencemiz altına girmiş idi" buyurup, onların kan diyetini kavimlerine, iki hür Müslüman'ın kan diyeti mikdarı kadar ödedi.
Şair Hassan b. Sabit (r.a.), Amir b. Malik'in ölümünden sonra oğlu Rabîa'yı teşvik için.
"Ey Ümmü'l Benîn oğullan! Sizi korkutmadım!" diye devam eden beyitleri söyledi.
Bunu duyan Rabî'a; "Âmir'e saplayacağım bir mızrak darbesi, Hassân'ın benden memnun olmasını sağlar mı?" deyince "evet" cevabım aldı ve Âmire hücum ederek ona mızrağım sapladı. Lâkin Âmir bu yara ile yaşamaya devam etti.
Aynı yıl içinde Peygamberimizin eşi, Mü'minlerin annesi, Huzeyme b. Haris b. Abdillah b. Amr b. Abd-i Menâf b. Amir b. Sa'sa'a kızı el-Kaysî el-Hevâzenî ei-Amirî, el-Hilâlî kızı Zeynep el-Kaysiyye, el-Hevâzeniyye, el-Âmiriyye, el-Hilâliyye (r.a.) vefat etmiş idi. Fakirlere çok yardımda bulunduğu için kendisine "yoksullar anası" denirdi.
İlk önce Tufeyl b. Haris b. el-Muttalib b. Abd-i Menâf ile evlenmişti. Tufeyl sonra onu boşaymca kardeşi onu Ubeyde b. el-Hâris ile evlendirdi. Ubeyde'nin Bedir de şehit olması üzerine de, hicretin ü-çüncü yılı Ramazan ayında onu Allah Rasûlü (s.a.v.) nikahladı. Sahih olan görüşe göre Efendimizin nikahı altında sekiz ay kalmıştır. Onun ölümünün Rebîü'l âhir ayının sonlarında olduğuda söylenmektedir. Cenaze namazını Nebî (s.a.v.) kılmış ve Bakî mezarlığına defhetmiştir. Otuz yaşlan
civarında idi.465[3]
Yine bu yıl Nebî (s.a.v.) Mü'minlerin annesi Ümmü Seleme lakablı, Ebû Ümeyye kızı Hind ile evlendi.
Ebû Ümeyye'nin adı Huzeyfe idi. Süheyl'di diyende var. Bu zat "Zâdür-râkib", diye çağrılırdı. Babası
Kureyş'in Mahzûm boyundan Abdullah b. Ömer b. Mahzum oğlu el-Muğîre idi. Ümmü Seleme (r.a.)
Efendimizden önce Rasûlüllah'ın halası oğlu Ebû Seleme lakablı Abdullah b. Abdil Esed b. Hilâl b.
Abdullah b. Ömer b. Mahzum ile evliydi. Annesi Berra binti Abdü'l Muttalibdir.
Ebû Seleme Habeşistan'a eşiyle beraber gitmiş ve orada Ebû Selemeden kızı Zeynebi doğurmuş idi.
Ebû Seleme'den, Seleme, Ö-mer ve Dürre adlı çocukları oldu. Ebû Seleme, Peygamberimizin süt
kardeşi olmaktadır.
Ebû Lefreb'in cariyesi Süveybe; hem Efendimizi hem Ebû Seleme'yi hemde Hamza'yı emzirmiş idi.
Rivayete göre ilk iman eden on kişinin hemen ardından iman etmiş ve Habeşistana göçen ilk muhacir
olmuştu. Sonra da Medineye hicret eden ilk Sahabî'de o idi. Allah'a doğru yola çıkınca, onun
gözlerini elleriyle kapatan Hz. Peygamber idi. Efendimiz ona dûa etti. Uhut savaşında derin bir yara
almış ve yara şişip azmış olduğundan dördüncü yılın Cemadiyel ahir ayında vefat etti.
Ebû Seleme öldükten sonra, Ümmü Selemeyi Nebî (s.a.v.) Şevval ayı giripde iddeti bitince nikahı
altına aldı. O kadınların en güzellerinden biriydi. Peygamberimizin en son vefat eden hanımı o
olmuştur.
Efendimiz (s.a.v.) Ümmü Seleme ile izdivacından bir kaç gün sonra halasının kızı ümmü Hakem
lakablı Zeyneb bin Cahş b. Riâb el-Esedî (r.a.) ile evlendi. Asıl adı "Berra" iken ona Zeyneb adını
verdi. O ve bacıları Medineye göç eden Muhacirlerdendir. Anneleri Abdü'l Muttalib kızı
Ümeyme'dir. Hakkında, O "Zeyd ondan evlilik konusundaki alacağını alıpta (onu boşayınca)
onu seninle evlendirdik" (Ahzab Sûresi âyet; 37) âyeti inen işte bu Zeyneb'dir.
Zeyneb (r.a.) Efendimizin diğer hanımlarına karşı üstünlük iddi e-der ve "sizi aileniz evlendirdi, beni
ise Allah semadan verdiği hükümle evlendirdi" der idi.
Yine hicri dördüncü yılda "hicab âyeti" olan "Ey iman edenler Peygamber evlerine size izin
verilinceye kadar.... girmeyin" (Ahzab; 53) âyeti indirildi. Efendimiz onunla evlendiği zaman Zeynep
(r.a.) otuz beş yaşlarında idi.
Yine bu yıl içinde Nebî (s.a.v.) Zina eden Yahudi erkek ile Yahudi kadım (tevrat'a göre) recm etti.
Aynı yıl Sa'd b. Ubade'nin (r.a.) annesi vefat etmiş idi ki, o esnada Peygamberimiz bir seferde
olduğundan Medinede yoktu. Oğlu Sa'd, Peygamberimizle birlikte idi.
Kata'denin, Saîd b. Müseyyeb'den nakline göre Said, "Nebî (s.a.v.), Sa'd'ın annesinin kabrine bir kaç
ay sonra gelerek namazını kılmıştır" der ki, doğrusunu Allah bilir.466[4]
465[3] İbni Sa'd Tabâkat 8/115, Tesmiyetü ezvâcın-Nebî sayfa 69.
466[4] İbni Sa'd Tabakat 3/614, 8/338, İbnü'l Esîr Üsdü'l Ğabe 5/587, İbnü Abdi'l Ber El'istîâb 4/362.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/353-359
8.BÖLÜM
BEŞİNCİ YIL OLAYLARI
Zatû Rıkâ' Gazvesi
Muharrem ayının onuncu günü olunca Rasûlüllah (s.a.v.) Sefer için yola çıktı. Bu görüş Vakıdî'nindir ki, dördüncü yıl olaylarında anlatılmış idi. İbni İshâk ise bu gazvenin hicri dördüncü yılın Cemadiyel-ÛIa ayında yapıldığını iddia etmektedir.467[1]
Dumetü'l Cendel Seferi
Buraya Dûme denilmesinin sebebi İsmail (a.s.)'in oğlu "Dûmî'nin" evinin orada olmasındandır. "Devme" ise Arabistan'da başka bir yerdir.
Bu sefer Rabîü'l evvel ayında meydana gelmiştir.
Nebî (s.a.v.) oraya ulaşmadan yoldan geri dönmüş ve hiçbir çarpışma olmamıştır.
Medaînî ise şöyle der: "Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.) yola Muharrem a-yında çıktı. Maksadı Dûme'deki Ukeydir'i yakalamak idi. Ukeydir, Nebî (s.a.v.)'nin geldiğini duyunca kaçmış Peygamberimiz de geri dönmüştür.
Vakidî anlatıyor: Bana îbni Ebî Sebra, Abdullah b. Ebî Lebid aracılığıyla Ebû Seleme b. Abdirrahman'dan, yine Abdurrahman b. Abdü'lazîz de Abdullah b. Ebî Bekr ve diğer âlimlerden şöyle dediklerini haber verdiler:
- Rasûlüllah bu seferinde, Rum Kayserini korkutmak için Şam mıntıkasına iyice yaklaşmak arzu
467[1] Bak Vakidî Meğazî 1/395, İbni Sa'd Tabakat 2/61. Taberî Tarih 2/555.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/360
ediyordu. Kendisine, "Dumetû'l Cendel de büyük bir topluluk bulunup oradan geçenlere zulmettikleri" haber verilmiş idi. Orada bir panayır ve çok tüccar vardı.
Rasûlüllah bin kişilik bir Müslüman ordusu ile yola çıkıp geceleri hareket ediyor, gündüzleri de gizleniyorlardı. Kılavuzu Mezkûr el Uzrî denen biri idi. Onları yolundan saptırdı, nihayet Dumetû'l Cendel ile kendi arasında güçlü biri için bir günlük mesafe kalmış idi ki, kılavuz; "Yâ Rasûlellah! Onların otlak hayvanları yanıbaşımzda otlar, siz burada kalsamzda bir bir kontrol edip gelsem" dedi. Mezkûr gidip bakınca Hayvanların izlerini buldu ve yerlerini anladığından hemen geri geldi. Nebî (s.a.v.) ve arkadaşları onlara hücum edip yakalayabil-diklerini yakaladılar. Lakin haber hemen Dumetü'l Cendel-e ulaştığı için oradakiler dağılıp kaçıştı, Nebî (s.a.v.) de döndü.
Dume, Medine'den onaltı günlük mesafede olup Dume ile Şam di-yan arası, iyi bir yürüyücü için beş gecelik yoldur. Küfe ile arası ise yedi gecelik bir yoldur. Hurma ağaçlarıyla dolu bir arazi olup, arpa ve diğer hububat elde ederler. Su develeri ile sulama işini görürler. Orada akan bir pınar da mevcuttur.468[2]
Müraysî’ Seferi
Bu seferin diğer bir adı da "Benî Müstalık" seferidir. Hicrî beşinci yılın Şa'ban ayında yapılmıştır. Böyle olduğu sahih, hatta kesindir.
Vakidî sefer hakkında; "Bu gazveye giderken Nebî (s.a.v.) Medineye Zeyd b. Harise (r.a.)'yi vali tayin etmiş idi. Bana Şuayb b. Abbâd'ın Misver b. Rifâa'dan naklettiğine göre, Rasûlüllah (s.a.v.) yediyüz kişilik bir kuvvetin başında bu yolculuğa çıkmıştır" demektedir.469[3]
Yunus b. Bükeyr İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Yahya b. Habbân, Asım b. Ömer ve Abdullah b. Ebî Bekr üçlüsü konuyu şöyle anlattılar: "Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.)'e, Benî Müstalık kabile-sinin Müslümanlar aleyhine asker topladığı haberi ulaşmış, Peygamberde hemen oraya doğru yola çıkmış idi. Onların komutanı Efendimizin eşi Cüveyriyye (r.a.)'nin babası olan Haris T?. Ebî Dırar idi.
Rasûlü Ekrem yola devam ederek Müstalık oğullarına ait sulardan biri olan Müraysî1 suyana kadar ulaştı. Onlarda Rasûlüllah'a karşı hazırlandılar, insanlar yüzyüze çarpışmaya başladılar. Kısa bir süre sonra Nebî (s.a.v.) Müstalık oğullarını bozguna uğrattı ve pek çoğu kılıçtan geçirildi, çocukları, kadınları ve mallarına el koydu. Rasûl-ü Ekrem Kudeyd ve Sahil taraflarından.
Vakidî, Ma'mer ve diğerleri aracılığıyla şunu naklediyor: Huzâaya mensub olan Müstalık oğulları, Far'a taraflarına göçerlerdi. Onların Müdlic oğullan ile güvenlik anlaşması vardı. İdarecileri Haris b. Ebî Dırâr idi. Bizzat kendisi Kavminin başına geçip gücü yeten herkesle beraber oraya geldi. Atlarım ve silahlarını, Peygamberle savaşa gitmeye hazırlanmak için sattılar.
Vakidî derki: Bana, Saîd b. Abdillah b. Ebî'l Ebyad, babası aracılığıyla, Peygamberimizin hanımı
468[2] Vakidî Meğazî 1/403.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/360-361
469[3] Vakidî Meğazî 1/404.
Cüveyriye validemizin cariyesi olan ninesinin şöyle dediğini anlattı: "Cüveyriye (r.a.)'yi şöyle derken duydum:
- Biz Müreysî denen suyun başında iken, Rasûlüllah (s.a.v.) yanımıza geldi. Babamı şöyle derken duyuyordum: "Asla gücümüzün yetmeyeceği birşey bize geldi." Cüveyriye derki: Ben çokluğu yü-zünden sayıp anlatamayacağım kadar insan at ve silah görüyordum. İslâm'a girip te, Rasûlüllah beni nikahına alınca geri dönüyorken, ben Müslümanlara bakmaya başladım. Artık daha önce gördüğüm gibi (çok) değillerdi. Anladım ki, önceki anları çok görmemiz Allah'ın indirdiği bir korku idi.
Onlardan biri Müslüman olmuş ta: "Vallahi biz besili (bembeyaz) atlar üzerinde beyaz insanlar görüyorduk ki; onları ne önce, ne de daha sonra hiç görmemiş idik" diyordu.
Vakidî devamla derki: Allah Rasûîü suyun başında konaklayıp kendisine deri çadırı kuruldu. Beraberinde Aişe ve Ümmü Seleme (r.a.)'lerde vardı. Rasûlüllah (s.a.v.) arkadaşlarım saf halinde dizip, sonra da Ömer (r.a.)'i tellal tayin edip, müşriklere giderek onlara; "Lâ ilahe illallah deyin ki, bu kelime ile kendinizi ve canınızı koruyun" demesini emretti. Ömer bu emri yerine getirdi. Lakin onlar kabul etmediler. İlk oku müşriklerden biri attı. Müslümanlarda bir saat onları ok yağmuruna tuttu. Sonra Allah Rasûlü ashabına hamle yapmalarını emretti, onlarda saldırdılar. Onlardan kurtulan hiç kimse olmadı, onlardan on tanesi katledildi, diğerleri esir edildi. Müslümanlardan da bir kişi şehîd oldu.
İbni Avn anlatıyor: Ben Nafıye mektup yazarak harpten önce yapılan duayı sordum da, bana cevaben yazdı ki, "bu dûa İslâm'ın ilk yıllarındaki savaşlarda yapılırdı. Rasûiüllah (s.a.v.) Mustalıkoğullarma hücum etmişti. Onlarda hücum halindeydi. Havranları su başında sulanıyordu. Savaşçıları öldürüldü, kadın ve çocukları esir düştü. O gün sanıyorum Cüveyriye de yakalanmıştı. Bunu bana İbni Ömer (r.a.) söylemişti. O da bu orduda bulunuyordu.
Bu hadis Buharı ve Müslim'in ittifakla naklettiği bir hadistir.
İsmail b. Ca'fer, Rabîatü'r Rey - Muhammed b. Yahya b. Habban-Ebû Muhayriz aracılığıyla Ebû Saîd el-Hudrî'nin şöyle dediğini anlatıyor:
- Rasûiüllah (s.a.v.) İle birlikt Mustalık oğulları gazasına gittik. Arablarm en mükerremlerini esir aldık. Sefer uzadığından, bekarlığımız uzamış ve esir kadınlarla evlenme arzumuz başlamış oldu-ğundan, biz hem bu kadınlarla Cima' yapmak, hemde çocuk olmasın diye (meniyi dışa boşaltarak) azil yapmak istemiş idik. Mevzuye Rasûlülİah (s.a.v.)'e sordukta bize:
"Böyle bir şeyi yapmamanız sizin üzerinize bir hüküm değildir, yani yapsanız ne değişirki, Allah'ın yaratmayı arzu ettiği her canlı kıyamete kadar mutlak meydana gelecektir" buyurdu.
Bu hadis Kuteybe'nin İsmail den rivayet ettiği Buharı ve Müslim'in ittifakla naklettiği bir haberdir.470[4]
470[4] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/362-364
Rasûlüllah'ın Cüveyriye (R.A.) İle Evlenişi
Yûnus, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Ca'fer b. Ez-Zübeyr, Urve aracılığıyla Hz. Âişe (r.a.)'dan şöyle dediğini anlattı:
- Rasûiüllah (s.a.v.) Mustalıkoğulları esirlerini taksim ettiğinde Cüveyriye, Sabit b. Kays b. Şemmas'ın ya da onun amcaoğlunun hissesine düşmüş ve hürriyetini almak için onunla yazılı anlaşma yapmıştı. Cüveyriye son derece güzel ve tatlı bir hanım olup, onu gören kimse cezbesine kapılmaktan kendini kurtaramazdı. Cüveyriye anlaşma parasını ödemesine yardım istemek için Rasûiüllah (s.a.v.)'e geldi. Vallahi, onu görür görmez (kıskançlığım tutarak) Cüveyrİye'den hoş-lanmadım, kendi kendime, "Şimdi bunu, Rasûiüllah da benim gördüğüm gibi görecek" dedim.
Cüveyriye, Rasûlüllah'm yanma girince; "ben bu kavmin lideri el-Haris kızı Cüveyriye'yim. Başıma gelen bela sence de gizli değildir. Ben kendimi kurtarmak için sahibimle yazılı anlaşma yaptım, bana yardımcı ol" dedi. Onu dinleyen Peygamberimiz:
"Bu istediğinden daha hayırlısını vereyim mi? Senin anlaşma borcunu ödeyeyim ve seni nikahım altına alayım mı?" buyurdu. O da, "evet" deyince Allah Rasûlü onun borcunu ödeyip nikahladı.
Rasûlüllah'm onunla evlendiği haberi duyulunca, ashab-ı kiram; "Mustalık oğullan artık Allah Rasûlünün kayınları sayılıyorlar" diyerek ellerine geçirmiş oldukları Mustalık oğulları esirlerini salı-
verdiler. Cüveyriye sebebiyle Mustalık oğulları hanesi azad olmuş oldu.
Ben, kendi kavmi için Cüveyriyeden daha fazla bereketi olan birini tanımıyorum. Onun asıl adı "Berra" idi, Rasûlüllah (s.a.v.) ona "Cüveyriye" adım verdi.471[5]
Yine Yûnus, İbni İshâk'tan rivayet ediyor: Bana Muhammed b. Yahya b. Habban, Abdullah b. Ebî Bekr ve Asım b. Ömer b. Katâde Mustalıkoğulları kıssasında şunu anlattılar:
- Henüz Nebî (s.a.v.) orada eğleşiyorken Cahcah b. Saîd el-Ğıfarî ile Sinan b. Veber su alma meselesinde kavgaya tutuştular. Cahcâh, Ömer (r.a.)'ın işçisi idi. İbni İshak burada sözüne şöyle devam eder: Bana Muhammed b. Yahya bu hususta şu tafsilatı yaptı:
- Bu ikisi, suyu sen alacan, ben alacam diyerek, o izdiham içinde kavga etmeye başladılar. Sinan; "Yetişin ey Ensarlılar!" diye bağırdı. Cahcâh'da; "yetişin ey Muhacirler!" diye bağırdı. Zeyd b. Erkam (r.a.) ile bir gurub arkadaşı o esnada Abdullah b. Übeyy'in yanında oturuyorlardı. Bu bağınşmaları duyan Abdullah b. Übeyy b. Seltil; "bak hele şu muhacirlere, gelmiş de bizim yurdumuzda bize anarşi çıkarıyorlar. Vallahi şu kureyş Celâbîbi başka değil, Arap atasözünde dendiği gibi yapıyorlar. "Besle köpeği seni yesin" vallahi eğer Medineye dönersek, şerefliler şerefsizleri Medine'den çıkaracak" dedi.
Sonra yanında bulunan kendi kabilesinin adamlarına dönerek, "işte kendinize kendi elinizle
471[5] İbni Sad Tabakat 8/118; İbni Hişâm 4/8, 9.
yaptığınız. Herifleri kendi yurdunuza konuk edip mallarınızı bölüştünüz. Vallahi, eğer siz onlardan yardımlarınızı geri çekecek olursanız, onlarda sizin yurdunuzdan çekilip gideceklerdir" dedi.
Onun bu sözlerini Zeyd b. Erkam duymuştu. Hemen kalkıp bu sözü Peygamber (s.a.v.)'e götürdü. Henüz ufak bir çocuktu. Peygamberimizin yamnda Ömer vardı. Zeyd durumu ona anlatınca, Ömer (r.a.):
- Yâ Rasûlellah! Abbâd b. Bişr'e emrette Abdullah b. Übeyy'in boynunu vursun" dedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.v.) Efendimiz:
"Nasıl olur, öyle yaptığım takdirde insanlar, "Muhammed arkadaşlarını öldürüyor" dedikodusunu yapacak. Hayır! Lakin Yâ Ömer! Kalkta cemaata "gidiyoruz" ilanını yap!" buyurdu. Bu vaziyet İbni Übeyy'e ulaşınca hemen Peygambere özür dilemeye geldi ve "Vallahi ben bu sözleri söylemedim" diye yemin etti. Abdullah b. Übeyy'in kabilesi arasında epey büyük bir rütbesi vardı. Efendimize, "Yâ Rasûlellah! Sana bu haberi getiren şu çocuk belkide yanılmıştır" dediler.
Efendimiz (s.a.v.) hiçde adeti olmayan bir saatte tam öğle sıcağında yola çıktı. Esîd b. Hudayr varıp Allah Rasûlüne selam vererek, "Yâ Rasûlellah! Hiç de iyi bir saatte yola çıkmadın" dedi. Nebî (s.a.v.) Ona: "Sana arkadaşın Abdullah b. Übeyy'in dedikleri ulaşmadı mı?" buyurdu. Esîd de, "Yâ Rasûlellah! vallahi şerefli olan sensiz, şerefsiz onun kendisidir" diyerek sonra da; "Yâ Rasûlellah! Yinede ona yumşak davransan. Vallahi Allah(cc) seni bize gönderdiği zaman biz ona kırallık tacı giydirme hazırlığı içinde idik. İşte o senin, kendisinin kıralhğını elinden aldığım zannediyor" dedi.
Allah Rasûlü O günün gerikalamm ve gecesini arkadaşlarına yürüterek (istirahat vermeden) geçirdi ve sabah oldu. Yine yola devam edildi, hatta kuşluk iyice yükselmiş idi. Sonrada insanlara konaklama müsadesi verdi. Böylece insanları, İbni übeyy'in çıkardığı dedikodudan alakoyup yolculukla meşgul etmiş oldu. Toprağa uzanan insanlar hiç beklemeden hemen uyuya kaldılar. İşte orada "El-Münâfikûn" sûresi inzal olundu.472[6]
Süfyan b. Uyeyne derki: Bize Amr b. Dînar, Câbir (r.a.)'i şöyle derken duymuş olduğunu anlattı:
Bir gaza yolculuğunda Rasûlüllah (s.a.v.) ile beraber idik. Muhacirlerden birisi ensardan birinin arkasından vurdu. Bunun üzerine Ensarlı, "Yetişin Ensarlılar!" diye bağırdı. Muhacirde, "Yetişin Yâ Muhacirler!" diye bağırdı. Bunu duyan Rasûlüllah (s.a.v.):
"Ne oluyor, hala cahiliye dönemi iddiaları mı yapıyorsunuz? Bırakın şu kokuşmuş cahiliye da'vasmi" buyurdu. Abdullah b. Übey b. Selûl'de, demek böylemi yapıyorlar? Vallahi Medineye dönünce, şerefliler şerefsizleri oradan çık©$şftk$gvamla derki: Nebî (s.a.v.) Medineye hicret ettiğinde Medine Ensarmın sayısı Muhacirlerden daha fazla idi. Daha sonra ise Muhacirler sayıca daha arttılar.
İbni Übeyy'in sözü üzerine Ömer (r.a.): "bırakında şu münafığın boynunu vurayım!" deyince Nebî (s.a.v.): Jıi
472[6] İbni Hişâm 4/6, 7.
"Onu bırakta insanlar, Muhammed arkadaşlarını öldürüyor, diyemesinler" buyurdu.
Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.473[7]
Ubeydulîah b. Musa, İsrail -Ebû Saîd el-Ezdî aracılığıyla Zeyd b. Erkam (r.a.)'dan şöyle anlattığını rivayet ediyor:
Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte bir sefere çıkmış idik. Yanımızda bedevilerden de birtakım kimseler vardı. Suya doğru koşuyorduk. Bedeviler bizi geçmişlerdi. Bedevilerden birisi arkadaşlarını da geçerek (bir havuzcuk yaparak yada oradaki) havuza su çekerek dolduruyor ve havuzun etrafını taşla örüyordu. Arkadaşları gelinceye kadar.
Ensardan biri gelip, su içsin diye devesinin yularını gevşetince, bu bedevi ona engel oldu ve suyun çevresindeki taşlardan birini çekince havuztaki su boşahverdi. Bedevi eline kaptığı bir odunu Ensarlmm kafasına vurarak yardı. Ensarlı da gelip vaziyeti Abdullah b. Übeyye anlattı. O da öfkelenerek, "şu Rasûlüllah'ın yanında bulunan bedevilere yardım etmeyin de, onun çevresinden bir dağilsmlar ya! Vallahi eğer Medineye bir dönersek şerefliler şerefsizleri oradan çıkarıp atacaktır" dedi. Zeyd b. Erkam devamla şöyle anlattı:
- Ben bu sözleri duyup amcama anlattım. O da gidip Allah Rasûlüne anlatmış. İbni Übeyy de gelip yemin ederek söylediklerini inkâr etmiş. Peygamberimiz ona sözünü kabul etmiş ve benim yolcu olduğuma karar vermiş. Amcama da gelerek, "Ben Rasûlüllah (s.a.v.)'ın seni bu duruma koyacağını ve Müslümanların seni yalanlayacağım akıl edemedim" dedi. İşte o zaman hiç kimsede örneğini görmediğim bir gam ve tasaya hüründüm.
Ben böyle Allah Rasûlü ile birlikte yoluma devam ederken, tasamdan kan beynime sıçramış. Birde Rasûlüllah gelip kulağımdan tutup yüzüme gülümsedi. Dünyalar benim olsa yada ebediyyet benim olsa bu kadar sevinmezdim. Sonra Ebû Bekir bana yetişerek, "Rasûlüllah (s.a.v.) sana ne söyledi?" dedi. Ben de, "bana bir şey söylemedi?" dedim. O da, "haydi müjdeni ver" dedi. Sabah olunca Rasûlüllah (s.a.v.) Münâfikîn Sûresini "El-Ezell" âyetine kadar okudu.
İsrail de Ebû İshâk eş-Şîrazî aracılığıyla Zeyd b. Erkam'dan naklediyor:
- Ben, Abdullah b. Übeyyi arkadaşlarına, "Şu Peygamberin etrafındakilere yardımda bulunmayın da etrafından dağılıp gitsinler, Medineye dönünce, kesin olarak şerefliler o şerefsizleri oradan çıkarıp kovacak" derken duymuştum. Bunu amcama anlatınca o da bunu
Rasûlüilah'a söylemiş. Onlarda, "böyle bir şey demediklerine yemin etmişler", Efendimiz onların sözünü kabul etmekle beni yalanlamış oluyordu. Müthiş bir tasaya düştüm. Allah (c.c.) da, oyibiı iJsw lîi
üö"Sana Münafıklar geldiğinde" diye başlayan Münâfikûn Sûresini indirmiş, Efendimiz bana haber salarak bu âyetleri okudu sonrada: "Yâ Zeyd! Allah seni tasdik etti" buyurdu. Bu haberi Buharî
473[7] Buharî Tefsir, Suretü'l Münâfikîyn Müslim 2584.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...